MUHAMMED’İN HOCALARI

Muhammed hazretleri, henüz kendisini peygamber ilan etmeden, Mekke’nin tahsil görmüş en bilgili insanlarıyla oturup kalkardı. Peygamber olduktan sonra, muhalifler ona karşı, “Hayır, bu bilgileri daha önce kendileriyle irtibat olduğu şahıslardan almıştır, bu işin Allah’la ilgisi yoktur” gibi eleştirilerde bulunmaya başlayınca, Nahl Suresi’nin 103.ayeti ortaya çıkıyor.

Nahl-103. Muhakkak biliyoruz ki kâfirler: “Kur’ân’ı Muhammed’e bir insan öğretiyor” diyorlar. Peygambere öğretiyor zannında bulundukları kimsenin dili yabancıdır. Bu Kur’ân ise apaçık bir Arapçadır.

Şimdi bu ayetle ilgili olarak çeşitli tefsircilerin yorumlarına bakalım:

1. Ubeydullah bin Müslüm anlatıyor:

“Mekke’de çok bilgili iki Hristiyan köle vardı. Bunlar aslen Iraklı idiler. Adları Yesar ile Hayr idi. Bunların birçok kitapları vardı. Fırsat buldukça bu kitapları okurlardı. Muhammed de çoğu kez onlara uğrar, kendilerini dinlerdi. Günün birinde, peygamberlik iddiası ile ortaya çıkınca, muhalif olanlar, “Hayır, Muhammed bu bilgileri Allah’tan değil de adı geçen kölelerden almıştır. Allah’ı ise işini sağlama almak için kullanıyor” demeye başladılar. Bu yüzden, nahl Suresi’nin 103.ayeti cevap olarak indi.”

2. Carullah Zamahşeri’nin “el-Keşşaf….” adlı tefsirinde ve Muhammed bin Cerir Taberi’nin ünlü Camiu’l Beyan adlı tefsirinde Nahl Suresi’nin 103.ayeti için şöyle deniyor:

“Mekke’de Tevrat ve İncil’i çok iyi bilen Cebr-i Rumi veya Aiş ya da Yaiş adında bir demirci vardı. Kimileri de adı Yesar-i Rumi idi diyorlar. Ayrıca onun yanında bir kardeşi de vardı, Muhammed sık sık bunlara gidip kendilerinden bilgi alırdı. Muhammed, peygamberlikle görevlendirilince, ona muhalif olanlar, “Muhammed bu bilgileri Allah’tan değil de, adı geçen demirci köleden almış” demeye başladılar. Bunun üzerine Nahl Suresi’nin 103.ayeti indi.

3- İmam Suyuti, Lübabü’n-Nükul adlı eserinde, Nahl Suresi’nin 103.ayeti için şöyle diyor:

“Mekke’de Bel’am adında birisi vardı. Muhammed, sık sık ona gider, kendisinden bilgi alırdı. Kimileri de, o dönemde Mekke’de Yesar ve Cebr adlarında iki yabancının bulunduğunu, bunların çok kitapları olduğunu ve Muhammed’in genellikle onlara uğrayıp kendilerinden yararlandığını kaydediyorlar. Daha sonra, Muhammed peygamberlikle görevlendirilince, muhalifler, “Hayır, yalan konuşuyor. Bu bilgileri Allah’tan değil; adı geçen kişi veya kişilerden alıyor” demeye başladılar. Bu ağır itham üzerine Nahl Suresi 103.ayeti indi.”

4- Kadı Beydavi, Envarü’t Tenzil adlı tefisirinde şöyle diyor:

“Mekke’de Amr bin Hadremi’nin bir kölesi vardı. Adı Cebr-i Rumi idi. Kimileri, bununla birlikte Yaser adında bir kölenin daha olduğunu söylüyorlar. Kimileri de bu şahsın, Huveytıb’ın kölesi Aiş olduğunu belirtiyorlar. Muhammed, peygamberlik iddiasında bulununca, muhalif gruplar, “Muhammed, Kuran bilgilerini bu kölelerden alıyor, Allah’ı ise toplumu etkilemek için kullanıyor” şeklinde eleştiriler yöneltmeye başladılar. Bunun üzerine, Nahl Sures’nin 103.ayeti indi.”

5- Nesefi, “Medark …” adlı tefsirinde şöyle diyor:

“Huveytıb’ın Aiş ya da Yaiş adında bir kölesi vardı. Bazıları da bunun isminin Cebr-i Rum-i olup Amr bin Hademi’nin kölesi olduğunu ileri sürmüşler. Bu köleler, Tevrat ve İncil’i çok iyi bilirlerdi. Muhammed, daima onlara uğrar ve kendilerinden bilgi edinirdi. Peygamberlik davası ortaya çıkınca, inanmayanlar dedikodu yapmaya başladılar ve Kuran’ın dayanağının Allah değil de bu şahıslar olduğunu, Muhammed’in aktardıklarının ise, sadece adı geçen kişilerden öğrendiği bilgiler olduğunu söylemeye başladılar. Bu yüzden ilgili ayet indi.”

6- Fahrettin-i er-Razi, Tefsiri Kebir adlı yapıtında şöyle diyor:

“Mekke’de Tevrat ve İncil’i çok iyi bilen ve bolca da kitapları olan bir köle vardı. Onun adı çok ihtilaflıdır. Kimisi Yeiş, kimisi Addas, kimisi Cebr, kimisi Cebra, kimisi Bel’am diyor. Muhammed, sık sık uğrar, ondan bilgi alırdı. Kuran olayı ortaya çıkınca, inanmayanlar zaman içinde ‘Bu işin arka planında Allah değil de, adı geçen kişiler vardır’ demeye başladılar. Kimileri de, ‘Aslında Kuran’ı, çok açıkgöz olan Hatice Muhammed’e öğretiyor; fakat kendisi kadın olduğu için öne çıkamıyor, bu nedenle Muhammed’i öne çıkarıyor, yani Kuran’ın baş aktörü Hatice’dir’ diyorlardı. İşte, bütün bu itirazlara cevap mahiyetinde adı geçen ayet inmiştir.

7- Bazı kaynaklar da, “Nahl Suresi’nin 103.ayetinde kendisinden söz edilen ve Muhammed’i etkileyen kişinin aslında Selman-ı Farisi olduğunu, ayetin de bu iddiaları reddetmek için indiğini” yazıyorlar.

Acaba, iddia edildiği gibi, Selman-ı Farisi olsun, diğerleri olsun- gerçekten adı geçen şahıslarda Kuran’ı ortaya çıkarabilecek bilgi birikimi var mıydı ya da Muhammed’e aktardıkları bilgiler Muhammed’in bildikleri, ürettikleriyle birlikte mi Kur’an’ı oluşturmuştu? Yoksa bu görüş muhalefet tarafından ortaya atılan bir iftira mıydı? Selman-ı Farisi hakkında bildiklerimiz şunlar:

Selman-ı farisi, aslen Iranlı idi. Başta Zerdüştilik olmak üzere, bütün dinler konusunda fevkalade kendisini yetiştirmiş bir insandı. Kendisi aynı zamanda, hem çok zengin bir ailenin çocuğuydu, hem de onun ailesi Iran’da Zerdüştilik’te zirveye ulaşmış bir aileydi, din işlerine bakardı. Ticaret için Şam tarafına gelmiş, dinler konusunda araştırma yapmak amacıyla da bir daha memleketine dönmemişti. Yıllarca birçok papazdan İncil hakkında ders almış, daha sonra Irak’a geçmişti. Bu süreç içerisinde en az on Hristiyan ve Yahudi din alimleri yanında kalıp, onlardan ders alarak kendisini “din”ler konusunda son derece iyi yetiştirmişti. Daha sonra Muhammed ile buluşup ilişkilerini derinleştirerek nihayet Islamiyet’e geçmişti.

Öylesine akıllı bir insandı ki, Hicri 5.yılında Müslümanlar ile Mekke müşrikleri arasında Medine’de meydana gelen Hendek savaşı’nda ;
“Medine’nin etrafına hendek kazıp savunma yapalım” fikrini ortaya atarak, müslümanların
savaşı kazanmalarını sağlamıştı. Hz.Ali, onun hakkında “Selman tüm ilimlerde uzman bir kişiydi, onun ilmi bitmeyen bir denizdi” demiştir. Selman’ın arkadaşları da kendisi için, “Selman lokman hekim gibiydi” diyorlardı. Ebu Hüreyre, “Selman, hem Kuran’da hem de İncil’de uzman bir insandı” demiş. Selman-ı Farisi, başarılarından dolayı, Medayın’a vali olarak tayin edilmişti. İmam Zehebi, onun hakkında, “Selman’ın kavradığı bilgiler için en az ikiyüzelli yıllık bir zamana ihtiyaç vardır, halbuki Selman 70-80 yıl yaşamıştır” diyor. Muhammed de onun hakkında, “Selman-ı Farisi, bizim ailenin ferdidir. Selman, eğer ilim Süreyya yıldızında olsa gidip oradan alır” demiştir.

Muhammed’in sık sık Selman’la geceleri uzun saatler bir arada kaldığı ve Selman’ın engin bilgisinden yararlandığı rivayet edilmektedir.

Turan Dursun’un “Din Bu” adlı kitap serisinin dördüncü cildinde, Bel’am, Yaiş, Addas, Yessar, Cebr ve Iranlı Selman (Farisi) ve İman adındaki yardımcılarından söz edilir. Bunlardan Bel’am, Yunanlı bir köleydi. Yaiş ve Cebr (Yemenli) de birer köle idiler.

Ilhan Arsel’in Şeriat’tan Kıssalar adlı kitabının önsözünde de Muhammed’in diğer öğreticileri/yardımcıları olarak Bahîra, Verkâ ve Abdullah Ibn-i Selâm’ın adları geçer.

Muhammed, katiplerini genellikle Yahudilikten ya da Hristiyanlıktan dönme ya da İbranice ve Süryanice bilen kişilerden seçerdi. Bu dillere vakıf değil iseler, öğrenmelerini isterdi. Örneğin, Hicret’in dördüncü yılında katiplerinden Zeyd bin Sabit’e Yahudi yazısını öğrenmesini söylemiştir.

Söylendiğine göre, en ziyade yararlandığı kimselerin başında, Hristiyanlıktan dönme Selman-ı Farisî ile, Yahudilikten dönme Abdullah İbn-i Selam gelirdi. Siyer’in yazarları İbn-i İshak, İbn Hişâm ve Tabakat yazarı İbn-i Sa’s gibi kaynakların bildirmesine göre, Selman-ı Farisî, Iranlı bir “Mecusî” iken çok genç yaşta Hristiyanlığı kabul ederek Suriye’ye gelmiş, daha sonra Bedevîler tarafından esir alınıp bir Yahudi’ye satılmış ve onun tarafından Medine’ye getirilmiştir. Kölelikten kurtulmak için Muhammed’e başvurup da onun tarafından satın alınmasıyla İslam’a girmiş ve azad olmuştur. Hristiyan ve Yahudi dinlerini en iyi bilen birisi olarak Farisi, Muhammed’e sadece din konusunda değil, yönetim ve savaş konusunda da Muhammed’e yardımcı olmuştur. Hendek Savaşı olarak bilinen savaşta, Muhammede’e hendek kazılmasını öneren kişinin Farisi olduğu söylenir.

Abdullah İbn-i Selam’a gelince, Tevrat’ı en iyi bilen yahudi’lerden birisiydi. Hz. Muhammed’in Medine’ye hicretinden sonra Islamiyete girmiştir. Tevrat konusunda, Hz. Muhammed’e en fazla bilgi verenlerden biri olduğu kabul edilir. O kadar ki, Hz. Muhammed onu, muhtemelen bu yardımlarından dolayı, “Cennetlik olan on kişinin onuncusu” olarak tanımlamıştır. (Bkz. Sahih-i Buhari … c.IX, s.81, ve c.X, s.25 vd.)

Muhammed bu kaynaklardan aldığı bilgileri, kendi günlük siyasetine uyduracak şekilde değişikliklere sokmuştur. Ancak, bunu yaparken, “kıssa”ları (masal ve hikayeleri) bir teviye ya da belli bir sıra ve silsile esasına göre değil, fakat Kuran’ın çeşitli surelerine ve bu surelerin ayetlerine dağıtmıştır. Bazılarını da hadis olarak ifade etmiştir.

Bu yolla Tevrat’tan aktarılan bilgilerde zaman zaman hata yapmış, Yahudilerin ve Hristiyanların itirazlarıyla karşılaşmıştır. Örneğin İsa’nın annesi Meryem’le, Musa’nın kızkardeşi Meryem’i karıştırmış, İbrahim’in babasının adını Terah yerine Azer yazmıştır. Buna benzer birçok konuda yaptığı hatalar nedeniyle Yahudi ve Hristiyanlar başta olmak üzere bölge halklarının büyük çoğunluğu peygamber olduğuna inanmamıştır.

Muhammed’in peygamberliğini ilan etmezden önceki döneminde bir hazırlık safhasından geçtiği bilinmektedir. Bu hazırlık öncesi, çocukluk döneminde daha 12 yaşlarında iken Rahip Bahira ile yaptığı görüşmeden kaynaklanan bir şartlanmayı belirtmekte fayda var. Ardından ekonomik sıkıntılar yaşaması, çobanlık yapmak zorunda kalması, amcasının kızıyla evlenme isteğinin reddedilmesi gibi olaylar onu kamçılamış ve düzene karşı bir pozisyona getirmiştir.Bu dönemde Mekke’de putperestlerden sonra güçlü olarak hanifler bulunmaktaydı.
Hanifler, putlara karşı çıkıyor ve tek Tanrıya ve İbrahim peygambere inanıyorlardı.
Muhammed de haniflerin etkisi altında kalmış ve onlarla birlikte olmuştu. 

O dönemde bizzat hanif olarak zikredilen pek çok kişinin isimleri geçmektedir. Bunlardan bazıları, Kus b. Saide el-İyadi , Zeyd b. Amr b. Nüfeyl , Umeyye b. Ebi’s-Salt, Erbab b. Riab, Süveyd b. Amr el-Müstalaki, Ebu Kerb Es’ad el-Himyeri, Veki’ b. Seleme el-İyadi, Umeyr b. Cündeb el-Cüheni, Adi b. Zeyd el İbadi, Ebu Kays Sırme b. Ebu Enes, Seyf b. Züyezen, Varaka b. Nevfel el-Kureşi, Amir b. Zarb el-Udvani, Abdüttabiha b. Sa’leb, İlaf b. Şihab et-Temimi, Mütelemmis b. Umeyye el-Kenani, Züheyr b. Ebi Sülma, Halid b. Sinan el-Absi, Abdullah el-Kudai, Abid b. Ebras el-Esedi, Ka’b b. Lüey gibi zatlardır.

Cahiliye döneminin kayda değer hanif şahsiyetlerden ve Kureyşin hanifliği yaşatanlarından Varaka b. Nevfel, Osman b. Huveyris, Ubeydullah b. Cahş bilhassa zikredilmesi gerekenlerdendir. O günün içinde bulunduğu durumu yansıtması açısından önem arz etmektedir. Varaka b. Nevfel eski kitapları okuyan alim bir kimseydi .
Bu dönem haniflerinin ortak özelliklerini şöylece özetlemek mümkündür:

Putları ve her türlü şirki reddetmek, mensubu bulundukları kavmin yanlış adet ve inanışlarına karşı çıkmak, cehaletin ortadan kaldırılması için faaliyette bulunmak, kavimlerinin baskılarından kurtarmak için onlardan uzaklaşarak inzivaya çekilmek ve yaratıcıyı düşünmektir. Tarihçiler, haniflerin bazılarının kutsal kitapları, sayfaları ve Zebur’u okuduklarını, bir çoğunun İbrahim’in dini üzere yaşadığını, bir kısmının da onun kelimelerini aradıklarını, bu uğurda çeşitli sıkıntılara katlandıklarını, yolculuklara çıktıklarını, rahip ve hahamlarla görüşüp onlara sorular sorduklarını, ancak aradıklarını bulamadıkları için Yahudilik ve Hıristiyanlığa girmediklerini, İbrahim’ın dinine inanmış olarak öldüklerini bildirmektedir.

Hanif kelimesi en eski kullanımı itibariyle Sami dil ailesine giren dillerde görülmekteydi. Ancak Kur’an’da kast edilen mananın dışında bir anlam taşımaktaydı. Kur’an’da müspet bir anlam yüklenen Hanif kelimesi, söz konusu dillerde menfi anlamda kullanılmakta olup, İslam literatüründe cahiliye tanımlamasına hemen hemen denk düşmektedir. Mesela; ahlaksız, dinden dönen, müşrik, kaba ve yalancı vs…anlamları da verilmiştir. Diğer taraftan Hanif kelimesi, ahlaksız, dinsiz; Süryanice de ise murdar anlamlarında kullanılmıştır. Hanif kelimesine yalancı, iki yüzlü ve müşrik manaları da verilmiştir. Hristiyan Süryaniler, “hanif” kelimesini ayrılıkçı Hristiyan mezheplerini nitelemek için de söylemişlerdir. Arapça da ise sapıklıktan doğru yolu bulmak anlamında olan “hanefe” den türediği söylenmektedir. Açıkçası putlardan uzaklaşarak tek İlaha inanan kimse demektir.
( Şemseddin Günaltay, İslam Öncesi Araplar ve Dinleri, Ankara 1997- Sa.99, dipnot 31)

Arapların putperestliği zayıflamaya yüz tutmuş, hristiyanlık bir birine karşı fırkalara bölünmüş, Yahudilik ise dindeki hakimiyetlerini muhafaza için, Arapları kendi içlerine almayan seçilmiş bir topluluğun dini durumuna gelmiştir. Diğer taraftan tevhid anlayışı Mecusilikten alınma zıt unsurlar sebebiyle zayıflamaya yüz tutmuştur. Kaynakların ifadesinden de anlaşılacağına göre aynı bölgelerde beraber yaşamış olan Sâbîîlik ve onun istihalesi durumunda olan putperestlik, Haniflikle karşı karşıya gelmiştir.

Araplar çoğunlukla ifrat derecesine varan bir hayat yaşamışlardır. Özellikle yol kesmek, yağma ve çapulculuk, mağlup olan kabilelerin hürriyet hakkı ile beraber kişisel haklarının da galibin eline geçmesi, savaşta yenilen kabile hakkında her türlü haksızlığın serbest olması gibi anlayışlar, ataların geleneği sayılmıştır. Hatta aynı ırktan olan kabileler, sürekli birbirlerini boğazlamaktan geri kalmamışlar ve bundan zevk alır hale gelmişlerdir. Bütün Arap yarımadası cehalet ve anarşi kabusları altında eziliyordu. Şiir, edebiyat ve diğer teşkilatlar bakımından nispeten ileri olan Araplar, iman, fikir ve ahlak bakımından çok geri kalmışlarıdır. Hatta bu şiirlerden bir tanesi de Kuss b. Sâide tarafından Ukkaz Panayırında söylenmiştir.

“Ey insanlar!

“Allah’a yemin ederim ki bunda ne bir hata var ne de yanlış,

Allah katında bizim bu dinimizden daha hayırlı olan bir din var.

Onun gelmesi yaklaşan bir elçisi var, gölgesi başımızın üstüne düştü.

Ona ulaşan ve kendisine uyana müjdeler olsun.

Ona muhalefet edene yazıklar olsun.

Geçen çağlara ve hayatlarını gaflet içinde geçiren milletlere yazıklar olsun.”

diyerek tabiri caizse İsa’ya yol açan Yahya rolü üstlenmiştir.. Kuss b. Sâide bu şiirini okurken Muhammed’in onu dinlemesi de ayrı bir anlam taşımaktadır. Arap Yarımadasına komşu olan devletlerin Hristiyan, Yahudi ve Ateşperest olmaları, yöneticilerin zalimane hareketleri, bu halkların başka bir din aramalarına sebep olmuştur. Hristiyanlar, Yahudiler ve Farisilerin dini görüş, fikir ve inançları beklenen ıslah edici bir peygamberin gelişi için zemin hazırlamıştır. Bundan sonra Arapların o zeminde karşılaşacakları peygamber Muhammed ve din de İslamiyet olacaktır.

Hilful-Fudul ve Muhammed Üzerindeki Etkileri:Muhammed’in gençlik dönemindeki Kureyş’de düzen çok bozulmuş, başıbozuk bir kaos ortamı oluşmuştu. Haram aylar denilen savaşılması günah kabul edilen Zilkade, Zilhicce, Muharrem ve Receb aylarında dahi kabileler arasında savaşlar oluyordu. Bu kuralı çiğneyenlerden biri de Muhammed’in amcası Kureyş-Kinane ittifakının komutanı Zübeyir bin Abdülmuttalip idi ve 18-20 yaşlarında iken Muhammed’de bu savaşa katılmıştı. Son 4 Ficar savaşı ile birlikte Mekke’de karışıklık iyice arttı. Haksızlıklar, hırsızlıklar, gasp, despotluk, güçsüz olanların ezilmesi, hukuksuzluk had safhaya varmıştı. 

Öyle ki Mekke’ye hacca veye ticarete gelenler dahi soyuluyor, taciz ve tecavüze uğruyordu.

Bunların hakkı, hukuku gözetilmiyordu. Son olarak Yemen’li bir tacirin mallarının parası ödenmeyince, tacir Hilful Ahlaf denilen oluşuma müracaat etti ama yardım alamadı. Bunun üzerine feryat edip Mekke’de mağduriyetini dile getiren şiir okuyarak sesini duyurmaya çalıştı.

Bu durumdan etkilenenler Mekke’li zenginlerden Abdullah b. Cudan’ın evinde biraraya gelerek toplandılar ve Hilful-Fudul adlı sivil örgütü kurdular. Bu oluşumun içinde yer alanlar arasında Ebu Bekir ve Muhammed de vardı.

Hılfılfudul adıyla anılmasının nedeniyse; araplar arasında bu isimle anılan bir çok antlaşmanın daha önce yapılmasıydı. bunlardan en meşhuru; curhum kabilesinin kureyş’ten önce böyle bir antlaşma ve dayanışma yapmasıydı. Bunlar; fadıl b. fudale, fadıl b. vedea ve fadıl b. haris isimli curhum kabilesinin ileri gelen kişileridir. Bu kişilerin isimleri fadıl olduğundan bu harekete de fadılların ittifakı anlamında hılfılfudul adı verilmiştir.

Toplantıda ettikleri yemin ise şöyleydi:

“Allah’a yemin olsun ki, Mekke şehrinde birine haksızlık ve zulüm yapıldığı zaman hepimiz, o kimse ister iyi ister kötü ister bizden ister yabancı olsun, kendisine hakkı verilinceye kadar tek bir el gibi hareket edeceğiz. Denizlerin bir kıl parçasını ısıtacak suyu bulundukça, Hira ve Sebir dağları yerinde kaldıkça ve üzerinde dağ tekeleri otladıkça bu yemine aykırı davranmayacağız ve birbirimize maddi yardımda bulunacağız.” (İbn Sa’d, Tabakat, I, 129)

Bu oluşuma katılanların ilk işi, As b. Vail’e giderek Yemenli’nin malını ondan almak ve Yemenli’ye teslim etmek oldu. O günlerde, Has’am kabilesinden Yemenli bir tacir, kızı ile birlikte hac için Mekke’ye gelmişti. Şehrin despot kişilerinden Nübeyh b. Haccac’ın, kızını zorla elinden alması üzerine tacir, Hilfu’l Fudul’a gitti. Hilf mensupları hemen Nubeyh’in evini kuşattılar ve kızı alıp babasına teslim ettiler.

Eraş kabilesine mensup birinden mal satın alan Ebu Cehil, parasını ödemedi. Muhammed’le birlikte Ebu Cehil’e gidildi ve hiç bir itiraz olmadan parası alındı.

Sümale kabilesine mensup bir tacir Mekke’nin ileri gelenlerinden Übey b. Halef’e mal satmış, fakat parasını alamamıştı. Çaresiz kalan tacir Hilfu’l-Fudûl’a başvurdu. Teşkilat mensupları ona Übeyy’e gidip parasını tekrar istemesini, vermediği takdirde kendilerinin bizzat alacaklarını bildirmesini söylediler. Bunun üzerine Übey, parayı hemen ödedi.

Bu sivil insiyatifin olumlu girişimleri Mekkeliler arasında takdirle karşılandı, örgüt mensuplarına karşı güven ve saygı oluşturdu.

Bu örgütün, Muhammed’in kişiliğinin oluşturmasında, çevresiyle ilişkilerinin geliştirmesinde, itibar oluşturmasında etkisi büyük olmuştur.

Peygamberliği ilan ettikten sonraki dönemde dahi Hilful Fudul’dan övgüyle söz etmiş ve “Yine çağrılsam gider katılırım.” demiştir. (Müsned, I, 190, 317)

Hatice ve Varaka:

Hatice binti Huveylid b. Abdul Uzza’nın doğum tarihi kesin olarak bilinmemekle birlikte, Milâdi 555. yılında olabileceği söylenmektedir.

O, Arapların Kureyş kavminin Hâşimiler boyundan olup babası Huveylid, annesi Fâtıma’dır.

Muhammed ile evlenmeden önce üç evlilik yapmıştır. Hatice ilk önce Varaka ibn-i Nevfel’e nişanlanmış ancak nikah yapılmamıştır. İkinci kez künyesi Ebu Hale olan İbn-i Nebbaş ile nikahlanır. Ebu Hale’nin vefatından sonra Atik ibn-i Abid ile evlenir. Atik’in de vefatından sonra amca oğlu Sayfi ibn-i Umeyye ile evlenir. O’nunda ölümü üzerine dul kalır. Bu evliliklerinden aşağıdaki çocukları doğmuştu:

1. Ebu Hale’den Hind isimli oğlan çocuğu.

2. Atik’den yine Hind isimli kız çocuğu

3. Sayfi’den Muhammed isimli oğlan çocuğu.

Hatice’nin iki çocuğunun isminin de Hind olmasına binaen künyeside Ümm-i Hind olmuştur.

Hatice çok zengindi ve ticaretle uğraşmaktaydı. Ücretle tuttuğu adamlarla Şam’a ticaret kervanları düzenlerdi. Muhammed’le tanıştı ve ondan hoşlandı, ona ticaret ortaklığı önerdi ve onun başkanlığında bir ticaret kervanını Şam’a gönderdi. Aynı zamanda hizmetkârı Meysere’yi de onunla beraber gönderdi. Hatice bu ticaret kervanından çok memnun oldu. Daha önce gönderdiği ticaret kervanlarına nazaran, bu sefer daha fazla kâr elde etti.

Hatice, Muhammed hakkında Meysere’yi de dinleyince, ona olan itimadı ve sevgisi daha da arttı. Ona anlaştıkları ücretten fazlasını verdi ve Muhammed ‘e evlenme teklifinde bulundu.

Hatice, Hz.Muhammed ile 4.evliliğini yaptığında 40 yaşlarında, Muhammed ise 25 yaşlarında idi.

Evliliklerinden 4 oğlu oldu; Kasım, Tayyip, Tahir, Abdullah dördu de vefat ettiler. 4 de kızı oldu; Rukiyye, Ümmü Gülsüm, Zeyneb, Fatima. 40 yaştan sonra 8 çocuk. :shock:

(Bazı kaynaklara göre Tayyip ve Tahir, Abdullah adlı oğlunun lakabları olarak belirtilir.)

Hatice, Hz.Muhammed’i amcazadesi Varaka Bin Nevfel ile tanıştırdı. Varaka Hıristiyandı ve bilimle ilgiliydi. Aynı zamanda Nasturi rahibi olan Varaka Mekkenin de rahibi ve vaiziydi. Tevrat ile İncil’ide iyiden iyiye incelemiş ve arapçaya tercüme etmişti.Çok bilgili ve Filozof bir adamdı. Dinler tarihini çok iyi biliyordu. O araştırmaları sonucunda puta tapıcılığı bırakıp hıristiyanlığı kabul etmişti.

Varaka Bin Nevfel Muhammed’i sevdi. Onun dini konulara olan ilgisi hoşuna gitmiş ve yakınlık duymuştu. Bilgili olduğu için Hz.Muhammed’de ona saygı ve ilgi gösteriyordu. Varaka’yı her zaman ziyaret ediyordu. O da Ona Tevrat’ı baştan başa okudu. Adem’den İsmail’e kadar bütün Peygamberlerin menkıbelerini anlattı. Musa’nın dinini nasıl kurduğunu, İsa’nın Hıristiyanlığını da izah etti. Vahdaniyet-i ilahiye’yi derinden derine anlattı, fikir ve halvet yollarını gösterdi.

Türk tarihçisi Enver Behnan Şapolyo’ya göre, Muhammed 15 sene boyunca Varaka bin Nevfel tarafından eğitilmiş ve Tevrat ve İncil’de yer alan bilgiler ona öğretilmiş ve yetiştirilmiştir.

Kaynak: İbni Hişam, Sîre: 1/254; İbni Kesîr, Sîre: 1/404

Yemen’li Rahman- Müseylimetül Kezzab

Muhammed zamanında Yemen’de çok önemli bir kabile reisi vardir ve peygamberliğe soyunmuştur. Adı Yemame Rahman’idir.

Bu Yemame Rahman’i oldukça kültürlü, zeki ve saygın bir kişidir. Araplar arasında oldukça nüfuzludur. Muhammed’in bu kişiyle diyalogları olmuş, ona büyük saygı duymuştur. Hatta onunla ilişkisi öyle bir dereceye gelmişti ki, Mekkeli inanmayanlar,

“Bize ulaşan bilgiye göre,Yemame’deki şu adam, Rahman denen kişi öğretiyor sana müslumanlığı. Kuşkun olmasın ve yemin ederiz ki, biz hiçbir zaman Rahman’a inanmayız.” demişlerdir. (Siratu Ibn Ishak,Muhammed Hamidullah 180/254)

Rahman insanlar arasında kullanılan bir isimdi. Ve ilginçtir ki, Arab dilindeki birçok kelime Sankstritcedir, çok tanrılı Hint bolgesi diline aittir.
Mekkeli Araplar, Muhammed’in islam kelimesini bile Bu Rahman denen kişiden aldığını iddia ediyorlardı.

Bu Yemameli Rahman, peygamberlik savında bulunduğu zamanlar bir diğer adı da “Müslim” di. Yani, İslam oluşturulmadan önce adamın bir adı da Muslim! Tabii, daha sonra peygamberlik savında Muhammed başarılı olunca, müslumanlar alay etmek için “Müseylime” ve “çok yalancı” anlamında “Kezzab” ismini de eklerler. Daha sonra da İslamın tarihi derlenirken, bu Rahman ile ilgili bilgilerin büyük çoğunluğu imha edilmiştir, ilerde sorun çıkmasın diye. Yine de elde kalabilen bu kadar bilgi bile durumu gayet iyi açıklayabilmektedir.

Yemen, o zamanlarda Mısır dahil ortadoğu ve Hindistan’a kadar ki uygarlıklar için önemli ticaret noktalarından biriydi. Aynı zamanda din olarak da musevilik, hristiyanlik ve müslumanlığın temeli olan sabiilik vardı. Bunun yanında musevilik ve hristiyanlık da sonradan yerleşmişti, tıpkı Medine’de yahudiliğin yerleşmiş olması gibi. Yemen bu yüzden ticari olduğu gibi bir dinsel merkezdi de aynı zamanda.

Rahman denen kişi Yemen’in Ezd kabilesinden, bilgelik ve nüfuzuyla saygı gören bir başkandı.

Muhammed, peygamberliğini ilan etmeden önce, karısı Hatice tarafindan ticari amaçlı olarak Yemen’e de gonderilmişti. Yemen’de o zamanlar çok önemli olan Hubase fuarına katılmıştı. Zaten Rahman’la da burada tanışmıştı. (Kaynak: Muhammed Hamidullah, Islam Peygamberi 1/61)

Muhammed’in içinden çıktığı Evs ve hazrec kabileleri de, o zaman ki Arap kabileler topluluğundan bir çoğunu içine alan Ve Rahman isimli kişinin de içinden çıktığı Ezd kabilesinden ayrılmaydı.
Yani kısacası, Muhammed ve Rahman uzak ta olsalar sonuçta akrabaydılar.
Yemen kokenli bu Ezd kabilesi Muhammed için çok önemliydi. Buna örnek olarak çok sağlam iki hadis aktaralım:

“Emanet Ezd’dedir.” -Tirmizi,Sunen,no 3936-

“Ezd kabilesinden olanlar, allah’ın yeryüzündeki arslanlarıdırlar.İnsanlar onları alçaltmak isterlerken, Allah onları yükseltir. öyle bir zaman gelecektir ki, kişi hep ‘keşke babam bir Ezd’li olsaydı, keşke anam bir Ezd’li olsaydı’diyecek” -Tirmizi,no:3937-

İşte bu yüzden, bu Yemen ve Ezd kabilesi sevgisinden Muhammed, “iman Yemenlidir, hikmet de Yemen’lidir” demiştir. Sadece sevgisinden değil tabii, Yemen’in o zamanlar bir dinsel merkez olması, bütün dinlerin kaynağı olan sabiiliğin orada merkezi din olmasıdır. Muhammed’e göre iman dolayısıyla dini oluşturan herşey, ibadetlere kadar Yemenlidir, Sabiilik kökenlidir. Bu nedenle Rahman hiç de önemsiz bir insan değildir Muhammed için.

Nitekim, peygamberliği Muhammed’e kaptırmak istemeyecek, kendisi de peygamberliğini ilan edecek, başarılı olamayınca 148 yaşında olmasına rağmen Muhammed’e peygamberlikte ortaklık dahi teklif edecektir.

Evet, bazı bilgiler gerçekten şaşırtıyor insanı. Ama olmayacak birşey de değil.
Üstelik bazı kaynaklara göre, Muhammed’den 20 yıl önce peygamberliğini ilan etmiş.
Hicret’in 10. yılında Muhammed’e şu satırlarla ortaklık teklif ettiği rivayet edilir;

“Tanrı elçisi Müseylime’den,Tanrı elçisi Muhammed’e mektuptur. Sana esenlikler dilerim.
Ben Peygamberlikte sana ortak edildim.Yeryüzünün yarısı bize,yarısı Kureyşlilere aittir,fakat Kureyşliler adaletle hareket etmezler.”

Peygamber’in,Yemame halkına öğretmen olarak gönderdiği Reccal bin Unfuva, Müseylime ile çok iyi arkadaş olmuştu. Ve Tanrı’nın Müseylimeyi, Muhammed’e ortak ettiğine tanıklık ediyordu. Margoliuth’a göre ise Muhammed peygamberlikte Yemenli Rahman’ı taklit etmişti.

Rahman’dan Örnek Ayetler:

“Allah yüklü deveye in’am etti. Ondan koşan bir yavru çıkardı. Sifak (alt deri) ile hasa (barsak) arasindan.”

“Salih insanlar gecelerini uyumadan, ibadetle geçirirler, gündüzleri de gökteki bulutlarin ve yağmurların kuvvetli tanrısı için oruç tutarlar.”

“Tanrıyı her eksikten tenzih ederim ki, O dirilme zamanı geldiğinde, acayip bir biçimde diriltir. Sizi göğün katına yükseltir. O sizin hardal tanesi kadar da olsa işlerinizi ve gönlünüzden geçeni bilir. Insanlar bu yuzden ziyana uğrar ve lanete katlanırlar.”

“Renkleri kara olduğu halde sutleri beyaz olan koyunlar uzerine and içerim ki.”

“Ektiğiniz yerleri koruyunuz; yoksul olanları yurdunuza kondurunuz, azgınları yurdunuzdan uzaklaştırınız.”

(Bahriye Üçok’un “Dinden Dönenler ve Yalancı Peygamberler” kitabından)

Yemameli Rahman Müslim’den birkaç ayet daha;

Tohum ekerek,
Ekin yetiştirenlere,
Ekinleri biçenlere,
Buğdayları savuranlara,
Sonra öğütenlere,
Onlardan ekmek yapanlara,
Bu ekmekleri ufak ufak doğrayarak,
Et suyunda ıslatanlara,
Ve bunların üzerine,
Sade yağ dökerek yiyenlere,
Şerefine and içerek temin ederim ki;
Siz hayvan besleyerek, çadırda yaşayanlardan,
Daha meziyetlisiniz.
Binalarda yaşayanlar da size üstün gelmedi.
Karanlıkları basan gece,
Siyah Kurt,
Ve yaşına basan,
Çatal tırnaklı hayvan adına andolsun ki;
Üsseyid’lerin,
Harem’in hürmetini çiğnememiş
Olduklarını teyit ederim.

Aşağıdakiler de Kur’an’dan:

Naziat/1-5:
o daldırıp çıkaranlara,
usulcacık çekenlere

Serdar Kaangil

About pante

Araştırmacı sosyal medya editörü...
Bu yazı Din içinde yayınlandı ve , , , , , , olarak etiketlendi. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

272 Responses to MUHAMMED’İN HOCALARI

  1. yalancıya cevap dedi ki:

    bu kadar palavra yazmıssın ama tek bır ayet senın sayfalarca burda yazdıklarını acık ve net bır sekılde yerın dıbıne sokuyor

    ANKEBUT 29/48. Sen daha önce bir kitabtan okumuş ve elinle de onu yazmış değildin. Öyle olsaydı, batıl söze uyanlar şüpheye düşerlerdi.

    okuda belkı ıman edersin

    • Emre Baba dedi ki:

      helal kardeşim

      • siradan bir kul dedi ki:

        YAZIKLAR OLSUN Peygamber Muhammed ül Emin di. Güvenilir kisiydi ona büyücü dediler sihirbaz dediler ama asla yalancı demediler diyemediler çünkü hayatında yalan söylememiş okuma yazma bilmeyen bir insan milyarlarca insanı peşine takabiliyorsa sizin gibi mürekkep yalamış şahsiyetler peşine dünyayı katmalı hadi gücünüz yetiyorsa bir ayet yapın Allah (Şani ne yücedir) öyle buyuruyor inkar edenler birleşin de bir kitap demiyor bir sure demiyor sıkıyorsa bir ayet yapında görelim son olarak kendi rızasıyla zarara girene acınmaz bizim dinimiz bize sizinki de size Mevlam doğru yola yöneltsin kalbinizi iman nuruyla aydınlatsın insallah

      • 1okuyucu dedi ki:

        Sıradan bir kul;

        ayetleri doğa yasaları olan evren isimli bir kitap varken, başka kitap yazma patavatsızlığını olsa olsa sahte yazarlar yapar.

        çoklukla övünme, kelleler sayıldığında İsanın tanrı olduğuna inananların sayısı Muhammede inananların sayısından daha fazla,

        eğer dinler arası rekabet olmasaydı, dinler çoktan tarihin çöplüğüne giderdi.

        Kuranın tanrısının ilk emri oku olurda Kuranın tanrısının peygamberi okuma yazma öğrenmez mi? bu mümkün mü? ayrıca bir şeyler bilmek için okur yazar olmaya gerek yok, insanlar duyarak ta görerek te bir şeyler öğrenir, zaten herkes okur yazar olsaydı, katiplere gerek kalmazdı?

      • toro dedi ki:

        Sayın Emre Baba,

        İnsanın zihinsel evrimini baskılayan ve yavaşlatan bazı etkenler ve öğeler vardır! Bunlardan biri insanın kendi söylediğine inanması ya da kendi söylediğine inandırmasıdır!

        Bakınız payşatığınız ayet;

        ”ANKEBUT 29/48. Sen daha önce bir kitabtan okumuş ve elinle de onu yazmış değildin. Öyle olsaydı, batıl söze uyanlar şüpheye düşerlerdi.”

        Burada bir savunma var! Demek ki ortada birde itham var! Peki size soruyorum itham edilen kim? Daha da önemlisi itham edileni tanrının koruduğunu müslümanlara ileten kim?

        Hakim bir yakınınızı öldüren sanığa soruyor;
        O adamı neden öldürdün?

        Sanık cevap veriyor;

        Tanrı istedi!

        Ne yapardınız, eylemini tanrının kendisiyle konuştuğunu iddia ederek aklamaya çalışan kişiye inanıp, ona birde biat edermiydiniz?

        Ya da hakim ne yapsın?

        Sanığın fiili tanrının isteğiyle gerçekleştirdiğinden yola çıkarak, can verenin can almaya ve can aldırmaya da hakkı vardır kanaatiyle sanığın beraatinemi karar versin?

      • toro dedi ki:

        Sayın sıradan bir kul,

        Bu dünyada insanlar arasında yapılabilecek en kolay şey insanları peşine takabilmektir! Büyük iskender putperetti ve arkasına taktığı binlerce insanla hindistana kadar gitti! Hitler sorunları olan biriydi ama milyonlarca almanı arkasına takabildi ve sonucunda çıkarttığı savaşta yaklaşık 80 milyon kişi öldü! O senin dediğinin peşine takılanlar sonra güç kavgasında mekkeyi medineyi yağmaladı hatta kabeyi mancınık ateşiyle önce yıkıp sonra yeniden inşa ettiler! O senin birisinin peşinden gidenler o birisinin vasiyeti olmadığı halde kuranı egemenliklerinin dayanağı olarak kendi istedikleri gibi kitaplaştırdılar! Sonra yeniden yazıp, ilk kitabı yaktılar! Sonra arapçada olmayan sesli harfleri içine monte edip yeniden yazdılar! Sonra harekelendirmek suretiyle yeniden yazdılar! Noktalamak suretiyle bir kez daha yazdılar! Hani nerde son yazılan?

        1400 sene sonrasından ezberletilenleri tekrarlamak kolay! Peki ezberinizin dayanağı olan ve peygamberinizin ölümünden sora yazılan kitap neden yakıldı diye sorgulamak yok! Yakılan inandığınız tanrınızın sözleri değilmiydi? Yanlış mı yazılmıştı? Sonra doğrusunun ne olduğuna kim karar verdi?

        Hadi bunları da geçelim! Atalarınız nasıl müslüman oldu? Toplu halde kabeyemi koştular yoksa yağmacı araplar toplu halde onlara koşup akrabalarının kesik başını göstererek yaşam ile kitap arasında tercih yapmayamı zorladılar?

        Birilerinin peşinden gitmek demişken, Ya Yemameli müseylime kazansaydı ne yapacaktınız! Tabi ki o da yayılma yolunu seçip atalarınızı kılıcıyla dize getirseydi şu anda ona güzellemeler yapıyor olacaktınız!

        Hayatın gerçekliğinden uzak ve sizi içine soktukları cendereye biat etmenin kolaycılığıyla yazdığınız iki satırla sizin gibi kolayı seçmeyip zoru seçenleri yani yığınların bencil hışmını göze alanları yaralayabileceğinizi zannediyorsunuz!

        Ama korkmayın bizim sizin gideceğiniz cennette gözümüz yok! Hatta sevinin belki bizim gidemeyeceğimiz yerler size verilir, oynaşamayacağımız hürilerde aranızda pay edilir!

        Bunları istemeyenlere, bunları istemiyorlar diye takındığınız tavır niye?

  2. ugur bulut dedi ki:

    kesınlıkle sana katılmıyorum hem daha önce bır suru peygamber gönderılmış yemenlı rahmanda kendını peygamber ılan etmış ama ne hıkmetse kımse ona ınanmamış..PEYGAMBER EFENDIMIZIN HAYATINI araştırır ne ugruna çile çektiğini neden zengınlık içinde yaşamak var ıken sıkıntılar içinde savaş içinde yaşadığını anlamaya çalış.kendı amcasını öldüren bır köleyı bıle mektupla musluman olmaya çağırdığını onu affedeceğini butun bunları neden yaptığının ıdrakıne var..su saçma tezlerınle facete dolanır ınsanların aklına nıfak sokmaya çalşırsın.ama nafıle.bızım zerre kadar şüphemız olmaz.senıde ALLAH CC
    affetsın ısla etsın dıyorum arkadaşım.

  3. serap dedi ki:

    yukarda yorum yazan arkaşlara seslenmek istiyorum. KRAL ÇIPLAKKKKKKKKKKKKKKKKKKKKKK. sizin yaptığınız kraldan çok kralcı olmak. adam ne güzel izah etmiş. aklı kullanan insan bu yazılanları anlar. kullanamayan ise ancak sizin gibi kısır döngü içerisinde işin kolayına kaçarak her elimdeki hıyar diyene tuz alıp koşarsınız. tanrı sizleri inandırmak için sizin gibi bir kul göndercek öylemi. yok ya. gülerim aklınıza

    • Gencer dedi ki:

      Tebrikler Serap Hanım.

    • bir kul dedi ki:

      serap dedi ki:
      07/08/2013, 12:52 BU YAZINA İSTİNADEN

      …tanrı sizleri inandırmak için sizin gibi bir kul göndercek öylemi. yok ya. gülerim aklınıza DEMİŞSİN
      KENDİNE ÇOK YAZIK ETMİŞSİN

      TEVBE 80 Onlar için ister af dile, ister dileme; onlar için yetmiş defa af dilesen de Allah onları asla affetmeyecektir. Bu, onların Allah ve Peygamberini inkâr etmelerinden dolayıdır. Allah, fâsıklar topluluğunu hidayete erdirmez.

      TEVBE 81 Allah’ın Peygamberine muhalefet etmek için savaştan geri kalanlar, yerlerinde oturmaları ile sevindiler; mallarıyla, canlarıyla Allah yolunda cihad etmeyi çirkin gördüler ve “Bu sıcakta savaşa gitmeyiniz” dediler. De ki: “Cehennem ateşi daha sıcaktır.” Keşke anlasalardı!

      TEVBE 82 Artık kazanmış oldukları günahlara karşılık AZ GÜLSÜNLER ÇOK AGLASINLAR

    • Murat bozkır dedi ki:

      Süper bir cevap tebrik ediyorum.

  4. serap dedi ki:

    inanışınıza göre müslümanlığı yani birinci kısım normal olmak üzere ikinci kısmıyla muhammedin peygamberliğini kabul etmeyen kişi cehennemlik öyle mi. böyle saçma bir inanç olabilir mi ya.

    • Yılmaz dedi ki:

      Serap Hanım, iyice incelemeden kestirip atmayın, bu çok ciddi bir konu bu, sonsuz yaşam sözkonusu. Burda önemli olan Muhammed’in peygamberliğinden ziyade onun getirdiğinin Allah katından olup olmadığını kabul etmektir. Ben bile aşırı şüpheci bir insan olmama rağmen Kuran’ın insan sözü olamıyacağına iman ettim. Defalarca okudum, her okuyuşumda yeni şeyler keşfettim, şüphelerim her seferinde biraz daha azaldı, inanın insan kelamı değil bu. Allah kelamı olduğuna inandıktan sonra yaşantınızı düzeltmeye başlıyorsunuz, geçmişte yaptığınız haksızlıklar, yanlışlar, zulümler (çoğu zaman hiç önemsemeyip yoksaydığımız, unutup gittiğimiz) geliyor aklınıza, yaşantınızı düzeltmeye başlıyorsunuz, insanı da kurtarırsa bu kurtarıyor zaten. Cennet-cehennem gibi kavramlar insanların anlayışını kolaylaştırmak için benzetmeler yapılmış, neticede insan bu dünyada ektiğini sonsuz yaşamda biçiyor, sonsuz yaşamı bu dünyada kazanıyor ya da kaybediyor.

    • bir kul dedi ki:

      serap dedi ki:
      07/08/2013, 12:57
      ikinci kısmıyla muhammedin peygamberliğini kabul etmeyen kişi cehennemlik öyle mi. böyle saçma bir inanç olabilir mi ya. DEMİŞSİN

      KUR’AN MEYDAN OKUYOR !

      Kur’an emsalsiz olduğuna ve benzerinin oluşturulamayacağına dair meydan okuyan bir kitaptır. Bu meydan okuma şu dört ayetle yapılmış ve kademe kademe gerçekleştirilmiştir.
      Önce inkarcılardan o zamana kadar inen kısmının benzerinin getirilmesini talep eder:

      İSRA 17/88 De ki: “Andolsun, bu Kur’ân’ın bir benzerini ortaya koymak üzere insanlar ve cinler bir araya gelseler, birbirlerine destek de olsalar, benzerini getiremezler.”
      Sonra meydan okuyuşundaki isteği daraltır ve Kur’an’ın tamamından onun içindeki 10 sureye talebini indirir:

      HUD 11/13 Yoksa, “onu kendisi uydurdu” mu diyorlar? De ki: “Eğer doğru iseniz, Allah’tan başka çağırabildiklerinizi yardıma çağırın da onun gibi uydurulmuş on sûre getirin.”

      Bu 10 Sure talebine de kimse cesaret edip cevap veremez, yani bir şeyler ortaya koyamaz.
      Son safhada meydan okumada talebini daha da indirir ve tek bir Sure getirmelerini ister.

      YUNUS 10/38 Yoksa, “Onu uydurdu” mu diyorlar? De ki: “Eğer doğru iseniz, Allah’tan başka, gücünüzün yettiklerini çağırınız da, onun benzeri bir sûre getiriniz.”

      İşte bu üç ayetle meydan okumasından bir sonuç alamayınca inen bir ayetle, bu işin hiç bir zaman oluşturulamayacağının altını çizer:

      BAKARA 2/23 Eğer kulumuza indirdiğimiz Kur’ân’dan şüphe ediyorsanız, siz de onun bir sûresinin benzerini getiriniz ve eğer sözünüzün eri iseniz Allah’tan başka tapındıklarınızı da yardıma çağırınız.

      ‘’ Eğer kulumuza indirdiklerimizden şüpheye düşüyor iseniz Allah’tan başka tüm yardımcılarınızı da çağırın.

      BAKARA 2/24 Kur’an’ın veya on suresinin benzerini getiremediniz; bir suresinin benzerini de asla getiremeyeceksiniz. O halde yakıtı insanlar ile taşlar olan ve kâfirler için hazırlanmış bulunan ateşten korkun!

      Bu ilahi sözler şimdiye kadar hiçbir benzerinin oluşturulamadığının ve kıyamete kadar da oluşturulamayacağını kesin bir dille belirtir.

      NOT EGER BU MEYDAN OKUMAYA CEVAPLAYAMAZSAN VEYA MEYDAN OKUMAYA MEYDAN OKUYAMAZSAN SEN AKLINLA DEGİL NEFSİNLE DEGERLEDİRMİŞ OLDUGUNDAN TAM BİR SACMALAMIŞ OLACAKSIN DEDİGİNDEN VAZ GECMEZSEN SACMALIGINDA ÖTESİNE GECMİŞ OLACAKSIN
      iyi düşüncele

  5. Gencer dedi ki:

    Allah herkesin yaptığı dedikodulara Kuran ile cevap vermiş.Çok ilginç.Sanki her lafa cevap vermek zorunda hissetmiş gibi.İnsani duyguları çok ağır basmış.Kuran’daki en büyük çelişki budur.

  6. Geri bildirim: MUHAMMED’İN ASIL İDEALİ | BİLİMSEL FELSEFE

  7. mehmet dedi ki:

    bu yazıyı kaleme alan eleman selman’ı irani halka mensup biri sanıyor demek ki. zaten bir adamın cahil olduğunu kopyala yapıştır yazılar yazdığnı anlamak için yazılarda kullandığı kişileri tanıyıp tanımadığına bakmak lazım.
    cahil evladım benim selman farisi değildir, ferisi mezhebine mensup bir musevidir.

  8. Sinan ATILGAN dedi ki:

    Amma da saçmalamışın. Kafanı bu tür boş şeylere yoracağına, birazcık Kuran için yorsaydın, onun gerçek bir kitap olduğunu anlardın. Kuran’da yer alan ve bugün kanıtlanan kozmolojik delilleri o günün insanları biliyor muydu?

    • Hazar Deniz dedi ki:

      Doğru söylüyorsun Sinan Atılgan. Kuranda kozmoloji, kozmogoni, astronomi,astrofizik, biyoloji, kimya, tıp (mesela deve sidiği tedavisi) hatta kuantum fiziği bile var. İşte bu yüzdendir ki; bütün keşif ve icatları islam dünyası yapmış, bilime bütün katkıları islam alemi yapmış, aya ilk çıkanlar Suudiler,uçağı, gemiyi, otomobili yapanlari hatta termodinamik bilimini kurandaki ayetler sayesinde müslümanlar bulmuş, uygulamışlardır.:)))))))))
      Aklınız, zihniniz bu kadar mı çarpık sizin yahu?

  9. eray ekin dedi ki:

    Varaka öğretiyor demişsin.Sen kalkıp böyle bir eğitme işine kalkışsan kendini ifşa eder misin.Bunca bilgiye daha önceden sahip iken peygamberimiz haşa öğretilmiş olsa varaka öğretmiş olsa neden kendisi varakaya gitsinki.Hirada vahyi kendiside yorumlayabilirdi.Varakaya ihtiyaç olmazdı.Eğitilmiş olsa geçmiş peygamberlere her zaman Allah peygamber olduklarını bidirmiştir.Varaka kalkıp böyle bir tezgah kursa peygamberliği niye kendisi versinki.Kalkıp diğer peygamberlere peygamberlik verilişini örnek almazmıydı.Kendisi peygamberlik vermesi hiradan sonra mantıksız değil mi.Ki alim bir insan böyle birşeye kalkışsa böyle basit şekilde kendisini ifşa mı eder.
    Sonra eğitilmiş olsa varaka bunu düşünemezmiydi.Kavmi elbette soracak bunca bilgiyi nereden biliyorsun diye.Bnu bile bile varaka kalkıp senin din günün görürsem sana elimden gelen yardımı yaparım diyor.Alim insan geçmişte peygamberlere atılan iftiralarıda biliyor.Hiçbir peygamber yokki husumet edimemiş olsun diye.Eğitmiş olsa ve buna binaen onun tebliğ zamanına yetişmiş olsa yardım edeceğim diyor.Onun eğittiğine dair kavmi varakayıda kullanıp iftira atacağını varaka bilemiyecek kadar cahil mi?Bu kurmaca yada eğitim işi değil işin özü.Akıl mantık varki eğiten kensini ifşa etmez.Ki geçmişte peygamberlere kavimlerinin yaptıkları iftiraları bilen tevrat incil dinler tarihni bilen varaka kalkıp eğitse gizliden yürütmez mi bunu.Bu planlamış kurmaca olsa varaka sana peygamberlik vericem bide sana yardım edeceğim diyecek kadar cahil mi?Madem varaka alim çok zeki diyoruz.Bunları düşünemeyecek kadar cahil olduğunu söylemek tutarsız değilmi.En basitinden kendimize hayali birini seçelim ve peygamber olması için eğitelim.Ve akıl mantıkı olarak o kavim karsısında kendimi niye ifşa edeyim.AMACIM İNSANLARI İNANDIRMAKSA SÜPHE UYANDIRMAMAKSA kendimi niye ifşa edeyim.Ben bilgili olarak bir peygamberin başına gelecek seyleri biliyorsam örnek olarak eğiten ben isem bende daha bilgili isem ve o kişinin yanında olmam açıkça şüphe uyandır maz mı?Ben bunu düşünemeyecek kadar insanların benden şühelenmesini anlamayacak kadar gerizekalımıyım ki.Bu kadar hasas bir konuda plan kursam kendimi asla ön plana çıkarmam.Ki siz sırf Hz. Haticenin Peygamberimiz Varakanın yanın götürmesinden dolayı şüpheler içinde bunları yazıyorsunuz.Varaka peygamberlik dönemini görseydi kim bilir daha ne çok asılsız seyler yazardınız.Peygamberimizin korkusunun sebebini basından geçenleri vrakaya anlatması ve onun peygamber olduğuna inanması.Kısa bir süre sonraa varaka ölüyor.Bundan dolayı olayı peygamberlik verdiye çevirirseniz siz çelişki içinde kalırsınız.Dinler tarihi ortada ve peygamberliğin Allah tarafından verildiği ortada iken varakanın peygamberlik vermesi bile saçma.Buna kurmaca diyip eğitti demek tutarsızlıktır.Eğiten kendisini ifşa etmez.Söz konusu varaka gibi zeki alim bir insan ise plan kursa böyle basit plan kurmaz.Şayet eğitilmiş olsa Hirayı peygamberimiz varaka gibide yorumlayacak kapasitede olurdu.Tevrat İnci Kuranıkerimi Peygamberimiz çok iyi biliyordu diyorsunuz bunları bilen Varakaya mı gider.Meleklerin Cinlerin vasıflarınıda sizin dediğiniz gibi bilmiş oluyor sizin mantığınızla melekler cinler kuranda çok net anlatılır bunları daha önceden bilmiş olsaydı Hira Magarasında yaşadıklarını Varaka gibi gayet net bir biçimde yorumlardı.Korkusu geçtikten sonra varakaya götürülüyor.Bilmiş olsa zaten yorumlar gitmezdi.Bilmiş olsa kavminin onu mekkeden çıkaracaklarınıda bilirdi peygamberimiz.Halbuki Varaka kavmin seni buradan çıkaraca dediğinde o ”Beni buradan çıkaracaklar mı diye cevap veriyor”Bilmiş lan böylemi Cevap verir.Varaka eğitmiş olsa kavminin senin buradan cıkaracakları sana husumeti olacağı vakit yaşarsam eğer sana elimden gelen yardmı yaparım diyor.Düşün eğitim veren eğitim verdikten sonra yardm edipte kendisini niye ifşa etsin.Aynı şeyleri birçok kez tekrarladım çünkü anlamanız için.Kopyala yapıştır yaptığınız besbelli.Akılla yorumlanmış bir blog açmış olsaydınız keşke.

  10. eray ekin dedi ki:

    Ekleme yapmak istiyorum ayrıca Varaka eğitmiş olsaydı.Eğitilmiş bir insan kendisini eğiteni niye ifşa etsinki.Hira mağarası hadisinin Kaynağıda Hz.Ayşe.İnsanlar Peygamberimizin vahiyle gelen bilgi konusunda bu kadar şaşkın durmadan öğreten birilerini ararken szde aynısını yapıyorsunuz durmadan öğreten birisini arıyorsunuz.Sen peygamberliğini ilan etsen seni eğiten biri olsa onu ifşa eder misin ?Selmanı farisde Medine döneminde müslüman olmuştur.Mekke döneminde inen sureler paygamberler tarihini daha çok anlatan surelerdir.Selmanı Farisi kulliyen iftiradır.Nahl 103.ayetide yazmamışsın çünkü ordada açık ve net cevap var.Öğretiyor zannında bulundakları adamı dili yabancıdır.Arapça bilmiyorlar.Senin amacın cok farklı objektif olsaydın ayetin mealinide yazardın.Neden yazmadın çünkü işine gelmedi.Savunacağın argümanı paylaştıgın ayet açıkça çürütüyordu.

  11. ugur dedi ki:

    Sevgili Arkadaslar,
    Oncelikle bir fikrin,yazitin kaynagi her ne olursa olsun ister allah deyin ister kisinin kendi fikri bu kadar cabuk ve bin yillara varan bir aritmetik buyume kaydetmis olmasi bana aciklanmasi en zor kisim gibi geliyor. Kaldi ki her tarihte her egilim reddedilmeye ve cabucak unutulmaya mahkumdur. Bunun kaniti onceki peygamberlerin basina gelenlerdir. Simdi inanan arkadaslar bunun normal ve hakli oldugunu iddia edecekler, boyle bir iddeaya kalkismadan once yeni din girisimcilerinin ise nasilda inkar edildigini ve bozguna ugradigini gozden gecirmelerini oneririm. Kimseye tarih ogretecek degilim. Muhammedin egitilerek muhtesem bir kalpazan haline gelmesi olasidir, ola ki bazi seyleri de yanlis aktarmistir ama nasil olduda insanlar buna inanmayi ve yaymayi sectiler. Sanirim tarihi, elimizde olan kaynaklara goz atarak iyi incelemek gerekecek. Elimizde olmayan kaynaklar ve aciklanamayan olaylar icinde tutarli tahminler yurutmek gerekiyor.
    Burada durup sizlere islamdaki celiskilerden bahsetmeyecegim zaten bunu bilen biliyor bilmeyenler icinde bunu anlamak cok uzun bir zaman alacaktir. Yaklasik bir 700- 800 yil kadar.
    Inanmamis olmayi secenleri kutlarim.
    Islamin tarihsel olusum ve gelisiminde oncelikle bir iki sey var aciklayamadigim, tabi inanan arkadaslar da anlamama yardimci olabilirler.
    1, Hamza suikasti , suikastlarin meshur oldugu bir ortamda neden muhammede karsi boyle bir girisim olmamistir. Bu savasta Hamzayi oldurmek peygamberi oldurmekten daha zordu, bu neden oldu.
    2. Ali olaylari, neden son halifedir. Peygamberin esi ve adi Hz ile birlikte zikedilen ayse nasil olurda muaviye ile birlik olur ve aliye karsi savasir.
    3. Varaka kimdir, zamanin dni inanislari nelerdir.

    Bu sorular uzerinde az dusunup arastirma yapan her arkadasin bazi seylere suphe ile bakabilecegini dusunuyorum eger hala bakamiyorsa hic zahmet etmesin…

    • bir kul dedi ki:

      ugur dedi ki:
      10/02/2014, 01:06 BU YAZIANA İSTİNADEN

      1, Hamza suikasti , suikastlarin meshur oldugu bir ortamda neden muhammede karsi boyle bir girisim olmamistir. Bu savasta Hamzayi oldurmek peygamberi oldurmekten daha zordu, bu neden oldu. DEMİŞSİN

      ALLAH KORUYACAGINI VAAT ETMİŞ İŞTE EN BÜYÜK BİR DELİL AYNI ANDA COK GÜZEL BİR SORU allah ın vaadini boşa cıkaracak yoktur

      MAİDE 67 Ey Peygamber! Rabbinden sana indirileni tebliğ et! Eğer bunu yapmazsan, O’nun peygamberliğini yapmamış olursun. Allah, seni insanlardan koruyacaktır. Doğrusu Allah, kâfirler topluluğuna rehberlik etmez

      işte sana ikinci delil daha

      HİCR 9 Kur’ân’ı kesinlikle biz indirdik; elbette onu yine biz koruyacağız.

      YUNUS 37 Bu Kur’an, Allah’ın berisinden birilerince yalan isnatlarla oluşturulmuş değildir. O, kendinden öncekinin tasdiki ve Kitap’ın ayrıntılı kılınmasıdır. Kuşku ve çelişme yoktur onda. Âlemlerin Rabbi’ndendir o.

      YUNUS 38 Yoksa, “Onu uydurdu” mu diyorlar? De ki: “Eğer doğru iseniz, Allah’tan başka, gücünüzün yettiklerini çağırınız da, onun benzeri bir sûre getiriniz.”

      YUNUS 39 Bilâkis, onlar ilmini kavrayamadıkları ve yorumu kendilerine asla gelmemiş olan Kur’ân’ı yalanladılar. Onlardan öncekiler de böyle yalanlamışlardı. Şimdi bak, zâlimlerin sonu nasıl oldu?

      YUNUSB40 İçlerinden kimi var ki ona inanır, kimi de ona inanmaz. Rabbin bozguncuları en iyi bilendir.

      YUNUS 41 Onlar seni yalanlarsa, de ki: “Benim işim bana, sizin işiniz de size aittir. Siz benim yaptığımdan uzaksınız, ben de sizin yaptığınızdan uzağım.”

      YUNUS 42 İçlerinde seni dinleyenler de vardır. Peki, hele bir de akıllarını kullanmıyorlarsa, sağırlarsa sen mi işittireceksin?!

      —————————————————————–
      3. delil de meydan okuması

      KUR’AN MEYDAN OKUYOR !

      Kur’an emsalsiz olduğuna ve benzerinin oluşturulamayacağına dair meydan okuyan bir kitaptır. Bu meydan okuma şu dört ayetle yapılmış ve kademe kademe gerçekleştirilmiştir.
      Önce inkarcılardan o zamana kadar inen kısmının benzerinin getirilmesini talep eder:

      İSRA 17/88 De ki: “Andolsun, bu Kur’ân’ın bir benzerini ortaya koymak üzere insanlar ve cinler bir araya gelseler, birbirlerine destek de olsalar, benzerini getiremezler.”
      Sonra meydan okuyuşundaki isteği daraltır ve Kur’an’ın tamamından onun içindeki 10 sureye talebini indirir:

      HUD 11/13 Yoksa, “onu kendisi uydurdu” mu diyorlar? De ki: “Eğer doğru iseniz, Allah’tan başka çağırabildiklerinizi yardıma çağırın da onun gibi uydurulmuş on sûre getirin.”

      Bu 10 Sure talebine de kimse cesaret edip cevap veremez, yani bir şeyler ortaya koyamaz.
      Son safhada meydan okumada talebini daha da indirir ve tek bir Sure getirmelerini ister.

      YUNUS 10/38 Yoksa, “Onu uydurdu” mu diyorlar? De ki: “Eğer doğru iseniz, Allah’tan başka, gücünüzün yettiklerini çağırınız da, onun benzeri bir sûre getiriniz.”

      İşte bu üç ayetle meydan okumasından bir sonuç alamayınca inen bir ayetle, bu işin hiç bir zaman oluşturulamayacağının altını çizer:

      BAKARA 2/23 Eğer kulumuza indirdiğimiz Kur’ân’dan şüphe ediyorsanız, siz de onun bir sûresinin benzerini getiriniz ve eğer sözünüzün eri iseniz Allah’tan başka tapındıklarınızı da yardıma çağırınız.

      ‘’ Eğer kulumuza indirdiklerimizden şüpheye düşüyor iseniz Allah’tan başka tüm yardımcılarınızı da çağırın.

      BAKARA 2/24 Kur’an’ın veya on suresinin benzerini getiremediniz; bir suresinin benzerini de asla getiremeyeceksiniz. O halde yakıtı insanlar ile taşlar olan ve kâfirler için hazırlanmış bulunan ateşten korkun!

      Bu ilahi sözler şimdiye kadar hiçbir benzerinin oluşturulamadığının ve kıyamete kadar da oluşturulamayacağını kesin bir dille belirtir.

      iyi düşünceler

  12. Yılmaz dedi ki:

    Arkadaşlar Kuran’ı samimi bir şekilde, düşüne düşüne okuyan(müzzemmil suresinde emredildiği gibi) herkes Kuran’ın insan kelamı olmadığını anlar. Ben şahsen başlangıçta büyük bir şüphe ile okuyordum(bunları peygamber uydurmuş olabilir mi mantığıyla inceliyordum) ama gördüm ki Kuran gerçek bir mucize. Bilimsel mucizeleri (evrim teorisi, izafiyet teorisi, diğer kozmolojik deliller vs.) saymaya gerek bile yok, sosyal mucizeler yeterli. Abese suresi başlı başına bir mucizedir anlayan için, daha niceleri var. Yukardaki yazıyı yazan arkadaş Kuran’dan Naziat suresinin ilk ayetleri ile sahte peygamber Müseylime’nin uydurduğu ayetleri örnek vermiş. Kendi eliyle gerçeği vermiş bize, biri diğerinin öyle kötü bir taklidi ki, insan taklit ederse işte böyle eder dedirtiyor.

  13. cem sultan dedi ki:

    kimsenin inanma mecburiyeti yok inanmayanların da yalanlama mecburiyeti yok. inanmayanların yalanlama gayretleri şu kaygıdan öte gelir.vicdanları onlara şunu söyler ‘ arzu isteklerim kabul etmesede hz muhammed haktır. ‘ vicdanın sesini bastırmak için tarihi gerçeklik olarak sunulan yalanlarla kendi kaygılarını bastırmaya çalışırlar. hz (muhammed asv) kendinden önceki nebiler gibi tevhide davet edip. adam öldürmeyi. hırsızlık yapmayı. faizi, zinayı, şarabı yasakladı. namazı,orucu,zekatı.haccı emretti. nefislerinin kölesi olan aciz insanlara bu sorumluluklar ağır geldiği için inkar etmekle kurtuluş bulacaklarını sandılar ama yanılıyorlar ebedi cehennem inkar edenlerin yurdudur…..

    • Yılmaz dedi ki:

      Çok güzel özetlemişsin Cem Sultan. Ateist arkadaşlar Kuran’ı reddedebilmek için akıl almaz çabalara giriyorlar, yine de içlerindeki o sesi susturamıyorlar. Sanırım yüce Allah DNA mıza kodlamış bu bilgiyi.
      ”Onu amaçlanan düzgünlüğe ulaştırıp öz ruhumdan içine üflediğim zaman önünde hemen secdeye kapanın.”(Hicr 29)
      ”Hani Rabbin ademoğullarından, bellerinden zürriyetlerini alıp onları özbenliklerine şahit tutarak sormuştu:”Rabbiniz değil miyim ?” Onlar ”Rabbimizsin, buna tanıklık ederiz!” demişlerdi. Kıyamet günü ”Biz bundan habersizdik!” demeyesiniz.(A’raf 172)

      Yukardaki ayetler bu konuya değiniyor sanırım. İçimizde derinlerde, Allah’ın varlığı ve Rabbimiz olduğuna dair kesin bilgi var ve bu bilgi ateist arkadaşları rahat bırakmıyor.

      • rammsteinn dedi ki:

        tanrımız dna mıza işlemiş olabilir. ama dünya nufusunun yarısının semavi dinlerde olduğunu düşünürsek sanırım tanrımız sadece kendi din mensublarının dna sını işliyor.
        hindistanda doğanların derinlerinde nedense bizim tanrımızın izi yok. çinde japonyada da yok. neden acaba tanrı sadece belli bölgelerde insanların derinliklerine kendini işliyor?

        ortaya birşey atarken biraz da olsun mantıklı olun.
        “inanmayanlar cahil oldukları için inanmazlar” lafı o kadar beyninize işlemiş ki,sanki inanmayanların hepsinin zekası düşük. öyle olsaydı cern de şu anda dinleri araştırıyor olurlardı.
        zeka seviyesi,eğitim seviyesi yükseldikçe dine olan eğilim düşer.
        bknz: bilim adamlarının din tercihleri

        cem sultan
        adam öldürmeyi. hırsızlık yapmayı. faizi, zinayı acaba hangi din serbest bırakmıştır???
        sanırsınız ki dünyada sadece müslümanlar var.

      • Yılmaz dedi ki:

        Söylediklerin tamamen yanlış. Bence biraz dikkatli ve önyargısız okuyup, okuduklarını anlamaya çalış, çünkü yazdıklarımı ya doğru dürüst okumamışsın ya da anlayamamışsın. Biz burda yaratıcı inancının DNAya işlenmiş olmasından sözediyoruz. Adının Allah, Brahman ya da başka bir şey olması birşeyi değiştirmez, sözünü ettiğin ve semavi olmadığını iddia ettiğin bütün dinlerde yaratıcı inancı vardır. Dinin olduğu yerde yaratıcı Tanrı inancı vardır. Tanrının varlığını reddedenler semavi olmayan din mensupları değil ateistlerdir, onlarda yaratıcının olmadığını kendilerine ispatlıyabilmek ve içlerindeki sesi susturabimek için 40 takla atıp üstüne de bin dereden su getiriyorlar. Bütün bunlardan sonra da ‘sevgi’, ‘bilim’ vs. gibi yaratıcıdan kaynaklanan nazı değerlere iman ederek hayatlarını sürdürüyorlar.

        İnanıp inanmamanın zekayla ya da eğitimle hiç alakası yoktur. Cem Sultan’ın yazdığı gibi kendi keyfine ve nefsinin arzularına göre yaşama ve sorumluluklardan kaçma isteği ve kibir inançsızların tercihlerinde rol oynayan ana etmendir.

        Bilim adamlarının işi bilimsel araştırma yapmaktır, dini araştırma yapmak değil, dolayısıyla Cern’de tabiki dinleri araştırmıyacaklar, araştırmamalılar da. Diğer taraftan Cern’de araştırma yapanlar ateistmiş gibi temelsiz bir iddiada bulunmak saçmalığın daniskası olur. Zeka seviyesi yükseldikçe dini eğilim düşer sözü de dayanağı olmayan ayrı bir safsata, boş konuşmaktansa varsa kanıtın onu göster.

  14. muhammet dedi ki:

    evreni insana bahşedilmiş yer görmek sadece zavallılıktır insan evrende var olanların sadece biri ama bu bir kendine mahsus alan yaratır her bir varlık bir yaratan ve varlığın oradan başladığına inanır bu inanışı sadece insan kendi için bencilce sahipleniyor oysa yaşamamız için gerekli olan bakterilerin birinin olmayışı yaşamımızı ortatan kaldırır insan yaşadığı tabiyatın kitabını okumayı başaramazsa yok olacaktır osmanın kitabı değil evrende var olmamız kimsenin kurduğu dinledeğil tabiyatın koyduğu kural ve kaidelerledir işte bukural ve kaideler gerçek dindir kurralar aleni ortadadır güneştir sudur havadır ağaçtır taştıır ottur çiçektir v.b. dir yaşarken bunları okumak bilip anlamaktır neden uzaklara gidiyorsunuz musluğunuzu açın akan suya bakın onu okuyun onu kirletince yok olacağınızı öğreneceksiniz susuz kalınca cehennemi yaşayacağınızı görürsünüz bir soluk nefes alın onu okuyun kirletirseniz nefessiz kalıp cehennemi yaşayacağınızı görürsünüz v.s. örneklerle ayetleri n sizin hayatınızın birer parçası hemen yanıbaşınızda olduğunu görürsünüz uzak mekanlarda kurtarıcı aramayınız sadece çevrenize baınız insan olmayı ve öyle yaşamayı öğretecek öğretiler geliştirin ağaçlar gibi bakteriler gibi böcekler gibi hayvanatlar gibi taş gibi toprak gibi vs vs vs vs bütün insanlık insan olsun temennisiile esenkalın

    • Yılmaz dedi ki:

      Söylediklerine büyük ölçüde katılıyorum, sadece ”tabiatın koyduğu kurallar” ifadesini doğru bulmuyorum. Tabiat kanunları yaratıcı kudret tarafından konmuştur, yaratıcı kudret tabiatın üstünde ve ötesindedir.

      • MaMaLi dedi ki:

        Yılmaz kardeş!Tanrına rica etsende,şu atesit arkadaşalrın,kalbine biraz islam üflese!Gerçekler hep vardı yalan icad olana kadar))))

    • bir kul dedi ki:

      muhammet

      Çok güzel okumuşsun niye okudun tamam anladın peki dedigin gibide yaptın sonrası bir amacın olmalı amacın hedefsiz ise ne işe yarar sen niçin çalışıyorsun sadece karnın doysun diyemi yoksa bir hedefinde yokmu mesela emeklilik daha sonra ev daha sonra… sen söyle sonra uzaklarda degliki şahdamarın dan da yakın bugday sapı saman oluyor saman da bir işe yarıyor onu İNEK yiyor birtaraftan süt birtaraftan posa süt olmak varken niye posa
      ne güzel düşünmüşsün fakat yarrıda bırakmışsın devamını getirmemişşin bir daha dünşün enine boyuna düşün mola vermeden düşün

      bir soluk nefes alın onu okuyun kirletirseniz nefessiz kalıp cehennemi yaşayacağınızı görürsünüz SENDEN ALINTI

      BİR ÖRNEK
      DÜŞÜNELİM VE AKLADELİM nefsimizi karantinaya alarak tan tedbiri elden bırakmadan
      BİR AGAC 12 SAAT OKSİJEN
      12 SAAT KARBONDİOKSİT HANİ CEHENNEMİNİ YAŞAMIYOR BU KABİLİYETİNİ KENDİ YAPTI İSE SENDE ONU ÖRNEK ALSANA NE GÜZEL OLUR DÜNYANIN PADİŞAHI OLURSUN BİZ DESENİN NEFERLERİN NEDERSİN dünyanın tek zengini sen olursun

      2009’da Gates dünyanın en zengin (US$60.0 milyar) kişisiydi.

      evrende var olmamız kimsenin kurduğu dinledeğil tabiyatın koyduğu kural ve kaidelerledir işte bukural ve kaideler gerçek dindir senden alıntı
      bu din kimin dinidir daha dogrusu bu dini sence kim kurdu babanmı yoksa sen mi
      yda kainatın kenkisini olmayan bir tepeye cıktı ordan şöyle bir baktı olmayan örneklerden birini secici bir şekilde secti mi senin aklının kusu cok yüksek banada fazla olan kısmından azıcık ver bende eksiklerimi tamamlayayım
      nedersin teklifi me

  15. rammsteinn dedi ki:

    http://bilimvedin.net/bilimvedin/bilim-ve-din/anket-sonuclari/
    okumaya üşenirsin diye özetini alta yazayım

    Aynı zamanda, Nature dergisi tarafından bilim adamları arasında yapılan anket, alanında etkili ve lider bilim adamları arasında, tanrı inancı oranının çok düşük olduğunu, ve bu sonucun 1914 yılında bilim adamları arasında yapılan benzer bir anketteki sonuçlara nazaran daha da düşük olduğunu tespit etti.

    Tanrı inancı konusunda,
    1914 yılında bilim adamlarının %27.7’si inançlı, %52.7’si inançsız ve %20.9’u agnostik idi.
    1933 yılında inançlı oranı %15, inançsız oranı %68 ve agnostik oranı %17 çıkmıştı.
    1998 yılında tekrarlanan aynı anket ise inançlı oranını %7, inançsız oranını %72.2 ve agnostik oranını da %20.8 olarak gösteriyordu.

    —-

    bu rakamlar dinin koyu olduğu amerikadan sanırım. bir de avrupa ülkelerinin vatandaşlarının hangi dinlere mensub olduğuna bakarsan
    http://tr.wikipedia.org/wiki/Ateizm_demografisi
    gelişmiş ülkelerde ateizm oranının çok yüksek olduğunu görürsün. ve bu rakamlar devamlı ateizmin yükselişte olduğunu gösteriyor. (nedense dini kesimlerin anketleri bunların tersi:)

    kafanızı din kitaplarından kaldırıp bilimsel kitaplar okusanız,bugün insanların sahip olduğu korkularının geçmişteki yaşantılardan geldiğini görürsünüz.

    kız çocukları canavarların yataklarının altından geleceğinden korkarlar
    erkek çocukları ise pencereden. neden acaba?
    kadınlar en ufak bir korku anında çığlık atar. neden acaba?
    ama yok siz “dişimi kaplattım,abdestim geçerli olurmu” tarafındasınız.

    şimşek çakması,deprem gibi doğal olaylardan korkan insanoğlu bunu tanrılara bağlamış,bunu önlemek için kurban etme,tapma ritüellerine girmiştir.bu hala ilkel afrika dinlerinde mevcuttur.
    her kesim değişik tanrılar icat eder,biride tanrıyı görünmez bir forma sokarak insanları peşinden koşturur. bütün semavi dinlerin kaynağı için bknz sümerler.

    • bir kul dedi ki:

      rammsteinn

      okumaya üşenirsin diye özetini alta yazayım

      Aynı zamanda, Nature dergisi tarafından bilim adamları arasında yapılan anket, alanında etkili ve lider bilim adamları arasında, tanrı inancı oranının çok düşük olduğunu, ve bu sonucun 1914 yılında bilim adamları arasında yapılan benzer bir anketteki sonuçlara nazaran daha da düşük olduğunu tespit etti.
      kafanızı din kitaplarından kaldırıp bilimsel kitaplar okusanız,bugün insanların sahip olduğu korkularının geçmişteki yaşantılardan geldiğini görürsünüz.SENDEN ALINTI

      GÖRÜYORUZ ALTTA Kİ SATIRLARDA

      bence sen işe yanlış yerden başladın arkadaş KAİNATIN KENDİSİ DURUKEN herşeyi kainatın kendisi yaratmışken niye kainatın kendisine sormuyoruz ilk önce yüzünü yıka sonra kendine gelirsin inanmıyorsan sor

      ÖRNEK
      ŞU AGACI GÖRÜYORMUSUN SANA AYRI BİR SİSTEM ONADA AYI BİR SİTEMLE SOLUMA KANUNU KOYMUŞ FARKLI SİSTEMLE SOLUYORUZ
      İNSAN SADECE OKSİJENLE
      AGAC
      12 SAAT OKSİJEN
      12 SAAT KARBANDİOKSİT
      GÖRENE GÖRMEK İSTEYENE
      ODA NE DEMEKKİ YAŞAM DENEN ŞEY YARATICININ NESNEYE VERDİGİ BİR GÖREV BAK KARBONDİOKSİTLEDE YAŞATIYOR HANGİ AKIL BUNU BU SİSTEMİ KENDİSİNİN KENDİSİ BULDUGUNU SÖYLEYE BİLİR ŞÖYLE GEZERKEN BİR BAKTI ÇÖP ÇÖPÜN KAPAGINI ACTI ÇÖPTEN CIKAN HAVAYI BULDU KENDİSİNİN OLDU OH NEGÜZEL

      BU DELİLLER AKLIMIZA ŞUNU DİYOR SAKINA DÜŞÜNMEKTEN VAZGECME YOKSA YARIYOLDA KALIRSIN SENİ KİMSE KURTARAMAZ O BUNLARI BOŞUNA YARATMADI
      ÖRNEK
      ELMA
      MUZ
      KİVİ
      KARPUZ
      NİYE BULUNDUGU HER YERDE AYNI EKŞİYSE EKŞİ TATLIYSA TATLI HEPSİNİN KENDİNE HAS TADIVAR
      FAKAT İNSAN OGLUNUN HEPSİNİN AZALARI AYNI FAKAT DİLLERİ VE RENK LERİ FARKLI BU NE HİKMET BİR DÜŞÜNSENE EVRİMMİŞŞŞŞ EVRİM LEŞ MİŞMİŞ YAHU ADAMA SORARLAR TATLAR NİYE EVRİNLEŞMİYOR NİYE KARİŞMIYOR CEVAPPPP
      OKADAR COKKİ SAY SAY BİTMEZ ÖMÜR BİTER AKILSIZLIK BİTMEZ
      ÖRNEK
      AT ZEBRA KATIR EŞŞEK ALSANA EVRİMMMMM BUMU EVRİMMM

      BUNLARDAN HANI ZURAFA HANİ TAVŞAN ANİ DİNAZOR NERE BU DİNAZOOORRRLAR

      NİYE KENDİLERİNİ VAR EDMİYORLAR BİR KERE OLDUYSA BİR DAHA NİYE OLMASINKİ
      KİM KİMDEN KİM KİMİ SECMİŞ KİM KİMİ BEGENMEMİŞ HANİ BUZAMNADA NİYE OLMUYOR YOKSA SAKLIYORMUSUNUZ NEDERSİNİZ

  16. Yılmaz dedi ki:

    Ateizm bağnazlığı dedikleri bu olsa gerek, bunca önyargıyla nasıl başedilebilir ki, önyargılarının okyanusunda kaybolmuşsun.

    ”kafanızı din kitaplarından kaldırıp bilimsel kitaplar okusanız” demişsin. Ömrüm bilimsel kitaplar okumakla geçti, beni nerden tanıyorsun da hakkımda bu yargılara varıyorsun.

    ”ama yok siz “dişimi kaplattım,abdestim geçerli olurmu” tarafındasınız.” demişsin. Al sana başka bir önyargı. Ben bu tür zırlalarla mücadele eden bir insanım.. Bunların Allah’ın bizlere yol göstermek için indirdiği gerçek dinle alakası yok, hepsi uydurulmuş sahte dinin ürünleri.

    Yukarda verdiğin bilim adamlarının inaçları konusundaki ankete gelince;
    1-Sen kendi fikrini elindeki delilleri göstererek savunacaksın, kelle sayılarının arkasına saklanarak değil. Çoğunluk koyun sürüsüdür, sürüden olmakla mı övünüyorsun. Senin o bilim adamı dediklerinin hangisi ne üretmiş söyle bakalım? Etrafımız bilim adamı geçinen, ona-buna yaranarak ve masa başı sahte yayınlarla bir yerlere gelmiş, cebini doldurup evine gitmekten başka derdi olmayan, hiçbir bilimsel üretimi olmayan profesör müsveddeleri ile dolu, sen onların inkarından mı güç alıyorsun? Benim için neye, niçin inandığım önemlidir, karşımdaki insanın da makamı ne olursa olsun fikirlerinin dayanaklarının olup olmamasına bakarım. Madem konuyu sen açtın ben sana bir kaç tane gerçek bilim adamı sayayım;

    1-Isaac Newton (1642-1727)

    Tüm zamanların en büyük bilim adamı olarak kabul edilen Newton, hem matematikçi hem de fizikçiydi. Newton’un bilime yaptığı büyük hizmetler hatırlanacak olursa; bunlardan en önemlisi yer çekimi kanununun keşfidir. Newton, kuvvet ve ivme arasındaki mükemmel ilişkiyi kütle kavramı ile bağdaştırmış; etki ve tepki prensibini bulmuş, bileşke kuvvetlerin sıfır olması halinde hareketli cisimlerin hızının hiç değişmeyeceği tezini ortaya atmıştır. Newton’un hareket yasaları, 4 yüzyıldır en basit mühendislik hesaplarından, en karmaşık teknolojik projelere kadar aynen uygulanmaktadır. Newton’un sadece çekim konusunda değil, mekanik ve optik gibi temel konularda da çok önemli buluşları olmuştur. Işığın 7 rengini keşfeden Newton, böylece optik adı verilen yepyeni bir bilim dalının da temelini atmıştır.

    Newton bilimde çığır açan bu buluşlarının yanı sıra, ateizmi reddeden, Yaratılışı savunan ciddi eserler yazmış, “Yaratılış tek bilimsel açıklamadır” düşüncesini savunmuştur. Newton, mekanik evrenin kendi deyimiyle “bu hiç durmaksızın çalışan dev saatin” ancak güçlü ve üstün akıl sahibi bir Yaratıcı’nın eseri olabileceği gerçeğine inanıyordu.

    Newton’un, dünyanın seyrini değiştiren buluşlarının temelinde, onun Allah’a yakınlaşma isteği vardır. Newton, Allah’ı daha yakından tanımak için yol olarak, Allah’ın yarattığı eserleri araştırmayı bulmuştur. Bu amaçla büyük bir şevkle araştırmalarına sarılmıştır. Newton, bilimsel araştırmalarını yapma gayretinin ardındaki sebebi Principia Mathematica adlı eserinde şu sözlerle ifade etmiştir:

    Bizler Allah’a muhtaç, aciz kullar olarak, kendi aklımıza göre Allah’ın aklının büyüklüğünü ve yüceliğini görmeli ve O’na teslim olmalıyız.64

    Allah sonsuz ve mutlaktır; gücü sınırsızdır ve herşeyden haberdar olandır; varlığı sonsuzluğa dayanır; herşeyi yönetir, yapılan ve yapılacak olan herşeyi bilir. O sonsuz ve sınırsızdır; … Daimidir ve vardır; Varlığı daimidir, her yerde mevcuttur; her zaman ve her yerde var olmasıyla O, tüm zamanı ve aralıklarını yaratır.65

    2-Hawking:

    “Hawking kendisiyle yapılan röportajlarda şunları söylemişti: “ En büyük kanıt evrendeki düzendir. Evren hakkında daha fazla şey keşfettikçe evrenin mantıklı kanunlarca yöneltilmekte olduğuna dair daha fazla şey keşfederiz. Ve aklımızda hala şu soru olur: Evrenin var olma nedeni nedir? İsterseniz Tanrı’yı bu denklemin cevabı olarak tanımlayabilirsiniz.”

    3-Galileo Galilei (1564-1642)

    Galileo Galilei, teleskop kullanarak gökyüzüne bakan ilk kişidir. Galilei, hem Dünya’nın yuvarlak olduğunu söylemiş, hem de Ay’daki karanlık bölge, kraterler ve tepeleri ilk ortaya çıkaran kişi olmuştur. Bilime yaptığı bu büyük hizmetlerle tarihte önemli bir yeri olan Galilei, duyuların, konuşma yeteneğinin ve zekanın insanlara Allah tarafından verildiğine ve bunların en iyi şekilde kullanılması gerektiğine inanıyordu. Doğanın bir Yaratıcı tarafından tasarlandığının her haliyle açık olduğunu savunuyordu. “Tabiat hiç şüphesiz Allah’ın hiç vazgeçemeyeceğimiz, okunması gereken diğer bir kitabıdır” diyen Galilei, Allah’ın Kitapları ile yarattıkları arasında hiçbir çelişki olamayacağını, çünkü her birinin Allah tarafından yaratıldığını söylüyordu.58

    4-Johannes Kepler (1571-1630)

    Tabiat kitabına göre biz astronomlar, Yüce Allah’ın din adamları olduğumuzdan, bizim Allah’ın şanını konuşmamız gerekir. 59

    Astronomi biliminin kurucusu olan Kepler, gezegenlerin hareketlerini, güneş sisteminin uzaklığını hesaplamış ve yıldız hareketlerinin haritasını gösteren ilk astronomik takvimi yayınlamış büyük bir bilim adamıdır.

    Bu güçlü bilimsel kişiliğinin yanında Kepler, aynı zamanda evrenin bir Yaratıcı tarafından yaratıldığına inanmıştır. Neden bilim ile uğraştığını soranlara Kepler’in cevabı, daha önce de belirttiğimiz gibi “Yaratıcı’nın eserlerindeki lezzeti tatmak için” olmuştur.

    Allah’ın, yarattığı herşeyde kendini gösterdiğine inanan Kepler’in hayatı ve yaptıkları incelendiğinde, evrende ilahi bir tasarımın var olduğuna inanan bir insanın, bilimsel çalışmalarında çok geniş ufuklu ve başarılı olduğu görülür. Kepler, “beyaz ayıları ve beyaz kurtları Kuzey’in karlı bölgelerine gönderen kimdir? Ayıların, balinaların ve kurtların beslenmesi için, kuşların yumurtalarını da onlarla birlikte orada bulunduran kimdir?” diye sorduğu sorunun cevabını yine kendisi şöyle cevaplamıştır: “Bizim Allah’ımızdır ve O en büyüktür ve O’nun üstünlüğü en büyüktür ve O’nun aklı sonsuzdur, O’nun sonu yoktur.” Kepler sözlerini şu şekilde sürdürmüştür: “Yaratıcıyı anlamak için sahip olduğunuz tüm duyularınızı kullanın.”60

    5-Blaise Pascal (1623-1662)

    Eski Yunan’dan sonra geometride en büyük ilerlemeyi sağlayan ünlü bilim adamı Pascal, çok küçük yaşlarda bile birçok keşfin sahibi, çok başarılı bir bilim adamıdır. Matematik alanındaki pek çok çalışma ve buluşunun yanında Pascal, fizik alanında da önemli keşifler yapmıştır. Örneğin atmosfer ve sıvı mekaniği hakkında araştırmaları olan Pascal, atmosferde yüksekliğe göre değişen bir basınç olduğunu keşfetmiştir.

    Bilim tarihinde çok önemli bir yeri olan Pascal, inançlı bir bilim adamıdır. Pascal sözlerinde Allah’ın, matematikten elementlerin düzenine kadar herşeyin Yaratıcısı olduğunu söyleyerek, Allah’ın sonsuz gücünü ifade etmiştir. 61

    6-Robert Boyle (1627-1691)

    Modern kimyanın kurucusu olan Boyle, bilimde çığır açan birçok keşfin sahibidir. Bunlara örnek verecek olursak; Boyle, gazların havadaki basıncı ile havanın hacmi arasında bir ilişki olduğunu ortaya çıkarmış ve böylece bugün “Boyle Kanunu” olarak bilinen prensipler meydana gelmiştir. Ayrıca Boyle, turnusol kağıdı ile basit bir buzdolabı da icat etmiş, suyun donunca genleştiğini göstermiş, elementin ilk modern tanımını yapmıştır. “Hava, basınçlı olduğuna göre atomun parçaları arasında boşluk olmalıdır” diyen Boyle, böylece atom teorisine de katkıda bulunmuştur.

    Böylesine önemli bilimsel buluşların sahibi olan Boyle, Allah’ın varlığına iman ediyordu. Evrende akıllı bir tasarım olduğunu ve bu tasarımın üstün güç sahibi bir Yaratıcı tarafından yapılmış olduğunu düşünüyordu. Boyle konuşmalarında ve yazılarında sık sık bilimle Allah inancının yan yana olması gerektiğini vurgulamıştır. Boyle bir mektubunda şöyle demiştir:

    Şanı, tabiatı yaratana verin…İnsanlığa iyilik getirmek için bilgiyi kullanın. 62

    Boyle bir başka sözünde ise, canlılardaki mükemmelliğin Allah’ın varlığını açıkça gösterdiğini şöyle ifade etmiştir:

    Dünyadaki mevcut sistemin mükemmel bir şekilde planlanmış olması, özellikle de hayvanların sahip oldukları ilginç özellikler, duyular ve hayranlık uyandıran yapıların hepsi tarih boyunca düşünürlerin Allah’ın varlığını kabul etmelerine neden olmuştur.63

    7-Samuel Morse (1791-1872)

    Morse, insanlık tarihi için önem taşıyan telgrafı keşfetmiş büyük bir bilim adamıdır. Amerika’daki ilk kamerayı yapmıştır.

    Morse, herşeyi bir amaç doğrultusunda yaratan bir Yaratıcı’nın varlığına inanıyordu. Ona göre maddi dünya ve manevi dünya beraberce uyum içinde işlemekteydi. Morse, şunları yazmıştı:

    Bilgim arttıkça dinin ilahi kaynağının kanıtları daha da netleşiyor, Allah’ın büyüklüğü anlaşılıyor, gelecek ümit ve zevkle aydınlanıyor.67

    8-James Prescott Joule (1818-1889)

    Termodinamiğin birinci kanununu keşfeden ünlü bilim adamı Joule, ayrıca bir telde ilerleyen elektrik akımının ürettiği ısıyı hesaplamış ve ilk kez gaz molekülünün hızını bulmuştur. Joule’un en büyük keşfi “mekanik ısı denklemi”ydi. Bu önemli keşif, en temel evrensel bilim kanunu olan “enerjinin korunumu” kanununa da rehberlik etmiştir.

    Böylesine önemli bilimsel buluşları olan Joule, tabiat kanunlarını öğrendikçe Allah’ı daha yakından tanıyabileceğine inanan bilim adamlarındandır. Bu inancı onu daha da fazla araştırma yapmaya sevk etmiştir. 1864 yılında Darwin’e karşı bir manifesto imzalayan 717 bilim adamının en önde gelenlerinden olan Joule’ün Allah inancını ifade eden şu sözleri ünlüdür:

    Allah’ın isteklerini öğrendikten ve itaat ettikten sonra yapacağımız diğer şey O’nun aklını, gücünü ve iyiliğini yaptığı işlerin kanıtından bilmektir. Tabiat kanunlarını bilmek Allah’ı bilmektir.69

    9-Gregory Mendel (1822-1884)

    Gregory Mendel bezelyeler üzerinde yaptığı çalışmalar sonucunda kalıtım kanunlarını keşfetti. Aynı zamanda bir din adamı olan Mendel’in bu keşfi Darwin’in evrim teorisinin önemli bir çıkmaza girmesine neden oldu.

    Mendel kanunları olarak bilinen 3 genetik kanununu bulan ünlü bilim adamı, kalıtımın prensiplerini ortaya koyan kişi olarak tarihe geçmiştir. Mendel’in kalıtım prensipleri, evrim teorisinin geçersizliğini ortaya koyan en önemli bilimsel dayanaklardan biri olmuştur.

    Kendi bulduğu kalıtım prensipleri bir yandan evrim teorisini çürütürken, diğer yandan Mendel kişisel olarak da tesadüflerin dünyayı oluşturamayacağına, herşeyi olduğu gibi, dünyayı da Allah’ın yarattığına inanan bir din adamıydı. 70

    10-Louis Pasteur (1822-1895)

    Tıp bilimi tarihinde önemli bir yere sahip olan Pasteur, özellikle hastalıklar hakkındaki mikrop teorisiyle ve evrim inancına kesin karşı oluşuyla ünlüdür. Mayalanmanın organik temelini ve kontrol edilebilme metotlarını ilk defa o açıklamıştır. Yaptığı çalışmalar onu bakteriyolojiye yöneltmiştir. Pasteur bu alanda yaptığı araştırmaları sonucunda, kuduz, difteri, şarbon ve diğer hastalıklarla mücadele için en önemli yol olan aşıyı geliştirmiş, pastörize etme ve sterilize etme işlemlerinin yöntemini ortaya koymuştur.

    Çok güçlü bir Allah inancı olan Pasteur, yaşadığı dönemde Darwin’in evrim teorisine karşı çıkması nedeniyle pek çok sözlü saldırıya uğramıştır. Bilim ile din arasındaki uyumu savunan Pasteur’ün bu konuda söyledikleri çok ünlüdür. Bu sözlerinden bazıları şöyledir:

    Doğayı ne kadar çok incelersem, Yaratıcı’nın eserleri karşısında inancım o kadar çok artıyor.71

    Bilim insanı Allah’a götürür. 72

    11- Ayrıca Einstein’ın da ateist olmadığı kesindir. Şu sözler ona ait mesela,

    ”’Biz farklı dillerde yazılmış kitapların bulunduğu devasa bir kütüphaneye giren bir çocuk gibiyiz. Bu çocuk bütün bu kitapları birinin yazdığını biliyor ama nasıl ve kim tarafından olduğunu anlamakta güçlük çekiyor. Ne var ki kütüphanenin sır dolu muazzam bir düzeninin olduğunu anlıyor. Bizim sınırlı bilincimizin bu küreler arasında dolanan görkemli düzeni anlayabilmesi pek kabil değil.’

    Hakkındaki en iyi biyografiyi yazan Walter Isaacson’a göre Einstein inanan insanlardan ziyade ateistleri pek inandırıcı bulmuyordu. Onları küreler arası müziği duymamakla itham ediyordu. Hatta ateistleri zincirlerinden kurtulamayan kölelere benzetiyordu.

    Birkaç tane de meşhur ateist sayayım sana;

    1-Ateist Dr. Collins: “DNA’da Allah’ı gördüm;

    “Tanrının var olduğuna dair rasyonel bir temel var ve bilimsel gelişmeler insanı Tanrı’ya daha da yaklaştırıyor.

    Laboratuvarda çalışırken Tanrı’yı hissettim. Kesinlikle bizden daha büyük bir güç var ve ben ona inanıyorum. DNA’nın şifresini çözmek beni Tanrı’ya biraz daha yakınlaştırdı. Hastalıktan kırılan insanları gördüm. Bilim onlardan umudunu kesmişti. Ama mücizevi olarak hayata döndüklerini gördüm. Bu da Tanrı’nın işidir.”

    Yukarıdaki sözler, DNA şifresini, çalışma arkadaşı Craig Venter’le birlikte çözen bilim adamı Dr. Collins’e aittir. Önceden ateist olan ama artık Tanrı’ya inanan Dr. Francis Collins, bilimle Allah’ın varlığı arasındaki ilişkiyi anlatan bir kitap yazdı. Eylül’de piyasaya çıkacak olan “Tanrı’nın Dili” adlı kitabıyla ilgili İngiliz The Times gazetesine verdiği söyleşide;

    Artık mucizelere ve meleklere inandığını, insan genini çözmenin de kendisine Tanrı’nın eserini görme fırsatı verdiğini söyleyen 56 yaşındaki Amerikalı bilim adamı Collins “Önemli bir buluş yaptığınızda o bilimsel coşku anını yaşarsınız, çünkü onu araştırmış ve keşfetmişsinizdir. Keşfettiğim şey öyle bir şeydi ki, bu bilgiye daha önce hiçbir insan sahip olamamıştı. Fakat Tanrı onu her zaman biliyordu.” dedi.

    Dr Collins sıradan bir bilim adamı değildi. Venter’le birlikte, insan vücudunun genetik kodları olan DNA’nın şifresini çözerek bilim tarihine geçmişlerdi. Bilim tarihi açısından bir devrim olan DNA’nın dizilimi ve kodlarının çözülmesi buluşu dönemin ABD Başkanı Bill Clinton ve İngiltere Başbakanı Tony Blair tarafından eş zamanlı olarak dünyaya duyurulmuştu.

    2-Ünlü İngiliz felsefeci Antony Flew’un 2004 yılında Tanrı inancı konusundaki düşüncelerini değiştirdiğiyle ilgili haberler basında yer almıştı.

    Antony Flew’u çağdaşı olan bir çok ateist düşünürden ayıran temel özelliği, yenilikçi ateist teoriler geliştirmesi ve bunları yazdığı makalelerle entelektüel dünya ile paylaşmasıydı. Örneği “ Teoloji ve Yanlışlama” başlıklı makalesi yıllarca tartışıldı. 1950 yılında Flew tarafında yayınlanan bu makale, son yüzyılın en çok basılan felsefi metni oldu.

    Zaman içinde Flew, bilimsel gelişmelerin ışığı altında görüşlerini değiştirdi. Daha önceden teorisini geliştirdiği ateist düşünceyi terk etti ve bir yaratıcının varlığını kabul ettiğini açıkladı.

    Bu açıklaması doğal olarak düşün dünyasında çok etkili oldu. Böyle bir kişinin nasıl olup da düşüncelerini, değişitirdiği merak edildi, bağnaz ateist çevrelerce hakarete varan ifadelerle itham edildi.
    Flew inançsızlıktan inanca yaptığı bu yolcuğu anlatan bir kitap kaleme aldı. İşte “ Yanılmışım Tanrı Varmış” başlığı bu kitaba ait.

    Antony Flew Düşüncelerini Nasıl Değiştirdi?

    Nasıl olmuştu da Flew bu kadar düşüncesini değiştirmişti? Kitabında yazar bu konuya detaylı bir şekilde açıklıyor. Düşünce biçiminde bir değişikliğin olmadığını söyleyen Flew, bilimin ışığında düşüncelerinin vardığı noktanın değiştiğini şöyle ifade ediyor:

    “Ateizmden vazgeçmem, yeni bir fenomen yada iddia nedeniyle olmadı. Son yirmi yıldır, bütün düşünce çevrem hareket halindeydi sürekli. Bu da doğa ile ilgili kanıtları sürekli olarak değerlendirmemin bir sonucuydu. Sonunda bir Tanrı’nın var olduğunu kabul ettiğimde, bu bir paradigma değişimi değildi, Çünkü Republic adlı eserinde Platon’un Socrates için yazdığı gibi benim paradigman hala aynı yerde: “ İddianın götürdüğü yere gitmeliyiz.

    Başka bir yerde ise Flew Tanrı düşüncesine ulaşmasındaki nedeni şöyle açıklıyor:

    Tanrı’yı keşfimin, doğaüstü fenomenden hiç bahsetmeden tamamen doğal bir düzeyde geliştiğini altını çizmeliyim. Geleneksel olarak doğal teoloji denen bir uygulamaydı. Bilinen dinlerin hiçbirisiyle bir bağlantısı olmadı. Ayrıca Tanrı ile ilgili kişisel bir deneyimim yada doğaüstü veya mucizevi denecek türden bir deneyim yaşadığımı da iddia etmiyorum. Kısacası Tanrı’yı keşfedişim inancın değil, muhakemenin bir yolculuğudur.

    İnançsızlıktan İnanca

    Flew yaşadığı bu serüveni kısaca kitabından şöyle özetliyor:

    “ …..Şimdi kartlarımı, yani kendi görüşlerimi ve bunları destekleyecek nedenlerimi masaya dizme sıram geldi. Artık evrenin sonsuz bir zeka tarafından var edildiğine inanıyorum. Bu evrenin karmaşık kanunlarının bilim adamlarının Tanrı’nın zihni dedikleri şeyi ortaya koyduğuna inanıyorum. Hayatın ve çoğalmanın ilahi bir kaynaktan başladığına inanıyorum.
    Yarım yüzyıldan fazla bir süre boyunca ateizmi açıklayıp savunduktan sonra neden buna inanıyorum? Bunu kısaca şöyle cevap verebilirim: modern bilimin ortaya çıkardığı dünya resmi, benim gördüğüm şekliyle böyle. Bilim doğanın Tanrı’ya işaret eden üç boyutuna ışık tutuyor. Bunlardan ilki doğanın kanunlara uyduğu gerçeği. İkincisi, hayat boyutu; maddeden kaynaklanan ve zekice organize edilip amaca yönelik hareket eden varlık boyutu. Üçüncüsü ise doğanın varlığı. Ancak bana rehberlik eden sadece bilim olmadı. Klasik felsefi iddiaların yeniden incelenmesi de bana yardımcı oldu. “

    Doğadan var olan kanunlar sadece Flew’u etkilemedi. Einstein da “Evrende en anlaşılmaz şey, onun anlaşılabilir olmasıdır” diyerek bu düzen hakkındaki düşüncesi ifade etmiştir.
    Doğa kanunları hakkındaki görüşünü Flew şöyle ifade ediyor:

    “… Bir zamanlar bu tasarım argümanını sert bir şekilde eleştirmiş olsam da artık şunu anladım ki; bu argüman doğru bir şekilde formüle edildiğinde Tanrı’nın varlığına ilişkin inandırıcı bir ifade teşkil etmektedir. Bu görüşe varmamda özellikle iki alandaki gelişmeler yol açmıştır. Bunların ilki doğa kanunlarının kaynağı sorusu ve günümüzdeki saygın bilim adamlarının bu konu ile ilgili görüşleridir. İkincisi ise yaşamın kaynağı ve üreme sorunudur…”

    Kanun Varsa Bir Kanun Koyucu vardır.

    “ Doğa kanunlarının ilahi kaynağı hakkında yazılar yazan birkaç felsefeci olmuştur. Oxford Üniversitesi’nden felsefeci John Foster “The Divine Lawmaker” adlı kitabında, doğadaki düzenlerin nasıl tanımlarsanız tanımlayın, en iyi biçimde ilahi bir akılla açıklanabileceğini ileri sürüyor. Eğer kanunların olduğu gerçeğini kabul ediyorsanız, evrende bu düzeni sağlayan bir şey olmalıdır, bu düzeni hangi etken( veya etmen) sağlamaktadır? Barrow ( templeton ödülü alan bir felsefeci), tüm düzenin tek ciddi kaynağının teistik seçenek olduğunu, böylece” dünyadaki düzenleri sağlayarak kanunları yaratan Tanrı- teistlerin inandıkları Tanrı- olduğu sonucuna rahatlıkla varabileceğimizi” iddia ediyor ve kanunların varlığını inkar etseniz bile, “düzenleri Tanrı’nın aracılığına başvurarak açıklamak için güçlü gerekçeler vardır.” diyor

    Evrende ince bir ayar olduğun ifade eden Yazar bu konuda bir çok bilim adamının görüşlerine yer verdikten sonra kendi görüşlerini şöyle açıklıyor:

    “İnce ayara ilişkin argümanlar hakkında üç şey söylenebilir. Öncelikle, belirli kanunları ve değişmezleri olduğu bir evrende yaşadığımız ve bunların barılarının farklı olması durumunda yaşamın mümkün olamayacağı inkar edilemez bir gerçekliktir. İkinci olarak, mevcut kanunlar ile değişmelerin yaşamın devam etmesini sağlıyor olması gerçeği yaşamın kaynağı sorunun cevabını vermemektedir. Göstermeye çalışacağım üzere bu oldukça farklı bir sorudur; bu koşullar yaşamın başlaması için gerekli ama yeterli değildir. Üçüncü olarak, kendilerine özgü doğa kanunları bulunan birden fazla evren olabilmesinin mantıken olası olduğu gerçeği, bu tür evrenlerin gerçekten var olduğunu göstermez. Şu an için birden fazla evren oluğu görüşünü destekleyecek herhangi bir kanıt yoktur. Bu hala spekülatif bir fikir olarak kalmaya devam edecektir.

    Evrendeki var olan hassas dengeler için bir açıklama arayan ateist düşünürler çoklu evren modeli ortaya atmışlardı. Fakat bu açıklamanın konu çözmediğini düşünen Flew kitabında şöyle diyor:

    “Daha önce de bahsettiğim gibi, birden fazla evren alternatifini pek faydalı bulmamıştım. Birden fazla evren olduğu yönüğndeki varsayımın tam anlamıyla işe yaramaz bir alternatif olduğu iddia ediyorum. Bir evrenin varlığı bir açıklama gerektiriyorsa birden fazla evrenin varlığı çok daha büyük bir açılama gerektiri; Bu evrenlerin toplam sayısı sorunu daha da büyütmektedir. Bu durum, öğretmenini ev ödevini köpeğinin yediğini inandıramadığı için hikayesini ev ödevini sayılmayacak kadar kalabalık bir köpek sürüsünün yediği şeklinde değiştiren öğrencinin durumuna benzemektedir.”

    Yaşam Nasıl Başladı?

    Yaşamın başlangıcı hakkındaki ateist açıklamanın yetersizliğini fark eden Flew, DNA’nın incelenmesi, inanılmaz karmaşık yapısının ortaya çıkmasından sonra tümüyle değiştirdiğini kitabında ifade etmektedir.
    Bir yaratıcının varlığını ortaya koyan en önemli kanıtlardan bir tanesidir DNA. Sahip olduğu kodlama sistemi ve onun kullanımı, araştırmacıları hayran bırakmaktadır.
    Flew DNA’nın sahip olduğu bu kompleks yapıyı şöyle ifade etmektedir:

    “…. Yaşamın kaynağının bir üçüncü felsefi boyut ise bütün yaşam biçimlerinin temel unsurlarından biri olan kodlama ve bilgi işlemenin kaynağı ile ilişkilidir. Hücre hakkında şu anda bildiklerimizi çevreleyen bol miktarda güzel anlatım olduğu belirten matematikçi David Berlinski bu boyutu gayet güzel tanımlamakatdır.
    DNA’daki genetik mesaj kodlanarak çoğaltılır ve ardından RNA’daki mesajın amino asitlere aktardığı dönüştürme süreci gerçekleşir ve son olarak amino asitler bir araya gelerek proteinleri oluştururlar. Hücre aslında birbirinden farklı iki bilgi yöntemi ve kimyasal faaliyet yapısı, evrensel genetik kod tarafından koordine edilir. “

    Canlı Hücresindeki bu kodlama üzerinde detaylı bir şekilde durduktan sonra Ünlü bilim yazarı Paul Davies’e atıfta bulunarak, DNA’ya dikkat çekiyor:

    Paul Davies de aynı sorunun altını çizmektedir. Davies, biyojenez kuramlarının çoğunun yaşamın kimyasına odaklandığını belirtmektedir. “Fakat yaşam, yalnızca karmaşık kimyasal tepkimelerden ibaret değildir. Hücre bile kendi başına bir bilgi depolama, işleme ve kopyalama sistemidir. Öncelikle bu bilginin kaynağını ve bilgi işleme mekanizmasının nasıl var olduğunu açıklamamız gerekmektedir. “

    Üremenin Kökeni

    DNA’nın sahip olduğu tasarım bir tasarımcıyı ortaya koymaktadır. Bunun dışında Flew canlılardaki üremenin yapısı da düşüncesini değiştirmesinde etkili olduğu kitabında ayırdığı bir bölümde detaylandırarak anlatmaktadır.

    “Üremenin kaynağına gelince, Nature dergisinin fahri editörü John Maddox şunları belirtiyor: “En önemli soru cinsel üremenin ne zaman ve nasıl geliştiğidir. On yıllardır yapılan bütün tahminlere rağmen bunu bilmiyoruz.” Son olarak bilim adamı Gerald Schroeder, yaşama elverişli koşulların varlığının yaşamın nasıl başladığını açıklamadığını belirtmektedir. Yaşam ancak gezegenimizdeki elverişli koşullar sayesinde devam edebilmiştir. Fakat maddenin güdümlü, kendisini çoğaltabilen varlıklar üretmesini emreden bir doğa kanunu yoktur.”
    ………Ben de aynı kanıdayım. Yeryüzünde gördüğümüz bu tür güdümlü kendisini çoğaltabilen yaşamın kaynağı için yapabilecek yegane tatmin edici açıklama sonsuz zekaya sahip bir aklın varlığıdır.

    Tümvarımsal Argüman

    Flew Richard Swinburne’nin kozmolojik argümanı hakkındaki görüşlerini özetleyerek şöyle ifade ediyor:

    “Richard Swinburne kozmolojik argümana ilişkin açıklamasını şu şekilde özetliyor: “ Eğer Tanrı varsa, O’nun evrenin sınırlarına ve karmaşıklığına sahip bir şey yaratacağı olma olasılığı oldukça yüksektir. Evrenin nedensiz yere var olduğu oldukça yüksek olasılıktır. Fakat Tanrı’nın nedensiz var olduğu çok daha fazla olasıdır. Dolayısıyla evrenin varlığından Tanrı’nın varlığına uzanan argüman görüşünün temel açıdan doğru gördüğünün farkına vardım. Bu görüşün bazı özellikleri üzerinde düzeltmeler yapılması gerekiyor olabilir, fakat evren açıklama isteyen bir şeydir. Richard Swinburne’ün kozmolojik argümanı oldukça umut verici, muhtemelen de doğru bir açıklama sunmaktadır.”

    Bilim Adamları Bir Yaratıcıyı İşaret Ediyor

    Flew kitabında ayırdığı bir bölümde ünlü bilim adamlarının da bir yaratcıyı kabul ettiklerini ifade etmektedir. Özellikle Einstein ve Hawking’in üzerinde duran Flew, bu kişilerin inançsız gibi gösterilmeye çalışılmasının bir çarpıtma olduğunu ve gerçeği yansıtmadığını ifade etmektedir:

    “Önemli nokta yanlıca doğada düzenlerin olması değil, bu düzenlerin matematiksel olarak kesin, evrensel ve “birbirine bağlı” olmasıdır. Einstein bunlara “somut mantık” diyordu. Bizim sormamız gereken soru, doğanın bu şekilde bir bütün halinde nasıl geldiğidir. Bu kesinlikle Newton, Einstein ve Heisenberg gibi bilim adamlarının sordukları ve cevapladıkları sorudur. Bu kişilerin buldukları cevap Tanrı’nın aklı olmuştur.”

    “Hawking kendisiyle daha sonra yapılan röportajlarda bu konu hakkında şunları söylemişti: “ En büyük kanıt evrendeki düzendir. Evren hakkında daha fazla şey keşfettikçe evrenin mantıklı kanunlarca yöneltilmekte olduğuna dair daha fazla şey keşfederiz. Ve aklımızda hala şu soru olur: Evren var olma nedeni nedir? İsterseniz Tanrı’yı bu denklemin cevabı olarak tanımlayabilirsiniz.”

    Flew bu ve benzeri alıntılarla yansıtılanın aksine bir çok bilim insanının bir Tanrı inancı olduğunu ortaya koyuyor. Özellikle Einstein’ın bir çok alıntısına yer verirken, onun da bir yaratıcı inancı olduğunu anlatıyor.

    Ateistler Soru

    Flew Paul Davies’in modern bilim ve mantık hakkındaki görüşlerine yer verdikten sonra ateistlerin düşüncelerindeki mantık hatasını şöyle ortaya koyuyor.

    Modern bilimin belki de en etkili çağdaş yorumcusu Paul Davies, “Bilim, evrenin her kademede tamamıyla mantığa ve akla uygun olduğu varsayımına dayanmaktadır.” diyor. “Ateistler doğanın kanunlarının herhangi bir gerekçesinin olmadığını ve evrenin tamamen anlamsız olduğunu iddia etmektedirler. Bir bilim adamı olarak bu düşünceyi kabul edemiyorum. Evrenin mantıklı düzenli yapısının köklerinin yattığı sağlam bir mantıklı temel olmalıdır.”

    Ateist düşüncenin bakış açısını ortaya koyan Flew, kitabında ateistlere bir soru sorarken aynı zamanda da bir tespitte bulunmuş oluyor:

    Şimdi ateist olmayan insanlara genellikle, bilimsel zihniyete sahip dogmatik ateistlerin “Yine de bir Tanrı olabilir” ifadesini kabul etmeleri için yeterli olduğunu kabul edecekleri bir nedene dair akla gelecek bir kanıt yokmuş gibi geliyor. Bu nedenle eski ateist arkadaşlarıma şu temel soruyu soruyorum: “En azından üstün bir zihnin varlığını düşünmeniz için bir neden oluşturmak üzere ne olması yada ne olmuş olması gerekir? “

    Bu soru ateistlerin kendileri sorması gereken önemli bir sorudur. Acaba bir yaratıcı düşüncesine tümüyle kapalılar mı? Eğer kapalı değillerse, evrende var olan ve ortaya konan bu delilere nasıl görmezlikten gelebiliyorlar. Bu düşünceye kapalı olanlara ise söylenebilecek çok fazla bir şey olmamaktadır. Bağnazca inandıkları ateist düşünce kör bir inanç şeklinde bağlanmaktadırlar.

    • toro dedi ki:

      Değerli Arkadaşlar,

      Bakın bu konuları tartışırken verilmiş cevapları kullanırsanız farklı noktalara savrulursunuz!

      Soru soracaksınız ve cevabını kendiniz vermeye çalışacaksınız!

      Örneğin ben size iki tane soru soracağım. Hangisinin cevabı evettir, siz karar verin;

      Tanrı bilinmek için insana muhtaçtır mıdır?

      İnsan kendini kutsamak için tanrıya muhtaç mıdır?

      Dünyanın en iyi bilim adamı da olsa hiç kimse sizde varolan akıldan daha fazlasına sahip değildir! Aradaki tek fark, sahip olduğunu kullanmak istemek ya da sahip olduğunu kullanmak istememektir! İnsanoğlunun içerisinde bilim adamı olanların sayısı düşünüldüğünde ne demek istediğim gayet rahat anlaşılacaktır!

      • Yılmaz dedi ki:

        Değerli Toro,
        Burda karşılıklı bir tartışma ortamı var, verilmiş cevapları tabiki kullanacağız. Örneğin sen de benim verdiğim cevaptan alıntı yapmışsın.
        Sorularda soracağız, cevaplar da vermeye çalışacağız. Asıl önemli olan kafalarımızda oluşturduğumuz şablonlara başkalarını oturtmaya çalışmaktan vazgeçmek ve doğru soruları sormaktır. Örneğin;
        ”Dünyanın en iyi bilim adamı da olsa hiç kimse sizde varolan akıldan daha fazlasına sahip değildir! Aradaki tek fark, sahip olduğunu kullanmak istemek ya da sahip olduğunu kullanmak istememektir!” demişsin. Sahip olduğunu kullanmak isteyen kimdir, istemeyen kimdir, buna kim karar verecek. Mesela Einstein istiyor Darwin istemiyor mu? Antony Flew önceden kullanmak isterken sonradan vaz mı geçmiş? Yoksa ateistler isterken, inananlar istemiyor mu? Toro isterken Yılmaz istemiyor mu? Buna sen mi karar vereceksin ben mi? Herkesin cevabı farklı olmayacak mı?
        Sen yukardaki ifadeyi kullanırken beni ve inananları ya da ateistleri kafandaki bir şablona oturttun mu oturtmadın mı?

        Gelelim senin sorularına;
        1-Tanrı bilinmek için insana muhtaçtır mıdır?

        Bence bu soru doğru soru değil, yine de cevap vermeye çalışacağım.

        Mutlak doğru bir cevap istiyorsan önce bana Tanrı’yı detaylı bir şekilde tarif etmelisin ki ben de ona göre cevap vereyim. Ben Tanrı konusunda evrendeki, özbenliğimdeki ve indirdiği kitaptaki ayetlerinden kaynaklanan dolaylı bir bilgiye sahibim. Örneğin;

        ”Göklerin ve yerin mülkü ve yönetimi Onundur; diriltir, öldürür. Herşey üzerine kudret sahibidir O. Başlangıcı yoktur, sonu yoktur, herşeyde belirir, gözlerden gizlenmiştir. Herşeyi hakkıyla bilendir O” (Hadid 2-3)

        Herşeyde beliren ama gözlerden gizli olan bu varlığın tam olarak ne olduğunu anlayabilmiş değilim, sadece spekülasyon yapabilirim. Bilinmek için insana muhtaç olduğunu sanmıyorum.

        2-İnsan kendini kutsamak için tanrıya muhtaç mıdır?

        Bu soru hiç doğru bir soru değil, çünkü çok gereksiz ve önyargı içeriyor. Ama yine de cevap vereyim. İnsan kendini kutsamak için Tanrı’ya muhtaç değildir, kendi kendini kutsayabilir, ya da üzerinde egemenlik kurduğu diğer insanlara ya da hayvanlara kendini kutsatabilir. Yada severek, sevilerek, yüksek makamlara ulaşarak kendini kutsayabilir.

        Gelelim doğru soruya, sen de benim bu soruma cevap ver lütfen.

        Ben bu evrende ne arıyorum, sen bu evrende ne arıyorsun, biz neden varız?

      • toro dedi ki:

        Sevgili Yılmaz,
        Öncelikle yanıtınız için teşekkür ederim! Olaya bakış açınız benim açımdan oldukça doyurucu bunu cevap vermeye başlamadan ayrıca belirtmek istedim.

        Öncelikle amacım sizden alıntı yapmak değildi! Sevgili Rammsteinn ile yaptığınız münazarada bilim adamlarını birbirleriyle yarıştırır hale getirmiş olmanıza dikkat çekmek istedim! Sonrasında yaptığım yorum sorularımızın cevaplarının başkalarında değil hepimiz de olduğuydu ve istenilirse başkalarına muhtaç olmadan bu cevapları kendimizinde verebileceğini vurgulamak istedim!

        Bu arada ateist değil inanma şeklime en yakın gördüğüm deistlikle anılmayı tercih ederim!

        Şimdi gelelim sorularıma;

        Değerli dostum dinlerin inanırlarına sorulan temel bir soru vardır;

        -Tanrı insanı neden yarattı’?

        İnanırlar, özellikle dinlerin önde gelenleri bu soruya şu cevabı verirler;

        -Bilinmek istedi!

        Ben burada fiziki bir tanrı tasviririnden bahsetmiyorum! Konumuz varlığının bilinmesini isteyen bir tanrı, nasıl göründüğünün değil!

        Bu nedenle sorum gayet mantıklıdır!

        Ve ilk soruma bu doğrultuda vereceğiniz cevap 2. soru için kanaatinizi pekiştirir!

        Örnek verdiğiniz ayete gelecek olursak,

        Yaşı geçkin olanlar bilirler! Anne babalarımız bizim birşeyleri yapmamızı engellemek için bizi görünmez varlıklarla korkuturlardı! Görünmez olmayanı kanıtlamak zorunda değillerdi! Önemli olan onlarla bize verecekleri korku idi! Düşünün birşey söylüyorsunuz ve bunu söylerken gözlerden sakınılmış olduğuna vurgu yapıyorsunuz! Ama bu şekilde milyarlarca tasvir yapabilirsiniz! Çünkü gösteremediğiniz ve göremediğiniz bir şeyle ilgili yaptığınız tasvirlerin yanlışlığını ya da hiç olmadığını kanıtlayabilecek bir güç yok! Ama bu gücün olmaması sizin ”var” iddianızın da kanıtı olamaz!

        Geldiğimiz noktada ”VAR” diyenler ile ”YOK” diyenlerin ellerinde birbirlerini ekarte edebilecek doneler yok! İki tarafta aynı noktada! Elde bulunan sadece kendi kapladığı alanın sınırlarını korumaya çalışan kümeleşmiş insanlar!

        Örneğin bakın, süperman ve örümcek adam! Bunlar yaratılan karakterler ve bunlar hakkında anne kızlık soyadlarına kadar bütün bilgilere sahibiz ve bu karakterlerin bütün hikayeleri dünyadaki bütün dinlerin öğretilerinin yazılı olduğu kitapların kat ve kat üstünde!

        Söylermisiniz gerçekte Süperman ve Örümcek Adam diye birşey varmı?

        Tabi ki yok ama onları yaratan insanlardaki inanılmaz haya lgücüne bir bakın! O nedenle günümüzden binlerce yıl önce yaşayanların kendi başlarına kaldıklarında neler hayal edebileceklerini iyice bir düşünün!

        Hayatta en kolay şey kanıtlanamayacak bir şey üzerinden yargı üretmektir! Çünkü kanıtlayamayacağınız bir şeyin olmadığını kanıtlayamayacakları için özgürce açılırsınız!

        Sizin sorunuza gelince! Tamda bu konuyla alakalı iki yazım var Kurandaki mantık hataları adlı konunun içinde! Sonuncusunu dün gece yazmıştım. Okursanız istediğiniz cevapları orada bulabileceğinizi düşünüyorum, en azından benim cevaplarımı!

        Sonra isterseniz kaldığımız yerden devam ederiz.

      • Yılmaz dedi ki:

        Sevgili Toro,

        Dün gece yazdığın yazıyı buldum, insanın kutsal olup olmadığı üzerine yazmışsın, O yazıda benim sorumun cevabı yok, bazı evrimci düşünceler var sadece. Ben ”nasıl” diye sormuyorum, ”neden ” diye soruyorum. Biz bu mükemmel dizayn edilmiş ve kusursuz doğa yasalarıyla varolmaya bırakılmış evrende neden varız, bu mükemmel dizayn edilmiş beden neden var?
        Ayrıca bir kutsallık saplantısı görüyorum yazılarında, nerden çıktı bu kutsallık saplantısı, kutsal olduğumuzu kim iddia ediyor? İnsanın kendisine kutsallık atfedebilmesi için din uydurması sana mantıklı geliyor mu?

    • MaMaLi dedi ki:

      Sen,yırtınıyorsun tanrı,tanrı diyede kardeş,biz,muhammedin anlattığı,ve savunduğu tanrıyı,tanımıyoruz))rezilliklerini,kapamak,için,muhammedin zekerinin hevasını,yaşaması için,koşuşturan tanrıyı,tanımıyoruz)yoksa,sen inanmışsın çok da pepinomdaydı)))

  17. Yılmaz dedi ki:

    Sevgili Toro,
    Saygılı yaklaşım tarzın için teşekkür ederim, sohbete aynı şekilde devam edeceğimizden şüphem yok. Sorularına yanıt vermeden önce inanç ve fikir dünyanı biraz daha fazla tanımaya ihtiyacım sanırım. Yukarda yazdıklarından senin deist değil agnostik olabileceğin izlenimini ediniyorum, yanılıyor muyum?
    Evreni yaratan, işleyişi için doğa kanunlarını koyan, ayrıca insanlığa ve evrene müdahalede bulunmayan; doğruları keşfetmeleri için insanlara akıl veren bir Tanrıya duyulan inanç deizmi ifade etmektedir. Öyleyse sen insana ve evrene müdahale etmeyen tek bir yaratıcıya mı inanıyorsun(deizm), yoksa tanrının var olup olmadığının bilinemiyeceğine(agnostisizm) mi inanıyorsun?

    Değerli dostum, agnostik, ateist ya da deist arkadaşlarda hep aynı hatayı görüyorum. Gerçek dini bilmeden, Kuran’ı- ki gerçek dini öğrenebileceğiniz tek kaynaktır( tevrat ve incil hususuna konunun dağılmaması için burda girmek istemiyorum)- samimi bir şekilde baştan sona anlamaya çalışarak okumadan(siz baştan sonra, en az bir kez okudunuz mu?), Kuran’ın ruhunu kavramadan, bölük pörçük alıntılar yapıp onları yanlış yorumlayarak, kulaktan dolma hurafelerle ve uydurulmuş dine atıflar yaparak Allah’ın varlığını, insanların inançlarını küçümsüyorsunuz.
    Sizlere bunun için çok fazla kızamıyorum, çünkü her yanımızı yozlaşmış din ve yozlaşmış dinin mensupları kuşatmış durumda, Müslüman geçinenlerin %99u Mekke putperestlerinin inandığı şirk dinine iman etmiş durumdalar ama haberleri yok. 6 ay öncesine kadar ben de aynı durumdaydım. Kuran’la 6 ay önce tanıştım, o dönemdeki inançların deizme çok yakındı. Samimi bir şekilde Kuran’ı okumaya başladım, ilk başlarda Muhammed peygamber bunları uydurmuş olabilir mi düşüncesiyle okuyordum(ama önyargılı değil samimiydim), okudukça Kuran’ın mucizelerle dolu olduğuna ve insan sözü olamıyacağına kanaat getirdim. Bu arada gerçek dini de öğrenmeye başladım.

