PAGAN ADET VE İBADETLERİ
Putperestlik, Farsça kökenli bir sözcük olan “put” sözcüğünden türemiştir.
TDK’ye göre put sözcüğünün tanımı şöyledir:
“Bazı ilkel toplumlarda doğaüstü güç ve etkisi olduğuna inanılan canlı veya cansız nesne, tapıncak, sanem, fetiş.”
Buradan yola çıkarak putperestlik tanımını:
“Doğaüstü güç ve etkisi olduğuna inanılan canlı veya cansız nesne tapımı” olarak yapabiliriz. Putperestlik farklı şekillerde tanımlandığı ve farklı çeşitleri olduğu gibi aynı zamanda paganizm ile denk biçimde kullanılmıştır. Fakat paganizm ve putperestlik farklı anlamları içerir.
Paganizm, Latince paganus yani kırsal sözcüğünden türemiştir. Roma dönemi şehirlerde yayılan Hristiyanlığın köylüleri etkileyememesinden dolayı Hristiyanlık dışında kalan inançlar pagan olarak adlandırılmıştır. Günümüzde İbrahimi dinlerin, diğer inançlara verdiği genel isim olup politeizmi, çok tanrıcılığı ve putperestliği kapsar.
Bu başlık altında paganizm ve putperestliğe ait ibadet ve tapınma şekillerini ele alacağız.
1- Ayinler
2- Namaz
3- Oruç
4- Hac ve Tavaf
5- Kurban ve Adak
6- Sünnet
7- Takı, tütsü ve büyüler
8- Telbiyeler, İlahiler, şiirler
9- Sembol ve dövmeler
1- Ayinler:
Kutsal ve özel günlerde genellikle mabetlerde toplanan putperestler geleneklerine göre çeşitli gösterilerde bulunur, ilahiler söyler, toplu ritüeller yaparlar. Ateş üzerinden atlama ya da ateş üzerinde yürüme, vücutlarına şiş batırma bu gösteri örneklerindendir. Kutsal bir puta, geçmişteki kutsal saydıkları kişiden kaldığına inandıkları bir nesneye saygı gösterisinde bulunur, etrafında döner ya da koklayıp öperler. Yıllık ayinlerin dışında mevsim başlarında, özellikle ilkbahar ve sonbaharda yapılan ayinler de vardır. Belirli günlerde güneş ve ay festivalleri yapılır. Türlerine göre ayinlerde kutsal saydıkları sudan içer, kutsal saydıkları yiyecekten yerler.
Dualar eder, dileklerde bulunurlar.
Putperestlerin bu ayin adetlerinin İbrahimi dinlere de geçtiği görülmektedir. Noel kutlamaları Mitra paganlarından geçmedir. Putperest Arapların yevmül Arabu dedikleri cuma toplantıları, kandil geceleri, aşure günleri, cem ayinleri pagan kökenlidir.
2- Namaz
Putperest ibadetlerinden biri namazdır. Namaz, güneş kültünün ritüellerinden biridir ve Hint kökenli bir ibadettir. İslam öncesi Araplar da namaz kılarlardı. Günümüzde Hindular da namaz ritüellerini devam ettirirler.
Sansktitçe “Surya” güneş “Namaskara” ise selamlama veya bağlantı demektir. Böylece “Surya Namaskara” ‘güneşle bağlantı’ anlamına gelmektedir. Surya Namaskara, bedende akan güneş enerjisinin canlandırma tekniğidir.
Arap putperestlerinin namaz kıldığı Kur’an’da yazılıdır.
Enfal-35. Ve ma kane salatühüm ındel beyti illa mükaev ve tasdiyeh fe zukul azabe bi ma küntüm tekfürun
Bilindiği üzere Arapça’da “salat” namaz demektir.
Onların Kabe’deki namazları, ıslık çalmak ve el çırpmaktan başka bir şey değildir.
Küfrünüzden dolayı azabı tadın!
Namaz törenlerindeki ıslık ve alkışlar nedeniyle putperestlerin kıldığı namaz eleştiriliyor. Putperestler de günde 5 vakit namaz kılarlardı.
Bu namazlar şunlardı:
Şaharit namazı -sabah namazı
Musaf namazı – öğle namazı
Minha namazı – ikindi namazı
Neilat Şerarim namazı – akşamüstü namazı
Maarib namazı – akşam namazı
(Hayrullah örs, Musa Ve Yahudilik, s.399-405; Doç.Dr. Ali Osman Ateş, Asr-ı Saadette İslam; Şaban Kuzgun, Hz. İbrahim Ve Hanifilik, s.117; Epstein, Judaism, s.162.)
Kur’an’da geçen namaz vakit sayısı 3 olmasına rağmen 5 vakit kılınıyor olması zamanla putperest döneme dönüldüğü şüphesi taşımaktadır.
Aynı şekilde abdest de putperestlerde vardı. Cünup olunca boy abdesti alırlardı.
(İbn-i habib, Muhabber, s.319; Halebi)
3- Oruç
Güneş kültüne sahip putperestlerin ibadetlerinden biri de oruçtur. Namaz vakitlerini güneş zamanlı ayarladıkları gibi oruçlarını da güneşin doğuş ve batışına göre ayarlarlardı.
Orucun başlangıcı bile İslamiyet’teki gibi ay’a göre tespit ediliyordu. Tıpkı, bugünkü müslümanlar gibi, ay’ı görmek için gözetleme heyetleri bile kuruluyordu. (Hayrullah Örs, Musa Ve Yahudilik, s.409)
İslamiyet öncesi arap paganlarının ilginç gelenekleri vardı. Bunlar Ramazan dedikleri ayda bir ay oruç tutarlar, Mekke’ye Hacca gidip Kabe’nin etrafında yedi kez dönerler, “Kara Taş” ı ( Hacerül Esved) kutsal sayar onu öper ve günde dört veya beş vakit namaz (salat) kılarlar, şeytan taşlarlardı.
( Is Allah the Same God as The God of Bible?, M. J. Afshari, p 6, 8-9, İslam, Beliefs And Observances, Caesar E. Farah)
“Aişe anlatıyor: Islam öncesinde Kureyş, Aşure gününde oruç tutardı..”
