İSLAM VE KÖLECİLİK

islam kolelik osmanli suudi arabistan 1962
Bilindiği gibi Muhammed’in yaşadığı dönemde bölgede köleci toplum düzeni vardı. Özellikle savaşlarda ele geçirilen esirler köle ve cariye yapılıyor ya da köle pazarlarında satılıyordu. Bu köle ve cariyeler hizmetkar olarak ev işlerinde ya da tarlalarda çalıştırılıyordu. İslam egemen olduğunda da kölecilik devam etti. Gerek Muhammed’in zamanında, gerekse Muhammed’den sonra yapılan savaşlarda ve bölge ülkelere, kabilelere yapılan baskınlarda esir alınanlar ya bir fidye karşılığında geri verildi ya da köle yapıldı.Kur’an’da adam öldürenin ya da yemininden dönenlerin bir köle azat etmesi söylenir. Kölelere iyi davranılması ve yardım edilmesinden söz edilir.Kadınlara, hayvanlara da iyi davranılmasından bahsedilmesi gibi.
Ama köleliği kaldırma emaresi olan tek bir ayet dahi yoktur. Tersine kölelik gayet doğal karşılanır. Bu nedenle İslam tarihinde hiç bir dönemde köleliğe karşı çıkılmamış, kaldırılması istenmemiş, düşünülmemiştir. Çünkü köleliğin şeriatten olduğuna inanılmıştır.
BM’in zorlamasıyla ancak 1950’lerde Suudi Arabistan’dan kaldırılabilmiştir.

Allah köleci midir? İnsanların bir kısmını kölelik kaderiyle mi yaratmıştır?
Cennetteki huri ve gılmanlar da , dünyadaki köle ve cariyelerden mi esinlenerek düşünülmüştür?

Kur’an’da insanlara Allah’a kulluk etmeleri emredilmiştir. Allah ne diyorsa, ne emrediyorsa o yapılmalıdır. Aksi takdirde azapla tehdit edilirler.
Abd, kul-köle demektir.
Köleler aynı zamanda efendilerinin kuludur.
Müslümanlar Allah’ın kulları-köleleri olduğu gibi Muhammed’in de kulları-köleleridir.
O nedenle de Muhammed onlara “Kullarım-kölelerim” diye hitap etmiştir. Müslümanlar da Muhammed’e “Efendimiz” diye hitap ederler. (Bkz. Zümer 10 ve 53)

Zümer-10. Kul ya ıbadillezıne amenütteku rabbeküm lillezıne ahsenu fı hazihid dünya haseneh ve erdullahi vasiah innema yüveffes sabirune ecrahüm bi ğayri hısab

De ki: “Ey iman eden kullarım, Rabbinizden sakının. Bu dünyada iyilik edenler için bir iyilik vardır. Allah’ın arz’ı geniştir. Ancak sabredenlere ecirleri hesapsızca ödenir.”

Dedirten Allah, müslümanlara “kullarım-kölelerim” diye seslenen Muhammed.
O nedenle müslümanlar Muhammed’e “efendimiz” diye hitap ediyorlar.

Konuyu 2 açıdan irdeleyip değerlendirmek gerekir.
1.si dini açıdan yaklaşırsak Tevrat, İncil ve Kur’an’ın ilahı Allah hür ve köle sınıf ayrımını doğal mı görmekte ve kaldırılması için herhangi bir emir yöneltmemektedir? 2. si politik açıdan yaklaşırsak Muhammed, köleciliğe karşı mıydı? Kaldırılmasını istiyor ama buna gücü mü yetmiyordu? Yoksa sistemden memnun muydu?İslamcıların konuya yaklaşımı şöyle:Köleciliğin birdenbire kaldırılması sosyal ve ekonomik birçok probleme yol açacaktı. O nedenle İslam önce kölelerin haklarını korumak, iyileştirmek ve köle azadını teşvik etmek yolunu seçti.
Konuyla ilgili olarak Hayrettin Karaman’ın makalesi aşağıda:

http://www.hayrettinkaraman.net/sc/00165.htm

Buna karşın İslam’ın köleci düzenden yana olduğu ve köleciliği kesinlikle kaldırmayı düşünmediğini iddia eden İlhan Arsel’in çalışması:

http://www.muslumang…sel/L/17-1.html

Kur’an’da köleliği ve köleciliği meşru gören ayetler:

Nur 33. Evlenmeye güçleri yetmeyenler de, Allah kendilerini lütfuyla zengin edinceye kadar iffetlerini korusunlar. Sahip olduğunuz kölelerden “mükâtebe” (yazılı anlaşma) yapmak isteyenlere gelince, eğer onlarda bir hayır görürseniz onlarla mükâtebe yapın. Allah’ın size verdiği maldan onlara verin. Dünya hayatının geçici menfaatlerini elde etmek için iffetli olmak isteyen cariyelerinizi fuhşa zorlamayın. Kim onları buna zorlarsa bilinmelidir ki hiç şüphesiz onların zorlanmasından sonra Allah (onları) çok bağışlayıcıdır, çok merhametlidir.

Cariyelerine para karşılığı fuhuş yaptırılması istenmemiş ama cariyelerle cinsel ilişkiye serbestlik tanınmış:

Müminun 6. Ancak eşleri ve ellerinin altında bulunan cariyeleri bunun dışındadır. Onlarla ilişkilerinden dolayı kınanmazlar.

Cariyelerle ilgili ayetlerde bir sayı sınırlaması da verilmediği için kişinin dilediği kadar cariyeye sahip olması serbesttir. İster 10 cariyesi olsun, ister 100.

Nahl-75. Allah, hiçbir şeye gücü yetmeyen, başkasının malı olmuş bir köle ile katımızdan kendisine verdiğimiz güzel rızıktan gizli ve açık olarak harcayan (hür) bir kimseyi misal verir. Bunlar hiç eşit olurlar mı? Doğrusu hamd Allah’a mahsustur. Fakat onların çoğu (bunu) bilmezler.(Muhammed’e göre) Allah, Kur’an’da köle ile hür’ün eşit olmadığını söylüyor.Bu dünyadaki durum. Bir de cennete bakalım:Vakıa/ 17-21. Ebediyen genç kalan uşaklar, onların etrafında; içmekle başlarının dönmeyeceği ve sarhoş olmayacakları, cennet pınarından doldurulmuş sürahileri, ibrikleri ve kadehleri, beğendikleri meyveleri ve arzu ettikleri kuş etlerini dolaştırırlar.

Hiçbir ayette ya da hadiste köleliğin kaldırılacağı, kaldırılması gerektiği, doğru olmadığı yönünde bir ifade ya da işaret yoktur.
Bir köle, bedelini ödese ya da azad edilse bile kesinlikle hür olamıyor. “Mevali” denilen hür ile köle arası orta sınıfta yerini alıyor.

İlkel köleci toplum düzeninde insanların tasavvur ettikleri Tanrı, tüm insanları eşit gören bir Tanrı olabilir mi?
Bence bunu düşünse düşünse köleler düşünür. Belki onlar dahi iyi kölelerin hür olmasını, kötülerin köle olarak kalmasını isteyebilirler.

İslam öncesi Arap toplumunda olsun, İslami dönemde olsun köleler, elleri boyunlarına demir bukağı ile zincirlenmiş olarak tutulurlarmış. O nedenle Laleli köleler denirmiş. Kaçmaması için böyle zincirlerlermiş.
Kaçmayan, sadık köle de iyi köle sayılırmış.

Muhammed’in sattığı bir köle için yazdığı mektupta kölenin bu kalitesi de belirtilir:

“Bu vesika Addâ Hâlid Ibn-i Hevde’nin Muhammed Resûlullâh’tan bir köle veya câraiye istira etmesi (satin almasi) üzerine yazılmıştır. O köle veya câriyede ne hastalık, ne ayıp vardır; ne kaçmak ne hiylebazlık bilir; ne de fisk u fücûr; zinâ ve sirkat. Binaenaleyh bu akid, bir müslümanin öbür müslümana bey’ü sırâsıdır” Sahih-i Buhari.., (Cilt VI, sh. 374 ve d. hadîs no. 970.

Mektubun Türkçe anlamı şöyle: “Bu vesika Addâ Hâlid Ibn-i Hevde’nin Muhammed peygamber’den bir köle veya câriye satın alması üzerine yazılmıştır. O köle veya câriyede ne hastalık, ne ayib vardır; ne kaçmak ne hilebazlık bilir; ne de günah işlemişliği vardır; ne de zinâ ve hırsizlığı vardır. Binaenaleyh bu anlaşma, bir müslümanın öbür müslümanla yaptığı alım satım anlaşmasıdır”.

Görülüyor ki Muhammed, köle satmak üzere yapmış olduğu andlaşmanın sağlam olmasını ve alıcı tarafindan bozulmamasını sağlamak maksadıyle, satmış olduğu kölenin hastalıksız, ayıpsız, ve daha doğrusu kusursuz olduğunu belirtmeyi ihmâl etmemiştir.

Sağlam-sahih kabul edilmiş bir hadisle bitirelim:

Cabir anlatıyor: “Muhammed aramızda hayatta iken, cariyelerimizi ve çocuklarımızın annesi olan cariyelerimizi satardık, bunda bir beis görmezdik.’’ (Kütübü Sitte, Hadis no: 6741)

Serdar Kaangil

About pante

Araştırmacı sosyal medya editörü...
Bu yazı Din içinde yayınlandı ve , , , , olarak etiketlendi. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

21 Responses to İSLAM VE KÖLECİLİK

  1. YuceEgo dedi ki:

    Sanırım eksik bir bilgi var.Suudi Arabistan’ın köleliği 1950’lerde kaldırdığını yazmışsın ama vikipedi’ye göre 1962 yılında kaldırılmıştır.Buyurunuz ülkelerin köleliği kaldırdığı tarihler= http://en.wikipedia.org/wiki/Abolitionism#National_abolition_dates

    • MaMaLi dedi ki:

      Suud’da kölelik el altından halen devam eder!evler de ,islam ülkelerinden getirilen.çocuk bakıcıları,adında,ev hizmetcileri,ayak işlerine bakan erkek köleler,halen mevcuddur.

    • bilal dedi ki:

      ”….Bilindiği gibi Muhammed’in yaşadığı dönemde bölgede köleci toplum düzeni vardı. Özellikle savaşlarda ele geçirilen esirler köle ve cariye yapılıyor ya da köle pazarlarında satılıyordu. Bu köle ve cariyeler hizmetkar olarak ev işlerinde ya da tarlalarda çalıştırılıyordu. İslam egemen olduğunda da kölecilik devam etti. Gerek Muhammed’in zamanında, gerekse Muhammed’den sonra yapılan savaşlarda ve bölge ülkelere, kabilelere yapılan baskınlarda esir alınanlar ya bir fidye karşılığında geri verildi ya da köle yapıldı…” serdar kaangilden”

      Bu yorumunuz kur’an’ın savaş esirleri ile ilgili ayetle çelişmektedir. Zira siz diyorsunuz ki, ” Gerek Muhammed’in zamanında, gerekse Muhammed’den sonra yapılan savaşlarda ve bölge ülkelere, kabilelere yapılan baskınlarda esir alınanlar ya bir fidye karşılığında geri verildi ya da köle yapıldı ..” halbuki kur’an’ın Muhammed suresi 4.ayete savaş esirleri için mutlak suratte ”…. fe imma mennen ba’dü ve imma fidaen..” …Bundan sonra artık mutlaka (esirleri) YA KARŞILIKLI YA DA KARŞILIKSIZ (esir takası vb.) OLARAK SERBEST BIRAKIN..” deniliyor. Yani mutlak suratte esilerin serbest bırakılması emrediliyor.Hiç bir şekilde esirlerin köle edinilmesine onay verilmiyor,konuyla ilgili ayet kesin ve net bir hüküm verdiği halde hz.Muhammed (s.a.s) bunun tersini nasıl yapabilir? uydurma ve iftiralarla dolu aslı astarı olmayan rivayetlere mi inanalım,yoksa Kur’an’ı kerimin verdiği hükme mi ? Sadece bu ayet bile sizin bu iddianızı geçersiz kılmaktadır.
      İşte bu ayetle kur’an esirlerin vs.köle edinilmesini şiddetle yasaklamıştır. Elbette kur’an’ın indiği dönemde köle edinmek bütün dünyada meşru idi,ama kur’an bu uygulamayı ortadan kaldırıyor.Ayrıca hz.Muhammed’in vefatında sanra islam dışı monarşi rejimi uygulayanlar bunu devam ettirmişlerse hem kur’an’a hem de hz.peygamberin sünnetine aykırı davranmışlardır…” Özetle,kur’an asla köle edinmeyi onaylamıyor,bilakis bu uygulamayı 1400 sene önce kesin bir dille yasaklamıştır…!!!

      Saygılarımla..

      • 1okuyucu dedi ki:

        Bilâl;

        —YA KARŞILIKLI YA DA KARŞILIKSIZ (esir takası vb.) OLARAK SERBEST BIRAKIN (senden alıntı)

        —Özetle,kur’an asla köle edinmeyi onaylamıyor,bilakis bu uygulamayı 1400 sene önce kesin bir dille yasaklamıştır (senden alıntı)

        (Savaşta) inkâr edenlerle karşılaştığınız zaman boyunlarını vurun. Nihayet onlara iyice vurup sindirince bağı sıkıca bağlayın (esir alın). Savaş sona erince de artık ya karşılıksız veya fidye karşılığı salıverin. Durum şu ki, Allah dileseydi, onlardan intikam alırdı. Fakat sizi birbirinizle denemek ister. Allah yolunda öldürülenlere gelince, Allah onların yaptıklarını boşa çıkarmaz. (Muhammed-4)

        Yeryüzünde ağır basıncaya (küfrün belini kırıncaya) kadar, hiçbir peygambere esirleri bulunması yaraşmaz. Siz geçici dünya malını istiyorsunuz, halbuki Allah (sizin için) ahireti istiyor. Allah güçlüdür, hikmet sahibidir. (enfal-67)

        esirlere ne yapılacağını esir alanların inisiyatifine bırakan bir tanrının köleliği yasakladığından nasıl söz edebilirsin? eğer Kuranın tanrısı köleliliği yasaklasasaydı, savaş sonrası esirleri karşılıksız veya takas yoluyla serbest bırakın derdi,

        hani peygambere esir almak yaraşmaz ayeti gereği, Muhammedin hendek savaşı sonrası Mekkeli esirleri karşılıksız serbest bırakması gibi? (takasa bile gerek görmeden)

        kendini boşuna zorlama, fidye karşılığı ifadesinin bedel karşılığı bırakma olduğunu, esir takası anlamına gelmeyeceğini bilmem söylemeye gerek var mı???

        alınan esirlerden, yaşlı olupta satılması mümkün olmayanların bedelsiz salıverilmesini anlarımda, işe yarayan esirlerin, bilhassa kadınların fidye karşılığı satılacağını, hele birden fazla talibi olduğunda açık arttırmayla satılacağını söylemek için fazla akıllı olmaya gerek yok,

        o nedenle esirlerin durumunu kişilerin inisiyatifine bırakan Kuranın tanrısının köleliği kaldırdığını iddia edemezsin???

        aksine bırak Kuranın tanrısının köleliliği kaldırdığı iddiasını, bilhassa Kuranın tanrısı bakara-178’le kölelik düzeninin olduğu cinsiyet ayırımcılığının yapıldığı ataerkil toplum yapısını meşrulaştırmıştır?

        bu arada, veda hutbesinde faizi, kan davalarını kaldırdığı iddia edilen Muhammed, niye köleliği kaldırdığını da söylememiştir, vardı da yoksa biz mi görmedik?

        madem kan davalarını kaldıracaktı, ilk olarak islâmiyeti seçmiş kan davası güden 2 kabile arasındaki kan davasını kaldırsaydı da adına bakara-178 denilen ucube ayet gelmeseydi daha iyi olmaz mıydı?

        herhalde Kuranın tanrısı kölelik düzeninin kalkmayacağını ön görerek, hemde farz kıldığı hüküm içeren bir ayete, köle kelimesini koymakta sakınca görmemiş?
        zaten Kuranın tanrısının köleliği kaldırmaya niyeti olsaydı, köleliği kaldırmak için Muhammedin yaşadığı zamanı beklemezdi, çok daha önceden köleliği kaldırırdı, Muhammedde tebliğini köleliğin olmadığı bir topluma yapardı,

        oysa günümüzde kölelik düzeninin resmen kaldırılması sonucu, Araplar köleliği kerhen kaldırmak zorunda kalmışlardır, ama yinede öldürmelerle ilgili hüküm vermek için bakara-178’e baktıklarında, bakara-178’deki köle ifadesi, hüküm verenlerin, “vereceğin hükümde beni de dikkate al” gibisinden karşılarında durmaktadır, herhalde onlarda köle ifadesine, “merak etme kölelik düzeni geri geldiğinde senide dikkate alırız” diyorlardır,

        neyse biz seni kendini kandırdığın masallarınla baş başa bırakalım, çünki tek avuntun İslâm tarihindeki realiteyi görmezden gelip kendini kandırdığın masallardan ibaret? tıpkı elindeki oyuncağını kaybetmek istemeyen çocuklar gibi?

        halâ şu Araplardan bile daha iyi bildiğini iddia ettiğin Arapçayı nerede öğrendiğini merak edip duruyoruz, açıklasanda merakımızdan kurtulsak?

