İSLAM ve TEOKRASİ

Teokrasi, Grekçe Tanrı anlamına gelen “theos” ile kudret, iktidar anlamlarına gelen “kratos” kelimelerinin birleştirilmesinden meydana getirilmiş bir tabirdir. Yasama, yürütme ve yargı fonksiyonlarına ilişkin bütün devlet gücünün, ancak ilâhî kaynaklı olması halinde meşruiyet ve hukukîlik kazanacağını savunan ve bu gücün sadece Tanrı’nın yeryüzündeki vekiller tarafından kullanılabileceğini öngören teoriyi ifade eder.

Teokrasi ile yönetilen ülkelerde hukuk sisteminin dine dayandırılması gerekir, hukuki kararların en yüksek mercii bir tür ruhban sınıfıdır. Teorik anlamda, sistemin temeli dogmadır, diğer her türlü bilgi ikincil önem ve plandadır. Toplumsal yapı, hukuki yorumlar, eğitim ve kişisel hak ve özgürlükler dini kurallara göre uygulanır.İslam’ın teokrasi olmadığını, teokrasiyle kesinlikle bağdaşmadığını söyleyen İslamcılar doğru mu söylüyor? Ruhban sınıfının olmaması teokrasinin olmadığının kanıtı mıdır?Demokraside “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” anlayışı varken İslam’da ” Egemenlik kayıtsız şartsız Allah’ındır.” anlayışı hakimdir. Bu karşı çıkış boşuna değildir, dayanakları, sebepleri vardır.
Egemenliği milletten almak ve Allah’a vermek demek, Allah’ı temsil edenlere vermek demektir.
Kimdir Allah’ın temsilcileri?
“Kur’an’da yazılı olan hükümlerin tümü Allah’tandır ve bu hükümlerin hiçbiri değiştirilemez, aynen uygulanır” diyen dincilerdir, din adamlarıdır.
Bu demektir ki 1400 sene önce yazılmış olan kurallar tartışılamaz. Halkın, milletin talepleri bir anlam ifade etmez. Bu hükümlerin değiştirlmesi, bu hükümlerden birinin yerine zamanımızın şartlarına, özelliklerine göre bir kanun çıkarılması kesinlikle söz konusu olamaz. Yani, halk sadece kendisini yönetecek olanları dinciler arasından seçebilir. Din dışı anlayışı, ideolojisi olanların yönetici olması olanaksızdır. Seçilenlerin ise Kur’an’ın dışında bir yasa tasarımları mümkün değildir. Kur’an’da olmayan bir yasanın ise şeriate uygun olup olmadığına din adamları karar verir. Yani halkın ve seçtiklerinin bir yetkisi yoktur. Yetki tamamen din adamlarındadır. Bunun da adı teokrasidir.Şeriat düzeni yanlısı İslamcılara göre İslam başlı başına bir yönetim şeklidir ve cumhuriyet, demokrasi, laiklik vb. kavramların İslam’da yeri yoktur. Sadece Allah’ın dediği olur.

Bir ülkede yönetim biçimi olarak İslam’a karar verildiğini düşünelim. İtikat ve amel olarak da hakimiyetin ehlisünnet ve Hanefilik olduğunu farzedelim.

