KABE KORUNMUŞ YER Mİ?

1974ylndakabeierifyamur

“Hani biz Kabe’yi insanlara vaktiyle bir sevap mahalli ve emin bir sığınak yapmıştık. Siz de Makam-ı İbrahim’den namaz kılacak bir yer edinin.”(Bakara, 2/125)

Müslümanlar Kabe’nin Allah tarafından korunduğuna inanırlar.

Putperestler de öyle inanırdı. İslam’dan önce Tübba ve Fil Olayı Kabe’nin korunduğuna dair uydurulmuş efsanelerdi. Sözde Yemen hükümdarı Tübba, Kabe’yi yıkmak istemiş, bu yüzden felç olmuştu. Tavsiyeleri dinleyip Kabe’ye saldırmaktan vazgeçince iyileşmişti. Fil olayında ise Ebrehe’nin ordusunun ebabil kuşları tarafından perişan edildiği anlatılır ki putperestlerin bu efsanesine Kur’an’da Fil suresinde bahsedilmiştir.

Bakara 125 ayetinin de Kabe’nin eminliğini vurguladığı ve korunmuş bir yer olduğunu ifade ettiği tefsir edilir. (Bkz. Elmalılı Tefsiri) Aşağıdaki hadiste de bu korunmuşluk vurgulanır:

Hz. Peygamber’den de rivayet edilmiştir. Buyurmuş ki: “Yani yüce Allah Kâbe’ye “el-Atîk” adını verdi. Çünkü onu despotların şerrinden korumuştur. Hiçbir zaman bir zorba ona galebe edemedi.” (bkz. Tirmizî, Tefsir, Hâcc, 3169)

Bakalım gerçekten öyle mi? Despotlardan, zorbalardan gerçekten korunmuş mu?!

Emeviler zamanında Kabe 2 kez saldırıya uğradı. İlk saldırı Yezid döneminde yapıldı ve Harra olayından-Medine katliamından sonra Mekke kuşatıldı. Şehir mancınıklarla dövüldü. Bu saldırılar sırasında Kabe’nin duvarları yıkıldı. Ahşap kısımları ve örtüsü yandı. Kuşatma sırasında Yezid’in ölüm haberi geldiğinden Emevi ordusu geri döndü. Böylece Mekke’liler Medine’li Müslümanların akıbetine uğramaktan kurtuldular. Abdullah bin Zübeyr, harap olmuş Kabe’yi temellerine kadar yıktırıp yeniden inşa ettirdi. (683)

Ama Abdülmelik’in halifeliği zamanında Haccac’ın saldırısından kurtulamadılar. Kabe yine mancınıklarla dövüldü ve zarar gördü. Müslümanlar açlıktan günlerce sefalet içinde kaldılar. Köpek ölüleri yemek zorunda bırakıldılar. Zalim zorba Haccac şehre girdi ve Abdullah bin Zübeyr’in kafasını kestirdi. Kabe’ye sığınanları kılıçtan geçirtti. (692)

Dolayısıyla Kabe, ne ayetteki gibi Müslümanlar için emin bir yer olabildi ne de hadisteki gibi bir despot zorbanın şerrinden korunabildi.

Kabe’ye saldırılar bununla bitmedi. Karmatiler zamanında da Kabe saldırı yaşadı.

Mekke yolunun Karmatiler tarafından tehdit edilmesi sebebiyle müslümanlar 925 yılında haclarını edâ edemediler. 930 yılında Ebu Tahir, Hac zamanı Mekkeyi fethetti. Kabe’yi basıp hacıları kılıçtan geçirdi. Binlerce Müslüman öldürüldü. Kabe’nin kapısı kırıldı, örtüsü parçalandı, duvarlarına hasar verildi. HacerülEsved taşı sökülüp Hecer’e götürüldü. 10 yıl boyunca Mekke’yi ellerinde tutarak haccı engellediler. Yaklaşık yirmi iki sene ellerinde tuttukları Hacerülesved taşını dost gördükleri Fatımî halifesi Mansur’un ricası ile iade ettiler.

Görüldüğü gibi kutsal görülen Hacerülesved bile korunamamıştı.

20 Kasım 1979’da Kabe Suudi hanedanı karşıtı 500 silahlı eylemci tarafından basıldı. Kabe’de namaz kılanlar rehin alındı.  Eylem 2 hafta sürdü. Sonunda Suudiler müşrik-kafir dedikleri Fransızlardan yardım istemek zorunda kaldılar. Fransız timinin müdahalesi sonucu eylem sona erdi ama 250 kişi öldü, yüzlerce kişi yaralandı.

Şeytan taşlamalar sırasında yaşanan birçok izdihamda binlerce hacının ezilerek öldüğünü de ayrıca belirtelim.

Belli ki Allah pek de Kabe’yi korumakla uğraşmıyor.

13781196

Mikail de öyle. Sel baskınları Kabe’yi de vurabiliyor ve yüzme bilen Müslümanlar tavafı yüzerek yapmak zorunda kalabiliyor. 🙂

About pante

Araştırmacı sosyal medya editörü...
Bu yazı Din içinde yayınlandı ve , , , , , olarak etiketlendi. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

41 Responses to KABE KORUNMUŞ YER Mİ?

  1. Yavuz Selim dedi ki:

    Kuran’da “insanın ve hayvanın ayak bileği” dışında Kabe kelimesi bir kere dahi geçmez. Kabe diye meal verilen şey Müslüman geçinen Putprestlerin Beyt kavramını çarpıtmasıdır. Günümüzdeki Kabe denen dandik yapının, Beyt ile alakasası yoktur.

    Biz Müslümanlar>’ın en büyük sorunu, Müslüman olduğumuzu sanarak, Allah’ın ayetlerini geleneğe göre çarptmak hastalığıdır.

    Elhamdulillah.

    • bilal dedi ki:

      ‘’ KABE KORUNMUŞ YER Mİ ? ” SORUSUNA VE BURADAKİ YANLIŞ İDDİALARA CEVAP: a) BAKARA-125 ve ALİ İMRAN-96.ayetlerde KABE’nin korunup güvende olacağını değil,buraya daha önce girmiş olanların emniyete olduklarına dair vurgu yapılmıştır.Yani kabe ile ilgili söz konusu yorum ve iddialar yanlıştır.Ayetlerin tam metinini ve doğru meallerini veriyorum..1-BAKARA-125: واذ جعلنا البيت مثا بة للنا س وامنا الخ ‘’ Vaktiyle biz Beyti insanlara sevap kazanmaları için toplantı ve güven yeri kıldık…’’ Bu ayet,kur’an’ın inişinden önceki zamanı ve insanları konu edinmiştir…Kur’an’dan sonraki zaman veya Beyt konu edinmemiştir…Beytin değil,o zaman oraya girenlerin eminiyeti söz konusudur,çünkü orası her inanç sahibi için kutsal idi,bu yüzden oraya girenlere kimse kötülükle dokunmuyordu..Bu ayet,bunu ifede ediyor,yani geçmişten söz ediyor,gelekecekten değil. 2-ALİ İMRAN-96: الخ ومن دخله كان امنا ‘’ Oraya her girmiş olanlar güvende olmuşlardır..’’ Burada geçen ‘ دخل – كان ‘’ Dehale ve Kane ‘’ iksi de gelecek ve geniş zamanın değil,geçmiş zamanın kipleridir..İkisi de geçmiş zamanı ifade ediyor… Yani burada da Beyt’in güvenliği değil,geçmişte buraya girenlerin güvende olmuş olduklarının vurgusu ya- pılmıştır… Maalesef,görüyoruz ki ayetlerin meal ve yorumları yapılırken,ya arapçanın dil gramerine vakif değiller,ya da dikkat etmiyorlar… İşte bu nedenle hatalı meal ve yorumlar ortaya çıkıyor.. KABE’ ve oraya girenlerin güvende olmadığına dair gösterilen olaylar hiç bir şey ifade etmez…Çünkü söz konusu ayetlerde Kabenin ve oraya girecek olanların mutlaka güvende olacağının vurgusu yapılmış değildir. Söz konusu ayetler kur’an nuzülünden önceki dönemde Beyt’in değil,daha önce oraya girmiş olanların güvende olmuş olduklarını ifade ediyor…Yani,kur’an nuzülünden sonra Beyt’in veya oraya girenlerin mutlaka güvende olacağına dair söz konusu ayetlerde bir işaret yoktur… Oranın güvenliği Kabe için değil,geçmişte oraya girmiş olanlar içindir…… Bu nedenle söz konusu ayetler ile, kur’an nuzülünden sonraki Kabe ve ve oraya girenlerin emniyete olmuş olmadığına dair yukarıda gösterilen olaylarla bir tezatlık söz konusu değildir…..Ayetler Beyt’in değil,geçmişte oraya girenlerin em- yete olmuş olduklarını ifade ediyor… Bu nedenle Kabe’nin korunmadığını veya oraya girenlerin tümü emniyete olmadıklarını ifade etmek anlamsızdır… Özetle,söz konusu ayetlerde Beyt korundu,korunacak veya oraya girecek olanlar güvende olacaktır diye bir ifade veya işaret olmadığı gibi,Kabe ile ilgili iddia edilen durumlar da anlamsız oluyor.. b) HERODOT VE ABARTILMIŞ GEZİLERİ.! 1- Antik çağlardan itibaren Herodot’un eserleri ve işlediği tutumu üzerinde büyük tenkitlere uğramıştır ve Herodot’a bir lakap olarak ‘’ Yalanların Babası ‘’ adı da verilmiştir. Roma yazar ve retorik hocası Claudius Aelianus’ un da Herodot’u yalancı olmakla nitelemiştir…2- Bazı modern tarihçi ve filozoflar Herodot’un kaynaklarını icat etmekle YAPTIĞI GEZİLERİ ABARTMAKLA VE BU ABARTMALARLA İCATLARIN GERÇEK OLMADIĞINI bile bile onlara eserinde gerçekliklerine inanırmış gibi önemli yer vermekle itham etmektedirler… 3- HERODOT’un Mısır’a gidip Assuan’a kadar indiği,Mezopotamya’yı,Filistin’i,G.Rusya’yı gördüğü,Afrika’nın kuzey kıyılarında bulunduğu SANILMAKTADIR…Yani buralara gittiği de kesin değildir.. Hicaz’a ise (Arabistan’a ) gittiğine dair bir kayıt veya işaret bulunmuyor… Vikipedi de : ‘’ Herodot Ne Zaman Yaşadı ? ‘’ BKZ: c) Antik çağ ve modern bazı düşünür ve filozoflar Herodot ve kaynalkarını tenkit ederek,yalancılıkla tham etmiş ve gezilerinin de abartılı olarak gösterildiğini söylemişlerdir….. d) Yukarıda anlatılan gezileri de kesin değil,sanılmaktadır deniliyor… e) Zaten hz.İbrahim zamanında yapılan beyt bir çok defa sel altında vs.kalarak yok olmuştur…Herodot’un yaşadığı dönemden önce bu Beyt’in sel ve toprak altında kalmış ve yok olmuş olabilir,daha sonra yani Diodorus zamanından önce veya yakın zamnında yine burası bir Beyt haline getirilebilmiş olabilir… Bu nedenle Herodot,bu Beyt’en söz etmemiş olabilir.. Özetle,Herodot’un gezileri abartılı olduğunu,Hicaz’a gittiğine dair bir belirtinin de olmadığını ve bazı düşünürler tarafından da tenkit edildiğini gördükten sonra onun Kabe’ den söz etmemsi,Kabe’nin ondan sonra inşa edilğinin savını doğru çıkarmaz..Kabe’den söz etmemişse bile,hz.ibrahim zamanında inşa edilmiş,ama daha sonra defalarca sel ve tabii felaketlere uğrayarak yıklımıştır… Yani Kur’an’ın söylediği doğrudur. Beyt,Hz.İbrahim zamanında yapılmıştır…Hacerul Esved’in cenneten geldiğine ve Kabe’nin de hz.Adem zamanında yapıldığına dair rivayetler sahih ve muteber değildir. Bu rivayetler uyduruk olup Kur’an’a da aykırıdır…. ALİ İMRAN-96.ayette ‘’ ان اول بيت وضع للناس الخ ‘’ Doğrusu insanlar için yapılan ilk mabed, elbette Mekke’deki o çok mübarek ve bütün insanlara hidayet olan Beyt’ir…’’ 97.ayette ise devamen فيه ايات بينات مقام ابراهيم الخ ‘’ Orada apaçık alametler,makamı İbrahim vardır….’’ İşte bu ayetler gösteriyor ki, bu mabed ilk defa hz.ibrahim zamanında yapılmıştır..Hz.Adem’le bunun hiç alakası yoktur…ÖZETLE,AYETLERDE KABE KORUNMUŞ, KORUNCAK VEYA KUR’AN NUZÜLÜNDEN SONRA DA ORAYA GİRCEK OLANLAR GÜVENDE OLACAKLAR DİYE BİR İFADE YOKTUR.BU AYETLER TAMAMEN GEÇMİŞİ ANLATIYOR,GENİŞ VE GELECEK ZAMANI DEĞİL… BU NEDENLE KUR’AN DA ASLA BİR SORUN YOKTUR,VAR GİBİ GÖRÜNEN BÜTÜN SORUNLAR KUR’AN DAN DEĞİL,YANLIŞ MEAL,YORUM VE UYDURUK RİVAYETLERDEN KAYNAKLANMAKTADIR…. Saygılarımla….

      • kan ateş dedi ki:

        arkadaşlar diyecegi tek birşey var oda şuanda kabe hakkınd aypılan bilimsel araştırmalra lütfen bakarmısınız..hangi bir yer dünya için bu kadar önem arz ediyor ?

      • Asiye dedi ki:

        İnsan gözünü çevirip dikkatlice dünyaya, gezegenlere, yaratılmışlara, hatta ve hatta sadece kendisi için yaratilanlara baksa muhteşem bir düzen görecektir ve görmekteyiz. Bunlarin kendi kendine olduğunu aklı yerinde olan hiç kimse iddia edemez. Madem ki akıl gözümüz ile bir yaratıcı olması gerektiğini idrak ediyoruz şüphesiz o yaratıcıyi bize tanıtacak bir öğretmene ihtiyaç vardır ve biz ona peygamber diyoruz. Madem bir peygamber gönderip yaradan bize kendisini tanıtacak öyleyse o peygamber ile konuşması gerekir ve konuşulanların da insan hayatına klavuz niteliğinde kıyamete kadar iletilecek mesajlar kitabı olmalı ve biz de ona KURAN diyoruz. Huzur işte budur. Aklı doğru kullananlara ebedi cennetin anahtarı daim açıktır.

  2. bülent dedi ki:

    allah senin aklını almışkı böyle akılsızca yazmışsın peki korunmamış olsa şu anda 20 milyon insan gidip bir anda tavaf yapabilirmi hiçmi tv izlemiyorsun oraya bir bak belki bakmakla bile imana gelirsin ey aklı alınmış oradaki önemli olan taş bez degil oras dümdüz olsa bile 2 mlyar insannın gönlünde kutsi bir yerdir

    • İBRAHİM dedi ki:

      Kutsal topraklar Mekke’de gece bağlayan şiddetli yağmur cadde ve sokaklarda sel olmasına neden oldu. Adeta göle gönen sokaklarda birçok araç yağmur sularıyla sürüklendi ve Mekke sakinleri mağdur durumda kaldı. Sel büyük zarara yol açtı.BURASI KORUNUYUR AMA YİNE SEL BASTI

  3. Geri bildirim: KABE KORUNMUŞ BİR YER Mİ? | HER TELDEN IVIR ZIVIR

  4. uzayin artik uzayin dedi ki:

    Kabenin korunmuş yer olduğunu müslümanlar bilirler ve bunu kabul ederler dahası inanırlar.. bakın o insanların kalbine kabe hakkındaki düşüncelerine, inananların kalbindeki kabeye bakın.. ne kadar iyi korunmuş olduğunu göreceksiniz.. yok su basmış yok savaş çıkmış bunlar hikaye..

  5. gamze dedi ki:

    Ademden bu gune kadar basina her ne gelirse gelsin kabe hep orada farkinkamisin

    • pante dedi ki:

      Sen önce Kabe’nin ne zaman yapılmış olduğunu araştır.
      Dincilerin uyduruk kitaplarında yazan Kabe’yi Adem’in yaptığı mavallarına kanma. Var mı bir kanıtın?
      Bilinen en eski tarihçi Heredot Arapların dinlerini, tanrılarını, putlarını anlatmış. Ama Kabe’den hiç söz etmemiş.
      Demek ki Heredot zamanında Kabe diye bir yapı yokmuş. Olsaydı hiç bahsetmez miydi?

      KABE NE ZAMAN YAPILDI?

      • Selma dedi ki:

        Peki aksine yönelik senin bir kanıtın var mı? Bir de heredotun bahsetmemiş olması mıdır olay? Değiştirilmiş tarih diye bir şey duydun mu?

      • pante dedi ki:

        Kanıt ortaya koyması gereken iddia sahibidir. “Kabe Adem’den beri var”, “Kabe’yi İbrahim yeniden yaptı”, “Kabe en eski tapınaktır” diyen “Peki bunun bir delili var mı?” diye sorulduğunda kanıtlarını ortaya koyabilmeli. Tevrat’ta bahsi yok, İncil’de yok, yazılmış tüm eski yazıtlarda yok. Sadece Arapların iddiası. İşte Harran’da Göbeklitepe, 12 bin yıllık dünyanın en eski tapınağı, bilimsel kanıtlarla. Var mı Kabe için böyle bir kanıt? İşte eski Mısır tapınakları, arkeolojik kanıtlarıyla ortada, hani Kabe’nin arkeolojik kanıtları? Google’dan aratın, sadece hikayeleri, mavalları bulursunuz.

  6. yasir dedi ki:

    Hac, bilinen aylardadır. Her kim o aylarda hacca başlayıp kendisine farz ederse; artık hacda kadına yaklaşmak, günah işlemek ve kavga etmek yoktur. Siz hayırdan ne işlerseniz, Allah onu bilir. Kendinize azık edinin.Şüphesiz ki azıkların en hayırlısı Allah korkusudur. Ey akıl sahipleri! Benden korkun!– 2:197

    – Ey iman edenler! Sözleşmeleri yerine getirin. İhramlı iken avlanmayı helal saymamanız şartıyla, çeşitli hayvanlar size helal kılındı. Ancak haram oldukları size okunacak olanlar müstesna. Şüphesiz Allah dilediği hükmü verir.– 5:1

    – Ey iman edenler! Allah’ın alâmetlerine, haram aya, kurbanlık hediyelere, gerdanlıklarına ve Rablerinden lutuf ve rıza bekleyerek Kabe’ye yönelenlere sakın saygısızlık etmeyin. İhramdan çıktığınız zaman avlanabilirsiniz. Sizi Mescid-i Haram’dan çevirdiklerinden dolayı bir topluma karşı olan kininiz, sizi saldırıya sevk etmesin. İyilik ve takva üzerinde yardımlaşın, günah ve düşmanlık üzerinde yardımlaşmayın. Allah’tan korkun. Çünkü Allah’ın azabı çetindir.– 5:2

    – Size ve yolculara yiyecek olmak üzere, deniz avı ve onu yemek helal kılındı. Kara avı ise, ihramlı olduğunuz müddetçe size haram edilmiştir. Huzurunda toplanacağınız Allah’tan korkun.– 5:96

    – Şüphesiz inkâr edenlere, Allah’ın yolundan, yerli ve yolcu bütün insanlar için eşit kılınan Mescid-i Haram’dan alıkoyanlara ve orada zulümle yanlış yola saptırmak isteyene can yakıcı bir azab tattırırız.– 22:25

    Allah’a ortak koşanların Allah katında ve Resûlü yanında bir ahdi nasıl olabilir? Ancak Mescid-i Haram’ın yanında kendileriyle antlaşma yaptıklarınız başkadır. Bunlar size karşı dürüst davrandığı sürece, siz de onlara dürüst davranın. Çünkü Allah, kendine karşı gelmekten sakınanları sever.– 9 /- 7

    Ey iman edenler! Allah’a ortak koşanlar ancak bir pislikten ibarettir. Artık bu yıllarından sonra, Mescid-i Haram’a yaklaşmasınlar. Eğer yoksulluktan korkarsanız, Allah dilerse lütfuyla sizi zengin kılar. Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.– 9 / – 28

    Yukarıdaki ayetler her şeyi açıklamıyor mu? Allah orayı Haram ve güvenli kılmıştır.Bunu anlayamayan fantastik düşünce sahipleri hemen olayı cizği film ve masallardaki gibi hayal etmekte…Bir Müslüman için Allahın ayet ve emri kesin kez yapılması gereken bir emir ve kanundur…Allah Beyti Haram’da bir müslümana avlanmaktan, cinsel ilişkiye ve tartışmayı dahi yasak haram kılmıştır, müşriklerde dahil orasını bütün pislik olan pislereda haram kılmıştır…Allah kuranda evimi temiz tutun derken hem maddi hemde manevi yönden bilhassa manevi yönden daha fazla bahsetmekte yani orasını putları ve putperestleri yaklaştırmayın demek istiyor.
    Tevbe 28’de oraya müşrikleri sokmayın, eğer fakirlikten korkarsanız Allah sizi lutfundan zenğin eder buyuruyor…İbrahim ve İsmail döneminden sonra bozulan hanif din ve akabinde Müşriklerin kabeyi puthaneye cevirmesi aslında müşriklerde Allahı inkar etmiyorlar fakat Allaha ortaklar koşarak inanıyorlardı yani hanif olan tek yaradana tek inanmıyor ortaklar koyuşorlardı.Müşriklerde her yıl mekkede hacı olup kurbanlar kesiyorlar ve Mekke bu sebebten bir ticaret merkeziydi, çoğunluk müşrikler olduğu için müşriklerin kabeye sokulmaması demek Mekke ve cevresinde ticaret ve müşrik hacıların hediyelerinin kesilmesi demek olduğundan Allah fakirlikten korkmayın diyor, ticaret azalacak diye korkmayın ve Müşrikleri mescide sokmayın şirk koşmak için mescide girmesinler buyuruyor.