(Buhari, e’s-Sahih, Kitabu’s Savm/1.)
Sabiilik, yıldız kültüne sahip bilinen en eski pagan dinidir. İlginçtir ki Sabiiler de 3 vakit namaz kılar ve 1 ay oruç tutarlardı. Farz orucun dışında nafile oruçlara da sahiptiler.İbn Nedim, El Fihrist, s. 442-445)
Kur’an’da önceki toplumlarda da orucun olduğu yazılıdır:
Bakara-183. Ey iman edenler, sizden öncekilere yazıldığı gibi, oruç, size de yazıldı (farz kılındı). Umulur ki sakınırsınız.
Eski Çağ dinlerinde, özellikle, rahiplerin Tanrılara yakınlaşmaya hazır olmalarını sağlamaya yarayan bir yoldu. Helenistik Dönemin inançlarına göre, Tanrılar bir takım kutsal öğretileri ancak oruç tutan kişilere vahiy yoluyla gönderirlerdi. Bazı eski kültürlerde ise oruç, öfkelenen Tanrıları teskin etme gibi amaçlara yönelikti. Sibirya Tungu şamanları ise, ruhlarla ilişki kurabilmek için oruç tutarlardı.
Bütün dinlerde, belirli zamanlarda oruç tutma geleneği vardır. Budha rahipleri, gene belirlenmiş günlerde oruç tutarak günahlarını itiraf ederek, arınacaklarına inanırlar. Hindistan’da Sadhular gene günahlarından arınmak için oruç tutarlar. Çin’de göksel Yang ilkesinin başlamasından önce belirli bir süre oruç tutulur.
4- Hac ve Tavaf
Önce Diyanet forumdan bir alıntı yapalım:
ÇEŞİTLİ DİNLERDE HAC
Hac ibadeti pek çok toplumda bulunmaktadır. Japonlar, ataları Güneş’in, bir gün, hâlen kendilerinin üzerinde ikamet ettikleri adaya inip çevrede dolaştıktan sonra tekrar göğe hareket etmiş olduğunu düşünürler. Atalarının kendilerine bahşetmiş olduğu bu şerefin hatırası olarak Japonlar, yaya olarak aynı güzergâhı izlerler ve bu onların haccı olmaktadır.
Hindistan’ın Hinduları başka bir hac telakkisine sahiptirler. Tanrı görülmediğinden, O’na tazimde bulunmak için ilâhî yaratıcı gücün en büyük tezahürlerinin ortaya çıkmış olduğu yerleri, ziyaret etmek gerekir. Ganj, en önemli nehirdir, tâ Himalayalardan Bengal Körfezi’ne kadar kıtayı sular ve hattâ denize açıldığı bir kayadan çıkan Ganj’ın kaynağını ziyaret etmek için yolculuk yapmak Hinduların en önemli haccıdır. Ganj, Alfahabad yakınında, diğer bir büyük nehir olan Jumma ile birleşir ve bu birleşme yerinde bilhassa ay ve güneşin tutulmaları gibi özellikle önemli vakitlerde yıkanmak da, Hindu dininin en büyük haclarından biridir.
Gotama Buda, kendi dinin vahyini bir yabani incir ağacı altında almış olmakla meşhurdur. Önce bu ağacı, sonra da bu kutsal ağacın eskiden varolduğu yeri ziyaret etmek Budistlere göre haccın konusunu oluşturmuştur ve oluşturmaya devam etmektedir. Bir dinin ermiş kurucusunun doğum yeri, onun defnedildiği yer, bir mu’cizenin meydana geldiği yer, çeşitli toplumlara göre yeryüzünün farklı bölgelerinde hac yapılmasının sebeplerini oluştururlar.
İslam öncesi Araplar’da Kabe putperestlerin en kutsal mabediydi ve bölge halklarının hac mekanıydı. Kabe eldeki kanıtlara göre İbrahim peygamber tarafından yapılmamıştır, yaklaşık MÖ800 lü yıllarda yapıldığı bilinmektedir. Ayrıca Kabe hiçbir zaman yahudiler ve hristiyanlar tarafından kutsal sayılmamıştır. Tevrat ve İncil’de Kabe ile ilgili tek bir ayet dahi olmaması bunu kanıtlamaktadır. Kabe MÖ 800 lü yıllardan sonra putperestler tarafından “Allah’ın evi” olarak anılmaya başlanmıştır.
(A Guide to the contents of Quran Faruq Sherif, Reading, 1995, pgs. 21-22., Muslim)
Putperestler Kabe etrafında 7 kez tavaf yaparlardı. Kureyş dışından gelen Bedevi putperestler tavafı çıplak olarak yaparlardı. Putları ziyaret, Hacerül Esved taşına el sürme ve öpme, Safa ve Merve tepeleri arasında gidip gelme, şeytan taşlama hac ibadetinin en önemli ritüellerindendi.
Putperestlerin hac sırasında hep bir ağızdan yaptıkları telbiye de aynen şöyleydi:
Lebbeyk allahümme lebbeyk.
La şerike leke illa şerikun huve lek.
Temlikuhu ve ma-melek
5- Kurban ve Adak
Kurban Hinduizm’de çok önemli bir yere sahiptir. Tanrılara sunulan her şey kurbandır. Hinduizm’de yaygın olan kansız kurbanlardır. Ancak yaz ve kış gün dönümleri münasebetiyle kanlı kurbanların da Tanrılar’a sunulduğunu görmekteyiz. Bu kanlı kurbanların en büyüğü ve özel bir tören gerektireni “Soma “kurbanıdır. Soma’da keçi ve inek gibi hayvanlar kurban edilir.
Tanrıların öfkelerini teskin etmek maksadıyla sunulan bu kurbanların yanında özel hediyeler de Tanrılar’a sunulmuştur.Hinduizm’de sunaklarda en iyi hayvanların kurban edilmesi ve etlerinin iyi kısımlarının yine burada bulanan ateşlerde yakılma geleneği vardır. Hinduizm’in bir özelliği de ölmüş kişiler için kurban kesme şartını getirmiş olmasıdır.
Hinduizm’e göre, ölüler kurbansız aç kalırlarmış.
