DİNDEN DÖNÜŞ ve RİDDE SAVAŞLARI

MÜRTEDLERİN YAKILARAK ÖLDÜRÜLMESİ

İrtidad: Arapça «Redd» kökünden gelen bir sözcüktür. Lûgattaki anlamı, dönmek demektir. İslâm Literatürüne dinden dönmek, yani İslâm’dan bilinçli bir şekilde çıkmak anlamına gelen bir terim olarak geçmiştir. İrtidâd eden kimseye, yani bilerek, düşünerek, ve karar vererek İslâm’dan çıktığını söyleyen; ya da buna ilişkin kanıtlayıcı bir tavır gösteren erkeğe mürted, kadına da mürtedde denir.İrtidad ve riddet aynı anlamı taşır.
Daru’r-Ridde, dinden dönenlerin ülkesi, dar-ı harb İslam olmayanların ülkesi, darü’l İslam ise İslam ülkesi demektir. Dar-ı İslam’ın dar-ı harb’i İslam’a zorlaması, ya İslamiyeti kabul etmesi ya da cizye-haraç vermesi beklenir. Kabul etmeyen ülke düşman görülür ve bu gibi ülkelerle harb hali var sayılır. Zamanı gelince de savaşılarak o ülke fetholunur.
Bu, peygamber ve 4 halife döneminden itibaren böyledir, böyle uygulanmıştır.
İslam ülkesinde yaşayanlar ya Müslüman olmak zorundadır ya da cizye ödemek.
Müslüman olan, ölene kadar Müslüman kalmakla mükellef görülmüştür. Yani, daha sonra inanç değişikliği kesinlikle kabul edilmez. Başka bir dinden dönmek iyi, İslam’dan dönmek ise kötüdür. Ayetlerde dinden dönmenin cezası açık olarak belirtilmemişse de bu konuda sahih görülen hadis’e göre İslam fıkıhında mürtedin cezası ölüm olarak belirlenmiştir.”Kim dininden dönerse, onu öldürün” (Buhârî, Cihad, 148; İ’tisâm, 28

“Müslüman bir kimsenin öldürülmesi ancak su üç sebepten biriyle helâl olur: İmandan sonra dinden çıkma, evlilikten sonra zina, haksız yere birini kasden öldürme” (Buhârî, Diyât, 6, Kasâme, 25, 26).

Dinden dönen kadının öldürülmesi caiz değildir. Fakat o yeniden İslâm’a girmeye zorlanır. Zorlama şöyle olur: Hapsedilir ve her gün çıkarılarak tövbe etmesi istenir. İslâm’a dönerse serbest bırakılır. Aksi halde ölünceye kadar hapiste kalır. Öldürülmeme konusunda delil şu hadistir: “Kadın ve çocukları öldürmeyin” (Ebfi Dâvud, Cihâd, 90)

İmam Şâfiî’ye göre, mürted kadın da erkek gibi öldürülür. Delil: “Dinini değiştiren kimseyi öldürünüz” (Buhâri, Cihâd, 149; İ’tisam, 28) hadisinin genel ifadesidir. Çünkü kanın mübah olmasının illeti, imandan sonra küfürdür. Mürted erkeğin öldürülmesinin sebebi budur. Aynı özellik mürted kadında da vardır. İmandan sonra küfür, aslî küfürden daha ağırdır. (el-Kâsânî, Bedâyîu’s-Sanâyi Beyrut 1402/1982, VII, 135)

İlk İrtidad Olayı:
İlk dinden dönme hareketi Peygamberin zamanında Yemen’de ortaya çıkmıştı. Kendisinin peygamber olduğunu iddia eden Esved el-Ansi, topladığı kuvvetlerle önce Necran bölgesini, peşinden de Sana’yı, Vali Sehr ile yirmi beş gün savaşarak ele geçirdi. Peygamber’in Amil ve muallimi olarak bölgeye gönderdiği Mu’az b. Cebel, Ma’rib’de bulunan Ebu Musa el-Esari’ye iltihak etmiş daha sonra Ikisi birlikte Hadramevt’e gitmislerdi.
(Taberi, III, 229-230).

Ibnül-Esir’in ifadesiyle, “Esved’in çıkarmış olduğu fitne bir alev gibi, Hadramevt’ten Taif, Bahreyn ve Ahsa’dan Aden’e kadar her yeri kaplamıştı.”(Ibnül-Esir, II, 338).

Hadramevt’te toplanan müslümanlar endişeli bir şekilde beklerken, durumu haber alan peygamberin, Yemen bölgesinde bulunan müslümanların tamamına yönelik, Esved’e karşı savaşılması emri bölgeye ulaştı.Veber b. Yuhannis vasıtasıyla gönderilen mektupta; dinin korunması, mürtedlere karşı savaşılması, Esved el-Ansi’nin açıkça savaşılarak veya gizli bir tertiple ortadan kaldırılması ve bu emrin Islam’da sebat eden bölgedeki bütün müslümanlara ulaştırılması gibi talimatlar yer almaktaydı.
(Taberi, III, 231; Ibnül-Esir, II, 338)

Peygamberin emri San’a’daki müslümanlara ulaştığı zaman, planlanan bir suikastile Esved el-Ansi, Firaz adındaki biri tarafından öldürülmüş ve Kenan bölgesi tekrar Islam’ın hakimiyetine girmişti. Onun öldürüldüğü haberi Medine’ye peygamber’in vefat ettiği günün sabahında ulaşmıştı.
(Taberi, III, 227 vd.)

Ridde Savaşları:
Ridde Savaşları, peygamberin ölümünden sonra dinden dönüp Islam devletine karşı koyanlarla yapılan savaşlardır. Peygamberin ölüm haberini duyan Yemen ve Necid bölgelerindeki bazı kabileler dinden ayrıldıklarını ilan ettiler ve vergi-zekat ödememeye başladılar. Bu durum kabileden kabileye yayılmaya ve isyan büyümeye başladı. Irtidad hareketlerinin başlamasıyla başkent Medine her taraftan kuşatılmış bir duruma geldi. Öte yandan Yahudi ve Hristiyanlar, ortaya çıkacak durumu değerlendirmek için müslümanların durumunu izlemeye başladılar. Tarihçiler müslümanların o zaman içinde bulundukları dehşet verici durumu; “Müslümanlar, peygamberlerini kaybetmeleri ve azlıkları yüzünden sanki şiddetli soğuk, yağmurlu karanlık bir gecede sahrada kaybolmuş koyun sürüsünün durumunu andırıyordu” şeklinde ifade etmektedirler. (Taberi, Tarih, Beyrut ty, III, 225; Ibnül-Esir, Tarih, Beyrut 1979, II, 333)