    Allah Kuranda ayetleri indirmiş ve Mescidi haramı güvenli ve temiz tutun buyurmuş, bu durumda orayı güvenli ve temiz tutmak biz Müslümanların görevidir.Müslümanım deyip imkanları olduğu halde bunu yapmayanların üzerine Allah cezasını bir şekilde indirir veyahut imkanı-gücü olmadığı halde bunun için caba sarfetmeyen müslümanım diyenlerde Allahın hışmını üzerlerine cekecektir…Muhakkak ki Akılsızlık-güçsüzlük-pisliğe batmak Allah yolundan sapmaktan kaynaklanır…Müslümanlar orayı güvenli ve temiz tutamamış veya tutamıyorsa Allah’ı gereği gibi dinlememiş ve yap dediklerini yapmamış ve yapma dediklerini yapmış olmalarındandır…

    Fil olayında ise iyi okunduğunda ve anlamaya çalışıldığında Allahın koruduğu taştan yapılmış bir bina değildir…Ticaret amaçlı bir girişim olup tamamen mezkeziyet ve ticari canlılığı arttırmak için Mescidi haramı yıkmak ve kaldırmak olup merkeziyeti ve ticari hareketliliği yemene taşımak olduğu için ve İbrahimden beri Haram kılınmış ama bir dönem müşriklerin sapık inanışları yüzünden pislenmiş mescidin Allahın gücü ile bir gün inşallah temizleneceği malum olduğu içindir…
    Muhakkak İbrahim ve İsmailden beri din bozulmuş olsada mekkede ez az dahi olsa hanif din mensupları olup putalara tapmadan yalnız tek ilah inançı sahipleri hep vardı ve resul’de bunlardan biri idi.

  7. mustafa dedi ki:

    kabeye zarar vermeye çalışanlar olursa ordularda hazır Allahın yarattığı şerefli kulları korur bende dahil bütün islam alemi uçarak gider kafanızı yormayın aykırı yorum yapan bazı ateistler gerçeklerle karşılaştığınızda göreceksiniz

    • rammsteinn dedi ki:

      mustafa
      dinler arası savaş çıkarsa bu dünyada ne kabe kalır ne de islam. diyeceksinki olmaz öyle şey.
      dünyada kaç tane islam ülkesi kendi silahını kendi yapıyor?
      dünyadaki tüm islam ülkelerini toplasan sadece rusyaya bile dayanamaz. kaldıki amerika ile rusya birlik olsa deselerki “dünyayı islamdan arındırılım” acaba islamın yüzde kaç şansı var?
      uçuk kaçık fantezileri bir yana bırakalım.
      sizin tanrı dediğiniz varlık kabeyi koruyamayacak güçtemi ki siz koruyacaksınız?
      tanrınıza güvenmiyor musunuz?
      güvenmediğiniz ortada ki “biz koruruz” diyorsunuz.
      çünkü sizin tanrınız daha camileri bile koruyamıyor. kendi emrindeki mikailin çaktığı şimşeklerden korumak için insanlar camilere paratoner yerleştiriyor.
      camiler tanrının evi. ama nedense ne tanrı ne de mikailin umrunda.
      tanrı daha camilerini bile koruyamıyorken,kabeyi mi koruyacak..
      kendi kendinize gelin güvey oluyorsunuz.

      • cansinan dedi ki:

        rammsteinn,
        allahın varlığına mı inanmıyorsun yoksa varlığına inanıyorsun da bazı şeylere güc yetiremeyeceğini mi savunuyorsun ?
        inançsız mısın ?
        yoksa var olanı inkarcı mı ?
        selamlar.

      • bir kul dedi ki:

        rammsteinn dedi ki:
        24/06/2014, 20:25 BU TARİHLİ YAZINA İSTİNADEN

        22:40 – Onlar “Rabbimiz Allah’tır” demelerinden başka bir sebep olmaksızın haksız yere yurtlarından çıkarıldılar. Eğer Allah insanların bir kısmını bir kısmı ile defetmeseydi manastırlar, kiliseler, havralar ve içinde Allah’ın adı çok anılan mescidler elbette yıkılırdı. Şüphesiz Allah kendi (dini) ne yardım edene yardım edecektir. Şüphesiz Allah çok güçlüdür, çok izetlidir (her şeye galiptir).

        NOT ALLAH BİR ŞEYE KEFİL OLMAMIŞSA O ŞEY NE OLURSA OLSUN İSTERSE İBADET YERLERİ OLSUN YIKILIRDA YERİNE İNANC SAHİBİLERİ YAPAR KALDIGI YEDEN DEVAM EDERLER

        BAK YUKARIDA KORUMASAYDI DİYOR

        —————————————————————
        İBRAHİM 14/35 Hani İbrâhim şöyle demişti: “Ey Rabbim! Bu şehri güvenli kıl, beni ve oğullarımı putlara tapmaktan uzak tut!”

        35 ayeti ise bence kabul olmuş bir du adır kıyamete kadarda güvenli bir şekilde kalacak
        çünkü duasını kurana koymuş bence kabul olmuş bir dua şu anda 2015 teyiz ve güvenli bir şekilde devam ediyor1400 senedir duruyor ibrahim peygamberden bizim peygamberimiz arasıdaki sürede allah bilir 1400 sene vardır herhalde en iyisini allah bilir tarihcilerde tahmini bilir

        NOT: yani yıkılırda yeniside yapılır fakat şu kesindir kıyamete kadar bu belde kalacaktır güvencem allah ın ayeti olan ibrahim 14/35. ayetidir kıyamete kadar burada ibadet devam edecektir senin gözünde büyüttüğün sözde o iki büyük ülke degil hiç bir şey engel olamayacaktır

        BAK KAİNATA BAK SUYA BAK AGACLARA BAK İNSANLARA BAK HAYVANLARA BAK DÜNYAYA NE DİYOR KIYAMETE KADAR ASLA BİR ŞEY OLMAYACAK SENİN UFKUN OKADAR DARKİ KARANLIKLARDAN BAKTIGINDAN ÖNÜNÜ GÖREMİYRSUN CIK DIŞARIYA AYDINLAN BİR GÜNEŞ YÜZÜ GÖR BİR KAFANIKALDIR KAİNATA BAK BİRDE TEKRARDAN KENDİNE YENİ BİR UFUK ACISYLA YENİDEN AKIL VE MANTIGINLA CEK ET ONDAN SONRA FİKİR YÜRÜT OLASIKLARI MAKUL VE MANTIKLI SÖYLE SÖYLERKEN GEÇMİŞE BAK BİR DE ŞİMDİKİ ŞU ZAMANDAN BAK SONRA DEGERLENDİR MUHASEBENİ SAGLAMYAP

        NOT İDDİANDA YANİ DÜŞÜNCENDE MANTIK VARSA HADİ ALLAH BU KURANI BEN KORUYACAGIM DİYOR

        HİCR 9 Kur’ân’ı kesinlikle biz indirdik; elbette onu yine biz koruyacağız.

        O GÜVENDİGİN İKİ ÜLKEYE TÜM DÜNYA ÜLKELERİNİ DE KAT VE TEŞVİK ETTE İSPATLA
        BİZLERDE GÖRELİM KİM DOGRU SÖYLÜYOR KİM HAK KİM OTORİTER ALLAH BİR SÖZ SÖYLEYECEK
        KAİNATTA O SÖZÜ BOŞA CIKARACAK OLABİLİRMİ
        BAK BİN DÖRT YÜZ SENE 1400 SENE KURAN İŞTE BURADA
        KAİNATTA O ALLAH IN KORUMASINI BOŞA CIKARACAK OLMAMIŞTIR OLAMAZ
        —————————————————-

        10:55 -Haberiniz olsun ki, göklerde ve yerde ne varsa Allah’ındır. Açın gözünüzü, ALLAH IN VAADİ MUHAKKAKKİ HAKTIR, gerçektir. Lâkin onların çoğu bunu bilmezler.

        RUM 30/ 2-5 Rumlar, en yakın yerde yenildiler. Onlar, bu yenilgilerinden sonra birkaç yıl içinde yeneceklerdir. İş, eninde sonunda Allah’a aittir. İşte o gün, inananlar, isteyene yardım eden Allah’ın yardımına sevineceklerdir. Allah, güçlüdür; merhamet sahibidir.

        RUM 30/ 6 -Allah’ın vaadi budur. Allah, vaadinden caymaz. Fakat insanların çoğu bilmezler.

        ALLAH IN VAADİ MUHAKKAKKİ HAKTIR KESİNDİR

        AKSİNİN OLMASI ASLA VE ASLA MÜMKİN DEGİLDİR

        ŞİMDİDE VAAD ETTİKLERİNDEN İKİSİ
        VAAD ETTİ VE VAADİNİ YERİNE GETİRDİ

        ÖRNEK
        (2-5) Rumlar, en yakın yerde yenildiler. Onlar, bu yenilgilerinden sonra birkaç yıl içinde yeneceklerdir. İş, eninde sonunda Allah’a aittir. İşte o gün, inananlar, isteyene yardım eden Allah’ın yardımına sevineceklerdir. Allah, güçlüdür; merhamet sahibidir.

        MAİDE 5/67 Ey Peygamber! Rabbinden sana indirileni tebliğ et! Eğer bunu yapmazsan, O’nun peygamberliğini yapmamış olursun. ALLAH SENİ KORUYACAKTIR. Doğrusu Allah, kâfirler topluluğuna rehberlik etmez.
        ——————————————————

        ALİ İMRAN 152 Allah, elbette size verdiği sözü tuttu. O’nun izniyle düşmanlarınızı yok etmek üzereydiniz; ne var ki Allah size arzuladığınız zaferi gösterdikten sonra gevşediniz, peygamberden gelen emre aykırı davrandınız ve itaatsizlik ettiniz. Aranızda sadece bu dünyaya ilgi duyan kimseler olduğu gibi, âhirete gönül verenler de mevcuttu. Bunun üzerine Allah, sizi sınamak için düşmanları yenmenize mani oldu. Ama Allah günahlarınızı bağışladı; zira Allah’ın inananlara lütfu sınırsızdır.

        ALİ İMRAN 153 O vakit siz, uzaklaşıyor ve kimseye bakmıyordunuz. Peygamber arkanızdan sizi çağırıyordu. Bunun üzerine Allah size, gam üstüne gam verdi ki, kaybettiğinize ve uğradığınız felâkete esef etmeyesiniz. Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır.

        ALİ İMRAN 154 Sonra O, bu kederin ardından, size bir emniyet duygusu ve uyku hali, bazılarınızı sarıp kuşatan bir iç sükûneti bağışladı; oysa sadece kendilerini düşünen ötekiler, Allah hakkında yanlış fikirlere -putperest câhiliye düşüncelerine- kapıldılar ve “Bu konuda o zaman bir karar yetkisine sahip miydik?” diye kendi kendilerine sordular. De ki: “Bütün karar yetkisi, yalnızca Allah’a aittir!” Onlara gelince, onlar “Eğer bir karar yetkimiz olsaydı, ardımızda bu kadar çok ölü bırakmazdık” diyerek, ey Peygamber, sana göstermeyecekleri o iman zayıflığını içlerinde saklamaya çalışıyorlar. Onlara de ki: “Evlerinizde de kalmış olsaydınız, içinizden ölümü takdir edilmiş olanlar, devrilecekleri/öldürülecekleri yere mutlaka çıkıp giderlerdi.” Bu başınıza gelenlerin hepsi, Allah’ın göğüslerinizde barındırdığınız her şeyi sınaması ve kalplerinizin içini her türlü boş ve yararsız şeylerden arındırması içindir. Zira Allah, insanların sinelerindeki her şeyi bilir.

        İYİ DÜŞÜNCELER

  8. Hakan dedi ki:

    Çok komik biri yorumcu . Heredotu yalancılıkla suçladığı gibi oğlunu kesmeye kalkan deli İbrahimin kabeyi inşa ettiğini ileri sürmüş. İsmi Tevratta bile geçmeyen Kabe yi İbrahim yapmış olamaz. Bu tamamen uydurma iddiadır.
    Ayrıca Karmatilerin yıktığını hadisci Buhari bile yazmış.. Biraz okusalar anlayacaklar aslında gerçeği..

  9. AVNİ dedi ki:

    Türkiyede hacrül esvet taşının bazı camilerde olduğuna dair haber okumuştum. Bu taşların minerolojik analizi yapılarak taşın elementer yapısı tespit edilebilir. Hem Cennetin hangi maddelerden oluştuğu, hangi bileşiklere sahip taşların olduğunu öğrenebiliriz. Periyodik cetvelde olmayan bir element çıkarsa ben hacerül esved taşının cennetten geldiğine inanır, düşman çatlatırdım..

  10. Calinus dedi ki:

    Kâbe, boylam düzeyinde tam altın orana denk geliyor. Yani Kuzey kutbu ile güney kutbu arasında ki mesafenin altın oranı denen noktasındadır. Herkesçe bilindiği gibi Altın Oran 1,618 dir. Kuzey kutbundan Kâbe’ye olan mesafeyi ölçünüz. Bu mesafeyi 1,618 ile çarpınız. Elde edeceğiniz veri Kâbe’den günay kutbuna olan mesafedir. Bunu bir yerden duymuştum önce inanmadım. Google Earth’den sağlamasını yaptım, gerçekten de doğru. Sadece 36 metrelik bir şaşma var. E buda normaldir diye düşünüyorum. Sizce bu bir tesadüf müdür?

    • MaMaLi dedi ki:

      Çin de bulunan beyaz piramitlerde 1.618,oranındadır!mısır piramitleride bu orandadır!peru şil de bulunan piramitlerde bu orandadır,kabe,bunlardan sonra inşaa edildiğine göre kabe bir kopyalamamıdır?

      • Tengri'ci dedi ki:

        Beyaz Piramitlerin Türklerin yaptığı görüşündedir Çinliler. Bende öyle düşünüyorum 😀

      • bir kul dedi ki:

        MaMaLi dedi ki:
        05/12/2014, 11:04 bu tarihli yazına istinaden
        ilk evi yapan ademdi sonra uzun zaman dlimi içinde yıkıldı ve işte ozamanda ibrahim peygamber TEMELLERİNDEN İTİBAREN TEKRARDAN YAPTI YANİ İBRAHİMDEN GERİYE DOGRU GİDİLDİGİNDE MISIR PİRAMİTLERİ BEYHUDE BİR NEFİS CABASIDIR PERUDAKİ
        peru şil de bulunan piramitlerde BEYHUDE BİR UGRAŞTIR

        BEYHUDE İSTEKLERLE GERCEKLER BAŞKADIR SEN BÖYLE OLMASINI İSTİYOR OLABİLİRSİN OZAMAN FİLMİ GERİ SAR VE NEFSİNDEKİ Nİ GERCEKLEŞTİR BU DAHA İYİ OLUR SİZLER İÇİN

        ALİ İMRAN 3/93 Tevrat indirilmeden önce, İsrâil’in/Yakup’un günah diyerek kendine yasakladığı şeyler dışında bütün yiyecekler İsrâiloğulları’na helâl idi. De ki: “Eğer söylediklerinizde samimi iseniz Tevrat’ı getirin de okuyun.”

        ALİ İMRAN 3/94 Artık bundan sonra her kim Allah hakkında yalan uydurursa işte onlar zâlimlerdir.

        ALİ İMRAN 3/95 De ki: “Allah doğruyu söylemektedir. O halde, bâtıl olan her şeyden yüz çeviren ve Allah’ın yanı sıra hiçbir şeye ilâhlık yakıştırmayan İbrâhim’in inanç sistemine uyun.”

        ALİ İMRAN 3/96 İnsanların ibadeti için yapılan ilk ev, Mekke’deki mübarek Kâbe’dir ki, bütün çağlar ve milletler için bir hidayet kaynağıdır.

        Ve ne vakit ki İbrahim, Beyt’in temellerini yükseltmeye başladı
        BAK GÖRÜYORMUSUN TEMELLERİNDEN DİYOR BURADANDA DAHA ÖNCE YAPILDIGI ANLAŞILIYOR YUKARIDADA NE DİYORDU ALİ İMRAN 3/96 İnsanların ibadeti için yapılan ilk ev, Mekke’deki mübarek Kâbe’dir

        2:127 – Ve ne vakit ki İbrahim, Beyt’in temellerini yükseltmeye başladı, İsmail ile birlikte şöyle dua ettiler: Ey Rabbimiz, bizden kabul buyur, hiç şüphesiz işiten sensin, bilen sensin.

        2:133 – Yoksa siz de olaya şahit mi oldunuz; Yakub’a ölüm hali gelip çattığı zaman, oğullarına; “Benden sonra neye ibadet edeceksiniz?” dediği zaman, oğulları; “Senin Allah’ına ve ataların İbrahim, İsmail ve İshak’ın Allah’ına, tek olan o Allah’a ibadet edeceğiz. Biz ancak O’na boyun eğen müslümanlarız.” dediler.

        2:136 – Deyiniz ki, “Biz, Allah’a iman ettik ve bize ne indirildiyse İbrahim’e,İsmail’e, İshak’a, Yakup’a ve torunlarına ne indirildiyse, Musa’ya ve İsa’ya ne indirildiyse ve bütün peygamberlere Rablerinden ne verildiyse hepsine iman ettik. Biz onların arasında fark gözetmeyiz ve biz ancak O’na boyun eğen müslümanlarız.”

        2:140 – “Yoksa siz, İbrahim de, İsmail de, İshak da, Yakup da ve torunları da hep yahudi ve hıristiyan idiler mi demek istiyorsunuz?” De ki: “Siz mi daha iyi bilirsiniz, yoksa Allah mı?” Allah’ın şahitlik ettiği bir hakikatı bile bile inkar edenden daha zâlim kim olabilir? Allah, yaptıklarınızdan gafil değildir.

        İYİ DÜŞÜNCELER

  11. didem dedi ki:

    İlk dikkatimi çeken verdiği tarihtir.İnsan 632 yazarda üstüne 2013 yılında oldugunu unutur bir de korunamamıs nasıl yazabilir diye aklım şaştı dogrusu…pes !

    • sarp mustafa dedi ki:

      Yıkılıp tekrar yapılmış yıkılıp tekrar yapılmış. Gerimle sesli güldüm sana.

  12. Seymur dedi ki:

    sayin Serdar Kangil bey yazdiginiz mekaleleri seve-seve okuyorum.Paralel olarak ünlü yönetmen Aaron Russonun ,Rokfeller ailesi hakda verdiyi aciklamalardan sonra öldürüldüyü düsünülen belgesel filmleri ve öylecede Jacque Fresconun Venus projesi ile yakindan ilgileniyorum.Bu proje tum dünya insanlari ,yani hepimiz icin cok önemli.Progede ne kadar para sistemi mevcutsa biz. insanlar kul gibi yasamaya devam edeceyiz diyor.Proje tüm dünya insanlarini birlesmeye davet ediyor.Prezidentsiz ,Basbakansiz ,Senatsiz,Kongresmensiz bir dünyayi tercih ediyor.Evet sayin Serdar bey ve saygideyer site okuyuculari cok rica ediyorum,Jacque Fresconun Venus projesi ile Yootubede tanisin ve destek olun .Buna tüm insanligin ihtiyaci var ,mesela bu projeyle bagli güzel bir mekale yazarsaniz eyer cok yardim etmis olursunuz.Kisacasi evet ne kadar Prezidentlik ,basbakanliq, konqresmenlik senatorluk dünyasinda yasarsak ,birak Suriye ve Iraki tüm dünyada hep kanlar durmadan akicak.Buna bir dur demenin ,son vermenin tam zamani geldi artik.Rusiya ,Fransa ,Avstriya ülkeleri artik yeteri kadar bu projeyi desteklemekteler.Sunu bizlerde yapa biliriz .Cok rica ediyorum insanliga katkida bulunalim.Tesekkürler .

  13. Turan Sır dedi ki:

    HAYATIN MERKEZİ

    Bilgi bir nokta idi, cahiller onu çoğalttı.
    Düşünen herkese…

    VAROLUŞ

    Ezeli ve ebedi (başlangıcı ve sonu olmayan), varlığı kendinden olan Allah, bilinmeyi dilemiş; zamanı, evreni, melek, cin ve insanı yaratmıştır. Allah’ın yaratması; varlığı, yoklukta bırakmamak içindir ve tercihini yaratmaktan yana kullanmasının bir sonucudur. Bu ise Rahman ve Rahim isminin bir tecellisi olsa gerek. Allah; evreni, melek, cin ve insanı kendi ihtiyacı olduğu için, yani yaratmadığı takdirde kendi varlığını devam ettiremeyeceği için yaratmış değildir. Bu ihsanlar, her daim yaratmalar ve lütuflar olmasaydı, Allah’ın bu sıfatları belkide tecelli etmemiş olacaktı. Ama varlığı her daim hiç bir şeye ihtiyaç duymadan devam edecekti. Allah’ın varlığını kavrayabilecek potansiyelle yaratılan bilinçli varlıkların yaratılış sırası; önce melek, sonra cin, sonra insan şeklinde olmuştur. İnsanlar bir tür olarak yeryüzünün çeşitli bölgelerinde eşzamanlı olarak çok sayıda yaratılmışlardır. Bu üç varlığın dışında varolan, evrendeki canlı ve cansız diğer bütün varlıklar, Allah’ın evrende varettiği eşyanın tabiatına (doğadaki yasalarına-kurallarına) uygun olarak hareket ederler, ancak bilinçli ve sorumlu varlıklar değillerdir. Yani bilinçli ve sorumlu olarak üç tür mevcuttur. Melek, cin, insan… Yaratılışta, insan türüne saygı göstermeyi reddeten, cin türünün kafir olanı yani şeytandır. İnsanın yaratılışından sonra şeytanlaşma temayülü insan türünde de oluşmuştur. Şeytan; kafir cin ve insandır. (114:6) Şeytan ayrı bir tür değil, (kafir) gerçeği örten özellikler gösteren cin ve insanın bu durumunu devam ettirdiği süre içindeki halidir. Şeytan diye ayrı ontolojik bir varlık türü yoktur. Şeytanlık bir sıfattır. Kötülüğü temsil eder. Vesvese ve kötü düşüncedir. İnsan ve cin özgür iradesiyle yaşar ve ölür. Yaşam boyu tercihleriyle ilgili cennet ya da cehenneme muhataptır. Evrende bulunan; insan, cin, hayvanlar ve bitkiler dahil bütün canlılar ölümlüdür. Ahirette bütün canlılar tekrar, dünyadaki bedenleri ile diriltilecek ve hesaplaşma olacaktır. Adaletli olan Allah; insan, cin, hayvanlar ve bitkilerden, canlı ve cansız bütün varlıklardan; yaşamları boyunca birbirlerine hakkı geçenlerin haklarını Ahirette teslim edecektir. Melekler ve kafir olarak ölen insan ve cin dışındaki bütün canlılar, bir daha ölmemek üzere cennette, dünyadaki bedenleri ile sonsuz yaşayacaktır. Ancak kafir (gerçeği örten) insanlar ve cinler ise, hayatları boyunca yapmadıkları iyiliklerin ve yaptıkları kötülüklerin bir sonucu olarak Allah’ın takdir ettiği uzun bir süre cehennemde azap gördükten sonra yokolmayı istemedikleri halde Allah onları ikinci bir ölümle/yokoluşla cezalandıracaktır. Kötülük (cehennem) biter, sonludur. Güzellik (cennet) süreklidir, sonsuzdur.