Yönetim şekli, seçme seçilme hakları vb. konuda Kur’an’da bir hüküm bulunmadığından iktidarı elde edenlerin görüşü, bakış açısı doğrultusunda belirlenecektir. Bu meşrutiyet de olabilir, basit bir cumhuriyet de. Ya da diğer İslam ülkelerinin durumuna, isteğine, desteğine bakılmaksızın hilafet de kurulabilir ve mutlak güç halifenin elinde olabilir. Ya da Osmanlı’da olduğu gibi hem halife hem devlet başkanlığı statüsü oluşturulabilir.
Öncelikle anayasa tamamen değiştirilecektir. Tek ve değişmez anayasa olarak Kur’an hükümleri yeni anayasayı oluşturacaktır. Medeni kanun, miras hukuku, ceza hukuku Kur’an’da ne diyorsa o olacaktır.
Bu durumda;
Çok eşlilik serbest bırakılacaktır. Nikahlar imam tarafından kıyılacaktır.
Boşanmada talak usülü geçerli olacak, 3 talaktan sonra kadın bir başkasıyla evlenmeden eski eşiyle evlenemeyeceğinden talaka karşı hülle hilesi uygulamaya girecektir.
Erkeğin rızası olmadan kadının boşanma hakkı olamıyacaktır.
Miras hukuku değişecek, kadın erkeğe göre mirasın yarısına hak talep edebilecektir.
Mirasta paylaşım Kur’an’da yazıldığı şekliyle uygulanacaktır. Kur’an’daki yanlış orantılar yine uygulanacak ama avliye metoduyla yanlış örtülenecektir.
Kadınların şahitliği erkeğin yarısı olacaktır.
Ceza hukukuna göre idam, el kesme, ayak kesme, sopa vb. cezalar uygulamaya alınacaktır.
Dünyadan, BM’den, AB’den bağımsız hareket edildiğinde namaz kılmayan dövülecek, tevbe etmediği takdirde öldürülecektir.
Din değiştiren, dinsizliği seçen vb. İslam’dan uzaklaşanlar idam edilecektir.Düşünce özgürlüğünün, din ve vicdan hürriyetinin, demokrasinin İslam’da yeri yoktur.
Allah’ın hükümlerine, İslam’a ters düşünceler ileri sürmek kafirliktir ve cezası ölümdür.
Din tektir ve İslam’dır. Ancak geçiş döneminde varsa başka dinden azınlıklar ya müslümanlığı seçecek ya da ağır cizyelere ve ayrımcılığa razı olacaklardır.
Tesettür, Kur’an’daki hükümler çerçevesinde uygulanacak, tesettüre aykırı hareket edenler cezalandırılacaklardır.Kur’an’ın çağımız yaşam tarzı ve sosyal-toplumsal olaylar karşısında yetersizliği karşısında hadis ve sünnetlere müracaat edilecektir. Bunlardan da bir hüküm çıkarılamadığında kıyasa başvurulacak, geçmiş dönem İslam yönetimlerindeki uygulamalara ya da diğer İslam ülkelerindeki uygulamalara bakılacaktır. Eksiklikler Kur’an’a ters düşmeyecek şekilde yeni hükümlerle tamamlanacaktır.Bu konularda eksiklik içinde olan, reformist hareket eden, ayetleri çağa uydurmaya kalkışan, kafirlerin hükümlerini taklit edenler gerçek anlamda bir İslam yönetimi uygulamamış olacak, Allah’ın değil tağutun hükümleriyle hareket etmiş olacaklardır.

Teokrasi ile yönetilen ülkelerden örnekler:

Suudi Arabistan
Bir kabile monarşisinin hükmü altında şeriat ile yönetilen Suudi Arabistan nüfusunun %85’i sünni ve vahhabi mezhebinden. %15 civarında ise Şii mevcut.
İslami uygulamalardan birkaç örnek;
Kadınlar peçe takmak zorunda. Pantolon ve takım giymeleri yasak.
Kıyafetleri tesettüre uymayan kadınlar kırbaçlanıyor.
Kadınların kocalarını şikayet etme hakkı bulunmuyor. Araç kullanmaları da yasak.

Erkeklerde de vücutta kollar dahil açık bölge olmaması zorunluluktur.
Namz kılmak, oruç tutmak şarttır. Özellikle cuma namazına gitmediği tespit edilenler cezalandırılır.
Sinema, tiyatro, müzik, güzel sanatlar, gazete, tv, internet konularında korkunç kısıtlamalar vardır. Hürriyet gazetesi dahi resimleri erotik bulunduğundan yasaklanmıştır.
Hafta sonları Bahreyn kaçamağı erkekler arasında oldukça yaygındır.
Yasaklara rağmen fuhuş yaygınlığı, lezbiyenlik ve homoluktaki artış dikkat çekicidir.