    Ateist, deist ve agnostik arkadaşlar! Bu çok ciddi bir husus, siz inanmıyor da olsanız sözkonusu,olan sonsuz yaşamdır. Kulaktan dolma yarım yamalak bilgilerle geçiştirilecek bir şey değil. Lütfen Kuran’ı önyargısız olarak, baştan sona, en az bir kez, ağır ağır, düşüne düşüne(Allah böyle okunmasını istiyor) okuyun. Önyargılarınızı bir kenarda bırakabilirseniz mucizeleri göreceksiniz. İnanmıyacaksanız da öyle inanmayın.

    ”…Kuran’ı ağır ağır, düşüne düşüne oku…” (Müzzemmil 4)

    Sevgili Toro,
    sorularına yanlış soru derken kastettiğim soruların gereksiz olduğuydu. O soruların cevapları bize aradığımız cevabı(yani varoluşun sırrını) vermez.

    Allah’ın dinlerinde din adamı sınıfı yoktur, bu sınıfları(haham,rahip,imam) insanlar uydurmuşlar. Din adamları(istisnalar olmakla birlikte) dini dejenere edenlerin önde gelenleri olarak anlatılır Kuran’da. Sen dinde önde gelenler derken bu insanları mı kastediyorsun? Kuran’ın hiçbir yerinde Allah’ın kullarını bilinmek için yarattığı ifadesi geçmez. Ayrıca öyle olduğunu farzetsek bile bu Allah’ın bilinmek için insana muhtaç olduğu sonucunu vermez. Allah pekala kendisini bilmektedir, hem de bizim hiç bilemediğimiz ve belki de asla bilemiyeceğimiz şekilde.

    Sözünü ettiğin yazılarını bulabilirsem okuyacağım. Ancak bilmeni isterim ki Kuran’da mantık hatası ve çelişki yoktur, diyalektik bakmayı bilmek lazım.

    Sevgili Toro;

    ”Hayatta en kolay şey kanıtlanamayacak bir şey üzerinden yargı üretmektir! Çünkü kanıtlayamayacağınız bir şeyin olmadığını kanıtlayamayacakları için özgürce açılırsınız!” demişsin.
    Aynı görüşteyim ama biz kanıtlanamıyacak bir zemin üzerinde tartışmak zorunda değiliz. Elimizde tartışmalarımıza zemin oluşturacak önemli bir belge var:Kuran. Kuran’ın insan sözü olduğunu ispatlıyabilirseniz Allah’ı ve dinleri reddedebilirsiniz, Kuran’ın insan sözü olmadığını ispatlıyabilirseniz o zaman yaratıcının varlığını ispatlamış olursunuz.

    • toro dedi ki:

      Sevgili Yılmaz,

      Hayata tutunuşu aynı kurallara bağlı ve birbirinden düşünceleri haricinde farkları olmayan bir türün bireyleri olarak birbirimizi düşüncelerimiz üzerinden yargılamak, ötekileştirmek ya da sırf aynı düşünmüyoruz diye birbirimizle savaşmak bu çağda bizim çok geride bıraktığımız bir ilkellik olmalıdır.

      Tabi ki size saygı duyacağım! Bunu yapmazsam kendime nasıl saygı duyabilirm ki?

      Ben öncesinde de yazdığım gibi bana en yakın gelen (aslında beni tamamen tanımlamadığı konusunda haklısın) deizm. Belki birgün bende farklı bir isim veririm, kimbilir.

      Herneyse konumuza dönelim! Sorduğunuz sorulara cevap vereyim.

      Diyorsunuz ki;

      ”Ben bu evrende ne arıyorum, sen bu evrende ne arıyorsun, biz neden varız?”

      Bende diyorum ki neden insanoğlu varoluşunu bir nedene dayandırmak istiyor? Böyle bir zorunluluk mu var? Bence insan özel bir varlık değil! Özel olmaya, özel hissetmeye çalışan bir varlık!Kendine bakıyor ve kendini sürekli kutsamaya çalışıyor! Çünkü içeride bir yerlerde bir korkusu var ta tarihinin başından bu yana taşıdığı! Ya dünyaya yaptıklarımdan ya da yapacaklarımdan dolayı bana hesap sorulursa!
      Bakın biz dünyayı bizim kutsallığımıza verilmiş bir armağan gibi görerek yağmalıyoruz! Bizim bu aşırı dominant kibrimize göre dünyadaki herşey, hayvanlar aklınıza ne gelirse bizim için var! O halde biz onları fütursuzca kullanabilir, sömürebiliriz! Ve sömürüyoruz! Sonrasında yaptığımız meşru göstermek, kendimizi kendimize aklamak için bir kutsal varlık giysisini alıp sırtımıza geçiriryoruz!

      ”Biz neden varız?”

      Bir su aygırı neden varsa bizde o yüzden varız! Ya da bir kaplumbağa, bir eşek, köpekbalığı, kurbağa, kartal,solucan,çiyan!

      Hepsi ne yapıyorsa aynısını yapıyoruz! Onlardan daha fazla düşünebilidiğimizi, konuşabildiğimizi ve onlardan farklı olarak alet kullanabildiğimizi söylesek te onlarla aynı şeyleri yaparak yaşıyor onlarla aynı şekilde ölüyoruz!

      Aç bir insan ile aç bir aslanla karşı karşıya geldiğinde aralarından birisinin kendini kutsal ilan etmesi güçlü olanın midesine inmesini engellemeyecektir! Bu insanın sürekli reddettiği acı gerçektir!

      Sevgili dostum dünyada yaklaşık 7 milyar insan yaşıyor! Farklı dillerde, renklerde,kültürlerde ve inançlarda! Evet sayıları milyarları bulan belli inançlara sahip olanların oluşturduğu kümeleşmeler var ama sonuç olarak insanın kendi türüne ait bir konsensusu bir doğrusu yok! Coğrafyalar değiştikçe hayata bakışları da değişiyor! Davranışlar, tepkiler, damak tadları! Ayrışmanın coğrafyalara göre böyle derin olduğu bir türün sadece türü itibariyle farklı olduğunu düşünmesi ve varlığına neden araması benim mantığımla örtüşmüyor! Daha kendi içinde kendine verebileceği tutarlı bir cevabı yok! Sadece cevap namzetleri var!

      Sizin bana sorduğunuz sorular, benim size sorduğum 2.sorunun cevabı!

      İnsanoğlu, ‘Ben bu evrende ne arıyorum, sen bu evrende ne arıyorsun, biz neden varız?” sorularına cevabı kendisi veremediği anda bu soruları cevaplayacak bir figür yaratıyor ve onun eliyle kendini aklıyor, farklıaştırıyor ve kutsuyor!

      Sanki insan değilmiş gibi bakmayı neyin insana! Dünyanın tepesinden dünyaya bakında arkasında bıraktığı felaketleri görün! Sizce düşünüldüğü gibi bir tanrı olsaydı bu insan ile muhatap olurmuydu?

      Tanrı bir öğretmen değildir, teşekkür almak isteyen öğrenciye kanaat notu vermez!
      Hem öyle benciliz ki evrende kapladığımız yerin hiçliğini bile unutuyoruz! Hiç kaplayan ama bütün evrenin kendisi için var edildiğine inanan garip bir tür!Garip bir kendine güven belki de sadece kibir!

      Düşünün dünyada ki bütün yaşamın kaderi güneşe bağlı! Diğer bütün türler, bitkiler! Ama insan diyor ki güneş bizim için yaratıldı! Sanki güneş sadece bize ışıyor!

      Bakın son olarak insan algısının mantıksızlığını göstereyim! İnsan kendi korkularını kötücüllemiş,zıtlarınıda iyi ile özdeşleştirmiş! Mesela bir insan için karanlık güvenli değildir! O halde karanlık kötülüğün simgesi olmalıdır! Ama evrenin sadece yaklaşık %5 i gözlemlenebilir yani aydınlıktır! Kalanı %72 karanlık enerji, %23 ü karanlık maddedir! İşte insan algısı yaşam rutininde sadece dünyanın varolduğuna kilitlenip kendisini kapsayan evreni unuttuğundan yukarıda bahsettiğim anlamsız eşleştirmeleri oluşturmuş ve bunların üzerine kurgulamalar yapmıştır!

      Benim için işin özü sevgili dostum, biz matah bir tür değiliz! Bence tek bir şekilde matah olabiliriz! Matah olmadığımızı itiraf ederek! Bak o zaman insan neler düşünmeye başlıyor! Öğretilmiş inançlarla bastırılmış gerçeklikliği ortaya çıkarmak için önce itiraf etmeliyiz!

      ”Biz kutsal değiliz”

      Sizce insanoğlu bir su aygırıyla aynı nedenden varolduğu gerçeğiyle yüzleşebilir mi?

      • Yılmaz dedi ki:

        Sevgili Toro,
        Aslında seninle çok iyi anlaşabileceğimizi düşünüyorum ama bunu hakkıyla yapamıyoruz, bir kopukluk var aramızda, birbirimizi tam anlıyamıyoruz sanırım. Ben senin bende anlayamadığını düşündüklerimi sıralıyacağım, dilersen sen de benim sende anlayamadığımı düşündüklerini sırala.

        1-Halen soruma cevap alabilmiş değilim. Cevap olarak verdiklerin kesinlikle benim sorumun cevapları değil. Diyorsun ki;”Sizce insanoğlu bir su aygırıyla aynı nedenden varolduğu gerçeğiyle yüzleşebilir mi?”

        Ben de diyorum ki;” evet, yüzleşebilir, ben yüzleşebilirim mesela, hatta temelde aynı nedenle var olduğuma inanıyorum.”

        2-Diyorsun ki;”Bir su aygırı neden varsa bizde o yüzden varız! Ya da bir kaplumbağa, bir eşek, köpekbalığı, kurbağa, kartal,solucan,çiyan!”

        Ben de diyorum ki ”iyi de dostum, bu saydıkların neden var, zebranın, keçinin ve oğlağın bu dünyada işi ne, onlar neden var?”

        3-Diyorsun ki;”Bende diyorum ki neden insanoğlu varoluşunu bir nedene dayandırmak istiyor? Böyle bir zorunluluk mu var?”

        Ben de diyorum ki;”evet, böyle bir zorunluluk var, çünkü bu dünyada nedensellik yasası denen bir yasa var. Bilime inanıyorsan nedenselliğe de inanmak zorundasın, nedensellik olmadan bilimi inşa edemezsin.”

        4-Diyorsun ki;” Bence insan özel bir varlık değil! Özel olmaya, özel hissetmeye çalışan bir varlık!Kendine bakıyor ve kendini sürekli kutsamaya çalışıyor! Çünkü içeride bir yerlerde bir korkusu var ta tarihinin başından bu yana taşıdığı! Ya dünyaya yaptıklarımdan ya da yapacaklarımdan dolayı bana hesap sorulursa!
        Bakın biz dünyayı bizim kutsallığımıza verilmiş bir armağan gibi görerek yağmalıyoruz! Bizim bu aşırı dominant kibrimize göre dünyadaki herşey, hayvanlar aklınıza ne gelirse bizim için var! O halde biz onları fütursuzca kullanabilir, sömürebiliriz! Ve sömürüyoruz! Sonrasında yaptığımız meşru göstermek, kendimizi kendimize aklamak için bir kutsal varlık giysisini alıp sırtımıza geçiriryoruz!”

        Ben de diyorum ki;”Evet, insan sandığı kadar matah bir varlık değil, hem de hiç değil, ama bir su aygırı da değil, akıl, özgür irade, yaratıcılık,erdemi algılayıp hayata geçirebilme yeteneği gibi önemli ayrıcalıkları var. Ayrıca insanın kibre kapılıp(sen kendini kutsama diyorsun buna) dünyayı yağmalama girişimlerinde bulunmasının dinle bir alakası yoktur, bu tamamen din dışı hatta din karşıtı bir yaklaşımdır.

        5- Diyorsun ki;”Aç bir insan ile aç bir aslanla karşı karşıya geldiğinde aralarından birisinin kendini kutsal ilan etmesi güçlü olanın midesine inmesini engellemeyecektir! Bu insanın sürekli reddettiği acı gerçektir!”

        Ben de diyorum ki;”Aç bir insan aç bir aslanla karşı karşıya geldiğinde tüfeğini çıkarıp aslanı haklayabilir, sonra da afiyetle mideye indirebilir ama ben yine de buna kutsallık atfetmezdim.

        6-Diyorsun ki;”…Dünyanın tepesinden dünyaya bakında arkasında bıraktığı felaketleri görün! Sizce düşünüldüğü gibi bir tanrı olsaydı bu insan ile muhatap olurmuydu?”

        Ben de diyorum ki;”Eğer insanla ilgilenen ve onun özgür iradesini iyiye ve güzele yönlendirmeye çalışan bir Tanrı olmasaydı insanın arkasında bıraktığı felaketler şimdikinden çok daha büyük olurdu. Ama yine senin saydığın yukardaki sebeplerle ve Tanrı’nın bütün iyi niyetine rağmen bazı insanlar bu muhataplık ayrıcalığını kaybedecekler.
        ”….Onlar Allah’ı unuttular, Allah da onları unuttu…”(Tevbe 67)
        ”…Unutuyoruz sizi bugün! Tıpkı sizin bugününüze kavuşmayı unuttuğunuz gibi….”(Casiye 34)

        7-Diyorsun ki;”Tanrı bir öğretmen değildir, teşekkür almak isteyen öğrenciye kanaat notu vermez!”

        Ben de diyorum ki;” Bu görüşüne katılamıyorum. Tanrı öğretmedir, yarattıklarını belli bir gaye ile yaratmıştır, onları belirlediği bir hedefe götürmektedir, yarattıklarını başıboş bırakmaz, bıraksaydı Tanrı olamazdı zaten.

        ”O Rahman,
        O öğretti Kuran’ı,
        O yarattı insanı,
        O belleti ona beyanı…” (Rahman 1-4)

        Ayrıntılara girersek çok uzayacak ama Allah’ın koyduğu evrensel yasalar vardır, bu yasalar nedeniyle insan her yaptığının karşılığını kazanır.(bir nevi manevi etki-tepki yasası diyebiliriz)

        ”Her benlik kendi kazandığının bir karşılığıdır.”(Müddessir 38)

        8-Diyorsun ki;”Hem öyle benciliz ki evrende kapladığımız yerin hiçliğini bile unutuyoruz! Hiç kaplayan ama bütün evrenin kendisi için var edildiğine inanan garip bir tür!Garip bir kendine güven belki de sadece kibir!”

        Ben de diyorum ki;”Bütün evrenin kendisi için varedildiğine kim inanıyor bilmiyorum ama inan O ben değilim. Benim bilircesine inandığım ise şudur; İnsan sahnelenmekte olan Tanrısal planın bir parçasıdır, tıpkı diğer canlıların,ayın, güneşin vs. olduğu gibi. Özgür iradenin, ahlaki değerlerin, vs.nin çok kısıtlı da olsa insanla ortaya çıkmış olmasını önemli buluyorum ben. Bildiğimiz diğer parçalar(diğer canlılar, ay, güneş vs. bu açıdan bize kıyasla daha aşağı seviyede) ama Tanrıya giden çooooook uzun bir yol var daha. İşte bu yüzden matah değiliz ve bizden çok daha matahları gelecektir.

        ”Ve gerçekten biz halden hale geçerek Rabbimize mutlaka döneceğiz.”(Zühruh 14)

        9- Diyorsun ki;”Benim için işin özü sevgili dostum, biz matah bir tür değiliz! Bence tek bir şekilde matah olabiliriz! Matah olmadığımızı itiraf ederek! Bak o zaman insan neler düşünmeye başlıyor! Öğretilmiş inançlarla bastırılmış gerçeklikliği ortaya çıkarmak için önce itiraf etmeliyiz!”

        Ben de son olarak diyorum ki sevgili dostum, bir gerçeklik iddian varsa eğer; bastırılmış ya da açığa çıkmış; o gerçekliğe dair kanıt isterim senden, kuru laf kesmez beni:))

      • toro dedi ki:

        Sevgili Yılmaz,

        Birbirimizle anlaşma konusundaki yorumuna katılıyorum.Söyleyebilirim ki bu şekilde sıkıştırılmaya :)) hasrettim.
        Birbirimizi ne kadar zorlarsak o kadar fazla fikir üretiriz.

        Bana soruyorsun ;

        ”Ben de diyorum ki ”iyi de dostum, bu saydıkların neden var, zebranın, keçinin ve oğlağın bu dünyada işi ne, onlar neden var?”

        Ben de diyorum ki bilmediğim birşeyi söyleyemem! Ben sadece baktığımı görmeye çalışırım! Gözlemlerim ve gözlemlerimi düşüncelerimle harmanlarım.Sana söylemeye çalıştığım şuydu;

        Bir su aygırının neden yaratıldığını bilemiyorsak kendimizinde neden yaratıldığını bilemeyiz! Peki ortada bir neden var mı? Yoksa biz varlığımızın bir nedene dayanmasınımı istiyoruz? Niye ? Varlığımız nedensiz olsa ve bunu kesin olarak öğrensek, öğrendiğimiz anda bütün medeniyeti bırakıp ormanlara mı döneceğiz?

        Ben sorduğun sorunun cevabını mutlak olarak veremem! Sadece tahmin etmeye çalışabilirim! Ama bu sadece benim tahminim olur, başkalarına dayatabileceğim mutlak bir doğru olmaz!

        Diyorsun ki herşeyin bir nedeni olmalı çünkü dünyada nedensellik yasası var!

        İşte ben böyle söylendiğinde kaybediyorum kendimi! Newton yerçekimini bulduğu içimi yerçekimi var yoksa yerçekimi var olduğu içinmi Newton onu bulabildi? Biz elimizdekilerle beraber düşünüp senin yaptığın şekilde yorumlar üretiyoruz! Ama bulduğumuz şey mutlak olan değilse? Ya evren bir nedensellik üzerine değilde kendi içinde düzen tutturmuş bir kaostan ibaretse! Biz evrene dışarıdan bakamadığımız için onu düzenli sanıyorsak? Gözlemyebildiğimiz ve bu sayede ölçebilip yorumlayabildiğimiz alan evrenin ne kadarı ki net bir kuralın varlığına mutlak şekilde inanabilelim?

        Hele bu sorulara din kitaplarıyla cevap aramak başlı başına fecaat bana göre! Çünkü binlerce yıl önce yazıya dökülmüş sözcükleri binlerce yıl sonra yani bilgi birikimimize binlerce yıllık bir ek yaptıktan sonra yorumluyoruz! Bu böyle olmaz! Biz binlerce yıl önce söylenmişleremi inanıyoruz yoksa binlerce yıl önce söylenmişleri bugüne mi uyarlıyoruz, inanabilmek için?

        Bak biliyormusun bilmem! Özellikle bizim coğrafyamızda var olan din kitaplarının tamamı kendilerini getirdiğine inanılan peygamberlerin ölümlerinden sonra yazıldı! Yani şuan elimizde tuttuğumuz o kitaplar yazılırken onların gerçekliğine ya da doğru yazılmasına nezaret edecek bir onay makamı yoktu! İnsanlar hani o pek matah olmadığında uzlaştığımız ve tanrılarını sürekli aldatmış ve aldatabilecek kadar KORKUSUZ insanlar yazdılar onları!

        Madem bilimsellik diyoruz, ben yine sorayım?

        Normal bir insan kendine peygamberim diyen birinin gerçekten peygamber olduğunu nasıl bilebilir? Ya da bir insan tanrısının kendisiyle doğrudan değilde başkası aracılığıyla iletişim kurmaya çalıştığına nasıl inanır? Bir tanrı insanların kendilerine ben peygamberim diyen birine sorgulamadan inanabileceğini nasıl düşünür?

        Araba alırken ”arabamın kazası yoktur” diyen satıcıya güvenmeyip aracı bir bilene gösteriyoruzda kendini peygamber olarak tanıtanın peygamberliğine inanmak için onu gösterebileceğimiz bir bilen varmı? İşimize gelince bilim, işimize gelmediğinde dogma olmaz!
        Komik olan bir arabanın kazasız olmasını bilmek bir adamın gerçekten peygamber olduğunu bilmekten daha önemli olmuyormu insana göre! Eğer araba kazasızsa bizi doğrudan tanrıya götürecektir,o yüzden kazasız olduğunu gerçekten BİLMELİYİZ!

        Ama bir peygamberin peygamber olduğunu gerçekten bilmesek de olur! Olsa da olmasada, bizi gerçek tanrıya götürecektir! Başka nereye götürebilir ki? Yoksa…

        Sevgili dostum, bizim ayrıcalıklarımız yok! Öğrenilmiş alışkanlıklarımız var! Bize herşey öğretilir, ezberletilir! Mesela ben şimdi bunları sana fransızca yazmak istiyorum (fransızca bilmiyorum)! Sadece isteyerek fransızca yazabilirmiyim! Peki nasıl olurda iki farklı dili konuşan iki insan karşı karşıya geldiklerinde sadece konuşarak anlaşamazlar (ikiside kendi dilinde konuşacak)?

        Ya da sürekli söylediğim gibi evlat edinilmiş bir ingiliz bebeğin büyüdüğünde bize ingilizce öğretmesini bekleyebilirmiyiz? Ya da hristiyan bir aileden müslüman bir aile tarafından evlat edinilen bir bebeğin kendine öğretilen değilde gerçek ailesinin dinine inana
        cağını mutlak olarak iddia edebilirmiyiz?

        Din öğretilmiş alışkanlıktır! Bir çocuğa sadece türkçe konuşmayı öğretip onun büyüdüğünde hiçbir eğitim almadan ingilizce de konuşmasını bekleyebilirmiyiz?

        Ben dünya dışından bak derken! Herşeyi de (öğrenilmiş ve öğretilmiş) dünyada bırak diyorum!

        Bir tanrı haberci meleğiyle elçisi arasındaki iletişime tanık olmayan herhangi bir insanın şahit olmadığı bir iletişimin doğruluğuna o görüşmeyi yaptığını iddia eden kişinin sözüyle inanacağını nasıl düşünebilir? Tanrıya göre normal bir insan bir peygamberin peygamber olduğunu nasıl bilebilir?

        Açlık meselesine gelince! Ben orada aslan ile insanı en çıplak halleriyle resmettim! O insanın silahı yoktu! O insan başedemeyeceğini bildiği aslanı bertaraf etmek için silahı sonradan icat etti! O nedenle hala sorumun arkasındayım.

        Bana ayetler söylüyorsun! Sen bunları kendin söyleyemezmiydin? Bunlar senin söyleyemeceğin kadar ulaşılmaz ve kopyalanmaz ifadelermi? Yani sen doğaya baktığında onu kendin tasvir edemiyormusun? Mesela bu din sana gelseydi ve şimdi gelseydi,
        ”dağları oralara koyduk” mu derdin yoksa dağları oluşturanın depremler olduğunu bildiğin için dağların koyulmadığını, dünyanın tektonik hareketleri sonucu oluştuğunumu söylerdin?

        Ya da zülkarneynin güneşin doğdu yere varıp hayatta kalabileceğini söyleyebilirmiydin?

        Ya da kazanılan savaşı ben kazandırdım, kaybedien savaşı ise siz kaybettiniz tarzında bir yaklaşımı olan bir tanrıya bizi inandırabilirmiydin? Bütün aradaki herşeyi boşver!

        Düşün ki, musa,isa ve son peygamber olduğunu iddia eden bugün açıklıyorlar peygamberliklerini ve 1400 sene önce söylediklerinin tamamını hiç değiştirmeden şimdi söylüyorlar dürüstçe söyle inanmak bir yana ciddiye alırmıydın onları?

        Ama şimdi alıyorsun! Çünkü sen daha bebekken ve senin tercihin hiç sorulmadan dilini öğretir gibi öğrettiler dinlerini sana! Şimdi nasıl türkçe konuşup latince konuşamıyorsan, islama inanıp başka birşeye de inanamıyorsun!

        Rahman konusunu belki sonra münazara ederiz. Bu konu önemli çünkü.

        Son olarak bir gerçeklik iddiam var ama kanıtım yok! Olmasına ihtiyacım varmı? Hangi inanç mensupları ceplerinde mutlak kanıtlarla inanırlarki iandıklarına bende iddiama kanıt göstereyim?

      • Yılmaz dedi ki:

        Sevgili dostum,
        sondan başlayalım.
        1) Önceki yazında öğretilmiş inançlar tarafından bastırılmış bir gerçeklikle yaşadığımı ve bu gerçekliğin açığa çıkabilmesi için önce itiraf etmem gerektiğini ileri sürdün.
        Diyorum ki benim öğretilmiş inancım filan yok(mücadelelerle kazanılmış inançlarım var), bilinç altına ittiğim bir gerçeklik filan da yok, olduğunu iddia ediyorsan kanıt göstermelisin, yoksa bu sadece senin kuruntun olarak kalır, sohbetimize bu kuruntuyu temel alarak devam edemezsin, çünkü buna hakkın olmaz .Böyle bir iddian varsa kanıtını göster ve öyle devam et. (Nerden çıkarıyorsun bastırılmış gerçekliklerle yaşadığımı. Kendi yaşamından, kendi geçmişinden kendi eski bastırılmış gerçekliklerinden çıkarıyor olmayasın sakın, eğer öyleyse bu ”projeksiyon-yansıtma olmaktan öte bir anlam taşımaz.)
        Hatta sana bir alternatif daha sunayım(bugün iyiliğim üzerimde:)), eğer kanıt gösteremiyorsan iddianı somutlaştır (neymiş bu bastırılmış gerçeklik, ölüm korkusu mu?) öyle tartışalım.

        Dostum önyargılar okyanusunda boğuluyorsun.;
        -bastırılmış gerçeklik iddian bazı insanlar açısından doğru olsa da bunu herkese genellemen bir önyargı,
        -inanan insanların kendilerine öğretileni yargılamadan,sorgulamadan ezbere inandığı görüşün çoğu insan için doğru olsa da bunu herkese genellemen bir önyargı,
        -Dinlerin insanların kendilerin kutsama çabasından ya da doğal olayların karşısında duydukları korkudan doğduğu konusundaki iddian sadece bir önyargı.
        -Bunların önyargı olmadığını iddia etmen ayrı bir önyargı.
        Bir iddia,sadece ve sadece, eğer elinde onu destekleyecek delil varsa önyargı olmaktan çıkar.

        2)Gelelim aslan meselesine. Dostum insanı ve aslanı senin ya da benim nasıl resmettiğim hiç önemli değil. Onları resmeden resmetmiş zaten. Aslanı, güçlü kasları, pençeleri ve dişleriyle, insanı da silah üretecek akıl, zeka ve araç kullanma kabiliyeti ile resmetmiş. Bu yüzden sorunun arkasından çekil yoksa kendi gerçeğinle ters düşersin(Yanlış anlamadıysam evrime inanıyorsun)

        3)Bir de şöyle demişsin;
        ”Diyorsun ki herşeyin bir nedeni olmalı çünkü dünyada nedensellik yasası var!
        İşte ben böyle söylendiğinde kaybediyorum kendimi! Newton yerçekimini bulduğu içimi yerçekimi var yoksa yerçekimi var olduğu içinmi Newton onu bulabildi? Biz elimizdekilerle beraber düşünüp senin yaptığın şekilde yorumlar üretiyoruz! Ama bulduğumuz şey mutlak olan değilse? Ya evren bir nedensellik üzerine değilde kendi içinde düzen tutturmuş bir kaostan ibaretse! Biz evrene dışarıdan bakamadığımız için onu düzenli sanıyorsak? Gözlemyebildiğimiz ve bu sayede ölçebilip yorumlayabildiğimiz alan evrenin ne kadarı ki net bir kuralın varlığına mutlak şekilde inanabilelim?”

        Dostum, biz sohbete nerelerden başladık unuttun mu? Bilimden, bilimadamlarından başlayıp gelmedik mi buralara. İnsanoğlunun sahip olduğu bütün bilim nedensellik yasası üzerine kurulmui değil mi? Newton yerçekimi yasasını bu yasa var olduğu, bunun işaretleri var olduğu, bu yasa gözlemlenebilir(elmanın yere düşmesi) ve deneyle doğrulanabilir olduğu için bulmadı mı? Elma yere yerçekimi yüzünden(neden:elma var, elmanın kütlesi var,yerçekimi yasası var, sonuç:yer elmayı çeker ve elma yere düşer) düşmedi mi? Eğer bilim bir safsatadır, bilime inanmıyorum diyorsan bu konuyu fazla uzatmıyacağım, ama düşünen ve sorgulayan bir beyin nedenselliği dışlayamaz. Ön önemsiz olaylar bile bir nedene bağlı olarak ortaya çıkarken, en önemli olay için(varoluş serüveni) ;bu da nedensiz olmuş, napalım diyemezsin.

        4)Şöyle de demişsin;
        ”Çünkü binlerce yıl önce yazıya dökülmüş sözcükleri binlerce yıl sonra yani bilgi birikimimize binlerce yıllık bir ek yaptıktan sonra yorumluyoruz! Bu böyle olmaz! Biz binlerce yıl önce söylenmişleremi inanıyoruz yoksa binlerce yıl önce söylenmişleri bugüne mi uyarlıyoruz, inanabilmek için?”

        Dostum tabi ki şu anda sahip olduğum bilgilerle yorumlayacağım Kuran’ı, bundan daha doğal ne olabilir. Keşke 1000 sene sonrasının bilgisine sahip olsaydık da onun ışığında yorumlayabilseydik. Bilimin ortaya koyduğu gerçekler Kuran’ı yalanlasaydı sen bunları karşıma getirmiyecek miydin?
        Asıl önemli olan bilimin yeni yeni keşfettiklerinin Kuran tarafından 1400 yıl önce bildirilmiş olması değil mi? Bu bir mucize değil mi?
        Bilim Kuran’da ki mucizeleri teker teker gözler önüne seriyorsa buna saygı duymamız gerekmez mi?

        Ayrıca 1400 yıl önce söylenenler açık ve net bir şekilde elimizde, herşey çok açık.
        ”O ki sizi halden hale/evreden evreye geçirerek yarattı”(Nuh 14)
        ”Sizi bir balçıktan yaratmış olan O’dur”(En’am 2)
        ”Ve Allah sizi bir bitki olarak yerden bitirdi.”(Nuh 17)
        ”Ve gerçekten biz halden hale geçerek Rabbimize mutlaka döneceğiz.”(Zühruf 14)

        Binlerce yıl önce söylenen ve yazıya dökülen bu işte dostum, kimsenin değiştirdiği yok, uyarladığı yok. Bunu göremiyor musun?

        ”Allah onların kalpleri,kulakları üzerine mühür basmıştır, Onların gözleri üstünde de bir perde vardır.”(Bakara 7)

        5)Ve şöyle demişsin;
        ”Bak biliyormusun bilmem! Özellikle bizim coğrafyamızda var olan din kitaplarının tamamı kendilerini getirdiğine inanılan peygamberlerin ölümlerinden sonra yazıldı! ”

        Dostum bu bilgi yanlış. Kuran peygamberimize inerken yapraklar, deriler, kemikler üzerine yazılıyordu. Ayrıca bir yığın da Kuran hafızı vardı. Peygamberimiz öldükten sonra biraraya toplatıldı.
        Kuran tabi ki değiştirilmeye çalışıldı. örneğin Kuran’a recm cezasını sokuşturmak isteyen sapıklar recm cezasına dair bir ayetin yazılı olduğu yaprağın kutsal!!! bir keçi tarafından yenildiği iddiasını bile ileri sürdüler. Ama Kuran’ı değiştiremediler.

        ”Batıl onun ne önünden ne de ardından yaklaşamaz, Bilge ve övgüye layık olanın indirdiği bir vahiydir.”(Fussilet 42)

        Kuran’ı değiştiremeyince bir yığın yalan ve iftira uydurup hadis-sünnet adı altında sahte bir din üretip piyasaya sürdüler. Şu anda İslam dünyasında yaşanmakta olan din işte bu sahte dindir.

        6)Şöyle de demişsin;
        ”Normal bir insan kendine peygamberim diyen birinin gerçekten peygamber olduğunu nasıl bilebilir? Ya da bir insan tanrısının kendisiyle doğrudan değilde başkası aracılığıyla iletişim kurmaya çalıştığına nasıl inanır? Bir tanrı insanların kendilerine ben peygamberim diyen birine sorgulamadan inanabileceğini nasıl düşünür?
        Araba alırken ”arabamın kazası yoktur” diyen satıcıya güvenmeyip aracı bir bilene gösteriyoruzda kendini peygamber olarak tanıtanın peygamberliğine inanmak için onu gösterebileceğimiz bir bilen varmı? İşimize gelince bilim, işimize gelmediğinde dogma olmaz!
        Komik olan bir arabanın kazasız olmasını bilmek bir adamın gerçekten peygamber olduğunu bilmekten daha önemli olmuyormu insana göre! Eğer araba kazasızsa bizi doğrudan tanrıya götürecektir,o yüzden kazasız olduğunu gerçekten BİLMELİYİZ!
        Ama bir peygamberin peygamber olduğunu gerçekten bilmesek de olur! Olsa da olmasada, bizi gerçek tanrıya götürecektir! Başka nereye götürebilir ki? Yoksa…”

        Dostum yine önyargıları devreye sokmuşsun, bu önyargıları bir kenara bırak artık.
        Tanrı insanlardan kendilerine ben peygamberim diyen birine sorgulamadan inanmalarını beklemiyor ki. Tam aksidir Tanrı’nın insanlardan beklediği;

        ”Yaratan Rabbinin ismiyle oku.”(Alak 1) İlk inen ayettir bu.
        ”Bilmediğin bir şeyin ardına körü körüne düşme, çünkü, kulak,göz ve gönül bundan sorumlu tutulacaktır.”(İsra 36)
        ”Allah aklını işletmiyenin üzerine pislik yağdırır.”(Yunus 100) (Günümüz İslam dünyasının içinde bulunduğu pislik budur işte)
        ”Düşünen beyinlerle ve işiten kulaklarla yeryüzünü dolaşmadılar mı?”(Hac 46)

        Gördüğün gibi Tanrı’nın bizden istediği, okumamız, bilgi edinmemiz,yeryüzünü dolaşıp inceleme ve araştırma yapmamız, bunlar üzerinde düşünüp aklımızı işletmemizdir.

        Bir peygamberin gerçekten peygamber olup olmadığı çok önemlidir, Bunu anlamanın elbette ki yolları vardır. Ben iki şeye bakarım;1-Bu adam bana ne getiriyor(elindeki ürün o adamın aynasıdır.),2-Bu adamın bundan ne çıkarı var. Muhammed peygamber iki sınavı da geçmiştir. Elindeki ürün mucizelerle dolu eşsiz bir üründür. Tebliğe başlamadan önce zengin ve refah içinde bir yaşam sürerken tebliğden sonraki hayatı maddi sıkıntılar içinde geçmiştir. Sahte peygamberler ise her zaman dünyevi çıkar peşinde koşmuştur.

        ”De ki; ‘Ben görevime karşılık sizden herhangi bir ücret istemiyorum. Sadece Rabbine ulaşacak yolu arayanlar olmanızı istiyorum.”(Furkan 57)

        7)Bir de şunu demişsin dostum;
        ”Ya da hristiyan bir aileden müslüman bir aile tarafından evlat edinilen bir bebeğin kendine öğretilen değilde gerçek ailesinin dinine inana
        cağını mutlak olarak iddia edebilirmiyiz?”

        Dostum aslına bakarsan sadece 2 din vardır;1-Allah’ın dini(tevhid dini), 2)Allah’ın dininin yozlaştırılmasıyla oluşan sahte din(şirk dini). Hristiyanlık, müslümanlık, yahudilik (bana göre hinduizm ve diğer bütün dinler de dahil) Allah tarafından indirilmiş tevhid dinleridirler. Öz itibariyle hepsi aynıdır. Ancak sonradan bu dinlerin tamamı yozlaştırılmış ve şeytanın dini haline getirilmiştir. Hristiyan, yahudi, müslüman ya da hindu bir toplumda doğmuş olman birşeyi değiştirmez, sen tevhid dinini bulmakla ve yaşamakla sorumlusun. Kuran senden ailenin dinini yaşamanı beklemez. Tam aksine yozlaşmış, Allah’ın dini olmaktan çıkıp geleneğin dini haline gelmiş olan dini terk edip Allah’ın dinini yaşamanı bekler.

        ”.Halkının ileri gelen inkarcıları dediler ki ‘…İlk atalarımızdan böyle birşey işitmedik.”(Müminun 24)
        ”Böylelerine Allah’ın indirdiğine uyun dendiğinde şu cevabı verirler:” Hayır,Biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye uyarız.”(Lukman 21)

        8) Şunu da demişsin;
        ”Bana ayetler söylüyorsun! Sen bunları kendin söyleyemezmiydin? Bunlar senin söyleyemeceğin kadar ulaşılmaz ve kopyalanmaz ifadelermi? Yani sen doğaya baktığında onu kendin tasvir edemiyormusun? Mesela bu din sana gelseydi ve şimdi gelseydi,
        ”dağları oralara koyduk” mu derdin yoksa dağları oluşturanın depremler olduğunu bildiğin için dağların koyulmadığını, dünyanın tektonik hareketleri sonucu oluştuğunumu söylerdin?”

        Evet dostum, bunlar ne benim ne de başka bir insanın 1400 sene önce asla söyleyemiyeceği şeyler. 1400 sene öncesinin bütün bilimadamalrı bir araya gelseler böyle bir eser ortaya koyamazlardı. İçerdiği sosyolojik mucizeleri bir kenara koysak bile(ki benim en çok değer verdiklerim bu mucizelerdir), bilimsel mucizelerin bir insan tarafından söylenebilmesi için o insanın ya gelecekten haber alıyor olması gerekir, ya da Allah’tan vahiy alıyor olması.
        Ayrıca Kuran fizik, kimya ya da jeoloji kitabı değildir, amacı insanlara jeoloji öğretmek hiç değildir, Bu nedenle o zamanki insanların anlayabileceği dilde bir anlatıma sahiptir, diğer taraftan gelecek nesiller de ihmal edilmemiş ve onları hayrete düşürecek mucizeler serpiştirilmiştir sayfalarına.

        9) Bir de şu var;
        ”Ya da zülkarneynin güneşin doğdu yere varıp hayatta kalabileceğini söyleyebilirmiydin?”

        Zülkarneynin anlatıldığı ayetlerin anlamı henüz çözülememiştir, Zülkarneyn’in ne ya da kim olduğu da henüz bilinmemektedir, Çeşitli spekülasyonlar yapılmaktadır. İnsan mı, melek mi yoksa doğa kuvveti midir bilemiyorum. Dolayısıyla güneşin doğduğu yerde hayatta kalmaması için bir neden göremiyorum. Çünkü Zülkarneyn’e görevinin gerektirdiği donanım verilmiştir.

        ”Biz ona yeryüzünde yönetim gücünü ve hertürlü imkanı verdik.”(Kehf 84)

        10)” Demişsin ki;
        ”Ya da kazanılan savaşı ben kazandırdım, kaybedien savaşı ise siz kaybettiniz tarzında bir yaklaşımı olan bir tanrıya bizi inandırabilirmiydin? Bütün aradaki herşeyi boşver!”

        Tanrının böyle bir tavrı yok, Bir kere Allah izin vermeden savaşı kazanamazsınız da, kaybedemezsiniz de. Uhud savaşında işler iyi giderken ve savaş kazanılmaya yakınken, Muhammed peygamberin yerleştirdiği okçular ganimetten pay alabilmek için izin almadan yerlerini terketmişler, müslümanlar arkadan kuşatılmış ve sonuçta savaş kaybedilmiştir. Bu tarihi bir gerçektir. Bu yenilgi Allah’ın suçunun ya da yetersizliğinin değil, okçuların imanlarının zayıflığının sonucudur. Neticede alınması gereken ders alınmış, ilerliyen yıllarda Mekke fethedilmiştir.

        11)Demişsin ki;”Düşün ki, musa,isa ve son peygamber olduğunu iddia eden bugün açıklıyorlar peygamberliklerini ve 1400 sene önce söylediklerinin tamamını hiç değiştirmeden şimdi söylüyorlar dürüstçe söyle inanmak bir yana ciddiye alırmıydın onları?”

        Yukarda anlatmıştım, bana ne sunduklarına (Kuran) bakar kararımı öyle verirdim, yani Kuran’ı alıp inceler, içinde aynı mucizeleri görürseminanırdım tabi.

        12) Ve son olarak;
        ”Ama şimdi alıyorsun! Çünkü sen daha bebekken ve senin tercihin hiç sorulmadan dilini öğretir gibi öğrettiler dinlerini sana! Şimdi nasıl türkçe konuşup latince konuşamıyorsan, islama inanıp başka birşeye de inanamıyorsun!”

        Dostum hiç alakası yok. Ben dinimi 6 aydır kendi çabamla öğreniyorum. Annem babam dindar değildir, dini bilgileri de çok zayıftır ve hurafelerle doludur, tersine ben onlara öğretmeye çalışıyorum. Üstelik Kuran’la tanışmam da Hinduizmle karşılaştırma yapmaya çalışırken oldu. Yani Hinduizmi(senin bildiğin çok tanrılı yorumu değil ama panteist yorumu) sempati duyarken Kuran’a aşık oldum.

      • toro dedi ki:

        Sevgili Yılmaz,

        Öncelikle açıklığa kavuşturmamız bir konu var! Benim önceki yazımdaki ”bastırılmış gerçeklik” iddiamın muhatabı sen değilsin! Ben olaya genel inanç temelinde bakıyorum! Herhangi bir dini özel olarak almıyorum!
        Ve insanlığı genel olarak bu konuda sorguluyorum! Seni değil!

        Son yazımda ise muhabbetin ilerlemesinden aldığım feyz ile geneli senin nezdinde tekilleşitrdim! Örneklemeyi kolay yapabilelim diye! Bunu biliyorsun arkadaş meclislerinde yaparız! Bir çeşit iletişim tekniği!

        O nedenle yazının başlangıçında bana atfederek yaptığın,

        ”Önceki yazında öğretilmiş inançlar tarafından bastırılmış bir gerçeklikle yaşadığımı ve bu gerçekliğin açığa çıkabilmesi için önce itiraf etmem gerektiğini ileri sürdün.”

        yukarıdaki yorumuna cevap vermelimiyim bilemedim! Yazıyı yanlış anlamışsın!
        Bak beni daha iyi tanıman için anlatayım!

        Ben dinlerin çıkış anına ve o anda yapmak istediklerine itiraz etmem! Hatta bence gereklidir de! Umuttur ve yaşam motivasyonu sağlar! Benim sorunum bu motivasyonu yönetme gücü olarak kullanmak isteyip umudu güce devşirenlerle! Yoksa benim dinlerle sorunum yok! Ben insanların tercihleriyle uğraşmam, ayıplamam! İnanmak isteyeni teşvik de ederim!

        Ama ben kendim olarak hayattaki hiç birşeyi ambalajıyla değerlendirmem! Bilinir halleriyle ya da öğretilen halleriyle yorumlamam! Ben hayatta sadece dinleri sorgulamıyorum ki, dinler sorguladıklarım içinden yalnızca birisi!

        Sen bizim burada sadece inanmak üzerinden münazara yaptığımızı düşünmüş olmalısın! Halbuki benim amacım doğrudan insanı sorgulamak!

        Sana şöyle söyleyeyim! Yaklaşık 4 yaşında okumayı öğrendim ve 16 yaşıma kadar elime ne geçerse okudum! İnsanların aylarca bitiremedikleri kitapları 3-4 saatte okuyarak bitirirdim! Din derslerinde çok iyiydim! Çoğu insanı şaşırtacak kadar sure bilerim ezbere!
        İlk inanmıyorum deyişim yine 16 yaşıma denk gelir! Bu kolay bir süreç değildi! Çünkü bunu okulda arkadaşlarına söylediğin anda saniyeler içinde yalnızlaşırsın! Ama şunu söyleyeyim seninle yaptığım sohbeti hemen hemen her ortamda yapmışımdır insanlarla! İnsanlara öğretilenlerle yetinmemelerini neye inandıklarını gerçekten öğrenmelerini öğütlemişimdir! Bu sayede kıran okumaya başlayıp bu deist abilerine onları teşvik ettiğim teşekkür etmeye gelenler olmuştur!

        Benim hayatta kendime has bir duruşum var! Yılların birikimi! O nedenle bu sohbetleri yaptığım insanların gözünde ben önce o tanıdıkları ve güvendikleri insanım sonra onlarla aynı düşünmeyen biriyim! Genelde ikincisinin birincisinin önüne geçmesine izin vermezler! Hayatta ki tek ereğim güvenilir olmak güvenilir kalabilmektir!

        Bunları sana şu yüzden anlattım! Ben doğduğum çevrede herkese öğretilen bir inancın içine doğdum! Dua ettim bana öğretilen tanrıya, şuan da da kendi benliğimde varolduğuna inandığım tanrıyla gerektiğinde dertleşiyorum! Ama en başından beri sürekli bir arayış vardı içimde! Hiç bir zaman herkes gibi olamadım! Bu kolay taşınabilecek bir his değildir! Herkesten farklı düşünmek, ötekileşmek sandığın kadar kolay değildir!

        Ama ben düşünsel hayatımda hiç birzaman kolayın yanında olmadım!

        Yirmili yaşlarda ben kalabalıklara herkes gibi bakmıyordum artık! Rüyalarında bütün dünyayı sırtında taşıdığını görmek ve uykularından bir çeşit sorumlulukla uyanmak! Herkes kendi çizgisini yaşamalı! Kimse başkalarının çizgisine geçip başkasının çizgisinde başkasının ardından yürümemeli!

        Benim nazarımda insan kendi türü içinde eşittir! Kendi içinde hiçkimse diğerine üstünlük kuramaz,taslayamaz! Kendini yukarılara konumlandıramaz! Nede başkalarını aşağılara konumlandıramaz!

        Sevgili dostum işin özü ben ezbere yaşama muhalifim! Ezbere yaşadığımız hayat bizim hayatımız değildir! Ezberlemek zorunda bırakıldığımız metni bize dayatanın hayatıdır!

        Neyse umarım beni daha iyi tanımışsındır!

        2- Evrime inanmıyorum! Evrimi görüyorum! Bu arada yeni başladım dediğin için sana bilgi olsun diye söylüyorum! Darwin den önce islam dünyasında önemli addedilen bir kısım alim evrime inanımış ve kendi evrimvi yaratılış teorilerini geliştirmişlerdir. Bu eğilimlerin başlangıcı 800’lü yıllara kadar uzanır! Sonrasında hristiyan dünyasından çıkan bir adamın iddialarının kendi inançlarını zedelemesinden korkan ulema evrim karşıtı bir tavırla müdafaaya geçmişlerdir!

        3-Yine yanlış yerden girmişsin mevzuya! Ben sana bulunması gereken herşey bulundu be artık bilinmesi gereken herşeyi biliyormuyuz diye soruyorum!
        Evet Newton yerçekimini buldu ve kendi kütle çekim yasalarını dizayn etti! O andan sonra dünyada bütün herşey değişti! Çünkü Newton bugüne kadar söylenilenin aksine bir olguya işaret ediyordu! Sonra ne oldu bittimi? Tabi ki hayır! Einstein diye bir adam çıktı ve Newtonun gözden kaçırdığı bir hatayı da düzelterek ( görelilik ilkesi sabit hızla hareket eden bütün gözlemciler için geçerlidir ve ışığın hızı bütün gözlemciler için c’dir.Einstein’ın kuramı ile sabit hızla hareket eden iki gözlemcinin matematik hesap ile aynı olayın gözlemcilere göre yer ve zamanı belirlenebiliyor.Bu kuram, Newton’un her yerde aynı işleyen, herkes için aynı “mutlak zaman” fikrini yıkıyordu.)onun teorisini dahada ileriye taşıdı! Artık elimizde genel görelelik diye bir şey vardı! Peki burada kaldımı! 1900 lü yılların başında bazı bilimadamları yinede ters olan birşeyler olduğunu düşünüyorlardı! Sonucu ne oldu Kuantum Mekaniği teorisi oluştu! Bu yüzyıl kuantum yüzyılı! Peki ne oldu sence artık herşeyi biliyormuyuz? Biliyorsak zaman paydos bilim adamları çalışmalarını sonlandırıp başka iş arayabilirler!

        Newton hareket yasalarını bulduğu zaman hah artık herşeyi biliyoruz diyebilirmiydik!Bilmediğin birşeyi bilmediğini bilemezsin! Şuan da biz bildiğimiz kadarıyla evreni yorumlamaya çalışıyoruz! Bilmediklerimizin bildiklerimizden daha az olduğuna eminmiyiz? Lütfen benim ne demek istediğimi tam olarak anlamadan karşılık verme! Deseydin ki burada tam olarak ne demek istiyorsun, sana cevap verirdim!

        4-Bu sefer sözüm doğrudan sana!

        ”O ki sizi halden hale/evreden evreye geçirerek yarattı”(Nuh 14)

        Bu bilinmeyen birşeymiydi sence? İlk defa kuranın söylediğine eminmisin?

        ”Sizi bir balçıktan yaratmış olan O’dur”(En’am 2)

        Sevgili dostum bir insanın balçıktan yapılacağını düşünmek gayet doğaldır! Çünkü en kolay şekil verebildekleri şey odur! Zaten putlarınıda çamurdan yapmıyorlarmıydı? O nedenle biri çıkıp biz insanı çamırdan yarattık dediğinde o dönem kimse nasıl yani demeyecektir! Çünkü onlar anlı şanlı tanrılarını çamurdan yaratıyor ve inanıyorlardı, insanın çamurdan yaratılmasına inanmak daha zor olmasa gerek!

        ”Ve Allah sizi bir bitki olarak yerden bitirdi.”(Nuh 17)

        Bu üzel bir durum mu? Bu ayet gözleri görmeyen bir insana çevresinde olanı anlatmak içinmi söylenmiş?Normal bir insan bitkilerin gökten değilde üstünde durduğu yerden bittiğini bilemezmi,göremez mi ? Birde işin garibi zaten tarım yapan bu insanların iyi mahsül için dua ettikleri tanrıları vardı! Yani zaten mahsulün tanrı isterse yerden biteceğini ve bol olabileceğini düşünüyor ve inanıyorlardı! Zaten inandığın birşeyi yeniden duymak nasıl bir mucize olabilir ki?

        ”Ve gerçekten biz halden hale geçerek Rabbimize mutlaka döneceğiz.”(Zühruf 14)

        Sevgili dostum malumun ilamı bu söz! İnsanlar her kültürde öldükten sonra gidilecek yerler tasvir etmişlerdir zaten! Örneğin antik yunanlılar ölülerini yakarlardı! Ama yakmadan önce onları öteki tarafa taşıyacak bir kayıkçı olduğuna inanırlar ve onun için ölünün gözlerine iki adet sikke yani geçiş ücreti koyarlardı! Her kültürde var bu öteki tarafta tanrı ya da tanrılarla buluşma inancı! Sen bana o zamanda insanların duyduklarında hiç şaırmadıkları çünkü zaten daha öncede benzerlerine inandıkları şeyleri mucizeymiş gibi sunuyorsun!

        Bende sana diyorum ki Kripton gezegeninden Kal-El bizim kırmızı güneşimizin etkisiyle bize göre olağanüstü güçlere kavuşmuş ve Superman olmuştur! Babası Jor-El annesi de Laradır!

        Yukarıdaki metni bir peygamber söylese inanırmıydın?

        Ben kuaranı yalanlamam, eleştiririm! Hakkında fikrimi söylerim ve ben kuranı genel olarak sadece kendi fikirlerimle sorgularım! Yardım almamayı tercih ederim! Hatırlarsan bilimadamlarıyla alakalı ”Dünyanın en iyi bilim adamı da olsa hiç kimse sizde varolan akıldan daha fazlasına sahip değildir!” demiştim. Çünkü ben birilerinin söyledikleriyle yetinmem, benimde söylenecek bir çift sözüm olabilmeli derim!

        Bana istediğin ayeti yazabilirsin! İstediğin meali! Ben sadece sana okuduğumda anladığımı ne anladığımı söylerim! Başkasının okuduğunda ne anladığını değil!

        Bu arada sana tavsiyem! Özellikle yüzlerce yıllık meallerla zamanımızdaki mealleri bir karşılaştırıver! Bak bakalım mealciler nasıl zamana uyuverrmişler! Düşünceler nasıl farklılaşmış!

        ”Allah onların kalpleri,kulakları üzerine mühür basmıştır, Onların gözleri üstünde de bir perde vardır.”(Bakara 7)

        Soruyorlar peygambere ”onlar neden inanmıyorlar”! Bu sorunun meali ”tanrı onları neden inandıramıyordur”
        E bir peygamber inandırdıklarına inandıramadıkları için ”beceremiyoruz” diyemeyeceğine göre ne yapılacak! İnsanların kendisini bilmesi ve kendisine yönelmesi için peygamberler gönderen mesai harcayan tanrının kendisini bilmesini istediği insanların kendisini bilemesinler diye kalplerine mühür, gözlerine de perde koyduğu söylenerek sorular bertaraf edilmeye uğraşılacaktır!

        Söylenen sözlerle bir gerçeklik ihsas olunacaksa ve sözleri söyleyene bir kutsallık yüklenecekse o zaman sülün osman kutsal bir adamdı! Yoksa boğaz köprüsünü nasıl satabilirdi? Düşünsene ya kendine peygamber deseydi! Hazır inandırma kabiliyeti de varken!

        5-Sevgili dostum, özellikle kuranın kitaplaştırılmasıyla alakalı veda hutbesi dahil herhangi bir vasiyet biliyormusun? Ya da kuranda gönderdiklerimi peygamberiniz öldükten sonra toplayıp kitap haline getirin diyen bir ayete rastladınmı?

        Kuran ridde olayları patlak verdikten sonra Ömerin hafızların ölümünden dem vurarak kitap haline getirmeliyiz ısrarına halife ebubekirin peygamberin yapmadığını ben neden yapayım çekincesine rağmen onu ikna etmesiyle toplatılmaya karar verilen bir kitaptır! Bir kurul kurulmuş ve bu kurulun başına Zeyd Bin Sabit getirilmiştir! Kabeden yapılan ilanla elinde kuran ayeti bulunduranların 2 şahitle bunları getirmeleri istenmiş ve bu şekilde gelen ayetler kitaplaştırılmıştır! Anlayacağın kuranın tanrısının her cümlesi için 2 şahide ihtiyacı vardır! Ayrıca daha sonra yeniden yazılıp ilk nüsha koruması için teslim edildiği ebubekirin kızından alınarak yakılmış sebebini soranlara müminlerin kafası karışmasın denilmişitir! Düşün elde iki tane yazılı metin var ve biri yakılıyor, kafalar karışmasın diye! Kafalar niye karışsın ki? 2. nüshada 1. nüshada olmayan ne var ya da 1. nüshada 2.nüshada olan ne yok? Madem araştırıyorsun özellikle 2.halife üzerinden araştır! O ki paygamber olduğuna biat ettiği kişiye hudeybiye anlaşmasını yaptı diye ”sen Allahın peygamberi değilmisin” diye çıkışabilen adamdır!

        Bu konuda biraz daha araştırma yapmanı öneririm.

        ”Batıl onun ne önünden ne de ardından yaklaşamaz, Bilge ve övgüye layık olanın indirdiği bir vahiydir.”(Fussilet 42)”

        Bu tür felsefi cümleleri herkes kurabilir! Bak aşağıda bundan daha etkilisi var!

        —–Beyaz adam Annesi toprağa ve kardeşi olan gökyüzüne, alıp satılacak, yağmalanacak bir şey gözüyle bakar.
        Onun bu ihtirasıdır ki, toprakları çölleştirecek ve her şeyi yiyip bitirecektir.
        Beyaz adamın kurduğu kentlerde huzur ve barış yoktur.
        Bu kentlerde bir çiçeğin taç yapraklarını açarken çıkardığı tatlı sesler ve bir kelebeğin kanat çırpınışları duyulamaz.

        Beyaz adam paranın yenmeyen bir şey olduğunu, son ırmak kuruduğunda, son ağaç yok olduğunda, son balık öldüğünde anlayacak…
        Kızılderili Şef Seattle – 1853——-

        Üstelik bunu söylediği için övgü falanda istemiyor!

        6) Buna önyargılarım olduğuna dem vurmaktan daha doyurucu bir yanıt vermeni beklerdim!

        ”Yaratan Rabbinin ismiyle oku.Alak,1

        Yani? İlk ayette bir ad yazmıyor! Bilmediği birşeyi nasıl söyleyebilir?

        ”Bilmediğin bir şeyin ardına körü körüne düşme, çünkü, kulak,göz ve gönül bundan sorumlu tutulacaktır.”(İsra 36)

        İşte bende yukarıdakini söylüyorum! Bilmediğin bir şeyin ardına körü körünü düşme!

        Mesela bir vahiy meleğinin bir elçiye tanrıdan mesaj getirdiğine şahit olmamışsan ben vahiy meleğinden tanrının sözlerini aldım diyenin sözünün doğru olduğunu bilemezsin! Sadece doğru söylediğine inanmak ile inanmamak arasında tercih yaparsın! Heleki 1400 sene sonra hiç bilemezsin! Bence tanrı bizim zekamızı bu kadar da hafife almış olamaz, sen ne dersin? Ya da biz sandığımız kadar akıllı değiliz ve bunu en iyi bizi yaratan bileceğine göre bize hakettiğimiz gibi davranmış olabilir!

        ”Allah aklını işletmiyenin üzerine pislik yağdırır.”.”(Yunus 100)

        İsra 36 için verdiğim cevap bunun içinde aynen geçerlidir!

        ”Düşünen beyinlerle ve işiten kulaklarla yeryüzünü dolaşmadılar mı?”(Hac 46)

        Bak birşeyi atlama! Burada bir çağırıcı birilerini inandığı şeylerden kopramak için inandıklarını sorgulamaya çağırıyor!

        Hey hakem adamın topu elle oynadığını görmedinmi? Gözüne gözlük!

        Bu bir teknik kendini sorgulatarak önce acaba demeni sağlamaya çalışıyorki sonrasında işlemeye başlayabilisin! Bu ikna tekniği insanlar arasında yaygın olarak kullanılmıştır, kullanılır!

        ”Gördüğün gibi Tanrı’nın bizden istediği, okumamız, bilgi edinmemiz,yeryüzünü dolaşıp inceleme ve araştırma yapmamız, bunlar üzerinde düşünüp aklımızı işletmemizdir.”

        Hayır sadece biri ya da birileri putperetlerin inandıklarını sorgulamaya başlayarak kendilerine yönelmelerini sağlamaya çalışıyor! Kurandaki her ayet olan bir olay üzerine söylenen tanrı sözü olarak kurgulanmıştır! Sadece o olay içindir bütün zamanlara kapsamaz! Eğer kapsasay dı o zaman tanrı bir olay üzerinden tüm zamanları kapsayacak bir hüküm vermek için olayıda bizzat kendi yaratmış olmalıydı! Örneğin insanları yaratıp onlara putları yarattırmış olmalıydı ki sonra putlara inananlara bir şeyler söyleyerek aslında tüm insanlara birşey söylemiş olabilsin! Ama insan özgür değilmi? Tanrıda bizimle oynamaz değilmi?

        ”1-Bu adam bana ne getiriyor(elindeki ürün o adamın aynasıdır.),2-Bu adamın bundan ne çıkarı var. Muhammed peygamber iki sınavı da geçmiştir. Elindeki ürün mucizelerle dolu eşsiz bir üründür. Tebliğe başlamadan önce zengin ve refah içinde bir yaşam sürerken tebliğden sonraki hayatı maddi sıkıntılar içinde geçmiştir. Sahte peygamberler ise her zaman dünyevi çıkar peşinde koşmuştur”

        Realiteden uzaklaşarak sadece duygularınla yazmışsın!
        Bak kendimi tekrarlamak zorunda kalıyorum şuan! Benim bu konuda yazdığım yazılar var bu sitede! Sen olaya sadece sondan başlayarak bakma! Mesela sana şöyle söyleyeyim! Mekkenin yönetimi sürekli el değiştirmiştir! Yani güç elden ele dolaşmıştır! Ebu süfyanın ailesinden önce güç son peygamberin ailesindedir ve bu yüzden iki alile islamdan önce çatışma halindedir! Sadece sonuca bakıyorsun, hiç mekke tarihini araştırdınmı, spolitik durumu analiz ettin mi?

        Son peygambere 3 yıl mekkede ambargo uygulanmıştır sonra ambargo kalkar! Sonra hicret olur ve o medinede gayet refah içinde yaşamaya başlar ve aynı refah içinde ölür! Herhalde onca eşi ve köleleri beslemek kolay olmasa gerek!

        Kuranda mucize yoktur! Peygamber iddalısıda mucize gösterememiştir! İsteyenler için yine tanrı devreye sokulmuş ve ”mucizeler tanrı katındadır” ya da ” mucize görsenizde inanmazsınız” şeklinde durum geçiştirilmiştir!

        ”De ki; ‘Ben görevime karşılık sizden herhangi bir ücret istemiyorum. Sadece Rabbine ulaşacak yolu arayanlar olmanızı istiyorum.”(Furkan 57)

        Ben realiteye bakarım! Savaşlaradan gelen ganimetin ne kadarının hemde tanrı emriyle onun kullanımına tahsis edildiğini araştırman yeterlidir!Ya da müslümanlığa geçen kabilelerin zorunlu olarak vermeleri istenen zekatın ve cizyenin!

        Bu arada furkan suresi hicretten önce yani mekkede inmiştir! Yani 13 senede yaklaşık 200 kişiyi ikna edebildiği şehirde! Bu arada mekkenin nüfusu yaklaşık 20 000 dir! Medineye gidip güçlendikten sonra bu şekilde ayetler söylediğine rastlayamazsın!

        7- ”.Halkının ileri gelen inkarcıları dediler ki ‘…İlk atalarımızdan böyle birşey işitmedik.”(Müminun 24)

        ”Böylelerine Allah’ın indirdiğine uyun dendiğinde şu cevabı verirler:” Hayır,Biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye uyarız.”(Lukman 21)

        Diyorum ya bu ilk tepkidir! Tabiki böyle diyecekleridir! Tabi ki direnecekleridir! Bak tanrı zaten söylenmiş birşeyi söylüyorlar diyerek tekrar ediyor! Niye! Dertmi yanıyor? Öyle diyecekleri belli değilmiyidi, öyle diyeceklerini bilmiyormuydu? Sürprizmi oldu?
        Adamlara tebliğ yapılmış ve onlar ”Hayır,Biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye uyarız” demişler! Yani vuku bulan olay üzerinden genelleme yapıyor!

        8-9)
        Zulkarneyn kim bilmek istiyormusun!
        O halde önce büyük iskenderi sonra oğuz kağanı oku!
        Bu ayetin alameti farikası şudur, bak ayet nasıl başlıyor;

        ”Bir de sana Zülkarneyn’den SORUYORLAR. De ki: Size ondan bir hatıra okuyacağım.”Kehf,83

        Bak burada kuranın tanrısı bizzat kendisi zulkarneyni söylemiyor, birileri peygamberine zulkarneyni sordukları için onu anlatıyor!

        Niye biliyormusun! Genç bir adam yunanistandan kalkmış taa hindistana kadar fethede fethede 13 senede gitmiş önünde hiç bir ordu duramamış ve tam Arabistan seferine çıkmadan hemen önce ölmüş! Adamın yaptıkları ve gücü dilden dile anlatılmış ve efsaneler konu olmuş, gücünün arkasında bir ilahı varlık aranmış!
        İşte o yüzden soruyorlar peygambere ”sen bize birşey ler anlatıyorsun ama bir de zulkarneyn var. Peki o kimdir?

        Bu arada zulkarneyn çift boynuzlu demektir! İskender çift boynuzlu bir başlık giyermiş! Bunu bastırdığı sikkelerdende görebilirsin!Hikayeye birde çin seddi eklenip, türklerle moğollara da yecüc-mecüc dedinmi al sana cevap! Zamanın da bir halife bir adamını çin seddine gönderip git bak bakalım yecüc mecüc hala duvarın arakasındamı diye kontrol ettirmiştir bilirmisin!

        Çinlilerin kendilerini moğol ve türk akınlarından korumak için yaptığı set!
        Nasıl yapılmış bakalım,

        ”Dediler ki: “Ey Zülkarneyn! Ye’cuc ve Me’cuc bu yerde fesat çıkarıyorlar. Onun için, bizimle onlar arasında bir sed yapman şartıyla sana bir vergi versek olur mu?” Kehf,94

        ”Dedi ki: “Rabbimin bana vermiş olduğu servet ve saltanat, sizin vereceğiniz şeyden daha hayırlıdır. Bana maddî yardımda bulunun da sizinle onların arasına en sağlam seddi yapayım.Kehf,95

        “Bana, demir kütleleri getirin.” Nihayet dağın iki ucunu denkleştirdiği vakit: “Ateş yakıp körükleyin” dedi. Demiri bir ateş koru haline getirince. “Bana erimiş bakır getirin üzerine dökeyim” dedi.”Kehf,96

        ”Ye’cuc ve Me’cuc bu seti ne aşabildiler ne de delebildiler.”Kehf,97

        10)Diyorsun ki,
        ”Uhud savaşında işler iyi giderken ve savaş kazanılmaya yakınken, Muhammed peygamberin yerleştirdiği okçular ganimetten pay alabilmek için izin almadan yerlerini terketmişler, müslümanlar arkadan kuşatılmış ve sonuçta savaş kaybedilmiştir. Bu tarihi bir gerçektir. Bu yenilgi Allah’ın suçunun ya da yetersizliğinin değil, okçuların imanlarının zayıflığının sonucudur. ”

        Ama istenilen şey olsaydı bedir savaşı diye bir savaş olmayacaktı biliyormusun!
        Yani şamdan mekkeye doğru ebu süfyan yönetiminde ilerleyen kervan müslümanların geldiğini haber alıp yönünü değişitirmeseydi o kervan yani ganimet ele geçirilecek ve mekkelilerle hiç savaşılmadan medineye geri dönülecekti! Yani bedirde ganimet için yola çıkılan ama hesapta olmayan bir savaştı! Sanki bedirde ganimet niyeti yokmuş gibi uhudda ganimet sevdası yüzünden kaybettiler demek sence mantıklımı?

        11)Bak sana yine söylüyorum. Kılıç kullanmadan 13 senede sadece 200 kişi müslüman olmuş, 20 000 kişiden! Sonrası savaş ve savaşlardan kazanılan ganimetin cazibesiyle çoğalan sayı!
        Düşün iş olanakları nedir orada! Tüccarlık, köle tacirliği, fahişelik, çiftçilik, haydutluk! Hayatta kalmak için yapabilecekleirn bunlar! Normal insanlar hayatta kalmak için çoğunlukla yukarıdakilerden hangisini yapabililerdi,sence?

        12)Ben kendi üzerine alın diye söylemedimki! Mantıksal kurugulama doğrumudur yanlışmıdır? Ben sana inanma halinden bahsediyorum ve sen bana zaten öğretilmedi diyorsun! Senin durumunla benim söylediklerim alakalı şeyler değil.Ama sonuç itibariyla kan çekiyor ve sen etrafındaki yani birazda bildiğin dine yöneliyorsun! Yani buradan bakınca yine benim dediğime gelmişsin! Yapamışsın, etrafını sarmayan içine doğmayan bir dine (hinduizm) kayamamışsın!

        Kendine iyi davran.

      • yılmaz dedi ki:

        SEVGİLİ DOSTUM, 3 GÜNLÜK BİR İŞ YOLCULUĞUNA ÇIKTIM BUGÜN, PAZAR GÜNÜNE KADAR CEVAP YAZAMIYACAĞIM, VAKTİM YOK ÇÜNKÜ. SEN DE ÇOK UZUN YAZMIŞSIN, SADECE BAŞLARINI OKUYABİLDİM, BANA HAKSIZLIK ETTİĞİNİ DÜŞÜNÜYORUM. CEVABIM İÇİN PAZARI BEKLE, KUSURUMA DA BAKMA. yALNIZ ÖĞRENMEK İSTEDİĞİM BİR ŞEY VAR, CEVABIMI DA SENİN VERDİĞİN CEVABA GÖRE YAZACAĞIM. DEİST OLDUĞUNU SÖYLÜYORSUN, BU DURUMDA AHİRET GÜNÜNE, YANİ HESAP GÜNÜNE İNANIYOR MUSUN, İNANMIYOR MUSUN? EVET Mİ, HAYIR MI?

      • toro dedi ki:

        Sevgili Yılmaz,
        Problem değil, sen yeter ki yolculuğundan sağlıcakla dön ben beklerim!

        Ben uzun yazmadım, sen çok uzun yazdığın için cevaplar da ona göre uzadı! Düşün senin yazılarını cevap verirken kopyalamadım! Kopyalasaydım mini kitap yazmış kadar olacaktım!

        Deistliğe gelince, önceki yazımda dikkat ettiysen şimdilik bana en çok uyan sistem budur ama belki birgün kendim bir isim veririm demiştim!
        Neyse çok da önemli değil! Ben herhangi bir hesap gününe inanmıyorum! Hesap gününe inanırsam, tanrıya inanamam!

        Kısaca, HAYIR!

      • Hazar Deniz dedi ki:

        Harikasın Toro…

  18. rammsteinn dedi ki:

    sayın toro
    döktürmüşsün gene. üstüne eklenecek bir şey kalmamış.
    evrim konusunda “mutant gezegen” isimli belgesel serisi çok iyidir tavsiye ederim.
    şu an da yeni yayınlanmaya başlayan “Cosmos A Space Time Odyssey” çok kalitelidir.tavsiye ederim.

    yılmaz beyin yukarıda yazmış olduğu bilim adamları içerisinde hawkings yanlıştır.
    http://tr.wikipedia.org/wiki/Ateist_oldu%C4%9Fu_bilinen_ki%C5%9Filer_listesi
    einstein yahudiydi. ama yahudilikten çıkmıştır ve hala niye onu bir dine mensub etme yarışı var onu da anlamış değilim.
    eski bilimadamlarında dindarlık oranı yüksekti çünkü bilim özgür değildi. galileo idam sehpasından,doğru olan tezini yalanlayarak ancak ölümden kurtulmuştur. böyle bir atmosferde bilimadamlarının ateist olduklarını açıklamaları beklenemez.
    doğru tespit isimler üzerinden değil,istatistikler üzerinden yapılabilir.rakamların dili dindarlığın düşüşte olduğunu gösteriyor.

  19. yılmaz dedi ki:

    Sevgili Rammsteinn,
    senin cevabın kısa olduğu için hemen yazıyorum. Yazdıklarımı dikkatli olumuyorsun, yine yanlış anlamışsın ve beni haksız yere itham ediyorsun.
    1-Ben Einstein için herhangi bir dine mensuptur demedim ki, ateist olmadığı kesindir dedim, gerçekten de kesindir.Ve kendisinin ve biyografisini yazan Isaacson’un bazı sözlerini ekledim. Aşağıda tekrar verdim aynı sözleri:

    ”Ayrıca Einstein’ın da ateist olmadığı kesindir. Şu sözler ona ait mesela,

    ”’Biz farklı dillerde yazılmış kitapların bulunduğu devasa bir kütüphaneye giren bir çocuk gibiyiz. Bu çocuk bütün bu kitapları birinin yazdığını biliyor ama nasıl ve kim tarafından olduğunu anlamakta güçlük çekiyor. Ne var ki kütüphanenin sır dolu muazzam bir düzeninin olduğunu anlıyor. Bizim sınırlı bilincimizin bu küreler arasında dolanan görkemli düzeni anlayabilmesi pek kabil değil.’

    Hakkındaki en iyi biyografiyi yazan Walter Isaacson’a göre Einstein inanan insanlardan ziyade ateistleri pek inandırıcı bulmuyordu. Onları küreler arası müziği duymamakla itham ediyordu. Hatta ateistleri zincirlerinden kurtulamayan kölelere benzetiyordu.”

    2-Gelelim Hawkings’e, Verdiğin listeye Hawkings’i kim eklemiş bilmiyorum ama ben aşağıdaki sözleri söylemiş bir adamın ateist olduğuna inanmıyorum.

    ”“Hawking kendisiyle yapılan röportajlarda şunları söylemişti: “ En büyük kanıt evrendeki düzendir. Evren hakkında daha fazla şey keşfettikçe evrenin mantıklı kanunlarca yöneltilmekte olduğuna dair daha fazla şey keşfederiz. Ve aklımızda hala şu soru olur: Evrenin var olma nedeni nedir? İsterseniz Tanrı’yı bu denklemin cevabı olarak tanımlayabilirsiniz.”

    3-Gelgelelim en önemli meseleye. Kendi fikrini kendi düşüncelerinle savun, istatistiklerle değil. İlle istatistik kullanacaksan doğru istatistikleri kullan, yani gerçek bilimadamlarına (gerçektenten bilim adına üretim yapmış olanlar) ait olan istatistikleri, çakma bilimadamlarına olanlarına değil. Einstein, Hawkings, Newton, Pasteur, Kepler, Galilei vs. gibi. Karşı tarafın sunduğu istatistikleri de saygı göster, sudan bahanelerle etkisiz kılmaya çalışma. Galilei aydın bir bilim adamıydı, aydın bir dindardı. Psikopat rahiplerle de son ana kadar geri adım atmadan mücadelesini sürdürdü.

    4-İlle de liste yarıştırmak istiyorsan doğru listeleri kullan:Verdiğin listenin çoğu bilimadamı değil,liste oyuncu, müzisyen, yönetmen,devrimci vs. ile dolu. listenin adı bile ”ateist olduğu bilinen kişiler listesi”, halbuki ”ateist bilimadamları listesi” olması gerekiyordu:))

    5-Çok istiyorsan sana çooook uzun bir ”imanlı bilimadamları” başlıklı bir liste verebilirim ama inan gerek yok. Çünkü:

    Kuran niceliksel çokluğa hiç ama hiç değer vermez aksine daima olumsuz manalar yükleyerek kullanır. Kuran için önemli olan niteliksel çoğunluktur(yani üstün niteliklere sahip olmak), yani bilimadamlarının sayısı değil nitelikleri, ne ürettikleridir değerli olan Kuran’a göre (Ve bir Kuran öğrencisi olarak bana göre de). Örneğin:

    ”Onların çoğu sanıdan başka bir şeyin ardınca gitmiyor. Doğrusu şu ki sanı, haktan hiçbir şey ifade etmez.”(Yunus 36)

    Örneğin aşağıdaki ayette nitelikli(sabırlı) 20 kişinin niteliksiz(anlamayan) 200 kişiden üstün olduğu vurgulanıyor.
    ”…Sizden sabırlı yirmi kişiniz olsa küfre sapanların ikiyüz kişisine galip gelir: sizden yüz kişi olsa, onların binine galebe çalar, çünkü onlar gereğince anlamayan bir topluluktur”(Enfal 65)

    Ayet numarasını şu anda bulamadığım diğer bir ayette şöyle deniliyor:
    ”Öyle oyaladı ki çokluk yarışı sizleri, ölülerinizi bile saydınız.”

    Bunlar gibi başka ayetlerde var ama gece vakti arıyamıyacağım şimdi, çok uykusuzum ve yarın çok erken kalkmalıyım.

    • toro dedi ki:

      Sevgili Yılmaz,
      Özellikle Einstein ile ilgili düşüncelerine katılmadığımı söylemek istedim!

      Bak Einstein çok zeki bir insandı!Burası kesin. Knedisi rutinin dışında türünün ötesinde bir algıyla yaşadığı için çoğu zaman anlaşılamamış hatta alaya alınmış bir kişiliktir! Bazen uyanıklıkla uyku arasıda bir yerlerde gezindiği söylenir. Hayatının çoğu döneminde ciddiye alınmamıştır. Gelgitlidir. Senin yazdıkların gerçekten onun görüşüdür ama bazende şunları söylemiştir;

      —-The word God is for me nothing more than the expression and product of human weaknesses—–

      ”Tanrı kavramı benim için insanoğlunun zayıflığının bir ifadesi ve ürünü olmaktan öteye gitmiyor”

      Einstein’in 1954 yılında filozof Eric Kutkind’ e yazdığı mektuptan alıntıdır.

      Detayına aşağıdak linktende ulaşılabilirsin.

      http://www.richarddawkins.net/news_articles/2012/8/15/albert-einstein-s-historic-1954-god-letter-handwritten-shortly-before-his-death#

      Özel insanlar bazen kendi içlerinde gelgitler yaşarlar ama diğerlerinen farklı olarak bu gelgitleri paylaşmaktan çekinmezler! Gelgitleride topluma malolur. Bana göre Einstein tanrıya inanmakla inanmamak arasında gelgitler yaşamış bir dahidir! O nedenle bizim onun arkasından ateistir ya da değildir tartışması yapmamız bir anlam ifade etmez! Çünkü iki görüşte haklı olabilir!

      Hawking Hakkındaki yorumuna da katılmıyorum! O da gelgitler yaşayabilir ama kendisi hala hayattadır ve bizim onun en son söylediğine itibar etmekten başka şansımız yok!

      Hawking son kitabı ”the grand design” de diyor ki;

      ”Evren’in yaradılışına ilişkin teorilerde Tanrı’ya yer yok.”
      ”Nasıl ki Darwinizm biyolojideki yaratıcı ihtiyacını sona erdirdi, yeni fizik teorileri de evrenin oluşumu konusunda yaratıcının rolünü gereksiz kılmıştır”

      Evet Hawking 1988 de yayımlanan ”A Brief History of Time” adlı kitabında yukarıdakinden farklı olarak evrenin varolmak için bir yaratıcıya ihtiyacı olduğunu söylüyordu!

      Ama görülüyor ki o zamandan bu zaman Hawking’in köprülerinin altından çok sular akmış!

      Sevgili dostum, görüyorum ki kendinde mecut bilgileri güncellemiyorsun! Biliyorsun ki hayat hızla akıyor ve insanların düşünceleri değişiyor! Değişmeyen tek şey değişimin kendisidir!

      Kendine iyi bak!

      • yılmaz dedi ki:

        Toro, sevgili dostum, ne yapacağım ben seninle:)) Yine yanlış, yine yanlış. Bu yazın kısa olduğu için pazarı beklemeyip yazıyorum cevabını.

        1-Einstein’ın mektubunu gayet iyi biliyordum, bu yüzden ”Einstein’ın ateist olmadığı kesindir” dedim, mektuptan haberim olmasaydı ”Einstein Allah’a inanıyordu vs.” tarzında birşeyler yazardım.
        Mektuptan sözetmedim çünkü o sizin işiniz, işinizi iyi yapmak sizin vazifeniz. Kendini yenileyemeyen de asıl sizsiniz. Zira benim yazımdan günler sonra, ordan burdan araştırıp bana mektuptan sözettiniz,yani cevap günler sonra geldi, bilgilerinizi güncellemiş ve mektubu biliyor olsaydınız cevabı hemen yapıştırırdınız.

        2-Einstein her ne kadar gelgitler de yaşamış olsa Ateizme karşı daha mesafeliydi,
        (bakınız: Einstein – Yaşamı ve Evreni – yazar:Walter Isaacson)

        3-Gelelim Hawkings’e. ”The grand design”’ı okumadım. evet. Ne olmuş yani? Hawkings’in bütün kitaplarını okumak zorunlu mu? Hawkings’in bütün kitaplarını okumayan herkes kendini güncellememiş mi sayılacak yani? Peki Hawkings’in bütün kitaplarını okumuş herkesi kendini güncellemiş mi sayacağız? Ya dünyanın her yanında hergün tezgahları süsleyen milyonlarca yeni kitap ne olacak, onlar kitap değil mi, yazarları yazar değil mi yani? Dostum, biraz insaf, biraz mantık lütfen:))
        Hem bunu daha önce konuşmadık mı biz? Einstein’ın, Hawkings’in, Newton’un, Galileo’nun ya da Pasteur’un neye inandığının ne önemi var? Onların hiçbiri inanmıyor olsa benim yanıldığım ispatlanabilir mi? Ya da onların hepsi inanıyor olsa bu benim haklı olduğumu ispatlar mı? Başkalarının üzerinden tartışmayı bırakalım artık. Benim için önemli olan ”ben neye, neden inanıyorum, inançlarım sağlam temellere oturuyor mu, oturmuyor mu”dur, zaten olay da budur.

        4-Yine de Hawkings hakkında da yanılıyorsun sanırım. Kitabın orjinal ingilizce metnini görmedim ama oradaki ifade şöyle tercüme edilmiş:

        ”Evrenin kökenini açıklamak için Tanrıyı araya sokmanın gereksiz olduğunu ifade eden kitaba göre Büyük Patlama fizik yasalarının bir sonucudur.
        Yani ne demiş Hawkings: ”evrenin kökenini Tanrı’yı araya sokmadan fizik yasalarıyla da açıklayabiliriz.”
        Yani buradan ”Tanrı yoktur” manası çıkmaz, zorlasan bile çıkmaz. ”Tanrı olmadan da büyük patlamayı, fizik yasalarını kullanarak açıklamak mümkündür” manası çıkar.
        Devam edelim: Eleştirilere cevap olarak Hawking:

        “Biri çıkıp Tanrının olmadığını ispatlayamaz; fakat bilim Tanrıyı gereksiz kılar” şeklinde cevap vermiştir.(bu ifade de özünde aynı manaya geliyor)
        Devam edelim: Channel 4’da yayınlanan Genius of Britain adlı belgeselde dini inancı tartışma konusu olunca kişisel bir Tanrıya inanmadığını açıklığa kavuşturmuştur.

        Dikkatini çekerim, ”Tanrı’ya inanmadığını” açıklığa kavuşturmamış, ”Kişisel bir Tanrı’ya inanmadığını” açıklığa kavuşturmuş”. İkisi arasında dağlar kadar fark var. O sözler şöyle de yorumlanabilir:

        ”Tanrı’ya inanıyorum ama kişisel bir Tanrı’ya inanmıyorum.” Ya da en azından ”Tanrı var mı, yok mu bilemiyorum, ama kişisel bir Tanrı’ya inanmıyorum” Öyle olmasaydı doğrudan ”Tanrı’ya inanmıyorum.” derdi ve kişisel kelimesini araya sokmazdı.

        Buna bir de Hawkings’in Kuran’da büyük patlamanın tarif edilmiş olduğundan habersiz olma yüksek ihtimalini de ekleyelim istersen.

        5-Gelelim Hawkings’in Darwin ve evrim ile ilgili sözlerine: Bu sözlerden Hawkings’in iyi bir fizikçi olmasına rağmen Darwin’i ve evrim teorisini doğru anlayamadığı açıkça anlaşılıyor. Baksanıza Darwin bile Hawkings ile aynı fikirde değil:

        Darwin’den alınmış bazı sözler:

        1. “Hayatın başlangıcına ait gizem bizim tarafımızdan çözülemez; o yüzden ben kendi adıma agnostik kalmaktan memnunum.” (Otobiyografisinden)

        2. “Bir insan hem Tanrıya hem de evrim fikrine inanabilir. Bundan şüphe edilmesi bana saçma geliyor.” (John Fordyce’e mektubu, 7 Mayıs 1879)

        3. “Din ve bilimin birbirinden ayrı tutulmasını pek anlayamıyorum. Ama şundan eminim ki bu iki ekolün birbirine bu kadar acımasızca saldırması için hiçbir sebep yoktur.” ( J. Brodie Innes’e mektup, 27 Kasım 1878)

        4. “En aykırı fikirleri savunduğum zamanlarda bile, Tanrının varlığını inkar edecek bir ateist olmadım” (John Fordyce’e mektubu, 7 Mayıs 1879)

        5. “Sanırım genel olarak (ve yaşlandıkça daha fazla böyle oluyor) benim düşünce yapımı tanımlayacak en doğru kelime ‘agnostik’ olacaktır. (John Fordyce’e mektubu, 7 Mayıs 1879)

        6. “Size üzülerek bildiririm ki; İncil’in Tanrı katından indirildiğine ve İsa’nın Tanrı’nın oğlu olduğuna inanmıyorum.” (Frederick McDermott’a mektup, 24 Kasım 1880) (Burda yerden göğe kadar haklı çünkü günümüzdeki İncil’i okuyanlar bilirler ki İncil’in büyük bölümü Pavlus adındaki Hristiyanlık’ın yozlaştırılmasında başrolü oynamış olan eski bir Hristiyan düşmanının mektuplarından oluşur, Pavlus’un öğretileri de İsa’nın öğretilerine taban tabana zıttır)

        7. [Ateist Edward Aveling ile 1881 tarihli bir konuşmasında] “Niçin bu kadar agresifsiniz? Bu yeni fikirleri insanlığa zorla dayatmaktan bir kazancınız mı var?” (Edward Aveling’in yazdığı 1883 tarihli ‘Charles Darwin’in Dinsel Görüşleri’ adlı kitaptan)

        8. “Bir maymunun aklından çıkan şeylere güvenebilecek biri var mıdır, eğer bir maymunun aklından bir şey çıkacak olsaydı bile?” (Graham William’a mektubu, 3 Temmuz 1881)

        9. “Benim dinsel inancım belirsiz: Evrenin körlemesine bir şansın eseriymiş gibi bakamıyorum ama ‘akıllı bir tasarım’ olduğuna dair bir delil de göremiyorum.” (Joseph Hooker’a mektup, 12 Temmuz 1870)

      • toro dedi ki:

        Sayın Yılmaz,
        Sence ben senin söylediğin gibi;

        ”Zira benim yazımdan günler sonra, ordan burdan araştırıp bana mektuptan sözettiniz,yani cevap günler sonra geldi, bilgilerinizi güncellemiş ve mektubu biliyor olsaydınız cevabı hemen yapıştırırdınız.”

        yapabilecek birimiyim?

        Bak sana hiç cevap vermeyeceğim sadece şunu paylaşacağım;

        ——-toro dedi ki: (Kur’an daki Mantıksal Hatalar )
        21/11/2013, 09:09

        Bak senin teoremin sahibi bir mektubunda arkadaşına ne diyor!

        “Tanrı sözcüğü benim için insanın zaaflarının bir ifadesi ve ürünü olmanın ötesinde bir anlam taşımıyor. İncil de yüce bir kitap ama yine de ilkel efsanelerden oluşan bir koleksiyon ve aynı zamanda oldukça çocukca”

        Şimdi sen bunun orjinalini de istersin!

        Still, without Brouwer’s suggestion I would never have gotten myself to engage intensively with your book because it is written in a language inaccessible to me. The word God is for me nothing more than the expression and product of human weakness, the Bible a collection of honorable, but still purely primitive, legends which are nevertheless pretty childish. No interpretation, no matter how subtle, can change this for me. For me the Jewish religion like all other religions is an incarnation of the most childish superstition. And the Jewish people to whom I gladly belong, and whose thinking I have a deep affinity for, have no different quality for me than all other people. As far as my experience goes, they are also no better than other human groups, although they are protected from the worst cancers by a lack of power. Otherwise I cannot see anything “chosen” about them.—————————————————————————–

        Kusura bakma ama seninle artık yazışmak istemiyorum. O yazacağın cevabıda artık önemsemiyorum.Boşver gitsin, işine gücüne bak.Çünkü sen karşılıklı olarak farklı renkler ve fikirler ortaya çıkarabileceğimizi düşündüğüm bir arkadaştın! Ama cevap vermek yerine niyet okumaya ve bunu yaparak beni kendince ötekileştirmeye başladığın anda benim artık seninle paylaşabileceğim fikrim kalmamış demektir!

        ”Mektuptan sözetmedim çünkü o sizin İŞİNİZ, işinizi iyi yapmak sizin VAZİFENİZ.”

        Yukarıdaki tavra karşı benim söyleyebilecek birşeyim yok! Bende senin gibi yapıp sana senin tavrınla cevap verebilirim, ama vermeyeceğim! Çünkü daha öncede başka bir arkadaşla üretebilme adına saatlerce süren münazaralar yapmıştım ama sonu benim ve inançlarım için hüsrandı! Bu sefer gözgöre göre zamanımı harcamayacağım.

        Size yeniden keşfettiğiniz inancınızla esenlikli günler dilerim! Sanırım bu sayede İnsanların niyetlerini okuyarak kendinize çıkış yolu devşirme konusundaki deneyimlerinizi artırarak diğerleri arasındaki yerinizi bulabileceksiniz!

        Saygılarımla

    • bir kul dedi ki:

      yılmaz

      TEKASÜR 1,2. Ta ki ölüp kabre gelinceye kadar, çoklukla övünmek sizi oyaladı.
      TEKASÜR 3,4. Hayır! Yakında bileceksiniz! Yine hayır! Yakında bileceksiniz.!

      ALLAH RAZI OLSUN GÜZEL YAZILARINIZI OKDUM HEPSİNİ DEGİL
      KİTABIN İSMİNİ YAZARMISINIZ CIKTI İSE TÜRKÇESİ VARSA
      HURAFELER KISMINA AYNEN KATILIYORUM KALIN SAGLICAKLA ALLAH A EMANET OLUNUZ

      http://bilimselfelsefe/
      http://bilimselfelsefe/

      • YILMAZ dedi ki:

        Sevgili bir kul,

        Güzel yorumun için teşekkür ederim. Saldırı ve hakaretlere maruz kalmaya alışmışken destekleyici bir mesaj almak şaşırtıcı oldu. Allah razı olsun. Ben aslında sadece Kuran ve evrim üzerine değil, Kuran’daki yaratılış felsefesi üzerine bir kitap yazmayı planlıyordum, böyle bir kitap elbetteki evrimi de içine alacaktı. Ancak daha sonra haddimi aştığımı düşünerek vazgeçtim. Zira Arapça dahi bilmezken ve nispeten kısa bir süredir Kuran’ı okuyup anlamaya çalışırken böyle bir işe kalkışmak gerçekten de haddi aşmak olurdu. Üstelik tamamen şahsi zan ve yorumlarıma dayalı, son derece spekülatif bir eser olacaktı.
        Yine de boş duramadım, çünkü ,ç,mde bu yönde karşı konulmaz bir istek duyuyordum. Ben de Kuran’ı referans edinerek başka bir konu üzerine yazdım. Kitap hemen hemen bitti sayılır. Son bir kez daha gözden geçirmem ve imla hatalarını düzeltmem gerekiyor. Sonra da telif hakkını almam gerekecek. Aslında gene spekülatif oldu, Zira Kuran gibi derin manalar içeren ve baştan sona mecazlarla dolu olan bir kitabın mesajlarını yorumluyorsan yorumların spekülatif olmak zorunda. Yani çuvallama riski her zaman mümkün. Bu kitabı da yayınlayıp yayınlamama konusunda çok düşündüm ama sanırım yayınlayacağım. Allah hatalarımı affeder inşallah.

  20. yılmaz dedi ki:

    Sevgili Toro, Bu cevap senin şu yazınadır.

    ”””toro , MUHAMMED’İN HOCALARI hakkında yorum yaptı.
    toro yayınına yanıt olarak:
    Sevgili Yılmaz, Özellikle Einstein ile ilgili düşüncelerine katılmadığımı söylemek istedim! Bak Einstein çok zeki bir insandı!Burası kesin. Knedisi rutinin dışında türünün ötesinde bir algıyla yaşadığı için çoğu zaman anlaşılamamış hatta alaya alınmış bir kişiliktir! Bazen uyanıklıkla uyku arasıda bir yerlerde gezindiği söylenir. Hayatının çoğu döneminde ciddiye alınmamıştır. Gelgitlidir. Senin yazdıkların gerçekten onun görüşüdür ama bazende […]
    Sayın Yılmaz,
    Sence ben senin söylediğin gibi;
    ”Zira benim yazımdan günler sonra, ordan burdan araştırıp bana mektuptan sözettiniz,yani cevap günler sonra geldi, bilgilerinizi güncellemiş ve mektubu biliyor olsaydınız cevabı hemen yapıştırırdınız.”
    yapabilecek birimiyim?
    Bak sana hiç cevap vermeyeceğim sadece şunu paylaşacağım;
    ——-toro dedi ki: (Kur’an daki Mantıksal Hatalar )
    21/11/2013, 09:09
    Bak senin teoremin sahibi bir mektubunda arkadaşına ne diyor!
    “Tanrı sözcüğü benim için insanın zaaflarının bir ifadesi ve ürünü olmanın ötesinde bir anlam taşımıyor. İncil de yüce bir kitap ama yine de ilkel efsanelerden oluşan bir koleksiyon ve aynı zamanda oldukça çocukca”
    Şimdi sen bunun orjinalini de istersin!
    Still, without Brouwer’s suggestion I would never have gotten myself to engage intensively with your book because it is written in a language inaccessible to me. The word God is for me nothing more than the expression and product of human weakness, the Bible a collection of honorable, but still purely primitive, legends which are nevertheless pretty childish. No interpretation, no matter how subtle, can change this for me. For me the Jewish religion like all other religions is an incarnation of the most childish superstition. And the Jewish people to whom I gladly belong, and whose thinking I have a deep affinity for, have no different quality for me than all other people. As far as my experience goes, they are also no better than other human groups, although they are protected from the worst cancers by a lack of power. Otherwise I cannot see anything “chosen” about them.—————————————————————————–
    Kusura bakma ama seninle artık yazışmak istemiyorum. O yazacağın cevabıda artık önemsemiyorum.Boşver gitsin, işine gücüne bak.Çünkü sen karşılıklı olarak farklı renkler ve fikirler ortaya çıkarabileceğimizi düşündüğüm bir arkadaştın! Ama cevap vermek yerine niyet okumaya ve bunu yaparak beni kendince ötekileştirmeye başladığın anda benim artık seninle paylaşabileceğim fikrim kalmamış demektir!
    ”Mektuptan sözetmedim çünkü o sizin İŞİNİZ, işinizi iyi yapmak sizin VAZİFENİZ.”
    Yukarıdaki tavra karşı benim söyleyebilecek birşeyim yok! Bende senin gibi yapıp sana senin tavrınla cevap verebilirim, ama vermeyeceğim! Çünkü daha öncede başka bir arkadaşla üretebilme adına saatlerce süren münazaralar yapmıştım ama sonu benim ve inançlarım için hüsrandı! Bu sefer gözgöre göre zamanımı harcamayacağım.
    Size yeniden keşfettiğiniz inancınızla esenlikli günler dilerim! Sanırım bu sayede İnsanların niyetlerini okuyarak kendinize çıkış yolu devşirme konusundaki deneyimlerinizi artırarak diğerleri arasındaki yerinizi bulabileceksiniz!
    Saygılarımla

    Sevgili Toro,
    Yazışmak istemiyorsan tabi ki yazışmayız. Ama bana hemen hemen verdiğin bütün cevaplarda yeralan küçümsemelere, beni salak yerine koymalara ben tavır koyma gereği bile duymamıştım. Çünkü bu yaptığının farkında olmadığını ve herşeye rağmen iyi niyetli olduğunu düşünüyordum, Artık böyle düşünmüyorum.

    ”Mektuptan sözetmedim çünkü o sizin İŞİNİZ, işinizi iyi yapmak sizin VAZİFENİZ” ifadesini şu nedenle kullandım. Bana ”madem biliyordun neden sözetmedin” diyebilirdiniz ve o mektubu bulup bana olan cevabınızda yazmak da gerçekten sizin işinizdi. Ben neden sizin savunduğunuz fikri destekleyecek birşeyleri kendi cevaplarıma ekleyecektim ki? Ayrıca ben sizin fikrinizi destekleyen o mektubun karşıma hemen gelmesini bekliyordum ama günler sonra geldi.

    Üstelik ”görüyorum ki kendinde mevcut bilgileri güncellemiyorsun” tarzındaki alayla karışık ifadene benim verdiğim cevap son derece yerinde ve dozundaydı.

    Birde şöyle demişsin:
    ” Bak senin teoremin sahibi bir mektubunda arkadaşına ne diyor!
    “Tanrı sözcüğü benim için insanın zaaflarının bir ifadesi ve ürünü olmanın ötesinde bir anlam taşımıyor. İncil de yüce bir kitap ama yine de ilkel efsanelerden oluşan bir koleksiyon ve aynı zamanda oldukça çocukca”

    Ben aynı teoremin sahibinden pek çok alıntı yapmıştım aksi istikamette. O teoremin sahibi, kendine ait olduğunu sandığı teoremin bir kutsal kitapta(Kuran) 1000 küsür yıl önce ifade edildiğini öğrenseydi ne düşünürdü acaba?

    Ve şu ifade sana ait:
    ”Şimdi seen bunun orjinalini de istersin!”

    Bu yaptığın ne peki? Niyet okumanın daniskası değil mi?

    Son olarak şöyle demişsin:Sanırım bu sayede İnsanların niyetlerini okuyarak kendinize çıkış yolu devşirme konusundaki deneyimlerinizi artırarak diğerleri arasındaki yerinizi bulabileceksiniz!

    Demek niyet oluyarak ÇIKIŞ YOLU devşiriyorum öylemi??? Peki bu senin yaptığın nedir? benim çıkış yolu devşirmeye çalıştığımı iddia etmek bir kez daha niyet okumanın daniskası değil mi? Üstelik gerçeği de yansıtmıyor.Sen yüz kere yapsan da hakkındır, asaletinden hiçbirşey kaybetmezsin ama ben bir kere yapsam yerin dibine batırılmalıyım değil mi?

    Vicdan sahibi herhangi biri yazışmamızı tarafsız bir şekilde baştan sona okursa kimin ”çıkış yolu devşirmeye” ihtiyacı olduğunu görecektir. Aynı vicdanlı kişi bu yolla aslında senin ”KAÇIŞ YOLU” devşirmeye çalıştığını da hemen farkedecektir.

    Bence de artık yazışmayalım, dişine göre çıkmadıysam kusura bakma.

    ”Ne oluyor onlara da öğüt verip düşündüren kitaptan yüz çeviriyorlar?”(Müddessir 49)
    ”Sağa sola kaçışan yaban eşekleri gibidirler,”(Müddessir 50)
    ”Arslandan ürkmüşlerdir.”(Müddessir 51)

    Kendine iyi bak.

    • toro dedi ki:

      Sayın Yılmaz,
      Ben seni hiç bir şekilde küçümsemedim ne de söylediğin diğer şeyleri yapmadım! Çünkü bunu ben yapmak istesemde senden bana sıra gelmiyor. Çünkü sen kendi kendine bunu yapıyorsun!

      Bak benim bilmediğim birşeyi sonradan öğrenip senin yazına karşı kopyaladığımı iddia ettin! Kesinlikle bilemeyeceğin bir durum hakkında kendini üste çıkarmak için bencilce davranma eğilimyle kendini zorda bıraktın! Bende sana doğal olarak bu sitede Einstein ile ilgili yazdığım bir yazıyı örnek gösterdim! Ama bunu yaparken senin sana verilen bilgileri kontrol etmeyeceğini düşünemezdim! Halbuki ben yazının tamamını ilgili konudan kontrol edebilmen için gerekli alan bilgileri aşağıdaki şekilde vermiştim!

      toro dedi ki: (Kur’an daki Mantıksal Hatalar )
      21/11/2013, 09:09

      Yapacağın tek şey parantez içinde yazılı konuya gidip, ctrl-F yaparak yine sana verdiğim tarihi aratman ve yazdığım yazıyı okumandı. Bu sayede aşağıdaki hitapların sana değilde o konuda kendisine karşılık verdiğim başka bir arkadaşa olduğunu görebilecektin!

      ” Bak senin teoremin sahibi bir mektubunda arkadaşına ne diyor!
      ”Şimdi seen bunun orjinalini de istersin!”

      VE bana ”Bu yaptığın ne peki? Niyet okumanın daniskası değil mi?” deme hakkını kendinde bulamayacaktın!

      Üstelik ben yazının başka bir yazımdan alıntı olduğu belli olsun diye alıntıyı çizgilerle özellikle sınırlamıştım!

      Şimdi bu durumda söylermisin sen kendi kendini anlamsız hallere düşürmeye bu kadar meyilli iken benim ayrıca birşey yapmama gerek varmı?

      Şimdi o vicdan sahibi arkadaşlardan rica edebilirsin! Baştan sona okusunlar yazılarımızı ve benim ne demeye çalıştığımı sana anlatsınlar!

      İşte benim insanlarda tahammül edemediğim şey bu! Normal bir insanla ilgili basit bir değerlendirme için bile vakit ayırmayan, araştırıp sorgulamayan ve emin olmadan yorum yapıp yargıda bulunanlar tanrı yı anlayabildiklerini iddia edebilmekteler! Kendi türüne bile böyle ön yargılı davranırken tanrıya ezeberleri ve temennileriyle değilde kalpleriyle ulaşabildiğini iddia edebilenlerdir!

      Bu bir derstir sevgili dostum! Benim insanların haklarını gaspedip onları gereksiz savunmalar yapmak zorunda bırakmamak için gösterdiğim azami çabanın farkında olman için belkide gerekli bir durumdu bu!Seni kendim yönlendirmeye çalışsam bile seni kendinin düşürdüğü bu duruma düşürmede bu kadar başarılı olamayabilirdim!

      Ben sana benim samimiyetime inanman ve senin ”cevap verebilmem için tanımam lazım” sözüne istinaden gerçekten kim olduğumu bilebilmen için neye inandığımı açıkça yazmıştım! Demek ki pek de ihtiyacın yokmuş!

      Neyse, sevgili yılmaz! Hayat her anı öğrenilen ve bu sayede kendi elimizle şekillendirdiğimiz bir derstir! Herşeyi kendi kendimize yaparız ve gördüğün gibi sadece senin bir anlık dikkatsizliğin ya da göstermeye üşendiğin özen yüzünden kendini anlamsız bir duruma düşürdüğüne şahit oluruz! İşte insanlar bu durumlarda kendilerine toz kondurmaktansa kabahati şeytana yüklemeyi tercih ederler!

      Ve o kapı birkez şeytanla açıldığında o insan daha başka neleri nelere yükler! Bunları görmek içinde sadece ve sadece gözlerini kullanmak ve vicdanına dayanmak yeter!

      • Yılmaz dedi ki:

        Dostum Toro,
        Ben ne diyeyim sana şimdi, ne desem boş. Ya bir kulağından girip diğerinden çıkıyor, ya da hiç kulağına filan girmiyor. Aslında bu son cevabını kendine gönderseydin daha isabetli olurdu ya neyse boşver. Sen aşırı derecede alınganlık da göstersen, sürekli niyet okuması yapıp sonra da gözümün içine baka baka bunu inkar da etsen, her yazında beni kafanda oluşturmuş olduğun şablonlara da oturtmaya kalksan sorun değil. Ben seni yine de seviyorum dostum. Aynı yerde dönüp durmaktan yorulduğum için, eski yazılarına gidip beni ve tüm inananları küçümseyici ifadeler kullandığın bölümleri alıntılamıyacağım ama son hatalarını da görmezlikten gelmeyeceğim, böyle böyle düzelirsin belki de kimbilir.
        Önce bir konuyu açıklığa kavuşturayım. Ben kitap kurdu olabilirim ama bilgisayar kullanmakta o kadar iyi değilim. O yüzden şu ctrl-F yaparak tarih aratma işinin ne anlama geldiğini bilmiyordum, hala da tam anlamış değilim. Nerde yapacağım ctrl-F’i, parantezin üzerinde mi yoksa sağ üst köşede çıkan Kuran’daki mantık hataları yazısının üzerinde mi?

        Ben senin o yazından kopyala yapıştır yapmış olduğunu sanmıştım. Bir bak istersen yazına öyle görünmüyor mu? Aşağıda veriyorum:

        ——-toro dedi ki: (Kur’an daki Mantıksal Hatalar )
        21/11/2013, 09:09

        “Tanrı sözcüğü benim için insanın zaaflarının bir ifadesi ve ürünü olmanın ötesinde bir anlam taşımıyor. İncil de yüce bir kitap ama yine de ilkel efsanelerden oluşan bir koleksiyon ve aynı zamanda oldukça çocukca”

        Still, without Brouwer’s suggestion I would never have gotten myself to engage intensively with your book because it is written in a language inaccessible to me. The word God is for me nothing more than the expression and product of human weakness, the Bible a collection of honorable, but still purely primitive, legends which are nevertheless pretty childish. No interpretation, no matter how subtle, can change this for me. For me the Jewish religion like all other religions is an incarnation of the most childish superstition. And the Jewish people to whom I gladly belong, and whose thinking I have a deep affinity for, have no different quality for me than all other people. As far as my experience goes, they are also no better than other human groups, although they are protected from the worst cancers by a lack of power. Otherwise I cannot see anything “chosen” about them.

        Bu üsttekini kopyalayıp yapıştırıp sonra da aralara şunları eklediğini düşünmüştüm :
        ”Bak senin teoremin sahibi bir mektubunda arkadaşına ne diyor”
        ”Şimdi seen bunun orjinalini de istersin!”

        Yazını kopyalayıp verseydin ya, ben sana zorluk olmasın diye öyle yapıyorum sen de öyle yap. Günahımı aldın ya, neyse boşver.

        Sondan başlıyorum yanlışları düzeltmeye:

        1-SEN:” İşte insanlar bu durumlarda kendilerine toz kondurmaktansa kabahati şeytana yüklemeyi tercih ederler!
        Ve o kapı birkez şeytanla açıldığında o insan daha başka neleri nelere yükler! Bunları görmek içinde sadece ve sadece gözlerini kullanmak ve vicdanına dayanmak yeter!”

        CEVAP:Yeni bir şablona oturtma denemesi daha ve yeni bir haksızlık. Ben ne zaman kabahatimi şeytana yüklemeye çalışmışım ki bana yazdığın bir cevapta bu sözleri kullanma hakkını kendinde görüyorsun? (Cevap bekliyorum buna, şurda yaptın diye örnek vereceksin aksi takdirde iftiracı durumuna düşmüş olursun)
        Bak benim yüce Allah’ım şeytan konusunda ne diyor:

        ”İş bitirilince şeytan onlara şöyle dedi:….Benim sizin üzerinizde bir sultam yoktu, Sizi davet ettim siz de bana uydunuz.Hepsi bu! Şimdi beni kınamayı bırakın da özbenliklerinizi kınayın….”
        Neymiş yani; hatalarımızın sorumluları kendimizmişiz, suçu şeytana yükleyemezmişiz.
        Şimdi sen ne hakla bir Kuran mümini olan bana ”kendine toz kondurmaktansa kabahati şeytana yüklüyorsun” manasında laflar edebiliyorsun? Şimdi dayan bakalım vicdanına nasıl dayanıyorsan.
        Hiç bilmeden cahilce laflar edip duruyorsunuz sürekli ama size kızamıyorum bile. Çünkü kendine müslüman diyenlerin %99,9 u da bilmiyor bunları, Zaten sizin bu halinizin sebebi de onlar. Ortada uydurma bir din ve uydurma bir Tanrı var, Sizler de kulaktan dolma bilgilerinizle ve Kuran’dan çekip aldığınız ve ruhunu kavrayamadığınız 3-5 ayetle Kuran’ı ve Allah’ı eleştiriyorsunuz. Reddettiğiniz Allah gerçek Allah değil, reddettiğiniz din gerçek din değil haberiniz yok.
        Ben sizi dini yozlaştıran o sahte ve yoz müslümanlardan çok daha ileride görüyorum. Zira siz tevhidi(La ilahe illallah) kısmen gerçekleştirmiş insanlarsınız. Şöyleki;
        ”La ilahe:hiçbir ilah yok”,
        ”illallah:yalnız Allah var” ifadesinin ”la ilahe:hiçbir ilah yok” kısmına ateistler de dahil olmak üzere hepiniz zaten gelmişsiniz. Yani bütün putları yıkmışsınız ki bu işin yarısıdır. Bunu başarmadan hiçbir yere varamazsınız.Halbuki sahte,yoz müslümanlar görünmez putlardan(Muhammed peygamber,,Ebubekirler, Aliler,Ömerler, mezhep imamları, tarikat şeyhleri vs. vs..) oluşan bir putlar cehenneminde yaşıyorlar.Agnostikler putları yıktıktan sonra biraz daha ilerleyerek ”belki de Tanrı vardır ama biz bunu bilemeyiz” diyorlar. Deistler daha da ileri gitmişler ” kişi tanrı olmayan bir tanrıya inanıyorlar”.

        ,
        2-SEN:”… Herşeyi kendi kendimize yaparız ve gördüğün gibi sadece senin bir anlık dikkatsizliğin ya da göstermeye üşendiğin özen yüzünden kendini anlamsız bir duruma düşürdüğüne şahit oluruz”

        CEVAP: Bakalım kimmiş bir anlık dikkatsizlik yüzünden kendini anlamsız bir duruma düşürdüğüne şahit olduğumuz.
        Ben sana Kuranda’ki evrimi anlatırken şu ayeti yazmıştım;

        ””Ve Allah sizi bir bitki olarak yerden bitirdi.”(Nuh 17)” Sen bu ayeti doğru dürüst okumadan şu saçma sapan cevabı vermişsin;

        ”Bu üzel bir durum mu? Bu ayet gözleri görmeyen bir insana çevresinde olanı anlatmak içinmi söylenmiş?Normal bir insan bitkilerin gökten değilde üstünde durduğu yerden bittiğini bilemezmi,göremez mi ? Birde işin garibi zaten tarım yapan bu insanların iyi mahsül için dua ettikleri tanrıları vardı! Yani zaten mahsulün tanrı isterse yerden biteceğini ve bol olabileceğini düşünüyor ve inanıyorlardı! Zaten inandığın birşeyi yeniden duymak nasıl bir mucize olabilir ki?”

        Yani ayette ”sizler(atalarınız) bitkiydiniz, sizleri bitki olarak yerden bitirdik zamanında” deniyor, sen ise sanki ”biz bitkileri yerden bitiririz” deniyormuş gibi cevap vermişsin.

        Şimdi söyle bakalım dostum kimmiş bir anlık dikkatsizlik yüzünden kendini anlamsız bir duruma düşürdüğüne şahit olduğumuz. şu söylediğin asil söz ise nasıl da hakikate işaret ediyor:))

        ”Bu bir derstir sevgili dostum! Benim insanların haklarını gaspedip onları gereksiz savunmalar yapmak zorunda bırakmamak için gösterdiğim azami çabanın farkında olman için belkide gerekli bir durumdu bu!Seni kendim yönlendirmeye çalışsam bile seni kendinin düşürdüğü bu duruma düşürmede bu kadar başarılı olamayabilirdim!”

        Görüyor musun dostum, attığın mermi nasıl da bir bumerang gibi geri dönüp seni vuruyor, işte bu Allah’ın tuzağıdır.

        ”…..Onlar tuzak kurarlar, Allah da tuzak kurar….”(Enfal 30)
        ”……Eğer sabreder, sakınırsanız onların tuzakları size hiçbir şekilde zarar veremez. Allah onların yapmakta olduklarını çepeçevre kuşatmıştır…….”(Ali İmran 120)
        ”Allah küfre sapanların tuzağını fersiz bırakır.”(Enfal 18”

        Son olarak sevgili dostum, kutlamak isterim seni; sizin ekibe yeni biri katılmış; 1okuyucu.
        Böylece sayınız üç oldu, Sen,1okuyucu ve rammsteinn. Ekibe 7 kişi daha bulman gerekiyor. Hatırlarsan şöyle bir ayet vardı;

        ”……sizden yüz kişi olsa, onların binine galebe çalar, çünkü onlar gereğince anlamayan bir topluluktur”(Enfal 65)
        Dolayısıyla ben 1 kişi olduğuma göre anlamayan 10 kişiye galebe çalarım:)) 7 kişi daha bul da tartışma çekişmeli geçsin, ben gerekirse hiç uyumaz hepinize cevap veririm.

      • toro dedi ki:

        Sayın Yılmaz,

        Öncelikle senden özür dilerim! Gerçekten Nuh 17 ye verdiğim cevap olmamış! Sonra bütün yazımı da ayete verdiğim bu cevabın etrafında kurgulamışım, değilmi? Kendi yaptığınla benimkini kıyaslama! Ben hatamı yazımın ana fikri yapmışmıyım onu söyle! Ayrıca ben yaptığımı inkar ederek kibir yapanlardan değilim! İstediğin gibi kullanabilirsin! Kazanacağım hiç bir şey kendim olmaktan vaçgeçmemin bedeli olamaz!

        Sen benim sana ne demek istediğimi anladın! Benim hiçbir zaman yapmayacağım şeyi yapıyorsun, karşıdakinin hakkını görmezden gelmek ve sadece kazanmayı düşünmek!

        Yoksa şöyle yazamazdın;

        ”Ben neden sizin savunduğunuz fikri destekleyecek birşeyleri kendi cevaplarıma ekleyecektim ki?”

        Ben gecenin 4:20 sinde tanımadığım bir insana uykusuz kalma pahasına bütün samimiyetimle cevap vermeye çalışıyorsam duymayı umacağım şey yukaradaki cümle olmayacaktır!

        İşin garibi Einstein ile ilgili benimle değil Rammstein ile yazışmıştınız! Yani sana o mektubu daha önce çıkarmasını isteyeceğin kişi ben olmamalıydım! Ben ona hitaben yazdığın yazıya müdahale edip fikrine katılmadığımı nedenleriyle beraber yazdım! Kendini güncellemelisin derken kötü bir niyetim yoktu! Ama sen bana,

        ”Ben neden sizin savunduğunuz fikri destekleyecek birşeyleri kendi cevaplarıma ekleyecektim ki?”

        şeklinde cevap verdiğinde öyle anlamanın benim için bir mahsuru kalmamıştı! Çünkü sen münazarayı kazanmak temeline oturtuvermiştin! Oysa ki ben sana daha en başında,

        —–”Hayata tutunuşu aynı kurallara bağlı ve birbirinden düşünceleri haricinde farkları olmayan bir türün bireyleri olarak birbirimizi düşüncelerimiz üzerinden yargılamak, ötekileştirmek ya da sırf aynı düşünmüyoruz diye birbirimizle SAVAŞMAK bu çağda bizim çok geride bıraktığımız bir ilkellik olmalıdır.

        Tabi ki size SAYGI duyacağım! Bunu yapmazsam KENDİME nasıl saygı duyabilirm ki?”—————-

        demiştim!

        Bunun karşılığı tarafınızdan size cevap verme vazifesi üstlenmiş biri olarak tanımlanmam mı olmalıydı!

        Bende sana mektubu niye Rammsteinden istemiyorsun diyebilirdim!
        O anda ikimizi karıştırmanı kullanabilirdim! Yaptım mı?

        Neyse,

        Bana hala kuran ayetleriyle geliyorsun! Öncelikle bilmediğin birşeyden bildiğin bir mutlak gerçek türetemezsin! Her ayeti iki erkek insanın kefaletine muhtaç bırakılmış bir kitaptan yaptığın alıntılar benim için anlam ifade etmez! Ben sözlerinin doğruluğu en az iki erkek şahide muhtaç kılınmış bir tanrının varlığına inanamam! Çünkü o tanrı daha ilk anda tanrılık vasıflarından arındırılmış ve kendini kanıtlamak yolunda minumum 2 insana ihtiyaç duyar hale getirilmiştir!

        Elindekilerle sözlerin sadece bir tanrıya ait olduğunu İDDİA edebilirsin, inanabilirsin ama ne kadar argüman kullanırsan kullan gerçekliğini bildiğini söyleyemezsin!

        O zaman bende bir peygamberim ve vahiy alıyorum! Bana inanırsan söylediklerim gerçekmi olacak?
        Benim gerçekten peygamber olabilmemin şartı inandırabilmekmidir! Yani inandırma yeteneğim varsa ben peygamber olabilirim ve tanrı benim inandırma yeteneğimle kendisini diğer insanlara bildirebilir!
        Doğrusu çok mantıklı! Zaten tanrıda senin benim gibi! Duyguları, duyuları, tepkileri bizimkilerle benzer ama o tanrı!

        Sevgili yılmaz! Ben seninle ayetler üzerinden bir tartışma yapma niyetinde değildim! Çünkü eğer ben senin tarafında olsaydım ve o ayetleri savunmak isteseydim senden daha azını yapmazdım!

        Bana sadece şunun cevabını ver;

        Sen kendine peygamberim diyenin peygamber olduğunu nereden biliyorsun? Muhtemelen kurandan biliyorum diyeceksin! Yani o hayattayken yazılmayan ve o hayatta değilken kendi içlerinde halifelik kavgasına tutuşmuş pek muhterem ve peygamber gibi pürü pak insanlar tarafından yazılması sağlanmış bir kitaba dayanacaksın! Öyleyse sen bilirsin, ne diyebilirm ki? Kardeş kavgasında kabeyi mancınıklarla yıkıp, peygamberinin torunlarını katledenler sana inanabilmen için en doğru kitabı muhakkak ulaştırmışlardır! Çünkü onlar müslümanları öldürebilir, gerektiğinde medineyi yağmalayabilir, kabeyi yıkabilir, halifelik kavgasında birbirlerini katledebilir, insaları peygamberlerin torunları olmalarına bakmadan katledebilir ama bir tek şeyi yapmazlar senin en doğru olana inanma hakkını gaspetmezler! O yüzden yüzde birmilyon sana inandığın şeyi geldiğini umduğun gibi taşımışlardır!

        Sevgili Yılmaz,

        Sen tuzak kurabilen bir tanrıya inandığınımı söylüyorsun bana?
        O zaman devam edip tanrının kime tuzak kuduğunu da söylemelisin?
        Sonra devam etmelisin tanrı tuzakçıların en hayırlısımıdır?En hayırlı tuzakçı olmak ne demektir? Tuzak hayırlı birşeymidir ki birde kuranın en hayırlısı olsun?

        Tuzak nedir, dostum! İyi birşeymidir? Mertçe bir eylemi mi ifade eder!
        Sen sana tuzak kuran babana ”NEDEN” sorusunu sorduğunda sana vereceği cevap ”ÇÜNKÜ BEN TUZAK KURANLARIN EN HAYIRLISIYIM” olduğunda evet babam da olsan bana tuzak kurmakta haklıymışsın diyebilirmisin!

        Ben ayetlerin yarım yamalak paylaşılmasından hoşlanmam;

        ”Hani kâfirler seni tutuklamak veya öldürmek, ya da (Mekke’den) çıkarmak için tuzak kuruyorlardı. Onlar tuzak kuruyorlar. Allah da tuzak kuruyordu. Allah, tuzak kuranların en hayırlısıdır.” Enfal,30

        Gördüğün gibi ayet mekkeli müşrikler özelinde bir ayettir ve güya tanrı olduğu iddia edilen kendinin kazanmak için tuzağa tevessül ettiğini söylemektedir! Hemde tuzakçıların en hayırlısıdır ama tarih gösterecektirki tuzak kurmakta başarılı değildir!

        Çünkü hicretten sonra peygamberi ve yanındaki 305 kişiyi Bedir kuyularından geçecek olan Ebu Süfyan komutasındaki 1000 deve ve yarım milyon dirhem ticari mal bulunan kervana tuzak kurmaya göndermiş ama başarılı olamamıştır! Başarılı olamamasını sağlayanlar Ebu süfyan tarafından gönderilen gözcülerdi! Kuranda tanrı diye anlatılan daha ilk tuzağında çuvallamıştı! Görememişti ya da kendine çok güvenmiş ve binlerce yıldır bir türlü tam anlamıyla kendisine inanmalarına güç yetiremediği insanlar onun tuzağını bertaraf etmişti! Bu nasıl olabilirdi, onları O yaratmamışmıydı?

        Bilgi olsun diye söylüyorum bu medineli müslümanların yağmalayacakları ilk kervan olmayacaktı! Daha önce hicretin ikinci yılıda ve öldürmenin yasak olduğu Recep ayında mekke yakınlarında bir kervan sorgusuz sualsiz kervana atılan bir ok ile İbn Hadraminin öldürülmesi sonucu ele geçirilmişti!

        İşin garibi enfal suresi yoluna can feda dedikleri ve tanrı olduğunu düşündüklerinin peygamberi olduğunu iddia edene ”ee hani ganimetten payımız” demesiyle ortaya çıkmıştır!

        ”(Ey Muhammed!) Sana ganimetler hakkında SORUYORLAR. De ki: “Ganimetler, Allah’a ve Resûlüne aittir. O hâlde, eğer mü’minler iseniz Allah’a karşı gelmekten sakının, aranızı düzeltin, Allah ve Rasûlüne itaat edin.”Enfal,1

        Zaten kendilerine bildirilen tanrıya inanıp onun hak yoluna girenlerin mala tevessül etmeyecekleri düşünüldüğünde yukarıdaki ayetteki gibi ganimet soran müminlerin olması düşünülemez!

        Ama maalesef vardır ve kuranın tanrısı olduğu iddia edilen ganimetlerin kendisinin ve resulünün olduğunu söyleyerek kendisi için mal mülk düşünmeyen müminlerin daha makbul olduğunu söyler!

        ”Mü’minler ancak o kimselerdir ki; Allah anıldığı zaman kalpleri ürperir. O’nun âyetleri kendilerine okunduğu zaman (bu) onların imanlarını artırır. Onlar sadece Rablerine tevekkül ederler.” enfal,2

        Yani anlamı, beni duyunca kalbiniz ürpersin, sözlerim okundukça imanınız artsın, sadece tevekkül edin ama
        ganimetler benim ve resulümün! Nasihatle yetinin ganimetler bizim!

        Tanrının ganimet sakladığı kasaları da varmıdır, bilinmez!

        Gelelim Enfal 18’e;

        ”İşte durum bu: (Allah, mü’minleri güzel bir şekilde dener). Bir de Allah, kâfirlerin tuzağını zayıf düşürendir.”

        Kim bu kafirler? Bana hitaben yazdığına göre sana göre biri benim ve benim sana kurduğum tuzağı tanrın zayıf düşürdü! Buna göre benim ölmüş olmam gerekiyor! Çünkü yaşar nuri’den alıntıladığın ayetten önceki ayet tanrıdır dediğinin kimlerin küfrünü bertaraf ettiğini gösteriyor!

        ”Siz öldürmediniz onları, Allah öldürdü onları. Attığın zaman da sen atmadın, Allah attı. İnananları kendisinden güzel bir imtihanla denemek için yaptı bunu. Allah; işitendir, bilendir.” Enfal,17

        Sanıyorsunki ayetler ayrı ayrı bir yorum, önündekiyle arkasındakiyle alakası yok ve geleceğide kapsıyor!

        O halde yine geriye giderek başkasının eliyle öldürenin taktiklerine kulak vermelisin!

        ”Ey iman edenler! İnkâr edenlerle savaşmak üzere karşılaştığınızda, sakın onlara arkalarınızı dönmeyin!.”Enfal 15

        ”Her kim böyle bir günde, savaşmak için başka bir yer tutmak yahut başka bir birliğe katılmaya gitmek dışında onlara arkasını dönerse, Allah’tan bir gazaba çarpılmış olur. Varacağı yer cehennemdir onun. Ne kötü varış yeridir o!” Enfal 16

        Birileri tanrısı için savaşırken tanrıdan değilde düşmandan korkup kaçmışmı?

        Bunlar da benim içinmi söylenmiş, sayın yılmaz!

        Evet dediğin gibi bir ayet vardır,

        ”Ey Peygamber! Mü’minleri savaşa teşvik et. Eğer içinizde sabırlı yirmi kişi bulunursa, iki yüz kişiye galip gelirler. Eğer içinizde (sabırlı) yüz kişi bulunursa, inkâr edenlerden bin kişiye galip gelirler. Çünkü onlar anlamayan bir kavimdir.” Enfal,65

        Bu ayette sanırım peygamber dediğin seni bizimle savaşa teşvik ediyor ve sen onların 20 sine bedelsin diye gazlıyor! Ama sen bu gaza fazla güvenme çünkü sonrasında sana pek O da güvenememiş olacak ki,

        ”Şimdi ise, Allah yükünüzü hafifletti ve sizde muhakkak bir zaaf olduğunu bildi. Eğer içinizde sabırlı yüz kişi olursa iki yüz kişiye galip gelirler. Eğer içinizde (sabırlı) bin kişi olursa, Allah’ın izniyle iki bin kişiye galip gelirler. Allah, sabredenlerle beraberdir.” Enfal,66

        gücünü düşürüvermiş! Bak sende ”muhakkak bir zaaf ” görmüş! Meğer senin ne ağır yükün varmış!

        Yine güncellemeyi unutuvermişsin! Ama hayır sen aslında,

        ”Ben neden sizin savunduğunuz fikri destekleyecek birşeyleri kendi cevaplarıma ekleyecektim ki?”

        diye düşünmüştün ve seni süperman yapan ayeti tercih etmek istemiştin!

        Tanrının sözleri arasından işine yarayanları sırf bir münazara kazanmak için çekip çıkarıyorsun! Başını ve sonunu görmezden gelerek benimle özdeşleştiriyorsun!

        Sevgili dostum tanrı olduğunu iddia ettiğin kendi yarattıklarını bertaraf etmek için kendisini tuzakçıların en hayırlısı yaparsa peşinden gidenler kazanmak uğruna neler yapmaz! :)))

        Ya cidden bana bizim litaratürümüzde tuzak nedir,kimler kurar ne işe yarar bir anlatırmısın? Hani tanrı olduğu iddia edilen herşeyin en iyisini temsil ediyordu? Öyle demiyor mu kendisi? Adı tuzakla anılan bir tanrı , tuzakla iyi olan neyi temsil ediyor bilmek isterim! Tanrı tuzak kurmasını öğrettiği kullarını nasıl bir güzelliğe yönlendiroyur bilmemiz önemlidir!

        Tabi şunu ekleyeyim ayet benim için belirli bir olaya karşılık anlık yorumdur! Bütün zamanı kapsayan zamanlar ötesi bir anlamı yoktur! Sorularım senin onları zamanlar ötesi varsaymandan ötürüdür!

        Bu arada madem meydan okumayı seviyorsun, savaşmayı ve kazanmayı bu kadar önemsiyorsun devam edelim! Bakalım neler yapabiliyorsun görelim! Savaş benimle, bütün silahlarını hazırla, ne kadar tuzak öğrendiysen kullan! Sana yardımcı olurum, hatta yenilirim sana! Yeter ki sen 6 aydır öğrendiğin inancının sana aşıladığı tanrıya ulaşmak için herşeyi yap egosunu tatmin edebilesin! :))

        Bunun için sözlerimi geri alıyor ve öncelikle pazar günü yazacağını taahhüt ettiğin yazını bekliyorum!

        Diğer arkadaşlarla ilgili yorumun gerçekten saygısızca! Neden olduğunu söylemeyeceğim! Çünkü sen neden olduğunu kendin göreceksin!

      • toro dedi ki:

        düzeltme,

        Bu ayette sanırım peygamber dediğin seni bizimle savaşa teşvik ediyor ve sen onların –10— una bedelsin diye gazlıyor! Ama sen bu gaza fazla güvenme çünkü sonrasında sana pek O da güvenememiş olacak ki,

      • Yılmaz dedi ki:

        Sevgili rammsteinn,
        SEN:şu yaşadığımız devirde müslümanlara karşı savaş açılsa ne olur tahmin edebilirmisin?
        belki 100 sene sürer ama dünya da bir tane müslüman kalmaz.

        BEN:Defalarca söyledim ama anlamıyorsunuz. Sizin o ”müslüman” diye tanımladıklarınızın hiçbiri müslüman değil, onlar kendilerini müslüman sanan ”müşrikler”. Muhammed peygamberin geldiği dönemin bir benzeri yaşanıyor yüzyıllardır, Kendilerini ”müslüman” diye niteleyenlerin hepsi Allah’ın yanına yerleştirdikleri putlara tapınan müşrikler.(örneğin, sevgili peygamberimiz Muhammed,örneğin mezhep imamları-İmam Şafii, İmam Maliki vs.,örneğin Fetullah hocaefendi hazretleri radiyallahu anh., örneğin diğer hocaefendi hazretleri radiyallahu anhlar, örneğin tarikat şeyhleri, örneğin Tayyib Erdoğan Hazretleri vs. vs).
        Mekkeli müşriklerin durumu da aynıydı, onlarda Allah’a inanırlardı ama bir yığın putları da vardı. Kendilerini gerçek din üzerinde sanıyorlardı, pekçoğu İbrahim Peygamberin dinini takip ettiğini sanıyordu. Eğer Muhammed peygamber bugün dünyaya geri gönderilmiş olsa ilk mücadele edeceği insanlar şu anda kendilerine ”müslüman” diyenler olurdu. Ne demiştim yukarda önce putların yıkılması lazım, sonra putlardan boşalan yere gerçek dini inşa edeceksin.