Eski çağlarda insan kurban edilmesi, bir nevi temizlenme ve sihir vasıtasıydı. Ailenin ilk çocuğu Tanrı’ya ait kabul edilir ve kurban edilmesi gerekirdi. Mısırlılar ise köpek başlı olarak tasvir ettikleri insanlara “Ani” diyorlar ve onları “Ay Tanrısı”na kurban olarak sunuyorlardı.
M. Eliade, Anadolu’da özellikle ilk çağlarda hasat mevsimi dolayısıyla yapılan insan kurbanı ve kafa kesme ayinlerine örnek olarak Frigyalılar’ı ele alır. Frigyalıların yüzyıllar önce hasat zamanında insanları, başlarını kesmek suretiyle kurban ettiklerini, hatta elde mevcut delillere göre, o zamanlar bu âdetin Doğu Akdeniz’in her tarafında yaygın olduğunu kaydetmektedir.
İslam öncesi Arapların da eski dönemlerde Sabah Yıldızı’na daha doğmadan büyük bir acele ile insan ve beyaz deve kurban ettikleri, yine önemli putlardan Uzza’ya oğlanlarla, kızların ve esirlerin de kurban edildikleri ileri sürülmektedir. Yakın dönemde ise insandan vazgeçilmiş, hayvan kurbanına geçilmişti.
Putlara özel kurban kestikleri gibi genelde Safa ve Merve tepelerine dikilmiş kayadan putlara kurban keserlerdi. Bu kayaların bir İsaf diğeri Naile adlı puttu. İsaf ve Naile iki sevgiliydi ve Kabe’nin kutsallığını kirlettikleri için öldürülmüş, daha sonra efsaneleşerek kutsallaştırılmışlardı.
Araplar, putlara adak da adarlardı. Dilekleri gerçekleştiğinde, önemli işlerinde ve uzun seyahatlerinde adak keserlerdi. Adaklarının çoğu da ilk çocuklarının erkek olması içindi.
6- Sünnet
Sünnet, yazılı tarihten önce başlamıştır. Antropologlar sünnetin başlangıcı hakkında görüş birliğine varamamıştır. Sünnetin tarihini M.Ö. 15.000 yıllarındaki taş devrine kadar götürenler varsa da antropolog Ashley Montagu’nun da savunduğu gibi 6.000 yıl önce antik Mısır’da sünnetin varolduğu kesinleşmiştir. Eski mısır piramitlerinde bulanan bazı mumyaların sünnetli oldukları görülmüştür. Tarih boyunca mısırlılar, Yahudiler ve Babillilerin sünnet adetine sahip oldukları tespit edilmiştir.
Sünnet pagan geleneğinin tek tanrılı dinlere uzantısıdır.
İslam öncesi putperestler de sünnet adetine sahiptiler. Putperest Araplarda hem kadın hem de erkekler sünnet edilirdi. Erkeğin sünneti için “hıtan” kadınların sünneti için “hafd” kelimesini kullanmaktaydılar. Ancak “el-hıtanan” ifadesi sünnet edilen yer anlamına hem kadın hem erkek için müşterek kullanılırdı.
Hadislerde Muhammed’in, halifelerin ve ashabın sünnetinden bahsedilmemesi, onların zaten putperest adeti gereğince sünnetli olduklarını gösterir.
Kadın sünneti sadece putperest Araplarda değil, eski Mısırlılarda da mevcuttu. Mısır’da yapılan arkeolojik kazılarda bulunan bazı kadın mumyalarının sünnetli olduğu belirlenmiş, kadın sünnetinin nasıl yapıldığı M.Ö 1600’lü yıllardan kalan duvar resimlerinde detaylı bir şekilde tasvir edilmiştir. Bu, kadın sünneti geleneğinin kökeninin çok eski çağlara dayandığının göstergesidir ve sünnet geleneğinin tarihinin tek tanrılı dinlerden daha eski olduğunu, asıl olarak bir pagan geleneği olduğunu, tek tanrılı dinlere pagan toplumlardan geçtiğini gösterir.
BM istatistiklerine göre bugün dünyada 130 milyon kadın ve kız çocuğu sünnetli.
Kadın sünneti esas olarak, Afrika kıtasının orta şeridinde yer alan 30 Afrika ülkesinde uygulanıyor. Bu bölgedeki kadınların neredeyse tamamı sünnetli.
Sünnetsiz kadınlar aşağılanıyor, pis ve fahişe olarak suçlanıyor. Umman, Yemen, Birleşik Arap Emirliği’nde, Endonezya ve Malezya’nın bazı bölgelerinde, Kuzey Irak’ta bazı Kürt bölgelerinde yaşayan kadınlar arasında da daha az oranlarda olmakla beraber sünnet geleneği yaşatılmakta. Bunların içinde Müslüman, Yahudi ve Hristiyanlarla birlikte çok tanrılı din inanırları da var.
Tıpta erkek sünnetinin az da olsa bir yararına değinilse dahi kadın sünnetinin hiçbir yararı olmadığı, kadının cinsel isteğini öldürdüğü, ölüm ve yaralanmalara neden olduğu biliniyor. Buna rağmen bu ilkel, çağdışı adet ısrarla sürdürülmekte, hem de Allah’a, ilahlara dayandırılarak.
7- Takı, tütsü ve büyüler
Putperest toplumlarda şans, uğur ve hayır getirmesi için birtakım taş ve takılar kullanmak adettendi. Kendilerini kötü ruhlardan, cinlerden, nazardan koruması için çeşitli nesneleri vücutlarına, boyunlarına takar ya da üzerlerinde taşırlardı.
Büyü günümüzde de süregelen ilk çağ pagan ritüellerinden biridir. Sıradan insanlarda bulunmayan gizli bir gücün sahibi olmak, düşmanlarını, rakiplerini altetmek, aşk ve cinsellikle ilgili isteklerine kavuşmak amacıyla çok çeşitli büyü yöntemleri uygulanırdı.
Tütsü ise arınma, temizlenme, kötü ruhları ve cinleri kovma amacıyla paganların okült seremonilerinde, Antik Yunan‘da, Hitit Uygarlığı‘nda, Babil‘de, Firavunlar dönemi Mısır‘ında, Roma İmparatorluğu‘nda, Hindistan, Tibet ve Japonya’da çok eski zamanlardan beri kullanılmaktadır.