    Hayatı kurgulayan Allah, tabiki Mutlak Tercih hakkına sahiptir. Neden? Niçin? soruları O’nu bulmaya yönelik olmalı, benlikleri, nefisleri tatmin etmeye yönelik değil. Çünkü cin ve insanın, Allah’a ulaşmadan varlığını anlamlandırması mümkün değildir. Varoluşu Yaratıcıya bağlı. Sonuç olarak diyebiliriz ki; Yaratılış, Allah’ın bir ihtiyacından kaynaklanmıyor, belki Allah’ın sıfatlarının tecelli etmesinden kaynaklanıyor. Mutlak hikmeti ve herşeyin en doğrusunu şüphesiz Allah bilir. İlk ve son, iç ve dış Allah’tır ve Allah her şeyi bilir. (Allah alimdir)’’ (Hadid-3). “Allah gökleri ve yeri altı günde (altı zamanda-aşamada-evrede) yarattı. Sonra Allah, arşa istiva etti (arşı istila etti-kapsadı)” (Araf-54). Şu ayetle her şeyi kapladığını teyit etti. “Allah her şeyi muhittir (ihate etmiştir, kaplamıştır)” (Fussilet-54) . “(Sonra her şeyi yok edecek, Zatı baki kalacaktır) “(Kasas-88). Allahın zatı, alemlerden (Her şeyden, evrenden yaratıklardan ganidir, müstağnidir). Allah evren olmadan da vardır ve alidir-aşkındır. Allah sameddir. Varolmada ve varlığını devam ettirmede hiçbir şeye muhtaç değildir. Fakat yarattıkları evren ve içindekiler, var olmada ve varlığını devam ettirmede Allah’ın zatına muhtaçtırlar. Allah, ilk varın kendisi, son varın kendisi, dış varın kendisi ve iç varın kendisi olduğunu buyurmakta. (Zahir-batın Allah’tır) Sonra kendisinin, evreni yaratıp, kapsadığını ve evreni aşkın olup, sonsuz olduğunu vurgulamakta. Evvel- ahir ilk ve son Allah’tır. Her şeyi bilen Rab olduğunu ve her şeyi donattığını, eğittiğini, yönettiğini buyurmaktadır. Allah’ın dışındaki bütün varlıklar evrende zamana bağımlıdır. Zaman ise canlılığı tüketir. Ahirette ise cehennem yine zamana bağımlıdır ve sonludur. Ancak, zamana değil, Allah’ın varlığına bağımlı olan cennet sürekli ve sonsuzdur…

    Allah; kendi kudretinde, gizli iken bilinmeyi dileyip, zamanı, evreni, alemleri ve içindeki her şeyi yarattığını, daha dünyanın ötesinde gökleri olduğunu orada da soyut-gaybi nesneler olduğunu (melek-cin) gayb-gizli alemlerin de bulunduğunu, canlılığı/ruhu gayb aleminden insana, cine, kendi ruhundan vererek, onu bilmekli, düşünen, akleden, anlayışlı kıldığını bu suretle cinle ve insanla diyaloğu, zati ve sıfati ilişkisi bulunduğunu beyan etmektedir. Allah kendi kudretinde gizli iken, kendinden başka hiç kimse yok iken ve kendini kendinden başka bilen de yok iken, zatından zatına tecelli edip, önce arşı, arşın nurundan melek ve cin türünü yarattığını sonra, sırası ile örnekler alemini, güneşi, gezegenleri, yıldızları, sonra cisimler alemi olan yerküreyi güneşin hararetinin yoğunlaşması sonucu yarattığını, sonrada insan türünü yaratıp, Zati Nuru olan ruhunu/nefsini/canını verdiğini açıklamıştır. İnsan ve cinin ruhu/nefsi/canı/kişiliği; kendi bedeninden ayrı bir varlık değildir ve bedeniyle birlikte gelişir, olgunlaşır, tekamül eder. İnsan ve cin bedeniyle birlikte vardır. Uyanıkken ve uyurken hayal aleminde dolaşan ise insan ve cin beyninin ürünü olan düşüncedir. İnsan ve cin kainattaki/evrendeki/dünyadaki bedeniyle ahirette tekrar diriltilecektir. Allah; herşeyi kapladığını, aştığını, melekle-cinle-insanla konuştuğunu, kelam ettiğini, okumayı, yazmayı, dilleri öğrettiğini açıklamıştır… En büyük öğretici Allah’tır. Allah’ın kainatı ve içindekileri yaratma amacı ise kendisini göstermektir.

    “Yaratan rabbinin adıyla oku! O, insanı alaktan yaratmıştır. Oku! Yazmayı öğreten rabbin sonsuz kerem sahibidir. O, insana bilmediklerini öğretendir.” (Alak, 96/1-5)

    İnsan ve cin, doğrudan bir etkileşim içerisinde kalmadan, O’nun yaratmasındaki kemâli, sıfatlarındaki nihayetsizliği ve nihayetsiz güzelliği, Zât’ındaki tarifi mümkün olmayan coşkuları kavrayabilmek için; bu kavrayışındaki anlamları ‘özgürce tasdik’, ‘coşkularıyla ifade’, ‘gıyabında, sözlü olarak ilan’ ve ‘görmedikleri Rablerinin huzuruna, görürcesine bir yakınlık içerisinde sunmak’; nihayet, ‘O’nun kavranmaktan da yüce olduğunu kavramak’ üzere yaratılmıştır. Yani, varoluşunun gayesi, yarattığı varlıkları seven, bu sevgisini ikramlarla ortaya koyan, bu sevgisini ve özenini, bin bir ihsan ve rahmet yansımalarıyla ispat eden Allah’a karşı; ibadetleriyle bu sevgiye layık olduğunu ispat etmesi, ubudiyetiyle bu sevgiyi geliştirmesi ve O’na yakınlaşmaya çalışmasıdır. Bu çabanın son basamağındaki engel, Yaratıcısına ulaşan yolda yıkması gereken son duvar, kendi benliğidir. İnsan ve cin, ilahî bir ikramla bu engeli de aştıktan sonra, meleklerin ulaşmasının mümkün olmadığı noktaya varmış, onların aşmaları mümkün olmayan bir engeli de aşıp, melekleri insanın üstün özelliklerini kabul eder hale getirten o hakikate râm olacaktır ve Allah’a ulaşacaktır… Yani insan ve cin, böylece melek gibi ölümsüz hale gelebilecektir…
    DİN = KURAN = HAYAT

    Allah inanç sahiplerini inananlar olarak isimlendirmiştir. İnananlara birden fazla din değil, tek bir din göndermiştir. Bütün Peygamberler hep aynı dini tebliğ etmiştir. İnsanlar ve cinler, inananlar ve inanmayanlar olarak sadece iki sınıfa ayrılır. Allah’ın gönderdiği dini hükümler hep aynıdır. İnananlar kendilerine gönderilen dine ve kitaplara gönderildikleri dönemlerde çeşitli isimler vermişlerdir. Bu isimlerin bir bağlayıcılığı yoktur. Hepsi aynı şeyi ifade eder. Allah’ın dini ve Allah’ın kitabı tektir. Din Kuran demektir, Kuran din demektir.

    Kutsal kitapların kelime kelime aynı olması değil, aynı emir ve yasakların bulunması esastır. Bugün Kuran’da bulunmayıp Tevrat, İncil vb. kitaplarda yer alan emir ve yasakların bir bağlayıcılığı yoktur. Bu kitaplara bu emir ve yasaklar sonradan inanırları tarafından eklenmiş ya da daha önce bu kitaplarda bulunan hükümler sonradan çıkarılmıştır. Tahrif edilmiştir. Zaten Kuran son olarak bu tahribatı düzeltmek için yeniden gönderilmiştir. İlk gönderilen Tevrat ve İncil gibi kitaplar da ilk hali itibariyle Kuran’dır.

    Peygamberlerin ilk gönderildikleri dönemlerde insanlar Haniflik, Hıristiyanlık, İsevilik, Musevilik, Muhammedilik, İslamiyet, Müslümanlık gibi sıfatlar kullanmışlar ve kullanmaya devam etmektedirler. Allah’ın, insanların ve cinlerin içlerinden kendisine inananları tanımlaması “inananlar” ve emir ve yasakları tanımlaması da “Kuran” (okunan, okunacak ayet) şeklindedir. Zaten bütün dinlerin emir ve yasakları Kuran’da mevcuttur. Kuran, bütün emir ve yasakların bir arada bulunduğu (toplanmış, kitaplaşmış) şeklidir. Kuran’da bulunmayan emir ve yasaklar diğer kutsal kitaplara sonradan tahrif edilerek girmiştir. İslam (müslümanlık) yeni bir din değildir. Allah’ın inananlara gönderdiği tek bir din vardır. Bu dinin adını, inanırlarının çeşitli isimlerle adlandırmış olmalarının bir önemi yoktur. İyi bir Hıristiyan, ya da iyi bir Musevi olmak isteyenler, erdemli olmak, Allaha ulaşmak isteyenler Kuran’a uymak suretiyle inananlardan olurlar. Emirler (ibadetler) vardır. Yasaklar (kötülükler) vardır. Allah koruyan (rahman) ve bağışlayan (rahim) olandır. Emirlerle sevap, yasaklarla günah yüklenir cin ve insan…

    Muhammed Peygamberin vefatından kısa süre sonra cahiliyye devrinin kabileciliğini ve putperestliğini hortlatan münafıklar, birçok Müslümanı öldürmüşler ve Emevilerin başlattığı sapkınca halifelikle birlikte İslam’ın mesajını tahrif etmek ve onu ortaçağ Arap kültürüne dönüştürmek için maaşlı din adamlarını seferber etmişlerdir. İslam dininin tek ve biricik kaynağı olan Kuran’ın anlaşılmaz, detaysız ve yetersiz olduğunu ileri süren müşrik din adamları, yalnız Allah’a özgülenmesi gereken dini; Allah + Peygamber + sahabe + tabiin + mezhep imamları + mezhepte müçtehitler + eski alimler ve şeyhler + daha sonra gelen alimcikler ve şeyhciklerden oluşan bir anonim şirketin ortaya koyduğu bir beşerî din çorbası haline dönüştürdüler. (Lütfen şu sure ve ayetlere bakınız: 7:29; 9:31; 16:52;39:2,11,14; 40:14,65; 42:21; 98:5). Zamanımıza kadar etkileri süren bu felaketli dönemde Kuran’ın yeterli olmadığı inancı yaygınlaşmış ve ciltlerle hadis ve fıkıh kitapları uydurulmuştur. Bu “mişna”ları kabul etmeyenler sapık ve mürted (dinden dönenler) olarak damgalanmışlar ve hatta işkenceler altında katledilmişlerdir. Ebu Hanife, hadis uydurukçularının gazabına uğrayan ve Emevi ve Abbasi zalimlerinin işkencehanelerinde çile çeken mazlumlardan sadece birisidir. Oldukça şiddetli bir devlet terörünün estiği o günlerde Kuran’a rağmen bambaşka dinler oluşturulmuştur. Kuran’daki kavramların anlamını kaydırmak için seferber olunmuştur.

    Peygamberin okuma yazma bilmediği yalanından, onun insanların gözlerini kızgın çivilerle oyup çölde ölüme terkettiği iftirasına kadar… Taşla öldürme iftiralarından, Kuran’da nasih-mensuh ayetler bulunduğu şeklindeki melanete kadar… Aç bir keçinin yiyerek Kuran’dan çıkardığı taşlama ayetinden, halktan korktuğu için onu Kuran’a sokamayan hazrete kadar… Mezhepçiliğin kutsanmasından, şefaat mitolojilerine kadar… Hacerül esved denilen işaret taşının putlaştırılmasından, peygamber mezarının ziyaretinin faziletlerine kadar… Peygamberin sünnetli doğduğu yada sonradan sünnet olduğu yalanlarından, Peygamberin 30 erkeğin cinsel gücüne sahip oluşu hikayesine ve sahabenin savaş dönüşü kadınlarına koşarken orgazm oldukları uydurmalarına kadar… Aişe annemizin 53 yaşındaki Peygamberle evlenirken 19 yaşında bir ergen olduğu halde, 9 yaşında olduğu yalanından, Peygamberin bir gecede 9 kadınla cinsel ilişkide bulunduğu uydurmasına kadar… Peygamberin Medine’de bir Yahudi tarafından büyülendikten sonra haftalarca şaşkın şaşkın dolaşmasından, açlıktan ötürü zırhını bir Yahudi’nin yanına bir kaç kilo arpa karşılığında rehin bırakmış olarak ölmesine kadar… Alimlerin icmasının dini kaynak oluşundan, sevadül azam yani büyük karaltı masallarına kadar… Miracta Allah ile namaz pazarlığı uydurmasından, ayın mucizevi bir biçimde yarılıp bir parçasının Ali’nin bahçesine düşmesine kadar… Dinden dönenin öldürülmesinden, namaz kılmayanın dövülmesi veya öldürülmesi gerektiğine kadar… Erkeklerin kadınlardan üstün olduğu yanlış çıkarsamasından, hayızlı kadınların camiye girmemeleri ve Kuran’a el sürmemelerine kadar… Kadınları eşekler ve köpeklerle aynı kategoride değerlendirmekten, cehennemi kadınlarla doldurmaya kadar… Haremlik ve selamlık yoluyla kadınları hayattan soyutlamaktan, kadınları başörtüsü, peçe ve çarşafla örtüp kimliklerinden soymalarına kadar… Kuran’daki, kadınların göğüslerini örtmelerini emreden ayeti saptırarak, saçlarını örtmeleri emredildiği yalanına kadar. Erkeklere altın yüzük ve ipek elbisenin yasak/haram olduğu uydurmasından, kadınla erkeğin tokalaşmasının kötü görülmesine; erkekler için gümüş yüzük ve sakal bırakmanın dinin bir alameti gibi görülmesinden, müziğin, resmin ve satrancın haram edilişi yalanına kadar… Boşama haklarını gasbederek kadınları köleleştirmekten, erkeğin ağzından kazara çıkan bir kaç sözle aileleri dağıtmaya kadar… Zekatı senede bir kereye indirmekten, Haccı birkaç güne sıkıştırmaya kadar… Namazı üç vakitten beşe çıkarmaktan; sünnet, teravih ve bayram namazları uydurmaya kadar… Kurban kesmek yalanından ve hayvanlarla ilgili yüzlerce haramlar uydurmaktan, Kureyş’in yemek tercihlerinin dini ölçü kabul edilmesine kadar… Hilafetin Kureyş’in hakkı oluşundan, La ilahe illallah demedikçe insanları öldürmenin gerekliliğine kadar… Sakal bırakmanın ve sarık sarmanın faziletinden, kabak sevmemenin peygambere hakaret sayılmasına kadar… Peygambere uymanın hadis kitaplarına uymakla eş anlamlı oluşundan, hadislerin ayetleri iptal edebileceği küstahlığına kadar…

    İnsan ve cinin varlık iddiasında bulunması ve hurafelere sapması geçici ve mecazidir. İnsan ve cin ancak, acziyetinin farkına varıp yaratanına yöneldiğinde bilme duygusunu kavrayabilecek ve gerçeğe ulaşacaktır…
    Dini meslek edinen profesyonel din adamları, insanları Kuran’dan uzaklaştırmak için Kuran’ın zor, anlaşılmaz ve mücmel olduğu yalanını yüzyıllarca empoze ettiler. Kuran’ın anlaşılması için yüzlerce ciltlik rivayet kitaplarının didik didik edilmesi gerektiği yalanına kananlar, Kuran‘ı öğrenmeye vakit bulamadılar. Vakit bulanlar ise kafalarını binlerce hurafeyle doldurduklarından ve üstelik Kuran’ı bunlara muhtaç kabul ettiğinden onu anlama şansını baştan kaybettiler. Nitekim, Allah’ın korunmuş Kelamını korunmamış kul sözlerine muhtaç görenler, Kuran’ın anlaşılmasının zor olduğunu iddia edip durdular.

    Muhammed Peygamberin biricik şikayetinin halkının Kuran’dan uzaklaşması hakkında olması çok ilginç (25:30). Buna rağmen, son Peygamberin halkı, daha hicri birinci yüzyılda hadis üretim fabrikaları kurmaya başladı. Bu felaketli davranışın sonucunda Kuran’ı anlamaya verilen mesai alabildiğine azaldı, bunun yerine binlerce çelişkiyi içeren ilkel rivayetler üzerinde ihtisaslaşma baş gösterdi. Rivayet kitaplarını değerlendirmede ortaya çıkan ihtilafları kurumlaştırıcı usul ve mezhep çalışmalarıyla bu sapkınca tuzak güçlendirilerek orijinal evrensel mesaj Arap, Yahudi ve Hıristiyan kültürlerinin karması bir din haline dönüştürüldü.

    Peygambere yakıştırılan yalanların Hadis ve Sünnet adıyla anılacağını önceden bilen Tanrı, Hadis (söz) kelimesini ayetlerden başka bir söz için kullandığında genellikle kötü bir anlamda kullanır (12:111; 31:6; 33:53;45:6; 52:34; 66:3). Sünnet (yasa) kelimesi de sürekli “Allah’ın sünneti (sünnetullah)” olarak tanımlanır (33:38,62; 35:43; 40:85; 48:23). Dahası, Hadis ve Sünnet’in yanında uydurulan üçüncü öğreti olan İcma (toplu karar) kelimesi de Allah hariç kimin için kullanılmışsa olumsuz bir anlamla mahkum edilir (20:60; 70:18; 104:2; 3:173; 3:157;10:58; 43:32; 26:38; 12:15;10:71; 20:64; 17:88; 22:73; 54:45; 28:78; 7:48; 26:39; 26:56; 54:44…).

    Kuran’ı yeterli görmeyen inkarcılar, Tanrı tarafından Kuran’ı anlamaktan engellenmişlerdir (17:45; 18:57). Çok ilginçtir ki, Kuran’ı kaynak olarak yeterli görmeyenler Kuran’ın anlaşılması ile ilgili ayetlerin bizzat kendilerini anlamamışlardır. Nitekim, 7:3; 17:46; 41:44; 56:79 ayetleri, hem-tez-hem-kanıt olan özgün bir dille kanıtı tezin içine gömen birer sanat eseridir. Hemen hemen tüm Kuran ciltlerinin arka kapağında Arapça üç ayet yer alır. Elinizdeki Kuran’a bakarsanız büyük olasılıkla 56:77-79 ayetlerinin yazıldığını göreceksiniz. Bütün Kuran’ın içinden neden bu ayetler icma ile seçiliyor merak ettiniz mi? Neden, ellinin üzerindeki isim-sıfatı arasından sadece bir kez burada geçen Kerim (Şerefli/Yüce) seçiliyor? Neden Kuran için sıkça kullanılan Zikr (Mesaj), Hakim (Hikmetli), Mübin (Apaçık), Nur (Işık) gibi kelimeler değil de bu ayette geçen Kerim? Neden bu ayet? Neden örneğin, Kuran’ın anlaşılır bir kitap olduğunu üst üste dört kez vurgulayan ayet değil (54:17,22,32, 40)? Veya neden 12:111; 15:1; 17:9; 17:88; 17:89; 30:58; 41:3; 55:2… ayetlerinden biri değil? Mesajın “dirileri” uyarmak için gönderildiğini bildiren biricik ayeti içeren Yasin suresini, inadına ölülere hasredenlerin niyetlerinden kuşkulanmaya hakkımız var (36:70). Kuran’ın bilgisine sahip olanlarınız bu sorunun cevabını iyi bilirler: Müşrik din adamları, bu üç ayeti (56:77-79) icma ile anlamamışlar ve anlamadıkları biçimiyle onların halkın büyük çoğunluğunu Kuran’dan uzaklaştırabileceğini düşünmüşlerdir. Nitekim onlar bu ayetlerin anlamını, abdestsiz olanların Kuran’a dokunmamaları olarak çarpıtırlar. Hayızlı kadınları pis olarak değerlendirdiklerini de düşünürsek, anlamı icma ile çarpıtılmış bir ayeti en popüler ayet ve o ayette geçen Kerim kelimesini en popüler sıfat haline getirmelerinin şeytanca bir melanetin ürünü olduğu anlaşılır. Kuran’ın bir cep kitabı, bir başucu kitabı olmasını engellemek, Kuran’ı rafa kaldırmak ve duvara çivilemek amacını güden plan ne yazık ki büyük oranda başarıya ulaşmıştır. Kuran, bir tren gibi, yüksek voltajlı bir trafo veya cin gibi çarpacak tehlikeli bir nesneye çevrilmiştir. Kuran, anlaşılması çok zor, dokunulması tehlikeli, ve ulaşılması imkansız yüce bir kitap olunca, hoşgelsin hadisler, sünnetler, mezhepler ve din ticareti yapan parazitler.

