İSLAM’DA RUH

Ruh, felsefe ve teolojide insanın özü sayılan, maddi olmayan, ölümsüz olduğuna inanılan ve bedeni kullanan varlıktır.  Tarih boyunca ruhun varlığı ve niteliği daima tartışma konusu olmuştur. Ruh kavramına, dinden dine, kültürden kültüre  farklı tanımlar getirilmiş ve çeşitli ruh inançları oluşturulmuştur. Genel inanç; ruhun bedenden bağımsız  ama bedene hükmeden, beden öldükten sonra da canlılığını koruyan ve değişip gelişebilen bir varlık olduğudur.

Dinlerde ruh hakkında iki hakim inanç vardır. Biri reenkarnasyon diğeri ise kıyametten sonra ruhun yeniden bedene kavuşup sonsuza kadar cennet ya da cehennem yaşamına sahip olacağıdır.

Felsefede Ruh

Adına ister ruh densin, ister tin, bütün dünya dillerinde bu kavramı ifade eden terimler mevcuttur. İlkçağlardan itibaren de insanlığın düşünce platformu içinde yerini almıştır.
İyonya okulunun kurucusu Tales, ruhu bedene hayat veren bir güç olarak tanımlıyor ama onu su gibi bir sıvı olarak nitelendiriyordu.
Aneksimenes ruhu sıcak hava gibi birşey olarak düşünüyor, Herakleitos da bedenden ayrı bir ruha inanıyor onu ateşten bir madde olarak canlı, akıllı ve ilahi olarak tanımlıyordu.
İlkçağ felsefesinde ruhu maddeden ayrı bir güç olarak ve ince, latif bir nesne olarak düşünen ilk filozof Anaxagoras’tır.
Pisagor, ruhun ölümsüzlüğünü, bedenin ruh için bir hapishane gibi olduğunu söylüyor ve reankarnasyon inancını dile getiriyordu. Ona göre ruh bir sayı, bir ahenk, bir armoni idi. “Bir sayıların ilkini ve sonsuzluk ise boyutunu ifade eden ve kainattan ayrı, bağımsız kavramlardır. Kainat yokolsa dahi bir ve sonsuzluk varlığını sürdürür”

Eflatun’a göre ruh ezeli ve ebedidir. Dünya alemi ile ideler alemi arasında köprü görevi görür. Bedenden öncedir ve bedenden üstün yaratılmıştır. Beden ruh için ancak bir araç ve binektir. Ölümle birlikte ruh başka alemde yaşamayı sürdürür. Ruhların tekamülünü savunur.

Aristo’ya göre ruh bedenden önce değil , babadan meni ile birlikte gelen aktif bir cevherdir. Ancak ruhun bir cisim değil akıl gibi bir ilahi varlık olduğunu söyleyen Aristo bedenden önceliği yoktur demesiyle çelişmektedir. Çünkü ilahi olan varlığın ezeli ve ebedi olması gerekir.
Aristo Ruh göçüne ve reankarnasyona efsane gözüyle bakar.

İslam filozoflarının ilki olan Kindi’ye göre, güneş ışıklarının güneş kaynaklı olması gibi, ruhlar da tanrı kaynaklıdır. Beden öldükten sonra ruh tanrıya geri döner. Tanrıya aşikar olan herşey ruha da aşikar olur ve tüm kainatı ve varlıkları tanrı gözüyle görür.

Farabi’ye göre bitkilerin, hayvanların ve insanların ruhu farklı düzeylerde ve fonksiyonlardadır. İnsan bedeninin biyolojik yaşamını sürdürmesi için nasıl ihtiyaçları varsa ruhun da ahlaki olgunlaşmayı sağlayabilmesi için gereksinmeleri olduğunu belirtir.

İslam felsefe kadrosu içinde ruh konusunu en derin olarak inceleyen, araştıran, muhakeme eden İbni Sina’dır. Onun bu alanda koyduğu görüş ve teoriler, günümüz modern tıbbının psikologları tarafından hayranlıkla izlenecek olgunluktadır.
İbni Sina’ya göre ruh bedenden bağımsız manevi bir cevherdir. Bedenin ruha ihtiyacı olmasına rağmen, ruhun bedene ihtiyacı yoktur.

Ruh’un varlığına dair öne sürülen kanıtlar

1- Benlik:
İnsan kendinden veya yaptığı hareketten bahsederken ” Ben yaptım”,
“Ben gittim” vs. der. Buradaki “Ben” tanımıyla maddi varlığını değil, manevi varlığını tanımlar.