Tek tanrılı dinlerde bunlar yasaklanmış ve günah sayılmışsa da değişik versiyonlarla sürdürüldüğü bir gerçektir. Örneğin muskalar, ayet yazılı kağıtların evlere, arabalara asılması, hastalığa ve nazara karşı okuyup üfleme, nazar boncukları, mum yakma vb.
8- Telbiyeler, İlahiler, şiirler
Putperest toplumlar ayinlerinde telbiyeler, ilahiler söylenirdi.
Cenaze törenlerinde ağıtlar yakılır, naatlar okunurdu.
Örneğin eski Mısır’da ölü evinden kadınlar sokaklara çıkar dövünerek ölüye ağıtlar söylerlerdi. İslam öncesi Araplar da telbiyeler, ilahiler, şiirler çok önemliydi.
En beğenilenleri Kabe’ye asarlar, putları için okurlardı.
İslam öncesine ait ne varsa yakılıp yokedildiği için ne yazık ki bu kültürden elde çok az bilgi kalmıştır. Bunlardan biri de “Yedi Askı” denilen şiirlerdir.
9- Sembol ve Dövmeler
Pagan inançlarda dilin sembollerle kullanılmasına yoğun olarak rastlanılır. Hemen hemen her pagan toplumda çeşitli semboller mevcuttur. Pentagram denilen beş köşeli ters yıldız en ünlüleridir.
Dövme de pagan toplumlarda sıkça kullanılan bir sembol yöntemidir. Hintliler, Japonlar, Amerika Yerlileri ve Afrika’daki bazı kabileler dövmeyi bir süs olarak yaparlarsa da pek çok toplumda dövmenin hastalıklara ve kötü ruhlara karşı koruyucu bir tılsım olarak uygulandığı, bireyin toplumdaki konumunu (köle, efendi, ergen, işçi, asker) vurgulamak için kullanıldığı bilinmektedir.
Dövme yapma geleneği hayli eskidir. İ.Ö 2000’lerde Eski Mısır toplumunda dövmenin yapıldığı mumyalardan anlaşılmıştır. Mısırlıların dışında Britonların, Galyalıların ve Trakların da dövmeleri vardı. Eski Yunanlılar ve Romalılar, “barbarlara özgü bir uğraş” saydıkları dövmeyi suçlular ile kölelere yaparlardı..
Hun kurganlarında çıkan cesetlerde son derece kıvrak çizgilerle ve dekoratif bir anlayışla yapılmış düşsel yaratıklar ve koç figürlerinden olusan dövmeler görülmektedir. Dinsel-büyüsel kaynaklı bu dövmelerin is olduğu ihtimali ve deriye şırınga edilmesi ile oluştuğu düşünülmektedir. Hunlara ait Pazırık kurganında bulunan bir başkana ait cesetten anlaşıldığı üzere Hunlarda asil ve kahraman kişilerin dövme yaptırabildiği, daha sonraları Kazak ve Kırgızlarda da devam eden bu geleneğin yine kahramanlık niteliği taşıyan bireylere uygulandığı bilinmektedir.
İlkel topluluklarda dövme yapılırken törenler düzenlenir. Dövmeyi yapan kişi birtakım dinsel ve büyüsel kuralları yerine getirmek zorundadır.
Sonuç:
Buraya kadar anlattığımız putperest adet ve ibadetleri konusunda sanırım herkes hemfikirdir. Müslümanlar da putperestlerin bu ibadetlere sahip olduğunu reddetmez. Bilmeyenler de inceleyip araştırdıklarında doğruluğunu göreceklerdir. Bunlar din derslerinde, din kitaplarında pek anlatılmadığı için sanılır ki Kur’an’da yazılı olanların tümü Muhammed peygamber tarafından getirildi. Görüyoruz ki İslam’ın ve Kur’an’ın getirdiği yeni birşey yok. Zekat ve sadakaya varana kadar hepsi putperestlerde mevcut. Putperestlerde olmayanlar da Yahudilerde var. Peygamberlik, melekler, kıyamet, ahiret, cennet, cehennem gibi..
Bu durumda putperestlikle tek tanrı dinlerindeki ortak ibadetleri nasıl açıklayacağız?
Örneğin İslam dininin ibadetleri ile İslam öncesi Arap putperestlerinin hemen hemen aynı ibadetlere sahip olmasının sebebi nedir?
Dinlerden özgür düşünenler bu durumu dinlerin evrimine bağlar. Totemizmle başlayan ilkel dinler daha sonra ruhçuluğa ve putataparlığa, çok tanrılı dinlere ve sonunda da tek tanrılı dinlere evrilmiştir. Geçiş yapan toplumların önceki inançların etkisiyle eski adet ve ibadetlerini kısmen değiştirerek de olsa sürdürdükleri görülmüştür.
İslam’ın kurucusu Muhammed’in yeni hiçbir şey getirmediği, Kur’an’da yazılı olanların tümünün putperestlerden ve Yahudilerden derleme, toplama olduğu gerçeği karşısında İslamcı görüş ve inanış:
Dinlerin evriminin doğru olmadığı, İslam’ın Adem’den itibaren varolduğu, değişik adlarla da olsa peygamberlerin daima İslam’a çağrı yaptıkları, namaz, oruç, hac, zekat, kurban, sünnet vb. ibadetlerin başından beri olduğu ancak toplumların zamanla İslam’dan saparak putlar ve ilahlar edindikleri, İslam’dan miras aldıkları ibadetleri bu putlara ve ilahlara yaptıkları şeklindedir.
Örneğin büyük çoğunluğu müslüman olan Türk toplumunun zamanla İslam’dan saptığını, putlar edindiğini ve Allah’a ilaveten ay tanrısı, güneş tanrısı vb. ilahlara taptığını ama namaz kılmaya, oruç tutmaya, hacca gitmeye, zekat vermeye, sünnet olmaya devam ettiğini düşünelim.
Bu mümkün müdür?