    Kuranın dışındaki din adına ortada duran bütün kaynaklardaki bilgiler Kuranın aydınlığına muhtaç ham bilgilerdir. Hadis, sünnet adıyla Peygamber sözü ya da uygulaması olduğu iddia edilen sözler ve uygulamalar da olsa bu böyledir. Ki hiç bir sözün veya uygulamanın peygamber sözü veya peygamber uygulaması olduğu ispatlanamaz. Tarihsel olarak bu mümkün değildir. İletişimin ve kayıt sistemlerinin bu kadar yaygınlaştığı günümüzde bile bir kaç yıl önce bir insanın söylediği sözün gerçekten kendisine ait olup olmadığı bile tartışılabilirken, peygamberin ölümünden bir asır sonra yazılan hadis kitaplarından peygamber sözleri veya uygulamaları hakkında gerçeğe uygun bilgi elde edilemez. Şüphesiz, Allah bize bilginin tek kaynağının Kuran olduğunu bildirerek düşünüp öğüt alanlar için bu durumu açıkça vurgular. Bilgiye sınır konulamaz. Evrende varolan bütün bilgilerin kaynağı ise Kuran’dır…

    Allah’ın yol gösterdiği akıl sahipleri, kaynak bilginin en güzeli olan Kuran’a uyarlar. (39:18)

    Din adına uydurulan inanç ve uygulamalardaki çelişkiler; rivayetlerden (hadis, sünnet, içtihat, icma gibi kaynak kabul edilen rivayetlerden) kaynaklanmaktadır. Oysa Allah’ın tek dininin tek kaynağı sadece Kuran’dır. Kuran’ın kendisinde çelişki bulunmaz. Çelişki zannedilen hususlar yanlış anlaşılmalardan ve yanlış Kuran meallerinden, tefsirlerinden kaynaklanmaktadır. Din adına Kuran’a dayanmayan, fakat İslam’ın bir emri ya da tavsiyesi zannedilen konulara örnek olarak, erkek çocukların sünnet ettirilmesi bidatını (kötü geleneğini) hemde sünnet adı altında dine sonradan sokulmuş, insan fıtratını bozan sağlıksız bir adet olarak görmekteyiz.

    Erkek çocukların sünnet ettirilmesi, erkek çocuklara yapılan en büyük kötülüktür ve fıtratı (yaratılışı) bozmak, değiştirmektir. Allah’ın böyle bir emri yoktur. Cahili bir adettir. Erken boşalmanın ve ereksiyon kaybının en önemli sebebi olduğu bilimsel olarak kanıtlanmıştır. Zaten bu geleneğin ortaya çıkması ve yapılış amacına bakılırsa cinsel isteği azaltmayı ve ruhbanlaşmayı artırmayı amaçlayan Yahudi ırkına mensup insanların geleneğinden kaynaklandığı bilinen bir gerçekliktir. Oysa cinsel isteğin azaltılması değil, meşru bir şekilde tatmin edilmesi fıtratın gereğidir. Bu kötü geleneğin, Yahudilik diye de adlandırılan Musevilik inancıyla da bir ilgisi yoktur.
    Kötü bir gelenek olan bu işlem Musevilik dininin bir gereğiymiş ve Allah’ın bir emriymiş gibi önce uydurma rivayetlerle Tevrata eklenerek Musevilik dinine sokulmuş daha sonra da Müslümanların güçlü olduğu dönemlerde Müslümanmış gibi görünen bazı münafık Yahudiler tarafından deşifre olmamaları için İslam dinine yine uydurma rivayetler yoluyla hem de sünnet adı altında şeytani bir akıl oyunuyla sokulmuştur. Münafık bazı Yahudiler şekil itibariyle Müslümanmış gibi görünebilmekte ancak Musevilik dininin bir emri haline getirdikleri bu gelenekleri gereği sünnetli oldukları için (Müslümanlar da sünnetsiz oldukları için) deşifre oluyorlar ve münafıklıkları kolayca ortaya çıkıyordu. Bu çirkin geleneği Müslümanlar arasında da yaygınlaştırarak böylece münafıklıklarını gizlediler.

    Erkek çocukları sünnet ettirme geleneğinin Musevilik veya Müslümanlıkla bir ilgisi yoktur. Kuran’da erkek çocukların sünnet edilmesi diye bir emir bulunmamaktadır. Allaha ve Kuran’a inananların; bütün hayatlarını olumsuz etkileyen en büyük kötülük olan bu işlemden kendilerini ve çocuklarını korumaları, Allah’ın verdiği aklın kullanılmasının gereğidir. Allah’a inananlar çocuklarını sünnet ettirmezler. Kendilerinin rızası olmadan sünnet ettirilmiş olanların ve bilmeden çocuklarını sünnet ettirmiş olanların durumu ise Allah’a kalmıştır…

    “Hiç kimse Allah’ın verdiği bilgiyi ve aklını kullanmadan inanamaz ve Allah akıllarını kullanmayanları rezilliğe mahkum eder.” (Kuran-ı Kerim 10-Yunus Suresi 100. Ayet)

    Günümüz Müslümanlarının bildiği ve uygulamaya çalıştığı İslam, yüzyıllar boyu, din adamlarının uydurdukları kurallarla öylesine bozulmuştur ki Muhammed Peygamberin bildirdiği İslam diniyle ilgisi kalmamıştır. “Ulema” geçinen din adamları, o kadar çok şeriatlar, haramlar, çarşaflar, peçeler, gıdasal yasaklar, sakallar, sarıklar, istincalar, istibralar, misvaklar, sağ ayaklar, sol ayaklar, hadisler, sünnetler, şefaatler, hazretler, efendiler, kerametler, melanetler, mehdiler, evliyalar, şerifler, seyyitler, hırkai şerifler, sakalı şerifler, takiyyeler, takkeler, tespihler, tekkeler, mezhepler, tarikatlar, şatahatlar, muskalar, istihareler, hülleler, hileler, türbeler, nafileler, mekruhlar, menduplar, sevaplar, müstehaplar, fetvalar ve palavralar uydurmuşlardır ki İslam dinini Allah’ın doğadaki ayetleriyle çelişen, karmaşık ve yaşanmaz bir dine çevirmişlerdir. Müslüman halkların dünyanın bu kadar gerisinde kalmalarının en önemli sorumluları bu müşrik din adamları ve onları kullanan politikacılardır.

    Maalesef, bugün müslümanlık iddiasında olanların büyük çoğunluğu, Muhammed Peygamberin tebliğ ettiği din yerine onun baş düşmanları olan Ebu Cehil’in ve Ebu Leheb’in savunduğu şirk ve cehalet dinini izlemektedirler. Ne var ki Allah’ın verdiği söz gelmiş ve yüzyıllardır anlaşılmaz ve yetersiz diye damgalanarak köşeye atılan Kuran’ın mesajı karanlıkları dağıtmaya başlatmıştır. Ördükleri örümcek ağlarının ve cehalet duvarlarıyla oluşturdukları karanlıklarının dağılacağını hisseden profesyonel din adamları ve onların kör izleyicileri büyük gürültüler koparsalar da Allah nurunu devam ettirmektedir. Kuran, tüm Kuran, başka şey değil sadece Kuran.

    “Bu Kuran senden önce gönderdiğimiz elçilerimizin de yasasıdır. Sen bizim yasamızda bir değişiklik bulamazsın.” (Kuran’ı Kerim 17-İsra Suresi 77. Ayet)

    KURAN SOY BİR KİTAPTIR

    Kuran 24 ayar altına benzer. Sahtekarlar altına teneke yapıştırsalar da, hatta altın rengine boyasalar da, altının özelliklerini bilen bir sarraf altını tenekeden rahatlıkla ayırabilir. Demek ki soy metal olan altın, kimyasal yapısıyla herhangi bir sahtekarlığa karşı korunmuştur. Aynı şekilde soy ve son kitap olan Kuran, asal bir sayı olan 19 sayısı üzerine kurulu matematiksel bir yapıyla herhangi bir sahtekarlığa karşı korunmuştur (74:30). Mesajını böylesine mükemmel ve otomatik bir iç savunma sistemine sahip kılan Tanrı çok yücedir!

    Kuran’daki toplam ayet sayısıyla ilgili olarak; Kuran hakkında önemli bir bilgiye sahip olmayan bir Müslüman’a sorarsanız büyük olasılıkla 6.666 sayısını cevap olarak alacaksınız. Ne var ki, bu sayı Zamehşeri adında bir hikayecinin uydurduğu hoş bir sayıdan ibarettir. Altılardan oluşan bu sayı kolayca akılda kaldığı için popüler olmuştur. Fakat elinizdeki Kuran’dan dikkatle sayarsanız, sonucun farklı olduğunu göreceksiniz. Kuran nüshalarında 6.236 ayet bulunduğuna tanık olacaksınız. Bu sayıya Fatiha Suresinin (İlk Sure) başındaki ve Karınca (Neml) Suresinin (27. Sure) içinde geçen Besmeleler dahildir. Bağımsız birer ayet olarak numaralanmadıkları halde Kuran’ın yapısına dahil olan Sure başlarındaki diğer 112 Besmele’yi de eklediğinizde bu sayı 6.348 olur. Ültimatom (Barae, Tevbe) (9. Sure) suresinin sonuna eklenen, ancak Kuran’ın koruma sistemi tarafından dışlanan 2 “ayeti” bu sayıdan çıkardığımız vakit Kuran’da Besmelelerle birlikte tam 6.346 ayet olduğunu görürüz. Bu sayı, Kuran’ın diğer birçok elementi gibi 19 sayısının tam katıdır. Kısacası, 6.234 adet bağımsız ayet içeren Kuran, tekrarlanan Besmelelerle birlikte toplam 6.346 ayete sahiptir.

    İSLAM MUHAMMED PEYGAMBERLE BAŞLAMADI

    İslam özel bir isim olmayıp Tanrı’ya teslimiyet anlamına gelir. Tüm elçiler ve inananlar islam ve müslüman kelimelerinin kendi dillerindeki karşılıklarını, kendi inançlarını tanımlamak için kullanmışlardır (2:131; 7:126; 10:72; 22:78; 27:31,42; 28:53; 72:14). Nitekim, Tanrı yanında makbul biricik din İslam’dır, yani Allah’a teslimiyettir (3:19). Bir çok sözde müslüman, “(Allah’ın buyurduğu gibi) Kuran, tam ve detaylı ise namazların rekatlerini Kuran’ın neresinde bulabiliriz?” diye Tanrı’ya meydan okumaktadır. İslam’ın tüm pratiklerinin Kuran’ın vahyinden çok önce ortaya konmuş olduğunu yine Kuran’dan öğrenmekteyiz (8:35; 9:54; 16:123; 21:73; 22:27; 28:27). İbrahim Peygamber ve tüm elçiler namazı gözetiyorlar, zekatı veriyorlar, oruç tutuyorlar ve hac ediyorlardı (2:43; 3:43; 11:87; 19:31,59; 20:14; 28:27; 31:17). Mekke müşrikleri ise rivayetlerin ileri sürdüğü gibi heykellere tapmıyorlardı; Allah’ın kutsal kulları olduklarına inandıkları Lat, Uzza, Menat gibi isimlerden şefaat bekledikleri (53:19-23; 39:3) ve Allah adına haramlar ve farzlar uydurdukları için müşrik olarak tanımlanmışlardır (6:145-150).
    Mekke putperestleriyle olan benzerliği ortadan kaldırmak için rivayetler uyduranlar, uydurdukları heykel tasvirlerindeki çelişkileri ile aslında yalanlarını ele vermektedirler. Kuran’ın hiçbir yerinde onların heykellere taptıkları, Muhammed Peygamberin heykelleri kırdığı v.s. bildirilmemektedir. Aksine, Mekke müşriklerinin kendilerini İbrahim Peygamberi izleyen ve Tek Tanrı’ya inanan insanlar olarak gördüklerini öğrenmekteyiz (6:23; 39:3). Nitekim onlar, İbrahim Peygamberin hatırası olan Kabe’ye saygı gösteriyorlar (9:19), namaz, oruç ve haccı bazı tahrifatlarla da olsa uyguluyorlar, (2:183,199; 8:35; 9:54; 107:4-6), zekatı bildikleri halde gereği gibi yerine getirmiyorlardı (53:34). Zekat, gelirin ihtiyaçtan fazla olan bölümünü (2:219) geciktirmeden (6:141) ihtiyaç sahiplerine ve Allah yoluna (9:60) gizli veya açık olarak (2:274) verme yükümlülüğüdür (51:19).
    İslam özel isim değildir; kök olarak teslimiyet/barış anlamına gelir. İbrahim Peygamberle tekrar yenilenen (4:125; 22:78) ve tüm peygamberler ve elçiler tarafından iletilen ilahi sistem Allah tarafından bu kelimeyle tanımlanır (5:111; 10:72; 98:5). Yalnızca Allah’a teslim olmaktır (2:112,131; 4:125; 6:71; 22:34; 40:66). Yaratılışımızdaki sistemdir (30:30). Doğa ile uyumlu evrensel ilkeler sistemidir (3:83; 33:30; 35:43). Yalnızca öznel deneyimler değil nesnel kanıtları da ister (3:86; 2:111; 21:24; 74:30). Bir savın doğruluğunu kabul etmek için kalabalıklara veya duygulara değil aklın ölçüsüne başvurmamızı bekler (17:36; 4:174; 8:42; 10:100; 11:17; 74:30-31). Bilgi, eğitim, ve öğrenime önem verir (35:28; 4:162; 9:122; 22:54; 27:40; 29:44,49). İnsanın yeryüzündeki yaratılışını bilimsel olarak araştırmamızı öğütler (29:20).

    “KURAN’A GÖRE NASIL NAMAZ KILABİLİRİZ?”
    Kuran’daki 16:123 ayeti, bütün peygamberlerin ve İbrahim Peygamberin pratiklerinin Muhammed Peygamber tarafından da izlendiğini bildirir. Kuran, ilk insandan bu yana herkes tarafından bilinen bir ibadet olan namazla ilgili olarak yapılan tahrifatları ve eklenilen bidatleri düzeltmiştir. Kuran’da namazla ilgili ayetleri topluca incelendiğinde, Kuran’ın namazı tüm gerekli detaylarıyla bildirdiği görülür. Üstelik, Kuran’daki namaz hakkındaki detaylı bilgi hadis kitaplarında yapılan namaz tarifinden çok daha üstündür. Ne Kuran ne de hadis kitapları peygamberlerin ve eski ümmetlerin nasıl namaz kıldığını gösteren resimler ve video klipleri içermemektedir. Hem Kuran ve hem hadis kitapları namazı kelimelerle tarif eder. Şimdi bu tarifleri üç maddede karşılaştıralım:
    1. Kuran’ın dili hadis rivayetlerde kullanılan dilden daha üstündür. Hadis rivayetleri, farklı lehçeler, kronik ve endemik gramer hataları içermektedir. Kuran’ın dili genel olarak sadedir. Kuran’ın bu özelliği ayetlerle vurgulanır ve Kuran’ı inceleyen inananlarca teslim edilir (11:1; 54:17,22,32,40). Hayatın merkezi Kuran’dır. Peygamberler ve inananlar yaşayan Kuran’dır.
    2. Hadis kitapları çok daha fazla detay içermektedirler. Ancak bu detaylar Allah’ın gerekli gördüğü ve elçisinin öğrettiği detaylar mı? Bu detaylar Kuran ile uyumlu mu? Bu detaylar arasında çelişkilere ne demeli? Hadis kitaplarında namazın detaylarıyla ilgili düzinelerce çelişkiden hangisini seçeceğiz? Babamızın üzerinde bulunduğu mezhebin imamının seçtiğini mi seçmeli? Örneğin, Sahih-i Müslim’de Peygamberin Fatiha okuduktan sonra rükuya vardığını, yani eğildiğini bildiren birçok hadis rivayeti var. Ancak, bir başka hadis kitabında Muhammed Peygamberin falanca veya filanca sureyi zammettiği rivayet edilir. Abdestin alınması ve bozulması hakkında çelişkili bir sürü hadis, mezhepler arasındaki ihtilaflara katkıda bulunmuştur. Elleri salmalı mı bağlamalı mı? Bağlayınca göbek üzerinde mi yoksa kalp üzerinde mi tutmalı? Tekbir getirirken elleri ne kadar kaldırmalı? Ayak parmaklarını nasıl tutmalı? Şehadeti söylerken işaret parmağını ne yapmalı? Ağzı nasıl misvaklamalı? Cemaatle kılarken omuzları ne kadar sürtüşmeli? Kılarken önündekinin ensesine mi yoksa yere mi bakmalı yoksa gözleri tümüyle mi kapamalı? Akşamdan sonra kaç rekat sünnet kılmalı? Öğle namazından sonraki iki rekat sünnet mi, vacip mi, müstehap mı? Abdesti alırken sağdan başlamak ne kadar önemli? Kafaya sarık sarmak mı yoksa takke takmak mı daha sevap? Tuvalete girerken ne demeli ve hangi ayakla girmeli?… Hadis kitaplarında namaz konusunda rivayet edilen çelişkili “detayları” Allah’ın kelamındaki detaylara eklemek doğruya iletmez; olsa olsa kıldan tüyden, parmaktan tırnaktan bir sürü gereksiz detayla meşgul ederek namazın asıl amacını kaybettirir bize.
    3. Hadis kitapları namazın vakitleri konusunda garip bir hikaye anlatırlar. Buhari’deki en uzun hadislerden biri olan “miraç” rivayeti ünlüdür. Beş vakit namazın aslında az bile olduğunu vurgulayan, ama bu arada Allah’a hakaretler yağdıran ve Muhammed Peygamberi düşünemeyen birisi olarak tanıtan bir rivayet! Rivayete göre, acayip bir ata binerek göğe yükselen Muhammed Peygamber, altıncı gökte ikamet eden Musa Peygamberden akıl alarak, altıncı gök ile yedinci gök arasında mekik dokuyarak, Allah ile büyük bir pazarlık sonucunda günde 50 vakit (her 28 dakika için bir vakit) emredilen namazları 5 vakte indirmiş. Hesap-kitap bilmeyen ve kullarına karşı acımasız olan bir tanrı ile cesaretle pazarlık yapan ve ümmetini bu büyük felaketten kurtaran bir kurtarıcı olarak olarak sunulmak istenir Muhammed Peygamber. Tabii, onun bu basit hesabı bilebilmesi için, sürekli olarak Musa Peygamberden akıl alması gerektiği de… 5 vakit namaz uygulamasında bile namazların giriş-çıkış zamanları arasındaki vaktin kısa olması hayatın olağan akışı içinde uygulaması güçlüklere yol açmaktadır. Kuran, kuşkusuz böyle hikayeleri içermez. Bilginin kaynağı Kuran’dır ve Kuran’a yönelen de Allah’a ulaşır.
    Dini sadece Allah’a özgülemeye çağrıldıkları, Kuran’ın dışında izledikleri öğretilerdeki çelişkiler ve hurafeler sergilendiği vakit, Sünnilerin ve Şiilerin koro halinde: “Hadisleri, sünneti, mezhep imamlarının ictihadlarını Kuran’a eş koşmasak nasıl namaz kılabiliriz?” diye mazeret ve soru yönelttikleri bilinen ve sürekli tekrarlanan bir durum. Bu soruyu samimiyetle soranlar varsa, onlara bir müjdemiz var: Namaz kılabilme uğruna onca çelişkiyi ve hurafeyi din edinmenize ve şirk çamurunda boğulmanıza gerek yok artık; Kuran sorunuzun cevabını vermekte ve namazın nasıl kılınacağını detayıyla bildirmektedir. Gerçeğe ulaşmada ise hiçbir mazeret asla başarının yerini tutamaz.
    Sadece Kuran’ı izlersek mezhep kitaplarının tarif ettiği namazın gerçeğini bulabiliriz. Namaz uygulamalarında mezhepler tarafından ilave edilen hususları ve eksik bırakılan yönleri tespit edebiliriz. Kuran’dan Allah’ın emrettiği, elçilerinin ve müminlerin kıldığı namazı tüm detaylarıyla öğrenebiliriz. Kuran’a yöneleni Allah mahcup etmez. Mutlak başarıya ulaştırır.
    Namaz kılmak mutluluktur. Namaz hayatın/dinin direğidir. Hayatımızda namaz yoksa her şey boştur. Hayatın merkezinde namaz vardır. Namaz Allah ile konuşmaktır. Kalp gözü açılanlar, namaz kılmanın ne kadar büyük bir mutluluk olduğunu bilirler. Düşünün ki; karşınızda bir duvar var. Ama Allahû Teâlâ size o duvarı göstermiyor, duvar yok. Önünüzde âlemleri açmış Allahû Teâlâ. Dilediğini kalp gözünüzle gösteriyor. Baş gözleriniz açık olsa da açık olmasa da netice değişmez. Kalp gözünüzle görürsünüz. Bu sebebe dayalı olarak kalp gözü açık olanlar, baş gözleri kapalı namaz kılarlar. Kapalı olarak kılmaları da bazılarını rahatsız eder. Bazıları aralarında kaideler koyarlar. “Namaz kılarken gözler kapanmaz.” diye. Bu kural Allah’ın emrine uygun değildir. Kalp gözü açık olanlar, dış dünya ile ilişkilerini minimuma indirmek amacıyla gözlerini kapatabilirler. Allah’ın size göstereceği şeyi görebilmek için gözlerinizi özellikle kapatın ki; manzarayı bozan bir negatif faktör oluşarak dikkatiniz dağılmasın. Bütün kâinat önünüzde açıktır. Bütün kâinat; yerler, gökler… Allah’ın gösterdiklerini birer birer görürsünüz.
    Eğer Allahû Teâlâ kalp gözünüzü açmışsa, size bu dünyada görmek mümkün olmayan güzellikleri gösteriyorsa, o zaman namaz kılmak bir mutluluktur. Namaz boyunca Allahû Teâlâ size kalp gözünüzle neyi isterse onu gösterir. Son bilmece, Allah’ı görmektir. Bir gün Allah’a ulaşacaksınız. İradenizi de Allah’a teslim edeceksiniz ve Allah’ın Zat’ını göreceksiniz. Allah’ı dünyada görebilmek inananlar için imkansız değildir…
    Allah yoktan varedendir. Allah sürekli yaratandır ve yokedendir, herşeye hakimdir ve Allah için imkansız yoktur. Allah her şeye kadirdir ve Allah için herşey mümkündür. Allah dilediğine/dileyene, dilediğini verendir…

    Eğer siz Allah’ı gereği gibi tanımış olsaydınız, sular üzerinde gezerdiniz ve duanız sayesinde dağlar yerinden oynardı…

    NAMAZ VE VAKİTLERİ

    • Sabah Namazı, Öğlen Namazı, Akşam Namazı olmak üzere bir günde üç vakit namaz kılmayı Allah bütün inananlar üzerine farz kılmıştır.