2-Birlik:
Birbirinden çok farklı ve birbirine zıt fenomenler arasında dahi bir birlik ve uyum vardır. Sevinç-Üzüntü, Sevgi-Nefret gibi psikolojik halleri uzlaştırıp dengeleyen ve yerine göre kullanan ruhtur.

3-Süreklilik:
İnsanın gerek dış dünyası gerekse fizyonomik, fizyolojik ve psikolojik varlığı değişime, gelişime ve bozuşuma uğradığı halde, geçmişiyle geleceğiyle birlikte bir bütün olarak “ben”sahiplenmesi vardır. Yani çocukluğundaki “ben”, gençliğindeki “ben” ve geleceğindeki “ben” aynıdır ve bu ruhtur.

4- Uçan Adam Kanıtı:
Dünyadan tamamen soyutlanmış-habersiz olarak uzayda bir insan meydana geldiğini düşünelim. Tüm organları ve aklı yerinde olsun. Ama tüm duyu organları kapalı ve dış dünya ile irtibatı kesik olsun. Duymuyor, görmüyor, tadamıyor, koklayamıyor, dokunamıyor.
Bu insan birşeyin farkındadır, kendi varlığının..
Bu şuur, bu bilinç, manevi bir cevher olan ruhtan başka bir şey değildir.

5- Maneviyatı Algılama:
Ruh, maddeden bağımsız olan tümelleri algılar.
Ruh, bu algılama için herhangi bir organa ihtiyaç duymaz.
Ruh, zıtları ve çelişkileri birlikte algılayıp, zıt ve çelişik olduklarını aynı anda değerlendirir.

Kur’an’da Ruh

Tanımladığımız ruh kavramı Kur’an’da sadece bir ayette geçer.

İsra-85. Sana ruhtan soruyorlar. De ki: “Ruh Rabbimin emrindendir ve size ilimden ancak az bir şey verilmiştir.

Ayetteki “emir” iş anlamındadır. Diyanet ve birçok mealci tarafından “Rabbimin bileceği bir iştir” şeklinde çevrilmiştir.  Muhammed, bu soruya kısacası “Allah bilir, siz bilmezsiniz” yanıtını vermiştir.

Muhtemelen Yahudiler Muhammed’i sınamak için ondan ruh hakkında bilgi istemişlerdir. Ama hiçbir bilgi elde edememişlerdir. Hadislerde bu doğrulanır. Tefsirciler de ayeti bu şekilde açıklar.

Kur’an’daki diğer ruh sözcükleriyle Cebrail kastedilir. Buna karşın İsra 85’de geçen ruh sözcüğü ile  Cebrail’in kastedildiğini iddia edenler de vardır ancak bu zayıf bir iddiadır. Cebrail’in insanlardan gizlenecek özelliklerinin olmasının önemi olamaz. Soru Cebrail hakkında olsaydı, örneğin; “O meleklerin en yücesi, en kudretlisidir. 600 kanadı vardır. Onun hızına hiçbir mahluk erişemez.” vb. bilgiler içeren bir yanıt verilebilirdi. Ama “Ruh hakkında size az bilgi verilmiştir” denilmesi bahsedilenin insan ruhu olduğu savını güçlendirmektedir.

Ayette verilen yanıtta ruhun Allah’ın bilgisinde olduğu ifadesi ile İslam’da ruhun varlığı kabul edilmiş olur. Ayete ilaveten ruhla ilgili sahih olmayan hadisler ve uyduruk söylemler de müslümanların ruh inancını pekiştirir. Ayrıca İslamcıların ve tefsircilerin çoğu ayetlerde geçen nefs sözcüğünü ruh olarak açıklayıp ve meallerde ruh olarak çevirdiklerinden İslam’da insan ruhuna inanç kesin olarak yerini almıştır.

Buna karşın nefs sözcüğünü ruh ile eşanlamlı olarak görmeyen ve hatta zıt anlamlı gören İslamcılar da vardır. Hatta sayıları az da olsa Kur’an’da insan ruhu kavramının olmadığını ileri süren ve ruh inancını reddeden İslamcılar da mevcuttur. Bunların savlarından biri ruh sözcüğünün çoğulu olan ervah’ın Kur’an’da hiç geçmiyor olmasıdır. Halbuki İslam’da ruhlar alemi-Berzah gibi inançlar olduğu gibi kabir azabı da ruhun varlığı ile açıklanır.

Araf suresi 172. ayetinde şöyle der:

Ve kıyâmet günü, gerçekten “Biz bundan gâfildik” dersiniz diye Rabbin, Âdemoğullarının sırtlarından onların zürriyetlerini aldığı zaman onları nefsleri üzerine şahit tuttu: “Ben, sizin Rabbiniz değil miyim?” diyerek. dediler ki: “Evet, şahit olduk.”

