KUR’ANDAKİ ÇELİŞKİLER

Kur’an’ın hemen her suresinde bir çelişki bulmak mümkündür.
Uzun surelerde ise onlarca çelişkiye rastlanabilir.
Çelişkiler; bir ayette söylenenin başka bir ayette değiştirildiği, farklı ya da tersinin söylendiği tutarsızlıklardan, ayetlerdeki akıldışı, mantıkdışı, bilimdışı yanlışlardan, Tevrat ve İncil’e uymayan hatalı hükümlerden ve bilgilerden oluşur.

Bu çelişkilerin tümünü listelemek çok zor.
O kadar çok çelişki ve çelişki iddiası var ki, sayfa sayfa listelere sığmaz.
O yüzden çok önemli olanlarını listelemeye çalışalım:

Nisa-82. “Hala Kur’an’ı düşünüp anlamaya çalışmıyorlar mı? Eğer o, Allah’tan başkası tarafından olsaydı, mutlaka onda birçok çelişki bulurlardı.”

Bazı islamcılar, 1-2 çelişkinin olabileceğini öne sürüyorlar. Çünkü Nisa-82’de “birçok çelişki” yazıyormuş. “Bir çelişki” ya da “birkaç çelişki” demiyormuş.
“Allah kelamı” olduğuna inanılan bir kitapta tek bir çelişki dahi olmaması gerekir.
Ama bir ya da birkaç değil, yüzlerce çelişki mevcut Kur’an’da.
Bunlar izahı; yapılamayan, izahı; müteşabih-mecazi diye yapılan, izahı; çarpıtılan ve ikna edici olmayan, izahı; Arapça’nın iyi bilinmemesine ve meallerin yanlışlığına bağlanan, izahı; Kur’an’a önyargı ile yaklaşılması olarak yapılabilen ve izahı; bilimsel olmayan, evrensel olmayan, insani olmayan çelişkilerdir.

Bu çelişkiler, 1-2 mealciye değil, adı İslamcılar tarafından öne çıkartılmış 15-20 mealcinin mealleri ve Arapçası dikkate alınarak ortaya konmuştur.
Madem ki bu kitap tüm insanlık için gelmiştir, öyleyse çevirilerinin kolayca yapılabileceği ve dünyanın her toplumundan insanların kolayca anlayabileceği bir şekilde yazılmış olması gerekmez miydi? İzah edilemeyen yanlarını Arapça’nın zorluğuna ve Kureyş Arapçasının bugün yeterince iyi bilinmemesine, içindeki Aramca ve Süryanice sözcüklerin başka anlamlar taşıyabileceğine bağlamak bile bir çelişki değil midir?
Bu çelişkilerin birçoğu, inançlı müslümanların Kur’an’ı okumasıyla bulunmuştur.
Ki bunların çoğu zamanında din adamıydı ve “Kral çıplak!” diyebildiler.
Gayrimüslimlerin de rastladığı çelişkiler vardır elbette. Ki bunun tarihi Muhammed dönemine, ayetlerin ilk okunduğu döneme kadar gider. Hatta Kur’an’a bile yansımıştır bu çelişki itirazları. Ama büyük çoğunluğunu ortaya çıkaranlar müslümanlardır.
Bu çelişkiler nedeniyle vahyin, dinin, peygamberliğin bir uydurma olduğunu görmüştür o müslümanlar. Yani sonuçta, bir ön yargıyla yaklaşımdan söz edilemez.

Müteşabihliğe gelince;
Allah’ın insanlara açıklamak istemediği, gizli bir konuda müteşabihlikten bahsedilebilir. Örneğin, ruh konusunu detaylı açıklamayabilir. Ya da “dabbet-ül arz” ile ilgili fazla bilgi vermeyebilir. İnsanların aklının ermeyeceği, bilgilerinin çok yetersiz kalacağı bir konuda bilimsel detaylara inmeyerek mecazi örnekler verilebilir.
Hatta Mekke döneminde gelen ayetlerde, putperest baskısı nedeniyle açık açık putperest inancına aykırı söylemlerde bulunulamayacak olması da müteşabihliği gerektirebilir.
Ama çelişkilerin birçoğuna “müteşabih” demek nerdeyse, çelişkilerden sıyrılmanın bir yöntemi olmuştur.

A- Kur’an’ın Kendi İçindeki Dinî Çelişkiler:

1- Hesap gününde Allah’tan başkası şefaat edebilir mi?

Edemez / Bakara-48: Kimsenin kimseden faydalanamayacağı, kimseden bir şefaat kabul edilmeyeceği, kimseden bir fidye alınmayacağı ve yardım görülmeyeceği günden korunun.

Edebilir/ Meryem-87: Rahman’ın katında söz almış olanlardan başkaları şefaat hakkına sahip olmayacaklardır.

Edebilir diyen diğer Ayetler: Zuhruf-86,
Edemez diyen diğer ayetler:  Enam-51, Bakara-123, Secde-4, İnfitar-19

2- Kötülük Allah’tan mı gelir?

Nisa -78. Nerede olursaniz olun, sağlam kaleler içinde bulunsanız bile, ölüm size yetişecektir. Onlara bir iyilik gelirse: “Bu Allah’tandır” derler, bir kötülüğe uğrarlarsa “Bu, senin tarafındandır” derler. De ki: “Hepsi Allah’tandır”. Bunlara ne oluyor ki, hiçbir sözü anlamaya yanaşmıyorlar?

Nisa-79. Sana ne iyilik gelirse Allah’tandır, sana ne kötülük dokunursa kendindendir. Seni insanlara peygamber gönderdik, şahid olarak Allah yeter.

3- Müslüman olmayanlar cennete gidebilir mi?

Gidebilir/ Bakara-62. Şüphesiz, inananlar, Yahudi olanlar, Hıristiyanlar ve Sabiilerden Allah’a ve ahiret gününe inanıp yararlı iş yapanların ecirleri Rablerinin katındadır. Onlar için artık korku ve üzüntü yoktur. (Ayrıca Maide-69 )
Gidemez/ Ali İmran-85. Kim İslam’dan başka bir din ararsa, (bilsin ki o din) ondan kabul edilmeyecek ve o ahirette hüsrana uğrayanlardan olacaktır. (Ayrıca tevbe-30)

4- Cennetin genişliği ne kadardır?

Göklerle yer kadar/ Ali İmran -133. Rabbinizin bağışına, genişliği göklerle yer arası kadar olan ve Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için hazırlanmış bulunan cennete koşun.
Gökle yer kadar/ Hadid-21. Rabbinizden bir bağışlanmaya ve eni, gökle yerin genişliği kadar olan, Allah’a ve Resulüne inananlar için hazırlanan cennete yarışırcasına koşun. İşte bu, Allah’ın lütfudur. Onu dilediğine verir. Allah, büyük lütuf sahibidir.

5- İlk müslüman kimdir?

Enam-163’e göre Muhammed.
Araf-143’e göre Musa.
Ali İmran-67’ye göre İbrahim.

6- Kur’an’daki Gaflar: (Allah’a ait olmadığı açık olan Ayetler)

Hud-2. Allah’dan başkasına kulluk etmeyin. Ben size O’nun tarafından müjde vermek ve uyarmak için gönderilmiş gerçek bir peygamberim.

Şura-10. Hakkında ayrılığa düştüğünüz herhangi bir şeyin hükmü Allah’a aittir. İşte bu, Rabbim Allah’tır. Yalnız O’na tevekkül ettim ve ancak O’na yöneliyorum.

Tevbe-30. Yahudiler, “Uzeyir Allah’ın oğlu” dediler, Hıristiyanlar da “Mesih Allah’ın oğlu”, dediler. Bu onların kendi ağızlarıyla uydurdukları sözlerdir. Daha önce inkara sapmış olanların sözlerine benzetiyorlar. Allah onları kahretsin, nasıl da saptırıyorlar!

Zariyat-51. Allah ile beraber başka bir tanrı edinmeyin. Zira ben size O’nun tarafından gönderilmiş açık bir uyarıcıyım.

En’am-104. Rabbinizden size gerçekleri gösteren deliller geldi. Artık kim gözünü açar hakkı idrak ederse kendi yararına, kim de (hakkın karşısında) körlük ederse kendi zararınadır. Ben başınızda bekçi değilim.

En’am-114. Allah’tan başka bir hakem mi arayayım ki size, her muhtaç olduğunuz şeyi bildirip açıklayan kitabı, o indirmiştir. Kendilerine kitap verilenler de bilirler ki o, senin Rabbin tarafından gerçek olarak indirilmiş bir kitaptır; artık şüphe edenlerden olma.

Bu ayetlerden Kur’an’ı yazanın Muhammed olduğu açıkça belli oluyor. Hitap eden Allah değil, Muhammed. Belli ki gaf yapmış, “De ki” ekini unutmuş.

7- İblis melek midir, cin midir?

Bakara-34’e göre melek, Kehf-50’ye göre ise cindir.

Bakara-34. Hani meleklere, “Âdem için saygı ile eğilin” demiştik de İblis hariç bütün melekler hemen saygı ile eğilmişler, İblis (bundan) kaçınmış, büyüklük taslamış ve kâfirlerden olmuştu.

Kehf-50. Hani biz meleklere, “Âdem için saygı ile eğilin” demiştik de İblis’ten başka hepsi saygı ile eğilmişlerdi. İblis ise cinlerdendi de Rabbinin emri dışına çıktı. Şimdi siz, beni bırakıp da İblis’i ve neslini, kendinize dostlar mı ediniyorsunuz? Hâlbuki onlar sizin için birer düşmandırlar. Bu, zalimler için ne kötü bir bedeldir!

8- İslam’da Vasiyet geçerli midir?

Bakara-180’de ölümü yaklaşanlar için vasiyet etmek şart koşulmuşken, Nisa/ 11-12 ayetleriyle vasiyetin bir hükmü
kalmamış, miras taksimi zorunlu kılınmıştır.

Bakara-180. Sizden birinize ölüm gelip çattığı zaman, eğer geride bir hayır (mal) bırakmışsa, anaya, babaya ve yakın akrabaya meşru bir tarzda vasiyette bulunması -Allah’a karşı gelmekten sakınanlar üzerinde bir hak olarak- size farz kılındı.

Ayete ilaveten, Muhammed’in Veda Hutbesinde şöyle dediği yazılıdır:

“Mirasçı için ayrıca vasiyet etmeye gerek yoktur.”

9- Allah’ın katına olan mesafe-zaman çelişkisi:

Secde 5. Allah, gökten yere kadar her işi düzenleyip yönetir. Sonra (bütün bu işler) sizin sayageldiklerinize göre bin yıl tutan bir günde O’nun nezdine çıkar.

Mearic 4. Melekler ve Rûh (Cebrail), oraya, miktarı (dünya senesi ile) ellibin yıl olan bir günde yükselip çıkar.
Bu çelişkiye bir de Allah katındaki zaman çelişkisini ekleyelim:

Hac-47. Senden çabucak azabı getirmeni istiyorlar. Allah, asla vaadinden caymaz. Doğrusu Rabbının katında bir gün; saydıklarınızdan bin yıl gibidir.

10- Allah herşeyi bilir mi?

Gaybı bilen yalnızca Allah’tır” ayetlerine rağmen Enfal/ 65-66 da Allah’ın bir müslümanın kaç düşmana bedel olduğunu ancak savaştan sonra bilebildiği anlaşılıyor.

Enfal-65. Ey Peygamber! Müminleri cihada teşvik eyle. Eğer sizden sabredecek yirmi kişi olursa ikiyüze galip gelirler ve eğer sizden yüz kişi olursa kafirlerden bin kişiye galip gelirler. Çünkü onlar hakkı ve akıbeti düşünmeyen anlayışsız bir kavimdirler.

Enfal-66. Şimdi Allah sizden yükü hafifletti ve sizde bir zaaf olduğunu bildi. O halde sizden sabredecek yüz kişi olursa ikiyüz düşmana galip gelirler, sizden bin kişi olursa Allah’ın izniyle ikibin düşmana galip gelirler. Allah sabredenlerle beraberdir.

11- Evlilikte Peygambere tanınan ayrıcalık:

Ahzap-50. Ey peygamber! Biz bilhassa sana şunları helal kıldık: Mehirlerini vermiş olduğun eşlerini, Allah’ın sana ganimet olarak ihsan buyurduklarından sahip olduğun cariyeleri, amcalarının kızlarından, halalarının kızlarından, dayılarının kızlarından, teyzelerinin kızlarından seninle beraber hicret etmiş olanları, bir de mümin bir kadın kendini peygambere hibe ederse, peygamber nikah etmek istediği takdirde, onu başka müminlere değil de sadece sana mahsus olmak üzere helal kıldık. Onlara eşleri ve cariyeleri hakkında neyi farz kıldığımızı biliyoruz. Bunlar sana hiçbir darlık olmaması içindir. Allah, çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.

12- Allah ve melekleri, Muhammed’e salat eder mi?

Ahzap-56. “Şüphesiz Allah ve melekleri Peygamber’e salat ediyorlar. Ey iman edenler! Siz de ona salat edin, selam edin.”
ayetinde Allah’ın peygambere salat ettiği ifadesi büyük çelişkidir.

Salat = Namaz, dua

Bu ayetteki salat’ın namaz anlamına gelmediğini, destek anlamı taşıdığını öne sürenler de vardır. Bu da apaçık olduğu söylenen ayetler üzerinde bırakın sıradan insanları, İslam alimlerinin dahi anlaşamadığını gösterir.

13- Allah gönderdiği kanunları, hükümleri değiştirir mi?

Bakara-106. “Herhangi bir Ayet’in hukmunu yururlukten kaldirir veya unutturursak, onun yerine daha hayirlisini veya benzerini getiririz. Allah’in herseye gucunun yettigini bilmezmisin? ”

Hac-52. Senden önce hiçbir resûl ve nebî göndermedik ki, bir şey temenni ettiği zaman, şeytan onun bu temennisine dair vesvese vermiş olmasın. Ama Allah, şeytanın vesvesesini giderir. Sonra Allah, âyetlerini sağlamlaştırır. Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.

Nahl-101. Biz bir âyeti değiştirip yerine başka bir âyet getirdiğimiz zaman -ki Allah, neyi indireceğini gayet iyi bilir- onlar Peygamber’e, “Sen ancak uyduruyorsun” derler. Hayır, onların çoğu bilmezler.

Rad-39. Allah, dilediğini siler, dilediğini de sabit kılıp bırakır. Ana kitap (Levh-i Mahfuz) O’nun yanındadır.

Aşağıdaki ayetlerde ise farklı söylenir;

Fatır-43. “… Hayır! sen Allah’ın kanununda değişiklik bulamazsın. Sen Allah’ın kanununda asla bir döneklik bulamazsın. ”

Feth-23. “… Allah kanununda hicbir degişiklik bulamazsınız. ”

14- Tanrı’nın kitabı düzensiz, karmaşık olabilir mi?

Kur’an’ın genelinde konu karmaşası ve uyumsuzluk vardır. Bir konudan bir başka konuya atlanır. Örneğin Bakara suresinde boşanma konusu işlenirken aniden namaz kılma ve usülleri anlatılmaya başlanır. Ardından tekrar hukuk konularına dönülür.
(Bakara/ 237-238-239)

Birçok surede aynı anlatımlar tekrarlanır. Bu durum Kur’an ayetlerinin karışık ve düzensiz toplandığını gösterir ki Allah’ın koruması altında olan bir kitabın böyle düzensiz olması bir çelişkidir.

15- Edison, Einstein, Ebu Talip vb. ebedi cehennemlik mi?

Ali İmran-115. Onlar ne hayır işlerlerse karşılıksız bırakılmayacaklardır. Allah, kendisine karşı gelmekten sakınanları bilir.

Bakara-217. Sizden kim dininden döner de kafir olarak ölürse öylelerin bütün yapıp ettikleri dünyada da, ahirette de boşa gitmiştir. Bunlar cehennemliklerdir, orada sürekli kalacaklardır.

Tevbe-17. Allah’a ortak koşanların, inkarlarına bizzat kendileri şahitlik edip dururken, Allah’ın mescitlerini imar etmeleri düşünülemez. Onların bütün amelleri boşa gitmiştir. Onlar ateşte ebedi kalacaklardır.

Müslümanların yaptığı zerre kadar işler karşılıksız kalmayacakken, inanmayanların bütün amelleri boşa gidecek ve sonsuza kadar cehennemde işkence görecekmiş. Tanrı böyle haksızlık yapar mı?

16- Şüphesi, çelişkisi olanın soru sorması yasak!

Maide-101. Ey iman edenler! Size açıklandığı takdirde sizi üzecek olan şeylere dair soru sormayın. Eğer Kur’an indirilirken bunlara dair soru sorarsanız size açıklanır. (Halbuki) Allah onları bağışlamıştır. Allah çok bağışlayandır, halimdir (hemen cezalandırmaz, mühlet verir.)

Maide-102. Sizden önceki bir millet o tür şeyleri sordu da sonra o yüzden kafir oldu.

Allah’ın soru sorma yasağı koyması kadar saçma bir hareket olabilir mi? Böyle bir saçmalığı, sorular karşısında kendine güvenemeyen insan yapar.

17- Kur’an apaçık anlaşılır bir kitap mı?

Şuara-195’te Muhammed, “uyarıcılardan olabilsin diye” Kur’an’ın “apaçık bir dille” indirildiği; Zuhruf/ 2-3 ‘te daha açık olarak, ” Apaçık Kitaba yemin olsun ki şüphesiz biz O’nun düşünüp anlayasınız diye ” indirildiği;
Fussilet-44’te Kur’an ayetlerinin uzun açıklamalı olmadığı;
Yusuf-12’de Kur’an’ın, herkesçe “okunup anlaşılması için” indirildiği; Duhan-58 ‘de, herkese öğüt alsınlar diye kolaylaştırıldığı söylenir.

Ancak Kur’an anlaşılmaz bir yığın ayetle ve kavramla doludur. Anlaşılabilmesi için eski Kureyş Arapçasının, hadislerin, peygamberin ayrıntılı hayatının, dönem tarihinin iyi bilinmesi gerekir. Orucun kaç gün olduğu, namazın kaç vakit olduğu bile açıkça belirtilmemiştir.

18- Kıble, İslam’ın ilk yıllarında neden Kudüs’tü?

Müslümanlar kıble olarak önce Kudüs’ü sonra Kabeyi seçmişlerdir.
Bu durum Bakara/ 142-145 ayetlerinde açıklanır.

Bakara-142. İnsanlardan bazı beyinsizler; «Onları daha önce yöneldikleri kıbleden çeviren sebep nedir?» diyecekler. De ki; «Doğu da Batı da Allah’ındır. O dilediğini doğru yola iletir.»

Kıble değişikliği bir çelişkidir ve Yahudilerle yaşanan çekişme neticesinde çıkmıştır.
Halbuki madem önceki toplumların ve peygamberlerin de namaz kıldığı iddia edilir, öyleyse onların kıblesi neyse yine o olmalı ve hiçbir şartta değişmemeliydi.

19- Ganimetlerin tamamı mı yoksa 1/5’i mi?

Enfal-1.’de “ganimetler Allah’ın ve peygamberindir” denirken,
Enfal-41’de “ganimetlerin beşte biri Allah’ın ve peygamberindir” denir.

Enfal-1. (Ey Muhammed!) Sana ganimetler hakkında soruyorlar. De ki: “Ganimetler, Allah’a ve Resûlüne aittir. O hâlde, eğer mü’minler iseniz Allah’a karşı gelmekten sakının, aranızı düzeltin, Allah ve Rasûlüne itaat edin.”

Enfal-41. Şunu da biliniz ki, ganimet olarak aldığınız her hangi bir şeyden beşte biri mutlaka Allah içindir. (…)

20- Peygamberler eşit mi yoksa üstün olanı var mı?

Bakara-285 ‘te Peygamberler arasında fark olmadığı söylenirken, aynı surenin 253. ayetinde; “İşte bu peygamberlerin bir kısmını diğerlerine üstün kıldık..” denir.

Bakara-285. Peygamber de, iman edenler de O’na indirilene inandı. Hepsi de Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine iman etti. “O’nun peygamberlerinden hiçbirinin arasında fark görmeyiz. İşittik ve itaat ettik. Affını dileriz ey Rabbimiz, Dönüş sana’dır” dediler.

Bakara-253. İşte peygamberler! Biz, onların bir kısmını bir kısmına üstün kıldık. İçlerinden, Allah’ın konuştukları vardır. Bir kısmının da derecelerini yükseltmiştir. (…)

21- Kur’an Mekke ve çevresine mi yoksa tüm insanlara mı?

Enam-92. Bu da kendisinden öncekileri doğrulayan mübarek bir kitaptır ki, beldelerin anası (Mekke) ile onun çevresindekileri uyarman için indirdik. Âhirete inananlar, ona da inanırlar; onlar, namazlarına da dikkatle devam ederler.

Kalem-52. Oysa Kuran, alemler için bir öğütten başka bir şey değildir.

22- Cehennemde kapışma?!

Alak/ 15-18. And olsun ki onu perçeminden, yalancı ve günahkar perçeminden cehenneme sürükleriz. O zaman taraftarlarını çağırsın. Biz de zebanileri çağıracağız.

Ayet, Ebu Cehil için söylenmiş. Güçsüz bir insanın “Allah benden yana” demesine benziyor. Yani insan sözü.

23- Hitap çelişkisi: ( Ben, Biz, O, Allah)

Kur’an’da ayetlerin çoğunda Allah 3. şahıs, bazılarında 1.şahıstır. Kimi ayetlerde çoğul “biz” ifadesi, kimilerinde ise tekil ifade mevcuttur. Örneğin Hac/ 34-35 de şahıs zamirinde tam 6 kez değişiklik yapılır. Allah’tan hitap bir kitapta hep aynı zamir kullanılmalıydı.

24- Bu ayette melekler mi konuşuyor?

Zuhruf-11’de de ilginç bir kurgu vardır:
“O suyu gökten bir ölçüye göre indirir. Biz onunla ölü memleketi diriltiriz”.
Suyu indiren Allahsa, ölü memleketi dirilten kim?
Kur’an’ı Allah gönderdiyse bu “biz” diyen kimler?

25- Allah mı şair? Muhammed mi?

79 ayetlik Rahman suresinin 31 ayeti aynıdır. ” Öyleyse Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz” ayeti sürekli tekrarlanmıştır. Benzer tekrarlara başka surelerde de rastlanır. Bu acaba Muhammed’in mi yoksa Allah’ın mı edebi özelliği, keyfiyetidir?

26- Kıyametin saatini Allah bilmiyor mu?

Füssilet-47. Kıyametin ne zaman kopacağına ilişkin bilgi ona (Allah’a) havale edilir.
Anlaşılan melekler Allah’tan daha iyi biliyor herşeyi.

27- Allah kimin neye taptığını bilmiyor mu?

Sebe-40. O gün Allah, onların hepsini toplayacak; sonra meleklere: Size tapanlar bunlar mıydı? diyecek.
41. (Melekler) derler ki: “Seni eksikliklerden uzak tutarız. Onlar değil, sen bizim dostumuzsun. Hayır, onlar cinlere ibadet ediyorlardı. Onların çoğu cinlere inanıyordu.”

28- Allah insan gibi yemin eder mi?

Naziat suresi de şöyle başlar: “(1) Canları boğarcasına şiddetle çekip alanlara and olsun, (2) Canları kolaylıkla alanlara and olsun, (3) Yüzüp yüzüp gidenlere and olsun, (4-5) Yarıştıkça yarışan ve işleri yöneten meleklere and olsun “.

Ayrıca Kur’an Allah’ın yeminleri ile doludur. Arapların çok yemin ettiği özelliği bilinir de Allah’ın bu kadar çok yemin etmesi anlaşılmaz. Yoksa bu yeminler Muhammed’in yeminleri midir?

29- Allah küfreder mi?

Enam-108’de “Allah’tan başkasına tapanlara sövmeyin; sonra onlar da bilmeyerek Allah’a söverler.” denmesine rağmen;

Bakara-171, Araf-179, Furkan-44, Tevbe-28, Bakara-65, Maide-60, Cuma-5, Araf-176 da farklı inançlardakilere hayvan, eşek, köpek, domuz, pislik, maymun diye sövülmüştür.

30- Büyüyünce hayırsız evlat olacağı sanılan çocuğun öldürülmesi:

Kehf-80. ” Oğlana gelince, onun ana-babası mümin kimselerdi. Çocuğun onları azgınlık ve inkara sürüklemesinden korktuk.”

Hiçbir suçu olmayan bir çocuğu, ilerde anne-babasına karşı kötü davranma ihtimali nedeniyle öldürmek ne derece haklı bir gerekçedir?
Sanki bütün hayırlı anne-babaların hayırsız çocukları öldürülüyormuş gibi aktarılan bu maval doğru mudur?

31- Muhammed’in onca eşine ilaveten evlatlığının eşiyle evlenmesi:

Ahzap-37′ de hoşlandığı evlatlığının karısı Zeynep’le evlenebilmesi için, ahlaki bir adet olan evlatlığın öz evlat gibi görülmesi kuralının kaldırılması etik açıdan yanlış değil midir?

32- Allah’ın velisi var mı yok mu?

İsra-111. Ve de ki: “Övgü, allah’adır. O çocuk edinmemiştir, yönetimde ortağı ve zillettten ötürü de bir veliside yoktur.” O’nu alabildiğine Yücelt.
Yunus-62. Uyan! Allah velilerine ne korku vardır, ne de onlar mahzun olurlar!

33- Yaratan mı? Yaratanlar mı?

İhlas-1. De ki; O Allah bir tektir.

Saffat-125. Yaratanların en iyisini bırakıp da Ba’l’e mi taparsınız?

Yaratanların en iyisi Allah’sa diğer yaratanlar kim?

34- Allah yardıma muhtaç mıdır?

İhlas-2. Allah eksiksiz, sameddir (Bütün varlıklar O’na muhtaç, fakat O, hiç bir şeye muhtaç değildir )

Muhammed-7. Ey iman edenler! Eğer siz Allah’a yardım ederseniz O da size yardım eder, ayaklarınızı kaydırmaz.

35- Yer ve gök kaç günde yaratılmıştır?

6 günde : (Araf-54) (Yunus-3) (Hud-7) (Furkan-59)
8 günde : (Füssilet/ 9-12)

36- Kölelik evrensel mi?

