LİBERAL – LİBOŞ FARKI

Ben Liberal sözcüğü ile Liboş’u birbirine karıştırmamaya özenle gayret ediyorum.
Her liberale kesinlikle liboş demiyorum.
Çünkü piyasa ekonomisini ve serbest rekabeti savunmak, bireyci olmak, özgürlüklerden ve demokrasiden yana olmak liboşluk değil, liberal düşüncelerdir.
Liboşluk ise bir yandan bunları savunuyorken ya da öyle görünmekteyken diğer yandan kendi şoven, feodal ve egoist zihniyetini sergiler, geçmişe yönelik kuyruk acılarına ait kin ve nefretini kusar.
Örneğin; liberal terörden zarar gören sivilleri, köylüleri savunurken, liboşlar teröristleri de savunur.
Liberaller dil ve kültür haklarını savunurken, liboşlar ayrı devlet hakkını savunarak ayrılıkçılığı kaşırlar.
Liberaller Atatürk devrimlerini destekleyip çağdaş ve ileri adımlar olarak görürken, liboşlar zamansız ve bazılarını da gereksiz bulur.
Liberaller Kurtuluş Savaşını bağımsızlık mücadelesi olarak görürken, liboşlar çete savaşı olarak niteler ve küçümser.
Liberaller Türkiye’nin AB’ye girmesi için gayret gösterirken, liboşlar AB bahanesiyle Türkiye’den tavizler koparılması düşüncesindedir.
Liberaller geçmişe değil, geleceğe bakarken, liboşlar ısrarla geçmişi kaşırlar.
Liberaller biraz olsun onurlu olup, yanlışlarında yüzleri kızarabilirken, liboşlar pişkindir, suratlarına yağan tükürüklere “yarabbi şükür” derler.

LİBOŞ KARAKTERİSTİĞİ

Liboşlar, vahşi sömürgendir, emek vampiridir. Hak, hukuk tanımaz, sendikaları, stk’ları hoş görmez.
Liboşlar omurgasızdır, fırdöndü gibidir, her dönemin adamıdır. Nabza göre şerbet verir, ahlak nedir, etik nedir düşünmez.
Liboşlar iktidar yalakasıdır, iş takipçisidir, gammazcıdır.
Liboşlarda yurtseverlik ve halkçılığın zerresi bulunmaz. Vatanını bir kiraz ağacının gölgesine ve bir çift kadın memesine satabilir.
Liboşlar yalan ve iftirayı silah edinmiştir. Tertiplerin, tezgahların adamıdırlar. Tetikçidirler, servisçidirler.
Liboşlar goygoycudur, yaygaracıdır, bağırarak seslerini yüksek tutup karşılarındakini susturmak isterler. Ama bir o kadar da korkak ve pısırıktır.
Liboşlar bana dokunmayan yılan bin yaşasın’cıdır. Devlet malı deniz yemeyen domuz’cudur.
Liboşların zülüflü, at kuyruğu saçlı, küpeli olanları yani entel liboşları olduğu gibi, takkeli olanları, türbanlı olanları, tesbihli olanları yani dinci liboşları da vardır.

DÖNEK LİBOŞLAR

Liboşların önde gelenleri ve kamuoyunda tanınanları eski solculardır. Bunların bir kısmı 12 Eylül’den önce sol gazete ve dergilerde yazar, sol örgütler içinde yöneticilik yaparlardı. Çoğu keskin solcuydu. Darbeden sonra ne olduysa bunlar 180 derece dönüverdiler. Bazıları cuntacıların yağdanlığı oldular, bazıları Özal’ın. Darbe öncesi 24 Ocak ekonomik kararlarına karşı çıkanlar, darbe sonrasında bunları savunur oldular. Kimi liboşlar da Doğu blokunun yıkılmasından sonra liberal sol tanımı uydurup bu kimlikle ortaya çıktılar. Ama pratikte eski solcu döneklerden farkları yoktu, onlardan aşağı kalmadılar.