        Ayrıca bir inancı öldürerek yokedemezsin, sen öldürdükçe yeni yeni inananlar ortaya çıkar.

        SEN:” bütün islami ülkeleri sefil durumda.”
        BEN: Aynen katılıyorum ama dediğim gibi onlar adı ”İslami” olan ülkeler, hiçbirinin İslamla alakası yok, hepsini Tiranlar, tağutlar, firavunlar yönetiyor. Ve onlar akıllarını işletmedikleri için bu duruma düştüler.

        ”…..Allah aklını işletmeyenlerin üzerine pislik yağdırır….”

        SEN:”hangi istatistiğe baksanız refah seviyesi yüksek ülkelerde dinden kopuşu gayet net görürsünüz.”(Gene gereksiz konuya girmişsin, tamam gir sorun değil)
        BEN:Aynen katılıyorum ama onların koptukları din sahte dindir. Putları yıkmış yani adamlar. Ayrıca o refah seviyesine ulaşmak için dünyayı sömürdüler yüzyıllarca. Onların refahı uğruna ne sefillikler yaşandı ve yaşanıyor Afrika,Hindistan,Uzak doğu vs. bölgelerde. Dünyayı çevresel bir felaketin eşiğine getirmiş olmaları da cabası.

        SEN:ayrıca yukarıda bahsi geçen bir kaç ayete baksanız tanrının tuzaklarını,hakaretlerini,şiddete olan eğilimini görürsünüz.
        BEN:Dostum lütfen net konuş, hangi ayetleri kastediyorsan kopyalayıp,yapıştır, ben de cevabımı vereyim, karışıklık olmasın.

        SEN:benimde hep söylediğim yemin konusu vardır.belki siz mantıklı bir cevap verebilirsiniz.
        tanrı yüzlerce yemini neden ediyor?

        BEN:Yeminler Kuran dilinde bazı gerçeklere dikkat çekmek için kullanılır.Kurandaki yeminler bizi inandırmak için değil düşündürmek içindir. Allah yarattıklarıyla yemin edince dikkatimizi doğadaki ayetlere, düzene ve sisteme çekerek bizi rasyonel ve tutarlı düşünmeye teşvik eder. Kuran doğayı yaratan ve idare eden yaratıcı ile bizlere bu mesajı gönderen tanri arasında bir fark olmadığını ve doğa ayetleriyle kitabın ayetlerinin gerçeklik bakımından aynı olduğunu hatırlatır. Üzerine yemin edilerek dikkat çekilen nesneler ve olaylar bu genel hatırlatmanın ötesinde tartışılacak olan konuya zihinlerimizi hazırlayan estetik ve semantik tablolar sunarlar.

    • MaMaLi dedi ki:

      Yılmaz ve Toro!yahu şu yazışmalarınız çok kısa,biraz daha uzatın,bilgiden mahrum kalmıyalım)

  21. 1okuyucu dedi ki:

    bu hikâye burada kör döğüşü yapanlara;
    şu bizim oflu hoca, katıldığı bir etkinlikte din ulemasının kendi aralarındaki yaptıkları sohbete kulak misafiri oluyor, biri filancanın dediğine göre diyerek söze başlıyor, bir diğeri falancanın dediğine göre diyerek söze başlıyor, velhasıl herkes başkalarının sözlerini kendine referans alarak ahkâm kesiyor, bir süre sonra sabrı taşan oflu hoca, hiddetlenerek “bre…….., burada onun bunun sözlerini pazarlayarak boş boş konuşacağınıza, konuştuğunuz konularda sizin kendi fikriniz nedir, onu söylesenizde, sizin ne düşündüğünüzü bilsek olmaz mı?” diyor ve kapıyı hızla çarparak çekip gidiyor.

    bu sözlerim aklını tabulara teslim edenlere;
    vicdanları tabularla teslim alınmış kişilerin vicdan muhasebesi yapacak akli melekelere sahip olabileceği düşünülemez, (daha doğrusu inançları gereği sorgulayacakları hiçbir tabu yoktur) çünki tabularla teslim alınanların vicdanlarına, Muhammede inanmayanların tanrıya inansalar bile Muhammede inanmadıkları için tanrıya inanmalarının bir anlamı olmadığı, onların gerektiğinde öldürülmeleri, onlarla dost olunmaması gibi kin ve nefret tohumlarının aşılandığı bir nefret söylemi enjekte edilmiştir, o nedenle kendilerine enjekte edilen bir vicdan anlayışının muhasebesini yapma gereği duymayacakları gibi tanrıdan geldiğine inandıkları için vicdanlarında meydana gelen soru işaretlerini de bastırma yoluna gideceklerinden düştükleri ikilemden kurtulmak için bir çıkış yolu bulmak gibi düşünceye sahip olamayacaklardır, (istisnalar kaideyi bozmaz) zaten düştükleri dipsiz kuyu bütün çıkış yollarını kapatmıştır, yani düştükleri karanlıktan kaçabilecekleri bir KAÇIŞ YOLU da yoktur,

    ayrıca, Kuranın ağzı bozuk küfürbaz tanrısının, Muhammede inanmayanlara yaptığı çirkin benzetmeleri burada yazanların Kuranın tanrısından bir farkları olmadığını belirtmek isterim, yani al birini vur ötekine ….

  22. Yılmaz dedi ki:

    1okuyucu,
    gördüğüm kadarıyla yazında bana yükleniyorsun. Yazdıklarından anlaşılıyor ki benim yazdıklarımı okumadan balıklama dalmışsın mevzuya:
    Şu söylediğinde(…, burada onun bunun sözlerini pazarlayarak boş boş konuşacağınıza, konuştuğunuz konularda sizin kendi fikriniz nedir, onu söylesenizde, sizin ne düşündüğünüzü bilsek olmaz mı?
    bu sözlerim aklını tabulara teslim edenlere;vicdanları tabularla teslim alınmış kişilerin vicdan muhasebesi yapacak akli melekelere sahip olabileceği düşünülemez,…) yerden göğe kadar haklısın ama sözü yanlış adama söylüyorsun, kendi ekibine söyle bu lafları. Çünkü bu tartışmayı başlatan, bilimadamlarının büyük çoğunluğunun Allah’a inanmadığını iddia eden rammsteinn’dir. Ben konuyu kapatmak için senin söylediğine benzer lafları defalarca ifade ettim.eğer yazdıklarımı üşenmeyip okumuş olsaydın bunu görürdün, ama birine saldırmadan onun ne dediğini anlamaya çalışacak vicdan var mı sende???
    Ne yapmalıydım yani, senin ekip bu yola başvurup dururken benim susup oturmam mı gerekiyordu seni mutlu etmek için.. İşte yazdıklarımın örnekleri;

    ”Yukarda verdiğin bilim adamlarının inaçları konusundaki ankete gelince;
    1-Sen kendi fikrini elindeki delilleri göstererek savunacaksın, kelle sayılarının arkasına saklanarak değil………Benim için neye, niçin inandığım önemlidir, karşımdaki insanın da makamı ne olursa olsun fikirlerinin dayanaklarının olup olmamasına bakarım. ” Yılmaz dedi ki, 18/03/2004

    2-”Gelgelelim en önemli meseleye. Kendi fikrini kendi düşüncelerinle savun, istatistiklerle değil.” Yılmaz dedi ki, 21/03/2014

    3-”Hem bunu daha önce konuşmadık mı biz? Einstein’ın, Hawkings’in, Newton’un, Galileo’nun ya da Pasteur’un neye inandığının ne önemi var? Onların hiçbiri inanmıyor olsa benim yanıldığım ispatlanabilir mi? Ya da onların hepsi inanıyor olsa bu benim haklı olduğumu ispatlar mı? Başkalarının üzerinden tartışmayı bırakalım artık. Benim için önemli olan ”ben neye, neden inanıyorum, inançlarım sağlam temellere oturuyor mu, oturmuyor mu”dur, zaten olay da budur.”Yılmaz dedi ki,21/03/2014

    Şimdi söyle bakalım 1okuyucu kimmiş vicdan muhasebesi yapacak akli melekelere sahip olamayan?

    Birde şöyle saçmalamışsın;” çünki tabularla teslim alınanların vicdanlarına, Muhammede inanmayanların tanrıya inansalar bile Muhammede inanmadıkları için tanrıya inanmalarının bir anlamı olmadığı(hangi yazımda var bu ifade?), onların gerektiğinde öldürülmeleri(hangi yazımda var bu ifade?), onlarla dost olunmaması(hangi yazımda var bu ifade?) gibi kin ve nefret tohumlarının aşılandığı bir nefret söylemi enjekte edilmiştir,

    Sen kendi yazından taşan nefret söyleminin farkında mısın sivrizekalı!!! arkadaşım?”

    Ve şu saçmalık;”ayrıca, Kuranın ağzı bozuk küfürbaz tanrısının, Muhammede inanmayanlara yaptığı çirkin benzetmeleri burada yazanların Kuranın tanrısından bir farkları olmadığını belirtmek isterim, yani al birini vur ötekine ”
    Çirkinlik ve küfür senin beyninde, O benzetme çok hoş ve esprili bir benzetmedir, Toro kardeşim insanları suaygırına, kurbağaya, çiyana v.s benzetmişti daha önce, onunki de hoş ve esprili bir benzetmeydi. Bakınız aşağıya;

    ”Bir su aygırı neden varsa bizde o yüzden varız! Ya da bir kaplumbağa, bir eşek, köpekbalığı, kurbağa, kartal,solucan,çiyan!

    Hepsi ne yapıyorsa aynısını yapıyoruz! Onlardan daha fazla düşünebilidiğimizi, konuşabildiğimizi ve onlardan farklı olarak alet kullanabildiğimizi söylesek te onlarla aynı şeyleri yaparak yaşıyor onlarla aynı şekilde ölüyoruz!”

    • rammsteinn dedi ki:

      sayın yılmaz
      1 müslümanın 20 kafire,200 kafire karşı zafer elde edebileceğine bu devirde inanıyorsan başka söze gerek yok. bu sadece birilerinin gaz vermesi.
      şu yaşadığımız devirde müslümanlara karşı savaş açılsa ne olur tahmin edebilirmisin?
      belki 100 sene sürer ama dünya da bir tane müslüman kalmaz. arapların elindeki paradan başka ne var? bütün islami ülkeleri sefil durumda. hepsi diğer ülkelerin eline bakıyor. yaşadığımız dünyada koyu dindar ülkeler geri kalmış,dinden uzaklaşanlar bilimde çığır açmıştır. din ile bilimin kırılma dönemi 1789 da yaşandı.
      ayrıca inanmayan bilimadamları konusunun uzatılmasının anlamı yok. zira hangi istatistiğe baksanız refah seviyesi yüksek ülkelerde dinden kopuşu gayet net görürsünüz.
      ayrıca yukarıda bahsi geçen bir kaç ayete baksanız tanrının tuzaklarını,hakaretlerini,şiddete olan eğilimini görürsünüz.
      benimde hep söylediğim yemin konusu vardır.
      belki siz mantıklı bir cevap verebilirsiniz.
      tanrı yüzlerce yemini neden ediyor?

    • 1okuyucu dedi ki:

      “”””bu hikâye burada kör döğüşü yapanlara;””””

      Yılmaz, yukarıdaki cümlede “yapanlara” kelimesi ile sadece sana yüklendiğimi söylüyorsan, o zaman benim çoğul anlam içerecek cümle kurma konusunda eğitim almam gerekiyor?

      buradaki yazıları okumakla birlikte, bir şekilde topluma malolmuş kişilerin inançlarının ne olduğu beni ilgilendirmediği için sadece okumakla yetindim, zaten kısıtlı zaman diliminde girebildiğim internet ortamında tüm mesajları okuyabilme olanağım olmadığı için okuyabildiklerimden fikir sahibi olarak bir şeyler yazma ihtiyacı hissediyorum,

      seninle ilgili tespitlerimde, önceleri deist iken 6 ay önce Kuranın ne müthiş bir kitap olduğunu keşfetmen! (deist olmadan önce Kurandan haberin yok muydu? diye sormuyorum) sonucunda Kurana yöneldiğini belirttiğin mesajlarını okudum,

      bilim adamlarıyla ilgili olarak öne sürülen tezlerde sende karşı argümanlarla cevap vererek, bilim adamlarından taraftar toplama çabası sürdürdükten sonra bilim adamlarının neye inandıklarından bana ne demenin bir anlamı olur mu? sende benim gibi cevap verme gereği duymayabilirdin,

      öldürün (onları yakaladığınız yerde öldürün) veya kafirlerle dost olmayın sözleri Kuranın tanrısının sözleri, senin bunları söylememiş olman söylendiği gerçeğini ortadan kaldırmaz ki, bunları ben söylemedim diyerek kendini savunmaya kalkıyorsun?

      bana cevap vermeden önce benimle ilgili biraz bilgi sahibi olsaydın, benim tasavvur ettiğim tanrının zalim olduğunu söylediğimi de okumuş olurdun, hatta belli etmeseler de deist arkadaşları da kızdırdığımın farkındayım,

      Kuranın tanrısına tepki göstermemin nedenine gelince, Müslüman arkadaşlarla yaptığımız fikir teatilerinde bir süre sonra Kuranın tanrısının Muhammede inanmayanlara yaptığı çirkin benzetmelerle ilgili ayetleri (köpek, eşek, vb.) hakaret etmek amacıyla buraya yapıştırarak, ayetlerle hakaret etme kurnazlıkları karşısında sabrımın taşması sonucu öyle bir tespitte bulundum, bu tavrımın senle ilgili olan tarafı kabağın senin başında patlaması?

      “””””Bir su aygırı neden varsa bizde o yüzden varız! Ya da bir kaplumbağa, bir eşek, köpekbalığı, kurbağa, kartal,solucan,çiyan!”””””

      sende benim gibi çok iyi biliyorsun ki Kuranda adı geçen hayvanlarla ilgili benzetmeler Muhammede inanmayanları aşağılamak amacı taşımaktadır, oysa yukarıda adı geçen hayvanlar, canlı varlıkların neden yaratıldığı sorusunun muhatabıdır, o nedenle canlı varlıkların yaratılma sebepleriyle, canlı varlıkların aşağılama amacıyla kullanılmasını birbirine karıştırma, yani aşağılama amacıyla yapılanlar hoş karşılanamaz.

      ben tek başıma çalışırım taraftar olma veya taraftar toplama gibi bir derdim yok, dolayısıyla benim bir ekibim yok, ayrıca bana gaz veren bir tanrımda yok, hani şu önce 1 mümin 10 kafire bedeldir diyen, fiiliyatta işin böyle olmadığını anlaşılınca 1’e 2 oranı vererek gaz kesmek zorunda kalan, yaratığı varlığın gücünü sonradan bilip anlayan bir tanrı?

      istersen birazda realiteden bahsedeyim, öldürün diye emir veren bir tanrının inanırlarının, öldürmek için bulacakları haklı sebeplerin hepsi Kuranda var, kim haksız yere bir insan öldürürse diyen tanrı, haklı yere insan öldürülmesine onay vermektedir, kaldı ki fitne yok oluncaya kadar din Allahın oluncaya kadar onlarla savaşın diyen Kuranın tanrısının Muhammede inanmayanları fitne sebebi görmesi, kafirlerin öldürülmesi için inanırlara Kuranın tanrısı tarafından verilen bir haktır, Osmanlının Allah yolunda savaşıyoruz safsatasıyla elin memleketini işgal edip onları haraca bağlaması bile din Allahın oluncaya kadar (İslâm hukuku) onlarla savaşın, cizye verene kadar onlarla savaşın ayetlerinin bir sonucudur, kısaca söylersek, kafirleri fitne sebebi sayan bir tanrının inanırları “kim haksız yere bir insan öldürürse” ifadesindeki insanın herhangi bir insan olamayacağını, kastedilen insanın mümin olduğu söyleyebilmektedirler,

      dolayısıyla Kuran bu değil, din bu değil, söylemlerinin hiçbir anlamı yok, çünki İslâm aleminde gördüğün her uygulama referansını Kurandan almaktadır, o nedenle, kendini İslâm aleminden dışlamaya kalkma, kabul etsen de etmesen de senin yerin onların yanı, eğer İslâmı yanlış yaşadıklarına inanıyorsan, git onlara karşı uyarı görevini yap, burada bizle boşuna zaman kaybetme, çünki gönderdiği kitapları koruyamadığını anlayan Kuranın tanrısı, Kuranı Korumayı akıl ettiğini söylese de (en son Emevilerin yazdığı Kuranı) gönderdiği dini (sizin iddianıza göre) korumayı becerememiş oluyor, bu durumda size düşen, görev dini yobaz eşeklerin elinden kurtarmaktır.

      hakkımda daha fazla bilgi sahibi olmak istiyorsan “Kuranda mantıksal hatalar” bölümünü okuyabilirsin.

    • MaMaLi dedi ki:

      Yılmaz kardeş!sen besin zincirini ve besin piramidini,hiç okudunmu?)bu konuda bilgin olsa kuran-ı kerimin sayfalarından şeytan uçurtması yapardın))

  23. Yılmaz dedi ki:

    Sevgili Toro,
    Uzun mektuplarına gece cevap vereceğim, şimdi çocukları parka götüreceğim için fazla vaktim yok, sadece şu düzeltmene cevap vermek istiyorum.

    SEN:Bu ayette sanırım peygamber dediğin seni bizimle savaşa teşvik ediyor ve sen onların –10— una bedelsin diye gazlıyor! Ama sen bu gaza fazla güvenme çünkü sonrasında sana pek O da güvenememiş olacak ki,

    BEN:Birincisi teşvik eden peygamber değil Allah’tır. İkincisi müslümanlar o dönemde ağır zulüm ve baskı altındaydılar, pekçoğu ağır işkenceler altında öldürülmüş diğerleri de evlerini, mallarını,işlerini, eşlerini. vs. geride bırakarak göçetmek(kaçmak) zorunda kalmışlardı. Aksi takdirde onlar da öldürüleceklerdi. Sözkonusu ayette Allah müslümanlara kendilerinden çok daha kalabalık olan müşrik ordularına karşı cesaret veriyor.Bu cesaret verme aynı zamanda bir sınamadır, müslümanların imanlarını 10 kat düşman fikriyle sınıyor. 1/10 gibi bir oran karşısında bazı müslümanların yüreklerine korku düşmesi üzerine(kim korkmaz ki,neticede onlarda insan) karşılarına o kadar büyük bir düşman ordusunun çıkmayacağını bildirerek onları rahatlatıyor.

    Bizim durumumuza gelirsek Allah bizi savaşa değil fikir çatışmasına davet etmektedir. Bu durumda benim 10 anlamayandan:)) korkmam için hiçbir neden yok, 7 anlamayan daha bulabilirsiniz, sorun değil.(lütfen şakalarıma fazla takmayın, espri yeteneğim fazla gelişmemiş ne yapayım.)

    • rammsteinn dedi ki:

      Üzerine yemin edilerek dikkat çekilen nesneler ve olaylar bu genel hatırlatmanın ötesinde tartışılacak olan konuya zihinlerimizi hazırlayan estetik ve semantik tablolar sunarlar.

      bu cümlede ne demek istediğini anlamadım.
      tanrının yemin etmesi “dikkat çekmek” mi acaba? 250 kusur taşa,toprağa,sabaha,akşama,yıldıza,hurmaya,zeytine,doğurana,doğurtana vs vs
      yemin edilen nesnelerin önemine girersek,dünyada önemsiz olmayan bir şey yok.
      ayrıca tanrının yemin etmesini ben komik bulurum. tanrıyla konuştuğumuzu farzedelim. iki cümlenin birinde tanrının yemin ettiğini düşünsenize. fazla uzatmaya gerek yok…
      bu yeminler arap kültürünün eseridir. arapların ebedi eserlerinde yemin vurgu olarak sık kullanılırdı. bundan kitabımız da nasibini almıştır.
      şiddet,hakaret içeren ayetler konusu sitenin bir çok kısmında uzun uzadıya konuşuldu.
      “nerde bulursanız öldürün” ayeti >nefsi müdafaa
      “kol bacağın çapraz kesilmesi” ayeti >mecazi anlam
      Nûh dedi ki: “YERYÜZÜNDE kafirlerden bir tek kişi bırakma.” ayeti >tufan bölgeseldi
      “Kıyamet yaklaştı ay yarıldı” ayeti >olmadı ama olacak
      vs vs vs
      sorulacak her ayetin sündürülmüş bir açıklaması var. şimdi yeni moda evrimi islama montajı. şimdiden “tanrı insanı evrim süreci içerisinden geçirerek yaratmıştır” lafları çoğalmaya başladı. bilim nelere kadir..

      uzaylılar gelse “biz sizi milyarlarca yıl önce bu gezegene biz getirdik” deseler inanın din adamları oturur bikaç ayeti sündürür bu olayın kutsal kitapta olduğunu söyler.

      putlara tapma diye bir şey yoktur. putlar sadece simgeseldir. asya ülkelerinde bunu görürsünüz.hiçbir insan kalkıpta eliyle yaptığı cansız bir nesneye tapmaz. onu simgesel olarak görür. aynı islamda şeytan taşlanması gibi.

      • Yılmaz dedi ki:

        ”İşte bunlar Allah’ın kalplerine mühür bastığı kimselerdir, boş arzularının ardına düşmüşlerdir.”(Muhammed 16)

        ”Kendisinin ilahı olarak kendi duygu ve arzusunu almış kişiyi gördün mü? Allah onu bir ilim üzerine saptırmış, kulağı ve kalbi üzerine mühür basmış,gözünün üstüne de bir perde çekmiştir. Allahtan sonra ona kim kılavuzluk edecektir? Hala düşünüp ibret almıyor musunuz?(Casiye 23)

        ”Bunlar Allah’ın kalpleri, kulakları ve gözleri üstüne mühür bastığı insanlardır. Gaflete saplanan da bunların ta kendileridir.”(Nahl 108)

        ”…Kalpleri üstüne mühür basılmıştır. Artık kavrayıp anlayamazlar.”(Tevbe 87)

        ”…resulleri onlara açık seçik deliller getirmişti. Ama daha önce yalanlamış oldukları için inanamadılar. Küfre sapanların kalplerini Allah işte böyle mühürler.(A’raf 101)

        Üzgünüm dostum, gözlerin,kulakların ve kalbin üstüne mühür basılmış. Elimden senin için üzülmek dışında birşey gelmiyor. Dilerim Allah birgün bu mühürlerin tamamını kaldırır.

        O saydığın taş toprak,yıldız,ay,güneş, zeytin, hurma, gece, gündüz vs.nin tamamı Allah’ın ayetleridir ve birer mucizedir ama görebilen göz için. Bir tohumdan dallı budaklı bir ağacın çıkması aslında mucizedir ama biz bunları hergün çevremizde görüp durduğumuz için mucizeyi farkedemeyiz. Halbuki aynı olay gözümüzün önünde saniyeler içinde gerçekleşse ”’aaa, bu bir mucize” deriz. Oysa zaman izafidir ve değişen hiç bir olmamıştır aslında. Tohum sadece içine kodlanmış olan bilgiyi gerçekleştirmiştir, daha yavaş veya daha hızlı bir şekilde.
        Döllenmiş bir yumurtanın hücrelere bölüne bölüne çoğalması, sonra birbirinin aynı olan hücrelerin farklılaşarak bazılarının kalbi, bazılarının karaciğeri, bazılarının beyni, bazılarının iskelet dokusunu vs. oluşturması bir mucizedir Ama döllenmiş yumurta sadece genlerinde ne kodlanmışsa onu gerçekleştirmektedir, bütün yaptığı budur sadece. Ama o kodlanmış bilgiyi bir bilen ve kodlayan olduğunu göremeyiz biz nedense, belki de görmek istemeyiz.

        Şöyle demişsin dostum:
        ”şiddet,hakaret içeren ayetler konusu sitenin bir çok kısmında uzun uzadıya konuşuldu.
        “nerde bulursanız öldürün” ayeti >nefsi müdafaa
        “kol bacağın çapraz kesilmesi” ayeti >mecazi anlam
        Nûh dedi ki: “YERYÜZÜNDE kafirlerden bir tek kişi bırakma.” ayeti >tufan bölgeseldi
        “Kıyamet yaklaştı ay yarıldı” ayeti >olmadı ama olacak
        vs vs vs”

        Bunlara cevap vermeyeceğim, çünkü haketmiyorsun. Ben böyle mi veriyorum sana ayetleri. Emek harcayıp, Kuran’ın içinde arayıp tarayıp, sure ismi ve ayet numarası ile birlikte veriyorum ki hemen açıp kontrol edebilesiniz. Sadece bir defa bir ayetin sure ve ayet numarasını uzun süre aradığım halde bulamadım, yazarken de bunu belirttim(Ayet numarasını şu anda bulamadığım diğer bir ayette şöyle deniliyor:
        ”Öyle oyaladı ki çokluk yarışı sizleri, ölülerinizi bile saydınız.”)

        Eğer sözünü ettiğin ayetler hakkında gerçekten bir açıklama istiyorsan sure isimlerini ve ayet numaralarını belirt, hepsine cevap verilecektir.

        Ve şöyle demişsin ki bu dediğin Kuran’a bir iftiradır.

        ”şimdi yeni moda evrimi islama montajı. şimdiden “tanrı insanı evrim süreci içerisinden geçirerek yaratmıştır” lafları çoğalmaya başladı.”

        Benim mealini verdiğim bütün ayetler Yaşar Nuri Öztürk mealinden alınmıştır. Hiçbir yorum katılmamış,hiçbir parantez açılmamış, sadece kelime kelime yapılmış bir mealdir. Aklını işleten herkes Kuran’daki evrimi çok açık ve net bir şekilde görebilmektedir. Zaten bunun kanıtı da vardır.Ateistler arasında evrim modası yayılmadan yüzyıllar önce pekçok İslam alimi(mevlana, miskeveyh vs.) Kuran’daki evrimi görmüş ve bunu savunmuşlardır.
        Kuran’da yüzlerce mucize varken ben neden evrimden sözettim size biliyor musunuz, çünkü Kuran’daki evrim içiçe geçmiş iki mucize birden içerir.
        1.MUCİZE:Modern bilimin evrim teorisini ortaya atmasından bin küsür yıl önce Kuran’da oldukça ayrıntılı bir evrim(yaratılış-varoluş)tanımlaması yapılmıştır. Bu tanımlamanın modern bilim evrimi keşfetmeden bin küsür yıl önce yapılmış olması bir mucizedir. Kuran’da anlatılan evrim antik yunanda sözü edilenle kıyaslanamıyacak ölçüde detaylandırılmıştır. Ancak bu detayları burada sizinle paylaşmıyacağım. Çünkü Allah izin verirse konuyla ilgili bir kitap yazmak istiyorum, detaylar oraya kalmalı.
        2.MUCİZE:Yüce Allah bu yolla ümitlerini Darwin’in evrim kuramına bağlayan inkarcılara çok güzel bir ders vermektedir. İnkarcılar Darwin’in teorisine güvenerek Allah’ı altettiklerini,sandılar. Evrim kurşununu sıkarak Allah’ı öldürmüşlerdi, çünkü evrim gerçekse Allah gerçek değil demekti onların cahil kafalarına göre. Halbuki Allah’a doğrulttuklarını sandıkları silah kendilerine dönmüş, Allah’a sıktıkları kurşun kendilerine isabet etmişti. Öldürdükleri ise kendi dayanaksız inançsızlıklarıydı. Çünkü onların Allah’ı inkar etmek için öne sürdükleri evrim teorisi Kuran’ı ve dolayısıyla Allah’ı doğruluyordu.

        İşte bu Allah’ın tuzağıdır. Allah’ın sopası yoktur ama inkarcıları kendi ellerindeki sopayla döver, onları kendi kurdukları tuzaklara yakalatır. Ahirette olacak olan da budur.

      • Yılmaz dedi ki:

        RAMMSTEİNN’E EK CEVAP.

        Şuna cevap vermeyi unutmuşum.

        ”putlara tapma diye bir şey yoktur. putlar sadece simgeseldir. asya ülkelerinde bunu görürsünüz.hiçbir insan kalkıpta eliyle yaptığı cansız bir nesneye tapmaz. onu simgesel olarak görür. aynı islamda şeytan taşlanması gibi.”

        Çok güzel, ben de bunu söylüyorum zaten, günümüz İslam toplumlarında bir adım ileriye geçilmiştir. Artık simgesel nesnelere(heykel vs.) ihtiyaç duyulmadan insanlar kendi kafalarında inşa ettikleri putlara tapınmaya devam etmektedirler.

    • toro dedi ki:

      Dostum,
      Evet bende de bir tane park delisi var, götürmek lazım.

      Bende düzeltmene düzeltme yapayım! İlgili ayet,

      ”Ey Peygamber! Mü’minleri savaşa TEŞVİK ET. Eğer içinizde sabırlı yirmi kişi bulunursa, iki yüz kişiye galip gelirler. Eğer içinizde (sabırlı) yüz kişi bulunursa, inkâr edenlerden bin kişiye galip gelirler. Çünkü onlar anlamayan bir kavimdir.” Enfal,65

      ”Ey Peygamber! Mü’minleri savaşa TEŞVİK ET.” diye başlıyor. Dolayısıyla savaşa teşvik edecek olan kimse o savaşacaklara sizin biriniz onların onuna bedeldir diyecektir! O nedenle yazımda düzeltmem gereken birşey olduğunu düşünmüyorum!

      Bu arada sevgili dostum tanrı bir ayet öncesi ile hemen bir ayet sonrası arasında bir değişikliğe gidiyor! Şimdi tanrının geleceği bilme gücü olduğunu düşündüğümüzde Enfal,66 ile değiştireceği Enfal 65 i gönderip gücünün sorgulanmasına fırsat verecek bir durum yaratmak bence tanrısallığa aykırı! Üstelik fikir değişikliği bununla da kalmıyor, anlaşılıyor ki kuranın tanrısı olduğu söylenilen bedirde müslümanların yanında savaşmaya melek yetiştirememiş!

      ”O vakit siz Rabbinizden yardım diliyordunuz. O da: “Ben işte ARDARDA bin melekle size yardım ediyorum” diye duanızı kabul buyurmuştu.” Enfal 9 ”duanızı kabul buyurmuştu”!!!

      ”O zaman sen müminlere: “Rabbinizin size, indirilmiş ÜÇ BİN MELEK ile yardım etmesi size yetmez mi?” diyordun.”Ali İmran 124

      Hemen sonrasında,

      ”Evet, sabreder ve (Allah’tan) korkarsanız, onlar ansızın üzerinize gelseler, Rabbiniz size nişanlı nişanlı BEŞ BİN MELEKLE yardım eder.” Ali İmran 125

      Ama sonraki ayetle anlıyoruzki kuranın tanrısı olduğu iddia edilen ve müslümanları ilk önce biriniz onların onuna bedel deyip sonra yanılmışım biriniz onların ikisine bedelmiş diyerek motive eden bunun da yeterli olmayacağını düşünerek önce 3 bin melekle, sonra yetmezse 5 bin melekle onlara yardım edeceğini taahhüt ettikten sonra aslında böyle bir şey yok ben sizi gazladım diyerek mevzuyu sonlandırıyor!

      ”Allah, bunu size SIRF bir MÜJDE olsun ve KALPLERİNİZ BUNUNLA YATIŞSIN diye yaptı. Yardım, yalnız daima galip ve hikmet sahibi olan Allah katındandır.” Ali imran 126

      Bu arada ayette birşeye dikkatini çekmek isterim;

      ”yalnız DAİMA GALİP ve hikmet sahibi olan Allah katındandır.”

      ”DAİMA GALİP” ama Uhud da mağlup! Ama sanırım tanrı olduğu düşünülen için bile bizim insani savunmalarımız geçerli. Yani ”istisnalar kaideyi bozmuyor”!

      Ha unutmadan bu kadar kişisel motivasyon ve hayali melek takviyesine ihtiyaç doğuran savaşta müşrikler kaç kişiymiş bakalım!

      950 Kişi!

      Müslümanlar 305 kişi!

      Yani ilk başta 305×10=3050 gücünde bir müslüman kuvveti.
      Sonra bu sayı 305×2:710 şeklinde revize ediliyor! Tabi savaş son kişiye kadar devam etse yani her müslüman iki müşrik haklasa geriye 240 tane müşrik kalır! Yani savaş yitirilir! O halde tanrı önce yaklaşık her müşriğe 1 tane (ardarda biner,enfal,9) melekle yardım ediyor ve anlaşılıyor ki müşriklere bu melekler sökmüyor ve takviye ARDARDA devam ediyor! Sayı 3 bine sonra 5 bine çıkıyor! Yani motivasyon bile olsa tanrının nazarında 905 müşrik savaşçı 305 adet müslüman savaşçı ve 5000 meleleğe bedel!

      Tabi tanrı da olunsa denemeden hiçbir şey BİLİNEMEZ! O halde bir tanrının önce 1 e 20 şeklinde verdiği gazı sonradan neden 1 e 2 ye revize ettiğini gördüğümüzde şaşırmaktansa onun kendi yarattıklarından ders alabildiğini görüp gururlanmalıyız!

      • Yılmaz dedi ki:

        Dostum Toro,
        Zaman zaman heyecanlanıp sana ve diğer arkadaşlara fazla yükleniyor olabilirim, kalbinizi kırıyorsam kusuruma bakmayın. Siz öyle inanıyorsunuz, bu sizin özgür tercihiniz ve en tabi hakkınız,(Bu sözüm diğer anlamayan arkadaşlar için de geçerlidir:))
        Ben hasbel kader bu siteyle tanıştım, Şu anda da görevim olduğuna inandığım tebliği yapıyorum, Bunu yaptıktan sonra sorumluluk benden gitmiş ve gerisi Allah’a kalmıştır. Yani inkara devam etmenizin benim açımdan herhangi bir sakıncası yok. İnansaydınız mutlu olurdum tabi, orası başka. Gelelim şu uzayıp giden, bir türlü derinleşemeyen sohbetimize.

        ŞÖYLE DEMİŞSİN:Bu arada sevgili dostum tanrı bir ayet öncesi ile hemen bir ayet sonrası arasında bir değişikliğe gidiyor! Şimdi tanrının geleceği bilme gücü olduğunu düşündüğümüzde Enfal,66 ile değiştireceği Enfal 65 i gönderip gücünün sorgulanmasına fırsat verecek bir durum yaratmak bence tanrısallığa aykırı!

        CEVABIM:Ayetler arasındaki değişiklik konusuna cevap vermiştim, unuttuysan ya da anlamadıysan tekrar okuyabilirsin. Gelelim Tanrı’nın geleceği bilme gücü hususuna.
        Dostum zaman izafidir ve sonlu bir dünya için geçerlidir, sonsuzun ”sonlu”yu yaratma faaliyeti sonucu vücut bulur. Yani daha kolay anlaşılabilmesi için şöyle de diyebiliriz; zamanı da Tanrı yaratmıştır. Dolayısıyla zaman(ve elbette mekan) Tanrı’yı bağlamaz, Tanrı için önce ya da sonra yoktur, sadece ”an” vardır ve herşey ”an”da olmaktadır.(Aynı nedenle Tanrı heryerdedir) Dolayısıyla Tanrı ‘an”da olan herşeye tanıktır ve bilmektedir..

        Gelelim meleklerin sayısı konusuna;
        ŞÖYLE DEMİŞSİN:”O vakit siz Rabbinizden yardım diliyordunuz. O da: “Ben işte ARDARDA bin melekle size yardım ediyorum” diye duanızı kabul buyurmuştu.” Enfal 9 ”duanızı kabul buyurmuştu”!!!
        ”O zaman sen müminlere: “Rabbinizin size, indirilmiş ÜÇ BİN MELEK ile yardım etmesi size yetmez mi?” diyordun.”Ali İmran 124
        Hemen sonrasında,
        ”Evet, sabreder ve (Allah’tan) korkarsanız, onlar ansızın üzerinize gelseler, Rabbiniz size nişanlı nişanlı BEŞ BİN MELEKLE yardım eder.” Ali İmran 125
        Ama sonraki ayetle anlıyoruzki kuranın tanrısı olduğu iddia edilen ve müslümanları ilk önce biriniz onların onuna bedel deyip sonra yanılmışım biriniz onların ikisine bedelmiş diyerek motive eden bunun da yeterli olmayacağını düşünerek önce 3 bin melekle, sonra yetmezse 5 bin melekle onlara yardım edeceğini taahhüt ettikten sonra aslında böyle bir şey yok ben sizi gazladım diyerek mevzuyu sonlandırıyor!

        CEVABIM:(Umarım melek deyince aklına kanatlı yaratıklar gelmiyordur, Şahsen ben meleklerin sayılabilir varlıklar olduğundan şüpheliyim.) Tanri katında sayılar da yoktur dostum,sadece ”bir” vardır ve o ”bir” bir sayı değil, bir gerçekliktir. Sayılar ”sonlu” yaratılırken vücut bulur. Dolayısıyla 1000, 3000 yada 5000 hep aynı ‘bir”e işaret eder.
        Kuran’ı Muhammed peygamber uydurmuş olsaydı, böyle rakamları değiştirip durur muydu sanıyorsun, hem de arka arkaya gelen ayetlerde.Bir siz akıllısınız da herkes salak mı sanıyorsunuz, müminler bu sayılar ne diye habire değişiyor diye düşünmüyorlar mıydı, Muhammed peygambere sormuyorlar mıydı sanıyorsunuz? Allah kullarına beyin cimnastiği yaptırmak , onları derin düşünmeye sevketmek istemiş olmalı hepsi bu, Muhammed peygamber de kendine vahyedileni aynen bildirdi, üstelik senin sorduğun türden sorular geleceğini çok iyi bildiği halde.
        Neticede ilahi yardım gelmiş ve at,silah vs. yönünden zayıf durumdaki sabırlı 305 kişi at,silah vs. yönünden güçlü durumdaki 950 anlamayan kişiyi altetmiştir.

        ŞÖYLE DEMİŞSİN:”yalnız DAİMA GALİP ve hikmet sahibi olan Allah katındandır.

        CEVABIM:Bu yazdığın kimin meali bilmiyorum, doğru meal şöyle olacak;
        ”Yardım, Aziz ve Hakim olan Allah katından başka hiçbir yerden gelmez.” Sözlükte;
        aziz: Kudret ve onurun kaynağı ve sahibi, çok güçlü,çok onurlu.
        hakim:Tüm hikmetlerin kaynağı, her yaptığında mutlaka bir hikmet bulunan. Yani ”daima galip” kelimelerinin yerine ”kudret ve onurun kaynağı” yazabilirsin ve ayetin gerçek mealine hiçbir itiraz getiremezsin. Ancak senin verdiğin mealdeki anlamda neticede yanlış değildir. Allah kesinlikle daima galiptir. Sen olaya dar çerçeveden baktığın için yanılıyorsun. Sen Allah’ın savaşının mekkeli müşriklere karşı olduğunu mu sanıyorsun, yada ateistlere, yada diğer putperestlere karşı, ya da bilmem kime karşı? Bunu biraz düşün sonra tekrar tartışalım.

      • toro dedi ki:

        Sevgili Yılmaz,

        Artık problem değil! Ama önce sen şunu anlamalısın! Ben ve senin, senin tarafındakiler diye sınıflandırdığın herkes kendinden sorumludur ve kendi fikirlerini paylaşır! O yüzden eğer benimle yazışıyorsan sadece beni muhatap al! Ben ne bir grubun parçası olurum nede bir gruba angaje edilmeye razı olurum! O nedenle benimle konuşurken herkese hitap etme! Sedece benimle konuş! Bu sitede yazı yazan her hangi birisi eğer yazışmamıza fikriyle müdahil olmak isterse bunu kendi kararıyla zaten yapar ve ikimizden biri ya da ikimiz beraber onu ya da onlarıda yanıtlayabiliriz! Bu tarzın genelleştirmen açıkçası beni rahatsız ediyor! Zaten siteyi biraz inceleme fırsatı yaratsan kendine benim tarzımın bambaşka olduğunu görürüsün!

        Gelelim bana yazdığın cevaba vereceğim karşılığa! Önce emin olmalıyım, bu cevap gerçekten sana mı ait! Çünkü benim gördüğüm kadarıyla kendi kalibrenin çok altında kalmış bir yanıtla karşılık vermişsin!

        Özellikle niyet okuma konusunda, Kuran da yazanları anlama konusunda yine Kuran ın işaret ettiği hangi yardımcı kitaba ya da şeye dayanıyorsun merak ettim!

        Hani 3000, 5000 melek diye açıkça yazılmış bir metindeki sayıyı 1 e nasıl denkleştirdin, bu yöntemi Kuranın tanrsıı hangi kaynakla sana ulaştırdı gerçekten merak ettim!

        Cevabına göre yazının tamamına vereceğim yanıt şekillenecek!

        Bu arada bedirde kazandıran tanrı değildir. Burada iki önemli husus vardır! Müslüman ordusu bedir kuyularını tutmuştur yani çölden gelen mekkeliler susuzdur! İslam otoriteleri tarafından kabul edilen ÇAĞRI filminde susuz müşriklerin ölümü göze alarak kuyulara su içmeye gittiğini ve öldürüldüklerini sanırım izlemiştin. Bu durumda yapılacak bir savaşta bu durum problem olacaktır. Bu noktada müslümanlar doğru bir hamle ile ER DİLEME talep etmişlerdir! Yani iki taraftanda 3 er kişi karşılıklı dövüşerek savaşın sonucu belirlenecektir. Bu gerçekten önemli bir adımdır. Çünkü sonucunda müşrik ordusunun lideri olan Ebu Cehil öldürülmüştür!

        Ama bu erdilemenn sonucundan önce müslümanarın durumu aşağıdaki gibidir!

        ”Hani Rabbinizden yardım İSTİYOR, YALVARIYORDUNUZ. O da, “Ben size ard arda bin melekle yardım ediyorum” diye cevap vermişti.” ﴾Enfal,9)

        Çünkü onlar sadece bir kervanı elegeçirmek için kervanın geçeceği bedir kuyularında pusuya yatmışlarıdı! Mekkeden gelecek bir ordu beklenmiyordu! O yüzden kendilerinden kalabalık bu orduyu görmek onların korkmalarına ve tanrıdan yardım istemelerine neden oldu!

        Keşke kuranın tanrısı olduğu iddia edilen savaşı kazanırken karşı taraftaki ordunun susuz ve sonrasında lidersiz kaldığını da söyleyip karşı argümanlarıda verecek kadar tarafsız olabilseydi!

        Çünkü nolmalde 905 kişilik bir ordu 305 kişilik bir ordu ile savaşırken 70 kişi kaybetmez, kaybetsede sayısal üstünlüğü ile savaşmaya devam eder! Ama susuz nereye kadar? 2 ata karşılık 100 at ve 70 deveye karşılık 170 develik bir ordunun normal şartlarda yenilmesi sadece tanrıyla ard ardarda gelen meleklerle bile mümkün değildir! Çünkü tanrı melek gönderirse kendi koyduğu doğa yasalarına da müdahale etmiş olur! Onlar susuzdu o yüzden onları yendik deyince pek de şanlı bir zafer sayılmayacağından galibiyeti başka şekilde anlatmak gerekmiş olabilir!

        Bu savaşın durumu 300 spartalı filmine konu olan olayla aynıdır! İyi yer tutarsanız avantaj sağlarsınız! Kazanılan savaşın ardından istediğiniz gibi hikaye yazabilirsiniz!

      • rammsteinn dedi ki:

        yılmaz bey
        aynen dediğiniz gibi. tanrınız benim ve dünyanın yarısının kalbini mühürlemiş. istiyorki “bu beni inkar etsin,ölünce ben bunu sonsuza kadar yakayım” kaderimiz zaten baştan yazılı. levhi-mahfuz kitabında da burada yazacaklarımız da yazılı olsa gerek. sizin tanrı anlayışınız bu mu? tanrınız inanmasın diye kalbi mühürleyecek,ahirette de bunun hesabını soracak. çok adil bir tanrınız var.

        put konusu
        yukarıda ki yazınızda “putlara tapmaktan” bahsediyorsunuz. ama benim “putlar simgeseldir” lafıma katılıyorsunuz.

        ayetler konusu
        diğer bölümleri okursanız (mantıksal hatalar,çelişkiler vs) detaylı bir şekilde ayetler var. arapça uzmanımız bilal bey ile aylarca bu ayetleri konuştuk. ben sadece özeti yazdım.soracaklarımın cevaplarının ne olacağını bildiğim için detaya gerek duymadım. cevaplamak isterseniniz sitenin diğer bölümlerinde bütün detaylar var.

        mucizeler konusunda.
        gerçek mucize sizin kullandığınız pc,tv,tıp, vs vs dir. eğer bu kadar sizin inandığınız mucizeler gerçektende bu kitapda olsaydı,dünyada inanmayan bir kişi bile kalmazdı. inandıklarınızın hepsinin altında cehennem korkusu yatmaktadır.

        evrim konusu;
        sizde bu modaya katılmışsınız. evrimi inkar etmektense onu kabul edip kurana monte ediyorsunuz.
        zira eninde sonunda dünyanın yuvarlak oluşu nasıt net olarak anlaşıldıysa evrimde o şekilde anlaşılacaktır. bunu fark edenler evrimi kabul eder.aynen sizin gibi.
        bilimadamları evrim üzerine çalışıyorlar,din adamları evrimi dine kitaba nasıl monte ederiz diye çalışıyorlar.
        acaba Neandertal de varmı kuranda? ırklar için “değişik çamurlardan yaratıldıkları” için denmiştir. ama bilim öyle demiyor. isterseniz baştan aşağı bi kitabı tarayın. aborjinlerin,Neandertallerin,zencilerin,eskimoların izlerini arayın.

        sündürme çalışmalarınızda size başarılar.

      • bilal dedi ki:

        Sn.Toro,

        ‘’ Bu arada sevgili dostum tanrı bir ayet öncesi ile hemen bir ayet sonrası arasında bir değişikliğe gidiyor! Şimdi tanrının geleceği bilme gücü olduğunu düşündüğümüzde Enfal,66 ile değiştireceği Enfal 65 i gönderip gücünün sorgulanmasına fırsat verecek bir durum yaratmak bence tanrısallığa aykırı! Üstelik fikir değişikliği bununla da kalmıyor, anlaşılıyor ki kuranın tanrısı olduğu söylenilen bedirde müslümanların yanında savaşmaya melek yetiştirememiş! ‘’ sizden alıntı ‘’

        1-Siz,söz konusu ayetlerin mesajlarını anlamış değilsiniz,bu nedenle size göre burada bir fikir değşikliği var.Halbuki bu konuda çok yanılıyorsunuz,fikir değişikliği diye bir olay söz konusu değildir.Çünkü,65.ayetin verdği mesaj,66.ayetin mesajından farklıdır. Mesela: 65.ayete göre mü’minlerden yirmi kişinin iki yüz müşrike,yüz mü’minin bin müşrike galip gelebilmesi için bazı şartlar ileri sürülmüştür.Bunlar,teşvikin netice vermesi ile böyle kaçınılmaz bir savaşa hazırlıklı, sabırlı,eğitimli,kararlı ve cesur bir birliğin oluşması halinde bu galibiyet söz konusu olabilir,deniliyor.(yani bu galibiyet bazı şartlara bağlanmıştır.) Söz konusu şartlar şöyledir. يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ حَرِّضِ الْمُؤْمِنِينَ عَلَى الْقِتَالِ إِن يَكُن مِّنكُمْ عِشْرُونَ صَابِرُونَ‘‘ Ey Peygamber,müminleri savaşa karşı hazırlayıp coştur. Sizden sabırlı, eğitimli, kararlı, cesur yirmi kişilik özel bir birlik oluşursa,iki yüz kâfire galip gelirler;sizden böyle yüz kişilik özel bir birlik oluşursa,onlardan bin kişiye galip gelirler.Çünkü onlar anlayışsız ve savaş konusunda bilinçsiz bir güruhtur’’ deniliyor..Yani bu galibiyet,teşvikin netice vermesine savaşa tam hazırlıklı olmasına,sabırlı,sebatlı,eğitimli,kararlı ve cesur bir birliğin oluşmasına bağlanmıştır.İşte böyle bir durumda az sayıdaki inanan bir birlik,bu durumda olmayan sayısı çok olan bir kafir guruhun üstesinden gelebilir,denilmiştir…!!!

        66.ayete ise,mü’minlerin böyle bir durumda olmadıklarını ve bu yüzden onların yükleri hafifletilerek ancak,iki katına karşı savunma savşını yapmak zorunda olduklarına dair bir hüküm veriliyor. yani saldıran kafirlerin sayısı mü’minlerin iki katından daha fazla değilse, o zaman mü’minler bu savunma savaşı yapmak zorunda kalıyorlar… 66.ayetin mealine bakalım; ‘’……… الآنَ خَفَّفَ اللّهُ عَنكُمْ وَعَلِمَ أَنَّ فِيكُمْ ضَعْفًا‘‘Şimdi Allah yükünüzü hafifletti, zira içinizde zaaf bulunduğunu biliyordu. Sizin sabırlı yüz kişiniz onlardan ikiyüz kişiyi yener; sizin bin kişiniz, Allah’ın izniyle, ikibin kişiyi yener. Allah sabredenlerle beraberdir.‘‘ deniliyor…

        Peki bunun neresinde bir fikir değişikliği vardır.??? Siz anlamıyorsanız,sorun sizden kaynaklanıyor,kur’an’dan değil…Bu nedenle yukarıdaki iddianız anlamsız ve mesnetsizdir.

        2- Ha unutmadan bu kadar kişisel motivasyon ve hayali melek takviyesine ihtiyaç doğuran savaşta müşrikler kaç kişiymiş bakalım!
         950 Kişi!
        Müslümanlar 305 kişi!
        Yani ilk başta 305×10=3050 gücünde bir müslüman kuvveti.
        Sonra bu sayı 305×2:710 şeklinde revize ediliyor! Tabi savaş son kişiye kadar devam etse yani her müslüman iki müşrik haklasa geriye 240 tane müşrik kalır! Yani savaş yitirilir! O halde tanrı önce yaklaşık her müşriğe 1 tane (ardarda biner,enfal,9) melekle yardım ediyor ve anlaşılıyor ki müşriklere bu melekler sökmüyor ve takviye ARDARDA devam ediyor! Sayı 3 bine sonra 5 bine çıkıyor! Yani motivasyon bile olsa tanrının nazarında 905 müşrik savaşçı 305 adet müslüman savaşçı ve 5000 meleleğe bedel! ‘’ sizden alıntı ‘’

        Buradaki yorumunuzda da yanılıyorsunuz,çünkü meleklerin yardımları fiziksel değildir, onlar savaşa katılıp müşriklerle çarpışmıyorlar,yani meleklerin yardımı sadece manevidir, fiziki değildir…. Bazı tefsirlerde bu konuyla ilgili metin şöyle geçiyor. إنما كانت الفائدة في كثرة الملائكة أنهم كانوا يدعون ويسبحون ، ويكثرون الذين يقاتلون يومئذ ; فعلى هذا لم تقاتل الملائكة يوم بدر وإنما حضروا للدعاء بالتثبيت ، .
        قال قتادة : كان هذا يوم بدر ، أمدهم الله بألف ثم صاروا ثلاثة آلاف ، ثم صاروا خمسة آلاف ; فذلك قوله تعالى : إذ تستغيثون ربكم فاستجاب لكم أني ممدكم بألف الخ

        Meleklerin sayısındaki artışın faydası şunun içindir.Melekler savaşa katılmamışlar ve kafirleri de öldürmemişlerdir,onlar adece mü’minlere dua eder,Allah’ı tesbih ederler, mü’minlerin sebat göstermeleri için yapılan duaya hazır bulunrlar,ayrıca mü’minlerin suretine girerek kafirlere karşı mü’minlerin sayısını çok göstermeye çalışmışlardır..’’ İşte böylece kafirlerin gözünde mü’minlerin sayısı fazla gösterilmek suretiyle kalplerinde korku ve panik oluşturulmuştur.Bu durumla Bedir savaşı meydanında mü’minlerin sayısı müşriklerin gözünde çok gösterilmeye çalışılmıştır..Yani meleklerin yardımı fiziksel değil, tamamen manevidir.Meleklerden hiç biri savaşmıyor ve bir kafiri de öldürmüyor.Önce bin kişilik melek geliyor,daha sonra bu sayı üç bine,sonunda da beş bine çıkıyor…….İşte bu şekilde kafirlerin gözünde mü’minlerin sayısı çok görünerek kalplerinde korku ve panik oluşturulmuştur.Yani melekler tam savaş anında bir kaç anlık mü’minlerin suretinde kafirlere görünerek savaşan mü’minlerin sayısını fazla göstermişlerdir.İşte meleklerin yardımı bu şekildedir.Yoksa onlar savaşa katılıp kafirleri öldürmezler.Ayrıca melekler savaşa katılan müslümanların suretinde sadece kafirlere bir kaç anlık görünmüşlerdir.Bu da sadece Bedir savaşında olmuştur. Bu nedenle yaptığınız hesap ve değerlendirmenin hiç bir anlamı ve mantıkı olmadığı gibi konuyla ilgili iddianızın temamı da yanlış ve geçersizdir.!!!
        Ayrıca konuyla ilgili sayın Yılmaz beyin yaptığı çok değerli açıklamalarından dolayı da kendisini kutlarım…

        Saygılarımla…

  24. Yılmaz dedi ki:

    Sevgili Toro,
    Bu yazım sana pazar günü cevabını vereceğim dediğim yazına cevaptır.

    ŞÖYLE DEMİŞSİN:”Ben dinlerin çıkış anına ve o anda yapmak istediklerine itiraz etmem! Hatta bence gereklidir de! Umuttur ve yaşam motivasyonu sağlar! Benim sorunum bu motivasyonu yönetme gücü olarak kullanmak isteyip umudu güce devşirenlerle! Yoksa benim dinlerle sorunum yok! Ben insanların tercihleriyle uğraşmam, ayıplamam! İnanmak isteyeni teşvik de ederim!”

    CEVAP:Bu sözlerinin altına imzamı atarım.

    ŞÖYLE DEMİŞSİN:”Ama ben kendim olarak hayattaki hiç birşeyi ambalajıyla değerlendirmem! Bilinir halleriyle ya da öğretilen halleriyle yorumlamam! Ben hayatta sadece dinleri sorgulamıyorum ki, dinler sorguladıklarım içinden yalnızca birisi!”

    CEVAP:Bu sözlerin de altına imzamı atarım.(Yani ben de hiçbirşeyi sorgulamadan kabul eden veya ambalajıyla değerlendiren bir insan değilim.)

    ŞÖYLE DEMİŞSİN:”Sana şöyle söyleyeyim! Yaklaşık 4 yaşında okumayı öğrendim ve 16 yaşıma kadar elime ne geçerse okudum! İnsanların aylarca bitiremedikleri kitapları 3-4 saatte okuyarak bitirirdim! Din derslerinde çok iyiydim! Çoğu insanı şaşırtacak kadar sure bilerim ezbere!
    İlk inanmıyorum deyişim yine 16 yaşıma denk gelir! Bu kolay bir süreç değildi! Çünkü bunu okulda arkadaşlarına söylediğin anda saniyeler içinde yalnızlaşırsın! ”

    CEVAP:Çok güzel, saygı duyuyorum bu anlattıklarına. Benim okul yıllarından arapçasını hatırladığım sure sayısı çok azdır, ibadetlerimi anadilimde yaparım.

    ŞÖYLE DEMİŞSİN:”şuan da da kendi benliğimde varolduğuna inandığım tanrıyla gerektiğinde dertleşiyorum!”

    CEVAP:Bence bu konuyu biraz daha açmalısın, önemli bir husus bu.

    ŞÖYLE DEMİŞSİN:” Hiç bir zaman herkes gibi olamadım! Bu kolay taşınabilecek bir his değildir! Herkesten farklı düşünmek, ötekileşmek sandığın kadar kolay değildir!”

    CEVAP:Dostum bence empati konusunda eksiğin var.. Olaya tamamen kendi tarafından bakıp hiç empati yapmıyorsun. Örneğin yukardaki sözlerinden sanki ben herkes gibi düşünüyormuşum, ötekileştirilmenin çok kolay olduğunu sanıyormuşum gibi bir anlam çıkıyor. Halbuki tam tersi. Aramızda herkesten farklı düşünüp ötekileştirilen benim. Örneğin bu sitede tek başımayım, halbuki senin ortakların var. Ateistlerin yanına gitsem ”ötekiyim”, agnostik-deistlerin yanına gitsem ”ötekiyim”, kendini müslüman sananların yanına gitsem ötekiyim. Sadece Allah’ım var benim,(bir de ailem ama onlar düşünsel planda beni anlıyabilecek durumda değiller) Ama hiç sorun değil dostum, Allah’tan başka kimsenin desteğine ihtiyacım yok.
    ”Allah’a dayanıp güven!Vekil olarak Allah yeter.”(Ahzab 3)

    ŞÖYLE DEMİŞSİN:”Ama ben düşünsel hayatımda hiç birzaman kolayın yanında olmadım!”

    CEVAP:Allah aşkına söyler misin, hangimiziz kolayın yanında olan* Ben kendi zorluklarımı sayayım, sen de kendininkileri say;
    İnançlarım nedeniyle yapmak zorunda olduğum görevler;
    a)Keyfime göre yaşamaktan vazgeçmek(Zina,fuhuş-yoksa özgür seks mi demeliydim,içki,gece hayatı,kumar,dedikodu,boş laf ve işlerle vakit öldürmek,helal-haram düşünmeden kazanıp kendim için harcamak vs.) Bunların hepsinden vazgeçmek zorundayım.
    b)Çeşitli ibadetler(namaz,oruç,zekat,sadaka, yalnız helal yoldan kazanıp kazandıklarından mutlaka yoksula,yetime,akrabaya,pay ayırmak,çok kazanıyorsan ihtiyacından arta kalanı biriktirmeyip ihtiyaç sahipleriyle paylaşmak vs.) Mutlaka helal yoldan kazanıp, kazandıklarımı hiç tanımadığım ihtiyaç sahipleriyle paylaşmalıyım.
    c)Kendi konumumu ve çıkarlarımı düşünmeden her türlü zalimle ve zulümle mücadele etmek,
    ”Size ne oluyor da Allah yolunda ve ”Ey Rabbimiz, bizi halkı zulme sapmış şu kentten çıkar, katından biza bir dost gönder, katından bize bir yardımcı gönder!” diye yakaran mazlum ve çaresiz erkekler, kadınlar, yavrular için savaşmıyorsunuz!”(Nisa 73). Beni ilgilendiren bir durum olmasa bile zulme karşı mücadele etmeliyim.

    Yani kısacası dünyevi zevklerimi bir tarafa bıraktığım gibi, dinci ve dinsiz hertürlü firavun ve tağuta karşı mücadele etmeliyim. Sence hangimiz tepelerimizdeki tağutlar için daha ciddi bir tehdidiz?
    Sence sahtekarlıklarını deşifre etmeye çalıştığım,dindar geçinen ama aslında dinci olan, dinin ve Allah’ın ticaretini yaparak dünyevi menfaat devşiren şeyhler, hocaefendiler ve firavunlar için hangimiz daha ciddi bir tehdidiz? Sen onlar için tehdid değil ihtiyaçsın aslında. Sizin gibi düşünenler varolacak ki sizin üzerinizden siyaset yapabilsinler tabanlarına ve müritlerine.

    ŞÖYLE DEMİŞSİN:”Sevgili dostum işin özü ben ezbere yaşama muhalifim! Ezbere yaşadığımız hayat bizim hayatımız değildir! Ezberlemek zorunda bırakıldığımız metni bize dayatanın hayatıdır!”

    CEVAP:Bunun da altına imza atıyorum.

    ŞÖYLE DEMİŞSİN: ”Evrime inanmıyorum! Evrimi görüyorum! Bu arada yeni başladım dediğin için sana bilgi olsun diye söylüyorum! Darwin den önce islam dünyasında önemli addedilen bir kısım alim evrime inanımış ve kendi evrimvi yaratılış teorilerini geliştirmişlerdir. Bu eğilimlerin başlangıcı 800′lü yıllara kadar uzanır! Sonrasında hristiyan dünyasından çıkan bir adamın iddialarının kendi inançlarını zedelemesinden korkan ulema evrim karşıtı bir tavırla müdafaaya geçmişlerdir!”

    CEVAP:Çok güzel özetlemişsin.(Bu cevabında aslan-insan hikayesine de değinmen gerekiyordu. Değinmediğine göre bu hikayedeki görüşlerinin arkasından çeklidiğin sonucunu çıkarıyorum.)

    ŞÖYLE DEMİŞSİN:”Yine yanlış yerden girmişsin mevzuya! Ben sana bulunması gereken herşey bulundu be artık bilinmesi gereken herşeyi biliyormuyuz diye soruyorum!
    Evet Newton yerçekimini buldu ve kendi kütle çekim yasalarını dizayn etti! O andan sonra dünyada bütün herşey değişti! Çünkü Newton bugüne kadar söylenilenin aksine bir olguya işaret ediyordu! Sonra ne oldu bittimi? Tabi ki hayır! Einstein diye bir adam çıktı ve Newtonun gözden kaçırdığı bir hatayı da düzelterek ( görelilik ilkesi sabit hızla hareket eden bütün gözlemciler için geçerlidir ve ışığın hızı bütün gözlemciler için c’dir.Einstein’ın kuramı ile sabit hızla hareket eden iki gözlemcinin matematik hesap ile aynı olayın gözlemcilere göre yer ve zamanı belirlenebiliyor.Bu kuram, Newton’un her yerde aynı işleyen, herkes için aynı “mutlak zaman” fikrini yıkıyordu.)onun teorisini dahada ileriye taşıdı! Artık elimizde genel görelelik diye bir şey vardı! Peki burada kaldımı! 1900 lü yılların başında bazı bilimadamları yinede ters olan birşeyler olduğunu düşünüyorlardı! Sonucu ne oldu Kuantum Mekaniği teorisi oluştu! Bu yüzyıl kuantum yüzyılı! Peki ne oldu sence artık herşeyi biliyormuyuz? Biliyorsak zaman paydos bilim adamları çalışmalarını sonlandırıp başka iş arayabilirler!

    Newton hareket yasalarını bulduğu zaman hah artık herşeyi biliyoruz diyebilirmiydik!Bilmediğin birşeyi bilmediğini bilemezsin! Şuan da biz bildiğimiz kadarıyla evreni yorumlamaya çalışıyoruz! Bilmediklerimizin bildiklerimizden daha az olduğuna eminmiyiz? Lütfen benim ne demek istediğimi tam olarak anlamadan karşılık verme! Deseydin ki burada tam olarak ne demek istiyorsun, sana cevap verirdim!

    CEVAP:”Dostum konuyu saptırıyorsun. Ben ”neden varız, bu dünyada ne arıyoruz” diye sormuştum. Sen de ”herşeyin bir nedeninin olması gerekir mi” manasında bir cevap vermiştin. Ben de”bilim nedensellik yasası üzerine kurulmuştur, herşeyin tabiki bir nedeni olmalıdır, yoksa bilimi red mi ediyorsun diye sormuştum”
    Sen buna yukardaki alakasız cevabı vermişsin, Görüyorum ki ”herşeyin bir nedeni mi olması gerekir”şeklindeki önceki cevabının yetersizliğini farketmiş ve bu cevabından vazgeçmişsin, yeni cevap olarak ta ” bilim geliştikçe varoluş nedenimizi ortaya çıkaracaktır” diyorsun. Çok güzel, bak sıkışınca ve hatalarını gördükçe düşüncelerini ve cevaplarını değiştirebiliyorsun, bu bir erdemdir aslında ama bunu açıkca yap ki konuya tam vakıf olmayanlar da bu erdemli davranışını gözden kaçırmasınlar.

    ŞÖYLE DEMİŞSİN:O ki sizi halden hale/evreden evreye geçirerek yarattı”(Nuh 14) ayetine cevap olarak;

    Bu bilinmeyen birşeymiydi sence? İlk defa kuranın söylediğine eminmisin?

    CEVAP:Dostum sen 600’lü yılların arabistan çöllerini ne sanıyorsun? Sence sevgili Muhammed peygamber Hira dağındaki mağarasında internete girip eski yunan filozoflarının felsefelerini mi öğreniyordu? Ya da henüz icat edilmemiş matbaalarda basılan milyonlarca eser hemen arapçaya çeviriliyor,ve dünyanın her tarafından getirilerek çok sevgili Muhammed peygamberimize mi servis ediliyordu? Burda sıralamaya üşendiğim onca mucizeyi Muhammed peygamberimiz o kitaplardan mı öğrenmişti?

    ŞÖYLE DEMİŞSİN:”Sizi bir balçıktan yaratmış olan O’dur”(En’am 2) AYETİNE CEVAP OLARAK;

    Sevgili dostum bir insanın balçıktan yapılacağını düşünmek gayet doğaldır! Çünkü en kolay şekil verebildekleri şey odur! Zaten putlarınıda çamurdan yapmıyorlarmıydı? O nedenle biri çıkıp biz insanı çamırdan yarattık dediğinde o dönem kimse nasıl yani demeyecektir! Çünkü onlar anlı şanlı tanrılarını çamurdan yaratıyor ve inanıyorlardı, insanın çamurdan yaratılmasına inanmak daha zor olmasa gerek!

    CEVAP:Dostum inan beni güldürüyorsun.Sen hiç hareket eden, konuşan ya da yemek yiyen bir put gördün mü? Ben hiç görmedim. Yani sevgili Muhammed peygamberimiz ”biz putları çamurdan yapıyoruz, şu salak adamlara Allah sizi çamurdan yaptı dersem bunlar inanır diye mi düşündü sence?” Ayrıca Muhammed peygamber zamanında put olup olmadığı da ayrı bir tartışma konusu, bu detaya girmeyelim şimdi.

    :”Ve Allah sizi bir bitki olarak yerden bitirdi.”(Nuh 17) ayetine verdiğin fiyasko cevaba tekrar değinmeden geçiyorum.

    ŞÖYLE DEMİŞSİN:’”Ve gerçekten biz halden hale geçerek Rabbimize mutlaka döneceğiz.”(Zühruf 14) ayetine cevap olarak;
    ‘Sevgili dostum malumun ilamı bu söz! İnsanlar her kültürde öldükten sonra gidilecek yerler tasvir etmişlerdir zaten! Örneğin antik yunanlılar ölülerini yakarlardı! Ama yakmadan önce onları öteki tarafa taşıyacak bir kayıkçı olduğuna inanırlar ve onun için ölünün gözlerine iki adet sikke yani geçiş ücreti koyarlardı! Her kültürde var bu öteki tarafta tanrı ya da tanrılarla buluşma inancı! Sen bana o zamanda insanların duyduklarında hiç şaırmadıkları çünkü zaten daha öncede benzerlerine inandıkları şeyleri mucizeymiş gibi sunuyorsun!”

    CEVABIN:Dostum bu ayeti de yine doğru anlamayıp saçma bir cevap vermişsin. Ayetteki kritik ifade ”halden hale geçerek” kelimeleridir. Yani evrimin devam edeceği, insan evresinden sonra daha pekçok evrenin yaşanacağı anlatılıyor bu ayette.

    ŞÖYLE DEMİŞSİN:Bende sana diyorum ki Kripton gezegeninden Kal-El bizim kırmızı güneşimizin etkisiyle bize göre olağanüstü güçlere kavuşmuş ve Superman olmuştur! Babası Jor-El annesi de Laradır!

    Yukarıdaki metni bir peygamber söylese inanırmıydın?

    CEVABIN:Ne alaka Ne ben, ne Kuran benzer bir ifade kullanmamıştır. Sen Kuran’ı Muhammed peygamber’in uydurduğunu iddia ediyorsun, sana basit bir sorum var, mutlaka cevap istiyorum, cevabın çok önemli.
    Sence Muhammed peygamber nasıl biriydi, Kuran’ı neden uydurdu?
    1)Çok zeki,orta zekalı, geri zekalı,
    2)Çok bilgili, orta bilgili, çok cahil
    3)Çok iyi niyetli(kokuşmuş toplum düzenini düzeltmek isteyen),sıradan,çok kötü niyetli(insanları kandırıp sömürmek isteyen biri)

    ŞÖYLE DEMİŞSİN:”…yüzlerce yıllık meallerla zamanımızdaki mealleri bir karşılaştırıver! Bak bakalım mealciler nasıl zamana uyuverrmişler! Düşünceler nasıl farklılaşmış!”

    CEVABIN:Meallerde farklar olduğu konusunda haklısın, bunun birkaç nedeni var;
    Arapça çok zengin bir dildir, bir kelime pekçok anlama gelebilmektedir ve çeviri sırasında anlamların bir kısmı kaybedilebilmektedir. Kuran’da birden fazla anlam içeren çok sayıda müteşabih ayet vardır.(Bizzat bunu ifade eden bir ayet var, bulunca size sure ve ayet numarasıyla birlikte yazacağım.) Mealciler bazı ayetleri anlamakta büyük zorluk çekmektedirler ve manayı verebilmek için zaman zaman kendi yorumlarını vermektedirler. Benim size verdiğim ayetlerin tamamı Yaşar Nuri Öztürk mealinden alınmıştır. Bu meal hiçbir yorum içermez, kelime kelime yapılmış bir çeviridir.Birden fazla mana içeren kelimelerin çevirisinde kesme işareti kullanılarak bütün manalar birarada verilmiştir. Ayrıca yüzyıllar önce anlaşılamıyan pekçok ayetin anlamı zamanla ve bilimin ilerlemesiyle anlaşılır hale gelmiştir.
    ÖRNEK :”İnsanı bir kan pıhtısından yarattı”(Alak 2)(eski ve hatalı mea)
    ”İnsanı embriyodan yarattı”(yeni ve doğru meal)
    Alak kelimesi pekçok anlama gelir,sevgi-ilgi,ilişip yapışan su, kan pıhtısı, asılı duran şey vs. Başlangıçta mealciler Kuran’da kullanılan mananın ”kan pıhtısı” olduğunu sanmışlardır.Neticede organik bir madde. Ama Kuranı okuyan bir embriolog(sanırım avrupalı) insanın kan pıhtısından yaratılmış olmadığını bildiğinden ”alak” kelimesinin anlamını araştırmış ve ”asılı duran şey” anlamına geldiğini görmüştür. Embriyo rahim duvarına asılı bir halde gelişen bir varlıktır. Böylece ayetin gerçek manası ortaya çıkmıştır.

    ŞÖYLE DEMİŞSİN:”Allah onların kalpleri,kulakları üzerine mühür basmıştır, Onların gözleri üstünde de bir perde vardır.”(Bakara 7) ayetine cevap olarak,

    Soruyorlar peygambere ”onlar neden inanmıyorlar”! Bu sorunun meali ”tanrı onları neden inandıramıyordur”
    E bir peygamber inandırdıklarına inandıramadıkları için ”beceremiyoruz” diyemeyeceğine göre ne yapılacak! İnsanların kendisini bilmesi ve kendisine yönelmesi için peygamberler gönderen mesai harcayan tanrının kendisini bilmesini istediği insanların kendisini bilemesinler diye kalplerine mühür, gözlerine de perde koyduğu söylenerek sorular bertaraf edilmeye uğraşılacaktır!

    CEVABIN:Tamamen önyargılı ve yanlış ve cahilce bir cevap.
    Dünya arenası özgür iradenin test edildiği bir yerdir. Herkes kendi özgür iradesiyle dilediğini seçme hakkına sahiptir ama aynı zamanda da doğruyu bulmak ve yaşamakla sorumludur. Allah insanların seçimlerine müdahale etmez ama onlara olan merhameti ve sevgisi nedeniyle uyarıcı ve yolgösterici bir rol oynar(kitaplar, peygamberler). Eğer herkesi kendi iradesini kullanarak inandırsa ne anlamı kalacaktır özgür iradenin? Öyle bir durumda bu dünyaya da insana da gerek yoktur ki. zaten tüm benlikleriyle Allah’a iman etmiş olan melekler vardır.

    ŞÖYLE DEMİŞSİN:Sevgili dostum, özellikle kuranın kitaplaştırılmasıyla alakalı veda hutbesi dahil herhangi bir vasiyet biliyormusun? Ya da kuranda gönderdiklerimi peygamberiniz öldükten sonra toplayıp kitap haline getirin diyen bir ayete rastladınmı?

    CEVABIN:Ne diyorsun şimdi burda, adamlar Kuran’ı toplamakla suç mu işlemişler,hata mı yapmışlar yani, ölmüş peygamberden izin mi almaları gerekiyordu bunun için?

    ŞÖYLE DEMİŞSİN:Kuran ridde olayları patlak verdikten sonra Ömerin hafızların ölümünden dem vurarak kitap haline getirmeliyiz ısrarına halife ebubekirin peygamberin yapmadığını ben neden yapayım çekincesine rağmen onu ikna etmesiyle toplatılmaya karar verilen bir kitaptır! Bir kurul kurulmuş ve bu kurulun başına Zeyd Bin Sabit getirilmiştir! Kabeden yapılan ilanla elinde kuran ayeti bulunduranların 2 şahitle bunları getirmeleri istenmiş ve bu şekilde gelen ayetler kitaplaştırılmıştır! Anlayacağın kuranın tanrısının her cümlesi için 2 şahide ihtiyacı vardır! Ayrıca daha sonra yeniden yazılıp ilk nüsha koruması için teslim edildiği ebubekirin kızından alınarak yakılmış sebebini soranlara müminlerin kafası karışmasın denilmişitir! Düşün elde iki tane yazılı metin var ve biri yakılıyor, kafalar karışmasın diye! Kafalar niye karışsın ki? 2. nüshada 1. nüshada olmayan ne var ya da 1. nüshada 2.nüshada olan ne yok? Madem araştırıyorsun özellikle 2.halife üzerinden araştır! O ki paygamber olduğuna biat ettiği kişiye hudeybiye anlaşmasını yaptı diye ”sen Allahın peygamberi değilmisin” diye çıkışabilen adamdır!

    CEVABIN:Burda da benim dediğime gelmişsin. Kuran’ın peygamber öldükten sonra yazıya geçirildiğini iddia etmiştin. Halbuki yukarda kendi yazdıklarından anlaşılıyor ki, peygamber öldükten sonra yapılan Kuran’ın yazıya geçirilmesi değil, yazılmış olanın şahitler huzurunda toplanmasıdır.

    ŞÖYLE DEMİŞSİN:”Batıl onun ne önünden ne de ardından yaklaşamaz, Bilge ve övgüye layık olanın indirdiği bir vahiydir.”(Fussilet 42)” ayetine cevap olarak,

    Bu tür felsefi cümleleri herkes kurabilir! Bak aşağıda bundan daha etkilisi var!

    CEVABIN:Dostum sen ne anlamaz bir adamsın. Ben o ayeti felsefi ya da etkili diye yazmadım ki. Yukarı birşey yazıyorum, altına o yazdığımla ilişkili bir ayet vermeye çalışıyorum. Kuran’ın değiştirilemediğini yazdıktan sonra da bu ayeti verdim,

    ŞÖYLE DEMİŞSİN:Bilmediğin bir şeyin ardına körü körünü düşme!

    Mesela bir vahiy meleğinin bir elçiye tanrıdan mesaj getirdiğine şahit olmamışsan ben vahiy meleğinden tanrının sözlerini aldım diyenin sözünün doğru olduğunu bilemezsin! Sadece doğru söylediğine inanmak ile inanmamak arasında tercih yaparsın! Heleki 1400 sene sonra hiç bilemezsin!

    CEVABIN:Dostum sen ne anlamaz bir adamsın!!! Aynı şeyleri yazdırıyorsun yine bana.bir elçiye tanrıdan bir mesaj getirdiğine şahit olmamışsam ben vahiy meleğinden tanrının sözlerini aldım diyenin sözünün doğru olup olmadığını bilmenin bir yolu vardır; O vahiy olduğunu iddia ettiğini(bizim durumumuzda bu Kuran oluyor) alır ve artniyetsiz ve önyargısız bir şekilde incelerim. Benim 6 ay önce yaptığım da bundan başkası değildi zaten?

    ŞÖYLE DEMİŞSİN:Bence tanrı bizim zekamızı bu kadar da hafife almış olamaz, sen ne dersin? Ya da biz sandığımız kadar akıllı değiliz ve bunu en iyi bizi yaratan bileceğine göre bize hakettiğimiz gibi davranmış olabilir!

    CEVABIN:Dostum bu lafları senden duymak ayrı bir mucize. Aynen dediğin gibi oluyor, Yaratıcı bize tam da hakettiğimiz gibi davranıyor.

    ŞÖYLE DEMİŞSİN:”Allah aklını işletmiyenin üzerine pislik yağdırır.”(Yunus 100)
    ”Düşünen beyinlerle ve işiten kulaklarla yeryüzünü dolaşmadılar mı?”(Hac 46)
    ”Hakkında ilim sahibi olmadığın şeyin ardına düşme! Çünkü kulak,göz ve gönlün hepsi sorumlu tutulacaktır.”(İsra 36)

    İsra 36 için verdiğim cevap bunun içinde aynen geçerlidir.
    Bak birşeyi atlama! Burada bir çağırıcı birilerini inandığı şeylerden kopramak için inandıklarını sorgulamaya çağırıyor!
    Hey hakem adamın topu elle oynadığını görmedinmi? Gözüne gözlük!
    Bu bir teknik kendini sorgulatarak önce acaba demeni sağlamaya çalışıyorki sonrasında işlemeye başlayabilisin! Bu ikna tekniği insanlar arasında yaygın olarak kullanılmıştır, kullanılır!

    CEVABIN:Aferim sana be Toro, Beni bıraktın, şimdi de Allah’a niyet okuma yapmaya başladın. Yüce rabbim ne dese yaranamıyor sana, Aklınızı işletin dese suç,hakkında ilim sahibi olmadığın şeyin ardına düşme dese suç, düşünen beyinlerle yeryüzünü dolaşın, doğadaki ayetlerimin farkına varın, fosilleri çıkarın dese gene suç.
    Bunların tam tersini demiş olsaydı çok mutlu olurdun demi, o zaman sen haklı çıkmış olurdun çünkü. Bu çarpık zihniyetinle kendi suçlarını nasıl affetireceksin Rabbime merak ediyorum doğrusu

    ŞÖYLE DEMİŞSİN: Mekkenin yönetimi sürekli el değiştirmiştir! Yani güç elden ele dolaşmıştır! Ebu süfyanın ailesinden önce güç son peygamberin ailesindedir ve bu yüzden iki alile islamdan önce çatışma halindedir! Sadece sonuca bakıyorsun, hiç mekke tarihini araştırdınmı, spolitik durumu analiz ettin mi?
    Son peygambere 3 yıl mekkede ambargo uygulanmıştır sonra ambargo kalkar! Sonra hicret olur ve o medinede gayet refah içinde yaşamaya başlar ve aynı refah içinde ölür! Herhalde onca eşi ve köleleri beslemek kolay olmasa gerek!

    CEVABIN:Tarihi gerçekleri saptırıp sevgili peygamberime bir yığın iftira atmışsın yine, keyfin bilir devam et, zaten bana da iftira edip duruyorsunuz. İftira dönüp dolaşıp sahibini vurur, günü gelince anlarsın bu sözümün manasını.
    Sevgili peygamberimizin maddi durumu peygamberlik gelmeden önce gayet iyiydi. İslamı tebliğ etmeye başladıktan sonra gençler ve yoksul halk kendisini takip etmeye başlayınca, yoksul halki sömürmekte olan Mekke oligarşisi kendi konumlarının tehlikeye düşeceğinden korkmaya başladı.. Peygamberimize ciddi miktarda mal,mülk,altın,para ve Mekke emirliği teklif edildi. Yüce gönüllü peygamberimiz bu teklifi ”bir elime ayı, diğer elime güneşi de verseniz davamdan vazgeçmem” diyerek reddetti ve ölüm tehditlerine rağmen tebliğe devam etti. Peygamberim dileseydi bu teklifi kabul eder, refahına refah katar, hiçbir sıkıntıya girmeden onlarca eş sahibi olur(o dönemde hem erkekler hem de kadınlar çok eşliydi, zina ve fuhuş son derece yaygındı) zevk ve sefa içinde yaşayabilirdi. O bütün bunları elinin tersiyle itti, beş parasız bir şekilde Medine’ye hicret etti. Orada da son derece mütavazi bir hayat yaşadı. En sevdiği kızı Fatıma ve oğlu gibi sevdiği ve kendi eliyle büyüttüğü amcaoğlu Ali’ye(dolayısıyla çok sevdiği torunları Hasan ve Hüseyin’e) maddi bir varlık miras bırakmadı.Sevgili Kızı Fatıma ve damadı Ali de onun gibi yokluk içinde yaşadılar. Kölesi Zeyd’i azad ettikten sonra köle edinmedi,ve herzaman kölelerin azad edilmesini tavsiye etti. Bazı eşleri onun mütevazi yaşantısına dayanamadıkları için eşlerinden ayrıldı.

    ŞÖYLE DEMİŞSİN:Kuranda mucize yoktur! Peygamber iddalısıda mucize gösterememiştir! İsteyenler için yine tanrı devreye sokulmuş ve ”mucizeler tanrı katındadır” ya da ” mucize görsenizde inanmazsınız” şeklinde durum geçiştirilmiştir!

    CEVABIN:Kuran baştan aşağı bir mucizedir, görmek ve anlamak istemiyorsan ben zorla gözüne sokamam bunu.(1-2 tanesinden zaten sözettim ama görmek istemiyorsun)

    ŞÖYLE DEMİŞSİN:Ben realiteye bakarım! Savaşlaradan gelen ganimetin ne kadarının hemde tanrı emriyle onun kullanımına tahsis edildiğini araştırman yeterlidir!Ya da müslümanlığa geçen kabilelerin zorunlu olarak vermeleri istenen zekatın ve cizyenin!

    CEVABIN:”….Ganimet/kazanç olarak elde ettiğiniz şeylerin beşte biri Allah’a, resule, yakınlara, yetimlere, yoksullara ve yolda kalmışa aittir….” Gördüğün gibi çok da fazla değil dimi, toplumun ezilmiş kesimlerini ayakta tutabilmek için bu kadarını da peygamberin yönetimine vermesinler mi? Sözü edilen mallar peygamberin şahsi malı değildi, devletin malıydı ve devlet başkanı olarak peygamberin sorumluluğuna verilmişti. Peygamberimiz vefat ettikten sonra da çocuklarına miraz olarak kalmadı, yeni devlet başkanı halife ebubekir’in sorumluluğuna verildi.

    ŞÖYLE DEMİŞSİN:”.Halkının ileri gelen inkarcıları dediler ki ‘…İlk atalarımızdan böyle birşey işitmedik.”(Müminun 24)
    ”Böylelerine Allah’ın indirdiğine uyun dendiğinde şu cevabı verirler:” Hayır,Biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye uyarız.”(Lukman 21) ayetlerine cevap olarak,

    Diyorum ya bu ilk tepkidir! Tabiki böyle diyecekleridir! Tabi ki direnecekleridir! Bak tanrı zaten söylenmiş birşeyi söylüyorlar diyerek tekrar ediyor! Niye! Dertmi yanıyor? Öyle diyecekleri belli değilmiyidi, öyle diyeceklerini bilmiyormuydu? Sürprizmi oldu?
    Adamlara tebliğ yapılmış ve onlar ”Hayır,Biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye uyarız” demişler! Yani vuku bulan olay üzerinden genelleme yapıyor!

    CEVABIN:Anlamayacaksın ama yine de anlatayım. Allah bu bilginin sonraki nesillere aktarılmasını sağlayarak gelecek nesilleri(mesela bizleri) uyarıyor. Günümüzde de kendilerine ”müslüman” diyenler atalarından kalma sahte dini(hadis ve sünnet uydurmaları) takip ediyorlar ama Allah’ın dinine uyduklarını sanıyorlar. Gözlerini açıp bu ayetlerdeki manayı anlamaya çalışsalar aslında şirk dinini takip ettiklerini farkedecekler.

    ŞÖYLE DEMİŞSİN:Zulkarneyn kim bilmek istiyormusun!
    O halde önce büyük iskenderi sonra oğuz kağanı oku!
    Bu ayetin alameti farikası şudur, bak ayet nasıl başlıyor;
    ”Bir de sana Zülkarneyn’den SORUYORLAR. De ki: Size ondan bir hatıra okuyacağım.”Kehf,83
    Bak burada kuranın tanrısı bizzat kendisi zulkarneyni söylemiyor, birileri peygamberine zulkarneyni sordukları için onu anlatıyor!
    Niye biliyormusun! Genç bir adam yunanistandan kalkmış taa hindistana kadar fethede fethede 13 senede gitmiş önünde hiç bir ordu duramamış ve tam Arabistan seferine çıkmadan hemen önce ölmüş! Adamın yaptıkları ve gücü dilden dile anlatılmış ve efsaneler konu olmuş, gücünün arkasında bir ilahı varlık aranmış!
    İşte o yüzden soruyorlar peygambere ”sen bize birşey ler anlatıyorsun ama bir de zulkarneyn var. Peki o kimdir?
    Bu arada zulkarneyn çift boynuzlu demektir! İskender çift boynuzlu bir başlık giyermiş! Bunu bastırdığı sikkelerdende görebilirsin!Hikayeye birde çin seddi eklenip, türklerle moğollara da yecüc-mecüc dedinmi al sana cevap! Zamanın da bir halife bir adamını çin seddine gönderip git bak bakalım yecüc mecüc hala duvarın arakasındamı diye kontrol ettirmiştir bilirmisin!
    Çinlilerin kendilerini moğol ve türk akınlarından korumak için yaptığı set!
    Nasıl yapılmış bakalım,
    ”Dediler ki: “Ey Zülkarneyn! Ye’cuc ve Me’cuc bu yerde fesat çıkarıyorlar. Onun için, bizimle onlar arasında bir sed yapman şartıyla sana bir vergi versek olur mu?” Kehf,94
    ”Dedi ki: “Rabbimin bana vermiş olduğu servet ve saltanat, sizin vereceğiniz şeyden daha hayırlıdır. Bana maddî yardımda bulunun da sizinle onların arasına en sağlam seddi yapayım.Kehf,95
    “Bana, demir kütleleri getirin.” Nihayet dağın iki ucunu denkleştirdiği vakit: “Ateş yakıp körükleyin” dedi. Demiri bir ateş koru haline getirince. “Bana erimiş bakır getirin üzerine dökeyim” dedi.”Kehf,96
    ”Ye’cuc ve Me’cuc bu seti ne aşabildiler ne de delebildiler.”Kehf,97

    CEVABIN:Hiçbir dayanağı olmayan iddialar,gülsem mi ağlasam mı bilmiyorum. Böyle saçmalıklara inanmana hiç şaşırmadım, anlattıkların bir yığın çelişkiyle dolu. İskender hangi tarihlerde yaşamış, Çin seddi hangi tarihlerde yapılmış, önce bir ona bak istersen. Sonra İskenderin fethettiği toprakların haritasını açıp incele. Sonra da biraz tarih okuyup yecuc-mecuc olduğunu iddia ettiğin Türklerle moğollar bu seddi aşmış mı aşamamış mı, onu öğren. Çok daha güzel izahları var ama anlatsam da sen kaldıramazsın.

    ŞÖYLE DEMİŞSİN:Uhu savaşı ile ilgili olarak,
    Ama istenilen şey olsaydı bedir savaşı diye bir savaş olmayacaktı biliyormusun!
    Yani şamdan mekkeye doğru ebu süfyan yönetiminde ilerleyen kervan müslümanların geldiğini haber alıp yönünü değişitirmeseydi o kervan yani ganimet ele geçirilecek ve mekkelilerle hiç savaşılmadan medineye geri dönülecekti! Yani bedirde ganimet için yola çıkılan ama hesapta olmayan bir savaştı! Sanki bedirde ganimet niyeti yokmuş gibi uhudda ganimet sevdası yüzünden kaybettiler demek sence mantıklımı?

    CEVABIN:Ne alakası var. Tabi ki Bedir savaşında da ganimeti istiyorlardı(çünkü çok fakir durumdaydılar, herşeylerini Mekke’de bırakmışlardı) Kervanı ele geçiremediler, müşrik ordusuyla savaştılar ve kazandılar. Uhud savaşında ise savaş çok iyi gidiyordu, peygamberin tepeye yerleştirdiği okçular ”nasılsa savaşı kazandık artık, hadi biz de ganimetten payımızı alalım düşüncesiyle yerlerini terk ettiler, Çok iyi bir kumandan olan Halid bin Velid de bu fırsatı kaçırmayıp onları arkadan kuşattı. Bu bilgiler her yerde yazar, bana sorma bunları istersen.

    ŞÖYLE DEMİŞSİN:
    Bak sana yine söylüyorum. Kılıç kullanmadan 13 senede sadece 200 kişi müslüman olmuş, 20 000 kişiden! Sonrası savaş ve savaşlardan kazanılan ganimetin cazibesiyle çoğalan sayı!
    Düşün iş olanakları nedir orada! Tüccarlık, köle tacirliği, fahişelik, çiftçilik, haydutluk! Hayatta kalmak için yapabilecekleirn bunlar! Normal insanlar hayatta kalmak için çoğunlukla yukarıdakilerden hangisini yapabililerdi,sence?

    CEVABIN:Onları Medineye davet eden, onlara destek olan ve savaş öncesi dönemde Medine’de müslüman olanları da saydın mı bu 200 kişinin içinde? Tabiki başlangıçta işler çok zor ve yavaş yürür. 2000 müşriğe karşı 3-5 müslüman, işkenceler, cinayetler, ambargolar vs. İnsan inandıysa bile söylemeye korkar,içinde saklar, neticede herkes hem kendi canını hem çoluğunun çocuğunun canını koyuyor ortaya. Müslümanlar arttıkça ve güçlendikçe bu korku kırılacaktır.Hadi diyelim ki dediklerin doğru, insanlar savaşlardan ve ganimetlerden sonra müslüman oldular veya öyle göründüler(pekçoğu öyle oldu gerçekten de), bu neyi değiştirir? Gene kelle saymaya mı başlayacağız, bilmadamlarını bıraktık şimdi müslümanlarla müşriklerin sayılarını mı karşılaştıracağız. Sana söylemedim mi Kuran sayısal çokluğa hiç değer vermez aksine hep olumsuzluk yükler diye?

    ŞÖYLE DEMİŞSİN:Ben kendi üzerine alın diye söylemedimki! Mantıksal kurugulama doğrumudur yanlışmıdır? Ben sana inanma halinden bahsediyorum ve sen bana zaten öğretilmedi diyorsun! Senin durumunla benim söylediklerim alakalı şeyler değil.Ama sonuç itibariyla kan çekiyor ve sen etrafındaki yani birazda bildiğin dine yöneliyorsun! Yani buradan bakınca yine benim dediğime gelmişsin! Yapamışsın, etrafını sarmayan içine doğmayan bir dine (hinduizm) kayamamışsın!

    CEVABIN:Hiç alakası yok, öyle bir sarmıştı beni ki inanamazsın. Zaten ben bütün dinlerin özünde aynı olduğuna ve Allah katından geldiğine inanıyorum. Hinduizm’de öyledir ve aslı tek tanrılıdır. Biraz adveita vedanta felsefesini oku istersen. Seni de sararsa hiç şaşırmam.

    şimdi uyumalıyım,hoşçakal

    • MaMaLi dedi ki:

      Kuran’da nasıl mucize yokki?Yılmaz ve bilal,bu siteye bahşedilmiş))muhammed A.Ş))allah,genel kordinatör))

  25. 1okuyucu dedi ki:

    Sn. Yılmaz;

    Kuranı benimseme maceran ilgimi çektiği için çıktığın bu yolda kaale almayacağını tahmin etmeme rağmen yinede bazı tavsiyelerde bulunmak istiyorum.

    önce şunu belirteyim, 6 ay öncesine kadar sende bizim gibi arslandan kaçan bir yaban eşeği iken, o sırada ya hasta yada kaçamayacak kadar zayıf veya güçsüz olmalısın ki arslana yem olmaktan kurtulamamışsın, biz ise halâ arslana yem olmamak için tabana kuvvet kaçıp duruyoruz,

    daha önce ahiret inancına sahip değilken, şimdi sahip olduğun ahiret inancı nedeniyle üzerinde yol aldığın ve bu dünyadan öbür dünyaya ulaşan köprüde, senin cennete kavuşmak için tanrına bir hayli şirin gözükmek gibi bir zorunluluğun var, çünki geçmiş yıllardan kalan eksikliklerini gidermen için anadan doğma Müslüman olanlara göre daha fazla çabalaman gerekiyor, çünki sen anadan doğma değil sonradan olmasın, o nedenle anadan doğmalarla açılan arayı kapatabilmen için tanrına şirin görünmek konusunda bir hayli çabalamalısın,

    cennete kapağı attığında ise zaten sınav bitmiş olacağı için cennette yaptıklarından dolayı sorguya çekilmen söz konusu olmayacak ve bu dünyadayken içinde uhte olarak kalmış her türlü sapıklığı orada rahatça gerçekleştirebilirsin, hatta cennette tanrıyı anmasan da olur, anmadın diye tanrının seni söz verdiği cennetinden atacak hali yok ya? tek yapman gereken şey, köprüyü geçinceye kadar (cennete ulaşıncaya kadar) ayıya dayı demen?

    daha önceden inanmadığın mitolojik masallara şimdi inanmakta zorlanıyor musun? doğrusu merak ediyorum.

    Saygılarımla.

    • Yılmaz dedi ki:

      1okuyucu,

      ŞÖYLE DEMİŞSİN:önce şunu belirteyim, 6 ay öncesine kadar sende bizim gibi arslandan kaçan bir yaban eşeği iken, o sırada ya hasta yada kaçamayacak kadar zayıf veya güçsüz olmalısın ki arslana yem olmaktan kurtulamamışsın, biz ise halâ arslana yem olmamak için tabana kuvvet kaçıp duruyoruz,

      CEVAP::Dostum bu arslandan kaçamazsın, bu senin bildiğin arslanlardan değil, seni yemek gibi bir niyeti yok, seni kovalamıyor da, sadece davet ediyor. Asıl arslandan kaçmaya devam edersen kurda kuşa yem olacaksın, paşa keyfin bilir, tabanları yağlamaya devam et.

      ŞÖYLE DEMİŞSİN:daha önce ahiret inancına sahip değilken, şimdi sahip olduğun ahiret inancı nedeniyle üzerinde yol aldığın ve bu dünyadan öbür dünyaya ulaşan köprüde, senin cennete kavuşmak için tanrına bir hayli şirin gözükmek gibi bir zorunluluğun var, çünki geçmiş yıllardan kalan eksikliklerini gidermen için anadan doğma Müslüman olanlara göre daha fazla çabalaman gerekiyor, çünki sen anadan doğma değil sonradan olmasın, o nedenle anadan doğmalarla açılan arayı kapatabilmen için tanrına şirin görünmek konusunda bir hayli çabalamalısın,

      CEVABIN:Önceden klasik manada bir ahiret inancım olmasa da bir adalet duygusu taşıyordum, yani iyi yada kötü, doğru ya da yanlış yönde yaşananların bir karşılığı olacağını belli belirsiz bir şekilde hissediyor ve inanıyordum. Kurandaki ahiret-cennet-cehennem gibi kavramların sizin anladığınız manada olduğunu hiç düşünmüyorum. Bu kavramlar oluş(evrim) sürecinde yola devam edip edemeyeceğimiz ya da hangi şartlar altında devam edeceğimiz bağlamında düşünülmeli bence.
      Yola devam edebilmek anadan doğma ya da sonradan müslüman olmakla, yada birtakım ibadetleri bilinçsizce yerine getirmekle olabilecek birşey değildir. Herkes için risk vardır;
      ”Deki;”ben peygamberler arasında bir türedi değilim, bana ve size ne yapılacağını da bilmem,bana indirilenden başkasına uyacak da değilim.”
      herkes için ümit vardır.
      ”Deki; Ey özbenlikleri aleyhine sınırı aşan/ileri giden kullarım! Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin! Allah günahları tümden affeder…”(Zümer 53)

      Kendini cennetlik sanan pekçok kişinin kendisini cehennemin en derin yerinde, kendini cehennemlik sanan pekçoğunun da kendisini cennette bulması çok mümkün görünüyor.Ama hepimiz çok ciddi çaba harcamak zorundayız.

      ŞÖYLE DEMİŞSİN:cennete kapağı attığında ise zaten sınav bitmiş olacağı için cennette yaptıklarından dolayı sorguya çekilmen söz konusu olmayacak ve bu dünyadayken içinde uhte olarak kalmış her türlü sapıklığı orada rahatça gerçekleştirebilirsin, hatta cennette tanrıyı anmasan da olur, anmadın diye tanrının seni söz verdiği cennetinden atacak hali yok ya? tek yapman gereken şey, köprüyü geçinceye kadar (cennete ulaşıncaya kadar) ayıya dayı demen?

      CEVABIN:Tamamen anlama özürlü sapık bir zihniyetin düşüncelerini yansıtıyor bunlar, cenneti çok iyi bildiğin ve anladığın belli oluyor bu sözlerinden. Herşeyi madde olarak gören bir kafa yapısı, cenneti de böyle tasavvur eder tabi, şaşırmamak lazım.

      • 1okuyucu dedi ki:

        Yılmaz;

        bizim korkup kaçacağımız bir arslan, yem olacağımız kuş, kurt filan yok, biz sizi yutan arslanın ayaklarımız altında ezilmesinin arslanın midesindeki sizlere de zararı olacağını düşünerek sizin aslanınızdan uzak durmaya çalışıyoruz, çünki bize Müslümanlarla dost olmayın diyerek gönlümüzü Müslümanlara kapatan bir tanrımız yoktur, yani gönlümüz herkese açıktır, o nedenle size bir zarar gelmemesi için sizin arslanınızdan uzak duruyoruz,

        cehenneme gönderdiklerine yapacağı vahşet içeren fiziksel işkenceleri ballandıra ballandıra anlatan tanrı mı tüm günahları affedecek? Kuranın tanrısının niyetini anlamak istiyorsan, Kuranın bütününe bir bak istersen, insanın kendi çocuğunu sevmesini bile şirk sebebi sayan bir tanrıyla işiniz çok zor,

        cennet tasvirlerini ben yapmıyorum, ben yapılan cennet tasvirlerinden bahsediyorum, eğer maddi anlamda bir cennet yoksa, cennette maddi anlamda varlıklarda yok demektir, bu durumda yeniden dirilmenin birebir olmadığını savunmak zorunda kalırsın ki, İbrahimin öldürdüğü kuşların aynen yaratıldığını anlatan bir kitaba muhalefet etmiş olursun, dahada vahimi, umut ettikleri cennetin anlatıldığı gibi olmadığını öğrenen bir çok kişi cazibesini kaybetmiş bir dine inanmayı gereksiz bulurda dinden çıkmaya kalkarlar, ondan sonra ayıkla pirincin taşını,

        eğer etik kavramlardan bahsedeceksek, İslâm alemi bu konuda son sırada yer alır, realiteye bir bak, her türlü ahlâksızlığın yapıldığı bir islâm alemi görmediğini söyleyemezsin,

        İslâmı seçmeden önce içinde var olduğunu söylediğin adalet duygusunu umarım İslâm dini köreltmez.

      • MaMaLi dedi ki:

        Yılmaz!sen cennet’de,göhüsleri yeni,tomurcuklanmış,gözleri sürmeli,huri lerle,olmaya karar vermişsin))yengeye söyle çocuğu parka o götürsün))

  26. Gencer dedi ki:

    Kutsal Kitapların hepsi insanların uydurmasıdır ve hala bunu algılayamayan insan sürüsü Dünyamızı yaşanmaz hale getirmektedir.Din Toplumun kendi buyrukları altında toplanması ve köleleştirilmeleri için zamanının en etkili yöntemidir.İnsan beyni bu etkiden binlerce yıldır kurtulamamaktadır.Sağlıklı düşünen,sorgulayan,dikkatlice analiz eden bir insan için bunu çözmek çok kolaydır.Kutsal kitaplardaki yönlendirmeler,menfaatler ve dehşet çok açıkça kendisini ele vermektedir.Ol deyince olur diye tasvir edilen Tanrının inanmayanların canlarını almak için yeryüzünde kendi yaratmış olduğu insanları kullanabileceğini düşünmek bile hiçbir şeyle izah edilemez.Sadece kendisine inanılması yetmezmiş gibi birde yeryüzündeki sözde temsilcilerine kutsal gibi tapılmasını ve inanılmasını istemesi de saçmalıktan öteye geçmez.

    Görünen Köy Klavuz istemez.

    Başka söze de gerek yok.

    • Yılmaz dedi ki:

      4. anlamayan arkadaş ta teşrif ettiler sonunda:))
      Hoşgeldiniz Gencer Bey.
      Bence böyle kelleden atarak konuşmayın da söylenenler havada kalmasın. Söylediklerinizin tamamı iddia ama bu iddiaları dayandırabileceğiniz somut bir delil koymamışsınız ortaya. Delilinizi açıkça ortaya koyun da onun üzerinden tartışalım, gösterilmeyen delil nasıl çürütülebilir ki, buna oynuyorsunuz?

      • Gencer dedi ki:

        Sen delili görmek istemedikten sonra sana delil göstersek ne fayda arkadaş.Bu sayfalarda yüzlerce delil var.Tanrı’nın yeryüzünde Kiralık katil tutması da sence delil değil mi?Kiralık diyorum çünkü ganimet ve cariye paylaşımı var.Tanrı’nın yeryüzüne inip Nikah memurluğu yapacağına kanaat getirebiliyorsan sana delil işlemez.Ayetlerin hepsi ne hikmetse Muhammed’in yararına olmuş.Amca,Hala,dayı,Teyze kızları,Evlatlığının karısını alması birde Tanrı’yı memur yapması,Ganimetleri kimseye vermeyip zora gelince 5/1’ine el koyması hikayeleri birbirine karıştırması Meryem’i Harun’un kardeşi İmran’ın kızı yapması ki bu tam bir fiyasko Şeytanın melekmi yoksa cinmi olduğuna bir türlü karar verememiş olması diğer dinlerin mensuplarını önce günahsız sonra cehennemlik ilan etmesi ohoooo Biz bu konuların üzerinden çok geçtik arkadaş artık özet çıkarıyoruz.Yanda konu başlıkları var hangisinden delil istiyorsan sağolsun Pante hazırlamış her şeyi.
        Ortada bir oyun varsa Dinlerdir ve sizlerde bu oyunun figüranlarısınız.

      • yasir dedi ki:

        Sn Gencer;
        Anlayamassın, sana ne anlatsak anlamassın çünkü sabit fikirli ve sabitlenmişsin…

        Allahın yolunda olan ve Allahın emrinden çıkmayan görünen veya görünmeyen bütün güçler melektir…

        Melek-malik-mülk, bunlar ”MLK” kökünden türeyen eş anlamlı sözçüklerdir…İblis Meleklerdendir lakin enerji boyutlu olduğundan görünmez olduğu için Cinlerdendir…
        Cenin, anne kardında göremediğimiz oluşum halindeki çoçuk…
        Mecnun, aklı örtülü-aklını kullanamayan, kişi…
        Ecnebi, yabancı diyarlarındaki göremediğimiz insanlar…
        Bunların coğu ”cin” kökünden türer…

        Kuranda ”ma meleke” diye bir tabir vardır, kişinin sağ elinin sahip olduğu güçler-işciler-vss gibi kavramlar için kullanılır…Veya İbrahim peygambere yerlerin ve göklerin melekutunu gösteriyorduk derken akabindeki ayetlerde İbrahime yerlerin ve göklerin güçleri olan Güneş-Ay-Yıldızlar vs gibi dağa güçlerini gösterip onlarıda melek olarak lanse ederler…Veya kişiye Adlı melekeleri yerindemi diye heyete sokarlar buradaki adli melekelerde, akıl’dır aklını kullanabilme sahibiyetin ve güçündür…

        Şimdi sana diğerlerinide anlatsak boş…Anlamassın, anlasanda çarpıtırsın.

      • rammsteinn dedi ki:

        sayın yılmaz
        evet bende anlamıyorum. cinleri,melekleri,dabbeyi,büyüyü,nazarı görünmeyen ne varsa anlamıyorum.
        ayrıca tanrının neyin peşinde olduğunu anlayamadım. dünyaya musa adında peygamber gönderiyor. bir din yaratıyor. adı yahudilik. sadece yahudi doğanlar yahudi olabilir şeklinde 1 numaralı kuralı da koyuyor.(tanrı kendi seçtiği kavmi yarattığı diğer tüm kavimlerden üstün tutuyor) uğruna savaşlar kavgalar oluyor. gel zaman git zaman yahudilik bozuldu diyerek isayı gönderiyor.(sesbeblerden biride sanırım yahudilerin cumartesi günü balık tutması) . hristiyanlık yaratılıyor. yahudilerle savaşlar kavgalar binlerce insan helak oluyor.bi süre sonra hristiyanlık bozuluyor. tanrı ne yahudiliği ne hristiyanlığı korumak adına kılını kıpırdatmıyor.yarım yüzyıl insanlar birbirini kırıp geçiriyor. sonra müslümanlık doğuyor. yine savaşlar.
        bir dinin doğması gelişmesi esnasında tanrı hertürlü desteği veriyor. ama peygamberler öldükten sonra o dini korumak için tanrı hiçbirşey yapmıyor. aksine yeni bir din ortaya çıkarıyor. eski din ile yeni din savaşırken buna da ses çıkarmıyor.
        ortalama zekaya sahip bir insanı bile tanrı yapsak,bu kadar mantıksız davranmaz.

        ayrıca,
        islam aleminin her zaman dediği “incil ve tevrat değiştirilmiştir” laflarının içi boştur.
        isanın hayat hikayesine bakarsanız,kendisini peygamber olarak ilan etmediğini,geride kitaplaştırılması için ayetler bırakmadığını görürsünüz. ölümünden 50-60 sene sonra yazılan kitaplarının birebirleri şu an aynıdır. ama hepsi tekrar ediyorum incilin hepsi insanların elinden çıkmadır.ölümüyle kitabın yazılışının tarih farkına bakarsak,isayı hiç görmemiş,hiç tanımamış insanların elinden çıkmıştır inciller.
        değişen bir şey yok. “incil değiştirilmiştir” diyerek islam alemi hristiyanlığa en büyük hakareti ediyor.
        yüce ulu haşmetli hazretli peygamberimiz isayı peygamber zannederek en büyük hatayı etmiştir.
        eğer incil değiştirilmiştir derseniz buyrun getirin. isa hangi ayeti bırakmıştır?
        somut delil istiyorsunuz ama ilk önce kendi elinizde somut delil ne var ona bakalım.
        neresinden tutarsanız oranın elinizde kalacağı kuranı delil gösterirseniz,bu elinizde hiçbir somut kanıt olmadığının göstergesidir.

    • Yılmaz dedi ki:

      Gencer,

      4. anlamayan olduğunu hemen ortaya koymuşsun, aynı kafayla devam ediyorsun. Genel konuşuyor delil göstermiyorsun. Ama delilli konuşmak kolay değildir tabi, en azından Kuran’ı alıp baştan sona okuman ve deliileri buraya yazmak için zaman harcaman lazım. Niye uğraşacaksın ki, kelleden üfür gitsin. Sağdan soldan duyduğun ve yarım yamalak anladığın yalan yanlış iddialarla konuşmak daha kolay. Bunu bile yapmaktan üşenen birinin kendi varoluşu üzerine kafa yormasını nasıl bekleyelim. Keşke sen de Pante’yi biraz örnek alsaydın kendine, Pante arkadaşımız anlamadıysa bile emek harcamış en azından.
      Ortada soru olmazsa cevap ta olmaz, üzgünüm.
      Delilleri göremeyen ya da görmek istemeyen sensin, Kuran’daki, evrendeki, ya da kendi benliğindeki delilleri görmüyor, görmek istemiyorsun.
      ”…İnanmayanlara gelince onların kulaklarında bir ağırlık vardır. Ve Kuran, onlar için bir körlüktür. Böylelerine çok uzak bir mekandan seslenilmektedir.”(Fussilet44)
      Şu ayet bile bir delil, bir mucizedir. Senin durumunu öyle güzel tarif ediyor ki. Kuran’ın ayetlerini anlayamadığın için, artniyetli ve yanlış yorumlamaların seni körleştiriyor ve O’ndan giderek uzaklaşmana yolaçıyor. Giderek daha uzaktan seslenildiği için de işitemiyorsun.

      ŞÖYLE DEMİŞSİN:Ortada bir oyun varsa Dinlerdir ve sizlerde bu oyunun figüranlarısınız.

      CEVAP:Sen kendi kurguladığın bir oyunda başrolü oynadığını sanıyor olabilirsin ama iplerin başkasının elinde. Sen oynamaya devam et, kısa günün karını kaybetme sakın.
      ”Onlar kendi dinlerini eğlence ve oyun haline getirdiler, iğreti hayat onları aldattı.Onlar bugüne kavuşacaklarını unutmuşlardı.Ayetlerimize karşı direniyorlardı. Bugün de biz onları unutuyoruz.”(Araf 51)

  27. Yılmaz dedi ki:

    Sevgili Toro,

    ŞÖYLE DEMİŞSİN:Artık problem değil! Ama önce sen şunu anlamalısın! Ben ve senin, senin tarafındakiler diye sınıflandırdığın herkes kendinden sorumludur ve kendi fikirlerini paylaşır! O yüzden eğer benimle yazışıyorsan sadece beni muhatap al! Ben ne bir grubun parçası olurum nede bir gruba angaje edilmeye razı olurum! O nedenle benimle konuşurken herkese hitap etme! Sedece benimle konuş! Bu sitede yazı yazan her hangi birisi eğer yazışmamıza fikriyle müdahil olmak isterse bunu kendi kararıyla zaten yapar ve ikimizden biri ya da ikimiz beraber onu ya da onlarıda yanıtlayabiliriz! Bu tarzın genelleştirmen açıkçası beni rahatsız ediyor! Zaten siteyi biraz inceleme fırsatı yaratsan kendine benim tarzımın bambaşka olduğunu görürüsün.

    CEVAP:Sevgili dostum, hiçkimse tamamen birbirinin aynı değildir, elbetteki tarzın farklı. Diğer arkadaşların da kendilerine göre tarzları var. Ama neticede sen, rammsteinn,1okuyucu ve aramıza henüz katılan Gencer arkadaşımız(yani dördünüz birden) tamamen benim savlarımı çürütme çabası içinde hareket ediyorsunuz, ben de sizin savlarınızı çürütmeye çalışıyorum. Yani siz dördünüz bir aradasınız, ben ise yalnızım. Bunu inkar etmeye çalışma istersen, Birbirinizin yazdıklarına karşı en ufak bir itiraz getirmediniz şu ana kadar.

    ŞÖYLE DEMİŞSİN:bu cevap gerçekten sana mı ait! Çünkü benim gördüğüm kadarıyla kendi kalibrenin çok altında kalmış bir yanıtla karşılık vermişsin!
    Özellikle niyet okuma konusunda, Kuran da yazanları anlama konusunda yine Kuran ın işaret ettiği hangi yardımcı kitaba ya da şeye dayanıyorsun merak ettim!
    Hani 3000, 5000 melek diye açıkça yazılmış bir metindeki sayıyı 1 e nasıl denkleştirdin, bu yöntemi Kuranın tanrsıı hangi kaynakla sana ulaştırdı gerçekten merak ettim

    CEVAP:Cevabımın kalibresizliği nedeniyle seni hayal kırıklığına uğrattığım için özür dilerim, cevap tamamen bana ait, yardımcı kitaplara istisnai durumlarda başvururum. 3000,5000 gibi sayıların 1e eşitlenebileceğini izafiyeti idrak etmiş bir beyin kolayca anlıyabilir, nitekim bu yöntem Kuran’da sık sık kullanılmakta ve okuyanlar izafiyet düşüncesine alıştırılmaktadır. Örneğin;
    ”…Rabbinizin katındaki bir gün sizin saymakta olduğunuzun bin yılı gibidir.”(Hac 47)
    ”Melekler ve ruh, miktarı ellibin yıl olan bir günde yükselir ona.”(Mearic4)

    Bana Tanrının geleceği bilme gücü yok mu mealinde bir soru sormuştun, Görüyorum ki aldığın cevaba itiraz edememişsin çünkü ortada ”izafiyet teorisi” denen bir realite var. Aynı düzlemde düşünmeye çalış dostum, Allah(sonsuz) katında 1 ile 1000 yada 100000000000… eşit değil midir? Ya da matematik ile izah etmeye çalışayım. 1/sonsuz neye eşitse 1000/sonsuz da aynısına eşit değil midir?

    Sen şimdi cevap ver bakalım. Muhammed önce 3000 melek deyip bir sonraki ayette 5000 melek derken ne yapmaya çalışıyordu. Bu kadar salak mıydı? Bu kadar salak idi ise zamanın izafi olduğunu nerden biliyordu ki zamanın izafi olduğuna dair yukarda yazdığım(ve yazmadığım nice ayet) leri uydurdu?

    Savaşın nasıl kazanıldığı konusunu fazla uzatmıyacağım. Atları ve develeri olan 950 kişi saldırıp su kuyularını ele geçirseydiler o halde, kafaları bu kadar da çalışmıyor mu? Ebu Cehil ölmeseydi de lidersiz kalmasalardı ya da. İlahi yardım senin tasavvur ettiğin gibi doğaüstü güçlerle işlemez, aynen Bedir’de olduğu gibi işler. Ayrıca ”melek” kelimesinin ne anlama geldiğini bilmiyoruz. Mesela ben meleklerin Allah tarafından konulmuş birtakım ”evrensel ilkeler” olabileceğini düşünüyorum. İlkeler kendilerine uyan insanlara yardım edemez mi sence?

    • 1okuyucu dedi ki:

      Yılmaz;

      demek Kuranda telaffuz edilen bütün sayılar bire eşit, demek 3000 melek deyince bu Allah katında 1 melektir diye düşüneceğiz, yani Allahı sonsuz bir sayı olarak düşünüp meleklerin sayısını Allaha böleceğiz ve Allah için tüm sayılar bire eşittir diyeceğiz,

      Kuran Allahın 3000 melek gönderdiğini söylese de Kurana hadi oradan yalan konuşma, Allah 1 tane melek göndermiş diyeceğiz, bunu da izafiyet teorisiyle açıklamaya kalkacağız, demagojinin bu kadarına da pes doğrusu,

      yaptığın bir matematik hatası var, herhangi bir sayıyı sonsuza böldüğünde sonuç sıfır (0) çıkar, limit konusuna çalışman lâzım.

      ayrıca miras hukukundaki sayıları neyle açıklayacağız, izafiyet teorisiyle mi? veya ikişer, üçer dörder alın denildiğinde neyi anlayacağız.

  28. 1okuyucu dedi ki:

    Yılmaz;

    gönderdiği 3 kitaptan 2’sini koruyamayan bir tanrının, 3 farklı din inancına sebep olarak 3 farklı din mensuplarının birbirlerini boğazlamasını, gönderdiği kitapların apaçık olmaması nedeniyle ayni din içerisinde farklı yorumlara sebep olarak ayni din mensuplarının birbirlerini boğazlaması mı amaçlamıştır? sorusu sorulduğunda, tanrının amacının böyle olmaması gerektiği düşüncesi, böyle bir tanrının reddedilmesi için yeterli bir sebeptir, (sanırım bu delil yeterlidir)

    realiteye bakıldığında, dünyayı düzene sokmaya çalıştığı iddia edilen bir tanrının binlerce yıldır sebep olduğu felaketlerden başka bir şey gözükmüyor, üstelik gönderdiği dinler her türlü sapıklığı üretmeye müsait birer bataklık gibi, kemikleştirdiği biat kültürüne dayalı Ataerkil toplum yapılarından bahsetmiyorum bile.

    Ama Kuranın hakkını yememek lâzım, Tevrat gibi ucuza gitmemiş, öyle verimli ki sömür sömür bitmiyor, hakkında binlerce kitap yazılsa, kitabı satacak potansiyel pazar hazır, yani ne yazarsan yaz, gerektiğinde yok satıyor.

  29. Yılmaz dedi ki:

    1okuyucuya cevap, Dostum son yazına cevap vereceğim ama önce senin neye inandığını, neyi temsil ettiğini bilmek isterim. Ateist misin yoksa herhangi bir dine mensup musun?

    • 1okuyucu dedi ki:

      “”Ateist misin yoksa herhangi bir dine mensup musun?””

      sorduğun soruya “hayır” diye cevap veriyorum.

  30. Yılmaz dedi ki:

    1okuyucu,

    ŞÖYLE DEMİŞSİN:demek Kuranda telaffuz edilen bütün sayılar bire eşit, demek 3000 melek deyince bu Allah katında 1 melektir diye düşüneceğiz, yani Allahı sonsuz bir sayı olarak düşünüp meleklerin sayısını Allaha böleceğiz ve Allah için tüm sayılar bire eşittir diyeceğiz,
    Kuran Allahın 3000 melek gönderdiğini söylese de Kurana hadi oradan yalan konuşma, Allah 1 tane melek göndermiş diyeceğiz, bunu da izafiyet teorisiyle açıklamaya kalkacağız, demagojinin bu kadarına da pes doğrusu,

    CEVAP:Bunu anlamanı beklemiyordum zaten. Orda verdiğim cevabın içinde bir tane de soru vardı ona neden cevap vermedin(ya da veremedin)? Kuranda telaffuz edilen bütün sayılar 1e eşittir diyen kim, kavram karmaşası yaşıyorsun. Allah sonsuzdur, sonsuzun varolduğu yerde sayı olur mu, almıyor mu kafan bunu?

    ŞÖYLE DEMİŞSİN:yaptığın bir matematik hatası var, herhangi bir sayıyı sonsuza böldüğünde sonuç sıfır (0) çıkar, limit konusuna çalışman lâzım.

    CEVAP:Matematik hatası filan yok, tabi ki ”0” çıkacak, ben de onu anlatmaya çalışıyorum zaten ama anlayacak nerde?

    ŞÖYLE DEMİŞSİN:gönderdiği 3 kitaptan 2’sini koruyamayan bir tanrının,….

    CEVAP:Bunu nerden çıkardın, nerde yazar Allah’ın 3 kitap gönderdiği, sürekli yalan-yanlış bilgilerle mi tartışıp duracağız burda? Bak ben birkaç tanesinin adını sayayım; Kuran, İncil, Zebur, Tevrat. 4 etti. Yanlışlıkla da olsa 4 ile 3ü eşitlemiş oldun işte ve Allah’ın tuzağına düştün. Kimmiş matematik bilmeyen, Adını bildiklerimizin dışında bilmediklerimiz de var ama netice değişmez, hepsi Allah’ın katından gelmiştir, hepsi ”hak”kı bildiriri, hepsi bir(1)dir

    ŞÖYLE DEMİŞSİN:3 farklı din inancına sebep olarak

    CEVAP:Kitap tek olduğuna göre dinde tektir, insanlar yozlaştırmış ya da sapıtmışlarsa bu insanların hatasıdır, Allah’ın değil.

    ŞÖYLE DEMİŞSİN: gönderdiği kitapların apaçık olmaması nedeniyle ayni din içerisinde farklı yorumlara sebep olar

    CEVAP:Kitap apaçıktır;Farklı yorumların nedeni kişisel çıkar hesaplarıdır;
    ”…Kitap verilmiş olanlar kendilerine ilim geldikten sonra,, aralarındaki kıskançlık /doymazlık
    /azgınlık/dengesizlik/yalancılık/zulüm/kibir/zinakarlık yüzünden ihtilafa düştü.”(Ali İmran 19)

    ŞÖYLE DEMİŞSİN:realiteye bakıldığında, dünyayı düzene sokmaya çalıştığı iddia edilen bir tanrının binlerce yıldır sebep olduğu felaketlerden başka bir şey gözükmüyor

    CEVAP:Toro önceki yazılarından birinde kendi hatalarımın suçunu şetanın üzerine attığımı iddia etmiş sonra da bu iddiası Kuran tarafından çürütülmüştü. Ama görüyorum ki sizler kendi kusurlarınızı Tanrı’nın üzerine atmaktan hiç çekinmiyorsunuz. Ne yaman çelişki ama.

    ŞÖYLE DEMİŞSİN: biat kültürüne dayalı Ataerkil toplum yapılarından

    CEVAP:Biat etmek oy vermektir, bunun nesi kötü? Sen oy vermiyor musun?

    ŞÖYLE DEMİŞSİN:Ama Kuranın hakkını yememek lâzım, Tevrat gibi ucuza gitmemiş, öyle verimli ki sömür sömür bitmiyor, hakkında binlerce kitap yazılsa, kitabı satacak potansiyel pazar hazır, yani ne yazarsan yaz, gerektiğinde yok satıyor

    CEVAP:Buna katılırım işte.Tevrat’ı okumadığım için ucuza gidip gitmediği konusunda yorum yapamıyacağım. Ama Kuran’ın yüzlerce yıldır hem dinci yobazlar hem de dinsiz yobazlar tarafından anlam çarpıtmaları yoluyla nasıl sömürüldüğünü gördükçe ilk defa senninle hemfikir olmaya karar verdim.

  31. Yılmaz dedi ki:

    1okuyucu,

    İslâmı seçmeden önce içinde var olduğunu söylediğin adalet duygusunu umarım İslâm dini köreltmez.

    ŞÖYLE DEMİŞSİN:bizim korkup kaçacağımız bir arslan, yem olacağımız kuş, kurt filan yok, biz sizi yutan arslanın ayaklarımız altında ezilmesinin arslanın midesindeki sizlere de zararı olacağını düşünerek sizin aslanınızdan uzak durmaya çalışıyoruz, çünki bize Müslümanlarla dost olmayın diyerek gönlümüzü Müslümanlara kapatan bir tanrımız yoktur, yani gönlümüz herkese açıktır, o nedenle size bir zarar gelmemesi için sizin arslanınızdan uzak duruyoruz

    CEVAP:Allah razı olsun kardeşim, ben de aynı şefkat duygularını sizler için besliyorum.

    ŞÖYLE DEMİŞSİN:cennet tasvirlerini ben yapmıyorum, ben yapılan cennet tasvirlerinden bahsediyorum, eğer maddi anlamda bir cennet yoksa, cennette maddi anlamda varlıklarda yok demektir, bu durumda yeniden dirilmenin birebir olmadığını savunmak zorunda kalırsın ki, İbrahimin öldürdüğü kuşların aynen yaratıldığını anlatan bir kitaba muhalefet etmiş olursun, dahada vahimi, umut ettikleri cennetin anlatıldığı gibi olmadığını öğrenen bir çok kişi cazibesini kaybetmiş bir dine inanmayı gereksiz bulurda dinden çıkmaya kalkarlar, ondan sonra ayıkla pirincin taşını,

    CEVAP:Kurandaki cennet ve cehennem tanımlamaları mecazidir. İşte kanıtı;
    ”’…cennetin temsili anlatımı şu:Altından ırmaklar akar,yemişleri de sürekli, gölgesi de…”(Rad35)
    Gördüğün gibi ”temsili anlatım” denmiş. Ben kendi adıma maddi bir cennetle karşılaşıp karşılaşmıyacağımız konusunda emin değilim. Belki de başlangıçta maddi olan cennet ruhun evrilerek Allah’a yakınlaşması ile birlikte tamamen manevi bir boyuta taşınabilir.
    İbrahim peygamber’in öldürdüğü kuşlara gelince; ben ilgili ayetlerde ahirette diriltilmekten çok reenkarnasyon(veya evrim içinde reenkarnasyon) konusunun işlendiğini düşünüyorum. Ahiret İslam’ın en temel inançlarının başında gelir, İbrahim peygamberin ahiretten şüphe duyması olası değil.
    Maddi bir cennet sözkonusu olsa bile, senin iddia ettiğin gibi sapık dürtülerin doyurulmasına işaret eden hiçbir ifade yoktur. Eğer üreme devam edecekse meşru cinsel ilişki olacaktır.(Meşru cinsel ilişki sapıklık mıdır? sen cinsel özgürlük naraları atan insanlardan değil misin?) Cennete ilişkin tasvirlerden gözgöze bakışmadan sözedilir ki bu da gidişatın(bedensel birliktelikten platonik aşka ve manevi birleşme yönünde olduğuna işaret eder. Ama bunları görebilmek için artniyetsiz bir şekilde okumak ve üzerinde düşünmek gerekir.

    ŞÖYLE DEMİŞSİN:dahada vahimi, umut ettikleri cennetin anlatıldığı gibi olmadığını öğrenen bir çok kişi cazibesini kaybetmiş bir dine inanmayı gereksiz bulurda dinden çıkmaya kalkarlar, ondan sonra ayıkla pirincin taşını,

    CEVAP:Allah’a gerçekten gönül vermiş hiçkimsenin cennetten baklantileri senin tasavvur ettiğin gibi değildir. Ayrıca sen başkalarının cennette uğrayabilecekleri hayal kırıklığını dert etme istersen.

    ŞÖYLE DEMİŞSİN:cehenneme gönderdiklerine yapacağı vahşet içeren fiziksel işkenceleri ballandıra ballandıra anlatan tanrı mı tüm günahları affedecek?

    CEVAP:Allah ”affederim” diyor, sen ”yok Allah yalan söylüyor” deyip işine gelmeyen ayetleri hemen reddediyorsun. Ne diyeyim ki sana, buna cevap vermeye gerek var mı?

    ŞÖYLE DEMİŞSİN:Kuranın tanrısının niyetini anlamak istiyorsan, Kuranın bütününe bir bak istersen, insanın kendi çocuğunu sevmesini bile şirk sebebi sayan bir tanrıyla işiniz çok zor,

    CEVAP:Allah’ın niyetini okumaya devam et bakalım, amma sahtekar bir tanrı yaratmışsın iç dünyanda ama o tarif ettiğin tanrı senin iddia ettiğin gibi Kuran’ın Tanrısı değil senin iç karmaşalarının ve içine yuvarlanmış olduğun karanlığın tanrısı.
    Allah insanın kendi çocuğunu sevmesini şirk saymaz ama evlat sevgisi bahane edilerek amaçtan sapılmaması konusunda öğüt verir.

    ŞÖYLE DEMİŞSİN:eğer etik kavramlardan bahsedeceksek, İslâm alemi bu konuda son sırada yer alır, realiteye bir bak, her türlü ahlâksızlığın yapıldığı bir islâm alemi görmediğini söyleyemezsin,

    CEVAP:Bunda haklısın ama ben buna daha önce birkaç defa yanıt verdim. Benim önüme delil getireceksen Kuran’dan getir, kendini ”İslam alemi” diye tanımladığın şirk toplumundan değil.

    ŞÖYLE DEMİŞSİN:İslâmı seçmeden önce içinde var olduğunu söylediğin adalet duygusunu umarım İslâm dini köreltmez.

    CEVAP:Ben ”can çekişmeye” başlamış olan adalet duygumun yeniden canlandığını görüyorum.

    • rammsteinn dedi ki:

      sayın yılmaz
      cennet konusunu kendince anlatmışsın. tabii herzaman kullandığınız “mecazi” kelimesini kullanarak.
      buyur

      NEBE – 33
      Şüphesiz Allah’a karşı gelmekten sakınanlara bir kurtuluş, bahçeler, üzümler, kendileriyle bir yaşta, göğüsleri çıkmış genç kızlar ve dolu dolu kadehler vardır.
      (diyanet)

      bu kızların göğüsleri de mecazi sanırım. genç olmaları da büyük ihtimalle mecazidir. belki huri kelimesi tamamen mecazidir.
      mecazi olmayan bir gerçek ise,kadınlara cennette ne verileceğidir.
      klasik cevabın şu olacak “erkeklere ne verilecekse,kadınlara da o verilecek”
      kuranda kadına cennette ne vaad edilmiş acaba kuran da?

      eğer bu sorunun cevabını bulursan seni tebrik edeceğim.
      kadınlar hangi durumda kocasını boşama hakkına sahip olur?
      hadis,yorum,vs vs değil. direk kurandan ayet var mı acaba?