    • Cuma Namazı olarak bilinen, Cuma günü kılınan Öğlen Namazının cemaatle kılınması gerekir. Diğer zamanlarda namazlar cemaatle veya yalnız kılınabilir.

    • Farz olan Sabah-Öğlen-Akşam namazlarına bu namazların kendi isimleriyle niyet edilir ve ancak kendi vakitlerinde kılınır. Vakti geçtikten sonra kaza namazı adı altında bu namazların kılınması söz konusu değildir. Allah’ın tanımladığı namaz kendi isimleriyle Kuran’da belirtilen Fecr-Vusta-İşa Namazlarıdır ve birinin vaktinin girmesiyle diğerinin vakti sona erer. Allah’ın iki bağımsız ayette 3 vakit namazı tanımlaması da vakitlerin başlama ve sona erme zamanlarının belirtilmesi amacıyladır. Önce Sabah ve Akşam namazları bir ayette (11:114) tanımlanmış, sonra başka bir ayette (2:238) orta namaz tanımlanmak suretiyle vakitlerin giriş-çıkış zamanları vurgulanmıştır. Yani bir günlük süre 3 ayrı namazın vaktinin bulunduğu zaman dilimine ayrılmıştır. İmsak-Öğlen arasındaki zamana sabah, Öğlen-Akşam arasındaki zamana Öğlen, Akşam-İmsak arasındaki zamana Akşam tanımlaması yapılmış ve namazların bu geniş zaman dilimlerinde kılınması emredilmiştir. Kuran’da namazla ilgili geçen diğer bütün ayetler de hep bu üç vakitle ilgilidir. Kuran’da sabah-öğlen-akşam namazı dışında herhangi bir namazdan bahsedilmez.

    • Vacip, sünnet, teravih, bayram, kuşluk, istihare, teheccüd adıyla bilinen diğer bütün farz olmayan ve sevap amaçlı kılınan nafile (serbest) namazlar kılınırken “Niyet Ettim Allah’ım Rızan İçin Namaz Kılmaya” diye niyet edilir. Vacip, sünnet, teravih, bayram, kuşluk, istihare, teheccüd namazını kılmaya diye veya başka isimler altında niyet edilmez.

    • Allah rızası için, farz namazlar öncesi ve sonrasında ya da diğer zamanlarda her zaman namaz kılınabilir.

    • Farz olan Sabah-Öğlen-Akşam namazları dahil bütün namazlar için rekat sayısında bir sınırlama bulunmamaktadır. Ancak namaz en az 2 rekat olarak ikame edilebilmektedir. Bütün namazlar 2-3-4 rekat olarak kılınabilir. Allah’ın namazla ilgi farz olan emri Sabah 2 rekat, Öğlen 2 rekat, Akşam 2 rekat olmak üzere bir günde üç vakitte 6 rekat namaz kılınmasıdır. İlave kılınan kısımlar/rekatlar ilave sevap amacıyladır.

    • Namaz Allah tarafından çok sevilen ve değer verilen bir ibadet olduğu için; farz ve diğer namazların 2 rekattan fazla olarak 3 veya 4 rekat kılınması, farz namazlardan önce veya sonra ayrıca nafile (serbest) namaz kılınması ilave sevap kazanılması amacıyladır. Normal zamanlarda 3 veya 4 rekat olarak kılınan farz namazlar ve sevap amaçlı kılınan diğer namazlar, her türlü ihtiyaç halinde, (yolculuklarda, sıkışık zamanlarda vb.) 2 rekat olarak da kılınabilir. Nitekim Cuma günleri öğlen namazı 2 rekat olarak kılınmaktadır. Cuma namazı diye ayrı bir namaz bulunmamaktadır. Cuma günü cuma namazı diye 2 rekat olarak cemaatle kılınan namaz öğlen namazıdır ve öğlen namazı olarak niyet edilerek kılınmalıdır.

    SABAH (FECR) NAMAZI

    • İmsak ile Öğlen arasındaki vaktin tamamı Sabah Namazının vaktidir. Bu zaman aralığı içinde kılınır.

    • Bismillahirrahmanirrahim. “Niyet Ettim Allah’ım Rızan İçin Namaz Kılmaya” “Allah’u Ekber” diye niyet ederek önce 2 rekat namaz kılınır.

    • Bismillahirrahmanirrahim. “Niyet Ettim Allah’ım Rızan İçin Sabah Namazını Kılmaya” “Allah’u Ekber” diye niyet ederek 2 rekat Sabah (Fecr) Namazı kılınır.

    ÖĞLEN (VUSTA) NAMAZI

    • Öğlen ile Akşam arasındaki vaktin tamamı Öğlen Namazının vaktidir. Bu zaman aralığı içinde kılınır.

    • Bismillahirrahmanirrahim. “Niyet Ettim Allah’ım Rızan İçin Öğlen Namazını Kılmaya” “Allah’u Ekber” diye niyet ederek önce 4 rekat Öğlen (Vusta) Namazı kılınır.

    • Bismillahirrahmanirrahim. “Niyet Ettim Allah’ım Rızan İçin Namaz Kılmaya” “Allah’u Ekber” diye niyet ederek 2 rekat namaz kılınır.
    AKŞAM (İŞA) NAMAZI

    • Akşam ile İmsak arasındaki vaktin tamamı Akşam Namazının vaktidir. Bu zaman aralığı içinde kılınır.

    • Bismillahirrahmanirrahim. “Niyet Ettim Allah’ım Rızan İçin Akşam Namazını Kılmaya” “Allah’u Ekber” diye niyet ederek önce 3 rekat Akşam (İşa) Namazı kılınır.

    • Bismillahirrahmanirrahim. “Niyet Ettim Allah’ım Rızan İçin Namaz Kılmaya” “Allah’u Ekber” diye niyet ederek 2 rekat namaz kılınır.
    NAMAZIN AMACI
    Namaz kılmak, sıkça zekatla ve muhtaçlara yardım etmekle birlikte anılarak namaz kılan kişinin toplumsal bilinç ve sorumluluğa sahip olması vurgulanır (2:43,83,110; 4:77, 22:78; 107:1-7). Namaz sadece Allah’ı anmak için kılınır (6:162; 20:14). Bu özel anma ve iletişim ibadeti gözetilirken dış dünya ile ilişkiler minimuma indirilmeli (4:101-103). Namaz, müslümanları günahlardan ve başkalarına zarar vermekten alıkor (29:45). Namaz hayat boyu gözetilecek bir görevdir (70:23).

    VAKİTLER

    Gecenin gündüzün iki ucuna yakın bölümlerinde gözetilmesi gereken Sabah (Fecr: 24:58; 11:114) ve Akşam namazlarıyla (İşa: 24:58; 17:78; 11:114; 38:32) güneşin göğün ortasından sarkmaya başlamasından akşama kadar kılınması gereken Orta (Vusta: 2:238; 17:78) namazı olmak üzere üç vakit namaz mevcuttur.

    Kuran’da sadece üç namazın ismi geçer. Bir başka deyişle, “salat” (namaz) kelimesi, zaman bildiren üç tanımlayıcı kelime ile birlikte anılır. İkindiyi anlattığı zannedilen ayetler öğleni, yatsıyı anlattığı zannedilen ayetler akşamı anlatır. Kuran’dan ve bütün peygamberlerin uygulamalarından bu üç vaktin dışında bir namaz vakti çıkmaz.

    1. Salat-el Fecr : Sabah Namazı (11:114; 24:58)

    2. Salat-el İşa : Akşam Namazı (11:114; 17:78; 24:58; 38:32)

    3. Salat-el Vusta : Orta Namaz (2:238; 17:78)
    Kuran’da Namaz vakitlerini belirleyen ayetlerin hepsinin bu üç vakit hakkında olduğunu görüyoruz. Kuran’da geçen namaz ayetlerinin tamamını topluca değerlendirdiğimizde Orta Namaz olarak adlandırılan namazın sabah ile akşam namazı arasındaki öğle namazı olduğunu rahatlıkla bulabiliriz. Gecenin uyumamız için yaratıldığını (78:10-11) ve gece ortasında kalkıp Allah’ı anmanın üzerimize farz kılınmadığını (73:20) ve Cuma günü kılınan öğlen namazının günün ortasında kılınmasının emredildiğini (62:9-11) düşündüğümüzde “orta” namazın sabah ile akşam namazı arasındaki öğlen namazı olduğunu anlarız.
    Tevrat da bu anlayışı destekler. İbrahim Peygamberin, İsa Peygamberin, Musa Peygamberin ve bütün peygamberlerin namaz kıldığını hatırlarsak Tevrat’ta namaz vakitleriyle ilgili ifadelerin tarihsel değerini daha iyi idrak ederiz. Tevrat’ın çevirilerine tam olarak güvenilememekle birlikte Tevrat’ın en az üç ayetinde bulunan bu desteğin bir hata veya tahrif sonucu oluştuğu olasılığı zayıftır. Tevrat’taki bu ayetlerin gerek birbirleriyle ve gerekse Kuran ayetleriyle olan tutarlılığı dikkat çekicidir. (Bak: 1 Samuel 20:41; Zebur 55:16-17; Daniel 6:10).
    Namaz vakitlerinin beşe çıkarılmasının oluşturduğu kara dumanların izini mezhepler tarihinde görebilirsiniz. Şia’nın beş vakit namazı üç vakte sıkıştıran garip pratiği, namazları beşe çıkartan Sünniler’in baskısı neticesi bir uzlaşmadan kaynaklanıyor olmasın? Sünnetlerle, nafilelerle, teravih namazlarıyla namaza sürekli zam yapan hadis ve sünnet izleyicilerinin üç vakit namazı beşe çıkarmaları çok mu uzak bir ihtimal?
    CUMA GÜNÜ KILINAN ÖĞLEN NAMAZI
    Kadın-erkek tüm inananlar haftada bir Cuma (toplantı) günü öğlen namazına açık bir duyuru ile çağrılır ve namazı erkek veya kadın bir müslümanın önderliğinde topluca gözettikten sonra herkes tekrar işine döner (62:9-11). Duyuru Allah’ı anmaya bir çağırı olup başka isimler zikredilmez (72:18-20). Hutbe namazın bir parçası olmayıp toplantıdan yararlanılarak yapılan bazı hatırlatmalar ve güzel öğütlerden ibarettir. Mescitler (camiler) sadece Allah’a özgülenmeli.
    Allah’ın ismi bir levhaya asılmışsa O’nun ismi yanında hiç bir ismi özellikle yerleştirmemeli (72:18-20). Mescitler topluma açık yerler oldukları için mescitlere gidenler temiz ve güzel giyinmeli. (7:31).
    CENAZE NAMAZI / DUASI
    Cenaze namazı olarak bilinen dua, bir namaz değil aslında. Dileğe bağlı bir duadır. Allah’a ortak koşmadan ölmüş olanları hayırla anıp geride kalmış yakınlarına destek verme amacını güder (9:84).
    ABDEST
    Namaz kılmak için abdestli olmak gerekir (4:43; 5:6). Yüzler, eller yıkanır, başlar meshedilir, ayaklar da topuklara kadar. Ayetlerdeki ifade, ayakların hem yıkanabileceği ve hem meshedilebileceği biçiminde anlaşılır (nitekim bunu bir önceki cümleyle yansıtmaya çalıştık). Böylece, duruma ve iklime göre bize serbesti tanınır. Abdesti sadece cinsel ilişkide bulunmak ve tuvalet ihtiyacını gidermek bozar; Kanamak, kadınlarla tokalaşmak ve kadının adet görmesi abdesti bozmaz ve namaza engel olmaz (5:6; 2:222). Su bulunmazsa, namaza zihinsel olarak hazırlanmak için temiz bir zemine dokunularak eller ve yüz meshedilir (5:6).
    GİYİM
    Namaz için örtünme diye bir koşul yoktur. Odasında kendi başına veya eşiyle birlikte namaz kılan biri dilerse şortla çıplak olarak namaz kılabilir. Allah bizi elbiselerimize göre değerlendirmez ve bizim saklamaya çalıştığımız organları yaratan ve çalıştıran da kendisi olduğundan onları görmekten mahcup olmaz. Adem ve Havva’nın cennetteki tavırları (çıplaklıklarını saklamaya çalışmaları), kurallara uymayarak bedenlendikleri için, suçluluk psikolojisiyle gösterdikleri bir refleksti. Aradan milyonlarca yıl geçmiş ve bu suç herkese ayan beyan olmuştur!
    Ayrıca, örtü olarak kullanılan pamuk, yün, naylon gibi nesnelerin çıplak vücutları meleklerden gizleyeceği biçimindeki yaygın inanış da temelsiz. Bizim çıplak vücudumuz meleklerin umurunda bile olmaz. Kaldı ki, banyolardan veya yatak odalarından melekler kaçmaz.
    Onlar her an bizim hizmetimizdedirler ve yaptıklarımızı her an kaydetmektedirler. Ayrıca, namazda muhatabımız melekler değil, Allah’tır. Örtünme toplumsal bir gereksinme olup kişiyi cinsel ve duygusal ilişkilerde diğerlerinden koruma amacını güder. (7:26,31; 24:31; 33:59).

    KIBLE
    Namaz için İbrahim Peygamberin yeniden kurduğu Kutsal Mescide yani Kabeye yönelmeli (2:125, 143-150; 22:26). Yolculuk anında kıbleye dönme koşulu ihmal edilebilir (2:115).
    REKAT SAYISI
    Kuran namaz için belli bir rekat sayısı bildirmeyerek serbest bırakıyor. Normal koşullarda Rekatlerin minimum 2 rekat olduğu tartışılabilir (4:101-103). Cuma günü kılınan öğlen namazının sadece iki rekat olması ilginçtir. Bu namaz her hafta topluca tekrarlandığı için rekat sayısına ekleme yapılamamıştır. Cuma günü kılınan öğlen namazı dışında, cemaatle kılınmayan namazların rekat sayıları çeşitli biçimlerde zamma uğramış olabilir. Namazın kaç rekat kılınacağı kişinin durumuna ve koşullara bağlıdır. Toplu namazlarda namazı iki rekatle sınırlandırmak daha uygundur.
    MEKANİĞİ

    Namazı ayakta durarak kılmaya başlamalı (2:238; 3:39; 4:102) ve özel durumlar hariç durulan yerden hareket edilmemeli (2:239). Namazda eğilerek yere kapanmalı (ruku ve secde) böylece Allah’a teslimiyet fiziksel olarak da bildirilmeli (4:102; 22:26; 38:24; 48:29). Herhangi bir korku durumunda ayakta durma ve eğilerek yere kapanma koşulu aranmaz (2:239).

    OKUMA

    Namazda okuduğumuz sure ve duaların anlamını namaz anında bilmeli ve Allah ile konuştuğumuzun bilincinde olmalıyız (sure ve duaların anlamlarını öğrenmeliyiz) (4:43). Namazları saygı içerisinde kılmalı (23:2). İhtiyacımıza ve içinde bulunduğumuz duruma uygun olarak Allah’ın herhangi bir ismini (sıfatını) zikredebiliriz (17:111). Namazda Allah’tan başkasını anmak namazın amacıyla çelişir (6:162; 20:14; 29:45). Namazda Allah’ı anmalı, düşünmeli, yüceltmeli, tesbih etmeli, tevbe etmeli ve sadece O’ndan yardım istemeli (1:1-7; 20:14; 17:111; 29:45; 2:45). Fatiha suresi baştan sona Allah’ı muhatap alan bir dua niteliğinde olan biricik sure olup değişik dilleri konuşanların topluca namaz kılabilmelerini sağlayabilmesi açısından uygundur (62:9-11; 4:101-103). Fatiha suresinden sonra ilave olarak ayrıca bir sure daha okunabilir. Namazlarda sure ve duaları orta bir sesle okumalı. Sure başlarındaki besmeleler okunmalı, namazlar ne özellikle gizlenmeli ne de gösteriş amacıyla açıkta kılınmalıdır (17:111). Toplu namaz kılınırsa, namaza önderlik eden kişinin orta bir ses tonuyla okuduğu sure ve dua dinlenmeli (7:204; 17:111). Otururken “Tahiyyat-Salli-Barik” denilen duaları okumamalı; zira bu dualar Muhammed Peygamber sanki herşey nazır ve hazır bir tanrıymış gibi bir hitap içermekte ve Allah’tan başkalarını anmaktadır. İlla bir şey okunmak dilenirse, Allah’ın birliğine şehadet getirilebilir veya herhangi bir dua yapılabilir. Namazda otururken Kunut Dualarını ve Rabbena duasını okumak, Tahiyyat-Salli-Barik dualarını okumaktan anlam itibariyle daha uygundur.

    NAMAZ SONRASI

    Namazları oruç gibi kazaya bırakmak ve sonradan kaza namazı olarak kılmak diye bir şey olmayıp belli vakitlerde yerine getirilmeli (4:103). Namazdan sonra Allah’ı anmaya ve zikretmeye devam etmeli (4:103).

    BİDATLER (EKLEMELER-ÇIKARMALAR)

    Öğlen namazı, ikindi namazı adı altında mükerrer olarak ikinci kez kılınmaktadır. Aynı şekilde akşam namazı da yatsı namazı adı altında mükerrer olarak ikinci kez kılınmaktadır. Kuran’da ikindi ve yatsı vakti geçmez. Günün tam ortasından başlayıp güneş batıncaya kadar devam eden ve ikindi diye bilinen öğlenden sonraki akşamdan önceki zamanı da kapsayan zaman dilimine Öğlen denilmektedir. Aynı şekilde güneş battıktan sonra, yatsı denilen zamanı da kapsayacak şekilde güneşin doğmasına, yani imsak vaktine kadar geçen zaman dilimine akşam denilmektedir. Zaten ikindi denilen zaman dilimi öğlenin son vakitleri, yatsı denilen zaman dilimi de akşamın son vakitleridir. Ayrı bir zaman dilimi değildir. Kuran’dan ikindi diye anlaşılan namaz aslında öğlen namazıdır. Yine aynı şekilde Kuran’dan yatsı diye anlaşılan namaz akşam namazıdır. Kuran dikkatle incelendiğinde bu sonuca varıldığı açıkça görülecektir.

    Aslında öğlen ve akşam namazı olan ve sevap amaçlı kılınan ikindi ve yatsı namazlarını farklı ve ayrı namazlarmış gibi farzlaştırmak, Öğlen ve ikindi ile akşam ve yatsı namazlarını bazen veya her zaman cem etmek suretiyle birleştirmek (şii dünyasında ve bazı sünni kesimde yapılan bu uygulama ile yapılan, aslında namazları zaten üç vakitte kılmaktır), kaçırılmış namazları kaza etmek, Allah’ın emrettiği ve ilk insandan bu yana kılınagelen, bütün peygamberlerin, İsa Peygamberin, Musa Peygamberin, Muhammed Peygamberin de kılmış oldukları üç vakit olan orijinal namazlara sonradan eklenen fazladan bidatlerdir.

    Camide, mescitte veya herhangi bir yerde ikindi namazı kılan cemaatle imama uyarak, öğlen namazına niyet edilerek kılınan namaz öğlen namazı olur. Aynı şekilde yatsı namazı kılan cemaatle imama uyarak, akşam namazına niyet edilerek kılınan namaz akşam namazı olur. İkindi ya da yatsı diye ayrı bir vakti olan, ayrı bir namaz yoktur.

    Güneşin sabah imsak (fecr) vaktinde doğmasıyla başlayan ve öğlene kadar devam eden zamana (Sabah – Fecr), güneşin gökyüzünde tam ortadayken başlayan ve akşama kadar devam eden zamana (Öğlen – Vusta) ve güneşin batmasıyla başlayan, ertesi sabah güneşin tekrar doğmasına kadar devam eden zamana (Akşam – İşa) tanımlaması yaparak; namaz vakitlerini kolaylık için tamamen güneşe duyarlı halde kodlayan, inananları karmaşık hesaplara, takvimlere, saate ve zamana bağlı olmaktan kurtararak, bütün enerjilerin kaynağı olarak yarattığı güneşe uyumlu bir şekilde zamana serbestçe hakim hale getiren, namaz vakitlerini akla ve hayatın olağan akışına uygun ve net bir şekilde tasarlayan ve yaratan Allah’ın şanı yücedir.