İnsanlar değişim yaşayabilir. Fikir ve düşünceleri eskisinden farklı olabilir. Hatta dünya görüşleri de değişebilir. Buna saygı duyarız. Aydınlanma yolunda mücadele verenlerin amacı da budur zaten. Gerici, bağnaz fikirlerle aldatılmış bilinçsiz kitleleri doğru fikirlere yönlendirmektir, gerçekleri görebilmelerini sağlamaktır. Ama bu liboşların değişiminde farklı bir yan var. Bunlar asıl değişimi maddiyatlarında yaşadılar. Yüksek maaşlar, oradan oraya yüksek transfer ücretleri, yerli ve yabancı fonlardan beslenmeler, ihale takipçiliği, borsa oyunları, holding danışmanlıkları vs. işlerle yaşam mekanları ve yaşam tarzları da değişti. 5 yıldızlı oteller, milyon dolarlık havuzlu villalar-yalılar, yatlar-kotralar, korumalar, son model lüx arabalar bunları kesmez oldu. Zamanında emeğin savunucusu olanların emek vampirlerine dönüştüğünü gördük. Demek ki geçmişlerindeki ezilenlerin ve sömürülenlerin yanında olma söylemleri yalanmış.

Bu liboşların en meşhurlarından birine aydınlanma şehitlerimizden Uğur Mumcu şöyle seslenir:

‘‘…Barlas’ın kişilik ve meslek onuru da bu, ne yapalım. Erkek papatya Mehmet, aynaya bak bir zahmet.’’… ‘‘Erkek papatya, konvertıbl Mehmet, sen bu liberalliğe Özal aşkına n’olur devam et.’’… ‘‘Fırdöndü Mehmet yine kocaoğlanlığına devam ediyor. Bir değil bin fırdöndü, Çankaya komiseri (Özal’ın yağdanlığı) Mehmet gelse, yine yolumuza devam ederiz. Fırdöndü Mehmet’in onur, kişilik ve gazetecilik anlayışı, ne yapalım ki dövize endekslidir. Yaz liboş Mehmet yaz, eğlenceli oluyor.’’… ‘‘Liboş Mehmet’in yüz surat hacı Murat kişiliği esnek ve liberaldir. Haydi hoş Memo, koş Memo, kap Memo, haydi Memo, liboş Memo.’’… ‘‘Topaç Mehmet havlu atarak tartışmadan çekildi. Fırdöndü Mehmet her türlü arsızlığın, yüzsüzlüğün ve yolsuzluğun sözcüsü ve gözcüsüdür. Erkek papatya liboş Memoş, haydi başka kapıya…’’

LİBOŞ LİBERAL TAKIMININ ÜNLÜLERİ

Mehmet Barlas, Ahmet Altan, Hasan Cemal, Cengiz Çandar, Hadi Uluengin, Yasemin Çongar, Mehmet Altan, Oral Çalışlar, Mehmet Ali Birand, Toktamış Ateş, Nazlı Ilıcak, Engin Ardıç, Baskın Oran, Halil Berktay, Serdar Turgut, Murat Belge, Mümtazer Türköne, Etyen Mahçupyan, Fehmi Koru, Taha Akyol, Şerif Mardin.

Bu isimlerin içinde liberal olup olmadığına, hangisinin liberal, hangisinin liboş olduğuna okuyucularımız karar versin artık.

Liboşların bir kısmı, döneklerin master yapmış olanlarıdır. Bir kısmı ise liberallerin ishal olanlarıdır. Altlarını bolca doldurdukları için kokuları çok uzaklardan duyulur. İçlerinde en keskin kokutanı Engin Ardıç’tır. Çok yumurta yediği için olsa gerek. Ortalıkta pek görünmediğinden ona ayrılan çift sarılılardan mahrum kalıyor ne yazık ki. Bazı liboşları abdestsiz kapitalist, bazılarını ise takkeli liboş olarak tanıyoruz. Bir de sosyalist geçinen liboşlar var, Roni Margulies ve Doğan Tarkan gibi…

Ne demiş şair Ahmet Arif:

“Bunlar engerekler ve çıyanlardır. Bunlar ekmeğimize, aşımıza göz koyanlardır. Tanı bunları!”