  2. Geri bildirim: İslam ve Kölecilik | Ateist Cevap

  3. 1okuyucu dedi ki:

    düzeltme,

    aşağıdaki ifadeye, “takas yapamadıklarınızı da karşılıksız bırakın derdi” eklemeyi unutmuşum, ayrıca fazladan “sa” hecesi yazmışım

    bu cümle,
    —eğer Kuranın tanrısı köleliliği yasaklasasaydı, savaş sonrası esirleri karşılıksız veya takas yoluyla serbest bırakın derdi,(benden alıntı)

    bu şekilde olacak,
    eğer Kuranın tanrısı köleliliği yasaklasaydı, savaş sonrası esirleri karşılıksız veya takas yoluyla serbest bırakın derdi, takas yapamadıklarınızı da karşılıksız bırakın derdi

    görebildiklerim bu kadar, eğer başka varsa, onarı da arif olan anlar diyerek geçiştireyim.

    • bilal dedi ki:

      Sn.1okuyucu,
      ‘’ eğer Kuranın tanrısı köleliliği yasaklasaydı, savaş sonrası esirleri karşılıksız veya takas yoluyla serbest bırakın derdi, takas yapamadıklarınızı da karşılıksız bırakın derdi ‘’ sizden alıntı’’

      Zaten söz konusu ayeten de bu durum açıkça anlaşılıyor,ama galiba anlamak istemiyorsunuz !

      Çünkü,söz konusu ayette zaten ‘’hiç bir suratte esirlerin serbest bırakılmaması gibi bir SEÇENEK tanınmıyor.! Ayetin hükmüne göre herhalükarde MUTLAK SURATTE ESİRLERİN SERBEST BIRAKILMASI İSTENMEKTEDİR.!!! Bu nedenle ister karşılıklı,ister karşılksız olsun her iki durumda da mutlaka esirlerin serbest bırakılması emrediliyor.!!!

      Buna göre,

      a ) Esirler karşılıksız serbest bırakılabilir. b) Karşılıklı da olabilir. c) Ama ne olursa olsun yine her iki durumda da mutlaka serbest bırakılması GEREKMEKTEDİR. d) Şartlar ve gerekçeler ne olursa olsun esirlerin serbest bırakılmaması gibi bir SEÇENEK asla yoktur.!!

      Yani esirler karşılıksız olarak serbest bırakılabildiği gibi,takas vb.yollarla da serbest bırakılabilirler,ama TAKAS YAPILAMAYACAK ise,ayetin emri gereği ve asıl amaç onların serbest bırakılması olduğundan bu durumda da yine ESİRLERİN KARŞILIKSIZ OLARAK SERBEST BIRAKILMASI ŞIKI zorunlu hale geliyor!!! Çünkü,öyle veya böyle ne olursa olsun,ayete göre mutlak suratte esirlerin serbest bırakılması emredilmektedir !!

      Özetle,durum yine anlattığınız gibi oluyor.Yani takas yapılamıyorsa bile ayetin emri gereği yine de esirlerin serbest bırakılması gerekiyor.Çünkü,durum ve şartlar ne olursa olsun,herhalükarde ilgili ayette göre esirlerin serbest bırakılması ve köle edinilmemesi emrediliyor.!!!

      Yani ister karşılıklı,ister karşılıksız olsun esirlerin serbest bırakılmaması veya köle edinilmesi gibi durumlar 1400 sene önce kur’an’ın kesin emriyle YASAKLANMIŞTIR.!!!

      Saygılarımla.

      • 1okuyucu dedi ki:

        Bilâl;

        —Çünkü,öyle veya böyle ne olursa olsun,ayete göre mutlak suratte esirlerin serbest bırakılması emredilmektedir !! (senden alıntı)

        hiç boşuna uğraşma, elindeki esiri fidye karşılığı serbest bırakmak isteyen kişi, fidye ödenmedikçe elindeki esiri serbest bırakmaz, hiç kimsede elindeki esiri neden serbest bırakmıyorsun? diyemez, diyecek olana, çok istiyorsan öde fidyeyi serbest bırakayım der,

        herhalde fidye karşılığı serbest bırakmanın ne olduğunu anlayabilmişsindir,

        eğer ayeti kurtarmak istiyorsan, ayete elindeki esiri fidye karşılığı serbest bırakmak isteyenler, esir için fidye ödeyen çıkmazsa esiri karşılıksız serbest bıraksınlar, diye bir yama yap olsun bitsin?

        —Yani ister karşılıklı,ister karşılıksız olsun esirlerin serbest bırakılmaması veya köle edinilmesi gibi durumlar 1400 sene önce kur’an’ın kesin emriyle YASAKLANMIŞTIR (senden alıntı)

        Kuranın tanrısının verdiği ruhsat gereği, karşılıklıda, esiri serbest bırakmak isteyenin karşılığını almadan esiri serbest bırakmayacağını yukarıda anlattım,

        senin tanrın köleliği yasaklamak için niye Muhammed dönemine kadar beklemişte, daha önce köleliği kaldırmayı akıl edememiş,

        bırak Kuranın tanrısının Muhammedden önce köleliği kaldırması şöyle dursun, muhammed-4’le köle ticaretini serbest bırakmış, bakara-178’lede kölelik düzeninin olduğu ataerkil bir toplum yapısını meşrulaştırmış, yani köleliği meşrulaştırmış,

        o nedenle Kuranda köleliği yasaklayan bir ayet yoktur, veda hutbesinde de köleliğin yasaklandığına dair bir bilgi yoktur, Kuranda sadece kefaret gerektiren durumlarda, mümin kölelerin kefaret bedeli olarak azad edilmesi tavsiyesi vardır.

        Araplardan bile çok daha iyi bildiğini iddia ettiğini Arapçayı nerede öğrendiğini söylemedin halâ?

  4. bilal dedi ki:

    1okuyucu,

    1-hiç boşuna uğraşma, elindeki esiri fidye karşılığı serbest bırakmak isteyen kişi, fidye ödenmedikçe elindeki esiri serbest bırakmaz, hiç kimsede elindeki esiri neden serbest bırakmıyorsun? diyemez, diyecek olana, çok istiyorsan öde fidyeyi serbest bırakayım der, ”senden alıntı”
    Söz konusu ayetin hükmü gereği ister karşılıklı ister karşılıksız olsun herhalükarda esirlerin serbest bırakılması gerekmektedir.Yani fidye ödenemediğinden dolayı hiç bir esir yine esaret altında kalamaz ve köle edinilemez.

    Ayetteki hükmün özeti ”…MUTLAKA ESİRLERİ SERBEST BIRAKIN …” şeklinde olur.

    a) karşlıksız, b) ya da karşılıklı, c) karşılklı olamadığı zaman,her iki şıkta da hedef esirlerin serbest bırakılması olduğundan,bu defa karşılıksız olan a) şıkı devreye giriyor.Yani fidye verilemediğinden yine karşılıksız olarak esirlerin serbest bırakılması söz konusu olur.Zira söz konusu ayette göre ister fidye verilsin,ister verilmesin mutlaka esirlerin serbest bırakılması isteniyor.!!! Fidye verilmedi diye hiç kimse kur’an’ın bu hükmüne karşa çıkamaz,esiri esarette tutamaz ve köle edinemez.) Çünkü her halükarde esirin tutsak kalması veya köle edinilmesi YASAKLANMIŞTIR !!! Ama ya anlamak istemiyorsunuz,ya da her zaman olduğu gibi burada yine ayetin mesajını çarpıtmaya çalışıyorsunuz.!!

    2-senin tanrın köleliği yasaklamak için niye Muhammed dönemine kadar beklemişte, daha önce köleliği kaldırmayı akıl edememiş, ”senden alıntı”

    Hz.Muhammed’en önce de yine bütün ilahi mesajlara göre her zaman insanlık suçu olan kölelik yasaklanmıştır.Mesela: Ali İmran-79. ayette hüküm verildiği gibi bütün peygamberler dahil hiç bir kimse başkasını kendine kul/köle edinemez,hiç bir zaman kimseye bu hak ve yetki verilmiş değildir.

    ALİ İMRAN-79:
    ” Allah’ın kendisine kitap, hüküm ve nübüvvet verdiği hiçbir insanın kalkıp da halka: “Allah’ın yanı sıra bana da kul / köle olun.” deme yetkisi yoktur. Lâkin o insanlara: “Öğretmekte ve okuyup okutmakta olduğunuz kitap sayesinde rabbanî olun.” der. ” deniliyor.

    İşte bu ayetin hükmünden açıkça anlaşıldığı gibi hiç bir surette Allah’tan başkasına hiç bir kimse kul/köle olamaz !!!

    3-bırak Kuranın tanrısının Muhammedden önce köleliği kaldırması şöyle dursun, muhammed-4’le köle ticaretini serbest bırakmış, bakara-178’lede kölelik düzeninin olduğu ataerkil bir toplum yapısını meşrulaştırmış, yani köleliği meşrulaştırmış, ” senden alıntı ”
    Muhammed- 4 ayette net ve kesin bir şekilde esirlerin serbest bıraklıp köle edinilmemesi hükmü vardır. Burada mutlak surette esirlerin serbest bırakılması isteniyor.
    Buna göre,
    a) Karşılıksız serbest bırakılmalıdırlar. b) Ya da karşılıklı serbest bırakılmalıdır. c) Karşılıklı olamıyorsa,her iki durumda da hedef esirlerin serbest bırakılması olduğubdan,bu defa karşılıksız (yani a) şıkının hükmü devreye girer.Çünkü,fidye verilmediğin de serbest bırakılmasınlar diye hiç bir işaret yoktur,ama mutlak surette esirlerin serbest bırakılması hükmü vardır…!!!
    Ayrıca, ” Muhammed-4 köle ticaretini serbest bırakmış,bakara-178’lede kölelik düzeninin olduğu ataerkil bir toplum yapısını meşrulaştırmış,yani köleliği meşrulaştırmış ” diyorsunuz.
    Her zaman olduğu gibi burada da yine saçma sapan yorumlarınızla ayetleri çarpıtmaktan başka bir şey yapamamışsınız !!!

    Çünkü,Muhammed-4.ayetin hükmüne göre mutlaka esirlerin serbest bıraklılması ve köle edinilmemesi gerkir.Yani ister karşılıklısız,ister karşılıklı olsun ( esir mübadelesi vs.) her iki durumda da yapılması istenen esirlerin serbest bırakılmasıdır. Bunun ticaretle ne alakası var?
    Bakara-178.ayetle de” kölelik düzeninin olduğu ataerkil bir toplum yapısını meşrulaştırmış değil,bilakis,katil ve maktul ile ilgili kısas hükmündeki eşitsizlik ve haksızlığı kökten ortadan kaldırmıştır.Bu konu daha önce defalarca açıklandığı halde bir türlü anlamak istemiyorsunuz!

    BAKARA-178.AYETİN DOĞRU MEAL VE AÇIKLAMASI !

    MESELA: BAKARA-178.ayetle cahiliye dönemindeki bazı kabilelere ait kölenin,öbür kabilenin kölesi tarafından öldürüldüğün de,maktulün kabilesi katil köleyi değil,söz konusu kabileden hür birine kısası uygulamak istiyordu. Veya kendilerine mensup bir kadın,diğer kabilenin bir kadını tarafından öldürülseydi,bunlar katil olan kadına değil,söz konusu kabilenin erkeğinden birine kısası uygulamk istiyordu,bunun dışında hiç bir hükme razı olmuyordular,eşit ve adil olmayan bu yanlış hüküm müslüman oluncaya kadar da devam ediyordu.kur’an’ın bu ayetiyle bu yanlış hükme son veriliyor. .Bu nedenle herkesçe bilinen bu durum üzerine uygun ifadelerle Bakara-178.ayet inmeye başlıyor ve söz konusu katil köle ancak maktul köley ile,katil hür maktul hür ile,katil kadın maktul kadınla kısas olunabilir diye hüküm veriliyor. Yani kısastaki adil ve eşit olmayan bu yanlış hükme son veriliyor…

    Ayetleri tercüme ederken söz konusu arapça dil gramerini ve bu dilin temel bilgisi olan sarf ve nahv ilmini iyice bilmek ve bu dilin kültürel yapısını dikkata almak gerekir. Yani ayetleri arapçadan kendi mantıkımızla değil,bu dilin bütün özelliklerini dikkata alarak tercüme etmeliyiz. İşte Arapça dilindeki harflardan biri de belirteç edatı olan ‘’ال ‘’ takısıdır.Bu harf bilinen isimler üzerine gelir,şayet söz konusu isimin kimliği bilinmiyor ve tanınmıyorsa, bu isim üzerine bu harf gelmez.Bunun yerine nekire alameti olan tenvin gelir.

    İşte söz kısasla ilgili ayete ‘’الجر بالحر – والعبد بالعبد – والانثي بالانثي ‘’ el hurrü bil hurri,vel abdu bil abdi,vel ünsa bil ünsa‘’şeklindeki belirteç harfı olan ‘’el ‘’takısıyla gelmiştir..

    BAKARA-178.AYETİN DOĞRU MEALİ !!!
    ’’Maktul hürre karşlık katil hür,maktul köleye karşılık katil köle ve maktul kadına karşılık da katil kadına KISAS uygulanabilir..’’şeklindedir. !