    Sevap amaçlı her zaman kılınabilecek olan nafile (serbest) namazları katagorize etmek suretiyle, vacip, sünnet, teravih, bayram, kuşluk, istihare, teheccüd namazı gibi isimlerle farklı bir namaz çeşidi olarak kılınmasını öngörmek, namaz kıldırma memurluğu (imamlık) diye bir meslek icad etmek, kadınların namazda önderlik etmesini yasaklamak, otururken Et-tahiyatu duasını okumak ve bu duada Peygambere ikinci şahıs olarak seslenmek, eller ve parmakların yeri konusundaki detaylarla meşgul olmak, namazdan önce ağzı misvaklamanın, sarık veya terlik giyilmesinin daha sevap olacağına inanmak gibi nice kurallar ve inançlar, hadis, sünnet ve mezhepler yoluyla Muhammed Peygamberden daha sonra Kuran’ı ve aklı devre dışı bırakarak bilinçsizce dine eklenen bidatlerdir.

    ORUÇ – HAC – ZEKAT

    21 Haziranda “Yaz Gündönümü” ile başlayan Ramazan Orucu 21 Temmuza kadar 30 gün sürer (2:183-187). Yine 21 Haziranda “Yaz Gündönümü” ile başlayan ve 21 Haziran ile 21 Eylülde “Güz Gündönümü”nün başlamasıyla biten ve en az 2 gün olması gereken, Mekke Vadisindeki Kabenin ziyareti ise 3 ay devam eder. (2:196-203)

    Maddi manevi olarak gönülden yardım etmek anlamına gelen zekat; hediye, bağış, vergi olarak verilir. (9:60)

    28:88 Her şey fani olacak, ancak Celâl ve İkram sahibi Rabbinin zatı Bâki kalacaktır.

    51:56 Cinleri ve insanları ancak beni bilmeleri ve bana ulaşmaları için yarattım.

    Bilinmeyi dileyerek evreni, melek, cin ve insanı yaratan Allah’a ulaşarak, Allah’ta baki kalmaya andolsun…

    Turan Sır
    Telefon : 0532 474 59 63
    İnternet : bilgedenetim@msn.com

  14. Selim dedi ki:

    🙂 cok onemli bilgiler paylasmissiniz gercekten.
    Inancsiz kisi kendine yoldas bulmaya calisarak hayattayken aldigi lezzeti eglenceyi hakli cikartmaya calsiyor ancak dusunmuyormu ki topragin altina yalniz girecek. Tum kanunlari, duzeni, sevgiyi, hiddeti yaratan rabbimin munker ve nekir melekleri geldiginde “RABBIN KIMDIR” diye sordugunda; o kapkaranlik kabirde kimse ona yardimci OLAMAYACAK. Insan nasil yasarsa oyle musallaya oyle yatirilir. Rabbim hepimizi islah etsin. Bilmeyene bildirsin, bilene yasatsin. Sizler cok degerli insanlarsiniz ne guzel arastiriyorsunuz ancak arastirirken vicdaniniz ne diyor diye bi dinleyin. ACIZ KARDESINIZDEN KUCUK BI TAVSIYE 🙂

  15. atlantik dedi ki:

    Burada yazılan yorumları okudum ve bildiğim bir şeyi tekrar gördüğüm için sizlerle paylaşmak istedim .Din de dil gibidir istisnalar hariç anne babanın dinine inanırsın.Burada inanmak yeterli,ister taşa inan ister güneşe ister tanrıya ya da tanrılara….bunun da neden böyle olduğunu artık bu çağda biliyoruz. İnsan doğduğunda kendini dünyanın merkezi yapıyor ve bir bakıyor ki ölüm var. Ya kafayı yiyecek ya da bir şeye inanacak.(çok gerçekçi insanlar bunun dışında,onlar hayatı mucize olarak görür yaşadığı kadar yaşayıp gider.)peki ya korkanlar? İşte o zaman dinler devreye giriyor ÖLMEYECEKSİN. Bunu kim istemez ki? Burada ne yazarsak yazalım inanmış insan tek noktaya baktığı için o düşüncesinin dışına çıkamaz.30 yıl önce olan kanlı olayda, kabe kendine mesihim diyen insanlar tarafından ele geçirilmiş ve onların elinden kabeyi Fransızlardan kurtarılması istenmiş ve o şekilde operasyon düzenlenmiş bilmem kaç kişi ölmüş falan filan. Devamını merak edenler araştırsın. Arkadaşlar bir yerde haklı, onların kabesi kalplerinde olduğu için ne olursa olsun zedelenmez. Benim buradan duyurmak istediğim tek şey var,kim neye inanırsa inansın ama ben doğruyu buldum sen de buna inan diye zorlamasın ya da baskı yapmasın. Zaten fanatik dinci olmak da psikolojide hastalık olarak adlandırılıyor,oyüzden bırakın hastalıklarınızı herkese bulaştırmadan hani kalpteydi ya usul usul yaşayın şekle şemale takılmayın. Madem kabeyi sel basmasını, camiye şimşek düşmesini, depremde mabetlerin zarar görmesini Allah önemsemiyor siz de bu kadar takılmayın ve aklamaya çalışmayın bilen biliyor siz ama istediğinize inanmak da özgürsünüz. İnanmayanlar yüzünden itikadınızda bir sıkıntı olmuyorsa(ama görülen o ki oluyor) olmamalı da canınızı sıkmayın. İnsanlık bu dincilerden çok zarar gördü.Orta çağda dünyanın yuvarlak olduğunu söyletmeyen (cukka peşindeki) bu dinciler, ultrason(kız mı erkek mi)ilk çıktığında günah diyen bu dinciler, bilim adamlarının bir ispatından sonra bunlar kutsal kitaplarda yazıyor diyen bu dinciler…İnsanlığı orta çağın karanlığından kurtaran rönesansı başlata sanatçılar, dincilerin günah dedikleri narkozla yine dincileri ameliyat eden bilim adamları, kadınların araba sürme, seçme seçilme hakkı olmayan değişime kapalı olan ülke insanlarının gözlerini açmaya çalışan özgür ülkeler….İşte bu karanlıkla aydınlığın savaşıdır!

    • bir kul dedi ki:

      atlantik dedi ki:
      16/01/2015, 11:35 TARİHLİ YAZINA İSTİNADEN

      İşte bu karanlıkla aydınlığın savaşıdır! DEMİŞSİNDE DEMİŞSİN

      LAKİN ZIRVALAMIŞSIN DİNİNDE BAŞARILAR DİLERİM KENDİSİNİ DOGRU YOLDA ÖZGÜRMÜ ÖZGÜR SANAN DAHA AMACINI ANLAMAMIŞ BİR İNSAN

      AKLI KULLANMAK
      2Bakara: 442Bakara: 752Bakara: 2423Al-i İmran: 6510Yunus: 16

      AKLI KULLANMAK, SÖZÜ VE VAHİY METNİNİ İYİ DİNLEMEK VE KONUYU DOĞRU ANLAMAKTIR:
      2Bakara: 752Bakara: 2426En’am: 1518Enfal: 20,21,¬¬¬¬22 6En’am: 36 25Furkan: 73 12Yusuf: 2 43Zuhruf: 3 67Mülk: 9 10Yunus: 42

      AKLI KULLANMAK, DOĞADAKİ VARLIKLARI VE OLAYLARI AMACINA UYGUN DOĞRU OKUMAK VE BİLİMSEL ÇALIŞMA YAPMAKTIR:

      BİYOLOJİK YASALAR: 36Yasin: 68
      BİYOLOJİK VE SOSYOLOJİK YASALAR: 40Mumin: 67
      FİZİKSEL VE BİYOLOJİK YASALAR: 45Casiye: 3,4,5
      BİYOLOJİK YASALAR: 57Hadid: 17

      AKLI KULLANMAK, ALIŞKANLIKLARIMIZA VE GELENEKLERE SARILMAK DEĞİLDİR; KONUNUN AMACINI ANLAMADAN BAZI SÖZCÜKLERİ TEKRARLAMAK DEĞİLDİR:
      2Bakara: 170 2Bakara: 171

      AKLI KULLANMAMA DURUMUNDA İSLAMDIŞI, AHLAKDIŞI, BİLİMDIŞI SONUÇLARLA KARŞILAŞILIR:
      10Yunus: 100 8Enfal: 21,22

      ALLAH YOL GÖSTERMEDEN YANLIŞ YOLA SAPMAYA İZİN VERMEZ
      9Tevbe: 115-Bir topluluğa Allah, hidayet verdikten sonra, takvalı olacakları şeyleri kendilerine açıklayıncaya kadar, onları sapkınlığa sürükleyecek değildir. Şüphesiz Allah, her şeyi bilendir.

      EĞİTİM

      Almanya’da bir Lise Müdürü, her eğitim öğretim yılı başında öğretmenlerine şu mektubu gönderirmiş:
      “Bir toplama kampından sağ kurtulanlardan biriyim.
      Gözlerim hiçbir insanın görmemesi gereken şeyleri gördü.
      İyi eğitilmiş ve yetiştirilmiş mühendislerin inşa ettiği gaz odaları, iyi yetiştirilmiş doktorların zehirlediği çocuklar, işini iyi bilen hemşirelerin vurduğu iğnelerle ölen bebekler, lise ve üniversite mezunlarının vurup yaktığı insanlar.
      Eğitimden bu nedenle kuşku duyuyorum.
      Sizlerden isteğim şudur.
      Öğrencilerinizin insan olması için çaba harcayın.
      Çabalarınız bilgili canavarlar ve becerikli psikopatlar üretmesin.
      Okuma yazma, matematik, çocuklarınızın daha fazla insan olmasına yardımcı olursa ancak o zaman önem taşır.”

      ‘’ Sen ey yalnızlığına bürünmüş olan ! Kalk ve uyar ! Rabbinin büyüklüğünü ve yüceliğini duyur . ‘’ Müddessir Suresi 1.2.3. Ayetler

      OKUMAK NEDİR?
      Herhangi bir metni, anlamını düşünce süzgecinden geçirmeksizin okumak her ne kadar okumak sayılabilirsede,
      okumanın aslı, bir metni derinliğine düşünerek hissetmek ve metnin mesajını anlayarak öğrenmektir.Öğrenmek ise bir davranış değişikliğini getirir. O halde okumak değişmektir.
      İlahi amaca uygun olarak Kur’an’ı okumak anlamını derinliğine düşünmekle ve kendimizi onun sunduğu hayat tarzına doğru değiştirmekle mümkün olabilir.

      Sadi der ki; “Ne kadar çok okursan oku, bilgine yaraşır biçimde davranmazsan cahilsin!”

      Yunus şöyle der:
      “İlim ilim bilmektir İlim kendin bilmektir Sen kendini bilmezsen Ya nice okumaktır”

      İNSAN NE İÇİN OKUR?
      Varlığını sorgulayan insan, bu konuda kendini ikna etmeye çalışır. Kendisiyle tanışmak ve gerçeğiyle yüzleşmek ister. Bunun için okur. Böylelikle varlığının bilincine erecektir. Başlangıcını ve sonunu, varlığının amacını öğrenmek, hayatını bu amaçla taçlandırmak ister. Bu uğraş içinde eksiklerini fark ettikçe kendisini tamamlamaya çalışır. Hiçbir zaman mükemmel olamayacağını bilse bile, yine mükemmel olmak ister ve bu yolda okudukça
      tamamlanmanın tadını alır. İnsan merak eder. Kendisini ve içinde yaşadığı evreni,
      evrendeki gücünü tanımak ve gücünün nerelere ulaşabileceğini görmek ister.
      Kitaplar insanların zihin emeğidir, insan eli değmiş varlıklardır. Mutlak doğru olarak algılanamayacakları gibi, her an yanılgıya düşürme payları da vardır. İnsan düşüncesinin
      daima gelişmekte olduğunu da hesaba kattığımızda, bu kitaplar mutlak doğruyu arayan insana yeterli cevabı veremeyebilirler. İnsan ancak mutlak doğruyu aradığı için okur. Aklıyla
      onayladığı, kalbiyle hissettiği doğrularını seçmek için okur. Neyi red ve neyi kabul edeceğini bilmek için okur.

      İNSAN NEYİ OKUMALIDIR?
      Yeryüzünde basılmış kitapların yanı sıra, gökte yazılmış kitaplar da vardır. Onlara semavi kitaplar diyoruz. İnsan eli değmemiş, ilahi kitaplardır onlar. Bizim gibi birer insan olan yazarların kitaplarına gösterilen olağanüstü ilgilere baktığımızda, Yaratıcının Kitabı’na bu kadar ilgisiz kalınması düşündürücüdür. Bildiğimiz gibi bu kitaplara “vahiy” yani “Allah’tan
      peygamberler aracılığı ile gelen ilahi esin” deniliyor. Olur olmaz karalamaları bile okuyan insan,Rabbinin aydınlığına da bir bakmalıdır. İnsan Yaratan’ı ile konuşmaktan kaçmamalıdır.Aklının onaylamadığı, kalbinin hissetmediği hiçbir şeye inanmak zorunda da değildir.Yüce Allah sadece öğüt verir. Hatırlatır. Vahiy akıldan uzak değil, bizzat Tanrı’nın bize sunduğu aklıdır.Kur’an’da sık sık sorduğu “Hiç düşünmez misiniz?” (10/Yunus 3) sorusu ile bizi sürekli düşünmeye ve aklımızı kullanmaya çağırır. Bu nedenle bizler her tür
      okumaya açık olmalıyız. Üstelik okunması gerekenler sadece kitaplar değildir. İnsanın bizzat kendisi okunmaya değer bir kitaptır. Hayat, okunması gereken belki de en kalın, çok defa yaşayarak yazdığımız ve bizden sonrakilerin okuduğu bir kitaptır.
      Evren… Renkli, hareketli ve olağanüstülükleri, kuralları, sebepli doğumları, sonuçta ölümleriyle, derinliği ve büyüklüğüyle okunması bitmeyecek koca bir kitaptır.

      KUR’AN-I KERİM HAKKINDA
      “Elif. Lam. Ra. (Bu Kur’an) Rablerinin izniyle insanları karanlıklardan aydınlığa, yani her şeye galip ve övgüye layık olan Allah’ın yoluna çıkarman için sana indirdiğimiz bir kitaptır.”
      (14/İbrahim 1)
      Kur’an, insanı bilgisizliğin ve bilinçsizliğin karanlığından, hakikat bilgisinin apaçık aydınlığına çıkaran bir kitaptır.
      “Elif. Lam. Mim. Ra. Bunlar Kitab’ın ayetleridir. Sana Rabbinden indirilen haktır…” (13/ Ra’d 1)
      Kur’an haklı bir gerekçeyle indirilmiştir ve içinde sadece gerçeklerden söz eder. Bu Kitap, gökten yere kadar haklı ve evrenin her yerinde sağduyunun onaylayacağı gerçekleri dile getiren bir kitap olarak indirilmiştir.

      Allah ınkitabı anlama ve yaşama biçimidir. Dünya dilediği kadar yanlışa düşsün ve gerçeklerden uzaklaşsın, ortada hiç değişmeden duran ve gerçeği koruyan bir kitap var! Kur’an! İki kapağından Fatiha ile açılan giriş kapısına, doğruyu bulmak amacıyla gelen herkese, yanlışlarından arınabilecek ve gerçeği sarınabilecek bir ruhsal silkinme gücü, değişim kararlılığı vermek için içeride bekler. Nas kapısından dışarıya hayata adım attığımız
      zaman, bütün sorunlarımızdan ve yanlışlıklarımızdan kurtulabilecek güce ulaşırız.
      “Bu üstün ilahiliği bir insanken nasıl kuşanabilirim? Bana bu konuda örnek olabilecek bir insan yok mu?” diyorsanız, bırakılan ikinci gerçeklik değerli Elçi’nin elçilik adına sergilediği yaşam uygulamalarıdır.
      Bırakılan birinci şey söz, ikinci şey de özün söze nasıl uyum sağlayacağını gösteren insan örnekliğidir.(Kitap ve Sünnet)

      Hiçbir boşluk ve anlamsızlık ona ne açıkça yaklaşabilir, ne de gizlice, çünkü o Hikmet Sahibi ve Övgüye Layık Olan tarafından indirilmiştir. Fussilet 42

      Allah’lı din nedir aslında?

      Çözülmesi gereken bir şifre değil, bir slogan değil, bu kadar karmaşık değil, çok basit, çok saf…
      Ahlaktır
      Dürüstlüktür
      Vicdandır
      Güvendir
      Saflıktır
      İç temizliğidir
      İçi dışı bir olmaktır
      Gösterişten, kibirden, yalandan, sahtelikten, her türlü dalavereden uzak olmaktır
      Dostluktur
      Gerçek sevgidir
      Yani aslında herkesin aradığı, ama çok az kişinin sahip olduğu şeydir
      İşte o GERÇEK İNANÇTIR…

      AKLI KULANABİLENLER

      Her şeyden önce, neye inanırsa inansın, ne kadar yanlış kimse olursa olsun, herkesin doğru kabul edeceği bir gerçek vardır. Bu gerçek, “insanın sahip olduğu en önemli melekesinin, akıl kullanabilmesi” olmaktadır.

      Akılı iyi kullananabilenler, diğerlerine göre her şeyden önce doğru-yanlış, gerçek-yalan ayrımını çok daha iyi yapabilirler, bulabilirler. İşte bu nedenle, doğru ve gerçek olan kişi ve sözler akıldan ve akıllı kişilerden korkmazlar, çekinmezler. Ancak, yalan, hile ve tuzakların çok olduğu bir kişi yada kaynak ise bunlar kendinde ne kadar çoksa akıldan ve aklını kullanabilenden o derece büyüklükte korkarlar.

      Çünkü, şimdi olmasa bile sonra, birisi olmasa bile başka birisi akıl ederek yalanı ortaya çıkaracaktır. Bu yüzden, ancak yalan söylemeyen, yanlış olmayanlar akıldan korkmaz, aksine akıllıyı muhatap alır.

      Rabbimiz, yarattığı insanları kulluk etmeleri için yaratmış olup, insanların kulluk etmelerini bekler. Kulluğu nasıl edeceklerini de insanlara indirdiği kitaplarda açıklar, resullerle bunu insanlara ulaştırır.

      İşte, rabbimizin sözlerinden oluşan son kitap kuranda bu şekilde hep akıl etmeyi, düşünmeyi ister. Akıl etmeyenleri, yeterince düşünmeyenleri ikaz eder, öğüt almalarını öğütler. Öyleki, akıl özürlüler dinden muaf tutularak, sadece akıllılar dinle, kuranla muhatap tutulur.

      Bu da, kuranın ne kadar doğru olduğunun en birinci kanıtıdır. Kuranda yalan, yanlış, hile, hata olsaydı akıllı insanı muhatap almazdı. Çünkü, akıllı insanlar bu olumsuzlukları er yada geç mutlaka farkederler ve onu önemsiz hale getirirlerdi.

      Kuran Allah sözü olduğu için, akıllı insanları kendine davet eder. Bu yüzden, kuran bütün insanlara meydan okuyarak, kendisinin benzerini getiremeyeceklerini, kendisinde çelişki bulamayacaklarını iddia eder. Nitekim, kuranın yanlışlanamayacağı, onda çelişki bulunumayacağı ortadadır. Aksi halde; islamı yok etmek için düzenlenen kanlı savaşlara gerek kalmaksızın şimdiye kadar çoktan bu becerilirdi.

      KUR’AN MEYDAN OKUYOR !

      Kur’an emsalsiz olduğuna ve benzerinin oluşturulamayacağına dair meydan okuyan bir kitaptır. Bu meydan okuma şu dört ayetle yapılmış ve kademe kademe gerçekleştirilmiştir.

      Önce inkarcılardan o zamana kadar inen kısmının benzerinin getirilmesini talep eder:

      İSRA 17/88 De ki: “Andolsun, bu Kur’ân’ın bir benzerini ortaya koymak üzere insanlar ve cinler bir araya gelseler, birbirlerine destek de olsalar, benzerini getiremezler.”

      Sonra meydan okuyuşundaki isteği daraltır ve Kur’an’ın tamamından onun içindeki 10 sureye talebini indirir:

      HUD 11/13 Yoksa, “onu kendisi uydurdu” mu diyorlar? De ki: “Eğer doğru iseniz, Allah’tan başka çağırabildiklerinizi yardıma çağırın da onun gibi uydurulmuş on sûre getirin.”

      Bu 10 Sure talebine de kimse cesaret edip cevap veremez, yani bir şeyler ortaya koyamaz.

      Son safhada meydan okumada talebini daha da indirir ve tek bir Sure getirmelerini ister.

      YUNUS 10/38 Yoksa, “Onu uydurdu” mu diyorlar? De ki: “Eğer doğru iseniz, Allah’tan başka, gücünüzün yettiklerini çağırınız da, onun benzeri bir sûre getiriniz.”

      İşte bu üç ayetle meydan okumasından bir sonuç alamayınca inen bir ayetle, bu işin hiç bir zaman oluşturulamayacağının altını çizer:

      BAKARA 2/23 Eğer kulumuza indirdiğimiz Kur’ân’dan şüphe ediyorsanız, siz de onun bir sûresinin benzerini getiriniz ve eğer sözünüzün eri iseniz Allah’tan başka tapındıklarınızı da yardıma çağırınız.

      ‘’ Eğer kulumuza indirdiklerimizden şüpheye düşüyor iseniz Allah’tan başka tüm yardımcılarınızı da çağırın.

      BAKARA 2/24 Kur’an’ın veya on suresinin benzerini getiremediniz; bir suresinin benzerini de asla getiremeyeceksiniz. O halde yakıtı insanlar ile taşlar olan ve kâfirler için hazırlanmış bulunan ateşten korkun!

      Bu ilahi sözler şimdiye kadar hiçbir benzerinin oluşturulamadığının ve kıyamete kadar da oluşturulamayacağını kesin bir dille belirtir.

