Dünyada tarih boyunca değişik takvimler kullanılmıştır. Bunların çoğunda takvim başlangıcı değişiktir. Örneğin;
Türk dünyasında İslâm’dan önce “Oniki hayvanlı Türk Takvimi” kullanılıyordu. Kullanılan bu takvim sistemine göre, yılbaşını Nevruz denilen 21 Mart’ta kutlarlardı.
Müslüman olunca, Hicri Takvim’i esas aldılar ve Mekke’den Medine’ye hicretin tarihini yani milâdi 622 yılının 20 Eylül gününü, takvim yılı başlangıcı olarak kabul ettiler.
Hindistan’da kullanılan Samvat Takvimi’nde ise, İÖ. 57 yılının 23 Şubat günü ,
Budha Takvimi’nde, İÖ. 544 yılının Pisak ayının dolunay günü,
Selefkiler Takvimi’nde, Selefkoslar’ın Gazze Zaferi’nden sonra İÖ. 312’de törenle Babil’e girişi takvim yıllarının başlangıcıdır.
Ayrıca Mısır Takvimi, Babil Takvimi, Aztek Takvimi, Maya Takvimi, Musevi Takvimi, Hindu Takvimi, Çin Takvimi ve Tamil Takvimi gibi farklı özellikler gösteren takvimlerin kullanıldığını biliyoruz.
Eski topluluklar, takvimde ay senesini kullanıyorlardı. Güneş yılı ilk defa eski Mısırlılar tarafından kullanılmıştır. Mısır’ın bu ilk güneş takvimi, M.Ö. 45 tarihinde, Roma diktatörü Jül Sezar tarafından alınmış, böylece “Julien Takvimi” denilen Rumî Takvim doğmuştu. Julien takviminde yılın ilk ayı mart, son ayı ise şubattı. Bu takvim Milattan sonra 1582 yılında Astronom Chistopher Clavius tarafından bazı küçük değişikliklerle yeniden düzenlendiği için Papa 13. Gregorius tarafından ıslah edildi. Böylece, Gregorien takvimi adıyla batı takvimi (Efrenci Takvim) meydana çıktı. 25 Mart olan yılbaşı ise 1752 tarihinde 1 Ocak olarak değiştirildi.
Noel ve yılbaşı karışıklığı
Ne var ki, bu takvimin başlangıcına, yani 1 Ocak’a, özellikle Hıristiyanlar karşı çıktılar. Zira, onlara göre 1 Ocak’taki yılbaşı kutlamaları, 24 Aralık gecesi yapılacak İsa’nın doğum günü kutlamalarını gölgede bırakacaktı. Bu yüzden Katolik dünyası ve Batı Ortodoksları 25 Aralık’ta kutlamayı sürdürdüler. Ortodoksların bir kısmı ve Gregoryen Ermeniler ise Gregoryen takvimini esas aldılar ve Jülyen takvimiyle olan 13 günlük farktan dolayı 6 Ocak’ta Noel’i kutlamaya başladılar. Bu fark artık zaman nedeniyle her 128 yılda 1 günlük fark oluşmasından kaynaklanır. 2100 yılında fark 14 güne çıkacağından bu Ortodoks Hristiyanların Noel’i 7 Ocak olacaktır. Esasen İsa’nın 6 Ocak’ta da, 24 Aralık’ta da, hatta Milât’ta doğduğu da kesin değildir. Milat’tan 4 sene önce doğduğunu ileri sürenler de vardır.
Kiliseler, uzun süre yılbaşı kutlamalarına karşı çıkmalarına rağmen, sonunda olayı kabullenmek ve hoşgörüyle yaklaşmak gereğini duydular. Zira, 31 Aralık/1 Ocak gecesi yapılan kutlamaların dini bir yönü yoktu. Hristiyanların direncine ve mecbur kalarak kabullenmelerine karşın İslamın bir kesimi yılbaşını Hristiyan bayramı olarak nitelendirmeyi sürdürmektedir. Bu hem bir aldanmadan kaynaklanmaktadır, hem de bir karşı propaganda amacından. Aldanmanın nedeni, tarih yakınlığından ve Hristiyan ülkelerde noel kutlamalarının yılbaşına kadar uzatılmasından, noel izinleriyle yılbaşı izinlerinin birleştirilmesinden kaynaklanmaktadır.
Hicri Takvim
İslâm dünyasında ikinci halife Ömer zamanına kadar yazılan yazılara tarih koyma adeti yoktu. Bir gün bir alacaklı, Halife’ye şaban ayında ödenecek bir borçlu senedi göstermiş. Halife bunun hangi şaban olduğunu sorarak, geçtiğimiz senenin şaban ayı mı, bu senenin şaban ayı mı, yoksa gelecek senenin şaban ayı mı olduğunu öğrenmek istemişti. Keza vali Ebû Musa’ya birbirini tutmayan iki emir verilmiş. Bunlardan hangisinin ilk, hangisinin son olduğu bilinememiş. Ebû Musa durumu halifeye sormuş. Bunun üzerine şura meclisi toplanmış. Mecliste çeşitli görüşler ortaya atılmış. Sonunda Ali’nin teklifi üzerine Mekke’den Medine’ye hicret, tarih ve takvim başı olarak kabul edilmiştir. Bu olay, hicretin 17. senesinde olmuştu. Gerçi hicret, senenin üçüncü ayı olan rebiyülevvelde yapılmıştı. Halbuki eskiden beri Araplarca muharrem sene başı olarak biliniyordu. Bu sebeple muharrem ayı, yeni yılın başı olarak kabul edilmiştir (Ahmed Muhtar Paşa, Islâh-u Takvim, Mısır 1307, 3).