Medine’nin ciddi olarak tehdit altında bulunduğunu ileri süren bazı kimseler, peygamber’in vefatından az önce yola çıkan Usame’nin ordusunu bu seferden alıkoyması için Ebu Bekir’e müracaat ettiler. Islam devletinin başına henüz geçmiş olan Ebu Bekir son derece net ve kararlı bir ifade ile bu tavsiyeyi yapanlara; Bilsem ki kurtlar burada beni parçalayacak; Usame’nin ordusu için peygamber’in emretmiş olduğu şeyi uygulayacağım” dedi ve bu orduya yoluna devam etmesi için emir verdi. (Taberi, a.g.e., III, 225, 228; )

Usame B. Zeyd komutasındaki İslam ordusu peygamberin emri ile Ürdün ve çevresine sefere çıkmıştı. Peygamberin ölümünden sonra başta Tay ve Esed kabilelerinin isyanı üzerine Ebubekir bu kabileleri uyardı ama bunlara karşı harekete geçmek için Usame’nin seferden dönüşünü bekledi. Ancak, Abslar’la, Zubyanlar’ın Medine’ye saldirmaları üzerine bu tehlikeyi yok etmek için faaliyete geçmek zorunda kaldı. Bu arada diğer bir takım kabilelerin elçileri Medine’ye gelerek, namazı kılacaklarını, ancak zekat’ı ödemeyeceklerini bildirdiler. Ve bu durumun kabul edilmesini istediler. Ebu Bekir elçilere; “Zekat olarak vereceğiniz hayvanların, bağlanacakları ipleri vermediğiniz taktirde bile sizinle savaşacağım” şeklinde sert bir cevap verdi.(Taberi, III, 244)

Halife Ebu Bekir tarafından istekleri reddedilen bu elçi heyeti dönüşlerinde, Medine’de bulunan müslümanların azlığını kabilelerine bildirerek Medine’ye yürümek için onları heveslendirdiler. Ebu Bekir sayılarının azlığını öğrenen mürtedlerin Medine’ye saldırabileceklerini anladığı için bir takım tedbirler aldı.Yakında olan düşman birliklerinin şehre girişini önlemek için Ali, Talha, Zübeyr ve Ibn Mes’ud’u şehre giren yollara yerleştirdi ve herkesin mescidde toplanmasını istedi. Nitekim o, düşüncesinde yanılmamış ve üç gün sonra mürtedler gece vakti harekete geçmişlerdi. Ancak yolları bekleyen birlikler onlarla savaşarak şehre girmelerini engellediler ve durumu Ebu Bekir’e bildirdiler.

Ebu Bekir mesciddekilerle birlikte hemen harekete geçerek onları geri püskürttü ve Zahusa’ya kadar onları takip etti. Burada mürted askerlerin uyguladıkları bir yöntemle müslümanların develeri ürkmüş ve geri dönmüşlerdi. Mürtedler, müslümanların korkarak geri döndükleri zannına kapıldılar ve Zül-Kassa’da toplananlara haber göndererek kendilerine katılmalarını bildirdiler. Öte taraftan Ebu Bekir, geceyi savaş hazırlığı ile geçirdi ve sabaha yakın, sağ kanatta Numan b. Mukarrin, sol kanatta Abdullah b. Mukarrin, ortada Suveyd b. Mukarrin şeklinde bir tabya düzeni ile yola çıktı. Merkezinde Ebu Bekir’in bulunduğu ordu yaya olarak (sadece aracı birlikte süvariler vardı) hızlı bir yürüyüş yaptı ve fecirde düşmanın bulunduğu yere geldi. Onlar hiç birşeyden habersiz olarak dururken, müslümanların ani saldırısı karşısında çok sayıda ölü bırakarak kaçmak zorunda kaldılar.

Ebu Bekir, kaçanları Zül-Kassa’ya kadar takip etti. Numan b. Mukarrin’i bir miktar askerle orada bırakarak Medine’ye döndü. Irtidat eden Absoğulları ile Zubyanoğulları, aldıkları bu yenilginin acısıyla kabileleri içerisindeki müslümanları öldürmeye ve çevrede bulunan diğer müslümanlara saldırmaya başladılar. Bu haber Ebu Bekir’e ulaştığı zaman o,müthiş bir şekilde hiddetlendi ve müslümanları çesitli şekillerde öldüren mürted kafirlerin, öldürdükleri müslümanlara karşılık olarak korkunç bir şekilde öldürüleceklerine dair yemin etti.

(Taberi, III, 246; Ibnül-Esir, II, 345)

Bu olaydan sonra, müslümanların moralleri düzeldi ve kabileler içerisinde irtidad eden kimselerin bir bölümü tekrar Islam’a dönmeye ve yeniden zekat mallarını Medine’ye göndermeye başladılar. Ibnül-Esir’in kaydına göre de kırk gün sonra Usame b. Zeyd seferden dönerek Medine’ye geldi. Ebu Bekir onları sefer yorgunluğunu üzerlerinden atmaları için Medine’de bıraktı ve tertip ettiği kuvvetlerin başına geçerek, Necd yönünde bulunan Zül-Kassa’ya doğru hareket etti. Bu nazik ortamda Hz. Ebu Bekir’in bizzat savaşa çıkmasını doğru bulmayan bazı kimseler ona müracaat ederek Medine’de kalmasını istediler. Bu kimseler, eğer Ebu Bekir’e bir şey olursa, içinde bulunulan kritik durumun müslümanlar için bir felakete dönüşmesinden endişe ediyorlardı. Ebu Bekir; müslümanları bizzat koruyacağını söyleyerek bu teklifi reddetti. (Taberi, III, 247)Peygamberin ölüm haberi üzerine, Müseyleme ve Tuleyha, peygamberlik iddiasiyla ortaya çıkmıştı. Tay ve Esed kabileleri Tuleyha’ya tabi olarak dinden dönmüş, Gatafan ise, Uyeyne b. Hisn’in başkanlığı altında isyan etmişti.Uyeyne: “Esed ve Gatafandan bir peygamber, bize Kureyşten olan bir peygamberden daha sevimlidir. Muhammed öldü. Tuleyha ise hayattadır” diyerek, Tuleyha’ya tabi oldu. (Ibnül-Esir, II, 342)Yolda kendisine katılan komutanlarından Mukarrinoğlu Numan, Abdullah ve Suveyd kardeşlerle birlikte Rebezelilerin toplandığı Ebrak denilen yere kadar ilerledi ve burada yapılan savaşta mağlup olan ve komutanlarını kaybeden Abslar ve Benu Bekr’ler dağılarak süratli bir şekilde bölgeden uzaklaştılar. Günlerce Ebrak’da kalan Ebu Bekir, Benu Zübyan’ları mağlup etti ve topraklarını ganimet olarak değerlendirerek bu arazileri Benu Zübyan’lar için yasak bölge ilan etti. Onun bu galibiyeti üzerine mürtedlerin çoğunluğu tekrar Islam’a döndü. Öte yandan, dağılan Abs ve Zübyan kuvvetleri peygamberlik iddiasında bulunanTuleyha’nın yanına gittiler. Tuleyha, Sumeyra’dan hareket ederek Buzaha’ya yöneldi ve burada karargah kurdu.Medine’ye dönen Ebu Bekir savaş hazırlıklarına girişti ve orduyu on bir kısma ayırarak her birine bir bayrak verip görev sahalarını belirledi. Buna göre, Halid b. Velid, Buzaha’da bulunan yalancı peygamber Tuleyha ile savaşacak, peşinden Butah’da bulunan Malik b. Nuveyre üzerine yürüyecekti. Ikrime b. Ebi Cehl ise Müseyleme ile mücadele edecek, Muhacir b. Ebi Ümeyye, Esved el-Ansi’nin bağlılarına karşı harekete geçecek, peşinden de Kays b. Maksuh ve onu destekleyen diğer Yemenliler’e karşı, Ebnalar’a yardım edecek ve sonra Kindelileri te’dip için Hadramut’a yönelecek. Halid b. Said, Suriye taraflarına; Amr b. el-As, Kuza’aya karşı yürüyecek; Huzeyfe b. Mihsan, Deba halkıyla savaşacak; Arfece b. Herseme, Mehre kabilesiyle; Tureyfe b.Haciz, Beni Süleym’i ve onlarla birlikte hareket eden Havazinliler’i itaat altına alacak; Süveyd b. Mukarrin, Yemen’in Tihame bölgesine; Ala b. el-Hadrami, Bahreyn’e gidecekti.Halife Ebubekir, Surahbil b. Hasane’yi de, Ikrime b. Ebi Cehl’in arkasından göndererek, Ikrime’nin Yemen’den ayrılıp Kuza’alılar üzerine yöneldiği zaman ona iltihak etmekle görevlendirdi.