      YÜCELER YÜCESİ OLAN ALLAH MEYDAN OKYACAK VE ŞU ZAMANA KADARDA KİMSE MEYDAN OKUMAYA KARŞI CIKIP CÜRÜTEMEYECEK BENDE BU DURUMU AYAN BEYAN TÜM İNSANLARIN BİLDİGİ GİBİ BİLECEGİM SONRA KALKIPTA AKLIMA VE MANTIGIMA DEGİLDE HEVA VE HEVESİME UYARAK BİZ ACİZ KULLARIN ACİZ DURUMU KARŞISINDA
      AKILSIZLIK EDECEGİM

      ALLAH BU KURAN BENİM AYETLERİM DİYOR VEDE BEN KORUYACAGIM DİYORSA KAİNATTA KİMVARSA BİR ARAYA GELSELER TÜM TEKNOLOJİYİDE KULLANSALAR ASLA VE ASLA BİR ZARAR VEREMEZLER MÜMKİNATI YOK OLMADIDA OLMASIDA MÜMKİNDEGİL

      HİCR 15 /9 Kur’ân’ı kesinlikle biz indirdik; elbette onu yine biz koruyacağız.

      ALİ İMRAN 3/193“Ey Rabbimiz! Gerçek şu ki biz, ‘Rabbinize inanın!’ diye imana çağıran bir davetçiyi işittik, hemen iman ettik. Artık bizim günahlarımızı bağışla, kötülüklerimizi ört, ruhumuzu iyilerle beraber al!”

      NOT BU KİTAP BİR BEŞERE AİT OLSA İDİ CÜRÜTÜLÜRDÜ BU KESİNDİR TEKRAR EDİYORUM EGER BU KİTAP BİR BEŞERE AİT OLSA İDİ AMA MUTLAKA VE MUTLAKA CÜRÜTÜLÜRDÜ BENİM AKLIM VE MANTIGIM BİR BEŞER HER NE YAPMIŞ VE HER NE YAZMIŞ İSE KESİNLİKLE BİR BAŞKA BEŞER OLAN BİRİ ONUN HERNE YAPTI VE HER NE YAZDI İSE HEM AYNISINI HEMDE DAHA İYİSİNİ HEMDE EN KÖTÜSÜNÜ YAPMIŞTIR VE YAPAR İŞTE BU BİR SAGLAMADIR AKILI İNSAN AKIL VE MANTIGINI KULANIR ASLA MEYDAN OKUMAYA KARŞILIK VEREMEYEN BEŞERE GÜVENMEZ AKIL VE MANTIGI İLE DÜŞÜNEN BİR İNSAN

      SORU NİYE BU KİTABIN SAHİBİ MEYDAN OKUMUŞKEN GECMİŞTEKİ İNKAR EDNLER VE ŞİMDİKİ LER KOLAY YOL OLAN MEYDAN OKMAYI BENİMSEMEK VARKEN NİYE ZOR OLAN SAVAŞLARI SECMİŞTİR HALADA MEYDAN OKUMA ORTADA DURUYORKEN HELE HELE TEKNOLOJİDE COK İLERİDE İKEN HERTÜRLÜ YARDIMI ALABİLECEGİNİZ TEKNOLOJİ ELİNİZİN ALTINDA DURUYORKEN NİYE HALA KOLAY YOL VARKEN YİNE COK ZOR OLAN İFTİRA KARALAMA HAKARET YANLAN DOLANI SECİYORSUNUZ BUNU AKKLIM ALMIYOR

      NİYE COK KOLAY BİR YOLU SECMİYORSUNUZ OKADARMI KENDİNİZE GÜVENMİYORSUNUZ HAYRET 1400 SENE ÖNCE TAŞ ÇATLASIN NUFUSU FARAZA YÜZ MİLYONU GECMEYEN OLASI BİR RAKAMA MEYDAN OKUMUŞ OLAN BU KİTABIN SAHİBİ YÜCE ALLAH MEYDAN OKUMAYIDA SONLANDIRMAMIŞKEN HATTA MEYDAN OKUMASINA HİÇ BİR ZAMANDA YAPAMAYAKSINIZ DA DİYEREK KIYAMETE KADARDA MEYDAN OKUMASI ORTADA İKEN ŞU AN DÜNYANIN NUFUSUDA 7 MİLYAR KÜSUR İKEN YANİ İŞİNİZ OKADARDA KOLAYLAŞMIŞ KEN HALADA MÜÇADELENİZİ AKIL VE MANTIK YOLU İLE DEGİLDE KURALSIZ KURAL DIŞI HERYOLU SECEREK DEVAM EDİYOR OLMANIZI ANLAMIŞ DEGİLİM YANİ BU DURUMUN ASLINDA İSPAT OLDUGUNU KABULLENMİŞ OLDUGUNUZUN GÖSTERGESİ DİR

      BAŞKA BİR ŞEY DİYEMİYORSA KENDİSİDİE BU DURUMUN FARKINDA DEMEKTİR

      BUNUN BAŞKA BİR YOLU YOKTUR TEK BİR YOL VAR MEYDAN OKUMAYA CEVAP LAYRAK CÜRÜTECEKSİNİZ

      YADA KABULLENMESENİZDE İNANMASANIZDA MEYDAN OKUYAMADIK BU YÜZDEN BU KİTABIN SAHİBİNİN DOGRU SÖYLEDİGİNİ KABULLENECEKSİNİZ KABULLENMEK İLLAKİ İNANMAK DEMEK DEGİLDİR KABULLENİRSİNİZ SONRADA DERSİNİZKİ BEN KENDİ HEVA VE HEVESİMLE YAŞAMAK İSTİYORUM YÜCE ALLAH DA ZATEN KİMSEYİ ZORLAMIYOR KENDİSİNDEN KENDİSİ ÇOK EMİN SONUNDA BANA DÖNECEKSİNİZ DİYOR

      RAD 13/31 Eğer, Kur’ân ile dağlar yürütülmüş veya yeryüzü parçalanmış yahut ölüler konuşturulmuş olsaydı, kâfirler yine inanmazlardı. Halbuki bütün işler Allah’a aittir. İnananlar hâlâ anlamadılar mı; Allah dilerse, bütün insanları yola getirebilirdi. Allah’ın sözü yerine gelene kadar, yaptıklarından ötürü, inkâr edenlerin ya başlarına yahut evlerinin yakınına düşecek bir vurucu felâketin gelmesi kaçınılmazdır. Doğrusu, Allah verdiği sözden caymaz.

      PEYGAMBERLER SADECE YÜCE ALLAH IN ELCİ SİDİRLER BUNLAR DA SADECE YÜCE ALLAH IN EMRİNİ YERİNE GETİREN ASLA VE VE ASLA EMRİN DIŞINA CIKMAYAN İNSANLIKTA EN ÜST SIRAYI ALMAYI LAYIKI İLE HAK EDEN ERDEMLİ ONURLU SAYGIN BİRER ÖRNEK İNSANLARDIR

      Ama ne yazıkki, bu gerçek üzerinde yeterince düşünemeyen ve kendine müslüman diyenler bile tek başına kuranı; güvensiz, yetersiz bularak, kuran dışı kaynaklara başvurmuşlardır. Kuran dışına çıkınca da din adına her türlü saçmalığın yer aldığı bataklara girmekten kurtulamamışlardır. Bu gün düştüğümüz bataklıklardan kurtulmanın tek yolu Allah’ın ipi olan kurana tutunmaktır. Kuranın dostluğunu kazanıp, onun dostluğundan faydalanmaktır.

      İSLAM inancında imanın şartlarından biri “kitaplara iman”dır. Bu kavram, Allah tarafından bazı peygamberlere kitaplar indirildiğine, bu kitapların içeriklerinin tamamıyle doğru ve gerçek olduğuna inanmak demektir. Tevrat Zebur İncil

      2:285 – Peygamber, Rabbi’nden kendisine ne indirildiyse ona iman etti. Müminlerin de hepsi Allah’a, meleklerine, kitaplarına ve peygamberlerine iman ettiler. “Biz Allah’ın peygamberleri arasında ayırım yapmayız, duyduk ve itaat ettik. Ey Rabbimiz, bağışlamanı dileriz, dönüş ancak sanadır.” dediler.

      ALİ İMRAN 3/(3-4) Geçmişte vahyedilen vahiyleri tasdik eden bu ilâhî kelamı sana safha safha indiren O’dur. Geçmişte insanlığa yol gösterici olarak yine Tevrat’ı ve İncil’i de O indirmişti. Doğru ile yanlışı birbirinden ayırt etmeye yarayan gerçeklik bilgisini de. Allah’ın âyetlerini inkâra şartlanmış olanlara gelince, onları acı bir azap beklemektedir; zira Allah kudret sahibidir, kötülüğü cezalandırandır.

      ALİ İMRAN 3/48 – Allah ona kitab (okuma ve yazmay)ı, hikmeti ve Tevrat ile İncil’i öğretir

      ALİ İMRAN 3:/65 – Ey Kitap ehli! İbrahim hakkında niçin tartışıyorsunuz? Oysa Tevrat da, İncil de ondan sonra indirilmiştir. Siz hiç düşünmüyor musunuz?

      4:47 – Ey kendilerine kitap verilenler! Gelin yanınızda bulunan (Tevrat)ı tasdik etmek üzere indirdiğimiz bu kitaba iman edin. Biz birtakım yüzleri silip de enselerine çevirmeden yahut cumartesi halkını (yahudileri) lanetlediğimiz gibi onları lanetlemeden önce iman edin. Yoksa Allah’ın emri mutlaka yerine gelecektir.

      5:46 – O peygamberlerin ardından, yanlarındaki Tevrat’ı doğrulayıcı olarak Meryemoğlu İsa’yı gönderdik ve ona içinde hidayet ve nur olan, kendinden önceki Tevrat’ı tasdik eden ve Allah’dan korkanlar için bir hidayet rehberi ve bir öğüt olan İncil’i verdik.

      5:47 – İncil ehli de Allah’ın ona indirdikleriyle hükmetsinler. Kim, Allah’ın indirdiği ile hükmetmezse, işte onlar fâsıkların ta kendileridir.

      8:29 – Muhammed Allah’ın elçisidir. Onun yanında bulunanlar da kâfirlere karşı çetin, kendi aralarında merhametlidirler. Onları rükûa varırken secde ederken görürsün. Allah’tan lütuf ve rıza isterler. Yüzlerinde secdelerin izinden nişanları vardır. Bu, onların Tevrat’taki vasıflarıdır. İncil’deki vasıfları da şöyledir: Onlar filizini yarıp çıkarmış, gittikçe onu kuvvetlendirerek kalınlaşmış, gövdesi üzerine dikilmiş bir ekine benzerler ki bu, ziraatçıların da hoşuna gider. Allah böylece onları çoğaltıp kuvvetlendirmekle kâfirleri öfkelendirir. Allah inanıp iyi işler yapanlara mağfiret ve büyük bir mükâfat vaad etmiştir.

      3:184 – Eğer seni yalanladılarsa, senden önce açık deliller, hikmetli sayfalar ve aydınlatıcı kitap getiren peygamberler de yalanlanmıştı.

      Zebur
      4:163 – Muhakkak biz, Nuh’a ve ondan sonra gelen peygamberlere vahyettiğimiz gibi, sana da vahyettik. İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a, Yakub’a, torunlarına, İsa’ya, Eyyûb’a, Yunus’a, Harun’a ve Süleyman’a da vahyettik. Davud’a da Zebur’u verdik.

      17:55 – Rabbin göklerde ve yerde olan kimselerin hepsini en iyi bilendir. Andolsun ki biz, peygamberlerin kimini kimine üstün kıldık. Davud’a da Zebur’u verdik.

      21:105 – And olsun ki, Tevrat’tan sonra Zebûr’da da yeryüzüne ancak iyi kullarımın mirasçı olduğunu yazmıştık.

      YANLIŞ BİLDİĞİN YOLDA HERKESLE YÜRÜYECEĞİNE
      DOĞRU BİLDİĞİN YOLDA TEK BAŞINA YÜRÜ…!

      İYİ DÜŞÜNCELER

  16. ÖZGÜR ÇOCUK dedi ki:

    ADMİN KABEYİ YIKAN HALLAC DEĞİL HACCAC.HALLAC BİN MANSURLA HACCAC BİN ZALİMİ KARIŞTIRIYORSUN.

  17. Gizli dedi ki:

    Sizler her ne kadar buraya uzun uzun kelimelerinizi yazsanizda şu bir Gercek. İbrahimden ve diger peygamberlerden gelen ve bugune kadar yikilmayan dunyanin en huzurlu yeri Kabe’dir. Ve bir ciglik gunune kadarda Allahin i zniyle Korunacaktir . Sizlere bi tavsiye Allahin ayetleri uzerinden buturkonulariacmayin elestirmeyniz.Kur’an ne diyorsa ona inaniniz ortak bi dusuncede bulusursunuz zaten.

  18. ahmet dedi ki:

    namaz kılan kötülük yapmaz diyo ayette hayatında illaki bi kötülük yapmışsındır kardeşim siz kuran-ı kerim i yanlış anlamışsınız anlamını düzgün bilmediğin konular hakkında yorum yapma kıyametin alametlerinden biriside kabe nin yıkılması olayıdır dikkatini çekerim bu konuyada.

  19. ahmet dedi ki:

    bu arada şunuda gündeme getiriyim biz kabe ye tapmıyoruzki kabe nin güvenliğini sorgulayalım kabe put değilki tapalım

  20. Cenk dedi ki:

    Kabe yada kabeler her zaman olmuş ve çevresinde dönülmüş taşlama vs. olmuştur. Kabe ilk ve tek değildir.

    Araplar eskiden çevresinde dönüp ellerini çırpıyorlardı yani önemsiz bir yer ama şimdi önemli? Tevrat, kuran vs. eski kaynak kopyaları olduğu gibi ve içinde mitoloji barındırdığı için tarih kitabı olarakta düşünemiyoruz. Kısaca kutsal kitaplar fantastiktir.

    Eskiden putları ve daha öncesinde farklı inançları barındıran bir yer, şimdi dahada kutsal!

    İnsan zekasının ne denli gevşek olduğunun aslında bu bir örneğidir. Toplumları kandırmak ve akıl yolu ile kontrol etmek bu kadar kolay.

    Buradaki kolaylığın çoğunu gurubun ta kendisi sağlıyor. İnsanda gruba uyma huyu ve gruba uymayanı cezalandırma huyu var bu hayvansı bir güdüdür. Hayvansı derken evrime inanmıyorum bu konu oraya çekilmesin.

    Tavsiyem şudur; En eski medeniyetten bu zamana kadarki tüm medeniyetlerin kültürlerini ve içindeki inançları araştırın. Özellikle çok karışmış ve ham maddesi insan menfaatleri olan inançların, bir zincir gibi birbirine yama yapılarak bu zamana kadar geldiğini çok açık ve net göreceksiniz.

  21. Ceycey dedi ki:

    Islam dini bolca Tevrat biraz İncil ve Sami dini cokcada Arap adettleriyle yoğrulmuş bir dindir.

  22. KASAPLIK BAYRAMI VE HAVADA UÇAN KELLELER!

    Hayvan kafasının kesilmesinin Kutsal ilan edilmesi,fışkıran kanlarla küçük çocuklara adeta banyo yaptırılması bayram mı?! Kurban ve bayram sözcüklerinin yan yana kullanılması bile şizofrenik bir durum…
    Kan ve Bayram kelimelerinin yan yana getirilişi bile mantıksal bir çöküşe işaret ediyor. ‘kurban’ denilen kavram ilkel taş devrinden kalan bir soyutlamadır ve İnsanların mağaralarada yaşadığa döneme taekabül eder. Bu dönemlerde insanlar sadece hayvan avlayarak yaşıyordu! Şimdi bunun en mantıksal karşılığı Kasaplar bayramıdır ve belli bir gurubun mentalitesine denk düşen bu eylem modern bir devletin bayramı yapılamaz!

    Kasaplık kan bayramının 9 güne uzatılması, her kişiye bir imam sloganın atılması, geleceğin karanlıklarını şimdiden haber veriyor. Ufacık çocukların alınlarına birer kan damlası kondurularak bu vahşetin kutsanmasından rahatsız olmayanlar başı dönmüş cellatlardır. Kanı, öldürmeyi kutsayan bir bayram, bayram olamaz!

    Hayvanı keserken ona gel bak deden koyunu kesecek şimdi büyünce sende kesicen denilerek çocukların kasap ruhlu yetişmelerinin temelleri atılıyor. O kadar mı bu etki hep sürecek yaşamlarında. Onlar büyünce kendilerini baş kesen birer malkoçoğlu, yeniçeri, Avrupayı fethedecek akıncılar olarak görecek ve masum insanların canlarına da acımasızca kıyacaklardır.

    En çok insan kafasının kesildiği İslamcı ülkeler, ‘kurban bayramı’ denilen kanlı rituellerin topluma büyük birer bayram diye empoze edildiği ve topluca kutlandığı ülkelerdir. Hayvan kafasının kesilmesinin Kutsal diye ilan edildiği, fışkıran kanlarla adeta küçük çocuklara banyo yapıldığı barbar kültürlerde, bunu daha küçük yaşta görüp yaşayarak kanlar arasında büyüyen bu çocuklar cellat olmaktan öteye gidemiyor… Bu piskolojik bir alıştırma ve şartlanmadır. Hele elde satır, bıçak, özellikle çocukların psikolojisini bozan görüntüler uzmanların görüşüne göre de hiç de iç açıcı ve olumlu değil. Bu tür sahneleri küçük yaştan beri kutsallık diye algılayan küçük çocuklar birer ruh hastası olarak büyüyor ve sonradan işkence yapan, kafa kesen birer cani olup çıkıyorlar. Cahil kitle, bayram kutlama adına, bilinçlice tüm çocukları bu kasaplık ortamına zorla getiriyor ve onları yüzlerine kanlar fışkırtıyor. AKP yönetimince daha da uzatılan bu vahşet bayramı, zavallı çocukların beyinlerinin yıkanması için daha büyük bir fırsat oluyor. Kurban bayramında hayvan kafaları havada uçarken, küçük çocukların bilerek topluca can çekişen hayvanın boğazına kadar yaklaştırılması, alınlarına bu kanın sürülmesi ve ellerine keskin bıçaklar verilmesi, İslam kasaplığının bariz bir örneğidir ! Bunu kutsal ve iyi eylem diye algılayan Müslüman çocuklar büyüdüklerinde rahatlıkla her canlının kafasını kesmeye muktedir olup, şimdiki gibi AKP’nin desteklediği Cihatçı örgütlerin potansiyelini oluşturmaktadırlar.

    Bayram ve doğayı tekbir ruhuyla imha etmek!

    Müslümanlar, dinlerinin insanları nasıl işkenceci tipi sapık, kaba, seksist, küfürbaz, parazit haline getirdiğini anlayıp bununla hesaplaşmak zorundadırlar.
    Tekbir ve Allahuekber nidaları her geçen gün artan cami sayısı nedeniyle yaşam çekilemez hale geliyor. Piskolojik işkence derecesini alan imam haykırışları sistemsiz olarak birbirine karışıyor ve sanki Anadolu yeni işgal edilmiş de kafirlerlerin Müslümanlaştırılması yeni başlamış intibasını veriyor. Arapça ezan okuma adına diğer insanları anormal derecede rahatsız eden imam_hacı hoca takımında birazcık aile terbiyesi olsaydı, bu yaptıklarının inanç ve tanrı ile bir alakasının olmadığını, sadece petrol şehlerinin yayılmacı hedefleri için piskolojik savaşa katkıda bulunduklarını itiraf edip, ibadetlerini terbiyelice ve kimseyi rahatsız etmeden yaparlardı. 
    Kurban bayramına tekbirli savaş naraları ile giren milyonlarca beyni yıkanmış insan neden bu kadar çok hayvanın canına kıydığını bile bilmez! Müslümanların çoğu henüz cehalet dönemini yaşıyor: gözü dönen, ağzında salyalarla nârâlar atan göçebe çobanlar, Allah ekber diyerek her yeri kana buladılar.

    Kurban Bayramı büyük kentlerde m.ö 3 000 yıllarına benzemiyor, görüntüler eski çağlardan daha geri gidiyor. Öyle sahneler TV ekranlarında yansıyor ki şaşmamak mümkün değil, sokaklarda akan kanlar, kaçan danalar, koçlar ve kendini yaralayan bir sürü acemi kasap binlerce yıl öncesinden de geriye gidiyor.