Vahhabiliğin Suudi Arabistan’da egemen olmasından sonra Suudi Arabistan, mezhep çatışmasını körükleyip, Şiileri tekfir ettiği gibi Ehl-i sünnetin dört mezhebine mensup insanları da gerçek Müslüman olarak nitelendirmiyor. Suudlu Vahhabilere göre, sadece İbni Teymiye ve Muhammed Bin Abdulvahhab bağlıları halis müslümanlardır. Kim ki Vahhabiliği kabul etmezse katli vacibdir. Tasavvufçular, Nurcular, her isim altında tarikat mensupları buna dahildir.

Ülkede mezar ve türbe yapımı yasaktır. Kutsal nitelenen yerler yıkılır. Örneğin peygamberin ve halifelerin evleri yıkılmıştır.

Dinle kamufle edilen bir Arap milliyetçiliği hakimdir. Başka ülkelerin ulusal giysileri dahi küfür ve ırkçılık olarak nitelendirilirken Arap adet ve kültürü din kisvesi altında ve propagandaya ayrılan sermaye ile yaygınlaştırılmaya çalışılır.
Ülkemiz müslümanlarının da kültürümüzden olmayan sonradan ithal birtakım alışkanlıkları Arap kültür emperyalizminin sonuçlarıdır.

Suudi Arabistan dünyada bilinen petrolün yüzde 25’inin sahibi. Bu yüksek gelir sayesinde kraliyet ailesinin olağanüstü zengin ve nüfuzlu saltanatı toplumda büyük öfke uyandırmakta. Bu saltanat ne kadar devam edebilecek? Biçilen ömür azami 50 yıl. Bu sürenin dolmasına doğru yeşil dolarların yönü değişecek. Değiş-tokuş ekonomisiyle sürdürülen zengin yaşam petrol rezervlerinden sonra dolar rezervlerinin de tükenmesiyle sefalete dönüşecek. Tabi ortada ne Krallık kalacak ne de şeriat. Kahin olmaya gerek yok.

Suudi Arabistan teokrasisini 2002 yılında çıkan bir okul yangınındaki dehşetle örnekleyelim:

RİYAD – Suudi Arabistan’da din polisi, Mekke’deki bir okulda geçen pazartesi günü çıkan yangından kurtulmaya çalışan 15 genç kızı, dini kurallara uygun giyinmedikleri gerekçesiyle geri çevirdi ve diri diri yanmalarına neden oldu. Suudi gazetesi El-İktisadiye’nin haberine göre, Fazileti Teşvik ve Haysiyetin Korunması Komisyonu üyesi polisler, kızları çarşaf giymedikleri ve başörtüsü takmadıkları için binaya geri gönderdi. Genç kızları kurtarmaya çalışan itfaiyecileri de, ‘içeri giremezsiniz, kızlara dokunamazsınız, günah’ diyerek engelledi.

Kızları döverek yangına geri yolladılar
Kurtarma çalışmasında görev alan bir sivil savunma görevlisi, durumun çok kritik olduğunu anlattıkları polislerin okula girmelerine izin vermediklerini anlattı. Bir görgü tanığı da, üç din polisinin kurtulmaya çalışanları engellemekle kalmayıp, kızları ellerindeki sopalarla döverek geri dönmeye zorladığını söyledi.
Din polisine yönelik eleştiriler Suudi yönetimince hiç hoş karşılanmasa da, feci olay ölen kızların aileleri ve Suudi medyasında sert tepkiyle karşılandı. Aileler, din polisinin engellemesi olmasa, kızlarının rahatça kurtarılabileceğini belirterek tepkilerini dile getirdi.
‘Mutavin’ adı verilen din polislerinden duyulan korku, Suudi Arabistan’ın günlük hayatında oldukça belirgin. Bu polisler, sopalarla sokaklarda dolaşıp giysilerin dine uygunluğunu, kadınlarla erkeklerin birbirine yaklaşıp yaklaşmadığını ve ibadetlerin zamanında yapılıp yapılmadığını denetliyor. Polisin, gerekli görürse dövme veya gözaltına alma yetkisi var. (BBC, Daily Telegraph)