      • Yılmaz dedi ki:

        ramsteinn, anlamamakta ısrar ediyorsun dimi:)))
        ŞÖYLE DEMİŞSİN:cennet konusunu kendince anlatmışsın. tabii herzaman kullandığınız “mecazi” kelimesini kullanarak.
        NEBE – 33
        Şüphesiz Allah’a karşı gelmekten sakınanlara bir kurtuluş, bahçeler, üzümler, kendileriyle bir yaşta, göğüsleri çıkmış genç kızlar ve dolu dolu kadehler vardır.(DİYANET)
        bu kızların göğüsleri de mecazi sanırım. genç olmaları da büyük ihtimalle mecazidir. belki huri kelimesi tamamen mecazidir.
        mecazi olmayan bir gerçek ise,kadınlara cennette ne verileceğidir.
        klasik cevabın şu olacak “erkeklere ne verilecekse,kadınlara da o verilecek”
        kuranda kadına cennette ne vaad edilmiş acaba kuran da?

        CEVAP:Verdiğim ayette(Rad 35) Allah ”temsili anlatım” kelimelerini kullanmış, bunun nesine itiraz ediyorsun ki? Yani Allah bu anlatım mecazdır diye net bir şekilde ifade etmiş. Ben kişisel olarak cennetin ruhani bir mekan olduğuna inanıyorum(böyle inanma hakkım var mı sence?),bedenlerimizin cinsiyeti varsa da ruhun cinsiyeti olmaz. Dolayısıyla senin o klasik cevap dediğin cevap doğru cevaptır,
        ”Ben sizden, erkek-kadın hiçbir çalışanın ürettiğini boşa çıkartmıyacağım. Hep birbirinizdensiniz….Allah katından bir karşılık olarak altlarından ırmaklar akan cennetlere koyacağım…”(Ali İmran 195)
        Diyelim ki cennette bedenlerle varolacağız, hurilerin göğüsleri de mecaz değil. Bu durumda dişilerin göğüslerinin olması çok normal değil midir?. Erkek misin yoksa bayan mısın bilmiyorum ama eğer erkeksen bayanların göğüssüz mü olmasını tercih ederdin?
        Eğer bedensel varoluş ve üreme devam edecekse cinselliğin de devam etmesi çok doğal değil midir? Yoksa sen cinselliği pis, ayıp ya da günah olarak mı görüyorsun? Yoksa işine gelince öyle gelmeyince böyle mi?
        İlla kadınlara özgü bir şeyler arıyorsan aşağıdaki ayete bakabilirsin;
        ”Çevrelerinde kendilerine özgülenmiş, genç gılman dolaşır. sanki sedeflerinde saklı inciler”(Tur 24)
        Gılman çoğul bir anlam içerir ve bıyığı yeni terlemiş gençler anlamı taşır.

        ŞÖYLE DEMİŞSİN:eğer bu sorunun cevabını bulursan seni tebrik edeceğim.
        kadınlar hangi durumda kocasını boşama hakkına sahip olur?
        hadis,yorum,vs vs değil. direk kurandan ayet var mı acaba?

        CEVAP:Beni tebrik etmene gerek yok, Allah’ı takdir etmeye çalış bence. Ayrıca ne zaman hadislerden örnek verdim ki ben? dini Allah indirmiştir, peygamber ona ekleme ya da çıkarma yapamaz.
        Kadın boşanma konusunda kocasıyla aynı haklara sahiptir. Bana göre bu konudaki en kritik ayet peygamber eşlerine tanınan boşanma hakkını tebliğ eden ayettir.
        ”Ey peygamber, eşlerine şöyle söyle:’Eğer şu iğreti dünya hayatını ve onun süsünü istiyorsanız, haydi gelin, sizi nimetlendireyim ve sizi güzellikle serbest bırakayım!”(Ahzab 28)
        Bu ayette peygamberin mütevazi hayatından hoşlanmıyan peygamber eşleri varsa peygamberden sıkıntıya girmeden boşanabilecekleri, üstelik boşanırken her türlü yasal haklarını da(mehir, nafaka vs.)koruyacakları bildirilmektedir. Doayısıyla bütün kadınlar aynı haklara sahip olacaklardır.

      • yasir dedi ki:

        Gerçek şu ki, Allah’a teslim olmuş bütün erkekler ve kadınlar, inanan bütün erkekler ve kadınlar, kendini ibadet ve taata vermiş erkekler ve kadınlar, niyet ve davranışlarında doğru ve samimi olan erkekler ve kadınlar, sıkıntılara göğüs geren erkekler ve kadınlar, gönülden saygı ile Allah’a karşı gelmekten korkan erkekler ve kadınlar, sadaka veren erkekler ve kadınlar, oruç tutan erkekler ve kadınlar, iffet ve namuslarını koruyan erkekler ve kadınlar, Allah’ı durmaksızın çokça anan erkekler ve kadınlar var ya; işte Allah onlara bağışlanma ve büyük bir mükafat hazırlamıştır.Ahzâb / 35

        Rams, Huriler seni neden bu kadar rahatsız ediyor?

        Ayrıca nebe 332’ü iyi oku orada ne gögüş nede huri kelimesi geçmez…

        Ve kevâıbe etrâbâ78 / NEBE – 33

        Ayrıca hurilerin olması çok doğal ve bu günkü hayattan daha gerçektir…
        Ayrıca cinsellik hayın bir gerçeği ve doğal-temel ihtiyaçlardan biridir…

        Şarkıların-şiierlern %90’nı kimler ve kim için yazılmaktadır, tamamen sevği ve sevğililer içindir Allah bu gerçeği bimiyormu, bildiği için cenneti anlatırlken göz aydınlığı eşlerinde var olduğunu söylemenin ne gibi sakıncası var anlayamıyorum…İnsanlar dünyada dahi Güzel-ahlaklı bir eşinin olmasını, sağlıklı-iyi bir gelirini-güzel çoçuklarının olmasını istemezmi ve güvenli bir yerde emin olarak yaşamak istemez mi, işte Allah insanları bu cennetle müzdeliyor…

    • 1okuyucu dedi ki:

      Yılmaz, sen ayni şevkat ve duyguları gayri Müslimler için besleyemezsin, çünki Kuranın tanrısı size “kafirlerle dost olmayın” diye emir veriyor, dost olmayacağınız kişilere şevkat beslemeniz insan fıtratına aykırı, o nedenle sözünü ciddiye almıyorum, eğer söylemimde ciddiysen, bil ki gönlünü genişleterek Kuranın tanısına isyan ediyorsun,

      sunduğun kanıta bak! tanrı niye mecaz anlam kullansın ki, anlatması gerekeni, net olarak anlatmaktan aciz mi? sen hiç dere üzerindeki köprüde inşa edilmiş balık lokantası görmedin mi? (yerini tam olarak bilmiyorum, Tire veya Selçuk ilçesine bağlı bir köy olabilir) cennette güneş benzeri aydınlatma araçları var mıdır yok mudur? veya gece, gündüz gibi durumlar var mıdır yok mudur bilemem ama geniş ağaçların gölge yaptığını biliyorum. (ceviz, çınar gibi) insanların aynen yaratılacağı iddia edildiğine göre cennete fiziksel varlıklarıyla gitmeleri ve ihtiyaçlarının da fiziksel olması büyük olasılık…

      “””Göğüsleri turunç gibi yaşıtlar””””

      “””İşte böyle! Onları iri gözlü hurilerle de eşleştirmişizdir”””

      “””Çevrelerinde, kendilerine özgülenmiş genç uşaklar dolaşır; sanki sedeflerinde saklı inciler.”””

      yukarıdaki tercümeler Yaşar Nuri Öztürke ait, tomurcuk sineliler, huriler, parlak oğlanlar İslâm aleminde cinsel hazza yönelik sunular olarak anlaşılmaktadır, ödül beklentisi içinde olanların, tanrıdan gelecek ödüllerin dört dörtlük olması gerektiği inancı, onların ister istemez, iştahlarını kabartmaktadır, bunların maddi veya manevi olduğunu ben bilemem, ama insan aynen yaratılacaksa, fiziksel ihtiyaçları da söz konusu olacaktır, bu durumda karşısındaki tomurcuk sineli genç kızla manevi bağ kurmaya çalışacağını söylemenin pek anlamı olmaz, kaldı ki cinsel istek duysa bile onu kınayacak kimse yok, sonuçta verdiği sınavı kazanmış, cenneti hak etmiş, artık vereceği bir sınav kalmamış, tanrı kalkıp ta “vay! sen tomurcuk sinelilere nasıl cinsel istekle yaklaşırsın” diyebilir mi?

      ayrıca ödül beklentisi içerisinde olsaydım, cennete gitmek bana da cazip gelirdi, oysa ben size göre cehenneme gitmeyi göze almış biriyim, buda benim sapık ödüllerin peşinden koşmadığımı göstermiyor mu? ayrıca cehennemden korkmadığımı göstermiyor mu? söyle bakalım art niyet bendemi, yoksa beklentileri olanlarda mı?

      ben cinsel özgürlük naraları atan biri değilim, yaşadığım toplumda genel ahlak ilkelerine herkes gibi uymaya çalışan biriyim ama sen cinsel özgürlüğün ne olduğunu öğrenmek istiyorsan, Kuranda kime ne gibi ayrıcalıklar verildiğine bak? kimlere (parası olan zenginlere) ne gibi ayrıcalıklar verildiğine bak?

      ben eleştiri hakkımı kullanabilmek için ayetleri görmezden gelmiyorum, ama sen işine gelenleri görüp işine gelmeyenleri pas geçiyorsun, keşke benim kadar görmeyi denesen, o zaman tutarsızlıkları da göreceksin, o nedenle Allahın affetmesi, cehennemde fiziksel işkencelerin olduğu gerçeğini değiştirmez, tanrının merhametini görüyorsan, sadistliğini de göreceksin,

      benim tasavvur ettiğim tanrı elbette Kuranın tanrısı değil, benim tasavvur ettiğim tanrı kendisini aldatma aracı olarak kullandırmaz, ayrıca şirk gibi bir takıntısı da yoktur,

      aldatmayı ancak, tanrıdan (uydurdukları sahte tanrılardan) vahiy aldığını iddia ederek insanları tanrıyla kandırmaya (sizin deyiminizle söylersek: Allahla aldatmak) çalışanlar yapar,

      ahlâk konusunda Kurandan delil getir diyorsun, peygambere sunulanları, zenginlere sunulanları, gayrimüslimlere yapılan dayatmaları ben yapmıyorum herhalde. ayrıca kabul etmek istemesen de, islâm alemi Kuranın aynası…

      adalet konusunda, var olan adalet duygun İslâmı kabul ettikten sonra can çekişmeye başlamış olmasın, sakın baktığın pencere seni yanıltıyor olmasın

      • Yılmaz dedi ki:

        1okuyuc,
        ŞÖYLE DEMİŞSİN:Yılmaz, sen ayni şevkat ve duyguları gayri Müslimler için besleyemezsin, çünki Kuranın tanrısı size “kafirlerle dost olmayın” diye emir veriyor, dost olmayacağınız kişilere şevkat beslemeniz insan fıtratına aykırı, o nedenle sözünü ciddiye almıyorum, eğer söylemimde ciddiysen, bil ki gönlünü genişleterek Kuranın tanısına isyan ediyorsun,

        CEVAP:Allah ”üzüm üzüme baka baka kararmasın” diye uyarıda bulunuyor sadece.
        Çok şükür barışsever bir insanım, eksiklerim olmakla birlikte dinimi doğru öğrendiğimi biliyorum, eksiklerimi de kapatmak için çaba harcıyorum. Müşriklerin de, kafirlerin de günün birinde benden daha imanlı bir insan olabileceğini, en azından böyle bir ihtimal olduğunu biliyorum. Benim için önemli olan insanın taşıdığı değerlerin ne olduğudur, taşıdığı etiketin ne olduğu değil. Bu da Kuran’ın ruhuyla tamamen uyumludur. Mesela, seçimden sonra bana İncil’i göndermiş olan hristiyan arkadaşla buluşup, çay-kahve içeceğiz.,güzel güzel tartışıp, fiikir alışverişinde bulunacağız.. Bu Kuran’ın yasakladığı değil, teşvik ettiği bir şeydir.

        ŞÖYLE DEMİŞSİN:sunduğun kanıta bak! tanrı niye mecaz anlam kullansın ki,

        CEVAP:Allah sana akıl fikir versin. Allah bu” temsili bir anlatım”dır diyor, sen ”olur mu öyle şey Allah neden mecaz anlam kullansın ki” diyorsun. Allah ya bilmiyor ya da yalan söylüyor senin zihniyetine göre. İşin komik tarafı ”göğüsleri turunç gibi yaşıtlar”,”iri gözlü huriler” dediği zaman doğru söylemiş oluyor, ama ”ben size böyle anlatıyorum ama bu anlatım temsilidir” dediği zaman yalan söylemiş oluyor. Ne mantık ama.

        ŞÖYLE DEMİŞSİN: insanların aynen yaratılacağı iddia edildiğine

        CEVAP:Bunu da sen uydurmuşsun. Kuran’ın neresinde geçer ”insanların aynen yaratılacağı” şeklinde bir ifade, varsa ayet numarasını ver.
        Kuran’da insanların diriltileceği söylenir sürekli, Allah’ın insana ait her türlü bilgiye sahip olduğu, insana ait bilgilerin kaybolmayacağı ifade edilir. hatta bir yerde insanların ”hiç bilemiyecekleri şekilde yeniden” yaratılacakları belirtilir..

        ŞÖYLE DEMİŞSİN:ayrıca ödül beklentisi içerisinde olsaydım, cennete gitmek bana da cazip gelirdi, oysa ben size göre cehenneme gitmeyi göze almış biriyim, buda benim sapık ödüllerin peşinden koşmadığımı göstermiyor mu? ayrıca cehennemden korkmadığımı göstermiyor mu? söyle bakalım art niyet bendemi, yoksa beklentileri olanlarda mı?

        CEVAP:Sen cennetin var olduğuna inansan cennete gidebilmek için çaba harcasın, Aksini yapmak mantığa da akla da aykırıdır. Ama sen ahirete, hesap vermeye,cennete, cehenneme,inanmadığın için ”kısa günün karı”nı riske edemiyorsun.

        ŞÖYLE DEMİŞSİN:ben eleştiri hakkımı kullanabilmek için ayetleri görmezden gelmiyorum, ama sen işine gelenleri görüp işine gelmeyenleri pas geçiyorsun, keşke benim kadar görmeyi denesen, o zaman tutarsızlıkları da göreceksin, o nedenle Allahın affetmesi, cehennemde fiziksel işkencelerin olduğu gerçeğini değiştirmez, tanrının merhametini görüyorsan, sadistliğini de göreceksin,

        CEVAP:Bunlar kitabı bütün olarak bilmemen ve kitabın ruhunu anlayamaman ile ilgili.
        1-Cehennemde azap vardır, ama fiziki mi ruhi mi ya da ne şekilde bunları bilmiyoruz, anlatılanlar temsilidir.
        2-Bu dünya şartlarında oluş sürecinde tekamül etmeyi beceremeyen bencil benlikler daha zor şartlarda(cehennemde) tekamül etmek zorunda kalacak, bunu başarabilen diğerleriyle birlikte yola devam edecektir.

        3-Bu yola bizi Allah zorla çıkarmamıştır, Allah ile ahitleşilmiş ve yola kendi insanın arzusu ile çıkılmıştır.
        ”Onların birçoğunda ahde vefadan eser bulamadık…”(Araf 102)
        ”Biz emaneti göklere,yere,dağlara teklif ettik de onlar onu yüklenmekten kaçındılar, ondan ürktüler. İnsan ise çok zalim ve çok cahil olduğu halde onu yüklendi.”(Ahzab72)
        4-Yola çıkmadan önce insana yolda ihtiyaç duyacağı donanım verilmiştir.
        ”Onu amaçlanan düzgünlüğe ulaştırıp öz ruhumdan içine üflediğim zaman önünde hemen secdeye kapanın.”(Hicr 29)
        ”Hani Rabbin ademoğullarından, bellerinden zürriyetlerini alıp onları özbenliklerine şahit tutarak sormuştu:”Rabbiniz değil miyim ?” Onlar ”Rabbimizsin, buna tanıklık ederiz!” demişlerdi. Kıyamet günü ”Biz bundan habersizdik!” demeyesiniz.(A’raf 172)
        5-Daha da yetmemiş, Allah yoldan sapan kuluna yardım amacıyla ekstradan uyarıcılar, hatırlatıcılar göndermiştir.
        6-Evrensel yasalar gereği insan bu dünyada zulüm işledikçe zulüm kazanmakta ve biriktirmektedir. Biriktirdikleri ahiret gününde karşısına getirilecektir. Kuranda sürekli olarak Allah’ın kullarına zulmetmediği, insanların kendi özbenliklerine zulmettikleri anlatılır.
        ”Melekler özbenliklerine zulmetmiş olanların canlarını alırken….”(Nisa97)
        ”Özbenliklerine hainlik edenler…”(Nisa107)
        ”Kim bir kötülük yapar yahut özbenliğine zulmederde sonra Allah’tan af dilerse Allah’ı çok affedici, çok merhametli bulur.”(Nisa110(
        ”…Kazandığınız şeyler dışında bir şeyle cezalandırılmıyacaksınız.”(Yunus52)

        Görüldüğü gibi herşey insanın elinde, zulüm işleyen zulüm kazanır, güzellik işleyen güzellik kazanır. Allah’ı suçlamanın, O’na iftira etmenin anlamı yok, Peki yolun sonunda ne olacaktır, cevabı aşağıda;
        ”O gün ikiyüzlü erkeklerle ikiyüzlü kadınlar iman edenlere şöyle derler’Bize bakın da ışığınızdan bir parça alalım.’ Şöyle denir onlara ‘Arkanıza dönün de bir ışık arayın’ Nihayet aralarına kapısı olan bir sur çekilir. İçinde rahmet vardır onun. Dış tarafı ise azap.(Hadid13)
        Görüldüğü gibi araya çekilen surun kapısı var, geçiş mümkün yani, Ayrıca ışığı geri dönün de arkanızda(diğerlerinin bulduğu yerde) arayın deniyor, bunu da biraz düşün istersen.

        ŞÖYLE DEMİŞSİN:benim tasavvur ettiğim tanrı elbette Kuranın tanrısı değil, benim tasavvur ettiğim tanrı kendisini aldatma aracı olarak kullandırmaz, ayrıca şirk gibi bir takıntısı da yoktur,

        CEVAP:Çok güzel, tasavvurunda bir Tanrı olması büyük bir artı bence. Sahte dine karşı bir başkaldırı olarak ortaya çıkmış olan deizm bile belki de kurtuluş için yeterli olacaktır.
        Allah’ın kendisini aldatma aracı olarak kullandığını nerden çıkarıyorsun?
        Ayrıca Tanrı’nın şirke karşı kayıtsız kalmasını beklemek çok büyük bir haksızlık, üstelik hiç mantıklı değil. Şirk en büyük zulüm üreten mekanizmalardan biridir, belki de en önemlisidir. Şirk Allah’ın yetkilerinin Allah’tan alınarak başkalarına(ilahlaştırılmış insanlara) devredilmesidir ki yetkileri ele geçiren bu yetkileri acımasızca kullanmaya başlar, en büyük zulüm de bir insanın Allah’lık yapmaya başlamasıdır. Yoksa şirk Allah’a ne zarar verebilir ki?

        ŞÖYLE DEMİŞSİN:aldatmayı ancak, tanrıdan (uydurdukları sahte tanrılardan) vahiy aldığını iddia ederek insanları tanrıyla kandırmaya (sizin deyiminizle söylersek: Allahla aldatmak) çalışanlar yapar,

        CEVAP:Beni şaşırtmaya başladın:)) Kuran’dan referanslar veriyorsun. Allahla aldatmak için vahiy aldığını iddia etmek şart da değildir,gerekli de değildir. Allah adına iş yaptığını iddia eden herkes bunu kullanabilir. Örneğin bir siyasetçi Allah’ın adını sürekli anarak oy devşiriyorsa Allah’la aldatıyordur, ya da bir hocaefendi Allah’ın adını anarak insanlar üzerinde kendisine güç devşiriyorsa Allah ile aldatıyordur.
        ‘…O halde iğreti dünya hayatı sizi sakın aldatmasın! O yaman aldatıcı sakın sizi Allah ile aldatmasın.”(Fatır 5)
        ”…….O yaman aldatıcı sizi Allah ile aldattı.”(Hadid14)
        ”…….Allah’ın vaadi haktır;iğreti hayat sizi sakın aldatması! O yaman aldatıcı sakın sizi Allah ile aldatmasın”(Lukman33)

        Sence sahte bir peygamber insanları Allah ile aldatmaya karşı uyarır mı, tabiatın kanununa aykırı değil mi bu, kendisine karşı insanları uyaran bir sahte peygamber olabilir mi? Bak Allah’ın tuzağına yakalandın yine:)) Ama ne güzel, ne hayırlı bir tuzak, üzerinde hakkıyla düşünsen belki de kurtuluşuna vesile olacak.

        ŞÖYLE DEMİŞSİN:ahlâk konusunda Kurandan delil getir diyorsun, peygambere sunulanları, zenginlere sunulanları, gayrimüslimlere yapılan dayatmaları ben yapmıyorum herhalde. ayrıca kabul etmek istemesen de, islâm alemi Kuranın aynası…

        CEVAP:Bunların hiçbirini kabul etmiyorum. Böyle genel konuşamazsın. Peygambere ve zenginlere sunulan neymiş, gayrimüslimlere ne dayatılmış, ayetleriyle birlikte net söyle.

      • Alican dedi ki:

        Yılmaz Abi
        Kuran’ı yeri geldiği zaman olumlu anlamda değiştirebiliyorsunuz.Bunu Kuranın mucizesi olarak gösteriyorsunuz. İşinize gelmediği zaman da “yav bu ayette mecaz var,veya yanlış çevrilmiş” diyorsunuz. Tur suresi 24’ü Nebe 30-33 de erkeklere açıkça vadedilen memeleri sertleşmiş ifadesine muadil olarak kullanıyorsun ve bu da kadınlar için diyorsun. Pes. Şöyle bir ayet olur nebe 30-33’ün kadınlara uyarlanabilecek muadili : “kadınlara da göğüsleri kaslı,üçgen vücutlu tuttuğunu koparan izbandut gibi yaşıt erkekler verilecektir.” var mı böyle bir ayet? yok. O zaman bazı şeyleri en azından “allah böyle vadetmiş bunun sebebini bilemem” diye bırak. Daha doğru olur.çünkü bu sefer de “ayetlerimi apaçık bir şekilde gönderdim” diyen allahın ifadelerini yetersiz bulup güya anlayacağımız şekle getirmeniz allahın gücüne gidebilir. Ve “bak şu işgüzarlara sözlerimi nasıl da izaha kalkışıyor hadsizler.Sizin inanmıyanlardan ne farkınız var onlar da çarpıtıyor siz de” diyebilir.

      • yılmaz dedi ki:

        Sevgili Alican,
        cevabımı görebilecek misin bilmiyorum. Çünkü sitede yazdığım son dönemde yasaklandım ve cevaplarım çıkmadı. Üstelik de yasaklandığımı sitede ilan etmeden, kimseye bildirmeden yaptılar bunu. Sanki cevap vermiyor ya da veremiyor muşum gibi yaptılar yani. Kendilerine yakışanı, karakterlerine uygun olanı yaptılar yani. Ben de zaten sitede yazmanın faydasız olduğunu gördüğümden ”hayırlısı buymuş” deyip üzerinde durmadım. Normalde sana da cevap vermeyi düşünmüyordum ama ”abi” diye hitap ettiğin için cevap vermeye borçlu hissediyorum kendimi. Eğer bana konmuş olan yasak kalkmışsa ve bu yazdıklarım yayınlanırsa sorduğun sorulara da cevap vereceğim.

        saygılar

      • yılmaz dedi ki:

        Sevgili Alican,
        biraz önce yazdıklarım yayınlandığı için sorularına cevap veriyorum.
        Ben asla Kuran ayetlerini bilinçli olarak çarpıtma gibi bir düşüncenin içinde olmadım. Böyle bir yanlışa düşmekten Allah’a sığınırım. Bu insanın kendi kuyusunu kazması anlamına gelir ki bir insanın yapabileceği en büyük hata olur. Ben sadece Kuran’dan ne anladığımı(kişisel yorumlarımı) ifade ediyorum burada. Bu yorumları yaparken hataya düşmüş olabilirim, eğer böyle bir hatam olmuşsa da(ki olmuştur, hatasız insan olmaz, herşeyin doğrusunu Allah bilir) yapabileceğim tek şey Allah’ın rahmetine sığınmaktır. Aksine hatalı bir yorum yapmış olduğum kanaatine sahip olursam aynı konuda tekrar yazıp hatamı itiraf etmekten de çekinmem. Allah’ın gördüğü yanlışı kuldan gizlemeye çalışmanın ne faydası olabilir ki.

        Gelelim kadınlar ve cennet hususuna. Kadınlara neden üçgen vücuttan, cinsellikten, vs. bahsedilmemiş diye soruyorsun. Daha önce çeşitli defalar ifade etmiştim, sen oraları okumamış olabilirsin, burda tekrar ve daha detaylı bir şekilde ifade edeyim.

        1-Ben cennette cinsellik olduğuna kesinlikle inanmıyorum. Cennete ilişkin tasvirler temsilidir(Allah Kuran’da bizzat temsili anlatım olduğunu ifade etmiştir), mecazidir. Bunun kanıtları aşağıdaki ayetlerde yer alır.
        ”Nihayet ikisi de ondan yediler.Bunun üzerine çirkin yerleri kendilerine açıldı, üzerlerine cennet yapraklarından örtmeye başladılar….”(Taha121)

        Bu ayetten açıkca anlaşılmaktadır ki, cennette çirkin yerler(cinsel organlar) kapalıdır. Yani cennette cinsellik olmayacaktır. ”tomurcuk gibi göğüsler” tabiriyle göğüslerin küçüklüğü ön plana çıkartılarak, cinsel ilişkiye uygun olmadığı ifade edilmektedir. ”iri gözlü huriler” tabiriyle gözler ön plana çıkartılmakta, ”gözgöze bakışma” yani cennetteki sevginin platonik düzeyde olacağı ifade edilmektedir.

        Ben aslında cennette bedensiz olarak varedileceğimiz kanaatine sahibim ama kesin böyledir diye de bir iddiam yok. Örneğin yukardaki ayet(Taha121) bazı meallerde(Edip Yüksel meali) ”çirkin yerleri kendilerine açıldı” şeklinde değilde ”bedenleri kendilerine göründü” şeklinde tercüme edilmektedir. Çünkü sözkonusu ayette geçen ”SeVeT” kelimesi Kuran’da başka ayetlerde ”beden,ceset” manalarında kullanılmıştır.(örneğin Maide31). Dolayısıyla benim görüşüme göre cennet tamamen ruhani bir mekandır, oraya girmeyi başaranlar bedenlerin bütün olumsuzluklarından(beden maddi yapısı nedeniyle pek çok ihtiyacı olan, bozulup çürümeye mahkum, entropi yasalarına tabi olan bir varlıktır) kurtulacaklardır. Bana göre cennet entropi yasasının işlemediği, aksine negentropinin hüküm sürdüğü bir alemdir.

        Dolayısıyla ”cennette neden kadınlara yönelik cinsel vaatler yok?” şeklindeki sorular bana göre abesle iştigaldir. Allah sadece temsili anlatımlarda bulunmuştur, illa ayrı ayrı hem erkekler hem kadınlar için örnekler vermesi bence gereksizdir.

        Cennete yalnızca erkeklerin girmeyeceği, mümin kadınların da gireceği açıktır.Örneğin;
        ”Ve cennet takva sahiplerine yaklaştırılmıştır; hiç uzak değildir. İşte size vaat edilen budur. Allah’a sürekli yönelen, korunması gerekeni koruyan HERKESE. Görmediği halde Rahman’dan ürperen ve Allah’a yönelik bir kalp getiren HERKESE.”(Kaf 31-33)

        Ayetten açıkça anlaşıldığı gibi cennete Allah’a yönelen ve korunması gerekeni koruyan HERKES girecektir, sadece erkekler değil.

        Sevgili kardeşim. Tartışmayı uzatmak istemiyorum. Sadece son olarak şöyle bir tavsiyede bulunmak istiyorum.
        Kuran’daki emirler ve yasaklar nefsinize ağır geldiği için Allah’ı ve Kuran’ı reddetmek için büyük bir çaba içine girmişsiniz. Bu amaçla mecaz olduğu çok bariz olan ayetleri bile mecazi anlamından sıyırarak anlamaya gayret ediyorsunuz. Ayetlerin anlamını çarpıtmak asıl budur. Kuran’ı fitne bulma amacıyla okuyorsunuz, Allah da size istediğinizi, aradığınızı veriyor, yani fitneyi. Kuran’da sözedilen ”kalplere mühür basılması” budur işte. Sen mühür arıyorsun Allah’da mührü basıyor. Sen samimi kalple yaklaşsan, gerçeği arama amacıyla Kuran’a yaklaşsan, Allah sana gösterdiğin gayret ölçüsünde gerçeği gösterir.
        Benim sana naçizane tavsiyem şudur.(Beni hiç kaale almıyacağını düşündüğüm halde yine de yazacağım). Gel yol yakınken inadından vazgeç. Aldığın risk aklı başında hiç kimsenin almıyacağı bir risktir. Allah’ın emir ve yasakları başlangıçta nefse çok ağrır gelse de aslında hiç de öyle olmadığını çaba gösterdikçe anlayacaksın. Huzura kavuştuğunu, rahatladığını ve eskisinden daha mutlu olduğu göreceksin.
        ”Ey inananlar! İşte size Rabbinizden bir öğüt, gönüller derdine bir şifa, inananlara bir kılavuz ve bir rahmet geldi.”(Yunus57)

        saygılar.

      • Alican dedi ki:

        Yılmaz Abi
        Kuranın tek bir kelimesini bile çarpıtmamalısın.
        Ayrıca Tur suresi 24’ün neresinde sadece kadınlara has olarak gılman (üstelik cinsel ihtiyaçları gidermek için) vadediliyor.? “Hizmetlerine verilmiş, (kabuğunda) saklı inci gibi gençler etraflarında dönüp dolaşırlar.” diyor. Kadınlara özel değil. Ama sen kadınlar için de bu ayete atıfta bulunmuşsun. ayrıca burada geçen senin gılman dediğin ve bıyıkları yeni terlemiş dediğin ifadeler nerde? Ve Kaldı ki öyle bile olsa bunlar sadece hizmetçi sınıfı. Cinsel ihtiyaçların karşılanmasının karşılığı olarak vadedilmiyor. Tur 22-23 ve diğer ayetlere bakarsan içki sunan yiyecek sunan hizmetçi sınıf. Arap anlayışı dünyadaki kölelik ve cariyelik düzenlerini cennete de taşımışlar. Orada da hizmetçiler (köle) ve cariyeler(huri) mevcut . Yani diyebiliriz ki cennet arapların hayalini kurduğu şekilde suni olarak tasarlanmış.

      • alican dedi ki:

        Yılmaz abi
        ama sen Tur 24 de “kadınlara da gılman vadedildi,bıyıkları yeni terlemiş anlamında” diyorsun.Şimdi de kadınlara ayrı bir vaad söz konusu değil diyorsun. göğüsleri yeni sertleşmiş ifadesini de “cinsel ilişkiye girilmeyecek kadar küçük” olduklarını vurgulamak için söylendi diye açıklıyorsun. abi gerçekten çelişkilisin. Çok uzun uzun yazmak istemiyorum. Çünkü insanlar uzun uzun yazınca haklılıklarının artacağını düşünüyor olabilir ben buna inanmıyorum. Konunun özünü konuşmalı.
        Bir de ben yaratıcıya inanıyorum ama peygamber ve kutsal kitaplara inanmıyorum. Zaten yaratıcı hepimizin içine vicdan adı verilen bir peygamber koymuş. onun parçalarıyız. Peygamberlik iddiası bazı kralların krallıklarını pekiştirmek için geliştirdiği akıllıca bir modeldir.Ben böyle inanıyorum. hal böyleyken benim yaratıcıya inanmamın önemi yok mu sizce? yani kurana peygambere inanmayıp(mantıklı bulmadığı ve yaratıcıya yakıştıramadığı için) yaratıcıya inanmak cehennemde yanmak için yeterli bir delildir mi diyorsunuz?Bana hidayet dilemek ve bana acımak dışında neler söyleyeceksiniz? Kimin hidayete ihtiyacı olduğunu iyi araştırmak lazım .:)

      • yılmaz dedi ki:

        Sevgili Alican,

        ŞÖYLE DEMİŞSİN:ama sen Tur 24 de “kadınlara da gılman vadedildi,bıyıkları yeni terlemiş anlamında” diyorsun.Şimdi de kadınlara ayrı bir vaad söz konusu değil diyorsun.
        CEVAP:Ben söz konusu soruya cevap vereli aylar oldu, gılmandan bahseden bir ayet verdiğimi hatırlıyorum ama ayet numarasını ve detayları hatırlamıyorum. Eğer o zaman verdiğim cevabı tam olarak kopyalayıp buraya yapıştırırsan konu hakkında daha doğru bir zeminde tartışabiliriz. Çelişkim varsa kabul ederim(insanım, ömrüm boyunca bir yığın hata yaptım, hala da yapıyorum) ama bu benim çelişkim olur, Kuran’a mal edemezsin. Sen Kuran’ı reddeceksen Kuran’da çelişki bulmalısın. Diğer yandan cennet ile ilgili görüşlerimi yukarda sana gayet net olarak ifade ettim, burda itiraz edeceğin bir şey varsa onu da yaz.

        ŞÖYLE DEMİŞSİN: göğüsleri yeni sertleşmiş ifadesini de “cinsel ilişkiye girilmeyecek kadar küçük” olduklarını vurgulamak için söylendi diye açıklıyorsun
        CEVAP:Bence yukarda verdiğim ayetler(Adem ile iblisin kıssası) cennette cinselliğin olmadığını kesin bir şekilde ortaya koyuyor.

        ŞÖYLE DEMİŞSİN:Bir de ben yaratıcıya inanıyorum ama peygamber ve kutsal kitaplara inanmıyorum.
        CEVAP:Görüyorum ki Kuran’daki Allah’ı beğenmeyip kendine yeni bir Tanrı tasarlamışsın. Ancak unutmaki Tanrı sonsuz, akıl ise sonludur. Sonsuzu asla sonluya sığdıramazsın. Dolayısıyla aklınla gerçek yaratıcıyı kuşatıp idrak edemezsin. Aklına sığdırdığın(yani tasarladığın Tanrı) ise gerçek Tanrı olamaz çünkü sınırlıdır.

        ŞÖYLE DEMİŞSİN: Zaten yaratıcı hepimizin içine vicdan adı verilen bir peygamber koymuş. onun parçalarıyız.
        CEVAP:Çok güzel yakalamışsın. Diğer bir peygamber ise akıldır. Yaratıcı aklı ve vicdanı içimize bize doğruyu göstermesi için yerleştirmiştir. Ancak bu peygamberler, onları doğru kullanamadığımız için zamanla içimizdeki karşıt kuvvet olan iblisin tahribine uğramaktadır. Allah insanlara ek destek olarak Kuran’ı indirmiştir. Kuran, eğer onun kıymetini bilebilirsek, bu tahribatı onarıcı fonksiyon görür.(Ben bunu kendi şahsımda yaşadığımı görüyorum). İblise karşı başarılı olmak istiyorsak akıl, vicdan ve Kuran üçlüsünün tamamından yararlanmak zorundayız. Sen sadece akıl ve vicdanla bu işi başarabileceğini sanıyor, Kuran’ı elinin tersiyle itiyorsun. Böylece daha baştan yenilgiyi kabullenmiş oluyorsun. iblisin ana taktiği budur zaten; insanları Kurandan uzaklaştırmak. Bazılarını da ”sen Kuran’ı anlayamazsın” taktiğini kullanarak Kuran’dan uzaklaştırıyor iblis. Sonuçta da etrafımızda gördüğümüz, Kuran adına işlenen(ama Kuran’ın ruhuna tamamen ters olan) onca zulüm çıkıyor ortaya.
        Kuran’ı dışlamak istiyorsan sen bilirsin ama Kuran olmadan başaramazsın. Daha yaşın küçük anladığım kadarıyla, zamanla iblisin yozlaştırıcı etkisi karşısında çaresiz kalacaksın(çünkü ahiret inancın olmayacak, hesap verme korkun olmayacak,bunlar olmadan iblise direnemezsin) ama bunun farkına bile varamayacak, kendini hala doğru yolda sanacaksın.
        ”Onlara şu adamın haberini de oku:Kendisine ayetlerimiz vermiştik; onlarda sıyrylıp çıktı, şeytan da onu peşine taktı; nihayet o azgınlardan oluverdi.”(Araf 175)
        ”Kim Rahman’ın zikrini/Kuran’ı görmezlikten gelip ondan uzaklaşırsa biz ona bir şeytanı musallat ederiz. de o ona can yoldaşı olur. Bunlar onları yoldan tamamen saptırırlar. Onlarsa kendilerinin hala hidayet üzere olduklarını sanırlar. Sonunda biza geldiğinde şeytan yoldaşına şöyle der. ‘Keşke aramızda iki doğu arası kadar uzaklık olsaydı. Ne kötü yoldaşmışsın sen.”(Zühruf36-38)

        Aklına ve vicdanına aykırı hiçbirşeyi kabul etmek zorunda değilsin. Allah böyle birşeyi zaten senden beklemez.
        ”Allah hiçbir benliğe gücünün yeteceğinden daha azını yüklemenin dışında bir teklifte bulunmaz….”(Bakara286)

        ŞÖYLE DEMİŞSİN:benim yaratıcıya inanmamın önemi yok mu sizce? yani kurana peygambere inanmayıp(mantıklı bulmadığı ve yaratıcıya yakıştıramadığı için) yaratıcıya inanmak cehennemde yanmak için yeterli bir delildir mi diyorsunuz?Bana hidayet dilemek ve bana acımak dışında neler söyleyeceksiniz? Kimin hidayete ihtiyacı olduğunu iyi araştırmak lazım .:)
        CEVAP:Aslında bu sorularının cevabını kısmen yukarda verdim. Detaya girelim.
        Yaratıcıya inanman tabi ki çok önemli ama yetmez. Bir kere ahiret inancı da şart, aksi halde mutlaka yanlış yollara saparsın ve haberin bile olmaz. Kuran’ın en önemli işlevi bu bana göre; ahiret inancını içine çok güçlü şekilde yerleştiriyor Kuran.
        Yani lafla inanıyorum demek kimseye yetmez. Lafla ”ben Allah’a inanıyorum, ahirete inanıyorum” demek de yetmez. Allah özü sözü bir” olan, ”iman edip barışa/hayra yönelik işler yapan kullar istiyor.
        ”İman edip barışa/hayra yönelik işler yapanlara şunu müjdele:Kendileri için altlarından ırmaklar akan cennetler olacaktır….”(Bakara25)
        ”İman edip barışa/hayra yönelik işler yapanlar ise cennetin dostudurlar…”(Bakara82)
        ”Allah inanıp barışa/hayra yönelik işler yapanlara vaatte bulunmuştur. Onlar için bağışlanma ve büyük ödül vardır.”(Maide9)
        Allah ne yaptığına, ne ürettiğine bakacak. Sen inancını içinde tamamen sindirip, hayatına ona göre yön vermiyorsan işe yaramaz. Sen elindekini ihtiyaç sahipleriyle paylaşmayıp, insanlar parasızlık yüzünden aç ya da hasta yatarken paralarını bankada yığıyorsan, paranın nerden geldiğine bakmadan cebe atıp hayatın tadını çıkarmaya çalışıyorsan, zulme sessiz kalıp suç ortağı haline geliyorsan, adaleti hakim kılmak için canınla ve malınla mücadele etmiyorsan vs. vs, işe yaramaz.
        Bunları yapabilmek için çok güçlü bir Allah ve ahiret inancına ihtiyacın var. Bunu verecek olan da Kuran’dır.

        Şimdi sen bana erdemden, ödül-ceza beklentisi olmadan doğru ve iyi olmaktan dem vuracaksın. Eminim ki kendini çok erdemli bir insan olarak görüyorsun, kimbilir belki de gerçekten öylesin ama ben öyle devam etmeyeceğine inanıyorum. Ben de benzer laflar ederdim, ben de kendimi oldukça dürüst ve erdemli bir olarak görürdüm. Aslına bakarsan hemen herkes kendini öyle görüyor.(Tıpkı Zühruf 36/38 de anlatıldığı gibi)Ama Kuran’ı okudukça anladım ki öyle değilmişim. Kuran’ı okudukça bilinçaltımdan bir yığın yanlış çıktığını gördüm.

        Her neyse hayat senin, sana verilen zamanı dilediğin gibi yaşamakta, emaneti dilediğin şekilde taşımakta özgürsün.

      • alican dedi ki:

        Yılmaz abi
        Ben allahı beğenmiyorum demiyorum.Kuranın kendisi allahı küçültüyor. Allah kuranda anlatılandan daha mükemmel ben bunu savunuyorum.Kuran ,Allahı arapların istediği boyutlara getirmiş. mesele bu.
        Bakın bence siz yanlıştan dönün ve allahı küçük hesaplar peşinde koşan,kendisi için adam öldürten, insanları cayır cayır yakarım diye tehdit savuran,kadınları erkeklerden aşağı gören kuran ve peygamberin gittiği yoldan gitmeyin.
        ALLAH KURANDA ANLATILANDAN DAHA MÜKEMMELDİR.
        burada altını çizemediğim için büyük harflerle yazdım.
        26/03/2014, 00:41 tarih ve saatli yazından alıntı:
        “””””İlla kadınlara özgü bir şeyler arıyorsan aşağıdaki ayete bakabilirsin;
        ”Çevrelerinde kendilerine özgülenmiş, genç gılman dolaşır. sanki sedeflerinde saklı inciler”(Tur 24)
        Gılman çoğul bir anlam içerir ve bıyığı yeni terlemiş gençler anlamı taşır.””””””

        Son olarak “bende çelişki olabilir,önemli olan kuranda çelişki olmaması”benzeri bir sözün var. Ben zaten kuranda çelişki olduğunu savunuyorum.Sendeki çelişki ise kurandaki çelişkiyi örtmeye yetmeyen çelişki..
        Abi diyorum. Yaşım küçük olduğu için değil insanlara öyle hitap etmeyi sevdiğimden. Yaşım 50 bu arada. 25 yıl kuranı tefsir,fıkıh,kelam,siyer,islam tarihi okudum. Hala okuyor araştırıyorum. DAHA MÜKEMMEL OLAN TEK ALLAHA İNANIYORUM. KURANDA İNCİLDE TEVRATTA TARİF EDİLEN VE BİRİLERİNİN HİZMETÇİSİ OLAN “ALLAHA” DEĞİL.

      • yılmaz dedi ki:

        Sevgili Alican Abi:))(benden 2 yaş büyüksün)

        Ben Kuran’ın Allah’ı küçülttüğünü düşünmüyorum. Ne zaman Kuran okusam hemen yüce bir varlığın karşısında olduğum hissini uyandırıyor bende.

        ”. 25 yıl kuranı tefsir,fıkıh,kelam,siyer,islam tarihi okudum. Hala okuyor araştırıyorum.” demişsin. Benden çok daha uzun süredir bu işlerin içinde olduğun anlaşılıyor. Ama bu senin şanssızlığın olmuş,neticede 25 yıl boyunca almış olduğun eğitim süresince kafana bir yığın hurafe ve saçmalık doldurulmuş(klasik sünni teoloji), bu da senin Kuran’ı tamamen özgür bir akıl ve vicdan süzgecinden geçirmene engel olmuş bence. İhsan Eliaçık’ın ”kafası çalışan imam hatipli ateist olur” diye bir sözü var, seninki de o hesap, ateist olmamışsın ama ”deist” olmuşsun. Bence fıkıh, tefsir vs. diğer ıvır zıvırları bir kenara bırakıp sadece güvenilir Kuran meallerinden incelemelisin Kuran’ı. Bu işe de Müzzemmil 3 ile başlamalısın.Samimi bir kalple bunu yaparsan Kuran’ı gönderen kudretin insanları vicdana yani senin inandığın peygambere davet ettiğini görürsün. Zaten Allah’a giden yol vicdandan geçer, benim Kuran’dan aldığım temel mesaj budur.
        Aksi takdirde senin beğenmediğin o kudret 1400 yıl öncesinin vahşi sömürü ortamında şunları demezdi;
        ”…Ve sana neyi infak edeceklerini soruyorlar.De ki ‘helal kazancınızın size ve bakmakla yükümlü olduklarınıza yeterli olanından artanını verin…”(Bakara219)
        ”Allah rızıkta kiminizi kiminize üstün kılmıştır. Kendilerine fazla verilenler, rızıklarını ellerinin altındakilere aktarıp da hepsi onda eşit hale gelmiyor. Allah’ın nimetini mi inkar ediyor bunlar?”(Nahl71)
        Bunları yapabilmek her babayiğidin harcı değildir, 1400 yıl öncesinin vahşi sömürü ortamında böyle bir dava ortaya atıp onun uğrunda ve zulme karşı canıyla ve malıyla savaşabilmek her babayiğidin harcı değildir, bir sahte peygamberin harcı hiç değildir.Senin beğenmediğin Muhammed Peygamberimiz işte bunu yapmıştır ve bana göre insanlık tarihinin en büyük devrimcisidir.

        Kuran’ı samimi bir kalple ve dikkatle okursan vicdanlara seslendiğini görürsün. Kuran’ın temel manifestosu zulme isyandır. İnsanları zulme karşı Allah yolunda savaşmaya çağırır Kuran. Ama yolun esaslarını apaçık bir şekilde(muhkem ayetler) verirken, yolu sadece hakedenlerin görebileceği şekilde gizlemiştir Yaratıcı. Benim anladığım kadarıyla üzerinde düşünmemizi, anlamaya çalışmamızı, emek harcamamızı ve onu haketmemizi istiyor, Bu da Kuran’ın emeğe verdiği değerin bir göstergesi aslında. Onu hakedebilmek için önce muhkem kısmına saygı duyup hayatımıza kataracağız. Gerisi sonra gelecek.
        ”Onun ayetlerinden bir kısmı muhkemlerdir ki;onlar kitabın anasıdır.Diğer ayetlerse müteşabihlerdir. Şu var ki kalplerinde bir eğrilik ve bozukluk bulunanlar, fitne aramak, onun teviline öncelik tanımak için kitabın sadece müteşabih kısmının peşine düşerler.Onun tevilini ise bir Allah bilir, bir de ilimde derinleşmiş olanlar. Ona inandık, hepsi rabbimizin katındandır derler.Gönül ve akıl sahiplerinden başkası gereğince düşünemez.”(Ali İmran7)

        “””””İlla kadınlara özgü bir şeyler arıyorsan aşağıdaki ayete bakabilirsin;
        ”Çevrelerinde kendilerine özgülenmiş, genç gılman dolaşır. sanki sedeflerinde saklı inciler”(Tur 24)
        Gılman çoğul bir anlam içerir ve bıyığı yeni terlemiş gençler anlamı taşır.””””””

        Yanlış hatırlamıyorsam 1okuyucu Kuran’da kadınların cennete gideceğine dair hiçbirşey olmadığını, cennette kadınlara hiçbirşey vaadedilemdiğini filan iddia etmişti, ben de mümin kadınların da cennete gidebileceğini göstermek için vermiştim yukardaki ayeti. Neticede Kuran’da Allah’a yönelik bir kalp getiren herkesin cennete gideceği vaad edilir.

        ”Bakın bence siz yanlıştan dönün ve allahı küçük hesaplar peşinde koşan,kendisi için adam öldürten, insanları cayır cayır yakarım diye tehdit savuran,kadınları erkeklerden aşağı gören kuran ve peygamberin gittiği yoldan gitmeyin.” demişsin

        Kuran’daki Allah küçük hesaplar peşinde koşan bir Tanrı değildir, Kuran’da adaletin mutlaka gerçekleşeceği, herkesin kazandığıyla karşılaşacağı, zulüm getirenin getirdiği zulmü kendisi için getirdiği anlatılır.Bu nefislerine tapınan insanlara hoş gelmemektedir, Kuran’ı ve Allah’ı reddetmenin altında yatan asıl neden budur. İnsanlar hesap vermeden, canlarının istediği gibi yaşamak istiyorlar, Allah ise insanları belli bir amaçla yaratmış ve verdiği nimetlere karşı sorumluluk yüklemiş, değer üretmemizi bekliyor bizden. Sorun burdan kaynaklanıyor.
        ”Yalanladılar, kendi heves ve kuruntularına uydular. Oysaki here iş ve oluş karara, ölçüye, ve düzene bağlanmıştır.”(Kamer3)
        ”Bizim zikrimizden/Kuran’ımızdan yüz çeviren ve iğreti dünya hayatından başka bir şey istemeyen kimseden sen de yüz çevir”(Necm29)
        ”İnsan için her özleyip hayal ettiği var mı acaba?”(Necm24)
        ”Gerçek şu ki insan için çalışıp didindiğinden başkası yoktur.”(Necm39)

        Ayetlerin açıkça ifade ettiği gibi insanların Kuran’dan yüz çevirmelerinin nedeni kendi heves ve kuruntularına uymaları, iğreti dünya hayatından başka bir şey istememeleridir. Çünkü onların bu istekleri Kuran ve yaratılış gerçekleriyle uyuşmaz.
        Hiç kendini kandırma. Kuran’dan yüz çevirdiysen bunun gerçek nedeni Kuran’ın emrettiği yaşam tarzınınnefsi arzularına uygun olmamasıdır. Eğer Kuran hesap sormaktan sözetmeseydi, canınızın istediği gibi yaşamanıza izin verseydi(canının çektiği ile yatmak, haram kazanç, mal yığmak, zulme ses çıkarmamak vs), öldükten sonra herkesin cennete gideceğini duyursaydı ne ateist kalırdı ortalıkta ne deist. Ama maalesef her özleyip hayal ettiğimiz yok bizim için. Emaneti korumak ve değer üretmekle(hayra/barışa yönelik amel) yükümlüyüz,

        Kadınların aşağı görülmesi, insanların yakılması vs. sadece kendinizi kandırmak için kullandığınız bahanelerdir. Cehennem tasvirleri bence kesinlikle mecazidir ve Kuran’ın bu husustaki temel mesajı zulmedenin yaptığı zulmün aynısıyla cezalandırılacağı, değer üretenin ise ürettiği değerin kat kat fazlasıyla ödüllendirileceğidir.
        Kuran kadına büyük değer verir,bence erkekten aşağı görmez kadını, kadının her türlü hakkını erkeğin egemenliğine karşı savunur. Aradaki farklılıklar günün sosyal şartlarına yöneliktir. Örneğin evi geçindirmekle yükümlü olan erkeğe mirastan fazla pay verilirken, kadına mehir verilir. Semud kavminin helakını anlatan kıssa tamamen mazlum ve kadın haklarını savunan bir kıssadır ve mazlum ile zalime, kadın ile erkeğe tamamen eşit haklar verir. Buna uymayan azgınların sonunun helak edileceği anlatılır. Bunları görebilmek için biraz samimiyet lazım.

        saygılar

      • alican dedi ki:

        Yılmaz abi
        Samimi olduğumu düşünüyorum. Hatta biliyorum.Benim kafama kimsenin bişey doldurduğu yok. Dolduruşa gelmem. Asıl doldurulan bebekken kulağımıza fısıldıyarak başlayan ve t ister müslüman ister müslüman olmayalım tüm ömrümüzü şekillendiren. ve asıl bizi tüm hayatımız boyunca asırlardır dolduran bir din var. Ben de tam tersi sizlerin doldurulduğuna inanıyorum. Bu doldurulmaya itiraz ediyorum.Aslında çok fazla ve arka arkaya ayetler sıralaman gereksiz hepsini biliyorum. ancak Hala Tur 24 için “kadınlara da bıyıkları yeni terlemiş delikanlılar ” sözü ortada duruyor. Sahibi çıkmadı yani:))
        Deist değilim,ateist de değilim,teist de…Hiçbiri değilim. Neden illa bir etiketi kabul ediyim. Ben kendimim.Hiçbir akım ideolojiye angaje olmam.Tek etiketim adım ve kimlik kartım,belki mesleğim. Düşünsel anlamda hiçbir ideoloji ve dine inanmak zorunda değilim. Yaradan insanları yarattı insanlar da dini..Peygamberle ilgili bende de çok ayet var. Burda yazıp uzatmak istemiyorum.Kısa ve öz yazmayı severim.Kuran ayetlerinin yüzde 50 ye yakını “daha önce şu peygambere inanmadılar,alay ettiler,allah da onlara felaket getirdi” şeklinde peygamberin insanlara kendi peygamberliğini kabul etmezlerse onları neyin beklediğine dair tehdit sözleriyle dolu.
        Nedense kuranı okuduğum zaman allahı olduğundan fazla küçülttüğü hissine kapılıyorum. Burada yazan ayetleri allahın büyüklüğüne yakıştıramıyorum. Belki kuranı farklı anlamamız benim sorgulayıcı, senin de biatçı olmandan kaynaklanıyor olabilir

      • yılmaz dedi ki:

        Sevgili Alican,

        Mülakatı yanlış zemine oturtma çabasına girme lütfen. Biz, benim ya da senin ya da başka bir insanın hatalarını ve çelişkilerini değil, varsa Kuran’ın çelişkilerini tartışmak için burdayız, en azından ben bu yüzden burdayım. O nedenle tartışma bu zeminde yürümeli.
        . ”Bıyıkları yeni terlemiş delikanlılarla”la ilgili söz ortada durmuyor, cevabı çoktan verildi. Ayrıca farzedelim ki cevap veremedim ve çelişkiye düştüm, bu benim çelişkimdir ve asıl konumuzun dışındadır. Önemli olan Kuran’da bu hususta çelişki var mı? Hayır, yok. Kuran’da kadınlara cinsellik vaadedilmiyor, çünkü Kuran’a göre cennette cinsellik yok, kadına da yok, erkeğe de yok. Asıl ortada duran bir söz varsa bu söz senin ”cennetteki üçgen vücut” sözündür.

        Deist değilim diyorsun. Benim gözümde deizm kutsal kitaplardaki Tanrıları beğenmeyen(bence anlayamadıkları için), Tanrı inancından da vazgeçemeyen insanların kendi kafalarında Tanrı tasarlama işine soyunmalarıdır. Netice de sonsuz Tanrı sonlu akılla kuşatılamadığı için bu girişim fiyaskoyla sonuçlanmaya mahkumdur.
        Deist değilim diyorsun, inandıklarını ve inanmadıklarını anlat da deistmiymişsin, değilmiymişsin anlayalım. Neticede başka seçenek de yok bence. Ya kutsal kitaplardaki Tanrı’ya inanıp teist olursun, ya Tanrı’yı tamamen reddedip ateist olursun, ya kendi kafandan hoşuna gidecek ve seni sıkıntıya sokmayacak bir Tanrı tasarlayıp deist olursun, ya da ”benim aklım bu işlere ermez arkadaş” deyip agnostik olursun. Var mı başka bir seçenek. Yaradan insanları yarattı, insanlar da dini demişsin, bu söylemi tipik bir deist söylemidir ayrıca.

        ” çok fazla ve arka arkaya ayetler sıralaman gereksiz hepsini biliyorum”
        Mesele bilip bilmeme meselesi değil, idrak edip edememe meselesi. Ben Allah’ın peygamberine ve inanan kullarına emrettiği gibi Kuran’la öğüt vermeye çalışıyorum sadece. Belki yararlanırsın, yararlanmasan da ben görevimi yapmış olurum.
        ”Kuran’la hatırlat/öğüt ver; çünkü bu şekilde hatırlatıp öğüt vermek müminlere yarar sağlar.”(Zariyat55)

        ŞÖYLE DEMİŞSİN:Belki kuranı farklı anlamamız benim sorgulayıcı, senin de biatçı olmandan kaynaklanıyor olabilir
        CEVAP:Kimbilir bu anlayış farkı belki de benim sorgulayıcı, senin inatçı olmandandIR.

        ŞÖYLE DEMİŞSİN:.Peygamberle ilgili bende de çok ayet var. Burda yazıp uzatmak istemiyorum.Kısa ve öz yazmayı severim.
        CEVAP:Ben de kısa ve öz yazmayı severim ama savunduğum değerlere olan saygımdam ötürü, bir sürü vakit ayırıp ve bir sürü emek harcayıp, Kuran’ı didik didik edip, konuyla ilgili ayetleri bulma özverisinde bulunuyorum.(İnan burda yazmanın en zor, hem de kat kat zor kısmı, Kuran’ın içinde, yerini bilmediğim ayetleri arayıp bulmak, bununla uğraşmayıp işin kolayına gitmek benim de çok işime gelirdi aslında). Yorulup fazla araştırmadan kısa cevaplarla geçiştirmeye çalıştığım zaman, gılman ayetine benzer durumlar çıkabiliyor ortaya.

      • alican dedi ki:

        Yılmaz Abi
        İnatçı biriyim evet 35 yıl inatla müslüman olarak yaşadım.Bu tespitin doğru.
        Üçgen vücut sözüm ortada duruyor haklısın.Çünkü ben kuranda olmayan bişeyi söyledim.Ancak senin kuranda var dediğin bıyıkları terlemiş delikanlılar sözünün ortada durması daha da sakıncalı mülakatımız açısından 🙂
        “tanrı insanı yarattı,insan da dini” sözünün ateistlere ait olduğunu söyledin. Ateistlerin “tanrı insanı yarattı” gibi bir düşüncesi olsa ateist olmaz.
        Ben teizme de ateizme de karşıyım. Teistler kendi hizmetinde ve olabildiğince küçülttükleri bir tanrının varlığına inanıyor, Ateistler de Teistlerin tanımladığı bu tanrıyı yok sayıyor. Bence bunun adı safsata. Çünkü Tanrıyı tanımlama yetkisi Teistlerin tekelinde olan bişey değil. Deist değilim ama deistlerin de farklı bir tanrı tanımlaması var. Panteist ve pananteistlerin de farklı tanımlamaları var. Deist de değilim çünkü deistler tanrının evrene müdahale etmediğine inanıyor.Bence yaratıcı isterse müdahale eder. Panteistler evrenin tamamı tanrıdır diyor. Bence bundan daha fazlasıdır yaratıcı. Benim görüşlerim tam olmasa da pananteizme yakın. Ancak kendimi illa bir …izm’in müridi görmek istemiyorum.Eğer birine bağlı olursam işte o zaman gönüllü olarak doldurulma eylemine iştirak etmiş olurum.
        İdrak etmek demişsin. Ben de aynı güzel dilekle İdrak etmeni bekliyorum. Senin çelişkilerin değil benim üzerinde durduğum. Kurandaki bir çelişkiyi söylediğimde bunu savunmak için ortaya sürdüğün iddia ve açıklamalar da ayrıca çelişki üstüne çelişki oluşturmakta.

  32. Yılmaz dedi ki:

    sündürme çalışmalarınızda size başarılar
    Rammsteinn;
    ŞÖYLE DEMİŞSİN:aynen dediğiniz gibi. tanrınız benim ve dünyanın yarısının kalbini mühürlemiş. istiyorki “bu beni inkar etsin,ölünce ben bunu sonsuza kadar yakayım” kaderimiz zaten baştan yazılı. levhi-mahfuz kitabında da burada yazacaklarımız da yazılı olsa gerek. sizin tanrı anlayışınız bu mu? tanrınız inanmasın diye kalbi mühürleyecek,ahirette de bunun hesabını soracak. çok adil bir tanrınız var.

    CEVAP:Herşeyi yanlış anladığınız gibi bunu da yanlış anlamanıza hiç şaşırmadım. Bu sorunun cevabı Gencer’e yazdığım cevabın içinde zaten var ama tekrarlıyayım.
    Gözlerine, kalbine ve kulaklarına vurulan mühürün nedeni senin kısa günün karını riske etmemek için ısrarla inkar etmendir. Sen kendini Allah’tan uzaklaştırdıkça ”seni davet eden sesi” duyamaz, delilleri göremez olur ve bir kısır döngünün içine yuvarlanırsın. Bu dünyayı tercih ettiğin için bu dünyayı kazanırsın, tercih senindir, kazanç ve kayıp ta senin olacaktır.
    ””…İnanmayanlara gelince onların kulaklarında bir ağırlık vardır. Ve Kuran, onlar için bir körlüktür. Böylelerine çok uzak bir mekandan seslenilmektedir.”(Fussilet44)
    ”..Onların kazanmakta oldukları kalplerinin üstünde pas oluşturmuştur.”(Mutaffifin 14)
    Sen kendini Allahtan uzaklaştırıyorsan bu Allah’ın suçu mu? Sadece evrensel yasalar işliyor. Manevi etki-tepki prensibi.

    ŞÖYLE DEMİŞSİN:put konusu
    yukarıda ki yazınızda “putlara tapmaktan” bahsediyorsunuz. ama benim “putlar simgeseldir” lafıma katılıyorsunuz.

    CEVAP:Ne demek istiyorsun anlamadım. Tabi ki putlar simgeseldir ama bu simgesel putlara tapılamaz mı yani? Örneğin gördüğüm kadarıyla inançsızlar kendi arzu ve heveslerini putlaştırmış, nefislerine tapınıyorlar. Kendilerini Müslüman sanan bazı müşrikler ”şeyhlerini, hocaefendilerini” putlaştırmışlar ve onlara tapınıyorlar. Burda ne hata etmişim anlayamadım.

    ŞÖYLE DEMİŞSİNİZ:ayetler konusu
    diğer bölümleri okursanız (mantıksal hatalar,çelişkiler vs) detaylı bir şekilde ayetler var. arapça uzmanımız bilal bey ile aylarca bu ayetleri konuştuk. ben sadece özeti yazdım.soracaklarımın cevaplarının ne olacağını bildiğim için detaya gerek duymadım. cevaplamak isterseniniz sitenin diğer bölümlerinde bütün detaylar var.

    CEVAP:Kusura bakmayın ama sizin soracağınız soruları da ben kendim araştırıp bulmak zorunda değilim, bu kadar kolaycı olmayın bence.

    ŞÖYLE DEMİŞSİN:mucizeler konusunda.
    gerçek mucize sizin kullandığınız pc,tv,tıp, vs vs dir. eğer bu kadar sizin inandığınız mucizeler gerçektende bu kitapda olsaydı,dünyada inanmayan bir kişi bile kalmazdı. inandıklarınızın hepsinin altında cehennem korkusu yatmaktadır.

    CEVAP:Mucizeleri göremeyenler inanmaz, ben gördüğüm için inanıyorum, sen göremediğin için inanmıyorsun. Korkutarak kimseyi inandıramazsın ki, en fazla inanmış görünmesine yolaçabilirsin. Ayrıca insan inanmadığı birşeyden neden korksun, kendi içinde çelişkili bu iddian. Mucize olmasa inanmazdım, inanmadığım için de korkmama gerek kalmazdı.
    Ama sizde bu korkuyu görüyorum ben;”ya doğruysa” düşüncesiyle korkuya kapılıyor, bu korkuyla yüzleşmek yerine ondan daha hızlı kaçma yolunu seçiyorsunuz.

    ŞÖYLE DEMİŞSİN:
    evrim konusu;
    sizde bu modaya katılmışsınız. evrimi inkar etmektense onu kabul edip kurana monte ediyorsunuz.
    zira eninde sonunda dünyanın yuvarlak oluşu nasıt net olarak anlaşıldıysa evrimde o şekilde anlaşılacaktır. bunu fark edenler evrimi kabul eder.aynen sizin gibi.
    bilimadamları evrim üzerine çalışıyorlar,din adamları evrimi dine kitaba nasıl monte ederiz diye çalışıyorlar.
    acaba Neandertal de varmı kuranda? ırklar için “değişik çamurlardan yaratıldıkları” için denmiştir. ama bilim öyle demiyor. isterseniz baştan aşağı bi kitabı tarayın. aborjinlerin,Neandertallerin,zencilerin,eskimoların izlerini arayın.

    CEVAP:Bence bu söylediklerin çok saçma. Kuran, biyoloji, antropoloji ya da jeoloji kitabı değil ki, Kuran’ın amacı bu tür detaylı bilgiler vermek de değildir. Neandertalden niye bahsetsin(eğer bahsetseydi bile siz inkarcılar ”be kitaba sonradan eklenmiş vs.” tarzı inkar mekanizmalarını işletirdiniz nasıl olsa. Kuran’da evrim çok net bir şekilde ifade edilmektedir. Bu konuya temas eden çok sayıda ayet vardır.
    Sırf ”O ki sizi halden hale/evreden evreye geçirerek yarattı(Nuh 14) ve ”Ve gerçekten biz halden hale geçerek Rabbimize mutlaka döneceğiz.”(Zühruf 14) ayetleri bile bugünlere evrile evrile geldiğimizin ve bundan sonra da yola evrile evrile devam edeceğimizin kanıtlarıdır. Sen istediğin kadar yalanla, o ayetler orada duruyor ve onları yoksaymak için kendi benliğinde birtakım rasyonalizasyonlar işletsen de o ayetler orada duruyor, onları silemezsin.
    ”güneş balçıkla sıvanamaz” dostum.

    ŞÖYLE DEMİŞSİN:sündürme çalışmalarınızda size başarılar

    CEVABIN:Sen de rasyonalizasyonlarına devam et dostum, yada güneşi görmemek için gözlerini sımsıkı kapalı tutmaya devam et. Kimbilir belki de o güneş sönüverir, sen de kurtulmuş olursun.

    • rammsteinn dedi ki:

      evrim konusunda sizi tebrik ediyorum. zira bu teorinin netlik kazanacağını bildiğiniz için şark kurnazlığı yapıyorsunuz.
      bütün semavi dinler evrime karşı çıkarken,bazıları yavaş yavaş ne olacağını bildikleri için dinleri de evrimleştirdiler. ama devletimiz evrimi derslerden çıkarıyor,din kurumumuz bunun olmadığını söylüyor, bazıları dine bunu monte etmeye çalışıyor.

      ayetimiz burada
      A’RÂF – 189
      Sizi bir tek candan (Âdem’den) yaratan, ondan da yanında huzur bulsun diye eşini (Havva’yı) yaratan O’dur. Eşi ile (birleşince) eşi hafif bir yük yüklendi (hamile kaldı). Onu bir müddet taşıdı. Hamileliği ağırlaşınca, Rableri Allah’a: Andolsun bize kusursuz bir çocuk verirsen muhakkak şükredenlerden olacağız, diye dua ettiler.

      evrimi dine montajlarken bütün hikayeyi yeni baştan yazmanız gerekecek.
      cennetten kovulma hikayesi ne olacak? şeytanın secdedme hikayesi ne olacak?
      nasıl bir hikayeniz var? bir gün maymun ademi doğurdu ardından da havva yı mı doğurdu? kaburga kemiğinden yaratılması ne olacak?
      evrim cennette mi gerçekleşti yoksa dünya da mı?
      ayrıca tanrının kudretine zeval gelmeyecek mi?
      hani ol deyince herşey oluşuveriyordu.
      tanrı diğer dinlere evrim hikayesini anlatmadı ama bizim haşmetli peygamberimize doğruyu mu anlattı?
      insanların en çok merak ettiği yaratılış konusunda bile tam olarak ağız birliği yok
      ama ayetimiz var
      Hac / 16 – İşte biz onu (Kur’an’ı) apaçık ayetler olarak indirdik; şüphesiz Allah, dilediğini hidayete yöneltir.

      Tanrı DİLEDİĞİNİ hidayete erdirir. bu basit kelimeyi bile evirip çevirip “siz istemiyorsunuz inanmayı tanrı ne yapsın” şekline sokuyorsunuz. ayrıca içimde “ya tanrı varsa” korkusu olduğunu söylüyorsun. içimde zerre kadar soru işareti olsa inanırım tanrınıza. namaz kılmam oruç tutmam. en azından cennete gireceğimi bilirdim.çoğu kişinin taktiğidir. “inanırsam kaybedecek bir şey yok”
      tanrı olabilir ama bu sizin inandığınız tanrı olamaz.
      bir kişi eğer sizin tanrınızı kabul etmiyorsa,bilinki içinde zerre kadar şüphe yoktur.

      yalnız dikkat edin. evrimi savunurken dindar arkadaşlarınız tarafından din düşmanı olarak ilan edilmeyin. zira internet ortamında bu teoriyi savunmanın karşılığı sadece küfür ve hakaret. (aynı zamanda islam saygı-sevgi dinidir)

      • yasir dedi ki:

        Huvellezî halakakum min nefsin vâhıdetin ve ceale minhâ zevcehâ li yeskune ileyhâ, fe lemmâ tegaşşâhâ hamelet hamlen hafîfen fe merret bihî, fe lemmâ eskalet deavâllâhe rabbehumâ lein âteytenâ sâlihan le nekûnenne mineş şâkirîn(şâkirîne).7 / A’RÂF – 189

        Ah be Rams, ne olacak senin bu halin…
        Yahu hem anlamıyor, anlamadığın gibi anlamayada çalışmıyorsun…
        Sen hala senin kandırdıkları eski masallarla-rivayetlerle Allahın dinine saldırıyorsun…Bu ançak senin eksikliğin ve saplantıların…

        Araf 189 ayetinde Adem diye bir şey geçmez, ilk yaratılışı tasvirler ve ilk çiftlerin yaratılışını anlatır…

        Bütün çiftleri O yaratmıştır. Ve size bineceğiniz gemiler ve hayvanlar vâr etti.43 / ZUHRÛF – 12

        Her şeyden de çift çift yarattık ki, düşünüp öğüt alasınız.51 / ZÂRİYÂT – 49

        Yerin bitirdiklerinden, kendi nefislerinden ve daha bilmedikleri şeylerden bütün çiftleri yaratan (Allah) çok yücedir.36 / YÂSÎN – 36

        Ve muhakkak ki O, erkek ve dişi çiftler yarattı.53 / NECM – 45

        Dostum sana kuranda nekadar çıkarsak boş…
        Bu çiftlerin yaratılması ayetlerini okuman lazım…
        Bunlardan sonra doğal üreme süreci ile çoğalma devam etmiştir lakin ilk yaratılış süresi nedir ne kadardır bunu kim bilecek, senin inandığın evrimle bizim inandığımız evrimin aynı olduğunu kim söyledi en azından ben şahsen çok farklı düşünüp her olasılığada açık kapı bırakırım…
        Lakin bütün canlıların atasının ortak olduğu bir kesindir, canlı-bitki vs hepsi sudan ve topraktan yaratılmıştır…

        Sen diyorsun ki, maymun ademi doğurdu senin inandığın evrimdeki o maymunu kim yarattı rams?

        İnsan denilen canlı Allahın onda görmek istdiği kalite standartlarını yakalamaya çalışmadıkatan sanra ve yakalamadıktan sonra akabinde bunlara muhalefet edip aksi işler yaptıktan son bu kişi insanda değidlir, maymunda bu kişi esfeli safilindir yani en aşşalıkların aşşağısıdır, maymundanda aşşağıdır…

        Diğer dinler diye bir şey yoktur…En azından Allahın katında din tektir, diğerleri bozulmuş batıldır…İnsan dünyada yaratılmıştır ve burada ölüp tekrar buradan topraktan çıkarılacaktır-kıyam edilip her şeyin hesabını verecektir…Göler ve yer 6 yevm-gün-evrede yaratılmıştır bu düzenleme bizim yaşadığımız dünya ve sitemdir evren ile karıştırma ve şu an biz 7.ci evredeyiz-gündeyiz yani son aşamadayız…

        Allah, dedi ki: “Birbirinizin düşmanı olarak inin (oradan). Size yeryüzünde bir zamana kadar yerleşme ve yararlanma vardır.”7 / A’RÂF – 24

        ‘Orada yaşayacaksınız. Orada öleceksiniz. Oradan diriltilip çıkarılacaksınız.’ buyurdu.7 / A’RÂF – 25

        Enbiya 30’u biliyorsan anda belirtildiği gibi yerler ve gökler hakkında bilği verildikten sonra her canlının su’dan yaratılğı söylenir…Bu demek oluyorki yaratılış dünyada olmuştur ve Ademin konulduğu cennet ise dünyadadır, cennet ”cin” kökünden türeyen saklı-korunaklı içinde ihtiyaç sahibi için herşey olan bahçe demektir…

        Ve meselullezîne yunfikûne emvâlehumubtigâe mardâtillâhi ve tesbîten min enfusihim ke meseli cennetin bi rabvetin esâbehâ vâbilun fe âtet ukulehâ dı’feyn(dı’feyni), fe in lem yusıbhâ vâbilun fe tall(tallun), vallâhu bimâ ta’melûne basîr(basîrun).2 / BAKARA – 265

        Bakara 265’te ”meseli cennetin” tabi geçmektedir yani karunaklı-güzel-Allahın nimet verdiği her bahçe-saklı bahçe cennettir…Sen hiç metropolde büyük binların-gökdelenlerin-yoğun trafiğin-bunların vermiş olduğu sitresin vs gibi yerlerde cennet tasvir edebiliyormusun…

        Tabiki bunlar benim zan ve çıkarınlarımdır, zan hakikatten bir şey ifade etmez…
        Her şeyin en iyisini Allah bilir.Hayırda şerde Allahın izniyledir lakin bütün hayırlar Allahtan, bütün şerler kişinin kendindendir…Çünkü Allah hep sabrı-hakkı ve hayrı emreder-tavsiye eder, nefis ise hep aceleciliği-sabırsızlığı-kolay olanı ve şerri arzular.

      • Yılmaz dedi ki:

        ŞÖYLE DEMİŞSİN:evrim konusunda sizi tebrik ediyorum. zira bu teorinin netlik kazanacağını bildiğiniz için şark kurnazlığı yapıyorsunuz.
        bütün semavi dinler evrime karşı çıkarken,bazıları yavaş yavaş ne olacağını bildikleri için dinleri de evrimleştirdiler. ama devletimiz evrimi derslerden çıkarıyor,din kurumumuz bunun olmadığını söylüyor, bazıları dine bunu monte etmeye çalışıyor

        CEVAP:Dostum, sen bu lafları ederken ilgili ayetler hala Kuran’da duruyor.

        ŞÖYLE DEMİŞSİN::ayetimiz burada
        A’RÂF – 189
        Sizi bir tek candan (Âdem’den) yaratan, ondan da yanında huzur bulsun diye eşini (Havva’yı) yaratan O’dur. Eşi ile (birleşince) eşi hafif bir yük yüklendi (hamile kaldı). Onu bir müddet taşıdı. Hamileliği ağırlaşınca, Rableri Allah’a: Andolsun bize kusursuz bir çocuk verirsen muhakkak şükredenlerden olacağız, diye dua ettiler.

        CEVAP:Ben sana benzer bir ayet vereyim de beraber değerlendirelim.
        ”Ey insanlar, sizi tek bir candan/canlıdan/özden/ruhtan/benlikten yaratan ondan eşini vücuda getiren ve o ikisinden birçok erkekler ve kadınlar üreten Rabbinizden sakının!…”(Nisa1)

        İki ayet birlikte değerlendirildiğinde bu ayetlerin içiçe geçmiş çift manalı ayetlerden olduğu anlaşılır.(Kuran böyle ayetler içerdiğini kendisi söylemektedir) Nedir bu manalar;
        1-Bizler tek bir candan( tek hücre kastediliyor) yaratıldık,
        2-İlk insan(erkek ya da dişi) yaratıldıktan sonra nonun genetik yapısında küçük bir değişiklik yapıldı( kromozomları xx-xy) şeklinde değiştirildi ve eşi bu şekilde yaratıldı. Evrime uydu ama size uyacağını hiç sanmam.

        ŞÖYLE DEMİŞSİN:evrimi dine montajlarken bütün hikayeyi yeni baştan yazmanız gerekecek.
        cennetten kovulma hikayesi ne olacak? şeytanın secdedme hikayesi ne olacak?
        nasıl bir hikayeniz var? bir gün maymun ademi doğurdu ardından da havva yı mı doğurdu? kaburga kemiğinden yaratılması ne olacak?
        evrim cennette mi gerçekleşti yoksa dünya da mı?
        ayrıca tanrının kudretine zeval gelmeyecek mi?
        hani ol deyince herşey oluşuveriyordu.
        tanrı diğer dinlere evrim hikayesini anlatmadı ama bizim haşmetli peygamberimize doğruyu mu anlattı?
        insanların en çok merak ettiği yaratılış konusunda bile tam olarak ağız birliği yok
        ama ayetimiz var

        CEVAP:Sen hiç merak etme sevgili ramsteinn, hepsinin cevabı var, hepsinin:))

        ŞÖYLE DEMİŞSİN:Hac / 16 – İşte biz onu (Kur’an’ı) apaçık ayetler olarak indirdik; şüphesiz Allah, dilediğini hidayete yöneltir.
        Tanrı DİLEDİĞİNİ hidayete erdirir. bu basit kelimeyi bile evirip çevirip “siz istemiyorsunuz inanmayı tanrı ne yapsın” şekline sokuyorsunuz.

        CEVAP:Ben bu soruna çok net bir cevap vermiştim tekrarlamaya gerek bile duymuyorum, Bence ”Tanrı neden beni hidayete yöneltmiyor” diye düşünmelisin

        ŞÖYLE DEMİŞSİN:ayrıca içimde “ya tanrı varsa” korkusu olduğunu söylüyorsun. içimde zerre kadar soru işareti olsa

        CEVAP:Şimdi üzüldüm işte, keşke zerre kadar korku olsaydı içinde. Şu aşağıya kopyaladığım lafları kim söyledi peki Darwin mi?
        ”bir gerçek var. hiç kimsenin elinde somut kanıt yok. sadece birilerinin çok iyi kullandığı korku hissi var.”

        ŞÖYLE DEMİŞSİN:…inanırım tanrınıza. namaz kılmam oruç tutmam. en azından cennete gireceğimi bilirdim.çoğu kişinin taktiğidir. “inanırsam kaybedecek bir şey yok”

        CEVAP:Komiksin rammstein, Sence Allah bu taktikleri yutar mı?

        ŞÖYLE DEMİŞSİN:tanrı olabilir ama bu sizin inandığınız tanrı olamaz. bir kişi eğer sizin tanrınızı kabul etmiyorsa,bilinki içinde zerre kadar şüphe yoktur.

        CEVAP:Sende büyük ilerlemeler görüyorum, kutlarım seni.

        ŞÖYLE DEMİŞSİN:yalnız dikkat edin. evrimi savunurken dindar arkadaşlarınız tarafından din düşmanı olarak ilan edilmeyin. zira internet ortamında bu teoriyi savunmanın karşılığı sadece küfür ve hakaret. (aynı zamanda islam saygı-sevgi dinidir)

        CEVAP:Bize düşen evrimi değil elimizden geldiğince Hak’kı savunmaktır, evrimden sözetmesek de bizim gibi düşünenler kolaylıkla din düşmanı ilan edilebilir. Sözlerimi Yasir’in güzel bir sözü ile bitireyim;Tabiki bunlar benim zan ve çıkarımlarımdır, zan hakikatten bir şey ifade etmez…
        Her şeyin en iyisini Allah bilir.Hayırda, şerde Allahın izniyledir lakin bütün hayırlar Allahtan, bütün şerler kişinin kendindendir…Çünkü Allah hep sabrı-hakkı ve hayrı emreder-tavsiye eder, nefis ise hep aceleciliği-sabırsızlığı-kolay olanı ve şerri arzular.

    • MaMaLi dedi ki:

      Yılmaz kardeş!Müslümanların,mucize dedikleri,rahman 19-20 ayetleri var bu konuda bizi ışıklandırırmısın)hani,şu denizlerin bir birine karışmaması hususu))muhammedin tanrısı,1400 yıl önce nasıl söyledi bunu muhammede,merak ettim)”tuzak soru oldu ama,umarım cevaplarsın))

      • MaMaLi dedi ki:

        Yılmaz kardeş!mesela,kızıldeniz yağmur almaz,nehir,ırmak,dere gibi akar suları yokdur))ama kızıldeniz kurumamışdır))rahman 19-20,iflas ediyor elini çabuk tut)))

      • bir kul dedi ki:

        MaMaLi dedi ki:
        20/11/2014, 17:14 BU YAZINA İSTİNADEN

        RAHMAN 19 İki denizi birbirine kavuşmak üzere salıvermiştir.
        RAHMAN 20 Aralarında bir engel vardır, birbirine geçip kavuşmazlar.
        RAHMAN 21 Şimdi, Rabbinizin ilginç tezahürlerini nasıl inkâr edersiniz?
        RAHMAN 22 İkisinden de inci ve mercan çıkar.

        ŞİMDİ SIKI DUR ŞOK OLACAKSIN FAKAT İFLAS ETTİGİNHALDE KÖR VE SAGIR DAVRANARAK HAREKET ETMEYE DEVAM EDECELSİN MUHTEMELEN

        http://www.kuran-tekkaynak.com/yeni_sayfa_20.htm

        KONU GÖRÜNTÜSÜ:

        SULARI KARIŞMAYAN İKİ DENİZ: İkisi de tuzlu.

        İYİ DÜŞÜNCELER

      • bir kul dedi ki:

        MaMaLi dedi ki:
        20/11/2014, 17:14 BU TARİHLİ YAZINA İSTİNADEN

        http://t0.gstatic.com/images?q=tbn:ANd9GcRYFctHs5aNssqD3790YezsaYIMiUKZwODiLZgmJUc1wf0qi_0_

        http://t1.gstatic.com/images?q=tbn:ANd9GcSNfuQzx4DMLEoU-xPyyxVgr5yCiwgL8-yRdYDuYM9n9aHDKsGV_Q

        http://t3.gstatic.com/images?q=tbn:ANd9GcTQDMthhFznmOwx9JsXcHY4WKFRHYKCI9xZm7Yb_xoMX8F9xgJ3

        Kuran’ın indiği dönemde Peygamberin bu oluşumları bilmesine imkan yoktur. Kuran Allah kelamıdır. Onda çelişki bulmak mümkün değildir. Bize diyorlar ki, Neden hadisleri veya Diğer dinlerin Kitaplarını bugünkü haliyle kabul etmiyorsunuz. Kuran’ın da onlarında size ulaşmasına insanlar vasıta oldu. Cevap gayet basit Kuran’ın onlardan çok farklıdır. Onun Allah kelamı olduğuna inana müminlerin kalplerine güven ve huzur verir. Onları bilgisini açar Çelişkili tutarsız öğretiler ise İnsanı berbat eder hem de çıkmaza koyar. Dünya da ve Ahrette mutsuzluğuna neden olur.

        Fereç Hüdür

      • ylmaz aytan dedi ki:

        Sitenize giriş yapamıyorum, sanıyorum beni engellemişler. Aferim size, yakışanı yapmışsınız:))

        Date: Wed, 15 Jul 2015 07:39:40 +0000
        To: aytann67@hotmail.com

      • pante dedi ki:

        Öyle ünlüsün ki, bir gün sitemize gelirsin diye engellemiştik seni. 😀
        İşte bu da size yakışan…

      • yılmaz aytan dedi ki:

        Benim sitenizle vakit kaybetmek gibi bir niyetim yok ama habire birilerinden soru geliyor, siteye giriş yapamadığım için cevaplayamıyorum. En azından engellendiğimi sitede açıklayın da komik sorularını başka arkadaşlara yöneltsinler.

        Date: Thu, 16 Jul 2015 10:34:59 +0000
        To: aytann67@hotmail.com

  33. Yılmaz dedi ki:

    1okuyucu,
    ŞÖYLE DEMİŞSİN:“”””bu hikâye burada kör döğüşü yapanlara;””””
    Yılmaz, yukarıdaki cümlede “yapanlara” kelimesi ile sadece sana yüklendiğimi söylüyorsan, o zaman benim çoğul anlam içerecek cümle kurma konusunda eğitim almam gerekiyor?

    CEVAP:Evet, yazına böyle başlamışsın, ben de başlangıçta hepimize hitap ettiğini sanmıştım ama devamını okuyunca herşey netleşti Bak neler söylüyorsun;
    ”bu sözlerim aklını tabulara teslim edenlere;
    vicdanları tabularla teslim alınmış kişilerin vicdan muhasebesi yapacak akli melekelere sahip olabileceği düşünülemez, (daha doğrusu inançları gereği sorgulayacakları hiçbir tabu yoktur) çünki tabularla teslim alınanların vicdanlarına, Muhammede inanmayanların tanrıya inansalar bile Muhammede inanmadıkları için tanrıya inanmalarının bir anlamı olmadığı, onların gerektiğinde öldürülmeleri, onlarla dost olunmaması gibi kin ve nefret tohumlarının aşılandığı bir nefret söylemi enjekte edilmiştir, o nedenle kendilerine enjekte edilen bir vicdan anlayışının muhasebesini yapma gereği duymayacakları gibi tanrıdan geldiğine inandıkları için vicdanlarında meydana gelen soru işaretlerini de bastırma yoluna gideceklerinden düştükleri ikilemden kurtulmak için bir çıkış yolu bulmak gibi düşünceye sahip olamayacaklardır, (istisnalar kaideyi bozmaz) zaten düştükleri dipsiz kuyu bütün çıkış yollarını kapatmıştır, yani düştükleri karanlıktan kaçabilecekleri bir KAÇIŞ YOLU da yoktur,
    ayrıca, Kuranın ağzı bozuk küfürbaz tanrısının, Muhammede inanmayanlara yaptığı çirkin benzetmeleri burada yazanların Kuranın tanrısından bir farkları olmadığını belirtmek isterim, yani al birini vur ötekine ….”
    Yani sana göre ben
    1-aklını tabulara teslim etmiş,
    2-vicdanım tabularla teslim alınmış olduğu için vicdan muhasebesi yapacak akli melekelere sahip olmayan,
    3-inançlarım gereği sorgulayacağım hiçbir tabu olmayan,
    4-Tabularla teslim alınmış olan vicdanıma Muhammede inanmıyanların Tanrı’ya inansalar bile Muhammede inanmadıkları için Tanrı’ya inanmalarının bir anlamı olmadığı, onların gerektiğinde öldürülmeleri, onlarla dost olunmaması gibi kin ve nefret tohumlarının aşılandığı bir nefret söylemi enjekte edilmiş olan,
    5-Bu nedenle kendime enjekte edilen bir vicdan anlayışının muhasebesini yapma gereği duymayan,
    6-Tanrı’dan geldiğine inandığım için vicdanımda meydana gelen soru işaretlerini bastırma yoluna giden,
    7-düştüğüm ikilemden kurtulmak için bir çıkış yolu bulmak gibi bir düşünceye sahip olmayan,
    8-düştüğüm karanlıktan kaçabileceğim bir kaçış yolu da olmayan,
    birisiyim. Ne kadar ağır ithamlarda bulunduğunun farkında mısın? Peki bu ithamlarda bulunabilmek için hangi dayanaklara sahipsin? Ben cevap vereyim Hiçççç. Yazdıklarımı okumamışsın bile.
    Sadece senin inanmadığın değerlere inandığım ve inançlarımı savunduğum için bu kadar ağır itham ediyorsun beni. Dostum bir insana bu kadar ağır ithamlar yöneltmeden önce o insanı biraz tanımaya çalış, yoksa iftiracı konumuna düşürürsün kendini. Hepimizin zamanı kısıtlı, bir sürü sorumluluklarımız var.
    Ayrıca benim inandığım ve savunduğum değerlerin ise senin iddialarınla uzaktan yakından alakası yoktur, Bana göre sen tamamen yanlış yorumluyorsun. Anlamak istemiyeceğini ve reddedeceğini bildiğim halde şimdi onları anlatmaya çalışacağım.

    ŞÖYLE DEMİŞSİN:bilim adamlarıyla ilgili olarak öne sürülen tezlerde sende karşı argümanlarla cevap vererek, bilim adamlarından taraftar toplama çabası sürdürdükten sonra bilim adamlarının neye inandıklarından bana ne demenin bir anlamı olur mu? sende benim gibi cevap verme gereği duymayabilirdin,

    CEVAP:Haklısın ama yine de duruma en fazla itiraz eden ben oldum.

    ŞÖYLE DEMİŞSİN:ben tek başıma çalışırım taraftar olma veya taraftar toplama gibi bir derdim yok, dolayısıyla benim bir ekibim yok,

    CEVAP:Tek çalışsan da benim inançlarıma ve düşüncelerime karşı birlikte hareket ediyorsunuz, birbinizin söylediklerine hiçbir itirazınız yok, aranızda organik bir bağ olmasa da bu yazışmada 3ünüzde benim karşımda yeralıyorsununuz.

    ŞÖYLE DEMİŞSİN:ayrıca bana gaz veren bir tanrımda yok, hani şu önce 1 mümin 10 kafire bedeldir diyen, fiiliyatta işin böyle olmadığını anlaşılınca 1’e 2 oranı vererek gaz kesmek zorunda kalan, yaratığı varlığın gücünü sonradan bilip anlayan bir tanrı?

    CEVAP:Bunun cevabı Toro’ya yazdığım yazıda var, 1’e 10 oranı ile müminlerin kalpleri ve imanları test edilmiş, daha sonra karşılarına bu kadar kalabalık bir düşman çıkmayacağı söylenerek gönülleri yatıştırılmıştır.

    ŞÖYLE DEMŞSİN:” kim haksız yere bir insan öldürürse diyen tanrı, haklı yere insan öldürülmesine onay vermektedir”,

    CEVAP:Evet Allah insana istisnai durumlarda öldürme hakkı tanımıştır.
    1-Kendisine saldırılması ya da savaş açılması halinde,(bu meşru müdaffa hakkıdır, müminin böyle bir hakkı olmamalı mı sana göre?)
    2-İslam hukukunda ”kısas” olarak, ama bu durumda da müminlere kısastan vazgeçmeleri ve affetmeleri öğütlenir ve affettikleri takdirde Allah tarafından ödüllendirilecekleri müjdelenir. İlgili ayet şöyle;
    ”…Cana can…Kim kısası bağışlarsa bu bağışlaması kendisi için günahlara bir perde olur….”(Maide 45)

    ŞÖYLE DEMİŞSİN:”“kim haksız yere bir insan öldürürse” ifadesindeki insanın herhangi bir insan olamayacağını, kastedilen insanın mümin olduğu söyleyebilmektedirler”

    CEVAP:Böyle bir şey hiç duymadım, eğer bunu söyleyen varsa kendi sapıklığından söylüyordur, Bu söylem Kuran’ın ruhuyla da, ayetleriyle de taban tabana zıttır. Neticede ortada Müslüman geçinen bir sürü sapık dolaştığı için kimin söylediğini öğrenmek isterim, Kim söylüyor bunu? Bu iddiayı ortaya attığına göre isim vermek zorundasın aksi takdirde iftiraya girer. Bu iddianı dayandırabileceğin tek bir ayet gösteremezsin.

    ŞÖYLE DEMİŞSİN:Osmanlının Allah yolunda savaşıyoruz safsatasıyla elin memleketini işgal edip onları haraca bağlaması bile

    CEVAP:Osmanlı zalim bir devletti. Ama sizin giderek ateistleştiğini söyleyerek kendinize paye çıkardığınız medeni batı devletleri kadar zalim değildi. Almanyanın 2.dünya savaşında,ABDnin bintürlü yalanla Irak’ta yaptıklarına bakmanız yeterli. Osmanlı zulmünü kendince Kuran’a dayandırmaya çalışmış olabilir ama bu ayet manalarının çarpıtılması(ya da rammsteinn’in dediği gibi sündürülmesi) yoluyla olmuştur.

    ŞÖYLE DEMİŞSİN:din Allahın oluncaya kadar (İslâm hukuku) onlarla savaşın, cizye verene kadar onlarla savaşın ayetleri

    CEVAP:Tevbe suresi 29. ayetten sözediyorsun. Bu ayeti bağlamından kopartıp genele yaymaya çalışırsan anlamını çarpıtmış(sündürmüş) olursun. Sözkonusu ayetler spesifik bir müşrik grubuna yönelik olarak söylenmiştir. Sureyi başından itibaren okursanız bunu görürsünüz. Şöyleki;( zamandan kazanmak için sadece gerekli yerleri yazıyorum, dileyen kitabı açıp okuyabilir)
    ”Allah ve resulünden kendileriyle antlaşma yapmış bulunduğumuz müşriklere bir ültimatomdur bu.”(Tevbe 1)
    ”yeryüzünde 4 ay daha dolaşın….Allah gerçeği örten nankörleri rezil eder.”(Tevbe2)
    ”Antlaşma yapmış olduğunuz müşriklerden size karşı bir eksiklik sergilemeyen ve aleyhinizde başka birine yardım etmeyenler müstesnadır. Artık onlara vermiş olduğunuz sözü belirlenen süreye kadar tam bir şekilde koruyun.”(Tevbe 4)
    ”O haram aylar çıktığında müşrikleri kendilerini bulduğunuz yerde öldürün….tövbe eder,namazı/duayı yerine getirir,zekatı verirlerse yollarını açın onların…”(Tevbe 5)
    ”….Bu şekilde antlaşması olanlara onlar size doğru dürüst davrandıkça , siz de doğru dürüst davranın…”(Tevbe 7)
    ”…Onların ahdine nasıl güvenilebilir? Eğer üzerinizde egemenlik kurarlarsa sizinle ilgili ne bir antlaşmaya saygı duyarlar ne de bir yemine…”(Tevbe 8)
    ”Eğer verdikleri ahitten sonra yeminlerini bozar, dininize saldırırlarsa , o zaman küfrün elebaşılarını öldürün..Böyle yaparsanız hal ve gidişlerine son verebilirler.”(Tevbe 12)
    ”…ÜSTELİK SİZE SALDIRIYI İLKİN ONLAR BAŞLATTI…”(Tevbe 13)

    Açıkça görülmektedir ki arada zaten süregelen bir savaş vardır, saldırıyı ilk müşrikler başlatmıştır. Daha sonra belirli bir süre için geçici bir barış antlaşması yapılmıştır.ancak müşrik kabilelerin bir kısmı antlaşmaya uymamışlardır. Sure antlaşmayı uymamış olan müşriklere ültimatom vermekte, onlara antlaşmanın artık geçerli olmadığını bildirmekte, onlara hertürlü hazırlık(silahlanma, kaçma saklanma vs.) için 4 ay süre tanımaktadır. Antlaşmayı bozmamış olan müşrik kabileler ise bu ültimatomun kapsamı dışında tutulmaktadır. Onlarla olan antlaşma belirlenmiş olan süreye kadar geçerlidir. Derken 4 aylık süre dolar ve Tevbe 29 gelir.

    ”Kendilerine kitap verilenlerden Allah’a ve ahiret gününe inanmayan, Allah’ın ve resulünün yasakladığını haram saymayan ve hak dini din edinmeyenlerle boyun eğerek kendi elleriyle cizye verecekleri zamana kadar savaşın.”(Tevbe 29)

    Herşeye rağman müşriklere savaştan kaçınma şansı verilmektedir, bunun için ya İslam’a girmeleri ya da savaşı kaybettiklerini kabul ederek savaş tazminatı(cizye-cezaya kökünden gelir) ödemeleri gerekmektedir.
    Görüldüğü gibi savaş ortamında bile herşey son derece asil bir şekilde yürütülmüş, antlaşmaya uymayan müşriklere baskın düzenlenmeyip antlaşmanın feshedildiği duyurularak hazırlanmaları ve ne yapacaklarına karar vermeleri için 4 ay süre tanınmış. İşte Allah’ın ve resulünün asaleti budur.

    ŞÖYLE DEMİŞSİN:kendini İslâm aleminden dışlamaya kalkma, kabul etsen de etmesen de senin yerin onların yanı, eğer İslâmı yanlış yaşadıklarına inanıyorsan, git onlara karşı uyarı görevini yap, burada bizle boşuna zaman kaybetme… bu durumda size düşen, görev dini yobaz eşeklerin elinden kurtarmaktır.

    CEVAP:Merak etme dini yobaz eşeklerin elinden kurtarmak için mücadele ediyorum ama dinsiz yobazları da elimden geldiğince uyarmaya çalışıyorum.

    ŞÖYLE DEMİŞSİN:çünki gönderdiği kitapları koruyamadığını anlayan Kuranın tanrısı, Kuranı Korumayı akıl ettiğini söylese de (en son Emevilerin yazdığı Kuranı) gönderdiği dini (sizin iddianıza göre) korumayı becerememiş oluyor, bu durumda size düşen, görev dini yobaz eşeklerin elinden kurtarmaktır.

    • 1okuyucu dedi ki:

      “”””bu sözlerim aklını tabulara teslim edenlere;””””

      Yılmaz: yukarıdaki cümle genel bir anlam ifade eder, sana hitabettiğini nereden çıkarıyorsun,biliyorsun genel anlamlar için “istisnalar kaideyi bozmaz” çekincesi vardır, yani kendini genelin içinde görmeyen herkes “ben istisnayım” deme hakkına sahiptir, ayrıca böyle bir genellemede bulunmak için senin yazdıklarını okumama gerek yok, Kurana ve realiteye bakmak yetiyor, realitede de görünen ise kocaman bir hiç değil….

      gördüğün gibi sana iftira ettiğim filan yok, ayrıca benim kimseyi hedef aldığım falan yok, ben çirkin yakıştırmalarla benden bahseden, beni hedef alan Kurana eleştiri getiriyorum, benden bahsetmeseydi, laf söylemeye gerek bile duymazdım, yani Kuran sana hitap ettiği gibi bana da hitap ediyorsa, sana yönelttiği övgüler için sen Kurandan övgüyle söz ediyorsan, bana yönelttiği eleştiriler için bende eleştiri hakkımı kullanıyorum, mesele bu kadar basit, kısacası ben Kurana eleştiri getiriyorum, sana değil, yani eleştirdiğim sen değilsin, o nedenle kendine pay çıkarma, tabi seninde Kuranı savunma hakkın saklı kalmak kaydıyla,

      gaz verme olayında, tanrı inanırlarının imanlarından emin değil mi ki onları test etme gereği duyuyor?

      haklı yere insan öldürmeye tanrının cevaz verdiğine dikkat çekmemin sebebi, insan öldürmek için haklı olduklarını iddia eden herkesin bir bahane uydurarak haksızlık yapmadıklarını öne sürebileceklerini belirtmek istedim, kaldı ki Kuranda kendilerini haklı görmelerine neden olacak ayetler bolca var,

      ayrıca sana hiçbir yerde duymadığın bir şeyler söylediğimde her halde burada veya başka sitelerde veya Kuranda böyle bir şey var mı diye soruyorsun, Kuranda bahsedilen insanın mümin olduğunu bir zamanlar yüz yüze konuştuğum biri iddia ediyordu, (aynısını dinci terör örgütleri de iddia ediyor, çünki kafirleri fitnenin sebebi olarak görüyorlar), üstelik bu kişi, hoşgörüyü savunmada mangalda kül bırakmayan bir cemaatin mensubu, hatta İslâmın bir kılıç olduğunu, bu kılıç üzerinde yürüyemeyenlerin ikiye biçileceğini de söylüyordu, yani din denen yol, Allahın keskin bir kılıcıymış?

      eğer Kuranın evrensel olduğunu iddia ediyorsanız, o ültimatomun kıyamete kadar geçerli olduğunu kabul etmek zorundasınız, yani günümüzde sizle anlaşma yapıpta anlaşmaya uymayanları yakaladığınız yerde öldürebilirsiniz? tabi siz aşağıdaki ayet gereği gayri Müslimlerle anlaşma yapmanın sakıncalarını göz önüne alarak onlarla anlaşma yapmaktan kaçınabilirsiniz,

      “””””…Onların ahdine nasıl güvenilebilir? Eğer üzerinizde egemenlik kurarlarsa sizinle ilgili ne bir antlaşmaya saygı duyarlar ne de bir yemine…”(Tevbe 8)””””

      aşağıdaki ayeti dikkatle okudun mu?
      ”Kendilerine kitap verilenlerden Allah’a ve ahiret gününe inanmayan, Allah’ın ve resulünün yasakladığını haram saymayan ve hak dini din edinmeyenlerle boyun eğerek kendi elleriyle cizye verecekleri zamana kadar savaşın.”(Tevbe 29)

      “””Herşeye rağman müşriklere savaştan kaçınma şansı verilmektedir”””

      amaca ulaşıncaya kadar savaşı dayatıp, ya savaş, ya da cizye ver dayatması ne kadar adaletli asil bir davranış?

      ayette tüm gayri Müslimler sayılıp, ya bu dini kabul et, kabul etmiyorsan cizye ver, cizye de vermiyorsan öldürüleceksin deniyor, savaşmak istemediği halde cizye verecek parası olmayanların bile öldürülmekten kurtulma şansı yok, üstelik kabul etmeyenlerin bana ne senin dininden deme hakları bile yok, benim dinim senden cizye almamı emrediyor deyip, dininin emrini başkalarına zorla dayatıyorsun, ondan sonrada dinde zorlama yoktur diyorsun, tabi Kurana göre tüm gayrimüslimler suçlu ilan edildiği için onları cezalandırmak gerekiyor, ya öldürülecekler yada haraç verecekler, ondan sonra hadi “benim dinim bana, senin dinin sana” diyecekler, hadi oradan, sen gelip senin dinini dayatamazsın bana, savaşacak gücün varsa benle savaşırsın, savaşacak gücün yoksa, benimle savaşacağın günlerinde geleceği beklentisiyle, savaşma isteğini canlı tutabilmek için kin ve nefretini hiç eksiltmezsin, şimdilik yapacağın bu….

      sen hangi dini yobazların elinden kurtarmaya çalışıyorsun ki, İslâm dinini kastediyorsan, bugün yaşanan din referansını Kurandan alıyor, yani yaşanan İslâm, Kuranın aynası, ama din bu değil, Kuran bu değil diyorsan, kusura bakma sen kafanda yarattığın dini arıyorsun, eğer İslâmı arıyorsan, gözünün önünde duruyor, eğer yaşanan dini Kurana yakıştıramıyorsan, Kuranı dikkatlice gözden geçirmende fayda var, çünki yaşanan din referansını Kurandan alıyor, ama sen bunu göremediğin için din bu değil diyorsun ama maalesef yanılıyorsun, çünki Kuranın getirdiği din bu, kendi inanırları tanrılarının emirlerini yeterince dinlemiyor olabilirler ama Kuranın getirdiği sosyal düzen, içerisinde bir çok ilkelliği barındırıyor, gayrimüslimler hakkında ne düşündüğü ise ayetlerde yeterince açık… o nedenle ait olduğun toplumu küçümsemekten vazgeç, onlar gibi olmaya çalış,

      ayrıca, dinsiz yobazları uyarmana gerek yok, tanrının verdiği akıl onları yeterince uyarıyor,
      doğa denen kitabı okumak yetiyor onlara, sahte kılavuzlara ihtiyaç duymuyorlar,

      bak sana bir şey daha söyleyeceğim, evreni içten ve dıştan kuşatan sonsuz boşluk asla yok edilemez, hatta tanrı tarafından bile yok edilemez, tanrının sonsuz boşluğu yok edebileceğini iddia ediyorsan iddianı kanıtlamak zorundasın.

  34. Yılmaz dedi ki:

    Rammsteinn;
    ŞÖYLE DEMİŞSİN:ayrıca tanrının neyin peşinde olduğunu anlayamadım

    CEVAP:Bu soru, soruların en önemlisi ve de en zoru. Buna bir cevabım var. Cevabım Kuran’dan referanslar içermekle birlikte pekçok spekülasyon da içeriyor. Bu soruyu siteden ayrılmadan önce, en son cevaplamayı düşünüyorum., şimdilik konunun tartışılmasının daha uygun olacağı görüşündeyim Gelelim diğer sorulara;

    ŞÖYLE DEMİŞSİN:dünyaya musa adında peygamber gönderiyor. bir din yaratıyor. adı yahudilik. sadece yahudi doğanlar yahudi olabilir şeklinde 1 numaralı kuralı da koyuyor.(tanrı kendi seçtiği kavmi yarattığı diğer tüm kavimlerden üstün tutuyor) uğruna savaşlar kavgalar oluyor. gel zaman git zaman yahudilik bozuldu diyerek isayı gönderiyor.(sesbeblerden biride sanırım yahudilerin cumartesi günü balık tutması) . hristiyanlık yaratılıyor. yahudilerle savaşlar kavgalar binlerce insan helak oluyor.bi süre sonra hristiyanlık bozuluyor. tanrı ne yahudiliği ne hristiyanlığı korumak adına kılını kıpırdatmıyor.yarım yüzyıl insanlar birbirini kırıp geçiriyor. sonra müslümanlık doğuyor. yine savaşlar.
    bir dinin doğması gelişmesi esnasında tanrı hertürlü desteği veriyor. ama peygamberler öldükten sonra o dini korumak için tanrı hiçbirşey yapmıyor. aksine yeni bir din ortaya çıkarıyor. eski din ile yeni din savaşırken buna da ses çıkarmıyor.
    ortalama zekaya sahip bir insanı bile tanrı yapsak,bu kadar mantıksız davranmaz

    CEVAP:Düşündüğün gibi değil. Şöyle ki;İbrahim, Musa,İsa,Muhammed,Nuh,Yunus ya da diğerleri. Peygamberlerin hepsi aynı dini getirmiştir, amaç insanı evrim sürecinin ileri aşamalarına hazırlamak ve gerekli donanımları edinmelerini sağlamaktır. Dini kabul ya da reddetmek, tam ya da yarım yamalak uygulamak yada hiç uygulamak, ilerde kendisine gerekecek donanımları edinmeye çalışmak ya da umursamamak insanın kendi tercihine bırakılmıştır. Allah buna müdahale etmez, çünkü yaratılış serüveninin amaçlarına aykırıdır bu. Hristiyanlık, Yahudilik ya da İslam (bana göre Hinduizm ve diğer bütün dinler de) özünde aynıdır ama hepsi yozlaştırılarak kimi açık açık(örneğin Hinduizm) kimi ise gizli(örneğin İslam) bir şirk dini haline getirilmiştir. Allah’ın bu işe müdahalesi yeni peygamberler ve kitaplar göndererek insana sorumluluklarını ve yoldan çıktığını hatırlatmak şeklinde olmaktadır. Eğer yerleşik şirk dininin kodamanları tebliğ edilmeye başlanan hak dini kendi dünyevi çıkarları için bir tehdit olarak algılamasa savaş filan olmaz. Yani din savaşlarının nedeni ”tebliğ etmekte olduğum dine gireceksin, yoksa savaşırız” mantığı değil, ”sen bu yeni tebliğ ederek bizim çıkarlarımızı tehlikeye atamazsın, ya sus, ya da defol yoksa ölürsün” mantığıdır. Tebliğ edilmeye başlanan din herzaman ”zulme başkaldırma,yardımlaşma,paylaşma,zenginlerle yoksulların eşitliği vb. kavramları gündeme getirmekte bu da egemen takımın işine gelmemektedir.
    Tanrı’nın verdiği destek, kuşaklar boyunca unutulmuş olan dinin tekrar hatırlatılması için vahiy göndermek şeklinde olmaktadır.

    ŞÖYLE DEMİŞSİN: islam aleminin her zaman dediği “incil ve tevrat değiştirilmiştir” laflarının içi boştur.
    isanın hayat hikayesine bakarsanız,kendisini peygamber olarak ilan etmediğini,geride kitaplaştırılması için ayetler bırakmadığını görürsünüz. ölümünden 50-60 sene sonra yazılan kitaplarının birebirleri şu an aynıdır. ama hepsi tekrar ediyorum incilin hepsi insanların elinden çıkmadır.ölümüyle kitabın yazılışının tarih farkına bakarsak,isayı hiç görmemiş,hiç tanımamış insanların elinden çıkmıştır inciller.

    CEVAP:Tevrat’ı henüz okuyamadım, bu nedenle Tevrat hakkında yorum yapmayacağım. Ancak bir şekilde değişiklik yapıldığı Kuran’da bildirilmektedir.
    İncil konusunda konuşmadan önce Barnabas İncilini de okumamız gerektiği kanaatindeyim. Hristiyan dünyanın kabul ettiği ve misyonerlik amacıyla dağıttığı İncil ise çok büyük ölçüde insan sözü olmakla birlikte Matta,Markos,Luka ve Yuhanna’da İsa’nın ağzından bazı sözler nakledilir. Bu sözler 4 kitapta da aynıdır ve İsa’nın felsefesini anlatır, bütün peygamberlerin söylediğine benzer sözler söylemekte, Allah’tan, cennetten, cehennemden sözetmektedir, şirk dinine karşı çıkmış ve mucizeler göstermiştir. Peygamber olduğu kesindir.(peygamber olduğunu iddia etmediğini nerden çıkarıyorsunuz ki, o peygamber olduğunu söylemiştir ama öldükten sonra Pavlus ve diğerleri tarafından Allah’ın oğlu olduğu saçmalığı ile gökyüzüne gönderilmiş ve sözkonusu kişiler peygamberlik koltuğuna kendileri oturmuşlardır, yoksa siz Allah’ın oğlu olduğunu iddia ettiğini mi düşünüyorsunuz.) Delil olarak İsa’nın şu sözlerini göstereceğim. Merak ediyorum acaba Kuran’ı yoksaymak için kullandığınız inkarcı mantık burda nasıl işleyecek.
    ”Bana ‘Ya Rab,ya Rab!’ diye seslenen herkes Göklerin egemenliğine girmeyecek. Ancak göklerdeki babamın isteğini yerine getiren girecektir. O gün birçokları bana diyecek ki, ‘Ya Rab, ya Rab! Biz senin adına peygamberlik etmedik mi?Senin adınla cinler kovmadık mı? Senin adınla birçok mucize yapmadık mı?’ O zaman ben de onlara açıkça ‘sizi hiç tanımadım, uzak durun benden ey kötülük yapanlar!’ diyeceğim.”(Matta 21-23)
    Açıkça görülmektedir ki İsa kendisini Rab ilan edip peygamberlik koltuğuna kendilerini oturtanları Allah’ın huzurunda reddedecektır..
    Sevgili ramsteinn, Sana göre yeterince somut oldu mu bu?

    • rammsteinn dedi ki:

      isanın peygamberlik iddiası yoktur. kısaca hikaye şu.
      isa insanları iyileştirme özelliğiyle meşhur olmuştur. insanların onun ilahi güçlere sahip olduğuna inanmaları yahudileri rahatsız etmiştir. çünkü tanrının bu özellikleri sadece kendi peygamberlerine verdiğine inanıyorlardı ve bununla böbürlenip,kendilerini üstün tutmaya çalışıyorlardı. isanın popülaritesi iyice artınca kumpas kurulur. roma’nın isayı çarmıha gerilmesi sağlanır. o devirde çarmıha gerilme roma da yaygındır. isanın da çarmıha gerilmesi diğer çarmıha gerilmelerden hiçbir farkı yoktur. çarmıha gerilmeyi seyreden halkın,diğer çarmıhlardan sayıca bi farkı yoktur. herşey sıradandır. ortada ne bir din vardır ne de peygamberlik iddiası. olsaydı zaten,çok büyük olaylar olurdu. ne olduysa isanın ölümünden sonra olur. kulaktan kulağa isanın bir peygamber olduğu iddiası dolaşır. bunun esas sebebi, yahudilerin kendilerini üstün görmelerinden eziyetlerinden duydukları öfkedir. söylentilerle birlikte buna inananlarda öldürülür. ilk şehitler olurlar. ama bu ateşi körükler. söylentiler bastırılamaz. yarım yüzyıl sonra artık isanın peygamber olduğuna inanan sayısı çok artar. o bir peygamberse bir de kitap olmalıdır. artık yahudiler gibi kendilerinin de bir peygamberi bir kitabı olmalıydı. isayı hiç görmemiş kişiler yüzlerce kitap yazar. toplanan konsulde bir kaçı kabul görür. artık hristiyanlık resmileştirilmiştir.
      bu hikaye de ki incil acaba değiştirlmiş midir? yoksa isanın söylediği iddia edilen sözler yarım yüzyıl kulaktan kulağa dolaşmış, efsaneleşmiş hikayelerden mi toplanmıştır?
      somut kanıt olarak sunduğunuz lafların esas hikayesi budur. ama bu hikayeyi islam kabul eder. hata da budur. şıracının şahidi bozacı olmuştur.

      acaba bir kişinin gerçek peygamber mi,yoksa sahte peygamber mi olduğunu nasıl inanırsınız?
      tanrı mı insanları yarattı,insanlar mı tanrıyı?
      bir gerçek var. hiç kimsenin elinde somut kanıt yok. sadece birilerinin çok iyi kullandığı korku hissi var.

  35. Yılmaz dedi ki:

    Ah ramsteinn ahh… bu hikayeyi nerden aldın bilmiyorum, herhalde ateist kaynaklarda böyle anlatılıyor olmalı ama bu anlatılanların hiçbir dayanağı yok. Uyduran hayalci ve cahil biri olmalı. Hiçbir şeye inanmıyan bir adamsın, bu masallara nasıl inanıyorsun hayret. Bence böyle masalları okurken beraberinde İncil’i de oku.
    İncil’in ilk 4 bölümünü okursan(Matta,Markos,Luka,Yuhanna) İsa’nın ağzından Göklerin Egemenliği, kutsal yasa, göklerdeki babam, cehennem vs. türünden bir sürü sözlerin aktarıldığını, öğrencilerin ona ”ya rab” şeklinde hitap ettiklerini görürsün. Aynı sözler 4 havari tarafından da nakledilmiştir, yani uydurma olmadığı çok açıktır. Yine ilk 4 bölümde İsa’nın sürekli dini vaazlar verdiği, Tanrı konusunda yahudi hahamlarla tartıştığı anlatılır.Yalnızca insanları iyileştirme özelliği olan bir hekim bu muhabbetleri yapmaz. Peygamber olduğu çok açıktır. Lütfen bana İncil’den de yazılar pasajlar yazmak zorunda bırakma.

    ŞÖYLE DEMİŞSİN: o bir peygamberse bir de kitap olmalıdır. artık yahudiler gibi kendilerinin de bir peygamberi bir kitabı olmalıydı. isayı hiç görmemiş kişiler yüzlerce kitap yazar. toplanan konsulde bir kaçı kabul görür. artık hristiyanlık resmileştirilmiştir.

    CEVAP:Evet, maalesef Hristiyanlığın en büyük talihsizliği bu olmuştur. Ya İsa zamanında yazıya geçirilmediği için (ya da yazıya geçirildiyse bile sonradan yok edildiği için) orijinal İncil elimizde değil. Sonradan yazıya geçirilirken de ortaya gerçek İncil’den önemli ölçüde farklılaşmış kitaplar çıkmıştır.

    ŞÖYLE DEMİŞSİN:bu hikaye de ki incil acaba değiştirlmiş midir? yoksa isanın söylediği iddia edilen sözler yarım yüzyıl kulaktan kulağa dolaşmış, efsaneleşmiş hikayelerden mi toplanmıştır

    CEVAP:ikisi de aynı manaya gelir, bunu göremiyor musun?

    ŞÖYLE DEMİŞSİN:şıracının şahidi bozacı olmuştur.

    CEVAP:Belki de seni şahit tutmak daha doğru olur.

    ŞÖYLE DEMİŞSİN:acaba bir kişinin gerçek peygamber mi,yoksa sahte peygamber mi olduğunu nasıl inanırsınız?

    CEVAP:Kaç kere cevap vereceğim bu soruya, aslında aklını işletsen cevabı kendin de bulabilirsin, getirdiği üründen anlarım.

    ŞÖYLE DEMİŞSİN:tanrı mı insanları yarattı,insanlar mı tanrıyı?

    CEVAP:Belki de Tanrı’yı da, beni de, diğerlerini de, evreni de sen yarattın, hepimizi halüsine edip duruyorsun, bizler senin hayalinin ürünleriyiz.

    ŞÖYLE DEMİŞSİN:hiç kimsenin elinde somut kanıt yok.

    CEVAP:Kuran benim için çok somut bir kanıt, ama size yetmez ki bu.. Siz Allah’ın ve meleklerin gökten inip karşınıza dikilmesini beklersiniz inanmak için, hatta o durumda bile inkar etmek için bir formül bulursunuz eminim.
    ”Üzerlerine gökten bir kapı açsak da oradan yükseliyor olsalardı kesinlikle şöyle diyeceklerdi:”Bizim gözlerimiz döndürüldü, bakışlarımız sarhoş edildi. Belki de biz büyüye çarptırılmış bir toplumuz.”'(Hicr 14,15)
    ”Eğer biz onlara melekleri indirseydik, ölüler kendileriyle konuşsaydı ve herşeyi toplayıp karşılarına dikseydik, Allah’ın dilemesi dışında, yine de inanmazlardı…”(Enam 111)
    ”Bize kavuşmayı ummayanlar şöyle dediler:’Üstümüze melekler inse, yahut Rabbimizi görsek olmaz mı?’ Yemin olsun ki kendi benliklerinde büyüklük kuruntusuna düştüler ve korkunç bir biçimde azdılar.”(Furkan21)
    ”Biz o melekleri ancak ve ancak hak üzere hak bir yolla indiririz. Ve o zaman inkarcılara göz açtırılmaz.”(Hicr 8)

    ŞÖYLE DEMİŞSİN: sadece birilerinin çok iyi kullandığı korku hissi var.

    CEVAP:Eğer yüreğinde birazcık da olsun korku varsa hala umudun var demektir. O korkuyu da kaybettiğini farkedersen işte asıl o zaman korkmalısın bence.

    • rammsteinn dedi ki:

      2bin sene önceden bahsediyoruz. elde somut kanıt olmaması normal. ama bazı gerçekler var. bunun en basidi isanın geriye yazdırılması için ayet bırakmamasıdır. bu durumda nasıl oluyorda incilin değiştirildiğini söylersiniz. tanrının sözleri olduğu söylenen kitabın %100 ü insan elinden çıkmadır. üstelik yarım asır sonradan isayı hiç görmemiş insanlar tarafından yazılmıştır.
      hiç yahudi veya hristiyan birisiyle dini konular üzerine konuştunuz mu? ben bir çok kişiyle konuştum. kaynaklar bilgiler benim anlattığım hikayeden ibarettir. islam kendi dinini ön plana çıkarmak için “incil değiştirilmiştir” savını ortaya atmıştır. ortada orjinali yokken “değiştirlmiştir” lafı havada kalır.

      öğrencilerin ona ”ya rab” şeklinde hitap ettiklerinden bahsediyorsun. bu somut kanıtmı?
      hindistanda sai baba kendini tanrı ilan etti arkasında ona inanan milyonlarca insan bıraktı. bu insanların söyleyeceklerini de kanıt olarak almak somut kanıt mı olur?
      incilde ne yazmasını bekliyorsun. “isa bize peygamberim demedi ama biz peygamber olduğuna inanıyoruz” demesinimi?

      fantastik hikayelerle dolu dinlerin doğruluğunu konuşmak, “hary potter” filminin doğruluğunu konuşmakla aynıdır.

      hurilerin mecazi oluşu
      daha öncede yazmıştım. ortada çelişkili hangi ayet varsa savunan tarafın elinde 2 tane liman var.
      1-mecazidir
      2-yanlış çeviridir
      burada arapça konusunda uzman bilal bey vardı. diğer bölümlerde yaklaşık 1 senedir yazışırız. ayetler mantıkla açıklanamıyorsa bu iki limandan birine sığınılır. bunu din savunucuların hepsi yapar.
      acaba tanrımız bu kadar mecazi anlamlarla dolu şiirsel anlatımlarla dolu kitap yerine,neden sade anlaşılır,diğer dillere çevirilirken sorun teşkil etmeyecek şekilde yazdırmadı. tanrı bu mecazi anlamların yanlış anlaşılacağını,bir takım kişilerin bu anlamları saptırarak insanları yanıltabileceğini düşünmedi mi?
      mecazi anlatımlar en çok şiir de kullanılır. pagan zamnında araplar şiire düşkündür. bunun için her sene şiir yarışması yaparlar,en sevileni kabeye “el-ilah” ın yanına asardı.kuranın şiirselliğinin kaynağı budur.

      kadınlar hangi durumlarda,kocalarını boşayabilir?
      bunun cevabına hangi ayet var
      ”Ey peygamber, eşlerine şöyle söyle:’Eğer şu iğreti dünya hayatını ve onun süsünü istiyorsanız, haydi gelin, sizi nimetlendireyim ve sizi güzellikle serbest bırakayım!”(Ahzab 28)

      sorunun cevabı bu mu? inanan bir kişi “evet” der. inanmayan için cevap olmaktan uzaktır.
      kadınların hangi durumlarda kocasını boşayabileceği konusu kuran da yoktur. cennette de ne ödül verileceği de yoktur. herşey erkeklerin üzerine yazılmıştır.
      yüzlerce sayfa gereksiz bilgilerin içinde önemli bilgilere yer verilmemiş.

      burda hangi ayeti konuşursak konuşalım,sorulacak sorularda cevaplar da aynı olacak. hep mecaz,hep yanlış çeviri.

      daha geçen yüzyıllarda araplar dünyanın düz olduğunu “yuvarlak demenin dinden çıkmakla aynı şey olduğunu” söyler dururlardı. yuvarlak oluşu netleşince “söbüleştirildi” lafı bizim meallere girdi. evrim yoktur diyen islam alemi aynen sizin yaptığınız gibi şimdiden insanları alıştırmaya çalışıyor. acaba adem ve havva üzerine nasıl bir hikaye çıkaracaksınız merak ediyorum. evrim hikayesini en baştan sona anlatırsanız bizde bilgi sahibi oluruz.

      sayın yasir
      canlıların çift olarak yaratıldığı ayetleri göstererek,bilime ters düşüyorsunuz. ilköğretim kitaplarında bile artık bazı canlıların cinsiyet değiştirdiği,çift cinsiyetli oldukları yazılıdır.

      • yasir dedi ki:

        Sen hala ilköğretim kitaplarında kalmışsın…Böyle dediğinde karşına işte yine bu alttaki ayet çıkar ve kendinle nasıl çeliştiğini dahi anlayamassın…
        Teki yaratan Allah çiftinide o tekten meydana getirmiştir…

        Huvellezî halakakum min nefsin vâhıdetin ve ceale minhâ zevcehâ li yeskune ileyhâ, fe lemmâ tegaşşâhâ hamelet hamlen hafîfen fe merret bihî, fe lemmâ eskalet deavâllâhe rabbehumâ lein âteytenâ sâlihan le nekûnenne mineş şâkirîn(şâkirîne).7 / A’RÂF – 189
        O sizi tek bir candan yarattı; ondan kendisiyle huzur bulması için eşini var etti. Eşiyle birleşince eşi hafif bir yük yüklendi ve onu gezdirdi. Yükü, ağırlaşınca Rabbleri Allah’a: ‘Eğer bize sağlıklı (bir çocuk) verirsen sana şükredenlerden olacağız’ diye dua ettiler.7 / A’RÂF – 189

        Ayrıca ilk yaratılanın dişimi, erkek mi olduğuda kim nerden bilecek…
        İsa peygamberin yaratılışını, ademin yaratılışı ile misalleştirir…

        İnne mesele îsâ indallâhi ke meseli âdem(âdeme), halakahu min turâbin summe kâle lehu kun fe yekûn(yekûnu).3 / ÂLİ İMRÂN – 59
        Allah nezdinde İsa’nın durumu, Adem’in durumu gibidir. Allah onu topraktan yarattı. Sonra ona “Ol!” dedi ve oluverdi.3 / ÂLİ İMRÂN – 59

      • Yılmaz dedi ki:

        rammsteinn,
        Buraya bir sürü ayet yazıyorum ama anladığım kadarıyla ya okumuyorsun, ya da okusan bile üzerinde düşünmek için 1 sn. bile harcamıyorsun(eskilerin masalları olduğuna iman ettiğin için), öyle olunca da anlamamana şaşmamak lazım. Şu inkar çabalarına ve mekanizmalarına bakıyorum da, gülüyorum içimden. Aslında verdiğin tepkiler ve cevaplar yukarda sana yazdığım ayetleri tamamen doğrular şekilde gelişiyor, bu bile bir mucizedir benim gözümde.
        ”Üzerlerine gökten bir kapı açsak da oradan yükseliyor olsalardı kesinlikle şöyle diyeceklerdi:”Bizim gözlerimiz döndürüldü, bakışlarımız sarhoş edildi. Belki de biz büyüye çarptırılmış bir toplumuz.”’(Hicr 14,15)
        ”Eğer biz onlara melekleri indirseydik, ölüler kendileriyle konuşsaydı ve herşeyi toplayıp karşılarına dikseydik, Allah’ın dilemesi dışında, yine de inanmazlardı…”(Enam 111)

        ŞÖYLE DEMİŞSİN:daha öncede yazmıştım. ortada çelişkili hangi ayet varsa savunan tarafın elinde 2 tane liman var.
        1-mecazidir
        2-yanlış çeviridir

        CEVAP1:Sana kafamdan cevap vermiyorum ki, Kurandaki ayeti yazdım. Allah Kuran’ında ”bu tasvirler temsilidir” demiş, buna hangi mantıkla itiraz ediyorsun ki. ”temsili” ne anlama gelir bilmiyorsan bir sözlük alıp ordan oku. İşin özü cennette insanları çok büyük mutlulukların, cehennem de ise çok büyük acı ve sıkıntıların beklediğidir, gerisi teferruattır.

        ŞÖYLE DEMİŞSİN:acaba tanrımız bu kadar mecazi anlamlarla dolu şiirsel anlatımlarla dolu kitap yerine,neden sade anlaşılır,diğer dillere çevirilirken sorun teşkil etmeyecek şekilde yazdırmadı. tanrı bu mecazi anlamların yanlış anlaşılacağını,bir takım kişilerin bu anlamları saptırarak insanları yanıltabileceğini düşünmedi mi?

        CEVAP1:Dostum amma alçakgönüllüymüşsün sende, Allah’a bile işini öğretmeye kalkıyorsun. Ben sana şu kadarını söyleyeyim Kuran baştan aşağı mecazi ifadelerle doludur. Bu Allah’ın takdiri ve tarzıdır, bir taraftan Kuran’a şiirsellik katarken bir taraftan da okuyanı, düşünmeye ve beyin cimnastiği yapmaya teşvik eder. Bu bilinçli bir tercihtir, yaratıcı insanların düşünmelerini ve akıllarını işletmelerini istemektedir.
        ”…Kuran’ı ağır ağır, düşüne düşüne oku!”(Müzzemmil4)

        CEVAP2:.Kuran samimi insanlar için yeterince açıktır, herkes samimiyeti ölçüsünde Kuran’ı anlayacak ve onun ışığından faydalanacaktır.
        ”…Biz ayetleri apaçık bilmek isteyenler için iyiden iyiye açıklamışızdır.”(Bakara118)
        ”Kitabı kendilerine verdiklerimiz onu, okunuşunun hakkını vererek okurlar, işte onlar ona inanırlar…”(Bakara121)
        ”Bu Kuran insanların kalp gözlerini açacak ışıklardan oluşur. Gereğince inanan bir toplum için de bir kılavuz ve bir rahmettir o.”(Casiye20)

        Samimi olmayanlar ve Kuran’ı onu inkar etmek için açık bulma amacıyla okuyanlar da aradıklarını bulup ondan uzaklaşacaklardır.
        ”İnanmayanlara gelince…..Kuran onlar için bir körlüktür. Böylelerine çok uzak bir mekandan seslenilmektedir.”(Fussilet44)
        SONUÇ:Herkes çabası ve samimiyeti ölçüsünde Kuran’ı anlar, zaten olması istenen de budur, aksi takdirde özgür irade test edilemezdi.