Nahl-75. Allah, hiçbir şeye gücü yetmeyen, başkasının malı olmuş bir köle ile katımızdan kendisine verdiğimiz güzel rızıktan gizli ve açık olarak harcayan (hür) bir kimseyi misal verir. Bunlar hiç eşit olurlar mı? Doğrusu hamd Allah’a mahsustur. Fakat onların çoğu (bunu) bilmezler.

Kur’an’daki ayetler evrensel ise; İnsanlar arasında ayrım, köleliğin kaldırılmamış olması yanlış değil midir? Bu durumda kölelik kıyamete kadar meşrulaştırılmış olmuyor mu?

37- Kur’an’da neden sadece İsrail’e gönderilen peygamberler var?

tema 4

 Kur’an’da bildirilen peygamberlerin neredeyse tamamının Yahudi olması, her kavme peygamber gönderildiği belirtilmesine rağmen başka milletlerden tek örneğin olmaması nasıl açıklanabilir? “

Neden peygamberler hep aynı soydan?

124.000 peygamber” bir hadis uydurması olsa bile, peygamberlerin İbrahim’in soyundan olduğu iddiası büyük bir çelişkidir. Demek ki İbrahim’in soyundan olmayanlara peygamberlik verilmemiştir. İngilizler, Fransızlar, Japonlar, Türkler, Ruslar, Kızılderililer, zenciler  İbrahim soyundan olmadığına göre her millete peygamberlik verildiği iddiası doğru olamaz. Olsaydı, bir tanesinin bile izi olmaz mıydı? Halbuki tümü Ortadoğu’dan ve Sami kökenli. Demek ki hepsi Sami uydurması..

38- Musevilere “Yahudi” denmesi:

Enam-146. Yahudilere tırnaklı hayvanların hepsini haram kıldık.

Kur’an’da Musevilerden Yahudi diye bahsediliyor. Halbuki o dönemde Yahudi olduğu halde Hristiyan olanlar çok. Madem ki “Hristiyan” yani “İsacı” diyor, “Musevi” yani “Musacı” da denebilirdi. Bu genelleme yanlıştır. Günümüzde de Yahudi olanlar içinde ateisti, dinsizi, Hristiyanı, müslümanı, Budisti vardır.

Ayrıca bir millete bir gıdanın yasaklanıp, diğer milletlere serbest bırakılmasının mantığı olabilir mi?
Örneğin “Türklere balık yemeyi yasakladık” dense bu kabul edilebilir mi?

39. İnananlar Muhammed’in kulu mu?

Zümer-10. Kul ya ıbadillezıne amenütteku rabbeküm lillezıne ahsenu fı hazihid dünya haseneh ve erdullahi vasiah innema yüveffes sabirune ecrahüm bi ğayri hısab

Ayet, “De ki ey inanan kullarım” ile başlıyor.

De ki: ‘Ey iman eden kullarım, Rabbinizden sakının. Bu dünyada iyilik edenler için bir iyilik vardır. Allah’ın arz’ı geniştir. Ancak sabredenlere ecirleri hesapsızca ödenir.’

Muhammed, inananlara “kullarım” diye sesleniyor. Bazı meal tahrifatçıları bu hatayı kamufle edebilmek için mealin başın “Bizim adımıza de ki” ya da “tarafımdan söyle” gibi ilaveler yapmışlar. Halbuki Arapçasında bunlar yok. Bazıları da “Kullarım” değil, “kullar” olarak çevirmiş.

Eğer Kur’an’ı Allah gönderseydi ayette Allah’ın “de ki” demeyip direk kendisinin söylemesi gerekirdi. Ya da “İnanan kullarıma de ki” şeklinde olmalıydı.

Aynı ifadeyi Zümer-53’de de görmekteyiz:

Zümer-53. De ki: “Ey kendilerinin aleyhine aşırı giden kullarım! Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Şüphesiz Allah, bütün günahları affeder. Çünkü O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.”

40- “Günah Çıkarma” Kur’an’da da var!

Tevbe-102. Onlardan (Münafıklardan) bir kısmı ise, günahlarını itiraf ettiler. Bunlar salih amelle kötü ameli birbirine karıştırmışlardır. Umulur ki Allah tövbelerini kabul eder. Çünkü Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.
103. Onların mallarından, onları günahlarından arındıracağın ve temizleyeceğin bir sadaka al ve onlara dua et. Çünkü senin duan onlara huzur verecektir. Allah hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.

41- Meleklerden peygamber olur mu?

Muhammed’e inanmayanlar ” Elçi olarak bize bir melek gelmelsi gerekmez miydi” derler. Buna şu yanıt verilir:

İsra-95. De ki: “Eğer yeryüzünde, (insanlar yerine), yerleşip dolaşan melekler olsaydı, elbette onlara gökten bir melek peygamber indirirdik.”

Mantıklı. Dünyada insanlar yaşadığına göre melekten peygamber olmaz.
Gelgelelim meğer öyle değilmiş. İsra-95’de melekten peygamber olamayacağı söylenirken;
Bakın aşağıdaki ayette ne diyor:

Hac-75. Allah, meleklerden ve insanlardan peygamberler seçmiştir; şüphe yok ki Allah, duyar, görür.

42- Cehennemde sadece ne yenir? Zakkum mu? Darı dikeni mi? Yoksa kanlı irin mi?

Duhan/ 42-43-44. Doğrusu (cehennemde) günahkarların yiyeceği zakkum ağacıdır; karınlarda suyun kaynaması gibi kaynayan, erimiş maden gibidir.

Gasiye suresi 6. ayeti öyle demez.

Leyse lehüm ta’amün illa min dariy’ın.

Onlar için darı dikeninden başka bir yiyecek yoktur.

Hakka-36. Ve lâ taâmun illâ min gıslîn

“Kanlı irinden başka bir yiyeceği de yoktur.”

Zakkum ağacı ile darı dikeni çok farklı bitkiler olduğuna ve kanlı irinle de eş anlamlı olmadıklarına  göre ayetler arasında çelişki mevcuttur.

43. Dünya oyun ve eğlence yeri mi?

Duhan 38. Biz gökleri, yeri ve ikisi arasındakileri bir oyun ve eğlence olsun diye yaratmadık.

Enbiya 16. Biz yeri, göğü ve arasındakileri oyun olsun diye yaratmadık.

Enam 32. Dünya hayatı, oyun ve eğlenceden başka bir şey değildir. Ahiret yurdu ise, Allah’tan korkanlar için daha hayırlıdır. Aklınızı kullanmaz mısınız?

Muhammed 36. Dünya hayatı ancak bir oyun ve eğlenceden ibarettir. Eğer iman eder kötülükten sakınırsanız, Allah size mükâfatınızı verir. Ve sizden bütün mallarınızı harcamanızı da istemez.

Duhan ve Enbiya suresinde dünyayı oyun ve eğlence olsun diye yaratmadığını söyleyen Allah, diğer iki surede tersine dünyanın oyun ve eğlence yeri olduğunu söylüyor. Bu, açıklanabilir bir çelişki değildir. Belli ki Muhammed’in zaman içinde fikri değişmiş ama daha önce ne yazdığını unutmuştur. Allah olsaydı, unutmaz ve böyle bir çelişkiye sebep olmazdı.

44. Bebeğin sütten kesilme süresi kaça ay?

Lokman 14. Gerçi biz insana, anasına ve babasına itaati de tavsiye ettik. Anası onu zayıflık üstüne zayıflıkla taşıdı. Onun sütten ayrılması da iki yıl içindedir. (Biz insana): «Bana, anana ve babana şükret» diye de tavsiye ettik. Dönüş, ancak banadır.

Ahkaf 15. Biz, insana anne babasına iyi davranmayı emrettik. Annesi onu ne zahmetle karnında taşıdı ve ne zahmetle doğurdu! Onun (anne karnında) taşınması ve sütten kesilme süresi (toplam olarak) otuz aydır. Nihayet olgunluk çağına gelip, kırk yaşına varınca şöyle der: “Bana ve anne babama verdiğin nimetlere şükretmemi, senin razı olacağın salih amel işlememi bana ilham et. Neslimi de salih kimseler yap. Şüphesiz ben sana döndüm. Muhakkak ki ben sana teslim olanlardanım.”

Parantez içinde belirtilenlerle hamilelik döneminin katıldığını kabul ettiğimizde toplamda 30 değil, 33 ay yapar. Hamilelik 9 ay + Emzirme 24 ay = 33 ay. —- Allah 3 ay eksik mi söylemiştir, yoksa Allah2ın sözlüğünde “yaklaşık” sözcüğü mü yoktur acaba?!

45. Önce Yer mi düzenlendi yoksa Gök mü?

Fussilet ve Bakara suresindeki ayetlere göre önce yer sonra gök.

Fussilet (9-10). De ki: “Siz mi yeri iki günde (iki evrede) yaratanı inkâr ediyor ve O’na ortaklar koşuyorsunuz? O, âlemlerin Rabbidir.” O, dört gün içinde (dört evrede), yeryüzünde yükselen sabit dağlar yarattı, orada bolluk ve bereket meydana getirdi ve orada rızık arayanların ihtiyaçlarına uygun olarak rızıklar takdir etti.

Fussilet (11-12). Sonra duman hâlinde bulunan göğe yöneldi; ona ve yeryüzüne, “İsteyerek veya istemeyerek gelin” dedi. İkisi de, “İsteyerek geldik” dediler. Böylece onları, iki günde (iki evrede) yedi gök olarak yarattı ve her göğe kendi işini bildirdi. En yakın göğü kandillerle süsledik ve onu koruduk.İşte bu, mutlak güç sahibi ve hakkıyla bilen Allah’ın takdiridir.

Bakara 29. O, yeryüzünde olanların hepsini sizin için yaratan, sonra göğe yönelip onları yedi gök hâlinde düzenleyendir. O, her şeyi hakkıyla bilendir.

Gelgelelim Naziat suresinde durum tam tersidir:

Naziat (27-29). Sizi yaratmak mı daha güç, yoksa gökyüzünü yaratmak mı, ki onu Allah bina etti, onu yükseltip düzene koydu. Gecesini kararttı, gündüzünü ağarttı.

Naziat (30-33). Ondan sonra da yerküreyi döşedi. Kendiniz ve hayvanlarınız için bir faydalanma olmak üzere, yerden suyunu ve otlağını çıkardı ve dağları sağlam bir şekilde yerleştirdi.

Bundan daha büyük bir çelişki olur mu? Allah, göğü mü önce düzenlediğini, yoksa yeri mi önce düzenlediğini birbirine karıştırır, bir ayette yer, başka ayette gök der mi? Böyle bir karışıklığı bir tanrı değil, bir insan yapar ancak..

46. Allah insanların inanmasını mı ister inanmamasını mı?

İsra 45-46. Kur’an okuduğunda, seninle ahirete inanmayanların arasına gizli bir perde çekeriz. Kur’an’ı anlamamaları için kalpleri üzerine perdeler, kulaklarına da ağırlık koyarız. Kur’an’da sadece Rabbinin birliğini andığın zaman arkalarına dönüp kaçarlar.

Meryem 83. Görmedin mi, biz gerçekten şeytanları, kafirlerin üzerine gönderdik, onları tahrik edip kışkırtıyorlar.

Bir insanın başlangıçta bir fikre, bir ideolojiye, bir dine inanmaması, ölene kadar inanmayacağı anlamına gelmez. Örneğin Muhammed’e de Mekke döneminde 300-400 kişi inanmış, diğerleri inanmamıştı. Ama 10 yıl sonra zorla ya da kendi isteğiyle onbinlerce insan inanmış oldu. Ömer bile ilk sıralar inanmamış hatta Muhammed’i öldürmeyi kafasına koymuştu. Halid Bin Velid Kureyşlilerin komutanıydı, Bedir ve Uhud Savaşlarında az müslüman öldürmemişti. Yani, en büyük düşmanlardan, Kur’an tabiriyle en büyük kafirlerden biriydi. Ama hudeybiye anlaşmasından sonra müslüman olmuştu. Ebu Süfyan, karısı ve hamza’nın ciğerini yiyen Hind, oğlu Muaviye, Hamza’yı öldüren ve ciğerini söken Vahşi ve daha bir yığın kafir, sonradan müslüman olmuşlardı. Ama ayetlere göre Allah, inanmayanların üzerine şeytanları gönderip kışkırtıyor ve onları daha fazla günaha, daha fazla kötülüğe zorluyor. Kur’an’ı anlamamaları için engeller koyuyor. Mantıklı olduğu söylenebilir mi?

B- KUR’AN’DAKİ BİLİMSEL ÇELİŞKİLER

1- Tarık Suresi 7. ayet:

(Bu su- meni) Bel kemiği ile kaburgalar arasından çıkar.

Tıp, testislerden diyor.

2- Cennetin genişliği göklerle yer kadar mı?

Rabbinizden olan mağfiret ve eni göklerle yer kadar olan cennete (kavuşmak için) yarışın; o, muttakiler için hazırlanmıştır. (Âli İmran Suresi-133)

Yer’den kastedilen dünya gezegeni olduğuna göre, dünya da uzayda diğer gök cisimlerinden bir olduğuna göre “gök ile yer kadar” demek anlamsız bir ifadedir. Hatta bu ifadeden yerin altta, uzayın ise üstte algılandığı anlaşılmaktadır.

3- Dünyanın 4 günde, göklerin ise 2 günde yaratılmış olması: (Füssilet/11-12)

9. De ki: “Siz gerçekten yeri iki günde yaratanı inkar edip duracak mısınız? Birde O’na eşler mi koşuyorsunuz? O, bütün alemlerin Rabbidir.

10. Hem ona üstünden ağır baskılar (dağlar) yaptı, onda bereketler meydana getirdi ve onda azıklarını dört gün içinde araştıranlar için bir düzeyde takdir buyurdu.

11. Sonra göğe doğruldu da o bir duman iken ona ve yere: “İkiniz de ister istemez gelin!” dedi. İkisi de: “isteye isteye geldik.” dediler.

12. Böylece onları iki günde yedi gök olmak üzere yerine koydu ve her gökte (bulunan meleklere) işlerine ait emrini vahyetti. Dünya gökyüzünü kandillerle donattık ve koruduk, işte bu, hep o çok güçlü ve herşeyi bilenin takdiridir.

4- Yerin göklerden önce yaratılmış-düzenlenmiş olması: Füssilet/10-12

5- Miras dağıtımındaki avl yöntemi gerektiren matematik hatası. (Nisa/10-12)

KUR’AN’DA MATEMATİK HATASI

6- Güneşin kara çamurlu bir suya batması.

Sonunda güneşin battığı (mağrib) yere kadar ulaştı ve onu kara çamurlu bir gözede batmakta (Garabe) buldu, yanında bir kavim gördü. (Kehf Suresi-86)

Ayetten; dünyayı göğün altında uçsuz bucaksız bir yer olarak gören ve göz yanılmasından dolayı güneşin dünyanın batısında bir çamur gözesine battığını sanan bir yanlış bilgiye sahip olunduğu anlaşılmaktadır.

7- Ortadoğuda yetişen Hurma, üzüm gibi meyvalardan bahsedilip batıda yetişenlerden hiç bahsedilmemesi.

Kur’an’da genelde tüm konular Ortadoğu’ya, Arabistan’a özgüdür. Örneğin yağmurdan, rüzgardan bahsedilir ama kardan, doludan, buzdan bahsedilmez. Hayvanlardan ve bitkilerden bahislerde de böyledir. Batıya özgü meyvalar hiç geçmez.

8- Kalbin beyin fonksiyonlarına sahip gösterilmesi.

Duygular, düşünceler, inançlar kalbin mi beynin mi fonksiyonları? Bakara/97-260-283, Kehf-28, Şuara-195

9- Ay’ın yarılması:

Kamer-1. Kıyamet yaklaştı ve ay yarıldı.

10- Gök gürültüsü, şimşek ve yıldırımın Allah’ın insanları korkutma ve cezalandırma aracı olduğu:

Rad/12-13. O, korku ve ümit vermek için size şimşeği gösterendir, yağmur yüklü bulutları meydana getirendir.
Gök gürlemesi O’na hamd ederek tespih eder. Melekler de O’nun korkusundan tespih ederler. O, yıldırımlar gönderir de onlarla dilediğini çarpar. Onlar ise Allah hakkında mücadele ediyorlar. Hâlbuki O, azabı çok şiddetli olandır.

11- Her canlının çift yaratıldığı:

Zariyat-49. Düşünüp ibret alasınız diye her şeyden (erkekli dişili) iki eş yarattık.

Her canlı çift değildir. Bakteriler, virüsler bölünerek çoğalırlar.

12- Rahman-14. Allah insanı, pişmiş çamur gibi bir balçıktan yarattı:

Halbuki benzer bir hayvanın dna’sı üzerinde yapacağı değişiklikle insanı yaratması daha bilimsel olmaz mıydı?

13- Kısasa Kısas:

Bakara-178. Ey iman edenler! Öldürülenler hakkında size kısas farz kılındı. Hüre karşı hür, köleye karşı köle, kadına karşı kadın kısas edilir.

Kısas’ın çağdaş hukukta geçerliliği olabilir mi?
Bu ayetle Kur’an’ın evrenselliğinden bahsedilebilir mi?

14- Denizin yarılması, ölünün diriltilmesi gibi bilim dışı sözde mucizeler.

15- Hayvanların 8 çift olması:

Zümer-6. Sizi bir tek nefisten yaratmış, sonra ondan eşini varetmiştir; sizin için hayvanlardan sekiz çift meydana getirmiştir; sizi annelerinizin karınlarında üç türlü karanlık içinde, yaratılıştan yaratılışa geçirerek yaratmıştır; işte bu Rabbiniz olan Allah’tır. Hükümranlık O’nundur, O’ndan başka tanrı yoktur. Öyleyken nasıl olur da O’nu bırakıp başkasına yönelirsiniz?

Sekiz çift hayvan az değil mi? Hangileri acaba? At, eşek, deve, koyun, keçi, öküz-inek, tavuk-horoz, hindi, ördek, tavşan, kuş, balık, kedi, köpek, balarısı…
Aşağıdaki ayetlerde açıklanıyor hangileri olduğu:

Enam-143. Sekiz çift yarattı: Bir çift koyun, bir çift keçi. (…)
Enam-144. Deveden bir çift sığırdan da. (…)

16- Yıldızların şeytanlar için atış tanesi olduğu:

Mülk-5. Andolsun ki biz, (dünyaya) en yakın olan göğü kandillerle donattık. Bunları şeytanlara atış taneleri yaptık ve onlara alevli ateş azabını hazırladık.

Kandille kastedilen yıldız. Ama sanki yıldızın ne olduğu bilinmiyor. Boyutları küçük sanılıyor. Hatta göktaşı ile karıştırılıyor. Güneş ile yıldızlar farklı düşünülüyor. Koca yıldız, belki de dünyanın yüzlerce misli büyüklüğünde, ama ayette şeytanlara atış tanesi olarak yapıldığını söylüyor. Sadece tek başına “yıldızların düşmesi” ifadesi bile yıldız’ın ne olduğunu bilenler için dinlerin uydurma olduğunu kanıtlamaya yeterlidir. Çünkü Tevrat, incil ve Kur’an’da aynı büyük yanlışa düşülmüştür.

17- Savaşçı Melekler:

Al’i İmran/124-125. İnananlara: “Rabbinizin size gönderilmiş üç bin melekle yardım etmesi size yetmeyecek mi?” diyordun. Evet, eğer sabrederseniz, sakınırsanız ve onlar de hemen üzerinize gelirlerse Rabbiniz size, nişanlı beş bin melekle yardım edecektir.

Savaşta müslümanlara melek ordusuyla destek veriliyormuş. Bugünlerde çok ihtiyaç var bu melek ordusuna ama Allah’tan tık yok, umursamıyor sanki..
Melek ordusu bilimdışı değil mi? Allah onun yerine müslümanları güçlü kılmış olsa daha doğru olmaz mı?
165. (Bedir de) iki katını (düşmanınızın) başına getirdiğiniz bir musibet, (Uhud’da) kendi başınıza geldiği için mi “Bu nasıl oluyor!” dediniz? De ki: O, kendi kusurunuzdandır. Şüphesiz Allah’ın her şeye gücü yeter.

Galip gelinen savaşta melekler var, mağlup olunanda neden yardımcı olmamışlar acaba?
Galibiyet meleklerden, mağlubiyet insanların hatasından mı?

18- Ay’ın nur olduğu:

Yunus-5. O’dur ki Güneş’i bir ışık yaptı. Ay’ı da bir nûr kılıp, ona birtakım konaklar tayin etti ki yılların sayısını ve vakitlerin hesabını bilesiniz.

Ay’ın bir nur olmadığı sadece geceleri güneşten aldığı ışığı yansıttığı biliniyor.

19- Bir gecenin bir ömre bedel olması:

Kadir-3. Kadir Gecesi bin aydan daha hayırlıdır!

Sadece bir gece, bin aydan yani yaklaşık bir ömürden nasıl daha hayırlı olabilir?

20- Tatlı suda inci ve mercan yetiştiği:

Rahman suresi 19-22 ayetleri ile Furkan suresi 53. ayetinde geçen iki denizin birbirine salındığı-karıştırıldığı ama aralarında bir engel olduğunu yazan ayetlerde denizlerden birinin suyunun içilebilen tatlı su olduğu, diğerinin acı ve tuzlu su olduğu yazılıdır. Rahman-22’de her ikisinde de inci ve mercan yetiştirildiğini yazar. Halbuki tatlı suda inci ve mercan yetişmez. Suni olarak inci yetiştirilse bile mercan hiç yetişmez.

21- Göğün, yıldızların yere düşmesi:

Bilindiği gibi, dünya evrende bir toz tanesi kadar küçük bir gök cismi ve güneşin bir uydusu. Ama Kur’an’a sanki dünya altta, bütün yıldızlar üstteymiş ve Allah tutmasa yere düşermiş şeklinde yansıtılmış. Bu da Kur’an yazarının bilimsiz şartlarda yetişen bir insan olduğunu gösteriyor.

Hac 65. Görmüyor musun ki, Allah bütün yerdekileri ve emri uyarınca denizde akıp gitmekte olan gemileri sizin hizmetinize vermiştir. İzni olmaksızın yerin üzerine düşmesin diye göğü O tutuyor. Şüphesiz ki Allah, insanlara karşı çok esirgeyici, çok merhametlidir.

22- Dünyanın düz olduğu:

Kur’an’ın yer ve gök ayetlerindeki ifadelerinden yeri uçsuz bucaksız düz bir alan, göğü ise yerin üzerinde bir kubbe olarak düşündüğü net olarak anlaşılır. Örneğin “Cennetin genişliği göklerle yer kadardır” ifadesi, yerin bir gök cismi olmadığının sanıldığını açıkça ortaya koymaktadır. Sanki bir uçta yer diğer uçta 7. gök varmış gibi düşünülmektedir. Ayrıca Fussilet suresinde yerin ayrı göğün ayrı yaratıldığı ifadeleri de bunu göstermektedir.

Bundan çok daha net olarak Şems suresi 6. ayetinde düzlenmiş olan yere yemin edilir. Ancak bu ayet mealciler tarafından tahrif edilerek yayılıp döşenmiş olarak çevrilmiştir.

Şems 6. Vel ardı ve mâ tahâhâ.  — Ve yere ve onu düzleyene.

taha düzlemek demektir, tahiv kökünden düzgün sözcüğünden gelir. Elmalılı tefsirinde belirtilmiştir. Haznevi tefsirinde de 6- Yer´e ve onu düzeltene, şeklinde çevrilmiştir.

C- KUR’AN İLE TEVRAT ARASINDAKİ ÇELİŞKİLER

1- İbrahim’in babasının adı; Tevrat’a göre Tarah, Kur’an’a göre Azer.

2- İbrahim’in kurban etmek istediği oğlu; Tevrat’a göre İshak, Kur’an’a göre İsmail.

3- İsmail Tevrat’a göre peygamber değil, Kur’an’a gore peygamber.

4- Süleyman; Tevrat’a göre kral, Kur’ana göre peygamber.

5- Davud; Tevrat’a göre kral, Kur’ana göre peygamber.

6- Cennette Havva’yı aldatan Tevrat’ta yılan, Kur’an’da şeytan.

7- Tufan Tevrat’a göre tüm dünyaya, Kur’ana göre sadece Nuh’un kavmine.

8- Nuh’un gemisi; Tevrat’a göre Ararat dağına, Kur’an’a göre Cudi dağına.

9- Haman; Tevrat’ta Pers kralının yardımcısı, Kur’ana göre firavunun taş ustası.

10- Tanrının adı; Tevrat’ta YHWH, Kur’an’da Allah.

11- Tevrat’a göre insan, tanrının suretinde yaratılmıştır. Yani tanrı, insanın en mükemmel halidir. Ama Kur’an’a göre Allah’ın eşi-benzeri yoktur.

12- Putlara tapmadığı için ateşe atılan; Tevrat’ta 3 Yahudi, Kur’an’da İbrahim.

13- İmran; Tevrat’a göre Musa’nın babası, Kur’an’a göre İsa’nın dedesi.

14- Savaşa giderken, dizlerinin üzerine çökerek su içen askerlerin komutanı Tevrat’a göre Gideon, Kur’an’a göre Talut.

15- Deve eti Tevrat’ta haram, Kur’an’da helal.

Yahudiler Muhammed’e gelip;
” Sen İbrahim’in tevhid dinini getirdiğini söylüyorsun ama o senin gibi deve eti yemezdi, çünkü haramdı.” derler.
Bunun üzerine gelen ayette şöyle der:

Ali İmran-93. Tevrat indirilmeden önce, İsrail’in (Yakub’un) kendisine haram kıldığı dışında, yiyeceklerin hepsi İsrailoğullarına helal idi. De ki: “Eğer doğru söyleyenler iseniz, haydi Tevrat’ı getirip okuyun.”

Tevrat’ı okuduğumuzda devenin yasak edilmiş olduğunu görmekteyiz:

Levililer/ 11:4-24. Ancak geviş getiren ve çatal tırnaklı olan hayvanlardan etini yememeniz gerekenler şunlardır: Deve geviş getirir, ama çatal tırnaklı değildir. Sizin için kirli sayılır.