    Yani bu kısas sadece bilinen katile uygulanabilir,onun dışında başka birine uygulanamaz,şayet uygulanırsa,bu durum KISAS olmaktan çıkyor ve ikinci bir katl söz konusu oluyor..

    İşte her zaman olduğu yine anlamak istemediğinz gerçekleri hep çarpıtıyorsunuz. .!!!

    Saygilarimla.

    • 1okuyucu dedi ki:

      Bilâl;

      —MESELA: BAKARA-178.ayetle cahiliye dönemindeki bazı kabilelere ait kölenin,öbür kabilenin kölesi tarafından öldürüldüğün de,maktulün kabilesi katil köleyi değil,söz konusu kabileden hür birine kısası uygulamak istiyordu. Veya kendilerine mensup bir kadın,diğer kabilenin bir kadını tarafından öldürülseydi,bunlar katil olan kadına değil,söz konusu kabilenin erkeğinden birine kısası uygulamk istiyordu,bunun dışında hiç bir hükme razı olmuyordular,eşit ve adil olmayan bu yanlış hüküm müslüman oluncaya kadar da devam ediyordu.kur’an’ın bu ayetiyle bu yanlış hükme son veriliyor. (senden alıntı)

      devamlı böyle bir iddiayı öne sürerek Kuranın tanrısını geri zekâlı bir varlık olarak göstermekten ne zaman vazgeçeceksiniz???

      cahiliye dönemindeki yanlış uygulamalar Kuranın tanrısını bağlamaz, Kuranın tanrısı da genel hukuk kurallarına göre suç ve ceza kavramları gereği suçun şahsiliği ilkesine göre suçlunun cezalandırılacağını bilir ve suçlu tanımı yapmaya gerek bile görmeden sadece suçlulara uygulanacak cezai müeyyideleri belirler, yani Kuranın tanrısının yapacağı tek şey suçlulara verilecek ceza şekillerini belirlemektir, “suçludan başkasını cezalandırmayın ha” demek değildir,

      o nedenle yukarıdaki gerekçen Kuranın tanrısının zekâsıyla alay etmektir, çünki hiç bir Ülke, üstünlük sağlamaya çalışanlar olabilir düşüncesiyle yasalarına “suçludan başkası cezalandırılmaz” diye bir madde koyma gereği görmez, hele cinsiyet ve statü belirterek suçlu tanımı yapma gereği hiç duymaz, çünki diğer Ülkeler tarafından alaya alınacağını bilir ve hiçbir Ülke, kendisini yasaların üstünde gören eşeklerin anırmasına aldırmaz? hele böyle eşeklerin anırmasına, ortada tanrıdan geldiği iddia edilen bir kitap varken hiç mi hiç aldırılmaz,

      çünki islâmdaki oto kontrol sistemi İslâmiyeti kabul ettiklerinde onların tabi oldukları orman kanunlarına otomatikman son verir, o nedenle Kuranın tanrısı başta Muhammed olmak üzere tüm hüküm verenlere “suçludan başkasını cezalandırmayın ha!” gibisinden bir uyarıda bulunma gereği duymaz, çünki Kuranın tanrısı Muhammedin ve diğer hüküm verenlerin suçludan başkasını cezalandırmayacağını bilir, yoksa bilmez mi???

      o nedenle bakara-178’in geliş nedenini cahiliye dönemindeki yanlış uygulamalarla ilişkilendirmen, kendini yasaların üstünde gören dangalakların Kuranın tanrısını etki altında bırakarak, söylememesi gereken sözleri söylemek zorunda bıraktıklarını iddia etmiş olursun ki, Kuranın tanrısının eşeklerin anırmasını kaale aldığını söylemiş olursun, insanların bile yapmaya gerek görmediği bir şeyi Kuranın tanrısının yaptığını söylemiş olursun,

      yani Kuranın tanrısının zekâsının insanlardan daha aşağı düzeyde olduğunu söylemiş olursun?

      şimdi gegelim bakara-178’e
      varsayalım ki öldürülenlerle öldürenlerin (maktül ile katilin) kim oldukları biliniyor, kısas hükümlerine göre hüre hür, köleye köle, kadına kadın ifadelerinin içerisine can kelimesini de katarak açılımını yapalım,

      öldürülen hürün canına karşılık öldüren hürün canı alınır,
      öldürülen kölenin canına karşılık öldüren kölenin canı alınır,
      öldürülen kadının yerine öldüren kadının canı alınır,

      yukaridaki ifadelerden cinsiyet ve statü belirten kelimeleri kaldırdığımızda, her üç ifadeyide “öldürülenin canına karşılık öldürenin canı alınır” şeklinde yazabiliriz, bu ifade sana tanıdık geldi mi? bu ifade Tevrattaki cana can hükmünün kısasa göre tarifinden başka bir şey değil,

      peki Kuranın tanrısı Tevratta cana can hükmünü hüküm altına alırken, “öldürülenin canına karşılık öldürenin canı alınır” demiş mi? dememiş, çünki cana can hükmünün ancak katil ve maktülün kim olduklarının bilindiği bir durumda uygulanacağını bildiği için “öldürülenin canına karşılık öldürenin canı alınır” dememiş, peki katil ve maktülün kim olduklarının bilindiğini iddia ettiğiniz bakara-178’de niye katil ve maktülden hemde cinsiyet ve statülerinden bahsederek söyleme gereği duymuş?

      eğer katil ve maktülün kim oldukları biliniyorsa, Kuranın tanrısı Kurandan yüzyıllarca önce Tevratta hüküm altına aldığı cana can hükmünü Kuranda da hüküm altına almasına engel olan bir durum var mı?

      madem suçlunun kim olduğu biliniyordu, Kuranın tanrısı Tevrattaki cana can hükmünü Kuranda da hüküm altına alsaydı, kim olduğu bilinen suçlu cezalandırılmayacak mıydı?

      yapacağı tek şey, cana can hükmünü Kuranda hüküm altına alıp, bağışlamayı kefaretten saymayıp yerine tazminat karşılığı bağışlanma şartını getirmekten ibaret olurdu?

      —İşte söz kısasla ilgili ayete ‘’الجر بالحر – والعبد بالعبد – والانثي بالانثي ‘’ el hurrü bil hurri,vel abdu bil abdi,vel ünsa bil ünsa‘’şeklindeki belirteç harfı olan ‘’el ‘’takısıyla gelmiştir..
      BAKARA-178.AYETİN DOĞRU MEALİ !!!
      ’’Maktul hürre karşlık katil hür,maktul köleye karşılık katil köle ve maktul kadına karşılık da katil kadına KISAS uygulanabilir..’’şeklindedir. (senden alıntı)

      bir belirtecin neyi belirtiğini anlamak için yabancı dil bilmeye gerek yok, cümleyi düzgün okumak, neyin kastedildiğini anlamak yeterlidir,

      Kuranın tanrısının suçlunun kim olduğunun bilindiği bir durumda, suçlunun cezalandırılmasını söylemesine bile hiç gerek yokken, üstelik suçlunun cinsiyet ve statüsünden bahsederek suçlunun cezalandırılmasını söylemesi için bir sebebi olmalı?

      çünki bir tanrı, insanların bile söylemeye gerek görmeyeceği şeyleri söyleme ahmaklığını yapmaz,

      eğer Kuranın tanrısı suçlunun cinsiyet ve statüsünden bahsetme gereği duysaydı, hür öldürdüğü hürün yerine kısas edilir demez, hür öldürdüğü kişinin yerine kısas edilir derdi,

      eğer Kuranın tanrısı maktülün de cinsiyet ve statüsünden de bahsetmek gereği duysaydı, sadece hürün öldürdüğü hürden bahsetmez, hür, öldürdüğü kölenin veya öldürdüğü kadının yerine de kısas edilir derdi,

      katilin kim olduğunun bilindiği bir durumda tanrı böyle söylemlere hiç gerek duymadan kestirmeden cana can derdi, her türlü eşleşmeyi birebir eşleşmeler dahil bir kalemde ifade ederdi,

      oysa eşleşmelere baktığımızda cinsiyet ve statü açısından aynı şartları taşıyanlar eşleştirilmiş, bu bile Kuranın tanrısının neyi kastettiği anlamaya yetiyor,

      yani katilin kim olduğuna bakılmaksızın hüre karşılık hürün, köleye karşılık kölenin, kadına karşılık kadının kısas edileceğini anlamaya yetiyor, anlamak için kan davalı kabilelere bakmak yetiyor?

      özetle, eğer katilin kim olduğu bilinseydi, Kuranın tanrısı bakara 178’i göndermesine gerek kalmadan, Tevrattaki cana can hükmünü Kurandada hüküm altına alırdı?

      eğer, katilin kim olduğunun bilindiği durumlarda uygulanan cana can hükmünün orman yasalarına tabi orman ayılarına sökmeyeceğini iddia ediyorsanız, Kuranın tanrısının orman ayılarından daha güçsüz olduğunu söylemiş olursunuz, herhalde Kuranın tanrısı orman ayıları karşısında aciz kalmış olmalı ki, bakara-178 isimli silahıyla orman ayılarını bertaraf etmeyi amaçlamış?

      senin ağababaların bile halâ ayeti kurtaracak bir martaval bulamadılar, sen burada boşuna çabalama, çabaladıkça Kuranın tanrısını çukurun en dibine itiyorsun, işte buda senin göremediğin gerçekler?

    • 1okuyucu dedi ki:

      Bilâl;

      —Ayetteki hükmün özeti ”…MUTLAKA ESİRLERİ SERBEST BIRAKIN …” şeklinde olur. (senden alıntı)

      bakara-178’e cevap verirken bu kısma cevap vermeyi unutmuşum,

      esirlerin mutlaka bırakılmasını isteyen bir tanrı esirlerin bırakılmamasını bazı şartlara tabi tutmaz, doğrudan esirleri bırakın derdi,

      ama Kuranın tanrısı, esirlerin karşılıksız veya fidye karşılığı bırakılması şartını getirererek, esirlerin bırakılış şeklini esir alanların inisiyatifine bırakmış, o nedenle elindeki esirleri fidye karşılığı bırakmak isteyen kişi Kuranın tanrısının verdiği ruhsat gereği fidye almadan esirleri bırakmaz,

      —Çünkü her halükarde esirin tutsak kalması veya köle edinilmesi YASAKLANMIŞTIR (senden alıntı)

      Kuranın tanrısı esirlerin tutsak kalmasını veya köle olarak edinilmesini yasaklamış olabilir ama bir taraftanda verdiği ruhsatla esirlerin fidye karşılığı serbest bırakılmasının önünü açarak köle ticaretine açık kapı bırakmış,

      eğer Kuranın tanrısı fidye karşılığı serbest bırakmaya ruhsat vermeseydi???

      savaş mantığı gereği hiç kimse, öldürmek amacıyla saldırdığı hasmını, karşılıksız serbest bırakmak amacıyla esir almayı düşünmezdi, gardını düşürdüğünde aman dilemesine bile fırsat vermeden öldürmeye kalkardı, öyle ya, öldürmek amacıyla saldırdığı hasmının, hiçbir maddi karşılık beklemeden yaşamasına niye izin versin?

      o nedenle, Kuranın tanrısı köle edinilmesine olmasa bile köle ticaretine izin vermek zorundaydı, vermeseydi hiç kimse hasmını esir almayı düşünmez, öldürmeye çalışırdı,

      sanırım Kuranın tanrısının köle ticaretine niye izin verdiğini anlayabilmişsindir, eğer bunca açıklamama rağmen yinede anlayamadıysan, şundan emin ol Kuranın tanrısı senden daha akıllı?

      —İşte bu ayetin hükmünden açıkça anlaşıldığı gibi hiç bir surette Allah’tan başkasına hiç bir kimse kul/köle olamaz (senden alıntı)

      ali İmran-79 peygamberlere kul, köle olunamayacağından bahsediyor, yani peygamberlerin putlaştırılarak tanrıya şirk koşulmayacağından bahsediyor, yani kölelik düzeniyle bir ilgisi yok

      şeyhine tabi olan gönüllü köleler hariç, hiç kimse bir beşerin kölesi olmak istemez, gönülsüz köleler ancak köle ticareti yapanlar tarafından köleleştirilir,

      —MESELA: BAKARA-178.ayetle cahiliye dönemindeki bazı kabilelere ait kölenin,öbür kabilenin kölesi tarafından öldürüldüğün de,maktulün kabilesi katil köleyi değil,söz konusu kabileden hür birine kısası UYGULAMAK İSTİYORDU. Veya kendilerine mensup bir kadın,diğer kabilenin bir kadını tarafından öldürülseydi,bunlar katil olan kadına değil,söz konusu kabilenin erkeğinden birine kısası uygulamk istiyordu,bunun dışında hiç bir hükme razı olmuyordular,eşit ve adil olmayan bu yanlış hüküm müslüman oluncaya kadar da devam ediyordu.kur’an’ın bu ayetiyle bu yanlış hükme son veriliyor. (senden alıntı)

      şu hasmına üstünlük sağlamaya kalkanlardan bahsedelim biraz,

      ait olduğu toplumun genel hukuk kurallarını hiçe sayarak, kendi kurallarını hasımlarına dayatmaya kalkanlar, bunu o toplumun yetkili kıldığı hakimlerden talep edemezler, çünki hiçbir hakim (rüşvet durumları hariç) yasa dışı talepleri, talep eden isterse ayı oğlu ayı olsun kesinlikle dikkate almaz,

      hasmına üstünlük sağlamaya çalışanlar bunu bildikleri için mahkemeye müracaat etmeden, yasa dışı isteklerini doğrudan hasımlarından talep ederler, talepleri karşılanmadığında da mafyavari yöntemlerle amaçlarına ulaşmaya çalışırlar,

      senin şu hasmına üstünlük taslamaya kalkanlar, suçlunun yerine başkasına kısas uygulamak istediklerine göre, kendilerine hüküm verme yetkisi tanımış olmalılar ki, hasmından suçlunun yerine başkasını isteyebiliyorlardı? hasmı razı olmayınca herhalde gereğini kendileri yerine getiriyorlardı? hasmı razı olmadığında da gereğinin hasmına savaş açmak olduğunu söylemeye gerek yok? ayrıca başka kabilelere üstünlük taslamaya kalkışanların, kabile içi uygulamalarda suçluyu cezalandıracağını da söylemeye gerek yok,

      cahiliye dönemindeki Araplar dahil, geri zekâlı ahmaklar bile suçlunun cezalandırılacağını biliyorken, toplum adına hüküm verenler (hakimler) suçlunun yerine başkasınının cezalandırılamayacağını bilmiyor olabilirler mi? elbette bilmiyor olamazlar,

      o devir için hüküm verme konumunda olan Muhammedin veya yetki verdiklerinin, suçludan başkasının cezalandırılması şeklinde hüküm vermesi mümkün mü? elbette değil,

      geçmişte tabi oldukları uygulamalar ne olursa olsun, İslâmiyeti kabul edenler, İslâmi hükümleri hiçe sayarak, kendi kurallarını Muhammede dayatabilirler mi? elbette dayatamazlar,

      kaldı ki Kuranda hiçbir hüküm olmasa bile, Muhammed suçlunun cezalandırılacağını bilmiyor mu ki? suçludan başkasının cezalandırılmasını isteyenlere itibar etsin? yani Muhammedde cahiliye Arapları dahil herkes gibi Kuran gelmeden öncede suçlunun cezalandırılacağını biliyordu?