        ŞÖYLE DEMİŞSİN:kadınlar hangi durumlarda,kocalarını boşayabilir?
        bunun cevabına hangi ayet var
        sorunun cevabı bu mu? inanan bir kişi “evet” der. inanmayan için cevap olmaktan uzaktır.
        kadınların hangi durumlarda kocasını boşayabileceği konusu kuran da yoktur.

        CEVAP: Ayeti anlamadın mı, anlamak mı istemiyorsun,bak tekrar yazdım.
        ”Ey peygamber, eşlerine şöyle söyle:’Eğer şu iğreti dünya hayatını ve onun süsünü istiyorsanız, haydi gelin, sizi nimetlendireyim ve sizi güzellikle serbest bırakayım!”(Ahzab 28)
        Ayet çok net; kadın eğer eşiyle mutlu değilse, evliliği onu tatmin etmiyorsa eşi peygamber bile olsa ondan boşanabilir, üstelik de mehirini ve nafakasını da alır. Erkek ise boşanma halinde mehir ve nafaka vermekle yükümlüdür, Görüldüğü gibi boşanma konusunda Allah kadından yana tavır koymaktadır. Bunun haricinde ne ERKEK ne de kadın için şu şartlarda eşinizi boşayabilirsiniz diye bir ifade yeralmaz Kuran’da. Allah bu hususta kullarını serbest bırakmış, herhangi bir şart koymamıştır.. ”

        ŞÖYLE DEMİŞSİN:daha geçen yüzyıllarda araplar dünyanın düz olduğunu “yuvarlak demenin dinden çıkmakla aynı şey olduğunu” söyler dururlardı. yuvarlak oluşu netleşince “söbüleştirildi” lafı bizim meallere girdi.

        CEVAP:Dostum sen Arapların ne dediğini filan boşver, meallerde ayetlerin sündürüldüğünü iddia ediyorsan meali de boşver. Kuran’ın Arapça aslı ortada, orada ne yazdığı da ortada. Orda yazanlar işinize gelmiyor diye uyduruk bahanelerle üstünü örtmeye çalışıyorsunuz.

  36. Yılmaz dedi ki:

    1okuyucu,
    ŞÖYLE DEMİŞSİN:gördüğün gibi sana iftira ettiğim filan yok, ayrıca benim kimseyi hedef aldığım falan yok, ben çirkin yakıştırmalarla benden bahseden, beni hedef alan Kurana eleştiri getiriyorum, benden bahsetmeseydi, laf söylemeye gerek bile duymazdım, yani Kuran sana hitap ettiği gibi bana da hitap ediyorsa, sana yönelttiği övgüler için sen Kurandan övgüyle söz ediyorsan, bana yönelttiği eleştiriler için bende eleştiri hakkımı kullanıyorum, mesele bu kadar basit, kısacası ben Kurana eleştiri getiriyorum, sana değil, yani eleştirdiğim sen değilsin, o nedenle kendine pay çıkarma, tabi seninde Kuranı savunma hakkın saklı kalmak kaydıyla,

    CEVAP:İftira konusunu fazla uzatmıyacağım, Senin müdahil olduğun o konuşmayı biz 3 kişi(ben toro ve rammsteinn) yürütüyorduk ve senin ”aklını tabulara teslim edenler” derken kimi kastettiğini herkes çok iyi anladı. Kuran’ın sana çirkin yakıştırmalarda bulunduğunu söylüyorsun ama sormuş olmama rağmen hala cevap vermedin, İnancın nedir, ateist misin, deist misin, herhangi bir dine mensup musun? Bunu kesin bilelim ki karışıklık olmasın.

    ŞÖYLE DEMİŞSİN:gaz verme olayında, tanrı inanırlarının imanlarından emin değil mi ki onları test etme gereği duyuyor?

    CEVAP:Aynen öyledir, İman derece derecedir. Kimisi yarım yamalak inanır, kimisi tam inanır, kimisi inanmaz, kimisi inanmaz ama inanır görünür vs. vs. Hiçkimse için hiçbir şeyin garantisi yoktur, bugün inanan yarın inancını yitirebilir ya da bugün inanmayan gün gelir iman edebilir.

    ŞÖYLE DEMİŞSİN:haklı yere insan öldürmeye tanrının cevaz verdiğine dikkat çekmemin sebebi, insan öldürmek için haklı olduklarını iddia eden herkesin bir bahane uydurarak haksızlık yapmadıklarını öne sürebileceklerini belirtmek istedim, kaldı ki Kuranda kendilerini haklı görmelerine neden olacak ayetler bolca var,

    CEVAP:Dostum, söylediğim gibi Kuran sadece meşru müdafaa ve kısas durumunda insan öldürmeye cevaz verir, kısasta da insanlar affetmeye teşvik edilerek affederlerse ödüllerinin Allah katında verileceği söylenir. Dolayısıyla yanlış birşey yok. Günümüzde de insan öldürmeye cevaz vardır. Cinayet işleyen biri günümüzde de bahane uydurmaya kalkabilir, örneğin ”meşru müdaffa yapıyordum” diyebilir, gerçeği açığa çıkarmak emniyet ve yargı teşkilatının işidir. Stalin milyonlarca insanı ”ajan” ilan ederek katletmiştir,İnsan kötü niyetliyse cinayet dahil hertürlü pisliği işleyebilir, bunun suçunu Kuran’a ya da Allah’a atamayız.

    ŞÖYLE DEMİŞSİN: Kuranda bahsedilen insanın mümin olduğunu bir zamanlar yüz yüze konuştuğum biri iddia ediyordu, (aynısını dinci terör örgütleri de iddia ediyor, çünki kafirleri fitnenin sebebi olarak görüyorlar), üstelik bu kişi, hoşgörüyü savunmada mangalda kül bırakmayan bir cemaatin mensubu, hatta İslâmın bir kılıç olduğunu, bu kılıç üzerinde yürüyemeyenlerin ikiye biçileceğini de söylüyordu, yani din denen yol, Allahın keskin bir kılıcıymış?

    CEVAP:Dostum sana çok samimi söylüyorum, sözünü ettiğin o cemaat mensubu bana göre tamamen saçmalamış, Kuran’da iddialarını destekleyecek hiçbirşey bulamaz.
    Evet, Kuran’da küfür çok ağır şekilde eleştirilir ve küfre sapanların ağır şekilde cezalandırılacakları pek çok yerde duyurulur ve inkarcılar inanmaya davet edilir.Ama onların cezasının ahirette verileceği söylenir, Diğer taraftan Allah’ın kesinlikle affetmiyeceğini söylediği tek günah şirktir.
    ”…Allah kendisine şirk koşulmasını affetmez, bunun dışında kalanı/bundan az olanı dilediği kişi için affeder…”(Nisa 48)
    İslamı tarikatlerin ve cemaatlerin çoğu şirk üreten kurumlara dönüşmüştür, Kuran’da ağır şekilde eleştirilirler.
    ”Sakın şirke sapanlardan olmayın, onlardan ki dinlerini parçalayıp hizipler/fırkalar haline getirdiler. Her hizip sadece kendi elindekiyle sevinp övünür.”(Rum 31-32)

    ŞÖYLE DEMİŞSİN:eğer Kuranın evrensel olduğunu iddia ediyorsanız, o ültimatomun kıyamete kadar geçerli olduğunu kabul etmek zorundasınız, yani günümüzde sizle anlaşma yapıpta anlaşmaya uymayanları yakaladığınız yerde öldürebilirsiniz? tabi siz aşağıdaki ayet gereği gayri Müslimlerle anlaşma yapmanın sakıncalarını göz önüne alarak onlarla anlaşma yapmaktan kaçınabilirsiniz,

    CEVAP:Evet, Kuran evrenseldir ve ültimatomla ilgili ayetlerden evrensel bir mesaj çıkarabilirsin ama sen yanlış bir mesaj çıkartıyorsun. Gerçek şudur;
    1-Halihazırda devam eden bir savaş durumu vardır, savaşı müşrikler başlatmış, zayıf gördüklerei müslümanlara saldırmışlardır, savaşan kabilelerden bir kısmıyla sadece belirlenen bir süre için antlaşma yapılarak savaşa ara verilmiş, savaş tamamen sona ermemiştir
    2-Herkes antlaşmaya uymuş olsa bile belirlenen süre dolduğunda antlaşma kendiliğinden fesh olacak ve savaş tekrar başlayacaktır.
    3-Bazı kabileler antlaşmaya riayet etmemiş ve müslümanlarla aktif savaşa devam etmekte olan diğer kabilelere silah vs. yardımında bulunmuşlardır,
    4-Açıklanan ültimatomla, antlaşmaya aykırı hareket etmiş olan müşrik kabilelere artık antlaşma hükümlerinin geçerli olmadığı, kendilerine 4 ay süre tanındığı, 4 aylık süre dolunca savaşın tekrar başlıyacağı duyurulmaktadır.
    5-Antlaşmaya riayet etmiş olan müşrik kabileler bu ültimatomun dışında tutulmuştur,
    6-Antlaşmaya riayet etmemiş olan müşrik kabilelere kendi başlattıkları savaşın tazminatı(cizye)nı ödedikleri takdirde savaştan kaçınabilecekleri bildirilmektedir

    Bu ültimatom ayetlerinden çıkartabilecek evrensel mesaj şudur;
    1-müslümanlar savaş halinde oldukları müşriklerle antlaşmaya gittikleri takdirde, müşrikler antlaşma maddelerine uymazlarsa müslümanların antlaşmayı fesh etme hakları vardır,
    2-Bu durumda dahi müslümanlar antlaşmayı fesh ettiklerini müşriklere aylar önceden haber vermeli ve savaş hazırlığı yapmalarına izin vermelidirler, ani bir baskın yapmalarına Allah müsaade etmemektedir
    3-Müşrikler dilerlerse savaş tazminatı ödeyerek savaştan kaçınabilirler.
    Bne burda sadece asalet ve adalet görüyorum, yanlış olan ne var?

    ŞÖYLE DEMİŞSİN:“””””…Onların ahdine nasıl güvenilebilir? Eğer üzerinizde egemenlik kurarlarsa sizinle ilgili ne bir antlaşmaya saygı duyarlar ne de bir yemine…”(Tevbe 8)””””

    CEVAP:Dostum bu zaten yaşanmış bir durumdur, Allah yaşanmış olanı ifade ediyor bu ayette.

    ŞÖYLE DEMİŞSİN:aşağıdaki ayeti dikkatle okudun mu?
    ”Kendilerine kitap verilenlerden Allah’a ve ahiret gününe inanmayan, Allah’ın ve resulünün yasakladığını haram saymayan ve hak dini din edinmeyenlerle boyun eğerek kendi elleriyle cizye verecekleri zamana kadar savaşın.”(Tevbe 29)
    “””Herşeye rağman müşriklere savaştan kaçınma şansı verilmektedir”””
    amaca ulaşıncaya kadar savaşı dayatıp, ya savaş, ya da cizye ver dayatması ne kadar adaletli asil bir davranış?

    CEVAP:Dostum anlamıyor musun? Savaşı başlatan müşrikler(size ilkin onlar saldırdı” diye ayet vermiştim yukarda.) Adamlar güçlü durumdayken saldırmışlar, yenememişler, bir süre için antlaşma yapmışlar ama antlaşmanın şartlarına da riayet etmemişler. Ne yapacak ya müslümanlar, cizyeyide müslümanlar versin istersen.

    ŞÖYLE DEMİŞSİN:ayette tüm gayri Müslimler sayılıp, ya bu dini kabul et, kabul etmiyorsan cizye ver, cizye de vermiyorsan öldürüleceksin deniyor, savaşmak istemediği halde cizye verecek parası olmayanların bile öldürülmekten kurtulma şansı yok, üstelik kabul etmeyenlerin bana ne senin dininden deme hakları bile yok, benim dinim senden cizye almamı emrediyor deyip, dininin emrini başkalarına zorla dayatıyorsun, ondan sonrada dinde zorlama yoktur diyorsun, tabi Kurana göre tüm gayrimüslimler suçlu ilan edildiği için onları cezalandırmak gerekiyor, ya öldürülecekler yada haraç verecekler, ondan sonra hadi “benim dinim bana, senin dinin sana” diyecekler, hadi oradan, sen gelip senin dinini dayatamazsın bana, savaşacak gücün varsa benle savaşırsın, savaşacak gücün yoksa, benimle savaşacağın günlerinde geleceği beklentisiyle, savaşma isteğini canlı tutabilmek için kin ve nefretini hiç eksiltmezsin, şimdilik yapacağın bu….

    CEVAP:Tamamen saçmalamışsın burada. Hepsinin cevabını verdim yukarda ama tekrar vereyim. Sen müslümanlara saldır, öldürebildiğini öldür, müslümanlar güçlenmeye başlayınca korkuya kapılıp antlaşma yap ama karektersizliğin yüzünden antlaşmanın şartlarını da ihlal edip müslümanların düşmanlarını destekle, müslümanlar da bunun üzerine antlaşmayı fesh etsinler ama Allah’ın dininden gelen asaletleri nedeniyle hemen tepene binmeyip sana süre
    tanısınlar, dahası.savaşmaya cesaretin kalmamış olabileceğini düşünüp saldırganlığının tazminatını ödeyerek bu işten kurtulma şansını da sana versinler ama yine de sana yaranamasınlar. Aferim sana, ne asil ve adaletli bir yaklaşım.
    Savaş tazminatı almayan galip bir devlet biliyorsan bana da söyle de ben de öğreneyim, üstelik sizin o medeni dediğiniz devletler aç kurtlar gibi kendilerinden çok daha zayıf devletlere saldırıp, düğmelere basarak gönderdikleri bombalarla yüzbinlerce çocuk, kadın, ihtiyar öldürüyor, sonra da harabeye çevirdikleri o gariban ülkelerin bütün kaynaklarını sömürüyorlar.

    ŞÖYLE DEMİŞSİN:sen hangi dini yobazların elinden kurtarmaya çalışıyorsun ki, İslâm dinini kastediyorsan, bugün yaşanan din referansını Kurandan alıyor, yani yaşanan İslâm, Kuranın aynası, ama din bu değil, Kuran bu değil diyorsan, kusura bakma sen kafanda yarattığın dini arıyorsun, eğer İslâmı arıyorsan, gözünün önünde duruyor, eğer yaşanan dini Kurana yakıştıramıyorsan, Kuranı dikkatlice gözden geçirmende fayda var, çünki yaşanan din referansını Kurandan alıyor, ama sen bunu göremediğin için din bu değil diyorsun ama maalesef yanılıyorsun, çünki Kuranın getirdiği din bu, kendi inanırları tanrılarının emirlerini yeterince dinlemiyor olabilirler ama Kuranın getirdiği sosyal düzen, içerisinde bir çok ilkelliği barındırıyor, gayrimüslimler hakkında ne düşündüğü ise ayetlerde yeterince açık… o nedenle ait olduğun toplumu küçümsemekten vazgeç, onlar gibi olmaya çalış,

    CEVAP:Sağol ya, sözlerinden Kuran’ı ne iyi bildiğin anlaşılıyor, iftira etme sırası Kuran’a mı geldi şimdi, kimler gibi olmaya çalışacağımı da senden öğrenecek değilim çok şükür. Ayrıca Kuran’ın arkasına saklanmayı bırak da neye inanıyorsan onu açıkla artık(Bu sana bu konudaki 3.çağrım oldu)

    ŞÖYLE DEMİŞSİN:ayrıca, dinsiz yobazları uyarmana gerek yok, tanrının verdiği akıl onları yeterince uyarıyor,
    doğa denen kitabı okumak yetiyor onlara, sahte kılavuzlara ihtiyaç duymuyorlar,

    CEVAP:Bu senin düşüncen, ben Kuran’ı anlayamadıkları gibi doğayı da anlayamadıklarını düşünüyorum. Herkes gibi benim de burada düşüncelerimi paylaşma hakkım var, ama işinize gelmediyse yasaklayıverin beni de dinci yobazlardan farkınız olmadığını herkes görsün.

    ŞÖYLE DEMİŞSİN:bak sana bir şey daha söyleyeceğim, evreni içten ve dıştan kuşatan sonsuz boşluk asla yok edilemez, hatta tanrı tarafından bile yok edilemez, tanrının sonsuz boşluğu yok edebileceğini iddia ediyorsan iddianı kanıtlamak zorundasın.

    CEVAP:İddiayı ortaya atan sensin, kanıtlamak zorunda olan da sensin.

    • 1okuyucu dedi ki:

      Yılmaz,

      “”Ateist misin yoksa herhangi bir dine mensup musun?””
      “”””sorduğun soruya “hayır” diye cevap veriyorum.”””

      “””””hala cevap vermedin, İnancın nedir, ateist misin, deist misin, herhangi bir dine mensup musun? Bunu kesin bilelim ki karışıklık olmasın””””

      daha önce sorduğun soruya “hayır” demişim, ne olduğumu anlayacak zekâya sahip olacağını düşündüğüm için, sorduğun seçeneklere “hayır” diyerek ne olduğumu anlayacağını sanmıştım, tekrar sormuş olmandan anlayamadığını anlıyorum, tekrar sorduğun soruya ilâve ettiğin seçenekten ne olduğumu anlaman gerekirdi ama belli ki anlayamadığın için bu soruyu sormuşsun, yinede hiçbir şey anlayamadıysan, bari tekrar sorduğun sorunun anlamsızlığını anlamaya çalış?

      ahzap-65’le ilgili olarak, iman edenlerin derecelerini Allah bilmiyor mu ki? onları test etmeye kalkıyor?

      kişilerin ne söylediği önemli değil ama Kuran kişilere haklılık payı çıkaracak anlatımlarla dolu, savaş ayetlerine bakmak yeterde artar bile,

      “””””…Onların ahdine nasıl güvenilebilir? Eğer üzerinizde egemenlik kurarlarsa sizinle ilgili ne bir antlaşmaya saygı duyarlar ne de bir yemine…”(Tevbe 8)””””

      sen boş ver o ültimatomu; ültimatom istiyorsan,” savaş size farz kılındı”, “din Allahın oluncaya kadar onlarla savaşın”, diyen Allah, inanırlarına ültimatomun alasını vermiş, zaten Kuranın tanrısı yukarıdaki ayette “onlar anlaşmalarına uymaz” demiyor mu? anlaşma yapılmadan önce tanrı bunu bilseydi, Müşriklerle anlaşma yapmalarına engel olurdu, demek ki bilememiş?

      savaşın bir tek amacı vardır, o da ganimet elde etmek, öldürdüklerinin parasını, pulunu, değerli eşyalarını alırsın, esir aldıklarını, parasına puluna değerli eşyalarına el koyduktan sonra köle yapıp satarsın veya kendi işinde kullanırsın, savaşmak istemeyenden, elde edeceğin bir rant olmayacağı için, savaşmak istemeyene de haraç vermesini şart koşarsın, işin özeti bu, ne asil bir davranış?

      “”””””Kendilerine kitap verilenlerden Allah’a ve ahiret gününe inanmayan, Allah’ın ve resulünün yasakladığını haram saymayan ve hak dini din edinmeyenlerle boyun eğerek kendi elleriyle cizye verecekleri zamana kadar savaşın.”(Tevbe 29)”””””

      bu ayet, anlaşmaya uymayan Mekkeli müşriklerden mi bahsediyor? eğer demagoji yapmıyorsan, bilesin ki sende anlama sorunu var?

      CEVAP:Sağol ya, sözlerinden Kuran’ı ne iyi bildiğin anlaşılıyor, iftira etme sırası Kuran’a mı geldi şimdi, kimler gibi olmaya çalışacağımı da senden öğrenecek değilim çok şükür. Ayrıca Kuran’ın arkasına saklanmayı bırak da neye inanıyorsan onu açıkla artık(Bu sana bu konudaki 3.çağrım oldu)

      estağfurullah, herkesin aklı kendine, ben sana bir şey öğretecek değilim, ayrıca ben bir şey demedim ki, belki “üzüm üzüme baka baka kararır” demiş olabilirim, ayrıca müziğin her türlüsünü severim, kulağıma hoş gelen her parçayı zevkle dinlerim, sırf müziklerini dinlemek için “çağrı” filmini tv’larda her oynatıldığında izlerim,

      tabi herkes kendi düşüncesini söylemekte özgürdür, şuna emin ol, burada savunduklarını dinci sitelerde savunsaydın, radikal yobazlar tarafından hakkında “katli vaciptir” fetvası verilirdi, ben dinci bir sitede, “Allah Türkçe bilmediği için ibadetinizi bilmediğiniz dilde yapmak zorundasınız, ama boş verin, siz ne dediğinizi anlamasanız da Allah sizin ne dediğinizi anlıyor” dedim, önce yaylım ateşine tuttular, akabinde banladılar,

      doğayı anlayarak okuyabilmiş olsaydınız, Kuranın, “Allahla aldatmak” olduğunu anlardınız, buda benim düşüncem…

      ben sana sonsuz boşluğun yok edilebileceğini iddia ediyorsan, bunu bana ispatla dedim, eğer yok edilemeyeceğini söylüyorsan ortada herhangi bir sorun yok, hemfikir sayılırız, ben yok edilemeyeceğini ispatlayamadığım için yok edilemeyeceğine karar verdim, yani yok edilebileceğini ispatlayamadım, o nedenle sana sordum.

    • 1okuyucu dedi ki:

      ŞÖYLE DEMİŞSİN:kadınlar hangi durumlarda,kocalarını boşayabilir?
      bunun cevabına hangi ayet var
      sorunun cevabı bu mu? inanan bir kişi “evet” der. inanmayan için cevap olmaktan uzaktır.
      kadınların hangi durumlarda kocasını boşayabileceği konusu kuran da yoktur.
      CEVAP: Ayeti anlamadın mı, anlamak mı istemiyorsun,bak tekrar yazdım.
      ”Ey peygamber, eşlerine şöyle söyle:’Eğer şu iğreti dünya hayatını ve onun süsünü istiyorsanız, haydi gelin, sizi nimetlendireyim ve sizi güzellikle serbest bırakayım!”(Ahzab 28)
      Ayet çok net; kadın eğer eşiyle mutlu değilse, evliliği onu tatmin etmiyorsa eşi peygamber bile olsa ondan boşanabilir, üstelik de mehirini ve nafakasını da alır. Erkek ise boşanma halinde mehir ve nafaka vermekle yükümlüdür, Görüldüğü gibi boşanma konusunda Allah kadından yana tavır koymaktadır. Bunun haricinde ne ERKEK ne de kadın için şu şartlarda eşinizi boşayabilirsiniz diye bir ifade yeralmaz Kuran’da. Allah bu hususta kullarını serbest bırakmış, herhangi bir şart koymamıştır.. ”

      el insaf! bak bakalım, boşamayı teklif eden kim? peygamber mi? eşleri mi? peygamber eşlerinin dünya nimetini falan istedikleri yok, aksine onlar boşanmak falan istemiyorlar, onlar öbür tarafa peygamber eşi sıfatıyla gitmek istiyorlar, yani öbür tarafta torpilliler sınıfından olmak istiyorlar ama peygamberin bazı davranışları hoşlarına gitmediği için bunu peygambere belirtiyorlar, peygamberde taviz vermek istemediği için üstü örtülü olarak onları öbür taraftaki sıfatlarından mahrum etmek, yani şefaatinden mahrum etmekle tehdit ediyor,

      Muhammed, keyfine maydanoz olan kadınları kendi kafasından boşamakla tehdit etse, Ebubekir ve Ömerle papaz olacağını bildiği için ayetle Allaha söyletiyor,

      gördüğün gibi boşanmayı isteyen kadınlar değil, onları keyfine maydanoz oldukları için boşamakla tehdit eden Muhammed, Allahın tavrını kimden yana koyduğunu şimdi anladın mı?

      • rammsteinn dedi ki:

        1okuyucu
        artık sen okuyucu olmaktan çıkıp yazıcı olmuşsun

        Ahzab 28 de tanrı peygamberine seslenmiş. ayet peygamber için geçerli. şimdi bunun savunması şu olur. “peygamber için bile yazılmış olsa bu tüm insanlar için geçerli olur.
        ona da tamam dersek peygamber için yazılmış tüm ayetleri de tüm insanlar için yaılmış farzetmemiz lazım.
        peygamber gelince yer verin,
        peygamberin evine habersiz gelmeyin,
        evine gelirseniz fazla oturmayın,
        eşinden bir şey isteyecekseniz perde arkasından isteyin

        ayrıca
        peygamber ölümünden sonra eşlerinin başkalarıyla evlenmesini yasaklamıştır.
        peygamber için yazılmış tüm ayetleri bütün insanlar için farzedersek dünyanın çivisi çıkar.
        çıkar ama mantıksız olan yerleri reddeceksin.

        cennetteki huriler > mecaz
        cehennemdeki ateş > gerçek
        kol-bacak çapraz kesilmesi > mecaz
        senin dinin sana, benim dinim bana > gerçek
        onlarca örnek çıkar. işine geleni kabul et,gelmeyeni reddet

        adem-havva evrimindeki hikayeyi duyamadık henüz. merakla bekliyoruz.

        bütün canlılar çift yaratılmışmış
        Sizi bir tek kişiden yarattı, sonra ondan da eşini halketti ve sizin için davarlardan erkeklidişili, sekiz tane çift mahluk meydana getirdi; sizi, analarınızın karınlarında ve üç karanlık içinde yaratıştan yaratışa düşürür; işte budur Rabbiniz ki onundur saltanat ve tedbir; yoktur ondan başka tapacak, ondan nereye dönmedesiniz? *

        cennette ki huriler mecazdır diyen arkadaş.

        “Müttakiler güvenli bir yerde; bahçelerde ve pınar başlarındadırlar. İnce ipekten ve parlak atlastan giyinerek karşılıklı otururlar. Böylece biz onları, siyah iri gözlü hûrîlerle evlendirmişizdir.”
        (Duhan,51-54).
        “Müttakilere kurtuluş, başarıya ulaşma, bahçeler, bağlar, göğüsleri tomurcuklanmış yaşıtlar ve dolu dolu kadehler vardır.”
        (Nebe, 31-34)
        “Onlar koltuklara yaslanıp kurularak, birçok meyveler ve içecekler isterler. Ve yanlarında da bakışlarını yalnızca eşlerine çevirmiş (utangaç bakışlı) yaşıt dilberler vardır.”
        (Sâd,51, 52)
        (36-38) Onları ahiret mutluluğuna erenler için, hep bir yaşta eşlerini çok seven gösterişli bakireler yaptık.VÂKIA – 37

        hurilerin üstündeki ipeklerde mecaz olmalı. öyleyse gözlerde mecaz.utangaçlıkta.bekarette.

      • Yılmaz dedi ki:

        1okuyucu,
        ramsteinn’in dediği gibi, hakikaten yazıcı olmuşsun sen, senaryo yazıp duruyorsun kafandan:))
        Ayeti bir daha oku, ağır ağır oku, düşüne düşüne oku, peygamber hanımlarına boşanma hakkı ve izni verildiğini anlarsın belki o zaman. Peygamber hanımlarının sahip olduğu haklara bütün hanımlar sahiptir, çünkü İslam insanlara sahip olduğu makamlara göre ayrıcalık tanımaz.

        ŞÖYLE DEMİŞSİN:onlar öbür tarafa peygamber eşi sıfatıyla gitmek istiyorlar, yani öbür tarafta torpilliler sınıfından olmak istiyorlar ama peygamberin bazı davranışları hoşlarına gitmediği için bunu peygambere belirtiyorlar, peygamberde taviz vermek istemediği için üstü örtülü olarak onları öbür taraftaki sıfatlarından mahrum etmek, yani şefaatinden mahrum etmekle tehdit ediyor,

        CEVAP:Sizin bu halinize güleyim mi ağlıyayım mı bilemiyorum, ama yine de size kızmıyorum, dini bu hale getiren sahtekarlara kızıyorum, hesap günü onlardan davacı olursunuz artık.
        Öbür tarafta peygamber torpili diye birşey olmayacak, çünkü şefaat diye birşey olmayacak. Peygamberler sadece uyarıcı ve müjdeci olarak gönderilmiştir.
        ”Biz o gönderilen elçileri müjdeciler ve uyarıcılarolmaktan öte bir şey için göndermiyoruz…”(Enam48),

        Şefaat yetkisi sadece Allah’ındır; sadece birkaç örnek;
        ”De ki’Şefaat tümden ve sadece Allah’ındır.’…”(Zümer44)
        ”Rablerinin huzurunda haşredileceklerinden korkanları o vahiy ile uyar ki korunabilsinler. Onların ondan başka ne bir dostu vardır ne de şefaatcisi.”(Enam51)
        ”Yemin olsun sizi ilk yarattığımızdaki gibi yapayalnız/teker teker bize geldiniz. Size verip hayaline daldırdığımız şeyleri de sırtlarınızın arkasında bıraktınız. Sizinle ilgili hususlarda ortaklar olduklarını sandığınız şefaatçılarınızı da yanınızda görmüyorsunuz. Yemin olsun koptu aranızdaki tüm bağlar ve uzaklaşıp kayboldu yanınızdan o bir şey sandıklarınız.”(Enam94)
        ”Artık ne şafaatçilerimiz var ne sıcak samimi bir dostumuz.”(Şuara100,101)
        ”….O’nun dışındakilerden size ne bir dost vardır, ne de bir şefaatçı…”(Secde4)

        Gördüğün gibi, Kuran’ın gerçekleri senin kafandaki senaryolara pek uymuyor.
        Şimdi sana soru: Söyle bakalım hangi sahte peygamber, kendisinin şefaat yetkisinin olmadığını takipçilerine sürekli tekrarlayıp durur? Sahtekarların en büyük silahı ”şefaatçı oldukları” iddiasıdır, cennetten tapu satarlar müritlerine, Kuran’da var mı öyle birşey?

        Ayrıca bana sorduğunuz soru bile dayanaksız ve bilgisizce söylenmiş,kadın ahngi şartlarda eşini boşayabilir diye soruyorsunuz? Şu yazdığımı görmediniz mi?
        ” ne ERKEK ne de kadın için şu şartlarda eşinizi boşayabilirsiniz diye bir ifade yeralmaz Kuran’da. Allah bu hususta kullarını serbest bırakmış, herhangi bir şart koymamıştır.. ””

    • MaMaLi dedi ki:

      Sevgili Pante!yemek tarifi versen,bunlar tarifin içine”ayet katmadan lezetli”olmaz derler)))

  37. kadir dedi ki:

    sayın ramsteinnn

    “hurilerin mecazi oluşu
    daha öncede yazmıştım. ortada çelişkili hangi ayet varsa savunan tarafın elinde 2 tane liman var.
    1-mecazidir
    2-yanlış çeviridir”

    daha öncede cevap vermiştim.. “hurin” cennetliklere verilen nimetlerdendir.. kelime anlamı “saf-temiz-berrak” tır.. “ayn” arapçada “göz, pınar” demektir.. kuranda bu kelime hem göz, hemde pınar olarak kullanılmıştır.. kuranda “hurin ayn” diye kullanılan ifadeler “temiz-saf-berrak pınar” anlamına gelir.. kadın veya erkek” değildir.. bu düşünce kuran dışı rivayetlerlele dinimize sokulmuştur.. cennet diyince insanların aklına şehvet zevk, vs. şeyler geliyor.. bundan daha güzel birşey olamaz diye düşünüyorlar.. bunlar cennette olmazsa cennet sıkıcı olur düşüncesi bilinç altlarına yerleşmiştir. oysa cennet rabbimizin bize sunmuş olduğu ve bu dünya ile asla kıyaslanamayacak derece güzel ve huzurludur.. eğer bana inanmıyorsanız.. kuran ortada arapça metnini araştırabilirsiniz.. gerçekleri görmekten korkmayın sayın ramsteinn.. allaha iman etmek sizin zannettiğiniz gibi zor değildir.. her zaman gerçeklerin peşinden gidin..

    saygılarımla…

  38. kadir dedi ki:

    sayın ramsteinn….

    “cennette de ne ödül verileceği de yoktur. herşey erkeklerin üzerine yazılmıştır.”

    kuranda iman edenler için ya “muttakiin” kullanılır, yada “iman eden erkek ve kadınlar” ifadesi kullanılır.. kuranın hangi ayetinde sadece “iman eden erkekler” ifadesi vardır.. eğer böyle bir ayet gösteremezseniz burada boşu boşuna kurana iftira atmayın.. “müttakin” “ey iman edenler” “rabbinden sakınanlar” daima her iki cinsi ifade etmektedir..

    saygılarımla…

    • MaMaLi dedi ki:

      Kadir!islam eril dinidir,neden her kadın 4 erkek alamaz demiyor?neden,evine bakamayan,eşine,sadakat göstermiyen erkeği dövün demiyor?neden,kadın ölünce 72 nuri verilecek demiyor?neden erkeğe sizde örtünün kadınında nefsi vardır demiyor))yazın kıllı,kıllı,herifleri seyrettiriyor kuranınız?

      • kadir dedi ki:

        sayın mamali…

        kurandan habersizliğiniz, sağdan soldan dolduruşa gelmeniz, ateist sitelerin yalanlarına kanıp burada heyecanlı heyecanlı yazmanız gün gibi ortadadır… demişsiniz ki…

        “sadakat göstermiyen erkeği dövün demiyor?”

        “kuranda zina eden erkek ve kadına 100 sopa vurulmasını, ve ayrıca toplumdan dışlanmasını bilmediğiniz için böyle yazmanız normal… ”

        “Kadir!islam eril dinidir,neden her kadın 4 erkek alamaz demiyor?”

        kuranda ey erkekler… ifadesini görmezsiniz… her iki cinsede hitaben “ey iman edenler, müttakinler, ey insanlar, iman eden erkek ve iman eden kadınlar..” ifadeleri geçer…

        “neden,kadın ölünce 72 nuri verilecek demiyor?”

        kuranı kerim erkek ölünce 72 huri verilecek diyormu ki kadın ölüncede 72 nuri verilecek desin.. böyle bir ayeti nerede okudun… okuduysan kesin kanıtın varsa senden kurandaki sure ve ayeti göstermelisin.. eğer ayeti gösterirsen kurana inanmaktan vaz geçeceğim… ama sen gösteremezsen kurana ve allaha iman edecek misin?

        “neden erkeğe sizde örtünün kadınında nefsi vardır”

        araf suresinde “sizin için elbise indiren odur” der yüce allah… yani takvalı bir şekilde hem erkeğe hemde kadına örtünün der… nur suresinde baş örtülerinin yakalarının üzerine salınması ifadesi bayanların göğüs bölgelerinin gözükmemesi içindir.. şimdi bu ayeti kendine kanıt gösterip sadece kadınların örtünmesi gerektiğinimi düşünüyosun..

        “yazın kıllı,kıllı,herifleri seyrettiriyor kuranınız?”

        o kıllı kıllı herifler çıplak geziyosa bunu kuran mı emrediyor.. yoksa kendi tercihlerimi? mini etek giyen bir kadın bu eteği kuran emretti diyemi giyiyor yoksa kendi tercihimi?

        eğer kuran emretti diyorsan yine sende ayet bekliyorum..

  39. kadir dedi ki:

    sayın rasmteinn
    “A’RÂF – 189
    Sizi bir tek candan (Âdem’den) yaratan, ondan da yanında huzur bulsun diye eşini (Havva’yı) yaratan O’dur. Eşi ile (birleşince) eşi hafif bir yük yüklendi (hamile kaldı). Onu bir müddet taşıdı. Hamileliği ağırlaşınca, Rableri Allah’a: Andolsun bize kusursuz bir çocuk verirsen muhakkak şükredenlerden olacağız, diye dua ettiler.

    evrimi dine montajlarken bütün hikayeyi yeni baştan yazmanız gerekecek.
    cennetten kovulma hikayesi ne olacak? şeytanın secdedme hikayesi ne olacak?
    nasıl bir hikayeniz var? bir gün maymun ademi doğurdu ardından da havva yı mı doğurdu? kaburga kemiğinden yaratılması ne olacak?” ———-sizden alıntı——–

    “Ey insanlar! sizi nefsi vahideden ( tek candan) yarattı. Ayrıca onun özünden eşini de meydana getirdi. ikisinden de bir çok erkekler ve kadınlar üreten Rabbinizden sakının; kendi adına birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah’dan ve akrabalık (bağlarını kırmak)tan sakının. Şüphesiz Allah sizin üzerinizde gözeticidir.” (nisa-1)

    bu ayette yüce allahın insanı tek bir candan yaratmış, eşinide yine o candan (hücreden) yaratmıştır. yani bu aşamada daha bir cinsiyet söz konusu değildir.. “eşini” ifadesi erkekte olabilir, kadında olabilir. önce erkek yaratılıp, erkeğin parçasındanda kadının yaratıldığı tamamen hurafedir.. ayette zaten açık açık bunu görürsünüz.. yüce allah ayete başlarken “ey insanlar” ifadesi ile başlar.. “insan” arapçada cins isimdir. yani erkek kadın ayırt etmeksizin bütün insanlığı ifade eder.. “ey insanlar sizi tek bir candan (hücreden, cevherden) yaratan, eşinide ondan (hücreden) yaratan ve bu hücrelerden birden çok erkek ve birden çok kadın üreten rabbinizden sakının… yüce allah ilk yaratmada birden çok erkek ve birden çok kadın yaratmıştır.. eğer sizin dediğiniz gibi olsaydı ilk doğurgan olan erkek olmuş olacaktı.. dahada vahimi erkek kendi parçasından olan biri ile evlenecekti..

    araf 189. ayette küçük kromozon farklılıklarıyla yarattığı erkek ve kadını, neslini sürdürebilecek donanımla yarattığına vurgu yapılmıştır.. bu ayette bahsi geçen kişi hz. adem ve havvadan ziyade herhangi bir kişi düşünelebilir.. araf-190. ayet zaten bu durumu net bir şekilde açıklıyor..
    bir kadın hamile kaldığında önce allaha yalvarırlar bana sağlıklı bir evlat ver diye, allah onlara sağlıklı bir evlat verince, o evlat üzerinden allaha şirk koşmaya başlayarak rablerine nankörlük ederler.. bu nankörlük ve şirk o çocuğu allahın var ettiğini unutup, çocuk sevgisinin, onu aileye bahşeden allahın sevgisinin önüne geçmesi ve bu sebeple allahın kudretini görmezden gelmesidir. veya kendini çocuk sayesinde çok güçlü hissetmesidir.. ayetin sonunda yaradılış aşamalarını insanlara bildiren allah. bu ailenin butür düşüncelere dalarak şirk koşmasından münezzeh olduğunu söylüyor..

    saygılarımla…

    • MaMaLi dedi ki:

      DeğerlikardeşimKadir bey!Benim,hiç,uzatmadan,sağa,sola,sapmadan,düz mantık teorisi,ile cevap beklediğim sorulara,ismini bile yazmadığım,kuran-ı kerim(böyle yazılır önce bunu öğrenin)bana örnek gösterin diyorsunuz;Elbetteki,kuran-ı kerimde 72 rakamından bahsetmez,çoğul,eki,kullanılmışdır,(ler)(lar)takıları ile;illa nerde yazdığını merak ediyorsanız ben bu rakamı,sizlerin sahih,dediği,hadis yazarlarından alıntıladım;hatta bu günki,sizin meşrebinizden olan çok ünlü Ali rıza demircan bey efendinin,kitabından alıntıladım;iman edecekmisin diye sormuşsunuz bana!eğer kuran-ı kerim’iniz,allah kelamı ise))cennet eğline,ölünce,göhüsleri,yeni,tomurcuklanmış,huri’lerden vercekse,değil iman amuda bile kalkarım))(tanrınızın istediği süre kadar)Heycanlı yazmama gelince!Elimde değil)35 yılını suud’da,geçirmiş biri,olarak(görev icabı)ilkel,mitolojilere,tapınanları görünce,çok heycanlanıyorum)şöyle diyorum!suud’da bile bu kadar,çağın,gerisinde,kalmış taş devri,insanları,canım ülkemde amip gibi,çoğalıp gidiyor)heycanımı bunun için maruz görün,biyoloji de,az çok mesleğim sayılır ondandır)Kuran-ı kerim’den habersiz oluşum,sizin deyiminizle,doğrudur,aramice,süryanicek,kureyş lehçesi ve,diğer lehçeleri,bilmemden kaynaklanıyor,olacakki,kuran-ı kerim’den,beni haberdar edememişlerdir)Ateist sitelerin yalanları demişsiniz?)çokda umrumda değil,sitenin,yalancı olması)çünki atesit değilim!merakınız giderilsin diye yazıyorum bir agnostiğim!ayrıca atesit sitelerin,yalancılığını,biliyorsunuzda neden çok değerli,ilmi ve ulvi,bilgilerinizi burda paylaşıyorsunuz?(doğduğumdan,aklım başıma geldiğinden beri meraklıyımdırda)dolduruşa geldiğimi yazmışsınız)cehaletimi mazur görün,kelime anlamı ile açılımı şöyle oluyor”seni,bu yazıyı yazmaya kim zorladı”hemen cevap vereyim,sizin,dindaş dediğiniz,benim ise,affınıza sığınıyorum”büzüktaş”dediğim,saatlerce,yazıpda hiç bir şey demeyen(daş)(taş)larınız,zorladı)şimdi…engin,bilginize sığınarak,size kuran-ı kerim’den,rahman suresi 19-20,yani denizlerin,birbirine karışmaması,allah kelamı ise,(söz hemen iman edecem)değil ise,kuran- kerim’in tanrısı bunu 6000 yıl önce Brahma puruno’dan vedalar’kutsal kitabından,tırtıklayıp,kuran-ı kerim’e,koymamışsa,siz!imandan çıkacakmısınız?son olarak,şu iman ne kadar ucuzluyor sizlerin dilinde,benim gibi,kuran-ı kerimden bir habersiz(biz istediğimiz kişiye iman veririz aklını kullanmayanların üstüne pislik yağdırırız)yunus 100,ayetin de yazıldığı gibi,ise,iman sahibi,olduğunuzu’da kanıtlamak zorundasınız.Bildiğim,takva ile,takdir edileceğiniz,en derin saygılarımla.

  40. kuantum-agnostik dedi ki:

    Artık inanmayacağım 😀
    Bütün kabahat benim
    Ne kadar ağlasam boş
    Ne kadar yalvarsam boş
    sana dönmeyeceğim

    Bitsin artık bu çile
    Çekemem bile bile
    Sen ne söylersen söyle
    Bu hayat geçmez böyle
    Sana dönmeyeceğim
    Artık sevmeyeceğim

    Ümitlerimi kırdın
    Hayallerimi yıktın
    Benim ahımı aldın
    Benim ahımı aldın
    Şimdi sen de yalnızsın

  41. Yılmaz dedi ki:

    ramsteinn,
    ŞÖYLE DEMİŞSİN:Ahzab 28 de tanrı peygamberine seslenmiş. ayet peygamber için geçerli. şimdi bunun savunması şu olur. “peygamber için bile yazılmış olsa bu tüm insanlar için geçerli olur.
    ona da tamam dersek peygamber için yazılmış tüm ayetleri de tüm insanlar için yaılmış farzetmemiz lazım.
    peygamber gelince yer verin,
    peygamberin evine habersiz gelmeyin,
    evine gelirseniz fazla oturmayın,
    eşinden bir şey isteyecekseniz perde arkasından isteyin

    CEVAP:Orta zekalı ve artniyetsiz bir insan Kuran’da sadece peygambere hitap eden ayetlerle tüm insanlara hitap eden ayetleri kolayca birbirinden ayırtedebilir, hem de çok kolayca.

    ŞÖYLE DEMİŞSİN:cennetteki huriler > mecaz
    cehennemdeki ateş > gerçek
    kol-bacak çapraz kesilmesi > mecaz
    senin dinin sana, benim dinim bana > gerçek
    onlarca örnek çıkar. işine geleni kabul et,gelmeyeni reddet

    CEVAP:Orta zekalı ve artniyetsiz bir insan Kuran’da mecazi anlamda söylenmiş ayetlerle gerçek manada söylenmiş ayetleri kolayca birbirinden ayırtedebilir, hem de çok kolayca.

    ŞÖYLE DEMİŞSİN:İşine geleni kabul et,gelmeyeni reddet

    CEVAP:Aynen böyle yapıyorsun işte. Senin mantığına göre cennette insanlar sabahtan akşama kadar koltuklarda oturup duracaklardır, çünkü böyle tasvir edilmiştir.
    ”cennet halkı….kendileri ve eşleri, gölgeliklerde,.koltuklar üzerinde yaslanmışlardır.(Yasin55,56)
    ”Karşılıklı koltuklar üzerindedirler.”(Saffat44)
    ”Art arda dizilmiş koltular üzerinde yaslanmış olarak…”(Tur20)
    ”Koltuklar üzerinde yaslanarak otururlar orada…”(İnsan13)
    ”Koltuklar üzerinde seyre dalarlar”(Mutaffifin 23)

    ŞÖYLE DEMİŞSİN:cehennemdeki ateş > gerçek,
    kol-bacak çapraz kesilmesi > mecaz

    CEVAP:İnsanda biraz insaf olur, kol-bacak çarpraz kesilmesi Kuran’da firavunun zalimliğini anlatmak için kullanılmıştır, bunu Kuran’a ve Allah’a yamamaya kalkmışsın. Bunu kendine yakıştırabiliyorsan aferim sana. Cennet nasıl temsili tasvir edilmiş ise, cehennem de temsili tasvir edilmiştir.

    ŞÖYLE DEMİŞSİN:adem-havva evrimindeki hikayeyi duyamadık henüz. merakla bekliyoruz.

    CEVAP:Bunun cevabını benden duyamayacaksın, çünkü haketmiyorsun. İnsanlar emek harcamadan, hak etmeden, kolayca sahip oldukları şeylere saygı duyamıyorlar maalesef. Şu ana kadar da haketmediğin bir sürü şey öğrendin ama hepsini demagoji yaparak yok saymaya çalışıyorsun, diğer arkadaşlar merakını giderir belki.

    ŞÖYLE DEMİŞSİN:cennette ki huriler mecazdır diyen arkadaş.
    hurilerin üstündeki ipeklerde mecaz olmalı. öyleyse gözlerde mecaz.utangaçlıkta.bekarette.

    CEVAP:Elinde cephane kalmadığı anlaşılıyor(bak cephane kelimesini mecazi manada kullanıyorum ona göre, peşin peşin söyleyeyim de sonra size savaş ilan etmekle itham etmeye kalkma beni), önümüze habire aynı ”mecazdı-değildi” söylemini getiriyorsun. Mecaz olmasa ne olacak, kötü, ahlaksız ya da pis bir şey mi anlatılıyor orada, neden demagoji yapıp duruyorsun.

    • yasir dedi ki:

      Her canlı ölümü tadacaktır. Ancak kıyamet günü yaptıklarınızın karşılığı size tastamam verilecektir. Kim cehennemden uzaklaştırılıp cennete sokulursa, gerçekten kurtuluşa ermiştir. Dünya hayatı, aldatıcı metadan başka bir şey değildir.3 / ÂLİ İMRÂN – 185

      Yılmaz, cennet ve cehennemim temsili tasviri derken, ne demek istediğini anlayamıyorum…
      Yani bunlar yok mu? demek istiyorsun…
      Ahiret inancın ve tekrardan dirilme konularında ne düşünüyorsun?…
      Teşekkürler.

      • Yılmaz dedi ki:

        Sevgili Yasir,
        Cennet, cehennem yoktur diyebilir miyim, bunu nerden çıkartıyorsun. İnsanlar zihinlerinde daha kolay canlandırabilsinler diye temsili bir anlatımda bulunmuş Rabbimiz. Ayrıca
        temsili tasvir tabirini kullanan ben değilim,, Yüce Allah kullanmış ”temsili” kelimesini.
        ””’…cennetin temsili anlatımı şu:Altından ırmaklar akar,yemişleri de sürekli, gölgesi de…”(Rad35)
        Tabiki tekrar dirileceğiz ve hesap vereceğiz, bunun aksini iddia etmek mümkün mü?

    • rammsteinn dedi ki:

      konuştuğumuz konu kurandaki anlaşılmaz üslup. siz aslında anlaşılır olduğunu iddia ederken,anlaşılmaz olduğunu ortaya döküyorsunuz.
      peygamberin şefaat hakkı olduğunu söyleyenleri sahtekarlıkla suçluyorsunuz.
      şefaat avrdır yoktur. bunu islam alimleri bile hala tartışır durur. sorun;şefaat vardır diyen ayette vardır,şefaat yoktur diyen ayette vardır. böyle olunca her iki tarafta haklı olur. ama iki tarafta haklıysa ortada bir yanlışlık vardır.
      bu ülkenin en sevilen din adamlarından n.hatipoğlu ne demiş?
      http://www.sabah.com.tr/Yazarlar/hatipoglu/2013/03/01/mahserde-hz-peygamber-sav-sefaat-edecektir
      sizin buna karşı çıkmanız, okuma yazması olmayan birinin,fizik profesoru ile fizik üzerine tartışması gibidir.
      daha yeni öğrenmeye başladığınız dininiz üzerinde bu kadar iddialı konuşarak kendinizi küçültürsünüz. biz bu konular üzerine,sizden çok daha bilgili kişilerle burada bu konuları konuştuk.
      şefaat vardır yoktur. beni zerre kadar ilgilendirmez. ama kitapta “ben apaçığım” yazdığı halde,onlarca konu hakkında bir fikir birliği yoksa,bende “ortada çelişki var” derim.
      ortada onlarca konu var. bu konular hakkında ben değil, din adamları birbirine düşüyor.
      ay yarıldımı yaralıcak mı?,huri var mı? yokmu?, zulkarneyn kimdir?kim değildir?,evrim varmıdır?yokmudur?,şefaat varmıdır?yokmudur? vs vs
      ayetler muallak. istediğin tarafa çek. tarafını tut.

      Mâide / 33
      Allah ve Peygamberiyle savaşanların ve yeryüzünde bozgunculuğa uğraşanların cezası öldürülmek veya asılmak yahut çapraz olarak el ve ayakları kesilmek ya da yerlerinden sürülmektir. Bu onlara dünyada bir rezilliktir. Onlara ahirette büyük azab vardır.

      bu ayet için
      “firavunun zalimliğini anlatmak için kullanılmıştır”
      lafını ilk defa duyuyorum. sitenin diğer kısımlarında bilal beyi sayfalarca açıklamalarını okumanızı öneririm. zira bu ayet ile firavun arasındaki tek ilişki, el-ayağın çaprazlama kesilmesinin mısırda kullanılan bir cezalandırma şekli olmasıdır.bütün semavi dinlerin sümer,babil,mısır dan etkilendiği apaçık ortadadır. bu da bunlardan sadece bir kanıttır.
      biraz bilgi için
      http://muazzezcig.blogcu.com/sumer-soylenceleri-ve-din-kitaplari/1255925
      bu konular için çok yetersiz kalıyorsunuz.

      evrim ile adem-havva hikayesini ben nette daha göremedim. “evrim vardır” diyenler,daha ayetlerle çelişmeyecek bir hikaye yazamadılar. merak ediyorum ama kimseye de “nolur hikayeyi anlatın” diye yalvarmıyorum. zira bilimin anlattıklarının yanında din adamlarının anlattıkları ancak masal olur.

      üslubunuzu bence yumaşatın.
      “şefaat vardır diyenler sahtekardır”
      “mecaz anlamları ortalama bir zeka bile anlayabilir ”
      gibi tabirler kendi din adamlarınız için hakarettir.
      onlarca din adamının mecazlar ve şefaat konularında birbirine ters düştüklerini kulak arkası etmeyin.
      özel günlerde camilere asılan “şefaat ya resulallah” yazısını asanlarıda gözardı etmeyin.
      şefaat yoktur lafını bence bu yazıyı asan arkadaşlarla görüşün. burda yazdıklarınızın bir anlamı yok.

      • yasir dedi ki:

        Göklerde nice melekler vardır ki onların şefaatleri; ancak Allah’ın izniyle, dilediği ve hoşnut olduğu kimselere yarar sağlar.53 / NECM – 26
        O’nun izni olmaksızın, hiç kimse şefaatçi olamaz. İşte O, Rabbiniz Allah’tır. O hâlde O’na kulluk edin. Hâlâ düşünmüyor musunuz?10 / YÛNUS – 3

        Şefaat vardır, lakin şefaat tamamiyle Allahındır, dilediğine direk-dilediğine bir aracı ile endirek gönderir…
        Burada dikka edilmesi gereken konu kişinin her şeyi Allahtan istemesi gibi şefaatide Allahtan istemesidir…Allahı bırakıpta Peygamber-melek ve gibi şeylerden isterse Allah ile arasına birini soktuğundan şirke girmiş olur…Allah kulu ile arasına araçı koyabilir ama kişi Allah ile arasına kimseyi sokamaz…

        Kim iyi bir şefaatte bulunursa o şefaatten payı vardır ve kim kötü bir şefaatte bulunursa ondan payı var ve Allah her şeyi bilir korur. 4 / NİSÂ – 85

        Şefaat ve şifa bunlar aynı anlamlara gelmektedir…Şimdi bunları iyi anlamak ve tahlil etmek gerekiyor…Şefaat-şifa dinde olduğu gibi sağlık-dünyevi ilimler-vs bir çok alandada olabilir…

        Doktorda, Bir otta veya tıp ilacında bedeni şifa-şefaat vardır lakin bu şifayı ona-onlara Allah vermiştir…
        Öğretmede ise beyinlere şifa-şefaat vardır ama hepsi Allahındır…
        Peygamberde şifa-şefaat vardır ama yaşam şekline ve ruhunadır, ama peygambere bunları Allah vermiştir ve hepsi Allahtandır…
        Peygamberin ekstra bir güçü olsa amcasına şifa-şefaat ederdi…
        İbrahim banasına şifa-şefaat ederdi, Nuh oğluna ederdi….

        Şüphesiz sen sevdiğin kimseyi doğru yola iletemezsin. Fakat Allah, dilediği kimseyi doğru yola eriştirir. O, doğru yola gelecekleri daha iyi bilir.28 / KASAS – 56

        Burda dikkat edilmesi gereken husus ançak şifaya-şefaate layık olanlar bunlardan faydalanabilir, bunun içinde çalışmak-çalışmak-çalışmak, emrolunduğu gibi dosdoğru olmak gerekir…

        Ve Allah’ı bırakırlar da kendilerine ne bir zarar edebilecek, ne bir fayda verebilecek şeylere taparlar ve bunlar derler, Allah katında şefâatçilerimiz bizim. De ki: Allah’a, göklerde ve yeryüzünde bilmediği birşeyi mi haber vermedesiniz? O, müşriklerin şirk koştukları şeylerden tamamıyla münezzehtir ve çok yücedir.10 / YÛNUS – 18
        Andolsun, sizi ilk defa yarattığımız gibi teker teker bize geldiniz. Size verdiğimiz dünyalık nimetleri de arkanızda bıraktınız. Hani hakkınızda Allah’ın ortakları olduğunu zannettiğiniz şefaatçilerinizi de yanınızda görmüyoruz? Artık aranızdaki bağlar tamamen kopmuş ve (Allah’ın ortağı olduklarını) iddia ettikleriniz, sizi yüzüstü bırakıp kaybolmuşlardır.6 / EN’ÂM – 94

        Yani Allahı bırakıp ondan bundan şefat-şifa dileyenler çahiliye devrindeki müşrikler gibi hüsrana uğrayaçaklardır…

        ondan başka ne bir dost ve yardımcı var size, ne bir şefâatçi; hâlâ mı düşünüp öğüt almazsınız?32 / SECDE – 4
        onlar için ondan başka ne velileri vardır ne şefaatçileri. Umulur ki korkup sakınırlar.6 / EN’ÂM – 51
        Dinlerini bir oyundan, bir eğlenceden ibâret sayan ve dünyâ yaşayışına aldanan kişileri bırak kendi hallerine. Sen, ancak Kur’ân’la öğüt ver de hiç kimse, kazandığı suçlar yüzünden helâk olmasın. Ona, Allah’tan başka ne bir dost vardır, ne bir şefaatçi. Suçlu, varını-yoğunu, kurtuluşu için fedâ etse kabul edilmez. Kazançları yüzünden helâk olanlar, inkârlarından dolayı kaynar su içeceklerdir ve pek acı bir azap vardır onlara.6 / EN’ÂM – 70
        Öyle bir günden sakının ki, o gün hiç kimse bir başkası adına bir şey ödeyemez. Hiçbir kimseden herhangi bir şefaat kabul olunmaz, fidye alınmaz. Onlara yardım da edilmez.2 / BAKARA – 48
        Sakının o günden ki kimse, o gün kimsenin bir şeyini ödeyemez, kimseden bir karşılık kabul edilmez, kimsenin kimseye şefaati fayda vermez, onlara yardım da edilmez.2 / BAKARA – 123
        Ey inananlar, sizi rızıklandırdığımız şeylerden bir kısmını yoksullara harcayın o gün gelip çatmadan ki o gün ne alış-veriş var, ne dostluk, ne şefaat. Kâfirlere gelince onlardır zâlimler.2 / BAKARA – 254

        Şimdi ben bukadar ayet çıkardım daha fazlasıda var lakin gerek yok…
        Allah insanları şefaatin olmadığı günden sakının derken işte o gün tekrardan dirilme-kıyam etme- kalma günüdür işte o gün kimsenin kimseye ne malı-ne evladı-ne eşi- ne hocası-ne şeyhi- ne ilmi nede diğerleri hiç bir şeyi şifa ve şefaat olamaıyaçatır, sadece iyi ameller yapmış olanlar müstesna onlarada ançak ve ançak yaptığı hayırlı işleri şifa olabilecek, başka bir şeyleri değil…

        Ey insanlar, Rabbinizden size bir öğüt, gönüllerdeki dertlere şifâ, inananlara hidâyet ve rahmet geldi.10 / YÛNUS – 57

        Yunus 57’de Allah Kurandaki şifadan bahsediyor ve gönüller için bir şifa ve yol göstericidir diyor, işte inananlara en büyük şifa ve şefaat Kuranda kuranın gösterdiklerindedir, Allahın kurandaki ilke ve inkilaplarına uymak, emir ve yasaklarına riayet etmek, kurandakikalite standartlarını yakalamak işte Allahın hem bu dünya hem ahiret için olan en büyük şifası-şefaatidir…

        Şeffat bu dünyadadır, hatta her şey bu dünyadadır, ahirette sadece hesap vardır ve herkes hesabını yanlız verir…Yaptığın hayırlı işler sana şifa olabilir…Ahirette biri gelip bana şifa-şefaat edecek diye bekleyenler çok bekler…Lakin bu dünyada Allaha ortak koşmadan Allahın bir insanda görmek istediği kalite standartlarını yakalayarak yaşamak ve hayırlı ilimleri Allahtan isteyip çalışarak onları edinip hepsini Allah yolunda kullanmak ve her şeyi Allahtan bilmek gerek…Ama insan Allahı bırakır edindiğini Allahtan değilde başka şeylerden bilip onları yüceltirse Allaha ortak koşmuş olu….

        Allah dilediği kişiye dilediği şifayı-şefaati direk veya bir araçıyla gönderir, Allah kulları ile arasına araçı koyabilir ama insan Allah ile arsına aracı koyamaz….İnsan Allahı-yaradanı ile arasına bir araçı koyamaz…

        Allah insanlara bu dünyada yol gösterici şifa-şefaat olarak resuller-kitaplar göndermekte bunlara uyanlar kurtulur ama Allahı bırakıp resul ve kitaplara tapmaya başlanırsa onlar ançak ateşlerini arttırırlar…

        Allahın şefaatine layık olmak için kullarına Resulleri ve kitapları aracılığı ile göndermiş olduğu emir ve yasaklara uymak gerekir…Yani şefaat ve şifa arayanlar peygamber kıssalarından ders çıkarmaları ve Allahın kuranda göndermiş olduğu emir ve yasaklara riayet etmeleri gereklidir, çalışmadan bedavadan, zahmetsiz rahmet yok…

        Durmadan tesbihle şefat istemekle şefaat bulunmaz, şefaat ançak hayır işlerde yarışarak, Allaha yakınlaşarak kazanılır…
        Doktorun yazdığı reçeteyi gece gündüz oku-ezberle şifa bulabilirmisin, şifa bulman için reçetenin dediklerini-yazdıklarını uyğulaman gerekli…

        Onlar ise ancak, (“Görelim bakalım!” diyerek) Kur’an’ın bildirdiği sonucu (te’vilini) bekliyorlar. Onun bildirdiği sonuç gelip çattığı gün, önceden onu unutmuş olanlar derler ki: “Gerçekten Rabbimizin peygamberleri hakkı getirmişler. Şimdi bizim için şefaatçılar var mı ki bize şefaat etseler veya (dünyaya) döndürülsek de yaptıklarımızdan başkasını yapsak?” Gerçekten onlar kendilerine yazık etmişlerdir. (İlâh diye) uydurdukları (putlar) da onları yüzüstü bırakarak uzaklaşıp kaybolmuşlardır.7 / A’RÂF – 53

        Yani şefaatçiler Allahın resulleri ve kitaplarıdırlar ve ancak Allahın şifasını-şefaatini bildirmekle yükümlüler…Yani Allah ile kullar arsındaki aracılar resuller-kitaplardır bunlara bu dünyada uyanlar Allahın şefaatini kazanırlar, şefaat bu dünyadadır burada yaptıkların-ettiklerinden hesaba çekileceksin, ahirette kimse kimseye şifa-şefaat olamıyacak, ahirette kişiye ancak ve ancak hayırlı amelleri şifa-şefaat olabilecektir….

        tabiki en iyisini Allah bilir.

      • Yılmaz dedi ki:

        rammseteinn;
        ŞÖYLE DEMİŞSİN:konuştuğumuz konu kurandaki anlaşılmaz üslup. siz aslında anlaşılır olduğunu iddia ederken,anlaşılmaz olduğunu ortaya döküyorsunuz.
        .
        CEVAP:Kuran’ın mucizelerinden biri de bu üslubudur işte, herkes samimiyeti ölçüsünde anlar Kuran’ı. Fitne arayan fitne bulur, ilim arayan ilim bulur.

        ŞÖYLE DEMİŞSİN:peygamberin şefaat hakkı olduğunu söyleyenleri sahtekarlıkla suçluyorsunuz.
        şefaat avrdır yoktur. bunu islam alimleri bile hala tartışır durur. sorun;şefaat vardır diyen ayette vardır,şefaat yoktur diyen ayette vardır. böyle olunca her iki tarafta haklı olur. ama iki tarafta haklıysa ortada bir yanlışlık vardır.
        bu ülkenin en sevilen din adamlarından n.hatipoğlu ne demiş?

        CEVAP:Şefaat yoktur” diyenlerin kastettiği,şefaatin tümden Allah’a ait olduğudur, Allah dilediğine şefaat eder yani affeder. Zaten böyle olduğunu gösteren ayetleri yukarda yazmıştım, bir kez daha veriyorum, ne anlama geldiği çok açık.
        ”De ki’Şefaat tümden ve sadece Allah’ındır.’…”(Zümer44)
        ”….O’nun dışındakilerden size ne bir dost vardır, ne de bir şefaatçı…”(Secde4)
        Bir müslüman eğer Allah’tan başkasının şefaat yetkisi olduğunu iddia ediyorsa ya bilmiyordur, ya da niyeti kendisine ”şefaatçılık payesi” devşirmektir, şefaat yetkisini önce peygambere yükleyecek ki arkadan kendisine de sıra gelsin.
        Senin en sevilen diye tarif ettiğin zat hakkında arkadan konuşmayı doğru bulmuyorum, o nedenle yorum yapmayacağım.

        ŞÖYLE DEMİŞSİN:sizin buna karşı çıkmanız, okuma yazması olmayan birinin,fizik profesoru ile fizik üzerine tartışması gibidir.

        CEVAP:Bu sözlerinden anlaşılıyor ki sen karşındakini üzerindeki etikete göre değerlendiren bir zihniyete sahipsin, keyfin bilir, aynen devam et. Kuran kimsenin tekelinde değildir, sadece n.hatipoğlu’na inmiş de değildir. Sözünü ettiğin zatın ilmi nedir bilemem ama söylediklerinin Kuran’a tezat oluşturduğu çok açık. Keşke bu zat gibi adamlar dini doğru dürüst anlayıp insanlara da doğru dürüst anlatsaydılar da bizler de bu hallere düşmeseydik.
        Zaten linkini verdiğin yazıda Kuran’dan ziyade hadisten delil getirmeye çalışmış. Verdiği ayetin manası ise onun savını desteklemiyor. Rahman’ın izin vermesinden sözediliyor ki gene aynı kapıya çıkar.

        ŞÖYLE DEMİŞSİN:bütün semavi dinlerin sümer,babil,mısır dan etkilendiği apaçık ortadadır.

        CEVAP:Tamamen hayal ürünü bir iddia, verdiğin linkte yazanlar ise gülünç. Kadıncağız gördüğü bazı benzerlikler üzerine bir senaryo yazmış, Kuran’ı doğru dürüst bilmediği için de yazdığı senaryoya inanmış. Bundan 1 yıl önce o yazıyı okumuş olsaydım ben de inanırdım herhalde ama şimdi çok komik geliyor bana. Dinler arasında ortak noktalar olması çok normaldir, çünkü Allah yeryüzünde her topluluğa elçi göndermiştir, sümer’e de babil’e de, mısır’a da göndermiştir.
        ”Her ümmet için bir resul öngörülmüştür.”(Yunus 47)
        Benzerlikler buradan kaynaklanır, yani bütün dinlerin indirildiği kaynak aynıdır, bütün dinler zaman içinde yozlaştırılmış ve çok tanrılı şirk dinleri haline getirilmiştir. Hinduizmi yakından incelemiş, tek tanrılı ve panteistik yorumlarını bilen bir kişi olarak buna kesinlikle inanıyorum.

        ŞÖYLE DEMİŞSİN:Mâide / 33
        Allah ve Peygamberiyle savaşanların ve yeryüzünde bozgunculuğa uğraşanların cezası öldürülmek veya asılmak yahut çapraz olarak el ve ayakları kesilmek ya da yerlerinden sürülmektir. Bu onlara dünyada bir rezilliktir. Onlara ahirette büyük azab vardır.

        bu ayet için
        “firavunun zalimliğini anlatmak için kullanılmıştır”
        lafını ilk defa duyuyorum.

        CEVAP:Bu ceza Firavun’un iman edenlere uyguladığı bir cezadır.Benim kastettiğim şu ayet idi.
        ”Firavun dedi:”Demek ben size izin vermeden …….Ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama keseceğim, sonra da hepinizi asacağım.”(Araf123,124)

        Maide 33 ayeti ile ilgili olarak benim kişisel düşüncem şudur. Ben mecaz olduğunu düşünmüyorum, öyle bir izlenim edinmedim. Ayette bozgunculuk(eşkiyalık,terör) suçu tarif ediliyor ve bu suçun Allah ve resulü ile savaşmak olduğu ifade ediliyor. Verilebilecek ceza olarak çeşitli cezalar sayılmış,(öldürmek yahut asmak yahut el ve ayakların çarpraz kesilmesi yahut sürgün etmek), mutlaka el ve ayak çapraz kesilecek diye bir hüküm yok. Ben caydırıcı olduğunu düşünüyorum, amaç terör ve eşkiyalığın önlenmesi ve toplum düzeninin ve huzurun korunması. Neticede İslam’da kısas vardır(ama affedilmesi tavsiye edilir), eğer bir eşkiya, terörist, saldırgan bir insanın elini ve ayağını çarpraz keserse aynı şekilde cezalandırılmayı hakeder,. Bu ayeti de kısas kapsamında değerlendirmek gerekir diye düşünüyorum. Belki de o dönem de müslümanların el ve ayaklarını çarpraz olarak kesenler olmuştu, bilmiyorum. Kısas kapsamında düşünmek gerekir.. Zaten izleyen ayette de affedilme vurgusu yapılmış ve pişman olup teslim olanların affedilmeleri öğütlenmiştir.İzleyen ayet;
        ”Ancak onları gücünüz altına almadan önce tövbe edenler olursa biliniz ki Allah Gafur(günahları sürekli biçimde affeden) ve Rahim’dir.(Maide34)

        ŞÖYLE DEMİŞSİN:evrim ile adem-havva hikayesini ben nette daha göremedim. “evrim vardır” diyenler,daha ayetlerle çelişmeyecek bir hikaye yazamadılar. merak ediyorum ama kimseye de “nolur hikayeyi anlatın” diye yalvarmıyorum.

        CEVAP:Kuran referanslı bir yaratılış ve oluş öyküsünü Adem ve İblis kıssalarını dışlayarak tasavvur bile edemezsiniz. Bu ıssalarla evrim arasında hiçbir çelişki yoktur. Allah izin verirse günü gelince yazacağım bu konudakiyorumlarımı. Ama dediğim gibi burada bazı şeylere hiç değer verilmeden hemen tüketiliyor, o nedenle burada yazmayı düşünmüyorum.

        ŞÖYLE DEMİŞSİN:üslubunuzu bence yumaşatın.
        “şefaat vardır diyenler sahtekardır”

        CEVAP:Allah’tan başkasına şefaat yetkisi veren ya cahildir, ya da sahtekardır.ama her halikarda müşriktir. Bu hususta taviz verecek değilim, buna ne hakkım ne de yetkim yok. nokta.

        ŞÖYLE DEMİŞSİN:“mecaz anlamları ortalama bir zeka bile anlayabilir ”
        gibi tabirler kendi din adamlarınız için hakarettir.

        CEVAP:Bu sözümün de sonuna kadar arkasındayım, çünkü bu konuyu suistimal ettiğinizi düşünüyorum.Günlerdir bir mecazdı değildi muhabbeti tutturdunuz, bunu tartışmaktan bir arpa boyu yol gidemedik. Mecaz olmasa ne olacak sanki, cinsellik pis mi, günah mı? Ayrıca Allah hurilerle gözgöze bakışmaktan sözetmiş, hiçbir yerde cinsel ilişkiden sözedilmiyor. Edilse ne olacak? Allah cinsellik vermiş, kötü mü yapmış? Alışmışsınız suistimal etmeye, uzattıkça uzatıyorsunuz bu konuyu. Sözün özü cennette çok büyük mutluluk, cehennem de ise çok büyük azap var, gerisi hikayedir. Ayrıca ben kendi adıma platonik bir aşktan aldığım mutluluğu cinsel ilişkiye değişmem.

        ŞÖYLE DEMİŞSİN:özel günlerde camilere asılan “şefaat ya resulallah” yazısını asanlarıda gözardı etmeyin. şefaat yoktur lafını bence bu yazıyı asan arkadaşlarla görüşün. burda yazdıklarınızın bir anlamı yok.

        CEVAP:Keşke şirk kurumu haline dönüştürülmüş olan camilere kimin astığı belli olmayan yazıları bu kadar ciddiye alacağına Allah’ın kitabında yazanları ciddiye alsaydın, senin için daha hayırlı olurdu.

      • yılmaz dedi ki:

        rammstein;
        Daha önce Maide 33(el ve ayakların çarpraz kesilmesi ile ilgili ayet) ile ilgili soruna karşılık kişisel yorumumu yazmıştım. Başka bir konuyu incelerken tesadüfen Maide 33 ile ilgili bir bilgiye ulaştım, kendimi bunu burada ifade etmekle sorumlu hissediyorum. Yaşar Nuri Öztürk’ün ”Hallac-ı Mansur” adlı eserinde bu ayetin teröristlerin cezalandırılması için uygulandığına ve uygulamanın geleneksel fıkhi yapısının şu şekilde olduğuna dair Şevkani’nin Neylül’l-Evtar adlı eserinden şu satırlar aktarılmış;
        ”Cezalandırılanlar eğer hem öldürmüş hem de mal gasp etmişlerse öldürülür ve asılırlar. Sadece öldürmüş, mal gasp etmemişlerse öldürülürler ama cesetleri asılmaz. Mal gasp etmiş ama öldürmemişlerse elleri ve ayakları çaprazlamasına kesilir. Yolu tehlikeye atmış ama öldürme ve gaspa bulaşmamışlarsa sürgün edilirler.”
        Bir sonraki ayette(Maide34) tövbe edenler olursa bağıışlanmaları öğütleniyor;
        ”Ancak onları güücünüz altına almadan önce tövbe edenler olursa biliniz ki Allah Gafur(sürekli bir biçimde günahları affeden) ve Rahimdir.”(Maide34)

  42. 1okuyucu dedi ki:

    “””””İşin komik tarafı ”göğüsleri turunç gibi yaşıtlar”,”iri gözlü huriler””””””

    Yılmaz, o zaman sen söyle, “göğüsleri turunç gibi yaşıtlar”, iri gözlü huriler” hangi mecazi anlama geliyor? kusura bakma ama yalan söyleyen tanrı değil, düz anlatımlara mecazi anlam yüklemeye kalkarak inandığınız Allahı yalanlayan sizsiniz, sübyan göğsünün ne gibi bir mecazi anlamı olabilir veya iri gözlü hurinin nasıl bir mecazi anlamı olabilir, açıklayında mantığımıza yatsın.

    Kuranda, diriltmekten söz etmesi bir şey değiştirmez, tanrının yeniden dirilteceği insan olduğuna göre, dirilttiği varlıkta haliyle insan olacaktır, ayrıca bu islâm aleminde genel kabul görmüş bir inanıştır, benim uydurmam değil,

    şuna emin ol, cennet ve cehenneme inansam cehenneme gitmeyi tercih ederim, zaten tasavvur etiğim tanrıyı bile zalimlikle suçluyorum, ona neler söylemiyorum ki….. hatta eğer varsa cennetin al başına çal diyorum, yani benim kaçarım yok, hangisi yakalarsa bir güzel öpecek, neleri riske ettiğimi görebiliyor musun?

    ama sen cennet ve cehenneme inanmak zorundasın, senin önüne 2 seçenek konmuş, herhalde cehenneme gitmeyi istemezsin, cenneti de istemem yan cebime koy diyemezsin, o nedenle geçmek zorunda olduğun köprüde tanrına şirin görünmek gibi bir zorunluluğun var,

    cehennem ayetlerine baktığında anlatımların fiziki işkence olduğunu açıkça görebilirsin, o anlatımların temsili anlatımlar olduğunu söylemek, ancak tanrının zalim olduğunu kabul etmek istemeyenlerin uydurdukları bahanedir,

    kendilerine zulmedenlerden kastedilende Muhammede inanmayanlardır, ayrıca insan iradesi dışında meydan gelen doğal afetler, tedavisi mümkün olmayan kanser türü hastalıklar evrenin tanrısının (ben tasavvur ettiğim tanrıya evrenin tanrısı diyorum) insanoğlunun başına sardığı belalardır, (gerçi toro, bunların dünyanın kendisini koruması için gösterdiği doğal refleksler olduğunu söylüyor ama ben sonuçlarının zalimlik olduğunu söylüyorum), yani anlayacağın evrenin tanrısı bu dünyada zulmediyor, yetmezmiş gibi Kuranın tanrısıda öbür dünyada zulmediyor, al birini vur ötekine,

    gördün mü neleri riske ettiğimi, yani beni cennetine koyacak tanrı daha anasının karnından doğmadı,

    ayrıca ben tanrıya söz verdiğimi hatırlamıyorum, kemale ermek gibi bir amacımda yok, erdemli olmak için vicdanımın sesini dinlemek yetiyor bana, üstelik erdemli olmak için ödül gibi bir beklentimde yok, yani benim bastırılmış duygularım yok, her davranışımda samimiyim,

    kendini tanrı olarak yutturanlar olurda, kendini tanrının gönderdiğini söyleyenler niye olmasın? tanrıyım diyerek kandıranlarla, tanrıyla kandıranlar arasında ne fark var? birde kendisiyle birlikte peygamberlik iddiasında bulunanları “Allahla aldatan” şeytan olarak göstererek tanrıyı tekeline alma kurnazlığı cabası, Kurana koyduğu ayetlerle sizi Allah ile aldatan ben değilim şeytandır yutturmacası, yani Allah ile aldattığını gizlemek için yansıtma yapması….

    tuzak kurmak, er meydanına çıkacak cesareti olmayan kalleşlerin işidir, tıpkı askere pusu kuran teröristler gibi, tıpkı ticari kervanları soymaya kalkan hırsızlar gibi, ama sen tuzak görmek istiyorsan Ademe cennette kurulan tuzağa bak, o zaman yasak meyvenin cennete laf olsun torba dolsun diye konmadığını anlayacaksın,

    şirk, Kuranın tanrısının bir takıntısı, insanoğlunu kölesi olarak görmekten vazgeçtiğinde bu takıntısından da kurtulacaktır,

    kabul etmek istemediğin sunuları (ayrıcalıkları) Nisa ve Ahzap surelerinde bulabilirsin, gayrimüslimlerle ilgili olanları buradaki mesajlarda rahatlıkla bulabilirsin,

    hem Kurana vakıf olduğunu söylüyorsun, hemde benim Kuranla ilgili söylediklerimi ilk defa duyuyormuşsun gibi kulağının üstüne yatıyorsun, halbuki Kuranla ilgili ben “leb” dediğimde, sen hemen onun “leblebi” olduğunu anlamalısın,

    • Yılmaz dedi ki:

      1okuyucu;
      ŞÖYLE DEMİŞSİN:Yılmaz, o zaman sen söyle, “göğüsleri turunç gibi yaşıtlar”, iri gözlü huriler” hangi mecazi anlama geliyor? kusura bakma ama yalan söyleyen tanrı değil, düz anlatımlara mecazi anlam yüklemeye kalkarak inandığınız Allahı yalanlayan sizsiniz, sübyan göğsünün ne gibi bir mecazi anlamı olabilir veya iri gözlü hurinin nasıl bir mecazi anlamı olabilir, açıklayında mantığımıza yatsın.

      CEVAP:Sonunda ağzındaki baklayı çıkardın.(ben de ne safmışım ki, bunlar bu mecazlık meselesine niye bu kadar taktılar diye düşünüp duruyorum) Bu mecazlık konusuna son cevap verişim olacak, çünkü hakikaten bıktım bu husustan. Çünkü mecaz olup olmaması beni hiç ilgilendirmiyor, ben sadece Yüce Rabbime verdiğim misaka uyabilmek, O’nun rızasını kazanabilmek ve yola devam edebilmek istiyorum, hepsi bu.
      Ben Kuran’da cennet tasvirlerini her okuyuşumda bu tasvirlerin mecazi olduğu sonucuna vardım., çünkü ”insanların sürekli koltuklarda oturduğu, sürekli birşeyler yiyip içtikleri, sürekli cinsellik düşündükleri bir mekan” bana fazla cazip görünmüyor açıkcası. Ben cennet deyince çok daha cazip ve başdöndürücü birşeyler bekliyorum. Hiç bitmeyen ve azalmayan platonik bir aşk benim kafamdaki cennet imajına çok daha uygundur mesela. Diğer taraftan Rad35 ayetinde Allah’ın kullanmış olduğu ”temsili anlatım” kelimeleri var. ”temsili anlatım” ne demek size göre? Ben insanların zihinlerinde daha somut bir tasvir oluşturmak için somutlaştırılmış bir anlatım manasında kullanıldığını düşünüyorum. Ayrıca Kuran bazı ayetlerin ”müteşabih” olduğunu söyler, yani ”benzeşen”, ne demek istediği ilk bakışta anlaşılamayan, birçok manaya gelme ihtimali olan ayetler demektir.
      Örneğin, Kuran’da pekçok ayette ahiret gününde cennet ehlinin kitaplarının sağ taraftan, cehennem ehlinin kitaplarının sol taraftan verileceği anlatılır. Ne yani sizler elimize okunacak, sayfaları olan, bildiğimiz türde bir kitabın sağ tarafımızdan verileceğine mi inanıyorsunuz. Bu gibi tasvirlerin hepsi mecazi anlatımdır ve insanları düşündürmeye yöneliktir.
      ”…..O gün kitabı kendisine sağ tarafından verilenler…..”(İsra71)

      Bir de mütaşabih kelimesinin geçtiği ayete bakalım.;
      ”…..Diğer ayetlerse müteşabihlerdir, Şu var ki kalplerinde bir eğrilik ve bozukluk bulunanlar , fitne aramak, onun teviline öncelik tanımak için Kitap’ın sadece müteşabih kısmının ardına düşerler, onun tevilini ise bir Allah bilir bir de ilimde derinleşmiş olanlar…”(Aliİmran7)
      Gördünüz mü, yine Allah’ın tuzağına yakalandınız., Allah sizi tarif ediyor yukardaki ayette, müteşabih ayetlere saplanıp kaldınız, fitne arayıp duruyorsunuz,, günlerdir bunu konuşuyoruz, kimseye de faydası olmuyor.

      Gelgeleim ” “göğüsleri turunç gibi yaşıtlar” sözüne. Anlıyorum ki siz bunun sübyancılık anlamında kullanıldığını sanıyorsunuz. Derdiniz bu mu, eğer buysa bana samimi şekilde söyleyin, ben de size cennette sübyancılık olmadığını ispatlayayım da konu kapansın.

      ŞÖYLE DEMİŞSİN:Kuranda, diriltmekten söz etmesi bir şey değiştirmez, tanrının yeniden dirilteceği insan olduğuna göre, dirilttiği varlıkta haliyle insan olacaktır, ayrıca bu islâm aleminde genel kabul görmüş bir inanıştır, benim uydurmam değil,

      CEVAP:Bu kadar materyalist düşündüğünüze inanamıyorum. Sence insan sadece beden midir? Bence insan bedenden çok daha öte bir varlıktır. Dolayısıyla diriltilme denirken bedenli mi olacak yoksa bedensiz mi, ben kendi adıma emin değilim. Allah için her ikisi de çok kolaydır şüphesiz. Allah nasıl dilerse öyle diriltir, ben diriltileceğimi bilirim o kadar, gerisi hiç umurumda değil.
      Cennet,cehennem,ahiret hayatı,diriltilme vb. hususlar gayba girer benim gözümde, yani aslını sadece Allah bilir, biz kendi kafamızdan yorumlar yapıyoruz o kadar.
      ”Deki’Göklerde ve yerde, Allah’tan başka hiçkimse gaybı bilmez…”(Neml65)

      ŞÖYLE DEMİŞSİN:şuna emin ol, cennet ve cehenneme inansam cehenneme gitmeyi tercih ederim, zaten tasavvur etiğim tanrıyı bile zalimlikle suçluyorum, ona neler söylemiyorum ki….. hatta eğer varsa cennetin al başına çal diyorum, yani benim kaçarım yok, hangisi yakalarsa bir güzel öpecek, neleri riske ettiğimi görebiliyor musun?

      CEVAP:Niye böyle umutsuzsun bilemiyorum, üstelik tümüyle inançsız da değilsin, Allah’a sığınmak varken neden bu yolu seçiyorsun bilemiyorum ama şunu iyi biliyorum ki kendine çok yazık ediyorsun. Allah’a sığın ve af dile, O’nu hiç tanımıyorsun.
      ”….O Allah ki rahmeti özbenliği üzerine yazmıştır…”(Enam12)
      ŞÖYLE DEMİŞSİN:neleri riske ettiğimi görebiliyor musun?

      CEVAP:Neleri riske ettiğini çok iyi görüyorum da neye karşılık riske ediyorsun, işte ona aklım ermiyor? Halbuki, herzaman için umut vardır.

      ŞÖYLE DEMİŞSİN:cehennem ayetlerine baktığında anlatımların fiziki işkence olduğunu açıkça görebilirsin, o anlatımların temsili anlatımlar olduğunu söylemek, ancak tanrının zalim olduğunu kabul etmek istemeyenlerin uydurdukları bahanedir,

      CEVAP:Cehennem ”azap”tır, fiziki olup olmadığını bilmiyoruz. Allah azap etmek için fiziki işkenceye ihtiyaç duymaz. Fiziksel olmaması azabın daha hafif olacağı anlamına da gelmez. Mutluluğu da azabı kendimiz kazanacağız,

      ŞÖYLE DEMİŞSİN:kendilerine zulmedenlerden kastedilende Muhammede inanmayanlardır, ayrıca insan iradesi dışında meydan gelen doğal afetler, tedavisi mümkün olmayan kanser türü hastalıklar evrenin tanrısının (ben tasavvur ettiğim tanrıya evrenin tanrısı diyorum) insanoğlunun başına sardığı belalardır, (gerçi toro, bunların dünyanın kendisini koruması için gösterdiği doğal refleksler olduğunu söylüyor ama ben sonuçlarının zalimlik olduğunu söylüyorum), yani anlayacağın evrenin tanrısı bu dünyada zulmediyor, yetmezmiş gibi Kuranın tanrısıda öbür dünyada zulmediyor, al birini vur ötekine,

      CEVAP:”….ellerinin hazırladıkları yüzünden başlarına bir musibet çöktüğünde…”(Nisa62)
      ”Size başkalarına iki katını dokundurduğumuz bir musibet dokununca’Bu da nereden!’ mi dediniz? De ki ‘O sizin özbenliklerinizdendir.”(Ali İmran165)
      Evrenin tanrısı ya da dünyanın doğal refleksleri sana o musibetten başka hiçbirşey vadedemez ama Kuran’ın Tanrısı sonsuzluğu vadediyor. Üstelik dünya hayatı/sonsuz sıfırdır. Başka bir deyişle;
      ”Onları huzuruna toplayacağı gün, gündüzün bir saatinden başka, dünyada durmamış gibidirler…”(Yunus45)

      ŞÖYLE DEMİŞSİN:gördün mü neleri riske ettiğimi, yani beni cennetine koyacak tanrı daha anasının karnından doğmadı,

      CEVAP:”Sapıtmışlardan başka kim ümit keser Rabbin rahmetinden!”(Hicr56)

      ŞÖYLE DEMİŞSİN:ayrıca ben tanrıya söz verdiğimi hatırlamıyorum, kemale ermek gibi bir amacımda yok, erdemli olmak için vicdanımın sesini dinlemek yetiyor bana, üstelik erdemli olmak için ödül gibi bir beklentimde yok, yani benim bastırılmış duygularım yok, her davranışımda samimiyim,

      CEVAP:Ne güzel işte, işin çok kolay demek ki. Şu keçi inadını bırakıversen hepimizden öne geçeceksin belki de.

      ŞÖYLE DEMİŞSİN:kendini tanrı olarak yutturanlar olurda, kendini tanrının gönderdiğini söyleyenler niye olmasın? tanrıyım diyerek kandıranlarla, tanrıyla kandıranlar arasında ne fark var? birde kendisiyle birlikte peygamberlik iddiasında bulunanları “Allahla aldatan” şeytan olarak göstererek tanrıyı tekeline alma kurnazlığı cabası, Kurana koyduğu ayetlerle sizi Allah ile aldatan ben değilim şeytandır yutturmacası, yani Allah ile aldattığını gizlemek için yansıtma yapması….

      CEVAP:Bu dediğine inanıyor musun? Kendi kazdığı kuyuya düşerse ne olacak, izleyenlerini uyandırabilecek sözlerini niye koysun öğretisine,niye kendini riske edecek laflar etsin, ne ihtiyacı var ki buna, kim yapar bunu?

      ŞÖYLE DEMİŞSİN:ama sen cennet ve cehenneme inanmak zorundasın, senin önüne 2 seçenek konmuş, herhalde cehenneme gitmeyi istemezsin, cenneti de istemem yan cebime koy diyemezsin, o nedenle geçmek zorunda olduğun köprüde tanrına şirin görünmek gibi bir zorunluluğun var,

      CEVAP:Aynen öyle, ayrıca minnet borcumuz olduğuna inanıyorum ben.

      ŞÖYLE DEMİŞSİN:tuzak kurmak, er meydanına çıkacak cesareti olmayan kalleşlerin işidir, tıpkı askere pusu kuran teröristler gibi, tıpkı ticari kervanları soymaya kalkan hırsızlar gibi, ama sen tuzak görmek istiyorsan Ademe cennette kurulan tuzağa bak, o zaman yasak meyvenin cennete laf olsun torba dolsun diye konmadığını anlayacaksın,

      CEVAP1:Dostum sadece gülüyorum bunlara:)) Biraz derin düşün, arkalarda yatan manaları anlamaya çalış.

      CEVAP2:Şu son birkaç gün içinde kaç defa düştün Allah’ın tuzağına, yine de Allah’ın tuzağının ne olduğunu hala anlıyamadın mı? Allah kendisine tuzak kuranları kendi kurdukları tuzağa düşürür, budur O’nun tuzağı. Sen kurarsın, sen düşersin, bu kadar basit, Allah mı kötü oldu şimdi?
      ”…..Allah tuzak kuranların hilelerini başlarına geçirmede çok güçlü olduğu halde , onlar O’na karşı mücadele edip duruyorlar.”(Rad13)

      ŞÖYLE DEMİŞSİN:şirk, Kuranın tanrısının bir takıntısı, insanoğlunu kölesi olarak görmekten vazgeçtiğinde bu takıntısından da kurtulacaktır,

      CEVAP:Öyle gördüğüne emin misin? Ben arabalarını son hızla duvara doğru sürmekte olanları kurtarmak isteyen bir uyarıcı görüyorum sadece.

      ŞÖYLE DEMİŞSİN:kabul etmek istemediğin sunuları (ayrıcalıkları) Nisa ve Ahzap surelerinde bulabilirsin, gayrimüslimlerle ilgili olanları buradaki mesajlarda rahatlıkla bulabilirsin,hem Kurana vakıf olduğunu söylüyorsun, hemde benim Kuranla ilgili söylediklerimi ilk defa duyuyormuşsun gibi kulağının üstüne yatıyorsun, halbuki Kuranla ilgili ben “leb” dediğimde, sen hemen onun “leblebi” olduğunu anlamalısın,

      CEVAP:Halüsinasyon gördüğünü düşünüyorum. Bir iddia varsa tam göstereceksin ki ben de ona cevabımı vereyim, havanda su dövmenin lüzumu yok.(benim hatırladığım kadarıyla tek bir konuda önemsiz bir ayrıcalık tanınmıştır peygambere, hepsi o)

      • 1okuyucu dedi ki:

        Yılmaz,

        ”…..Diğer ayetlerse müteşabihlerdir, Şu var ki kalplerinde bir eğrilik ve bozukluk bulunanlar , fitne aramak, onun teviline öncelik tanımak için Kitap’ın sadece müteşabih kısmının ardına düşerler, onun tevilini ise bir Allah bilir bir de ilimde derinleşmiş olanlar…”(Aliİmran7)

        Kuran, bazı ayetlerin muhkem, bazı ayetlerinde müteşabih olduğu söylese de, hangilerinin muhkem, hangilerinin müteşabih olduğunu söylemez, o nedenle, gerçek anlamını kabullenemedikleri muhkem ayetleri müteşabih ayet diye yutturma çabası içerisine giren uyanıkların olması kaçınılmazdır,

        nasılsa Kuran, bazı ayetlerin muhkem, bazı ayetlerin müteşabih olduğunu söyleyerek, onlara kafana yatmayan durumlarda “muhkem anlamını inkâr et gitsin” gibisinden bir açık kapı bırakmıştır, bu durumda bilimde derinleşmiş ulema ne yapar? müteşabih ayetlerin yanı sıra, müteşabih olduğunu iddia ettikleri muhkem ayetlerle ilgili mecazi anlatımlar yaparlar, bunu yaparkende, belki biri çıkarda bizim anlatımlarımızı çürütür endişesiyle, “doğrusunu Allah bilir” deyip topu Allaha atarlar, ama bir yandan da yaptıkları mecazi anlatımların taraftar toplayıp toplamadıklarını takip ederler,

        cennet tasvirlerinde anlatılan ipekten elbiseler, turuncu sineli yaşıt kızlar, inci gibi parlak oğlanlar bana göre mecaz anlam yüklenemeyecek kadar açık, eğer cennet tasvirleri mecaziyse ben tuzağa düşmem, çünki cehennemi kabullenmişim ama eğer muhkemse sen tuzağa düşmüş olursun bunu bil,

        “göğüsleri turunç yaşıt kızlar” benim sorunum değil, çünki cennete gitmek gibi bir derdim yok ama sen yinede, göğüsleri turunç yaşıt kızların sübyan olmadıklarını açıkla da ne olduklarını öğrenmiş olalım? yalnız açıklarken dikkat et, cennetteki sunuların hayaliyle yanıp tutuşanları hayal kırıklığına uğratma?

        ayrıca platonik aşk cinselliğe engel değil, tasavvuh ehli denen kişilerden evli olanlarda vardı, o nedenle kendini cennet nimetlerinden mahrum etme, istemem yan cebime koy deme?

        İbrahimin şahit olduğu yaratma, aynen birebir olması nedeniyle inanırlarda, bu dünyada olduğu gibi öbür dünyada da yaratmanın fiziksel olacağı inancına sebep olmuştur, yani inanırların materyalist düşünceye sahip olmasının nedeni Kurandır, zaten Kurandaki ahiret anlatımlarından başka sonuç çıkmıyor, gerçi İbrahimin şahit olduğu yaratmayı İbrahimden başka gören olmamıştır, yani olayın şahitleri tanrıyla İbrahimdir, hani bozacının şahidi şıracı misali?

        bunun umutla ilgisi yok, bir tavır diyelim, eğer iddia edildiği gibi öteki taraf varsa, o cehennem öteki tarafta veya kitaplarda durdukça yerin dibine batsın o cennet? gördüğün gibi vaat edildiği iddia edilenlerden cehennemi tercih ediyorum, başka söze gerek var mı?

        öne geçmek gibi bir derdim yok, yaşadığım toplumda iyi bir insan olmaya çalışıyorum, canlı mahlukata (insanlar, hayvanlar, bitkiler) iyi davranmaya çalışıyorum, hatta bir ama veya bir sakat gördüğümde, dini telkinler yoluyla kendilerine kendinden daha kötü durumları emsal gösterip haline şükretmeleri telkin edilen bencil insanlar gibi halime şükretmiyorum, aksine onları öyle yaratan tanrıya verip veriştiriyorum? tabi sakatları dilendiren, onların sırtından nemalanan şerefsizlerde nasibini alıyor bu arada….

        kim yapar bunu demişsin, Yemendeki rakibini kim ekarte etmek istiyorsa o yapar,

        tuzak kuran tanrı mıdır? muhammed midir? orasını bilemem ama sorduğum yasak meyveyle ilgili bir şey söylememişsin, yani Ademe kurulan tuzaktan söz etmemişsin, zaten işine gelmeyenleri pas geçip gidiyorsun, sonsuz boşluk hakkındaki düşüncelerini halâ öğrenemedik,

        hükümdarların içerisinde en büyük hükümdar olma iddiasındaki enlerin tanrısı insanlarla girdiği yarışta, yani yarattıklarıyla girdiği .idik yarışında kimin arabası duvara toslar, orasını bilemem,

        halüsinasyonla ilgili olarak, Nisa-3, Ahzap 50, 51, 52’nci ayetlere bakabilirsin, başka bildiğin ayetler varsa ekleyebilirsin,

        ayrıca halüsinasyon gördüğümüz falan yok, her şey apaçık ortada, hatta apaçık olanların üstünü örtme gayreti içinde olanları da net olarak görüyoruz,

  43. 1okuyucu dedi ki:

    Yılmaz, şefaat yoktur diyorsun ama Meryem 87’deki şefaatçılar kim acaba?
    senaryo yazan kimmiş acaba şimdi anladın mı?

    “”””kadın ahngi şartlarda eşini boşayabilir diye soruyorsunuz””””

    bu soruyu ben sormadım, ama madem benim sorduğumu sandın, bir şeyler söyleyeyim o zaman, kadın mutsuz olduğu, evliliği sürdürmesinin zulümden beter bir hal aldığı durumlarda, fidye vermek şartıyla eşinden boşanabilir, (bakara-229)

    kadının fidye ödeyebilmesi için fidye ödeyecek parası olması gerekir, yani eşinden boşanmak isteyen kadının zengin olması gerekir, eğer kadın fakirse fidye ödeyecek parası olmadığı için mutsuz olduğu biriyle istemeye istemeye yaşamını sürdürmek zorunda kalacaktır,

    kadının ekonomik özgürlüğünün olmadığı toplumlarda, eğer kendisine babadan kalan bir miras yoksa, parası olmadığı için erkeğin zulmüne katlanmak zorunda kalacaktır, yada boşanmanın erkeklere son derece kolaylaştırıldığı bir düzende, (erkeğin kadını boşaması için mahkemeye gitmesine bile gerek yok) kocasının kendisini boşamasını bekleyecek.

    ha aklıma gelmişken, mehir ödeyecek parası olmadığı için Ayşeyle 3 yıl nişanlı kalan bir peygamber, bırak fidye istemeyi boşamak istedikleri eşleri için mehirlerini bile vermeye kalkışması mehir verecek parası olmadığı için Ayşeyle 3 yıl nişanlı kaldığı martavalını çürütüyor, sence neden 3 yıl beklemişlerdir? neyi beklemişlerdir?

    • yasir dedi ki:

      Lâ yemlikûneş şefâate illâ menittehaze inder rahmâni ahdâ(ahden).19 / MERYEM – 87

      Rahmandan ahd almış olanlardan başkaları şefaat de edemez.19 / MERYEM – 87

      Allahın katından ahd-ahid alanlar kimlerdir Resuller, aldıkları ve insanlığa açıkladıkları ahd’ler-ahidler nelerdir, emir ve yasaklardır…

      Şefaat, şifa demektir yani bir illeti-mrazı gidermek için uyğulanan tedavidir-tedavi araçı ve araçısıdır…
      Şefaat Allahındır, Allahın şefaatçileri resulleri ve Kitaplarıdır, ançak bu dünyada edinilebilir…

      • 1okuyucu dedi ki:

        Yasir,

        “”””Şefaat Allahındır, Allahın şefaatçileri resulleri ve Kitaplarıdır, ançak bu dünyada edinilebilir…””””

        Meryem suresinin 85, 86 ve 87’inci ayetlerini birlikte okuduğunda senin tarifine uymadığını anlayacaksın, yani bu dünyadan söz edilmediğini anlayacaksın.

      • yasir dedi ki:

        O gün, çekinenleri bölük bölük, rahmânın huzurunda haşrederiz.19 / MERYEM – 85
        Ve mücrimleri susamış bir halde cehenneme sevk ederiz.19 / MERYEM – 86

        Lâ yemlikûneş şefâate illâ menittehaze inder rahmâni ahdâ(ahden).19 / MERYEM – 87
        Rahmân’ın katında söz almış olanlardan başkaları şefaat hakkına sahip olmayacaklardır.19 / MERYEM – 87

        Okuyucu, senin dediğin doğru…Lakin sadece bu üç ayeti okuyup, kuranın diğer ayetlerini görmeyip birde yanlış anladığında doğrudur diyebiliriz…

        Aslında Yılmaza arkadaş bilğiyle ilğili gözel bir söz etmiş, kolay bilği vermemek lazım biraz kişininde emek harcamazı gerekmekte…

        Şimdi Meryem 87’yi ayrı ve arapçasıyla birlikte verdim, iyi okursan çift manadada kullanabilirsin yani 85-56 ile okursanda olabilir ayırıp okursanda olabilir…Ama biz senin yaptığını yapacağız ve 3 ayeti birlikte alacağız, Arapçasını ve türkçesinide iyi okursan ayette Allahın Katından ahd-söz alanlar dışındakiler şefaate sahip olamıycak denilmekte, yani Allahın katından elçi-resullerin getirmiş oldukları Allahın söz-ahd-ahidlerine uyanlara şefaate nail-layık-malik olacaklar denilmekte, yani onlara şefaat edilecek denilmekte…Tabi düz mantık olarak okunduğumuzda sahip olunaçak bu şefaati dağıtmak manasında anlarsan, müşriklerin cahiliyede yaptıkları ve günümüzdede yapılan gelen hataya düşüp ahirette Allah huzurunda şefaat dağıtmaya kalkışmış olusun…

        Şimdi Allah katından ayet-söz-ahd-ahid alan resul-elçi bunlar aldıklarını insanlığa dağıtmak-uyarmak-korkutmak-müjdelemekle mükelleftirler, Allahın katından aldıklarını insanlığa yaymakla mükellef olan peygamberlere inanmak ve uymak imanın esaslarındandır işte Resullerine ve getirdiği sözlere-ahidlere uymak onlardan şifalanmak-şefaatlenmektir…

        Eğer Allahın katında ahirette sizin tahmin ettiğiniz gibi bir şefaat sistemi olsaydı peygamberler ancak yaşadıkları dönemde birlikta yaşayıp tanıdıklarına şeffat edebilirler, peki ondan sonra yaşayan ümmetler ne olacak? ama sizin sandığınız gibi olmadıından ve ALLAHIN ELÇİLERİ VE AHİDLERİNDEN ŞİFALANMAK-ŞEFAATLENMEK İÇİN ANCAK VE ANCAK aLLAHIN AHİDİ OLAN KURANA VE KURANDAKİ peygamber anlatılarından çıkarıcağın derslerden veya ahideki emir ve yasaklara uyarak olacaktır orasıda bu hayattır…

        O gün Allah, bütün peygamberleri toplayacak da ne cevap verildi size diyecek. Diyecekler ki: Bilgimiz yok bizim, şüphe yok ki sensin gizli şeyleri hakkıyla bilen.5 / MÂİDE – 109
        (Ey Muhammed!) Her ümmetin kendi içinden üzerlerine bir şahit göndereceğimiz, seni de onların üzerine bir şahit olarak getireceğimiz günü düşün. Sana bu kitabı; her şey için bir açıklama, doğru yolu gösteren bir rehber, bir rahmet ve müslümanlar için bir müjde olarak indirdik.16 / NAHL – 89

        Ahiret gününde her ümmet Şahidi-şehidi yani Allahın onlara gönderdiği elçisiyle huzura çıkaçaklardır, çünkü ümmetlerin elçileri onların Allahtan aldıkları sözleri onlara aktarmakla onları temizlemeye ve iyileştirmeye çalıştılar, ümmetler elçisine uymakla, elçilerde aldıklarını aktarmakla mekelleftirler…

        Firavun’a ve onun ileri gelenlerine. Fakat onlar Firavun’un emrine uydular. Oysa Firavun’un emri doğru değildi.11 / HÛD – 97
        Firavun, kıyamet gününde kavminin önüne geçecek ve onları ateşe götürecektir. Ne kötü varış yeridir orası!11 / HÛD – 98
        Burada da lânete uğradılar, kıyâmet gününde de. Şu bağışlanan bağış, ne de kötü bağıştır.11 / HÛD – 99

        Şimdi, hud sürelerini okuyup analiz etmek lazım, görüldüğü gibi Fravun ve onlar gibi azğınlara-nefislerine uyanların öncüleri liderleri kimse onların öncülüğünde haşrolunup hesaba-cehenneme sevkedileceği gibi iyilerin-salihlerin Allahın onlara gönderdiği uyarıcılar-elçiler öncülüğünde haşrolunacak ve cennete sevkedilece…

        Şimdi…Nisa 85’e bakalım.
        Kim güzel bir (işte) aracılık ederse, ona o işin sevabından bir pay vardır. Kim de kötü bir (işte) aracılık ederse, ona da o kötülükten bir pay vardır. Allah’ın her şeye gücü yeter.4 / NİSÂ – 85

        Allah buyuruyor ki, kim hayra aracı-şeffatçi olursa onada ondan pay vardır, kim kötülüğe-şerre aracı-şefaatçi olursa onada ondan pay vardır…Firavun cehennemliklerin öncüsü olduğundan, salih biri cennete girerken fravun ona kötü şefaatte bulunamayacağı gibi, cehennemlik olmuş kötü işler yapmış birine peygamberlerde iyi yönde şefaatte bulunamayacak…Eğer sizlerin veya tarikatların yanlış anlatımları gibi olsaydı, Allahın halilim-dostum dediği İbrahim babasına şefaat ederdi, Nuh oğluna ederdi, Allahın Resulü yetim iken onu korumuş olan Amcasına ederdi…Şefaat edilecekler, zaten dünyada Allahın elçilerine ve elçilerin allahın katından getirdiği söz ve ahid’lera uydukları için şefaati dünyada Allaha-elçilerine-ahidlerine uydukları için kazanmış, şafaate sahip-malik olmuş olacaklar…

        Yoksa onlar, Allah’tan başka şefaatçiler mi edindiler? De ki: “Onlar bir şeye (bir güce) malik olmasalar ve akıl etmeseler de mi?”39 / ZUMER – 43
        De ki: “Şefaatin hepsi Allah’a mahsustur. Göklerin ve yerin mülkü O’nundur. Sonra O’na döndürüleceksiniz.”39 / ZUMER – 45

        Şimdi şefaatin tümü-tamamı Kimin miş? tabiki Allahın…Yani peygamberden-kitaplardan-ottan-böcekte-doktordan-öğretmenden vs gelen her türlü dünyavi-ahirevi şifa-şefaat Allahındır ve Allahın izni ve ismi iledir…

        Şâyet Allah dileseydi, şirk koşmazlardı. Seni onların üzerine muhafız yapmadık. Sen, onlara vekil de değilsin.6 / EN’ÂM – 107
        Muhakkak ki Biz, sana Kitab’ı, insanlar için hak ile indirdik. Artık kim hidayete ererse, kendi nefsi içindir. Ve kim dalâlette kaldıysa, o taktirde kendi aleyhine dalâlettedir. Ve sen, onların üzerine vekil değilsin.39 / ZUMER – 41

        Eğer Peygamnerlerin böyle bir güçleri olsaydı bunu zaten kullanırlardı, bu dünyada kullanamadıkları şefaati öbür tarafta nasıl kullanacaklar, onlardaki şefaati-şifayı oncak Allahtan korkanlar kendileri alabilirler….

        Adam hastalanmış, ilaçını kullanmıyorsa, ilaç hastanın ağzına zorla girecek değildir…

        Bunları kazanmak için çalışmak, Allah yolunda çalışmak, resullere uymak, Allahın ahidlerine-sözlerine uymak-uyğulamak ve yayğınlaştırmak lazım…

        Tabiki bunlarında en iyisini Allah bilir…

        Burada şimdi yaz yaz bitmez,,, fazla uzun oldumu okumasıda sıkıcı olurr.

      • yasir dedi ki:

        Markos 4 (1-9) İsa göl kıyısında halka yine öğretmeye başladı. Çevresinde çok büyük bir kalabalık toplandı. Bu yüzden İsa göldeki bir tekneye binip oturdu. Bütün kalabalık göl kıyısında duruyordu. İsa onlara benzetmelerle birçok şey öğretiyordu. Öğretirken, “Şunu dinleyin” dedi. “Ekincinin biri tohum ekmeye çıktı. Ektiği tohumlardan kimi yol kenarına düştü. Kuşlar gelip bunları yedi. Kimi, toprağı az kayalık yerlere düştü. Toprak derin olmadığından hemen filizlendi. Ne var ki, güneş doğunca kavruldular, kök salamadıkları için kuruyup gittiler. Kimi, dikenler arasına düştü. Dikenler büyüdü, filizleri boğdu ve filizler ürün vermedi. Kimi ise iyi toprağa düştü, büyüyüp çoğaldı, ürün verdi. Bazısı otuz, bazısı altmış, bazısı da yüz kat ürün verdi.” Sonra İsa şunu ekledi: “İşitecek kulağı olan işitsin!”

        Markos 4 (10-12) Onikiler’le öbür izleyicileri İsa’yla yalnız kalınca, kendisinden benzetmelerin anlamını sordular. O da onlara şöyle dedi: “Tanrı’nın Egemenliği’nin sırrı sizlere açıklandı, ama dışarıda olanlara her şey benzetmelerle anlatılır. Öyle ki ‘Bakıp bakıp görmesinler, Duyup duyup anlamasınlar da, Dönüp bağışlanmasınlar.’ ”

        Markos 4 (13,20) İsa sonra onlara, “Siz bu benzetmeyi anlamıyor musunuz?” dedi. “Öyleyse bütün benzetmeleri nasıl anlayacaksınız? Ekincinin ektiği, Tanrı sözüdür. Bazı insanlar sözün ekildiği yerde yol kenarına düşen tohumlara benzer. Bunlar sözü işitir işitmez, Şeytan gelir, yüreklerine ekilen sözü alır götürür. Kayalık yerlere ekilenler ise, işittikleri sözü hemen sevinçle kabul eden, ama kök salamadıkları için ancak bir süre dayanan kişilerdir. Böyleleri Tanrı sözünden ötürü sıkıntı ya da zulme uğrayınca hemen sendeleyip düşerler. Yine bazıları dikenler arasında ekilen tohumlara benzerler. Bunlar sözü işitirler, ama dünyasal kaygılar, zenginliğin aldatıcılığı ve daha başka hevesler araya girip sözü boğar ve ürün vermesini engeller. İyi toprağa ekilenler ise, sözü işiten, onu benimseyen, kimi otuz, kimi altmış, kimi de yüz kat ürün veren kişilerdir.”

      • yasir dedi ki:

        “Rabbimiz! İçlerinden onlara bir peygamber gönder; onlara âyetlerini okusun, kitabı ve hikmeti öğretsin ve onları her kötülükten arındırsın. Şüphesiz, sen mutlak güç sahibisin, hüküm ve hikmet sahibisin.”2 / BAKARA – 129

        Andolsun, Allah, mü’minlere kendi içlerinden; onlara âyetlerini okuyan, onları arıtıp tertemiz yapan, onlara kitab ve hikmeti öğreten bir peygamber göndermekle büyük bir lütufta bulunmuştur. Oysa onlar, daha önce apaçık bir sapıklık içinde idiler.3 / ÂLİ İMRÂN – 164

        O, ümmîlere, içlerinden, kendilerine âyetlerini okuyan, onları temizleyen, onlara kitabı ve hikmeti öğreten bir peygamber gönderendir. Hâlbuki onlar, bundan önce apaçık bir sapıklık içinde idiler.62 / CUMA – 2

    • Yılmaz dedi ki:

      ŞÖYLE DEMİŞSİN:Yılmaz, şefaat yoktur diyorsun ama Meryem 87’deki şefaatçılar kim acaba?senaryo yazan kimmiş acaba şimdi anladın mı?

      CEVAP:Dostum, bu kafayla işin çok zor, çünkü gerçekten anlamıyorsun. Böyle bölük pörçük, ordan burdan okuyarak ta anlıyamaz, yalan yanlış senaryolar yazmaya devam edersin zaten.
      ”Rahman katında söz almış olandan başkaları şefaat imkanı bulamazlar”(Meryem87)
      Yani kim şefaat imkanı bulacakmış bu durumda? Rahman katında kim söz alabilirse o. Rahman katında kim söz alacak peki?
      ”…Kıyamet gününde Allah onları konuşturmayacaktır, onları arındırmayacaktır. Onlar için korkunç bir azap vardır.”(Bakara 174)
      Demek ki Allah affetmek, şefaatinden faydalandırmak istediklerine söz verecek, onların konuşmasına izin verecek ve onları temizleyip arındıracaktır. Yani şefaat eden Allah’tır.

      ŞÖYLE DEMİŞSİN:kadın ahngi şartlarda eşini boşayabilir diye soruyorsunuz””””
      bu soruyu ben sormadım, ama madem benim sorduğumu sandın, bir şeyler söyleyeyim o zaman, kadın mutsuz olduğu, evliliği sürdürmesinin zulümden beter bir hal aldığı durumlarda, fidye vermek şartıyla eşinden boşanabilir, (bakara-229)
      kadının fidye ödeyebilmesi için fidye ödeyecek parası olması gerekir, yani eşinden boşanmak isteyen kadının zengin olması gerekir, eğer kadın fakirse fidye ödeyecek parası olmadığı için mutsuz olduğu biriyle istemeye istemeye yaşamını sürdürmek zorunda kalacaktır,

      CEVAP:Dostum inan çok gülüyorum sana, tamamen yanlış anlamışsın. Husus şudur;
      Eşinden boşanabilmen için 3 defa boşanman gerekir, öyle bir sefer arka arkaya boşol demekle boşanamazsın. Kızgınlık anında demiş olabiirsin, sonra barışırsınız olur, biter. Yani 2 defa vazgeçme hakkınız vardır. Ama 3 defa aynı iş yaptıysan artık iş ciddiye biner,eee çocuk oyuncağı değil neticede. Artık 3 boşama gerçekleşmişse yolları ayırmak gerekir, Bu durumda erkeğin mehir, nafaka vs ödemesi gerekecektir. Ancak erkeğin bu kadar parası yoksa ne olacaktır?. Kadın dilerse, kendi isteği ile alacağının bir kısmından ya da tamamından vazgeçebilir, o anlatılıyor

      ŞÖYLE DEMİŞSİN:O anlattığın nişanlılık olayını filan bilmiyorum ben, benim referansım Kuran’dır, diğer konularda fazla ayrıntı bilmiyorum, çok da önemsemiyorum açıkcası. Yine de aradan geçen yıllardan sonra mutlaka bir miktar parası olmuştur. Üstelik anlaşılan mehir miktarlarını da bilmiyoruz ki, belki bazı hanımları peygamber olduğu için mehir istemeden evlenmişlerdir, kimbilir. Yine de diğer arkadaşlar bu konuları benden çok daha iyi biliyor olabilirler.

      • rammsteinn dedi ki:

        sayın yılmaz

        nihat hatipoğlu > sahtekar
        muazzez ilmiye çığ > senarist

        peki siz nesiniz?
        muazzez ilmiye çığa senarist demen için, yazdığı onca kitabın yanlış olduğunu ispat etmen gerek.
        karşısındakinin bilgisini yoksayıp,sadece kendi bildiklerini doğru zannetmek sadece yobazlarda görülür.
        yobazlarla da hiçbir konu üzerinde konuşmam.

      • Yılmaz dedi ki:

        ramsteinn,
        ihat hatipoğlu > sahtekar
        muazzez ilmiye çığ > senarist

        peki siz nesiniz?
        muazzez ilmiye çığa senarist demen için, yazdığı onca kitabın yanlış olduğunu ispat etmen gerek.
        karşısındakinin bilgisini yoksayıp,sadece kendi bildiklerini doğru zannetmek sadece yobazlarda görülür.
        yobazlarla da hiçbir konu üzerinde konuşmam.

        Sanki sen farklı bir tavır içindeymişsin gibi beni suçluyorsun, beni suçlaman hiç sorun değil ama burnunuz kaf dağını aşmış habire Allah’ı ve resulünü suçluyorsunuz.
        N.Hatipoğlu’nu bilen biliyor seninle tartışacak değilim. Sana ne oluyor da onu savunmaya çalışıyorsun, adamın TVde anlattığı masallar sizin uydurma tezlerinize destek veriyor, o yüzden mi yoksa?, öyle adamlar yüzünden İslam’ı hemen ”tu, kaka” yapabiliyorsunuz dimi. Oyuncağınızı elinizden aldıysam kusura bakmayın.

        Muazzez İlmiye Çiğ’i tanımam ama tanımam da gerekmiyor, verdiğin linkte iddia ettikleri en kibar ifadeyle senaristliktir. Sen çok okuduğun için sana da bulaşmış zaten, İsa Peygamberi tıp doktoru yapmaya kadar ilerlettin işi.

        Yobaz aramak için uzaklara gitmene hiç gerek yok, yakın çevrene bak sadece, her tarafta göreceksin.

      • 1okuyucu dedi ki:

        Yılmaz;

        “””””Bil ki Allah’tan başka hiçbir ilâh yoktur. Hem kendinin, hem de inanmış erkek ve kadınların günahlarının bağışlanmasını dile! Allah, gezip dolaştığınız yeri de, içinde kalacağınız yeri de bilir. (Muhammed-19)””””

        Kuranın tanrısı, “Hem kendinin, hem de inanmış erkek ve kadınların günahlarının bağışlanmasını dile”, diyerek Muhammedden bir talepte bulunmuştur, yani tanrının kendisine muhammedden gelen bir talep yoktur, talep eden tanrıdır, tanrının bu isteği karşısında Muhammede tanrının isteğini yerine getirmek düşer, bu durumda ne diyecektir Muhammed, “yüce rabbim, benim ve bana inananların, inanacak olanların günahlarını bağışla” diyecektir, inanırlarına karşı son derece merhametli olduğu iddia edilen bir peygamberin tanrının talebini yerine getirmediği düşünülemez.

        o nedenle kendini kandırma, İslâmda şefaat ( torpil müessesesi) vardır.

        anlattığın boşanma prosedürü bende biliyorum ama kusura bakma 3 defa “boş ol” diyerek işi mehir ödeme durumuna getiren adamın mehir ödeyecek parası olmadığından söz etmen oldukça tuhaf! mehir ödeyecek parası olmayan adam niye boşanmaya kalkışsın? olay mahkemelik olsa, adam 3 defa “boş ol” dediğini inkâr mı edecek? mehir hakkından vazgeçmek ancak kadının boşanmak istediği durumlarda söz konusu olur, erkeğin boşanmak istediği durumlarda söz konusu olmaz, halâ gülmeye devam ediyor musun?

        “”””O anlattığın nişanlılık olayını filan bilmiyorum ben, benim referansım Kuran’dır, diğer konularda fazla ayrıntı bilmiyorum, çok da önemsemiyorum açıkcası.””””

        şimdi sen bana, koskoca 23 yıllık bir dönemde meydana gelen olayları bilmediğini mi söylüyorsun, inandığın peygamberin hayatını, başından geçen olayları önemsemediğini, referansının sadece Kuran mı? olduğunu söylüyorsun, peki Kuranda, yaşanılan 23 yıllık dönemle ilgili ayetlerin iniş sebebini de mi? merak etmiyorsun, madem referansın sadece Kuran, o zaman 23 yıllık bir dönemi unut gitsin, peygamberin hayatını unut gitsin, hatta peygamberi de unut gitsin, öyle ya Kuran varsa peygambere ne gerek var, ama şunu bil, Araplarda sorun olmayabilir ama bizim toplumumuzda kızı yaşındaki kadınlarla evlenenlere hoş gözle bakmazlar?

      • yasir dedi ki:

        ”o nedenle kendini kandırma, İslâmda şefaat ( torpil müessesesi) vardır.”

        Ah be okuyucu, hala anlamamakta ısrarcısın…
        İşte bu senin dediğin Dünyada oluyor, senin bu dediğine ister şefaat de ister dua de, lakin bunlar yine Allahın izni ile olur…

        Rabbiniz şöyle dedi: “Bana dua edin, duânıza cevap vereyim. Bana kulluk etmeyi kibirlerine yediremeyenler aşağılanmış bir hâlde cehenneme gireceklerdir.”40 / MU’MİN – 60

        De ki: “Sizin duanız olmasaydı Rabbim size değer verir miydi? Fakat siz gerçekten yalanladınız; artık (bunun azabı da) kaçınılmaz olacaktır.”25 / FURKÂN – 77

        Vu Allah Kuranda Müminlere nasıl dua etmelerinide bir çok peygamber kıssası veya direk olarak göstermiştir…

        Onlardan sonra gelenler ise şöyle derler: “Ey Rabbimiz! Bizi ve bizden önce iman etmiş olan kardeşlerimizi bağışla. Kalplerimizde, iman edenlere karşı hiçbir kin tutturma! Ey Rabbimiz! Şüphesiz sen çok esirgeyicisin, çok merhametlisin.”59 / HAŞR – 10

        “Rabbim! Beni, ana babamı, iman etmiş olarak evime girenleri, iman eden erkekleri ve iman eden kadınları bağışla. Zalimlerin de ancak helâkini arttır.”71 / NÛH – 28

        Bu iki ayet sadece bir örnek, bunları çoğaltabiliriz, gerek yok…

        Ayrıca, şefaat var ve bu dünyada dedki, ahirette olacak olan şefat bu dünyada kazandıklarındır…
        Bu dünyada olan şefaat ise yine Allahın izni ile ve tamamen Allahın şefaatidir…
        Şefaat aracı demektir…Hastaya iyleşmek için araçılık eden ilaçlar gibi düşün işte hastanın kullandığı bu ilaç ve tedavi süreci hastanın iyleşmesine araçı-şefaat-şifa olur, bilmem anlıyormusun…Bunların hepside bu dünyadadır…İşte Resuller ve kitaplarda insanların bu dünyada ilahi şifa-şifaat’leridir, lakin yine bu dünyada olan şifa-şefaati peygamber veya kitap her istediğine veya sevdiğine veremiyoz-veremez, eğer böyle olsaydı, ibrahim babasını, Nuh oğlunu, Resullah Amcasını imana sokmada aracı-şefaatçi olabilir di, ama olamadılar…Bu dünyada olupta yine bunlara vesile olan peygamberler bu kendilerine Allah katından verilmiş söz-ahid-şifa-şeffati kullanamaz ken Ahirette nasıl kullanıp başkalarına dağıtabilirler…Herkes kendi savabını-şifasını-şefaatini kendi bu dünyada kazanır ve onlarla hesaba çekliriz….

        (Resûlüm!) Sen sevdiğini hidayete erdiremezsin; bilakis, Allah dilediğine hidayet verir ve hidayete girecek olanları en iyi O bilir.28 / KASAS – 56

        Bunu anlaman için bende dua ediyorum, inşallah anlarsın…Bak Allah peygambere ne diyor sen sevdiğini doğru yola sokamassın….

        Sakının o günden ki kimse, o gün kimsenin bir şeyini ödeyemez, kimseden bir karşılık kabul edilmez, kimsenin kimseye şefaati fayda vermez, onlara yardım da edilmez.2 / BAKARA – 123

        Bakara 12’te ise apaçık ahiretten bahsediliyor, o gün kimsenin kimseye faydası dokunmaz denilmekte…Lakin bu dünyada insanları birbirlerine her türlü faydası dokunabilir bu fayda ise ancak allahın izni ile ve kişinin kendi çalışması ve gayretleriyledir…

      • Yılmaz dedi ki:

        1okuyucu,
        ŞÖYLE DEMİŞSİN:Yılmaz,
        “””””Gördünüz mü, kendi kendinize cennet tasvirlerinin müteşabih olduğunu ispatladınız. Benm yaptığım ispata inanmıyorsunuz, kabul ama kendiniz günlerdir süren çaba ve iddialarınızla kendiniz ispatladınız zaten, teşekkür ediyorum. Söyleyeyim mi gene nereye düştüğünü?””””
        ben mi? cennet tasvirlerinin müteşabih olduğunu ispatlamışım, bu senin iddiana yandaşların bile inanmaz, ayrıca senin cennet konusunda ispatladığın bir şey yok, her halde halüsinasyon görüyor olmalısın, şu herkesçe bilinen fıkrada dayak yiyen boksörü, dayak atığına inandırmaya çalışan bir masörü vardı ama senin masörünün kendin olduğun açıkça görülüyor?

        CEVAP:. Allah Kuran’da fitne aramak isteyenler müteşabih ayetlerin peşine düşer demiş, siz de rammstein ile beraber cennet tasvirlerinin peşine düştünüz, uzattıkça uzattınız, fitne arayıp duruyorsunuz cennet tasvirlerinde, demek ki cennet tasvirlerinin geçtiği ayetler müteşabih(siz fitne arayıp durduğunuza göre), kendi elinizle ispatladınız işte ama anlamazsınız, 2 anlamayansınız çünkü siz.

        ŞÖYLE DEMİŞSİN:sen önce göğüsleri turunç kızların ne olduğunu açıklada ne olduklarını anlayalım,

        CEVAP:Sana defalarca sordum, cevap vermedin. Tekrar soruyorum, cennet tasvirlerinde sizi rahatsız eden nedir? Cennette göğüsleri turunç kızların olmasının nesi yanlış, sen cevap vermeden ben cevap vermeyeceğim, Rahatsızlığını net bir şekilde ifade et, cevabını net bir şekilde al. Sonra ne sana ne bana kıvıracak alan kalmasın.

        ŞÖYLE DEMİŞSİN:çelişki filan yok, sizin iddia ettiğiniz gibi cennet cehennem varsa, ben cehenneme gitmeye hazırım diyorum, hani şu “ya doğruysa” önermesi varya, işte ben o önermeye cevap olarak cehennemi tercih ettiğimi söylüyorum, mesele bu kadar açık,

        CEVAP:Demek ki ahiret konusunda kesin bir karara varmamışsın, içinde bir şüphe var. Aksi takdirde hiçbir şeyi riske etmemiş oluyorsun.

        ŞÖYLE DEMİŞSİN:neyi hak ettiğine gelince, öbür tarafta amel defterleri açıldığında, sen Muhammede inandığın için eğer günahların varsa hatta günahların sevaplarından çok çok fazlaysa bile cezanı çektikten sonra cennete gideceksin ama ben tanrıya inanmama rağmen Muhammede inanmadığım için sevabım günahımdan çok çok fazla olsa bile direkt cehenneme gideceğim, hadi gene iyisin, tanrına şirin görünmeye devam et…

        CEVAP:Kimin cennete kimin cehenneme ne zaman gideceğini bir tek Allah bilir, gerisi boş laf. Ben Kuran’da senin anlattığın tarzda bir şey göremedim. Ben verdiğim sözün arkasında durmaya ve beni yaratıp sahip olduğum herşeyi lütfeden Allah’a karşı minnet borcumu ödemeye çalışıyorum ve elbetteki varlığından şüphe duymadığım din günü sğrgulamasından yüzümün akıyla çıkmak istiyorum

        ŞÖYLE DEMİŞSİN:cennet muhabbeti yapmak bizi niye rahatsız etsin, belki sizi rahatsız ediyordur, öyle ya, her şeyi bildiğini iddia ettiğiniz tanrınız, yaratığı insanın fıtratının sapıklığa meylettiğini bilmiş olmalı ki, sapıkları cennette vaat ettiği sapıkça ödüllerle Muhammedin tarafına çekmenin daha kolay olacağını da bilmiştir, herhalde içinizden, cennette vaat edilenlerin sapıklara yönelik olduğunu fark edenleriniz, bu durumdan rahatsız oluyor olabilir ama İslâm aleminin büyük çoğunluğu cennetteki ödüllere kavuşmayı dört gözle bekliyor, tasvirlerde ne olduğunu anladın mı şimdi?

        CEVAP:Cennet muhabbeti yapmakta beni rahatsız edecek hiçbir şey yok, sizin Allah’a iftira etmeye devam ettiğinizi net bir şekilde görüyorum ama sen hala yuvarlak konuşmaya devam ediyorsun, Sana defalarca söyledim, net konuş, cevabını da net al, sonra kıvırma imkanın kalmasın. Cennette varolduğunu iddia ettiğin sapıklık nedir?

        ŞÖYLE DEMİŞSİN:her zaman platonik aşkların olduğunu söylüyorsun ama bu seferki platonik aşkında durum farklı, tanrıyı yeterince kavradığında, tanrı aşkının bir safsatadan ibaret olduğunu anlayıp, “enel hak” diye bağırmaya kalkmayasın?

        CEVAP:Bir anlamayan olarak kendini bu kadar aşan konulara girme istersen

        ŞÖYLE DEMİŞSİN:ayrıca şu art niyetlisin lafını bırak, gerçekleri hiciv yoluyla anlatmak diye bir şey duymadın mı?

        CEVAP:Sen hicvini gene yap ama rahatsızlığını da net anlat, yüzüncü kere soruyorum sana cennet tasvirlerinde gördüğün sapıklık nedir? Cinsellik sapıklık mıdır? Eğer bu soruma cevap vermemeye devam edersen seni art niyetli ve iftiracı olarak tanımlamaya devam edeceğim.

        ŞÖYLE DEMİŞSİN:yazdıklarımı bir yerlerden kopyalamıyorum, tamamen kendi düşüncelerimdir, ölülerin tekrar diriltileceğine inananların insandan başka bir varlık olarak yaratılacaklarını düşünmelerini bekleyemezsin, hele Kuranda yeniden yaratmayla ilgi anlatım varken hiç bekleyemezsin, aynen yaratılmanın materyalist bir düşünce olduğunu söylediğin için bende Kuran inanırlarının materyalist olduklarını söyledim, yani bu işin fikir babası sensin, ayrıca Kuranda ahiret yaşamıyla ilgili bunca anlatım varken işi gabya bağlayıp Ahret yaşamının bilinemeyeceğini söyleyerek Kurandaki ahiret anlatımlarını yok saymak hangi mantığın gereği? Kurandaki cennet sunuları incelediğinde ahiret yaşamını bilmek için kâhin olmaya gerek olmadığını görürsün?