http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=32048

15 genç kızı diri diri yanmasına göz yumuluyor. Sebep: Kızlara dokunmanın günah olduğu.
O zavallı kızların katili, eli sopalı polisler ve Suudi rejimidir. Gelen tepkiler karşısında suçlulara verilen ceza ise sadece görevden alma:

http://www.habervitrini.com/haber.asp?id=19747

Afganistan
Afganistan’da kökten dinci hükümetin iktidara gelmesiyle birlikte Eylül 1992’de başkentin büyük parkında “İslam’a uygun davranışlarda bulunmadıkları için” toplu idamlar gerçekleştirildi. Bu tarihlerde Afganistan kadını da bütün haklarını kaybetti. Oy kullanma, devlet dairelerinde ve televizyon/radyolarda çalışma hakları ellerinden alındı. 1960’lı yıllarda mini etek giyebilen Afgan kadını tepeden tırnağa örtünmek zorunda bırakıldı. Hizb-i İslami örgütü militanları batılı gibi giyinen kadınların üzerine kezzap atıyordu.Afganistan bebek ölümlerinde birinci, kadın ölümlerinde ise ikinci sıradadır. Kadın ölümlerinin en büyük nedeni, kızların çocuk yaşta, daha hamileliğin yükünü kaldırabilecek kadar gelişmeden hamile kalmalarıdır. Regl olmaya başlayan kızlar hemen evlendirilmekte ve daha çocuk yaşta hamile kalmaktadırlar.

Afgan evlerinde erkeklerin bulunacağı odalarda el işi, dantel gibi kadın varlığını anımsatacak eşyalar bulundurulmaz. Afgan erkeği karısına evden çıkarken hoşçakal demez, nereye gittiğini ve ne zaman döneceğini söylemez.

Islamcı “Taliban” rejimi altındayken Afganistan’da tam anlamı ile “Islam Seriatı” uygulanıyordu. Bu uygulamanın Afgan kadınları üzerindeki etkisi ise, onları toplumda “tümüyle görünmez” kıldı.. Afgan kadınlar, “burka” ile baştan aşağı örtünmeden evden dışarı adım atamıyorlar. Sokağa çıkabilmeleri için, “burka” bile yeterli değil tek başına. Yiyecek, ilaç ve diğer güncel ihtiyaçlarını bile almak üzere sokağa çıkmaları gerektiğinde yanlarında mutlaka aileden bir erkeği “refakatçi” olarak almak zorunluğu var.

“Burka” da kadınları tam koruyamıyor, Islam şeriatının zulmünden. Nitekim bir su birikintisinden geçerken ıslanmamak için eteğini hafifçe kaldıran bir kadının “bacaklarını gösterdiği” gerekçesi ile iki Taliban tarafından dövülerek öldürülmesi dünya basınında yer almıştı.
Afganistan’da “Islamcılar”ın iktidarı ile tüm eğitim kurumları kadınlar için yasaklanmıştır.

Uzun yıllar savaş gören bir ülke olan Afganistan’da “dul kalan” kadınların durumu bir diğer felakettir. Çalışmaları yasak olan kadınlar, hayatlarını idame ettirecek gelirden yoksundur.

Taliban, yüzde 70’i kadın olan öğretmenlerin evden çıkıp çalışmalarına da izin vermediğinden, çocukların eğitimi aksamıştı. Halbuki, Islamcılar iktidara gelmeden önce, Kabil’de 150 bin kayıtlı öğrencinin yüzde 40’ı kız öğrencilerdi.Islamcı yönetim, erkek doktorların, kadın hastalara; kadın doktorların erkek hastalara bakmasını da yasaklamıştır. Kadın sağlık elemanları da çalışırken “burka” giydiklerinden, işlerini yapmalarını çok zor olmaktadır.Islam yönetimi, müzik dinlemeyi, şarkı söylemeyi, dansı, her türden oyun ve eğlenceyi yasaklamıştır. Çocuk oyunları, onları “Kuran eğitiminden” uzak tutacağı varsayımı ile yasaklanmıştır.Erkeklere “sakal bırakmak” mecburiyeti getirilmiştir.

Hırsızlık yapanların el ve ayakları kesilmiş, zina yapanlar taşlanarak öldürülmüştür.