(Taberi, III, 248-249)

Halid Bin Velid’in Tuleyha Meselesini Çözümlemesi
Tuleyha, Beni Esed b. Huzeyme’ye mensup olup, Muhammed’in son zamanlarında peygamberlik iddiasında bulunmuştu. O, bağlı bulunduğu Esedoğullarına kendisine Cebrail’in geldiğini söyleyerek bazı tuhaf şeyler uyduruyor ve onlardan kendisine tabi olmalarını istiyordu. Kendisine tabi olanlara namaz kılarken secde etmeyi yasaklıyor ve Allah’ın buna ihtiyacı olmadığını ve, O’nu ayakta zikretmelerini emrediyordu. İbnül-Esir; “Kabilecilik taassubundan dolayı çok sayıda Arap ona tabi oldu”demektedir. (Ibnül-Esir, a.g.e., II, 344)

Bu yüzden ona bağlı olanların çoğu Esed, Gatafan ve Tay kabilelerine mensuptular. Fezare ve Gatafanlılar Taybe’nin güneyinde toplanmış, Tay kabilesi ise kendi topraklarının sınırda beklemekte idiler. Tuleyha’nın mensup bulunduğu Esed oğulları ise Sumeyra’da toplanmıştı. Abs, Sa’lebe ve Mürreliler ise Rebeze dolaylarında, Ebrek’de beklemekteydiler. Onların bir kısmı burada kalmış, diğer bir kısmı da Zül-Kassa’ya giderek Medine’yi tehdit etmişlerdi. Bizzat halifenin başında bulunduğu kuvvetler tarafindan, önce Zül-Kassa’da sonra da Abrek’de yenilgiye uğrayan grup Sumeyra’dan ayrılıp, Gatafan ve diğer kabilelerle birleşerek Tay kabilesi arasında bir su kenarı olan Buzaha’da karargah kuran Tuleyha’ya iltihak etti.

Bu olay üzerineTuleyha Tay kabilesinin Cedile ve Gavs boylarına adam göndererek kendisine iltihak etmelerini emretti. Onların bir bölümü acele olarak onun yanına hareket ettiler; arkada kalanlara da gelmelerini söylediler.Tay ve Cedilelilerden bin beşyüz kişinin iltihakiyla daha da güçlenen Halid, Buzaha’ya Tuleyha’nın üzerine yürüdü. Tuleyha’nın yanında Uyeyne b. Hisn komutasında yedi yüz kişilik Fezareli asker bulunmaktaydı. Savaşın siddetlendiği bir sırada Uyeyne bir kaç defa Tuleyha’nin yanına gidip kendisine Cebrail’in savaşın sonucu hakkında haber verip vermediğini sordu. Tuleyha sonunda ona; “Evet geldi ve bana; ‘Bir gün düşmanlarınla karşılaşacaksın. Başlangıçta aleyhinde de olsa sonunda savaşı kazanacaksın. Değirmen gibi insan öğüten kanlı bir savaş, işte unutamayacağın bir söz’ diye haber getirdi” dedi. Uyeyne ona; “unutamayacağın bir sözmüş…” dedi ve askerlerine; “Ey Fezareliler! Bu adam bir yalancıdır. Savaşı bırakıp geri dönün” emrini verdi. Gücü azalan Tuleyha savaşı kaybetti ve Suriye’ye kaçtı. Sonra da Kelb kabilesinin yanına gitti. Esed oğulları ve Gatafanlıların tekrar Islam’a döndüğünü duyduğu zaman o da iman etti.

Benü Ãmir, Havazin ve Suleymlilerin Irtidadı

Benü Ãmirler, Tuleyha’nın komutasında savaşan Esed ve Gatafanlıların durumunu gözetliyorlar ve tereddüt içinde bulunuyorlardı. Tuleyha mağlup olduğu zaman,Kurre b. Hubeyre, Ka’b oğullarının; Alkame b. Ulase ise, Kilaboğullarının başına geçerek kendilerine katılan diğer kimselerle Ka’boğulları arazisine gelerek kamp kurmuştu. Alkame, peygamber zamanında müslüman olmuş, peşinden irtidad ederek Suriye’ye kaçmıştı. Onların irtidad haberi ve hazırlıkları Ebu Bekir’e ulaştığı zaman Ka’ka b. Amr’ı bir birlikle üzerlerine gönderdi. Ka’ka’, Alkame’nin bulunduğu yere geldiği zaman, o kaçmayı tercih etti ve peşinden takip edenlerden kurtulmayı başardı. Ka’ka’ ise, onun eşini, çocuklarını ve orada bulunan diğer kimseleri yakalayarak Medine’ye döndü. Onlar, Alkame’ye yardım etmediklerini, dolayısıyla irtidatla suçlanamayacaklarını ileri sürdüler. Ebu Bekir onları serbest bıraktı. Alkame de Medine’ye gelerek Islam’a girdiğini açıkladı. (Taberi, III, 261-262)Benü Ãmirler ise Tuleyha’nin Buzaha bozgununu gördükleri vakit, birbirlerine;”Döndüğümüz dine girelim. Yeniden iman edelim” dediler. Onlar Halid b. Velid’e giderek ona zekat vermek de dahil Islam’ın her hükmüne uyacaklarına dair bey’at ettiler. Ancak Halid, Esed, Gatafan, Tay, Suleym ve Ãmirlerden, irtidad durumunda iken Müslümanları yakarak öldüren, onlara işkence yapan ve Islam’adüşmanlıkta bulunan kimselerin teslim edilmesinden önce bu kabilelere amanvermedi. Onlar Halid’in bu Istediğini yerine getirip bu suçları işleyenleri ona teslim ettiler. O da müslümanlara karşı işledikleri cinayetlerin benzerlerini onlara tatbik ederek cezalandırdı.
(Ibnül-Esir, II, 350).Kaynak: Şamil İslam Ansiklopedisi
Mürtedlerin Yakılarak Öldürülmesi
Ebû Hureyre dedi ki, “Resulullah bizi bir seriyye ile gönderdi ve Kureyş’ten adlarını saydığı iki kişi için, ‘Falan ve falan kişilere rastlarsanız onları yakalayıp ateşte yakın.’ dedi.” O, sözlerini şöyle sürdürmektedir: Yola çıkacağımız zaman veda etmek için Resulullah’a geldik. O, bize, “Ben size falan ve falanı ele geçirdiğinizde yakarak öldürmenizi söylemiştim. Oysa ateşle yalnız Allah cezalandırır. Siz onları yakalarsanız yakmadan öldürün.
(Buhârî, Cihâd, 107.)