    Milyonlarca hayvanı bir kaç gün içinde vahşice yokeden, tüm bir kültürü, türban, çarşaf, yüksek cami minaresi, namaz, ramazan, sünnet ve ‘kurban kesme’ ile betonlaştıran Türkiye’deki post modern Türk İslam sentezi, özünde bir kültürsüzleşme, bir sanatsızlaşma, bir felsefesizleşme/fikirsizleşme, vasatlaşma (ve odunlaşma!) demektir. ”Kurban bayramı”, toplumları şiddete yöneltmektedir. Öldürmeye, kesmeye, kan akıtmaya vicdanı rahatlıkla elveren insanlar, öldürmeyi kanıksamış insanlar, savaşların terörün, cinayetlerin de başlıca sorumluları oluyorlar. Kasaplar bayraminda hayvanları boğazlayanlar, ölümü öldürmeyi kanıksamış insanlar başka insanları da rahatlıkla öldürebiliyor. Ölüdürmenin, can almanın, kan akıtmanın, işkencenin, normal ve olağan sıradan bir şeymiş gibi gösterilmesine karşı çıkıyoruz.
    Bir canlıyı öldürüp, parçalamaya alıştırılmış bir çocuğun, gelecekte kendi türünün de katili olabileceği şüphesizdir. 
    AKP İslamiyeti hoşgörüsüz, lanet, kötücül, dogmatik ve siyasi birşey olarak uygulamada Osmanlı kafasını örnek almaya devam ediyor. Anadolu insanlarının ruhunun/kültürünün/uygarlığının Kur’an kursuna indirgenmesi, kadınların çamaşırlarına, din-ahlak adına, onların sağlığını bozacak derecede müdahale edişlmesi, tek tip islamist insan tipinin hortlatılması, kültür fakümü yaratmaktan başka bir şey değildir. Boşluğun bu kadarı klinik bir vak’adır ve bu çevrenin kültürel boşluğunun neden uzaydan daha boş olduğuyla da kimse cidden ilgilenmemiştir…

    Yeni sistemin başı Erdoğan’ın bütün işi Cami ve İslamın yayılması dır: dünyanın her yanına cami kurmayı ana amaç edinen Selefici Erdoğan İŞİD ve El Kaide gibi İslamın mutlak hakimiyetine soyunmuş durumda!
    Moskova’ya büyük cami kuran Seleficiler iyice palazlanarak vahşi ideolojilerini hakim kılmaya hız veriyorlar.. Bu türden İslami anıtlar, her tarafa kurulan ve gösterişi ile çevreye hükmeden yüksek cami minareleri eski zamanların put kültürünün biçim değiştirmiş hallerinden başka bir şey değildirler.
    Bu durum, haktan, hukuktan, adaletten, insanlıktan nasip almadan dünyanın başına bela olmuş bir ilkelliktir…

    AKP’nin temsil ettiği İslam fetih ve yağma ideoljisidir. Osmanlı’nın devr aldığı İslam-Arab istilaları hızla yayılarak ilkel milletleri hakimiyeti altına almış ve dünya uygarlığına büyük bir darbe vurmuştur. İslam; Cihad/istila/vahşet/dehşet/soygun/vurgun/talan/çapulculuk ve eşkiyalık ile tek din haline getirilmiştir…

    AKP’nin Suriye topraklarını ele geçirmek için son olarak kurdurttuğu Al Nusra+Fetih Şam cephesi, eski Osmanlı Cihat felsefesinin tekrarıdır…
    Savaşta ele geçen ülkeler fetih toprağı, öldürülen insanlar Allah’ın takdiri, ele geçirilen kızlar ve kadınlar (köle-cariye-seks işçisi-hizmetçi) erkek çocuklar köle (esir pazarında sermaye) İslam’ın şerefi; köle pazarında satılan insanlıktır. İslam; haktan, hukuktan, adaletten, insanlıktan nasip almadan dünyanın başına bela olmuş bir ilkelliktir…

    AKP çetelerinin propogandalarının merkezinde olan isimler İslam’dan önceki Putperest isimleridir. şimdi Allah dediğimiz put Abdallah, Allah’ın kulu demektir ve İslam öncesi Ay tanrısı (el-ilah) ismidir. Muhammed Kabe’de 360 put içerisinde geriye sadece Allah putunu bırakmıştır, Çünkü biyolojik babasının adı Abdallah idi!
    AKP’nin en büyük silahı olan Cihad nedir ? İslam Dinini tebliğdir. Sözle tebliğ edersin. Kabul edene itaat ettirir. Etmeyen ile ise savaşırsın. Savaşamayacak ve vergi verecek parası olmayan milletler İslam’ı kabul etmek zorunda kalırlar.

    Şimdi gelelim Osmanlı Ocakları denilen çetelere: AKP’nin Özel Harekatı Osmanlı Ocakları İŞİD’leşiyor!

    Cenaze timleri adı altında da hareket eden ve kriminal bir geçmişi olan, bunalım geçirerek sonradan Müslüman olan gençlerden oluşan, hayatını düzene sokmakta zorlanmış ve kendisine yeni bir sistem sunan İŞİD ve diğer Cihatçıların hayranı, Erdoğan tipinde otoriter bir güç arayışındaki gençlerden oluşan bu çeteler, zaman içinde TC’nin ana savunma gücü olarak tasarlanıyor…
    Bu çeteler daha önce AKP propaganda çalışmalarında kefen giydirilip, ellerine palalar verilerek meydanlara sürülmüştü.
    AKP cenaze timleri, Şam cephesi-Nusra -Fetih ordusu ve IŞİD’in başarısı ve antisemitizmin, Sünni İslam dışındaki yönelimlerin yok sayıldığı, Batı nefretinin tetiklendiği, demokratik değerlerin tehdit olarak gösterildiği resmi devlet politikalarının hüküm sürdüğü köklerin bulunduğu Türkiye’de taban buluyor.

    UYAN ARTIK!

    Kurtuluşun, ilkel Arap kabilelerinin yaşam biçimlerinden doğan AKP, İŞİD veya AL- Nusra gibi örgütlerin felsefesi ile değil, aksine onların senin üzerinde yarattığı kültü yırtıp atmandan geçer!
    Uyan artık ilkel çağların çöl İŞİD’çisi Muhammed’in ve Türkiye’nin her tarafına cami kurarak Arapça bağırma, çağırmalarla hayatı çekilemez hale getiren AKP çetlerinin kafesinden kurtul artık!! 7.yüzyıla ait ilkellikler, çöl saçmalıkları ile bir yere varılamayacağını gör artık!
    Muhammed; Erdoğan ve diğer tüm Arap diktatörleri gibi despot bir Arab lideridir. 7.yüzyılda putperest ilkel Arab kabilelerini kendi liderliği altında Millet haline getirerek kendi devletini kurmuştur. Putperestliği tek tanrılı dine dönüştürmüştür. Kur’an; Muhammed’in emirleri, devşirme bilgilere yaptığı felsefi yorumlardır. İlk İslam Devleti anayasasıdır. İŞİD’in şimdi yaptığı Muhammed’i aynen kopyalamakan başka bir şey değildir…
    İŞİD, Muhammed döneminin en güzel kopyasıdır. İŞİD Müslüman değildir demek, İslam’ın doğuş ve gelişmesi konusunda zır cahil olmak demektir.
    İslam’ın tüm ibadetleri, Kurban bayramı vs.. Putperestlik ibadetleridir. Muhammed İslam ile Putperestliği tek tanrılı din haline getirmiştir. Muhammed feodal İlkel Putperest Arab kabilelerini millet haline getirip ilk islam devletini kurup lideri olmuş ve devşirdiği bilgilerle yazdığı Kur’anı bu devletin anayasası yapmıştır…
    İlkel bir Arab’ın ve onun takipçisi AKP’nin yalanlarına daha fazla inanma artık. Bilim ve teknoloji üretmek için uyuşmuş bir beyin değil, uyanık bir beyin lazım. Muhammed denilen ilkel Arab’ın bu putun en sevdiği kulu ve en sevdiği peygamberi olduğu iddia edilir. Namazda bu puta eğilip, yerlere kapanarak yardım, iyilik, merhamet, esirgeme, koruma, yüceltme, zenginlik ve bereket istenir. Modern zamanda akıl dışı bir ilkelliktir.

    1400 SENEDEN BERİ DEVAM EDEN BARBARLIK MANZARALARI:

    Hacı olma derdindeki milyonlarca ilkel Müslüman Kurban bayramı namazı kılıp şeytan taşlama ritüeli yaparken birbirini ezmeye devam ediyor…
    Mekke’de ki son şeytan taşlama ve zalimce birbirini ezme eylemi, İslamın ne kadar geri kaldığını, Müslümanlarda genel bir beyinsel yıkılma ve cinnet halinin yaşandığını, hatta ve hatta 4 000 sene önce Mezopotamya ve Anadolu uygarlıklarını kuran halkların yaşam seviyesinin daha gerisine gidildiğinin ispatıdır…
    İslamda ki bu feci geri kalmışlık durumu, bu dinin etkisine giren halkların beyinsel ve ruhsal gelişmelerinin tamamen geriye çekildiğini, uygarlık dışı bir oluşumla, evrensel bütün pozitif gelişmeyi yadsıdıklarını gösteriyor..

    HAC’DA YAŞANAN BAZI KATLİAMLAR!

    1987: Suudi yetkililer, gösterilere müdahale ederken 400 kişi öldü. 
    1990: Putçu Kutsal bölgelere çıkan tünellerde bin 426 hacı öldü. 
    1994: İzdihamda 270 kişi hayatını kaybetti. 
    1997: Çıkan yangında 343 hacı öldü, bin 500 kişi yaralandı. 
    2006: “Şeytan taşlama” esnasında yaşanan kazada 364 hacı öldü. 
    2015: Cami minaresi çöktü, 107 ölü
    24-09-2015 : Şeytan taşlama adına birbirini taşlama ve ezme, ilk belirlemelere göre en az 780 ölü.

    İslami yapının geldiği nokta, bu ideoloji ile beyinleri yıkanmış 100 milyonlarca cahil insanın bu gezegen için bir tehlike oluşturmaya başladığı gerçeğini vurgulamakta yarar var!
    Beyinleri çöl dogmaları ile körleştirilmiş ilkel barbar kitleler şeytan taşlama adı altında birbirlerini acımasızca ezerek, şeytanlığın en kötü örneğini sergilediler…Hacılar, küçük, orta ve büyük şeytana yedişer taş atma sırasında katliama yol açtılar. Şeytan diye birbirlerini taşladılar…

    Karanlık çağlara son vermek için:

    1- Cami değil, Köy Enstitüleri kurulmalıdır. Arap’ça ezan alçak sesle ve semt başına en fazla 1 tek camiden okunmalıdır. her taraf zaten camilerle dolduğu için, yeni Camilerin kurulması yasaklanmalıdır.
    2- Diyanet dağıtılmalıdır. Diyanet işleri başkanlığının ilke olarak ülke içindeki bütün inanışlara eşit mesafede olması, gerekirken, şimdi sadece Sünni İslam’ın temsilcisidir. Günümüzde ise, 9 milyar ytl ye yaklasan bütçesi, birçok bakanlığın önündedir. Başkanlık 100 binin üzerinde imam ataması yapmakta yine bir o kadar camiyi bünyesinde bulundurmaktadır. Din kurumu özelleşmeli diyaneti finanse etmek için devlet tarafından yapılan soygun bitmelidir..
    3- Zorunlu din dersleri ve nüfus kağıtlarındaki ”İslam” hanesi kaldırılmalıdır. Devlet okullarında din dersi okutulmamalı,kuran kursu vs resmi kurum olmamalı. Nüfus cüzdanlarından din hanesi kaldırılmalıdır. İnsanların inançlarına göre bu veya başka yöntemlerle fişlenmesinin önüne geçilmelidir.
    4- Hac denilen, Arap şehlerini milyarder etmek ve her türlü çöl bakterisini yaymaktan başka bir şeye yaramayan ve Suud Oligarklarına 100 milyarlar akıtan kurnaz ve ebedi Turizm tuzağına son verilmeli, halk, Mekke’ye düşmüş olan ve hem Allah hemde şeytan diye adlandırılan bu Meteor taşı konusunda bilimsel alanda aydınlatılmalıdır. Mekke’deki Kabe İslam’dan önce vardı ve çevresinde dönülmüş taşlama vs. olmuştur. Bu İslam Kabesi ilk ve tek değildir. Araplar eskiden çevresinde dönüp ellerini çırpıyorlardı…Eskiden putları ve daha öncesinde farklı inançları barındıran bir yer idi. Çünkü oraya o dönemin insanlarının hayal güçlerinin üstünde, tasavur edemeyecekleri bir olay, Gökten bir Meteor taşının düşmesi olayı vardı ve bu onu tanrısal-kutsal yapmıştı!

    Sevgi ve Saygılarla
    Entegrasyon Komitesi İsviçre- Vevey
    ———————————————————————-
    Esin Duran,
    Selda Suner,
    N. Gök,
    Irem haloglu
    Ferdi koçkar
    Yeliz seren
    Vedat Konak
    S. Aktaş
    Pelin Moda,
    Bedri Engin,
    Hasan Sirtan
    M. Eskici
    Nazmi Dogan,
    Sevda Suner
    R. Adalı
    Sezer Aşkın,
    H. Datvan,
    Salih Demir,
    FERDİ KADER
    Erhan Vural
    Necmi Derinsu
    Ahmet Kaymaz
    Aslan IŞIK
    Nizamettin Duran
    A. Demir
    hasan kayısoğlu
    Melahat Baykara,
    ismail çekmez.
    Aydin Nizam
    Uğur Demir
    Ismail B. Cenk,
    Tekin Balkic
    Selma Altuntaş,
    Murat Koç
    Filiz Serin,
    Nedim Serin,
    Vedat Koçak,
    Salih Birdal,
    Erdal Cömert
    Ismail Bulak
    Ahmet Meriç
    Mustafa Gur,
    Hasan Zafer
    Bahar Ünsal
    Osman B.
    Ayse bahar
    Metin Maslak
    H. Maslak
    Dilek Solak
    zeynep içkaya
    Sevda maslak
    Sercan Gezmiş
    Aynur Balkaya
    İpek Doğan
    Nazım Doğan
    Murat Doğan
    esin erkan
    Beyhan erdem
    n. erdem
    İsmail Deniz
    Ayten BARAK
    Ugur Birdal
    Ahmet Tan
    İsmet Yelkenci
    Yıldırım Kongar
    Selma Kongar
    Birol Aytekin
    Hatice Gül
    Ibrahim Erkin
    Kemal erdem
    Rıza Akdemir
    Mehmet Coskun
    Hüseyin demir
    fethi killi
    Yeliz Ender
    Mustafa Ender
    Ugur Basak
    Kemal Dektaş
    Ayten Ilkdal
    Nuri Aktanır
    Metin Koc
    Sevgi Ender
    Burhan Kulakçı
    Oğuz Duran
    Burcu Kanter
    Aysel kanter
    Erol kanter
    Layla SOLGUN
    M. Oktay
    Kemal Aktas
    Yelda tekinoglu
    Orkun Keskin
    T. Vural
    Oğuz şen
    Nur Şen
    Ismail çaykara
    Burhan Orkal
    D. Kahan
    Seher Yıldız
    Esra akkaya
    Mehmet Uzan
    Yeliz IŞIK
    Murat Bakır
    O. Dem
    Salih Aktaş
    Seyhan İlknur
    Osman Çekiç
    esma yıldız
    Murat Çetindal
    Ali OkyarMusa Tekin
    Aslı Birdal
    Nazmi Doğan
    İnci Gür
    L. Okar
    Mustafa Karkaya
    Omer Aytac
    Mürsel Bozkır
    Zeynep Şengül
    Gülcan Iğsız
    Murat Nidar
    şemsi Kaya
    Ayten Ekşi,
    Eda leman
    nermin ışıl
    D. Polat
    Kadir Erdem
    Serdar OKTAY
    Mehmet Özdemir
    Mustafa Erkan
    Nuri AKTAS
    Emine AKTAS
    O. Kadir Ergun
    Metin Kurca
    Sedat Isiklar
    Filiz Bag
    Kadir Baskale
    Sevim Varlik
    Hasan Mesut Akkaya
    Necmi Guler
    Erhan Isguz
    Meral Okur
    Bilge Okyaz.
    Kemal Koç
    L. Mirakoğlu
    Oktay Kızılcık
    Mehmet Yavuzgil
    Erdal Polat
    Hüsnü oktay
    k. Sankay
    Ahmet tekin.
    Semra Kaya
    Mustafa Çiçek
    Kayhan Göçkaya
    Erdal Solgun
    Mehmet Solgun
    Esra Solgun
    N. Altik
    Oguz Karakış
    Leyla Mert
    Işık mert
    D. Öksüz
    Erdem Yılmaz
    Ayse Eltan
    S. Guner
    M. Deniz Ok
    Mehmet İnce
    Huseyin Cinar
    Meltem Cinar
    Berk Cinar
    L. Demirkaya
    Huseyin Çilek
    Ayten Irmak
    D. Okdere
    Ali Uskan
    İrem Haloğlu
    Berdan Temiz.
    H. Baskale
    Murat Gülay
    Esra Gülay
    Mustafa Akyol
    A. jale Kol
    M. Kol
    Tamer Oktay
    Aslan Burukoglu
    I. Demir
    Nurettin Akdal
    Uzan Kara
    ismail Igdır
    Ali Serin, Gül Akın, esra Serin, Mehmet Y. Yıldıran.
    Nuri Şen
    Hasan.Y. Balci
    Mehmet Yucel
    İsmet C. Koray
    Salih Söğütlü. H. Ali Erkan
    Nuri Akçay, Gül Akçay, Esra Akçay
    Ali Dem. Sarahoğlu
    Ayten Karaman, Mehmet Azal
    L. Uzan, Harun Tabaklı
    Ertekin Sancak, mehmet değerli.
    Kemal Güler, Zeynep Güler
    B. Urak.
    ADNAN Yörükoğlu
    Ismail Duygu, Erdem Duygu, Aydın Üzel. S. Ali Kandarlı
    Hasan Incedemir.
    N. kayıkçı.
    Bayram Akçak
    İsmail Dilpek.
    Kemal Uzunyayla, Mehmet Gölek, Necip Kaplan
    Zeynep Olgun, Mustafa Gülay, Nuri gülay, Arzu Gülay
    Mehmet Gülçiçek. Seher Gülçiçek.Mustafa E. Sırat.
    Oktay Baykuş. Ezra Seren. Nuray Karaçay.Ali karaçay. Murat Karabel. Nedim Arslan. Haydar Erkin. Şenay Temel, Adnan Temel. M. Adil Oktan

  23. bir kul dedi ki:

    GEREK DUYAN HERKESE BİR TEBLİGDİR

    3:20 – Buna karşı seninle münakayaşa kalkışırlarsa de ki: “Ben, bana uyanlarla birlikte kendi özümü Allah’a teslim etmişimdir”. Kendilerine kitap verilenlere ve (kitap verilmeyen) ümmîlere de ki: “Siz de İslâm’ı kabul ettiniz mi?” Eğer İslâm’a girerlerse hidayete ermiş olurlar. Eğer yüz çevirirlerse, sana düşen şey ancak tebliğ etmektir. Allah kulları görendir.

    5:92 – Allah’a itaat edin, Peygamber’e de itaat edin. Kötülüklerden sakının. Eğer yüz çevirirseniz, biliniz ki, Peygamber’imize düşen sadece apaçık tebliğdir.

    7:79 – Sâlih de o zaman onlardan yüz çevirdi ve şöyle dedi: “Ey kavmim! And olsun ki ben size Rabbimin elçiliğini tebliğ ettim ve size öğüt verdim, fakat siz öğüt verenleri sevmiyorsunuz.”

    16:82 – Buna rağmen eğer yüz çevirirlerse, ey Muhammed! Artık sana düşen sadece açık bir şekilde tebliğden ibarettir.

    29:18 – Eğer (size tebliğ edileni) yalan sayarsanız, bilin ki sizden önceki birçok milletler de yalan saymışlardı. Peygambere düşen yalnız açık bir tebliğdir.

    36:17 – “Bize düşen de sadece apaçık tebliğdir.”

    42:48 – Ey Muhammed! Eğer onlar yüz çevirirlerse bilsinler ki, biz seni onların üzerine bir bekçi olarak göndermedik. Sana düşen sadece tebliğdir. Gerçekten biz insana tarafımızdan bir rahmet tattırırsak ona sevinir, ama elleriyle yaptıkları yüzünden kendilerine bir kötülük isabet ederse, o zaman görürsün ki insan çok nankördür.

    46:35 – Ey Muhammed! Azim sahibi peygamberlerin sabrettikleri gibi sen de sabret! Onlar için (azab hususunda) acele etme. Sanki onlar kendilerine vaad edilen azabı gördükleri gün dünyada sadece gündüzün bir saati kadar kaldıklarını sanırlar. Bu bir tebliğdir. Hiç yoldan çıkan fasıklar topluluğundan başkası helak edilir mi?

    64:12 – Allah’a itaat edin, Peygamber’e de itaat edin. Yüz çevirirseniz bilin ki, elçimize düşen apaçık bir duyurmadır.

    72:23 – “Benim yapabileceğim, sadece Allah’tan size duyuru yapmak ve O’nun elçilik görevlerini yerine getirmektir.” Artık kim Allah’a ve onun elçisine baş kaldırırsa, ona içinde ebedi kalacakları cehennem ateşi vardır.

    72:28 – Bilsin diye ki, onlar Rablerinin elçiliklerini yerine getirmişlerdir. Allah onlarda bulunan her şeyi kuşatmış ve her şeyi bir bir saymıştır.

    KAFİRÜN 6. AYET Sizin dininiz size, benim dinim banadır.

    ENAM 108. AYET Allah’tan başkasına tapanlara sövmeyiniz! Sonra onlar da bilmeyerek Allah’a söverler. Böylece biz her ümmete kendi işlerini süsledik. Sonunda dönüşleri Rabblerinedir. Artık O, ne yaptıklarını kendilerine bildirecektir.

    MAİDE 8. AYET Ey iman edenler! Allah için hakkı ayakta tutan, adaletle şahitlik eden kimseler olunuz. Bir topluluğa duyduğunuz kin, sizi âdil davranmamaya itmesin. Adaletli olunuz; bu takvânın ta kendisidir. Allah’a isyandan sakınınız. Allah yapmakta olduklarınızdan haberdardır.

  24. selam dedi ki:

    Kabe arapların din turizminin bir parçası, baya karlı bi iş. Araplar herzaman putperestliği sevmişler, eskiden bi sürü put varken, otoriteyi tek noktada toplamak için şimdi bir tane puta taptırıyorlar, o put da kabe. Hiç bi iş yapmadan yattığı yerden para kazanmanın bir yolu. Ama artık gerçekler zamanla ortaya çıkmaya başladı. İslam dini, arap uyduruğu bir hikayeden başka birşey değil.

  25. Ersin dedi ki:

    Ayeti neresinden okudun? Vaktiyle diye bir ibare var. Kaldı ki sen Allah’a ve ahiret gününe inanmasanda ben inanıyorum. Selamlar

Yorum bırakın