Bu durumda deve daha sonra temiz ve eti yenebilir hale evrimleştirilip mi helal kılınmıştır?
Yoksa zaten temiz ve helaldi de Tevrat mı tahrif edilmiştir?
Sebebi Kur’an’da belirtilir:

Enam-146. Yahudilere tırnaklı hayvanların hepsini haram kıldık. Sığır ve koyunların ise, sırtlarında veya bağırsaklarında bulunanlar, ya da kemiklerine karışanlar dışındaki içyağlarını (yine) onlara haram kıldık. İşte böyle, azgınlıkları sebebiyle onları cezalandırdık. Biz elbette doğru söyleyenleriz.

Dünya halklarından sadece Yahudilere konan bir yasakmış!!

D- KUR’AN İLE İNCİL ARASINDAKİ ÇELİŞKİLER

1- İsa bebekken, İncil’e göre mucize göstermemiş, Kur’an’a göre göstermiştir. Konuşmuş ve peygamber olduğunu söylemiştir.

2- İsa, İncil’e göre çarmıha gerilmiştir. Kur’an’a göre çarmıha gerilen İsa değil, İsa’ya benzeyen başka biridir.

3- Kur’an’a göre İncil’de Ahmet’den bahseder, İncil’de Ahmet ismi geçmez.

4- Şeytan, İncil’e göre melek, Kur’an’a göre cindir.

5- Şeytan, İncil’e göre Tanrı ile aynı mertebeye ulaşmak istediği için, Kur’an’a göre ise Adem’e secde etmediği için lanetlenmiştir.

6- İncil’e göre iyilikler Tanrıdan kötülük şeytandan, Kur’an’a göre hayır da şer de Allah’tandır.

7- İncil’de bir aziz olarak geçen Yahya’nın babası Zekeriya, Kur’an’da peygamber olarak geçer. Buna karşın Tevrat’taki Zekeriya peygamberden hiç bahsedilmez.
Yani Kur’an’da Meryem’ler karıştırıldığı gibi, Zekeriya’lar da karıştırılmıştır.

Çelişkilerle ilgili diğer konu başlıkları:

Kur’an Allah Kelamı mı?  https://panteidar.wordpress.com/2009/10/27/celiskiler-1/

Hükümsüz Ayetler  https://panteidar.wordpress.com/2009/10/27/celiskiler-2/

Hangisi Doğru?   https://panteidar.wordpress.com/2009/10/27/celiskiler-3/

Bilimdışı Ayetler   https://panteidar.wordpress.com/2009/10/27/celiskiler-4/

Kitaplararası Tutarsızlıklar     https://panteidar.wordpress.com/2009/10/27/celiskiler-5/

 

Serdar Kaangil

About pante

Araştırmacı sosyal medya editörü...
Bu yazı Din içinde yayınlandı ve , , , , , , , , , olarak etiketlendi. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

2.272 Responses to KUR’ANDAKİ ÇELİŞKİLER

  1. onur dedi ki:

    Çelişki mi? İlk verdiğiniz örnekte çelişki yoktur. Şefaat örneği. zira “şefaat edilemez” diyen ayet, “insanlar birbirlerine yardım etmek isterler ama artık bu imkan yoktur” demektir. “şefaat edilir” diyen ayet ise, ancak Allah irade ettiğinde bunun gerçekleşeceğini vurgular. bunun neresi çelişki allah aşkına?

    Edilemez diyen ayette, insanların kendi iradelerinin kredisinin bittiği kast edilir. Edilir diyen ayette ise, ancak Allah’ın izniyle bu şefaat hakkı verilir, demektir.

    Kötülük örneğine gelince, bir mahkemede idam kararı Hakimden gelir değil mi? ama hakim bunu kafasına göre yapmaz, adam suç işlediği için bu kararı verir. Örneğimiz üzerinden benzetme yapalım: İdam, adamın başına kendi suçu yüzünden geldi. Ama karar, hakimden çıktı. ayetlerde de benzeri bir şey kast edilir. kötülük nefsinizden gelir denilirken, “kötülüğü siz yaptıklarınızla hak edersiniz” demek istenir. “kötülük de iyilik de allahtandır” denilirken ise, hakettiğiniz karşılıkların yaratılması kast edilir. “haketme” anlamında kuldan gelir, “yaratma” anlamında allahtan gelir. zira iyi de kötü de yaratılmadan var olamaz. Yani burada da çelişki falan yoktur.

    3. çelişki de çelişki falan değil. zira orada yahudi ve hristiyan denirken onların amellerinden de bahsedilir ki o amellleri itibariyle onlar zaten müslümandırlar. Yani nüfus cüzdanları hristiyan yazar ama benlikleri, amelleri müslümandır. çelişki falan yok.

    şimdilik bu kadar yazabileceğim, ama lütfen şu çelişki dediklerinizin üzerinden iyice düşünün insan kardeşlerim…

    • berk çakan dedi ki:

      dediklerine bakalım.2.ci ayette çelişki yok demişsin. peki o zman neden kötülük nefisten denior da iilik allahtan denio.ona da nefisten densin.
      3.cührıstiyan hristiyandır.yagudi yahudiddir.müsülman müslümandır.ayrı şeylerdir.senin dediine göre3 büyük din die bişeyin olmaması lşazım.ayrietenmadem hepsi müslüğman nie müslümanklar dedmemişte yahudsi ve hristiyan die ayırmış

      • FERHAT dedi ki:

        berk kardeş nefsin nasıl bir şey oldugunu arastır yahudı ismini hrıstıyanlık ısmını ve muslumanlık ismini arastır olaya celişki bulacam dıye değil öğrenmek ıcın bı bak

      • berk cakan dedi ki:

        2.ci ayette çelişki cümle yapısından kaynaklı mantıki deil.

      • berk cakan dedi ki:

        yahudimusanın dinine
        hristyan isanın dinine
        müslüman ise muhasmmedinm dinine inanan yada yönelen anlamına gelir

      • berk cakan dedi ki:

        3.cü ayette allah ve ahrte inanan denmiş.hriıstiyab ve yahudi buna zaten inanır bunu müslümanlıkla alşaksaı yoktur.islamın şartı altıdır yani çelişki açıktır

      • eray dedi ki:

        ?

      • bilal dedi ki:

        KÖTÜLÜK ALLAH’TAN MI ? SORUYA CEVAP : NİSA SURESİ AYET 78-79.
        ……….وان تصبهم حسنة يقولوا هذه من عندالله وان تصبهم سيئة يقولوا هذه من عندك قل كل من عندالله فمال هؤلاء القوم لايكادون يفقهون حديثا ما اصبك من حسنة فمن الله وما اصابك من سيئة فمن نفسك
        ” …….Kendilerine bir iyilik dokunsa derler,başlarına bir kötülük gelince de
        derler. de. Bu kavme ne oluyor ki bir türlü laf anlamı-
        yorlar. Sana gelen iyilik Allah’tandır.Başına gelen kötülük ise nefsindendir…….
        Bu iki ayet arasında çelişki varmış gibi iddia ediliyor. Bakalım çelişki varmı yokmu?
        78.ayete من عندالله ( min indillahi) kelimesi ile denildiği halde,79.ayete ise,sadece من (min)
        kelimesi kullanılmıştır. عند ile من arasında fark vardır. 78.ayete,قل كل من عندالله de ki,tümü
        Allah tarafındandır.Yani her şey doğa kanunu gereği Allah’tandır.Zira, doğa kanunu yara-
        tan Allah olduğu için, dolaylı olarak her şey Allah’tan olur.Bu ayete iyilik ve kötülüğün
        geliş şekli ile anlatılmıştır. 79.ayete ise,فمن نفسك -فمن الله ifadesi ile iyilik ve kötülük kimin ta-
        rafından değilde,nedeni konu edilmiştir. Bu ayetlerin yerine doğru mealleri verilmiş kelimeleri koyduğumuzda var gibi görünen çelişkinin yok olduğu görülecektir.Örneğin
        bir insan, elini ateşe soksa eli yanar.Elinin yanması,Allah’ın yarattığı kanunlar gereğidir.
        devam edecek,,,,,,,,,,,,,

      • mervece dedi ki:

        bunların hiç birisi çelişki değil… önyargısız olarak araştıran bilir ki bunların hepsinin bir cevabı var… çoğuda arapça bilgisi olunmadığı için yapılan yanlış anlam vermelerden kaynaklanmış… ayrıca 17 madde de sizin bahsettiğiniz gibi kuran “Ancak Kur’an anlaşılmaz bir yığın ayetle ve kavramla doludur. Anlaşılabilmesi için eski Kureyş Arapçasının, hadislerin, peygamberin ayrıntılı hayatının, dönem tarihinin iyi bilinmesi gerekir. Orucun kaç gün olduğu, namazın kaç vakit olduğu bile açıkça belirtilmemiştir.” ise, siz ANLAMADIĞINIZI kabul ettiğiniz Kuran dan bu sonuçlara nasıl ulaşabildiniz?
        siz, kendinizinde söylediği şeyleri doğru kaynakları araştırmadan, kelimelerin doğru anlamını bilmeden hükümler çıkarmışsınız… buda sizi dini bilen birisi için komik duruma düşürmüş…
        belki bu video size biraz yardımcı olur… tabi ki ön yargılı değil iseniz… http://www.youtube.com/watch?v=qQLwmGYGKPw&feature=fvsr

      • orion dedi ki:

        peki merve ben sana bir soru sorayım:::din hz ibrahimle başlarken dinlerin temelinde yahudilikte siyonizm- hristiyanlıkta misyonerlik –müslümanlıkta neden cihad var bunun müslüman olmakla ne alakası var..yani kendi düşüncelerinin doğru olduğunu başkalarına niye empoze etmek durumundasın…..ticari kaygıya sebebmi yoksa din çok büyük bir siyasi araç olduğundanmı….yine diyorum daha öncede söyledim neden kuranda tanrı kelimesi geçmemesine rağmen meallerde tanrı deniyor…putlar sahipler ilahlar edindiler de ama niye tanrı..tanrı inancında yaradanın birliği kabul ediliyor.. nedense incilde geçen ayet başları bab gökteki baba değilde yahudilerin yahovası değilde türklerin tanrısı .belki namaz kılmıyorlar oruç tutmuyorlar ama cengizhan yasaları denen birşey var ve türk kızları giyim tarzlarıylada gayet makuldüler orta asyada…artık bu iş sektör olmuş yani kendimi bir devlet dairesine atayımda gerisini boşver gibi::::o yüzdende dinlerin macburiyetini ve allahın varlığını ispat etmek zorundalar::::::herşeyin bir yaradıcısı vardır elbet müslüman kendisine nasiat etmeyi ve kendi özünü kurtmarma yolunu değilde hep başkalarını kurtarmaya çalışıyorsa bir sorun vardır…yani şimdi hem allahın herşeye gücü yeter de hemde ezilmiş toplumun gücünü alana kadar makul ayetler yaz…hem ilk ayetlerde ganimetin çoğunu allah ve kendine ayır halk galyana gelincede ganimetin beşte biri allahın ve peygamberin de:::::herşeye gücü yeten allah ayetlerindenmi taviz veriyor görülüyorki müslümanlık adına savaşa katılanlar imandan ziyade ganimet derdinde::::sen video ile örnek vermissin bende sana vereyim çağrı filminde peygamberin amcası müslümanlığı kabul etmememesine rağmen filmde müslüman olarak gösteriliyor…..zaten bütün sorun burda tarih çarpıtılabiliyor….o yüzden kuranın allahın sözü olduğunu iddaa ettikleri için elimizde değişmediği iddaa edilien kurandan başka delil yok ….ben şimdi gideceğim kureyş kabilesinin arapçasını öğrenecem..kendi diline baksana zaman içinde bu kadar değişkenlik göstermişken ve unutulmuş kelimeler varken..dediklerin mantıklı değil sen amin diyorsun ama okunuşunun emin olduğunu bilmezsin….amin amine emin emine..yahudilerde amen diyor aynı şey eskinin babel şehri günümüzde babil olmuş abraham ibrahim olmuş ::::babel güzel bir örenktir incilde ayetler bab diye başlar el ise el lahın eli….anadoluda birde al yabancı anlamında kullanılır::::o bize el oldu ::::elin ilahı bize nasıl tanrı olduysa….çok örnek verebiilirim kelimelerin değişkenlik göstermesine…..azerilerde çakmak haber anlamındadır …..pezefenk demek patron demek değişkenliği görüyorsun iki dilde türkçe olmasına rağmen…….mesela farscada veli evliya dost anlamında arapçada alim…..yine söylüyorum kurandaki bilimsel likleri alt üst eden maya takvimidir ve tarih çok eskidir.. islamdan önce kudüs babil iskenderiye semerkant bağdat ilim şehrileridir..ve de hiçte cahil değillerdir….şu söz çok eskidir ilim çinde dahi olsa gidip alın….bu söz çinin uzaklığına sebebde söylenmiş olabilir…çinlilerin cahil olduklarına sebeb değil……

      • kemal dedi ki:

        müslümanlık hrıstiyanlık yahudilik bir isimdir.ama sadece isimlerden ibaret bir şey deyil çünkü söz konusu olan insan.isim tek başına deyil amacına uyup uymamakla anlam kazanır.müslümanlık iyi denirse kürtaj yapmak yani insan haytına kastetmek yani katliyama doğru demek.Hrıstıyanlıkt ayahudilikte ateistlikte ne sayabilirseniz ne isim koya bilirseniz koyun doğru olanı yapmatıkça yanlıştır.Allaha inanmayanda doğru birşeyler yapmak gibi derdi olmayandır.adı ne olursa olsun

      • norak norak dedi ki:

        bızım ıtıkadımıza gore herseyı yaratan Alla teala hz. dır ancak bıze verılmıs olan ve hırette hesaba cekılmemıze neden olan ve kurandakı ıfadesıyle kotulugu emreden nefıs emmare yanı kotulugu emreden nefıs adı ustunde kotulugu emredıyor ve belllı bı zamana kadar hur bırakılmıs sonucta ıstedıgı verılıyor kotuluk dılıyo ve yaratılıyo..kjesınlıkle ıyılıgı dılemıyo burası cok onemlı.takı nefıs ıyılıgı dılıcek kıvama gelene kadar bu boyle devam eder ıyılıgı dıleme yanı mutmaın olma Allahtan razı olma halı ıle oluyor bu durumda nefıs dırek ıyılıgı ıstıyo kesınlıkle kotulugu bırakıyo yanı Allahla tatmın olmus oluyo Allahın sevgısıyle yok olmus fena bulmus oluyokı ıyılıgı ıstıyo GUZEL KARDESIM KURANI DOGRU ANLAMAK ISTIYOSAN TASAVVUFU OGRENMEN GEREKIYO TASAVVUF ISLAMI EN DOGRU YASAMA METODUDUR VE KURUCUSU RESULULLAH EFENDIMIZIN SADIK ARKADASI HZ EBU BEKR DIR BILGISIZ CAHIL ONYARGILI OLARAK KURANA BAKARSAN HIC BISE ANLAMAZSUN AMMA ALTYAPIN OLURSA HIC CELISKI OLMADIGINI ANLARSIN BU KURAN BASIT INSANLARIN ANLAYACAGI KADAR BASIT BIR KITAP DEIL.IMANLA BAKANIN CEHALETLE BAKANIN CEHLINI ARTIRIR…GUZEL KARDESIM ONYARGIYI KIR ANLAMAK ISTIYOSAN TASAVVUF BUYUKLERININ GUZIDE ESERLERNI KARISTIR DIREK KURANI YORUMLAMAYA KALKMA ALLAH HIDAYET VERSIN BIZEDE DUACI KILSIN VESSELAM

    • bilal dedi ki:

      KÖLELİK EVRENSEL Mİ ? Burada ileri sürülen iddiaya göre;insanlar arasında ayırım yapılmış
      ve kölelik kaldırılmamış,kıyamete kadar sanki meşrulaştırılmıştır.
      1-Ayırım yapılmıştır diye iddia eden ,NAHL SURESİ 75.Ayetin Meal ve yorumunu yalnış yapmış-
      tır. وضرب الله مثلا عبدا مملوكا الخ doğrusu şöyledir ”Allah,hiç bir şeye gücü yetmeyen,baş-
      kasısının malı olmuş bir köle ile kendisine verdiğimiz güzel rızıktan gizli ve açık olarak (yoksulla-
      ra,işsizlere,muhtaç kesime ve toplumun yararına) harcayan bir kimseyi misal verir.Bunlar icra-
      at ve topluma yararlı olma açısından bir mi? ”Yani burada ki eşitsizlik köle veya hür olan şahıs-
      larda ve onların insanı ve hukuki statülerinde değil,icraatlarındadır.(yani ikisinin insanlara yönelik
      bir çok icraat ve yararlı işlerde aynı şeyi sergileyebilir mi ?.) Hayır.Hür, varlıklı ve hayırsever
      olan bir insan,topluma yönelik bir çok faydalı icraata bulunabildiği halde,yoksul veya köle olup,
      hiç bir şeyisi olmayan aynı yararlı icraata bulunamaz.Burada kur’an,bizi çalışmaya,varlıklı olma-
      ya ve topluma yönelik faydalı işler /harcama/ yapmaya teşfik ediyor.Zaten ayete köle karşılığı
      olan ”hür” kelimesi de geçmiyor.Bu ayet,insanlar arasındaki ayırımı değil,birileri tarafından ya-
      pılabilen ve diğerleri tarafından yapılamayan faydalı işlere vurgu yapmaktadır.Yani her ikisinden
      aynı şey beklenilemez.Çünkü hür,hayırsever ve varlıklı olmayan bir kimse,toplumun yoksullarına
      ne nasıl yardım edebilir? Kur’an-ı yalnış yere yorumlamaya hiç kimsenin hakkı yoktur.
      2-Köleliği meşrulaştırma konusu; Kur’an-ın indiği dönemde kölelik,kronikleşmiş toplumsal insanlık
      dışı bir olgu idi.Kur’an,bu insanlık dışı olguyu,her vesileyle kaldırmaya ve konuya değinmeye ça-
      lışırken sanki meşrulaştırıyormuş gibi algılamak,kur’an’a en iftiradır.Kur’an,önce kökleşmiş köle-
      lik zihniyetini kafalardan silmeye ve ortadan kaldırmaya yönelik uygun zaman ve zemin oluştur-
      maya çalışıyor,daha sonra yasaklıyor.Çünkü henüz hürriyet ve özgürlüğü özümsememiş bir top-
      lumdan köleliği yasaklarla kaldırmak mümkün değildi,Bu nedenle,kur’an,önce beyinlerde,inanç
      ve kültürlerde inkılap yaparak,uygun zaman ve zemini gelince de yasaklıyor.Sadece kölelik ko-
      nusunda değil,diğer bütün konularda da aynı metodu uyguluyor. Kur’an,Kölelik olgusuna karşı
      çıkarak,ortadan kaldırmak için,önce bazı yaptırımlar uyguluyor. Şayet,kölelik varsa,uygulanan
      yaptırımlar; 1-Hataen bir insanı öldürmek, 2-Zihar fidyesi,3-Yemin fidyesi,4-Ramazan ayında
      oruçlu iken cinsel ilişkiye girmek gibi sucların cezası bir köleyi hürriyetine kavuşturmaktır.Ve da-
      ha nice teşfiklerle kur’an köleliği kaldırıyor ve son olarak inen ayetlerle tamamen yasaklıyor.
      EVET YASAKLAYAN AYETLER: Muhammed Suresi Ayet 4: ……….فاما منا بعد واما فداء حتي تضع الحرب اوزارها الخ ……….”Savaşta inkar edenlerle karşılaştığınızda /savaşa zorlandığınızda/.sizde
      boyunlarını vurun…… ve esir alın.Savaş sona erince de artık ya karşılıksız veya fidye/esir değiş
      tokuşu vb/ ile esirleri serbest bırakın. İşte bu ayet,esirleri köle edinmeyi kesin bir dili yasaklıyor
      Eesirin mutlaka serbest bırakılması gerekir. KÖLELİĞİ YASAKLAYAN ALİ İMRAN SURESİ
      AYET 79: ما كان لبشر ان ياتيه الكتاب والحكم والنبوة ثم يقول للناس كونوا عبادا لي من دون الله الخ
      Hiç bir insanın,Allah’ın kendisine kitap,hikmet ve peygamberlik vermesinden sonra (kalkıp)
      insanlara;Allah’dışında bana kul,(köle) olun demeye (ve böyle bir şeyi yapmaya ) hakkı yok-
      tur….Bu ayet; Her ne kadar Hz.İsa’ olayı üzerine inmişse de mesajı genel ve evrenseldir.
      Bu ayetler 1400 sene önce köleliği yasaklarken, medeni dediğimiz dünyamızda ABD’de,İn-
      giltere de,diğer Avrupa ülkelerinde kölelik 1865 tarihinden sonra yasaklanıyor.BM.Cemiyeti-
      de 1926 de bütün dünyada yasaklıyor. EVET; 1400 sene önce köleliği yasaklayan kur’an
      mı takdir edil meli ? yoksa 100-150 sene önce yasaklayan mı ? Evet; Kur’an-a göre bütün
      insanlar hür doğar ve hür yaşayacaktır.Bunun dışında söylenen her söz kur’an’a dayanma-
      maktadır.Ve kur’an-ın ruhuna aykırıdır.İslam Köleliği,uygun zaman ve zemin ortamında ta-
      mamen kaldırmıştır.Diğer toplumlarda olduğu gibi,bazı müslüman toplumlarda da bu tür nen-
      fi şeyler olmuşsa da tamamen kur’an’a aykırı bir durumdur.Zira Mekke toplumunda,kur’an-ın
      indiği andan itibaren zenci olan Bilal’i habeş,Selmanı farisi,Suheybi rumi,Zeyd vb.nice köle-
      ler hüriyyetlerine kavuşturulma dımı? Bunlar,Kur’an-ın gelmesiyle hürriyetlerine kavuştular.
      Buna rağmen kalkıp da /haşa/ kur’an,köleliği meşrulaştırıyor ve insanlar arasında ayırım
      yapıyor diyenden daha cahil biri olamaz…….Saygılar.

      • cn dedi ki:

        yalnış değil yanlış,sen önce kendini düzelt sonra başkasına akıl ver

      • Gürkan dedi ki:

        Henüz özümsemediği halde bir çok şeyi (örneğin içki içmek) kaldırabiliyor ama köleliğe gelince sonraki yıllarda yasaklanmasını bile önermiyor… At gözlüklerinizi çok beğendim, nereden aldınız? 🙂

      • murat dedi ki:

        Bilal dostum, yorumlarını takip ettiğim kadarıyla olayları maalesef çarpıtarak, takla attırarak, zorlama mana çıkartarak anlatıyorsun.
        1- diyerek yazmışsın, özetle, Allah hür ile köle arasında ayırım yapmamış, icraatları açısından değerlendirmiş. Yoksullara, düşkünlere, işsizlere yardım gibi demişsin. Burda da Allah dünya malına kıymet veriyor gözükmekte, takvaca üstünlük ayetine zıttır. Kölenin köle doğması o kişinin tercihi değil.
        2- diye dediğin bölümde ise Araplarda kölelik bir kast sistemi gibidir. köle ailenin çocuğu da köledir. Bir kısmı köle pazarlarından alınır, borcunu ödeyemeyen kişi kendini yada çocuğunu köle olarak satabilir, yada savaşlardan esir alınan bazı insanlar köle yapılır ki burda başka ayrıntı da var. oda; mesela Mekke dışından bir kabile ile savaşılırsa onlardan esir alınanlar köle yapılabilir, ama kendi aralarında savaşsınlar diyelim ebu süfyan ile ebu cehil savaşsın ebu süfyan ebu cehili esir alsın burda ebu cehil köle yapılmaz esir olur ve esir muamelesi görür.
        Muhammed suresi 4. ayet de buna örnektir. müşriklerle yapılan savaştan alınan kureyş ileri gelenleri ile ilgili savaş esiri muamelesidir. kölelik sistemi ile ilgisi yoktur.
        İmran 79unda isa ile alakalı olduğu ve arap kültürünün ürünü olan kölelik sistemi ile uzaktan yakından alakası olmadığını sen belirtmişsin zaten.

        müşrikken köle olanlar Müslüman olduklarında da kölelik statüleri devam eder, bir kısmı köle kalmış bir kısmı azad edilmiş. mesela zeyd, köleyken muhammed onu sevdiğinden azad etmiş ama maria kadın köle(cariye) o köle olarak kalmış.

        Ayrıca medine döneminde medine etrafındaki Yahudi ve diğer kabileler ile kervanlara yapılan gazve, seriyye adındaki baskınlarda elde edilen esirlerin çoğunluğu köle olarak kullanılmıştır.

        iş yoğunluğum nedeniyle fırsatım yok ama fırsat buldukça diğer yorumlarına da cevap yazacağım…

      • AVNİ dedi ki:

        Sn bilal
        Geçmişte kalmış bir konu ama bir kaç kelam etmek istedim.
        Kardeşim islamda savaş sonrası ganimetler içindeki esirlerden ne yapılır, ( aşağıdaki üç maddeyi http://islamekonomisi.org/islam-acisindan-ganimet-tutsaklar/ sitesinden aldım.
        I- Tutsak ya affedilip serbest bıra­kılır.
        II- Ya da fidye karşılığında salıverilir.
        III-Ya da köleleştirilir.

        esirlere yapılabilirlik acısından köleleştirmeyi en sona koymuş, güzelde yapmış.
        Şimdi kuranda köle, cariyelerle ilgili ayetler varmı var, bunlarla ilgili hukukda var, zina yaparlarsa hür kadına göre yarısı, mahremiyet gibi ) .
        Cariyene zevcen gibi yaklaşabilirmisin, evlenmeden ilişkiyede girebilirsin. ( 70:30 )
        Peygamberin hediye edilmiş cariyeleride vardı, cariyeden çoçuğuda olmuş, cariyemizin ünvanida ümmül veleddi.

        İyi bir devletsen esir hukukun olur, canı malı korumak zorundasındır, Ama bir esiri köle diye isimlendirirsen işin rengi burda kaçar kardeşim. Hukuk koyarsan bunu yasalaştırırsın, istersen çağına göre en adaletli hukuk olsun fart etmez. Köle köledir kardeşim.
        Köleliği kaldırdımı islam malesef peygamber bile Veda hutbesinde “Babasindan baskasina ait soy iddia eden soysuz yahut efendisinden baskasina intisaba kalkan köle, Allah’in ,meleklerinin ve bütün insanlarin lanetine ugrasin demiştir.
        Kölelere özgürlük dememiştir….
        Aynı hütbede “Azasi kesik siyahî bir köle basinıza amir olarak tayin edilse, sizi Allah’in kitabi ile idare ederse, onu dinleyiniz ve itaat ediniz.demiştir ama yine bir köleyi örnek vermiştir .Zaten burda ifade edilende şartları yerine getirdikten sonra amirinize kesin itaat edin demektir. Çoğulcu demokrasiyi de kaldırdı gider ayak.
        Saygılarımla..