LİBOŞLARI TANIMA KILAVUZU

Liboşluğun turnusol kağıdı yurtseverliktir. Liberal görüşlere sahip olan biri eğer yurtseverliğin milliyetçilik olduğunu ve doğru birşey olmadığını söylüyorsa, yurtseverliği taşı toprağı sevmek şeklinde çarpıtıyorsa, bağımsızlığın önemsizliğini vurguluyorsa anlarız ki o bir liboştur, hem de en alçağından. Liboşlar, genellikle tarih ve siyaset tartışmalarını Atatürk’e ve Kurtuluş Savaşına getirir ve önce yumuşak eleştiriler yansıtırak başlayıp daha sonra Atatürk’ün faşistliğinden, Kurtuluş Savaşının anti-emperyalist olmayıp bir çete savaşı olduğundan bahseder ve en sonunda da Sevr anlaşmasına övgü düzerler. Bütün uğraşları her fırsatta Atatürk’ü eleştirmek, yaptıklarını küçümsemek ve diktatörlükle suçlamaktır. Amaçları insanlardaki Atatürk sevgisini ve devrimlere olan bağlılığı azaltmaya, yoketmeye çalışmaktır. Sürekli bir şekilde etnik sorunları kaşır, Kürt sorununu daima gündemde tutmaya çabalar. İşsizlik, yoksulluk, yolsuzluk umurlarında değildir. Faşist AKP iktidarına laf kondurtmaz, hemen savunmaya geçerler. Ya da konuyu CHP’ye getirip AKP eleştirisini CHP üzerinden savuşturmaya çabalarlar. Son yıllardaki en belirgin özellikleri ise Ergenekon tezgahını ve cemaatleri savunmaktır. Aydınların, akademisyenlerin, gazetecilerin ve siyasilerin türlü tertiplerle zindana tıkılmasını alkışlarlar. Zaten daha önce yazılarında Ergenekonculukla suçlayıp basit konuları abartıp gammazlayarak tutuklanmalarına neden olanlar da onlardır. Hatta Taraf yazarları gibi bazıları tertiplere ortaktır. Polisle, MİT’le işbirliği yaparak yurtseverlerin içeri tıkılması için ellerinden geleni yaparlar. AKP iktidar olurken basın özgürlüğünde dünya 95.’si iken geçen yıl 138.’liğe düştük. Son dönemde tutuklanan gazetecilerle herhalde bu gidişle 150.’liğe kadar gerileriz. Ama bu utanmaz liboş takımı bundan hiç rahatsızlık duymaz.

Liboşun en çok kullandığı yöntem demagojidir. Çoğunlukla da hak ve özgürlüklerin demagojisini yaparlar. Örneğin referandumda bunlar “yetmez ama evet” diyerek evetçi olmuş, sözde daha fazla hakkın, hürriyetin getirilmesini talep etmiştir. Ama tersine referandum sonrası dönemde hak ve hürriyetler azalmıştır. Yargı iktidarın vesayetine geçmiş, savcı ve hakimler hükümetten talimat alan memurlara dönüştürülmüştür. Liboşlar, olayları çarpıtarak aktarır, yalan-yanlış olgularla olayları tahlil ederek zihinleri bulandırmaya çalışırlar. Örneğin Dersim olaylarını Atatürk’e malederken, Celal Bayar’a ” ne gerekiyorsa yapılsın” talimatını kanıt olarak sunarlar. Halbuki Atatürk’e aktarılan bilgiler devlete karşı çıkan, askerleri öldüren, köylüler üzerinde baskı ve zulüm oluşturan feodal beyliğin eşkiyalıklarıdır ve bunun için “gereği yapılsın” demiştir. Bunu katliam emri gibi sunmak bu liboşların marifetlerinden biridir. Aynı şekilde Çanakkale Savaşı, Kurtuluş Savaşı, Kıbrıs ve Ermeni konularında da çarpıtılmış örnekler vererek Türkiye aleyhinde atıp tutar, haksız göstermeye çalışırlar. Tertipçilikleri gibi, verdikleri bilgilerde de düzenbazlık hakimdir. İleri sürdükleri her iddia kaynağından teyid edilmelidir ki yalanlarını yutturamasınlar. Örneğin, Atatürk’ün yazdığını ileri sürerek bir şiir verip Atatürk’ü ırkçı olarak sunabilirler. Halbuki o şiir Atatürk’e ait değildir. Yine örneğin; Milli Mücadelenin Yunan çıkarmasından önce başlatıldığını iddia ederek, ortada bir saldırı yokken acele edip savaşa girişildiğini iddia edecek kadar alçalırlar. Halbuki Milli Mücadele, Yunan işgalinden sonra başlamıştır. Kaldı ki Yunan işgali ve saldırısı olmasa bile, İngiliz, Fransız ve İtalyan işgali vardı. İşgale son vermeleri istenir, kabul etmedikleri takdirde onlarla da savaşılırdı.