Hz. Ali irtidat eden bir topluluğu yakmıştı. Bu haber İbn Abbâs’a ulaşınca o dedi ki, ‘Ben olsaydım onları yakmazdım. Çünkü Resulullah, “Allah’ın azabıyla cezalandırmayınız.” demişti. Ben onları yakmadan öldürürdüm. Nitekim Resulullah “Din değiştireni öldürünüz.” diye buyurmuştur.(Buhârî, Cihâd, 149; Ebû Dâvûd, Hudûd, 1; Nesaî, Muharebe, 14.)

“Allah mürtedlere karşı komutana zafer nasip ederse, komutan onları silahla ve ateşte yakma dâhil her çeşit usulle öldürür. (Halife Ebubekir)

Vâkıdî, Belâzurî, Taberî ve bunlardan sonraki birtakım klasik kaynaklar Hz. Ebû Bekr dönemindeki irtidat ve isyan hadiseleri sırasında yakılarak cezalandırılmayla ilgili birtakım kayıtlara yer verirler.
Taberî, mürtedlerle savaşmak için görevlendirilen komutanların her birine, Hz. Ebû Bekir’in uzunca tavsiyelerde bulunduğundan söz eden bir mektubuna yer verir. Yukarıdaki Ebubekir’e ait sözler bu mektupta geçmektedir.

Taberî, Buzâha savaşı sonrası Hâlid’in yakaladığı bazı esirlere yaptığı işkenceyle ilgili olarak tüyler ürpertici şeyler anlatır. İlgili rivayete göre Esed, Gatafan, Tayy, Hevazin ve Süleym kabilelerinden bir grup Hâlid’e gelip Müslüman olduklarını beyan etmiş, o da onlara kabilelerinden olup Müslümanlara zulmedenleri teslim etmedikleri takdirde kendilerinden hiçbir şeyin kabul edilmeyeceğini söylemiştir. Bunun üzerine onlar aralarında bulunan asileri getirip teslim edince Hâlid de onların Müslümanlığını kabul etmiştir. Hâlid, teslim edilenler arasında bulunan Kurre b. Hubeyre ve onun gibi bazı kişileri bağlayıp Ebû Bekir’e göndermiştir. Müslümanlara zulmedenleri ise ateşte yakmak, taşa tutmak, dağlardan aşağılara atmak, baş aşağı kuyulara doldurmak ve okla vurmak gibi çeşitli işkencelerle öldürmüştür. Ardından da bu uygulamaları hakkında Ebû Bekir’e bilgi vermiştir. Ebû Bekir ona cevabi yazı göndererek şunları söylemiştir:
“Allah’ın emirlerini yerine getirmek için ciddiyetle gayret et. Gevşeklik gösterme. Müslümanları öldürenleri ele geçirirsen onları başkalarına ibret olacak şekilde öldürerek öçlerini al. Şayet Allah sana zafer nasip ederse, onları (mürtedleri) ateşte yak.”

Hâlid, Ebû Bekir’in bu mektubunu aldıktan sonra yaklaşık bir ay kadar Buzâha’da kalmış ve topladığı asilerin bir kısmını ateşe atıp yakmıştır. Bir kısmının kol ve bacaklarını birbirine bağlatıp taşa tutturmuş, bir kısmını da dağlardan aşağıya attırmıştır.
Taberî, III, 233.
Külâ’î, 81.

Buzâha savaşından sonra Hâlid b. Velid’in, Süleym kabilesine geldiği ve bu kabileden birtakım isyancıları yakalayıp ahırlara doldurduğu ve ardından onları topluca yaktığı nakledilmektedir.
(Hayyât, 130.)

İbn Sa’d ise, Hâlid’in onlardan bir adamı yakalayıp ateşte yaktığını belirtmekte ve bu olayı duyan Ömer’in, Ebû Bekir’e gelip Allah’tan başkasının yakarak ceza vermeyeceğini söyleyerek onu görevden almasını önerdiğini anlatmaktadır.
(İbn Sa’d, et-Tabakâtü’l-Kübra – VII, 396.)Öte yandan Belâzurî de Süleym kabilesinin isyanının bastırılması için Hâlid b. Velîd’in bu bölgeye gönderildiğini haber vererek, onun hakkında;
“O gün mürtedleri yakıyordu. Bu durumu Ebû Bekir’e söyledikleri zaman o, “Allah’ın kâfirlere karşı kınından çıkardığı kılıcı, kınına sokmak istemem”
diye cevap verdiğini söylemektedir.
(Belâzurî, 107.)Süleym kabilesi ile ilgili bir yakma olayına bizzat Ebû Bekr’in karar verdiği anlatılmaktadır. Hatta daha sonra Halife’nin verdiği bu karardan dolayı pişman olduğu ve bu pişmanlığını dile getirdiği anlatılır. Halifenin bu konu ile ilgili,
“Fücâe bana getirildiği gün, onu yakmadan öldürmeliydim” dediği nakledilir.
(Belâzurî, 112)Ebû Bekir döneminde mürtedlere karşı yaklaşımla ilgili olarak hadis kaynaklarına yansıyan on beş civarında kayıt bulunmaktadır.
Ömer dönemine ait ise sadece bir kayıt yer almaktadır.Ömer, sertliği, zalimliğiyle tanınır ama mürtedlere uygulanan hunharca katliamlarda görüyoruz ki Ebubekir, Ömer’den çok daha gaddarmış.Bu konuda Ömer’in dinden çıkan Necran bölgesindeki Ru’âş halkına gönderdiği mektup, Ebubekir’in uygulamasıyla kıyaslandığında aradaki fark açıkça görülür:

“Mü’minlerin Emîri Ömer’den bütün Ru’âş halkına, Sizlere selâm olsun. Kendisinden başka ilah olmayan Allah’a şükür ederim. İslâm’ı kabul ettikten sonra dinden çıktığınızı öğrenmiş bulunuyorum. Sizden kim tövbe eder durumunu düzeltirse, irtidat etmesi ona zarar vermeyecek ve biz ona güzel dostluk göstereceğiz. Düşünerek karar verin ve kendinizi tehlikeye atmayın. Aranızdan Müslüman olanlara ne mutlu! Ya’lâ özür beyan ederek içinizden birini İslâm’a zorladığını veya baskı yaptığını bana bildirdi. Baskı, zorlama ve tehdit olursa emir yerine getirilmez…”

Ebû Ubeyd, Kitâbu’l-Emvâl, Kahire 1975/1395, 130; Muhamed Hamidullah,
el-Vesâiku’s-Siyâsiyye li’l-Adi’n-Nebeviyye ve’l-Hilâfetu’r-Râşide, Beyrut
1985, 192-93, (no: 99).