      senin iddiana göre bakara-178’in kim olduğu bilinen suçlunun yerine başkasının cezalandırılmasını önlemek için geldiğine göre???

      herhalde Muhammed suçludan başkasının cezalandırılmayacağını bilmiyor olmalı ki, Kuranın tanrısı “suçludan başkasını cezalandırmayın” diyerek Muhammedi uyarmış olmalı?

      yada Kuranın tanrısı Muhammedin suçluların yerine başkalarını cezalandırdığını sanmış olmalı ki? suçludan başkasını cezalandırmayın deme gereği duymuş?

      yada Muhammed baktığı cinayet davalarında hüküm verirken, suçun şahsiliği ilkesini göz önüne almayıp davacıların keyfi isteklerine göre karar veriyor olmalı ki! Kuranın tanrısı Muhammedi uyarma gereği duymuş,

      öyle ya cahiliye döneminde hasmına üstünlük sağlamaya kalkışanlar, Müslüman olduklarında da bu amaçlarına ulaşıyor olmalılar ki??? Kuranın tanrısı bunu önlemek için suçlunun yerine başkasını cezalandırmayın deme gereği duymuş?

      yani katilin kim olduğu bilindiği halde, Muhammed hasmına üstünlük taslamaya çalışanların etkisinde kalarak??? katilin yerine başkası cezalandırıyor olmalı ki, Kuranın tanrısı katilin yerine başkasını cezalandırmayın deme gereği duymuş,

      bunun başka türlü açıklaması olamaz, çünki bir tanrı ancak hüküm verenlerin yanlış uygulamalarını düzeltmek için uyarma gereği duyar, ayı oğlu ayıların böğürmesini dikkate bile almaz, yoksa bir tanrı herkesin bildiği bir şeyi, niye söyleme gereği duysun???

      yani Kuranın tanrısı suçlunun yerine başkasını cezalandırmayın diyerek Muhammedi uyarma gereği duymuş, yada orman ayılarının İslâmi kurallara göre hüküm vermek zorunda olan Muhammedi etki altına alarak? genel hukuk kurallarıyla bağdaşmayan taleplerini yaptırabileceklerini sanmış olmalı ki, suçlunun yerine başkasını cezalandırmayın diyerek Muhammedi hukuk tanımaz orman ayılarının etkisinden kurtarmak istemiş? yada orman ayılarının Müslüman olmalarına rağmen istedikleri gibi at oynatacaklarını sanmış olmalı ki, suçlunun yerine başkasını cezalandırmayın deme gereği duymuş?

      insanların bile eşeğin anırmasına aldırmadığı için gerek görmediği bir şeye Kuranın tanrısının ayıların böğürmesinden ürküp suçludan başkasını cezalandırmayın der mi?

      üstelik bunu yaparken, birde cinsiyet ve statü ayrımcılığı yaparak, suçlu tanımı yapmaya kalkar mı???

      sanki o toplumda hürün hürü, kölenin köleyi, kadının kadını öldürmesi gibi bir gelenek varmış gibi, yani farklı statü ve cinsiyette olanlar birbirini öldüremezmiş gibi Kuranın tanrısı Bakara-178’de hüre hür, köleye köle, kadına kadın deme gereği duymuş?

      eğer katilin kim olduğu biliniyorsa ve o gün için Kuranda herhangi bir hüküm yoksa, Kuranın tanrısının bakara-178’i göndermesine gerek kalmadan, yüzyıllar öncesinden Tevratta hüküm altına aldığı cana can hükmünü Kuranda da hüküm altına alarak katilin cezalandırılmasını sağlayabilirdi?

      sağlayamazdı diyenleri, (İslâm uleması dahil) dinlemeye hazırım,

      bakara-178’in gönderilmesine sebep olan olayda, Kuranın tanrısı Tevrattaki cana can hükmünü Kuranda da hüküm altına alamadığı için hüre hür, köleye köle, kadına kadın demek zorunda kalmış?

      yani Kuranın tanrısı, cana can diyemediği için hüre hür, köleye köle, kadına kadın demek zorunda kalmış,

      umarım, yukarıda anlattığın hikayedeki gerekçenin Kuranın tanrısına sökmeyeceğini anlamışsındır,

      istersen diğer hikâyeyi, hani şu Müslüman olan kan davalı iki kabile hikâyesini bakara-178’in gönderiliş sebebi olduğunu öne sür?

    • 1okuyucu dedi ki:

      düzeltme,

      aşağıdaki cümlede ” esirlerin bırakılmamasını” ifadesi “esirlerin bırakılmasını” şeklindedir,

      esirlerin mutlaka bırakılmasını isteyen bir tanrı esirlerin bırakılmamasını bazı şartlara tabi tutmaz, doğrudan esirleri bırakın derdi,

  5. Havacı dedi ki:

    Kölelik konusunda DİB’na sorduğum soru ve cevabı aşağıdadır. Fazlaca yoruma gerek var mı acaba?
    Sayın Hocam ……… numaralı soruma vermiş olduğunuz cevapta “Müslümanların savaşta almış oldukları savaş esirleri, karşılıksız olarak veya kurtuluş fidyesi alınarak serbest bırakılabileceği gibi (Muhammed, 47/4), gerektiğinde köle ve cariye de yapılabilir. Bu da, düşmanın Müslüman esirlere ne yaptığına, kamu yararına ve diğer şartlara bağlıdır. Düşmanın, eline geçirdiği Müslüman esirleri köle ve cariye yaparak toplumunun iktisadi yapısını kuvvetlendirip, Müslümanları zaafa uğrattığı bir durumda, Müslümanların aldıkları esirleri salıvermelerini istemek makul olmasa gerektir.” ifadesi yer almaktadır. Söz konusu ayetten köle ve cariyeliği meşrulaştırıyorsunuz. Bunu ayetin hangi ifadesinden çıkarabildiniz?
    Cevap: Dini Soruları Cevaplandırma Platformu, dini konuları tartışma platformu değil, dini soruları cevaplandırma ve dini rehberlik platformudur. Bundan dolayı verdiğimiz cevaplar üzerinden tartışma başlatmamanızı rica ederiz. ……….. numaralı sorunuza ayrıntılı cevap verildiğinden bu sorunuza kısaca cevap verilecektir: Muhammed suresi 4. ayetinde savaş esirlerinin karşılıksız olarak veya kurtuluş fidyesi alınarak serbest bırakılabileceği hükme bağlanmıştır. Savaş esirlerinin köleleştirilmesi hükmü ise Hz. Peygamber’in uygulamalarından elde edilmiştir. Dolayısıyla köleliğin meşruiyeti, söz konusu ayetten değil Hz. Peygamber’in sünnetinden kaynaklanmaktadır. Ancak Hz. Peygamber’in uyguladığı bu hükümler zamana ve zemine göre değişiklik arz edebilen hükümlerdendir. Hz. Peygamber’in yaşadığı dönemde kölelik bir vakıa olarak toplumda ve savaş halinde olunan devletler nezdinde mevcut olduğundan Hz. Peygamber’in bunu kaldırması kamu yararına ve İslam ümmetinin maslahatına uygun bir davranış olmazdı. Ancak günümüzde kölelik fiilen ortadan kaldırılmıştır.

  6. kültigin dedi ki:

    Kur’an da onlarca haram içeren ayet varken kölelik,cariyelik,birden fazla evlilik neden haram kılınmamış?! Örneğin Kur’an’ın yazılımcısı “De ki;Size Köleler ve Cariyeler edinmeniz bir de aynı anda birden fazla nikahlanmanız haram kılınmıştır.Derhal tevbe edip Allah’ın sınırlarına dönün.Bunlara uymayıp yanlışta inat edenlere acıklı bir azabı müjdele.Allah Azizdir,Hakimdir.”Elbette böyle bir ayet Şeyinin keyfine rahatına aşırı düşkün Arabın işine gelmezdi.En başta yazılımcısının!..

    • bir kul dedi ki:

      kültigin

      Kur’an da onlarca haram içeren ayet varken kölelik,cariyelik,birden fazla evlilik neden haram kılınmamış?SENDEN SACMALIKLAR

      NİSA 4/2 Yetimlere mallarını veriniz; temizi pis olanla değiştirmeyiniz, onların mallarını sizin mallarınıza katarak kendi helâl ve temiz malınızı kirletip yemeyiniz; çünkü bu, büyük bir günahtır.

      NİSA 4/3 Şayet yetimler hakkında adaleti yerine getiremeyeceğinizden korkarsanız, size helâl olan başka kadınlardan ikişer, üçer, dörder alınız. O kadınlar arasında da adaleti sağlayamayacağınızdan korkarsanız, BİRTANE ALINIZ YAHUT ELLERİNİNİZİN ALTINDA BULUNANLARLA YETİNİNİZ ZULÜM VE HAKSIZLIK ETMEMENİZ İÇİN EN UYGUN OLAN BUDUR

      BAKBAKALIM KAÇTANE ÖNERİYOR 1 TANE
      .
      ZULÜM VE HAKSIZLIK ETMEMENİZ İÇİN EN UYGUN OLAN BUDUR DİYOR DAHA NE DESİN

      SENDE 5 TANE 40 50 60 YAŞIN ÜSTÜNDE YETİM VEYA DUL YARDIMA MUHTAC BİRİLERİNİ ALDA SAHİPCIK DA GÖREYİM SENİN SAMİMİYETİNİ BUNU SİDDİNSENE YAPAMAZSIN ANLAMADAN KOMUŞMAK ÖZGÜRLÜĞÜNÜ YİTİRMİŞ BİRİNİN NE HADDİNE

      DÜNYADA FAİZE BULAŞAN OKADAR AZKİŞİ VARDİR FAİZDE HARAMDIR BAKBAKALIM NE DURUM DAYIZ NE OLDU

      2:278 – Ey iman edenler! Allah’tan korkun ve artık faizin peşini bırakın, eğer gerçekten müminler iseniz.
      2:279 – Eğer böyle yapmazsanız, o zaman Allah ve Resulü tarafından size savaş açılmış olduğunu bilin. Eğer tevbe ederseniz, sermayeleriniz sizindir. Haksızlık etmezsiniz, haksızlığa da uğramazsınız.

      KENDİ ÖZGÜRLÜGÜ OLMAYAN BİRİ GERCEGİ NASIL GÖREBİLİR KONUŞABİLİRKİ

      AKLINI VE MANTIGINI NİYE YOK SAYIYORSUN BUNDAN ZEVKMİ ALIYORSUN

      BUNLARI KİM KÖLELEŞTİRDİ SEN ONLARDAN BAHSET VE O İNSANLIKTAN CIKMIŞ CANAVARLARI ANLAT CESARETİN VARSA BU ZAMANIN FİRAVUNLAŞMIŞ LARIDA İNSANLARI KÖLE OLARAK KULLANIYOR SEN ONLARLA MÜCADELE ET VE ANLATSANA TABİ KENDİNİ İLK ÖNCE ÖZGÜRLEŞTİRMEN GEREKİR YAPABİLİRSEN

      2:221 Bir müşrik, sizin hoşunuza gitse bile, MÜMİN BİR KÖLE elbette ondan daha hayırlıdır.

      SEN KENDİNE DÜRÜST OL DÜRÜST BİR ŞEKİLDE OKU OLDUGU GİBİ GÖR GÖRMEK İSTEDİGNGİBİ DEGİL

      24:32 – Aranızdaki bekarları, KÖLELERİNİZDEN VE CARİYELERİNİZDEN iyi davranışta olanları evlendirin. Eğer bunlar fakir iseler, Allah kendi lütfu ile onları zenginleştirir. Allah, (lütfu) geniş olan ve (her şeyi) bilendir.

      NEFSİNİN KÖLESİ OLMUŞ AKLINI VE MANTIGINI DEGİLDE NEFSİNİ KONUŞTURAN BİR KÖLE KENDİ ÖZGÜRLÜĞÜNÜ KAYBETMİŞ BİR İNSANIN DOGRUYU KONUŞMASI NAISIL MÜMKİN OLUR

      24:32 – Aranızdaki bekarları, KÖLELERİNİZDEN ve cariyelerinizden iyi davranışta olanları evlendirin. Eğer bunlar fakir iseler, Allah kendi lütfu ile onları zenginleştirir. Allah, (lütfu) geniş olan ve (her şeyi) bilendir.

      58:3 – Kadınlardan zıhâr ile ayrılmak isteyip de sonra söylediklerinden dönenlerin, karılarıyla temas etmeden önce bir KÖLEYİ hürriyete kavuşturmaları gerekir. Size öğütlenen budur. Allah, yaptıklarınızdan haberi olandır.

      2:177 – Yüzlerinizi bazan doğu, bazan batı tarafına çevirmeniz erginlik değildir. Fakat eren o kimselerdir ki, Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitabave bütün peygamberlere iman edip, yakınlığı olanlara, öksüzlere, yoksullara, yolda kalmışa, dilenenlere ve ESİRLERİ i kurtarmaya seve seve mal verirler. Namazı kılarlar, zekatı verirler. Bir de andlaştıkları zaman sözlerini yerine getirenler, hele sıkıntı ve hastalık durumlarında ve harbin şiddetli zamanında sabır ve kararlılık gösterenler var ya, işte doğru olanlar da bunlardır, korunanlar da bunlardır.

      2:221 – Müşrik kadınları, iman etmedikçe nikâhlamayın. Bir müşrik kadın, sizin hoşunuza gitse bile, iman etmiş olan bir cariye herhalde ondan daha hayırlıdır. Müşrik erkeklere de mümin kadınları nikâh ettirmeyin. Bir müşrik, sizin hoşunuza gitse bile, mümin bir KÖLE elbette ondan daha hayırlıdır. Onlar sizi ateşe davet ederler, Allah ise, kendi izniyle cennete ve mağfirete davet ediyor ve âyetlerini insanlara açıklıyor. Umulur ki onlar hatırda tutup, öğüt alırlar.

      4:92 – Hata dışında bir mümin, diğer bir mümini öldüremez. Ve kim bir mümini yanlışlıkla öldürürse, mümin bir köle azad etmesi ve ölenin ailesine (varislerine) teslim edilecek bir diyet vermesi gerekir. Ancak ölünün ailesinin bağışlaması müstesnadır. Eğer öldürülen, mümin olmakla beraber size düşman bir kavimden ise, o zaman, öldürenin bir köle azad etmesi gerekir. Eğer öldürülen sizinle aralarında antlaşma olan bir kavimden ise, öldürenin, ölenin ailesine diyet vermesi ve mümin bir KÖLE azad etmesi gerekir. Bunlara gücü yetmeyenin de Allah tarafından tevbesinin kabulü için arka arkaya iki ay oruç tutması gerekir. Allah, Alimdir (her şeyi bilendir), Hakimdir (hüküm ve hikmet sahibidir).