Sonuç olarak liboş takımı siyaseten en güvenilmeyecek ve ülkenin çıkarlarına en ters çizgide unsurlardır. Bir yanlışı sokabilmek için yanında dokuz doğru söylerler ki, o yanlış da doğrulardan görülsün. Bunları tanımayan, yeterli bilgi ve bilince sahip olmayanlarsa “Ne kadar doğru söylüyor” diye düşünür, çünkü dokuz doğrunun tuzağına düşmüş, yanlış bilgi beynine enjekte edilmiştir. O nedenle 9 doğruya güvenmemeli, 10’u da kontrol edilmelidir. Bu konuda ittifak halinde oldukları dincilerle aynı karaktere sahiptirler. Belki de bu karakteri uzun süreli beraberliklerinden elde etmiş olabilirler. Ne de olsa üzüm üzüme baka baka kararırmış.

Konuyu Can Yücel’in yıllar önce yazdığı şiiri ile kapatalım:

Dönmeyenler

Öyle keyifli yazıyorum ki
Bu adamlar hem üniversitede var
Hem gazetede yazar
Hem de bozarlar
Asaf Savaş sakat
ve Belgeli Murat
Çok ingilizce bilir
Ama Helsinki’yle güvey girer
Bu özel üniversite randevucuları
Aydın Doğan solcuları
Dünyaya birşey öğreteceklerini
sanırlar
Ekonomi ekonomi diye
Kendilerini unuttukları gibi
Bizleri de unuturlar
Bu adamların listesi
Asaf Savaş Sakat
Belgeli Murat
Ekonomist Mete Tunçay,
Türker Alkan, Füsun Özbilgen
Başlangıç Celal
Laçiner’i saymıyorum
Adları lazım değil
Kendileri lazımlık”

Serdar Kaangil

About pante

Araştırmacı sosyal medya editörü...
Bu yazı Politika içinde yayınlandı ve , , , olarak etiketlendi. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

14 Responses to LİBERAL – LİBOŞ FARKI

  1. Can dedi ki:

    Sevgili Pante, birçok ünlü ismi vermişsin, yasal bir problem çıkmasın.
    Umarım senin veya blogunun başına birşey gelmez.
    Malum, doğru söyleyeni… 🙂

    • pante dedi ki:

      Sevgili Can, tedbirimizi aldık, merak etme.
      O isimlerin başlığına dikkat edersen liberal-liboş olarak geçiyor.
      İçlerindeki liboşları, liberalleri okuyucular takdir edecek artık.

      Engin Ardıç ise liboşluk ötesi bir türdür zaten, ondan zarar gelmez. 🙂

      Sevgiler.

  2. Murat Ödünç dedi ki:

    Neden yasal bir şey çıksın ki? Liboş iyi bir şey. Millet liboş olmak için sıraya girmiş.

  3. Poyra dedi ki:

    Pante abem.. Yine sallamış saymışsın. Biraz da kavramlardan bahsetseydin de milleti aydınlatsaydın.https://panteidar.wordpress.com/2011/03/14/liberalle-libos-farki/#comment-form-wordpress

  4. farzı mahal dedi ki:

    liboşlar dönekse eskinin devrimcisi şimdinin kemalisti de dönektir …

  5. kamer dedi ki:

    DERSİM HALKI DİKKAT!