O zamanlar bir çok tartışmaya yol açan olay, Ebu Bekir’in Halid Bin Velid’e, Banu Tamim federasyonun büyük bir kabilesi olan Banu Yarbu kabilesinden Malik b. Nüveyra’yı öldürme emri vermesidir. Bu emir, kabilesi adına Peygambere zekat olarak verilmek üzere bir araya getirilmiş olan develeri, Malik bin Nuveyra’nın Ebu Bekir’den esirgemesinden sonra gelmişti. Bu zekatı ondan esirgemesi, sadakatini sadece Peygambere borçlu olduğunu ve bir Müslüman olarak bu zekatı kabilesine iade etmenin hakkı olduğu inancına dayanmakta idi. Ama Malik b. Nüveyra İslam’a bağlılığını yeniden teyit etmesine rağmen, kabilesinden diğer adamlarla birlikte öldürüldü ve Halid onu öldürdükten sonra, onun karısına da muhtemelen “savaş ganimeti” olarak muamele ederek, alıp götürdü.
İbnu’l Esir’in anlatımına göre;
-Halid b. Velid (r.a.) seferi tamamlayıp Medine’ye geldiğinde Hz. Ömer ona:
“Be Allah düşmanı! Sen Müslüman bir adamı öldürüp sonra da onun hanımına sahip oldun öyle mi.! Seni mutlaka recmetmeliyim,” dedi.Önde gelen kişiler Halid’in bu davranışına şiddetle karşı çıktılar. Ömer, Halid’in bu davranışından dolayı kınanmasını talep etti ve Ali, Halid’e hadd cezası uygulanması çağrısında bulundu. (Madelung 1997, 50; Sanders 1994, 43–44)Fakat Ebu Bekir halife olarak her iki talebi de reddetti. (Jafri 2000, 58–79)Halid’in bu konuda savunması, zekat vermeyenin müslüman sayılamayacağı ve dinden dönmüş görüleceğidir. Ebubekir de, Ömer ve Ali’nin muhalefetine rağmen bunu tasdik etmiştir.
Yani, Ebubekir’e göre; dinden dönenin cezası ölümdür. Zekat vermek istemeyen müslüman da olsa, namaz da kılsa dinden dönmüşlerden farksızdır ve mürtedler gibi boynu vurulur. Ve dinden dönmüş olanın malı-mülkü, karısı-çocuğu ganimet sayılır.Malik bin Nüveyra müslümandı ama zekat vermediği için varsayalım ki müslümanlığı kabul görülmeyebilir. Peki ama karısı Ümmü Temim binti Minhal müslümanken nasıl el konulabiliyor ganimet diye. Bir müslümanın bir başka müslümanı ganimet olarak almış olması normal görülüyor. Buradan çıkan bir başka sonuç da kadının insan olarak değerinin olmamasıdır. Önemli olan kocasıdır. Koca öldürülünce karısı ganimetten sayılmıştır.Serdar Kaangil

About pante

Araştırmacı sosyal medya editörü...
Bu yazı Din içinde yayınlandı ve , , , , olarak etiketlendi. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

32 Responses to DİNDEN DÖNÜŞ ve RİDDE SAVAŞLARI

  1. zinike dedi ki:

    BUNLARIN HEPSİ İNSAN ÇIKAR SAVAŞI PEYGAMBER DENEN ADAM BAŞLATTTI YALAKLARI DEVAM ETTİ İŞTE BU

  2. YuceEgo dedi ki:

    Teşekkürler bu gerçekleri bizimle paylaştığın için.
    Bunları herkes bilmeli.Ama müslüman halkım kitap okumaz, kendi dininin kitabını hiç okumaz, okursa da arapça okur birşey anlamaz.
    Tekrar teşekkürler..

  3. Geri bildirim: Dinden Dönüş ve Ridde Savaşları-Dinden Dönenlerin Yakılarak Öldürülmesi | Ateist Cevap

  4. müslüman dedi ki:

    ‘Ömer, sertliği, zalimliğiyle tanınır ama mürtedlere uygulanan hunharca katliamlarda görüyoruz ki Ebubekir, Ömer’den çok daha gaddarmış.’

    Tam aksine Ömer (ra) adaleti ile tanınır ve onun kurallara bağlılığı adaleti uygulama yönündedir. Ona ve Ebu Bekire’e (ra) zulüm isnad etmye kalkan zalimler, devlet yönetiminden hiç anlamayanlardır. Devletler savaş da yapar, asayişi sağlamak için cazalar da uygular. İslam’ın koymuş olduğu cezalar, 21. yy da amerikanın uyguladığı elektrikli sandalye cezasına benzemez. İnsani cezalardır. Üç beş kişinin öldürülmesi katliam değildir. Katliam bu gün sizin yandaşı olduğunuz ülkelerin on binlerce müslümanı öldürmesi, hapishaneler kurdurup türlü işkenceler yapıp bir de yanında poz verip resim çektirmesidir. İslam tarihinde işkence yapıldığına dair bir örnek göremezsiniz.
    Oryantalistlerden aldığınız aktarımlarla, sahih olmayan rivayetlerle hiçbir şeyi ispatlayamazsınız. Attığınız iftiralar da havada kalır. Sizin gibi nesli tükenmiş üç-beş kişi inanır bu zırvalara.