      5:89 – Allah sizi, kasıtsız olarak yaptığınız yeminlerinizden sorumlu tutmaz. Fakat kasıtlı yaptığınız yeminlerinizden sizi sorumlu tutar. Bozulan yeminin keffareti (cezası), ailenize yedirdiğinizin ortalamasından on yoksulu yedirmek veya giydirmek yahut da bir KÖLE azad etmektir. Verecek bir şey bulamayan kimse için de üç gün oruç tutmaktır. İşte yemin ettiğiniz zaman yeminlerinizi bozmanın cezası budur. Yeminlerinizi koruyun. İşte Allah âyetlerini size böyle açıklar ki, şükredesiniz.

      9:60 – Sadakalar ancak şunlar içindir: Fakirler, yoksullar, o işte çalışan görevliler, müellefe-i kulûb (kalbleri İslâm’a ısındırılacaklar), KÖLELER, borçlular, Allah yolundakiler, yolda kalmışlar. Allah tarafından böyle farz kılındı. Allah her şeyi bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.

      Oysa tarih; iyilerle kötülerin mücadele tarihidir. Bir yanda kadim toplumsal ve insani değerleri savunanlar, diğer yanda kadim insani ve toplumsal değerleri yıkmaya çalışanlar vardır. Gerisi hikâyedir. Ortak düşman dindir

      MAİDE 5/27 Onlara Âdem’in iki oğlunun haberini gerçek olarak anlat: Hani birer kurban takdim etmişlerdi de birisinden kabul edilmiş, diğerinden kabul edilmemişti. Kurbanı kabul edilmeyen kardeş, kıskançlık yüzünden, “Andolsun seni öldüreceğim” demişti. Diğeri de, “Allah ancak takvâ sahiplerinden kabul eder” demiş ve şöyle eklemişti:

      MAİDE 5/28 “Beni öldürmek için el uzatsan bile, ben öldürmek için sana el uzatmayacağım: Şu bir gerçek ki ben, âlemlerin Rabbi olan Allah’tan korkarım.”

      MAİDE 5/29 “Ben isterim ki sen, benim günahımı da, senin günahını da yüklenip ateş halkından olasın! Zâlimlerin cezası budur.”

      MAİDE 5/30 Nefsi onu, kardeşini öldürmeye itti; o da nefsine uyarak onu öldürdü, ziyana uğrayanlardan oldu.
      İYİ DÜŞÜNÇELER DÜŞÜNEBİLENLERE TARAFSIZ HAKTAN YANA ZALİME KARŞI MAZLUMDAN YANA YAPABİLİRSEN NE MUTLU SANA

      • Kültigin dedi ki:

        Sn.Bir kul,Sen yazdığımdan hiçbirşey anlamamışsın.Ne yazık ki kutsal kitabınızı da böyle okuyorsunuz.Sözde bana uzun uzun yanıtlar vermişsiniz ama yazdığınız her satır benim iddiamın teyidi olmuş.
        Diyorsun ki;
        “NİSA 4/3 Şayet yetimler hakkında adaleti yerine getiremeyeceğinizden korkarsanız, size helâl olan başka kadınlardan ikişer, üçer, dörder alınız. O kadınlar arasında da adaleti sağlayamayacağınızdan korkarsanız, BİRTANE ALINIZ YAHUT ELLERİNİNİZİN ALTINDA BULUNANLARLA YETİNİNİZ ZULÜM VE HAKSIZLIK ETMEMENİZ İÇİN EN UYGUN OLAN BUDUR

        BAKBAKALIM KAÇTANE ÖNERİYOR 1 TANE
        .
        ZULÜM VE HAKSIZLIK ETMEMENİZ İÇİN EN UYGUN OLAN BUDUR DİYOR DAHA NE DESİN”

        Bu kadar lafı dolaştıracağına BİRDEN FAZLA NİKAH HARAMDIR desin,olsun bitsin.Tıpkı KAN,DOMUZ ETİ,ALLAH’TAN BAŞKASININ ADIYLA KESİLMİŞ HAYVANLAR,……HARAMDIR.Gibi…

        Yazığın tüm yazıda KÖLE-CARİYE-POLİGAMİ akıyor.Ben de diyorum ki;Kullarını birbirine köle-efendi,Cariye(seks kölesi),ikinci-üçüncü-dördüncü kadın gibi insan olmanın şerefini alçaltan şeyler vahyetmek Tanrı’nın şanına yakışmaz.

    • 1okuyucu dedi ki:

      kültigin;

      —Kur’an da onlarca haram içeren ayet varken kölelik,cariyelik,birden fazla evlilik neden haram kılınmamış?! (senden alıntı)

      gördüğüm kadarıyla sorduğun soru cevapsız kalmış, soruyu sorarken belki cevabını da biliyor olabilirsin ama ben cevabını bilmediğini varsayarak sorduğun soruyu cevaplayayım, en azından sorduğun soru havada kalmasın,

      178. Ey iman edenler! Öldürülenler hakkında size kısas farz kılındı. Hüre hür, köleye köle, kadına kadın (öldürülür). Ancak her kimin cezası, kardeşi (öldürülenin velisi) tarafından bir miktar bağışlanırsa artık (taraflar) hakkaniyete uymalı ve (öldüren) ona (gereken diyeti) güzellikle ödemelidir. Bu söylenenler, Rabbinizden bir hafifletme ve rahmettir. Her kim bundan sonra haddi aşarsa muhakkak onun için elem verici bir azap vardır. (bakara-178)

      bakara 178, kölelik düzeninin olduğu, cinsiyet ayırımcılığının yapıldığı ataerkil bir toplum yapısına göre düzenlediğinden, dolayısıyla İslâm toplum yapısında kölelik, cariyelik müessesesi meşru kılınmıştır,

      üstelik bakara 178 deki hükümler farz kılınarak, statü ve cinsiyet ayırımcılığı yapılması şart koşulmuştur, yani farz kılınan hükümler yapılması zorunlu olan hükümler olduğundan, söz konusu hükümlerin uygulanabileceği toplum yapısı da şart koşulmuştur,

      çok eşliliğe gelince, cinsiyet ayırımcılığının şart koşulduğu bir toplum yapısında erkeğe çok eşlilik hakkı tanınması gayet normaldir,

      eğer cinsiyet ayırımcılığının yapılmadığı bir toplum yapısı şart koşulmasaydı, yani kadın erkek eşitliğinin söz konusu olduğu bir toplum yapısı ön görülseydi, ya kadına da çok eşlilik hakkının verilmesi gerekirdi yada erkeğe çok eşlilik hakkının tanınmaması gerekirdi.

      sanırım kölelik, cariyelik, birden fazla evliliğin neden haram kılınmadığını anlatabilmişimdir.

      ayrıca Arabın şeyinin keyfine düşkün olması Arabın suçu değildir, Arabın şeyinin keyfine yönelmesine ortam hazırlayan olanakların varlığı, Arabın şeyinin keyfine düşkün olmasına sebep olmuştur.

  7. bir kul dedi ki:

    rammsteinn dedi ki:
    12/07/2015, 17:49 BU TARİHLİAYAZINA İSTİNADEN

    İslamiyet’te kölelik var mıdır?
    İslamiyet’te kölelik var mıdır? Yoksa Kuran-ı Kerim’deki ‘köleleriniz ve cariyeleriniz….’ şeklinde zikredilen ayetlerden kasıt nedir?
    Cevap:

    Değerli Kardeşimiz;
    Maalesef kölelik ve cariyelik müessesesi İslâmiyetten önce yokmuş da, İslâmiyet getirmiş gibi İslama hücum edilmektedir. Halbuki İslâm’ın hükümleri iki kısımdır:
    Birincisi; İslâmiyet’in, daha önceki hukuk sistemlerinde yok iken, ilk defa kaide olarak ortaya koyduğu yani İslâm’ın müessisi olduğu hükümlerdir. Zekât gibi, miras payları gibi. İslâm âlimlerinin açıklamasına göre, bu çeşit hükümler, yüzde yüz insanoğlunun yararınadır; insanlar tarafından anlaşılmasa da hikmetleri ve maslahatları vardır.
    İkincisi; İslâmiyetin ilk defa ortaya çıkarmadığı ve belki daha evvel var olup da İslâmiyetin sonradan tadil yoluna gittiği yani İslâmiyetin tadil edici olarak rol oynadığı hükümlerdir. Yani İslâmiyet bu hükümleri ilk defa ortaya çıkarmış değildir. Belki bu hükümler, daha önceden çeşitli toplumlarda ve hukuk sistemlerinde vardır ve vahşî bir şekilde uygulanmaktadır. İslâmiyet, bu tür hükümleri, birden bire kaldırmak insan yaratılışına aykırı olduğu için, tadil etmiştir. Vahşî bir suretten medenî bir kalıba sokmuştur.
    Kölelik ikinci çeşit hükümlerdendir. İslâmiyet, daha evvelki toplumlarda yok iken köleliği getirmiş değildir. Belki daha önceki toplumlarda var olan köleliği tadil ederek kabul eylemiştir.
    Gerçekten de İslâmiyet geldiği zaman Arap Yarım Adasında yaşayan insanların yarıya yakını köle idi. Her insanın evinde mevcut olan nüfusun yarıya yakını ve bazan daha fazlası kölelerden oluşuyordu. Eğer İslâmiyet, kölelik müessesesini birden kaldır-saydı, hem köle sahibi efendiler ve hem de kölelerin kendileri açısından çok büyük sıkıntılar meydana gelecekti. Efendilerin, asırlardır alıştıkları bu işten birden bire vazgeçmeleri fıtratlarını değiştirmek kadar zor olacaktı; belki de İslâmiyetin kaldırıcı emrine itiraz ettikleri gibi bazı zulümlere de yol açacaklardı. Köleler ise, çoğunlukla aile hayatından kopuk ve uzak bir hayat yaşadıklarından dolayı, sokağa atılmış sahipsiz yetim çocuklar gibi olacaklardı. Bu da sosyal ve ekonomik bir felâket demekti.
    İslâmiyet neden köleliği birden bire ortadan kaldırmadı?
    Neden İslâm hukuku, bu tür müesseselerle köleliği tedricen kaldırmayı gaye edindiği halde, birden bire köleliği lağvetmedi? sorusuna Hz. Peygamber, sosyo-ekonomik açıdan çok önem arz eden bir cevap vermektedir: Bilindiği gibi âyette mükâtebe akdi, “Eğer onlar hakkında hayırlı olduğunu biliyorsanız” şartına bağlanmıştır. Bu hayırlı olmayı, Hz. Peygamber şu ifadeleri ile açıklamaktadır:
    “Yani bir san’at sahibi olup da kendi geçimlerini temin edecek durumda iseler ve hayatı tek başına yürütebilecek güç kendilerinde var ise akid yapınız. Aksi takdirde onları insanların üzerine yırtıcı köpekler gibi salıvermeyiniz”.
    Yani ister mükâtebe akdiyle veya isterse başka yollarla köleleri hürriyetlerine
    kavuşturarak âzâd etmek de her zaman hayırlı değildir. Düşünün ki, cemiyeti teşkil eden fertlerin yüzde ellisi köledir. Bir anda bunları hürriyetlerine kavuşturup sokaklara başıboş salıverdiğinizi tasavvur ediniz. Cemiyet hayatı felç olacaktır. Yıllarca belki asırlarca başkalarının yanında çalışmaya alışmış ve müstakil hayatı hiç denememiş insanları birden sokağa salıverirseniz, hem sosyal açıdan ve hem de ekonomik açıdan bu insanları felâkete sürüklemek manası taşıyacaktır. Köleliğin tedricî olarak kaldırılmasının en önemli hikmetlerinden birisi de budur.

    İslâmiyet kölelikle ilgili yeni olarak ne getirmiştir? Diğer sistemlerden farklı olan yönleri nelerdir?
    İslâmiyet, daha önceki hukuk sistemlerinde bulunan kölelik müessessini iki açıdan medenî bir kalıba sokmuştur:
    Evvelâ; Köleliğin sebeplerini hafifleştirmiştir. Daha önce ve özellikle Roma ve benzeri hukuk sistemlerinde dokuz ona çıkan kölelik sebeplerini ikiye indirmiştir. Ayrıca insanlığın fıtratına ters olan bu müesseseyi ortadan kaldırmak için çeşitli tedbirler almıştır. Köle âzâd etmenin manen teşvik edilmesi; kölelere imkân tanınarak bedelini ödemek şartıyla âzâd olabilme imkânının verilmesi (mükâtebe); kölelerin bu durumdan kurtarılması için onlara zekât verilmesinin tavsiye edilmesi ve zıhâr, yemin bozma ve benzeri bazı suçlardan dolayı dinî bir müeyyide olarak konulan keffâretlerin birinci alternatifi olarak köle âzâd etmeyi şart koşması bunlara misâl olarak verilebilir.
    Saniyen; Köleliğin medeni hale sokulmaya çalışılmasının ikinci yolu da mevcut kölelelere meşru dairede iyi mu’âmele edilmesini ısrarla tavsiye etmesidir. Bugün bile bir kısım Müslümanlar sırf Müslüman oldukları için medeniyim diyen insanlar tarafından öldürülürken ve onlara temel hak ve hürriyetleri dahi çok görülürken; İslâmiyet, köleleri, bulundukları ailenin fertleri gibi kabul etmiş ve korumuştur. Hatta Osmanlı arşivlerinde bulunan mahkeme kararlarında Hıristiyan kölelerin yemin ederken dinî inançlarına uygun tarzda yemin etmesi ve mesela “İncil’i Hz. İsa’ya indiren Allah’a yemin ederim ki…” demesi, bu zikrettiklerimize en müşahhas delilidir.
    O halde İslâm hukukundaki kölelik müessesesini, esirlik ve kölelikten hürriyete geçiş safhası olarak vasıflandırabiliriz. Zira İslâm Dini geldiğinde, kölelik, dünya toplumlarının çoğunda bütün dehşetiyle devam eden sosyal ve ekonomik bir vakıaydı. İslâm Hukuku, yukarıda izah ettiğimiz şekilde tedbirler alarak, köleliği istisna bir müessese haline getirdi.
    Toplumun yarıya yakınının köle olduğu bir durumda, kölelik müessesesini birden ilga etmek, hem köle sahipleri ve hem de daima bir efendi’nin yanına sığınmış olan köleler için, sosyal ve ekonomik açıdan mümkün değildi. Hedefi insanları küfürden kurtarmak olan bir Peygamber’in, senelerce toplum fertlerinin ülfet ettiği, ahlaken ve hayat itibariyle imtizaç ettikleri bu müesseseyi, birden bire ilga etmesi irşadın ruhuna da aykırıdır. İşte bu sebeple İslâmiyet kölelik müessesesini hemen ilga etmemiştir. Fakat olduğu gibi de bırakmamıştır. Tedricen ortadan kaldırmak için, önce köleliğin menbaını kurutmaya, izlerini azaltmaya ve o günlerde câri olan hükümlere aykırı olarak kölelere de normal insan gibi nazar etmeye insanları teşvik etmiştir. Burada Gustav Lebon’un şu tesbitlerini aktarmak yerinde olur kanaatindeyim:
    “Rık yani kölelik kelimesi, otuz sene önce kaleme alınan Amerikan romanlarını okumaya alışan bir Avrupalının önünde telaffuz olunursa, derhal hatırına, ayaklarına ağır zincirler, ellerine demir kelepçeler takılan, sopalarla dövülerek hayvan sürüleri gibi bir yerden bir yere sevk edilen, bedbaht ve yeterli ekmeğe bile kavuşamayan, karanlık bir taşdan başka evi ve barınağı olmayan o Amerikan köleleri geiir. Ben burada bu durumu isbât etmek üzere ayrıntılara girecek değilim. Fakat gerçek şudur ki, İslâmiyetteki kölelik Hıristiyanların anladığı manadaki kölelik müessesesine tamamen aykırıdır”.
    Yani bu ikinci nokta ile söylemek istediğimiz şudur: İslâmiyetteki kölelik ve cariyelik müessesesi, Hıristiyan âleminde bilinen köleliğe benzememektedir ve İslâmı bilmeyen insanların anlattıkları gibi değildir.
    Kaynak: Bilinmeyen Osmanlı-Prof. Dr. Ahmet Akgündüz

    KÖLELİK

    Kölelik İslam’la birlikte başlamamıştır. Kölelik İslam’dan öncede var olan Hz Resul ve İslam’la şekil değiştirip, askeri (esir statüsü) ve dini (tebliğ vasıtası) bir hüviyet kazanıp kölelik müessesesinin kaldırılması için tüm şart ve prensipler hazırlanmıştır. Son hamleyi yapması istenen Müslümanlar İslam’ın pek çok konusunda olduğu gibi köleliğin kaldırılması konusunda da İslam’ın çizgisinden sapıp, konuyu amacından saptırmışlardır.