Ya “Tanrı denmez Allah denir” diye ısrar eden zihniyet, Allah ismi Adem’den beri var ise Sümer’de, Mısır’da, Hind’de, Çinlilerde, Türklerde, Yahudiler’de, hristiyanlarda “Allah” isminin unutulmasını ya da yokedilmesini ama Arap putperestlerince korunmasını nasıl izah edebilir?
Her toplumun kendi dilinde “Allah” a karşılık gelen bir isme sahip olduğu şeklinde mi?
Yani Eloha, Brahma gibi..
Öyleyse ne diye Tengri’ye, Tanrı’ya karşı çıkarlar?
Serdar Kaangil
Geri bildirim: Putperest İbadetleri | Ateist Cevap
ARAF 37.
Yalan düzerek Allah’a iftira eden yahut O’nun ayetlerini yalanlayandan daha zalim kim vardır? İşte bunların Kitap’tan nasipleri kendilerine ulaşır, nihayet elçilerimiz onlara gelip canlarını alırken şöyle derler: “Allah’ın berisinden yakardıklarınız nerede?” Şu cevabı verirler: “Bizden uzaklaşıp kayboldular.” Böylece, öz benlikleri aleyhine kendilerinin kâfir olduğuna tanıklık ettiler.
CİN 20.
De ki: “Ben ancak Rabbime yakarırım/çağırırım. Ve hiç kimseyi O’na ortak koşmam.”
ŞUARA 93.
“Allah’ın dışındakiler, size yardım ediyorlar mı? Peki, kendilerine yardımları dokunuyor mu?”
KASAS 64.
Şöyle denilir: “Çağırın ortak koştuklarınızı!” Onlar da çağırırlar. Fakat ötekiler bunlara cevap veremezler; azabı görmüşlerdir. Önceden yola gelselerdi ne olurdu!
Bu ayetler ve daha birçoklarında görüyoruz ki, Allah kendisine ortaklar uydurulduğunu belitiyor. Yani İslam öncesi toplumda Allah kabul edilmekle birlikte Allah’a ulaşmayı kolaylaştıran, Allah’a yardımcı ilahların varlığı da nazarda tutulmakta. Bu yüzden Mekkeliler’in adları Müşrik, yani ortak koşan, idi, Kafir değildi.
Netice; Tanrı-Allah dini insanlara bildirdi, insanlardan bir kısmı indirileni yeterli görmedi ve yardımcı ilahlar icad etti. Kur’an kaynaklı olmayan bilgilerin geçerliliğini sorgulamak, bir çoğunu da elimizin tersiyle itmek zorundayız, 124000 peygamber davası gibi.
Konuda uzmanlığım yok. Ama en azından Türkçe de Tanrı ve Allah eş anlamlı değiller. Ör= okyanus tanrısı posedon, farklı mitolojide gök gürülltüsü tanrısı veya fırtına tanrısı thor. Gel gelelim tüm bu bilgiler beni Mevlana nın ‘Din yoktur.’ demesine götürdü. Önemli olan nokta da bu ya zaten. Anlayan anlar ve kapıyı geçen yol alır. Diğerleri belli bir ŞEKİLde kalmalı.
Kişinin Tanrıyla arasındaki tek yol kendi vijdanının sesidir. İnsani değerlere sahip çıkma ve erdemli insan olabilme yolunda çaba harcıyorsanız ne İsa’ya ne Musa,ya ne de Muhammede ihtiyacınız vardır. Bilm,mantık ve çağ dışı ritüellerin özgür düşünce üzerine karabasan gibi çöreklenmesine izin verilmemelidir….
NIC LENO dedi ki:
14/09/2013, 12:46 bu tarihliyazına istinaden
sen okula başladıgında ögretmenleri tanımadınmı ögretmensiz dogruyu ve yanlışı ayırt etme anlama ve kavrama kabiliyetini hokkabazlıklamı elde ettin kitapları evindemi bıraktın okula gitmeden telapati yöntemiylemi halletin seni cagdışı seni yoaz bilimin arkasına sıgınarak bilimi retdeden aklınca bilimi savundugunu söyleyen fakat içraatta bilimi yerden yere vuran bir kişi
zırva tevil götürmez
NOT PEKİ SANA TANRIN NEDİYOR BİZLEREDE SÖYLEDE BİZLERDE BİLELİM ÖRNEKLERLERMİSİN
Amin veya Amen Ne Demek ?
– Bir Musluman, duasini tamamlar ve soyler bu kelimeyi… “Amin” kelimesi agzindan cikarken elleriyle tum yuzunu kapatir ve alindan ceneye dogru bir sivama hareketiyle tamamlar dini rituelini.
– Bir Hristiyansa parmak uclariyla hac isaretini yapar dua rituelini bitirip “Amen” kelimesi agzindan dokulurken.
– Peki ne demektir birbirine bu kadar cok benzeyen, anlam olarak da ayni olabilecegini dusunebilecegimiz bu dort harfli kelime?
– Acaba ettigimiz duanin bittigini bildirmemiz mi gerekmektedir Tanriya? Sadece “bitti” dersek de olur mu?
– Bu kelime bir nevi bilgisayar kodlarindaki “Enter” komutu gibi midir? Veya yazilmis bir emaili gondermeye yarayan “Send” veya “Gonder” dugmesi gorevi mi gorur? Soylenmedigi takdirde dualarimiz isleme sokulmayacak midir?
– “Bitti” veya “amin” demezsek Tanri acaba farkedemeyebilir mi dua etme islemimizin sonlandigini?
– Kuran’da “amin” kelimesi gecer mi?
– Eski Misir Tanrisi Amon-Ra’nin bu isle bir ilgisi olabilir mi acaba?
Sorularimizi daha fazla uzatmadan biraz tarihe girelim isterseniz….
M.O. 14. YY’da Misir Firavunlarindan Amenofis (diger ismiyle Amenhotep IV) ve karisi Nefertiti, monoteizmi (tek tanricilik) benimser ve yeri ve gogu yaratan tek Tanrinin Aton (Aten) oldugunu kabul eder. Kendi ismini de Akhenaton (Aton’un hizmetkari) olarak degistirir. Tarihteki ilk tek tanri inancini icad etmesiyle bilinse de olumunde sonra Amon rahipleri tarafindan izleri buyuk olcude silinir. Amon rahipleri bununla da kalmaz, Akhenaten’in oglu Tutankhaten (Aten’in yasayan goruntusu) ismini de Tutankhamun (Amun’un yasayan goruntusu) olarak degistirirler. Resimde Akhenaten, karisi Nefertiti ve oglu (soldan ikinci) Tutankhamun ile tek Tanri Aton’a ibadet ederken gorulur.