  5. Mustafa CeceLİ dedi ki:

    allah belanizi versiin :/

  6. oğuz kırpıko dedi ki:

    benım canımı yakanın aynı sekılde bende canını yakarım kısasda sızın için hayat vardır. ne guzel bır soz oldurulecegını bılen kımseyı öldurmez ölduruse bır daha aynısını yapamaz adam 10 kısıyı olduruo 10 yıl bıle yatmayıp cıkıo skmısım oyle adaletı

  7. sevginin ışığı dedi ki:

    Çok teşekkürler bu yazı için… Okurken güleyim mi ağlayayım mı bilemedim… Bu araplar biraz sevgi dolu olsalar 600 sene beklemez İsa’yı dinlerlerdi zaten… Ama nerde? Ancak kendileri gibi biri gelecek aralarına ki peygamber kabul edilebilsin… Cık cık cık güya bir de derler, kendine saldırı olduğu zaman müslüman kişi adam öldürür diye, kendini savunmak için… Korku filmi gibi yukarıda yazılanlar… yorum yazanlardan biri de, sanki yukarıda yazılanları haklı çıkarmak istermiş gibi öldürülen binlerce müslümandan bahsediliyor… Oh ne güzel, zaten yazmıyor mu Kuran’da Bakara 178de kadına kadın, hüre hür diye… Ayetle de haklı çıkarın kendinizi… Allah sözüne uyuyorsunuz ne de olsa, sizin bir suçunuz yok… OH ne güzel, bir şey mi yapacaksın, Allah istiyor de çık işin içinden… Antik çağlarda da Tanrı’lar kurban istiyor kızını derlermiş, alırlarmış adamın elinden kızını…

  8. luciferinkendisi dedi ki:

    ömer sokaga çıkarken sıgır sinirinden kırbaçla çıkarmış onla yolda dedikodu yapan kadınlara vururmuş. gaddarlıgı da meşhurdur ömerin adaletli davranması da. tabi islami adaltten bahsediyoruz herkese geçerli degil

    • bilal dedi ki:

      Hz.Ömer’e en büyük iftirayı yapmışsınız.Halife olduğu halde sırtında un taşıyıp yoksullara
      götüren biri gaddar mı ? Siz o iftiraları nereden çıkarıyorsunuz. Onun döneminden sonra
      onun gibi adil bir lider dünyaya gelmemiştir.Ama siz büyük bir iftira da bulunuyorsunuz.Ne-
      reden getirirseniz getirin hepsi de o büyük zate iftiradır.Maalsef,çooooooook saçmalamış-
      sınız. !!!

      • Pirate dedi ki:

        Ömer’i güzel gösteren hadisleri kabul ediyorsun. Ömer’in gerçek yüzünü ortaya koyan Buhari-Müslim hadislerini reddediyorsun öyle mi? 🙂 Sizin dürüst olduğunuz bir yer var mı bu din konusunda?

        Kuran’daki kadına dayak ayeti (Nisa 34) bile Ömer yüzünden yazılmıştır. Muhammed’in zehirleyenler, Ebubekir ve Ömer’dir. Kızlarını kullanarak Muhammed’i zehirlemişlerdir. Aişe ve Hafsa yani. Tahrim suresinin son 3 ayetini oku bakalım, ne göreceksin orada.

        Ama siz bilmezsiniz böyle şeyleri. Siz Tebbet suresini okuyup ‘Amin.’ demekle meşgul olursunuz. Bunlar daha ince konular.

      • MaMaLi dedi ki:

        Sayın bilal!Bu müstesna adil adam!hz ali’nin elinden 12 yaşındaki kızını(ümmü gülsüm)zorla alırken,adalet tatildemiydi?ali itiraz ettiğinde”Ben hz muhammed’e akraba olmak istediğim için ümmü gülsümle evlendin bu bir aşk değil”diyen,adamın bu evlilikden,abdullah ve rukiye isimli 2 çocuğu oluyor))aşk sız meyveler yani))ayrıca,ömer efendi,hz muhammed’in,kayınpederi değilmi daha nasıl akraba olacakki?))Şimdi siz bunada,”orjinal”değil ,iftira dersiniz))nedense orjinaller hep sizde olduğu için,bizim salaklığımızıda başışlayın lütfen!!

  9. merd dedi ki:

    bi yahudi vardı kimdi o? peygamber hüküm vermiş yahudimi mecusimi beğenmemiş bide ömer e soruyım demiş.. ya ömer peygamber olay hakkında böle bi hüküm verdi sen ne dersin demiş demez olsaymış ömer kılıcı bunun boynuna vurup kafasını gövdesinden ayırmıs.. peygamber hüküm verdiyse daha baska söze gerek yok demiş.tv de dinci hocalar şevkle anlatır bu olayı..

    • bilal dedi ki:

      Bu olayın aslı ve astarı yoktur…. Bu tamamen bir uydurma ve hz.
      Ömer’e bir iftiradır.Bunu anlatanlar sahih bir kaynak veya rivayet
      gösteremezler.Bu tür uyduruk masalları anlatanları Allah islah etsin. . Bunun doğru olup olmadığını araştırıp öğrenmeden bunu nasıl anla- tabiliyorlar.? Bunlara inanmamak gerekir.Zira böyle bir olay asla ol- mamıştır….Saygılar…

  10. gundaysirma3492 dedi ki:

    bilal…böyle bir olay olmamış derken ne kadar eminsen aksini söyleyenlerde o kadar emin. yani işkembei kübradan değil

    • candost neşeci dedi ki:

      sayın gundaysirma Sen bilalin böyle konuştuğuna bakma oda biliyor senin, benim haklı olduğumu ama kendine yediremiyor bir yalanın peşine vermiş o yalanın doğru olduğunu ispatlamaya çalışıyor Kendince umarım en kısa zamanda berrak bir kafaya sahip olur.

  11. omerr dedi ki:

    Mürtedin öldürülmesi eski zamanlarda “vatan hainliği” olarak görülürdü.Savaşta karşı tarafa casusluk yapabilecek muarız bir şahsiyet olarak görülürdü.
    Bugün bile ülkelerde vatan hainliği cezası diye birşey vardır.

    Hadis ve rivayetler Kurana uymadığı sürece uydurmadır.(isterse buhari,kütübi sitte,kütübü tisa olsun!farketmez!)
    Kurana göre bir insan “inkar etme” veya “dinden dönme” serbesiyetine sahiptir.
    Allah kimseye zorla dine gir demez veya inkar edenler,dinden dönenler içinde durup dururken öldürün demez.
    (savaş durumları vs. dışında)

    Kuranda sosyal cezalar(zina,hırsızlık) vardır ama ibadetlerin yapılmaması(namaz,hac,zekat) ile alakalı ceza yoktur.İbadetlerin yapılmaması ahiretle alakalı birşeydir.

    Kurana uymayan hadislere bakılırsa namaz kılmayanıda öldürmek gerekir.(bazı mezheplere göre)
    Oysa namaz kılmamanın cezasını insanlara dünyada vermekle alakalı tek bir ayet yoktur.
    Kişi namazı kılmayabilir, orucu tutmayabilir. Bu kişi ile Allah arasında kalmış birşeydir.
    Şeriat ülkelerindede zorla dindar yapma çalışmaları insanları iki yüzlülüğe itmiştir.
    İslam adına otoriterlik islamdan soğutur!
    Şeriatın vazifesi insanları zorla dindar yapmak,zorla ibadetleri yaptırmak değildir.(İran ve arabistan)
    Kurana göre kişi namaz kılmayabilir,inkar edebilir,dinden dönebilir,tesettüre girmeyebilir vs.
    İnkar eden bir insan belki sonradan tekrar müslüman olabilir. Bunu insanların engellemeye hakkı yoktur.
    Mürtedin öldürmesi cezası KURANA aykırıdır.Zorla namaz kıldırma Kurana aykırıdır.
    İsteyen dinden dönebilir bunun için öldürme cezası uygulamak Kurana aykırıdır.
    Din gönül ve istek işidir.İstemeyeni zorla ikiyüzlü dindar yapmanın alemi yoktur.
    Dinden dönmenin cezası veya inkar etmenin cezası dünyada verilmez ahirette verililir.
    Mustafa Akyolun “Özgürlüğün İslami Yolu” kitabını okuyabilirsiniz yada videosunu izleyebilirsiniz.
    (www.youtube.com/watch?v=N4i2d-is9o8)

    Kısacası:
    Kul ile Allah arasına kimse giremez.
    İslam teslim olmaktır,zorla teslim olmak değildir.
    Selamün aleyküm!