    • bilal dedi ki:

      HER CANLININ ÇİFT YARATILDIĞI KONUNUN CEVABI; ZARİYAT SURESİ AYET 49: 1-
      ومن كل شئ خلقنا زوجين الخ ”Her şeyden çift yarattık”. Her şey erkek ve dişi yarattık demiyor.Zira
      arapçada زوج (zevc) dişi veya erkek anlamında değil,çift.grup,sınıf,zıt kutup gibi anlamları taşı-
      maktadır. Arapçada dişi için,انثي /erkek için, ذكر deyimleri kullanılır.Burada ise زوجين kullanılmış-
      tır.Dişi ve erkekle hiç alakası yoktur.LEYL SURESİ AYET 3’te وما خلق الذكر والانثي …….”erkeği ve
      dişiyi yaratana ….ifadesi geçtiği gibi,erkeğe ذكر ,dişiye,انثي denmektedir.
      2- Deniliyor ki,her canlı çift (erkek-dişi) değildir.bakteriler,virüsler bölünerek çoğalırlar. EVET,
      kur’an burada” her şeyden çift yarattık” demek suretiyle,genel bir ifade kullanmıştır.Ve o ifadede
      dişi veya erkek olarak hiç bir işaret’te yoktur. Bakalım bilim nediyor ? Bakteriler,eşeyli ve
      eşeysiz olmak üzere iki şekilde çoğalırlar. 1- Eşeyli Üreme,(kanjugasyon.) Bazı bakteriler,kalıtım
      maddesinin bir kısmını aynı türden diğer bir bakteriye aktarabilirler.Yani iki ayrı cins hücrenin
      birleşmesiyle bu olay sağlanır.Bu tür üreme tarzına alglerde,protozolarda ve mantarlarda rastla-
      nır.Verici hücreler ile alıcı hücreler bölünerek çoğalırlar. 2- Eşeysiz Üreme ise;Bakteriler ikiye
      bölünerek /tomurcuklanmak ve sporlanmak/ suretiyle çoğalırlar. Bilimin söylediği bu durum,
      Kur’an’la tam uyumludur. Baktetrilerin üreme şekli iki grupta olduğunun gerçeği,Kur’an’daki
      زوجين kelimesiyle tamamen örtüşmektedir.Bakteriler de eşeyli ve eşeysiz üreme şeklinin de,
      ”birinde ikiye bölünme,diğerinde ise,alıcı ve verici hücreleri birleştirmek suretiyle gerçekleşir.
      İşte,bakterilerde ki,çift (iki) şekildeki üreme,”Kur’an-ın ”her şeyden çift yarattık” ifadesinin tam
      bilimsel izahidır. EVET;Madde dahil,her şey çift, grup,sınıf,zıt kutupludur. Elektrikte artı-eksi yük,
      kanda;pozitif-negatif grup,maddenin temeli olan atomlarda pozitif ve negatif elektronlar,cisimler
      arasında itme ve çekme kuvveti………vs..
      1400 sene önce bunları söyleyen sadece bu ayet,kur’an-ın bir beşer sözü olmadığının açık
      bir göstergesidir.Bilimle,mantıkla çelişir diyen,kur’an-ı anlamamıştır.Hiç bir yorum ve meale bak-
      maksızın kur’an-ı orjinal arapça metnine bakarak öğrenmek durumdayız.Yoksa kur’an-ın her ko-
      nuda (özellikle kozmik olaylarla ilgili ) gerçek mesajını anlamakta güçlük çekeriz.İşte o zaman kıt bilgi ve algılarımızla kur’an’da bilim veya mantıkla tezatlık varmış gibi büyük bir yanılgıya düşeriz
      KUR’AN-ın, sadece arapça orjinal metnine bakan ve arapçaya tam vakıf olan tarafsız bir bi-
      lim adamı, kur’an-ın bütün ayetleri,pozitif ilmimizle örtüştüğünü ve kur’an,1400 sene önce yaşa-
      mış olan bir beşerin ( Hz.Muhammed’in) sözü olamayacağına kesin kanaat getirecektir.Tekrarlı-
      yorum;kur’an’da bilimle veya birbirleriyle çelişen hiç bir ayet yoktur.Biz,kur’an-ı, tam kavrayama-dığımız ve bir bütün olarak değil,cımbızlama suretiyle ele aldığımız için bize öyle gelir.
      NOT: Bakterilerin üreme şekli,” google” de. ”Bakterilerde üreme nasıl olur”? bkz. Saygılar.

      • appalousa dedi ki:

        canım kardeşim bilal … ateistlere verdiğin bütün cevapları dikkatle takip ettim. bu konuda baya akedemik alt yapın olduğu belli ama işine gelene cevap vermişsin (verebildiklerine yada laf dolaştırabildiklerine) ben fazla dolaştırmadan sana bir soru sormak isterim. din tarafını boşver çok fazla akedemik olmasına da gerek yok düz yalın sade rica edeyim.. ahzab surei 37- 38 ayetler indikten sonra kabedeki inanmıyanların kendine göre ayet indiriyor diye dedikodulardan sonra inen 50 ayeti bana açıklarmısın
        birde rivayete gore Zeyd eşinden boşandıktan sonra cok fazla askeri deneyimi olmamasına rağmen 3.000 kişilik müslüman ordusunun başına kumandan tayin edilip 10.000 kişilik haçlı ordusuna karşı nasıl yada ne mantıkla savaşa gönderilip 3.000 kişiyle birlikte telef oldu rivayete olmasada ahzab ayetlerine bir açıklama bekliyorum .. şimdiden teşekürler e postama atarsan sevinirim appalousa@hotmail.com

      • bilal dedi ki:

        appalousa kardeşim ! Önce gösterdiğin alaka için ben de teşekkür ederim.
        1- AHZAP SURESİ 50.AYETİN KISACA AÇIKLANMASI ;
        ” Kur’an daki Mantıksal Hatalar ” bölümünde ”Serdar Kaangil’e cevaben ”Hz.Muhammed’e
        Tanınan Ayrıcalık” adında iki bülümde yazılmıştır.Bi orayı bulup okumanızı tavsiye ederim.
        Ama kısa yazmışım. Gerekitiğinde zamanım olursa,belki daha detaylı yazabilirim. Ama
        şuan çok yoğunum.Her zaman bilgisayar başına geçemiyorum.
        2- Diyorsun ki,Savaş deneyimi olmayan Zeyd, eşinden boşandıktan sonra 3000 kişilik bir
        orduya komandan olup 10.000 kişilik ”Haçlı Ordusuna” gönderilip hepsi telef oluyor.
        1- Buradaki yalnışlar; Bu ordu haçlı ordusu değildi,haçlı Seferleri, 1095- 1300 yılları arasın-
        da olmuştur.Yani hz.Peygamberden asırlar sonra haçlı orduları olmuştur.Bu Savaş”MUTE”
        savaşıdır.Bizanslılarla yapılmıştır. Savaşın Sebbebi: İslama davet mektubunu götüren
        müslümanların elçisi,”Şurah bin AMR,Gassaniler tarafından öldürülüyor. Halbuki hiç bir din
        ve hukukta elçiler öldürülemez. Elçilerin öldürülmesi savaş nedeni olur.Ama bunlar,müs-
        lümanların elçisini öldürüyorlar. Bunun üzerine hz.Peygamber de 3000 kişilik bir orduyu
        hazırlayıp gönderiyor. Hz.Zeyd’i de komutan tayin ediyor. Hz.Zeyd,deneyimsiz değildi,da-
        ha önce,Bedir’de,Hendek’te ve Uhut’da kahramanca savaşmıştı. Ve şu ”SERİYELERE’DE”
        Kumutanlık yapmış bir zattir. 1-KAREDE,2-CEMÜM,3-el-İYS, 4- et-TARAFA,5- HİSMA,
        6- ÜMMÜL-KİRFA. da . Bu kadar savaşa katılan ve 6 seriyede komutanlık yapan bir zat
        nasıl deneyimsiz olur. 2. En büyük yanlışlık da,bu 3000 kişilik ordunun telef olmasına da-
        ir iddiadır. Bu muta savaşında sadece 15 Müslüman şehit olmuştur. KAYNAK : SİYRE,
        4: 30 : TABAKAT 3/ 407 ” Evet Düşman ordusu hayli fazla idi,müslümanlar böyle bü-
        yük bir ordu ile karşılaşabileceklerini tahmin etmiyordular. İlk başta müslümanlar geri çekil-
        meyi de aralarında tartıştılar,ama sonunda yine savaşa karar verildi. Ama komutanlık
        Halid Bin Velid’in eline geçince,bu büyük düşman ordusuna karşı daha fazla zayiat verme-
        mek için geri çekilmeyi uygun gördü. Yani savaşta sadece 15.Müslüman şehit oluyor. Hep-
        sinin telef olduğunun iddiası nereden çıkarılıyor ? LÜTFEN ! AHZAP SURESİ 50.AYE-
        TİN KISACA YAPTIĞIM AÇIKLAMASINI ” KUR’AN DAKİ MANTIKSAL HATALAR ” bölü-
        münde bulmaya çalışın. ” …..HZ.Muhammed’e Tanınan Ayrıcalık ” adlı yazılarımda.
        3- Bi de işine gelene cevap vermişsin demen de yalnıştır. Fırsat buldukça cevap ver-
        meye çalışıyorum. Mesela ” AHZAP SURESİ 50.Ayetini de açıkladığım halde görme-
        miş olabilirsin.Ama peşin hüküm vermemek gerkir. Saygılar.

    • bilal dedi ki:

      ”Kalbin Beyin Fonksiyonlarına Sahip Gösterilmesi” İddiasına Cevap: KUR ‘AN-ı Kerimde geçen
      ”KALP” kelimesi,bedenin her tarafına kan pompalayan organ değildir (yani yürek değildir.) Bura-
      da geçen bu kelime ”gönül” demektir.Bir iki ayeten örenek verelim;BAKARA SURESİ 26.AYET;
      …….HZ.İbrahim, ولكن ليطمئن قلبي ”benim gönlüm tatmin olsun diye” cevap veriyor. HZ.İbrahim,
      ”Bedenimin her yerine kan pompalayan organım (yüreğim) tatmin olsun”diye cevap vermesi
      mümkün mü? Çünkü bir olayla tatmin olan gönüldür,yürek için böyle ifade kullanılamaz. Yürek,
      (kan pompalayan organ).rahatsız ise, maddi tedavilerle iyileşebilir,tamin olamaz. 2.Örnek:
      ŞÜARA SURESİ 88-89.AYETLER: يوم لا ينفع مال ولا بنون الا من اتي الله بقلب سليم ”O gün,(ahiret) ne mal
      fayda verir ne evlat,ancak Allah’a arınmış bir gönülle gelenler.(o günde fayda bulur).Burada da
      maddi kalp,(yürek) asla anlaşılmamaktadır. ALAK SURESİ: 14-15-16.AYETLER:Beynin fonksi-
      yonuna işaret ediyor. كلا لئن لم ينته لنسفعا بااناصية ناصية كاذبة خا طئة ”Hayır hayır,o bu tutumundan vaz-
      geçmezse,alnından (beyninden) yakalarız.O yalancı ve hata işleyen bir alın.(beyin)………
      İşte bu ayet;”hareketlerin motivasyonu,planlama öngörüşü ve başlatılması, alın loblarının ön kıs-
      mında olan ön alın bölgesinde (cerebrum) korteksinin bir bölgesine” işaret ediyor.Yani beyine.
      KAYNAK: Essentials Of Anatomy And Physicology. EVET: Beyin kapalı bir mekanda(kafa-
      tası içinde) kör bir ortamda bulunur.Eğer insandaki gönül,irade,göz,kulak ve duyu organları,gör-
      düklerini,duyduklarını,hissetiklerini sinir sistemleri aracılığıyla beynin hücrelerine ulaştırmak
      üzere sinyal göndermez ve beyin hücrelerini uyarmazlarsa,uyarılmayan beyin neyi ve nasıl dü-
      şünecek ? Uyrılmadığı için de fonksiyonunu gerçekleştiremez.Yani beyini uyaran ve reaksiyo-
      na geçiren duyu organlarıdır.Bunlar, ”beyini uyaran sinyalizasyon mekanizmasıdır” Bu meka-
      nizma,gönül,irade,görme,duyma ve hissetme duyularıdır.Bir düşünün! Bir insan kör,sağır ve
      vücudu hiç bir şey hissetmeyecek durumada,duyu organları işlevini yitimiş olarak dünyaya ge-
      lirse, onun beyini ne kadar sağlam olursa olsun,duyu organlarından sinyal almadığı ve uyarılma-
      dığı için fonksiyonlarını yerine getiremez.İşte bunun için kur’an,ولهم قلوب لا يفقهون بها ولهم اعين
      لايبصرون بها ولهم اذان لايسمعون بها الخ الاعراف 179
      ”gönülleri,istek ve iradeleri vardır.Fakat anlama vesilesini yapmazlar.(Gören) gözleri vardır.Fakat
      onları gerçeği görme vesilesini yapmazlar. (İşiten )kulakları vardır.Fakat,onları gerçeği duyma
      vesilesini yapmazlar.”diyerek kur’an,beyini uyaran,reaksiyona geçiren,plan yapmaya ve düşün-
      meye zorlayan duyu organlarının fonksiyonlarına yönelmektedir.Yani duyu organlarımızı kullan-
      mak suretiyle beyinimizin uyarılmasını ve fonksiyonlarını gerçekleştirmemizi istemektedir.Çünkü
      bu duyu organlarımız harekete geçmezse,beyin uyarılmaz ve fonksiyonlarını geçekleştiremez.
      Bunun için kur’an,beyini uyaran mekanizmayı harekete geçirmeye çalışıyor ve sık sık beyinin
      uyarılması ve fonksiyonunu geçekleştirmesi için beyini uyaran mekanizmaya yöneliyor.
      Bu durmu ile KUR’AN;bilimle çelişmediğiği gibi,tam aksine bilime ışık tutan ve bilimi gerçek
      kimliğine kavuşturan bir kılavuzdur.

      2. ALLAH’YARDIMA MUHTAÇMI ? İddiasına Cevap;MUHAMMED SURESİ 7.AYET:
      ان تنصروا الله ينصركم ”Allah’ın (dinine) yardım ederseniz,Allah’ta size yardım edecek

      .

      • 58ajimz dedi ki:

        Burada ان تنصروا الله ينصركم Allah dini kabul ederseniz size yardımcı olur diyor. Kaldı ki tefsirlerde ki çevirinin kendisi yanlış, kim yaratana iman ederse yaratan ona yardım eder demekte. Dolayısıyla soru düşer. Bilal’in açıklaması da doğru değil malesef.

    • bilal dedi ki:

      Serdar Kaangil ! 5.Sorunuz”İlk Müslüman Kimdir”? İddianize CEVAP: EN’AM SURESİ 163. AYET: لاشريك له وبذلك امرت وانا اول المسلمين الخ ”Onun (Allah’ın) ortağı yoktur.Ben sadece bununla
      emrolundum ve ben müslümanların ilkiyim.” Anlamı şöyledir. Ben bir numaralı müslümanlarda-
      nım,müslümanlığı hakkıyla yaşayanlardanım,bu konuda en öndeyim. Veya,son din islamın kitabı
      olan kur’an-ı Kerime inananların ilkiyim.Çünkü Mekke’de islam dini ile ilgili inen kur’an-ı kerime
      ilk önce hz.Peygamber inanmıştır.Yani kur’an-ın indiği dönemindeki müslümanların ilkiyim.Hz.
      İbrahim,hz.Musa ve diğerlerinin her biri de kendi dönemine göre ilk müslümanlardandır.
      Bunların arasında çelişki varmış gibi görmek, kur’an-ın mesajını anlamamaktan kaynaklanıyor.
      Hiç bir çelişki yoktur. 10.SORUNUZA GELELİM: ”Allah’ her şey bilir mi ” ? ENFAL SURESİ
      66.AYET: Aldığın mealin çevirisi yalnıştır ” Allah bildi” ifadesi tamamen yalnış olup,anlamı şöyle-
      dir.” الان خفف الله عنكم وعلم ان فيكم ضعفا الح ” Şimdi ise Allah,yükünüzü hafifletti.Çünkü o içinizde zaaf
      bulunduğunu biliyordu”.Bildi çevirisini yapanlar,gramer olarak arapça dilini bilmemiş ve hataen
      yazmıştır. Arapça da ” و ” harfı,bazen atıf için gelir,bazı yerlerde ise,Hal için gelir… Burada”
      وعلم ”fiili üzerideki”و ” hal için olup,anlamı ” Allah,içinizde zaaf bulunduğunu biliyordu.”Şeklinde-
      dir.Bu ise, iddia etiğiniz gibi değildir ve böylece hiç bir çelişkide yoktur.KAYNAK:تفسير الطبري
      23.SORUNUZ;HİTAP ÇELİŞKİSİ: Kur’an-ı Kerimin itikadı konularında,yüce Allah,”انا ” اني ” Ben,
      ifadesini kullanırken,yaptığı icraatlarda ise,” انا ” hemze esreli ve ”نا ” harfı şedeli,ve”نحن ” Biz
      zamirleri kullanmıştır.ÖRNEK,” انا خلقنا الانسان ”Biz insanı yarattık…”انا هديناه السبيل ”Şüphesiz biz ona
      (insana doğro yolu) gösterdik.” gibi icraatlarda biz zamiri kullanılmıştır.Biz ifadesi,Allah’ın aza-
      met ve yüceliğini gösterir.Hani bir ülkenin yöneticisi,halkına icraatını anlatırken,ben yaptım de-
      miyor,biz yaptık diyor.Biz veya siz ifadesi,her dilde olduğu gibi,arapçada da,illaki çokluk ifade
      etmez.Bu ifadeler,tevazu ve azameti belirtir.Allah’ın kendi icraatlarında kullandığı” Biz” gibi ifade-
      lerle,bize saygı ve nezaket kurallarını öğretmeye yöneliktir. ÖZET OLARAK,bu ifadeler arasında
      hiç bir tezatlık yoktur. Tezatlık; dillerdeki saygı ve nezaket kurallarına ait ifadeleri bilmeyenlere
      mahsustur. 34.SORUNUZ; ALLAH,YARDIMA MUHTAÇ MI? MUHAMMED SURESİ 7.AYET:
      ” ان تنصروا الله ينصركم الخ ” Anlamı, ” Allah’ın ( dinine ) yardım ederseniz,Allah’da size yardım ede-
      cek. Allah,ın bize ihtiyacı olamaz,her şey onun eseri. Allah,bununla bizden kendi dinine iman ve
      yardım etmeyi istiyor. Bu konuda bizi,imtihan ediyor. İsterse, O,zorla da olsa,kendi dinini herke-
      se kabul ettirebilir ve egemen kılar. Fakat,insanın özgür iradesine müdahale etmez. ” Çelişki
      söz konusu değildir. Saygılarımla.

    • bilal dedi ki:

      Serdar Kaangil’ ! 27.SORUNUZ; ALLAH’ KİMİN NE YAPTIĞINI BİLMİYOR MU?
      CEVAP: SEBE SURESİ 40.AYET: ويوم يحشرهم جميعا ثم يقول للملئكة أهؤلاء أياكم كانوا يعبدون الح
      ” O gün Allah onların hepsini toplayacak ve meleklere soracak:Bunlar mıydı size tapmakta olanlar?” Melekler şöyle cevap verecekler:Haşa,sen yüceler yücesisin! Bizim velimiz onlar değil,
      sensin….”diyecekler.Söz konusu müşrikler,melekleri Allah’a ortak koşuyorlardı; dolayısıyla
      meleklerin buradaki beyanı onların asla kendilerine tapmadıkları değil,buna razı olmadıklarıdır.
      Allah kıyamet gününde sadece meleklerden değil,insanlardan da soru soracaktır.Hz.İsa’dan da
      MAİDE SURESİ 116.AYET:واذ قال الله يا عيسي ابن مريم ءأنت قلت للناس اتخذوني وأمي الهين من دون الله الخ
      ” Allah: Ey Meryem oğlu İsa! İnsanlara,<< Beni ve anamı,Allah'tan başka iki ilah bilin << diye
      sen mi dedin,buyurduğu zaman o << Haşa! Seni tenzih ederim….'' diyecektir. KIYAMET GÜNÜ,
      herkes sorguya çekilir.Bu sorgu;Yüce Allah'ın müşriklerin yaptıklarını bimediği için değil,O her
      şeyi bilir.Ama o gün mahkeme günüdür.Tabii ki,Allah herşeyi bildiği halde,daveli ve daveci olan
      herkesi sorguya çekeçektir.Çünkü mahkeme kurmanın gereği budur.Kimse sorgusuz,sualsız in-
      faz edilemez.İşte bu nedele yüce Allah,meleklerin ve kendilerine tapanların savunmalarını almak
      suretiyle hepsini sorguya çekecektir. Dünyada iken,meleklere tapan bazı insan gruplarının kıya-
      met gününde '' belki taptığımız melekler bize şefaat ederler,faydaları olur ve kurtuluruz'' diye dün-
      yada ki inanışlarını orada da taşırlar. ( zaten bunun için meleklere tapmışlardı.) Onlar,o gün me-
      leklerden bir umut bekliyorlar. Allah'ta, onların gözleri önünde meleklere soru sorarak,bu konuda kendilerine şefaat edemeyeceklerini ve bunların yaptıklarınadan asla razı olmadıklarının itirafıla- rını alacaktır.İşte,o zaman taptıkları meleklerin hiç birinden fayda görmeyeceklerini anlarlar.
      Değil ki Allah onların meleklere taptıklarını bilmiyor.Eğer bunu bilmemiş olsaydı,bu konuda onları
      sorguya çekmezdi.Mahkeme gereği,yüce Allah her iki tarfına da soru sorarak savunmalarını alı-
      yor. Dünya yargı sisteminde de,delillerle birlikte suç dosyası hakimin elinde bulunsa bile,sanıkla-
      rı,daveli ve davecileri sorguya çekmez mi ? İşte yüce Allah'da,her şeyi bildiği halde,sorgusuz,su-
      alsız hüküm vermez.O gün, ( kıyamet günü ) mahkeme-i kübradır.Hakimi mutlak ta yüce Allah'tır.
      Kimseye haksızlık edilmeyecektir. Allah kimin ne yaptığını bilmiyor mu.? diye soru sormak,
      ne kadar komiktir ? Böyle bir sorunun sorulması,kıt bir algılayışın ürünü olasa gerek.Saygılar.

    • bilal dedi ki:

      Serdar Kaangil ! 28.SORUNUZ: ALLAH İNSAN GİBİ YEMİN EDER Mİ ? CEVAP: Yüce Allah, yarattığı kendi eseriyle yemin edebilir.Kendi eseriyle yaptığı yemin kendi zatına yemin etmiş olur
      Peki, eserleriyle neden yemin ediyor? Bu yeminlerle,bu eserlerin gözardı edilmemesi,bunla-
      rın hakkında bilimsel araştırmaların yapılıp,bunlardan insanın nasıl daha çok yararlanabileceği,
      bu nesnelerde ki yaratılış gaye ve hikmetini ve dolayısıyla bunları vareden yüce etkin yaratıcı
      gücü bulmamız hususunda onlara dikkatımızı çekmek istemektedir.Esere bakıp,müessirini,bina-
      ya bakıp banisini bulma hususunda dikkatımızı çektiği gibi..Allah bir şeye yemin ederken,sadece
      inandırmak için değil,o varlığın önem ve kıymetine dikkatımızı çekmek içindir.Çünkü bu varlıklar
      olmasaydı,hayat ta olmazdı.Bugün güneş,ay,yıldızlar,dünya ve dünya nimetleri olmasaydı,biz
      yaşayacak mıdık? Yemin her zaman bir şeyi teyit etmek için değil,bazen de kendisi için yemin
      edilen şeyin kıymet ve önemine işaret etmek ve dinleyenlerin o şeye karşı dikkatları çekmek
      içindir. 2.Neden ? Yemin olgusu insanın doğasında vardır.Hukuki açıdan da,mahkemelerde
      şahit veya kanıt yoksa,yemine başvurulur. Bugün,halk tarafından seçilen bütün liderler ve tem-
      lsilciler yemin ederek görevlerine başlıyorlar. Yüce Allah’da, vahiy göndermekle insanlarla bir
      iletişim halinde olduğu için,onların doğasına uygun hitap eder. Özet olarak,Allah insanlara bazı şeyleri anlayabilecekleri dil ile doğasına uygun bir şekilde iletişim kurar.İnsanın doğasında ye-
      minin önemi her zaman var olmuştur. Allah’ın kendi eserleriyle yaptığı yeminlerinde, sanatlı ve
      hikmetli yaradışına dikkat çekmek ve onlardaki manalardan gafil insanı ikaz edip ayıltmak için-
      dir.Allah bu nesnelere yeminle,bizleri akıl ve mantık çerçevesinde düşünüp,bilimsel araştırma
      yapmak suretiyle bunlardan daha fazla yararlanmaya ve bu konuya dikkatımızı çekmek ister.
      1. SORU TARIK SURESİ 7.AYET: te yapılan itiraza CEVAP: Evet,meniyi üreten tes-
      tisler,aslında bel ile kaburga kemiği arasında oluşmakta,daha sonra torbalara inmektedir.Bu ko-
      nuda en ufak şüphe yoktur.Testis,erkek üreme organlarındandır.Ve iki tanedir.Bir torbada bulu-
      nur ve erkek üreme hormonu testesteron ve üreme hücresi olan spermi üretir. Netice olarak me-
      niyi üreten testisler, bel ve kaburga kemiği arasında olşur.Yani menin asıl menşei yine bel ve
      kaburga kemiği arası olur.Meniyi üreten testisler torbaya indikten sonra meniyi üretip tam kıva-
      mına getirirler.Kur’an,bir şeye vurgu yaparken onun asıl kaynağına işaret eder.
      Söz konusu ayetin bir manası da şöyle olabilir: فلينظر الانسان مم خلق خلق من ماء دافق يخرج من بين الصلب والترائب ” İnsan neden yaratıldığına bir baksın ! Atılan bir sudan (meniden) yaratıldı. O in-
      san,( yani cenin) bel ile göğüs kafesi arasından çıkar.” يخرج ” fiilinin zamiri,meniye değil,insana
      (cenine ) raci’tir. Her iki durumda da, TARIK SURESİNİN BU AYETİ,tıp ilmi ile asla çelişmemek-
      tedir.Bilakis kur’an-ın 1400 sene önce söylediği şeyi,bilim yeni keşfediyor.Kur’an-ın diğer ayet-
      leri olduğu gibi,bu ayet’te,bir beşer ( hz.Muhammed ) sözü olamaz. Bu ayet,1400 seneden beri
      bilime ışık tutar. KUR’AN-ın hiç bir ayeti,kesin olarak bilinen pozitif bilimle çelişmez. Çelişki, kıt algılayışın ürünüdür. Saygılar.