Aton
Acaba Akhenaton’un izleri silinmeye calisilmasa, su anda dua sonlarinda Amin yerine Atin diyebilir miydik? 🙂
Amen
Ahkenaton’un olumu (oldurulusu daha dogru bir ifade olurdu aslinda) ile Amon rahipleri tarafindan en buyuk Tanri yeniden Amon (Amun, Amoun, Amen) olarak kabul edilir ve cok tanrili dine donus yapilir. Amon’un diger tanrilardan en buyuk farki yoktan varolmus olmasi ve diger tanrilar gibi anne babasinin olmamasidir. Amun, tanrilarin krali olarak kabul edilir ve tek tanrili dine biraz da olsa vurguda bulunur. Osiris ile birlikte en cok kayida sahip oldugumuz Misir tanrisidir.
Bolgeyi gezen Yunan tarihcileri, Amun’un kendi tanrilari Zeus’un karsiligi olduguna karar verirler.
Amun onem kazandikca diger bolgelerin Tanrilariyla da ozdeslestirilecek ve nihayetinde Amun’un aslinda Ra’yi da temsil ettigine karar verilecek, ismi de Amun-Ra (Amen-Ra) olarak bilinmeye baslanacaktir. Ra, gunesin gorunen yuzunu temsil ederken Amun ise Gunesin gizemli yuzunu temsil edecektir.
Zamanla Isis ve Osiris onem kazandikca Amun’un popularitesi azalacak ama nihayetinde onlarin ogullari olan Horus’la ozdeslestirilerek tekrar eski onemini korumayi basaracaktir.
Misir disindaki bolgelerde de Amun’a benzer isimlerle tapilinacak, Amen ismiyse ‘Amane’, ‘Arkamane’, ‘Ammonia’, ‘Ammonite’ gibi formlar alacaktir. Libya’da ‘Amun’, Yunan’da ‘Ammon’ olarak tapilacak ve ugruna tapinaklar yapilacaktir. Romalilar antik Libya’daki Jupiter Amun tapinagindan topladiklari ‘Amonyum Klorid’e (NH4CI) “Amun’un tuzu” diyeceklerdir. Beynimizdeki hippocampus (hafiza bolumune)(long term memory) bolgesine sekil olarak koc boynuzunu anirdigi ve Amun tanrisinin sembollerine benzedigi icin “cornu ammonis” denilecektir.
Amen kelimesi Ibranice’de Ingilizce cevirisiyle “So be it” yani kabaca “oyle olsun” anlaminda kullanilir. Tabii orijini yukarida anlatildigi uzere, Misir’da bir zamanlar yasamis bir toplumun (Yahudiler), en buyuk Tanri kabul edilen Amen’e ibadet aliskanliklarindan kurtulamama olmalari oldukca nettir. Yahudiligin etkisiyle ve Misir inanclari senteziyle dogmus bir din olan Hristiyanlikta da pek tabii “Amen” kelimesi atlanmamis, dualarin sonunda ifade edilecek sekilde muhafaza edilmistir. Hem eski Ahitte (Tevratlar), hem de Incil’de ‘Amen’ kelimeleri defalarca kez kullanilmistir. Incil’de Isa’ya karsilik gelecek sekilde “Amen” kelimeleri gecer.
Gelgelelim Islam’a… Her zamanki gibi Muslumanlarin cok sevgili peygamberi Muhammed, dogup buyudugu bolgede inanis ve kulturleriyle hayli etkili olan Yahudilik ve Hristiyanliktan begendiklerini alir begenmediklerine “tu kaka” derken, “Amen” kelimesini de, pek hosuna gitmis olacak ki, “Amin” olarak kullanmaktan cekinmez. Ama Muslumanlarin bilmedigi bir noktaysa, “Amin” kelimesi Kuran’da bir kez olsun gecmez. Bir sonraki namazinizi kilarken okudugunuz Fatiha suresinin sonunda uzun uzun “Amin” cekerken eski Misir Tanrisi Amon-Ra’ya seslendiginizi unutmayin…
Gencer bey, Güzel ve fantastik bir calışma olmuş…
Bir yakınım vardı oda anlatıyordu bunları…
Tam kesin açılımını bilmemekle birlikte, Amener Resulu ve Amin-emin-iman bunlar aynı köklerden türüyorlar diye biliyorum İnanmak-iman etmek tastiklemek demek…
Ayrıca Kuranda Amenu-Amenna-Amenes-Amenen diye geçmektedir….
Sana sadece 1 ayet veriyorum ve Kuranda o kadar çok ayette geçiyorki buraya sıralamakla yetmez…
2 / BAKARA – 14 –Ve izâ lekûllezîne âmenû kâlû âmennâ, ve izâ halev ilâ şeyâtînihim, kâlû innâ meakum, innemâ nahnu mustehziûn(mustehziûne).
Bakara-14’te amenu ve amenna diye 2 kere geçmektedir…
gencer kardeş kuranı boş gözlerle okuyanlar senin gibi uydurma şeyler yazarlar kafanı takma boyle şeylere yasir kardeşimiz açıklamış herşeyi
Bakara – 14
İman edenlerle karşılaştıkları zaman, “İnandık” derler. Fakat şeytanlarıyla (münafık dostlarıyla) yalnız kaldıkları zaman, “Şüphesiz, biz sizinle beraberiz. Biz ancak onlarla alay ediyoruz” derler.
âmenû : Arapçada iman edenler demek – Amin ile Alakası yok , sizler nasıl birer bayinsizsinizki , şukadarcık bir bilgiyi bile Amin kurranda var demeye getiriyorsunuz , IQ kaç ?
Yanıt yazarken, iddiada bulunan şahsa yanıt yazınız. Sanki yazımızda biz iddia ediyormuşuz gibi anlaşılmasın.