    Düşman içerden örgütleniyor: Dersiminsiyatifi.org TC uzantısı karanlık bir örgüttür.

    http://www.dersiminsiyatifi.org/ adlı adreste faaliyet gösteren teşkilat MİT Kontrgerilla teşikilatının yurdışı BÇG – batı çalışma gurubu- diye adlandırılan alt birimine bağlı faaliyet göstermeye devam ediyor.
    Bunların elebaşıları Dersim de öldürülen katili meçhul 790 suçsuz köylünün katilleridir.
    Kelle avcılığı yapan TC yurtdışı ve Kurdistan timleri faaliyetlerine devam ediyorlar.
    Ağustos ayı başlarında Askeri kanat ile AKP arasında yapılan antlaşmaya göre ‘Tunceli’ den doğuya, Edirne’ den de batıya doğru-Avrupa- ve Kıbrıs’ (burada kırmızı hat adlandırması yapıldı!) AKP’ nin müdahale etmemesi kaydı ile, askeri şürada antlaşmaya varılarak Kemalist kanadın AKP’ ye entegre edilmesi kabul edildi.

    Şimdiki genel kurmay başkanı Necdet Özel, -kendisi de özel harp dairesinden – Dersimde köylülerin PKK adına kaçırılıp vahşice öldürülmesinden sorumludur. 2007 de Ovacık’ ta emri veren bizzat kendisidir.
    Bu gerek Dersim halkı gerekse de Avrupa’ya kaçmış milyonlarca insan için önemli bir nokta oluşturmaktadır.
    BCG ve STK adları 6-7 Eylül olaylarıyla da gündeme geldi. Selanik’te Atatürk’ün doğduğu evin bombalandığı yalan haberi üzerine 6-7 Eylül 1955′te azınlıklara yönelik başlatılan saldırılarda İstanbulda ki RUM VE ERMENİLERİ YOKETME PLANLARI yapilmisti…İstanbulun köküne dinamit konulmuş ve 27 bin 583 ev ve dükkân yağmalanmıştı. İstanbul, istanbul olmaktan çıkmış, barbar cahil islami türklerin ayakları altında paspas olmuştu. 76 ayrı yerde aynı anda başlayan olaylarla ilgili olarak konuşan Özel Harp Dairesi’nin eski komutanlarından emekli orgeneral Sabri Yirmibeşoğlu, “Özel Harp Dairesi’nin işiydi ve muhteşem bir örgütlenmeydi” ifadesini kullandı. BCG ve STK’nın ismi bir ara ‘kontr-gerilla’ olarak geçti. Şimdilerde ise Avrupa da uyarlama adı altında ‘ dersim’ , ‘ kürt’, ermeni’, adları altında devam ediyor.