    • bilal dedi ki:

      Serdar Kaangil ! ALLAH:KÜFREDER Mİ ? 29.SORUNUZA CEVAP : Bu soruda zikrettiğiniz hiç
      bir ayette yüce Allah,kimseye hayvandır dememiştir.Bazı insanların kötü tutum ve davranışlarıyla
      benzetmede bulunmuştur. Yanı insan dışındaki bu canlı varlıklar,nasıl akıl ve mantıkla düşünemi-
      yorlar,hakkı ve gerçeyi bulamıyorlar.Bazı insanlar da hakkı ve gerçeği bulmak için akıl va mantı-
      ğını kullanıp düşünmüyorlar,sağduyulu davranmıyorlar,yeryüzünde her türlü kötülüğü yapmak-
      tan geri çekinmezler,acımasızca nice masum insanları öldürmekten,katliam yapmaktan,insan
      hak ve hukukunu çiğnemekten vaz geçmezler.Sergiledikleri bu gayri insanı tutum va davranışla-
      rıyla söz konusa hayvanlara bir benzetme var.Ki böyle kimseler,bu nitelemeyi hak ediyorlar.Bir
      insan,öldükten sonra ben yok olup toz toprak olacağım,dünyada yaptıklarımla kimseye ve yüce
      Allah’a hesap vermeyeceğim diyorsa;bu insan nasıl olursa olsun,dünyada kendi çıkar ve ego-
      sundan başka birşey düşünmez.Böyle düşünen bir çok insan kendini, her türlü kötülüğü yapmak- tan alıkoyamazlar. Ben kendimi düşünüyorum,eğer haşa,Allah inancını,ölümden sonraki hesap
      inancını taşımamış olsaydım,Şu ana kadar bir çok insanın malını yemiştim,bir çok kötülük yap-
      mış olabilrdim.Yerde bulduğum paraları,yemeyip sahibine teslim ettirmişim,şu ana kadar hiç kim-
      seye kötülüğüm dokunmamıştır.Bütün bunları,Allah ve ahiret inancına borçluyum.Beni insan
      yapan egom değil,islam inancıdır. EVET:Soruyorum size,şu an dünyada insanlara kötülük ya-
      yapan,insanları acımasızca öldüren,katliam yapan,insan hak ve hukukunu çiğneyen,savaşları
      çıkaran,nice insanlara yaşama hakkını tanımayan,insan haysiyet ve onurunu ayaklar altına alan
      nice insan bulunmuyor mu? Bunlar, söz konusu hayvanlardan daha beter,insan kılığında daha
      zararlı bir canavar değil mi ? bunlar bu nitelemeyi hak etmiyor mu ? 2.Dünya harbında Japonya
      ya atom bombasını atıp bir anda 270 bin insanın ölümüne ve milyonlarca insanın sakat kalması-
      na sebep olanlar….vb,……..bu hayvanlardan daha beter değil mi ? İşte Kur’an,akılı,sağduyulu,
      vicdanlı ve her yönü ile insancıl davranmayan,insanlara her türlü kötülğü reva gören,egosu ile
      davranıp,kimseye hesap vermeyi düşünmeyen bu tip insanları,tutum ve davranışlarıyla bu tür
      canlı varlıklara benzetmiştir.İnsanı özelliklerini yitiren kimselerin gayri insanı tutum ve davranış-
      ları nedeniyle hayvanlardan daha beter ve daha canavar olduğu bir gerçektir.Çünkü,bu tip insan-
      ların çevreye verdikleri zararları, hiç bir yırtıcı canavar veremez. ÖZET olarak kur’an,kötü,za-
      rarlı ve insanı özelliklerini yitiren kimselere bu tür niteliği haklı olarak yakıştırmıştır.Biz de cinayet
      işleyene,katil ve cani diyoruz.Hırsızlık yapana,hırsız diyoruz.Zulüm yapana zalim diyoruz.Yalan
      söyleyene yalancı diyoruz.Kötülük yapana,iğrenç ve kötü diyoruz.Onlara bu tür nitelemeleri ya-
      kıştırmakla da,kendimizi haklı buluyoruz değil mi ? İŞTE kur’an,gayri insanı tutum ve davranışla-
      rı sergileyen böyle insanları, tutum ve davranışları nedeniyle söz konusu canlı varlıklara benzet-
      miştir. Bunda ne hakaret var ? Ki, bunlar bu nitelemeyi hakediyorlar. Mikroba mirkrop denir.çün-
      kü öldürür.Mikrobun görev ve işlevini yapan insan kılığındaki canlı varlıkta mikroptur.O bu nite-
      lemeyi hak eder. Saygılarımla.

    • bilal dedi ki:

      Serdar Kaangil ! ALLAH GÖNDERDİĞİ KANUNLARI,HÜKÜMLERİ DEĞİŞTİRİR Mİ? 13.SORU-
      NUZA CAVAP: BAKARA SURESİ 106.AYET, HAC SURESİ 52.AYET,NAHL SURESİ 101.Ayet-
      lerde sözedilen değişiklik, ayetlerde olabilir.Yani hüküm, muamelat ve hukuksal alanda bir toplum için inen ayetlerin bir kısmı,daha sonra gelen başka bir toplumun ihtiyac ve maslahatına binaen
      değiştirilebilir. İnsanların maslahatına ve ihtiyaçlarına göre,Allah’ın bir lütfu olarak muamelatlarda
      değişiklik gerçekleşir.Bu durum,bir doktorun hastasına,tedavinin seyri boyunca bir ilaç vermiş-
      ken,değiştirip başka bir ilaç vemesine benzer.Bu değişiklik, yerel ve bölgesel hükümlerde olur.
      FATIR SURESİ 43,FETH SURESİ 23.AYETLERDE İSE,”KOZMOS,EVREN VE FİZİK KANUNLA-
      RINDA DEĞİŞİKLİK OLMAZ;denilmektedir. Muamelat,yerel ve bölgesel hükümler ayrı,kozmos
      kanunları ayrıdır.
      .Birincisinde maslahata binaen değişiklik yapılır.Bütün dünya toplumları,ihtiyacın gidişatına
      göre sürekli anayasalarında değişikliğe gitmek zorunda kalırlar. 1924 ten bu yana ülkemiz,bir
      kaç defa anayasa ve kanunlarda değişiklik yapmadı mı ? Diğer dünya ülkeleri de öyle değil mi ?
      Diğer yandan Allah,yarattığı kozmos ve evrenin fizik kanunlarında değişiklik yapmaz. Değişik
      konuları ele alan bu ayetlerin neresinde çelişki var,Allah aşkına ? Algılayışı kıt olan, kur’an’da
      geçen ” Ayet ve Kanun” ifadelerini birbirine karıştırarak çelişki bulmaya çalışır. Allah,islah ve
      hidayet eylesin. 14.SORUNUZDA,Tanrı’nın kitabı düzensiz ve karmaşık olabilir mi ? Diyorsunuz
      : KUR’AN;toptan değil,23 sene içinde toplumun sorun ve ihtiyaçlarına göre inmiştir.Nerede bir sorun doğar veya ihtiyaç duyulsaydı, hemen ona yönelik çözüm getiren,yanıt veren bir veya
      bir kaç ayet inmeye başlıyordu.Yani bir konu ile ilgili bütün ayetler,peşpeşe inmiyordu.toplumda
      oluşan ihtiyaca göre ayetler iniyordu.Kur’an,sadece hukuki bir kitap değilki,aynı konuyu işleyen
      ayetler bir arada olsun. Aynı zamanda O bir hidayettir,bir rehberdir,yol göstericidir,bir öğüttür,
      bir müjde kaynağıdır,huzur ve mutluluk yolunu gösteren bir kılavuz ve meşaledir. Bir insan,
      kur’an’dan sadece bir sureyi okurken,bir kaç konu ile karşılaşır ve o konular hakkında bilgi sa-
      hibi olur.Bu özelliği ile okuyucusuna bıkkınlık vermez.Eğer bir surenin tamamı aynı konuyu işle-
      miş olsaydı,okuyucuya bıkkınlık verebilirdi. Hani bir insanın sofrasında tek bir yemek çeşidinin
      bulunması ayrı, yanında değişik yiyecek,sebze ve meyvelerin bulunması ayrıdır.Kur’an-ın bu
      özelliği, okuyucusuna,büyük haz ve zevk verir.Tersi olsaydı bıkkınlık verebilirdi. Buna düzensiz
      ve karmaşık demek,kur’an-ın ruhunu ve mesajını anlamamak demektir. Kur’an,bu özelliği ile gö-
      nüllere,sükünet,huzur ve mutluluk verir. Bu şekliyle kur’an,gönülleri feth ederken en etkili yöntem
      kullanmaktadır. Sygılarımla.

      • ateist dedi ki:

        Allah herşeyi bilen herşeyin üstündeyse nasıl yanlışlık yapar? herşeyi görüyor biliyorsa kaderi bile?? bir kitap yollıcaksa bu net ve acık olmalıki herkes inansın değil mi??

      • Umut dedi ki:

        Ateist olup burada Kuran ayetlerini araştırarak doğru yolu bulmaya çalışan Müslüman adayı arkadaşım; İçki içmek haram değilken birden haram edilmedi, “adabıyla için” dendi daha sonra adaba uygun içilmeyince “bak gördün mü beceremedin komple yasaklıyorum dendi”, yani Allah zaten bunu beceremeyeceklerini bilmiyor değildi, yaşattı ve sonra akla uygun hale getirip yasakladı,kurandan önceki kitapları incelediğinde Cumartesi günü alışverişi yasakladığını görebilirsin bunun dışında sana örnek olarak; Rasulullah (s.a.s), Tevrat’ı tasdik edici bir kitapla gönderildiğini söylediği zaman yahudiler hemen şöyle dediler: “Sen hem Tevrat’ı tasdik edici ve İbrahim’in dini üzere olduğunu iddia ediyorsun hem de deve etini yiyor ve sütünü içiyorsun. Halbuki bunlar İbrahim’in dininde haram kılınmıştı. Sen haram olan bu şeyleri kendine helal kılarak İbrahim’in dinine muhalefet ettiğin halde nasıl olur da İbrahim’e en yakın kişi olabilirsin? Senin bu iddian doğru değildir.”

        Allah (c.c), yahudilerin insanları Rasulullah (s.a.s) hakkında şüpheye düşürmek için ortaya attıkları bu iddiaya şöyle cevap verdi:

        “Yakub’un kendi nefsine haram kıldığı ve İsrail oğullarının işlediği günahlardan dolayı Allah’ın onları cezalandırarak terbiye etmek için haram kıldığı hariç bütün temiz yiyecekler İsrailoğullarına ve onlardan önce yaşamış olan İbrahim’e helal idi. Bu, Tevrat’ın Musa (a.s)’a inmesinden önce olmuştu.” Fakat Allah (c.c), işledikleri günahlar sebebiyle ceza olarak İsrail oğullarına bazı nimetleri Tevratta haram kıldı. Bu haramlar İsa (a.s) gelinceye kadar devam etmiştir.

        Allah (c.c) şöyle buyuruyor:

        “Yahudilere, zulmettiklerinden dolayı kendilerine helal kılınmış olan bazı temiz nimetleri haram kıldık.” (Nisa: 160) Artık şunu idrak etmek lazım, Allah imtihan ediyor, yoksa melekler gibi seni rüku da beni secdede durdurmaya gücü yeter, özgür bırakmış, istersen İnan cennete git, istersen inkar et cehennemin dibine git, evrende ki ihtişamın yanında kendini bi kıyasla bakalım, belki düşünenlerden olursun, toz bile değiliz, bir tutam kumdan 1 tane zayi olsa fark edemezsin işte o 1 zerre kadar cürmümüz var evrende o da belki, imtihan olmasaydık yukarıdan bir ses gelir secde edin yoksa yakarım derdi, Allah herkesi ıslah etsin, başta beni..

    • bilal dedi ki:

      40.İDDİAYA CEVAP: ”GÜNAH ÇIKARMA KUR’AN DA DA VAR ! :
      TEVBE SURESİ 103.AYET: ” خذ من اموالهم صدقة تطهرهم وتزكيهم بها وصل عليهم الخ
      ” Onların mallarından sadaka ( Zekat ) al;bununla onları temizlersin,onları arıtıp yüceltirsin.
      Ve onlar için dua et….. Kur’an’a göre sadaka veya zekat vermek mali bir ibadettir.Siz bunu
      kilisenin günah çıkarmak için hıristiyanlardan aldığı bağışa benzetiyorsunuz.Evet,kilise bu-
      nu kendine alıyor. Ama islamda,halktan alınan sadaka (zekat ) ne camiye geçer ne de
      hz.Muhammed’e. Çünkü kur’an,hz.Muhammed ve ailesine sadaka ve zekatı haram kıl-
      mıtır. hz.Muhammed,islam devleti başkanı adına,sadaka ve zekatı toplayarak toplumun
      yoksul kesimine dağıtmakla yükmlüdür. İslamda toplanan sadaka ve zekatların nereye da-
      ğıtılacağını Tevbe Suresi 60.ayetinde şöyle emrediliyor. ” انما الصدقات للفقراء والمسا كين الح
      ” Sadakalar (zekatlar) Allah’tan bir farz olarak ancak,yoksullara,düşkünlere…….mahsustur”
      Ve islamda sadaka (zekat) vermek,islam dininin temel esaslarındandır. Kur’an da geçen
      ”Sadaka” ifadesi tamamen zekat için kullanılır.Ama dilmizde ayrı kullanılıyor.Kur’an da,on-
      ların mallarından sadaka al,zekat al demektir. İslama göre ister günahkar,ister peygamber
      olsun varlıklı ise,malının sadakasını ( zekatını) alıp,yoksullara vs.vermek zorundadır.
      Kur’an hukuku yürürlükte ise,devlet bunu bir vergi gibi toplar,bununla yoksul ve işsizler için
      bir sosyal güvenlik sistemini oluşturur. Kur’an,bu sosyal güvenlik sistemini 1400 sene önce
      kurmuşken ,Avrupa böyle bir sistemi yeni kurmuştur.( ikinci dünya savaşından sonra) ,
      ” islamda sadaka (zakat ) alınmasını gerektiren günah işlemek değil,varlıklı olmak bu-
      nu gerektirir. Ve toplanan sadaka (zekat ) ile işsiz ve yoksulların sosyal güvenlik sistemi
      oluşturulur. Söz konusu sadaka kelimesinin tümü kur’an da zekat anlamındadır. Tabii ki,
      Serdar bey,bunu anlayamaz. İsalamda alınan sadaka ve zekat,kilisenin ”Günah Çıkarmak
      için aldığı bağışla” karıştırılmaması gerekir.
      41. İDDİAYA CEVAP: MELEKLERDEN PEYGAMBER OLUR MU ? İSRA SURESİ
      95.AYET: ” قل لوكان في الارض ملا ئكة الخ ” Şunu söyle: Eğer yeryüzünde yerleşmiş gezip dola-
      şan melekler olsaydı,elbette resul (elçi ) olarak bir melek gönderirdik. ”kur’an da geçen
      ” ملكا رسولا ” Elçi bir melek” ifadesi yalnış çevirilerle ” peygamber olarak bir melek” diye geçmiştir.Bu tamamen yalnış bir çeviridir. Peygamber kelimesi kur’an-ın kullandığı bir ifade
      değildir.Bu kelime farsça olup anlamı,izinde gidilen önder ve rehber demektir.Eilçi anlamı-
      na asla gelmez. Serdar kaangil diyor ki,İsra suresi 95.ayette melekten (yanlış çeviri ile)
      peygamber olamayacağı söylenirken; Bakın aşağıda ayette ne diyor ? HAC SURESİ 75.
      AYET: ” الله يصطفي من الملائكة رسلا ومن الناس الخ ” Allah meleklerden de elçiler seçer,insanlardan
      da… Burada da Serdar kaangil, yine yalnış bir çeviriden ” eilçiler ” ifadesi yerine peygam-
      berler ifadesini kullanmıştır. Yukarıda da belirttiğim gibi,peygamber ve elçi kelimeleri birbi-
      rinden farklıdır.Bu her iki aytte de ”Rusul ” kelimesi elçiler demektir.Asla peygamber anla-
      mına gelmez.Yukarıda peygamber kelimesinin anlamı ne olduğunu belirttim. EVET: HZ.
      Muhammed,hz.İsa,hz.Musa vs.İnsanlar için elçidirler. Hz.Cebrail adında ki melek te bunlar
      için Allah’tan elçidir. Yani insanlardan seçilen elçiler olduğu gibi,bunlara Allah’tan Vahiy
      getiren melek te direk Allah’ın elçisidir.Çünkü Vahiy getiren melek,Allah ile insanlardan
      seçilen elçiler arasnda elçilik görevini yapar. Bu ayetler arasında hiç bir çelişki ve mantık-
      sal hata asla söz konusu değildir. Bu çelişkiler tamamen yalnış meal ve çevirilerden
      kaynaklanıyor. Aynen o meal yanımda da vardır.Bu yalnış meali,” S.Arabistan
      Tebliğ ve irşad bakanlığına bağlı bir vakıf yapmıştır. Kur’an-ın arapça orjinal metnini
      tam bildiğim için bir çok yerinde yalnış çevirilerin olduğunu görüyorum. serdar Kaangil
      bunu neredn bilecek ?

    • bilal dedi ki:

      Serdar Kaangil ! MÜLK SURESİ 4.AYETTE ”YILDIZLARIN ŞEYTANLAR İÇİN ATIŞ TA-
      NESİ OLDUĞUNA DAİR ” YAZMIŞ OLDUĞUN ÇEVİRİ YALNIŞTIR: Önce tam arapça
      tefsir metnini yazıyorum,sonra da açıklamasını.” ولقد زينا السماء الدنيا} القربي الي الارض { بمصابيح
      {وجعلناها رجوما = مراجم = للشياطين = ” ve cealnaha” zamiri,السماء ” ye raci’tir.مصابيح ” ye raci’ değildir. Eğer zamir ona raci’ olsaydı,وجعلناها ” değil,وجعلناهن ” şeklinde olması gerekirdi.
      Tam arapça dil gıramerini bilmekle bunlar anlaşılır.Yoksa yalnış çeviri yapılır.” O zaman
      الله اعلم ” Anlamı şöyledir. ” Andolsun ki biz, dünya semasını kandillerle donattık.Ve onu (dünya semasını ) şeytanların (melekler tarafından) atışlandığı yer yaptık.” Rucumen”
      kelimesi arapça da ”atış yapılan yer” demektir. Atış taneleri değil. Yani ”dev yıldızların şeytanlar için atış taneleri yaptık,” ifadesi tamamen yalnıştır. Onlar,yıldızlar tarafından
      değil,manevi güç olan melekler tarafından atışlanırlar. Ve Saffat suresindeki ayetler de
      bunun bu şekilde olduğunu gösteriyor. Orada ” ويقذفون من كل جانب ”….Her traftan atışlanırlar.
      ………” ………فاتبعه شهاب ثاقب الخ ” …Onu da, ( şeytanı) delip geçen bir kıvılcım takip eder.
      Yani yaıldızlar,şeytanlar için atış taneleri değil. Yıldızları atış taneleri olarak değerlendir-
      mek, kur’an’ın orjinal arapça metnine tamamen aykırıdır.Böyle bir iddia çok yalnıştır.
      الله اعلم Ayetin özeti şöyledir. ” Dünyaya en yakın sema,şeytanların atışlandığı yer yapıldı.
      Oraya yükselen şeytanlar,melekler tarfından atış altına alınır ve kovulurlar.” Biz de,ışın-
      ların elementlerinden yaratılan melekleri göremediğimiz gibi,onların şeytanları atışlama
      olayını da göremeyiz.Çünkü bütün bunlar metafizik olaylardır. Şunu bilinki,Kur’an da hiç
      bir mantıksal hata yoktur. Bu tür hatalar,yalnış çevirilerden kaynaklanıyor.Arapça yı tam
      bilmeyenler,böyle yalnış çeviri yapıyorlar.Ben de arapçayı bilmemiş olsaydım,buna karşı
      bir şey diyemezdim.Ve aynen” Serdar Kaangil” gibi anlayacaktım.! Çelişki ve mantıksal
      hata kur’an dan değil,bizden kaynaklanıyor. Kesinlikle kur’an da mantıksal hata da yok,
      çelişki de yoktur. Kur’an’ın arapça metnini bilen biri olarak, bunu içtenlikle söylüyorum.
      Arapçayı tam iyi bilen herhangi biri de aynen bu şekilde biliyor. Saygılar.

      • Sami dedi ki:

        Demek istiyorsun ki Bilal, Dünyadaki gelmiş geçmiş tüm islam ulemasından bile ben arapçayı daha iyi biliyorum. Her mesajında özellikle vurguluyorsun. Sen arapçayı çok iyi biliyormuşsuuun. Tüm alimler ayeti atış tanesi anlıyor, fakat hepsi yanlış ve sen doğrusunu söylüyorsun.
        Atışlanmak! 🙂
        Farz edelim ki atışlandığı yer olsun. Ne demek se! Atış yapılan yer herhalde. Şeytanlarla bilim kurgu filimlerindeki gibi atış yaparak savaşan allahu teala hazretleri, acaba acziyetinden mi şeytanlarla ateş etmek zorunda kalıyor. neden ateş ediyor.
        Veya allah yıldızları atış tanesi olarak kullanamaz mı? O kadar büyük değil mi? Yıldızlar ve gezegenler kütle oalarak ağır mı gelir sizin allahınıza? Yani ayeti boyle çevirmenin den anladık ki, sen allahının yıldızları atış tanesi olarak kullanabilecek kadar büyük olduğuna inanamıyorsun. Hani şeytanlarıa ahiret gününe kadar mühlet vermiş ti? Azab etmeyecek ti? Atışlanarak azap etmiş oluyor! Bilal allah yer yüzünde atışlanabiliyor mu? 🙂

      • bilal dedi ki:

        Sami Bey ! 1- MÜLK SURESİ 5.ayetle ilgili yazdığım tefsir metni bana ait değildir.Arapça
        tefsirlerinde de öyle geçiyor. NOT: Konu ile ilgili ilk yazımda Mülk suresi 5.ayet yerine
        sehven 4.ayet yazılmıştır, konu;5.Ayette geçiyor,düzeltiyorum.! 2- Hiç bir zaman herkes-
        ten daha iyi arapça bilirim diye bir ifadem var mı ? Benim yazdığım şöyledir.” Arapça bilen
        biri olarak ayetin orjinal metnini böyle anlıyorum demişim.Arapça yazılı olan tefsirlerden de
        öyle anlaşılıyor.Arapça tefsirlerinde ” وجعلناها ” daki zamir,مصابيح ” a’ değil,” سماء ” e’ ye raci’
        olduğu anlaşılıyor. Yani ” Mesabih ” atış taneleri olarak geçmiyor.Bu ifade sadece çeviri-
        lerde geçiyor. Ayetin arapça metnine göre,” وجعلناها رجوما { اي مراجم ” الله اعلم ” Yani ..Biz
        dünya semasını ‘…….’kulak hırsızı yapmaya çalışan ”şeytanların atışlandığı ve kovulup,
        atıldıkları mekan yaptık. Böyle metafizik olaylar da,Allah’ın emri ile melekler tarfından
        gerçekleşiyor. Yıldız kütleleriyle değil. 3- Şeytanların atışlanıp,gökten kovulduklarının nedenini, söz konusu ”Saffat” suresinden öğrenebilirsin. 4- Hani şeytanlara ahiret gününe
        kadar mühlet verilmişti diyorsun.! Evet öyledir. Bu ” rucum” olayı ile,onlar ölüp yok olmu-
        yorlar.Sadece ”…kulak hırsızı olmaktan…” engellenip,kovuluyorlar. 5- Diyorsun ki Allah,
        acaba acziyetinden mi şeytanlarla ateş etmek zorunda kalıyor. ? Bir kere yazdığın cümle
        yalnış. Senin yazdığın bu cumleye göre,”haşa Allah ile şeytanlar birbirlerine ateş adiyorlar.
        Böyle bir durumu nereden çıkarıyorsun.? Ayetlerde öyle bir şey yoktur.
        Burada manevi güç olan melekler tarafından şeytanlar ateş altına alınıp,kovulurlar.Şeytan-
        lar hiç bir şey yapamıyorlar.Sadece engellemelerle karşılaşırlar. Şeytanların bu şekilde ki
        engellenmeleri,Allah’ın acziyetinden değil, O’nun her şeyi evrende yaratmış olduğu yasa-
        larla (fizik veya metafizik kurallarıyla) yürüttüğünü göstermektedir. Allah dilerse,yarattığı
        fizik kurallarının dışına da çıkıp, olayları gerçekleştirebilir.(buna ilahi mücize diyoruz.) Şöyle bir örnek verelim; Fizik kuralları gereği acıktığın zaman,yemek yemeden açlığını gidre-
        mezsin. Ama; fizik kurallarını koyan Yüce Allah dilediğinde,sen yemek yemezsen de aç-
        lığını giderebilir. Fakat,evrende yarattığı kurallarla hareket eder. (bazen peygamberlere
        göstermiş olduğu mücizeler müstesna) Bu nedenle; …..kulak hırsızlığı yapan şeytan-
        ların da,” Allah’ın evrende yarattığı yasalarla engellenmeleri sağlanmaktadır. Yoksa
        Yüce Allah dilerse,değişik şekilde de onlara engel olabilir. Bu evreni yaratan Allah,hiç
        bir hususta aciz değildir.Her şeyin varlık sebebi olan yüce Allah,nasıl aciz olabilir.?
        6- Allah dilerse,yıldızları da atış tanesini yapabilir.” Ayetlerin arapça orjinal metninden anlışılan odur ki,yıldızlar atış taneleri değildir.(الله اعلم ). Melekler ve şeytanlar metafizik varlıklar oldukları için,meleklerin atış taneleri de metafizik materyallardır.Çünkü melek-
        ler, kendi metafizik özelliklerine uygun materyalleri kullanırlar. Onun için, metafizik bir
        olay olan bu durumu maddi gözümüzle göremeyiz.Gaybı ve metafizik olayları maddi
        gözümüzle görmek mümkün değildir. Saygılar.