AKP, ALLAH-U EKBER SLOGANLARIYLA MUTLAK İKTİDARA DOĞRU YÜRÜYOR!
AKP çeteleri için, korkutulmuş sindirilmiş insanlardan gelecek oylar, insan canından daha değerlidir. Cenaze merasimleri yeni tip bir seçim platformuna çevirdiler! Ölümlerden, cenazelerden umut bekleyen AKP, onlardan daha ruhsuz, daha bedensizdir. AKP, kana bulanmış sahte oylarla İŞİD gibi hakimiyet peşinde!
AKP’NİN CENAZE TİMLERİ VE ERDOĞAN TEKBİRİ!
AKP, Pan İslamizm ile Pan Türkizmi sentezleyen en büyük ırkçı parti oldu. TSK, MHP ve Vatan partisini de geçen AKP, Kürt kanı ile besleniyor…
Osmanlı ocakları adı altında militan milis güçleri oluşturan AKP, cenaze propogandası dışında tutunacak doğru dürüst bir dal bulamıyor! Cenaze ticaretini, cahil kitlelerin şöven duygularını kendi amaçları için kanalizede kullanmaya çalışan AKP, bu kez de Cenaze timleri kurdu!
Şırnak, Yüksekova, Varto, Şemdinli, Silvan vb..yerleri yerle bir eden özel harekat timleri operasyon sonrası, İŞİD gibi “Tekbir Allah-u ekber” ve “Ya Allah bismillah Allah-u ekber” nidasıyla kutlama yapmaya başladılar..
Cenaze timleri, her yerde Erdoğan adına tekbir getiriyor, muhalafete karşı mücadeleyi basırmaya çalışıyorlar! AKP, Allah-u Ekber sloganları arasında erken seçime değil, erken savaşa girmeye hazırlanıyor!
Cenaze timleri, kriminal bir geçmişi olan, Müslüman veya sonradan Müslüman olan gençlerden oluşan, hayatını düzene sokmakta zorlanmış ve kendisine bir sistem sunan, İŞİD ve diğer Cihatçıların hayranı, Erdoğan tipinde otoriter bir güç arayışındaki gençler oluyor…
Müslüman ailelerden gelen muhafazakar yetişmiş, büyüğüne, geleneklere,dini ve ahlaki değerleri sorgulaması yasak, eleştiriye açık olmayan ailelerde yetişen bu gençler, daha önce AKP propaganda çalışmalarında kefen giydirilip, ellerine palalar verilerek meydanlara sürülmüştü.
AKP cenaze timleri, Şam cephesi-Nusra -Fetih ordusu ve IŞİD’in başarısı ve antisemitizmin, Sünni İslam dışındaki yönelimlerin yok sayıldığı, Batı nefretinin tetiklendiği, demokratik değerlerin tehdit olarak gösterildiği resmi devlet politikalarının hüküm sürdüğü köklerin bulunduğu Türkiye’de taban buluyor.
AKP’nin Özel Harekatı İŞİD’leşiyor!
AKP’li kefenci palacı Osmanlı Gençlik timleri,Sunniliğin-Vahabiliğin propagandasının ayukka çıktığı işte böyle bir ortamın ürünü…
AKP cenaze timleri, Nusra-Fetih ordusu ve IŞİD’in başarısı ve antisemitizmin, Sünni İslam dışındaki yönelimlerin yok sayıldığı yerde türüyor..Namazdan önce ve namazdan sonra sürekli vatan millet sloganları atacak. Sık sık tekbir getirecek olan tim, hükümete yönelik tepkilerin oluşması halinde ise, asker yakınları olarak vatandaşları susturacaklar. Her grubun bir ekip başı olacak. Sloganlar da bu ekip başının yönlendirmesi ile atılacak.
AK sarayında Osmanlı gençlik timlerini kabul eden Erdoğan, “Biz tarih boyunca neleri konuştuk, neleri paylaştık. ‘Git oğul ya gazi ol ya da şehit ol’ diyerek evlatlarımızı askere gönderdik, diyerek bu gençleri galeyana getirmeye çalıştı! Bu yeni bir savaş, yeni bir taktik, yeni bir ideolojik savaş olcaktır.. Osmanlı barbarlığını hortlatan AKP, IŞİD gibi barbar ve gaddar bir terör örgütünü 3 yıl boyunca besledi ve şimdi ona benzer örgütleri Fetih – Şam cephesi adı altında birleştirerek kendi erken savaşına hazırlanıyor.
AKP, Erken seçimi, erken savaş gibi ele almaya başladı. Erken savaş, erken seçimin başarı anahtarı olarak görülüyor…
Kefenli palalı Osmanlı gençlerini kışkırtan Erdoğan, devamla, ”…Ortadoğu’da Türkiye’nin varlığını hissettirmek için artık orada olunmasının gerektiğini ve Tampon bölgenin bir an önce kurulacağını… ” idda etti.
Erdoğan. ”Artık Türkiye’nin her yolu açıktır. Suriye hakında zaten tezkere var. Askerin görevi savaşmaktır,…Tezkereyi bu doğrultuda aldık..“ Türkiye bu yoldan asla geri adım atmayacaktır.”diyerek, Osmanlıcı akcıncılık mentalitesinden kurtulamadığını ispatladı..
AKP, Suriye’ye eski Osmanlı barbarlığı dışında başka bir götüremez!
Erdoğan’ın Saray politikası, Osmanlı’nın yeniden ihyası iddiasında yeni bir şey sunmuyor.. Bu, eski barbarlığın yeniden üretilmesidir.
Osmanlı’nın orijinalini Balkan, Anadolu ve Mezopotamya halkları neredeyse 600 yıl yaşadılar; Uygarlığı yıkan Osmanlı’dan kimse mutlu değildi. Eski Osmanlı bir tür halklar hapishanesiyken; şimdi her türlü hak gaspını merkezine almış; akıllara ziyan antidemokratik yasalarla var etmeye çalıştıkları ceberut devlet geleneğinin yeniden ihyasında yeni bir şey yok!