    Muhakkak o kimseler ki imân ettiler, sonra KAFİR oldular, sonra imân ettiler, sonra KAFİR oldular, sonra da küfürlerini arttırdılar. Artık Allah Teâlâ onlar için mağfiret edecek değildir. Ve onları bir doğru yola sevkedecek değildir.(Nisa 137)

    Dinde zorlama (ve baskı) yoktur. Şüphesiz, doğruluk (rüşd) sapıklıktan apaçık ayrılmıştır. Artık kim tağutu tanımayıp Allah’a inanırsa, o, sapasağlam bir kulpa yapışmıştır; bunun kopması yoktur. Allah, işitendir, bilendir.(Bakara 256)

    Şüphesiz biz ona (doğru) yolu gösterdik. İster şükredici olsun ister nankör.(insan 3)

    Sizin dininiz size, benim dinim banadır. (Kafirun 6)

    • ekrem dedi ki:

      senin bu söylediğin hem bir çok ayet yalanlıyor bazı ayetlerde dediğin gibi diyor sonuçta insanlar ikinci yolu ( çelişkide olsa saçmada olsa) Müslümanlıktan çıkanlar her zaman ya öldürülmüş ya kovulmuştur. suç senin inandığın çelişkili kuranda sakın yok yanlış anladınız filan demeyin ne anlaşılmaz bir kitapmış öyle yahu…

      • bir kul dedi ki:

        EKREM
        O AYETLERİ GÖSTERİRMİSİN SİTEYE KOYDA BİZDE GÖRELİM

      • omer dedi ki:

        GÖSTER çelişen ayetleri [ eğer doğrulardan isen!]

        İslam Savaş hukuku/ayetleri ve normal zamandaki hukuku/ayetleri birbirine karıştırma.[Fakat Bir kafir Savaş zamanı karşı tarafta yer alırsa savaş hukuku ayetlerindeki gibi “ÖLDÜRÜLÜR”!]

        Normal zamanda Bir insan kafir olmakta SERBESTTİR. Allah buna izin veriyor! Kafirliğin cezası ahiret ile alakalıdır. Bir inkarcı belki sonradan hatasını anlayıp MÜSLÜMAN olabilir!

        Muhakkak o kimseler ki imân ettiler, sonra KAFİR oldular, sonra imân ettiler, sonra KAFİR oldular, sonra da küfürlerini arttırdılar. Artık Allah Teâlâ onlar için mağfiret edecek değildir. Ve onları bir doğru yola sevkedecek değildir.(Nisa 137)

        Dinde zorlama (ve baskı) yoktur. Şüphesiz, doğruluk (rüşd) sapıklıktan apaçık ayrılmıştır. Artık kim tağutu tanımayıp Allah’a inanırsa, o, sapasağlam bir kulpa yapışmıştır; bunun kopması yoktur. Allah, işitendir, bilendir.(Bakara 256)

        Esselamü Aleyküm

  12. bir kul dedi ki:

    ÖMER
    ALLAH RAZI OLSUN
    KAL SAGLICAKLA

    • ekrem dedi ki:

      5:33 – Allah ve Resulüne karşı savaşan ve yeryüzünde fesat çıkarmaya çalışanların cezası, ancak öldürülmeleri veya asılmaları yahut ayak ve ellerinin çaprazlama kesilmesi, ya da yeryüzünde başka bir yere sürgün edilmeleridir. Bu, dünyada onlar için bir zillettir. Ahirette ise onlar için büyük bir azab vardır.
      4:84 –
      Ey Muhammed) Allah yolunda savaş! Sen ancak kendi yaptığından sorumlusun. Müminleri de savaşa teşvik et. Umulur ki, Allah kâfirlerin gücünü kırar. Hiç şüphesiz ki Allah kuvvet ve kudretçe çok daha güçlü, ve cezası daha çetindir.
      2:217 – Ey Muhammed! Sana haram aydan ve o ayda savaşmaktan soruyorlar. De ki: O ayda savaşmak, büyük bir günahtır. Bununla beraber Allah yolundan alıkoymak, O’nu inkar etmek, insanları, Mescid-i Haram’dan menetmek ve halkını oradan çıkarmak, Allah yanında daha büyük bir günahtır ve fitne, öldürmekten daha büyük bir vebaldir. Onlar, güçleri yeterse, sizi dininizden döndürmek için sizinle savaşmaktan hiçbir zaman geri durmazlar. Sizden de her kim, dininden döner ve kâfir olarak can verirse artık onların bütün amelleri, dünyada ve ahirette boşa gitmiştir. İşte onlar, cehennemliklerdir. Onlar orada ebedi olarak kalacaklardır.

      4:84 – (Ey Muhammed) Allah yolunda savaş! Sen ancak kendi yaptığından sorumlusun. Müminleri de savaşa teşvik et. Umulur ki, Allah kâfirlerin gücünü kırar. Hiç şüphesiz ki Allah kuvvet ve kudretçe çok daha güçlü, ve cezası daha çetindir.
      5:33 – Allah ve Resulüne karşı savaşan ve yeryüzünde fesat çıkarmaya çalışanların cezası, ancak öldürülmeleri veya asılmaları yahut ayak ve ellerinin çaprazlama kesilmesi, ya da yeryüzünde başka bir yere sürgün edilmeleridir. Bu, dünyada onlar için bir zillettir. Ahirette ise onlar için büyük bir azab vardır.

      8:39 – Ortalıkta fitne kalmayıp, din tamamıyla Allah’ın dini oluncaya kadar onlarla savaşın. Eğer vazgeçerlerse muhakkak ki, Allah yaptıklarını görür.

      bu bunun bir sürü ayet var hepsinde de nefret ve şiddet dili var daha ne olsun uygulamada da hem şiddet yapılmış yetmez mi?