      • Sami dedi ki:

        Bilal,
        Alemleri yarattığı iddia edilen allah denilen varlığın, kendine ait bir şeyi, birilerine ateş ederek ve ateş ettirerek korumaya çalışması, ancak ufku dar bir insanın uydurduğu masalda olabilir.
        Bu atışlanma dediğin şey dünya semasında oluyorsa, demek ki maddi alemde oluyor demektir. Dünya, sema, uzay gibi şeyler maddi alemin, yani yaşadığımız boyutun birer parçasıdır. Manevi alem diye başka bir boyut varsa, bunu gökyüzünde olduğunu düşünmekte ilkel insanların tasavvuru olabilir. İlkel insanlar gökyüzünü hep tanrıların, meleklerin yaşadığı yer olarak düşünmüşlerdir. Allah ister atışlama(Türkçede böyle bir kelime yok) dedğin şeyi semada yapsın, ister yıldızları atış tanesi olarak kullansın, ikiside ilkel insanların saçmalıklarıdır. Bunlar insanların zamanlarının israf olmasına sebep olan, çocuklara bile anlatılmayacak safsatalardır.
        Bak yahudi bilim insanları, kanseri %90 oranında tedavi eden bir ilaç geliştirdiler. O insanlar böyle şeylerle uğraşırken, senin atışlama taneleriyle uğraşman gerçekten çok ibretlik.

      • bilal dedi ki:

        Sami ! ” 1-Diyorsun ki,yahudi bilim insanları kanseri %90 oranında geliştirdiği….onlar böy-
        le şeylerle uğraşırken senin atışlama taneleriyle uğraşman çok ibretlik.! EVET: ben de
        sana soruyorum ! Bu siteyi açan, islamın mukaddes değerlerine saldıran,saçmalıklarla
        dolduran ve yukarıda ” Yıldız kütleleri şaytanlar için atış taneleri olarak değerlendiren ve
        ve bu saçmalıkları burada yazıp manşet yapan sizler değilmisiniz ? Bunlarla niye uğra-
        şıyorsunuz demen yerine,biz niçin müslümanların inançlarına saldırıyoruz demek gerek-
        mez midi ? O zaman bizde burada bir şey yazmazdık. Yani siz saçma sapan yazılarla
        bizim mukaddes değerlerimize saldıracaksınız.Biz de tabii hakkımızı kullanarak saçmalıklarınızı ortaya çıkardığımızda da,
        yahudi bilim insanından örnek getirerek cevap verme hakkımıza
        ittiraz ediyorsunuz. Siz mantıksızca dini değerlemize saldırın,biz de kuzu kuzu sizi dinle-
        yelim değil mi ? Öyle mi olmamızı istiyorsunz. ? Haydi bu siteyi tamamen kaldırın, yerine
        bilimsel çalışmalara yer verin,biz buna çok seviniriz.Kimse kimsenin inancına karışmasın,
        saldırmasın.Siz ateistliğinize,biz de müslümanlığımıza devam edelim.Bu dünya da birlikte
        insan olarak hep kardeşçe yaşayalım.Ok…? Ama siz buna yoksunuz ! 2- Eğer bu konuyu
        kur’an’a saldırmak maksadıyla,yukarıda ”Serdar Beyefendiniz ” mantıksızca manşet
        yapmamış olsaydı,ben buna hiç değinmezdim. Zaten söz konusu olay tamamen metafizik
        bir durumdur.Bizim tahlil edecemeyeceğimiz bir duruma müdehale etmek anlamsızdır.
        Ama konuyu tartışmaya açan yine sizlersiniz.Biz cevap verince de,….örnek getirerek,bizim bu durumumuzu bir ibretlik olarak değerlendirirseniz,asıl ibretlik ve tuhaflık sizde olur. Değer-
        lerimize mantıksızca saldırırsanız,bize de cevap verme hakkımız doğuyor. 3- Sana göre,
        şu evrenin içinde bulunduğu uzay boşluğu madde mi ? Başka bir deyişle,bütün gök cisim-
        leri içinde barındıran uzay boşluğu madde mi ? Evet: Bu uzay boşluğunda madde olduğu
        gibi anti maddeler de var. İki fiziki alem var. a) Birincisi bildiğimiz,içinde yaşadığımız orta-
        mı oluşturan,gözlerimizle gördüğümüz,ellerimizle dokunduğumuz fizik alemi.Bu aleme in-
        sanların cismin bölünebilenen küçük parçası olarak bildiği atomlar da dahildir. b) İkincisi-
        nin de,atomun da altında daha küçük parçacıklar oluşturuyor. ”Atom altı parçacıklar” deni-
        len bunlar,Kuark’lar,Nötrino’lar ve düşünce enerjisini oluşturan Foton’lardan meydana geli-
        yor ki,fizik kurallarının geçerli olmadığı bu aleme FİZİK ÖTESİ(metafizik) denilir.”Kuantum”
        fiziği işte bunları konu olarak ele alıyor. Atom dahil,atoma kadar FİZİKİ ALEM’e insan bilgi-
        si büyük ölçüde ulaşabilmiş.Ve bu aleme hükmedebiliyor.Ama meteafizik aleme ise,insan
        ilk adımı atmış durumda.İşte bu aleme insan bilgisi ve beyni hükmedemiyor.Bu alemin ol-
        guları ve sonuçları büyük ölçüde ”belirsizlik” sınırları içinde.Bir sistematiği yok.ÖRNEK
        olarak insan düşüncesini oluşturan enerji parçacıkları olan fotonlar aynı anda binlerce kilometre ötede ve yine aynı anda her yerde etkili olabiliyor. İŞTE,insan için fizik ku-
        rallar ile açıklanamayan ”mucizeler ” Zaman boyutu,Cinler,Melekler gibi varlıklar,kav-
        ramlar ve paralel evrenler bu alem kapsımı içindedir. Modern bilimsel yaklaşımlar,pa-
        ralel evrenlerin varlığına,hatta gerekliliğine dikkat çekiyor.Bu konuda ilk kapıyı açan
        kişinin Albert Einstein olduğu biliniyor. İşte bütün ilahi dinler bunların varlğından söz
        ediyor. Evet ışınların elementlerinden yaratılan melekler,cinler vb.varlıklar,hem fizik
        aleminde,hemde metafizik alemde yaşayabilir ve dolaşabilirler. Nasıl ki,güneş ışınları
        yaklaşık yüz elli milyon kilometre mesafeyi katedip bize ve diğer gezegenlere ulaşabili-
        yorsa,aynı ışınlardan yaratılan melekler de Allah’ın kendilerine vermiş olduğu güçle dünyamıza,diğer gezegenlere,göklere,uzay boşluğunun her yerine,fizik , fizik ötesi
        aleme,paralel evrenlere ve her yere gidebilirler. Sana göre,melekler,fizik aleminde ya-
        şayamıyorlar,göklerde,fizik aleminde ne işleri var ? diye saçmalıyorsun. Işınlardan
        kurulu olan melekler,hem fizik alemini,hem de metafizik alemini gezip dolaşabilirler.
        4- Sami bey ! Söz ettiğin yahudi bilim insanları,Allah’a,ahirete,iyilik ve güzellik sembo-
        lu olan meleklere,cinlere ,kötülük sembolu olan şeytanlara,cennet ve cehenneme ina-
        nırlar.Einstein,Galile,Newton,Kepler,Prof.Fred Hoyle,Davies P., Prof.Roger Penrose,
        Luıs Pasteaup ve daha sayamayacağım bilim adamlarının hiç biri, Darwin dahil,ate-
        ist değildiler. Ya siz ? 5- Halen anlamıyorsun ! Allah hiç bir konuda aciz değil,evereni
        yaratan hiç bir şeye karşı aciz olamaz. Diyorsun ki,Allah acizmidir ki şeytanları melek-
        ler vasıtasıyla engelliyor ve kovuyor. ? Elbette Allah aciz değildir.Ama; fizik ve metafi-
        zik kuralları koymuştur. Koymuş olduğu kurallarla yaratır,yaşatır ve idare eder. İşte
        Yüce Allah’da,iyilik ve güzellik sembolu olan meleklerle,kötülük sembolu olan şeytan-
        ların söz konusu faaliyetlerini engelliyor. Yani Yüce Allah,evrende ve fizik aleminde
        yaratmış olduğu ”sünnetullah” dediğimiz yasalarla her şeyi icra ediyor. Tabir caiz ise,
        ” Allah kurallıdır.” yarattığı yasa ve kurallarla hareket ediyor. Evrendeki canlı ya da
        cansız, madde ve anti maddeyi etkileyen değişmez kurallar koymuştur. O koymuş
        olduğu kural ve yasalarla hareket ediyor. Melek ve şeytanların mücadelesi de bu ya-
        sa ve kurallar kapsamındadır.” فلن تجد لسنة الله تبديلا ولن تجد لسنة الله تحويلا الخ ”…..Allah’ın
        evren ve içindekiler için koymuş olduğu yasalarda (kurallarda) asla bir değişme bu-
        lamazsın,Allah’ın (evren için koymuş olduğu) kanunda kesinlilke bir sapma da bula-
        mazsın.” Evet ayetin ifadesi ile Yüce Allah,fizik ve ötesi için koymuş olduğu yasa ve kurallarla hareket ediyor.Bunun için de,melekler,cinler vs.her şey dahildir.Onların da
        hal ve hareketleri,şeytanlarla mücadeleleri bu yasalar çerçevesinde cereyan ediyor.
        Lütfen ! İnancımıza, mantıksızca ve saçma sapan sözlerle saldırmayın. Yoksa,bize de
        cevap verme hakkımız doğuyor.. ” Bununla uğraşman ibretliktir,”..demen saçmalıktır.
        Çünkü konuyu açtıran ve mantıksızca saldıran sizsiniz.Mantıksızca başlık atmamış
        olsaydınız,bu konuya asla girmeyecektim. O ittirazı kendinize yapmalısınız.! Siz,man-
        tıksızca saldırın biz de susalım oldu mu ?….! Lütfen ! bu konuyu kapatalım:

      • Sami dedi ki:

        Bilal,
        Cevap verirken veya bir şey yazarken gereksiz yere uzun uzun yazmak marifet değildir. Hatta hiç hoş değildir.
        Sığ düşünce yapısına sahip insanlar, kendilerine bir konuyu izah etmek için verilen örneğin anlamını göremez ve ayrıntılarına takılarak vaktin israf olmasına sebep olur. Sen de aynen böylesin. Sen hiç bir şeyi genel olarak göremeyen birisin. Uzun uzun yazmanın sebebide budur.
        Bizim bunlarla uğraşmamızın sebebi, sizin gibilerin, bizim gibilere inançlarımız yüzünden tarihte ve şimdi hep zulmetmesidir. Hatta sizin inançlarınızın insanlığa, ve kendi inananlarına bile zarar vermesidir. İnsanların cennet hayaliyle ömürlerini israf etmesidir.
        Neymş efendim; Şeytanlar kulak hırsızı oluyormuş, melekler onlara ateş ediyormuş, bunlar semadaymış, allahın kanunuymuş… vs Üstelik, bunları okuyan ve gönülden inananların bile hiç biri tam olarak ne dendiğini anlamıyor. Bu kitaba ömrünü adayanlar bile farklı, farklı anlamlar çıkarıyor.
        Maddi alem, manevi alem anlayışınada hayran kaldım. Bilal sen kendi inançlarını, düşmanlarının sana doğru olarak sunduğu bilgilerle anlamaya çalışıyorsun. Ya bize bilim olarak sunulan bu bilgiler yalan veya yanlışsa. Neden peşinen, hiç şüphe etmeden bunların doğru olduğunu kabul edip ayetleri bunlara uydurmaya çalışıyorsun? Çünkü sen bilinç altında düşmanlarının hayranısın!

      • bilal dedi ki:

        Sami Bey ! ”AHİRET;HESAP,CENNET VE CEHENNEM HAYAL MI”? BU KONUYU AKIL,
        MANTIK VE VİCDANI YÖNDEN ELE ALALIM; 1- Meşru bir hukuk devleti düşünün.Vatan-
        daşlarının büyük bir çoğunluğu meşru yasalara uyuyur,meşru devletin otoritesini kabul edi-
        yor,vatandaşlık görevini hakkıyla yerine getiriytor,meşru yasalar çerçevesinde halkın hu-
        zur ve düzeni için çalışıyor.Her konuda tutum ve davranışları legal ve pozitiftir.Kimsenin,
        canına,malına,ırz ve haysiyetine dokunmaz.öldürmez,cinayet işlemez,gasp yapmaz, soygun
        ve hırsızlık yapmaz.Çevreyi kirletmez,insan haklarına saygı gösterir,kimsenin özel hayatını
        araştırmaz ve sorunsuz,iyi,ameli salih yapan birerer fert olarak yaşamaya devam ederler.
        Her konuda iyi bir vatandaş olmaya özen gösterir. Diğer yandan,yaşadığı devletin meşru
        hukuk yasalarını tanımaz,her türlü illegal işler yapar,,öldürür,cinayet şler,gasp,hırsızlık ve
        soygunculuk yapar,nice masum insanların canına kıyar,her türlü gayri meşru işleri yap-
        maktan çekinmez ,kendine her şey mubah sayar,bir suç makinesi gibi çalışır,toplumun
        huzur ve düzenini bozar ve her konuda tutum ve davranışları negatif olan böyle insanları
        aynı katagoriye ve aynı kefeye koymak sizce aklı,mantığı ve vicdanı bir izahı var mı ?
        Her iki gurubu aynı şekildemi değerlendirelim.? Yoksa iyilere mükafat,suçlulara ceza ver-
        mek mi gerekir.? Kısacası;iyi vatandaş yaptığı bir çok iyiliğin karşılğı bu danyada alamıyor.
        Öldüren,cinayet işleyen,toplumun huzur ve düzenini bozan,hele katliam yapan nice zalim,
        diktatör ve despotlar da bu dünyada cezasız kalıyorlar. Eğer iyilere nihai bir ödül, (cennet,)
        kötülere,cani ve diktatörlere de ceza (cehennem) yoksa,en büyük adaletsizlik işte o zaman
        olur. Bu nedenle akli selim,mantık,vicdan ve adalet denilen kavram; ödül yeri olan cennet , ve ceza yeri olan cehennemin varlığını gerektirir. Yani,
        zalimler,caniler,katliam yapanlar ve diktatörler cezasız; iyiler,adil davrananlar ve toplumun
        huzur ve düzeni için çalışanlar da ödülsüz kalmamaları gerekir.. İşte bunun için,hesap,ahi-
        ret,ödül yeri olan cennet ve kötülere ceza olarak cehennem vardır. Yoksa dünyada
        yapılan bir çok iyilikler karşılıksız,ödülsüz kalır. Bir çok kötülükler de cezasız kalır.
        Bir iki örnek daha verelim; 1- 2.Dünya savaşında Japonya’ya atom bombasını atıp,bir
        anda 275.000 masum insanı öldüren ve milyonlarca masum insanı sakat bırakan o
        zamanki,ABD.yetkilileri bu dünya da hak ettikleri cezayı gördüler mi ? hayır.2- 11 Eylül
        2001 yılında ABD.ki ikiz kuleleri havaya uçuran ve üçbine yakın masum insanın
        ölümüne sebep verenler,( ki,bunu yapanlar tartışılır) ama kim olursa olsun,dünya da
        hak ettikleri cezayı buldular mı ? 3- Geçen sene Norveç’te 77 masum insanı öldüren
        kişinin,mahkeme de sorulan soruya pişman misin? karşılığına verdiği cevapta, hayır piş-
        man değilim,daha fazla öldüremediğime üzgünüm diye ifade veren ve Norveç yasalarına
        göre de, bu caniye en fazla 21 sene hapis verilebilir.(ki orası, bir cezaevi değil,adeta
        dünya cenneti gibi bir yer,her törlü konforlu hayata sahiptir,;suçsuzlar bile öyle bir yerde
        yaşamak isterler.) .Peki; bu ırkçı ve cani hak ettiği cezayı dünya da bulacak mı? 4-
        İnsanları köle edinip,ezen, sömüren firavnlar,Nemrudlar,karunlar,diktatörler ve daha ni-
        celeri bu dünya da hak ettikleri cezayı bulmuşlar mı ? İşte iyiler için cennet ve bu kötü-
        ler için cehennem gerekir. Sami Bey ! Bu evreni yaratan,madde üstü etkin bir güç olan
        Yüce Allah,elbette iyilik yapanları ödülsüz,insanları öldürüp sömürenleri de cezasız bı-
        rakmayacatır.Ahiret,cennet ve cehennem adalet için vardır.Allah adildir.Herkesin hakkı-
        nı verecektir.İyiler ödülsüz,caniler de cezasız kalmayacaktır. Sen, şu an bu metafizik
        alem olan ahireti,cennet ve cehennemi hayal görüyorsun.! Yüz-ikiyüz sene önce, bü-
        tün insanlar ve bilim adamları,bugünkü elimizdeki teknoloji ürünü olan her türlü araç
        ve gereçleri bir hayal olarak görüyordular. Ama bugün o hayalların tümü gerçekleşmiş-
        tir.Ve daha nice hayallar da gerçeleşecektir. Sen,Ahiret alemini de hayal görüyorsun,
        şu an metafizik bir konumda olan o ahiret hayatını da,evreni Yaratan Yüce etkin Güç,
        ( Allah,) dilediği zaman onu da, maddesel anlamda yaratmaya muktadirdir. Hayal
        dedğin o alem bir gün mutlaka gerçeleşecektir.” اذا وقعت الواقعة ليس لوقعتها كاذبة خفضة رافعة
        ” O büyük felaket( kıyamet ) koptuğu zaman,ki onun oluşunu yalanlayacak hiç bir kim-
        se yoktur. O,alçaltıcı ( önceden inkar edenler,suç işleyenler ve kötü olan insanları alçal-
        tacak) ve yükselticidir.( o günde iyi insanların konumlarını da yükselttir.ödül almaları için
        bir mekan olur.) VAKİA SURESİ: 1.2.ve 3.Ayetler. Sami Bey! her an ölebiliriz.O,ebedi
        hayatımızı bir kaç gecici nefsimizin arzu ve istekleri için heba etmeyelim. Senin kullan-
        dığın bilgisayar kendilğinden üretilememişse, şu evren de,kendiliğinden oluşmamıştır.O
        tesadüf eseri değildir. Eğer kullandığın bilgisayar,bir tesadüf eseri olabiliyorsa,evren de
        bir tesadüf eseri olabilir. Seni akli seliminle,evrenin Yaratıcısına iman etmeye davet edi-
        yorum.ölüm ötesinde,ebedi istirap çekmeni istemiyorum. Bakınız hz.Muhammed,ne
        diyor !. لا يؤمن احدكم حتي يحب لااخيه ما يحب لنفسه ” Sizden biri,kendisine istediğini,diğer kar-
        deşleri (insanlar) için istemedikçe,gerçek anlmada iman etmiş olamaz.. Bu vesileyle,
        hepinizin,bütün insanlığın iyiliğini,ebedi huzur ve mutluluğunu istemek durumdayız.
        Saygılarımla.

      • sorgucuyuz dedi ki:

        Bilal arkadaşım,
        Bütün bu anlatılan olayları metafizik olarak görüyorsan mantıksal hata yok demen gayet doğal. Manıksal hata olmayıncada çelişki yoktur zaten. Sorgulamayan zihniyetlerin düz mantığı bu olsa gerek.

    • Ferda Yamanoğlu dedi ki:

      Biraz evvel H.Z Muhammedin düz Dünyası adlı videonuzu izledim.Ayetlerin hepsi yeri yaydı genişletti ifadesini kullanıyor.Yani yeri düzletti denen bir çeviri gerçek dışı.
      Dünya ilk yaratıldığı zamanlarda Pangea denen tek bir kıtadan oluşuyordu.Bu kıta parçalanarak Dünyanın her tarafına yayılıp genişledi.
      Asıl gerçek budur.

      • pante dedi ki:

        O kıtanın parçalanması, göğün-evrenin düzenlenmesinden önce mi oldu sonra mı? (Füssilet 9-12)
        O parçalanma yaklaşık 250 milyon yıl önce oldu. Halbuki Kur’an’a göre yerin yayılıp döşenmesi, 6 gün içinde ve evrenin düzenlenmesinden önce yapıldı. Demek ki sana göre evren 250 milyon yıldan daha yakın zamanda düzenlendi. Öyleyse ölen yıldızlar neyin nesi? Gerçek dışı olan sizin bu uydurma, yakıştırma iddialarınızdır.

      • Ferda Yamanoğlu dedi ki:

        Fussilet suresinde Evren yaratıldıktan sonra Dünyanın yaratılışı anlatılır.Göktende kasıt ,Dünyanın atmosferi ve onun katlarıdır.Kıtaların yayılıp,genişlemesi hakkında zaman verilmemiştir.Ayrıca hangi mealde yeri düzletti,yazıyor?Zamanda izafidir.Bir ayette ,ALLAH’ın katındaki bir günün,Dünyadaki 1000 yıla eşit olduğu yazar.

      • oguz_han dedi ki:

        Ferda hanım;Allah gönderdiği ayetlerde dünyanın bu tek kıtadan parçalanarak kıtalara ayrıldığını belirtemez miydi?

      • orion dedi ki:

        coğrafya kitabımı bu lenyn : )…ferda hanım bu konuda haklı kölelik sadece dinle alakalı bir durum değil yani cumhuriyeti yaşıyoruz demokrasi var ama sorun çözülmüş değil….kölelik konusunda yine birşeylerin kölesi olabiliyoruz sistemlere sebeb…

    • bilal dedi ki:

      ” PEYGAMBERLİK SADECE HZ.İBRAHİM’İN SOYUNA MI VERİLMİŞTİR ??? 1-
      ANKEBUT-27: ووهبنا له اسحاق ويعقوب ” Biz ona,İshak ve Yakub’u bahşettik. وجعلنا في ذريته النبوة
      والكتاب الخ, peygamberlik ve kitabı onun soyundan gelenlere de verdik…” Bakıyorum ki
      ayetin metninde olan ”…gelenlere de ( buradaki ” de ” ) ifadesi mealde yoktur.!!!
      Buradaki ” de ” ifadesi ile diğer kavim ve milletlere peygamberlik verildiği gibi,hz.İbrahim’in
      soyundan gelenlere de verilmiştir diye açıkça vurgu yapılmıştır.Yani peygamberlik sadece
      hz.İbrahim’in soyuna verilmiş değildir.!!! Yukarıda küçük bir meal hatası ile kasıtlı olarak
      konunuya yalnış yorum yapılmıştır.!!! 2- Eğer söz konusu ayette ” …Biz,sadece onun soyundan gelenlere peygamberlik verdik veya onlara has ettik ” diye şeklinde bir ifade
      bulunsaydı,o zaman peygamberlik sadece onun soyundan gelenlere verilmiş olurdu.Ama
      öyle bir ifade asla söz konusu değildir.!!! MESELA: ” Ben,seni seviyorum ” dememle sen-
      den başka hiç bir kimseyi sevmem anlamına geliyor mu ??? Hayır.!!! İşte söz konusu
      ayetin verdiği mesaj da aynen böyledir.Buradan hiç kimse ” peygamberlik ” görevi sadece
      hz.İbrahim’in soyundan gelenlere verilmiştir diye iddiade bulunamaz.!!! Böyle saçma bir
      iddiade bulunmak ayetin mesajını hiç anlamamak demektir.!!! 3- Hz.Adem’e de peygam- berlik verilmişti.! Peki hz.Adem de,hz.İbrahim’in soyundan mı gelmişti.? Bu yalnış iddiaye
      göre hz.Adem de hz.İbrahim’in soyundan gelmiş olması lazımdır.Öyle midir ???
      ÖZETLE,peygamberler ne sadece İsrailoğullarına gönderilmiş,ne de bu görev sadece
      hz.İbrahim’in soyuna verilmiştir.!!! Her topluma ve her kavma kendilerinden peyğamberler
      gönderilmiştir.Tebliğ almayanlar veya peygambersiz kalanlar ise sorumlu olmadıkları gibi
      ebediyen de kurtulacaklardır.!!! Yani her ayette olduğu gibi,burada da hiç bir sorun yok-
      tur.Ama maalsef,kasıtlı olarak sorun üretilmeye çalışılmaktadır.!!!!!!!!!!!!!!!! Saygılarımla.

      • Sn Bilal.
        ANKEBUT-27: ووهبنا له اسحاق ويعقوب ” Biz ona,İshak ve Yakub’u bahşettik. وجعلنا في ذريته النبوة
        والكتاب الخ, peygamberlik ve kitabı onun soyundan gelenlere de verdik…” Bakıyorum ki
        ayetin metninde olan ”…gelenlere de ( buradaki ” de ” ) ifadesi mealde yoktur.!!!
        (senden alıntı)

        Diyanet meali Ankebut:27.
        Ona İshak ve Ya’kub’u bağışladık. Peygamberliği ve kitapları, onun soyundan gelenlere verdik.

        Bütün mealleri araştırdım, hiçte senin söylediğin gibi değil.
        Mealciler çevrilerinde senin söylediklerinin aksini söylüyorlar.
        Ben akademik söylemleri kabul gören kişilerin söylemlerini kabul ederim.
        Keza senin ayetleri kendi isteğine göre tahrifat ederek anlamlandırdığına defalarca tanık oldum.
        Yani bu konu üzerinde güvensizsin.
        Kardeş, din nasılsa öyle kabullen ve öyle iman et, beğenmiyorsan din değiştir.
        Islam dini Hz Muhammedin getirdiği dindir, tahrifatla kafanda şekillendirdiğin din islam dini değildir.
        Kuran’a göre Allah bu nesili seçkin kılmış, bu nesilden peygamberler göndermiş.
        Seninde amenna deyip kabullenmen gerekir.