Fotoğraf çekmek de “şeytan işi” gerekçesi ile yasaklanmıştır. Diğer yasaklar da şunlardı: Oyuncaklar, terzilerdeki moda dergileri, kadınların makyaj yapması, kaş almak, saçlarını kısa kestirmek, renkli veya beyaz elbise giymek, mücevher takmak, ince çorap ve topuklu ayakkabı, ayak sesinin duyulması, yüksek sesle konuşmak ve gülmek ..

2001’de ABD’nin düzenlediği harekatla Taliban rejiminin devrilmesinin ardından Afganistan’ın Devlet Başkanı Karzai oldu. Köktendinci terör ise önlenebilmiş değil.
Son dönemde Pakistan’da güç kazanan Taliban karşısında, İslamabad yönetimi ülkenin kuzeybatısındaki Svat bölgesinde şeriat ilan etmek zorunda kaldı.

Teokratlara taviz veren Demokrat olamaz!

Bir insan hem teokrat hem de demokrat olabilir mi?
Mümkün değil.
Olursa belki uygulamada teokrat, düşüncede demokrat olabilir.
Yani şeriat düzeninin olduğu bir ülkede teokrasinin emrinde çalışan ve bu yönde uygulamalar içinde bulunan bir teokrat, teokrasinin saçma ve ilkel olduğunu düşünerek demokrasiyi beğeniyor ve istiyor olabilir.
Bunun tersini de düşünebiliriz.”Kişisel olarak laik değilim ama laik yönetimi benimsiyorum.”
Ya da;
“Demokrasiye inanmıyorum ama demokratım.”Bu tür ifadeler sarfedenin takiyye yaptığı, niyet ve emelinin farklı bir rejim şekli olduğu açıktır.
Yani “köprüyü geçene kadar” stratejisi içinde olduğu kesindir.
Çünkü gerçek bir demokratın demokrasiyi benimsemesi gerekir.
Demokrasiler, demokrasi karşıtlarına dahi özgürlüklerini sunmuş olsa da, kendisini yıkmayı amaçlayanlara bile bir kısıtlama içinde olmasa dahi bir teokrata demokrat demez. O teokrat, istediği kadar kendisini demokrat olarak nitelesin. Ya da onun geçici liberal politikalarına aldanıp da “teokrat olmayanlardan daha demokrat” olduğunu öne sürenler olsa da bu hiçbir şeyi değiştirmez.Özünde teokrat olup ta demokrat geçinenlerin yönetiminde, değişimler daima teokrasiye doğru yaklaşım şeklindedir. Çıkarılan kanunlar, atanan insanların düşünce yapısı, eğitimdeki yeni düzenlemeler, vali,kaymakam ve belediye başkanlarının uygulamalarındaki teokrasiye uygun bir takım etkinlikler, yasaklar ve kısıtlamalar daima demokrasi hanesinde eksilme, teokrasi hanesinde ise artma yönündedir.

Demokratik mücadelenin “türbana özgürlük” olarak yansıtıldığı ve algılandığı bir toplum artık demokrasiden teokrasiye doğru ray değiştirme aşamasına gelmiş demektir. Ray değiştikten sonra artık sürücüleri değiştirmek ve demokrasi rayına yeniden dönmek kolay değildir. Ümmetçi değil milliyetçi olduğu iddiasında olup ta Türk-İslam sentezi saçmalığıyla teokratlara taviz verenlerin gaflet içinde oldukları ortadadır. Bunların ne demokratlıkla ne de yurtseverlikle ilgileri olamaz. Bu taviz ve ittifakları dinci faşizm koalisyonundan başka birşey değildir.

Serdar Kaangil

About pante

Araştırmacı sosyal medya editörü...
Bu yazı Din içinde yayınlandı ve , , , , olarak etiketlendi. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

2 Responses to İSLAM ve TEOKRASİ

  1. Mehmet ASLAN dedi ki:

    güzel bir paylaşım teşekkür ederim..

  2. ali yılmaz dedi ki:

    harika yazmışınız tebrikler.

Yorum bırakın