Ruh inançlıları bu ayeti şöyle yorumlar: Allah, insanların bedenlerini yaratıp dünyaya getirmezden evvel tümünün ruhlarını toplayıp onlara “Ben sizin rabbiniz değil miyim?” diye sormuştur. Dolayısıyla onlara göre ayette geçen nefsler ruhlardır.

Bu yorumun karşıtı ise şöyledir:

“Allah insanı İslâm fıtratı üzere yaratmıştır” hükmü üzere, her insan henüz sperm hâlinde iken, kendisinde oluşan babasının geninden İslâm fıtratının programını alarak dünyaya gelir.

“onların bellerinden zürriyetlerini almış” ifadesi genetik olarak intikal eden İslam fıtratının sperm halindeki mevcudiyetinden sözeder.

Yani, sperm hâlindeyken insan, -bellerinden, zürriyet alındığında-, fıtrat olarak rabbini bilme yetisine sahip kılınmıştır.. Bu sebeple de “kâlû belâ” “rabbimin varlığına şehâdet ederim” diyebilen bir ana programa sahiptir.”

Görülüyor ki ruh konusunda İslam’da 3 ayrı ana görüş vardır. 1- Yaratılıştan önce ruhların ve ruhlar aleminin olduğuna inananlar, 2- Ruhun ana rahminde bedenin can kazanmasıyla oluştuğuna inananlar ve 3- Ruha inanmayıp sadece nefse inananlar.

2. gruptan olan Gazali bakalım ne diyor:

“Allah Teâlâ’nın fiillerini ve melâike vasıtasıyla yıldızları semâvâtı hareket ettirerek, yeryüzündeki canlıları ve bitkileri nasıl vücuda getirdiğini bilen kimse; hem Ademin kendi âlemindeki tasarrufunun, Halik Teâlâ’nın büyük âlemdeki tasarrufuna benzediğini, ve hem de Rasûlullah‘ın;

“Allah, Adem’i kendi sûretinde yarattı”

açıklamasının mânâsını anlar…

Denilirse ki, ruhlar bedenlerle yaratıldığı halde, Rasûlullah‘ın;

-“Ben yaradılışça Nebilerin ilkiyim. Nebilikçe de sonuncusuyum.. Ben Nebiyken, Adem su ile çamur arasında bulunmaktaydı !”

sözünün mânâsı nedir?

Hakikat şu ki:

Bunların hiç birisinde, ruhun kadim olduğuna, dair bir delil yoktur!

Fakat, “yaradılışça Nebilerin ilkiyim…” sözünün zâhiri mânâsına göre, onun varlığının cesedinden önce yaratıldığına delâlet ihtimali mevcuttur..

Zâhiri olmayan mânâsı ise bellidir… Tevili, açıklaması da mümkündür.. Fakat kati delil, zahire meyletmez.. Bilakis zahirin teviline hükmetmede kullanılır….

Nitekim Allahu Teâlâ hakkındaki teşbihin zâhirlerinde olduğu gibi…

“Allahu Teâlâ ruhları, cesedlerden iki bin yıl önce yarattı…” sözüne gelince…

Buradaki “Ruhlar”dan maksad, “melâikenin ruhları”dır!

Cesedlerden maksad da, Arş, kürsi, semâvât, yıldızlar topluluğu, hava, su, yeryüzü gibi âlemlerin cesedi, bünyesidir..

“Ben yaratılışça Nebilerin ilkiyim” sözüne gelince… Buradaki “yaradılışça“(halk) kelimesi “TAKDİR” mânâsınadır… “İCAD”, yaratıp vücudlandırma mânâsına değildir…

Çünkü, Rasûlullah sallalllahu aleyhi ve sellem, anneleri tarafından dünyaya GETİRİLMELERİNDEN önce mevcut ve yaratılmış değildİ! Fakat, gayeler ve kemâller, takdir hususunda önce, varlık hususunda sonradır… Zira Allah Teâlâ ilâhi meseleleri hadisleri, kendi ilmine uygun olarak, önce lehvi mahfuzda takdir eder, şekillendirir..