        CEVAP:Ben de Kuran inanırıyım ama hiç te materyalist düşünmüyorum. Kuran’da ahiret anlatımları kadar belki de daha sık olarak gaybtan bahsedilir. Senin anlayamadığın bir şeklilde oradaki anlatımlar mecazidir. Tekrar diriltilmemiz bedenli veya bedensiz olabilir, Yüce Allah her ikisini de yapmaya da muktedirdir. Önemli olan bedenli mi yoksa bedensiz mi diriltileceğimiz değil mutlaka diriltileceğimizdir. Önemli olan ödül veya cezanın ne şekilde olacağı değil mutlaka olacağıdır. Sizin bu yüzeyel bakış açınızla küfre sapmanıza hiç şaşırmıyorum artık. Cenneti sabahtan akşama kadar koltuklarda oturmak sanan ve bunu ısrarla iddia eden birileriyle tartışmak abesle iştigaldir aslında ama neyse, başladık bir kere.

        ŞÖYLE DEMİŞSİN:unutulmak sorun değil benim için, bana şu rezil dünyada gördüklerimi unutmak yeter, burnumuzun dibindeki coğrafyada 1400 sene önceki bir olayın kan davasını sürdürenlerin birbirlerinin camilerini bombalayarak birbirlerini öldürmeleri bile bana zul geliyor, artık ölü sayısının ellilerde olması bile dünya kamu oyunda haber sayılmıyor, neredeyse bu durum kanıksanmış, olağan işler sınıfına dahil edilmiş, o nedenle ayetleri gözüme sokup cehennemlik olduğumu ima edip durma.

        CEVAP:Ben ne kendimin cennetlik olduğunu iddia ederim, ne de bir başkasının cehennemlik olduğunu. Senin ya da diğerlerinin cehennemlik olduğuna inansaydım, burda sözü fazla uzatmaz ve siteden çeker giderdim. Yarış daha bitmedi.
        ”…Hiçbir benlik yarın ne kazanacağını bilmez…”(Lukman 34)
        ”Ertelenmesine Allah’tan izin çıkmayacak gün gelmeden önce Rabbinizin çağrısına uyun. O gün sığınacak yeriniz olmayacak…”(Şura47)
        Ayetleri ise yazmaya devam edeceğim, kimbilir belki de onların etkisiyle kalbindeki pas yavaş yavaş silinir gider.
        Din adına yapıldığı iddia edilen savaşların büyük ölçüde dünyevi çıkarlar adına yapıldığına inanıyorum, sadece kitleler dini söylemler yoluyla daha iyi manipüle ediliyor. Suriyedeki durumda bundan ibarettir. Dinler olmasaydı daha mı az savaş olurdu yoksa daha mı fazla, bunu bilemeyiz. Neticede dünya tarihinde savaşsız geçen uzun dönemler olmuştur. Acaba dinler olmasaydı yine aynı mı olurdu bilmiyoruz.

        ŞÖYLE DEMİŞSİN:ben insanların birbirlerine yaptıkları zulmü vahşi doğa yasalarının bir sonucu olduğunu düşündüğüm için bunu sorumlusu olarak tanrıyı görüyorum, insan iradesi dışındaki doğal felaketlerin, kanser türü çirkin hastalıkların, sakat doğumların sorumlusu olarak tanrıyı görüyorum, yaptığı iyi şeylerde var, ihtiyaç duyduğumuz her şeyi yer yüzüne serpiştirmiş, bize düşen onları nasıl elde edebileceğimiz, yani çalışacak gücü de vermiş, et yemekle .ok yemek arasındaki farkı anlayabilmemiz için damak zevki vermiş, çocuk sahibi olma isteğimizin zulüm olmaması için ilişkiyi cazip hale getirmiş, gördüklerime algıladıklarıma bakarak söylüyorum bunları, eğer çevremde gördüklerim gerçek değilse, algı yanılmasıysa, o zaman biri beni çok fena aldatıyor,

        CEVAP:Çevremizde gözlemlediğimiz zulüm gerçek bile olsa ben bundan Tanrı’yı sorumlu tutamayacağımıza inanıyorum. Birincisi bir Kuran mümini olarak bunların hepsinin insanın kendi eliyle kazandıkları olduğunu düşünüyorum.
        ”Size gelip çatan her musibet ellerinizin kazandığı yüzündendir. Allah birçoklarını da affediyor.”(Şura30)

        ŞÖYLE DEMİŞSİN:uyumakta olan koyunları uyandırma riskini göze alır mı bilemem ama sen koyunların yanında algı yanılmasından filan söz etme, uyuyan koyunlar bir uyanırlarsa bastırılmış güdüleri harekete geçer dünyada öyle bir kaos ortamı meydana gelir ki, işte o zaman tanrıyla Muhammed kendine kaçacak delik arar,

        CEVAP:Ben bu sitede uyuyan koyunları uyandırmaya çalışıyorum aslında. Kibirden gözü dönmüş bir halde uykuya dalmış olan bazı koyunları kendilerine kaçacak delik arayacakları gün gelmeden önce Kuran’la uyarıyorum.
        ”Ayetlerimizi ve ahirete varılacağını yalan sayanların tüm yaptıkları boşa gitmiştir. Bulacakları karşılık yapıp ürettiklerinden başkası olmayacaktır.”(Araf147)
        ”Onlar kendi dinlerini eğlence ve oyun haline getirdiler, iğreti hayat onları aldattı. Onlar bugüne kavuşacaklarını unutmuşlardı. Ayetlerimize karşı direniyorlardı. Bugün de biz onları unutuyoruz.”(Araf51)
        ”Ayetlerimizi yalanlayanları hiç billemeyecekleri bir yerden ağır ağır çöküşe götüreceğiz.”(Araf182)

        ŞÖYLE DEMİŞSİN:ortada tuzak yoksa, yasak meyvenin cennette ne işi var, açıklada bilelim, ben sonsuz boşluğu ortadan kaldıramadığımı söyledim, sana kaldırılabilir mi diye sordum, cevap vereceğine kaçak güreşiyorsun, verecek cevabın mı yok, yoksa cevap vermeye cesaretin mi yok, tekrar soruyorum, sonsuz boşluk yok edilebilir mi?

        CEVAP:Adem’in kıssası anlaşılması o kadar da zor bir kıssa değil, biraz beyin cimnastiği yapın.
        Lafı kıvırtma istersen, sen bana Allah sonsuz boşluğu ortadan kaldıramaz diye bir iddiada bulundun, sonrada kıvırtmaya başladın. Bak yazdıklarını kopyala-yapıştır yapıyorum, kim ne iddia etmiş hep beraber görelim, aynen şöyle demişsin:
        ”bak sana bir şey daha söyleyeceğim, evreni içten ve dıştan kuşatan sonsuz boşluk asla yok edilemez, hatta tanrı tarafından bile yok edilemez, tanrının sonsuz boşluğu yok edebileceğini iddia ediyorsan iddianı kanıtlamak zorundasın.”
        Görüldüğü gibi iddiayı ortaya atan sensin, şimdi bu saçma sapan iddianı ispatlamanı bekliyorum. İspatlayamazsan ya da ispatlama çabasına giremezsen boş konuştuğun ispatlanmış olur.

        ŞÖYLE DEMİŞSİN:enlerin tanrısı, .idik yarıştırırken insanların inanır, inanmaz olduklarına bakmıyor, insanların sahip olduğu özelliklere kendisinin daha üst seviyede sahip olduğu iddiasında, örneğin merhametlilerin içerisinde en merhametli kendisi, zalimlerin içinde en zalimi kendisi, sevenlerin içerisinde en çok seven kendisi, nefret edenlerin içerisinde en çok nefret eden kendisi, tuzak kuranların içinde en büyük tuzağı kuran kendisi, üstelik inanırlara kurduğu tuzaklar saymakla bitmez, zaten insanı yarattığında ilk işi cennete koyduğu yasak meyveyle onu tuzağa düşürmek olmuş, yani niyeti bozuk bir tanrı?

        CEVAP:Sizlere ”anlamayan” diye hitap ettim hep ama bu tabir yetersiz kalıyor, şöyle demek lazım:”anlamayan, anlayamadığını çarpıtan ve sıkışınca kıvırtmaya başlayan”. Allah O’na kurduğunuz tuzaklarınızı kendi başlarınıza geçirmekte çok güçlüdür.
        ”…Allah tuzak kuranların hilelerini başlarına geçirmede çok güçlü olduğu halde onlar O’na karşı mücadele edip düşüyorlar.”(Rad13)

        ŞÖYLE DEMİŞSİN:emek peygamber, evlenmek istiyor ama mehir parası olmadığı için evlenemiyor, tanrıda bu işe böyle bir çözüm getiriyor öyle mi? tabi söz konusu peygamber olunca bekar kadınların kendisine sunulması sana göre önemsiz olur, birde mehir ödeme zorunluluğu olmazsa geleni al içeri, kullan kullan at dışarı, yani önemli olan Muhammedin keyfinin bedelini bedavaya getirmek? zaten Ayşe, işin özünü anlamış, söyleyeceğini söylemiştir,

        CEVAP:Kendi gönlündekileri yansıtmaya devam et, iftiraların sevgili peygamberimizi küçültmez. Kadın kendi gönlüyle mehir istemeden paygamberle evlenmek istemişse sana ne, neden dedikodu yapıp duruyorsun? Adınıza bir de ”dedikodu yaparak iftira eden” diye eklemek hak oldu.

        ŞÖYLE DEMİŞSİN:vereceğini verdikten sonra, bundan sonra artık sana başka kadınlar helal olmaz demenin bir anlamı var mı? ne yani Kuranın tanrısı birde evli kadınlarımı sunacaktı Muhammede?

        CEVAP:Senin mantığınla Allah diğer müminlere evli kadınları da sunmuş oluyor bu durumda, devam et bu çarpık zihniyetle düşünmeye.

        ŞÖYLE DEMİŞSİN:4 kadın izninin savaşla bir ilgisi yoktur, iddiaya göre daha önce eş sayısında sınır yokken sayı 4’le sınırlanmış, ayrıca ayet evrensel olduğuna göre her dönemi kapsar, işin özeti Kuran çok eşliliğe cevaz veriyor, ve İslâm aleminde uygulanıyor,

        CEVAP:Kuran tabi ki çok evliliğe cevaz veriyor, bunu inkar eden yok. Ama sen ayetin yetimler”…” şeklinde başladığını görmezden gelerek gerekçeleri çarpıtmaya devam ediyorsun.

        ŞÖYLE DEMİŞSİN: Ülkemizde çok eşlilik yasak olmasına rağmen Allahın yasası beşerin yasasından üstündür deyip çok eşliliğin yapıldığı bölgeler var, hatta hükümet üyesi olanların içerisinde bile çok eşli olanlar var, neyseki kölelik olmadığı için cariyeleri yok, adalet martavalı ise kılıftan ibaret, hangi erkek adaleti sağlamayacağını iddia edebilir,

        CEVAP:4 eş almak isteyen ve almaya gücü yeten alır, adaletsiz davranırsa da hesabını verir. En çok şaşırdığım da şu: Bir sürü ateist arkadaşım oldu, her karşılarına çıkan kadını yatağa atabilmek için atmadıkları takla, söylemedikleri yalan kalmayan, sapık dürtülerini doyurduktan sonra da sorumsuzlukları yüzünden kadın hamile kalmışsa, sorumluluk almak yerine anne karnındaki bebeği vicdanları hiç sızlamadan katleden sapıklar peygamberimize ve Allah’a ahlak dersi vermeye kalkışırlar. Ne yüzsüzlük ama. Yoksa ”ne ikiyüzlülük ama” mı demeliyim?

        ŞÖYLE DEMİŞSİN:kadını satılık mal olarak gören, kişiliğini ayaklar altına alan bir sistemin sence sakıncası yoksa, sana ne diyebilirim ki, zaten kadınlar erkeğe tanınan imtiyazı bile bile İslâm dinini kabulleniyorlarsa, üzerlerine kuma gelmesini veya başka bir eve kuma gitmeyi de kabulleniyorlar demektir, hele inançlı olduklarını taktıkları türbanla kanıtlamaya çalışanlar kumalığı gönülden kabul ediyorlardır,

        CEVAP:Sizlerin uygulamaya koyduğunuz sistemden çok daha adaletli olduğu ve insana saygı içerdiği kesin. Ayrıca kadınların neredeyse hiçbir ekonomik gücünün olmadığı bir dönemden sözettiğimiizi gözardı ediyorsun. Yetim çocuğuyla beşparasız ortada kalmış kaç tane kadına sahip çıktın şimdiye kadar, söyle de ne yüze gönüllü olduğunu biz de öğrenelim.

        ŞÖYLE DEMİŞSİN:kadının 4 erkekle evlenemeyeceğini savunacağına, erkeğin tek eşle yetinmesini savunsaydın daha doğru olurdu?

        CEVAP:Zaten Kuran’ın savunduğu da tek eşliliktir, ama yerine göre çok eşliliğe izin verilmiştir. Herhalikarda çok eşlilik çocuğa ve kadına yasal haklar kazandırır. Sizin dost hayatı ve metreslik üzerine kurulmuş sisteminizde çocuğun ve kadının ne hakları var, bir anlatır mısın?

      • 1okuyucu dedi ki:

        verdiğin örnekler müminlerin duaları ve hidayete erdirmekle ilgili, yani şefaatle bir ilgisi yok,

        peygamberi, Cebrailden (postacıdan) aldığı mektupları ilân eden alelade bir tellal olarak göremezsin, Mekkeliler Allaha inanıyorlardı ama geçmişte Allahın sevgili kulu olduğuna inandıkları saygın kişilere veya meleklere saygı gösterme aracı olarak, onların gıyabında temsili cisimlerle şefaate nail olacaklarına inanıyorlardı, işte o ayet Mekkelilerde var olan şefaat beklentisinin ancak Muhammedle olabileceğinin taraftar toplamada olmazsa olmaz bir gereğiydi, öyle ya şefaat beklentisi içinde olanlara tanrıdan başka şefaat eden yoktur dendiğinde o dine girmek isteyeni bulamazdın, şefaat edecek olan tanrıdır ama şefaat etme şartı olarak o ayetle Muhammedi şefaatçi kılmıştır, yani müminlerin kendilerinin dua ederek şefaat istemelerinin bir anlamı olmadığı ancak Muhammedin istemesiyle şefaat edileceği şartı getirilmiştir, yani tanrı Müminlerin günahlarının bağışlanmasını Muhammedin istemesine bağlamıştır, o nedenle Muhammed şefaatçıdır, “şefaat ya resulullah” sözü boşuna söylenmemektedir, sonsuz merhameti olduğu söylenen bir tanrı isterse tüm insanların tüm günahları bağışlayabilir, sonsuz merhametinin gereği bunu yapabilir ama bunu yapmak istemesinin bir garantisi yoktur, işte böyle bir garanti ancak Muhammede şefaat isteme yetkisi verilerek garantiye alınabilir, tanrının da yaptığı budur, zaten tanrının tüm peygamberlerle yaptığı budur, her peygamberin inanırı ancak inandığı peygamberle şefaate nail olacağına inanır, dolayısıyla Muhammede inananlar, her türlü imtiyazdan yararlanma hakına sahip olacaklar, inanmayanlar cezalandırılacaklar, hidayete erdirmek ise Muhammedin işi değil.

      • yasir dedi ki:

        aklı selim düşündüğümüz zaman, Kuranda verilen Adem kıssası bu dünyada her insanın başına gelen bir kısadır…
        Allahın emir ve yasaklarına, ilke ve inkilaplarına, Allahın bizlerde insan olabilmemiz için yakalamamız gereken kalite standartlarını yakaladığımızda işte cenneti bu dünyadada ahirettede yaşarız ama Allahın yasakladığı-haram kıldığı yani tabiri caiz ise ”yasak meyvelere” bunlar nelerdir kolay kazanç-zahmetsiz-alın teri dömeden-Faiz-zina-Alkol-Kumar-zulüm, zalimlik, zorbalık-dünyalık hırsı-her türlü hırsızlık-adaletsizlik-sabırsızlık-israf-cimrilik-ırçılık- vsvsvsss, dahada çoğaltabiliriz…İşte bunlar yasak elmalardır bunlardan yiyen ve yemeye devam eden bu dünyasınıda ahiretinide cehenneme cevirir…İşte insanın nefsi her zaman için kolay olanı, pis olanı arzular insan nefsini(iblisini) dinleyip bunlardan yerse cennetten çıktığını yavaş yavaş anlayacaktır, daha büyük cehennem ise ahirettedir…

        Meleklerin Ademe secde atmesi kıssasıda her adem olunun başından geçen kıssadır, melekler ademe değil Ruh-bilği-akıl verilmiş adem(insana) secde eder yani onun hizmetine girer…Günmüzdede doğa melekutları-canlı melekutlar sadece akıllı insana hizmet eder aklını kullanamayana etmezler, edemezler…İnsanlar doğa melekutlarını su-rüzğar-güneş-petrol-kömür-ateş-nükleer enerji, atom enerjis- hayvan, haşarat- bitki, nebetat vss bunların hepsini ançak aklı ile hizmetine sokmaktadır, akılsız veya aklı olmayanlar bunlardan faydalanamaz veya bu melekutlar akıllarını kullanamayanlara secde etmezler, bir hayvan yazdığımız bu melekutlardan nasıl ve ne gibi istifade edebilirki…Ama insan her türlü şeyi Allahın ona verdiği akıl ile hizmetine sokabilir işte meleklerin secdesi budur, yoksa meleklerin namazda gibi secde eder vaziyet aldığını düşünen nonteistler yanıldığını anladığında iş işten geçmiş olabilir…İşte insan Allahın ona verdiği ruh-akıl-bilği ile bütün melekutu hizmetine alabilirken nefsini-iblisini kontrol altına alamaz ne kadarda güçlü olsan, akıllı olsan nefsinin istemiş olduğu bir şeye ket vuramazsın, nefsin-iblisin sana onu telkin eder ve seni ona yönlendirmeye çalışır, işte o düşünce kalbinide-beyninide bir kurt gibi kemirir sana yapmıycağın şeyler yaptırabilir işte bu senin dizğinleyemediğin duğuların-kibrin-isteklerin-arzuların senin nefsin-iblisin dir…İnsana secde etmeyen, insanın ruhu-aklı ve iradesi ile kotrol altına alamadığı şeytan budur, yani insanın ta kendisidir.

        Nefse ve onu şekillendirene,–91 / ŞEMS – 9
        Sonra da ona iyilik ve kotuluk kabiliyeti verene and olsun ki:–91 / ŞEMS – 8
        Nefsini kötülüklerden arındıran kurtuluşa ermiştir,–91 / ŞEMS – 9
        Onu (nefsini)kötülüklere gömüp kirleten kimse de ziyana uğramıştır.–91 / ŞEMS – 10

    • Yılmaz dedi ki:

      ŞÖYLE DEMİŞSİN:Kuran, bazı ayetlerin muhkem, bazı ayetlerinde müteşabih olduğu söylese de, hangilerinin muhkem, hangilerinin müteşabih olduğunu söylemez, o nedenle, gerçek anlamını kabullenemedikleri muhkem ayetleri müteşabih ayet diye yutturma çabası içerisine giren uyanıkların olması kaçınılmazdır,
      nasılsa Kuran, bazı ayetlerin muhkem, bazı ayetlerin müteşabih olduğunu söyleyerek, onlara kafana yatmayan durumlarda “muhkem anlamını inkâr et gitsin” gibisinden bir açık kapı bırakmıştır, bu durumda bilimde derinleşmiş ulema ne yapar? müteşabih ayetlerin yanı sıra, müteşabih olduğunu iddia ettikleri muhkem ayetlerle ilgili mecazi anlatımlar yaparlar, bunu yaparkende, belki biri çıkarda bizim anlatımlarımızı çürütür endişesiyle, “doğrusunu Allah bilir” deyip topu Allaha atarlar, ama bir yandan da yaptıkları mecazi anlatımların taraftar toplayıp toplamadıklarını takip ederler,

      CEVAP:Dostum, bir sürü laf ebeliği yapmışsın ama hepsi boş laf.
      1-Sana defalarca söyledim, Allah ”temsili anlatım” demiş, temsili anlatım deyince sen ne anlarsın?(Bu soruma cevap bekliyorum) Bak sözlükte şöyle yazıyor.
      1. Bir şeyi göz önünde canlandıran, temsille ilgili.
      2. Simgelerle anlatım, remzi, alegoriktemsil
      2-Evet, Kuran şu şu ayetler muhkem, şu şu ayetler müteşabihtir dememiştir(ama cennet tasviri temsilidir diyerek müteşabih olduğunu açıkça ifade etmiş) ama yine de dolaylı yoldan bize hangilerinin müteşabih olduğuna dair işareti de vermiştir. Ne demiş yüce rabbimiz; ”…..Diğer ayetlerse müteşabihlerdir, Şu var ki kalplerinde bir eğrilik ve bozukluk bulunanlar , fitne aramak, onun teviline öncelik tanımak için Kitap’ın sadece müteşabih kısmının ardına düşerler,…”
      Yani açıkça görülüyor ki fitne aramak(yani Kuran’da kusur bulmak) isteyenler hangi ayetlerin peşine düşüyorsa işte o ayetler müteşabihtir. Eeee, sizin en fazla hangi ayetlerin peşine düştüğünüz ortada, hiçbir ayette cennet tasvirleri kadar fitne aramadınız. Gördünüz mü, kendi kendinize cennet tasvirlerinin müteşabih olduğunu ispatladınız. Benm yaptığım ispata inanmıyorsunuz, kabul ama kendiniz günlerdir süren çaba ve iddialarınızla kendiniz ispatladınız zaten, teşekkür ediyorum. Söyleyeyim mi gene nereye düştüğünü?

      ŞÖYLE DEMİŞSİN:cennet tasvirlerinde anlatılan ipekten elbiseler, turuncu sineli yaşıt kızlar, inci gibi parlak oğlanlar bana göre mecaz anlam yüklenemeyecek kadar açık, eğer cennet tasvirleri mecaziyse ben tuzağa düşmem, çünki cehennemi kabullenmişim ama eğer muhkemse sen tuzağa düşmüş olursun bunu bil,

      CEVAP:Dostum, kendi içinde çelişkiler yumağı olmuşsun sen. Hem inanmıyorum diyorsun, hem de cehennemi kabullendim, neleri riske ettiğimi görüyor musun gibi laflar ediyorsun.
      Bu söylediğin mantıklımı sence? Cehenneme inanmıyorsan nasıl riske girmiş oluyorsun anlayamadım. Sen halihazırda cepte olanı, geleceğini şüpheli gördüğünle değiş tokuş yapmak istemiyor gibisin sanki.
      Ben rabbimden gelecek herşeye teslim olmuşum,(en azından olmaya çabalıyorum), beni cennetine alma lutfunda bulunursa bundan büyük bir mutluluk olamaz benim için, cehenneme atarsa da bu hak ettiğimden olur.

      ŞÖYLE DEMİŞSİN:“göğüsleri turunç yaşıt kızlar” benim sorunum değil, çünki cennete gitmek gibi bir derdim yok ama sen yinede, göğüsleri turunç yaşıt kızların sübyan olmadıklarını açıkla da ne olduklarını öğrenmiş olalım? yalnız açıklarken dikkat et, cennetteki sunuların hayaliyle yanıp tutuşanları hayal kırıklığına uğratma?

      CEVAP:Dostum başkalarını bilmem ama rammstein ile senin hayal kırıklığına uğrayacağınıza bahse girebilrim:)) Sen önce bana ”net” bir şekilde cennet tasvirlerinde seni neyin rahatsız ettiğini söyle, ben de ona göre net cevap vereyim ve bu konu kapansın. Sonra ”yok, ben onu demek istememiştim” gibi laflar olmasın. Daha önce birkaç defa sordum, tekrar soruyorum;cennet tasvirlerinde seni ve rammstein’i rahatsız eden nedir, yanlış bulduğunuz nedir? Tasvirler mecazi değilse bile bu tasvirlerde yanlış olan ne var?

      ŞÖYLE DEMİŞSİN:ayrıca platonik aşk cinselliğe engel değil, tasavvuh ehli denen kişilerden evli olanlarda vardı, o nedenle kendini cennet nimetlerinden mahrum etme, istemem yan cebime koy deme?

      CEVAP:Herzaman diyorum, artniyetlisin. Benim en büyük mutluluklarım platonik aşklarım olmuştur, cinsel birliktelikler onun yanına bile yaklaşamamıştır. Ayrıca cinsellik platonik aşkı öldürüyor bana göre(en azından bu dünya şartlarında)
      Diğer taraftan senin garanti gördüğün, cepte gördüğün dünyevi cinsel ilişkilerini geleceğini şüpheli gördüğün sübyan cinselliğine değiştirmemekle kendince doğru yapmış olabileceğini düşünüyorum.

      ŞÖYLE DEMİŞSİN:İbrahimin şahit olduğu yaratma, aynen birebir olması nedeniyle inanırlarda, bu dünyada olduğu gibi öbür dünyada da yaratmanın fiziksel olacağı inancına sebep olmuştur, yani inanırların materyalist düşünceye sahip olmasının nedeni Kurandır, zaten Kurandaki ahiret anlatımlarından başka sonuç çıkmıyor, gerçi İbrahimin şahit olduğu yaratmayı İbrahimden başka gören olmamıştır, yani olayın şahitleri tanrıyla İbrahimdir, hani bozacının şahidi şıracı misali?

      CEVAP: Dostum bu ne böyle, ”inanır” filan? kopyala yapıştır mı yaptın biryerlerden? İnanır ne demek sana göre, ben inanır mıyım değil miyim? Sana göre ben inanırsam ben materyalist miyim yani? Bu durumda sen inanmaz olacağına göre sen de idealist mi olmuş olacaksın? Sen dilediğin gibi inanır ya da inanmaz olmakta serbestsin, ben ahiret yaşamının gayba dahil olduğuna ve bilinemiyeceğine inanan bir inanırım.

      ŞÖYLE DEMİŞSİN:bunun umutla ilgisi yok, bir tavır diyelim, eğer iddia edildiği gibi öteki taraf varsa, o cehennem öteki tarafta veya kitaplarda durdukça yerin dibine batsın o cennet? gördüğün gibi vaat edildiği iddia edilenlerden cehennemi tercih ediyorum, başka söze gerek var mı?

      CEVAP:Güzel bir cevap vermişsin, kişisel tercihine saygı duyarım.
      Ben ise, bize güvendiği, bize inandığı için bizimle yola çıkmış olan Rabbimizi yarı yolda bıraktığımız için sorumlu olduğumuza, çocuk gibi ağlayıp sızlamak ve Rabbimizi suçlamak yerine sorumluluklarımızı yüklenerek üzerimize düşeni yapmamız gerektiğine inanıyorum.Allah kesinlikle haketmemiş olan hiçkimseyi cehenneme göndermeyecek, cehennemi haketmiş olan birçoklarını ise rahmetiyle cennete sokacaktır
      Cehennemin nasıl bir yer olduğunu hiç bilmiyorum, bel ki de sadece rabbimizden ayrı ve uzak düşmektir cehennem.
      ”….Onlar Allah’ı unuttular, Allah da onları unuttu…”(Tevbe 67)
      ”…Unutuyoruz sizi bugün! Tıpkı sizin bugününüze kavuşmayı unuttuğunuz gibi….”(Casiye 34)

      ŞÖYLE DEMİŞSİN:öne geçmek gibi bir derdim yok, yaşadığım toplumda iyi bir insan olmaya çalışıyorum, canlı mahlukata (insanlar, hayvanlar, bitkiler) iyi davranmaya çalışıyorum, hatta bir ama veya bir sakat gördüğümde, dini telkinler yoluyla kendilerine kendinden daha kötü durumları emsal gösterip haline şükretmeleri telkin edilen bencil insanlar gibi halime şükretmiyorum, aksine onları öyle yaratan tanrıya verip veriştiriyorum? tabi sakatları dilendiren, onların sırtından nemalanan şerefsizlerde nasibini alıyor bu arada….

      CEVAP:Dostum, zulme başkaldırmana saygı duyuyorum ama zulmün kaynağı olarak Allah’ı görmüyorum ben. Sen çevrende gördüğün bütün zulüm için hemen Allah’ı suçlamaya başlamışsın ama bunu yapmadan önce en azından şu 2 soruya cevap vermiş olman gerekirdi, ben bunu yapabildiğini hiç sanmıyorum, zira hiçkimsede yok bu soruların yanıtları.
      1-Çevrende gördüklerin gerçekten olmakta mıdır, yoksa senin algı yanılmaların mıdır?

      5 duyu evrenine hapsedilmiş varlıklarız biz, ne algılamamız istenirse onu algılarız, ne görmemiz istenirse onu görürüz. Örneğin köpekler için bu evren siyah beyazdır, biz ise 7 renk ve tonlarını görüyoruz, mor ötesi ya da kızıl ötesi ışınları algılayamıyoruz, 7 değil de 7000 renk olmadığını nereden bilebiliriz. Evreni zaman dahil 4 boyutta algılıyoruz, 4000 boyut olmadığını nereden bilebiliriz? Üstün bir zekanın zihnimize gönderdiği bazı uyarılar yoluyla bize dilediği rüyayı deneyimletmediğini, dilediği sahte hayatı yaşatmadığını ve bu uyarılara verdiğimiz tepkileri kaydetmediğini nereden bilebiliriz? Bir ama ya da sakat gördüğün zaman o amanın ya da sakatın gerçekten varolduğunu nereden bilebilirsin? Asla bilemezsin. Sana düşen, eğer samimi bir insansan o ama ya da sakat insana yardımcı olmaktır.
      2-Diyelim ki bu soruların cevabını buldun ve deneyimlediklerinin hepsi gerçek,, O durumda da bu gördüklerinde Tanrı’nın sorumluluğu olduğunu nasıl bilebilirsin? Biz kimiz? neden burdayız? varoluşumuzun amacı nedir? Bu sorulara doğru cevapları veremeden hangi hakla Tanrı’yı suçlayabilirsin? Kendimizi fazla abartmıyor muyuz sence? Tanrı’ya haksızlık yapmıyor muyuz?

      ŞÖYLE DEMİŞSİN:kim yapar bunu demişsin, Yemendeki rakibini kim ekarte etmek istiyorsa o yapar,

      CEVAP:Uyumakta olan koyunları uyandırma riskini de göze alır o halde.

      ŞÖYLE DEMİŞSİN:tuzak kuran tanrı mıdır? muhammed midir? orasını bilemem ama sorduğum yasak meyveyle ilgili bir şey söylememişsin, yani Ademe kurulan tuzaktan söz etmemişsin, zaten işine gelmeyenleri pas geçip gidiyorsun, sonsuz boşluk hakkındaki düşüncelerini halâ öğrenemedik,

      CEVAP:Dostum, o tuzaklar senin beyninde, ortada tuzak filan yok, derin düşün biraz. Sonsuz boşluk konusunda sen bir iddia ortaya attın, Allah sonsuz boşluğu ortadan kaldıramaz gibi tuhaf bir iddiaydı sanırım, iddiayı sen ortaya attığına göre kanıtlaması gereken de sensin.

      ŞÖYLE DEMİŞSİN:hükümdarların içerisinde en büyük hükümdar olma iddiasındaki enlerin tanrısı insanlarla girdiği yarışta, yani yarattıklarıyla girdiği .idik yarışında kimin arabası duvara toslar, orasını bilemem,

      CEVAP:Gülüyorum sadece, O bizim yoldaşımız, mücadelesi ise bizimle değil.

      ŞÖYLE DEMİŞSİN:halüsinasyonla ilgili olarak, Nisa-3, Ahzap 50, 51, 52’nci ayetlere bakabilirsin, başka bildiğin ayetler varsa ekleyebilirsin,

      CEVAP:Sözkonusu ayetlerde peygambere tanınmış olan tek bir ayrıcalık vardır, O da şudur;eğer peygamberimiz bir kadın ile evlenmek isterse kadın da kabul ederse peygamber ile mehir almadan evlenebilir. Yani kadının rızası şarttır. Bence çok önemsiz bir ayrıntıdır ve peygamberimizin maddi durumunun iyi olmadığının bir göstergesidir.Diğer yandan bir de peygambere özgü yasak getirilmiştir. ”Bundan sonra sana artık başka kadınlar helal olmaz…”(Ahzab52), diğer erkek müslümanlar için böyle bir kısıtlama getirilmemiştir. Bunun dışında bütün müslüman erkekler için şartlar eşittir.
      Erkeklerin 4 eş almasını kastediyorsanız bildiğiniz gibi bu peygamberimize özgü değildir. Ayrıca ilgili ayet şöyle başlamaktadır:
      ” Yetimler konusunda adaleti koruyamayacağınızdan korkarsanız ikişer, üçer,dörder.nikahlayın. Eğer bu durumda adaleti gözetemiyeceğinizden korkarsanız bir tek kadınla……”(Nisa3)
      Anlaşılmaktadır ki savaşlar nedeniyle erkekler ölmüş, kadınlar dul, çocuklar yetim kalmıştır. Yetimlerin ve dul kadınların sahipsiz kalmamaları amacıyla çokeşliliğe izin verilmiştir.Kadınlar arasında adaleti koruyamayacaksanız tek eş ile yetinin diye tavsiye edilmiştir. Kadınlar ise savaşlarda ölmediklerinden zaten sayıları erkeklerden fazladır ve kadının çokeşliliği hem gereksiz, hem de dengeyi daha fazla bozacağından sakıncalıdır.ayrıca kadın çok eşli olursa çocuğun babasının kimliği konusunda sorun çıkacaktır. Bu nedenle kadına çokeşlilik izni verilmemiştir Ben herhangi bir sorun göremedim, siz görebildiniz mi?

      • 1okuyucu dedi ki:

        Yılmaz,

        “””””Gördünüz mü, kendi kendinize cennet tasvirlerinin müteşabih olduğunu ispatladınız. Benm yaptığım ispata inanmıyorsunuz, kabul ama kendiniz günlerdir süren çaba ve iddialarınızla kendiniz ispatladınız zaten, teşekkür ediyorum. Söyleyeyim mi gene nereye düştüğünü?””””

        ben mi? cennet tasvirlerinin müteşabih olduğunu ispatlamışım, bu senin iddiana yandaşların bile inanmaz, ayrıca senin cennet konusunda ispatladığın bir şey yok, her halde halüsinasyon görüyor olmalısın, şu herkesçe bilinen fıkrada dayak yiyen boksörü, dayak atığına inandırmaya çalışan bir masörü vardı ama senin masörünün kendin olduğun açıkça görülüyor?

        bak ben ne demişim,
        “”””cennet tasvirlerinde anlatılan ipekten elbiseler, turuncu sineli yaşıt kızlar, inci gibi parlak oğlanlar bana göre mecaz anlam yüklenemeyecek kadar açık”””

        sen önce göğüsleri turunç kızların ne olduğunu açıklada ne olduklarını anlayalım,

        çelişki filan yok, sizin iddia ettiğiniz gibi cennet cehennem varsa, ben cehenneme gitmeye hazırım diyorum, hani şu “ya doğruysa” önermesi varya, işte ben o önermeye cevap olarak cehennemi tercih ettiğimi söylüyorum, mesele bu kadar açık,

        neyi hak ettiğine gelince, öbür tarafta amel defterleri açıldığında, sen Muhammede inandığın için eğer günahların varsa hatta günahların sevaplarından çok çok fazlaysa bile cezanı çektikten sonra cennete gideceksin ama ben tanrıya inanmama rağmen Muhammede inanmadığım için sevabım günahımdan çok çok fazla olsa bile direkt cehenneme gideceğim, hadi gene iyisin, tanrına şirin görünmeye devam et…

        cennet muhabbeti yapmak bizi niye rahatsız etsin, belki sizi rahatsız ediyordur, öyle ya, her şeyi bildiğini iddia ettiğiniz tanrınız, yaratığı insanın fıtratının sapıklığa meylettiğini bilmiş olmalı ki, sapıkları cennette vaat ettiği sapıkça ödüllerle Muhammedin tarafına çekmenin daha kolay olacağını da bilmiştir, herhalde içinizden, cennette vaat edilenlerin sapıklara yönelik olduğunu fark edenleriniz, bu durumdan rahatsız oluyor olabilir ama İslâm aleminin büyük çoğunluğu cennetteki ödüllere kavuşmayı dört gözle bekliyor, tasvirlerde ne olduğunu anladın mı şimdi?

        dünyevi cinsel ilişkim tek eşlilikten ibaret, başka çöplüklerde otlanan horozlardan değilim, Ülkemizin geri kalmış yörelerinde, Allahın verdiği ruhsattır deyip, ikişer üçer, dörder alanlardan da değilim,

        her zaman platonik aşkların olduğunu söylüyorsun ama bu seferki platonik aşkında durum farklı, tanrıyı yeterince kavradığında, tanrı aşkının bir safsatadan ibaret olduğunu anlayıp, “enel hak” diye bağırmaya kalkmayasın?

        ayrıca şu art niyetlisin lafını bırak, gerçekleri hiciv yoluyla anlatmak diye bir şey duymadın mı?

        yazdıklarımı bir yerlerden kopyalamıyorum, tamamen kendi düşüncelerimdir, ölülerin tekrar diriltileceğine inananların insandan başka bir varlık olarak yaratılacaklarını düşünmelerini bekleyemezsin, hele Kuranda yeniden yaratmayla ilgi anlatım varken hiç bekleyemezsin, aynen yaratılmanın materyalist bir düşünce olduğunu söylediğin için bende Kuran inanırlarının materyalist olduklarını söyledim, yani bu işin fikir babası sensin, ayrıca Kuranda ahiret yaşamıyla ilgili bunca anlatım varken işi gabya bağlayıp Ahret yaşamının bilinemeyeceğini söyleyerek Kurandaki ahiret anlatımlarını yok saymak hangi mantığın gereği? Kurandaki cennet sunuları incelediğinde ahiret yaşamını bilmek için kâhin olmaya gerek olmadığını görürsün?

        unutulmak sorun değil benim için, bana şu rezil dünyada gördüklerimi unutmak yeter, burnumuzun dibindeki coğrafyada 1400 sene önceki bir olayın kan davasını sürdürenlerin birbirlerinin camilerini bombalayarak birbirlerini öldürmeleri bile bana zul geliyor, artık ölü sayısının ellilerde olması bile dünya kamu oyunda haber sayılmıyor, neredeyse bu durum kanıksanmış, olağan işler sınıfına dahil edilmiş, o nedenle ayetleri gözüme sokup cehennemlik olduğumu ima edip durma.

        ben insanların birbirlerine yaptıkları zulmü vahşi doğa yasalarının bir sonucu olduğunu düşündüğüm için bunu sorumlusu olarak tanrıyı görüyorum, insan iradesi dışındaki doğal felaketlerin, kanser türü çirkin hastalıkların, sakat doğumların sorumlusu olarak tanrıyı görüyorum, yaptığı iyi şeylerde var, ihtiyaç duyduğumuz her şeyi yer yüzüne serpiştirmiş, bize düşen onları nasıl elde edebileceğimiz, yani çalışacak gücü de vermiş, et yemekle .ok yemek arasındaki farkı anlayabilmemiz için damak zevki vermiş, çocuk sahibi olma isteğimizin zulüm olmaması için ilişkiyi cazip hale getirmiş, gördüklerime algıladıklarıma bakarak söylüyorum bunları, eğer çevremde gördüklerim gerçek değilse, algı yanılmasıysa, o zaman biri beni çok fena aldatıyor,

        uyumakta olan koyunları uyandırma riskini göze alır mı bilemem ama sen koyunların yanında algı yanılmasından filan söz etme, uyuyan koyunlar bir uyanırlarsa bastırılmış güdüleri harekete geçer dünyada öyle bir kaos ortamı meydana gelir ki, işte o zaman tanrıyla Muhammed kendine kaçacak delik arar,

        ortada tuzak yoksa, yasak meyvenin cennette ne işi var, açıklada bilelim, ben sonsuz boşluğu ortadan kaldıramadığımı söyledim, sana kaldırılabilir mi diye sordum, cevap vereceğine kaçak güreşiyorsun, verecek cevabın mı yok, yoksa cevap vermeye cesaretin mi yok, tekrar soruyorum, sonsuz boşluk yok edilebilir mi?

        enlerin tanrısı, .idik yarıştırırken insanların inanır, inanmaz olduklarına bakmıyor, insanların sahip olduğu özelliklere kendisinin daha üst seviyede sahip olduğu iddiasında, örneğin merhametlilerin içerisinde en merhametli kendisi, zalimlerin içinde en zalimi kendisi, sevenlerin içerisinde en çok seven kendisi, nefret edenlerin içerisinde en çok nefret eden kendisi, tuzak kuranların içinde en büyük tuzağı kuran kendisi, üstelik inanırlara kurduğu tuzaklar saymakla bitmez, zaten insanı yarattığında ilk işi cennete koyduğu yasak meyveyle onu tuzağa düşürmek olmuş, yani niyeti bozuk bir tanrı?

        demek peygamber, evlenmek istiyor ama mehir parası olmadığı için evlenemiyor, tanrıda bu işe böyle bir çözüm getiriyor öyle mi? tabi söz konusu peygamber olunca bekar kadınların kendisine sunulması sana göre önemsiz olur, birde mehir ödeme zorunluluğu olmazsa geleni al içeri, kullan kullan at dışarı, yani önemli olan Muhammedin keyfinin bedelini bedavaya getirmek? zaten Ayşe, işin özünü anlamış, söyleyeceğini söylemiştir,

        vereceğini verdikten sonra, bundan sonra artık sana başka kadınlar helal olmaz demenin bir anlamı var mı? ne yani Kuranın tanrısı birde evli kadınlarımı sunacaktı Muhammede?

        4 kadın izninin savaşla bir ilgisi yoktur, iddiaya göre daha önce eş sayısında sınır yokken sayı 4’le sınırlanmış, ayrıca ayet evrensel olduğuna göre her dönemi kapsar, işin özeti Kuran çok eşliliğe cevaz veriyor, ve İslâm aleminde uygulanıyor, Ülkemizde çok eşlilik yasak olmasına rağmen Allahın yasası beşerin yasasından üstündür deyip çok eşliliğin yapıldığı bölgeler var, hatta hükümet üyesi olanların içerisinde bile çok eşli olanlar var, neyseki kölelik olmadığı için cariyeleri yok, adalet martavalı ise kılıftan ibaret, hangi erkek adaleti sağlamayacağını iddia edebilir,

        kadını satılık mal olarak gören, kişiliğini ayaklar altına alan bir sistemin sence sakıncası yoksa, sana ne diyebilirim ki, zaten kadınlar erkeğe tanınan imtiyazı bile bile İslâm dinini kabulleniyorlarsa, üzerlerine kuma gelmesini veya başka bir eve kuma gitmeyi de kabulleniyorlar demektir, hele inançlı olduklarını taktıkları türbanla kanıtlamaya çalışanlar kumalığı gönülden kabul ediyorlardır,

        kadının 4 erkekle evlenemeyeceğini savunacağına, erkeğin tek eşle yetinmesini savunsaydın daha doğru olurdu?

  44. 1okuyucu dedi ki:

    ramsteinn,

    yazı yazmaktan hiç hoşlanmam, zaten iki parmakla harflerin çoğunu arayarak yazı yazmak bana zul geliyor, okumak daha çok tercih ettiğim bir şeydir, sayılar ise hobim…

    yazmışken şunu söyleyeyim, işin gerçeğinin farkına varanlar, yani Arabın kuyuya attığı taşı çıkarmaya uğraşanlar, gerçek anlamlı kelimelere mecazi anlamlar yükleyerek inandıkları tanrıyı masum gösterme çabası içine giriyorlar, bunu da yaparken bizim dil bilgisi kurallarını bilmediğimizi sanıyorlar, yani bizi de masal anlattıkları …… gibi sanıyorlar,

    not; cevap yazdığım mesajlarda “cevapla” seçeneği aktif olmadığı için mesajlarımı alt tarafa yazmak zorunda kalıyorum.

    • Yılmaz dedi ki:

      1okuyucu,
      ŞÖYLE DEMİŞSİN:“””””Bil ki Allah’tan başka hiçbir ilâh yoktur. Hem kendinin, hem de inanmış erkek ve kadınların günahlarının bağışlanmasını dile! Allah, gezip dolaştığınız yeri de, içinde kalacağınız yeri de bilir. (Muhammed-19)””””
      Kuranın tanrısı, “Hem kendinin, hem de inanmış erkek ve kadınların günahlarının bağışlanmasını dile”, diyerek Muhammedden bir talepte bulunmuştur, yani tanrının kendisine muhammedden gelen bir talep yoktur, talep eden tanrıdır, tanrının bu isteği karşısında Muhammede tanrının isteğini yerine getirmek düşer, bu durumda ne diyecektir Muhammed, “yüce rabbim, benim ve bana inananların, inanacak olanların günahlarını bağışla” diyecektir, inanırlarına karşı son derece merhametli olduğu iddia edilen bir peygamberin tanrının talebini yerine getirmediği düşünülemez.

      CEVAP:Allah defalarca ”şefaat yanız Allah’ındır, şefaatın olmayacağı o günden sakının” mealinde ayetlere yer versin kitabında, siz onları görmezden gelerek yok saymaya çalışın, bulduğunuz bir ayetin anlamını saptırarak da Allah’ın dinine şefaatı yamamaya çalışın, aferim size, kendinize yakışanı yapmaya devam edin bakalım.
      Muhammed19 da Allah ”dua et ve af dile” diyor, henüz hayattayken dua ederek af dilemek başka şey, sorgu gününde Allah’ın huzurunda birilerini affettirmek için aracılık yapmak farklı şeydir., Ayrıca verdiğin ayetteki o hitap bütün inananlara ama siz onu anlayabilecek niteliklere sahip değilsiniz. Bütün inananlar sevdikleri için ve diğer inananlar için af dileyebilir, dilemelidir de(ben de namazlarımda yalnız kendim için değil başkaları için de af diliyorum, bu şefaat değildir), Bir annenin çocuğunun affedilmesi için Allah’a dua etmesi annenin şefaat hakkının olduğu manasına mı gelir? Herkes herkes için dua edebilir, kabul edip etmemek Allah’a kalmıştır.
      Allah peygamberine müşrik akrabası için bırakın şefaati af dileme hakkı bile vermemektedir.
      ”Akraba bile olsalar, cehennem halkı oldukları açıkça belli olduktan sonra müşrikler için af dilemek ne peygambere yakışır ne de iman edenlere”(Tevbe113)

      ”Gemi onları dağlar gibi dalgalar üstünden yürütüp götürüyordu. Nuh onlardan ayrı bir yerde duran oğluna seslendi.’Oğulcuğum, bizile beraber bin, kafirlerle beraber olma’ Oğlu cevap verdi:’Bir dağa sığınacağım, beni sudan korur.’ Nuh dedi:’Allah’ın merhamet ettiği dışında bugün hiçkimse için Allah’ın kararından kurtaracak yoktur.’ Ve ikisi arasına dalga girdi de o boğulanlar arasına katıldı……Nuh Rabbine yakardı da dedi:’Rabbim oğlum benim ailemdendi….Allah buyurdu:’Ey Nuh, O senin ailenden değildi, Yaptığı iyi olmayan bir işti.Hakkından bilgin olmayan birşeyi benden isteme. Cahillerden olmaman hususunda seni uyarırım.”(Hud42-46)

      Eğer sevgili peygamberimiz sizin sandığınız gibi sahte bir peygamber olsaydı, getirdiği kitapta sürekli olarak kendisinin şefaat hakkı olduğuna dair ifadeler olurdu ki bu sayede inananlarını rahatça sömürebilsin. Halbuki bunun tam tersi olmuş, kitapta şefaatin yalnızca Allah’a ait olduğu tekrar tekrar vurgulanmıştır,(anlayana sivrisinek saz)
      ”Sakının o günden ki hiçbir benlik başka benliğin herhangi bir şeyi için karşılık ödemez, hiçbir benlikten şefaat kabul edilmez, hiçbir benlikten fidye alınmaz…”(Bakara48)
      ”Kimsenin kimse yerine birşey ödemeyeceği, kimseden fidye kabul edilmeyeceği, şefaatin hiç kimseye yarar sağlamayacağı ve onların hiçbir yardım göremeyecekleri o günden sakının.”(Bakara123)
      ”Ey iman edenler! Alışverişin, dostluğun, şefaatin olmadığı o gün gelmeden önce size verdiğimiz rızıktan infak edin,dağıtın…..”Bakara254)
      ”….O’nun huzurunda bizzat O’nun izni olmadıkça kim şefaat edebilir….”(Bakara255)
      ”….Onların O’dan başka ne bir dostu vardır, ne de şefaatçisi”(Enam51)
      Daha yığınla ayet var ama nasıl olsa anlamak gibi bir derdiniz yok sizin, o yüzden daha fazla uzatmayacağım. Sadece birilerinin ahiret gününde kendilerine şefaatçi olacağını sanan gafillerin uğrayacakları hayal kırıklığına işaret eden şu aşağıdaki ayeti veriyorum son olarak:
      ”Yemin olsun, sizi ilk yarattığımızdaki gibi yapayalnız/teker teker bize geldiniz. Size verip hayaline daldırdığımız şeyleri de sırtlarınızın arkasında bıraktınız. Sizinle ilgili hususlarda ortaklar olduklarını sandığınız ŞEFAATÇILARINIZI da yanınızda görmüyorsunuz…”(Enam94)
      o nedenle kendini kandırma, İslâmda şefaat ( torpil müessesesi) yoktur.

      ŞÖYLE DEMİŞSİN:anlattığın boşanma prosedürü bende biliyorum ama kusura bakma 3 defa “boş ol” diyerek işi mehir ödeme durumuna getiren adamın mehir ödeyecek parası olmadığından söz etmen oldukça tuhaf! mehir ödeyecek parası olmayan adam niye boşanmaya kalkışsın? olay mahkemelik olsa, adam 3 defa “boş ol” dediğini inkâr mı edecek? mehir hakkından vazgeçmek ancak kadının boşanmak istediği durumlarda söz konusu olur, erkeğin boşanmak istediği durumlarda söz konusu olmaz, halâ gülmeye devam ediyor musun?

      CEVAP:Hala gülmeye devam ediyorum, hem de giderek daha çok gülüyorum. Sen de gülmeye başla istersen. Burdan şu anlaşılıyor, eğer adamın mehir verecek parası yoksa karısını boşayamaz. Kadın mehir hakkından vazgeçmediği sürece boşayamaz. Halbuki kadın kocasından ne zaman boşanmak isterse boşanabilir, en kötü ihtimalle mehirden vazgeçer olur biter.

      ŞÖYLE DEMİŞSİN:“”””O anlattığın nişanlılık olayını filan bilmiyorum ben, benim referansım Kuran’dır, diğer konularda fazla ayrıntı bilmiyorum, çok da önemsemiyorum açıkcası.””””
      şimdi sen bana, koskoca 23 yıllık bir dönemde meydana gelen olayları bilmediğini mi söylüyorsun, inandığın peygamberin hayatını, başından geçen olayları önemsemediğini, referansının sadece Kuran mı? olduğunu söylüyorsun, peki Kuranda, yaşanılan 23 yıllık dönemle ilgili ayetlerin iniş sebebini de mi? merak etmiyorsun, madem referansın sadece Kuran, o zaman 23 yıllık bir dönemi unut gitsin, peygamberin hayatını unut gitsin, hatta peygamberi de unut gitsin, öyle ya Kuran varsa peygambere ne gerek var,

      CEVAP:Evet, aynen dediğin gibi, Peygamberler elçidir, amaçları kitabı tebliğ etmektir. Peygamberimiz de tebliğ görevini en güzel şekilde yapmış ve 1400 yıl önce vefat etmiştir. Bize Allah’ın kitabını bırakmıştır. Eğer hala peygambere gerek olsaydı, peygamber hala yaşıyor olurdu.

      ŞÖYLE DEMİŞSİN:Araplarda sorun olmayabilir ama bizim toplumumuzda kızı yaşındaki kadınlarla evlenenlere hoş gözle bakmazlar?

      CEVAP:Peygamberimiz bizim toplumumuzda yaşamamıştır, 1400 yıl öncesinin Arap toplumunda yaşamıştır. Aişe ile zorla evlenmiş de değildir.Aişe’nin isteği ile gerçekleşmiştir bu evlilik.Eğer bir hatası olmuşsa(ben bu evlilik ile ilgili bir hata olduğunu düşünmüyorum) hesabını herkes gibi o da Allah’a verir. Yukarda kendi yazdığın ayeti okumadın mı? Allah kendi günahları için de af dilemesini istiyor peygamberimizden.

  45. 1okuyucu dedi ki:

    Bilal,

    melek sayılarıyla boşuna uğraşma, Yılmaz melek sayılarını sonsuza bölüp hepsini sıfırladı, yani melekleri yok etti, dolayısıyla Allah meleksiz kaldı.

    • Yılmaz dedi ki:

      1okuyucu,
      ŞÖYLE DEMİŞSİN:”melek sayılarıyla boşuna uğraşma, Yılmaz melek sayılarını sonsuza bölüp hepsini sıfırladı, yani melekleri yok etti, dolayısıyla Allah meleksiz kaldı.”Ateist misin yoksa herhangi bir dine mensup musun?””

      CEVAP:Bu konular seni çok aşıyor maalesef, çok daha basit mevzuları anlayamamışken bunu anlamanı hiiiiç beklemiyorum. Ama yine de bir kez daha anlatacağım.

      Defalarca söyledim ve bir çok ayetle destekledim, Allah sayısal çokluğa hiçbir değer vermez, her zaman olumsuzluk yükler. Örneğin;
      ‘Aldatıp oyaladı o çokluk yarışı sizleri,Öyleki ziyaret edip saydınız kabirleri.'(Tekasür1-2)
      ”…Pisin çokluğu seni hayrete düşürse de pisle temiz bir olmaz.”(Maide100)

      Allah’ın değer verdiği sonsuzluğa ait olan değerlerdir, sayılamayan değerler. Şimdi ayetlere bakalım. İnsanın ilkel kafası ve mantığı ise her zaman sayısal çokluğun peşinden gider, sayısal çokluğu önemli sanır. Bu aslında ”tevhid”i ıskalamamız”bir”i ”çok” görmemiz yüzündendir. Aynı durumu sözkonusu ayetlerde de görüyoruz.Bir bakalım ne demiş Yüce Rabbimiz:
      ”…Sizin sabırlı 20 kişiniz olsa küfre sapanların 200 kişisine galip gelir, sizden 100 kişi olsa onların binine galebe çalar Çünkü onlar gereğince anlamayan bir topluluktur.”(Enfal65)
      ”Şimdi Allah yükünüzü hafifletti. Bilmiştir ki sizde bir zaaf var. İçinizden sabırlı 100 kişi olsa 200 kişiye galip gelir, sizden 1000 kişi olsa 2000 kişiye galebe çalar. Allah sabredenlerle beraberdir.”(Enfal66)
      Anlayabilen ve görebilen için yukarıdaki iki ayet arasında hiçbir fark yoktur, Allah aynı şeyi söylemektedir. Ama madde dünyasında saplanıp kalmış, daha öteye geçemeyen ve körleşmiş gönüllerle bakanlar arada büyük bir fark olduğunu, Allah’ın fikir değiştirdiğini sanmaktadırlar. Allah(sonsuz) katında sayılar hiçbir değer ifade etmez, sonsuz karşısında hepsinin değeri ”0”dır(sıfır). Hangi sayıyı sonsuza bölerseniz bölün sonuç sıfır çıkar. Burada fark yaratan nicelik(sayılar) değil niteliktir, yani ”sabreden” ya da ”anlamayan” olmaktır. Allah sabredenlerin yanındadır ve sabredenler kazanacaktır. Allah katında değer ifade eden sayısal çokluk değil, niteliksel üstünlük yani sabırdır. Ama insan gözü hemen sayılara odaklanır, sayıları önemli sanır. Orada yer alan ”sabırlı” ve ”anlamayan” gibi niteliksel kavramları farketmez bile. Maalesef müminlerin çoğu da aynı hataya düşmüş ve sayılara bakarak korkuya kapılmışlardır. Allah bunun üzerine sayıları değiştirerek yine aynı şeyleri söylemiştir.
      Aynı durum melek sayıları için de geçerlidir. Önemli olan Allah’ın kimin yanında olacağıdır, kaç tane melek göndereceği değil. Allah kimin yanındaysa o kazanır, melek göndermesine gerek dahi yoktur. Meleklerin gönderileceğinin söylenmesi, Allah’ın yardımının geleceğinin söylenmesidir aslında. Eğer önemli olan sayılar olsaydı Allah sadece sayıları verir ve ”Sabretmek”, ”anlamamak” gibi çok daha önemli değerleri işin içine katmazdı.Ama madde dünyasında sıkışıp kalmış olanlar bunu anlayamaz, onlar sayılara bakarlar. Onlara göre Allah söylediği gibi kocaman kanatlı yaratıklar göndermeli, o kanatlı yaratıklar da kanatlarıyla kafirleri pataklamalıdır. Onlar ancak bundan anlarlar. Eğer böyle olmamışsa Allah yalan söylemiştir onların kısır mantıklarına göre.

      Uhud savaşında da aynı durum geçerlidir. Allah sabredenlerle birlikte olacaktır. Okçular stratejik önemi olan bir tepeye yerleştirilmiş ve kesinlikle buradan ayrılmamaları emredilmiştir. Onlar da uzun süre bu emri yerine getirmişler, yerlerinden ayrılmamışlardır. Allah sabredenlerin yanında yeralmış ve savaş kazanılma aşamasına gelinmiştir. İAma bundan sonra işler değişmiştir. Savaşın kazanıldığını sanan okçular, nefislerine yenilmiş, iğreti hayatın malına göz dikmiş, ve sabretmekten vazgeçerek ganimetten pay alabilmek için tepeyi izinsiz terk etmişlerdir. Onlar artık ”sabredenler” değil ”sabredemeyenler”dir ve Allah ”Sabredemeyenlerin” yanında yer alacağına dair bir söz vermemiştir. Yüce Rabbim ”sabredemeyenler”in arkasından desteğini çekmiş ve savaş kaybedilmiştir. Bu müminlerin alması gereken bir derstir ve derslerini almışlardır. Ama Yüce Allah yine de müşriklerin müminleri ezip geçmesine izin vermemiş ve sadece geçici, küçük bir zafer kazanmalarına müsaede etmiştir.
      Şimdi yukarılarda tartışıp durduğumuz basit meseleleri bile anlamaktan yoksun kalanlar, burada anlatılanları anlayabilir mi? Hiç sanmıyorum. Onların materyalist zihniyetleri sadece sayıları görür çünkü. Diğerlerinin ne önemi vardır ki?

      ŞÖYLE DEMİŞSİN:“””””hala cevap vermedin, İnancın nedir, ateist misin, deist misin, herhangi bir dine mensup musun? Bunu kesin bilelim ki karışıklık olmasın””””soruma cevap olarak;

      daha önce sorduğun soruya “hayır” demişim, ne olduğumu anlayacak zekâya sahip olacağını düşündüğüm için, sorduğun seçeneklere “hayır” diyerek ne olduğumu anlayacağını sanmıştım, tekrar sormuş olmandan anlayamadığını anlıyorum, tekrar sorduğun soruya ilâve ettiğin seçenekten ne olduğumu anlaman gerekirdi ama belli ki anlayamadığın için bu soruyu sormuşsun, yinede hiçbir şey anlayamadıysan, bari tekrar sorduğun sorunun anlamsızlığını anlamaya çalış?

      CEVAP:Laf salatası yapacağına tek kelimelik bir cevap verebilirdin ama yuvarlak cevapların arkasına sığınıp sonra da gerektiğinde kıvırtmak senin yapına daha uygun demek ki. Sürekli uyguladığın taktik bu zaten, defalarca soruyorum cennet tasvirlerinde yanlış olan nedir diye, hala doğru dürüst bir cevap veremedin, devam et bakalım kaçak güreşmeye

      ŞÖYLE DEMİŞSİN:ahzap-65’le ilgili olarak, iman edenlerin derecelerini Allah bilmiyor mu ki? onları test etmeye kalkıyor?

      CEVAP:Ne olacak senin bu halin? Ayetleri karman çorman yapmışsın yine, Ahzab65 ile iman derecelerinin ne alakası var?
      ”Uzun süre kalacaklardır onun içinde. Ne bir dost bulacaklardır, ne de bir yardımcı.”(Ahzab65)

      ŞÖYLE DEMİŞSİN:“””””…Onların ahdine nasıl güvenilebilir? Eğer üzerinizde egemenlik kurarlarsa sizinle ilgili ne bir antlaşmaya saygı duyarlar ne de bir yemine…”(Tevbe 8)””””
      sen boş ver o ültimatomu; ültimatom istiyorsan,” savaş size farz kılındı”, “din Allahın oluncaya kadar onlarla savaşın”, diyen Allah, inanırlarına ültimatomun alasını vermiş, zaten Kuranın tanrısı yukarıdaki ayette “onlar anlaşmalarına uymaz” demiyor mu? anlaşma yapılmadan önce tanrı bunu bilseydi, Müşriklerle anlaşma yapmalarına engel olurdu, demek ki bilememiş?

      CEVAP:Sen art niyetli yorumlarına ve ayetlerin anlamlarını çarpıtma faaliyetlerine devam et bakalım. Sana göre müşrikler saldırıp müslümanları kesip doğramalıydı ama Allah müslümanların kendilerini korumalarına izin vermemeliydi dimi. Ne de olsa ölenler müslüman, onların yaşamaya ne hakları var, ölseler de kurtulsanız ne iyi olur dimi..Şu ayetleri neden görmezden geliyorsun?
      ”Allah sizi din konusunda sizinle savaşmamış ve sizi yurtlarınızdan çıkartmamış kimselere iyilik etmekten, onlara adaletli davranmaktan, men etmez. Allah adaleti ayakta tutanları sever.”(Mümtehiine 8)
      ”Allah sizi ancak din hakkında sizinle savaşan, sizi yurtlarınızdan çıkaran, çıkarılmanıza yardım eden kimselerle dost olmaktan/onları işlerinizin başına geçirmekten yasaklar…”(Mümtehine 9)
      ”…Sizden uzak durur, sizinle savaşmaz, size barış eli uzatırlarsa artık Allah size üzerlerine gitmek için bir yol vermemiştir.”(Nisa 90)

      Allah herzaman barışı ve anlaşmayı tavsiye eder. Anlaşma yapılıp ihlal edilmeden de suç gerçekleşmez, dolayısıyla Allah hüküm vermez. Allah anlaşmanın yapılmasını önleseydi asıl o zaman zalim olurdu ama sen anlamazsın.

      ŞÖYLE DEMİŞSİN:savaşın bir tek amacı vardır, o da ganimet elde etmek, öldürdüklerinin parasını, pulunu, değerli eşyalarını alırsın, esir aldıklarını, parasına puluna değerli eşyalarına el koyduktan sonra köle yapıp satarsın veya kendi işinde kullanırsın, savaşmak istemeyenden, elde edeceğin bir rant olmayacağı için, savaşmak istemeyene de haraç vermesini şart koşarsın, işin özeti bu, ne asil bir davranış?

      CEVAP:Haklısın, müşrikler saldırsın, öldürsün, malını mülkünü alsın, yurdundan çıkarsın vs. vs, Müslümanlar da canlarını ve haklarını savunmasınlar, o zaman çok mutlu ederlerdi seni ve sen asil bulurdun bu tavrı.

      ŞÖYLE DEMİŞSİN:“”””””Kendilerine kitap verilenlerden Allah’a ve ahiret gününe inanmayan, Allah’ın ve resulünün yasakladığını haram saymayan ve hak dini din edinmeyenlerle boyun eğerek kendi elleriyle cizye verecekleri zamana kadar savaşın.”(Tevbe 29)”””””
      bu ayet, anlaşmaya uymayan Mekkeli müşriklerden mi bahsediyor? eğer demagoji yapmıyorsan, bilesin ki sende anlama sorunu var?

      CEVAP:Anlama sorununun kimde olduğu belli, Tevbe29’u bağlamından koparmaya çalışmak yerine tevbe suresini baştan başlayarak okursan anlaşmaya uymayan müşriklerden bahsedildiğini görürsün ama gene de anlamazsın, çünkü daha önce 2 defa açıkladım sana bunları ve anlamadın. Anlaşmaya uymayan müşriklere surenin başında ültimatom verilerek 4 ay süre tanınmış, süre dolunca da yukardaki ayete dayanarak savaş yeniden başlatılmıştır.

      ŞÖYLE DEMİŞSİN: şuna emin ol, burada savunduklarını dinci sitelerde savunsaydın, radikal yobazlar tarafından hakkında “katli vaciptir” fetvası verilirdi,

      CEVAP:Gözlerimi yaşartıyorsun, sonunda doğru bir söz çıktı ağzından.

      ŞÖYLE DEMİŞSİN:doğayı anlayarak okuyabilmiş olsaydınız, Kuranın, “Allahla aldatmak” olduğunu anlardınız, buda benim düşüncem…

      CEVAP:Düşüncelerini dayanaklarıyla birlikte ifade etsen daha güzel olur, aksi takdirde boşlukta kalırlar.

      ŞÖYLE DEMİŞSİN:ben sana sonsuz boşluğun yok edilebileceğini iddia ediyorsan, bunu bana ispatla dedim, eğer yok edilemeyeceğini söylüyorsan ortada herhangi bir sorun yok, hemfikir sayılırız, ben yok edilemeyeceğini ispatlayamadığım için yok edilemeyeceğine karar verdim, yani yok edilebileceğini ispatlayamadım, o nedenle sana sordum.

      CEVAP:Aşağıya kopyala-yapıştır yaptım, senin ne dediğin açıkça görülüyor. Bir iddiada bulundun(bence saçma sapan), ya bu iddianı ispatlar veya ispatlamaya çalışırsın, veyahut boş konuşup durduğunu ispatlamış olursun. Bak, aynen şöyle demiştin:
      ”bak sana bir şey daha söyleyeceğim, evreni içten ve dıştan kuşatan sonsuz boşluk asla yok edilemez, hatta tanrı tarafından bile yok edilemez, tanrının sonsuz boşluğu yok edebileceğini iddia ediyorsan iddianı kanıtlamak zorundasın.”

      İşte bu iddiayı ortaya attın 1okuyucu. Şimdi ispatlamak zorundasın, Aksi takdirde habire işkembeden atıp durduğunu ispatlamış olacaksın.

      • 1okuyucu dedi ki:

        Yılmaz;

        sonsuzluğa değer verdiğini iddia ettiğin tanrı için sayıların bir önemi olmayabilir ama insanlar için sayıların çok önemi var, üstelik tanrının bunu bilmesi gerekir, insanlar için sayılabilen sayıların kıyaslama yapmakta bir anlamı vardır, insanlar 10 kat ile 2 ka’tı kıyasladığında, birbirine eşit olmadığını söyler, çünki matematik biliminde (ki matematiğin doğa kanunlarını oluşturduğunu iddia edenler var) farklı sayıların birbirinden farklı olmadıkları iddia edilemez, o nedenle 10 kat olan yükü 2 kat’a indirerek, tanrının yükü azaltarak lütufta bulunduğunu savunmak kandırmacadan başka bir şey değil, Kuranın tanrısının, kesirli sayılarla ifade edilen miras paylarını, işin içinden çıkılmaz bir hale getirmesinin sebebi sayıları önemsememiş olması olsa gerek? neyseki Ömer, “avliyye” yöntemini bularak, matematik bilimine ters düşmek pahasına tanrının önemsemediği sayıları kılıfına uydurarak, tanrının sebep olduğu işin içinden çıkılmaz bu durumu güç belâ düzeltebilmiştir,

        sayılardan söz etmişken, gönderilen kitapların 4 tane olduğunu herkes bilir, ayni zamanda Zeburun Tevratın içine monte edildiğini de herkes bilir, yani ortada tanrının kurduğu bir tuzak yoktur ama senin tuzak kuran bir tanrı anlayışını özümsemiş olman, devamlı tanrının tuzağından söz etmen, tuzak kuran bir tanrı figürüne hayranlığının açık bir alameti? Tuzak kuran bir tanrının ne kadar erdemli bir davranış sergilediğini tuzağın anlamını bilenler kolaylıkla anlar,

        savaş kazanmayı sabırla açıklıyorsan, demekki uhud savaşında Mekkeli müşrikler, Müslümanların ganimet elde etme hırslarının vereceği zafiyeti sabırla beklemişler, yani sabretmelerinin karşılığını almışlar, zaten Allahta sabredenle beraber değil midir?

        ne olduğumu sorduğun soruya verdiğim cevabın ne anlama geldiğini ilk okul çocuğu bile anlayabilirdi? çünki hayır cevabımın neyin eveti olduğu çok açıktı, senin anlayabileceğini sanmıştım ama yanılmışım, senin cevabımı laf salatası sanacağını nereden bilebilirdim ki?

        cennetle ilgili düşüncelerimi önceki mesajımda yazdım, orada okuyabilirsin,

        iman edenlerin derecelerini bilmesiyle ilgili olarak Enfal-65 diyeceğime dalgınlıkla Ahzap-65 demişim, (uyardığın için teşekkürler) eğer derecelerini bilseydi, tek ayette sabredenler 10 kafire bedeldir, sabredemeyenler 2 kafire bedeldir derdi, demek ki bilememiş?

        ortada bir anlaşma yok, Mekkelilere dayatılan bir ültimatom var, onlara tercih yapmaları için 4 aylık süre tanınıyor, süre bitiminde ya tövbe edip İslâmiyeti kabul edersiniz yada yakalandığınız yerde öldürülürsünüz tehdidi yapılıyor, önceden anlaşma yaptıklarından anlaşma şartlarına uyanlara anlaşma bitinceye kadar dokunulmaması söylense de, anlaşma bitiminde aynı seçeneğin kendilerine de dayatılacağı ima yoluyla belirtiliyor, işi özeti bu,

        niye Müslümanların öldürülmesini isteyeyim, Arapların kendi aralarında yaptıkları post kavgasından bana ne ama sizin kafirlerin öldürülmesini istemek gibi bir niyetiniz var, yani çuvaldızı önce kendinize batırın, üstelik onları yakaladığınız yerde öldürün diyen bir tanrınız varken, böyle bir emri göz ardı etmeniz mümkün mü? duygu sömürüsü yaparak mağduru oynama, ters tepiyor,

        hiçbir toplumun veya kişinin kendilerine yapılan saldırıyı bertaraf etmemek gibi bir seçeneği tercih edeceğini düşünemez, saldırıya uğrayan herkes istese de istemese de kendini savunma refleksi gösterecektir, üstelik, insan oğlunun böyle bir refleksi göstermesi için tanrının izin vermesine de gerek yoktur, o nedenle size savaş açanlarla sizde savaşın demenin hiçbir anlamı yoktur, yurtlarından çıkarılanların yurtlarına geri dönmek isteği her toplum için geçerlidir, Hunların sebep olduğu kavimler göçü nedeniyle yaşadıkları topraklara geri dönmek isteyen Avrupalılar, 2 tane dünya savaşı çıkarmalarına rağmen yinede eski yaşadıkları topraklara geri dönememişlerdir, savaşla sorunun çözülemeyeceği anlaşılınca el sıkışıp sınırları kaldırmak (serbest dolaşım) zorunda kalmışlardır,

        eğer Mekkenin fethi için kararlı bir şekilde yola çıkan Medinelilerin savaşı göz önüne almaları karşısında Mekkeliler de savaşmaya karar verselerdi, Mekkeye giren Medinelilerin çoluk çocuk demeden katliam yapmayacaklarını kim garanti edebilirdi? barışı tavsiye eden tanrının koyduğu şartlarda bellidir, ya İslâmı kabul edeceksin, yada öldürüleceksin, İslâmiyeti ve savaşmayı kabul etmiyorsan cizye vereceksin, güçsüz olduğunuz dönemlerde barış yanlısı gözükeceksiniz, güçlü olduğunuz dönemlerde dişlerinizi göstereceksiniz, tanrınızın barıştan anladığı bu?

        savaşın amacının ganimet elde etmek olduğundan bahsederken Müslüman, Müşrik ayırımı yapmıyorum, savaşın amacının en temel argümanından bahsediyorum, yurdundan çıkarılanların yurtlarına geri dönmek istemelerinden doğal bir şey olamaz, bu iç savaşla ilgili bir mesele, yani kardeş kavgası, kaldı ki bu kavga verilirken bile Mekkelilerin ticari kervanlarına yapılan saldırılan ganimet elde etmek amacıyla yapılmıştır, zaten savaşın en temel argümanı ganimet elde etmek olmasaydı, kuranın tanrısı ganimet paylaşımıyla ilgili ayetler göndermezdi, geri dönmek içinde güçlü olmak gerekeceğinden, göç nedeniyle işini gücünü kaybetmiş insanların güçlenebilmek için yapacakları tek şey, ticari kervanları soymak veya köyleri basarak esir aldıkları insanları köle pazarlarında satmak….

        :“”””””Kendilerine kitap verilenlerden Allah’a ve ahiret gününe inanmayan, Allah’ın ve resulünün yasakladığını haram saymayan ve hak dini din edinmeyenlerle boyun eğerek kendi elleriyle cizye verecekleri zamana kadar savaşın.”(Tevbe 29)”””””

        Tevbe-29’da kendilerine kitap verilenlerden Allaha ve ahiret gününe inanmayan derken Mekkeli müşriklerden mi bahsediyor, Mekkeli müşrikler Allaha inanmıyorlardı da bizim mi haberimiz yok? üstelik içlerinden İslâmiyeti seçenlere tanrıya Rahman deyin dayatmasına rağmen tanrıya Allah demekten vaz geçmeyenlerin önceden Allaha inanmadıklarını söylemek söz konusu değilken, içlerinde ahiret inancına sahip olanların da varlığı biliniyorken, o ayetin sadece Mekkeli müşrikleri kastettiğini nasıl söylersin? ayrıca kendilerine kitap verilenlerden ifadesindeki kasıt Ahiret inancını oldukça zayıf olan Musevilerden, tanrı kavramını yozlaştıran İsevilerden bahsedilmesidir, kısaca söylersek, her surede daldan dala konan bir tanrının o ayette sadece Mekkeli müşrikleri kastetmediği son derece açık, objektif düşünmeyi denediğinde Mekkeli müşrikleri kastetmediğini anlayacaksın,

        benimle dinci yobazlar hakkında ayni düşüncelere sahip olmana sevinsemde, islâmcı entel dantel ayaklarına yatıp ait olduğun grubu dışlama, çünki ait olduğun grup Kuranın aynası, o nedenle sen oraya aitsin, bunu zamanla anladığında, kibrinden vazgeçip aralarına dahil olacaksın.

        evrenin tanrısının koyduğu doğa yasaları karşısında inanan inanmayan ayırımı yapılmadan herkesin eşit olduğunu anladığında, bu eşitliği bozmaya kalkan tanrılarında sahte olduğunu anlayacaksın ve sahte tanrılarla kandırıldığını anlayacaksın,

        sonsuz boşlukla ilgili açıklamamı bir önceki mesajda yaptım, ne yaptıysam sonsuz boşluğu yok edemedim, hatta hayalimde sonsuz boşluğu neredeyse sonsuza ulaşacak sayıda evrenlerle doldurdum, yinede sonsuz boşluğa bir sınır koyamadım, o nedenle yok edilemeyeceğine karar verdim, hatta tanrı tarafından bile, oysa ben senin ispat lafına takılacağına kendi düşüncelerini açıklamanı beklerdim,

        herhalde sonuz boşlukla ilgili bir cevabın yok yada cevap verecek cesaretin yok, ama sonsuz boşlukla ilgili bir düşüncen muhakkak vardır, açıkla ki benim işkembeden attığımı da ispatlamış olasın, açıklamazsan işkembeden atmadığımı kabul etmiş olacaksın, yani açıklamazsan….

      • Yılmaz dedi ki:

        1okuyucu,
        ŞÖYLE DEMİŞSİN:sonsuzluğa değer verdiğini iddia ettiğin tanrı için sayıların bir önemi olmayabilir ama insanlar için sayıların çok önemi var, üstelik tanrının bunu bilmesi gerekir, insanlar için sayılabilen sayıların kıyaslama yapmakta bir anlamı vardır, insanlar 10 kat ile 2 ka’tı kıyasladığında, birbirine eşit olmadığını söyler, çünki matematik biliminde (ki matematiğin doğa kanunlarını oluşturduğunu iddia edenler var) farklı sayıların birbirinden farklı olmadıkları iddia edilemez, o nedenle 10 kat olan yükü 2 kat’a indirerek, tanrının yükü azaltarak lütufta bulunduğunu savunmak kandırmacadan başka bir şey değil,

        CEVAP:Anlamanı beklemediğimi söylemiştim zaten, dolayısıyla hiç şaşırmadım bu cevabına.
        Allah mealen diyor ki”ben sabredenlerin yanındayım, siz sabrederseniz ben yanınızda olurum ve ben yanınızda olduktan sonra karşı tarafın kaç kişi oldukları hiç önemli değil, onlar kaybetmeye mahkumdur” Ama insan kafası, Müminler de senin takıldığın gibi sayılara takılıyor tabi, senin gibi matematik hesapları yapmaya başlıyorlar. Ama müminleri kısmen maruz görebiliriz, çünkü onlar canlarını ortaya koymuşlar ve matemetik bilgileri de çok az.. Örneğin şunu bilmiyorlar onlar:bir sayının(hangi sayı olursa olsun; yüz, bin milyon ya da milyar) sonsuz karşısında değeri sıfırdır Ama sen bunu bildiğin halde hala sayıların Allah(sonsuz) karşısında birbirlerine eşit olduklarını anlamamakta direniyorsun.
        ,
        ŞÖYLE DEMİŞSİN:.ben Kuranın tanrısının, kesirli sayılarla ifade edilen miras paylarını, işin içinden çıkılmaz bir hale getirmesinin sebebi sayıları önemsememiş olması olsa gerek? neyseki Ömer, “avliyye” yöntemini bularak, matematik bilimine ters düşmek pahasına tanrının önemsemediği sayıları kılıfına uydurarak, tanrının sebep olduğu işin içinden çıkılmaz bu durumu güç belâ düzeltebilmiştir,

        CEVAP:Bir bölüştürme, paylaştırma işleminde paylar toplamının paydaya eşit olmasının nesi matematiğe aykırı söyler misin? Tabi ki paylar toplamı paydaya eşitlenecek, bunun aksi matematiğe aykırı olurdu. Kuran’da miras paylaşımında verilen kesirli sayılara göre hesap yapılırken payların hem bütüne karşı hem de birbirlerine karşı durumlarını hesaba katmak gerekir. Aksi takdirde meydana çıkabilecek yüzlerce farklı mirasçı tablosu için Kuran’ın yüzlerce ayetinin miras konusuna ayrılması gerekirdi.

        ŞÖYLE DEMİŞSİN:sayılardan söz etmişken, gönderilen kitapların 4 tane olduğunu herkes bilir, ayni zamanda Zeburun Tevratın içine monte edildiğini de herkes bilir,

        CEVAP:Kıvır bakalım, biliyordun da neden 3 tane kutsal kitap vardır yazdın o zaman. Zebur her ne kadar Tevrat’a eklenmiş olsa da Musa Peygambere indirilmiş olan Tevrat’tan yüzyıllar sonra Davud Peygamber’e indirilmiştir. Yani Tevrat’ın bir bölümü değildir, farklı bir kutsal kitaptır. Ayrıca bilinen bu 4 büyük kutsal kitap dışında diğer peygamberlere de vahiy gelmiş sayfalar inmiştir. Dolayısıyla 3 tane kutsal kitap vardır diyerek bu kitapların hepsini 3e eşitlemiş oldun.

        ŞÖYLE DEMİŞSİN:küçük de olsa kutsal ve yani ortada tanrının kurduğu bir tuzak yoktur ama senin tuzak kuran bir tanrı anlayışını özümsemiş olman, devamlı tanrının tuzağından söz etmen, tuzak kuran bir tanrı figürüne hayranlığının açık bir alameti? Tuzak kuran bir tanrının ne kadar erdemli bir davranış sergilediğini tuzağın anlamını bilenler kolaylıkla anlar,

        CEVAP:Sen sürekli Allah’a tuzak kurmaya çalışıyorsun sonrada o kendi kurduğun tuzağa kendin düşüyorsun. Ben de gülüyorum buna, bana eğlenceli geliyor çünkü :)) Ayrıca ortada bir erdemsizlik varsa o tuzağı kurana aittir, tuzağı kuranı kendi kurduğu tuzağa düşürene değil.

        ŞÖYLE DEMİŞSİN:savaş kazanmayı sabırla açıklıyorsan, demekki uhud savaşında Mekkeli müşrikler, Müslümanların ganimet elde etme hırslarının vereceği zafiyeti sabırla beklemişler, yani sabretmelerinin karşılığını almışlar, zaten Allahta sabredenle beraber değil midir?

        CEVAP:Aynen öyle.

        ŞÖYLE DEMİŞSİN:iman edenlerin derecelerini bilmesiyle ilgili olarak Enfal-65 diyeceğime dalgınlıkla Ahzap-65 demişim, (uyardığın için teşekkürler) eğer derecelerini bilseydi, tek ayette sabredenler 10 kafire bedeldir, sabredemeyenler 2 kafire bedeldir derdi, demek ki bilememiş?

        CEVAP:Gene sayılara mı döndük:))) Sen sabrı, imanın derecelerini filan boşver de sayılara bak,, sayıları saymaya devam et, Senin inandığın ve tercih ettiğin dünyanın değerleri sayılabilenlerdir.. Sabredenleri say mesela, ya da kafirleri say, veya paralarını say, arabalarını say, evlerini say, say da say. Seni sonsuzlaştıracak bu saydıkların.
        ”O ki mal biriktirdi, onu saydı da saydı. Sanır ki malı sonsuzlaştıracaktır kendisini”(Hümeze2-3)

        ŞÖYLE DEMİŞSİN:ortada bir anlaşma yok, Mekkelilere dayatılan bir ültimatom var, onlara tercih yapmaları için 4 aylık süre tanınıyor, süre bitiminde ya tövbe edip İslâmiyeti kabul edersiniz yada yakalandığınız yerde öldürülürsünüz tehdidi yapılıyor, önceden anlaşma yaptıklarından anlaşma şartlarına uyanlara anlaşma bitinceye kadar dokunulmaması söylense de, anlaşma bitiminde aynı seçeneğin kendilerine de dayatılacağı ima yoluyla belirtiliyor, işi özeti bu,

        CEVAP:Allah biraz akıl fikir versin sana. Tarihi de, Kuran’ı da kendin yaz istersen. Ama önce şu altta büyük harflerle yazanları da silmelisin;
        ”Allah ve resulünden KENDİLERİYLE ANTLAŞMA YAPMIŞ BULUNDUĞUMUZ müşriklere bir ültimatomdur bu”(Tevbe 1)
        Yanlış anlama işine gelmeyen kısımları görmediğin için büyük harfle yazdım.:))

        ŞÖYLE DEMİŞSİN:niye Müslümanların öldürülmesini isteyeyim, Arapların kendi aralarında yaptıkları post kavgasından bana ne ama sizin kafirlerin öldürülmesini istemek gibi bir niyetiniz var, yani çuvaldızı önce kendinize batırın, üstelik onları yakaladığınız yerde öldürün diyen bir tanrınız varken, böyle bir emri göz ardı etmeniz mümkün mü? duygu sömürüsü yaparak mağduru oynama, ters tepiyor,

        CEVAP:Bunlar senin hayalinin ürünleri, o sözlerin hangi bağlamda söylendiğine daha önce cevap vermiştim, tekrarlamayacağım.

        ŞÖYLE DEMİŞSİN:hiçbir toplumun veya kişinin kendilerine yapılan saldırıyı bertaraf etmemek gibi bir seçeneği tercih edeceğini düşünemez, saldırıya uğrayan herkes istese de istemese de kendini savunma refleksi gösterecektir, üstelik, insan oğlunun böyle bir refleksi göstermesi için tanrının izin vermesine de gerek yoktur, o nedenle size savaş açanlarla sizde savaşın demenin hiçbir anlamı yoktur, yurtlarından çıkarılanların yurtlarına geri dönmek isteği her toplum için geçerlidir, Hunların sebep olduğu kavimler göçü nedeniyle yaşadıkları topraklara geri dönmek isteyen Avrupalılar, 2 tane dünya savaşı çıkarmalarına rağmen yinede eski yaşadıkları topraklara geri dönememişlerdir, savaşla sorunun çözülemeyeceği anlaşılınca el sıkışıp sınırları kaldırmak (serbest dolaşım) zorunda kalmışlardır,

        CEVAP:Eee, o zaman ne diye bu savaş meselesini ısıtıp ısıtıp önümüze koyuyorsun? Üstelik sana şu ayetleri de bir kaç defa yazdım daha önce;
        ”…azgınlık edip size saldırana, size saldırdığı şekilde ve ölçüde saldırın…”(Bakara194)
        ”Allah sizi din konusunda sizinle savaşmamış ve sizi yurtlarınızdan çıkartmamış kimselere iyilik etmekten, onlara adaletli davranmaktan, men etmez. Allah adaleti ayakta tutanları sever.”(Mümtehiine 8)
        ”Allah sizi ancak din hakkında sizinle savaşan, sizi yurtlarınızdan çıkaran, çıkarılmanıza yardım eden kimselerle dost olmaktan/onları işlerinizin başına geçirmekten yasaklar…”(Mümtehine 9)
        ”…Sizden uzak durur, sizinle savaşmaz, size barış eli uzatırlarsa artık Allah size üzerlerine gitmek için bir yol vermemiştir.”(Nisa 90)

        Aynı şeyleri habire söyleyip duracağına şu ayetler hakkında da birşeyler söyle de samimi olduğunu anlayalım.

        ŞÖYLE DEMİŞSİN:eğer Mekkenin fethi için kararlı bir şekilde yola çıkan Medinelilerin savaşı göz önüne almaları karşısında Mekkeliler de savaşmaya karar verselerdi, Mekkeye giren Medinelilerin çoluk çocuk demeden katliam yapmayacaklarını kim garanti edebilirdi?

        CEVAP:Yukarda verdiğim ayetler garanti ediyor ama sen inançsız olduğun için anlayamazsın. Allah öyle bir şeye izin vermez. Katliam görmek istiyorsan medeni batı dünyasına bak, öyle geçmişe gitmene filan da gerek yok. Irakta, petrol uğruna füzelerle öldürülen ya da sakat bırakılan yüzbinlerce kadın, çocuk ve ihtiyarın gözyaşları kurumadı daha.

        ŞÖYLE DEMİŞSİN: geri dönmek içinde güçlü olmak gerekeceğinden, göç nedeniyle işini gücünü kaybetmiş insanların güçlenebilmek için yapacakları tek şey, ticari kervanları soymak veya köyleri basarak esir aldıkları insanları köle pazarlarında satmak….

        CEVAP:Tamamen iftir,
        ”Akabeye, sarp yokuşa atılamadı o. Sarp yokuşun ne olduğunu sana bildiren nedir? Özgürlüğü zincirlenenin bağını çözmektir o.”(Beled11-13)
        ”….Hayırda erginlik/dürüstlük o kişinin hakkıdır ki…….özgürlüğüne kavuşmak gayretinde olanlara malı seve seve verir..”(Bakara177)

        ŞÖYLE DEMİŞSİN::“”””””Kendilerine kitap verilenlerden Allah’a ve ahiret gününe inanmayan, Allah’ın ve resulünün yasakladığını haram saymayan ve hak dini din edinmeyenlerle boyun eğerek kendi elleriyle cizye verecekleri zamana kadar savaşın.”(Tevbe 29)”””””

        Tevbe-29’da kendilerine kitap verilenlerden Allaha ve ahiret gününe inanmayan derken Mekkeli müşriklerden mi bahsediyor, Mekkeli müşrikler Allaha inanmıyorlardı da bizim mi haberimiz yok? üstelik içlerinden İslâmiyeti seçenlere tanrıya Rahman deyin dayatmasına rağmen tanrıya Allah demekten vaz geçmeyenlerin önceden Allaha inanmadıklarını söylemek söz konusu değilken, içlerinde ahiret inancına sahip olanların da varlığı biliniyorken, o ayetin sadece Mekkeli müşrikleri kastettiğini nasıl söylersin? ayrıca kendilerine kitap verilenlerden ifadesindeki kasıt Ahiret inancını oldukça zayıf olan Musevilerden, tanrı kavramını yozlaştıran İsevilerden bahsedilmesidir, kısaca söylersek, her surede daldan dala konan bir tanrının o ayette sadece Mekkeli müşrikleri kastetmediği son derece açık, objektif düşünmeyi denediğinde Mekkeli müşrikleri kastetmediğini anlayacaksın,

        CEVAP:Ben surenin başında sözü edilen, müslümanlara daha önce saldırmış olan müşrik kabileler den bahsedildiğini yani surenin başıyla alakalı olduğunu düşünüyorum. Mekkeli müşriklerin ahirete inanmadıklarını biliyoruz.(sen bazıları inanıyordu diyorsun, Kuran’da ise sürekli ahirete inanmadıkları vurgulanır), aralarından bazı kabileler belki de Allah’ı da reddediyorlardı, bilemiyorum. Diğer taraftan taraftan Musevi ve İseviler olduğunu düşünmedim zira onlar yozlaştırmış ta olsalar Allah’a inanırlar, ahirete ise hayli hayli inanırlar. Yine de bilgisine güvendiğim bir arkadaşa bu konuda bir mail attım, cevaplar çok geç geliyor, (bazen de hiç gelmiyor), cevap gelince seni bilgilendireceğim.

        ŞÖYLE DEMİŞSİN:benimle dinci yobazlar hakkında ayni düşüncelere sahip olmana sevinsemde, islâmcı entel dantel ayaklarına yatıp ait olduğun grubu dışlama, çünki ait olduğun grup Kuranın aynası, o nedenle sen oraya aitsin, bunu zamanla anladığında, kibrinden vazgeçip aralarına dahil olacaksın.

        CEVAP:Bak dostum, bunun kibirle filan alakası yok. Benim inandıklarımla senin sözünü ettiğin adamların inandıkları arasında uçurum var, biz biraraya gelemeyiz. Onlar en çok benim gibi düşünenlerden nefret eder ve bizleri tehdit olarak görürler. Ben şu an tekbaşıma olsam da İslam’ı ve Kuran’ı benim anladığım gibi anlayanlar da var, ama sayımız çok az ve birbirimizle herhangi bir bağlantımız yok henüz. Kimbilir belki birgün onlarla biraraya gelebilirim. Sözünü ettiğin grup ise Kuran’ın aynası olamaz, olsa olsa uydurulmuş hadislerin aynası olabilirler.

        ŞÖYLE DEMİŞSİN:evrenin tanrısının koyduğu doğa yasaları karşısında inanan inanmayan ayırımı yapılmadan herkesin eşit olduğunu anladığında, bu eşitliği bozmaya kalkan tanrılarında sahte olduğunu anlayacaksın ve sahte tanrılarla kandırıldığını anlayacaksın,

        CEVAP:Kuran’ın tanrısının sahte tanrı olması mümkün değil, çünkü Kuran insan sözü değil, olamaz. Defalarca okudum. Siz çok yüzeyel yaklaşıyorsunuz, sorununuz da bu. Diğer taraftan kendi inandığın tanrıyı anlatırsan seve seve dinlerim, Senin inandığın tanrı hayata anlam katabiliyor mu, insana bir yol, çizebiliyor mu?

        ŞÖYLE DEMİŞSİN:sonsuz boşlukla ilgili açıklamamı bir önceki mesajda yaptım, ne yaptıysam sonsuz boşluğu yok edemedim, hatta hayalimde sonsuz boşluğu neredeyse sonsuza ulaşacak sayıda evrenlerle doldurdum, yinede sonsuz boşluğa bir sınır koyamadım, o nedenle yok edilemeyeceğine karar verdim, hatta tanrı tarafından bile, oysa ben senin ispat lafına takılacağına kendi düşüncelerini açıklamanı beklerdim,

        CEVAP:Bu anlattıkların nedense bana inandırıcı gelmiyor, hem de hiç:)) Durduk yerde neden bir insan sonsuz boşluğun yokedilmesi saplantısına kapılsın ki? Gündeme bir sonsuz boşluk lafı atıp, benden ispat bekliyorsun. Ben sana bunu ispat ederim ama dediğim gibi önce işkembeden attığını kabul etmen lazım. Bunu kendi egomu tatmin etmek için istemiyorum,
        Allah’a çok hakaret ettin, hem de ayetleri çarpıtarak yaptın bunu. Eğer durduk yerde ortaya attığın, kendi başına herhangi bir çözüm bulamadığını itiraf ettiğin ve aklın sıra bana inanmakta olduğum Allah’ı inkar ettirebileceğini sandığın çarpık bir mantık oyununu çözmemi istiyorsan, sen de biraz egondan fedakarlık yapacaksın. Tuzak kuruyorsun ama kurduğun tuzağa kendin düşeceksin. Keşke tuzağı kurarken biraz daha erdemli davranabilseydin.

        ŞÖYLE DEMİŞSİN:herhalde sonsuz boşlukla ilgili bir cevabın yok yada cevap verecek cesaretin yok, ama sonsuz boşlukla ilgili bir düşüncen muhakkak vardır, açıkla ki benim işkembeden attığımı da ispatlamış olasın, açıklamazsan işkembeden atmadığımı kabul etmiş olacaksın, yani açıklamazsan….

        CEVAP:Sen zaten işkembeden attığını itiraf ettin. Düşünsene bir iddiada bulunuyorsun ama iddianı destekleyecek tek bir düşünce kırıntısı bile sunamıyorsun, işkembeden atmak bu değildir de nedir ki?

      • toro dedi ki:

        Sayın Yılmaz tekrar merhaba,

        Siteye girmediğim zamanlarda olan biteni kontrol etmek için yazıları şöyle bir gözden geçirdim. Görüyorum ki kaldığımız yerden sayın 1okuyucu ile devam ediyorsunuz.

        Ona vermiş olduğunuz bir cevap özellikle ilgimi çekti. Sanırım etrafında dönerek tartıştığımız konununda özü bu cevabınızda yatıyor!

        1okuyucuya verdiğiniz cevap;

        ”CEVAP:Kuran’ın tanrısının sahte tanrı olması mümkün değil, çünkü Kuran insan sözü değil, olamaz. Defalarca okudum. Siz çok yüzeyel yaklaşıyorsunuz, sorununuz da bu. Diğer taraftan kendi inandığın tanrıyı anlatırsan seve seve dinlerim, Senin inandığın tanrı hayata anlam katabiliyor mu, insana bir yol, çizebiliyor mu?”

        Şimdi şunu sormak istiyorum;
        Sizi ”çünkü Kuran insan sözü değil, olamaz” şekinde bir yargıya getiren bilgi nedir merak ediyorum! Acaba hayatınız da kaç kere bir tanrı ile karşılaştınız? Ya da karşılaştığınızda onun kütüphanesinde O na ait kaç yazılı kitabı incelediniz ki elinizdeki metnin bir tanrının elinden çıktığı noktasında bir yargıyı dillendirebiliyorsunuz?

        Eğer özellikle bu konuda bir yargıya sahipseniz ve bu yargınızı kesinlik arz eder şekilde sunuyorsanız bunu bir tecrübeyle de desteklemeniz gereklidir! Unutmayınız ki bundan binlerce yıl önce yaşayan bir insanda kesin çizgilerle demir yığınlarının uçamayacağını iddia edebilir ve genelde bu görüşü desteklenirdi!

        Sayın yılmaz,
        Sizce eğer bir karşılaştırma yapacak ve bu karşılaştırmanın sonucunda kendinizce kesin bir yargı devşirecekseniz karşılaştırdığınız metaryelerlerin doğruluğuna kanıt olarak kendi düşüncelerinizi ya da inançlarınızı göstermeniz mantıklı bir yaklaşım mıdır? Sizin ağzınızdan çıkacak olan ”olamaz” sözcüğü evrensel düzeyde bütüncanlıların ağzından çıkması gereken bir ”olamaz” mı olmalıdır?

        Son olarak şunu söylemek isterim. Muhatabınıza yukarıda belirttiğim şekilde verdiğiniz cevap şuan ki mantık düzeyinde maalesefki var hükmünde değildir!

        Başka tanrı arayışlarına ya da o tanrıları dinleme beklentinize gelince!

        Sayın yılmaz hepimiz biliyoruz bi binlerce yıldır bu gezegende ezilenler çoğunluktadır, ezenler değil! Dolayısıyla hayata anlam katmak ya da insana bir yol çizmek minvalinde bir beklenti ezilmişliğinden kurtulma ümidini taşıyan veya hayata tutunmak için bu beklentiyi beslemek isteyenlerin beklentisi olagelmiştir! Bu nedenle dinler önce onlara seslenir! Bakın tarihe, her defasında bu sesleniş ezilmişlerin ezilmişliklerinden kurtulma umuduyla hamle yaptığı anlarda onların gazını almış ve kaderlerine razı olmayı öğütleyerek ezenlerle eşit dünya insanı olma yolunu onlara kapatıvermiştir!

        Son dini ele alırsak bir insanın elindeki 40 birim malın 1 birimini kendisinden aşağıda olanlarla paylaşmasını öğütler şeklinde yönlendirmeler vardır, biliyoruz!

        Peki neden bu öğüdü ezilmişlerin ya da yoksulların korunması şeklinde algılamak için kendimizi zorluyoruz? Neden kendimize bir elinde 40 birim malı olanın elinde hiç malı olmayanların sorgusundan kurtulmak için 1 birim malını sus payı olarak dağıtmaya razı olabileceğini düşünmüyoruz?

        Hayatta herşey bakıldığında görüldüğü gibi değildir! Çoğunlukla bakıldığında nasıl görüleceği atalarımızın deneyimleriyle harmanlanmış öğretilerin sonucudur!

        İşte bu sonuç sakalın sünnet olduğu yerde zavallı kösenin boynuna ”sakal bırakamıyorum,çünkü köseyim” yazısını asıp kendisine yönelen inandırılmış bakışlardan korunmaya çalışmasını sağlayabilir!

        En son olarak,

        İnsanlar güce taparlar! Gücü temsil edenin arkasında tanrısal kudret ararlar! Gücü temsil edenlerin arkalarından yazdıkları hikayelere tanrıları yerleştirirler! Örneğin bu yüzden Oğuz Kağan ya da Büyük İskender tanrısal niteliklere büründürülür!

        O yüzden Asya ile avrupa arasında sıkışmış bir coğrafyada bir lider seçim kazandıkça, güçlenir, güçlendikçe tapılır! Alın o lideri götürün 1500 yıl önceye seçim kazandırmayın da savaş kazandırın sonra da arkasından gidenlere onun peygamber olmadığını anlatmaya çalışın! Güce tapılır sevgili arkadaşım! Sonra da güce tapınmaktan utanılır ve aslında… diye başlayan cümlelerle bahaneler üretilir!

        İnsan atalarının kendisine taşıdığı dinlerin tanrılarıyla karşılaşmadan O tanrı vardır diyebiliyor ve O tanrı akıl yetmez gücüyle bunu şiddetle talep ediyor ve birileri de tanrının bu beklentiye sahip bir varlık olduğuna inanıyorsa tartışmaya lüzum yok!

      • Yılmaz dedi ki:

        Toro,
        Kusura bakma ama aradan geçen zamanda hiçbirşey değişmemiş, . Görüyorum ki bunca zamandır boş yere yazıp duruyorum burada Yazdıklarımı dikkatsiz mi okuyorsunuz, yoksa önyargıyla mı okuyorsunuz bilmiyorum ama anlamadığınız ya da yanlış anladığınız çok açık.

        ŞÖYLE DEMİŞSİN:”Kuran’ın tanrısının sahte tanrı olması mümkün değil, çünkü Kuran insan sözü değil, olamaz. Defalarca okudum. Siz çok yüzeyel yaklaşıyorsunuz, sorununuz da bu” sözlerime cevap olarak,
        Şimdi şunu sormak istiyorum;Kuran insan sözü değil, olamaz” şekinde bir yargıya getiren bilgi nedir merak ediyorum!”

        CEVAP:Beni bu yargıya getiren bilgi Kuran’da gördüğüm bilgidir.

        ŞÖYLE DEMİŞSİN: Acaba hayatınız da kaç kere bir tanrı ile karşılaştınız?

        CEVAP:Sen ya da 1okuyucu hayatında kaç kere bir tanrı ile doğrudan karşılaştıysa ben de o kadar kere karşılaştım. Tanrı’ya inanabilmek için doğrudan Tanrı’yla mı karşılaşmalıyız sence? Tanrı’nın yarattıklarıyla karşılaşmak ta Tanrı’yla karşılaşmaktır, görebilecek gözün varsa O’nu yarattıklarında da görebilirsin.

        ŞÖYLE DEMİŞSİN:Ya da karşılaştığınızda onun kütüphanesinde O na ait kaç yazılı kitabı incelediniz ki elinizdeki metnin bir tanrının elinden çıktığı noktasında bir yargıyı dillendirebiliyorsunuz?

        CEVAP: Böyle bir yargıyı dillendirebilmek için Tanrı’nın kütüphanesine girip O’na ait diğer kitapları okumak gerekmiyor. Elimizde bir metin var, eğer bu metnin insan elinden çıkmadığını görebiliyorsanız Tanrı’nın elinden çıktığını da görebilirsiniz. Ama siz belki de süperman’in, Kal El’in ya da Clark Kent’in elinden çıktığını iddia edersiniz, kimbilir.

        ŞÖYLE DEMİŞSİN:Eğer özellikle bu konuda bir yargıya sahipseniz ve bu yargınızı kesinlik arz eder şekilde sunuyorsanız bunu bir tecrübeyle de desteklemeniz gereklidir! Unutmayınız ki bundan binlerce yıl önce yaşayan bir insanda kesin çizgilerle demir yığınlarının uçamayacağını iddia edebilir ve genelde bu görüşü desteklenirdi!

        CEVAP:Zaten metnin kendisi bu yargımı yeterince kesinlik arz eder şekilde destekliyor. Bundan 1400 yıl önce yazılmış bir kitapta yeralan ve bilim ilerledikçe keşfedilmekte olan olan yüzlerce bilgi(mucize), siz onları görebilecek gözlere sahip olamasanız bile, yeterli kesinliği sağlıyor benim açımdan. Ayrıca bir yığın da sosyal mucize var ki onlar benim gözümde daha değerli. Yani senin kafanda kuruntuladığın gibi Tanrı’yı görmem, O’na dokunmam ya da benimle konuşması gerekmiyor. Ama bunlar sizin için hiçbirşeydir. Siz inanmak için O’nu tecrübe etmeli, görmeli yada dokunmalısınız O’na. Hatta Kuran gösteriyor ki öyle bir durumda bile inkar edecek bahaneler bulursunuz..
        ”Üzerlerine gökten bir kapı açsak da oradan yükseliyor olsalardı kesinlikle şöyle diyeceklerdi:”Bizim gözlerimiz döndürüldü, bakışlarımız sarhoş edildi. Belki de biz büyüye çarptırılmış bir toplumuz.”’(Hicr 14,15)
        ”Eğer biz onlara melekleri indirseydik, ölüler kendileriyle konuşsaydı ve herşeyi toplayıp karşılarına dikseydik, Allah’ın dilemesi dışında, yine de inanmazlardı…”(Enam 111)
        ”Bize kavuşmayı ummayanlar şöyle dediler:’Üstümüze melekler inse, yahut Rabbimizi görsek olmaz mı?’ Yemin olsun ki kendi benliklerinde büyüklük kuruntusuna düştüler ve korkunç bir biçimde azdılar.”(Furkan21)

        ŞÖYLE DEMİŞSİN:Sizce eğer bir karşılaştırma yapacak ve bu karşılaştırmanın sonucunda kendinizce kesin bir yargı devşirecekseniz karşılaştırdığınız metaryelerlerin doğruluğuna kanıt olarak kendi düşüncelerinizi ya da inançlarınızı göstermeniz mantıklı bir yaklaşım mıdır?

        CEVAP Kanıt olarak kendi düşüncelerimi göstermiyorum, ortaya sürdüğüm tek kanıt Kuran’dır, bunu hala farkedemiyor musun? Yoksa düşüncelerimi söyleme hakkımda mı yok?
        Sürekli Kuran’dan referans veriyorum ben. Kanıt ortada duruyor; Kuran. Ben Kuran’ı defalarca okudum, içerdiği onca mucizeyi gördüm, insan sözü olamayacağını anladım ve Kuran’a inandım. İnanma ve inandığımı ifade etme hakkım yok mu? Ne mantıksızlık var bunda? Eğer ille bir mantıksızlık arayacaksanız Kuran’ı bir kere bile baştan sona okuma zahmetine girmeden onu reddedenlerde arayın.

        ŞÖYLE DEMİŞSİN:Sizin ağzınızdan çıkacak olan ”olamaz” sözcüğü evrensel düzeyde bütüncanlıların ağzından çıkması gereken bir ”olamaz” mı olmalıdır?

        CEVAP:Neden demagoji yaparak saptırmaya çalışıyorsun? Yoksa benim yazdıklarımı da mı anlayamıyorsun artık?, Ben kendi düşüncemi ifade ettim ”olamaz” derken, BANA GÖRE KURAN İNSAN SÖZÜ DEĞİLDİR, OLAMAZ. Demagoji yapmaman için her cümlemin başına ”BANA GÖRE” diye bir ekleme yapmak zorunda mıyım, aksi takdirde anlayamaz mısın? Ben evrendeki bütün canlıların ağzından ”olamaz” çıkması gerekir anlamında birşey dedim mi? Kuran’ın insan sözü olamayacağına inanmaya ve bunu burada yazılı olarak ifade etmeye hakkım yok mu?Sen ”olabileceğine” inanıyorsan inanmaya devam et, zorlayan mı oldu seni? Sen sürekli olarak Kuran’ı Muhammed Peygamber’in uydurduğunu iddia edebiliyorsun, buna hakkın var ama benim ”insan sözü olamaz” deme hakkım yok öyle mi? Nasıl bir faşistlik bu? Sürekli övüp durduğun kişiliğin bu mu senin?

        ŞÖYLE DEMİŞSİN:Son olarak şunu söylemek isterim. Muhatabınıza yukarıda belirttiğim şekilde verdiğiniz cevap şuan ki mantık düzeyinde maalesefki var hükmünde değildir!

        CEVAP:Asıl senin bana yukardaki kelimelerle verdiğin cevap sahip olduğunuz ”demagoji”düzeyinde var hükmünde olabilir belki ama sahip olduğum mantık düzeyinde var hükmünde değildir.

        ŞÖYLE DEMİŞSİN:Başka tanrı arayışlarına ya da o tanrıları dinleme beklentinize gelince!Sayın yılmaz hepimiz biliyoruz bi binlerce yıldır bu gezegende ezilenler çoğunluktadır, ezenler değil! Dolayısıyla hayata anlam katmak ya da insana bir yol çizmek minvalinde bir beklenti ezilmişliğinden kurtulma ümidini taşıyan veya hayata tutunmak için bu beklentiyi beslemek isteyenlerin beklentisi olagelmiştir! Bu nedenle dinler önce onlara seslenir! Bakın tarihe, her defasında bu sesleniş ezilmişlerin ezilmişliklerinden kurtulma umuduyla hamle yaptığı anlarda onların gazını almış ve kaderlerine razı olmayı öğütleyerek ezenlerle eşit dünya insanı olma yolunu onlara kapatıvermiştir!

        CEVAP:Tamamen yanlış ve iftira hükmünde sözler bu söylediklerin., eğer sözlerinin arkasında duracak cesaretin varsa bunu delillendirmek zorundasın, Kuran’ın neresinde ezilmişlerin ezilmişliklerinden kurtulma ümidiyle yaptıkları hamlelere karşı onların gazı alınmaktadır? Kuran’dan ayet istiyorum. Aksi takdirde Kuran’a ve Allah’a iftira ettiğin belgelenmiş olacak(Daha önce de sana benzer bir çağrı yapmıştım ve cevap vermek yerine kaçmayı tercih etmiş ve iftiracı olmuştun)
        ”…Yoksa siz Allah’a isnat ederek bilmediğiniz şeyleri mi söylüyorsunuz?”(Bakara80).
        Kuran’da hiçbir yerde zulme boyun eğmeleri ve kaderlerine razı olmaları öğütlenmez.Kuran’ın verdiği mesaj zulme başkaldırmaya, zulmü yoketmeye ve yeryüzünde adaleti tesis etmeye yönelik bir mesajdır.
        1-Zulme karşı savaşmayı;
        ”Size ne oluyor da Allah yolunda ve ‘Ey Rabbimiz, bizi halkı zulme sapmış şu kentten çıkar, katından bize bir dost gönder, katından bize bir yardımcı gönder ‘ diye yakaran mazlum ve çaresiz erkekler, kadınlar ve yavrular için savaşmıyorsunuz!”(Nisa75)
        2-Köleleri azad etmeyi;
        ”Akabeye, sarp yokuşa atılamadı o. Sarp yokuşun ne olduğunu sana bildiren nedir? Özgürlüğü zincirlenenin bağını çözmektir o.”(Beled11-13)
        3-Yoksulu ve yetimi doyurmayı
        ”Sarp yokuşun ne olduğunu sana bildiren nedir?….açlık ve perişanlık gününde doyurmaktır o, yakındaki bir yetimi, yahut ezilmiş-boynu bükük bir yoksulu;
        4-Adaleti ayakta tutmayı;
        ”Ey iman edenler! Adalet ve dürüstlüğün tanıkları olarak Allah için kollayıp gözetleyenler olun. Bir topluluğun çirkinliği ve kötülüğü sizi adaletsiz davranmaya asla itmesin. Adaletli olun…”(Maide8)
        5-İyiliği ve güzelliği yaymayı;
        ”Allah’a ve ahiret gününe inanırlar, iyilik ve güzelliği belirlenmiş olana özendirirler, kötülük ve çirkinliği belirlenmiş olandan sakındırırlar. Hayır işlerde yarışırcasına koşarlar….”(Ali İmran114)
        6-Yoksula yardımda bulunmayı;
        ”Ey iman edenler! Alış-verişin, dostluğun, şefaatın olmadığı o gün gelmeden önce size verdiğimiz rızıktan infak edip dağıtın….”(Bakara254)
        ”Nimet ve imkandan başkalarına bağışladığınız esasında sizin özbenlikleriniz lehinedir…İnfak edilenler ….yoksullar içindir…”(Bakara272-273)
        ”Güzel yapıcı bir söz ardından bir eziyet gelen sadakadan daha üstündür….sadakalarınızı başa kakmak ve eza etmek suretiyle boşa çıkarmayın…”(Bakara263-264)

        Yani Allah’ın Kuran’da emrettikleri senin iddia ettiğinin tam aksi istikametindedir. Zaten kodamanlaşmış Mekke müşriklerinin kabul edemedikleri de budur, yani ayrıcalıklarını kaybetme, yoksullarla ve kölelerle eşit olma düşüncesi dayanılmaz gelmektedir onlara ve bütün kavga da burdan kopmaktadır, 3-5 tane heykel için değildir ölümüne mücadele,

        ŞÖYLE DEMİŞSİN:Son dini ele alırsak bir insanın elindeki 40 birim malın 1 birimini kendisinden aşağıda olanlarla paylaşmasını öğütler şeklinde yönlendirmeler vardır, biliyoruz!

        CEVAP:Nereden çıkardın bu 1/40 oranını, Kuran’ın neresinde yazar bu? Gene uydurmaya ve iftiraya devam ediyorsun.(1/40 oranına işaret eden ayet gösteremezsen iftiracısın)
        Bak Allah ne demiş;
        ”Allah rızıkta kiminizi kiminize üstün kılmıştır. Kendilerine fazla verilenler rızıklarını ellerinin altındakilere aktarıp da hepsi onda eşit hale gelmiyor. Allah’ın nimetini mi inkar ediyor bunlar?”(Nahl71)
        ”…sana neyi infak edeceklerini de soruyorlar. De ki ‘Helal kazancınızın size ve bakmakla yükümlü olduklarınıza yeterli olanından artanını verin’…”(Bakar219)
        ”Onlar bollukta ve darlıkta infak ederler, öfkelerini yutanlardır onlar, insanları affedenlerdir…”(Ali,İmran134)

        ŞÖYLE DEMİŞSİN:Peki neden bu öğüdü ezilmişlerin ya da yoksulların korunması şeklinde algılamak için kendimizi zorluyoruz? Neden kendimize bir elinde 40 birim malı olanın elinde hiç malı olmayanların sorgusundan kurtulmak için 1 birim malını sus payı olarak dağıtmaya razı olabileceğini düşünmüyoruz?

        CEVAP:Amacı çok açık olan ve Kuran’da sürekli olarak vurgulanan(namaz dahil bütün emir ve ibadetlerden daha sık) yardımlaşma, paylaşma vb. kavramları asıl amacından saptırıp kendi kişisel amaçlarına hizmet eder hale getirmek için asıl şimdi kendini zorlamaya başladın, çünkü kibrin nedeniyle Kuran’ın güzel şeyler öğütlemiş olmasını kabul edemiyorsun, çünkü bütün derdin inanmadığın Kuran’a iftiralar atarak tartışmada üstün gelerek nefsini tatmin etmek. Aksi takdirde burada iddia ettiklerine dayanak getirmek gibi bir çaban olurdu. Devam et, kendine yakışanı yap, nasılsa elinin önden hazırladıklarını karşında bulacaksın.

        ŞÖYLE DEMİŞSİN:)Hayatta herşey bakıldığında görüldüğü gibi değildir! Çoğunlukla bakıldığında nasıl görüleceği atalarımızın deneyimleriyle harmanlanmış öğretilerin sonucudur!

        CEVAP:Atalarının sana ne ile harmanlanmış öğretiler sunduğu, senin bakınca nasıl gördüğünden anlaşılıyor. Ama bence suçu atalarına filan atarak bu işten kurtulamazsın.,Sadece gönlünde ne varsa onu, yani kalbindekini görüyorsun. Gördüklerin hoşuna gidiyor mu bilmem, her güzelliğin ardında çirkinlik aramak nasıl bir ruh halinin ürünü acaba?

        ŞÖYLE DEMİŞSİN:İşte bu sonuç sakalın sünnet olduğu yerde zavallı kösenin boynuna ”sakal bırakamıyorum,çünkü köseyim” yazısını asıp kendisine yönelen inandırılmış bakışlardan korunmaya çalışmasını sağlayabilir!

        CEVAP:İftiralara devam ediyorsun, paşa keyfin bilir, kendine yakışanı yapmaya devam et. Kuran’ın neresinde ”sakal sünnet”tir yazar?(Bu konuda ayet gösteremezsen iftiracısın)

        ŞÖYLE DEMİŞSİN:İnsan atalarının kendisine taşıdığı dinlerin tanrılarıyla karşılaşmadan O tanrı vardır diyebiliyor

        CEVAP:Kafa yapını çok güzel ortaya koymuşsun, Allah’la karşılaşmadan ”Allah var denemez” sana göre. Ama senin zihniyetine göre Tanrı’yla karşılaşmak sadece onu görmek, duymak ya da ona dokunmak olabilir anlaşılan. Aksi takdirde ben nasıl O’nu yarattıklarında görüp O’nunla karşılaşmışsam sen de O’nu yarattıklarında görür ve O’nunla karşılaşırdın.
        Bu kafa yapısıyla sen Tanrı ile doğrudan karşılaşmış olsan bile O’nu ya Süpermen-Kal-El sanırsın, ya da Büyük İskender-Oğuz Kağan.

      • toro dedi ki:

        Sayın Yılmaz,
        Benim görüşmediğimiz saman içerisinde hiç değişmemiş olmam inançlarım ve dünyaya bakışım konusunda ki istikrarımdan kaynaklanıyor olabilir. Ama görüyorum ki siz görüşmeyeli asabileşmişsiniz!

        Benimle ilgili ne düşündüğünüz kendinizin bileceği iştir! Tercih sizindir!
        Ara vermeme gelince! Sıkıldım, çünkü her yeni katılımcıyla aynı şeyleri aynı cümlelerle konuşmak, aynı örnekler üzerinden münazara yapmak usandırdı beni! Ben sabitliğe inanmıyorum! Kendimin insanlarla konuşurken argümanları ezberlemişcesine tekrar etmesinden rahatsız oldum! Çünkü ben bir taraf değilim! Ben sadece milyarlarca insanın içerisinden bir insan olarak sürekli arayan ve bulmaya çalışan bir kişiyim! Ama arayışını başkalarının veya onların miraslarının üzerinden yapmayı reddeden sadece kendi aklı ile var olmaya çalışan bir insan!

        Sizce benim için sizin müslüman oluşunuz bir problem mi? Ya da benim müslüman olmayışım sizin için bir problem mi? Anlamsızca öfkeleniyor vegreksiz cümleler kuruyorsunuz! Sayın yılmaz uyanın ben sizin inandığınıza inanmayan bir insanım! Tabi ki söylediklerim sizin söylediklerinizden farklı olacak! Sizin gibi olmayan ben sizin gibi olmayan düşüncelerimi dillendidiğimde bu nasıl hakaret ya da iftira olarak değerlendirilebilir? Ne bekliyorsunuz ki, sizin gibi düşünmeyen biri sizin düşündüğünüz gibi cümleler mi kuracak?

        Bana önyargıyla okumaktan söz ediyorsunuz! Bunun üzerine ne deniebilir ki? Sizin beklentiniz nedir? Ya da siz bana önyargısız mı yaklaşıyorsunuz? Ben farklı bir algı ve inancı tercih etmişken nasıl olurda sizin beklediğiniz gibi düşünebilirim? Bakın bazen kendi yargılarımızı gizlemek için o yargıları karşımızdakilere yükleriz! Sizin yaptığınız da aynen bu! Öncelikle benim bireysel olarak önyargılı olup olmamam sizi neden ilgilendirsin ki? Nereye nasıl bakacağımı, ya da baktığımdan ne anlayacağımı sizmi öğreteceksiniz bana, hangi üstün kriterinizle? Ben sizin baktığınız gibi bakmak sizin okuduğunuz gibi okumak zorundamıyım?

        Şimdi bu girişten sonra gelelim cevaplarınıza;

        Sizi bu yargıya getiren şey bir yerlerde gördüğünüz bilgi olabilir! Ama bu sizin gördüğünüz şeydir! Ben görmüyorsam niye görmüyorsun diyemezsiniz!

        YORUMUMA CEVABINIZ:Sen ya da 1okuyucu hayatında kaç kere bir tanrı ile doğrudan karşılaştıysa ben de o kadar kere karşılaştım. Tanrı’ya inanabilmek için doğrudan Tanrı’yla mı karşılaşmalıyız sence? Tanrı’nın yarattıklarıyla karşılaşmak ta Tanrı’yla karşılaşmaktır, görebilecek gözün varsa O’nu yarattıklarında da görebilirsin.

        Benim size söylemeye uğraştığım şeyi yukarıda yazmışsınız! Evet ben hiç (sadece bana hitap edin) tanrı görmedim! Sizde görmediniz! Ben tanrının bizimle elçileri vasıtasıyla konuştuğuna inanmıyorum, siz inanıyorsunuz! Yani iki farklı algısı olan iki farklı insanız ama elimizdeki tak şey kendi tercihlerimiz! Hangimiz tercihlerimizin doğru tercih olduğunu iddia edebilir ki? Ben size mutlak bir sonuçtan mı bahsediyorum yoksa olmalı, olabilir şeklinde yaklaşımlarda mı bulunuyorum? Ama siz sürekli mutlak sonuç budur deyip duruyorsunuz! Bu durumda size ”nasıl ve neden” soruları tabi ki sorulacaktır! Bunlara katlanamayacaksınız burada işiniz ne?

        YORUMUMA CEVABINIZ: Böyle bir yargıyı dillendirebilmek için Tanrı’nın kütüphanesine girip O’na ait diğer kitapları okumak gerekmiyor. Elimizde bir metin var, eğer bu metnin insan elinden çıkmadığını görebiliyorsanız Tanrı’nın elinden çıktığını da görebilirsiniz. Ama siz belki de süperman’in, Kal El’in ya da Clark Kent’in elinden çıktığını iddia edersiniz, kimbilir

        İyi de sayın Yılmaz hala kendi algınızı dayanak gösteriyorsunuz! Ne demek ”görebiliyorsanız”? Bizim göremediğimizi sizin ise gördüğünüzü size iddia ettiren dayanak nedir? Sizce sizin okuduğunuz kitacın yazarı muhataplarını görebilenler ya da göremeyenler diye ikiyemi ayırıyor? Nasıl olurda ben göremem siz görebilirsiniz? Hangi kriterle ben algılayamam ama siz algılayabilirsiniz? Hani Şytanın Avukatı filminin sonunda şeytanı oynayan Al Pacino der ya ” İnsanın en sevdiğim özelliği kibiri”!
        Sürekli bir ben bilirim siz bilemezsiniz tavrı içinde konuşup duruyorsunuz! Ama anlattığınız tek şey kendi tercihleriniz!

        Bu arada ben kesinlikle biliyorum ki Süperman i ilk defa Dc Comics 1933 yılında yayınladı! Siz kesinlikle biliyormusunuz hira dağında neler olduğunu?

        Bilim ilerledikçe keşfedilme olayına gelince! Bende bilim ilerledikçe bilimle çelişmesin diye kelimelerin değişen anlamlarıyla ya da 1400 yıl önce kullanılmamış kelimelerle güncellenmeye çalışılmaktadır diyorum! Bunuda şun dayandırıyorum;
        Nasıl olurda 1400 yıl önce yüzüne falanca sure okunan bir adam ile 1400 yıl sonra yüzüne aynı sure okunan başka bir adam farklı çıkarımlar yapabilir? 1400 yıl önce yaşayan bir adam kendisine okunan surenin 1400 sene sonra başka bir anlam ifade edeceğini bilemiyorsa, aklı bunu kavrayamayacaksa ona yapılan şey ”AÇIKÇA” tebliğmidir, yoksa ”DOLAYLI” tebliğmidir?

        Mesela dünyanın yuvarlak olduğu yazıyor deniyor! İlgili ayet 1400 önce insanların yüzlerine ilgili ayet okunduğunda dünyada ki diğer insanların aksine o an dünyanın yuvarlak olduğunu öğrendiler mi?
        Yoksa insanoğlu bu ayeti anlamak için bilimin bu iddiayı doğrulamasını beklemek zorunda m kaldı? Sayın yılmaz APAÇIK lık izafi değildir! Zamana ve insanlara göre değişmez!Eğer indirdiği söylenenin iddiası kitabın APAÇIK olduğu ise İlgili ayetin yüzüne her okunan için APAÇIK olması gerekir! Siz şimdi okuduğunuzda bak orada da yazıyormuş diyorsanız , 1400 yıl önce yaşayan da okuduğunda bak böyle yazıyormuş ileride insanlar bunu keşfedecekler şeklinde okumalıdır!

        Ya da siz söyleyin ”APAÇIK” hitabının muhatabı hangi zamanın inananları? APAÇIK denilen şey ne zaman apaçıktır, şimdi mi, gelecekte mi?

        Size artık kuran ayetleri üzerinden cevap vermek istemiyorum! Bana göre inanmışlara inanmamışları kötülemek veya inanmamışlıklarına bahane bulmak amacıyla yapılan söylemlerdir! Benim aklım bahanesi, kibri, siniri ya da genel olarak mazareti olan bir tanrıya inanamıyor! Bu noktada bu sorunsa size göre bu aklı yaratanın sorunudur! Sonucunda yaratıp sonra şikayet etmeye hakkı yoktur!

        YORUMUMA CEVABINIZ: Kanıt olarak kendi düşüncelerimi göstermiyorum, ortaya sürdüğüm tek kanıt Kuran’dır, bunu hala farkedemiyor musun? Yoksa düşüncelerimi söyleme hakkımda mı yok?
        Sürekli Kuran’dan referans veriyorum ben. Kanıt ortada duruyor; Kuran. Ben Kuran’ı defalarca okudum, içerdiği onca mucizeyi gördüm, insan sözü olamayacağını anladım ve Kuran’a inandım. İnanma ve inandığımı ifade etme hakkım yok mu? Ne mantıksızlık var bunda? Eğer ille bir mantıksızlık arayacaksanız Kuran’ı bir kere bile baştan sona okuma zahmetine girmeden onu reddedenlerde arayın.

        Hayır kendi düşüncelerinizi kanıt gösteriyorsunuz! Kuran sizin düşüncenize göre kanıt benimkine göre değil ki? Dolayısıyla o kanıttır derseniz onun kanıt olması sizin onu kanıt olarak göstermeniz üzerine size göre kanıt olur!

        Bu birbirlerini ilk defa gören iki adamın birbirlerine en hızlı ben koşarım demesi gibidir! Koşmadan ve koşu nihayetlenmden yapılan yorumlar sadece kişisel yargıyı temsil eder!

        Bende size referans olarak aklımı gösteriyorum! Ama ben benim ki kesinlikle doğrudur deme noktasında görmüyorum kendimi, böyle bir kibirim yok!

        YORUMUMA CEVABINIZ:Neden demagoji yaparak saptırmaya çalışıyorsun? Yoksa benim yazdıklarımı da mı anlayamıyorsun artık?, Ben kendi düşüncemi ifade ettim ”olamaz” derken, BANA GÖRE KURAN İNSAN SÖZÜ DEĞİLDİR, OLAMAZ. Demagoji yapmaman için her cümlemin başına ”BANA GÖRE” diye bir ekleme yapmak zorunda mıyım, aksi takdirde anlayamaz mısın? Ben evrendeki bütün canlıların ağzından ”olamaz” çıkması gerekir anlamında birşey dedim mi? Kuran’ın insan sözü olamayacağına inanmaya ve bunu burada yazılı olarak ifade etmeye hakkım yok mu?Sen ”olabileceğine” inanıyorsan inanmaya devam et, zorlayan mı oldu seni? Sen sürekli olarak Kuran’ı Muhammed Peygamber’in uydurduğunu iddia edebiliyorsun, buna hakkın var ama benim ”insan sözü olamaz” deme hakkım yok öyle mi? Nasıl bir faşistlik bu? Sürekli övüp durduğun kişiliğin bu mu senin?

        Öncelikle size yorumu ya da soruyu vurgularına dikkat ederek okumanızı öneririm!

        Yazdıklarınızı tabiki anlıyorum! Açıkça benim söylediklerimi teyit edip yazdıklarınızın sizin KENDİ düşünceleriniz olduğunu söylüyorsunuz! Zaten ben de size bunlar sizin kendi düşüncelerinizdir demekten öte birşey yapmıyorum! Kendi düşüncelerinizi dayanak göstererek kendi düşüncelerini dayanak gösteren başkalarına öfkeleniyorsunuz!

        Ben birine birşeyi uydurdu demeden siz benim söylemediğim birşeyi yorumlarım üzerinden türetemezsiniz! Siz benim yazılarımdan bile keyfi çıkarımlar yapabiliyorken ve bunu yaparken en ufak bir etik kaygı duymadığınız tavırlarınızdan açıkça belliyken bana Kuranı benden daha iyi anlacak önyargısız bir algıya sahip olduğunuzu nasıl iddia edebilirsiniz! Siz münazara yaptığınız muhatabınıza üstün gelebilmek için onun niyetini bile okumak yoluna tevessül edip üstüne kişilik dayatması yaparak bana tanrının yada inandığınız inancın hangi doğrusunu dayatıyorsunuz? Bence bir inanç insana önce tahammül etmeyi öğretmelidir! Tahammülsüzler önyargıların bakraktarıdırlar!