    Öncelikle bir şeyin altını önemle çizmek gerekir. İslam farklı şeydir,

    Müslüman farklı şey.

    İslam namazı farz kılar, içkiyi yasaklar, İslam zikri, tesbihatı, düşünmeyi emreder, gıybeti yasaklar .

    Müslüman’ım diyen zikir ehli ile hûcu diye alay eder , düşünmeyi terk eder, gıybeti bırakmaz, namaz kılmaz, içki içer, Kur’an’ın ilk emri oku iken Müslüman’ım diyen kitaplardan fersah fersah kaçarsa

    demek ki İslam ile yaşanan İslam , Kur’an – Sünnet dini ile Müslüman’ın yaşadığı din birbirinden çok farklı hatta çoğu kez birbirine zıt olabilmiştir ve olabilmektedir.

    İslam dini çağın ilerisinde iken

    Müslümanlar çağın gerisinde olabilmekteyse İ

    slam’ı yeni kabul etmiş batılılar İslam’ı Kur’an dan öğrenip Müslüman olduklarına şükredip

    Müslümanları görsem Müslüman olmazdım diye söyleyebiliyorlarsa, büyük bir şair (M. İkbal) Müslümanlardan İslam’a kaçınız diyebiliyorsa öncelikle şunu bilmeliyiz:

    İslam’la İslamiyet’in ( Kur’an- Hadis’in) emirlerini kabul edip yaşayacağını iddia edenler (Müslümanlar) arasında dağlar kadar fark vardır. Pek çok konu da olduıu gibi kölelik konusunda da durum aynıdır. Biz İslam’ı savunuruz, İslam’ı yaşamayan adı Müslüman, dini para, makam, dünya, karşı cins olan insanları ve hatalarını değil.
    Peki Müslümanlar değil ama İslam (Kur’an ve hadis) köleliğe nasıl bakmaktadır ?
    İslam’a saldıran önyargılı kişilerin sömürdüğü çağdaş köleler, emeği verilmeyen işçi – memur – köylüler … bedeni kullanılan fahişe , tele kızları… bir tarafa bırakırsak ne İslam’ın ilk dönemlerinde ne de günümüzde köleliğin kökeni İslam değildir, varlığı da İslam’la devam etmemektedir.
    1- Köleliğin bir vakıa, hayatın içinde var olduğu bir dönemde Hz. Resul şu prensipleri getirir :
    * “Kim kölesini öldürürse, hapseder, gıdasını keserse onu hapsedin, gıdasını kesin öldürün.”
    * “Hizmetçi ve köleleriniz sizin kardeşlerinizdir. Ona yediğinizden yedirin, giydiğinizden giydirin… Eğer onlara zor işler teklif ederseniz derhal onlara yardım ediniz. ”
    * “Sizden biriniz bu kölemdir, bu cariyemdir demesin. “Kızım veya oğlum yahut kardeşimdir.” desin.
    Kısaca birinci merhalede İslam köle insandır prensibini yerleştiriyor topluma.
    Hz. Resul kölesi Zeyd b. Harise’yi serbest bırakır, fakat o köle (!) peygamberimizi terk etmez ve Hz. Resul’e hizmete devam eder. Hz. Resul zaman içinde Zeyd’i İslam ordusunun komutanı yapacak şekilde yetiştirir…
    2- Kölenin de bir insan olduğu bilincine ulaştırılan topluma, ikinci merhale olarak savaşta esir edilen bu insanların hürriyetlerine kavuşmaları için çeşitli sebepler oluşturulur, ortaya atılır. Mesela: yeminini bozan, hataen adam öldüren, sevap için veya anlaşma ile köle azad etme … gibi.
    İslam köleyi önce insan saydırır sonra hür kılma için sebepler yaratır.
    İslam köleyi azad etmeyi tavsiye etmiştir de toptan köleliğin kaldırılması için niçin açıkça emir vermemiştir :
    Çünkü şartlar olgunlaşmamıştır. Aşağıda sayacağımız ortam, şartlar varlığını sürdürdüğü için İslam köleliği kaldırmamıştır. Ama şartların oluşması, ortamın olgunlaşması ile kölelik müessesesi kendiliğinden ortadan kalkacaktır. Bu şartlar oluştuğunda İslam devlet başkanı ve alimler meclisi köleliğin kaldırılma aşamasının geldiğini ortak bir hüküm ile ilan edebilirler. Ayrıca günümüz şartlarında köleliğin kendiliğinden kalktığı da bir vakıadır. Hiç kimse İslam adına köleliğin devamını savunamaz. Peki İslam’ın ilk zamanlarında köleliğin kalkmasında engel teşkil eden şartlar ve bu şartların geçerlilik oranı nedir ? Bu şartlar :
    Bir savaş yapılır. Esirler elde edilir. Bu esirlere uygulanacak maddeler şunlar olabilir:
    – Esir idam edilir. Bu zalimlik olur . İslam’da zulüm yasaktır.
    – Toplama kamplarında esirlerin bir arada tutulması ihtimali . Esir kamplarında yapılan zulüm örnekleri işkence, öldürme, tecavüz, gayri insani muamelelerim çeşitleri… birinci, ikinci dünya ve çağdaş dünyanın devletleri arasındaki savaşlarda bol bol görülmüştür. Bu da İslam’a , insanlığa yakışmaz.
    – Esiri ne öldürme ne toplu olarak bir arada yaşatma (esir kampları). Esiri serbest bırakma ihtimali : Düşman tarafı serbest bırakmayabilir ayrıca serbest kalan esir tekrar savaşa katılabilir.
    – İslam’ın köleliğin kalkma şartları olgunlaşana tek savunduğu görüş: Esirleri önce Müslüman ailelerine taksim edip, böylece onların karşı çıktıkları dünya görüşünü, yaşayarak görüp öğrenip anladıktan sonra insanca muamele görüp İslam’ı tanıyan bu insanların çeşitli sebepler bulunarak ( sevap, yemini bozmanın cezası…) serbest bırakılması veya Müslüman esirlerle karşılıklı değiştirilmeleri.
    Özetle; esir edilen kişiye insanca muamele edilir, yanlışları, ön yargıları gösterilir, gerçek öğretilir ( teori ve pratiğiyle yaşanarak) sonra serbest bırakılır. İslam’da kölelik budur, eğer bu insani ve ahlaki duruma kölelik adını verebilirsek !
    İslam bazı haramları aşama aşama ortadan kaldırmıştır. İçki, kölelik… gibi. Çünkü toplumu o haramın kaldırılacağı ortama hazırlamak lazımdır. Bu da belli bir eğitim, aşama, zaman gerektiriyordu. Amerika, kuzey-güney iç savaşından sonra bir hamlede köleliği kaldırır. Şartlar oluşmadığı toplum hazır olmadığı için ortada kalan köleler yeniden eski efendilerinin yanlarına dönerler.
    İşte İslam böyle bir kısır döngüye, sonuçsuz bir girişime sebep olmamak için aşamalı olarak köleliği kaldırmayı hedefler. Bunun için İslam köleyi önce insan olarak kabul ettirir topluma. Sonra bu insanların İslam’ın doğru yönünü öğrendikten sonra serbest bırakılması için sebepler, nedenler,şartlar yaratır. Ta ki İslami manada kölelik tamamen ortadan kalksın, dünya ve toplumlar köleliğe gerek kalmayacak hazır bir hale gelebilsin (esirleri öldürmeyerek, kamplarda işkenceye terketerek…) veya köleliğin çağdaş versiyonu olarak, emeği sömürmeyerek kadın, kız, çocukları fuhuşa sürüklemeyerek …
    Bu şartlar oluşmuştur veya oluşmaktadır, (Toplumu hazır hale getirerek…) buna İslam devlet yöneticisi ve alimler karar vereceklerdir.

    GÖZLERDEN UZAK TUTULMAYA ÇALIŞILAN ÇAĞDAŞ KÖLELİK DÜZENİ !
    İŞTE AŞAĞIDAKİ TÜM BU KÖLELİKLERE ENGEL OLACAK OLAN TEK SİSTEM İSLAM’DIR !
    BATI DA BUNU ÇOK İYİ BİLDİĞİ İÇİN TÜM GÜCÜ İLE İSLAM’I KARALAMAKTADIR !

    Tek ‘Dur!’ diyen İslam, ondan da haberleri yok!

    Fransa, Los Angeles ve Hong Kong’daki bu zor durumdaki insanlarla yapılan söyleşilere yer verilen Colors’un dergisine göre, 1850’lerde ABD’de bir köle satın almanın bedeli 50 bin dolara eşit olurken, 21. yüzyılda 100 doların altına inmiş durumda bulunuyor. Belirlemelere göre, dünyanın yarısı günde 2 doların altında bir gelirle geçiniyor. Bu da potansiyel köleler için uygun ortam yaratıyor. Kölelik dünyanın her ülkesinde yasak olmasına rağmen, günümüzde 27 milyon köle var.
    Çin’deki Laogai, dünyada çalışma zorunluluğu olan hapishanelerin en büyüğü. Bin 200 kampta yaşayan tutukluların ürettiği telefon çipleri, deri eşya, kozmetik ürünleri, ilaçlar gibi 200 farklı ürün dünyaya ihraç ediliyor. Dünyada üretilen çayın üçte biri bu işçiler tarafından toplanıyor. Dünyada kakao tohumu üretiminin yüzde 45’i Fildişi Sahili’nde gerçekleştiriliyor. Burada çalışanların yüzde 80’i köle işçiler. Yani dünya kakao üretiminin yüzde 36’sı köleler tarafından yapılıyor. Dünyada köleler tarafından kurulan ilk ve tek ülke olan Haiti’de fakir anne ve babalar çocuklarını daha iyi bir eğitim ve bakım vaat eden bakıcı ailelere veriyor. Ama sözler her zaman yerine getirilmiyor. Yüzde 75’ini 7 ile 14 yaş arası kızların oluşturduğu çocukların çoğu, hayatları boyunca yeni ailelerine hizmet ediyor, diğer çocuklardan farklı muamele görüyor ve hiç eğitim almıyor. Hindistan’da çocuk evliliklerinin yaygın olması, çocuklara erken yaşta sorumluluk yüklenmesine neden oluyor. Ailelerin kararıyla gerçekleşen bu evliliklerde iletişim kopuklukları yaşanıyor. Kız çocuklarının eğitimleri yarım kalıyor ve hayatlarının geri kalanını kendileri için seçilmiş kocalarının mutluluğuna adamak zorunda bırakılıyor. Kaçak işçiler, sırf bir iş sahibi olmak için haftada 7 gün, günde 14 saat zor koşullara razı olup, işi ayarlayan aracılara büyük miktarda borçlanıyor. Maaşlarıyla ne insan gibi yaşamaları ne de borçlarını geri ödemeleri mümkün olmuyor.Pasifik’teki Saipan adasına çalışmak için gelen Asyalı göçmenler, iş bulma bedeli, kira ve gıda için çok yüksek ücretler ödemek zorunda kalıyorlar.
    Dünyaca ünlü markaların fabrikalarında çalışan işçiler, vaat edilen maaşı almak için mesaiye kalıyor. İlk çalışma yılının sonunda eve dönüş ücretini bile karşılayamayan işçiler, ancak 150 dolar biriktirebiliyor.
    Ayrıca, modern dünyanın sorunsuz insanlarının ise kendilerini güzelliğin, paranın ya da alışverişin köleleri haline getirdiklerine işaret edilen dergide, gerçekten kölelik yapanların ya seslerini kimseye duyuramadığı, ya da cehaletin karanlığında içinde bulundukları durumu kader olarak kabul ettikleri vurgulanıyor.

    Köleliğin tarihçesi ve günümüzdeki modern kölelik…
    Köle deyince aklınıza ne geliyor?

    Köle, bütünüyle başka bir insanın malı olan, herhangi bir eşya gibi alınıp satılabilen kişidir.

    Kölelik, eskiçağlardan 19. yüzyıla kadar süren uzun bir tarih boyunca çeşitli biçimlerde var olmuştur.

    Köleler, taşınır herhangi bir mal gibi görüldükleri ve onlara hiçbir hak ve özgürlük tanınmadığı için, kendilerinden istenen her türlü işi yapmakla yükümlüydüler.

    Efendilerinin kötü davranışları, ağır yaşam ve çalışma koşulları, insan sayılmayan binlerce kölenin ölümüne yol açtığı çeşitli filmlere konu olmuştur.

    Bir köle için kölelikten kurtulmanın tek yolu efendisince özgürlüğünün geri verilmesi, yani azat edilmesidir.

    İnsanlar tarih boyunca, içinde yaşadıkları topluma ve döneme göre çeşitli yollardan köleleştirildiler. Savaşta tutsak edilmek, bir suç nedeniyle cezalandırılmak, borcunu ödeyememek ya da köle ana babadan dünyaya gelmek, köle olmanın çeşitli biçimlerindendir.

    İnsanların ancak kendi yaşamlarını sürdürebilecek kadar üretebildikleri eskiçağlarda kölelik yoktu. Zamanla üretimde kullandıkları araçlar geliştikçe tüketebileceklerinden daha fazla üretmeye başladılar. Bundan sonra, savaş tutsaklarını öldürmek yerine kendileri için çalıştırmaya başladılar ve onların ürettikleri fazla ürüne el koydular.

    Böylece köleler ve kölelik doğdu.

    Sümerler’de köleler ya ev hizmetlerinde ya da tarlalarda çalıştırılırdı. Kâr getiren bir mal olarak alınıp satılmaya başlamaları daha sonraki dönemlere rastlar.

    İlk olarak Eski Yunan’da köleler toplumun temel sınıflarından biri oldu ve ekonomi ağırlıkla köle emeğine dayandı. Burada köleler daha çok ev hizmetlerinde ve tarımda çalıştırıldılar. Köleler yurttaş sayılmadıkları için hiçbir hakka sahip değillerdi.