    AKP, demokratikleşme adına halkı arkasına çekerken, Dersim halkını aç kurtlara yem olarak atmaya devam etmektedir. AKP bu türden vahşi barbar Türk İslam teşkilatlarına büyük bir ihtiyaç duymaktadır…Ve Dersimlilere yaptığı tek çağrı ‘ korkuyorsanız Türkiyeye geri dönün’ diyor ve bu planı deşifre ediyorlar. 
    Kendilerine ‘Dersim dernekler federasyonu’, ‘Dersim insiyatifi’ denilen örgütlerin elebaşılarının özel harp dairesindeki kodlarını Almayada ki bir gazeteye verenler kimlerdir? AKP, Genekurmay ile yaptigi antlasmalari bozuyor mu?
    Kendilerine Dersim federasyonları, insiyatifleri gibi adlar takan kontrgerilla uzmanlarının artıkları Dersim halkını yurdışında kotrol altına alma hedefine yönelik faaliyet gösteriyorlar. Bilindiği gibi eski adı ile TİKKO veya THKP-C, bunu yanında PKK adı altında paralel örgütlenme yapan özel harp dairesi, AKP ile yaptığı antlaşma gereği bütün azıllı kriminal katillerin Avrupa alanına veya Kürt alanına kaydırmasını, bunun 2012 yılına kadar tamamlanmasını, AKP iktidarını tehdit edecek herhangi bir hücrenin geride kalmaması noktasında anlaştılar.
    Bugün dairenin iç kısmında zaman zaman çizgi dışına çıkan, teşhir olmuş kimi örgütlenmelerin tasfiye edilmesi bu gerçeği değiştirmiyor. Nihayetinde yapılan bütünsel bir tasfiye değil. Dersim’ de kirli savaş AKP nin karşı çıkacağı bir şey değil ve kontrgerilla gerçeği yerli yerinde durmaktadır ve aktiftir. Özel Harp Dairesi avrupa alanında çalışmalarını sürdürmektedir, muhalifler tehdit edilmekte, askeri ataşeler eliyle yürütülen eroin ticareti hat safhaya varmaktadır. On binlerce kadrosu olan kontrgerillanın dersimdeki örgütlenmesinin uzantıları kendilerine Dersim federasyonu, insiyatifi gibi adlar vererek halkımızın boğazına yapışmaya devam edmektedirler.
    Bunun yanı sıra özel ya da profesyonel ordu hazırlıkları ve pratikleri de bu örgütlenmelere yeni bir nitelik ve düzey kazandırma, sürekliliğini sağlama çabalarıdır. Böylesi düzenlemelerin, yeni Veli Küçükleri yetiştireceğine hiç kuşku yoktur. Kaldı ki, kontrgerilla faaliyeti Dersim ile de sınırlı değil. Türkiye metropollerinde yaşanan kimi meçhul patlamalar, siyasi suikastlar açığa çıkan kimi çeteler kontrgerillanın batıdaki yaygınlığı ve faaliyetine ışık tutuyor. Bu ana kadar AKP bunlardan sorumlu idi, çünkü bunun devlet hücreleri ile yapıldığını kendisi de biliyor ama her seferinde ‘yahu görüyorsunuz bunlar kafir askeri güçlerdir’ diyerek temize çıkıyordu. Teorik anlamda ki devlet kuramlarına göre 10 seneden beri öldürülen bütün insanların katlinden AKP sorumludur. AKP devlettir ve onun altında ki bütün ölüm hücrelerinden de sorumludur. Almanyada ve Dersim de ki bütün katili meçhul cinayetlerden de sorumludur.
    Dersim de son yıllarda yüzlerce faili meçhul cinayet işlendi. Sadece Ovacık alanında işlenen cinayet sayısının 300’den fazla olduğu ortaya çıktı. Türk gizli servisince sürekli adları değiştirilen onlarca örgüt bu cinayetlerin sorumlusu olarak gösteriliyor. Ortaya çıkan bilgiler organize suç örgütlerinin bu çeteden ibaret olmadığını da gösteriyor.
    TC’ nin Dersim ve Avrupaya kaçmış kitleleri kovalamak için karanlık cinayet şebekelerini bu defa da ‘dersim orgutleri’ , ‘sol örgütler’ adlarını vererek devreye koyduğu ortaya çıktı. Saf halka karşı savaş ve insanlık suçlarını işleyerek sonuç almak isteyen rejimin kurduğu şebekelerin Almanya- köln ayağı deşifre oldu. Her dersimli bunlardan uzak durmalı ve randevu vermek için 3 kere düşünmelidir.

    AKP, Türk islam sentezi idolojisine bağlı olarak güçlü bir Dersim’ den tabi ki yana olmaz. Bundan dolayı general kırıntılarının önerisini askeri şüranın 3. gününde kabul etti. AKP ve balon ordu kırıntıları Dersim halkının kökünü kazımaya and içmişlerdir. Teslim olmak bir şey ifade etmiyor, Dersim hakkında yeni hayali teoriler üretmek de bir anlam ifade etmiyor, Türklere yağ çekmek de fayda vermiyor. Onlar Dersim denilen bir alanın yerle bir edilmesi için and içmişlerdir.