        YORUMUMA CEVABINIZ:Tamamen yanlış ve iftira hükmünde sözler bu söylediklerin., eğer sözlerinin arkasında duracak cesaretin varsa bunu delillendirmek zorundasın, Kuran’ın neresinde ezilmişlerin ezilmişliklerinden kurtulma ümidiyle yaptıkları hamlelere karşı onların gazı alınmaktadır? Kuran’dan ayet istiyorum. Aksi takdirde Kuran’a ve Allah’a iftira ettiğin belgelenmiş olacak(Daha önce de sana benzer bir çağrı yapmıştım ve cevap vermek yerine kaçmayı tercih etmiş ve iftiracı olmuştun)

        ”Tamamen yanlış ve iftira” kime göre size göremi?

        Kurandan ayet istiyorsunuz! Ben bütün dinlerden bahsediyorum siz kurandan ayet istiyorsunuz! Sizce gazı alan gazınızı aldım dermi? Sonuç ne? İnsanlar tanrı önünde eşittir ama (sadece kabede) sonrasında zengin-yoksul, özgür-köle olarak ayrılır! Eşittir ama varsıl yoksula zekat verir özgür köleyi kullanır! Siz kuranda kölelik kesinlikle yasaktır ve bütün köleler bu kitap indiği anda eşitlik ilkesi gereği özgür sayılmalıdır şeklinde bir ayet gösterebiliyormusunuz? Aksine hala kölenin sahibi olan muhatap alınarak köle olarak görünenin kaderine iyi ya da kötü olarak onun karar vermesi beklenmektedir! Hala en temel ibadet için 3-5 vakit tartışmasının yapıldığı yerde ayeti benden sormayın!

        YORUMUMA CEVABINIZ:Nereden çıkardın bu 1/40 oranını, Kuran’ın neresinde yazar bu? Gene uydurmaya ve iftiraya devam ediyorsun.(1/40 oranına işaret eden ayet gösteremezsen iftiracısın)
        Bak Allah ne demiş;
        ”Allah rızıkta kiminizi kiminize üstün kılmıştır. Kendilerine fazla verilenler rızıklarını ellerinin altındakilere aktarıp da hepsi onda eşit hale gelmiyor. Allah’ın nimetini mi inkar ediyor bunlar?”(Nahl71)
        ”…sana neyi infak edeceklerini de soruyorlar. De ki ‘Helal kazancınızın size ve bakmakla yükümlü olduklarınıza yeterli olanından artanını verin’…”(Bakar219)
        ”Onlar bollukta ve darlıkta infak ederler, öfkelerini yutanlardır onlar, insanları affedenlerdir…”(Ali,İmran134)

        Ya ben uyduruyorum ya da siz okumayı yeni öğreniyorsunuz!

        ”Son dini ele alırsak bir insanın elindeki 40 birim malın 1 birimini kendisinden aşağıda olanlarla paylaşmasını öğütler şeklinde yönlendirmeler vardır, biliyoruz!”

        Yukarıda KURAN mı deniyor, DİN mi? Ya da şu ayete göremi deniyor yoksa, YÖNLENDİRMELER vardır mı deniyor!
        Bana bu dinin herhangi bir zamanında ya da herhangi bir çoğrafyasında zekat için 1/40 oranı hiçbirzaman kullanılmamıştır diyebiliyormusunuz?
        Ben zaten bu örneği dinin ezenler tarafından ele geçirilmesiyle ilili veriyorum!

        Altın ve gümüş için genel kullanılan ölçü 1/40 tır!Bu oranın özellikle kendisine peygamber diyen tarafından uygulandığı islam tarihinde yazar! Eğer kendisine peygamber denilen kuranda olmayan birşeyi uygulamış işe sana göre bunun tasası ve derdi benim değildir!

        YORUMUMA CEVABINIZ:Amacı çok açık olan ve Kuran’da sürekli olarak vurgulanan(namaz dahil bütün emir ve ibadetlerden daha sık) yardımlaşma, paylaşma vb. kavramları asıl amacından saptırıp kendi kişisel amaçlarına hizmet eder hale getirmek için asıl şimdi kendini zorlamaya başladın, çünkü kibrin nedeniyle Kuran’ın güzel şeyler öğütlemiş olmasını kabul edemiyorsun, çünkü bütün derdin inanmadığın Kuran’a iftiralar atarak tartışmada üstün gelerek nefsini tatmin etmek. Aksi takdirde burada iddia ettiklerine dayanak getirmek gibi bir çaban olurdu. Devam et, kendine yakışanı yap, nasılsa elinin önden hazırladıklarını karşında bulacaksın.

        Buna sadece görüyorum! Size birşey kanıtlamak zorunda değilim! Zaten buna ihtiyacınızda yok! Siz özgürce başkalarını yaftalama hakkını zaten kendinde görüyorsunuz!

        YORUMUNUZA CEVABINIZ:İftiralara devam ediyorsun, paşa keyfin bilir, kendine yakışanı yapmaya devam et. Kuran’ın neresinde ”sakal sünnet”tir yazar?(Bu konuda ayet gösteremezsen iftiracısın)

        Muhatabınız ben değilim! Kuranı gönderdiği iddia edilen tanrıya göre herşeyiyle örnek alınması gereken kişinin yani hedefin peygamberi olduğu yerde eğer peygamberin sakalı varsa peşinden gidenler köseden sakal sorma hakkını kendilerinde görürler! Bundan habersiz olmanız benim sorunum değil! Bu arada son gelen en iyisini bilir yaklaşımınızda arayın kibri! Siz şuan bu dini sizden önce ve sizin anladığınızdan farklı olarak yaşayanlara yanlış deme hakkını kendinizde görecek kadar yukarı konumlandırmışsınız kendinizi! Siz bu dini paylaştıklarınızı bile yanlış okumakla ya da yanlış anlamakla itham etme derecesinde kendi düşüncelerinizi kutsamışken bana önyargılı ya da kibirli demeniz beni etkilemiyor!

        YORUMUMA CEVABINIZ:Kafa yapını çok güzel ortaya koymuşsun, Allah’la karşılaşmadan ”Allah var denemez” sana göre. Ama senin zihniyetine göre Tanrı’yla karşılaşmak sadece onu görmek, duymak ya da ona dokunmak olabilir anlaşılan. Aksi takdirde ben nasıl O’nu yarattıklarında görüp O’nunla karşılaşmışsam sen de O’nu yarattıklarında görür ve O’nunla karşılaşırdın.
        Bu kafa yapısıyla sen Tanrı ile doğrudan karşılaşmış olsan bile O’nu ya Süpermen-Kal-El sanırsın, ya da Büyük İskender-Oğuz Kağan.

        Sayın Yılmaz ben benim kafa yapımdan siz ise kendi kafa yapınızdan sorumlusunuz! Beni merak etmeyin, sizi kendinizi kurtarın yeter!

      • Yılmaz dedi ki:

        ŞÖYLE DEMİŞSİN:Benim görüşmediğimiz saman içerisinde hiç değişmemiş olmam inançlarım ve dünyaya bakışım konusunda ki istikrarımdan kaynaklanıyor olabilir. Ama görüyorum ki siz görüşmeyeli asabileşmişsiniz!

        CEVAP:Beni asabileştiren sizin çarpık yaklaşım tarzınız, Ben buraya fikirlerimi ifade edebilirim sanısıyla gelmiştim, her türlü samimi eleştiriye de açığım bu konuda. Ama olan maalesef bu değil. Sözlerimi çarpıtıyorsun, ben de çarpıttığın sözlerin gerçek manasını verebilmek için habire uğraşıp duruyorum.,Sonuçta da bir arpa boyu yol alamadan, kısır bir döngünün içinde yuvarlanıp duruyoruz.bakın örnek veriyorum; Ben şu ifadede bulunmuştum:
        ”Kuran’ı defalarca okudum, insan sözü değil, olamaz.”
        Ben burda Kuran konusunda fikrimi belirtmişim(üstelik bu ifade başka bir arkadaşla yürütmekte olduğumuz sohbete ait) peki siz benim bu sözlerimi nasıl yorumladınız(aslında yorumlama değil çarpıtmadır bu).İşte sözleriniz:

        ”Sizin ağzınızdan çıkacak olan ”olamaz” sözcüğü evrensel düzeyde bütüncanlıların ağzından çıkması gereken bir ”olamaz” mı olmalıdır?”

        Ne alakası var,sözlerimi çarpıtma hakkını nasıl kendinizde bulabiliyorsunuz, tabiki her canlının ağzından kendi ”olamaz”ları çıkar, benim ağzımdan da kendi ”olamaz”ım çıkmıştır. Bundan daha doğal ne olabilir.Ben fikrimi söylüyorum, siz ise beni evrensel düzeyde bütün canlıların ağzından aynı sözler çıkmasını bekliyormuşum gibi dayanaksız bir ithamla karşı karşıya bırakıyorsunuz. Bu saptırmaları ya kasıtlı yapıyorsunuz, ya da yazdıklarımı doğru dürüst okumadan, anlamadan klavyeye sarılıyorsunuz. Bu şartlarda nasıl bir tartışma yürütülebilir ki?

        ŞÖYLE DEMİŞSİN:Benimle ilgili ne düşündüğünüz kendinizin bileceği iştir! Tercih sizindir!
        Ben sadece milyarlarca insanın içerisinden bir insan olarak sürekli arayan ve bulmaya çalışan bir kişiyim! Ama arayışını başkalarının veya onların miraslarının üzerinden yapmayı reddeden sadece kendi aklı ile var olmaya çalışan bir insan!

        CEVAP:Bana söyler misin kimmiş şu arayışını başkalarının veya onların mirasları üzerinden yapanlar?. Ayrıca ne demek ”arayışını başkalarının mirası üzerinden yapmayı reddeden”? Tabiki başkalarının mirasını kullanacağız, ben de kullanıyorum, sen de kullanıyorsun, herkes te kullanıyor. Hiçbirimiz sadece aklımızı kullanmıyoruz, bugüne kadar gelen ve bize kadar ulaşmış bulunan bütün birikimden faydalanmak zorundayız, akıl bunu emreder.Senin ”bilim” adını verdiğin birikim başkalarının mirası değil mi? Bilimden faydalanmıyor muyuz arayışımızı yaparken? Bilim nasıl başkalarının mirasıysa dinler de başkalarının mirasıdır. Sen sanıyor musun ki Allah’a, Kuran’a ya da diğer kutsal kitaplara inananlar hiç sorgulamadan, yargılamadan, akıl yürütmeden, ezbere inanıyorlar. Eğer böyle sanıyorsan bu sadece senin sanındır, ama bilki sanı haktan hiçbirşey ifade etmez. Üstelik böyle bir sanı kendi içinde büyük bir kibir de içeriir,
        ”Onların çoğu sanıdan başka bir şeyin ardınca gitmiyor. Doğrusu şu ki sanı haktan hiçbir şey ifade etmez…”(Yunus36)

        Ben Kuran’ı defalarca okudum, her okuyuşumda da sorgulayarak, düşünerek okudum, Allah’ın istediği gibi yani;
        ”…Kuran’ı ağır ağır, düşüne düşüne oku.”(Müzzemmil4)

        ŞÖYLE DEMİŞSİN:Sizce benim için sizin müslüman oluşunuz bir problem mi? Ya da benim müslüman olmayışım sizin için bir problem mi?:Anlamsızca öfkeleniyor vegreksiz cümleler kuruyorsunuz! Sayın yılmaz uyanın ben sizin inandığınıza inanmayan bir insanım! Tabi ki söylediklerim sizin söylediklerinizden farklı olacak! Sizin gibi olmayan ben sizin gibi olmayan düşüncelerimi dillendidiğimde bu nasıl hakaret ya da iftira olarak değerlendirilebilir? Ne bekliyorsunuz ki, sizin gibi düşünmeyen biri sizin düşündüğünüz gibi cümleler mi kuracak ?

        CEVAP:Tabi ki problem değil, Bu dünyada benim inandıklarıma inanmayan milyarlarca insan var,seninkilere de inanmayan milyarlarca insan var, neden problem olsun ki? Beni öfkelendiren sizin inanmamanız hiç değil, yukarda anlatmaya çalıştım. Halihazırda bu sözleriniz bile çarpıtma. Sanki ben sizin kendi fikirlerinizi dillendirmenizi iftira olarak nitelendirmişim gibi bir anlam yüklemişsin cümlene. Bak ben neyi iftira olarak nitelendirmişim: kopyala yapıştır yaptım aşağıya, aynen şöyle demişsin;
        ”Son dini ele alırsak bir insanın elindeki 40 birim malın 1 birimini kendisinden aşağıda olanlarla paylaşmasını öğütler şeklinde yönlendirmeler vardır, biliyoruz!”(ben de aşağıdaki şu cevabı vermişim)
        ”Nereden çıkardın bu 1/40 oranını, Kuran’ın neresinde yazar bu? Gene uydurmaya ve iftiraya devam ediyorsun.(1/40 oranına işaret eden ayet gösteremezsen iftiracısın)

        Evet bu bir iftiradır, son dinde 1/40 diye bir oran yoktur, son din Kuran’da bildirilen dindir, Kuran’da 1/40 diye bir orandan bahsedilmez, ihtiyaçtan arta kalanın dağıtılması öğütlenir, inanmıyorsan aşağıdaki ayete bir göz at;
        ”…sana neyi infak edeceklerini de soruyorlar. De ki ‘Helal kazancınızın size ve bakmakla yükümlü olduklarınıza yeterli olanından artanını verin’…”(Bakara219)

        VE ŞÖYLE DEMİŞSİN:Ya ben uyduruyorum ya da siz okumayı yeni öğreniyorsunuz!
        ”Son dini ele alırsak bir insanın elindeki 40 birim malın 1 birimini kendisinden aşağıda olanlarla paylaşmasını öğütler şeklinde yönlendirmeler vardır, biliyoruz!”
        Yukarıda KURAN mı deniyor, DİN mi?

        CEVAP:Üzgünüm ama bu savunma seni ”iftiracılık” damgası yemekten kurtarmaz. Çünkü Allah Kuran’ı indirmiştir ve son din Kuran’daki dindir.Sen birilerinin uydurduğu bir oranı burada dile getirerek ve Allah’a yamayarak Allah’ı küçük düşürme ve inkar etme teşebbüsünde bulunamazsın. Böyle bir teşebbüste bulunacaksan o inkar ettiğin tanrının yani Allah’ın sözünden yani Kuran’dan referans göstermek ve çürütmek zorundasın, Aksi takdirde izlediğin yöntemin hiçbir dayanağı kalmaz.(birilerinin uydurduklarını Allah’a fatura et, sonra bu uydurmalarla Allah’ı karalayıp,inkar et, oh ne ala, bunu yakıştırıyor musun kendine?)Eğer Kuran’dan 1/40 oranını getiremiyorsan ya iftira etmişsin, ya da bilgisizce konuşmuşsun demektir. Diğer iftira konularına girmeye gerek bile görmüyorum.Dolayısıyla dostum, senden şu iki şeyden birisini bekliyorum; ya Kuran’da 1/40 oranı geçen ayeti getireceksin, ya da yanlışlık yaptığını sözlü olarak kabul edecek ve bunu tekrarlamamaya gayret göstereceksin, çünkü bunu sürekli yapıyorsun., hatalarını kabul edebilmek insanı küçültmez, yüceltir, hepimiz insanız, hepimiz sürekli olarak hata yapıyoruz.. Aksi takdirde ben seninle bu kaypak zeminde tartışmaya devam etmek istemiyorum.

      • toro dedi ki:

        Sayın Yılmaz,
        Sizin yaptığınız şey tek kelimeyle alınganlık ve daha öncede test ettim. Maalesef bu konuda entellektüel olmakla doğru orantılı olarak asabi oluyorsunuz! O kadar kendinizi kaptırıyorsunuz ki yorumlarımda ki özü göremiyorsunuz! Ben size sizin kişisel hayatınızda insanlarla ilişkilerinizde ve deneyimlerinizle harmanlanarak ortaya çıkardığınız görüşlerle ilgilenmiyorum! Mesela aramızda en iyi futbol takımı şudur, ya da en iyi araba şudur şeklinde bir tartışma ya da anlaşmazlık yok! Olsa da bu konu görecelidir, düşünceler kişiye göre değişir!

        Fakat siz sadece tanrının bilebileceği şeyler için yorum yapıyor hüküm koyuyorsunuz! Örneğin kuran gelmeden önce bir hristiyan kesin olarak başka bir din ve peygamberin gelip kendi dinlerinin o yeni din ile hükmünü kaybedeceğini ”TANRI SÖYLEMEDEN” bilebilirmi? Hristiyanlar bunu bilerek ve buna inanarak mı yaşadılar kuranın indirilişine dek! Bu sadece iki din arasında yapılmış bir örnekleme!
        Ben size BİLMEK ve İNANMAK arasındaki farkı anlatmaya çabalıyorum! Sayın yılmaz bilmek ve inanmak aynı şeymidir? Daha açık nasıl anlatılır?Bir insan elinde gerçekten tanrıya ait olduğunu BİLDİĞİ bir veri (olduğuna inandığı değil) olmadan başka bir veriyi neye göre tanrısaldır diye yorumlar, neyle karşılaştırır? Soruyorum size, siz cennetin kaç metrekare olduğunu biliyormusunuz, ben size cennetin kaç metrekare olduğunu söylesem ve bu bilgiyi tanrıdan aldığıma sizi iknaya çabalasam bana inandığınızda aynı zamanda benim bildiğimi de bilmiş yani tanrıyla konuştuğuma şahit olmuşmu olursunuz? Yada ben söylemeden benim kaç yaşımda olduğumu bilebilirmisiniz? Benim yaşımı bildiğini iddia eden başka birisinin söylediği yaş doğru olanmıdır yoksa benim onu hala onaylamama mı ihtiyacınız vardır?
        Ya da ben size şuan tanrı ile yazışıyorsun dediğimde buraya gelip benim kim olduğumu görmeden benim tanrı olduğuma sadece söylediklerime dayanarak inanırmısınız?

        Daha nasıl anlatayım bu kadar basit bir mantıksal önermeyi!

        İnandığınız şeyin sonucunda önermeniz kesinlik arzedemez! Söz konusu tanrıdır, Euro/Dolar paritesi değil!

        Benim kastettiğim miras inançsal miraslardır! Hani sizin panteizm ile islam arasında gelip giderken seçme aşamasında olduğunuz miraslar! Yani 6 ay öncesine kadar gelgit yaşarken 20 yıldan fazladır aynı istikrarla kendi aklının doğrularına inanan birine siz neyi ispat etmeye çalışıyorsunuz! Benim ömrümü verdiğim bir süreci 6 aylık geçmişle sürkülase edeceğinize inanmak kibir değilde benim size bu tecrübelerin sonuçlarını anlatmam kibir öylemi?

        Diyorsunuz ki kuranı sorgulayarak okudum! Nasıl olabilir bu, neyle karşılaştırak sorguladınız ya da hangi tanrısal somut objeye ya da deneyime sahipsiniz! Tanrı diyorum, enflasyondaki artışı sorgulamıyorsunuz!

        Ya lütfen bakın eğer kendinize bir entellektüellik payesi biçiyorsanız bunun gereğini yapın! Müzemmil suresinde seslenilen kim? Siz mi? Benim zekamla oyunlar oynamaya çalışıp sonrasında öfkeleniyorsunuz! Önce surenin başını sonuyu okuyun!

        Bana ayet bul getir diyorsunuz! Nasıl yapayım sizin gibi müzemmilin (örtünen) yerine kendimi mi koyayım?

        Arkadaşım ben 1/40 mevzusu ile ilgili cevabımı verdim! Bu hesaplama şekli kendine peygamberim diyenlerden aktarılan hadistir!Bunu yazdım okumadınız mı! Ayrıca miras konusunda kuranda olmadığı halde payda eşitleminin yapılması meselesine de bu kadar hassas davransaydınız beklentinizdeki samimiyete inanabilirdim! Ama işte sonunda herkes gibi son tahlilde işinize geldiği gibi görme yoluna sapıveriyorsunuz!

        Bakın o anlardaki anlatım şeklinize ”uydurduğu bir oranı”! Ne güzel değilmi bizzat kendine peygamberim diyenin yaşadığı dönemde uyguladığı tarihe not edilen oran uydurma ama kendine peygamberim diyenin yaşamadığı dönemde ömerin miras hesaplaması için gelişitirdiği teknik mantıklı!

        ”Bir bölüştürme, paylaştırma işleminde paylar toplamının paydaya eşit olmasının nesi matematiğe aykırı söyler misin?” demişsin,

        Böylemi yapıyoruz? Yani kurandaki herhangi birşeyi konusuna göre kendi icatlarımıza uydurmaya çalışıyoruz! Ve bunu yaparken kaynağın kuran olmasına gerek bile yok! Mesela yukarıdaki konuda kıstas matematiğe aykırı olmaması!

        1/40 için ”uydurduğu bir oranı”,

        Avliye yöntemi içinse ”nesi matematiğe aykırı söyler misin”

        Hata yapmak demişken, ben kendi hatalarımdan sorumluyum ve onları sahiplenmekten kaçmam, ama işte yukarıdaki örnekler ortada sizin hatalarınızı sahiplenmeye tanrınızın hışmına uğramak pahasına cesaretiniz varmı?

        Dedim ya tercih sizin! Ben birikimimi paylaşmaya çabaladım, alıp almamak herkesin kendi tercihi!

  46. 1okuyucu dedi ki:

    “”””””fitne arayıp duruyorsunuz cennet tasvirlerinde, demek ki cennet tasvirlerinin geçtiği ayetler müteşabih(siz fitne arayıp durduğunuza göre), kendi elinizle ispatladınız işte ama anlamazsınız, 2 anlamayansınız çünkü siz.”””””””

    Yılmaz, yanılıyorsun, biz muhkem ayetleri müteşabih ayet olarak yutturmaya kalkan uyanıkların peşine düştük, şimdi anladın mı neyin peşine düştüğümüzü?

    ben göğüsleri turunç yaşıt kızların sübyan olduklarını daha önce açıklamıştım, daha neyin cevabını bekliyorsun ki, sen göğüsleri turunç yaşıt kızların ne olduğunu açıklamadın halâ, hadi bekliyoruz, aklıma nedense Serdar Ortaç’ın bir şarkısı geldi?

    beni rahatsız eden şeyi illada öğrenmek istiyorsan, cennetin varlığı beni rahatsız ediyor, dinlere inananların temel amacı cennete gitmeyi istemek olduğuna göre? kendilerine önce şunu sormalılar, (kişi sevdiğiyle beraber olmak ister), cennete gittiklerinde sevdiklerinden bir kısmını cennette göremeyince, o cennette manen mutlu olabileceklerine inanıyorlar mı?

    maddeten belki mutlu olabilirler ama manen mutlu olabilmeleri için bu dünyada hiç kimseyi kesinlikle sevmemeleri gerekir, içinizde “bana ne! onlar yaptıklarının cezasını çekiyorlar” deme bencilliğini gösterenler olabilir, onlara bir şey diyemem bu onların kendi bencilliğidir,

    birisi “kalbimde Allahtan başkasına yer yok” demiş, etrafında bulunanlar, Muhammede bile mi? diye sormuşlar, ters ters bakıp yürüyüp gitmiş, herhalde cennette manen mutlu olmanın reçetesi bu olmalı? yani hiç kimseyi, hiçbir şeyi sevmemek…

    işin bu dünyadaki boyutuna gelirsek, toplumun genel ahlâk anlayışı göz önüne alındığında, ödül (cennet) beklentisiyle erdemli olmaya çalışmanın samimiyeti her zaman sorgulanmaya muhtaç olur, ama hiçbir ödül beklemeden erdemli olmaya çalışanların samimiyetinden ise asla şüphe edilmez, ödül beklentisi içerisinde olanların samimiyeti öyle gaz vermekle de test edilmez, samimiyetlerini ispatlayacakları tek bir durum var, o da tanrının düşmanlarıyla, yani size göre bizle Allah yolunda savaşmaktır, çünki savaşı göze alan ölümü de göze almış demektir, zaten tanrınızın en temel isteği, kendine düşman ilân ettikleriyle savaşmanızı istemek değil midir? yani samimiyetinizin test edileceği en önemli kıstas tanrınızın düşmanlarıyla savaşmanızdır, o nedenle tüm mücadeleniz Allah yolunda savaşmak olmalıdır, cennete giden yolun reçetesi budur, ayrıca cennetteki sunular benim ahlâk anlayışımla uyuşmuyor,

    vahyi ispatlayamayanların, “ya doğruysa” önermesiyle, korku salmaya çalışarak taraftar toplama uyanıklılığına karşı cehennemi tercih ettiğimi söylüyorum, sizin ahret inanışınıza göre bu risk almak değil midir? tanrıyla ilgili düşüncelerim risk aldığımın ispatı değil midir?

    kimin cennete, kimin cehenneme gideceği, Kuranda açık açık belirtilmiştir, cennete gitmenin temel koşulu Allahın düşmanlarıyla savaşmaktır, bak sana ne güzel tiyolar veriyorum, yeter ki sen niyetinde samimi olduğunu tanrına ispatla,

    özetle söylersek, ödül beklentisiyle erdemli olmaya çalışanları ödüllendiren, hiçbir ödül beklemeden erdemli olmaya çalışanları cezalandıran, yani Muhammede inananları ödüllendiren, Muhammede inanmayanları cezalandıran bir tanrı olsa olsa Muhammedin uydurduğu bir tanrı olur,

    cennetteki sunularla ilgili sapık kelimesini kullanmama rağmen halâ neyi ima ettiğimi anlayamadın mı?

    ahirette bedensiz yaratılmayı bana değil, Muhammede inananlara anlatmayı dene, ama sen yinede anlat, bedensiz yaratma nasıl olacakmış öğrenelim? anlattığında beni değil Muhammede inananları ikna etmen gerekeceğini de unutma.

    şu uyarma işini fazla ciddiye alma, gün gelir önce kendini mehdi sanırsın, sonra peygamber sanırsın daha sonrada tanrı sanırsın, yani kibrine yenik düşersin de farkına varmazsın, zaten dışlamaya kalktığın İslâm alemi, senin kibre kapıldığının bir işareti ama sen bunu göremiyorsun,

    doğal felaketler (deprem, tsunami, fırtına, hortum, aşırı sağanak yağışlar, çaresi bulunamayan kanser türü hastalıklar, vb.), güçlü olanın ayakta kalabildiği vahşi doğa yasaları, özürlü doğanlar (amalar, sakatlar), bütün bunlar insanın kendi yapıp ettiklerimi? üstelik mağdurlarının inanır olup olmadığının da bir önemi yok, tanrı insan iradesi dışında gerçekleşen bu belaları kim olduğuna bakmadan gönderiyor, ayırım yapmadığına göre bunlar bizim kendi elerlimizle kazandığımız musibetler değil, tanrıdan gelen müsibetlerdir,

    sen o ayetleri koyunluğa meyilli olanların gözüne sok, belki sosyal çevrende aradığında öyle koyunlar bulabilirsin ama burada korkutup koyunlaştıracağın kimse yok, biz aklımızın, vicdanımızın sesini dinliyoruz, bir ödül beklemiyoruz ki kaybedeceğimiz bir şey olsun,

    “”””Adem’in kıssası anlaşılması o kadar da zor bir kıssa değil, biraz beyin cimnastiği yapın.
    Lafı kıvırtma istersen””””

    ben muğlak cevap istemiyorum, sana cennette yasak meyvenin ne işi var diye soruyorum, hangi amaçla cennete konulduğunu soruyorum ve cevap bekliyorum, yerim dar diyeceğin bir bahanede beklemiyorum.

    ben sonsuz boşluğun yok edilemeyeceğini söyledim ama yok edemediğim için kendi iddiamı ispatlayamadım, sana yok edilebileceğine inanıyorsan ispatla dedim, sende defalarca iddia sahibi sensin sen ispatla diyorsun, yani kıvırtıyorsun, eğer gerçekten Allaha inanıyorsan, inandığın tanrının hatırına boşluğun yok edilip edilemeyeceği hakkında fikrini söyle, çünki ben sonsuz boşlukla ilgili senin ne düşündüğünü merak ediyorum, eğer açıklamazsan korktuğun bir şeyler olduğuna inanacağım,

    tuzak kurmak gayri ahlaki bir şeydir, hele bunu tanrı yaparsa dahada gayri ahlakidir, ne dediğimi anlayamadıysan daha açık yazayım, tuzak kurmak ahlaksızlıktır, bunu tanrı yaparsa ahlaksızların en ahlaksızıdır,

    eğer hadis kitaplarında yazılanları iftira olarak görüyorsan, o iftiracılara (hadis alimlerine) itibar eden islâm alemini iftira etmekle suçla, beni değil, peygambere Kuranla tanınan ayrıcalıklar ise gerçektir, bu ayrıcalıkların ahlâki olup olmadığı ise bizim sorunumuz değil, siz ahlâki buluyorsanız, bu sizin ahlâk anlayışınızın bir göstergesi olur?

    gördüğüm çarpıklıkları söylemek çarpık zihniyet mi oluyor? demek ayet inmeden önce, evli kadınlarda helâlmış ki o ayetle evli kadınlar haram kılınmış, şöyle sorayım, o ayetin muta nikâhıyla bir ilgisi olabilir mi?

    ben sonuca bakıyorum, ayrıntılara takılmıyorum, sonuçta 4 kadınla evlenmeye cevaz verilmiş, ben bunu kadını satılık mal olarak gören, kadını insan yerine koymayan bir zihniyetin ürünü olarak görüyorum,

    yatağa atılan kadınları sadece ateistlerin yaptığını sanma, malum yerlere gidip araştırma yap istersen, bu arada muta nikâhıyla yatağa atılan kadınları da unutma, o kadınların hepsi zaten toplumda ahlaksız olarak nitelendiriliyorlar ama bu kumalık denen ahlaksızlığın üstünü örtmeye kılıf olmaz, yüzsüzlük arıyorsan, yüzsüzlüğü kılıfta ara?

    kumalığı saygın görüyorsan, o senin ahlâk anlayışın, Ülkemizde çocuklu dul kadına anası, babası, kardeşleri başta olmak üzere akrabaları sahip çıkıyor, çözümü kadını evliliğe zorlamakta görmüyorlar, kadının talibi çıkarsa, kendide razı olursa evlenmesine bile yardım ediyorlar, tabi islâmda satılan mal geri alınmaz kuralı geçerli olduğu için çocuklu dul kadınları başlarından atmak için birinin yatağına atmaya uğraşıyorlar,

    yasalarımızda dost hayatı ve metreslik yasal olmayıp ahlaksızlık olarak nitelendirilir ama günümüzde ahlâksızlar ona da kılıp buldular, eskiden öyle kadınlara dostu, metresi, kapatması deniliyordu, şimdi artık imam nikâhlı eşi deniyor, yani anlayacağın ortada dost hayatı, metreslik falan kalmadı?

    yani hangi sistemin dost ve metreslik hayatına cevaz verdiği ayan beyan ortada. bizim sistemimizde ise ahlâksızlık olarak nitelendiriliyor, bizim sistemimizde kadına ekonomik özgürlük (çalışma hakkı) tanınarak erkeğin kölesi olmaktan kurtarılmıştır, çünki beşeri sistemler kadının mal değil insan olduğunu savunmaktadır.

    • Yılmaz dedi ki:

      1okuyucu,
      ŞÖYLE DEMİŞSİN:Yılmaz, yanılıyorsun, biz muhkem ayetleri müteşabih ayet olarak yutturmaya kalkan uyanıkların peşine düştük, şimdi anladın mı neyin peşine düştüğümüzü?

      CEVAP:Neyin peşine düştüğünüz ortada.. 1 haftayı geçti, habire cennet-cehennem muhabbeti yapıyor ve bu sayede Allah’a ve peygambere çamur atmaya çalışıyorsunuz.. Bu çok açık bir şekilde fitne aramaktır ve Yüce Allah fitne arayanların müteşabih ayetlerin peşine düştüklerini söylemektedir. Yani Allah’ın bize haber vermiş olduğunu yapıyorsunuz. Devam edin, özbenliklerinizden başkasını kandıramaz ve zarar veremezsiniz.
      ”…Gerçekte ise onlar öz benliklerinden başkasını aldatmıyorlar Ne var ki bunun farkında olamıyorlar.”(Bakara9)

      ŞÖYLE DEMİŞSİN:ben göğüsleri turunç yaşıt kızların sübyan olduklarını daha önce açıklamıştım, daha neyin cevabını bekliyorsun ki, sen göğüsleri turunç yaşıt kızların ne olduğunu açıklamadın halâ, hadi bekliyoruz, aklıma nedense Serdar Ortaç’ın bir şarkısı geldi?

      CEVAP:Yani cennette sübyancılık olduğunu mu iddia ediyorsun, bu mu iddian? Sadece ”evet” veya ”hayır” şeklinde cevap ver. Senin aklına Serdar Ortaç’ın şarkısı geliyor ama benim aklıma da aşağıdaki ayet geliyor:
      ”…..Kuran onlar için bir körlüktür. Böylelerine çok uzak bir mekandan seslenilmektedir.”(Fussilet44)

      ŞÖYLE DEMİŞSİN:beni rahatsız eden şeyi illada öğrenmek istiyorsan, cennetin varlığı beni rahatsız ediyor, dinlere inananların temel amacı cennete gitmeyi istemek olduğuna göre? kendilerine önce şunu sormalılar, (kişi sevdiğiyle beraber olmak ister), cennete gittiklerinde sevdiklerinden bir kısmını cennette göremeyince, o cennette manen mutlu olabileceklerine inanıyorlar mı?

      CEVAP:Cenneti sabahtan akşama kadar koltuklarda oturup habire yiyip içmek ve cinsel ilişkide bulunmak olarak algılayan bir zihniyetin bu türden kafa karışıklıkları yaşaması çok normal. Bu aslında herşeyi madde olarak algılayan bir zihnin cennet tasavvurudur, bu içinde yaşadığımız madde dünyasının herşey olduğunu zanneden ve daha ötesini tasavvur edemeyen bir düşünce yapısının yansımasıdır.
      ”Ve onların hepsi kıyamet günü O’na tek tek gelecektir. İman edip barışa/hayra yönelik işler yapanlara gelince, Rahman onlar için bir sevgi oluşturacaktır.”(Meryem95,96)
      Cennet benim fikrimce Allah’a yakın olma halidir, cehennem ise bunun tam tersi. Cennet ”mutluluklar” diyarıdır, oraya ulaşmayı başaran her benlik sürekli bir sevgi ve mutluluk hissi içinde olacaktır, cehennem de ise bunun tam tersi yaşanacaktır; sevgisizlik ve azap.

      Gerçekten seven bir insan tabiki sevdiğiyle beraber olmak ister, ama yalnızca ”sevdiğimle beraber olmak istiyorum” demekle yetinmez(bu sadece içi boş bir laftır). Sevdiğiyle beraber ”mutlu” olabilmek için sorumluluk alır, mücadele eder. Hem kendi hem de sevdiğinin geleceği ve mutluluğu için mücadele eder. Bu dünyanın ötesinde daha güzel, daha yüce birşeylerin var olduğuna inanıyorsa eğer, oraya sevdiğiyle birlikte ulaşmak için mücadele eder. Oturduğu yerde, cepte olanı korumaya çalışarak, kılını bile kıpırdatmadan sızlanıp durmak samimiyetsizliktir bana göre.
      ”İman edip zürriyetleri de imanda kendilerine uyanların soy soplarını da kendilerine katmışızdır…..Her kişi kazandığı karşılığında bir rehindir.”(Tur21)
      ”…Gerçek hüsrana uğrayanlar kıyamet günü hem kendilerini hem de ailelerini perişan edenlerdir….”(Şura45)
      ”Aileni namaza/duaya özendir, kendin de ona sabırla devam et. Biz sizden rızık istemiyoruz. Seni biz rızıklandırıyoruz. Sonuç takvanındır.”(Taha132)

      ŞÖYLE DEMİŞSİN:maddeten belki mutlu olabilirler ama manen mutlu olabilmeleri için bu dünyada hiç kimseyi kesinlikle sevmemeleri gerekir, içinizde “bana ne! onlar yaptıklarının cezasını çekiyorlar” deme bencilliğini gösterenler olabilir, onlara bir şey diyemem bu onların kendi bencilliğidir,

      CEVAP:Kuran’ın bütün mesajları bencilliği yok etmeye yöneliktir. Kuran’da sürekli olarak, yardımlaşmak, paylaşmak, vermek emredilir.
      ”Gördün mü o dini yalan sayanı? İşte odur yetimi itip kakan; Yoksulu doyurmayı özendirmez o, lanet olsun o namaz kılanlara/dua edenelere ki…”(Maun1-4)
      ”…yetimi öreseleme, yoksulu/bir şey isteyeni azarlama”(Duha9-10)
      ”O ki temizlenip arınsın diye malını verir…”(Leyl18)
      ”Kim sahip olduğundan verir ve sakınırsa, Ve güzelliği doğrularsa, Biz ona en kolay olanı kolaylayacağız. Ama kim cimriliğe sapar ve kendisini tüm ihtiyaçların üstünde görür Ve güzelliği yalanlarsa Biz onu en zor olana sevk edeceiz.””(Leyl5-10)
      ”Akabeye sarp yokuşa atılamadı o. Sarp yokuşun ne olduğunu sana bildiren nedir? Özgürlüğü zincirlenenin bağını çözmektir o. Yahut da açlık ve perişanlık gününde doyurmaktır o. Yakındaki bir yetimi, Yahut ezilmiş-boynu bükük bir yoksulu”(Beled11-16)

      Daha yüzlerce ayet var, ama uzatmaya gerek yok. Asıl bencillik, kılını kıpırdatmadan ağlayıp sızlanmak ve başkalarını suçlamaktır.

      ŞÖYLE DEMİŞSİN:birisi “kalbimde Allahtan başkasına yer yok” demiş, etrafında bulunanlar, Muhammede bile mi? diye sormuşlar, ters ters bakıp yürüyüp gitmiş, herhalde cennette manen mutlu olmanın reçetesi bu olmalı? yani hiç kimseyi, hiçbir şeyi sevmemek…

      CEVAP:Sözünü ettiğin reçete Kuran’ın verdiği reçete değil, Kuran sevmeyi yasaklamaz, aksine teşvik eder.
      ”O’nun ayetlerinden biri de kendilerine ısınasınız ve aranıza sevgi ve rahmet koysun diye nefislerinizden sizin için eşler yaratmasıdır…”(Rum21)
      İlla bir insanı referans göstereceksen, her zaman yaptığınız gibi peygamberimizi göstermelisiniz. Onun kızı Fatıma’ya ve torunlarına gösterdiği sevgi herkesçe bilinmektedir.Zaman aman secdeye vardığında torunlarının omuzlarına çıktığı ve sevgili peygamberimizin onlar inene kadar secdeden kalkmadığı anlatılır.

      ŞÖYLE DEMİŞSİN:işin bu dünyadaki boyutuna gelirsek, toplumun genel ahlâk anlayışı göz önüne alındığında, ödül (cennet) beklentisiyle erdemli olmaya çalışmanın samimiyeti her zaman sorgulanmaya muhtaç olur, ama hiçbir ödül beklemeden erdemli olmaya çalışanların samimiyetinden ise asla şüphe edilmez, ödül beklentisi içerisinde olanların samimiyeti öyle gaz vermekle de test edilmez, samimiyetlerini ispatlayacakları tek bir durum var, o da tanrının düşmanlarıyla, yani size göre bizle Allah yolunda savaşmaktır, çünki savaşı göze alan ölümü de göze almış demektir, zaten tanrınızın en temel isteği, kendine düşman ilân ettikleriyle savaşmanızı istemek değil midir? yani samimiyetinizin test edileceği en önemli kıstas tanrınızın düşmanlarıyla savaşmanızdır, o nedenle tüm mücadeleniz Allah yolunda savaşmak olmalıdır, cennete giden yolun reçetesi budur,

      CEVAP:Kendi kafandan uydurduğun reçeteleri Allah’a yamamaya çalışma istersen, biraz samimi olmaya çalış. aşağıdaki ayetler ne o zaman?
      ”Allah sizi din konusunda sizinle savaşmamış ve sizi yurtlarınızdan çıkartmamış kimselere iyilik etmekten, onlara adaletli davranmaktan, men etmez. Allah adaleti ayakta tutanları sever.”(Mümtehiine 8)
      ”Allah sizi ancak din hakkında sizinle savaşan, sizi yurtlarınızdan çıkaran, çıkarılmanıza yardım eden kimselerle dost olmaktan/onları işlerinizin başına geçirmekten yasaklar…”(Mümtehine 9)
      ”…Sizden uzak durur, sizinle savaşmaz, size barış eli uzatırlarsa artık Allah size üzerlerine gitmek için bir yol vermemiştir.”(Nisa 90)

      Allah yolunda savaşmak sevgi, barış, adalet, fedakarlık vb. Allah’ın temsili ettiği değerleri hakim kılmak için savaşmaktır. Allah yolunda savaşmak zulme karşı, zalimlere karşı savaşmaktır. İşte şudur Allah yolunda savaşmak:
      ”Allah’a ve ahiret gününe inanırlar, iyilik ve güzelliği belirlenmiş olana özendirirler, kötülük ve çirkinliği belirlenmiş olandan sakındırırlar. Hayır işlerde yarışırcasına koşarlar….”(Ali İmran114)
      ”Ey iman edenler! Adalet ve dürüstlüğün tanıkları olarak Allah için kollayıp gözetleyenler olun. Bir topluluğun çirkinliği ve kötülüğü sizi adaletsiz davranmaya asla itmesin. Adaletli olun…”(Maide8)
      Ama bütün bu ayetleri görmek istemezsin sen, çünkü işine gelmez. Bütün suçu Allah’a atıp, hiçbir, sorumluluk almadan keyfine göre yaşamak gelir işine.
      Ayrıca Allah göğüslerin içindekini zaten bilmektedir. Dolayısıyla bunun ispatlanması için birilerinin savaşmasına ihtiyacı yoktur. Ama yürünmekte olan yolda başarıya ulaşmak için elbette inananlar mücadelelerini vereceklerdir.

      ŞÖYLE DEMİŞSİN:ayrıca cennetteki sunular benim ahlâk anlayışımla uyuşmuyor,

      CEVAP:Hangi sunu ahlak anlayışına uymuyor? Bana göre cennette olmayan ama senin olduğunu iddia ettiğin ”cinsel ilişki” mi uymuyor ahlak anlayışına. Yani cinsel ilişkide bulunmak ahlaksızlık mı sana göre, hiç yapmadın mı bunu?

      Bu sitede boşuna zaman kaybedip durduğumu düşündüm hep,”hiçbirşey öğrenmiyorum, bana hiçbir katkısı olmuyor” diye düşünüyordum ama şimdi farkediyorum ki çok önemli birşey öğrenmişim. ”KURAN GÖNÜLLERİN AYNASIYMIŞ MEĞER, HERKES GÖNLÜNDE NE VARSA ONU GÖRÜYOR, ONU BULUYORMUŞ KURAN’DA” Kalbinde güzellik olan güzellik, çirkinlik olan da çirkinlik görüyor, artık hiç şaşırmıyorum burada iddia edilen saçmalıklara.

      ŞÖYLE DEMİŞSİN:vahyi ispatlayamayanların, “ya doğruysa” önermesiyle, korku salmaya çalışarak taraftar toplama uyanıklılığına karşı cehennemi tercih ettiğimi söylüyorum, sizin ahret inanışınıza göre bu risk almak değil midir? tanrıyla ilgili düşüncelerim risk aldığımın ispatı değil midir?

      CEVAP:Kimsenin vahyi ispatlamak gibi bir derdi ya da görevi yok. Vahiy kendi kendini ispatlamaktadır zaten. Ben burada dile getirilen saçma ve batıl fikirlere karşı hakkı savunmakla görevli hissediyorum kendimi hepsi bu.
      Diğer taraftan inanmadığın bir şeyi reddetmek risk almak değildir. Cehennem zaten yoksa nasıl risk amış olabilirsin ki, olmayan bir yere gidemezsin di mi? Ama içinde şüphe varsa başka tabi, o zaman gerçekten risk alıyorsun demektir.

      ŞÖYLE DEMİŞSİN:kimin cennete, kimin cehenneme gideceği, Kuranda açık açık belirtilmiştir, cennete gitmenin temel koşulu Allahın düşmanlarıyla savaşmaktır, bak sana ne güzel tiyolar veriyorum, yeter ki sen niyetinde samimi olduğunu tanrına ispatla

      CEVAP:Tamamen saçmalık, cehalet ve dolayısıyla Allah’a iftira bu söylediklerin. Ayrıca bana da iftira ediyorsun ama alıştım artık., kendine yakışanı yapıyorsun. Resmen işkembeden uyduruyorsun.(Bunada ama alıştım artık, kendine yakışanı yapıyorsun) Cennete gitmenin şartı Kuran’da tekrar tekrar aşağıdaki gibi ifade edilmiştir;
      ”İman edip barışa/hayra yönelik işler yapanlara şunu müjdele:Kendileri için altlarından ırmaklar akan cennetler olacaktır…”(Bakara25)
      ”…..Allah’a ve ahiret gününe iman edip barışa/hayra yönelik iş yapanların rableri katında ödülleri olacaktır…”(Bakara62)

      Sözünü ettiğin o güzel tiyoları sen çevrendeki arkadaşlarına ver, Ben sürekli barıştan sözdiyorum sen sürekli savaştan. Kimin savaş peşinde olduğu ortada. Ama kendimi ve inandığım değerleri savunacak cesaretim var benim, Saldırganlar ister dinsiz yobazlar olsun ister dinci yobazlar, hepsiyle savaşırım mecbur kalırsam.

      ŞÖYLE DEMİŞSİN:cennetteki sunularla ilgili sapık kelimesini kullanmama rağmen halâ neyi ima ettiğimi anlayamadın mı?

      CEVAP:Yuvarlak sözlere devam et sen, kendine yakışanı yap. Sonra kıvırtman gerekirse zor duruma düşmezsin.

      ŞÖYLE DEMİŞSİN:ahirette bedensiz yaratılmayı bana değil, Muhammede inananlara anlatmayı dene, ama sen yinede anlat, bedensiz yaratma nasıl olacakmış öğrenelim? anlattığında beni değil Muhammede inananları ikna etmen gerekeceğini de unutma.

      CEVAP:”İstemem yan cebime koy” taktikleri mi uygulamaya başladın şimdide,kusura bakma ama samimi değilsin, hiçbirşey anlatılmayı da haketmiyorsun bu yüzden, sadece iftiralarına cevap vereceğim bundan böyle.

      ŞÖYLE DEMİŞSİN:şu uyarma işini fazla ciddiye alma, gün gelir önce kendini mehdi sanırsın, sonra peygamber sanırsın daha sonrada tanrı sanırsın, yani kibrine yenik düşersin de farkına varmazsın, zaten dışlamaya kalktığın İslâm alemi, senin kibre kapıldığının bir işareti ama sen bunu göremiyorsun,

      CEVAP:Bu kaçıncı iftiran oldu, sen sayıyor musun? Ben artık saymayı bıraktım. Bence sen kendi kibrinin derdine düş. Baksana neye inanıp neyi dışlayacağıma bile karar veriyorsun. Yozlaştırılmış dini kabul etmiyorum diye kibirli yapıverdin beni. Eee, işine gelmedi tabi, yoz dini savunmaya kalksaydım nefsini tatmin etmen çok kolaylaşacaktı burada, oysa şimdi bocalayıp duruyorsun.
      ”Allah onlarla alay ediyor ve onları kendi azgınlıkları içinde bocalar bir halde sürüklüyor. İşte bunlar doğruluk ve aydınlığı verip karanlık ve sapıklık satın aldılar…”(Bakara15-16)

      ŞÖYLE DEMİŞSİN:doğal felaketler (deprem, tsunami, fırtına, hortum, aşırı sağanak yağışlar, çaresi bulunamayan kanser türü hastalıklar, vb.), güçlü olanın ayakta kalabildiği vahşi doğa yasaları, özürlü doğanlar (amalar, sakatlar), bütün bunlar insanın kendi yapıp ettiklerimi? üstelik mağdurlarının inanır olup olmadığının da bir önemi yok, tanrı insan iradesi dışında gerçekleşen bu belaları kim olduğuna bakmadan gönderiyor, ayırım yapmadığına göre bunlar bizim kendi elerlimizle kazandığımız musibetler değil, tanrıdan gelen müsibetlerdir,

      CEVAP:Evet, bütün musibetler insanın kendi elinin kazandıkları yüzündendir, buna işaret eden ayetlerden bazılarını daha önce vermiştim. Kuran’da yazınca kabul etmezsiniz, elin yogisi ”karma” dese hemen üzerine atlarsınız, hiç şaşırmıyorum artık size.

      ŞÖYLE DEMİŞSİN: biz aklımızın, vicdanımızın sesini dinliyoruz

      CEVAP:Lafla peynir gemisi yürümüyor dostum, kimin için ne yaptın acaba şimdiye kadar? Diyelim ki sen gerçekten sevgi dolu, fedakar bir insansın, herkese karşılık beklemeden yardım ediyorsun, ya diğerleriniz. İstisnalar, kaideyi bozmaz. Ben yakın zamana kadar aranızda yaşıyordum, nasıl bencil varlıklar olduğunuzu gayet iyi biliyorum.

      ŞÖYLE DEMİŞSİN:“”””Adem’in kıssası anlaşılması o kadar da zor bir kıssa değil, biraz beyin cimnastiği yapın.
      Lafı kıvırtma istersen””””
      ben muğlak cevap istemiyorum, sana cennette yasak meyvenin ne işi var diye soruyorum, hangi amaçla cennete konulduğunu soruyorum ve cevap bekliyorum, yerim dar diyeceğin bir bahanede beklemiyorum.

      CEVAP:Dostum, gerçekten haketmiyorsun cevabı, Hiç çaba harcadın mı anlamak için? En azından Adem ile İblis’in kıssalarını baştan sona bir defacık olsun okudun mu?

      ŞÖYLE DEMİŞSİN:ben sonsuz boşluğun yok edilemeyeceğini söyledim ama yok edemediğim için kendi iddiamı ispatlayamadım, sana yok edilebileceğine inanıyorsan ispatla dedim, sende defalarca iddia sahibi sensin sen ispatla diyorsun, yani kıvırtıyorsun, eğer gerçekten Allaha inanıyorsan, inandığın tanrının hatırına boşluğun yok edilip edilemeyeceği hakkında fikrini söyle, çünki ben sonsuz boşlukla ilgili senin ne düşündüğünü merak ediyorum, eğer açıklamazsan korktuğun bir şeyler olduğuna inanacağım,

      CEVAP:İnan çok gülüyorum içimden. Ortaya bir iddia attın ve elinde bu iddianı dayandırabileceğin hiçbirşey yok öylemi. Öyleyse neden ortaya böyle bir iddia atıyorsun?Bu durumda işkembeden salladığını kabul etmiş oluyorsun farkında mısın? Eğer bunu açıkca kabul edersen ”evet, ben habire işkembeden sallayan birisiyim” yazarsan bundan sonraki cevabına, ben de sana istediğini vereceğim, yani ispatlamamı istediğin şeyi ispatlayacağım.(üstelik ben filozof değilim, ispatlayamasam bile bu bir başkasının bunu ispatlayamayacağı anlamına gelmez)Ama ben Allah’ın izni ve yardımıyla gene de ispatlayacağım Allah’ın o boşluğu yokedebileceğini, Üstelik buradan nereye varma çabasında olduğunu da görebilecek zekaya sahibim. Ama önce işkembeden salladığını açıkça kabul etmelisin.

      ŞÖYLE DEMİŞSİN:tuzak kurmak gayri ahlaki bir şeydir, hele bunu tanrı yaparsa dahada gayri ahlakidir, ne dediğimi anlayamadıysan daha açık yazayım, tuzak kurmak ahlaksızlıktır, bunu tanrı yaparsa ahlaksızların en ahlaksızıdır

      CEVAP:Kusura bakma dostum ama senin anlama özürlü olduğunu düşünmeye başlıyorum artık. Tuzağı kuran sensin, kendi kurduğun tuzağa düşen sensin. bu durumda ahlaksız olan kim sence?. Ne yani Allah, sen O’na ahlaksız demeyesin diye senin kurduğun tuzağa düşmek zorunda mı? Allah’la aşık atmaya kalkıyorsun, ona tuzak kuruyorsun, sonra da kendi kurduğun tuzağa düşünce Allah’a hakaret ediyorsun, ne mantık ama. Bunun yerine haddini bilmeyi denesen daha doğru olmaz mı?

      ŞÖYLE DEMİŞSİN:eğer hadis kitaplarında yazılanları iftira olarak görüyorsan, o iftiracılara (hadis alimlerine) itibar eden islâm alemini iftira etmekle suçla, beni değil

      CEVAP:Hadis kitapları baştan aşağı iftiralarla doludur, o iftiraları yazanlar da, o iftiraları kullananlar da iftiracıdır, kim oldukları umurumda bile değil.
      Ama sen burda yine kıvırtmaya başladın. Ben seni hiçbir zaman hadisler nedeniyle iftiracılıkla suçlamadım ki, KURAN AYETLERİNİN ANLAMLARINI ÇARPITAMAYA ÇALIŞTIĞIN İÇİN iftiracılıkla suçladım. Biz burda hadisleri hiç konuşmadık bile, konuşmanın anlamı da yok zaten. Allah’ın indirmiş olduğu Kuran’dır, hadis kitapları değil. Bie tartışma yapılacaksa Kuran üzerinden yapılmalıdır.

      ŞÖYLE DEMİŞSİN:peygambere Kuranla tanınan ayrıcalıklar ise gerçektir, bu ayrıcalıkların ahlâki olup olmadığı ise bizim sorunumuz değil, siz ahlâki buluyorsanız, bu sizin ahlâk anlayışınızın bir göstergesi olur?

      CEVAP:Bak dostum, ”ayrıcalıklar” diyorsun. Benim bildiğim tek bir ayrıcalık var, neden çoğul kelime kullanıyorsun, bu iftiracılık olmaz mı? Eğer ben yanlış biliyorsam, diğer ayrıcalıkları sırala da ben de öğreneyim, sen den de özür dileyeyim. Peygambere eğer kadın isterse mehir ödemeden evlenme ayrıcalığı verilmiştir. Kadın istemezse bu iş olmaz.
      Bunda ne ahlaksızlık var? Çevrene dön de bir bak, ne ahlaksızlıklar oluyor, eleştireceksen onları eleştir.

      ŞÖYLE DEMİŞSİN:gördüğüm çarpıklıkları söylemek çarpık zihniyet mi oluyor? demek ayet inmeden önce, evli kadınlarda helâlmış ki o ayetle evli kadınlar haram kılınmış, şöyle sorayım, o ayetin muta nikâhıyla bir ilgisi olabilir mi?

      CEVAP:Çarpıklık gerçekten de senin beyninde. Evli kadınlarla ya da muta nikahıyla sözkonusu ayetin ne alakası var. Sen kendin yüklemeye çalışıyorsun bu anlamları ayete, sonra da çarpıklıkları gördüğünü iddia ediyorsun. Ayette evli kadınlardan ya da muta nikahından söz ediyor mu? Peygambere, eğer kadın da kabul ederse, mehir vermeden evlenebileceği bildirilmiştir. Bu da kanaatimce, Allah’ın peygambere olan güveni nedeniyledir.Allah peygamberin herhalikarda kadının haklarını koruyacağını bildiği için böyle bir izin vermiş olabilir. Diğer müminlerin bazılarının yada pekçoğunun ise bu durumu suistimal edebileceği düşünülerek onlara aynı izin verilmemiştir.

      ŞÖYLE DEMİŞSİN:ben sonuca bakıyorum, ayrıntılara takılmıyorum, sonuçta 4 kadınla evlenmeye cevaz verilmiş, ben bunu kadını satılık mal olarak gören, kadını insan yerine koymayan bir zihniyetin ürünü olarak görüyorum,
      yatağa atılan kadınları sadece ateistlerin yaptığını sanma, malum yerlere gidip araştırma yap istersen, bu arada muta nikâhıyla yatağa atılan kadınları da unutma, o kadınların hepsi zaten toplumda ahlaksız olarak nitelendiriliyorlar ama bu kumalık denen ahlaksızlığın üstünü örtmeye kılıf olmaz, yüzsüzlük arıyorsan, yüzsüzlüğü kılıfta ara?

      CEVAP:Ne ayrıntı ama? Canı çektiği sürece bir kadını yatağa atmak, sıkılınca da hiçbir hak iddia etmesine fırsat tanımadan fırlatıp atmak ayrıntı mı sence? Ya da anne karnında doğuma hazırlanan minicik bir yavruyu katletmek ayrıntı mı? Bunu ayrıntı olarak nitelendirmek yukarda övünerek sözünü ettiğin ve kendi çevrene yüklemeye çalıştığın ”ödül beklemeden erdemli olmak” kavramı ile ne kadar da uyumlu doğrusu. Aferim sana, ne erdemli biriymişsin sen ve senin gibiler. Ayrıntı deyip geçerek doğmamış çocukları katletmeyi savunuyorsun farkında mısın? Malum yerlerde yapılan ahlaksızlıklar o ahlaksızlıkları yapanı bağlar, bu ahlaksızlıkları Kuran’a yamayamazsın. Ayrıca yetimlere ve dul kadınlara sahip çıkan bir sistemi yuhalarken, o dul kadınlara hangi gözle baktığınızı da gayet iyi biliyorum ben. Ama bunlar ayrıntıdır tabi, ne önemi var.

      ŞÖYLE DEMİŞSİN:kumalığı saygın görüyorsan, o senin ahlâk anlayışın, Ülkemizde çocuklu dul kadına anası, babası, kardeşleri başta olmak üzere akrabaları sahip çıkıyor, çözümü kadını evliliğe zorlamakta görmüyorlar, kadının talibi çıkarsa, kendide razı olursa evlenmesine bile yardım ediyorlar, tabi islâmda satılan mal geri alınmaz kuralı geçerli olduğu için çocuklu dul kadınları başlarından atmak için birinin yatağına atmaya uğraşıyorlar,

      CEVAP:Al bir iftira daha, kaçıncı oldu bu? Sanki Kuran dul kadınları eşi olan erkeklerle evlenmeye zorluyor, niye iftira ediyorsun? Kadının ihtiyacı yoksa ve evlenmek te istemiyorsa evlenmez, dilerse bekar bir erkekle anlaşıp onunla evlenir, ya da dilerse evli bir erkekle de evlenebilir. Bu kendi tercihidir, Eğer bekar bir erkek ve ailesi, dul kadını çocuklarıyla birlikte eş olarak kabul ediyorsa ve kadın da o bekar erkekle evlenmek istiyorsa onunla evlenir, buna engel mi var Kuran’da? Peki pekçok çocuğu olan, hiçbir bekar erkeğin ve ailesinin evlenmek istemediği, sahip çıkacak kimsesi de olmayan kadınlar ne yapsın, fahişelik mi? Bunu mu layık görüyorsun onlara?

      ŞÖYLE DEMİŞSİN:yasalarımızda dost hayatı ve metreslik yasal olmayıp ahlaksızlık olarak nitelendirilir ama günümüzde ahlâksızlar ona da kılıp buldular, eskiden öyle kadınlara dostu, metresi, kapatması deniliyordu, şimdi artık imam nikâhlı eşi deniyor, yani anlayacağın ortada dost hayatı, metreslik falan kalmadı?

      CEVAP:Ortada yaşanan bir gerçek var, hem de çok yaygın bir şekilde. Bu yasal değil deyince yok mu olacak bütün o metresler ve dost hayatı yaşayanlar. Ayrıca ortaya bir iddia atmadan önce iddia ettiğin şeyi doğru dürüst öğren.
      1-Kuran’da imam nikahı ya da resmi nikah diye kavramlar yoktur, sadece nikah vardır.
      2-Nikah kadınla erkeğin birlikteliğini meşru ve yasal kılan bir işlemdir,
      3-Meşruiyet nikahın duyurulmasıyla sağlanır, yani herkes o çiftin artık evli olduklarını öğrenir.
      4-Nikahla birlikte hem erkek, hem kadın hem de doğmuş olan ya da doğacak olan çocuklar yasal haklar kazanırlar.(yani sizin ya da dinci sahtekarların gizli saklı yapıp adını imam nikahı koydukları işlem Allah katında geçersizdir, çünkü kadına ve çocuğa yasal haklar sağlamaz)

      Sonuç olarak, beni dışladığım için kibirli olmakla itham ettiğin topluluğun kendilerini, çevrelerini ve akıllarınca Allah’ı kandırarak yaptıkları işlemleri Kuran’a yamayamazsın.

      ŞÖYLE DEMİŞSİN:yani hangi sistemin dost ve metreslik hayatına cevaz verdiği ayan beyan ortada. bizim sistemimizde ise ahlâksızlık olarak nitelendiriliyor, bizim sistemimizde kadına ekonomik özgürlük (çalışma hakkı) tanınarak erkeğin kölesi olmaktan kurtarılmıştır, çünki beşeri sistemler kadının mal değil insan olduğunu savunmaktadır.

      CEVAP:Bir çarpıtma daha yapmışsın. Sanki Kuran kadının çalışma hakkını ve ekonomik özgürlüğünü yasaklıyor gibi konuşuyorsun,, tamamen iftira. O yere göğe sığdıramadığın beşeri sistemler 1400 yıl önce nasıl işliyordu acaba, biraz da onu düşün.

    • toro dedi ki:

      Sayın Yılmaz,
      Anlıyorum sizi destekleyici ayetleri arayıp burada paylaşmaya çalışıyorsunuz! Ama bunu yaparken sizden ricam eyetin önüne arkasına bakmanız!

      Bakın sizin paylaştığınız ayet Bakara,9 dan önce gelen 8 de ne diyor!

      ”İnsanlar içinden bazıları vardır, “Allah’a ve âhıret gününe inandık” derler ama onlar inanmış değillerdir.” Bakara,8 (sizin 9 için alıntıladığınız Y.N.Öztürk meali)

      ”Allah’ı ve inanmış olanları aldatma yoluna giderler. Gerçekte ise onlar öz benliklerinden başkasını aldatmıyorlar. Ne var ki, bunun farkında olamıyorlar.” Bakara,9 Y.N.Öztürk meali

      Şimdi söyleyin bakalım,eleştirinizi tamamlasın diye paylaştığınız ayette ”öz benliklerinden başkasını aldatmıyorlar” şeklinde tanımlananlar kimler? Onca yazışmadan sonra sayın 1okuyucu’yu hala onlardan biri olarak mı görüyorsunuz? Bence burada bilerek veya bilmeyerek alakasız bir ayeti paylaşmış ve muhatabınızla aranızdaki münazaraya fitne karıştırmış durumdasınız!

      Fussilet 44 le ilgili paylaşımınız ise size hiç yakışmadı! Neden tanrınızın sözlerini bölüyorsunuz? Bence eğer bölmenizi istese idi sizin çekip çıkardığınız bölümü ayrı bir ayet olarak gönderirdi! Ama siz onun ayetini parçalayarak yorumunuza uydurmakta bir beis görmemişsiniz!

      Diğer taraftan yaratanın yarattığını kendi gönderdiğini duymuyor diye kötülemesi ne şekilde algınlanmalı? Bazıları duyuyor bazıları ise duymuyorsa duyanların duymaları tanrıdan duymayanların duymamaları ise başka birindenmi kaynaklanır? Ne güzel hiç sorumluluk almadan sadece kazanımları kendine mal etmek! Duyanlara doğuştan verilen ve duymayanlara göre avantaj sağlamalarını sağlayan özel bir işitme cihazımı vardır? Neden, duyurdumun karşıtı duyuramadım değilde, duymadılar oluyor?

      Bahsettiğimiz kişi padişahın tellalı değilki padişahın ilanını duyuramamak ve duyuramadığı için ona kızan padişahına ”onlar çok uzakta volkmen (ağırlık) dinliyorlardı” diyererek bahane üretebilsin!

      Cennet meselesine gelince! Bana söylermisiniz sizce bilinen en iyi korunan ve gözlenen yer neresidir? Peki kim bir ceza ve kısıtlama koyarsa o kısıtlama ya da ceza hiç bir şekilde aşılamaz?

      Şimdi şöyle yapalım,ben kendi yorumum üzerinden size soru sorayım!

      Söylermisiniz, bilinen en iyi korunan yer olan cennette yaşayanlara bilinen en büyük tanrı cezasına muhatap olmuş şeytan tanrının görüşünden ve bilgisinden kaçarak nasıl ulaşabilir ve onların tanrı tarafından yasaklanan bir meyvayı tanrıdan korkmayıp kendisine güvenerek yemelerini nasıl sağlayabilir? Sizce şeytan içeride bir adamı yok ise ve bizzat en yukarıdan özel izin almadıysa cennette yaşayanlara ulaşabilirmiydi?

      Son olarak tanrının en önemli sınırı yasak meyvamıdır yoksa Adem midir? Melekleri önünde diz çöktürdüğü ve diz çökmeyen şeytanı uğrunda lanetlediği Adem in değeri nedir? Çünkü Tanrı yasak meyvayı yiyeni cezalandırmış ve meyvayı orada tutmuştur (o kadar iştah açıcı olmasaydı)! Peki asıl korunması gereken Adem midir (çünkü şeytan insanı saptırmak için çalışacağını önceden söylemiştir) yoksa neden özgürlükler diyarı cennette olduğu bilinmeyen yasak meyvamı? Cennet kaç metrekaredir ki Adem sürekli o ağacın yanındadır? Ya da şeytan onların ağacın yanına geldikleri anımı kollamıştır? Bu özel an için sizce ne kadar beklemiştir?

  47. mehmet gezmiş dedi ki:

    bütün cevapları verdikten sonra imtihan yapmanın manası ne ?
    şüpheler şirk, inkar olacak’ki dereceler olsun.
    Bu yolda vereceğiniz her imtihan, kazanacağınız bir üst mertebe olacaktır sanırım.
    nacizane fikrimdir saygılar.

  48. Yılmaz dedi ki:

    Sayın Toro,
    Bu size verdiğim son cevap olacak. Çünkü görüyorum ki her ikimiz de farklı tellerden çalıyoruz, bu kafayla ne benim sizden en ufak birşey öğrenme ihtimalim var, ne de sizin benden., birbirimizin zamanını boşa harcıyoruz, hatta çoğu zaman birbirimizin ne demeye çalıştığını bile doğru anlamıyoruz.

    ŞÖYLE DEMİŞSİN:Sizin yaptığınız şey tek kelimeyle alınganlık ve daha öncede test ettim. Maalesef bu konuda entellektüel olmakla doğru orantılı olarak asabi oluyorsunuz!

    CEVAP:Alınganlık yaptığım konularda tamamen haklı olduğuma inanıyorum. Çünkü yazdığım şeylerin anlamlarının çarpıtıldığını(belki de yanlışlıkla bilemiyorum) ve o çarpıtılmış anlama cevap verildiğini görüyorum sık sık.
    Aynı şey inandığım din konusunda da geçerli. Eğer İslam dinini eleştirecekseniz, eleştirilerinizi Kuran’a yönelteceksiniz, ne hadislere ne de uydurulmuş rivayetlere dayandırdığınız iddialarla İslam’ı eleştiremezsiniz, zira Allah yalnızca Kuran’ı indirmiştir
    ”…Bu Kuran’dan sonra hangi hadise/söze iman ediyorlar”(Araf185).
    ”Bu Kuran sana ve toplumuna elbette ki bir hatırlatıcı/bir düşündürücü/bir şeref/bir öğüttür. Bundan sorumlu tutulacaksınız.”(Zuhruf44)

    ŞÖYLE DEMİŞSİN: çünkü O kadar kendinizi kaptırıyorsunuz ki yorumlarımda ki özü göremiyorsunuz! Ben size sizin kişisel hayatınızda insanlarla ilişkilerinizde ve deneyimlerinizle harmanlanarak ortaya çıkardığınız görüşlerle ilgilenmiyorum! Mesela aramızda en iyi futbol takımı şudur, ya da en iyi araba şudur şeklinde bir tartışma ya da anlaşmazlık yok! Olsa da bu konu görecelidir, düşünceler kişiye göre değişir!

    CEVAP:Dostum, burada ortaya attığımız her görüş bize aittir ve mutlaka kendi deneyimlerimizle, akıl yürütmelerimizle, okumalarımızla vs. ile ortaya çıkmıştır, eğer bunlardan arınmış birşeyler söylemeye çalışırsak hiçbir şey söyleyemeyiz.

    ŞÖYLE DEMİŞSİN:Fakat siz sadece tanrının bilebileceği şeyler için yorum yapıyor hüküm koyuyorsunuz! Örneğin kuran gelmeden önce bir hristiyan kesin olarak başka bir din ve peygamberin gelip kendi dinlerinin o yeni din ile hükmünü kaybedeceğini ”TANRI SÖYLEMEDEN” bilebilirmi? Hristiyanlar bunu bilerek ve buna inanarak mı yaşadılar kuranın indirilişine dek! Bu sadece iki din arasında yapılmış bir örnekleme!

    CEVAP:Önceden bilmesine gerek yok ki, sadece kendisine ne sunulduğuna bakacak, kabul veya inkar edecek. Olay bu, insanlardan beklenen inanmalarıdır, bilmeleri değil.

    ŞÖYLE DEMİŞSİN:Ben size BİLMEK ve İNANMAK arasındaki farkı anlatmaya çabalıyorum! Sayın yılmaz bilmek ve inanmak aynı şeymidir? Daha açık nasıl anlatılır?Bir insan elinde gerçekten tanrıya ait olduğunu BİLDİĞİ bir veri (olduğuna inandığı değil) olmadan başka bir veriyi neye göre tanrısaldır diye yorumlar, neyle karşılaştırır?

    CEVAP:işte bu konuda hiç anlaşamadık seninle. Elde bir metin var, bir de iddia var bu metin tanrı katındandır diye, Bu durumda elde 2 ihtimal var demektir; o metin ya insan eliyle yazılmıştır, ya da insan eliyle yazılmamıştır. Eğer insan eliyle yazılmamışsa geriye kalan ihtimal tanrı eliyle yazılmış olduğudur. Dolayısıyla yapılması gereken o metni alıp, insan eliyle yazılmış olup olmadığı konusunda adamakıllı incelemektir. İncelemenin sonunda herkes bir kanaate varacaktır, Mesele bilmek ya da bilmemek değildir, inanmak ya da inanmamaktır.

    ŞÖYLE DEMİŞSİN:İnandığınız şeyin sonucunda önermeniz kesinlik arzedemez! Söz konusu tanrıdır, Euro/Dolar paritesi değil!

    CEVAP:İnanılan şey inanan kişi için inancın gücü ölçüsünde kesinliğe yaklaşır veya uzaklaşır.,Bunun tersi de doğrudur, inanmayan inançsızlığı için de aynı şey geçerlidir, o da kesinlik arzetmez. Zaten bize gereken de budur, yani inanmak ya da inanmamaktır. Yoksa gerçeği görerek de bilemeyiz, gördüklerimiz sadece algıladıklarımızdır, gerçekler değil.

    ŞÖYLE DEMİŞSİN:Benim kastettiğim miras inançsal miraslardır! Hani sizin panteizm ile islam arasında gelip giderken seçme aşamasında olduğunuz miraslar! Yani 6 ay öncesine kadar gelgit yaşarken 20 yıldan fazladır aynı istikrarla kendi aklının doğrularına inanan birine siz neyi ispat etmeye çalışıyorsunuz! Benim ömrümü verdiğim bir süreci 6 aylık geçmişle sürkülase edeceğinize inanmak kibir değilde benim size bu tecrübelerin sonuçlarını anlatmam kibir öylemi?

    CEVAP:Görüyorum ki gene sözünü ettiğim kibir suyüzüne çıkmış. Kendi sahip olduğunu iddia ettiğin mirası akla dayandırıp başkalarının sahip olduğu mirası hemen akıldışı ilan etme havasına girivermişsin. Neden? Çünkü o inançsal miras. Mantığa bak, inançlar akıl kullanılmadan mı elde ediliyor sanıyorsun sen? Sen inançsızlığını aklını kullanmadan mı elde ettin.
    20 yıl değil istersen 50 yıl aynı şeylere inan, bu sadece sahip olduğun statükoya sımsıkı yapıştığını gösterir, ya da sabit fikirli olmaya ne kadar meyilli olduğunu.

    ŞÖYLE DEMİŞSİN:Diyorsunuz ki kuranı sorgulayarak okudum! Nasıl olabilir bu, neyle karşılaştırak sorguladınız ya da hangi tanrısal somut objeye ya da deneyime sahipsiniz!

    CEVAP:Kusura bakma ama sende gerçekten anlama konusunda bir zorluk görüyorum. Sanki Kuran’ı başka bir tanrısal somut objeyle karşılaştırmak zorundaymışım gibi? Kuran’ı karşılaştırabileceğim yeterince insansal somut obje var çok şükür. Kuran’ın insansal somut obje olmadığını anladıktan sonra geriye Tanrısal olduğu kalır sadece. (Sakın bana Kripton gezegeninden gelmiş olabilir şeklinde soğuk espriler yapma)

    ŞÖYLE DEMİŞSİN:Tanrı diyorum, enflasyondaki artışı sorgulamıyorsunuz!

    CEVAP:Aynen, ben de ”Tanrı” diyorum enflasyon değil. Dolayısıyla reddetmeden önce en azından bir kere olsun baştan sona okuyun da ondan sonra inkar edin,

    ŞÖYLE DEMİŞSİN:Ya lütfen bakın eğer kendinize bir entellektüellik payesi biçiyorsanız bunun gereğini yapın! Müzemmil suresinde seslenilen kim? Siz mi? Benim zekamla oyunlar oynamaya çalışıp sonrasında öfkeleniyorsunuz! Önce surenin başını sonuyu okuyun!

    CEVAP:Estağfirullah, ben kim entellektüel olmak kim, ben kendisine anlatılan uyduruk dini, sorgulamadan, yargılamadan, tanrısal somut bir objeyle karşılaştırmadan kabul eden köylünün biriyim. Entellektüel sizsiniz. Ama o üstün zekanız orda herkese seslenildiğini anlamaya yetmemiş nedense. Kuran tüm insanlara inmiştir, peygamberin özelinde tüm insanlara seslenilmektedir. Bunu anlayabilmek çok mu zor? Bunu anlayamayan gerisini nasıl anlayabilir ki?

    ŞÖYLE DEMİŞSİN:Bana ayet bul getir diyorsunuz! Nasıl yapayım sizin gibi müzemmilin (örtünen) yerine kendimi mi koyayım?

    CEVAP:İşkembeden 1/40 oranını atarken neyin yerine koyuyorsan oraya koy.

    ŞÖYLE DEMİŞSİN:Arkadaşım ben 1/40 mevzusu ile ilgili cevabımı verdim! Bu hesaplama şekli kendine peygamberim diyenlerden aktarılan hadistir!Bunu yazdım okumadınız mı! Ayrıca miras konusunda kuranda olmadığı halde payda eşitleminin yapılması meselesine de bu kadar hassas davransaydınız beklentinizdeki samimiyete inanabilirdim! Ama işte sonunda herkes gibi son tahlilde işinize geldiği gibi görme yoluna sapıveriyorsunuz!

    CEVAP:Başkası işkembeden 1/40 atmışsa siz de atabilirsiniz yani öyle mi? Senin o hadis dediklerin Allah’tan mı inmiş ki onlar ile Allah hakkında hüküm vermeye kalkıyorsun? Peygamberimizin kendisinden hadis rivayet edilmesini yasakladığından haberin var mı? Halife EbuBekir’in ve Ömer’in kendi zamanlarında yazılmaya başlanan hadisleri toplatıp yaktırdıklarından haberin var mı? En güvenilir olduğu iddia edilen hadis kitaplarının bile peygamberin ölümünden 200-300 yıl sonra yazıldığından, dolayısıyla o hadisleri rivayet edenlerin ne peygamberi, ne peygamberin torununu, ne de peygamberin torununun torununu görmediğinden haberin var mı? Hadis adı altında İslam’a monte edilenlerin Kuranla ve kendileriyle çeliştiğinden haberin var mı? Eğer o hadislerle İslam’a vuracaksan önce bunları öğrenmelisin.

    ŞÖYLE DEMİŞSİN:akın o anlardaki anlatım şeklinize ”uydurduğu bir oranı”! Ne güzel değilmi bizzat kendine peygamberim diyenin yaşadığı dönemde uyguladığı tarihe not edilen oran uydurma ama kendine peygamberim diyenin yaşamadığı dönemde ömerin miras hesaplaması için gelişitirdiği teknik mantıklı!
    ”Bir bölüştürme, paylaştırma işleminde paylar toplamının paydaya eşit olmasının nesi matematiğe aykırı söyler misin?” demişsin,
    Böylemi yapıyoruz? Yani kurandaki herhangi birşeyi konusuna göre kendi icatlarımıza uydurmaya çalışıyoruz! Ve bunu yaparken kaynağın kuran olmasına gerek bile yok! Mesela yukarıdaki konuda kıstas matematiğe aykırı olmaması.

    CEVAP:Sanırım sen de peygamberin yanındaydın o 1/40 oranı uygulanırken ki bu kadar savunuyorsun oranı. Ben sana ayet yazmışım, sen karşılığında kimin uydurduğu belirsiz olan bir oranı getiriyorsun karşıma.
    Bir bütün paylaştırılırken payların toplamının bütüne eşit olması gerektiği mantıksız diyorsan dediğin gibi olsun. Yani Allah seni memnun etmek için ”paylar toplamını bütüne eşitleyin” diye ayet indirmeliydi öyle mi?

    ŞÖYLE DEMİŞSİN:Hata yapmak demişken, ben kendi hatalarımdan sorumluyum ve onları sahiplenmekten kaçmam, ama işte yukarıdaki örnekler ortada sizin hatalarınızı sahiplenmeye tanrınızın hışmına uğramak pahasına cesaretiniz varmı?

    CEVAP:Nasıl sahiplendiğini çok güzel gösterdin, aferim sana. Umarım büyüdüğüm zaman ben de hatalarımı senin sahiplendiğin gibi sahiplenmeyi öğrenmiş olurum.

    ŞÖYLE DEMİŞSİN:Dedim ya tercih sizin! Ben birikimimi paylaşmaya çabaladım, alıp almamak herkesin kendi tercihi!

    CEVAP:Bence birikimini bu kadar abartma

    ŞÖYLE DEMİŞSİN:Anlıyorum sizi destekleyici ayetleri arayıp burada paylaşmaya çalışıyorsunuz! Ama bunu yaparken sizden ricam eyetin önüne arkasına bakmanız!
    Bakın sizin paylaştığınız ayet Bakara,9 dan önce gelen 8 de ne diyor!
    ”İnsanlar içinden bazıları vardır, “Allah’a ve âhıret gününe inandık” derler ama onlar inanmış değillerdir.” Bakara,8 (sizin 9 için alıntıladığınız Y.N.Öztürk meali)
    ”Allah’ı ve inanmış olanları aldatma yoluna giderler. Gerçekte ise onlar öz benliklerinden başkasını aldatmıyorlar. Ne var ki, bunun farkında olamıyorlar.” Bakara,9 Y.N.Öztürk meali
    Şimdi söyleyin bakalım,eleştirinizi tamamlasın diye paylaştığınız ayette ”öz benliklerinden başkasını aldatmıyorlar” şeklinde tanımlananlar kimler? Onca yazışmadan sonra sayın 1okuyucu’yu hala onlardan biri olarak mı görüyorsunuz? Bence burada bilerek veya bilmeyerek alakasız bir ayeti paylaşmış ve muhatabınızla aranızdaki münazaraya fitne karıştırmış durumdasınız!

    CEVAP1:Ben alakasız bir ayet paylaştığımı hiç sanmıyorum, o ayeti hangi konuda paylaşmışsam onunla birlikte verin ki alakasız olup olmadığı da ortaya çıksın.
    CEVAP2:Siz 1okuyucunun avukatı mısınız, yoksa bizzat kendisi misiniz? Neden onunla yürüttüğüm sohbete siz müdahil oluyorsunuz. Hadi diyelim oldunuz, o zaman da aradan cımbızla çekip canınızın istediğini getirmeyin buraya. tamamına cevap istiyorum ben.

    ŞÖYLE DEMİŞSİN:Fussilet 44 le ilgili paylaşımınız ise size hiç yakışmadı! Neden tanrınızın sözlerini bölüyorsunuz? Bence eğer bölmenizi istese idi sizin çekip çıkardığınız bölümü ayrı bir ayet olarak gönderirdi! Ama siz onun ayetini parçalayarak yorumunuza uydurmakta bir beis görmemişsiniz!

    CEVAP:1okuyucu ile arama girdin, Allah ile arama girme bari. Ayetin tamamını değilde sadece konumuzla alakalı kısmını yazarak yanlış birşey yaptıysam hesabını Allah’a veririm, sana değil.

    ŞÖYLE DEMİŞSİN:Diğer taraftan yaratanın yarattığını kendi gönderdiğini duymuyor diye kötülemesi ne şekilde algınlanmalı? Bazıları duyuyor bazıları ise duymuyorsa duyanların duymaları tanrıdan duymayanların duymamaları ise başka birindenmi kaynaklanır? Ne güzel hiç sorumluluk almadan sadece kazanımları kendine mal etmek! Duyanlara doğuştan verilen ve duymayanlara göre avantaj sağlamalarını sağlayan özel bir işitme cihazımı vardır? Neden, duyurdumun karşıtı duyuramadım değilde, duymadılar oluyor?
    Bahsettiğimiz kişi padişahın tellalı değilki padişahın ilanını duyuramamak ve duyuramadığı için ona kızan padişahına ”onlar çok uzakta volkmen (ağırlık) dinliyorlardı” diyererek bahane üretebilsin!

    CEVAP:Bu sorularının cevabını daha önce 2-3 defa vermiştim. Özgür iradenizi yanlış yönde kullanarak kendi kendinizi körleştiriyor ve sağırlaştırıyorsunuz. Detay istiyorsan önceden yazılanları oku.

    ŞÖYLE DEMİŞSİN:Şimdi şöyle yapalım,ben kendi yorumum üzerinden size soru sorayım!
    Söylermisiniz, bilinen en iyi korunan yer olan cennette yaşayanlara bilinen en büyük tanrı cezasına muhatap olmuş şeytan tanrının görüşünden ve bilgisinden kaçarak nasıl ulaşabilir ve onların tanrı tarafından yasaklanan bir meyvayı tanrıdan korkmayıp kendisine güvenerek yemelerini nasıl sağlayabilir? Sizce şeytan içeride bir adamı yok ise ve bizzat en yukarıdan özel izin almadıysa cennette yaşayanlara ulaşabilirmiydi?
    Son olarak tanrının en önemli sınırı yasak meyvamıdır yoksa Adem midir? Melekleri önünde diz çöktürdüğü ve diz çökmeyen şeytanı uğrunda lanetlediği Adem in değeri nedir? Çünkü Tanrı yasak meyvayı yiyeni cezalandırmış ve meyvayı orada tutmuştur (o kadar iştah açıcı olmasaydı)! Peki asıl korunması gereken Adem midir (çünkü şeytan insanı saptırmak için çalışacağını önceden söylemiştir) yoksa neden özgürlükler diyarı cennette olduğu bilinmeyen yasak meyvamı? Cennet kaç metrekaredir ki Adem sürekli o ağacın yanındadır? Ya da şeytan onların ağacın yanına geldikleri anımı kollamıştır? Bu özel an için sizce ne kadar beklemiştir?

    CEVAP:Zamanımı boşa harcamaktan başka bana hiçbir faydası olmayan bu siteden ayrılmadan önce bana tekrar tekrar sorduğunuz bu soruya cevap vereceğim ve sizi inkarcılığınızla başbaşa bırakacağım. Sorularınız kıssayı hiç anlayamadığınızı ortaya koyuyor, şaşırtıcı değil, çünkü hiçbiryerini anlayamamışsınız Kuran’ın, ya da yanlış anlamışsınız.
    Vereceğim cevaplar tamamen kişisel yorumlarım ve zannım olup sadece beni bağlar,doğrudur iddiasında bulunamam, Şu an için doğruya yakın olduğunu düşünüyorum hepsi bu. Yüce Allah’ın dediği gibi:”…sanı haktan hiçbirşey ifade etmez…”(Yunus 36).

    Kıssada herkes üzerine düşeni yapmıştır, yani yapmaları gereken neyse onu. İblis’in Adem’i günaha sokması gerekiyordu, İblis görevini yaptı. Cennete Allah’ın izni olmadan girmesi imkansızdı, görevini yapmak üzere Allah’ın izniyle girdi. Adem’in yasak elmayı yemesi ve günah işlemesi gerekiyordu. O da onu yaptı. Yasak meyvanın kendini yedirtmesi gerekiyordu, yedirtti.
    Adem cennet için değil yeryüzü için yaratılmıştı.
    ”Bir zamanlar Rabbin meleklere ‘Ben yeryüzünde bir halife atayacağım’ demişti…”(Bakara30)
    Yeryüzünde bir görevi vardı Adem’in, emanet ona verilecekti; yani özgür irade ve Esma. Özgür iradeyi kullanıp kullanamadığı cennette test edildi. Adem elmayı yiyerek günah işleyebildiğini, yani özgür iradeyi kullanabildiğini gösterdi, artık yeryüzüne inmeye hazırdı. Akabinde bedenlenerek ve üreme organlarına kavuşarak yeryüzüne indi. İblis de onunla birlikte indi kendi görevini yerine getirmek üzere. Meyve hakkında konuşmaya bile gerek yok.

    Kendinize çok iyi bakın, inançlı olmaya çalışın, bir parça inancın kimseye zararı olmaz. Aksine büyük yararını görürsünüz.

    • 1okuyucu dedi ki:

      Yılmaz;

      “”””””Kıssada herkes üzerine düşeni yapmıştır, yani yapmaları gereken neyse onu. İblis’in Adem’i günaha sokması gerekiyordu, İblis görevini yaptı. Cennete Allah’ın izni olmadan girmesi imkansızdı, görevini yapmak üzere Allah’ın izniyle girdi. Adem’in yasak elmayı yemesi ve günah işlemesi gerekiyordu. O da onu yaptı. Yasak meyvanın kendini yedirtmesi gerekiyordu, yedirtti.
      Adem cennet için değil yeryüzü için yaratılmıştı.
      ”Bir zamanlar Rabbin meleklere ‘Ben yeryüzünde bir halife atayacağım’ demişti…”(Bakara30)
      Yeryüzünde bir görevi vardı Adem’in, emanet ona verilecekti; yani özgür irade ve Esma. Özgür iradeyi kullanıp kullanamadığı cennette test edildi. Adem elmayı yiyerek günah işleyebildiğini, yani özgür iradeyi kullanabildiğini gösterdi, artık yeryüzüne inmeye hazırdı. Akabinde bedenlenerek ve üreme organlarına kavuşarak yeryüzüne indi. İblis de onunla birlikte indi kendi görevini yerine getirmek üzere. Meyve hakkında konuşmaya bile gerek yok.””””””

      bazı işlerim nedeniyle birkaç gün internete giremedim, bu arada bu siteden ayrılmaya karar verdiğini öğrendim, sanırım bu karar, okumak için değilde, artık bu sitede yazmama kararı aldığın şeklinde olmalı, benim de banlanmam nedeniyle yazamadığım ama yazılanları okumaktan geri kalmadığım bir site var, senin de bu yazacaklarıma cevap vermesen de okuyacağını düşünerek yazacağım, yani benim ne yazdığımı okuma şansına sahip olduğun bu sanal ortamda arkandan konuşmuş gibi olmayacağım, Fransız kaldığım mesajları pas geçiyorum, sadece veda mesajında yasak meyveyle ilgili açıklamalarına istinaden bir şeyler söylemek istiyorum,

      sorulan sorulara cevap vereceğine iftira ediyorsunuz, işkembeden atıyorsunuz gibisinden suçlamalarda veya yakıştırmalarda bulunma kolaycılığına kaçmana rağmen yasak meyveyle ilgili düşüncelerini açıklamış olman gerçekten sürpriz oldu,

      sadede gelirsek, özgür iradeden söz edebilmek için kişinin hiçbir etki altında kalmadan inisiyatif kullanması gerekir, Adem ise yasak meyveyi şeytanın aldatması sonucu yemiştir, eğer yasak meyveyi şeytan aldatmadan yeseydi, o zaman Ademin yasak meyveyi kendi özgür iradesiyle yediğinden söz edebilirdik,

      işin özüne gelirsek, Kuranın tanrısı yasak meyveyi, Ademe yedirmek için yarattı, yemesini sağlamak için aldatma işini de şeytana yükledi, aslında yasak meyveyi yaratanda kendisi yedirende kendisi, yazdığı senaryoya şeytanı da dahil etmesi, Kuranın tanrısının bu kıssanın öznesi olduğu gerçeğini değiştirmez,

      yani Kuranın tanrısı Ademin (insanın) kaderini yazdı, Ademe de kendine yazılan kader gereği yasak meyveyi yemek (kaza etmek) düştü, Ademin yasak meyveyi yemekten başka seçeneği yoktu, istese de yoktu, çünki Kuranın tanrısı Ademin yasak meyveyi yemesini istiyordu,

      ayrıca Kuranın tanrısı yarattığı varlığın özelliklerini bilmiyor mu ki? sonucu görmek için test etme gereği duyuyor, hadi bir insan bir makine icad eder, çalışıp çalışmadığını anlamak için test eder, onu anlarımda, Kuranın tanrısının test etmesini hiç ama hiç anlayamam? Eğer tanrı Ademi test ettiyse, onun özgür iradeye sahip bir varlık değil, aldatılmaya müsait bir varlık olduğunu anlaması gerekirdi,

      zaten insanlar aldatılmaya müsait varlıklardır, hele saf olanlar (temiz kalpliler) karşısındakinin onu aldatacağına ihtimal vermediği için herkese kolayca inanabilirler,

      örnek verirsek, sakın ha! Kuranı sorgulamayın, Kuranı sorgulayanlar, kalp gözü kapalı, kulakları tıkalı, gözleri kör Kuranı anlayamayan cehennemliklerdir, sizde sorgularsanız onlar gibi cehenneme gidersiniz, cehenneme gitmek istemiyorsanız ne diyorsam kayıtsız şartsız kabul edin diyerek inanırların Kuranı sorgulamanın cehenneme gitmek olduğuna inandırılmaları, daha doğrusu sorgulayan inanırların dinden çıkacakları, kafir olacaklarına inandırılmaları, tanrıdan vahiy aldım diyenlerin tanrıyla aldatması hep insanın kandırılabilir bir varlık olmasının sonucudur, yani insanın bu zaafını bilenler için insan kandırmak zor bir şey değildir.

      özetle söylersek kıssada yazılan senaryo gereği, herkes kendisine biçilen rolü (kaderi) eyleme (kaza) dönüştürmüştür, yani Kuranın tanrısı insana özgür irade değil, kaderine düşeni gerçekleştireceği eylemleri yapabilme kabiliyeti vermiştir, kullandığı irade ise yapması istenenleri yapma kararı almasından başka bir şey değildir, yani kıssada özgür iradeden değil aldatılmak suretiyle yönlendirilmiş bir iradeden söz edilir, çünki kıssada anlatılan Adem yaptığı eylemi hiçbir etki altında kalmadan değil, tanrı istediği için şeytan tarafından aldatılarak yapmıştır, bu durumda da anlatılan kıssaya göre insanın kendine yazılan kaderi kazaya çevirmek için kullanacağı yönlendirilmiş iradeden söz edilir, özgür iradeden değil,

      tanrı insanların yapıp ettikleri kendisindendir dese de bu kıssadan başka türlü sonuç çıkmıyor, insanların yapıp ettiklerinden tanrının yazdığı kaderin kazaya çevrilmesi sonucu çıkıyor, yani insanın yapıp ettikleri tanrıdandır sonucu çıkıyor, herkes üzerine düşeni yapmış gibi görünse de yaptıran tanrıdır,

      bu kıssadan başka sonuç çıkmayacağını Emeviler anlamış, “Hüseyini Allah öldürdü” diyebilmişlerdir.

      bu arada sonsuz boşlukla ilgili bir şey daha söyleyeyim, tanrı olmasa da sonsuz boşluk yinede var olurdu, işkembeden salladığımı iddia edenler, işkembeden salladığımı ispat etmek zorundadırlar.

      not: sanal alemde mesajlar kişiye hitaben yazılsa da genele hitap eder, yani bir şeyler söylemek isteyen herkes, her mesaja leyhte veya aleyhte cevap verme hakkına sahiptir.

    • toro dedi ki:

      Sayın Yılmaz,

      Yolunuz açık olsun! Bol bol demogoji yaparak yakalandığınız yerleri bertaraf etmek için alakasız cevaplar vererek ve bu sayede kendinizce hedef şaşırtarak son yazınızı yazmış ve gitmişsiniz!

      Bence durum trajik! Yazılarınızdan birinde TEBLİĞ yaptığınız söylüyordunuz! Ne kadar da azimli olduğunuzu görmüş olduk!

      Neyse ben sizin gibi arkadaşlara alışkınım. Cansiparane savunma yapar gibi görünüp aslında hiçbirşey bilmedikleri söylediklerinin çoğunun sadace kanaat olduğu ortaya çıktığında onlar için yapılabilecek tek şey gitmektir.

      Yazınıza madde madde cevap verme gereği duymuyorum! Benim için önemli olan bir fikrin tutarlı olması ve aynı şekilde yansıtılmasıdır! Aksi halde sadece tutarsızlıklara odaklanırım!

      ””’YAZIMA CEVABINIZ:işte bu konuda hiç anlaşamadık seninle. Elde bir metin var, bir de iddia var bu metin tanrı katındandır diye, Bu durumda elde 2 ihtimal var demektir; o metin ya insan eliyle yazılmıştır, ya da insan eliyle yazılmamıştır. Eğer insan eliyle yazılmamışsa geriye kalan ihtimal tanrı eliyle yazılmış olduğudur. Dolayısıyla yapılması gereken o metni alıp, insan eliyle yazılmış olup olmadığı konusunda adamakıllı incelemektir. İncelemenin sonunda herkes bir kanaate varacaktır, Mesele bilmek ya da bilmemek değildir, inanmak ya da inanmamaktır.””

      Bir metini ‘insan eliyle yazılmış olup olmadığı konusunda adamakıllı incelemektir” deyip sonrasında hangi seçeneğin doğru olduğunu ispatlamak değil hangi seçeneğin doğru olduğu konusunda KANAATE varmak! Sonuç yine geldi inanmaya dayandı! İşin trajedisi de bu eylemi olayın vücut bulduğu andan 1400 yıl sonra yaparak gerçeğe ulaşabilme beklentisini taşımak ve bu nasıl mümkün olabilir sorgusunu yapanlara da içerlemek!

      Mesele inanmak ya da inanmamak değildir, mesele benim inandığıma sen nasıl inanmazsın meselesidir!

      ”’YAZIMA CEVABINIZ:Görüyorum ki gene sözünü ettiğim kibir suyüzüne çıkmış. Kendi sahip olduğunu iddia ettiğin mirası akla dayandırıp başkalarının sahip olduğu mirası hemen akıldışı ilan etme havasına girivermişsin. Neden? Çünkü o inançsal miras. Mantığa bak, inançlar akıl kullanılmadan mı elde ediliyor sanıyorsun sen? Sen inançsızlığını aklını kullanmadan mı elde ettin.
      20 yıl değil istersen 50 yıl aynı şeylere inan, bu sadece sahip olduğun statükoya sımsıkı yapıştığını gösterir, ya da sabit fikirli olmaya ne kadar meyilli olduğunu.”’

      Bu cevap 6 ay önceye kadar neye inanacağını bilmeyen altı ay sonra ise henüz inanmaya karar verdiğini inancın filozofu oluveren birine mi ait?
      Sonra komedi devam etmiş ve dine yani tanrıya ulaşmak için bir kurallar silsilesine inanmaya gerel yoktur diyen statükocu tersini iddia eden ise özgürlükçü oluvermiş! Diyorum ya 6 ay da bundan fazlasnın olması zaten beklenemezdi!

      ””YAZIMA CEVABINIZ:Kusura bakma ama sende gerçekten anlama konusunda bir zorluk görüyorum. Sanki Kuran’ı başka bir tanrısal somut objeyle karşılaştırmak zorundaymışım gibi? Kuran’ı karşılaştırabileceğim yeterince insansal somut obje var çok şükür. Kuran’ın insansal somut obje olmadığını anladıktan sonra geriye Tanrısal olduğu kalır sadece. (Sakın bana Kripton gezegeninden gelmiş olabilir şeklinde soğuk espriler yapma)”’

      Benim yapmama gerek yoksiz kendi kendinize yapıyorsunuz soğuk espriyi!

      ”Kuran’ı karşılaştırabileceğim yeterince insansal somut obje var çok şükür.”

      Ne zamandan beri? Siz altı 6 öncesine kadar, ”gözlerine örtü, kulaklarına ağırlık konulanlardan mıydınız” O yüzden mi islamı hinduizm ve panteizmle karşılaştırıp neye inanacağınıza karar vermeye çalışıyordunuz? Eğer hinduizm ya da panteizmden birinden yana karar verseyiniz o zamanda onların 40 yıllık filozofumu olacaktınız? Ben daha münazaranın başında neredeyse biyografimi vermekten çekinmeyecek kadar açık olmuşken kibirli oluvermişim! Siz maalesef kendi boşluklarınızı ithamlarınızla doldurma yoluna girmişsiniz!

      ”’ŞÖYLE DEMİŞİM:Bana ayet bul getir diyorsunuz! Nasıl yapayım sizin gibi müzemmilin (örtünen) yerine kendimi mi koyayım?

      ŞÖYLE CEVAP VERMİŞSİNZZ:İşkembeden 1/40 oranını atarken neyin yerine koyuyorsan oraya koy.”’

      Kendinizi ne hale düşürdüğünüzün bundan daha güzel anlatımı olabilirmi? Ezbere paylaştığınız bir ayet ve sonrasında yaptığınız hata size farkettirildiğinde veremediğiniz tepki! Bu 1/40 olayının başlangıcıda komedi! Sırf nasıl saptırdığınız görülsün diye bu iddianızı dayandırdığınız yazımı buraya kopyalıyorum!

      ”Son dini ele alırsak bir insanın elindeki 40 birim malın 1 birimini kendisinden aşağıda olanlarla paylaşmasını öğütler şeklinde yönlendirmeler vardır, biliyoruz!”

      Yazılanı anlamak ayrı br meziyettir! Bu sitede yazılarımı okuyan bilir kaynağı açıkça veririm. Kaynak Kuran ise Kurandır, İncil İse İncil vs. Ama ben açıkça din demişim, yönlendirme değil yönlendirmeer demişim. Üstelik ben eğer bu hesaplama Kuranda olsa idi yazıyı böyle yazmaz doğrudan ayeti paylaşırdım! Yani din demez Kuran derdim! Eğer Kuran eşittir dindir diyorsanız! Önce kurandan 5 vakit namaz ayetini ya da avliye hesabını işaret eden ayeti bulup çıkaracaksınız! Kuranda ezan ayeti var mı? Kurana göre namazda sünnet varmı? S.arabistanda neden sünnetler kılınmaz?

      Her neslin farklı bir geleneği dine iliştirdiği ortadayken bana bu şekilde kelime oyunlarıyla gelirseniz olan size olur!

      ”Ben Kuran’ı defalarca okudum, her okuyuşumda da sorgulayarak, düşünerek okudum, Allah’ın istediği gibi yani;
      ”…Kuran’ı ağır ağır, düşüne düşüne oku.”(Müzzemmil4)”

      diye yazarsınız ve yine başaramadığınız görülür, çünkü ayeti hala anlamamışsınızdır!

      Bu arada yine kendi hükmünüzü verme yolunda kendinize yeni bir klişe tamlama buluyorsunuz ”UYDURULMUŞ HADİS”

      diyorum ya insanoğlu tuhaf! Siz 1400 yıl sonrasında nereden biliyorsunuz hangi hadisin uydurma olduğunu? Birileri hadis kitaplarını yasaklamış hatta yakmış! O zaman size günaydın ilk yazılan kuran mushafı da ikincisi yazıldıktan sonra yakılmıştı! Hadi bakalım aynı mantıkla bu durumuda değerlendirin!

      ”’YAZIMA CEVABINIZ:Sanırım sen de peygamberin yanındaydın o 1/40 oranı uygulanırken ki bu kadar savunuyorsun oranı. Ben sana ayet yazmışım, sen karşılığında kimin uydurduğu belirsiz olan bir oranı getiriyorsun karşıma.
      Bir bütün paylaştırılırken payların toplamının bütüne eşit olması gerektiği mantıksız diyorsan dediğin gibi olsun. Yani Allah seni memnun etmek için ”paylar toplamını bütüne eşitleyin” diye ayet indirmeliydi öyle mi?”’

      Benim indirmeliydi ya da indirmemeliydi diye bir derdim yok ! Sizin avliye hesabı için ayet aramayıp 1/40 oranı için ayet arama teleşınıza düşmenizin ortaya çıkarttığı komedi var!

      ”’ŞÖYLE DEMİŞİM:Anlıyorum sizi destekleyici ayetleri arayıp burada paylaşmaya çalışıyorsunuz! Ama bunu yaparken sizden ricam eyetin önüne arkasına bakmanız!
      Bakın sizin paylaştığınız ayet Bakara,9 dan önce gelen 8 de ne diyor!
      ”İnsanlar içinden bazıları vardır, “Allah’a ve âhıret gününe inandık” derler ama onlar inanmış değillerdir.” Bakara,8 (sizin 9 için alıntıladığınız Y.N.Öztürk meali)
      ”Allah’ı ve inanmış olanları aldatma yoluna giderler. Gerçekte ise onlar öz benliklerinden başkasını aldatmıyorlar. Ne var ki, bunun farkında olamıyorlar.” Bakara,9 Y.N.Öztürk meali
      Şimdi söyleyin bakalım,eleştirinizi tamamlasın diye paylaştığınız ayette ”öz benliklerinden başkasını aldatmıyorlar” şeklinde tanımlananlar kimler? Onca yazışmadan sonra sayın 1okuyucu’yu hala onlardan biri olarak mı görüyorsunuz? Bence burada bilerek veya bilmeyerek alakasız bir ayeti paylaşmış ve muhatabınızla aranızdaki münazaraya fitne karıştırmış durumdasınız!

      BÖYLE CEVAP VERMİŞSİNİZ:Ben alakasız bir ayet paylaştığımı hiç sanmıyorum, o ayeti hangi konuda paylaşmışsam onunla birlikte verin ki alakasız olup olmadığı da ortaya çıksın.”’

      Alakalı olduğuna inansaydınız benden istemez siz kendiniz ne dediğinizi buraya kopyalardınız! O nedenle laf ebeliği yapmayın! Ayetlerden kes kopyala yapıp üzerlerinden yorum devşiriyorsunuz!

      Avukat olma konusuna gelince, karşılıklı yazılan yazıları sadece karşılıklı yazışanların görebildiği bir münazara ortamı olsaydı burada ben müdahale edemezdim! Ama yazılan her yazı siteyi okuyanların tamamına hitabendir ve ben okuyabildiğime cevapta veririm!

      ”’Kıssada herkes üzerine düşeni yapmıştır, yani yapmaları gereken neyse onu. İblis’in Adem’i günaha sokması gerekiyordu, İblis görevini yaptı. Cennete Allah’ın izni olmadan girmesi imkansızdı, görevini yapmak üzere Allah’ın izniyle girdi. Adem’in yasak elmayı yemesi ve günah işlemesi gerekiyordu. O da onu yaptı. Yasak meyvanın kendini yedirtmesi gerekiyordu, yedirtti.
      Adem cennet için değil yeryüzü için yaratılmıştı.
      ”Bir zamanlar Rabbin meleklere ‘Ben yeryüzünde bir halife atayacağım’ demişti…”(Bakara30)
      Yeryüzünde bir görevi vardı Adem’in, emanet ona verilecekti; yani özgür irade ve Esma. Özgür iradeyi kullanıp kullanamadığı cennette test edildi. Adem elmayı yiyerek günah işleyebildiğini, yani özgür iradeyi kullanabildiğini gösterdi, artık yeryüzüne inmeye hazırdı. Akabinde bedenlenerek ve üreme organlarına kavuşarak yeryüzüne indi. İblis de onunla birlikte indi kendi görevini yerine getirmek üzere. Meyve hakkında konuşmaya bile gerek yok.”’

      Evet bunu baştan söyleyinde de her münazarada sıkıştığınızda aslında inanmadığınız özgür irade hikayesine sığınmayın! Özgür iradenin olmadığının en büyük delili Adem hikayesidir! Bu 3 dine göre herşeye
      tezatlarla dolu bir ortaoyunundan ibarettir! Tanrının melekleri Ademin önünde diz çöktürmesi Ademin gözünü boyamak ve onu matah bir varlık olduğuna inandırmaya çalışmaktan öte bir anlam taşımaz! Acaba şeytan kendisi için şeytanın lanetlendiğine inanan ademin arkasından kıs kıs da gülmüşmüdür! Vah zavallı saf Adem! Daha ilk insan tanrısına bile güvenemeyecekse kime güvenecek!
      İşte verdiğiniz cevabın özü aynen yukarıdayazdığım gibidir!

      ”Adem elmayı yiyerek günah işleyebildiğini, yani özgür iradeyi kullanabildiğini gösterdi, artık yeryüzüne inmeye hazırdı”

      Yani diyorsunuz ki geleceğin de yaratıcısı olan tanrı bir olayın gelecekte olup olamayacaığını Adem üzerinden test etti! O zaman tanrı sürekli test ediyor ne dersiniz! Ve her testin sonunda gönderdiği elçi veya kitap ise o zamana kadar yaptığı testin başarısız olduğunun ilanıdır! Deneye-yanıla hüküm vermek tanrısallıktır diyorsanız buyurun deyin!

      ”Kendinize çok iyi bakın, inançlı olmaya çalışın, bir parça inancın kimseye zararı olmaz. Aksine büyük yararını görürsünüz.”

      Yukarıdaki öğüdü 1 yıl önceki size yapsaydınız daha mantıklı olurdu! Hani hala arayan size!

  49. mehmet gezmiş dedi ki:

    dünyada bir avuç insan varken ilahi kitaplar geliyor, ahlakı, iyiliği ve bu güne kadar bilinen bütün iyi şeyleri emredip bütün kötüleri yasaklayan ve son kitap kur’an öyle edebi öyle şiirsel ve günümüze gelen mucizeler barındırıyor ve biz bunun neresini tartışıyoruz . bugün kaçmilyarlık dünya nufusunun ürettikleri nerede o zaman… dünyaya gönderilmemizin tek sebebi

  50. Yılmaz dedi ki:

    1 okuyucu,

    Evrimi bildiğini iddia edip, arkasından da son 20 yıldır düşünsel planda herhangi bir evrim ya da ilerleme kaydedemediğini sanki övünülecek bir şeymiş gibi sunmaya çalışan Toro’ya cevap vermeyeceğim. Senin de diğer sorularına cevap vermeyeceğim, çünkü etik bir tartışma yürütmediniz. Toro zorda kalınca kendisini zorlayan hususlara cevap vermek yerine ortadan kaybolmayı tercih etmişti ve sen devreye girmiştin. Sen zorda kalınca da bu sefer sen sıkıştığın hususlara cevap vermek yerine ortadan kaybolmayı tercih ettin ve senin yerine Toro ortaya çıkıp kendisine yöneltmiş olduğum ve kaçmasına neden olan hususlara cevap vermeden, sana yöneltmiş olduğum ve senin kaçmana neden olan hususlara da(örneğin İslamın dullar ve yetimler hususunda çok eşliliğe izin vermesini ağır şekilde eleştirirken, evlilik dışı ilişkileri hoşgörmen ve kazara oluşan gebeliklerde doğmamış bebeklerin katledilmesine ayrıntı demen, üstelik de kendini karşılık beklemeden erdemde bulunan gelişmiş bir kişilik olarak tanıtman vb.)cevap vermeden sadece kendi işine gelen hususlara değinerek tartışmaya devam etmeye çalıştı. Bense hiç etik olmayan bu tavır karşısında tartışmayı sürdürmeye gerek olmadığı için tartışmayı sonlandırmıştım.

    Sadece Tevbe 29 ile ilgili soruna bir cevap borcum var ve onun için buradayım. Bana Tevbe29 hakkında bir soru sormuştun, ben de islam tarihi bilgisine güvendiğim bir arkadaşıma e-mail attığımı, cevap gelirse sana ileteceğimi söylemiştim. Şimdi sana mailime gelen cevabı ve kendi yaptığım inceleme sonucunda edindiğim sonucu bildireceğim.

    Ben arkadaşa aşağıdaki maili atmıştım;
    ”Bir süredir bazı ateist arkadaşlarla tartışmalarım oluyor. Tevbe29 ayette kastedilen kendilerine kitap verilenlerin kimler olduğunu biliyor musunuz. Surenin başında ültimatom verilen müşriklerle tevbe29un bir ilişkisi var mı? Örneğin günümüzdeki Yahudi ya da Hristiyan toplumlar ya da halen aramızda yaşamakta olan ateistler ya da deistler bu tanıma girer mi?
    selamlar”

    Arkadaştan aşağıdaki cevap geldi;
    ”ELBETTE… Ayetler arasındaki ilişki çok önemli. Kuran’da çelişki yoktur. Kuran’da bize saldırmayanlara saldıramayacağımız bildirilir. Örneğin Mumtehine 7-8.”

    Aynı arkadaşın kendisine ait olan Kuran mealinde ise Tevbe29 için şu açıklama yeralıyor;
    ”Burada sözü edilen gruplar müslümanlara saldırmış ve zarar vermiş gruplardır. Hadislere dayalı tefsirlerde ”cizye” kelimesi Kitap Ehline yüklenen özel bir vergi olarak yorumlanıyor. Halbuki cizye kelimesi ”karşılık” anlamına gelen ”CeZaYa” kelimesinden türer ve kullanıldığı bağlam dikkate alındığında ”savaş tazminatı” olarak anlaşılmalıdır. Müslümanların yönettiği bir devlette farklı dinleri izleyenlere yüklenecek farklı bir vergi İslamın temel prensiplerinden olan din özgürlüğü ile çelişir. Bir ülkenin vatandaşları arasında dini inançlarından dolayı vergi konusunda ayrıcalık yapmak dinde zorlama oluşturur.”

    Ben kendi yaptığım incelemeden şu çıkarımlara ulaştım.
    Önce ayetleri alt alta sıralayalım.
    ”Kendilerine kitap verilenlerden Allah’a ve ahiret gününe inanmayan, Allah’ın ve resulünün yasakladığını haram saymayan ve hak dini din edinmeyenlerle, boyun eğerek kendi elleriyle cizye verecekleri zamana kadar savaşın.”(Tevbe29)
    Görüldüğü gibi burda ”kendilerine kitap verilenler” ifadesi kullanılmış(yani yahudi ve hristiyanlar kastedilmiş) ama iş burada bitmiyor. Allah’a ve ahiret gününe inanmayan….diye devam ediyor ayet. Yani Yahudi ve Hristiyanların tamamı değil sözedilenler, sadece belli bir kısmı.(Yani o dönemde müslümanlarla aralarında husumet bulunan, müslümanlara çeşitli şekillerde zarar vermiş olanlar kastediliyor bence de). Sonraki ayetlere bakalım;
    ”Yahudiler, ‘Üzeyr Allah’ın oğludur’ dedi. Hristiyanlar da ‘Mesih Allah’ın oğludur” dedi…..”(Tevbe30)
    ”Allah’ın yanında hahamlarını ve ruhbanlarını da rabler edindiler…..”(Tevbe31)
    ”Allah’ın nurunu ağızlarıyla söndürmek istiyorlar….”(Tevbe32)
    ”O, resulünü hidayet ve hak dinle gönderdi ki, MÜŞRİKLER hoşlanmasa da o dini, dinin bütününün üstüne çıkarsın.”(Tevbe33)

    Açıkça görülüyor ki Allah sözü geçen ehli kitap kabileleri aynı zamanda MÜŞRİK olarak tanımlıyor.

    ”….MÜŞRİKLER sizinle nasıl topyekün savaşıyorlarsa siz de onlarla topyekün savaşın!…”(Tevbe36)

    Yani sonuç olarak, şahsi görüşüme göre Tevbe 29 bütün ehli kitap mensuplarından değil de o devirde yaşamış ve müslümanlara zarar vermiş olan bazı ehli kitap kabilelerden sözediyor, söz konusu ehli kitap kabileler aynı zamanda MÜŞRİK olarak nitelendirildikleri için Tevbe suresinin başında ültimatom verilen müşrik kabilelerin arasında olabilirler.
    Aksini düşünmek ve Kuran müslüman olmayan tüm topluluklara savaş açılmasını emrediyor şeklinde düşünmek Kuran’ın pekçok ayetiyle ve ruhuyla çelişir kanımca. Örneğin;

    ”…Allah yolunda gaza için dolaştığınızda iyice anlayıp dinleyin de size selam verene/barış teklifi sunana ‘Sen mümin değilsin’ demeyin. İğreti hayatın menfaatine göz dikiyorsunuz ama Allah katında çok ganimetler vardır….”(Nisa94)
    ”Sizinle çarpışmaya girenlerle Allah yolunda siz de çarpışın. Ama haksız yere saldırmayın/çarpışmada zulme sapmayın….”(Bakara190)
    ”Eğer savaşı onlar sona erdirirlerse Allah çok affedici, çok merhametlidir.”(Bakara192)
    ”…Eğer çarpışmaktan vazgeçerlerse artık zalimlerden başkasına düşmanlık yapılmayacaktır.”(Bakara193)
    ”…azgınlık edip size saldırana SİZE SALDIRDIĞI ŞEKİLDE VE ÖLÇÜDE SALDIRIN…”(Bakara194)
    ”Allah sizi din konusunda sizinle savaşmamış ve sizi yurtlarınızdan çıkarmamış kimselere iyilik etmekten, onlara adaletli davranmaktan men etmez…”(Mümtehine 8)

    Bundan sonraki cevaplarınıza kendimi çok fazla mecbur hissetmedikçe cevap vermeyeceğim, çünkü gerçekten çok işim var ve vaktimi doğru değerlendirmek istiyorum. Onun yerine aşağıdaki ayetlerin tavsiye ettiği şekilde davranacağım;

    ”Özbenliklerine hainlik edenler için didinip durma!Çünkü Allah sürekli hainlik eden günahkarı sevmez.”(Nisa107)
    ”Boş lakırdıyı duyduklarında ondan yüz çevirir şöyle derler:’Bizim amellerimiz bize, sizin amelleriniz size! Selam olsun hepinize! Biz cahilleri önemsemeyiz.”(Kasas55)
    ”Bırak onları kendilerine vaat edilen günlerine kavuşuncaya değin dalıp gitsinler; oynayıp oyalansınlar.”(Zühruf83)

    • 1okuyucu dedi ki:

      Yılmaz;

      “””””Burada sözü edilen gruplar müslümanlara saldırmış ve zarar vermiş gruplardır. Hadislere dayalı tefsirlerde ”cizye” kelimesi Kitap Ehline yüklenen özel bir vergi olarak yorumlanıyor. Halbuki cizye kelimesi ”karşılık” anlamına gelen ”CeZaYa” kelimesinden türer ve kullanıldığı bağlam dikkate alındığında ”savaş tazminatı” olarak anlaşılmalıdır. Müslümanların yönettiği bir devlette farklı dinleri izleyenlere yüklenecek farklı bir vergi İslamın temel prensiplerinden olan din özgürlüğü ile çelişir. Bir ülkenin vatandaşları arasında dini inançlarından dolayı vergi konusunda ayrıcalık yapmak dinde zorlama oluşturur.”””””

      Kendilerine kitap verilenlerden Allah’a ve ahiret gününe iman etmeyen, Allah’ın ve Resûlünün haram kıldığını haram saymayan ve hak din İslâm’ı din edinmeyen kimselerle, küçülerek (boyun eğerek) kendi elleriyle cizyeyi verinceye kadar savaşın. (tevbe-29)

      Kendilerine kitap verilenlerden Allah’a ve ahiret gününe iman etmeyen, Allah’ın ve Resûlünün haram kıldığını haram saymayan ve hak din İslâm’ı din edinmeyen kimselerle, küçülerek (boyun eğerek) kendi elleriyle savaş tazminatı verinceye kadar savaşın. (tevbe-29)

      alltaki ayette “cizye” kelimesini kaldırarak yerine “savaş tazminatı” cümlesini koydum, ortaya “savaş tazminatı verinceye kadar savaşın” anlamında ucube bir cümle çıktı,

      savaş tazminatı savaşan devletler arasında savaşı kaybedenlerden talep edilir, savaş tazminatı almak için savaş açıldığını ilk defa senden duyuyorum,

      sanki söz konusu gruplarla daha önce savaşılmış, karşı taraf savaşı kaybetmiş ama savaş tazminatı vermemiş, o nedenle savaş tazminatı almak için Kuranın tanrısı savaş tazminatı verinceye kadar onlarla savaşın demiş, öylemi?

      demek Müslümanlara saldırıp zarar verenlere uygulanacak yaptırım cizye veya savaş tazminatı verene kadar onlarla savaşmak öylemi? İstersen arkadaşına tekrar mail at, sor bakalım maide 33’ten haberi var mı?

      mail attığında şunu da sor, Müşrikler Medine önüne geldiklerinde (bedir ve uhud’u yok say) o sırada Müslümanlara savaş farz kılınmamış olsaydı, Müslümanlar bize savaş izni çıkmadı deyip, koyun gibi boyunlarını kılıcın önüne mi uzatırlardı? yoksa canlarını mallarını ırzlarını korumak için Müşriklerle savaşırlar mıydı?

      bizim bir yere kaçtığımız yoktu, sadece işten güçten, sosyal hayatımızdan arta kalan zamanlarda internete girebildiğimiz için gecikmeli cevap verdiğimiz durumlar olmuştur, sanırım son 2 veya 3 mesajına ayrılman nedeniyle cevap vermeye gerek görmedim,

      nasıl davranacağına gelince, gölge etme başka ihsan istemeyiz.

      • Yılmaz dedi ki:

        1okuyucu,
        Aman gölge etmeyeyim de sen güneşlenmeye devam et. Yine de bu Tevbe29 konusuna bulaştığım ve kişisel yorumlarda bulunduğum için(belki de hatalıydı şahsi yorumlarım) bu konularda otorite kabul edilen şahısların düşüncelerini de burada belirtmek zorunda hissediyorum kendimi. Aşağıdaki maili attığım diğer bir arkadaştan gelen yorumu da vereceğim. Benim gönderdiğim mail şu idi;
        ””Bir süredir bazı ateist arkadaşlarla tartışmalarım oluyor. Tevbe29 ayette kastedilen kendilerine kitap verilenlerin kimler olduğunu biliyor musunuz. Surenin başında ültimatom verilen müşriklerle tevbe29un bir ilişkisi var mı? Örneğin günümüzdeki Yahudi ya da Hristiyan toplumlar ya da halen aramızda yaşamakta olan ateistler ya da deistler bu tanıma girer mi?
        selamlar””
        Bugün aşağıdaki cevabı aldım;
        ”Söz konusu ayet surenin başında sözü edilen, kendileriyle antlaşma yapılmış olup daha sonra antlaşmayı bozmuş olan müşrik kabileler ile alakalıdır ve günümüzdeki ateistler ve deistleri kapsamaz. (Bu ayette belirtilenler gibi bize saldırır ve surenin başında anlatılanlar gibi şeyler yaparlarsa onlarda bu kapsama girer).”

      • 1okuyucu dedi ki:

        Yılmaz;

        söz konusu ayetin sözleşmeyi bozan müşriklerle hiçbir alakası yoktur,
        çünki söz konusu ayet gayrimüslimlerden cizye alınmasını emreden bir ayet ve vermek istemeyenlerden savaşarak zorla alınmasını emreden bir ayet,

        daha önce başka bir arkadaşa verdiğim cevabın bir kısmını kopyalıyorum.

        ———–
        Kendilerine kitap verilenlerden Allah’a ve ahiret gününe iman etmeyen, Allah’ın ve Resûlünün haram kıldığını haram saymayan ve hak din İslâm’ı din edinmeyen kimselerle, küçülerek (boyun eğerek) kendi elleriyle cizyeyi verinceye kadar savaşın. (tevbe 29)

        Kendilerine kitap verilenlerden Allah’a ve ahiret gününe iman etmeyen

        Allah’ın ve Resûlünün haram kıldığını haram saymayan

        hak din İslâm’ı din edinmeyen kimselerle

        küçülerek (boyun eğerek) kendi elleriyle cizyeyi verinceye kadar savaşın.
        yukarıdaki cümlelerden devlete başkaldıran silahlı gruplar anlamını nasıl çıkarabilirsin,

        ilk cümle ahiret inancı olmayan bazı Yahudileri, İsayı tanrı edinen Hristiyanları,

        ikinci cümle haramları haram saymayanları, yani Yahudileri, Hristiyanları, Müşrikleri, (şarabı haram saymıyorlar veya domuzu)

        üçüncü cümle İslamı kabul etmeyenleri yani Müslüman olmayan herkesi saydıktan sonra dördüncü cümle cizyeyi vermeyi kabullenene kadar onlarla savaşın diyor,

        Müslüman olmayan herkesin tarif edildiği bir ayette kastedilenlerin, devlete baş kaldıran silahlı gruplar olduklarını iddia edersen, Müslüman olmayan herkesin devlete başkaldırdığını iddia etmiş olursun,

        KALDI Kİ BU AYET İNMEDEN ÖNCE ORTADA CİZYE DİYE BİR UYGULAMA YOK ki cizye vermemek için devlete silahlı başkaldırıda bulunan gruplardan söz edilebilsin,

        yani daha ortada gayrimüslimlerden cizye alın diye bir emir yokken nasıl olurda silahlı guruplar cizye vermemek için başkaldırırlar?

        ne dersin, sakın bu devlete başkaldıranlar gaipten haber almış olmasınlar?

        zaten bu ayet indikten sonra kendi rızalarıyla cizye vermek istemeyenlerle SAVAŞIN DENDİĞİ için cizye vermek istemeyenlerin savaşmayı göze almaları gerekiyor, silahlı başkaldırıda bulunup bulunmamalarının da bir önemi yok, çünki DEVLETİN KENDİSİ ONLARA SAVAŞ AÇIYOR?
        ————

        gördüğün gibi tevbe-29, Müslüman olmayan HERKESİ kapsıyor ve ilk defa uygulanıyor olması nedeniyle anlaşmaya uymayan müşriklerle bir ilgisi yok, anlaşmaya uymayan müşriklerle ilgi ayet ise tevbe-5’tir.

        Haram aylar çıkınca bu Allah’a ortak koşanları artık bulduğunuz yerde öldürün, onları yakalayıp hapsedin ve her gözetleme yerine oturup onları gözetleyin. Eğer tövbe ederler, namazı kılıp zekâtı da verirlerse, kendilerini serbest bırakın. Şüphesiz Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir. (tevbe 5)

        çok merak ediyorum, senin şu akıl hocaların okuduklarını anlamaktan aciz midirler? ki hiç alakası olmayan şeyler söyleyebiliyorlar,

        kendi dinlerini savunurken sapla samanı birbirine karıştırma becerisini nasıl gösterebiliyorlar anlayamıyorum, yada sapla samanı birbirine karıştırma kurnazlığı mı deseydim?

    • toro dedi ki:

      Sayın Yılmaz,

      Ben DÖNDÜĞÜNÜZÜ(!) farketmemişim! İşlerimden dolayı bazen ara vermem gerekebiliyor bazen de papağanlaşmaktan sıkılıp aslıma dönmek için ara veriyorum! Ama tabi sizin gibi 6 aydır oldukça inançlı olan birisi için karşıdakinin ikrarıönemli değildir! Siz tanrınızdan o kadar korkarsınız ki niyet okuyarak yanlış yapmaktansa niyet okumadan insanların ikrarlarına saygı duymayı tercih edersiniz! O yüzden beni başka bir katılımcıyla birbirimizi yedekliyormuş gibi itham etmezsiniz! Bu niyet okumaları ancak biz yaparız çünkü siz tanrıdan korkuyor ama biz korkmuyoruz değilmi?

      Neyse anlaşılıyor ki 6 aylık son kitaba inanmaya karar verme evrenizin akabinde inançlı olmanız şerefine kazanmak için aradığınız savaşlarda kendinizce kazanamadığınız zaferler sonrası yardım almaya karar verdiniz! Kendinize sanırım yukarıyla kırmızı telefon hattı sahibi, yorumlayamayanı tanrısına soran bu sayede ayetlere parantezler açma yeteneği gelişmiş arkadaşlar edindiniz! Artık yardım alıyorsunuz!

      Ama değerli arkadaşım bir tanrıya inansın ya da inanmasın biri ikrarından dönerken, dönüşünün şerefine münazara etmeye güç yetiremediklerini karalamaya çalışıyorsa o kişi önce kişilik problemini çözmeli ondan sonra inançlılık ya da inançsızlık seçeneklerini değerlendirmelidir!

      Sizi defaten benimle münazara yaparken başkasını arada kullnmayın ya da benimle ortak çalıştığını iddia etmeyin diye uyardım! Siz karşınızdaki insanın samimiyetini bile kazanmaya çalıştığınız savaş uğruna dikkate almıyorsanız ve bu hırs sizin okuduklarınızı anlamanızı engelliyorsa bu halde kiminle sağlıklı bir iletişime geçebilirsiniz! Topu topu 6 ay önce adım atmaya karar verdiğiniz bir inancı 40 yılldır yaşıyormuş gibi tavsiye edip üstüne birde insanları görmemekle, yanlış yapmakla suçluyorsunuz! Sayın yılmaz siz önce 6 ay önceki halinizle, yani görmeyen,yanlış yapan halinizle uğraşın! 6 ay önce az daha hangi inancın 40 yıllık müridi gibi davranmanın eşiğindeydiniz onu sorgulayın! Ondan sonra istikrarlı bir şekilde yeni inancınızda bir 20 yıl geçirin ki başkasının ”20 yıldır düşünsel planda herhangi bir evrim ya da ilerleme kaydedemediğini” söylemeye hakkınız olsun! Unutma ki sen 6 ay önce hala hangisini seçeceğini düşünüyor karşılaştırma yapıyorken ben 19,5 yıldır hiçbirini seçmemiş bir insan olarak yaşıyordum!

      Bu yüzden sınıfa son gelen öğrenci gibi kendini öğretmenine kanıtlamak için kullanacağın başka argümanlar bul! Özellikle beni kendini yeni dinine kanıtla malzemesi olarak kullanmaya kalkışma! Yoksa bir önceki vedandan önce sana zevkle öğretmeye çalıştığım dinini yine aynı zevkle öğretmeye devam ederim! Sonra sen yine bir deistin nasıl olupta 6 ayını doldurmuş bir inançlıdan(!) daha çok şey bilebileceği düşüncesini taşıyamaz ve yine kendi İKRARINLA siteden gidebilirsin!

      • Yılmaz dedi ki:

        Toro,
        Baştan başa kibirle dolu yazını acıyarak okudum. 20 yıldır hiçbir ilerleme kaydedememiş olmana hiç şaşmıyorum doğrusu, herşeyi bildiğini sanan ama hiçbirşey bilmediğini bile idrak etmekten aciz bu kafa yapısıyla değil 20 yıl 20.000 yıl bile herhangi bir ilerleme kaydedemezsin. Seni sürekli kendini seyredip büyüklük hayallerine daldığın dev aynanla ve herşeyi bildiğine ve insanlara dinlerini öğrettiğine ilişkin halüsinasyonlarınla başbaşa bırakıyorum.
        Papağanlık konusunda ise haklısın, çünkü papağan gibi aynı lafları yineleyip duruyorsun, baksana cevabını çok güzel aldığın niyet okuma masallarına başlamışsın yine. Samimiyetten birazcık nasibini almış bir insan olsan bu masalları bırakır ve kaçmana neden sorulara cevap üretmeye çalışırdın.
        Gördüğün gibi insanlar senin 20 yılda yapamadığın ilerlemeden çok daha fazlasını 6 ayda yapabiliyor. Ayrıca senin sahip olduğun gibi bir dev aynası bende olmadığı için sınırlarımı biliyorum, hata yapabileceğimi kabul ediyorum ve gerek duyduğum takdirde bilgisine güvendiğim insanlarla iletişim kurmaktan çekinmiyorum.