Buraya kadar, şayet varlığın iki şeklini de anladıysan; Rasûlullah’ın varlığının, Ademin varlığından önce; yani gözle görülen varlık olarak değil de, ilk takdir edilen varlık olarak önce olduğunu da anlamış olursun…” (İmam GAZALİ – Ravzatüt Talibin)

Hadislerde ölümden sonra ruh:

Ahmed İbn Hanbel’in Müsned’inde (IV/288, 397) yer alan rivayetlere göre Hz. Muhammed şöyle buyurmuştur: “Mümin kul, dünyadan ayrılmak üzere ve ahirete yöneldiği anda ona semadan beyaz yüzlü melekler iner. Yüzleri sanki güneş gibidir. Yanlarında Cennet kefenlerinden ve kokularından vardır. Onun görebileceği yere otururlar. Ölüm meleği gelir, baş tarafına oturur ve şöyle der: “Ey güzel ruh, çık ve Rabbi’nin rızasına ve mağfiretine gel. ” O da, ağızdan damlayan bir damla gibi çıkar. Kâfir kul dünyadan ayrılmak ve ahirete yönelmek üzere olunca, yanında kaba bir elbise olan siyah yüzlü bir melek gelir, onun görebileceği bir yerde oturur, şöyle der:

“Ey çirkin ruh, haydi çık, Rabb’inin öfkesine ve gazabına gel. Ruh cesedden korkarak ve güçlükle ayrılır.”

Ölümden sonra berzah âleminin ikinci makamı olan kabir hayatı başlar. Kabirde ilk zamanlarda ruh cesetle birlikte bulunurlar, beraber azab ve mükâfat görürler. Daha sonra ruh cesetten ayrılır ve müstakil olur. Peygamberimiz (s.a.s.)’in ifadesine göre; “Kabir ya Cennet bahçelerinden bir bahçe, yahut Cehennem çukurlarından bir çukurdur. ” (Tirmîzî, Kıyâme, 26).

Ruh, kabirde sorulan suallere verdiği cevaplara göre ya İlliyyîn’e* ya da Siccîn’e* gönderilir. Burada, yeniden diriltilecekleri güne kadar emaneten dururlar. Yeniden dirilme gününde ise Allah’ın emri ile tekrar cesetlere girerler. İyi, kötü, bütün ruhların kendi kabirleriyle alâkaları vardır. Bu alâka ile ziyaretçilerini tanırlar. Nimetlerin lezzetlerini, yahutta cehennem’in acısını yanlarında hissederler. Şehidlerin ruhları ise yeşil kuşlar gibi Cennet’lerde otlar ve Arş’ın altında asılı bulunan kandillere sığınırlar,(en-Nisâ, 4/169) Ayette Allah yolunda öldürülen şehidlerin, gerçekte, ölü olmadıkları, Allah katında Cennet nimetleriyle rızıklandırıldıkları bildirilmektedir. Ayrıca şehid ruhlarının, Cennet’te kendilerine yapılan ikramlar nedeniyle, bir daha Allah yolunda öldürülebilmek için ruhlarının cesetlerine iade edilmesini istedikleri bildirilmektedir. {Salih-i Müslim, VI, 38; Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dili Kur’an Dili, II, 1229).

* İllilyin: Mü’minlerin, öldükten sonra rûhlarının, nîmetler ve lezzetler içinde bulunduğu yer.

* Siccîn: Yedi kat yerin en alt tabakası

Mü’min ölüm döşeğine yattığı vakit, melekler çeşitli misk kokulu ipek mendil ile gelip, yağdan kıl çeker gibi, rûhunu bedeninden ayırırlarken; “Ey mutmainne (Hakîkate ermiş, bu sebeble kendisinde hiçbir şüphe ve tereddüt kalmamış) nefs, sen Rabbinden, Rabbin de senden râzı olduğu hâlde, Allah’ın rahmet ve keremine dön!” derler. Rûh çıktığı vakit, o kokular arasına konur, ipek mendil üzerine bağlanır ve İlliyyîn’e götürülür… (Hadîs-i şerîf-İhyâ-ül-Ulûm)

Mü’min ölenlerin, İlliyyîn’deki rûhları, arasıra yâni Allahü teâlâ dileyince, mezarlardaki cesedlerine red olunurlar (gönderilirler). En çok Cumâ geceleri böyle olur. Birbirleri ile buluşur, konuşurlar. Rûhlar İlliyyîn’de iken, cesed olmaksızın da, nîmetlenir, lezzetlenir. (İmâm-ı Yâfiî)

İnsanı, şehvetler, Allahü teâlânın düşmanı olan nefsin arzû ve istekleri kaplamıştır. O, bunlarla mücâdele etmekle vazîfelidir. Şehvetlerin düşkünü oldukça, esfel-i sâfilîne (aşağıların aşağısına, hayvanların ve şeytanların seviyesine) iner. Şehvetlerini yendikçe, İlliyyîn’e ve meleklerin derecesine yükselir. (İmâm-ı Gazâlî)