    Köle sayısı çok artan Roma İmparatorluğunda, kölelerin bazıları madenlerde ve taşocaklarında çalıştırılırken, bazıları da halkı eğlendirmek amacıyla yırtıcı hayvanlarla ya da birbirleriyle ölümüne dövüştürülürdü. Daha şanslı olanlar ise çiftliklerde ve evlerde çalıştırılırdı.

    Bu dönemde, birçok köle içinde bulunduğu koşullara başkaldırarak ayaklandı. Bunların en önemlisi Spartaküs Ayaklanması’dır. MÖ 73’de İtalya’da, Capua’da gladyatör olarak satılan Spartaküs, bazı kölelerle birlikte kaçarak Vezüv Dağı’na sığındı. Başka kaçak kölelerin de onlara katılmasıyla tüm İtalya’ya korku salan 100 bin kişilik bir ordu oluştu. İki yıl sonra Spartaküs bir çarpışmada öldürülünce, güçleri parçalandı ve ayaklanma sona erdi.

    Gördüğünüz gibi köleliğin tarihi epey eskiye dayanıyor.

    Yok olduğunu sandığımız kölelik meğer devam ediyormuş!

    162 ülkeyi kapsayan kölelik endeksinde en ön sırada köle statüsünün babadan oğla geçtiği bir geleneğin hale süregeldiği Moritanya var.

    Nüfusuna göre köle statüsündeki insanları karşılaştıran endekste Haiti ikinci, Pakistan ise üçüncü sıraya oturuyor.

    Türkiye’yi merak ediyor musunuz?

    Türkiye listede 90’ıncı sırada!

    Walk Free Foundation (Özgür Yürü Vakfı) tarafından ilk kez hazırlanan kölelik endeksine göre Türkiye’de 110 ila 130 bin arasında insan köle durumunda.

    Endeksi hazırlayanlar modern köleliğin zorla evlendirmeleri, bir insanı borçlandırarak kendine bağlamayı ve insan ticaretini de kapsadığını söylüyor.

    Sayı olarak en fazla kölenin bulunduğu ülke 14milyon kişi ile Hindistan olarak belirlenmiş.

    Fakat endeks genel nüfusa kıyasla köle oranını ölçtüğü için Hindistan listede 4’üncü ülke olarak yer alıyor.

    Birinci sıradaki Batı Afrika ülkesi Moritanya’da köleler nüfusun yüzde 4’üne denk düşüyor. Avustralya merkezli Walk Free Fondation’ın modern kölelik tanımı daha geniş olduğundan toplam 29 milyon 8 yüz bin kişi olarak yayımladığı küresel rakam bundan önceki tahminlerin üzerinde.

    Bundan önce Uluslararası Çalışma Örgütü köle statüsünde 21 milyon insanın yaşadığını açıklamıştı.

    Gördüğünüz gibi modern çağda köye sayısı hızla artmaya devam ediyor.

    İnsanlar köleleştikçe, silahlara harcanan paralar da artıyor!

    Köleliğin Tarihçesi

    http://en.wikipedia.org/wiki/Abolitionism#National_abolition_dates

    bilal dedi ki:
    11/12/2014, 13:41

    http://dizaynhomes.com/ateistcevap/islam-ve-kolecilik/

    bilal dedi ki:
    13/12/2014, 23:54

    bir kul dedi ki:
    22/02/2015, 23:00

    http://www.sorusorcevapbul.com/soru-cevap/muhtelif/islamiyette-kolelik-var-midir

    http://www.islamustundur.com/konular/kolelik.html

    http://www.tahavi.com/makaleler/039.html

    http://www.turkcebilgi.com/k%C3%B6le

    http://arsiv.indigodergisi.com/56/cozuak.htm

    not ilk sorumu cevaplamadın

  8. bir kul dedi ki:

    rammsteinn dedi ki:
    12/07/2015, 17:49 BU TARİHLİAYAZINA İSTİNADEN

    http://alkislarlayasiyorum.com/icerik/136740/seks-koleligi-caizdir-abdulaziz-bayindir

    Kuranda Çelişki Yoktur / 23 Kasım 2014

    KÖLELİK
    ENFAL 8/ 67 Yeryüzünde ağır basıncaya kadar, hiçbir peygambere esir sahibi olmak yaraşmaz. Siz geçici dünya malını istiyorsunuz; halbuki Allah sizin için âhireti istiyor. Allah güçlüdür; hikmet sahibidir.
    ENFAL 8/ 68 Allah tarafından önceden verilmiş bir hüküm olmasaydı, aldığınız fidyeden ötürü size mutlaka büyük bir azap dokunurdu.
    MUHAMMED 47/4 İnkâr edenlerle savaşta karşılaştığınızda, hemen boyunlarını vurunuz. Onları yendiğinizde de sıkıca bağlayınız. Savaş sona erdiğinde ya bir lütuf olarak karşılıksız ya da fidye alarak salıveriniz. Allah dileseydi onlara galip gelirdi. Fakat kiminizi kiminizle denemek için böyle yaptı. Allah yolunda öldürülenlerin yaptıkları hiçbir ameli Allah asla boşa çıkarmayacaktır
    NUR 24/33 Evlenmeye imkanı olmayanlar ise, Allah kendilerini lütfu ile zenginleştirene kadar iffetli davransınlar. Kölelerinizden, hür olmak için bedel vermek isteyenlerin, onlarda bir iyilik görürseniz, bedel vermelerini kabul ediniz. Onlara, Allah’ın size verdiği maldan veriniz. Dünya hayatının geçici menfaatini elde etmek için, özellikle iffetli olmak isteyen genç kızlarınızı fuhşa zorlamayınız. Kim onları buna zorlarsa, Allah, hiç şüphesiz zorlayanı değil, zorlanan kadınları bağışlar; merhamet eder.
    2:177 – Yüzlerinizi bazan doğu, bazan batı tarafına çevirmeniz erginlik değildir. Fakat eren o kimselerdir ki, Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitabave bütün peygamberlere iman edip, yakınlığı olanlara, öksüzlere, yoksullara, yolda kalmışa, dilenenlere ve ESİRLERİ kurtarmaya seve seve mal verirler. Namazı kılarlar, zekatı verirler. Bir de andlaştıkları zaman sözlerini yerine getirenler, hele sıkıntı ve hastalık durumlarında ve harbin şiddetli zamanında sabır ve kararlılık gösterenler var ya, işte doğru olanlar da bunlardır, korunanlar da bunlardır.
    2:177ESİRLERİ kurtarmaya seve seve mal verirler. Namazı kılarlar, zekatı verirler.
    2:221 – Müşrik kadınları, iman etmedikçe nikâhlamayın. Bir müşrik kadın, sizin hoşunuza gitse bile, iman etmiş olan bir cariye herhalde ondan daha hayırlıdır. Müşrik erkeklere de mümin kadınları nikâh ettirmeyin. Bir müşrik, sizin hoşunuza gitse bile, mümin bir köle elbette ondan daha hayırlıdır. Onlar sizi ateşe davet ederler, Allah ise, kendi izniyle cennete ve mağfirete davet ediyor ve âyetlerini insanlara açıklıyor. Umulur ki onlar hatırda tutup, öğüt alırlar.
    2:221 – Müşrik kadınları, iman etmedikçe nikâhlamayın. Bir müşrik kadın, sizin hoşunuza gitse bile, iman etmiş olan bir cariye herhalde ondan daha hayırlıdır.
    2:221 – Müşrik erkeklere de mümin kadınları nikâh ettirmeyin. Bir müşrik, sizin hoşunuza gitse bile, mümin bir köle elbette ondan daha hayırlıdır.
    4:92 – Hata dışında bir mümin, diğer bir mümini öldüremez. Ve kim bir mümini yanlışlıkla öldürürse, mümin bir köle azad etmesi ve ölenin ailesine (varislerine) teslim edilecek bir diyet vermesi gerekir. Ancak ölünün ailesinin bağışlaması müstesnadır. Eğer öldürülen, mümin olmakla beraber size düşman bir kavimden ise, o zaman, öldürenin bir köle azad etmesi gerekir. Eğer öldürülen sizinle aralarında antlaşma olan bir kavimden ise, öldürenin, ölenin ailesine diyet vermesi ve mümin bir köle azad etmesi gerekir. Bunlara gücü yetmeyenin de Allah tarafından tevbesinin kabulü için arka arkaya iki ay oruç tutması gerekir. Allah, Alimdir (her şeyi bilendir), Hakimdir (hüküm ve hikmet sahibidir).

    4:92 – Hata dışında bir mümin, diğer bir mümini öldüremez. Ve kim bir mümini yanlışlıkla öldürürse, mümin bir köle azad etmesi ve ölenin ailesine (varislerine) teslim edilecek bir diyet vermesi gerekir. Ancak ölünün ailesinin bağışlaması müstesnadır.

    4:92 – Eğer öldürülen, mümin olmakla beraber size düşman bir kavimden ise, o zaman, öldürenin bir köle azad etmesi gerekir.

    4:92 – Eğer öldürülen sizinle aralarında antlaşma olan bir kavimden ise, öldürenin, ölenin ailesine diyet vermesi ve mümin bir köle azad etmesi gerekir.

    5:89 – Allah sizi, kasıtsız olarak yaptığınız yeminlerinizden sorumlu tutmaz. Fakat kasıtlı yaptığınız yeminlerinizden sizi sorumlu tutar. Bozulan yeminin keffareti (cezası), ailenize yedirdiğinizin ortalamasından on yoksulu yedirmek veya giydirmek yahut da birKÖLEazad etmektir. Verecek bir şey bulamayan kimse için de üç gün oruç tutmaktır. İşte yemin ettiğiniz zaman yeminlerinizi bozmanın cezası budur. Yeminlerinizi koruyun. İşte Allah âyetlerini size böyle açıklar ki, şükredesiniz.

    5:89 – Allah sizi, kasıtsız olarak yaptığınız yeminlerinizden sorumlu tutmaz. Fakat kasıtlı yaptığınız yeminlerinizden sizi sorumlu tutar. Bozulan yeminin keffareti (cezası), ailenize yedirdiğinizin ortalamasından on yoksulu yedirmek veya giydirmek yahut da bir KÖLE azad etmektir.

    9:60 – Sadakalar ancak şunlar içindir: Fakirler, yoksullar, o işte çalışan görevliler, müellefe-i kulûb (kalbleri İslâm’a ısındırılacaklar), KÖLELER, borçlular, Allah yolundakiler, yolda kalmışlar. Allah tarafından böyle farz kılındı. Allah her şeyi bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.

    24:32 – Aranızdaki bekarları, KÖLELERİNİZDEN ve CARİYELERİNİZDEN iyi davranışta olanları evlendirin. Eğer bunlar fakir iseler, Allah kendi lütfu ile onları zenginleştirir. Allah, (lütfu) geniş olan ve (her şeyi) bilendir.

    58:3 – Kadınlardan zıhâr ile ayrılmak isteyip de sonra söylediklerinden dönenlerin, karılarıyla temas etmeden önce bir KÖLEYİ HÜRRİYETİNE kavuşturmaları gerekir. Size öğütlenen budur. Allah, yaptıklarınızdan haberi olandır.

    90:12 – Bildin mi sen, o sarp yokuş nedir?

    90:13 – KÖLE azat etmek,

    İSLAMDA KÖLELİK VE CARİYELİK

    —————————————————————–

    Ey iman edenler, öldürülenler hakkında size kısas yazıldı (farz kılındı). Özgüre karşı özgür, köleye karşı köle ve dişiye karşı dişi. Fakat kimin (hangi katilin) lehine, onun (maktulün) kardeşi (varisi veya velisi) tarafından bağışlanırsa, artık (yapılması gereken) örfe uymak (ve) ona (maktulün varis veya velisine) güzellikle (diyet) ödemektir. Bu, Rabbinizden bir hafifletme ve bir rahmettir. Artık kim bundan sonra tecavüzde bulunursa, onun için elem verici bir azap vardır. (Bakara Suresi, 178)
    Ey temiz akıl sahipleri, kısasta sizin için hayat vardır. Umulur ki sakınırsınız. (Bakara Suresi, 179)

    Eğer ceza verecekseniz, size verilen cezanın misliyle ceza verin ve eğer sabrederseniz, andolsun bu, sabredenler için daha hayırlıdır. (Nahl Suresi, 126)
    ——————————————————————————-
    Ayetin bağlamı dikkate alınmadan, sözcük anlamı ile çeviri yapıldığında, yukarıda verilen anlam doğru bir anlamdır. Ancak bağlam dikkate alındığında söylenen şey farklı bir anlam kazanmaktadır. Eğer yalın olarak sözcük anlamına bağlı kalınırsa; ya hürü hür değil de köle öldürdüyse veya kadını kadın değil de erkek öldürdüyse o zaman ne olacak gibi soruların cevabını vermemiz mümkün olamaz.

    Ama bağlam dikkate alındığında hiçbir sorun kalmamaktadır. Zira ayet, sözcük anlamıyla “hüre hür, köleye köle, kadına kadın” demiş olsa da, bağlam dikkate alındığında anlam; “hürse hür, köleyse köle, kadınsa kadın; kim öldürmüşse o öldürülür” olur. Diğer bir deyimle, öldürenin yerine başka bir kimse öldürülemez.

    http://kurandaceliskiolmaz.com/kisas-ayetinde-celiski-iddiasi/

    İdam cezası adil mi ?
    Uzun süre tüm batı ülkeleri ile birlikte bizde de idam cezası konusu tartışıldı. Sonunda AB’ye uyum süreci
    bakımından bu ceza bir çok batı ülkesi ile birlikte ülkemizde de kaldırıldı.
    Batının devi, dünyanın kabadayısı ABD hariç.
    Şimdi en kritik soruyu soralım:
    – İyi mi oldu ?

    Samimiyetle cevap vermek gerektiğinde, gerçekten inanarak iyi oldu diyenler az çıkacaktır.

    Cinayetler, her türlü sapıklıklar ve bunların sonucunda insanların başka insanlara fiziki olarak zarar vermesi olayları çoğaldı.
    Hele Mardin’deki son katliam olayı.
    Bir takım insanların kendi akrabalarından 44 insanı katletmesi.
    İnsanların bu kadar vahşileşmesi, bu ceza söz konusu olsaydı aynen gerçekleşebilir miydi.
    Bir çok cana kıyacaksın. Sonunda sen sağ kalacaksın.

    Yukarıda iki soru sormuştuk. İdam cezası insani mi, adil mi ?
    İnsani olup olmaması tartışılabilir.
    Ama adil olduğu kesin.
    Ceza adaleti gerçekleştirmek ile ilgili olduğuna göre, cezanın verilmesi sonucunda adalet yerine gelecekse, idam cezası adildir.

    Her şeyi örneksiz olarak yoktan yaratan, tasarlayan Yüce Yaratıcı’mız Kur’an’da idam cezasını gerekli görüyor, farz kılıyor.
    Kur’an bu tür cezayı ‘’ Kısas ‘’ kelimesi ile ifade ediyor. Kısas; bir insana zarar verenin aynı şekilde zarara uğratılması anlamında bir kelime.