        Sana dev aynanla mutluluklar dilerim.

      • toro dedi ki:

        Sayın Yılmaz,

        Zoruna gitmenize hiç üzülmedim, artık sizin gibilere üzülmeyi bıraktım! Zeka seviyesi belli bir noktanın üzerindeymiş gibi görünen ama sadece görünen insanlara artık sadece hakettiklerini veriyorum!

        Bana hitaben yazdığınız son yazıda kapasitenizin sınırları konusunda verdiğiniz bilgiler benim için yeterlidir! Nasıl bir zeka bir deistin kendini 20 yıldır geliştirememesinden şikayet eder! Ne olmasını bekliyorsunuz Deizme yakın bir insanın kendini geliştirmesi demek deizm den teizme atlamasımıdır?

        Emin olun ki bilerek yapıyorum Yılmaz! Çünkü sizden umudum vardı! İki farklı uçtaki iki insanın anlaşabileceğini ve bu anlaşmanın okuyanlara ilham verecek münazaraların ortaya çıkmasına yol açacağını düşünmüştüm, bunu ilk anda söylemiştim! Ama sizin o satır aralarına gizlenen öfkeniz ve hiddetiniz kendiniz gibi olmayanlara nasıl baktığınız konusunda sizi ele verdiğinde artık benim için gösterilecek hoşgörü kalmamıştı! Siz inancınız gereği sıkıştığınızda karşınızdakini aşağılama konusunda eğitim alıyorsunuz! Bunu farkında olmadan alıyor ruhunuzu bununla şekillendiriyorsunuz! Kendi doğrularınızı bencilce dayatmaktan, dayattığınız doğruların kabul görmemesinden üstelik birde sorgulanmasından ödünüz kopuyor! İşte o anlarda aslında bir inanır değil taraf oluyor! Ne olursa olsun kendinizi kazanmak zorunda olduğunuz bir savaşta savaşçı bizleri ise bertaraf edilmesi gereken düşmanlar olarak görüyorsunuz! Hele karşınızda ki laf kalabalığında size yetişemiyorsa değmeyin keyfinize! Sizin gibilerin gerçek yüzleri baltayı taşa vurduğunuzda görülür!

        Şu saçmalığa şu aslında hiç birşey bilmiyorum ama konuşuyorum manifestosuna bakın;

        ”Evrimi bildiğini iddia edip, arkasından da son 20 yıldır DÜŞÜNSEL PLANDA HERHANGİ BİR EVRİM YA DA İLERLEME KAYDEDEMEDİĞİNİ sanki övünülecek bir şeymiş gibi sunmaya çalışan Toro’ya cevap vermeyeceğim.”

        Teist olmaya henüz 6 ay önce karar vermiş biri olarak bana anlatırmısınız, sadece bir yaratıcının varlığına inanıp dinlere inanmayan birisinin 20 yılda düşünsel planda nasıl bir evrim yada ilerleme göstermesi gereklidir? Ne yapayım evrim geçirip tek değil 2 tanrıyamı inanayım ya da ateistliğemi geçeyim? Yok ama sen senin kimbilir kaç yıl sonra henüz dahil olmaya karar verdiğin inanca geçmemin bir evrim ya da ilerleme olacağına inanıyorsun!

        Sonra çıkmış burada dev aynalarından, kibirden bahsedip süslü sözlerle bezediğin maskeni gizlemek için bana yüklenmeye çalışıyorsun! Sayın arkadaş sen 6 ay önce hangisine geçsem ya da hangisine inansam diye seçmece yaparken ben tam yirmi yıl önce kararımı vermiştim! Senin gibi yıllarca ordan oraya yalpalamadım zihnimi! Burada beni okuyanlar inanıyorum ki zaman zaman onları sinir etsemde benim hakkaniyetimden ve dürüstlüğümden ve bilgi paylaşırken ki özenimden şüphe etmemektedirler! Ben bazen fikirlerimi sert olarak dile getirsemde karşımdakini asla düşmanım veya mağlup etmem gereken bir rakip olarak görmem! Helede sizin gibi 6 ay önce torbadan deizmi çekip deist olmaya karar verdikten sonra etrafıma 40 yıllık deistmişim gibi cakalar atmam!
        Ayrıca tazahürattan da hiç hoşlanmam! Ben burada alkış için yazmıyorum! Hiç bir şeyin ispatına talip değilim! Sadece meydanda sadece sizin olmadığınızı bilin istiyorum!

        Canınızı yakacaksa bile kusura bakmayın! Siz sadece ve sadece 6 ay önce kuranın tanrısını tercih etmeye karar vermiş birisiniz! Başkasına laf yetiştireceğinize önce 6 ay öncesine kadar kuranın tanrısını niye seçmediğinizin muhasebesini yapın ve onunla yüzleşin! 6 aylık inanırlığını birilerinin gözüne sokmaya çalışacağınıza 6 ay önce inançlar arasında yaptığınız seç-beğen-al ritüelinin hesabını nasıl vereceğinizi(!) düşünün! Ben evrimi ve düşünsel gelişimi neredeyse hinduist olacak birinden öğrenecek değilim! Kusura bakmayın ama siz önündeki tek seçeneği seçen değil önündeki seçeneklerden birini seçensiniz!

        Dev aynası ve kibir diyorsununz ya, hani doğru yolu bulmuşsunuz ya, hani biz yanlış yoldayız ya! Çok hoş! Siz müslüman doğdunuz ama müslüman kalamayıp taa hindu inançlarına kadar araştırıp seçmece yaptınız ve sonra birdenbire zaten içine doğdunuz bir inancı farkedip ona aşık oldunuz! Haliniz bu iken başkalarına öğüt verebiliyor olmanız sizin trajedinizdir!

        İşte bu trajedinin sizdeki farkındalığı sizin gibi zihni yalpalamayan insanlarla karşılaştığınızda sizi hırçınlaştırıyor! 20 yıla 6 ay sizin için hayal değilmi? Haleti ruhiyenizin özü budur!

        Son olarak laf ağızdan bir kere çıkar! Yazmıyacağım derseniz yazmazsınız!

  51. sercan dedi ki:

    tevbe 26.Sonra Allah, Resûl’ü ile müminler üzerine sekînetini (sükûnet ve huzur duygusu) indirdi, sizin görmediğiniz ordular (melekler) indirdi de kâfirlere azap etti. İşte bu, o kâfirlerin cezasıdır.
    ne hikmetse bu görünmeyen ordular 1400 yıldan bu yana birdaha hiç
    müslüman hırıstıyan savaşlarına katılma ihtiyacı görmemişler !!
    müslümanların sürekli savaş kaybedip sömürülmelerine ramen
    allah kılını bile kımıldatmamaya sanırım gökteki yıldızlar üzerine yeminmi etti????????????

  52. sercan dedi ki:

    bir kuldan alıntı YAZIKLAR OLSUN Peygamber Muhammed ül Emin di. Güvenilir kisiydi ona büyücü dediler sihirbaz dediler ama asla yalancı demediler diyemediler çünkü hayatında yalan söylememiş okuma yazma bilmeyen bir insan milyarlarca insanı peşine takabiliyorsa
    okuma yazma sı olmayan bir insan nasıl oluyorda şehirler arası ticaret yapıyor hesap kitap yapıyor bana açıklarmısın 40 yaşına kadar
    ve kendi 25 yaşındaiken ,,, 15 yaş büyük haticeyi aynı zamanda çok zengin ticaret le uğraşan
    kadını kendine aşık ederek evleniyor
    muhammet çok zeki ve ticarete kafası çalışan biri olmasa hatice onu alırmı
    sonuçta hatiçe patron muhammet yanında çalışan biri….
    saygılar…

  53. yılmaz dedi ki:

    1 okuyucu,
    Senin benim akıl hocalarım olduğunu iddia ettiğin(aslınca sadece nadiren mailleştiğim, bazı fikirlerine katılıp bazılarına ise katılmadığım kişiler) Kuran’a ve Allah’a inanan ve O’ndan korkan kişilerdir. Bu nedenle Kuran ayetlerini çarpıtma gibi bir yola gideceklerini hiç sanmıyorum, çünkü bunun hesabını veremiyeceklerini bilirler. Sözkonusu ayetlerin müslümanlara zarar vermiş(onlarla savaşmış veya savaşanlara yardım etmiş) kabileleri kastettiğini düşünüyorlar. Bu şekilde düşünmelerine neden olabilecek pekçok ayet var, bazılarını önceden vermiştim. İşte bir başkası;
    ”Dinde baskı-zorlama-tiksindirme yoktur….”(Bakara256)
    Ayrıca Kuran’da ehlikitapın tamamı olumsuz nitelendirilmez, senin iddiana göre onlarla da savaşılması gerekir.Mesela;
    ”Ama hepsi bir değildir. Ehlikitap içinden Allah için başkaldıran/Allah huzurunda el bağlayan/hak ve adaleti ayakta tutan/kalkınıp yükselen bir zümre de vardır. Gece saatlerinde secdeye kapanmış olarak Allah’ın ayetlerini okurlar. Allah’a ve ahiret gününe inanırlar, iyilik ve güzelliği belirlenmiş olana özendirirler, kötülük ve çirkinliği belirlenmiş olandan sakındırırlar. Hayır işlerinde yarışırcasına koşarlar. İşte bunlar hayra ve barışa yönelik hizmet üretenlerdir.”(Ali İmran 113-114)

    Farzedelim ki ‘cizye savaş tazminatıdır” şeklinde yorumlayan arkadaş yanılıyor. Bu durumda da bence abes birşey yok ortada. Allah kendisine ve ahiret gününe inananların zekat, sadaka,infak vs. vermelerini istediğine göre, inanmayanlardan da ”cizye” isteyebilir. Neticede mülk Allah’ındır.
    ”Bilmedin mi ki, göklerin de yerin de mülk ve saltanatı yalnız Allah’ındır…”(Bakara107)

    • 1okuyucu dedi ki:

      Yılmaz;

      anca fırsat bulabildiğim için şimdi cevaplıyorum,

      fazla uzatmanın bir anlamı yok, sonuçta herkes olaya kendi mantık penceresinden bakıyor, önemli olan objektif olmak, yani taraftar refleksi veya kişisel refleks göstermemek,

      Kuranın evrensel olduğunu iddia ediyorsanız, cizyenin İslâm dinini kabul etmeyen herkesten, yani gayri Müslimlerden alınacağı açıktır,

      biliyorsun İslâmın ilk şartı, kelimeyi şahadet getirmektir, kelimeyi şahadet İslâma giriş kapısıdır, kelimeyi şahadet getirmeyenler, (kapıdan içeriye girmeyenler) diğer şartları yerine getirseler bile Müslüman sayılmazlar,

      Kelimeyi şahadet getirmek için “la ilahe illahlah” demek yeterlidir, çünki asıl olan mektubun içeriğidir, postacının adı sanı önemli değildir,

      işte Tevbe-29, İslâmın 3. şartıdır, gerçekleşmesi veya gerçekleşmemesi, İslâmın 2. şartıyla doğru orantılıdır, yani 2. şart gerçekleşmezse 3.şart ta gerçekleşmez, veya tersi,

      İslamın 2. şartı nedir diye soracak olursan mesajlarımdaki sebep sonuç ilişkilerinde görebilirsin, bu şartı Kuran konusunda uzman olduklarını söyleyenlerde bilir ama asıl niyeti gizlemek için bu şartı kamufle ederler.

      ha bu arada, İslâmın şartı 5 değildir, yaklaşık 20 cıvarındadır,

      ülkemizde beşeri sistem geçerli olduğu için Devlet, inancının ne olduğuna bakmaksızın herkesten vergi topluyor, Devlet zekât toplamadığı için, zekâtı cemaatler veya ihale çeşmesinin başında oturanlar topluyor, yani rüşvetin adı zekât olmuş?

      yani Ülkemizde zekât, hani bir hadiste, peygamberin, zekât memurunun, “bunları bana hediye olarak verdiler” dediği hediyeleri kastederek, “eğer sen zekât memuru olmasaydın, sana o hediyeleri verirler miydi” diyerek tepki gösterdiği durum gibi…

      cevap yazmana gerek yok, sen inancını sömürmeye kalkanlara itibar etme o yeter.

      • yılmaz dedi ki:

        1okuyucu,
        Kafana göre İslam’ın şartlarının sayısını, sırasını ve içeriklerini belirlemen konusunda yorum yapmayacağım. Ama 1okuyucunun 2. şartı neymiş çok merak ettim doğrusu.

      • 1okuyucu dedi ki:

        Yılmaz,

        ben o mesajı yazarken sende herhalde tesadüfen buradan geçiyormuşsun gibi bir şey olmuş?

        benim koyduğum bir şart filan yok, Kuranı derinlemesine incelediğinde İslâmın şartlarının 5’le sınırlı olmadığını sende göreceksin, yani şartı bende değil Kuranda ara.

        o nedenle sana cevap verme niyetinde değilim, beni işkembeden sallamakla suçlasan da cevap verme niyetinde değilim.

      • yılmaz dedi ki:

        1okuyucu,
        ben herşeyi Kuran’da arıyorum, 5 şart saçmalığına inanmadığım gibi 20 şart yada 2. şart gibi saçmalıkları da kabul etmiyorum.

      • 1okuyucu dedi ki:

        o halde problem yok.

      • yılmaz dedi ki:

        PROBLEM YOK DOSTUM, KENDİNE İYİ BAK.

  54. Gencer dedi ki:

    Tarihin En Acı derslerinden biri şudur;

    Yeterince uzun zamandır aldatılmışsak, aldatmacayı ortaya koyan her türlü kanıtı reddederiz,
    Gerçeği bulmakla ilgilenmeyiz artık.
    Aldatmaca bizi kafeslemiştir artık.
    Tuzağa düştüğümüzü kendimize bile itiraf etmek, son derece acı vericidir çünkü.

    Carl SAGAN

  55. yücel dedi ki:

    En’âm 35:Eğer onların yüz çevirmesi sana ağır geldiyse, haydi gücün yetiyorsa yerin içine (inebileceğin) bir delik, ya da göğe (çıkabileceğin) bir merdiven ara ki onlara bir mucize getiresin! Allah dileseydi, elbette onları hidayet üzerinde toplardı. O halde cahillerden olma!.

    En âm 158:De ki: Bekleyin, şüphesiz biz de beklemekteyiz!.

  56. Havacı dedi ki:

    Sayın Yılmaz,
    Anladığım kadarıyla Kur’anla haşir neşir olmuşunuz. Ben 8 yaşından 48 yaşına kadar düzenli ibadetlerini yapan biriydim. Akademik eğitimim okuduğumu anlamaya yetecek kadar. Yüksek lisans ve değişik kademelerde yöneticiliğim var. Ancak Tahrim 1-5 arası ayetlerin iniş sebebini sorgulayınca Hz.Muhammed’in cariyesiyle olan ilişkisini ve onu o durumda gören karısı Hafsa’nın haklı serzenişine rağmen Allah’ın onu ve Hz.Aişe’yi tehdit etmesini şaşkınlıkla karşıladım. Bunca önemli konu arasında beş ayette yer alacak kadar önemli miydi bu konu. Allah niye taraf tuttu bu konuda?. Hafsa hem mağdur hem de azarlanıyor ve tehdit ediliyor. Bu ve benzeri bazı konular dini, peygamberi ve Kur’anı sorgulamam nede oldu. Neler söyleyeceksiniz?

    • yılmaz dedi ki:

      Sayın Havacı,
      Tahrim olayı hakkında pek bilgim yoktu, sadece bal ile ilgili bazı şeyler duymuştum, sizin sorunuz üzerine internetten biraz araştırdım. Size şunları söylemek isterim.

      1-Bu olayın iniş sebebine ilişkin araştırmalarınızın dini, Kuran’ı ve peygamberi sorgulamanıza neden olduğunu yazmışsınız, Tabi ki sorgulayacaksınız, bence sorgulamakta geç kalmışsınız. Bunu yapmak için 40 yıl beklememeliydiniz. Sorgulamadan inanmışsanız gerçek manada inanmamışsınız demektir.

      2-Gelelim olayla ilgili şahsi görüşlerime. Ben ilke olarak dinde Kuran dışında kaynak kabul etmem, zaten şimdiye kadar ne burda ne başka yerde, ne bir hadis, ne de başka bir rivayet yazmadım, söylemedim. Allah büyük çoğunluğu uydurma olan hadisleri ya da rivayetleri değil Kuran’ı indirmiştir, Kuran yeterlidir, kılavuzdur. Ancak yine de nadiren bazı ayetleri daha iyi anlayabilmek için iniş sebeplerine bakma ihtiyacı duyabiliyoruz., bu konuda size hak veriyorum.
      Söz konusu ayetlere bakınca benim anladıklarım;
      a) Peygamberimizin kendisine helal olan bir şeyi eşlerini memnun etmek için kendisine haramlaştırdığını, buna hakkının ve yetkisinin olmadığının Allah tarafından kendisine bildirildiğini
      b)bu konuda ettiği yemini bozmak zorunda olduğunun emredildiğini,
      c)peygamberimizin eşlerinden birine verdiği bir sırrın eşi tarafından ifşa edildiğini,
      d)eşlerinden bazılarının biraraya gelerek peygamberimize karşı tavır aldığını ama bu tavrı alarak peygamberimize haksızlık etmiş olduklarının ve tövbe etmeleri gerektiğinin, Allah’ın, Cebrailin, müminlerin ve meleklerin peygamberin yanında olduklarının Allah tarafından bu hanımlara bildirildiğini görüyorum.

      Konuyla ilgili olarak anlatılan bal hadisesinin gerçeği yansıtıyor olma ihtimali bence çok zayıf. Peygamberimizin cariyesi,eşi,oğlunun annesi olan Mariye ile ilgili rivayet belki doğru!!! olabilir, belki de tamamen asılsızdır. Ben hadis kitaplarında Kuran ayetlerini yiyip nesh eden keçilerden tutun, zina yapan dişi maymunu recmeden maymun topluluğu ve onlara destek olan sahabe öykülerine varana kadar bir sürü saçmalık okuduğum için rivayetlere güvenmiyorum. Ben şahsi olarak peygamberimizin insanlık tarihinin en büyük devrimcisi olduğuna inanıyorum, bu devrimle saltanatları yıkılan zulüm ve sömürü odaklarının peygamberimizi yıpratabilmek ve söz konusu devrimi geçersiz kılabilmek için bir yığın yalan ve iftira ürettiklerinden de şüphem yok.

      Nitekim bu karalama kampanyaları başka noktalarda hiçbir eksik bulunamadığından olacak hep eşleri üzerinde yoğunlaşmıştır. Eş sayısının fazlalığı zayıf nokta olarak görülmüştür. Peygamberimizin eşlerine kısaca göz atalım;
      1-Hatice:Peygamberimiz 25 yaşındayken kendinden büyük olan Hatice ile evleniyor ve Hatice vefat edene kadar(25 yıl) tek eşli kalıyor, başka eş almıyor. Üstelik o zamanın Arap toplumunda çok eşlilik çok yaygın. Mekkeli müşrikler peygamberimizin amcası Ebu Talip’in evinde ziyaret edip peygamberlik iddiasından vazgeçmesi karşılığında kendisini Mekke’nin emiri yapmayı, mal-mülk vermeyi ve Mekke’nin en güzel kadınlarıyla ve kızlarıyla evlendirmeyi teklif ediyorlar ama peygamberimiz reddediyor.” Bir elime güneşi, diğer elime ayı da verseniz davamdan vazgeçmem” diyor. Bu nasıl kadın düşkünlüğüdür.
      2-Sevde:Hatice annemiz öldükten sonra kendisinden yaşlı ve dul bir kadın olan Sevde(53) ile evleniyor. Onunla evlendiğinde peygamberimiz 50 yaşında. Sevde 3 yıl sonra ölene kadar peygamberimiz tek eşli kalmaya devam ediyor.
      3-Peygamberimizin 53 yaşından sonra evlendiği diğer eşlerine bakalım:Zeyneb(50 y, dul),Ümmü Seleme(65 y, dul, 4çocuklu), Ümmü Habibe(55y,dul),Meymune(2çocuklu,dul) Yaşlarını bilmediğim diğer eşlerinin pek çoğu dul ve kabile reislerinin kızları, Bazıları yahudi kabile resilerinin kızları, bir tanesi Ebu Süfyan’ın Müslüman olup Habeşistan’a hicret eden dul kızı vs. Genç yaşta evlendiğini bildiğimiz Aişe, en yakın dostu Ebu Bekir’in kızı ve okuma yazması olan, zeki, aydın bir kadın, sosyal anlamda önemli bir fonksiyon yüklenmiş. Bütün bu evliliklerde siyasi ve sosyal nedenlerin rol oynadığı bence çok açık. Eğer peygamberimiz kadın düşkünü olsaydı, 50 küsür yaşına ulaşıp cinsel arzu ve performansının bir kısmını kaybetmeden önce çok sayıda genç ve güzel kadın edinebilirdi, bunun için 53 yaşına kadar kendisinden yaşlı kadınlarla tek evlilik yaşamasına gerek yoktu.

      Gelgelelim Mariye meselesine. Eğer olay gerçekten rivayet edildiği gibi gerçekleştiyse bile(bu sadece bir ihtimal) ben burda peygamberimizin ciddi bir hatası olduğunu düşünmüyorum, haksız olduğunu da düşünmüyorum. Sen Hafsa’nın haklı ve mağdur olduğunu söylemişsin ama bu iddianı neye dayandırıyorsun. Neticede kendisine helal olan(oğlunun annesi) bir kadınla(başlangıçta cariyesiymiş ama sonradan evlenmişler sanırım) kendi evinde beraberlik yaşamış. Mariye çok güzel bir kadınmış, belki peygamberimizin ona karşı zaafı vardı, belki de aşıktı. Hafsa’da görünce kıskançlık krizine girmiş, Zaten güzelliği nedeniyle çok kıskanıyorlarmış, Aişe ile birlik olup olayı büyütmüşler, aile içinde çözülmesi gereken bir olayı büyütüp peygamberimiz üzerinde ciddi baskı kurmaya, Mariye’yi ekarte etmeye çalışmışlar. Fırsat kollayan Peygamber düşmanlarının eline de koz vermişler ki ciddi bir hata. Peygamberimiz de onlara uyunca Allah tarafından uyarılmış ve haram koyma yetkisine sahip olmadığı kendisine hatırlatılmış. Yani ayet inmesine neden olacak kadar ciddi bir durum var ortada.

      Ben sana şunu söyleyeyim dostum. Bu bir inanç meselesidir. İnanç bilgi değildir, bir tercih, bir irade koyma meselesidir. Allah bizden bilmemizi değil, özgür irademizi inanma yönünde koymamızı bekliyor. İlahi plan bu şekilde kurgulanmış. 2 kere 2nin 4 olduğunu herkes bilir ama bunu bilmenin bir değeri yoktur, Bu görünen, bilinen bir şeydir, bunu bilmek başarı değildir.
      Kuran’ı sorgula, her yerini sorgula, bütün olarak sorgula. Kafana takılan yerler olması çok normal, inanç budur zaten. Ama içerdiği yığınla mucizeyi de gözden kaçırma. Bunu yaptığın takdirde Tahrim olayı gibi içeriğini dahi doğru dürüst bilmediğimizi hususlar imanını sarsamaz.

      • Havacı dedi ki:

        Sayın Yılmaz,
        Yazınız için teşekkür ederim.
        Olayla ilgili rivayeti açıkça yazayım. ” İbn Abdurrahîm kanalıyla Zeyd ibn Eslem’den rivayet edildiğine göre: “Allah’ın Rasûlü (s.a.v.) bir gün hanımlarından birinin odasında oğlu İbrahim’in annesiyle temasta bulundu. Onu gören hanımı:”Ey Allah’ın elçisi, benim evimde, benim yatağımda ha?” dedi. Bunun üzerine Rasûlullah onu (İbrahim’in annesini) kendisine yasakladı. Bu sefer de hanımı:”Ey Allah’ın elçisi, sana helâl olan bir şeyi kendine nasıl yasaklarsın?” dediyse de Rasûl-i Ekrem (s.a.v.) onunla bir daha asla birleşmiyeceğine dair hanımına yemin etti ve bunun üzerine bu âyet-i kerime nazil oldu.”
        Yani Peygamberimizin Hz.Hafsa’nın evinde ve yatağında cariyesi olan Mariye ile ilişkiye girmesi onu aşağılamak değil mi, Hz.Hafsa bu durumda mağdur olmuyor mu? Bu da yetmezmiş gibi Allah tarafından peygamberin onları boşayıp daha hayırlı bakireler vereceğini söylenmesi tehdit değil mi? Unutmadan bu sırada peygamberimiz ile cariyesi Mariye arasında nikah yoktu.
        Sizden ricam Tarık 7 nci ayeti sadece Kur’ana dayanarak izah eder misiniz? Sperm nereden geliyor? Doktorlar testislerden geldiğini söylüyor ama ayet bel ve kaburga kemikleri arasından diyor. Bunu bir kaç fetva sitesine ve tanıdığım doktorlara sordum bu ayeti açıklayamadılar.

      • Havacı dedi ki:

        Sayın Yılmaz,
        “Kur’an’ı sorgula, her yerini sorgula, bütün olarak sorgula. Kafana takılan yerler olması çok normal, inanç budur zaten. Ama içerdiği yığınla mucizeyi de gözden kaçırma. Bunu yaptığın takdirde Tahrim olayı gibi içeriğini dahi doğru dürüst bilmediğimizi hususlar imanını sarsamaz.” diyorsunuz. Ben de imanım sarsılsın istemiyorum, ama bana bu mucizelerden örnekler getirseniz ve Tarık suresi 7nci ayeti açıklasanız.
        “Mariye çok güzel bir kadınmış, belki peygamberimizin ona karşı zaafı vardı, belki de aşıktı.” yani peygamber nefsine hakim olamayan bir kişlikte miydi?

      • bilal dedi ki:

        Sn.Havacı ve Yılmaz kardeşlerim,müsaadenizle ben de Tahrim ve Tarık suresindeki ayetlerle ilgili bildiklerimi kısaca aktarmak istiyorum.
        1-TAHRİM SURESİNİN İLK AYETLERİNDE GEÇEN OLAY NEDİR ?

        1 – 2.ayetlerin temaları ayrı,3,4 ve 5.ayetlerin temaları ayrıdır..! Birinci ve ikinci ayetler ‘’ meğafirle ‘’ ilgilidir…üçüncü ve dördüncü ayetler ise, hz.peygamberden sonraki halifelik sırrı ile ilgilidr..Ayrıca üçüncü ayete ki şu hitap şekli bile 1-2.ayetler ile 3-4.ayetlerin ayrı konulara vurgu yaptığını göstemektedir..yani ilk iki ayet ile diğer ayetler birbirinden müstakildir…. Zira 3.ayetin hitap şekline baktığımız zaman bile bunun böyle olduğunu görüyoruz.! Ayet şöyledir.

        ‘’واذ اسر النبي الي بعض ازواجه حديثا الخ ‘‘ Vaktiyle peygamber, eşlerinden birine sır olarak bir söz söylemişti.Fakat eşi o sözü (başkasına) haber verip Allah da bunu peygambere bildirince,peygamber bunun bir kısmını bildirmiş,bir kısmından da vazgeçmişti. Peygamber,bunu ona (sırrı açıklayan eşine) haber verince o“bunu sana kim bildirdi?” dedi. Peygamber, “Bunu bana, hakkıyla bilen ve hakkıyla haberdar olan Allah haber verdi” dedi.
        Tahrim 3 ve 4.ayetlerde geçen olay hakkında iki rivayet vardır,en doğrusu ise aşağıdaki olaydır.
        ‘’ …اسر النبي الي حفصة { أن اباك وابا عائشة يكونان خليفتي علي امتي من بعدي }. وقا له ابن عباس. قا ل اسر النبي الخلافة بعده الي حفصة فذكرته لعائشة – قال الراوي . فانطلقت حفصة فاخبرت عائشة فاظهره الله عليه وقد كره رسول الله ان ينشر ذلك في الناس الخ

        Bir gün hz.peygamber hz.Hafsa’aya kendi kanaat ve düşüncesini dile getirerek şöyle diyor.’’ Senin baban ve Aişe’nin babası (hz.Ömer ve hz.Ebu Bekir) benden sonra ümmetime halife olacaklar ‘’diyor. Fakat bunun insanlar arasında yayılmasını da istemiyor.Daha sonra hz.peygamberin eşi hz.Hafsa’nın bunu başkasına anlatma konusunda bir sakınca görmediğinden hz.Aişe’ye müjde mahiyetinde bunu anlatıyor. Halbuki hz.peygamber bu durumun insanlar arasında yayılmasını istemiyordu……

        İşte yine üçüncü ayetle de yüce Allah kendi elçisini bu durumdan haberdar ediyor.üçüncü ayeten sonra dördüncü ayetle de yüce Allah,her iki eşe hitaben ‘’Eğer peygamberin (hz.Ebu Bekir ve hz.Ömer’in halifelikleri hakkındaki ) bu sırrını ıifşa etmenizden dolayı tevbe ederseniz,ki gönlünüzde de tevbe etmek vardır ne ala ! Şayet esinizin aleyhinde bir sey yapmağa kalkarsaniz,bilin ki Allah onun dostu,bundan başka Cebrail, iyi mü’minler ve melekler de yardimcisidir.’’ deniliyor.
        İşte buradaki sır (halifelikle) ilgli olan sözdür. ’’الله اعلم ‘’

        TARIK-7.AYETİNDE ‘‘MENİYE Mİ,YOKSA İNSANA MI ‘‘ VURGU YAPILIYOR?

        ‘‘الله اعلم ‘’ aşağıdaki tefsire göre bu ayet meniye değil,ana karnından çıkan çocuğa (insana) vurgu yapıyor.. Ayetin doğru meali aşağıda olduğu gibidir..

        ‘’ Öyleyse insan neden yaratıldığına bir baksın. (Tarık-5)
        ‘’ Fışkırıp çıkan bir sudan yaratıldı. (Tarık-6)
        ‘’ O ‘’ (insan,bebek) bel ile kaburga kemikleri arasından çıkar. (Tarık-7)
        ‘’ Şüphesiz Allah’ın onu, (insanı) öldükten sonra tekrar diriltmeye de gücü yeter. (Tarık-8)

        a) 7.ayete ‘’ Bu su.‘’ diye hiç bir ifade yoktur.Sadece ‘’يخرج‘’ yahrucu’’ fiilinde gizli zamir olan ‘’O ‘’ vardır.O,zamirin de konu edinen insana racitir…… Ayrıca‘’ Bu SU ‘’ şeklindeki zamir de yanlıştır. Çünkü arapçada ‘’Bu ‘’zamirin karşlığı ‘’هذا ‘’ haza ‘’ dır.Oysa zamiri mevsul olan ‘’ هذا ‘’ haza’’ açıktan gelir.Yani fiil kiplerinde gizli gelmez.Fiillerde gizli zamir olan‘’هو ‘’ huve’’ O ‘’zamiri gelir.Bu nedenle 7.ayetin anlamı ‘’O insan,bel ile göğüs kafesi arasından çıkar..’’ şeklindedir.Yani 7.ayete ‘’ Bu su…’ ifadesi hiç geçmez.Bu nedenle7.ayete meniye vurgu yapılmamaktadır..

        b) Eğer bir çok mealde ‘’BU SU BEL İLE GÖĞÜS ARASINDAN ÇIKAR ‘’ şeklindeki ifade doğru olsaydı,ayetin arapça metni şöyle olması gerekirdi ….

        ‘’يخرج هذا الماء من بين الصلب والترائب ‘’ yahrucu hazel maü min beynis sulbi vet teraibi ‘’ Bu su,bel ile göğüs kafesi arasından çıkar…’’ Halbuki 7.ayet hiç de böyle değildir.

        Ayet şöyledir.‘’يخرج من بين الصلب والترائب ‘’ yahrucu min beynis sulbi vet teraibi ‘’O insan,bel ile göğüs kafesi arasından çıkar.’’şeklindedir..İşte bazı tefsirlere göre ‘’يخرج ‘’fiilinde geçen gizli zamir meniye değil,insana racitir.Ayetin siyak ve sibakı da bunun böyle olduğunu göstermektedir.Yani burada bilimle çelişen bir durum asla söz konusu değildir.Zira sorun kur’an’dan değil,ayetlerin bazı hatalı meal ve yorumlarından kaynaklanıyor.!!!

        Ayrıca yine aşağıdaki arapça metininde de diğer bazı ayetlerden gösterilen örneklerle Tarık 7.ayetin anlamı aynen anlattığımız gibidir…!!!!!!! Yani ‘’يخرج ‘’ yahrucu ‘’ fiilindeki gizli zamir olan ‘’ O ‘’ ifadesi insana racitir.. ‘’ O insan (bebek) bel ile göğüs kafesi arasından çıkar.) şeklindede olduğunu anlaşılıyor.

        وَاللّهُ أَخْرَجَكُم مّن بُطُونِ أُمّهَاتِكُمْ لاَ تَعْلَمُونَ شَيْئاً﴾ النحل 78, وقوله تعالى: ﴿وَنُقِر فِي الأرْحَامِ مَا نَشَآءُ إِلَىَ أَجَلٍ مّسَمّى ثُمّ نُخْرِجُكُمْ طِفْلاً﴾ الحج 5, وقوله تعالى: ﴿هُوَ الّذِي خَلَقَكُمْ مّن تُرَابٍ ثُمّ مِن نّطْفَةٍ ثُمّ مِنْ عَلَقَةٍ ثُمّ يُخْرِجُكُمْ طِفْلاً﴾ غافر 67, وكما ترى يرد فعل (الإخراج) متعلقاً بالإنسان في مواضع كثيرة بينما لم يرد ولا مرة واحدة متعلقاً بالمني, وهكذا تتآزر الشواهد العديدة مؤكدةً على تعلق فعل (الإخراج) في القرآن بالإنسان لا المني

        Selam ve saygılarımla.

  57. karaca dedi ki:

    benim anlayamadığım
    helak edildiği bildirilen kavimlerde hiçmi günahsız çoluk çocuk yoktu,onların günahı ne olabilir

    • yılmaz dedi ki:

      Sevgili Alican,
      1-İnan şu gılman hususunda neye itiraz ettiğini anlayamadım.İddian nedir? Kuran’da gılman kelimesi geçmiyor mu diyorsun? Gılman bıyıkları terlemiş delikanlı anlamına gelmez mi diyorsun, ya da başka bir şey mi diyorsun?
      Ben Arapça bilmiyorum, bazı meallerde gılman ifadesi geçiyor ve bıyığı yeni terlemiş delikanlı anlamına geldiği söyleniyor.Eğer bu bilgi yanlışsa herkesten özür dilerim, başkasının yaptığı tahrifata ortaklık etmişim demektir. Eğer bu bilgi doğruysa neye itiraz ettiğini anlayamıyorum.
      2-Cennette cinsellik olmadığı ve sözkonusu anlatımların mecazi olduğu Kuran ayetleriyle ispatlandığına göre ”cennette kadınlara yönelik üçgen vücut neden yok?” diye sormak abesle iştigaldir, bence bu sorunu geri çek. Dolayısıyla bu konuda Kuran’da çelişki olduğunu iddia edecek veriye sahip değilsin.
      3-Yazdıklarım tekrar okumanı tavsiye ederim, sanırım çok hızlı okuduğun için yanlış anlıyorsun. Ben”Tanrı insanları yarattı, insanlarda dini” söyleminin deist bir söylem olduğunu söylemiştim ateist değil.
      4-Düşüncelerinin pananteizme yakın olduğunu söylemişsin, ben Kuran’ın pananteizmi dışladığını düşünmüyorum. Dolayısıyla bu noktada aramızda ayrılık olmaması gerekir. Aramızdaki ayrılık Tanrı’nın evrene müdahalesi noktasında oluşuyor sanırım. Sen bu husustaki inancını net ifade etmemişsin, lütfen açıkla ki seni daha iyi anlayabileyim. Ahiret inancı ise Kuran’ın en temel kavramlarından biridir, ben ahirete inanmadığın fikrini edinmiştim, yanılmışsam lütfen bildir.
      5-Kuran’daki çelişkiler konusundaki iddialarını ise gerçekçi bulmuyorum, bence ortaya henüz herhangi bir çelişki koyabilmiş değilsin

    • 1okuyucu dedi ki:

      karaca;

      varsayalım ki tanrı peygamber göndermiş olsun, peygamber gönderdiğini ispatlayamayan bir tanrı, ben tanrının elçisiyim diyene inanmayanları cezalandırma hakkına sahip olabilir mi?

      kaldıki inanmayanların bu dünyada cezalandırılması, öne sürdükleri herkese verilen özgür irade nedeniyle tanrılarının hiçbir şeye karışmadığı iddiasına ters ama buna rağmen Kuranın tanrısı kimi cezalandırmak isterse hayali bir suç yaratıp cezalandırmaktan geri kalmıyor, meyve yiyeni cezalandırıyor, balık tutanı cezalandırıyor, peygamberlerine inanmayanları ya kendi cezalandırıyor yada taraftarları vasıtasıyla cezalandırıyor, (iç savaş)

      yani ben tanrının elçisiyim diyene inanmayanları tanrının cezalandıracağını düşünmek, tabiri caizse tanrının zekâsıyla alay etmektir,

      herneyse, konuya dönersek, helâk edilen çocukların hepsi günahsızmış, aklı baliğ olmadığı için hepsi cennetlikmiş? cennette bebeklere birer süt anne, oyun çocuklarına birer dadı, (bakıcı) lunapark benzeri oyun alanları, futbol sahaları filan tahsis edilecekmiş,

      ama kabahat ebeveynlerinde, ebeveynleri kendisine ben tanrının elçisiyim diyene inansalardı başlarına bunlar gelmeyecekti,

      bu arada, eğer birilerinin cennete gitmesine vesile olmayı arzu edenler varsa birkaç çocuk öldürmek suretiyle bu arzularını yerine getirebilirler.

  58. Havacı dedi ki:

    Sayın Yılmaz,
    “Neticede kendisine helal olan(oğlunun annesi) bir kadınla(başlangıçta cariyesiymiş ama sonradan evlenmişler sanırım) kendi evinde beraberlik yaşamış.” demiştiniz. Bilmiyorum evli misiniz ama siz böyle yapsanız ve eve cariyenizi (metresinizi) getirseniz eşiniz ne der acaba?

    • bir kul dedi ki:

      Havacı

      elcini uyaracak olan allah zaten uyarmış ve konunun ne oldugunu belirt meden yani hane halkını ilgilendirir bir şekilde nlatmış sizin 1400 seneye ulaşmanız nasıl mümkin degilse bilmenizde o derce mümkin degil sadece zan heva ve heves VESVESE ŞÜPHE bir bayanın daha dikkatli olması gerekmiyormu hele hele yahu azıcık dikkat etsen rıvayetlerin ne kadar tehlikeli oldugunu görürdün yada görüyorsun gözlerini kapatmışsın dinde olmayan okadar cok hurafe ve iftira varken entehlikelisi olan senin bilmedigini zannetmem recm yada dinden dönenin katledilmesi sadece bu ikisini örnek versem yeterlidir herhalde yahu cok ayıp
      bir hane halkının sorunu bizi hiç ilgilendirmez birde empati diye bir şeyvar yahu ben kendime yapılmasını istemedigim bir şeyi başkasına nasıl yaparım bu tutarsızlık olur allah zaten elçisini en güzel bir şekilde uyarmış fakat hane halkı ve allah tan başkası bilmiyor o kadar insan oglu kıskançtır belkide hediyesini kıskandı bende zan ve tahminyaptım fakat temiz bir zan rivyatlerle yaşamak zaten kurana ters neyi savunuyor yada ne yapmak istiyorsunuz sizi anlamış degilim gıybey hemde 1400 sene önceki bir olayı ve hiç bir izyok yasak ne belli degil belli olan sadece allah hın helal saydıgı bir şeyi beşer olması nedeni ile bir an kızgınlıgına gelerek allahın serbest kıldıgı bir şeyi yasak lamış neise o onları ilgilendiren birşey bizleri alakadar etmez biz sadece o ayetlerden ders cıkarırız kendimize okadar sınırları aşmadan

      NOT RİVAYET BEN ONDAN DUYDUM ODA ŞUNDAN DUYMUŞ ODA ÖTEKİNDEN İŞİTMİŞ
      SİZİN 1400 TANE EVİNİZ VARMIŞ BEN RİVAYETCİLERİN YALACISIYIM İSPAT ET EDEBİLİRSEN OLMAYAN TAPULARI
      konu nerede 1400 sene önçede bizler 2015 te işte bukadar abes birşey

      NİSA 4/135 Ey iman edenler! Adaleti titizlikle ayakta tutunuz; kendiniz, anne babanız ve akrabanız aleyhinde de olsa, Allah için şahitlik eden kimseler olunuz. Haklarında şahitlik ettikleriniz zengin olsunlar, fakir olsunlar, Allah onlara sizden daha yakındır. İğreti arzularınıza uyup adaletten sapmayınız. Eğer şahitlik ederken dilinizi eğip bükerseniz ya da doğruyu söylemezseniz, muhakkak ki Allah yaptıklarınızı bilir.

      NOT ÖRNEK BİR KONU 3 AYETTEN YETERLİDİR HERHALDE

      Âl-i İmrân 65 Ey kitap ehli! İbrâhim hakkında niçin tartışıyorsunuz? Halbuki Tevrat ve İncil, kesinlikle ondan sonra indirildi. Siz hiç aklınızı kullanmıyor musunuz?

      Âl-i İmrân 66 İşte siz böyle kimselersiniz! Hadi hakkında bilgi sahibi olduğunuz konuda tartıştınız; fakat bilgi sahibi olmadığınız konuda niçin tartışıyorsunuz! Oysa ki Allah, her şeyi bilir, siz ise bilmezsiniz.

      İbrâhim, ne bir Yahûdi, ne de bir Hıristiyan idi; ama kendini Allah’a teslim ederek her türlü bâtıldan yüz çevirmiş bir Müslümandı. Müşriklerden de değildi.

      İSRA 17/36 Bilmediğin şeyin ardına düşme! Çünkü işitme duyusu, görme duyusu ve gönül, bunların hepsi bundan sorguya çekilecektir.

  59. yılmaz dedi ki:

    Sevgili Havacı,
    Değer yargıları toplumdan topluma, zamandan zamana değişim gösterebilir. Bugün etik bulduğumuz bazı değerler, başka bir toplumda ve başka bir zamanda farklı manalara gelebilir. Örneğin günümüzde bir toplumda burka takmamayı ahlaksızlık olarak değerlendirenler varken başka bir toplumda çıplaklar kampında yaşamayı etik ve doğal bulan insanlar var. Dolayısıyla yaşanmış bir olayı değerlendirirken kendi şartlarında değerlendirmemiz gerekir. 1400 yıl öncesinin Arabistan’ında yaşanmış bir olayı günümüz Türkiye’sinin bakış açısıyla değerlendirmeye kalkarsak yanılırız.

    Tekrar ifade edeyim ki söz konusu olay rivayetlere dayanan, aslını bilmediğimiz, rivayetler doğru bile olsa detaylarını bilmediğimiz bir olaydır ve bu rivayetleri doğru kabul edip, kendi zamanından ve bağlamından kopartarak günümüz Türkiye’sinin değerleriyle değerlendirmeye kalkmak hata olur. Hele hele bu hataya dayanarak inançlarını kaybetmek daha büyük bir hata olur.
    Sizin yazdığınız rivayet Kuran ayetleriyle açık bir şekilde çelişiyor bana göre ve doğru olmadığı çok net. Peygamberimiz Mariye’yi kendisine yasaklıyor(buraya kadar ayetlerle çelişme yok) ama Hafsa Anamız itiraz ediyor ve adeta Mariye’yi savunmaya geçiyor..(Burası bariz şekilde ayetlerle çelişiyor) Çünkü ayetlerden eşlerinin Peygamberimize karşı dayanışma içine girdikleri ve onu baskı altına aldıkları açıkça anlaşılıyor. Şimdi en azından yarısının uydurma olduğu açıkça belli olan bir rivayete dayanarak mı ben inançlarımdan vazgeçeceğim?

    Siz eve metresinizi getirseniz eşiniz ne der? diye bir soru sormuşsun? Bence önce neye itiraz ettiğini belirlemelisin, cariyelik sistemine mi, yaşanmış olan olayda sence peygamber eşlerine yapılmış olan haksızlığa mı?

  60. Havacı dedi ki:

    Sayın Yılmaz,
    İslamın ve Kur’an’ın evrenselliğini ve çağa hitap ettiğini varsayıyorsak bugünkü değerlere de yol gösterici olmalıdır. Ahlak kavramı toplumdan topluma değişirken din kaynaklı inanç siteminde günahlar kutsal kitaplarında yazılıdır. Dolayısıyla verdiğim örneği 1400 küsür yıl öncesine aitmiş gibi değerlendiremeyiz. Kur’anda Muhammed 4 ayeti ile köleliğin meşru olmadığı anlatılırken cariyelik müessesesi ne olmuştur? İtirazım hem cariyeliğe hem de peygamber eşine (özellikle Hz.Hafsa’ya ki kendisi HZ.Ömer’in kızıdır) yapılan haksızlık olsun. Her ikisine de cevap verebilirsiniz.

    • hakan adanır dedi ki:

      islamın ve Kur’an’ın evrenselliğini ve çağa hitap ettiğini varsayıyorsak bugünkü değerlere de yol gösterici olmalıdır. Ahlak kavramı toplumdan topluma değişirken din kaynaklı inanç siteminde günahlar kutsal kitaplarında yazılıdır. Dolayısıyla verdiğim örneği 1400 küsür yıl öncesine aitmiş gibi değerlendiremeyiz. Kur’anda Muhammed 4 ayeti ile köleliğin meşru olmadığı anlatılırken cariyelik müessesesi ne olmuştur? İtirazım hem cariyeliğe hem de peygamber eşine (özellikle Hz.Hafsa’ya ki kendisi HZ.Ömer’in kızıdır) yapılan haksızlık olsun. (senden alıntı)
      sayın havacı bu konuda senin ile hemfikirim bende merak ediyorum bu konuyu.

    • yılmaz dedi ki:

      Sayın Havacı,
      1-İslam’ın ve Kuran’ın evrensel olması 1400 yıl öncesinin farklı bir kültür ortamında yaşanmış bir olayın bugünün Türkiye’sinin gözlüğüyle değerlendirilmesini haklı çıkarmaz. 1400 yıl sonra(eğer hayat devam ediyor olacaksa) kültür ve değerler bugünkünden çok daha farklı olacaktır ve bugün sizin yapmış olduğunuzve bugünkü değerlere göre size haklılık kazandırdığını düşündüğünüz değerlendirme de 1400 yıl sonra geçerliliğini tamamen yitirmiş olacaktır. Yani 1400 yıl sonrasının değerleriyle olayı değerlendirdiğinizde varacağınız sonuç şu an vardığınızdan çok daha farklı olacaktır. Bu durumda bugün doğru değerlendirme, 1400 yıl sonra yanış değerlendirme, 2800 yıl sonra iyice yanlış değerlendirme yapmış konuma düşeceksiniz ki. Böyle bir zeminde haklılık iddiası absürddür. Sizin şu anda tamamen meşru olduğuna inandığınız hal ve hareketleriniz 1400 yıl sonra meşruiyetini çoktan kaybetmiş olabilir. Öyleyse 1400 yıl önce yaşanmış olaya bugünün gözlüğüyle bakmak doğru değildir, adil de değildir.
      2-Gelelim Kuran’ın evrenselliği ve cağa hitap etmesi meselesine.
      Yaşar Nuri Öztürk’ün kitaplarında birinde şöyle bir değerlendirmesini okumuştum. Yaşar Hoca, Kuran’daki hükümlerin bir kısmının amaç hükümler, bir kısmının ise araç hükümler olduğunu, amaç hükümlerin evrensel olduğunu, araç hükümlerin ise günün koşularına uyarlanabileceğini savunuyordu. İlk bakışta anlamlandırmakta zorluk yaşamış olsam da zamanla, Kuran’ı okudukça ve düşündükçe Yaşar Hoca’nın haklı olduğuna kanaat getirdim.
      Örneğin; iffetin korunması amaç hükümdür, değiştirilemez. İffetin korunması amacıyla örtünmek ya da nasıl örtünüleceği hususu araç hükümdür, günün şartlarına uyarlanabilir. Hırsızlığın önlenmesi amaç hükümdür, hırsızlığın önlenmesi amacıyla hırsıza ne tür bir cezanın verileceği ise araç hükümdür. Bu hususta bir karara varılırken hırsızlığın gerçekleştiği şartlar, hırsızın bu suçu işlerken hangi dürtülerle hareket ettiği(açlık, yoksulluk,açgözlülük vs.), hırsızlığın meslek haline gelmiş olup olmaması vb. pekçok husus göz önünde bulundurulmalıdır. Aksi takdirde çocuklarını doyurabilmek için hırsızlık yapan ile kamu malı talancısı kodamanları(ki öbür garibanı hırsızlık yapma zorunda bırakan da bu talancıların hırsızlığıdır aslında) aynı kefeye koymuş olursunuz ki bu hiç de adil olmaz. Oysa adalet Kuran’ın en hem temel hem de amaç hükümlerindendir. Yani sen araç hükmü yorum getirmeden uygulayacağım diye diretirsen en temel ve amaç hükmü çiğnemiş adaleti ayaklar altına almış olursun. Ben Kuran’ın yaratıcı tarafından, ihtiyaç duyulan alanlarda tamamen bilinçli olarak yoruma açık şekilde indirildiğini düşünüyorum. Aksi takdirde Kuran evrensel olamazdı. İnsana özgür iradeyi veren ve emaneti yükleyen Allah, gerekli alanlarda yorum yapma özgürlüğünü de vermiştir. Aksi takdirde insan araç hükümleri yerine getirme kaygısıyla amaç hükümleri çiğneyip emanete hıyanet eden konuma düşer.(hırsızlık örneğinde olduğu gibi)
      Benim Kuran’ın evrenselliğinden anladığım budur.
      3-SEN:”din kaynaklı inanç siteminde günahlar kutsal kitaplarında yazılıdır.”
      CEVAP:Konumuz günah değil ki. Sen peygamberin sözkonusu olayda günah işlediğini düşünüyorsan hangi günahı işlediğini söyle. Peygamber, kendisine helal olan bir eşiyle kendi evinde beraber olmuş, burda günah yok. Hatalı olup olmadığı tartışılabilir ki peygamberler hatasız da günahsız da değildir. Başka bir yerde, başka şekilde yapsa daha iyi olmaz mıydı, böyle bir imkan var mıydı(başka ev, başka oda) bilmiyoruz.
      4-Cariyelik meselesi benim anlayamadığım hususlardan biridir.(Tamamen samimiyim) Ben Arapça bilmem, Yaşar Nuri Öztürk’ün ya da Edip Yüksel’in meallerinde cariye kelimesi geçmez.Zaten bu yazarlar İslam’da cariyeliğin olmadığını savunuyorlar ki bu durum Kuran’ın köleliğe karşı ayetleriyle uyum gösterir. Bu nedenle ben haklı olduklarını düşünüyorum. Süleyman Ateş’in mealinde cariye kelimesi parantez içinde kullanılır ki bu Kuran’ın aslında olmadığı ve sonradan eklendiği anlamına gelir. Kuran meallerinde ”koruma altındaki kadınlar, elinizin altındaki kadınlar vb” ifadeler mevcut, ben bunlardan kastedilenin hizmetçiler mi, başka kadınlar mı olduğunu anlayamıyorum. Arapça bilen arkadaşların yorumlarını merak ediyorum.
      Bence sen zinakar maymunu Hz. maymunlara ve Hz. Sahabeye taşlatan, Kuran ayetlerini Hz. keçilere yediren geleneksel sünni İslamla Kuran’daki İslam arasındaki büyük uçurumu göremiyorsun.
      5-Daha önce söylediğim gibi rivayetin doğruluğu hakkında ciddi şüphelerim var, hatta senin yazdığın rivayet hem Kuran ayetleriyle, hem mantıkla çelişiyor.Eşini kıskanan bir kadının nasıl davranacağını hepimiz biliyoruz. Bu yzden Havsa Annemize haksızlık yapıldığını düşünmüyorum. Kendilerine karşı anlayış ve hoşgörüyle davranılıyormuş ki işi abartma cesaretini bulabilmişler. Peygamber eşi olmanın avantajları kadar yükümlülükleri de vardır, Kıskançlık krizine giren eşler olayı çığırından çıkarmış olmasalardı uyarılmaları gerekmiyecekti diye düşünüyorum.

      • Havacı dedi ki:

        Sayın Yılmaz,
        Öncelikle hitap tarzında anlaşalım ben siz derken siz sen diye hitap ediyorsunuz. Benim neyi bilip neyi bilmediğim konusunda hemen nasıl fikir sahibi oldunuz?
        Kölelik ve cariyelik konusunda Ali Rıza Demircan Hoca’nın “Cariyeler ve Sömürülen Cinsiyetleri” isimli kitabını okumanızı tavsiye ederim. Süleymaniye vakfının resmi web sitesine girerseniz pdf olarak ücretsiz indirebilirsiniz.
        Günahlar/haramlar tabi ki kutsal kitaplarda bizim özelimizde ise Kur’an da yazmaktadır. Hırsızlığın cezası kesinlikle elin kesilip atılmasıdır. İslam fıkıh alimleri bunun için malın saklı olduğu yerden gizlice alınmış olmasını ve on dirhem değerinde olmasını şart koşmuşlardır. Peygamberimizin bu yönde uygulama yaptığı biliniyor, araştırırsanız görürsünüz,
        YNÖ hocanın tüm kitaplarını okudum. Katıldığım yanları çoktur, ancak hırsızlık suçunun (nitelikli olanının özelliklerini yazmıştım) tek cezası el kesmektir bu Kur’an’ın kesin ve tartışmasız hükmüdür.Ancak ortada olan malın çalınması halinde el kesilmez. Örneğin bakkal dükkanının önünde duran bir malı çaldığınızda el kesilmez, ancak kilitli (illaki sıkı sıkı olması gerekmiyor) dolabın içinden değeri 10 dirheme eş değer bir şey çalarsanız el kesilir.
        Eğer siz evli olmadığınız bir kadınla başka bir mekanda dahi olsa birleşmede sakınca görmüyorsanız size bir sözüm olamaz. Yani peygamberimiz bunu başka oda ya da evde yapsa daha iyi mi olurdu? Siz böyle bir şey yaparsanız bence eşinize hiç söylemeyin.
        Size şimdilik bu kadar yazıyorum.

  61. Havacı dedi ki:

    Sevgili Bilal,
    Tahrim suresi için üç ayrı rivayet vardır. Birisi de sizin söylediğinizdir, bunun durumu kurtarmak için ortaya atıldığını düşünüyorum. Ancak Hz.Hafsa olayı da güçlü bir rivayettir.
    Tarık suresi ile ilgili yorumunuza katılmıyorum. Şöyle ki ayette yer alan yahrucu fiilinde insana bir işaret yoktur. Ali yahrucu minelbeyt lizzeheb ilelmedrese desem yahrucu Ali’ye işaret eder. Ancak 6 ncı ayette insanla ilgili bir ifade mevcut değil bilakis mae var. Mae’de de yahrucu kullanılır, haza kullanılması gerekmez. haza genellikle işaret ettiğimiz nesneleri belirtirken kullanılır, 6 ve 7 nci ayetler arasında gizli bir ellezi vardır. Benzer gramer yapısına batı dillerinde de rastlanır. Bence ayete zorlama bir anlam vermişsiniz, Ayetlerin mealinde herhangi bir hata mevcut değildir.
    M. Pickthall mealinde ise 6 ve 7 nci ayetler” He is created from a gushing fluid. That issued from between the loins and ribs” olarak verilmiştir. Buradaki that işte gizli ellezi karşılığıdır.
    Bilal Bey arapça ve ingilizce bilgim vardır, karşılıklı olsaydık daha iyi teati yapabilirdik.

  62. hakan adanır dedi ki:

    Sayın havacı burda toro ile evrim ve başlangıç üzerine bir tartışma yaşamıştınız. Sizin bu konulardaki düşüncelerinizi alabilirmiyiz.Gerçekten sizi tanıdıkça ezber bozan bir yapınızın olduğu anlaşılıyor.Sizinde bildiklerinizden istifade etmek isteriz.
    Saygılarımla..

    • yılmaz dedi ki:

      İnatçı Kardeşim Alican:))
      Sana uzun bir cevap yazmıştım ama şimdi farkettim ki cevabım yayınlanmamış, tekrar kısaca yazıyorum.
      1-Cennette cinsellik olmadığı ayetlerle ispatlandıktan sonra hala kadınlar için ”üçgen vücut” beklentisi içinde olmam abesle iştigaldir, bence bu abes beklentiyi geri çek.
      2-Gılman konusundaki itirazını açıkça yaz, çünkü tam anlayamadım. Ben Arapça bilmem. Bazı meallerde gılman kelimesi kullanılır ve bıyıkları yeni terlemiş delikanlı anlamına geldiği söylenir. Eğer Kuran’da gılman kelimesi yoktur ya da anlamı farklıdır diyorsan herkesten özür diliyorum. Ben Arapça bilmem, başkasının Kuran’da yaptığı tahrifata alet olduğum anlamına gelir ki daha dikkatli olmam gerekirdi. Yok eğer itirazın farklı bis husustaysa açıkça yaz ki anlıyayım, ben biraz zor anlarım.
      3-“tanrı insanı yarattı,insan da dini” sözünün ateistlere ait olduğunu söylemedim, desitlere ait olduğunu söyledim, yazdıklarımı daha yavaş ve dikkatli okumanı öneririm.
      4-Ben Kuran’ın pananteizmle çeliştiğini düşünmüyorum. Bence asıl sorun ahiret inancının olup olmadığı, Tanrı isterse müdahale edebilir gibi net olmayan bir ifade kullanmışsın, daha net ifade et ki doğru anlayalım.
      5-Çelişki üzerine çelişkiden bahsediyorsun. Cennette ”Üçgen vücut” olmaması ile ilgili çelişki iddian güme gitmiş durumda, henüz başka bir çelişki de gösterebilmiş değilsin.

    • Havacı dedi ki:

      Sevgili Hakan Merhaba,
      Bugün hava kapalı ve yağışlı olduğu için evde oturmaktan başka bir iş yapmadım, bu yüzden siteye biraz girmek istedim. Bazı yorumları görünce dayanamadım bir şeyler yazmak istedim. Aslında üzerinde çalıştığım uluslararası bir standardın Türkçeye uyumlaştırılmasını yaparken zihnimi tekrar toparlamak için bu siteye girmek iyi oluyor.
      Ben biyolog değilim ama okuduğum ve anlayabildiğim kadarıyla Darwinizm anlamındaki evrime inanmıyorum. Benim gibi inanan bir çok bilim insanı var ki teori henüz yasaya dönüşmedi. İnanmama nedenim ise çok basit. Ben bir türden diğer türe geçiş olacağına inanmıyorum. Ancak bir türün ancak kendi içinde evrimleşebileceğini düşünüyorum. Farklı mikrop veya virüslere karşı bağışıklık kazanmak gibi özelliklerin evrim olabileceğini sanıyorum. Anne sütüyle bu bağışıklığın bebeğe de geçtiğini göz önüne alırsak bir herhalde evrimden bahsedebiliriz. DNA’lar ve kromozomlar nesilden nesile kopyalanırken değişikliğe uğradığını biliyoruz. Bir belgeselde bir kağıda düz bir çizgi çizilmiş ve seçilen diyelim 50 kişiye bu çizginin üzerinden geçmeleri istenmişti. Çizen bir öncekinin üzerinden geçiyordu ve sonunda farklı bir çizgi ortaya çıktı. İşte bununla DNA ve kromozom aktarımlarının her zaman düzenli olmadığı gösterildi.
      Netice olarak bir yaratıcıya özelde Allah’a inanıyorum, eğer evrim varsa bununda diğer olaylar gibi yasasının olması gerektiğini düşünüyorum. Örn.Yağmur ya da karın yağması için havanın belli bir nemle doyması, belli bir sıcaklık vb. şartlar gereklidir. İşte yasa diye buna diyorum.
      Evrimle ilgili söyleyebileceklerim bunlar.
      Evrenin başlangıcına ilişkin zaten kimse yeterince bilgi sahibi değil. O yüzden mevcut teoriler dışında bilgim yok. Aslında bu teorileri de tam anlayabilmiş değilim. Örneğin Big-Bang teorisinde yer alan sıfır hacim, sonsuz kütle bana inanılmaz geliyor, ama teorik fizikçiler bunun olabileceğini söylüyorlar. Başlangıç anının kısa bir süresi dışında uzayda patlama anına ilişkin izlerin bulunduğu ifade ediliyor. Benim Toro’yla yaptığım münazarada beklediğim düşünce ve hayale ilişkin bazı kanıtlarının olması yönündeydi. Toro’nun düşüncesine göere ya da anladığım kadarıyla Durağan evreni durağan elektronlar oluşturmuştu. Bir yaratıcı bunlara ilk hareketi vermiş ve sonra geri çekilmişti. Niye çekilmişti vb. bir çok soru.
      Elektronik mühendisiyim ve havacılık sektöründe uçuş dahil yer aldım. Elektronların hareketlerini ve davranış tarzlarını az çok biliyorum. Yüksek lisans tezim laserdi. Bu nedenle kendisine bazı sorular sordum ama cevap vermedi, neticede kendi tercihidir.
      Sevgili Hakan aslında bu kadar uzun yazmazdım ama nedense seni çocuğum gibi gördüğüm için biraz da samimi yazdım. Oğlum 27 yaşında ve bilgisayar mühendisi. Eğer yanıldıysam kusura bakma sadece sezgilerimle bu kanaate vardım.
      Sağlıcakla kal.

      • hakan adanır dedi ki:

        Teşekürler dayı bildiklerini bizimle paylaştığın için

      • toro dedi ki:

        Sayın Havacı,

        Bakın hala aynı noktadasınız! Hala kelimeleri özenle seçilmiş ve amacı açık bir realiteyi dile getirmek olan cümlelerimi anlamamakta direniyorsunuz!

        ”Benim Toro’yla yaptığım münazarada beklediğim düşünce ve hayale ilişkin bazı KANITLARININ olması yönündeydi. Toro’nun düşüncesine göere ya da anladığım kadarıyla Durağan evreni durağan elektronlar oluşturmuştu. Bir yaratıcı bunlara ilk hareketi vermiş ve sonra geri çekilmişti. Niye çekilmişti vb. bir çok soru.”

        Bakın sizi önce bir kelimenin anlamıyla tanıştırayım;

        Teori.
        ”Bir olay, bir yapı ya da düzenin nedenlerini açıklamak isteyen genel düşünce, görüş; kuram.”

        Tanımın içerisinde, kesinlikle ispatlanmış reel durumları ya da mutlaklığı ifade etmek için kullanılır diye bir tanımlama var mı?

        Sayın Havacı,

        Bana söylermisiniz, eski yunanlılar maddenin en küçük yapı taşına ATOM derken (M.Ö.440 Demokritos) yaptıkları bir deneye ve orada ortaya çıkan gözlem ve sonuçlara mı dayandılar? Bakın ATOM un varlığı taa 19.Yüzyılda

        ”Lohn Dalton, kimyasal reaksiyonlarda maddenin tam sayılarla belirlenen oranlarda tepkimeye girdiğini gösterdi ve dolayısıyla, maddelerin atom denen sayıla bilir ama bölünemez parçalardan oluştuğunu ifade etti. Buna ek olarak, atomların kütlelerini ortaya koyan bir tablo hazırladı.” Wikipedia

        Şeklinde literatüre bilimsel olarak dahil oldu!

        Arada kaç yüzyıl var sayın havacı?

        Ben teoriyi ya da kuramı ortaya atanım,onun bilimsel test edicisi ya da onaylatıcısı değilim!
        Üstelik dünya tarihinde bilimsel deneyler ya da gözlemlerin önünü açan şey felsefi düşünceler ya da öngörüler olmuştur! Yani ben size kendi algımın sonucunu ilettim. Hemde bunu,tavrınızdan rahatsız olduğum halde yaptım.

        Bakın bu noktada size dünyanın şuan yaşayan en büyük fiikçisi Stephen Hawking’in durumunu hatırlatırım. Neredeyse her görüşü bilimsel çevrelerde manşet olan Hawking düşüncelerini bizzat yaptığı bilimsel deneylere mi dayandırmaktadır Üstelik hawking bile bazı görüşlerini güncellemiş yani yanıldığını ya da yanlış yaptığını düşünerek yenilemiştir.

        Bakın şuan tekrar söylüyorum, insanlar bir teoriyi mutlaklık haline getirmek istiyorlarsa önce teoriye konu olan durumun fotoğrafını bütün detaylarını görebilecek şekilde çekmelidirler!

        Bakın çeşitli deneylerle evrenin genişlediği ispatlanmış gibi GÖRÜLEBİLİR! Ama sormamız gereken evren dediğimiz yapının anlık ya da genel ya da kesin sınır ya da sınırsızlığını bilmiyorsak yani elimizde içinde bizi barındıran evrenin sınırsızlığına dair mutlak bir kanıt yoksa nasıl onun için sonsuz dur ya da geninişliyordur diyebiliriz?

        Bakın evet keşfedilmiş ki gök cisimlerinin arasındaki mesafe sürekli açılıyor. İyide bu işlemin daha önce tersinin yani büzülmenin olmadığını bu büzülmenin sıfır noktasında tekrar genişlemeye dönmediğini söyleyebilmek mümkünmüdür? Yani sınırlarına ve detaylarına hakim olunmayan bir yapı (evren) üzerinde yapılan bir deneyden ortaya çıkan sonuçları YANLIŞ yorumlamadığımızın kanıtı varmı?

        Bana göre de kainat bir matruşka modeli yani iç içe geçen yani birbirlerini kapsayan çoklu evrenlerden oluşur. İşte bu yüzden ben yaşadığımız evrenin sınırları olduğunu ve bu evrenin içindeki genişleme olayının sınıra ulaşıldığında farklı bir yapıya bürünerek ters yönde harekete başlayacağını düşünüyorum!

        Bunu ben arkadaşlarımla konuşmamda şöyle örneklerim. Dünyanın her hangi bir yerinde yaşayan bir karıncanın kendi dünya algısıyla dünyanın sınırlarına vakıf olması mümkünmüdür! Tabi ki değildir o halde onu bir insan olarak hayal ettiğimizde davranış tarzının sınırlarına vakıf olmadığı bir yapıyı sonsuz olarak tanımlamak şeklinde oluşacağını söyleyemez miyiz?

        İşte insanın algısını da ben bu şekilde tanımlıyorum. Bilmediği bir şeyi tanımlamak adına yani bilinmezliği bilinir hale getirmek için bir sıfat aramış ve ona ”SONSUZ” demiştir.

        Umarım artık ispat, kanıt diye kurguladığınız cümlelerle çıkmazsınız karşıma. Sonra bende bunu tanrıya ya da tanrılara uyarlarım ve inanan arkadaşlar bozulabilir!

      • yılmaz dedi ki:

        Sayın Havacı,
        bence de hitapta anlaşalım. Ben size siz diye hitap edeyim siz bana sen diye hitap edin, ben bunun daha samimi olduğuna inanıyorum. Gelelim konumuza,
        1-Sizin neyi bilip neyi bilmediğiniz konusunda fikir sahibi olmuş değilim, bunu nerden çıkarıyorsunuz?
        2-Ben Ali Rıza Demircan Hoca’nın cariyelik konusundaki fikirlerini öğrenmek istersem sözettiğiniz kitabı okurum. Ama benim sizden beklediğim falanca hocaların kitaplarının isimlerini vermeniz değil, bana Kuran’dan konuya ilişkin kanıtlarınızı göstermenizdir. 40 yılınızı Kuran yolunda geçirdiğinize göre bu sizin için hiç de zor olmamalı.
        3-Hırsızlığın cezası konusunda söylediklerinize gelince; bana geleneksel sünni İslamın hükümlerini Kuran’ın mutlak gerçekleriymiş gibi dayatmayın isterseniz. Neticede anlattığınız şeylerin tamamı yorum. Üstelik de bu yorum uygulamaya konduğunda adaletin ayaklar altına alınmış olacağı da aşikar. Demek 9 dirhem ile 10 dirhem arasındaki 1 dirhemlik değer bir elin değerine karşılık geliyor. Buyorumu kim yapmıştır ve Kuran’daki hangi kanıta dayanarak yapmıştır bunu gösterin lütfen.10 dirhem çalıp çocuğunu doyuran biri ile 10 milyon dolar çalan kodamanı birini aynı kefeye koyuyorsunuz farkında mısınız? . Bence birilerinin bin küsür yıl önce yaptığı bu tür kişisel yorumları Kuran’ın değişmez hükmü gibi görmek dine de, Kuran’a da, vicdana da sığmaz, sığmıyor da zaten.
        4-Keşke peygamberiimizi ahlaksızla suçlamadan önce biraz daha düşünüp, daha sağlam kanıtlar bulma yoluna girseydiniz. Ama görüyorum ki siz bunu alışkanlık haline getirmişsiniz, bana da benzer imalarda bulunmaya başladınız hemen. Kimin kalbinde neyin gizli olduğunu, kimin evli olmadığı kadınlarla gizli ilişkiler yaşadığını ancak Allah bilir.

  63. yılmaz dedi ki:

    Sevgili Bilal,
    Arapça bilmediğim için yorum yapamıyacağım ama Tarık 6 ile ilgili açıklaman eğer arap dil bilgisi kurallarına uygunsa geriye tartışacak bir sorun kalmamış demektir.

  64. Havacı dedi ki:

    Sayın Yılmaz,
    Öncelikle samimiyet için insanların birbirini tanıması gerekir. Birbirini tanımayan insanların bir birlerine siz demesi görgü kuralı gereğidir. Neyse bu o kadar önemli değil.
    Size önerdiğim kitap Kur’anı temel alarak yazılmış bir kitaptır. Okuyup okumamanız sizi ilgilendirir. Ben sünni olduğum için sünni fıkhından örnek vermem doğaldır. Siz bir mezhebe dahil olmayabilirsiniz bu da sizi ilgilendirir.
    Ben peygamberimizi ahlaksızlıkla şuçlamaktan Allah’a sığınırım. Bu iddianın sahibi ben değilim rivayet İbn Abdurrahîm kanalıyla Zeyd ibn Eslem’den gelmiştir.
    Bence biraz daha okuyun ve araştırın. Kur’anla haşir neşir olduğunuzu ifade ettiğiniz bir yorumunuz üzerine size yazmıştım. Arapça, fıkıh, sosyoloji ve tarih bilmeden Kur’anı nasıl anlayacaksınız? Sizin yorumlarınız bilgiye dayanmayan demogojiden öteye geçmeyen sözler. Sorumu yanlış kişiye sorduğumu anladım, kusura bakmayın.

    • yılmaz dedi ki:

      Sayın Havacı,
      1-Ben sizinle mülakatı burda kesiyorum. Zira Kuran’ı anlayabilmek için Arapça öğrenilmesi gerektiğini iddia eden bir zihniyetle yazışmayı gereksiz ve faydasız buluyorum. Sizin Arapça bilmeniz Kuran’ı anlamanıza hiç yardımcı olmamış zira. Aşağıda verdiğim Rum31-32 bunun ispatıdır. Ayrıca iddialarınızı ayetlerle destekleme kabiliyetinden de uzak olmalısınız ki konuyla ilgili herhangi bir ayet veremediniz henüz. Ayet veremiyorsanız bu ağır eleştirilerde bulunduğunuz cariyelik kurumunun Kuran’a değil sizin inandığınız sünnilik mezhebine(ki doğru ifade sünnilik dini olmalıdır) ait olduğu anlaşılır. Bu durumda Peygamberi gayrimeşru ilişki yaşamakla suçlamadan önce kendi dininizi(sünnilik dini) sorgulamanız gerekir. Zira Peygamber Kuran’a göre yaşamıştır, Kuran’a aykırı bir yaşam sürdüğünü iddia etmek iftira olur. Yani ya ayet gösterin ya da suçlamanızı geri alın.
      2-Şu sözlerin tamamı size ait:
      ”Kur’anda Muhammed 4 ayeti ile köleliğin meşru olmadığı anlatılırken cariyelik müessesesi ne olmuştur? İtirazım hem cariyeliğe hem de peygamber eşine (özellikle Hz.Hafsa’ya ki kendisi HZ.Ömer’in kızıdır) yapılan haksızlık olsun.”
      ”Eğer siz evli olmadığınız bir kadınla başka bir mekanda dahi olsa birleşmede sakınca görmüyorsanız size bir sözüm olamaz. Yani peygamberimiz bunu başka oda ya da evde yapsa daha iyi mi olurdu?”
      Siz bu sözlerinizin ne manaya geldiğini idrak edemiyor musunuz? Bu sözler sadece Peygamberi değil Allah’ı da ahlaksızla suçlamaktadır.
      3-Sünni fıkhından örnek vermeniz bir dereceye kadar anlaşılabilir ama bunu Kuran’daki mutlak gerçek olarak sunmaya kalkmanıza ne demeli bilmiyorum.
      4-Bana okuyup araştırmamı söylemişsiniz, buna benden fazla sizin ihtiyacınız olduğunu görüyorum. Bu araştırmanıza da Rum31-32den başlamanızı öneririm. Bu ayetlerde sizin sünni dininizin Kurandaki tanımı net bir şekilde verilmektedir.
      ”…sakın müşriklerden olmayın. Onlardan ki dinlerini parçalayıp hizipler/fırkalar haline geldiler. Her hizip kendi elindekiyle sevinip övünür.”(RUM31-32)

      • Havacı dedi ki:

        Sayın Yılmaz bence de kessek iyi olur. Ne yazdığını bilmeyen yazılanı anlamayanla ne yazışacağım.Yazdıklarınızı ve yazdıklarımı bir daha okuyun olur mu?

  65. Havacı dedi ki:

    Sayın Toro,
    Teorinin tanımını kendiniz veriyor ve “Teori.”Bir olay, bir yapı ya da düzenin nedenlerini açıklamak isteyen genel düşünce, görüş; kuram.”Tanımın içerisinde, kesinlikle ispatlanmış reel durumları ya da mutlaklığı ifade etmek için kullanılır diye bir tanımlama var mı?” diye soruyorsunuz?
    Vikipedi’de “Bilimde kuram veya teori; bir olgunun, sürekli olarak doğrulanmış gözlem ve deneyler baz alınarak yapılan bir açıklamasıdır.” Wikipedia’da ise “Theory is a contemplative and rational type of abstract or generalizing thinking, or the results of such thinking. Depending on the context, the results might for example include generalized explanations of how nature works. The word has its roots in ancient Greek, but in modern use it has taken on several different related meanings. A theory is not the same as a hypothesis. A theory provides an explanatory framework for some observation, and from the assumptions of the explanation follows a number of possible hypotheses that can be tested in order to provide support for, or challenge,” tanımlanıyor. Anlayabilmeniz için hem türkçe hem de ingilizce alıntılar yaptım.
    Yani teori sadece hayale dayalı olmayıp gözlem, varsayım ve deneye dayanır. Ben kesinlikle ispatlanmış reel durum ya da mutlaklıktan bahsetmedim. Yazımı dikkatli okursanız bunu göreceksiniz.
    Sizin ki hipotez (önerme) olur ki bu teoriyle aynı değildir. Teori bilimsel bir yaklaşımdır. Umarım anlatabilmişimdir.
    Kendinizi Stephen Hawking ile aynı yere konumlandırmanız da çok ilginç. Adam bilim insanı ve ekibiyle çalışıyor. Kusura bakma ama o işkembe-i kübradan sallamıyor.

    • toro dedi ki:

      Sayın Havacı,

      Evet hawking ekibiyle çalışıyor ama önce bir tanrının varlığına sonra yokluğuna işaret eden açıklamalar yapabiliyor. Sizce bu iddia ve sonradan iddianın güncellenmesi de ekip işimidir yoksa kendi kişisel tavrımıdır?

      Sayın havacı, hala karşınızdaki insanı tanımaktan uzaksınız! Ben çok uzun zamandır sadece başkalarının düşüncelerinden ve fikirlerinlerinden beslenerek kendi düşüncelerini üreten biri olmaktan çok uzağım. Bu nedenle koşulsuz yönlenmekten uzağım!

      Size çok açık bir şey soruyorum ve o soru üzerinden de fikrimi paylaşıyorum!

      Evrenin sonsuz olduğunu kesin olarak bilmeden evren genişliyor demenizin bir anlamı varmıdır?

      Sizin dalınızdan örnek vereyim;

      Yaptığınız bir uçağa hiç uçuş testi yapmadan bu uçak ”kesinlikle” uçar demeniz mümkünmüdür? Hemde siz şanslısınız, deneyi evrene değil tüm detaylarına sahip olduğunuz bir modele uygulayacaksınız! Yani uçak uçar ise uçtu, uçmaz ise uçmadı diyebilirsiniz!

      Şimdi tekrar dönelim işkembe-i kübradan sallama meselesine! Tavrınızdan anladığım kadarıyla sizin tavrınızı da populerlik etkiliyor! Yani bir konuda model kabul ettiğiniz kişi ya da şeyler ne kadar popülerse o kadar güvenilir! Yani ambalajı ve reklamı olmayan bir adamla ambalajı ve reklamı olan bir adamı değerlendirmek zorunda kalsanız yapacağınız seçim populerlik olacak!

      Şimdi son kez soruyorum size, hawking ve ekibinin teori,kuram ya da hipotezlerinin bir başkasının teori,kuram ya da hipotezlerinden daha mantıklı ya da güvenilir olduğunu anlamak için bir deney ya da araştırma yaptınız mı? Yani elinizdeki hangi somut veya tartışılmaz veriye dayanarak bir görüşü diğerinden daha az mantıklıdır diyerek küçümsüyorsunuz?

      Bakın ben size yazışmalarımız arasında bir sor sordum;

      Evren nerede genişliyor?

      Siz henüz kendinize ait hiç bir fikri paylaşmadığınız halde sürekli başkalarının fikirlerini eleştiriyorsunuz! Bir gösterin bakalım ki bizde karar vermeye çalışalım, siz daha mantıklı fikirlere ya da düşüncelere sahipmisiniz?

      Bu arada sayın yılmaz sorularınız için doğru muhatap değildir. Çünkü kendisi bulunduğu yerin mutlak doğru oldu iddiasıyla kendisinden farklı düşünen herkesi yaftalar. Onunla tartışmadan önce kendisinden ”bu adam kesinlikle doğru yerdedir” şekilinde hazırlanmış ilahi lisansınını istemelisiniz! Aksi durumda ondan farklı düşündüğünüz herşey zaten onun inanışına göre saçmadır, olanaksızdır! Yani boşa vakit kaybedersiniz!

      Bakın vecizesine, ne demek istediğimi anlayacaksınız;

      ”Deist değilim diyorsun. BENİM GÖZÜMDE deizm kutsal kitaplardaki Tanrıları beğenmeyen(bence ANLAYAMADIKLARI için), Tanrı inancından da VAZGEÇEMEYEN insanların kendi kafalarında Tanrı tasarlama işine SOYUNMALARIDIR. Netice de sonsuz Tanrı sonlu akılla kuşatılamadığı için bu girişim FİYASKOYLA sonuçlanmaya mahkumdur.”

      Ne de olsa kendisi tanrı katından bildiriyor!

      • Havacı dedi ki:

        Sayın Toro,
        Sizinle görüşmek hoşuma gidiyor. Yılmaz hakkındaki görüşlerinize katılıyorum.
        Fikrinizi kesinlikle küçümsemiyorum,bunu defalarca söyledim. Ben hipotez ile teorinin farkını ortaya koydum ve fikrinizin ancak hipotez olabileceğini söyledim. Bu aşağılama değildir.
        “Siz henüz kendinize ait hiç bir fikri paylaşmadığınız halde sürekli başkalarının fikirlerini eleştiriyorsunuz! Bir gösterin bakalım ki bizde karar vermeye çalışalım, siz daha mantıklı fikirlere ya da düşüncelere sahipmisiniz?” demişsiniz. Halbuki düşüncelerimi Hakan ADANIR’ın sorusu üzerine paylaşmıştım.
        “Ben çok uzun zamandır sadece başkalarının düşüncelerinden ve fikirlerinlerinden beslenerek kendi düşüncelerini üreten biri olmaktan çok uzağım. “alıntı. Daha önceki yorumunuzda yer alan Elektronların enerji seviyelerini koruma eğilimleri başkalarında elde edilen bilgiler değil mi?
        “Evrenin sonsuz olduğunu kesin olarak bilmeden evren genişliyor demenizin bir anlamı varmıdır?” “Evren nerede genişliyor?” diye sormuştunuz. Evrenin sonsuz olup olmadığını bilemem, ancak şu anda söylenen evrenin genişlediği, belki yarın farklı bir teori ortaya konur. Evrenle ilgili kimsenin yeterli bilgisi olmadığından söz ediyorum, Aynı şeyleri yazmaktan bıktım. Şu andaki popüler teoriye göre evren genişliyor, neyin içinde genişlediğini de teorinin sahipleri açıklamalı.
        Lütfen şu teorinin tanımını dikkatle oku, varsayım ve gözlem önceliklidir, deney sonrasında gelir.

      • toro dedi ki:

        Sayın Havacı,

        ”Halbuki düşüncelerimi Hakan ADANIR’ın sorusu üzerine paylaşmıştım.” demişsiniz

        Yani sizinle yaptığımız münazara da size sorduğum soruların cevabını başka birisiyle yaptığınız münazaradan takip etmeliydim! O halde bende sizinle yaptığımız münazaralara istinaden söyleyeceklerimi, başkalarıyla yaptığım münazaralar üzerinden kurgulayayım!

        “Ben çok uzun zamandır sadece başkalarının düşüncelerinden ve fikirlerinlerinden beslenerek kendi düşüncelerini üreten biri olmaktan çok uzağım. “alıntı. Daha önceki yorumunuzda yer alan Elektronların enerji seviyelerini koruma eğilimleri başkalarında elde edilen bilgiler değil mi?” sizden alıntı

        Bakın benim karşılık verdiğiniz yorumumdaki söylem ile sizin ona karşılık verdiğiniz söylem aynı şeylerden bahsetmiyor!

        Ben size; ”başkalarının DÜŞÜNCELERİNDEN VE FİKİRLERİNDEN beslenerek” diyorum siz bana ”Elektronların enerji seviyelerini koruma eğilimleri başkalarında elde edilen BİLGİLER” diyorsunuz!

        Bizim sizinle elektronların varlığı üzerine bir fikir çatışmamız var mı? İkimizde elektron diye birşey var diyoruz! Sonrasında bu elekton deneyi yapılmış ve benimde reddedemeyeceğim şekilde kanıtlanmış. Bu nedenle ben kelimelerimi özellikle seçerek başkalarının KANITLADIĞI düşünceler ve fikirlerden beslenerek değilde,başkalarının DÜŞÜNCELERİNDEN VE FİKİRLERİNDEN beslenerek diyorum. Sanırım şimdi aradaki farkı anlamışsınızdır!

        Evrenin genişlemesine gelince, ben size kendi olamayacaklarım üzerinden olması gerekenler konusundaki düşüncelerimi aktarıyorum. Bu konuda yapısal eleştirilere açığım ama düşüncemin tamamını en baştan sorgulayarak başka düşüncelerle kıyaslamaya yokum! Bunuda ancak iki farklı modeli baz alan fikirlere sahip iki münazaracı olarak yapabiliriz. Bu nedenle bana dönüşlerinizi kendi teoriniz,hipoteziniz ya da kuramlarını üzerinden yapın diyorum!

        Ben size en başında durağan bir evren vardı ve onu durağanlıktan kendisi değil başka bir güç çıkarmış olmaı diyorum! Çünkü durağanlık bana göre bir bütünü oluşturan bütün yapı taşlarının aynı hareket tarzında mutabık olmaları yani tamamının birbirini koşulsuz taklit etmesidir diyorum. Yani belli bir noktada hareket standartlaşmış olmalıdır.Yani monotonlaşmış. Bu noktada birbirini birebir kopyalayan(aynı eylemi paylaşan) yapı taşlarından hangisi bireysel bir eylemle evrendeki hareketi paylaşacaktır? Üstelik evrenin içinde bunu bireysel olarak başlatmak ta problemli olmalıdır, çünkü diğerleri alışılmış harektsizlikten çıkmak istemeyecektir!

        Bu arada dikkat etmeniz gereken nokta ben evrenin (bizim) dışından hareketi başlatan harici bir güçten bahsediyorum. Siz Big-Bang dahil popüler teorilerin hangisinde çoklu evrenler arasında müdahaleler yapan bir gücün varlığına atıfa rastladınız?

        Lütfen şu münazarayı yapacaksak fikirlerimi başaka fikirlerle kıyaslamayı bırakın da sizin teorinizle benimkini birbiriyle tartıştırabilelim!

      • toro dedi ki:

        Düzeltme-

        Yani monotonlaşmış. Bu noktada birbirini birebir kopyalayan(aynı eylemi paylaşan) yapı taşlarından hangisi bireysel bir eylemle evrendeki hareketi ‘başlatacaktır”?

  66. Havacı dedi ki:

    Sayın Toro,
    Hakan Adanır’la olan yazışmamı okuduğunuz için o yazıyı referans vermiştim. Ben bir teori ürettiğimi söylememiştim. Sadece sizinki anlamak istemiştim. Düşünceniz ilginç, yine diyorum ki hipotenizi (teorinizi değil) bilim çevreleri ile paylaşın eksik, yanlış veya doğru yönlerini onlarla tartışın. Ya da bir bilim dergisinde yayınlayın.
    Ben evrenin yaratılmış olduğuna inanıyorum, ama nasıl olduğu hakkında fikir üretemiyorum. Merak etmekle beraber ilgi saham değil, umarım inanan bir bilim adamı bunun cevabını bulabilir. İlgi saham olmamasının sizce bir mahsuru yok değil mi?

    • toro dedi ki:

      Sayın Havacı,

      Neden mahsuru olsun, tabi ki yok! Yeter ki siz ilgi alanınız olmayan bir konuda ilgi alanı bu konular olan birini sorgulamamaya özen gösterin! Mesela ben bu nedenle size, bana şu ”Lazer’i anlatın bakalım, demiyorum!

      Şunu naçizane hatırlatmama izin verin! Birine sadece SİZ diyerek, saygımı ifade ettim diyemezsiniz! Arkasından gelen söylemlerle SİZ hitabının altını doldurmanız gerekir!

      Buna sizin bana davrandığınız şekle benzer şekilde maruz kalmanız üzerine başka birine verdiğiniz tepkiyi görünce ayrıca belirtmek istedim!

  67. Havacı dedi ki:

    Sayın Toro,
    Laser konusunu isterseniz anlatabilirim, ama bu konuyu internette de bulabilirsiniz. Sizin düşüncenize henüz bir yerde rastlamadım bu nedenle ilginç geldi. Bunu sorgulama olarak alıyorsanız bir şey diyemem. İnsanlar birbirini görmeden yazdıkları için sen siz bazen karışıyor. Sen derken arkasından kaba ifade gelirse buna samimiyet denemez. Bu yüzden o kişiye bunu demek zorunda kaldım.

    • toro dedi ki:

      Sayın Havacı,

      Sanırım bir yerde tezinizin Lazer üzerine olduğunu okumuştum. Ama benim bu konuda pek bilgim yok, bu nedenle bu konu üzerine tez yazmış biriyle tartışırken durmam gereken yeri bilirim demeye çalışmıştım. Yani ilgi alanım ve terli bilgim olmayan bir konuda benden daha iyi durumda olan birinin bilgi ve düşüncelerini tartışmamaya özen gösteririm. O nedenle lazer konusunda size karşı tavrım hiç bir zaman ”anlat bakalım da, bilelim” tarzında olmaz!

      Diğer konuyla ilgili olarak ta başka birşeye dikkat çekmek istemiştim!

  68. Geri bildirim: Alternatif Bakış » Muhammedin Akıl Hocaları

  69. Forum’da çok sesliliğin olması gerçekten güzel.
    Bu başlık altındaki yorumları okumaya devam ediyorum, oku oku bitmiyor :))
    Burda ilgimi çeken Yılmaz arkadaşın Evrimin Kuran’da geçtiği ile ilgili verdiği ayetler ister istemez insanın aklına sorular getiriyor.
    Bakara Suresi 36. ayette Adem’in cennetten çıkarılması anlatılıyor, 37. ayette tövbe edişi ve tövbesinin kabul olduğu söyleniyor. Ancak 38. ayette tekrar Adem’in cennetten kovulduğundan bahsediliyor.

    Sorular;
    Adem nerde yaratıldı, cennettemi dünyadamı?
    Dünya’da yaratıldıysa evrilerek nasıl cennette gitti ?
    Kuran’dan edindiğimiz bilgilere göre ilk insan olduğuna inanılan Adem cennette yaratılıyor.
    Yani Cennette evrilerek insan biçimini almış oluyor.
    Cennette evrim varsa, Cennette olan evrim hala devam ediyormu ?
    Milyonlarca yıl önce oluşmaya başlayan ilk hümenoid’ler olan Luci ve Türkana çocuğu, Homo Eractüsler ve Neandertaller’den evrilmiş olan Adem’se bu değişik ırklardan olan insanlar cennettemi yoksa dünyadamı evrildiler ?
    Gözle görünmeyen, maddesel olarak bilinmeyen, bu alemde olmayan bir evrim bilimsel olarak nasıl açıklanır ?
    Cennette affedilen Adem neden cennetten kovuluyor ?
    Kuran’da evrimin olduğunu savunan arkadaşlardan Adem’in cennetten dünya ya nasıl evrilerek geçtiğini açıklamalarını rica ediyorum.
    Kusura bakmayında Kuran’da bu ayet var, bak evrimi anlatıyor demeyle olmuyor.
    Bilimsel bir olgu olan Evrimi Bilimsel söylemlerle örnekleyerek anlatmanız gerekiyor.
    iyi çalışmalar.

    • yılmaz dedi ki:

      Kökler ve Kanatlar;
      Evrimle ilgili mesajını yeni gördüm. Kuran’da evrime işaretler olduğu benim kişisel yorumumdur. Buna katılan var, katılmayan var. Sen katılmak istemiyorsan katılmayabilirsin. Bir ara bu konuda kitap yazmaya niyetlenmiştim, ama sonradan fazla spekülatif olacağını düşünerek vazgeçtim. Bana göre Kuran’da evrime ve evrimin mekanizmalarına işaret eden pek çok ayet var.

      Kuran bilim kitabı değildir, dolayısıyla nasıl bir bilimsel açıklama bekliyorsun anlayamadım. Yaratılışla ilgili olarak sadece birtakım temel bilgiler veriliyor Kuran’da. . Allah katında(ki cennet de göreceli olarak Allah katına yakındır) zaman-mekan yoktur. Dolayısıyla bedensel-maddesel varoluş da yoktur. Bedensel-maddesel varoluş ancak belirli bir mekan içinde ve belirli bir zaman aralığında söz konusu olabilir. Ben cennetin; sevgi ve vicdanın ve negentropinin hakim olduğu manevi bir alem olduğunu düşünüyorum..Orada maddesel farkındalık yok. Dolayısıyla maddesel-bedensel evrim tabi ki dünyada gerçekleşmiştir. Adem-İblis kıssasında anlatılan olaylar temsilidir, yoksa hakikaten Allah melekleri, Ademi, İblisi karşısına alıp onlarla tartışmış değildir. Kuran’ın anlatım tarzı böyledir, soyut olayları somutlaştırarak, insanın gözünün önünde canlandırarak anlatıyor Kuran. Bol bol da mecaz kullanıyor. Adem yeryüzünde evrilerek yaratılmıştır. Adem’in cennette olması bana göre ,maddi varlığının, bedeninin ve bedensel ihtiyaçlarının farkındalığında olmamasıdır. Şeytan Adem’in bu farkındalığa varmasını sağlamış ve böylece Adem cennetten çıkıp yeryüzüne inmiştir. Maddi farkındalıktan kurtulabilen insan tekrar cennete girecektir.
      ”…O ikisi ağaçtan tadınca ÇİRKİN YERLERİ kendilerine açıldı…”(Araf 22) Burda çirkin yerlerin açılması;1-bedensel farkındalık, 2-cinsel farkındalık, 3-nefsani farkındalık manalarının tümünü taşımaktadır bana göre. Yani Adem artık beden sahibi (dolayısıyla entropi kanunlarına tabi, hastalanmaya, bozulmaya ve ölüme mahkum) ahlaki-nefsani zaafları olan bir varlıktır ve cennette değil yeryüzündedir.

      ”…Yeryüzünde belirli bir SÜREye kadar MEKAN tutmanız ve nimetlenmeniz öngörülmüştür.”(Araf 24) Görüldüğü gibi artık Adem süreye(zamana) ve mekana tabi hale gelmiştir.

      Adem’in tövbe etmesi ve tövbesinin kabul edilmesi ise dünyaya indikten sonra olmuştur. Çünkü Adem İblise tabi olduğu andan itibaren yeryüzündedir zaten. Çirkin yerlerin açılmış olması zaman-mekan-entropi kıskacına girdiği, yeryüzüne indiği manasına gelmektedir. Yani cennette
      tövbe edip tövbesi kabul edildikten sonra cennetten kovulmamıştır. Yeryüzünde tövbe etmiş, Allah’ın rızasını kazanmış ve tekrar cennete kabul edilmiştir.

  70. kadir dedi ki:

    http://alimallah.net/forum/konu-bilim-ve-utopya-dergisi.html burada cevap verdim saçmalıklara andolsun geçiyor diye bütün kuran’ı sorumlu tutmuş adamlar yahu:)) arapçayla yazılmış ikisi de bu da ortak özellik hahah 😀

  71. yılmaz dedi ki:

    Kökler ve Kanatlar;
    Yukarda yazdıklarım tamamen kişisel zan, yorum ve çıkarımlarımdır. Pekçok hata barındırıyor olabilir, tamamen yanlış olabilir.
    Herşeyin en doğrusunu Allah(cc) bilir.

    • Yanıtın için teşekürler Yılmaz.
      ifade ettiğin gibi bilimsel verilerle değil, fikirsel edindiklerinle yanıt vermişsin.

      • fossoyeur dedi ki:

        Sn kökler ve kanatlar

        Beklediğiniz bilimsel açıklamaların imkansız olduğunun farkında değilmisiniz cidden? Kim ilk yaratılışın nasıl olduğu hakkında bilimsel kesinliği olan bir açıklama yapabilir? Din kitapları bir takım kurgulardan bahseder. Ortada ayetler ile “net ifade”edilen kurgu olmasına rağmen nedense inanırlar binlerce farklı yorum çıkarır. Peki hangisi “doğru” ?.Sonuçta hepsi kişisel sav lar dır. Örneğin bu gibi bilinmesi imkansız konularda neden din kitapları herkesin kafasındaki soru işaretlerini giderecek bir kurgu ile çıkmaz karşımıza? ..Bu konuda size bir örnek sunmak isterim;

        Sana ruh hakkında soru sorarlar. De ki: Ruh, Rabbimin emrindendir. Size ancak az bir bilgi verilmiştir.(isra 85 diyanet)

        Mesela Kur’an da bir kaç ayette ruhtan bahsedilir ama tam olarak ne olduğu konusunda kimsenin yeterli bilgisi yoktur. Zaten ilgili ayette belirtildiği üzere olmasına da imkan yoktur. Belliki dönemin inanırları merak edip sormuşlar aldıkları cevap ise yukarıda ilgili ayette kesin ve nettir.Oysaki bana göre “adına din denilen şey” işte tamda bu konuları net bir şekilde insanlara izah edebilmelidir… Kısacası sorulan tüm soruları cevaplayabilmelidir. ..
        Birileri izaha soyunur yinede merak etmeyin. ..
        Saygılar….

    • Fluent dedi ki:

      Yılmaz ;

      Kusura bakma ama bu başlıkta ki tüm yazıları okuyan birisi olarak hakkında söylemek istediklerim var : Arkadaşım sen ne yüzsüz ne pişkin ne cahil ne yobaz bir adamsın. Bilgisizliğine eşlik eden ukalalığın seni o kadar tiksinç bir durumda bırakıyor ki kendine dışardan baksan kusarsın ! Bak dostum ben psikoloji uzmanıyım okulunu okuyorum sen var ya inancınla ve bilimle alakalı hiç bir şey bilmeyen laf ebeliğiyle dolambaçlı cümlelerle bilgisizliğini yetersizliğini gizlemeye çalışan aşağılık kompleksinde bir adamsın.

      Utanmadan Allah katında mekan ve zaman yoktur diyorsun halbuki kuranın kendisi Allah katında zamanın dünyadaki zamanla kıyaslamasını yapıp var olduğunu söylüyor.Burda çok bilmiş edalarıyla kısacık inanırlığını yılların deneyimine sahipmişsin gibi süsleyip püsleyip anlatman komik duruyor. İnan bana beceremiyorsun her yazıda yüzüne inen tokatları maskelemekten bıkmadın mı ?

      Karakter analizi çok basittir : Münazaraya girdiğin insanlardan donanımlı olanlarla kavgaya giden bi stili benimsiyorsun ama donanımlı olmadığını düşündüğün kişilere daha sabırlı güler yüzlü ifadelerle cevaplar veriyorsun. Dikkate alınmak ve yalnız kalmamak için basit taktikler uyguluyorsun. Kurana bana göre diyerek öyle yorumlar getiriyorsun ki Arapça bilmemenin islamı anlamakta büyük bir zaaf olduğunu bile göremiyorsun. Evrensel kelimesine bile kendince anlamlar katıp düşüncelerinin mutlak doğruluğunu pişkin pişkin savunuyorsun. Kuranı okumuş lafa bak sen kimi kandırıyorsun arkadaş. İnsan psikolojisini bilmesek yutturacaksın. Taze gelin gibi teşbihte hata olmaz HENÜZ Altı aydır müslüman olan birisinin yazacağı yazılar değil bunlar.. Bana bak dostum rezilliğin parıldırıyor forumda şimdi dürüst olmayı dene ve kendin olup öyle yazılar yaz. Senin güvendiğin aklın ve zekanla çok alay etmişliğimiz vardır. Yani senin güttüğün koyun sayısı kadar bizim çoban …mişliğimiz var..

      Bak ben bu sitede uzun zamandır yazıyorum ama ilk kez bu kadar kızdım çünkü sen gerçekten iyi bir insan değilsin tuhaf bi tanım yaptım ama insanları ikiye ayırıp iyi ve kötü diye kategorize ettiğimizde sen kötü adlı kategoride başı çekersin…

      • yılmaz dedi ki:

        Fluent,

        Sen öyle diyorsan kesin öyledir.(Bak şimdiye kadarki en yumuşak cevabı sana yazdım. Bunun ne anlama geldiğini anlayacak zekaya sahip olduğuna eminim)

      • bir kul dedi ki:

        Fluent dedi ki:
        01/02/2015, 02:05
        Kusura bakma ama bu başlıkta ki tüm yazıları okuyan birisi olarak hakkında söylemek istediklerim var : Arkadaşım sen ne yüzsüz ne pişkin ne cahil ne yobaz bir adamsın. Bilgisizliğine eşlik eden ukalalığın seni o kadar tiksinç bir durumda bırakıyor ki kendine dışardan baksan kusarsın ! Bak dostum ben psikoloji uzmanıyım okulunu okuyorum sen var ya inancınla ve bilimle alakalı hiç bir şey bilmeyen laf ebeliğiyle dolambaçlı cümlelerle bilgisizliğini yetersizliğini gizlemeye çalışan aşağılık kompleksinde bir adamsın.
        SENDEN ALINTI

        COK AGIR BİR YAZI OLMUŞ FAKAT HİÇ BİR KONU YOK ÇOK İLGİNÇ İZAH EDEBİLİRMİSİNİZ BUDURUMU ANLAMAK İSTİYORUM BİRDE AYETLE BELİRTİRMİSİNİZ
        KURANDA BÖYLE BİR MÜSLÜMAN TARİFİ GÖRMEDİM
        YANLIZ SADECE AYET

    • 1okuyucu dedi ki:

      bir kul;

      bizde zaten öyle yapıyoruz, kendi işini kendisi yapmak yerine beşerden bir tebliğciye havale ederek, tebliğ işini tesadüflere bırakan bir varlığın tanrı olamayacağı konusunda cennet vaadiyle kandırılanları, cehennemle korkutulanları uyarıyoruz, peygamber gönderdiğini ilk muhataplarına kanıtlayamayan bir tanrının, tanrı olamayacağı konusunda aldatılmışları uyarıyoruz,

      bakıyorum, şu tebliğ işine kendini fazla kaptırdın, sizi tebliği almayanların doğrudan cennete gidecek olması mı rahatsız ediyor? yoksa dinler arası rekabet nedeniyle kelle sayınızı arttırmayı mı amaçıyorsunuz? hangisi?

      bir defa Yahudilerle, Hristiyanların size itibar etmeyeceği belli, çünki onlarında inandıkları peygamberleri ve kitapları var, yani Yahudilerle Hristiyanlar doğrudan cehenneme gidecekler,

      Müslüman Ülkelerde de tebliği yapmanız tereciye tere satmak olur, onu da geç, bu durumda diğer din mensuplarının bulundukları Ülkelere gitmeniz gerekiyor,

      gerçi, ışid, el kaide, boko haram., vs, gibi radikal İslâmcılar, İslâm dininin propagandasını fazlasıyla yapıyorlar? yani İslâm dinine karşı dünya kamuoyunda merak uyandırıyorlar, o nedenle Kuranın nasıl bir kitap olduğunu merak edip okumaya kalkanlar oluyordur, okuduklarında da inanmayanlar haliyle şapa oturuyordur?

      İyisimi siz, şu tebliği işini bıraksanızda tebliği almayanlar cennete gitse daha iyi olmaz mı? üstelik insanları Muhammede inananlar, Muhammede inanmayanlar diye ikiye ayırararak birbirlerini boğazlamalarına sebep olmasanız daha iyi olmaz mı?

      tebliğ ettiklerinizin tamamının size inanmayacağını bildiğinize göre, yani peygamber gönderdiğini kanıtlayamamış bir tanrıya, sadece cennet vaadine kananlarla, cehennemden tasvirlerinden korkan korkakların itibar edeceği ortadayken,

      siz tebliğ ettiklerinizi cehenneme göndermeye mi amaçlıyorsunuz? eğer öyleyse tanrınızın isteğini yerine getirmiş oluyorsunuz, çünki sizin tanrınızda verdiği söz gereği (kime söz verdiyse!) cehennemi tıklım tıklım doldurmaya son derece kararlı?

      şöyle düşün hiç kimseye tebliğ yapmasanız, haliyle herkes cennete gidecek, tebliğ yaptığınızda ise Muhammede inanmayanlar haliyle cennete gitme şansını kaybedip cehenneme gidecekler,

      siz önce kendi evinizin önünü süpürün tüm düyada örnek bir toplum olun, ondan sonra İslâm dinini tebliğ etmeye kalkışın, yoksa tebliği ettiğiniz her kişinin cehenneme gitmesinden sorumlu olursunuz, çünki şu içine düştüğünüz rezil halinizle size inanacak tek bir kişi olacağını sanmıyorum,

      ama amacınız insanları cehenneme göndermekse, o zaman bir şey diyemem, var gücünüzle tebliğe devam, durmak yok?

      • bir kul dedi ki:

        bakıyorum, şu tebliğ işine kendini fazla kaptırdın, sizi tebliği almayanların doğrudan cennete gidecek olması mı rahatsız ediyor? yoksa dinler arası rekabet nedeniyle kelle sayınızı arttırmayı mı amaçıyorsunuz? hangisi? senden alıntı

        sen normal bir evden mi daha hoşlanırsın yaksa köşk ve istedigin herşey mesela
        mesela tüm sevdiklerin derecenin düşük olmasım ıiyi yoksa yüksek olması yanlız carpıtmadan ver vereceksen cevabını
        haberi olmayanlar ne senin nedebenim tahmin bile edemeyiz bu zaten mümkin degil karaya vuran milyonlarca deniz yıldızından sadece 1 bilemedin 5 bilemedi enfazla 100 sende gel ne kaybedersin ozaman sayı 101 olur belki enfazla

      • 1okuyucu dedi ki:

        bir kul;

        —mümkin degil karaya vuran milyonlarca deniz yıldızından sadece 1 bilemedin 5 bilemedi enfazla 100 sende gel ne kaybedersin ozaman sayı 101 olur belki enfazla (senden alıntı)

        demek senin tanrının gönderdiği kitap evrensel değil, o nedenle birkaç kişinin haberi olmasada olur diyorsun?

        zaten coğrafi keşifler öncesinde, Amerika ve Avustralya kıtasında yaşayanlar da üç beş kişiydi, onların da haberi olmasa olur demi?

        bence sen, önce Hintlilere, Çinlilere, Japonlara Türkçe öğretsen daha iyi olur gibime geliyor, çünki onlar Türkçe bilmedikleri için bu siteye girmiyorlar, dolayısıyla senin tebliğci olduğundan haberdar olamıyorlar, buradaki metinleri kendi dillerine çevirmeye kalksalar, gogıl amcanın muazzam çeviri becerisi sayesinde yinede hiçbir şey anlamıyorlar,

        benimki sadece bir öneri, kabul etmek zorunda değilsin,

        bu arada Yahudiler ve Hristiyanlar, tanrılarının gönderdiği kitaplara ve peygamberlere itibar edeceklerinden Muhammede inanmayacakları için doğrudan cehenneme gidecekler,

        yani kendilerine kitap ve peygamber gönderen tanrılarının, kendilerini gönderdiği kitaba göre hesaba çekeceğine güvenerek, tanrılarına güvenmeleri nedeniyle Muhammede itibar etmeyecekleri için doğrudan cehenneme gidecekler,

        velhasıl mucize konusunda atalarına güvendikleri için yalancıkla suçlanan Yahudiler, hesaba çekilme konusunda tanrılarına güvendikleri için doğrudan cehenneme gidecekler?

        bizi soracak olursan, biz zaten tebliği aldık ama okumaya çok düşkün bir millet olduğumuz için Müslümanlar içerisinde Kuranı eline alıpta okuyanların oranını var sen hesapla,

        özetle, tebliğci olmak gibi çok zor bir işe soyundun, sana kolaylık dilemekten başka bir şey gelmiyor elimden.

      • 1okuyucu dedi ki:

        alıntı düzeltme;

        —mümkin degil karaya vuran milyonlarca deniz yıldızından sadece 1 bilemedin 5 bilemedi enfazla 100 sende gel ne kaybedersin ozaman sayı 101 olur belki enfazla—

        yukarıdaki alıntı yanlışlıkla kopyalanmıştır, doğrusu aşağıdaki alıntıdır,

        —haberi olmayanlar ne senin nedebenim tahmin bile edemeyiz bu zaten mümkin degil karaya vuran milyonlarca deniz yıldızından sadece 1 bilemedin 5 bilemedi enfazla 100—

  72. bir kul dedi ki:

    HZ. MUHAMMED, KESİN OLARAK PEYGAMBERDİR HİÇ ŞÜPHE YOKTUR KESİN

    Kainata baktığımızda her yerde bir düzen, bilgi, sanat, teknoloji ve üstün bir akıl gerektiren pek çok gerçekle karşılaşırız. Bu yüzden üstün akıl sahibi bir yaratıcının varlığı kesindir. Yaratıcının kim olduğunu da Kuran’dan öğrenebiliriz. Kuran’la ilgili 2 görüş vardır. Birincisi Hz. Muhammed’in Peygamber olduğu ve Kuran’ın da O’na vahiyle indirildiği iddiası. İkincisi ise (Peygamberimizi tenzih ederim) “Muhammed isimli birinin farklı amaçlarla yazdığı bir kitaptır” iddiası. Aslında Kuran’daki pek çok mucize Kuran’ın peygamber olmayan birinin yazamayacağını net bir şekilde gösterir. Ama bu makalemde farklı konularla Kuran’ın Allah’ın kitabı olduğunu göstereceğim.

    Kuran’ın insan sözü olması için, Kuran’daki hiçbir ayette yazan kişinin riske girmemesi ve kendisine yönelik bir kısıtlama veya uyarı olmaması gerekir. Bakalım öyle mi?

    1-Bizans’la Perslerin Savaşacağı ve Bizansların Yeneceği 7 Yıl Önce Kuran’da Bildirilmiştir

    Rum (orduları) yenilgiye uğradı. Dünyanın en alçak yerinde. Ama onlar, yenilgilerinden sonra yeneceklerdir. Birkaç yıl içinde. Bundan önce de, sonra da emir Allah’ındır. Ve o gün mü’minler sevineceklerdir. [Rûm Suresi (30/2-3-4]

    Ayette Rum ordularının yenilgiye uğradığı ve birkaç yıl içinde yenecekleri geçmektedir. Gerçekten de Bizanslılar Perslere yenilmiş ve ayet indikten 7 yıl sonra Persleri yenmişlerdir. Hem de çökmek üzere olduğu bir anda. Hatta bu ayet indiği zaman müşrikler kendilerince Müslümanlarla alay etmiştir. Çünkü kimse Bizansın Persleri yenmesine ihtimal vermemiştir. Şimdi düşünelim. Bir kişi, kendine vahiy olarak geldiğini söylediği, fakat kendi yazdığı bir kitaba böyle bir bilgi koyar mı? Tabi ki koymaz. Çünkü bu konunun hem Müslümanlarla alakası yok hem de böyle bir savaş olmasa, veya olsa bile Bizanslılar kaybetse bu kitabı yazan kişinin etrafında bir kişi bile kalmaz.

    2-Müslümanların Mekke’ye Güven İçerisinde Gireceği Önceden Bildirilmiştir

    Andolsun Allah, elçisinin gördüğü rüyanın hak olduğunu doğruladı. Eğer Allah dilerse, mutlaka siz Mescid-i Haram’a güven içinde, saçlarınızı tıraş etmiş, (kiminiz de) kısaltmış olarak (ve) korkusuzca gireceksiniz. Fakat Allah, sizin bilmediğinizi bildi, böylece bundan önce size yakın bir fetih (nasib) kıldı. [Fetih Suresi (48/27]

    Müslümanların Mekke’ye güven içerisinde gireceği Peygamberimiz in rüyasına girmiş ve bu rüyanın ardından üstteki ayet inmiştir. Eğer güven içerisinde giremeseler ve sorun yaşasalar yine Peygamberimizin etrafında bir kişi bile kalmazdı. Böyle bir olayı önceden bildirmek normalde çok büyük bir risktir. Tabi ki Peygamber olmayan bir insan için…

    3-Kuran’da Peygamberimize Evlilik Bir Süre Sonra Yasaklanmıştır

    Bundan sonra (başka) kadınlar ve bunları başka eşlerle değiştirmek -güzellikleri senin hoşuna gitse bile- sana helal olmaz…[Ahzâb Suresi (33/52]

    Kuran’ın Peygamber sözü olduğunu ve her konuda güç elde etmek için Kendi yazdığını iddia edenlere bir delil daha. Peygamberimiz eğer Kuran’ı kendi çıkarları için yazmış olsa neden kendine evliliği yasaklasın? Tek cevap var. Kuran Allah sözü…

    4-Kuran’da Peygamberimiz İki Kez Uyarılmıştır

    Hiç bir şey hakkında: “Ben bunu yarın mutlaka yapacağım” deme. Ancak: “Allah dilerse” (inşallah yapacağım de). Unuttuğun zaman Rabbini zikret ve de ki: “Umulur ki, Rabbim beni bundan daha yakın bir başarıya yöneltip-iletir.” [Kehf Suresi (18/24]

    Peygamberimiz bir kez inşAllah demediği için ayetle uyarılmıştır. Normalde birisi kitap yazıyor olsa kendi karizmasını sarsamaya yönelik hiçbir bölüm eklemez. Hatta şu an sahte hocaların ve sahte şeyhlerin kendilerini hatasız gösterme çabasını da dikkate alırsak böyle bir bölümü bir insanın kendi yazdığı kitaba eklemesi mümkün değildir.

    Surat astı ve yüz çevirdi; Kendisine o kör geldi diye. Nerden biliyorsun; belki o, temizlenip-arınacak? Veya öğüt alacak; böylelikle bu öğüt kendisine yarar sağlayacak. Fakat kendini müstağni gören (hiç bir şeye ihtiyacı olmadığını sanan) ise, İşte sen, onda ‘yankı uyandırmaya’ çalışıyorsun. Oysa, onun temizlenip-arınmasından sana ne? Ama koşarak sana gelen ise, Ki o, ‘içi titreyerek korkar’ bir durumdadır; Sen ona aldırış etmeden oyalanıyorsun. [Abese Suresi (80/1-10]

    Belki bazı kişiler ilk kez öğrenecek olabilir ancak üstteki uzun süren sert uyarı Peygamberimize yapılmaktadır. Peygamberimiz bir kabile reisine tebliğ yaptığı sırada gelen kör bir kişinin sorduğu soru karşısında ona cevap vermeyerek kabile reisine tebliğine devam etmiştir ve bu olayın ardından üstteki ayet inmiştir. Normalde Kuran’ı kendi yazan bir kişinin yaptığı bu hata sonucu kendi hatasını yazdığı kitaba uzun uzun ve sert bir uyarı şeklinde yazması tabi ki akla ve mantığa uymaz. Çünkü çıkar elde etmek isteyen birisi karizmasına zarar verecek hiçbir şeye kesinlikle izin vermez. Ancak Peygamberimiz gerçek bir Peygamberdir ve Allah, dilediği uyarıyı Peygamber de olsa yapar.

    5-”Sen kitap nedir iman nedir bilmezdin”

    Bu maddenin başlığının Hz. Muhammed’le ilgili söylendiğini sanırım birçok kişi yeni öğreniyor.

    Böylece sana emrimizden bir ruh vahyettik. Sen, kitap nedir, iman nedir bilmiyordun. Ancak Biz onu bir nur kıldık; onunla kullarımızdan dilediklerimizi hidayete erdiririz. Şüphesiz sen, dosdoğru olan bir yola yöneltip-iletiyorsun. [Şûra Suresi (42/52]

    Kuran’daki bu ayette Hz. Muhammed’in Peygamber olmadan önce Kuran’ı ve dolayısıyla imanı bilmediği geçiyor. Normalde dini geleneksel yaşayan kişiler Hz. Muhammed’in Peygamber olmadan önceki yaşantısının da örnek olduğunu iddia etseler de bu iddia Kuran’a aykırıdır. Rivayetlere göre Hz. Muhammed güvenilir birisi olarak bilinmesine rağmen imanı bilmiyor oluşu Kuran’da özellikle belirtilmiştir. Kuran’ı kendi yazan birisi tabi ki böyle bir ayet koymayacaktır. Hz. İsa’yı haşa ilahlaştıran kafa yapısı, Hz. Muhammed konusunda da boş durmamış ve Peygamberin Kainatın efendisi (efendi Rab demektir) olduğunu iddia etmişlerdir. Dünya’nın Peygamber için yaratıldığını iddia etmişlerdir. Ancak bunlar Kuran’a aykırı iddialardır.

    6-”Muhammed yalnızca bir elçi”

    Muhammed, yalnızca bir elçidir. Ondan önce nice elçiler gelip-geçmiştir… [Âli İmran Suresi (3/144]

    Günümüzde sözde şeyh ve hocalar etrafındakileri kandırmak için kendilerinin çok üstün oldukları imajı vermeleri, kendi ego tatminleri için müritlerini yerlerde süründürüp el pençe divan durumuna soktuklarını düşünürsek böyle bir ayetin Allah tarafından indirildiği netleşmiş olur. Allah Peygamberin ilahlaştırılmaması için özellikle O’nun sadece bir elçi olduğunu vurgulamaktadır. Eğer Hz. Muhammed bu kitabı kendi yazmış olsa, ayetlerde sürekli kendi üstünlüğünden bahsederdi. Ancak Kuran’da Muhammed ismi bile sadece 4 kez geçer.

    7-Elçileri ayırdetmeyin

    Elçi, kendisine Rabbinden indirilene iman etti, mü’minler de. Tümü, Allah’a, meleklerine, Kitaplarına ve elçilerine inandı. “O’nun elçileri arasında hiç birini (diğerinden) ayırdetmeyiz. İşittik ve itaat ettik. Rabbimiz bağışlamanı (dileriz). Varış ancak Sana’dır” dediler. [Bakara Suresi (2/285]

    Yine aynı mantıkta bakarsak eğer Kuran’ı Hz. Muhammed yazmış olsa elçiler arasında en üstünü olduğunu vurgulardı. Ancak tam tersi müslümanların elçiler arasında ayrım yapmamaları Kuran’da vurgulanmıştır. Şu an sözde şeyh ve hocalar kendilerini haşa ilahlaştırırken Kuran’da bu ibarenin olması Allah sözü olduğunun bir delilidir.

    8-Savaşta bile namaz kılınması

    Kuran’ı inkar edenlerin en belirgin iddialarından biri, Kuran’ı Hz. Muhammed’in güç elde etmek ve Mekke’ye hükmetmek için kendi yazdığı iddiasıdır. Ancak Kuran’da savaş sırasında bile namazın terk edilmemesi emredilir.

    İçlerinde olup onlara namazı kıldırdığında, onlardan bir grup, seninle birlikte dursun ve silahlarını (yanlarına) alsın; böylece onlar secde ettiklerinde, arkalarınızda olsunlar. Namazlarını kılmayan diğer grup gelip seninle namaz kılsınlar, onlar da ‘korunma araçlarını’ ve silahlarını alsınlar. Küfredenler, size apansız bir baskın yapabilmek için, sizin silahlarınızdan ve emtianız (erzak ve mühimmatınız)dan ayrılmış olmanızı isterler. Yağmur dolayısıyla bir güçlüğünüz varsa veya hastaysanız, silahlarınızı bırakmanızda size bir sorumluluk yoktur. Korunma tedbirlerinizi alın. Şüphesiz, Allah kafirler için aşağılatıcı bir azab hazırlamıştır. [Nisa Suresi (4 /102]

    Ayette de görüldüğü gibi namaz, savaş sırasında bile terk edilemez. Halbuki amacı güç elde etmek isteyen biri savaşıyorsa ve Kuran’ı kendi yazıyorsa mantıki açıdan Kuran’a “savaş sırasında namazı terk edebilirsiniz” diye bir ibare koyması gerekirdi. Çünkü amaç güç kazanmaksa savaşta başarı riske atılamaz. Ama ayetlerde namazın savaşta bile terk edilememesi yine Kuran’ın Allah sözü olduğunun diğer bir kanıtıdır.

    Üstteki bilgiler bize Kuran’ın bir insan sözü değil, Allah’ın sözü olduğunu göstermektedir. Bilimsel konulardaki mucizeler de Kuran’ın Allah sözü olduğunu gösteren diğer delillerdendir.

    Kuran’ın bilimsel mucizeleri için tıklayın :
    http://akingozukan.com/kategori/kuran-mucizeleri
    ALINTI

  73. fossoyeur dedi ki:

    Sn toro

    Uzun zaman oldu görüşmeyeli.Umarım iyisinizdir.Eğer sizde isterseniz sizinle insan bilinci ve yapay zeka teorileri üzerinde münazara yapmayı teklif ediyorum.

    Saygılar…

    • toro dedi ki:

      Sayın fossoyeur,

      Burayı takip etmeye devam ediyorsanız ve bu yazımı okursanız özürlerimi kabul edin, ”bu” sayfadaki çağrınızı zamanında görüp cevap veremediğim için.

      • Fossoyeur dedi ki:

        Sn Toro

        Sanırım yine uzun zaman oldu.Bu defa ben sizin mesajınızı yanıtlayamadım.Aslında pek vakit bulamıyorum ama gelen mailler üzerinden siteyi kısmen de olsa takip ediyorum.

        Umarım yeni münazaralarda sizi yine keyifle okumaya devam edebilirim.

        Saygılarımla….

      • toro dedi ki:

        Sayın Fossoyeur,

        Tekrar selamlaşabilmemize sevindim ve bilmukabele dostum. Umarım birbirimizle münazaralaşmaya da vakit bulabiliriz!

  74. bir kul dedi ki:

    fossoyeur

    haram aylar ile ilgili bir konuyu sitenize koydum fakat sitedeki sorunlar yüzünden giremediginiz için farkına varamadıgınızdan ben hatırlatayım dedim yanlız nasıl bulaagınızı biloysunuzdur herhalde ben bulamadım tarihini vermek için aradım fakat sistemi tam bilemedigim için beceremedim

    SAYGILARIMLA

  75. ismailkenzoi dedi ki:

    muhammed o zaman ki derin devletin ürünüdür, tesadüfen peygamber olmamıştır, hocaları onu adım adım hazırlamışlardır, çünkü o saf bir insandı her şeye inanıyordu, aynı hitler gibi öne sürdüler, kendileri sahnenin arkasında yönettiler, o sadece bir piyondu,

  76. Muslumanyak@india.com dedi ki:

    kardesim bu ülke müslümal dolu.Bu müslümanyaklara laf anlatamazsın.

  77. Cüneyd dedi ki:

    -Tüm dinler ölümden sonra cenneti vaad eder.
    Tüm dinler ibadethanelerine gelinsin ister.
    Kimisi papaza para at mum yak kimisi kurban kes imama yardım et.
    Öldükten sonra cennet.
    Vay be.
    …. Dinin ilerisi mafyacılıktır.
    Papazları hahamları hocaları ve ibadethanelerı kalksa ve üretime katılsa bu dünyada, tüm dünya ekonomisi düzelir.

    • rammsteinn dedi ki:

      cüneyte katılmamak elde değil.
      sadece türkiyeden örnek verelim. 1.500 hastaneye karşılık 85.000 camimiz var. rakam şaka gibi.
      camiye insanlar gidip sağlıkları için fakirlikten kurtulmak için dua ediyorlar. bu dua etme ritüeli için harcanan para halbuki bu sorunları çözebilir. diyanetin harcadığı para bir çok fakirin fakirlikten kurtulmasına sağlık hizmetlerinin çok daha kaliteli olmasını sağlar.
      aynı şekilde imam hatipler. toplumdan toplanan para adeta hayal dünyası için birileri için harcanıyor. heleki bu okullarda okuyan kız öğrenciler okuldan mezun olup kocasının yanına yerleşiyor.topluma bir daha karışmıyor toplum içerisinde hiçbir fonksiyonu kalmıyor.
      bu eleştiriye karşılık şu deniyor “insanların dinini öğrenmeye hakkı var”
      1-devletin dini olamaz. din tanrı ile insan arasındadır. kişiseldir. devletin bir vatandaşa “sen şu yemeği yiyeceksin , şu spor takımını tutacaksın” diyemeyeceği gibi şu dini öğrenip şu tanrıya tapacaksın şeklinde insanları kanalize etme hakkı yoktur. bu bir insanlık suçudur.
      2-imam hatiplerde senelerce sabah akşam din eğitimi alan çocuklara hertürlü dini eğitim verilirken kuran türkçe öğretilmiyor. imam hatip mezunları kuranın içeriğinden habersiz bir şekilde mezun oluyorlar.imam hatip mezunu bir kişiye burada konuştuğumuz maide 33 ahzap 50 gibi tartışmalı ayetleri sorun hiçbirisi bu ayetleri bilmez. çünkü kuranın içeriği anlaşılmasın diye türkçe öğretilmiyor.

      devlet bir dini vatandaşına öğretiyor ama bunu yaparken ikiyüzlü davranıyor. ne imam hatiplerde ne camilerde ne okullarda hiçbir yerde kuranın türkçe okunduğunu göremezsiniz. istinai ayetlerde malumdur. komşunuza iyi davranın yalan söylemeyin vs gibi ayetleri heryerde görürsünüz. ama muhammedin cinsel hayatını içeren ayetleri şiddet dolu ayetleri devletin hiçbir kurumunda göremezsiniz. sanki bu ayetler yokmuş gibi davranılır. bazıları da varmış gibi
      örnek;
      cumhurbaşkanımız dahil her müslümanın ağzında olan şu cümle
      “cennet anaların ayakları altındadır”
      kuranın ve islamın kadını ne kadar aşşağıladığından bahsederseniz bu cümleyi duyarız. kurandaki ayetleri gösterirsiniz ama kimse bu ayetlere bakmaz bildiği tek cümle “cennet anaların ayağı altındadır”
      bu cümle kuranda yok. buharinin bir hadisinde geçmekte. buhari kim? muhammetten yüzlerce yıl sonra yaşamış biri. buhari bu cümleyi neye dayanarak söylemiş? allah muhammede demiş ki “cennet anaların ayağı altındadır” muhammed bu lafı çevresindekilere söylemiş. ama kurana yazılmamış. gel zaman git zaman aradan 150-200 sene sonra yaşayan buhari bu lafı duyar. hemen yazar “allah dedi ki cennet anaların ayağı altındadır”
      bu olaya saçma demek bile yersiz geliyor.

      site oldukça sakinleşmiş. herkese selamlar.

    • karaca dedi ki:

      Sayın: Cüneyd

      yazınızda -Tüm dinler ölümden sonra cenneti vaad eder.
      şeklinde açıklamada bulunmuşsunuz

      islam dininde unuttuğunuz bir yer daha var cehennemi de vaad eder
      gözden kaçırmış olmalısınız..

      • toro dedi ki:

        Sayın karaca,

        İçinde cennet ya da benzeri bir yeri vaad eden tüm inanç sistemlerinde aynı zamanda, cehennem ya da benzeri bir yerden de bahsedilir.

        Yani bugüne değin gelen ya da gelemeyen tüm inanç sistemlerinin genelinde, ölümden sonra verilecek ödülün yanısıra ölümden sonra verilecek cezanında tasviri yapılır ve bu ödül ve cezanın verileceği yerlerden ayrıca bahsedilir!

  78. mustafa dedi ki:

    iste böyleee,
    HAKKA SURESi 40:O(kuran) cok muhterem bir NEBiNiN(peygamberin) sözüdür.————————————————————————————————————————————Simdi iki ayet sonraki ayete bakalim o ne diyür?
    HAKKA SURESi 43:O (kuran)Allah tarafindan gönderilmistir.————————————————————————————————————————————Düsünebiliyormusunuz Allah ayetin birinde bu kitap Muhammedin sözüdür deyecek iki ayetz sonra vaz gecip bu kitap Muhammedin deyil benim sözümdür deyecek.Böyle bir ayetlere inanan TANRIYA inanmiyor demektir.Böyle TANRI olmazda ancak FELLAH olur.
    Arabin isi gücü gercek disi sözlerdir.Bu nedenlede cokta ANT ederler.Arabin Allahi bile kuranin bircok yerinde AND icmektedir.

    ANDOLSUNKiiiiiiii demek:TANRISAHITIMDIR DEMEKTIR.
    TANRIDAN BASKA ALLAH VARMIKi Allah ONU sahat gösteriyür.
    Bunlar ve bunlara benzer kuranda bircok ayat var.Bu ayatlarda gösteriyürkü KURAN ALLAHDAN degil,ARAPTANDIR.
    Dedeniz

  79. ramazan Caparlar dedi ki:

    sevgili arkadasim TORO cok güzel ve bilgi dolu bir yazi ele almissin senin gibi insanlarin bu yeryüzünde yasamasi ne Kadar degerli birsey oldugunu ancak aklini kullanan, beynini görünmeyene teslim etmiyenler anlar.
    saygilar ve selamlar

MaMaLi için bir cevap yazın Cevabı iptal et