        Senin söylemini doğru kabul etmememe rağmen sana bir soru soracağım.
        Madem peygamberlik ibrahim peygamber soyundan olmayanlarada verildi, bu senin iddian.
        ibraniler haricinde bu milletler kimlermiş, delillendirirmisin ?
        Lütven somut deliller olsun, ber bir konu üzerinde bir iddiada bulunuyorsam bu iddiamı somut delillerle örneklerim.
        Seninde somut örnekler vermeni rica ediyorum.
        Bu milletler ve bu milletlere gelmiş peygamberlerin isimleri nelerdir ?

        Ademden başlayan sinsile ile ilgili Allah Ali imran Diyanet çevrisi 33-34’de “Allah birbirinden gelme bir nesil olarak Âdem’i, Nuh’u, İbrahim ailesi ile İmrân ailesini seçip âlemlere üstün kıldı. Allah işiten ve bilendir.” der.

        Bu ayetlerde de Allah bu sinsilenin seçkin ve üstün olduğunu söylüyor.
        Yani senin tahrıfatını yüzüne vuruyor.
        Ama sen bunada bir çare bulursun.
        Dur, istiyorsan zahmet etme ben yazayım.
        Burda çeviricilerin hepsi yanlışa düsmüşler, hepsi cahil, 1400 yıldır Kuran’ı yanlış yorumladılar, nesiler yerine nesil yazmışlar.
        Doğrusu, Allah bir Nesili değil Nesilleri seçkin kıldı.
        Nasıl, olmuşmu ?
        Esenlikler…

    • bilal dedi ki:

      41-MELEKLERDEN PEYGAMBER OLUR MU ” ? İDDİAYA CEVAP: İSRA-95: قل لو كان
      في الارض ملائكة الخ ” Onlara de ki: ”Eğer yeryüzünde melekler yerleşip dolaşsalardı o zaman
      biz onlara melek elçi gönderirdik.” Burada vahiy mesajını direk almayan insan topluluğuna
      (peygamberler dışına) meleklerden elçi gönderilmeyeceğine vurgu yapılmıştır.Meleklerden
      elçi seçilmez değil,peygamber olmayan insanlar için melekten elçi gönderilmez deniliyor.!!!
      Yani meleklerden elçi seçilebilir fakat,peygamberler dışında olanlara gönderilmez.!!!
      HAC-75: الله يصطفي من الملائكة رسلا ومن الناس الخ ” Allah,meleklerden de insanlardan da elçiler seçer ” Yani direk vahyin muhatabı olan peygemeberlere meleklerden elçi seçer.Pey-
      gamber olmayan insanlalara da insanlardan elçi seçer.. İki çeşit elçi vardır. a) Melekler-
      den peygamberlere elçi eseçilir.Örneğin vahiy getiren melek.gibi. b) İnsan kitlelerine ise,
      insanlardan elçi seçilir. MELEK elçi peyegemberlere,İNSAN elçi ise,insanlara gönderilir.
      ” Meleklereden peygamber” diye ifade etmek de uygun değildir.Peygamberin karşılığı,
      ” NEBİ, ” elçinin karşılığı ise, ” Resuldur.” Oysa her iki ayette de ”Resul ” yani elçi ifadesi
      geçmektedir.. ÖZETLE,bu her iki ayette zerre kadar tezatlık,tutarsızlık yoktur,bilakis tam tersine uyum vardır.!!!
      =================================================================
      42- ” CEHENNEMDE SADECE NE YENİR …..” ? CEVAP: DUHAN-43-44: ان شجرة الزقوم
      طعام الاثيم ” Doğrusu günahkarların (günaha dalan müşriklerin) yiyeceği zakkum ağacıdır.”
      a) Burada zakkum ağacı günaha devam eden müşrikler için söz konusdur. ” الاثيم ” ifadesi
      sürekli günah işleyen müşrikler için kullanılmıştır.Bu yiyecek sadece onlaradır.!!!
      GAŞİYE : 1-2-3-4-5-6: هل اتاك حديث الغاشية = الي = ليس لهم طعام الا من ضريع الخ ” Her şeyi bürüyüp kuşatacak olanın (kıyametin) haberi sana gelmedi mi? O gün bir takım yüzler eğilmiş,zille-
      te düşmüştür. (dünyada) çalışmış,fakat boşuna yorulmuştur.(Çünkü yaptığı işler Allah için
      değil,riya ve gösteriş içindir) ……………..” Ayet-6: ليس لهم طعام الا من ضريع ” Onların dari’den
      başka yiyecekleri yoktur” b) Bu ayetle de dünyada iken Allah için değil,riya ve gösteriş için
      amel yapanların yiyecek türü belirtiliyor.Bunlara da sadece dari’y dikeni vardır,deniliyor.!!!
      HAKKA-33-34-35-36:انه كان لايؤمن بالله العظيم ولا يحض علي طعام المسكين == الي == ولا طعام الا من غسلين
      ” Çünkü yüce Allah’a inanmıyordu. O yoksulu yedirip doyurmayı teşvik etmezdi.( fakire
      yardım etmezdi.) Bugün burada (ahirette,ona yardım edecek ) bir yakını yoktur.İrinden
      başka yiyeceği de yoktur.” Burada,yüce Allah’a inamayan ve yoksulu doyurup onlara yar-
      dım etmeyen kimselerin yiyeceklerine vurgu yapılmıştır. Dikkat edilirse,cehennemde şu ve-
      ya bu yiyecekten başkası yoktur denilmiyor.!!! Suçları farklı olanların farklı şeyleri yiyecek
      lerine vurgu yapılmaktadır. ” Çünkü cehennemin derceleri farklıdır. ” Kurtubi’de şöyle ge-
      çiyor: النار دركات فمنهم من طعامه الزقوم ومنهم من طعا مه الغسلين ومنهم من طعامه الضريع الخ ” Suçlulara
      göre cehennemin dereceleri farklıdır.Herkes suçuna göre daha hafif veya şidettli yerde
      cezasını çeker.İşte derecesi farklı olan cehennemin yiyecekleri de birbirinden farklı olur.
      Bulunduğu derceye göre,kimisinin yiyeceği sadece zakkum,kimisinin dariy,kimisinin de
      irindir. İşte ayetler bunları anlatıyor.Zerre kadar çelişki ve tutarsızlık söz konusu değildir.

    • bilal dedi ki:

      33: YARATAN MI ? YARATANLAR MI ? ” İDDİASINA CEVAP: SAFFAT-123:وان الياس لمن
      المرسلين اذ قال لقومه الا تتقون اتدعون بعلا وتذرون احسن الخالقين الخ ” İlyas da şüphesiz elçilerdendi.Hani
      o halkına şöyle demişti.Siz hala şirkten ve günahlardan sakınmayacak mısınız ? Sizin de,
      gelip geçmiş atalarınızın da Rabbi olan Allah’ı,O yaratanların mükemmelini bırakıp hala
      Ba’l (adlı puta ) mı tapmaya devam edeceksiniz…” 1- ”Yaratanların en mükemmelini ” di-
      ye burada söyleyen hz.İlyas’tır..kur’an’ burada onun tevhit mücadelesini anlatıyor. 2-Yara-
      tanların en güzeli ve mükemmeli,takdir,tasvir ve şekil verenlerin en mükemmeli… 3- Allah,
      her şeyi yoktan mükemmel bir şekilde yaratır, insanın da,Allah’ın kendisine verdiği güç ve kabiliyet sayesinde yaratır ve icad eder,ama Allah gibi yoktan varatıp var edemez..”Arala-
      İarındaki fark budur.İşte bu nedenle ” Allah,yaratanların en güzeli ve mükemmelidir ” de- nilmektedir.. 43-DÜNYA OYUN VE EĞLENCE YERİ Mİ ? İDDİASINA CEVAP:DUHAN-38:
      وما خلقنا السماوات والارض وما بينهما لاعبين ” Biz,gökleri,yeri ve ikisinin arasındaki bütün varlıkları
      oyun eğlence olsun diye yaratmadık” ENBİYA-16:وما خلقنا السماء والارض وما بينهما لاعبين ” Biz,gö-
      ğü,yeri ve arasındakileri oyun eğlence olsun diye yaratmadık…. a) Dikkat edilirse,bu iki
      ayette gök cisimleri,yer ve bütün varlıkların ( evrenin ) yaratılışı konu edinilmiştir..Yani EV-
      REN ve bütün varlıklar Allah tarafından oyun ve eğlence olsun diye yaratılmamıştır…
      DUHAN-39.ayette ise,evrenin yaratılış gayesi şöyle anlatılıyor. ” ما خلقناهما الا بالحق الخ ” Evet,
      onları, (gökleri,yeri ve her şeyi,) hak ve hikmetle,ciddi maksat ve gayelerle yarattık .Ama
      onların (insanların ) pek çoğu bunu bilmezler..” İşte bu iki ayette evren,bir oyun eğlence olsun değil,hak,hikmet ve bir gaye için yaratılğı anlatılmaktadır.. Yani evrenin yaratılışı ko-
      nu edinilmiştir….. b) EN’AM-13: وما الحياة الدنيا الا لعب ولهو ولدار الاخرة خير للذين يتقون الخ ” Dünya
      hayatı ( bu geçici hayat ) bir oyun ve oyalanmadan başka nedir ki ! Elbette ahiret yurdu
      ( oradaki ebedi ve güzel hayat) fenalık ve kötülüklerden sakınanlar için daha hayırlıdır.Ha-
      la akıllanmayacak mısınız ? MUHAMMED-36: انما الحياة الدنيا لعب ولهو وان تؤمنوا وتتقوا الخ ” Dün-
      ya hayatı (buradaki geçici hayat ) sadece bir oyun ve eğlenceden ibarettir.Eğer siz iman
      eder ve kötülüklerden sakınırsanız,hem sizin mükafatlarınızı verir,hem de dünyada bütün
      mallarınızı da infak etmenizi istemez..” ÖZETLE, 1-DUHAN-38 ve ENBİYA-16.ayetlerde
      konu edinilen EVRENİN yaratılışıdır.Bu iki yerde evren,oyun ve eğlence olsun diye yara- tılmadığının hükmü vardır… 2- EN’AM-13 ve MUHAMMED-36.ayetlerde ise,konu edinilen evren ve içindekilerin yaratılışı değil,sadece dünya üzerindeki insanın geçeci hayatıdır….
      Bu nedenle hemen ayetin devamında ”.. Ahiret yurdu ( onun ebedi hayatı ) kötülüklerden
      sakınanlar için daha hayırlıdır.” ifadesi gelmiştir…Evrenin (maddenin) yaratılışı ile insanın
      dünya üzerindeki geçici hayatı ayrı şeylerdir.. EN’AM-13 ve MUHAMMED-36.ayetlerde kö- tülüklerden sakınanalar için ahiret hayatı,dünyanın düşük ve geçici hayatından daha ha-yırlı olduğunun vurgusu yapılmıştır.Çünkü dünya hayatı,ahiret hayatına göre çok kısa olup boş ve bir eğlence gibidir.. DUHAN-38.ve ENBİYA-16. ayetlerin konusu evrenin yaratılışı,
      EN’AM-13 – MUHAMMED-36.ayetlerin konusu ise,yaratılışı değil,dünyanın geçici hayatıdır.
      Bu iki konu birbirinden tamamen ayrıdır…Peki,bunun neresinde çelişki vardır.? Saygılar..

    • feka dedi ki:

      bak kardeşim çelişkili denilen ayeti akıl kılıfına sokup bakın mantıklı diyebilmişsin , fakat anlamadığınız yada korkarak kaçtığınız ve aslında asıl çelişki olan şeyi görümüyorsunuz ..bu çelişki denilen ve senin açıklamaya çalıştıklarını bir insan deseydi, bizde çelişki deseydik ,sende açıklasaydın .şöyle diyebilirdik evet hatalı yaılmış ama mantıklı oldu sen deyince ..ama bunu allah ın yazdığını söylüyorsun ya ,işte allahın yazdığı bir şeyde biz bu yanlış ,hatalı ,yada hatalı gibi görünen bile bir cümle bulamamalıydık .böyle olmalıydı ..ama bakıyorum ki bu güzel çalışmalara ve çoğuna açtım netten kuran meallerine baktım .ve evet bunlar ciddi çelişkilerdir dedim . hepsine mantıklı bir cevap bulsan bile ,böyle olmamalıydı çok daha açık ,anlaşılır kimsenin şüphelenemeyeceği gibi olmalıydı .. böyle olmadığı içindir ki yüzlerce çelişki bulunabiliyor 1400 sene önceki bize göre çok daha az bilgisi olan bir insan derlediği ve yazdığı için bunca saçma geliyor . ..

  2. Onur dedi ki:

    EN BÜYÜK ÇELİŞKİ:

    18. çelişkide Ay2ın nur olmasına laf edilmiş. Karderşim bunun neresinde çelişki var? nur demek, bembeyaz ışık demektir. Ay da zaten böyledir. Ay’ın ışığını güneşten alması ya da almaması, yani ne alaka anlamadım?

    Bir de denmiş ki, ölünün dirilmesi, denizin yarılması, bilimdışıdır. Kardeşim, zaten ateistler ve materyalistler için EN BÜYÜK ÇELİŞKİ, kur’an’ın inmesidir, yani bizzat Kur’an’ın kendisidir, peygamberdir, vahiydir, tanrıdır, ölümden sonra yaşamdır. O nedenle boşu boşuna ayet ayet çelişki aramayın. siz zaten topyekün inanmıyorsunuz. (Zaten çelişki diye getirilen ayetlerde de çelişki falan da yok, yüzeysel anlam farklılıkları)

    • bilal dedi ki:

      ”Kötülük Allah’tan mı ? İddiaya karşı yukarıda yazılan cevabın devamı: Allah’ın koyduğu doğa
      kanunları gereği açısından her şey Allah’tandır. Elini ateşe sokmak,sağlığa zararlı maddeleri
      kullanmak veya tehlikelere atılmak gibi sorumluluk taşıyan olumsuz tutum ve davranışlar sebebiyle
      başa gelen kötülükler insanın kendisindendir.Çünkü söz konusu tehlikelere atılmasaydı kötü sonuçlarla karşılaşmazdı. İşte;78. ayet;Allah’ın yarattığı doğa kanunları gereği, قل كل من عند الله
      her şey Allah tarafındandır. Tehlikelere atılmak veya olumsuz tutum ve davranışlarda bulunmak
      suretiyle sorumluluk taşıyan kötü şeylerin müsebbibi ise,insanın kendisidir.Bu nedenle 79.ayete,
      فمن نفسك ifadesi kullanılmıştır.Çünkü bu durumda onu tehlikeye sokan Allah değil,kendisidir.Ve
      böylece kötülüklere sebep olan insanın nefsi ile yalnış tutum ve davranışlarıdır. Yukarıda geçen
      bir yazıda,”berk çakan” adlı bir yorumcu şöyle diyor.Neden”kötülük nefisten,iyilikte Allah’tan” di-
      ye ayete geçiyor? Evet nefis; bencilik,enaniyet ve her türlü menfi tutum ve davranışların kay-
      ğıdır. Mesela,Meleklerde nefis,bencilik ve gurur olmadığından Allah’ın emrine itiraz etmeden
      ilk insan olan Hz.Adem şahsında bütün insanlara saygı gösterdiler.Şeytan da,nefsini değil,Yüce
      Allah tarafından kendisine verildiği akıl yeteneğini kullanmış olsaydı,itirazda bulunmayacak ve
      dolayısıyla cezayı hak etmeyecekti.O nefsinin isteği doğrultusunda hareket ederek,insana
      üstünlük tasladığından başına kötülük geldi. İşte,doğa kanunları gereği her şey Allah’tandır.
      Fakat kötülüğün yaratılmasına vesile olan insanın kendisidir.Bu nedenle;aklın ürünü olan iyilikler
      Allah’a, nefsinin ürünü olan kötülkler de nefse isnat edilmiştir. Dolayısıyla,ayetlerde
      hiç bir çelişki yoktur.Çelişki, kur’an-ın arapça orjinal metnini bilmeyen art niyetli insanların kafa-
      sındadır.Çünkü gayeleri gerçeği bulmak değildir. Yukarıda konu ile ilgili kısa bir açıklama yapan
      ”Onur” kardeşim de güzel bir yazı yazmıştır.Allah kendisinden razı olsun. Saygılar.

      • Sn. Bilal.
        ”Kötülük Allah’tan mı ? İddiaya karşı yukarıda yazılan cevabın devamı: Allah’ın koyduğu doğa
        kanunları gereği açısından her şey Allah’tandır. Elini ateşe sokmak,sağlığa zararlı maddeleri
        kullanmak veya tehlikelere atılmak gibi sorumluluk taşıyan olumsuz tutum ve davranışlar sebebiyle
        başa gelen kötülükler insanın kendisindendir.Çünkü söz konusu tehlikelere atılmasaydı kötü sonuçlarla karşılaşmazdı.

        Yazdıklarının sonucu nereye gidiyor diye hiç düşünmüyormusun sen ?
        Bu ne saçma akıl yürütme…
        Bu ne miğde bulandırıcı savunma…
        Tecavüze uğrayan küçük bir çocuk ne yapmışta tecavüz edilerek ölümeyi hak etmiş ?
        Afrikada açlıktan, bakımsızlıktan ölen milyonlarca çocuğun suçları zenci olmak değilse ne pekiyi ?
        Suriye, Irak ve diger ülkelerde islami örgütler tarafından Türkmen, Yezidi,Nusrani, Hiristiyan, Şii olduklari için boyunları kesilen masum çocuklar, köle pazarında Kuran emrine uyularak cariye olarak satılan, tecavüz edilen zavallı kadınlar, sadece inancı ve etnik kiliğinden dolayı vahşice kurşuna dizilen erkekler ne günah işlemişlerde kendilerini bu tür vahşi bir sona hazırlamışlar ?
        Doğru canım size göre suç tecavüz sonucu yaşamını kaybeden bebekte.
        çocuğun kosmaşından, kadın’ın yüzünden, hatta sesinden bile tahrik olan tecavüzcüyü tahrik etmeyecekti.

      • ((”Kötülük Allah’tan mı ? İddiaya karşı yukarıda yazılan cevabın devamı: Allah’ın koyduğu doğa
        kanunları gereği açısından her şey Allah’tandır. Elini ateşe sokmak,sağlığa zararlı maddeleri
        kullanmak veya tehlikelere atılmak gibi sorumluluk taşıyan olumsuz tutum ve davranışlar sebebiyle
        başa gelen kötülükler insanın kendisindendir.Çünkü söz konusu tehlikelere atılmasaydı kötü sonuçlarla karşılaşmazdı.))

        UNUTMUSUM, alıntı yazmayı, yukardaki parantez içindeki saçma yazı Bilal’e ait.
        Bu tür saçma akıl yürütmeyi ancak Bilal yapar.

    • bilal dedi ki:

      NOT; Yazdığım ilk yazıda Ayetin meali eksik yazılmıştır.Nisa suresi Ayet 78; Dğrusu şöyeldir;
      ……….Kendilerine bir iyilik dokunsa bu Allah’tandır derler,başlarına bir kötülük gelince de bu
      sendendir derler…. (düzeltme)

    • Umut dedi ki:

      Kardeşim; Askere gidince teğmenin karşısına geçip bu böyle olmaz komutanım böyle olmalı diyemiyorlar, çünkü adam anında yapıştıracak ağzının ortasına, ne de olsa karşılarında boyutları belirli, rütbe sahibi biri var :))) “Allah olsaydı görürdük” diyip havayı görmeden havanın varlığına inanmak çelişkisi nasıl birşeydir? Aslında Atmosfer’de ” var olduğu varsayılan” bir şey değil mi? Var mı? Biri gösterse de görsek dimi? Burnu olmayan birine koklat koku alsın, gözü olmayan görsün, sağır olan işitsin! sende Allah’ı algılayacak organ yoksa algılayamazsın!!! Bir Kafirun okuyacaksın ardından da;
      1. ulâike : işte onlar
      2. ellezîne : onlar, o kimseler ki
      3. tabe allâhu : Allah mühürledi, tabetti
      4. alâ kulûbi-him : onların kalplerinin üzerini, kalplerini
      5. ve sem’ı-him : ve onların işitme hassaları
      6. ve ebsâri-him : ve onların görme hassaları
      7. ve ulâike : ve işte onlar
      8. hum el gâfilûne : onlar gâfil olanlardır

    • feka dedi ki:

      1400 sene öncesinin arabı ayın güneşin ışığını yansıttığını bilmiyordu .ve onu nur ( bembeyaz ışık ) diye nitelendirmesinde bir gariplik yok . ama ayı yaratan allah yazsaydı bunu ,nur yansıtan diyebilirdi mesela ..nur demek yerine .. böyle yüzlerce şeyin tamamen o zamanın arabın gözlerine kulaklarına yaşayışlarına kültürlerine göre söylenmesi .günümzde aklı başında insan için çelişkiden yada eskilerin masalı olmaktan ileri bişey değildir .materyalistler için en büyük çelişki kuranın inmesi değil .kuranın hiç inmemiş ,bir insan yada insanlar tarafından yazılmış olmasına rağmen inmiş gibi anlatılmasıdır .

  3. toprak2012 dedi ki:

    sizin bu yazdıklarınızdan islamı anlamadığınız anlaşılıyor. ateistlikten öte bilim le akılla henüz anlayamadığınız konuları çelişki deyip geçtiğiniz anlaşılıyor . arapçayı bilmeden dil konusunda ahkam kesdiğiniz anlaşılıyor diğer kitaplara kuranın bakışını bilmideğiniz de görülüyor . oysa sizin gibi ebu cehiller vardı onlar mucize istiyorlardı gösterilince gene inanmıyorlardı iman biraz da nasip meselesi demekki .sizin yazdıklarınızı yorumlamakta yanlış ama size belki faydası olur diye yazıyorum

    • kemal dedi ki:

      iman zor değil iman etmek için arayışa girenlere.rabbim her kuluna işitme görme ve duymayı vermiştir.sen sen görmek istersen ne duymak istersen ona göre yol alırsın.amma varırsın amma varanazsınsen sadece yola koyulursun.yani derdin ne ise ona merhem olacak şeyler arasın.derdi doğruyu aramak olan insan doğruyu bulur ve rabbimde ona yardım eder.doğruyu aramak gibi derdi olyana ise dağlar yürüse,güneş kararsa yinede doğruyu göremez.tur dağı üstlerine kaldırılan israil oğulları gibi.

    • maturity44 dedi ki:

      Kur’an ın kabul ettiği diğer kutsal kitaplar neden değişmiştir .? Zebur, Tevrat , İncil Allah tarafından gönderildi ise nasıl aslı gibi korunamamıştır. ? Onları korumaya gücü mü yetmemiştir? Oysa Kur’an sözkonusu olunca ” onu biz gönderdik , koruyucusu da biziz . ” diye ayet göndermiştir . O zaman diğer kitapları Allah göndermedi , ya da o kitaplar da değişmedi . Neresindensin baksan çelişki. Sağlıcakla …

  4. Kenan dedi ki:

    Yani göz göre göre bu çelişkileri kabul etmeyenlere şaşıyorum. Bir ayette x olan bir emir diğer bir ayette y oluyor. Kaldıki emirleri veren de kim belli değil. Açın gözlerinizi biraz inanmak için ilk önce sorgulamanız lazım , sorgulamadan inanılan şeylerde zaten körü körüne inanılan şeylerdir.

    • uğur dedi ki:

      kenan said bak islama hakkaret etme kimse etmesin baktınız hiç bir hata yok gidip sallama şeyler yazmayın ALLAH size öbür dünyada bunların hesabını alır akıllı olun müslüman olun sizi ALLAH a havale ediyorum ALLAH sizi nasıl biliyorsa öyle yapsın bak adam akıllı bilimsel ayet yazıyorum kafanın bir tarafına sokun…. KARANLIĞINYARATILMASI

      “Görmediler mi, Biz geceyi onda sükun bulmaları için, gündüzü de aydınlık(la görsünler) diye yarattık. Şüphesiz, iman eden bir kavim için bunda ayetler vardır.” (Neml Suresi, 86)

      Dikkat edilirse ayette gecenin özel olarak yaratıldığı bildirilmektedir. Bundan kısa bir süre öncesine kadar bilim adamları evrendeki yıldız sayısını ve ürettikleri ışığı hesapladıklarında evrenin aslında sürekli aydınlık olması gerektiği sonucuna varmışlar ve karanlığın sebebini anlayamamışlardı. Bu konu ancak karadeliklerin keşfiyle açıklığa kavuştu. Çünkü evrenin her yerine dağılmış olan karadelikler, sahip oldukları korkunç çekim alanlarıyla yıldızların ürettiği ışınları büyük ölçüde yutmakta ve karanlığa sebep olmaktadırlar. Bir başka deyişle, karanlık özel olarak üretilmekte yani “yaratılmaktadır”.

      GERİ DÖNDÜREN GÖK

      Kuran-ı Kerim’de, Tarık Suresi’nin 11. ayetinde gökyüzünün “geri döndürücü” özelliğinden şöyle bahsedilir:

      Dönüşlü olan göğe andolsun. (Tarık Suresi, 11)

      Kuran meallerinde “dönüşlü” olarak tercüme edilen “rec’i” kelimesi, “geri çeviren” ya da “geri döndüren” anlamlarına gelmektedir.

      Bilindiği gibi Dünya’yı çevreleyen atmosfer pek çok katmandan oluşur. Her katmanın, canlılığın yararına yönelik önemli bir görevi vardır. İncelendiği zaman her tabakanın kendisine ulaşan madde ya da ışınları uzaya ya da yeryüzüne geri döndürme özelliklerinin olduğu anlaşılmıştır. Burada atmosfer katmanlarının geri döndürme özelliğini birkaç örnekle inceleyelim.

      Örneğin 13 ile 15 km yükseklikteki Troposfer tabakası, yeryüzünden yükselen su buharının yoğunlaşıp yağış olarak yere geri dönmesini sağlar. 25 km yükseklikteki Stratosferin alt tabakası olan Ozonosfer, uzaydan gelen radyasyon ve zararlı ultraviyole ışınlarını yansıtarak, yeryüzüne ulaşamadan uzaya geri dönmelerini sağlar. İyonosfer tabakası da yeryüzünden yayınlanan radyo dalgalarını bir uydu gibi yeryüzünün farklı bölgelerine geri yansıtarak, telsiz konuşmalarının, radyo ve televizyon yayınlarının uzak mesafelerden izlenebilmesini sağlar. Manyetosfer tabakası ise, Güneş’ten ve diğer yıldızlardan yayılan zararlı radyoaktif parçacıkları, yeryüzüne ulaşmadan uzaya geri döndürür.