Bin bir türlü vergileriyle, halkları hiçe sayıcı devlet yapısıyla; bitmek tükenmek bilmeyen savaşlarıyla Osmanlı, yoksul halk için bir korku, endişe kaynağıydı. Ya gelir savaş için çocuğunu ya da yıllık ürününü isterdi. Mezopotamya ve Anadolu haklarının Osmanlı’dan kurtulmak 600 yılını aldı. Şimdi onu bir daha niye istesin ki?
Bu gaspçı Osmanlı geleneği AKP’nin Suriye siyasetinde çok açık ortaya çıkmıştır; barbar İŞİD-NUSRA çetelerine dünyanın gözü önünde tırlar dolusu silah göndermekte hiçbir siyasi ve ahlaki sakınca görmeyen AKP ve Tayyip Erdoğan siyaseti bırakın yeni olmayı, geçmişin kirinde pasında debelenmektedir. Suriye halkı işte bu yüzden Erdoğan’dan nefret ediyor…
Sevgi ve Saygılarla
Entegrasyon Komitesi İsviçre- Vevey
———————————————————————-
Esin Duran,
Selda Suner,
N. Gök,
Irem haloglu
Ferdi koçkar
Yeliz seren
Vedat Konak
S. Aktaş
Pelin Moda,
Bedri Engin,
Hasan Sirtan
M. Eskici
Nazmi Dogan,
Sevda Suner
R. Adalı
Sezer Aşkın,
H. Datvan,
Salih Demir,
FERDİ KADER
Erhan Vural
Necmi Derinsu
Ahmet Kaymaz
Aslan IŞIK
Nizamettin Duran
A. Demir
hasan kayısoğlu
Melahat Baykara,
ismail çekmez.
Aydin Nizam
Uğur Demir
Ismail B. Cenk,
Tekin Balkic
Selma Altuntaş,
Murat Koç
Filiz Serin,
Nedim Serin,
Vedat Koçak,
Salih Birdal,
Erdal Cömert
Ismail Bulak
Ahmet Meriç
Mustafa Gur,
Hasan Zafer
Bahar Ünsal
Osman B.
Ayse bahar
Metin Maslak
H. Maslak
Dilek Solak
zeynep içkaya
Sevda maslak
Sercan Gezmiş
Aynur Balkaya
İpek Doğan
Nazım Doğan
Murat Doğan
esin erkan
Beyhan erdem
n. erdem
İsmail Deniz
Ayten BARAK
Ugur Birdal
Ahmet Tan
İsmet Yelkenci
Yıldırım Kongar
Selma Kongar
Birol Aytekin
Hatice Gül
Ibrahim Erkin
Kemal erdem
Rıza Akdemir
Mehmet Coskun
Hüseyin demir
fethi killi
Yeliz Ender
Mustafa Ender
Ugur Basak
Kemal Dektaş
Ayten Ilkdal
Nuri Aktanır
Metin Koc
Sevgi Ender
Burhan Kulakçı
Oğuz Duran
Burcu Kanter
Aysel kanter
Erol kanter
Layla SOLGUN
M. Oktay
Kemal Aktas
Yelda tekinoglu
Orkun Keskin
T. Vural
Oğuz şen
Nur Şen
Ismail çaykara
Burhan Orkal
D. Kahan
Seher Yıldız
Esra akkaya
Mehmet Uzan
Yeliz IŞIK
Murat Bakır
O. Dem
Salih Aktaş
Seyhan İlknur
Osman Çekiç
esma yıldız
Murat Çetindal
Ali OkyarMusa Tekin
Aslı Birdal
Nazmi Doğan
İnci Gür
L. Okar
Mustafa Karkaya
Omer Aytac
Mürsel Bozkır
Zeynep Şengül
Gülcan Iğsız
Murat Nidar
şemsi Kaya
Ayten Ekşi,
Eda leman
nermin ışıl
D. Polat
Kadir Erdem
Serdar OKTAY
Mehmet Özdemir
Mustafa Erkan
Nuri AKTAS
Emine AKTAS
O. Kadir Ergun
Metin Kurca
Sedat Isiklar
Filiz Bag
Kadir Baskale
Sevim Varlik
Hasan Mesut Akkaya
Necmi Guler
Erhan Isguz
Meral Okur
Bilge Okyaz.
Kemal Koç
L. Mirakoğlu
Oktay Kızılcık
Mehmet Yavuzgil
Erdal Polat
Hüsnü oktay
k. Sankay
Ahmet tekin.
Semra Kaya
Mustafa Çiçek
Kayhan Göçkaya
Erdal Solgun
Mehmet Solgun
Esra Solgun
N. Altik
Oguz Karakış
Leyla Mert
Işık mert
D. Öksüz
Erdem Yılmaz
Ayse Eltan
S. Guner
M. Deniz Ok
Mehmet İnce
Huseyin Cinar
Meltem Cinar
Berk Cinar
L. Demirkaya
Huseyin Çilek
Ayten Irmak
D. Okdere
Ali Uskan
İrem Haloğlu
Berdan Temiz.
H. Baskale
Murat Gülay
Esra Gülay
Mustafa Akyol
A. jale Kol
M. Kol
Tamer Oktay
Aslan Burukoglu
I. Demir
Nurettin Akdal
Uzan Kara
ismail Igdır
Ali Serin, Gül Akın, esra Serin
Nuri Şen
Hasan.Y. Balci
Mehmet Yucel
İsmet C. Koray
Salih Söğütlü. H. Ali Erkan
Nuri Akçay, Gül Akçay, Esra Akçay
Ali Dem. Sarahoğlu
Ayten Karaman, Mehmet Azal
L. Uzan, Harun Tabaklı
Ertekin Sancak, mehmet değerli.
Kemal Güler, Zeynep Güler
B. Urak.
ADNAN Yörükoğlu
Ismail Duygu, Erdem Duygu
Hasan Incedemir.
N. kayıkçı.
Bayram Akçak
İsmail Dilpek.
Kemal Uzunyayla, Mehmet Gölek, Necip Kaplan
Zeynep Olgun, Mustafa Gülay, Nuri gülay, Arzu Gülay
Mehmet Gülçiçek. Seher Gülçiçek.Mustafa E. Sırat.
Oktay Baykuş. Ezra Seren. Nuray Karaçay.Ali karaçay. Murat Karabel. Nedim Arslan. Haydar Erkin.