Görülüyor ki; Kur’an’da insan ruhu ile ilgili kesin bir ifade bulmakta bile güçlük çekilirken, İslam ruhla ilgili bir yığın bilgiye sahiptir. İsra-85’de bahsi geçen ruh’un Cebrail olmayıp insan ruhu olduğunu kabul ettiğimizde dahi, ayette ruhun bilgisinin Allah’a ait olduğu ve insanlara az bir bilgi verildiği söylenmişken; İslamcılar ruh konusunda ahkam kesmektedirler. Belli ki diğer dinlerin ruh anlayışları İslam’ı etkilemiş ve kabir hayatı, ahiret hayatı ruhla bütünleştirilmiştir. Bu etkide tasavvufun rolü büyüktür.

Serdar Kaangil

About pante

Araştırmacı sosyal medya editörü...
Bu yazı Din içinde yayınlandı ve , , , olarak etiketlendi. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

6 Responses to İSLAM’DA RUH

  1. ÖNDER TOSUN dedi ki:

    BURADA DUNYA DIŞI YAŞAM FORMU İLE TEMAS ETMİŞ BİLGİLER ALMIŞ ELIZABETH KALER İN BEYOND THE LIGHT BARRIER İSİMLİ TECRÜBESİNİ ANLATAN ESERİNDEN KISA BİR PASAJ EKLİYORUM-ORIJINAL HALİ İLE ……..

    .We are all creatures of light,composed of micro-atoms,the ultimate particle,built up from a combination of wavelengths of the creative force,which we call light-or God.

    .The divine essence of life continues and the soul awekens to knowledge in the higher spheres where the soul or life-fields is attracted to a planet evolved in a similar magnetic field -where one can be born again into matter or denser vibrations from the energy of death.It is merely a transition ,a metamorfhosis in all living things.There is no death, merely transıtion to energy of the life -field,and back to matter again in the cycle of life.

    .The spark of life within a planet is the resıdue of a star.All planets are cooled-down stars in their everlasting process of evolution,from mass to density,and the volcanic breath within forms the light of the atmosphere which creates life in interaction with radiations from stars.The radiations from stars collide with the molecules of planetary atmosfers to create the immortal light of electricity as the animated particles wriggle and writhe throughout the radiant atmosphere,each with its own bright electric charge.

    FROM E.K. Beyond The Light Barrier …gönderen Önder Tosun

  2. sevginin ışığı dedi ki:

    Ruhun ne olduğunu merak edenlere şiddetle tavsiye ederim 🙂
    *Işığın elleri…. Barbara Ann Brennan… Meta yayınları (Bulamazsanız ikinci kitabı *Işığın doğuşu)
    Amerikalı kadın yazar kitabında, tek tek sahip olduğumuz diğer bedenleri ayrıntılı gözlemleriyle aktarıyor. Aura’yı, üçüncü gözü, melekleri, yeniden bedenlenmeyi vs vs. hepsinin açıklamaları var… Herkesin en azından bir kere göz atmasını umarım…
    (İngilizce bilenler için, *Hands of light, pdf formunda internetten indirmek mümkün… Kitabın içerisinde resimler de var ayrıntılı diğer bedenleri anlatan)

  3. Mehmet Oğuzhan Özoğlu dedi ki:

    ben kuran’da geçen ruh’un türkçe anlamıyla değil arapça anlamıyla düşünülmesi taraftarıyım. bu itirazım geleneksel islamcılara… çünkü onların inandığı gibi bir ruha inanmıyorum ve böyle bir ruh da zaten kuran’da yok diye düşünüyorum…

  4. onurdemir dedi ki:

    Kuranın ruh hakkındaki fermanı gayet açık ve net size ruh hakkında az bilgi verildi ruhun mahiyetinin ne olduğu kuranın kelamıyla Allahın bilgisindedir bir çok bilim adamı ruh hakkında farklı görüşler ortaya atmıştır ama bu söylemler sadece teoride kalmıştır hiç bir zaman ruhun hakikati çözülemez metafizik bir olay olduğundandır ayrıca hz peygamberden bahsaderken (Hz./A.S.) lafzını kullanmanızı tavsiye ederim direk peygamber şöyle dedi demek sözcüğü hoş durmamış hayırlı ramazanlar

  5. Nefti dedi ki:

    İslama göre ruh ilahi olandan yani Allah’tan gelir ve yüce yaratıcı diyor ki ”İnsanın sırrı, sırrım’dır”

Turan Sır için bir cevap yazın Cevabı iptal et