      • bir kul dedi ki:

        ekrem
        İŞTE AH İNSAN OGLU NASIL GÖRMEK İSTERSE ÖYLE GÖRÜR
        VİÇDANSIZLARIN ACIMASIZLARIN HAK VE HUKUKUKTAN KORKANLARIN HAKSIZ GÜÇTEN YANA OLANLARIN AKIL VE MANTIGIYLA DEGİLDE KİN VE NEFRETİ İLE NEFSİNİ KONUŞTURURSA ANCAK BUKADAR OLUR
        DAHA AZ ÖNCE BİLAL BAHSETTİ SİTEYE KOYDU BİR İNSAN DÜŞÜN GÖRMEK İSTEMEZSE ONA KİMSE GÖSTEREMEZ YAZIK COK YAZIK BİR İNSAN DÜŞÜN AKLEDİYOR ANLIYOR FAKAT EY HAT GEL GÖRKİ KARŞIYI SUÇLUYOR SÖZÜN BİTTİGİ YER

      • rammsteinn dedi ki:

        Bakara / 217
        Sana haram ayda savaşmayı soruyorlar. De ki: “O ayda savaş büyük bir günahtır.”

        Şu ayet bile birbiri içinde çelişki yumağı.
        haram aylar denen aylar putperestlerin kutsal saydığı ve savaşma yasağı olan aylar. kervanların korumasız olduğu silah taşınmayan aylar. bunu bilen peybgamer bu korumasız olan kervanlara baskınlar yapar ganimeti kaldırır. ama bunu haram aylar içinde yaptığı için bu baskına gönderdiği kişiler de homurdanma oluşur. günaha giriyoruz mu acaba? diye.
        buna cevaben ayet iner.
        haram aylar zaten putperestlerin kutsal ayları. islamın tanrısı putperestlerin bu kutsal aylarında savaşmanın günah olduğunu söylüyor. putperest geleneğinin devamına ışık yakıyor. haram aylarda savaşmak günah diyerek. ama arkasından
        “şimdilik buna izin veriyorum çünkü onlar sizi vatanınızdan çıkardı” diyerek izin veriyor.
        islamın tanrısı putperestlerde ki gelenekleri ibadetleri olduğu gibi kabul etmiş.

      • omer dedi ki:

        İslamın ahlaka,kemalata dair ayetlerini görmeyip SADECE Savaş ile alakalı ayetleri cımbızlayıp kötülemeye çalışmak çok ayıptır.
        [ Bir ülkenin anayasasındaki sadece savaş zamanı geçerli olan kanunlarını cımbızlayıp koyarak O ülkeyi kötülemek ne kadar doğru?]

        İslam “Kim bir canı, başka bir cana ya da yeryüzünde fesat çıkarmasına karşılık olmaksızın öldürürse, bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de bir adamın hayatını kurtarırsa sanki bütün insanların hayatını kurtarmış olur(Maide 32)” kanunu vaz eden bir dindir.

        Savaş zamanı savaş kuralları geçerlidir. Savaş olmayan zamanda barış kuralları geçerlidir.
        Savaş zamanı Mü’minlerin elleri ARMUT toplamayacak herhalde!

        Sizinle SAVAŞANLARA karşı, siz de Allah yolunda savaşın. Fakat acımasızca SALDIRGANLIK yapmayın! Muhakkak ki Allah aşırı gidenleri sevmez.(Bakara 190)

        Ayrıca İslamda ancak “savunma savaşı” vardır.Karşı taraf savaş açmadan keyfi savaş OLAMAZ.
        Savaş zamanında bile acımasızlıktan,haddi aşmadan bizleri sakındıran bir DİNden bahsediyoruz!

        Daha fazla bilgi için Felsefeci Caner Taslamanın “Terör ve Cihadın Retoriği” kitabını PDF olarak indirip okuyabilirsin.
        http://istanbulyayinevi.net/portfolio/canertaslamanislamterorcihat/

        Esselamü aleyküm.

      • omer dedi ki:

        rammsteinn
        İbrahim a.s. zamanında dahi HARAM AYLAR vardı.Haram aylar İbrahimi dinlerde Hac ve umre aylarıdır.Bu ayların Putperestlik ile alakası yok.Hacca,umreye gelenlerin zarar görmemesi için bu aylarda savaş olamazdı.

        Esselamü aleyküm.

  13. ekrem dedi ki:

    Maide 32
    kısas hariçtir ( kısas: köleye köle hüre hür kadına kadın) ne din ne adalet ama buda savaş ayetimi şimdi ! ….veya kendi düşüncesini açıklayan hariçtir çünkü islama göre düşüncesini ortaya koyan fesattır ve cezası ölümlerden ölüm beğen..

    • hasan dedi ki:

      hac aylarında elbette savaşmazlar..hacca gidenlerden elde ettikleri kazançtan olacaklar,ayrıca islamda sadece savunma savaşı vardır da nerden çıktı?..orta asyadaki milyonlarca türke saldırıp yüzbinlercesini öldürüp yine yüzbinlercesini esir alıp haraca bağlamak ve halife olan padişahlarca tüm ülkelere savaş açıp vergiye bağlamak islam içinde değilmi yani?….

    • omer dedi ki:

      Bir insan öldürüldüğünde Kısas cezası [katil] Müslüman için de GEÇERLİ değil mi? Sadece inkarcılara mı KISAS yapılır?????* 🙂
      [Ateistlerin peygamberi/ilahı olan “Richard Dawkings” gibi “Allahı kim yarattı peki?” sorusunu soracak seviyeye düşmeyelim Lütfen. Biraz araştıralım,DÜŞÜNELİM lütfen!]

      Savaş dışındaki “Normal” durum şu demektir: Bir kişi karşıma çıkıp “Allah/Tanrı yoktur,İslam uydurma bir dindir yani inkar ediyorum senin inandığını” dese ben o adama SAYGI duymaktan başka birşey yapamam.
      [ Kurana göre bir insanın inkar etme HAKKI vardır. Dinden çıkanı -savaş vs. dışında- durup dururken ÖLDÜRÜN diyen bir ayet yoktur.]

      Akıl Hristiyanlıkta dışlanır İslamda/Kuranda AKIL dışlanmaz AKIL övülür.
      Akıl ve iman İslamda iki dost melekedir.
      İslamın ateizmden korkusu YOKTUR.
      İslam Allahı inkar edenlerle en güzel bir şekilde konuşmayı/tartışmayı öğretir.
      İnkar edenleri öldürmek hiçbir zaman ÇÖZÜM olamaz.[Allah böyle birşey zaten istemez.]
      Kafire hesabını ahirette ancak Allah verir.

      Sen, Rabbinin yoluna hikmet ve güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel şekilde mücâdele et…[Nahl 125]

      İslam ancak böyle bir konuşmayı/tartışmayı öngörse gerek!
      Dünyanın en ünlü ateistlerinden PROF. Lawrance K. ve Hamza T. tartışması [debate!]

  14. Çeçen Kurt dedi ki:

    dawkins i eleştirmen için genetik kalıtım anatomi ve fizyoloji bioteknoloji microbioloji bilmen okuman lazım. öyle bol kepçeden sallama ile gerçekler böyledir demek mantıksızca ve ciddiye alınmayacak kadar absürd. allah 4,5 milyar yıl nerdeydi de son 10 bin yıldır meydana çıktı.

Yorum bırakın