    Dersim’in özünde hoşça kalın,
    Kamer Ayçiçek
    Köln, Almanya

  6. exhorder dedi ki:

    liberaller modernisttir, liboş dedikleriniz ise post-modernisttir. 🙂
    liberalizm fransız devrimi ile doğmuş, aydınlanmayı temel alan ve ideolojik çizgiyi savunan, ulus-devlet sistemine dayalı bir akımdır. burjuvazinin sınıfsal dünya görüşüdür.
    liberalizm 20.yüzyıl başlarında tekelleşen kapitalizmin emperyalizme dönüşümüyle birlikte “milliyetçiliğini” faşizme bırakmış ve geri ülkelerde çoğunlukla faşist diktatörlüklerin kurulmasına yol açmıştır. emperyalist metropollerde ise neo-liberalizm denen bir siyasi-iktisadi-toplumsal sistem uygulanmıştır. bu dönem özellikle ikinci dünya savaşı sonrasına denk gelir.
    ikinci dünya savaşı sonrası dünya iki büyük blok halinde bölünmüş ve soğuk savaş başlamıştır. stalin sonrası sscb yönetimini ele geçiren revizyonistler, sovyetler birliğinde sosyalist inşanın kazanımlarını telef edip, kapitalist restorasyona başvurmuşlar, siyaset ve askeri alanda ise sosyal emperyalizm (sosyal-faşizm) politikası ile çekoslavakya benzeri ülkeleri işgal etmiştir. bu çözülmeyi gören ABD-Avrupa emperyalistleri yeni dünya düzeni diye bir şey uydurmuş ve post-modern felsefeyi literatüre sokmuştur (1970’lerden itibaren)

    1991 yılında SSCB tarihsel zorunluklar sonucu dağılınca, yeni dünya düzeni projesi uygulamaya konmuş, Türkiye’de de modernizmden kalan kemalist-faşist ve milliyetçi unsurlar önce 28 şubat darbesi ile yetkinleştirilmiş, daha sonra bu sivrilen yapı AKP eliyle bertaraf edilmiştir. 28 şubat olmasa düzen içi saflar asla belirginlik kazanmayacak ve AKP liberalleşemeyecek, Refah içindeki gericilerle beraber hareket edecekti. Bu Kemalistler ve Liberaller arasında çatışmayı başlatmış, sonuç olarak 2006 yılında post modernist liberalizmin (sizin tabirle liboşluğun) inşa sürecine geçilmiştir. Bunun için önce derin devlete cinayetler işletilmiş (danıştay saldırısı,hrant dink suikatsi, malatya kitapevi katliamı vs.) AKP’nin ergenekon adı altında yaptığı anti-modernist saldırılara meşru zemin hazırlanmış ve sonuç olarak ergenekon tutuklamaları başlamıştır. Bu tutuklamalar neticesinde, eski rejime ait olan herkes savcılık soruşturmasından ve davalardan geçirilmiş, hapislere atılmıştır. 2008 sonlarına gelindiğinde artık düzenin derin devletle alakalı olmayan bölümlerini post modern şekilde düzenlemek gerekiyordu. bu amaçla 2010 anayasa değişikliği yapıldı, kürt hareketi ve bdp (dolayısı ile pkk) ile ittifaka yanaşma çabaları 2011 seçimlerine kadar sürdü. bu seçimler sonrasında post modernizmin fos çıkması ve uygulama alanı olmayan hayali bir yapı olduğu anlaşılması (temmuz 2011 pkk eylemleri ve hükümetin karşılığı bunun ilk işaretleri) gittikçe önce giderek daha modernizme hale gelmeye başlayan hükümetle post modern liberallerin arasını açmış ardından kürt hareketi ile hükümet çatışma durumuna düşmüştür. tutuklularn bir bölümü salınmaktadır ve önümüzdeki süreçtede modernizme geri dönüş gerçekleşeceğe benziyor. 🙂

    • exhorder dedi ki:

      bu sürecin uluslararası plandaki yansıması ortadoğu emperyalist paylaşım savaşlarıdır. ABD emperyalizmi ve onun koruculuğundaki Batı avrupalı kapitalist devletleri 11 eylül saldırıları ile dünya genelinde modernizm unsurlarını önce güçlendirmiş. ABD’Dde Cumhuriyetçileri ve Bush’u iktidara taşımış ve Afganistanla Irak’ın işgaline zemin hazırlanmıştır. Bu sayede ortadoğu ve batı ülkelerindeki modern unsurların yerine soğuk savaş döneminden kalan güç dengeleri değiştirilerek postmodern unsurların yerleşmesi için zemin oluşturulmuştur. ABD ordusu 2008’de paylaşım savaşını tamamlayıp Iraktan çıkar çıkmaz, daha liberal görünen ve postmodern yapı sergileyen Demokratlarla Obama seçilmiştir. (bu tarih dikkat ederseniz Türkiye’de de AKP’ hükümetinin anti-modern hareketi başlattığı dönemdir) Bu süreci takip eden şeyse Arapbaharı denen ve Arap ülkelerindeki modernist yöneticilerin (kaddafi, beşer esat vebenzerleri) nato orduları yardımıyla, postmodern şekilde gerçekleşen darbeler sonucu ortadan kaldırılmış ve yeni dünya düzeni buraya taşınmıştır.

      Ekonomik planda ise soğuk savaştan kalan neo-liberalizmin yerni post modern iktisat anlayışının alması 2008 krizine bağlıdır. Ancak post modern iktisat sisteminin ayakları yere değmeyen bir teoriye dayalı oluşu, 2008 krizinden sonra gerek emperyalist metropoller gereksede türkiye gibi sömürge ve yarı sömürge ülkelerde görülen refahlığın zamanla çözüleceğine işaret ediyor. Bunlarıda 2012 itibariyle hep birlikte göreceğiz.

  7. exhorder dedi ki:

    şöyle özetleyebiliriz.

    marx ve engels kapitalizmi 1. ve 2. dünya savaşlarına kadar liberalizmi savunur. (klasik liberalizm) Burada Adam Smith’in klasik liberal iktisat sistemi hakimdir. türkiye’ye kemalizm yerleşir.
    1.ve2.dünya savaşları sonrasında yani emperyalizm döneminde neo-liberalizm ortaya çıkar. Keynesyen ekonomi hakimdir ve Adam smith’in görüşleri terk edilir. 2008 krizine kadar sürer. türkiye’de yine kemalizm hakim.
    sscb dağıldıktan sonra ise önceki iki durumda reddedilir ve önceki durumların adına modernizm denir, yerine post-modernizmi inşa etmeye çalışırlar. adı yeni dünya düzeni. burada adam smith ve keynesyen ekonomilerin yerine merkezileşmemiş ve planlanmamış, tüketim ağırlıklı ve modernize olmayan, doğa ile iç içe (sanayi-doğa karşıtlığını dışlayan) ekonomi türü öne sürülür. AKP’nin son dönemlerde ülkeyi refaha çıkardığı iddiası bu ekonomik sistem üzerinde yükselmektedir. ama aslında bu refah sürekli değil.

    son dönemin bir belirtisi olarak, nokia telefonların yerini iphone denen cihazların alması, geleneksel fast food şirketlerinin yerini dominos benzeri post-markaların alışı vs. örnek verilebilir. bu aslında her alanda kendisni hissettiriyor, giyim-imaj, diş görünüş, düşünüş, yaşayış vs. şekillerinde.

  8. Onur Aksoy dedi ki:

    bence sitede anonim yazmayı engellememelisin. herkes açık kimliği ile yazmak mecburiyetinde değil.

  9. exhorder dedi ki:

    şu üstteki yorumların üstünden epey zaman geçti. artık orada ne yazdığımı anlamıyorum bile 🙂

  10. exhorder dedi ki:

    liberal modernisttir, liboş diye adlandırdığınız ise postmodernist. 🙂

  11. babeuf dedi ki:

    Liberal de aynıdır liboş da aynıdır peki bu liboş kavramını çıkartan kimdir sizin kahraman zannettiğiniz esasen derin devletin adamı sınıf düşmanı kürd düşmanı insan müsveddesidir.

  12. babeuf dedi ki:

    türkiyede derin devlet bazen solcu ayağına atar kalpak takar o kalpağa aldanmayın bunları öğrenin öğrenmezseniz ”kürd milliyetçileri” sizi her tartışmada mat eder daha da önemlisi ve esas önemli olan da sömürü düzeninden kurtulmak yerine abuk subuk işlerle uğraşırılır kaç yıl böyle heba olmuştur bu memlekette.

Yorum bırakın