    İşte konuya ilişkin Kur’an hükümleri: – özetle –

    *** Haksız yere bilerek öldürene ölüm ( 17/33 )

    *** Kısas size farz kılındı. Öldürmeye öldürme, özgüre özgür, köleye köle, dişiye dişi ( 2/178 )

    *** Cana can, göze göz, buruna burun ( 5/45 – 18/74 )

    *** Kısasta sizin için hayat vardır. ( 2/179 )

    Gelelim şimdi kısasta affetmek konusuna.
    Merhamet ve bağışlama duygusu en ileride olan, cezalandırmaktan ziyade affetmeye daha yakın olan Rabbimiz, bu konuda da affetmeyi bağışlamayı hemen ön plana çıkarıyor:

    Fakat, can karşılığı can alma hakkından vazgeçmeyi, yani bağışlama hakkını kime veriyor
    ‘’ Zarar görene ‘’

    ‘’ Yakını öldürülen kişi, bir diyet ( tazminat ) karşılığı cinayeti işleyeni affedebiliyor. ‘’ ( 2/178 )

    ‘’ Kim bu hakkını ( kısas ) sadakasına sayarsa ( affederse ) ona kefaret olur. ‘’ ( günahlarına karşılık ) ( 5/45 )

    Yani bağışlama hakkı yalnızca zarar görene veriliyor. Böyle olunca kişilerdeki adalet duygusu yerine geliyor. Kısas hakkının zarar görenin elinden alınması, adalet duygusunu tahrip ediyor ve insanları sonsuz elem duyguları ile baş başa bırakıyor.
    Şehit yakınlarının rencide olan adalet duygularını, haksızlığa uğramışlık duygusunu başka türlü nasıl giderebiliriz.
    Bir kişi benim yakınımın canını alacak, toplumun kuralları onun canını bağışlayacak.
    Bu adil mi?

    Son söz yine gerçek adalet sahibinin:
    ‘’ Kısasta aşırı gitmeyin ‘’ (17/33 )
    —————————————————————–

    https://www.youtube.com/results?search_query=k%C3%B6lelik+abdullaziz+bay%C4%B1nd%C4%B1r

    NOT şartlanmışlıktan yani ideolajilerden bagımsız olarak taraf tutmadan akıl ve vicdanınla gönlünü acarak adil ve erdemli bir şekilde yanlış bilgilerini safdışı ederek onur ve ahlakından taviz vermeden insana yakışır bir şekilde hakkaniyeti gözeterek dinlemeni vede okumanı istiyrum ve sonra tarafsız birşekilde saglıklı bir şekilde saglamasını yaparak karar vermeni istiyorum lütfen
    nefsini konuşturma dogruya dogru egriye egri diyebilirsen işte ozaman dogru ve erdemli bir insan sın demektir fakat yinede inanıp inanmamak senin en dogal hakkıdır cünki dinde zorlama yoktur hak ile batıl bir birinden sabah ve akşam gibi bir birinden kesin cizgilerle ayrılmıştır
    iyi düşünceler

  9. bir kul dedi ki:

    DÜŞÜNMEDEN ÖĞRENMEK FAYDASIZ, ÖĞRENMEDEN DÜŞÜNMEK TEHLİKELİDİR

    Akıl dinle nasıl çelişir? Akıl Allah’ın bize hediyesi değil mi? Kuran defalarca bize aklınızı çalıştırın demiyor mu?

    Kuran’da bir fiilin yapılmamasına dair izah aramak gerekir, yapılması gerektiğine dair izaha gerek yoktur.

    BİR ŞEYİ DELİLE DAYANMADAN İNKAR ETMEDE KABUL ETMEDE BİLİME AYKIRIDIR BİLİMADAMI BİLİMİ SUBJEKTİF YARGILARINA ALET EDEMEZ SINIRLARI DIŞINA ÇIKARAMAZ.

    BİLİM DÜNYAYA NASIL GELDİĞİMİZİ BİLDİRİR FAKAT NİÇİN GELDİĞİMİZDEN HABER VEREMEZ VERMEZ.

    YARATILMIŞ OLAN YARATANI KAVRAYAMAZ MUKAYYET OLAN MUTLAK OLANI KUŞATAMAZ BU VARLIGIN YASASIDIR.

    ALLAH DEMEK ANLAM DEMEK ALLAH`I OLMAYANIN ANLAMI OLMAZ DEGERLER MUTLAKA REFERANS İSTERLER REFERANSSIZ DEGER OLMAZ DEGERİN REFERANSI KENDİNE OLMAZ MUTLAKA AŞKIN REFERANSI OLMALI AŞKIN BİR REFENSI İSE ALLAH`DIR.

    HADDİMİZİ BİLDİKMİ RABBİMİZİ BİLİYORUZ İŞİN SIRRI BURDA.

    HER AKILLI İNSAN DÜNYAYA NASIL GELDİGİ KADAR NİÇİN GELDİGİNİDE MERAK EDER KENDİNE BU SORUYU SORARAK ÇEVABINI BULMAYA ÇALIŞIR.

    HER AKILLI İNSAN DÜNYAYA NASIL GELDİGİ KADAR NİÇİN GELDİGİNİDE MERAK EDER KENDİNE BU SORUYU SORARAK ÇEVABINI BULMAYA ÇALIŞIR

    ÖGRENMEK BİR MUCİZEDİR ÖGRETMEKTE BİR MUCİZEDİR HİÇ BİR İLİM DALI ÇÖZEMEDİ ŞU ANA KADAR

    EGER BİR ÇELİŞKİ GÖRÜRSEK BU NE İLMİN KENDİNDE NEDE DİNDEDİR İNSANIN KENDİNDEDİR

    SUCSUZ İNSANLARIN ÇOGUNU KENDİ SUÇLARINDAN HABERİ OLMAYANLAR CEZALANDIRIR.

    ÖN YARGI AKILIN ATILDIGI KÖR KUYUDUR

    ÖN YARGI VE BAGNAZLIK GERİCİLİGİ VE YOBAZLIGI KÖRÜKLER

    AKLIN TERAZİSİ BOZULMZDAN ELİN TERAZİSİ BOZULMAZ

    BİLGİSİNDEN EMİN OLAN BİR İNSAN BİLGİLERİNİN DOGRULUGUNDAN YANA ŞÜPHESİ OLMAYANLAR ASLA YANLIŞ BİLGİLERDEN KORKMAZ VE ÇEKİNMEZLER AMA İNANÇLARINDAN ALDIGI BİLGİLERDEN EMİN OLMAYANLAR HER ZAMAN TEDİRGİNDİRLER SİNİRLİDİRLER KARŞISINDAKİ DÜŞÜNÇEYE ASALA SAYGI GÖSTERMEZLER ONU YOK ETMEK İÇİN ÇALIŞIRLAR

    ENERJİNİZİ BATILI YOK ETMEK İÇİN DEGİL HAKKI GÜCLENDİRMEK İÇİN HARCAYIN

    KURAN ZAMANIN SANAT TİCARET VE SİYASET DÜNYASINDA EN ETKİLİ İSİMLERDEN BİRİNE SIFAT OLARAK “EBU CEHİL” ( GERÇEK ADI HİŞAM EBUL HAKEM) ADINI VERMİŞTİR YANİ (CEHALETİN BABASI) TEK BAŞINA YETMİYOR ÇOGU ZAMAN ÖZELLİKLEDE AKLINI NEFSİNİN BİNEGİ YAPANLAR ÇOK TEHLİKELİ OLUYORLAR

    KURANI ANLAMAMAK İMAN ETMEYENLERİN BİR ÖZELLİGİDİR

    Akıl doğru kullanıldığında bir nimet, yanlış kullanıldığında bir bela, hiç kullanılmadığında büyük bir israftır
    Aklımı kopacak kadar gerdim ve gördüm ki o sınırlıdır ve ötesine yol verici değildir. Rasûlün ruh feyzine sığındım, teslim oldum ve kurtuldum.

    NEFRETİNİZ İNSANA DEGİL NEFRETİNİZ TEFRİKAYA OLSUNNEFRETTEN NEFRET EDİN.

    ANCAK APTALLAR VE ÖLÜLER DÜŞÜNCELERİNİ HİÇ DEGİŞTİRMEZLER.

    EN KÖTÜ DEGER DEGERSİZLİKTEN İYİDİR

    Nebiye atf ile binlerce herze uydurdun. Yıktın da din-i mübini yeni bir din kurdun.

    Ne Sünnî ne Şiî, bırakınız, sade Müslüman olunuz.
    Ben ki “Sünnî”” bir muhittenim bunu benden duyunuz.
    Her hizip kendinde olanla sevinir; bense kurtuluşu O’nda buldum.
    “Hâşa, asla” derseniz, başka bir şey diyemem işte perişan yurdum. M. Akif

    TARAFTARLIK ÇAGIN EN BÜYÜK FİTNE HAREKETLERİNDEN BİRİDİR STADYUMLAR BU ALANDA BİR IRKCILIK OKULUDUR GELİN İNATTAN VAZ GECELİM İNAT ŞEYTANIN EN KESKİN HİLESİDİR

    Peygamberimizde izafe edilen her şey ancak Kuran’dan onay aldığı takdirde geçerlidir. Mübin olan Kuran; hem dini, hem Peygamber’i tanımamızda hepimize tek başına yeterlidir
    Etrafımızda islam adına sergilenen tüm ilkelliklerden, çirkinliklerden ve çelişkilerden görülenler, kitlelere acilen gerçek dinin anlatılmasının ne kadar önemli olduğunu göstermektedir. Bu manzaradan rahatsız olan Muhammed ikbal 1920’lerde şövle diyordu:
    “Eğer biz islam’ın bir üstün değerler sistemi olduğunu Müslüman olmayanlara anlatmak istiyorsak, onlara her şeyden önce bizim islam’ı temsil etmediğimizi söylemek borcundayız.”
    ikbal’den daha önceki yıllarda yaşayan Muhammed Abduh aynı gerçeği kendi kelimeleriyle şöyle anlatıyordu:
    “islam denince akla problemler, çıkmazlar ve çelişmeler geliyorsa, bunun sebebi islam değil Müslümanlardır. Müslümanların bu asırda Kuran’dan başka imamları yoktur.
    Ezher’de okutulan ve benzeri kitaplar varolduğu müddetçe, bu ümmet ayağa kalkamaz.
    Ümmeti kaldıracak ruh, ilk dönemde hakim olan Kuran ruhudur. Kuran dışında her şey; Kurani bilmek ve yaşamak arasına konmuş engellerdir.”
    Mehmet Akif Ersoy ise Kuran’a rağmen dini yozlaştıranların oluşturduğu manzarayı bakın nasıl tarif ediyor:
    “Eğer islam’dan maksat Kuran’sa, ortada islam diye bir şey olmadığını söylemek durumundayız.
    Çünkü Kuran bugün göklere çekilmiş ve yeryüzündeki islam’ın onunla ilgisi kalmamıştır.” Arap asıllı Amerikalı Profesör ismailFaruki de aynı manaya gelen kendi tespitlerini şöyle aktarmaktadır:
    “islam, ne bugünküMüslümanların tavır ve yaşayışları, ne İslam tarihinin şu veya bu dönemi, ne de islam adına kaleme alınan şu veya bu kitabın anlattıklarıdır. İslam Kuran’dır.”

    Amaç insanların beğeneceği dinin değil, Allah’ın istediği dinin oluşturulmasıdır.
    Kuran’a uymalı, başka dini kaynak tanımamalı, takısız Müslüman olmalıyız diyoruz
    Peygamberin soyundan olmanın kimseye bir üstünlük getirmediğini bilmeliler

    • rammsteinn dedi ki:

      kul
      aslında şu halin bile ne kadar aciz bir duruma düştüğünüzün göstergesi. düşünsene
      tanrı binlerce sene boyunca onlarca yüzlerce peygamber gönderiyor ama hiçbirinde kölelik yasaklanmıyor. en son gelen kuran isimli kutsal görülen kitapta kölelik yasak diyorsunuz. hangi ayette yasaklanmıştır diye sorulduğunda onlarca ayet sunulur ama hiçbirinde yasaklanma görülmez. sadece belli şartlar olursa azat edilmesi tavsiye edilir.

      domuz eti serbesttir dersem hemen domuzun yasaklandığı ayeti gösterirsiniz.
      alkol serbest dersem yasaklanan ayeti gösterirsiniz.
      peki neden köleliğin yasaklandığı bir ayet yok?
      kölelik alkol ve domuzdan çok daha önemsiz bir konumu?

      işin komik tarafı bu kitap 1400 senedir ortada. 100 senedir kölelik yasak.
      köleliği en son yasaklayan din gurubu islam. araplar daha 50 sene önce yasakladı.
      islamda kölelik yasak ise;
      bu kitap 1400 senedir demek ki yanlış anlaşıldı. tanrı 16 kere bu kitap için “apaçık” diyor.
      yahu siz bu kitapta kölelik yasaklanmıştır diyerek adeta insan zekası ile dalga geçiyorsunuz.
      bundan bikaç yüz sene önce bir yerde bu konuyu konuşuyor olsaydık bu dediklerinin tam tersini söylüyor olacaktınız.
      çaresizlikten sunduğun ayete bak

      —–Bozulan yeminin keffareti (cezası), ailenize yedirdiğinizin ortalamasından on yoksulu yedirmek veya giydirmek yahut da birKÖLEazad etmektir. —–

      zengin bir adam yemini bozar ise on kişiyi doyurur ve kölesi yanında kalır. azat et veya köle edinmen yasak diye bir şey yok. isteyen kölesine sahip olmaya devam eder.

      kısas konusu
      kölesini öldüren sahip için verilecek ceza nedir?
      tarihte birçok köle sahibi sırf zevkine bile mutlaka kölesini öldürmüştür.
      peki sizin tanrınız buna ne ceza verir?

      köleye köle
      benim ve senin kölen var. ben senin kölelerden birini öldürdüm. bunun karşılığında kısas için kölelerimden birini sana veririm “ister öldür ister senin olsun kullan” derim,
      kısasa göre adalet bu.
      senin savunduğun tanrının adaleti bu.

      islamda kölelik diye islami sitelerden ne bulursan kopyalayıp yapıştırıyorsun. sanki yapıştırdıklarının içinde cevaplar var.
      kendin inanmak zorunda olduğun için inanıyorsun. sorgulamaya gerek duymuyorsun.

      bana gelip “tanrı şunu şöyle demek istemiştir”
      “yok aslında bunu derken şunu demek istemiştir”
      demek acizliğinin göstergesidir.
      tanrı bir şey demek istiyorsa net bir şekilde der.
      600 kusur sayfalık kitap gönderipte iki kelime ile “kölelik yasaktır” demeyen tanrı için oruç tutun namaz kılın.
      iki kelime milyonlarca insanın köle olarak yaşamasına engel olacaktı. ama bu sizin tanrı dediğiniz varlık için bu pek önemli değil. önemli olan seçtiği kişinin kiminle evleneceği,hangi karıları alabileceği, dedikodusu çıkan karılarından birisinin korunması , evine geleceklerin habersiz gitmemesi vs vs (birde şu meşhur deve var)
      devesine bile bu önemi veren tanrı köleliği es geçmiştir.

      istersen nette şizofren vakalarını araştır.
      insanların hayal dünyasının onları nerelere saptırdığını gör. insan beyninin hayal kurduğu bölgesi ile gerçek anılarının saklandığı bölge yanyanadır. bazı insanlarda bu bölge birbiriyle etkileşime geçer ve hayal dünyası ile gerçekleri karıştırmaya başlar. tedavisi maalesef 1500 sene önce yoktu. şimdi bile zor

Yorum bırakın