İslâm dünyasında bazı ibadet ve belirli günler, bu sayede her mevsimde icra edilebiliyordu. Hicrî takvime göre ay yılı esas alındığından oruç, hac gibi ibadetler farklı zamanlarda eda edilebiliyordu. Böylece her otuz beş senede bir, tekrar başa gelme mümkündü .
Müslüman Türk dünyasında Celaleddin Melikşah zamanında hükümdarın adını taşıyan “Celalî Takvimi” adıyla yeni bir takvim yapıldı. Bu takvim de güneş senesine dayanıyordu. İlkbaharın ilk günü yılbaşı sayılıyordu. Melikşah devrinde tatbik edilmiş olan bu takvim Gregorien takviminden daha az hatalı idi.
Osmanlı Devleti’nde Tanzimat’a kadar ay senesi ve hicret başlangıcı kullanılıyordu. Bilindiği gibi güneş senesi ay senesinden onbir küsûr gün daha fazlaydı. Güneş senesi 365 gün 6 saat, Ay senesi ise, aylarının 29 veya 30 gün sayılmasından dolayı 354 gündür. Bunun için ay senesi mali bakımdan bir devlet için uygun değildi. Bu yüzden Tanzimat döneminde “Malî sene” adıyla yeni bir sene ihdas edildi (9 Muharrem 1256 = 1 Mart 1256). Bu Malî senenin ilk yılı 1256, ilk günü de Cumartesi oldu.
Güneş aylarını kullanmaya başlayan bu malî sene, yine hicret başlangıcına dayanıyordu. Fakat sene başı olarak Gregorien takviminde olduğu gibi “ocak” ayını değil, Jülien (Rûmi) takvimine göre “mart” ayını kullanıyordu. Bu sebeple malî seneye “Rumî yıl” adı verilmişti.
Cumhuriyet Türkiyesi, 26 Aralık 1925 tarihinde İsa’nın doğumunu takvim başlangıcı olarak kabul eden Milat başlangıcına döndü. Yılbaşı da Gregorien takvimindeki “Ocak” ayı olarak kabul edildi.
Şabat bir Kraliçedir. İleride ulaşılacak dünyayı önceden biraz tatmaktır. Kipur günü, Şabat’tan daha kutsal olan tek gündür, ve bu olağanüstü kutsallık, Kipur’a “Şabatlar’ın Şabat’ı” ismini kazandırmıştır.Haftanın bütün günleri Şabat’a yönelmiştir.Günlerin isimleri değil yalnızca sayıları vardır ( Pazar 1.gün, Pazartesi 2.gün gibi …) ve bu sayılar hep 7. gün olan Şabat’a ulaşır.
kardeşim cübbeyle yılbaşının ne alakası var
Yukarıdaki bilgiler iyi güzel de, hint takvimi ve maya takvimine de değinseydin bence iyi olurdu. Çünkü onlar sadece dünyanın güneş etrafında dönmesini baz almıyorlar, güneş’in fiziki evrenin merkezi etrafında dönmesini de baz alıyorlar… Yani bizim bu gün kullandığımız takvim, onlarınkine göre çok yavan kalıyor…
http://tr.scribd.com/doc/35297919/Sri-Yukteswar-The-Holy-Science
Mesela bu sayfada, hintli guru Sri Yukteswar’ın veda metinlerine dayanarak açıkladığı takvim var.
Bu açıklamalara göre, (ingilizce bilmeyenler için kısaca yazıyorum) Güneş sistemi, her 24000 yılda bir fiziki evrenin merkezine en yakın konuma geliyor. Dolayısıyla güneş sistemindeki ve dünyadaki enerji miktarı da en yüksek seviyeye çıkıyor. Sri Yukteswar’a göre, en son karanlık dönem M.S.6yy’da yaşandı. Şimdide tekrardan altın çağa doğru ilerliyoruz…Bu 24000 bin senelik devri en karanlık noktadan en aydınlık noktaya doğru gidiş diye ayırdığımızda 12000 senelik bir devir çıkıyor. Bu 12000 sene de kendi içerisinde dörde ayrılıyor. Mesela bilimsel keşiflerin vs başladığı 18-19.yy bu takvime göre yeni bir dönemin başlangıcın denk geliyor… Hatta dediklerine göre Newton, Maya takvimindeki dönemleri tarihte yaşananlarla ilişkilendiren bir çalışma kaleme almış (internette bulamadım)
Yorumuma yanıt yazanlara daha ayrıntılı bir şekilde tercüme yapabilirim… sevgiler