      Gökyüzü tabakalarının henüz yakın bir geçmişte keşfedilen bu özelliğinin yüzyıllar öncesinden Kuran’da belirtilmesi, Kuran’ın Allah’ın sözü olduğunu bir kez daha ispatlamaktadır.

      GÜNEŞ

      …Güneş’e, Ay’a ve yıldızlara kendi buyruğuyla baş eğdirendir. Haberiniz olsun, yaratmak da, emir de (yalnızca) O’nundur. Alemlerin Rabbi olan Allah ne yücedir. (Araf Suresi, 54)
      Dünya’dan 150 milyon km. uzakta olmasına rağmen, Güneş bizim için gerekli olan enerjiyi kesintisiz olarak ulaştırır.

      Bu dev enerjili gök cisminde hidrojen atomları devamlı olarak helyuma çevrilmektedir. Her saniye 616 milyar ton hidrojen, 612 milyon ton helyuma çevrilmektedir. Bu esnada dışarı salınan enerji 500 milyon hidrojen bombasının patlamasına denktir.

      Dünya’da hayat Güneş’ten gelen enerjiyle sağlanır. Yeryüzündeki dengenin devamı ve canlılık için gereken enerjinin %99 ‘u Güneş’ten sağlanır. Söz konusu enerjinin yarısı gözle görünür ve ışık olarak alınır. Geriye kalan enerjinin büyük bir kısmı gözle görülmeyen, ama sıcaklık biçiminde ortaya çıkan kızıl ötesi ışınlardır.

      Güneş’in bir özelliği de çan gibi genleşip salınmasıdır. Bu olay her beş dakikada bir tekrarlanmakta Güneş’in yüzeyi bu sırada saatte 1080 km. hızla, 3 km. kadar bize doğru ilerleyip sonra geri dönmektedir.

      Güneş, Samanyolu’nu oluşturan 200 milyar yıldızdan biridir. Dünya’dan 325.500 defa büyük olmasına rağmen, evrendeki küçük yıldızlardan sayılmaktadır. Çapı 125 bin ışık yılı olan Samanyolu’nun merkezine 30 bin ışık yılı uzaklıktadır. (1 ışık yılı= 9.460.800.000.000 km.)

      GÜNEŞ’İN YOLCULUĞU

      “Güneş de, kendisi için (tesbit edilmiş) olan bir müstakarra (karar yerine) doğru akıp gitmektedir. Bu üstün ve güçlü olan, bilenin takdiridir.” (Yasin Suresi, 38)

      Astronomların hesaplarına göre Güneş, içinde bulunduğu galaksinin hareketi nedeniyle, Solar Apex adı verilen bir yörünge boyunca Vega Yıldızı’na doğru saatte 720.000 km.’lik bir hızla yolculuk etmektedir. (Bu, kaba bir hesapla Güneş’in günde 720.000×24=17.280.000 km. yol katettiğini gösterir. Tabi ona bağlı olan Dünyamızın da…)

      YEDİ KAT GÖK

      “Allah yedi göğü ve yerden de onların benzerini yarattı.” (Talak Suresi, 12)

      Dünya atmosferinin yapısı, Kuran’ın işaret ettiği gibi, başlıca yedi bölümden meydana gelir. Atmosferde katları birbirinde ayıran yüzeyler bulunmaktadır. Encyclopedia Americana’nın (9/188) verdiği bilgiye göre, sıcaklığa bağlı olarak yerden itibaren şu katlar sıralanır.

      1.Kat Troposfer: Kalınlığı kutuplarda 8 km. ekvatorda 17 km’ye kadar ulaşır. Bu kat bulutların büyük bir bölümünü kapsar. Sıcaklık yükseltiye bağlı olarak kilometrede 6.5°C azalır. Bu katmanın Tropopoz diye adlandırılan ve hızlı hava akımlarının olduğu kısımda sıcaklık -57°C’de sabit kalır.

      2.Kat Stratosfer: 50 km yüksekliğe ulaşır. Burada mor ötesi ışınlar soğurulduğu için ısı açığa çıkar ve sıcaklık 0°C’ye kadar yükselir. Bu soğurma sırasında ısının yanında Dünya için hayati önem taşıyan ozon tabakası da ortaya çıkar.

      3.Kat Mezosfer: Yüksekliği 85. km’ye kadar çıkar. Burada sıcaklık -100 C’ye iner.

      4.Kat Termosfer: Sıcaklık giderek yavaşlayan bir tempoda artar.

      5.Kat İyonosfer: Bu bölgedeki gazlar iyon halinde bulunur. Radyo dalgalarının İyonosfer tarafından tekrar Dünya’ya gönderilmesi sayesinde yeryüzündeki iletişim sağlanır.

      6.Kat Ekzosfer: 500 ila 1000. km’nin ötesinde, özellikleri tamamen Güneş’in etkinliklerine göre değişen tabakadır.

      7.Kat Manyetosfer: Burası Dünya’nın manyetik alanın kapladığı büyük bir boşluğu andıran alandır. Enerji yüklü atom altı parçacıklar Van Allen Kuşakları olarak adlandırılan bölgelerde tutulur.

      Aynı kaynakta sayıldığı üzere yer kabuğunun katmanları da 7 bölümden oluşur:

      1.Kat Litosfer(su)

      2.Kat Litosfer(kara)

      3.Kat Astenosfer

      4.Kat Üst manto

      5.Kat Alt manto

      6.Kat Dış çekirdek

      7.Kat İç çekirdek

      DÜNYA’NIN YUVARLAKLIĞI

      Gökleri ve yeri hak olarak yarattı. Geceyi gündüzün üstüne sarıp-örtüyor, gündüzü de gecenin üstüne sarıp örtüyor. (Zümer Suresi, 5)

      Kuran’ın evreni tanıtan ayetlerinde kullanılan ifadeler oldukça dikkat çekicidir. Üstteki ayette “sarıp örtmek” olarak tercüme edilen Arapça kelime “tekvir”dir. Bu kelimenin Türkçe karşılığı, “yuvarlak birşeyin üzerine bir cisim sarmak”tır. (Örneğin Arapça sözlüklerde “başa sarık sarma” gibi yuvarlak cisimleri içeren fiiller için bu kelime kullanılır). Ayette, gecenin ve gündüzün birbirlerinin üzerlerini sarıp-örtmeleri (tekvir etmeleri) konusunda verilen bilgi, aynı zamanda Dünya’nın biçimi konusunda kesin bir bilgi içermektedir. Ancak ve ancak Dünya’nın yuvarlak olması durumunda bu ayette ifade edilen fiil gerçekleşebilir. Yani 7. yüzyılda indirilen Kuran’da Dünya’nın yuvarlak olduğuna işaret edilmiştir.

      Unutmamak gerekir ki, o dönemdeki astronomi anlayışı Dünya’yı daha farklı algılıyordu. O dönemde Dünya’nın düz bir satıh olduğu düşünülüyordu ve tüm bilimsel hesap ve açıklamalar da buna göre yapılıyordu. Kuran’da ise o zamanın yanlış bilgileri ile ilgili hiçbir ifadeye rastlamayız. Aksine Kuran ayetleri bize henüz bu yüzyılda öğrendiğimiz bilgileri vermektedir. Kuran Allah’ın sözü olduğu için evreni tarif ederken olabilecek en doğru kelimeler kullanılmıştır.

      DAĞLARIN DEPREMLERİ ENGELLEMESİ

      “O, gökleri dayanak olmaksızın yaratmıştır, bunu görmektesiniz. Arzda da, sizi sarsıntıya uğratır diye sarsılmaz dağlar bıraktı ve orada her canlıdan türetip yayıverdi…” (Lokman Suresi, 10)

      “Biz, yeryüzünü bir döşek kılmadık mı? Dağları da birer kazık?” (Nebe Suresi, 6-7)

      Jeolojik bulgular sonucunda dağlar hakkında edinilen bilgiler Kuran ayetleriyle tam bir paralellik içindedir. Dağların en önemli özelliklerinden birisi birbirine yaklaşarak sıkışan yer tabakalarının birleşim noktalarında yükselmeleri ve bu tabakaları sabitlemeleridir. Bu özellikleriyle dağlar tahtaları birarada tutan çivilere benzetilebilir.

      Bunun yanında dağların yerkabuğunda yaptığı basınç, Dünya’nın merkezindeki mağma hareketlerinin etkisinin yeryüzüne ulaşarak yerkabuğunu parçalamasına engel olur.

      Evrendeki bütün temel parçacıkların antimadde kopyaları vardır. Antimaddeler aynı kütleye sahiplerdir, fakat zıt yükler taşırlar. Bu nedenle madde ve antimadde temasa geçtiklerinde enerjiye dönüşerek yok olurlar.
      YARATILIŞTAKİ ÇİFTLER

      “Yerin bitirmekte olduklarından, kendi nefislerinden ve daha bilmedikleri nice şeylerden bütün çiftleri yaratan (Allah çok) yücedir.” (Yasin Suresi, 36)

      Erkeklik dişilik, “çift” kavramının bir karşılığı olmakla birlikte, ayette bahsedilen “bilmedikleri nice şeylerden” ifadesi daha geniş bir anlam içermektedir. Nitekim maddenin çiftler halinde yaratıldığını ortaya koyan İngiliz bilim adamı Paul Dirac, 1933 yılında Nobel Fizik Ödülü’nü kazandı. “Parité” adı verilen bu buluş, maddenin anti madde denilen bir çifti olduğunu ortaya koymuştur. Anti-madde, maddenin tersi özellikler taşır. Örneğin maddenin tersine anti-maddenin elektronları artı, protonları da eksi yüklüdür.

      DENİZLERİN BİRBİRİNE KARIŞMAMASI

      Akdeniz’de ve Atlas Okyanusu’nda büyük dalgalar, güçlü akıntılar ve gel-gitler vardır. Akdeniz’in suyu, Cebelitarık Boğazı’nda Atlas Okyanusu ile karşılaşır. Ama bu karşılaşma sonucu kendi sıcaklık, tuzluluk ve yoğunluk özellikleri değişmez. Çünkü iki deniz arasında görülmeyen bir sınır vardır.
      “Birbirleriyle kavuşup karşılaşmak üzere iki denizi salıverdi. İkisi arasında bir engel (berzah) vardır; birbirlerinin sınırı geçmezler.” (Rahman Suresi, 19-20)

      Yukarıdaki ayette, bilinen iki su kütlesinin birbirleriyle karşılaşıp birleştiği fakat bir engel sebebiyle karışmadıkları vurgulanmaktadır. Bu nasıl olabilir? Normalde beklenen iki denizin birbirleriyle karşılaştığında sularının karışarak hem tuzluluk oranlarının hem de ısılarının eşitlenmeye doğru gitmesidir. Oysa olay böyle olmamaktadır. Örneğin Akdeniz ve Atlas Okyanusu, Kızıldeniz ve Hint Okyanusu birbirleriyle görsel olarak birleşseler de suları birbirine karışmamaktadır. Bunun sebebi aralarındaki bir engeldir. Bu engel ise “yüzey gerilimi” olarak bilinen kuvvettir.

      DEMİRDEKİ İKİ ŞİFRE

      Demir, Kuran’da dikkat çekilen elementlerden biridir. Kuran’ın “Hadid”, yani “Demir” adlı suresinde Allah şöyle buyurmaktadır:

      …Ve kendisinde çetin bir sertlik ve insanlar için (çeşitli) yararlar bulunan demiri de indirdik… (Hadid Suresi, 25)

      Ayette, demir için özel olarak kullanılan “enzelna” yani “indirme” kelimesi, mecazi olarak insanların hizmetine verilme anlamında düşünülebilir. Fakat kelimenin, yağmur ve güneş ışınları için kullanılan “gökten fiziksel olarak indirme” şeklindeki gerçek anlamı dikkate alındığında, ayetin çok önemli bir bilimsel mucize içerdiği görülmektedir. Çünkü modern astronomik bulgular, Dünya’daki demir madeninin dış uzaydaki dev yıldızlardan geldiğini ortaya koymuştur.

      Sadece Dünya’daki değil, tüm Güneş Sistemi’ndeki demir dış uzaydan elde edilmiştir. Çünkü Güneş’in sıcaklığı demir elementinin meydana gelmesine yeterli değildir. Demir ancak Güneş’ten çok daha büyük yıldızlarda, birkaç yüz milyon dereceye varan sıcaklıklarda oluşabilmektedir. Nova veya Süpernova olarak adlandırılan bu yıldızlardaki demir miktarı belli bir oranı geçince, artık yıldız bunu taşıyamaz ve patlar. Bu patlama sonucu, içinde demir bulunan gök taşları uzaya dağılır ve bir gök cisminin çekimine yakalanıp çarpana kadar boşlukta dolaşır.

      Bilimsel bir kaynakta bu konu ile ilgili olarak şu bilgiler yer almaktadır:

      Daha yaşlı Süpernova olaylarını gösteren deliller de vardır: Deniz tabanında biriken demir-60 yaklaşık 5 milyon yıl önce Güneş’ten 90 ışık yılı uzaklıkta meydana gelen bir Süpernova patlamasının delili olarak yorumlanmıştır. Süpernova patlamasında oluşan demir-60, 1.5 milyon yıl yarılanma ömrü olan radyoaktif bir izotoptur. Dünya’nın yeraltı katmanlarında bulunan demir-60 izotopu yakın uzayda bulunan elementlerin nükleosenaaa geçirip, önce Dünya atmosferine oradan da yeraltı katmanlarına saplanması sonucu oluşmuştur. (Linkleri Üyelerimiz Görebilir. UslanmaM Üyeliği İçin Tıklayın)

      Tüm bunlardan anlaşılacağı gibi demir madeni Dünya’da oluşmamış, gök taşları vasıtasıyla Süpernovalardan taşınarak, ayette Allah’ın bildirdiği gibi “Dünya’ya indirilmiştir”. Bu bilginin Kuran’ın indirilmiş olduğu 7. yüzyılda bilimsel olarak tespit edilemeyeceği ise açıktır. Ancak bu gerçek, herşeyi sonsuz bilgisiyle kuşatan Allah’ın sözü olan Kuran’da yer almaktadır.

      Bunun yanı sıra içinde demirden bahsedilen Hadid Suresi’nin 25. ayeti oldukça ilginç iki matematiksel şifre içermektedir: “El-Hadid” Kuran’ın 57. suresidir. “El-hadid” kelimesinin Arapçadaki sayısal değeri, yani ebcedi hesaplandığında karşımıza çıkan rakam da aynıdır: “57”. Sadece “hadid” kelimesinin sayısal değeri 26’dır. 26 sayısı ise demirin atom numarasıdır.

      • Naturelist dedi ki:

        Ugur Kardesim bak nede güzel Harun Yahya Sarlatanindan alip yapistirmissin! sen bir anda herseyi evreni aciklayip cözmüssün nobel ödülüne layiksin? kaldiki bunu bilim adamlari hala bir teoridir söylüyor, vede gelecekte daha baska teoriller ortaya atilabilir baska buluslar yapilabilir.. ee sizde ozaman efendim o öyle degilde bu sekildedir diyeceksiniz nasil olsa hersey kuranda yaziliymis. Apacik ve her kulun anlayabilecegi belirtilen kuran neden hadis kitaplarina gerek duyulmustur? 10 bin sene sonra dünya halini kuran,dan kesfedipte bizlere simdiden anlatirsan rahatliyacagiz . Ha birde su var, nedense bilimi dine alet ediyorsunuz kurani bilim kitabiymis gibi göstermeye cabaliyorsunuz, senin müslüman ülkeleri bilimde teknolojide demokraside diger alanlarda geri kalmistir yada kactane bilimadamlari ödüller kazanmistir? ne yazik,ki hala orta cagdan kalma yöneltilen ülkeler var tabiiki dünyada 240 bin cami,den bunun 2/3 yani Türkiyede 80 bin cami okul 67 bin vede hastane sayisi 12oo ? (bin ikiyüz) olursa gelisirmi böyle bir ülke? sonucu,da solugumuzu yabanci ülkelerde aliriz ve daha coook alacagiz Almanya, Fransa, Hollanda, Amerika, vs. konsolosluklarinda vize almak icin kuyruklara girecegiz! benim vatanimda bunlarin tersi olsaydi simdi bizler su an gurbette olmayacaktik artik istenmeyen millet olduk cünkü davranisimizla yaptiklarimizla adamlari biktirdik? pekii bunlar gercek degilmi? ama sizler bunlari görmek istemessiniz hala ortacaga heveslenip dönmek istersiniz. Sayenizde,de gelisirmi böyle bir ülke.. hayir tabiiki gelismez okul sayisi ne zam cami sayisini ona katlar ozaman o ülke gelisir derim. Iste dinin getirdigi zararlar,dan bir örnegi ne zaman uyanacagiz!

      • Fikret dedi ki:

        bunlar hepsi palavra gercek olan muhammedin bütün hayati üc seye bagliydi PARA KADIN VE YEMEK ha unutmayalim birde kiz cocuklari cok ama cok severdi umarim anlarsiniz.

    • eray dedi ki:

      kardeşim bizim dinimiz mantık dini degil oldugunu biliyorum neden dersen
      peygamber lerin ALLAH suhan tela tarafından nasıl gönderildigi ap acık
      dusun fıraun nemrut nuh kavvımı cok buyuk hukumdar deve cobanına
      tabı olacak neresi mantıklı namazın bır gecede 5 vakıt farz olunusu bır cok örnek vere bilirim
      bırde su ornegı söyleyelim kişi 1 kılo uzumle eve gitsin kışi 1 sarap la
      eve gitsin 1 sevap digeri gunah ikisininde ham mattesi üzüm

      selamun elykum

  5. bekir dedi ki:

    az kafa yorsan anlardın neyin neolduğunu çelişki çelişki hiçbirinde çelişki felan yok ben bile okudumda gülüyorum sanmaki hirbirini anlamıyorum yazdıklarının hepsine verecek bir cvbım var bu cvplarda en kısa süre içerisinde blog olarak geri dönecektir sen kur-an okumaya devam et çelişki diye belirtiklerini araştırmaya devam et birgün okuya okuya iman edeceksin zaten

    • uğur dedi ki:

      çok güzel demişsin azına sağlık

    • ateist dedi ki:

      muhammed istediği karıyı almış kuranda belirtiyo bunlarıda sizde alın maem karınız izin verirse :DD dağa cıkıp cıkıp yazmış ne istiyosa oh ne lüks 😀 Allah ona helal kılmış yaaa, cennet var ama napcakki karı kızı muhammed dimi, niye almış ki hepsinii, nasıl olsa cennette var hayali cennette 😀

    • Fikret dedi ki:

      BOK IMAN EDECEGIM senin ahmedine iman etmektense ben cehenemi seve seve secerim ahmed bey hepinizi kazikladi.

  6. namename dedi ki:

    Allah hidayete erdirsin demekten başka bişey bulamıyorum. Kuran ilmi böyle 3-5 tane ayeti okuyup kendi kafana göre yorumlamakla edinilecek bir ilim değildir. çelişki dediğiniz her ayetin altına tefsirlerden de örnekler koyunda yine aynı şeyler çıkarsa ortaya düşüncenizde ısrar edersiniz. Kuran hakkında bilgisiz oluşunuz çelişkilerinizden ortaya çıkıyor.

    • ateist dedi ki:

      sizin yobazlıgınızdan, kuranı arapca okuyp bi halt sanıyosunuz, ne ögretiyo he? hepsi yanlış takvimi bile yanlış hatalı, Allah yanlış yaparmı? kusursuz yarattıgı kullarına karşı böle saçma bi kitap verirmi, o zman Allaha göre kadınlar kinci şahıs erkek istediği kadar evlenir, 9-10 yaşındaki kızla bile evlenmek caizdir , bırakın yaa bu 1500 sene önceki muhammedin kendi yazdıgı kuranı,

      • Umut dedi ki:

        Bi gözlerini kapat da hayal et düşün ki Allah söyle bakalım ateist bir daha söyle dedi!!! Allah Seni ıslah etsin inşallah Allah kalbine doğruyu göstersin

  7. noname dedi ki:

    şu yorumları okuyorum da ne güldüm be 😀 Apaçık kitapta neler yazmış neler! Koskoca allah yemin ediyor, lanet ediyor, önce ben hata yapmam diyor sonra gerekirse değiştirirm diyor.. diyor da diyor.Buna kim inanır? Cehil müslümler inanır 😀

    • uğur dedi ki:

      sen kim oluyorsunda müslümanlarla dalga geçip gülüyorsun çabuk bütün müslümanlardan özürdile özürdilemezsen yürek varsa numaranı yaz ben sana o zaman gülücem ALLH seni bildiği gibi yapsın sen kim oluyorsunda kuranı adam akıllı okumadan dalga geçiyosun kafir müşrik tam sopalıksın dua et ALLAHa biz müslümanız telefonunu yazmayı un
      utma….

      • Naturelist dedi ki:

        Sizler iste böylesiniz bir türlü gercekleri göremeyipte birde tehditler savurursunuz kimse kimseye sopaliktir diyemez! ama olsa olsa ancak senin gibi örümcek kafali dinciler söyler. Sen kendini orta cagda,mi sandin Allahin kulu! beynini yika kurtul pisliklerden, varligi olmayan bir Tanri icin sizler insanlari katledersiniz! senin gibileri kafirdir aslinda yanlis yola gidip Kabe,deki Tas putlara tapanlar sizlersiniz! islamdan önce nasilsa simdide aynisi degisen birsey yok. Tarih oku anlarsin, zaten araplarin nasil türkleri katlederek genclerini köle, karilarini kizlarini cariye alarak senin anlayacagin dilde istedigi gibi kullanilabilir! Allahin ganimeti demislerdir ve Türklere zulümler yaparak müslümanlastirilmistir. Araplar senin gelmisini gecmisini ……….r sen hala daha önünü göremeyecek kadar körsün! uyan kardesim uyan!! su araplarin ne iyiligini gördük. Cok hevesleniyorsunsa cekip irana arabistana afganistana pakistana gidebilirsin ülke coook yeterki sen iste, senin gibi niyeti bozuk olanlara ihtiyacimiz yok! Türkiyeyi sizler bu hale getiriyorsunuz! Insanlarin degerini varligi olmayan bir Tas Put (Hacerü’l-Esved) Tanriyla üstün tutuyorsunuz yazik sizlere.

      • ateist dedi ki:

        edit Allahın yazdıgını ne bilion kuranı?? bende o devirde olsam cıkardım dağa bende yazardım ne var, ondan kaç sene önce medeniyeti keşfetmiş toplumlar var, bu kadar geri kafalı değillerdi bee, arabistanın cariyelik kıoşullarına göremi yaşıcaz, Allah bunumu reva görüyo kullarına?

      • Fikret dedi ki:

        siz bir hiyara tapiyorsunuz o hiyarda ne vardir anlamadim gitti

  8. calvuss dedi ki:

    Hiç kimse anasından ateist doğmuyor.Açın gözlerinizi yada at gözlüklerini çıkarın.Şu kuranı korkularınızı bir kenara bırakarak sorgulayarak bir okuyun.Bu kadarmı korkuyorsunuz cehenneme gitmekten.
    Yok olup gitmek fikri çok mu canınızı sıkıyor.
    Gerçeğin ne kadarına dayanabileceksiniz.

    • FERHAT dedi ki:

      sen olaya kör gözlerınle bakmasan varsa saglam bı delılın göster mesela kutsal kitap Kuran gibi yoksada bos bos konusup mılletın canını sıkmayın. Burda söylenen sözler sızın gıbılerın kurtulusu ıcın yok olup gıdecegıne ınanıyorsan kendını bıyolajık bı yaratık olarak göruyorsan hıç yasama dunyanın cefasını cekmeye ne gerek var vallahada bıllahada sızın gıb emın olsam bı dakka durmam atarım kendımı yasamam ne gerek var bu dunyada çile cekmeye

      • tommy dedi ki:

        Delili senin delilin anlamadınmı daha? Adamcağız bizede kitap geldi işte burda yazıyor demiyorki. Senin açından inanman için sana gelen kitap gibi birşeymi lazım inanman için adamın yazdıklarına veya savunduklarına? Bilimsel olarak kör olmak görememektir adam yazı yazdığına göre görüyor kör değil demektir. Zira sende kör değilsin bu bağlamda. Neden mistik bir görebilmeden bahsediyorsun? adam kör göremedi inanamadı da seninmi sadece gözün açık ta görüyorsun ak koyun kara koyunu? Komik adamlarsınız ya. Savunucaksın diye birşeyleri kendini maymun etme bence bilimsel yaklaş olaya daha çok kazanırsın tezinde.

    • Naturelist dedi ki:

      Bunlarin at gözlüklerini cikartsak dürbün,de versek yinede göremezler, cünkü beyin diye bir organ var, o organa körlük virusu yerlestimi ozaman göremezler!
      Pekii bu nezaman oluyor; Tarikatlar,da Camiler,de kücük cocuklarin beynine tecavüz ediliyor!
      Bakiniz Türkiye Tarikatlari: http://www.arsiv.lekolin.com/modules.php?name=News&file=article&sid=791

  9. hokabas dedi ki:

    bir şeyi yapmak çok zor ama tahrip etmek çok kolaydır. Ayrıca yüzeysel bakış gerçeği göremez. Kur’an 23 yılda peyder pey indirilmiştir. Bir anda komple kitap halinde inmemiştir. Sizin Kur’an’ı tam anlayabilmeniz için siyer okumanız gerekir. Hangi olay sonrası hangi hikmete binaen ayetler inmiştir ona bakmanız lazım. Ayrıca din de ilim gerektiren bir konudur. Siz ilköğretim 1. sınıf matematik dersini görüp daha sonra üniversitedeki yüksek matematik derslerini incelemeye çalışırsanız yapılan işlemlere hiç akıl sır erdiremez ve bu derste çok çelişkiler mevcut dersiniz. Ama kafanıza takılan soruyu işin uzmanına götürdüğünüz takdirde size çok tatmin edici cevaplar verecektir. O yüzden sadece mealden yola çıkarak sonuca varmanız mümkün değildir. Bu hususta hakikaten samimi iseniz tefsir okuyun. Meal sadece tercümedir dini konularda ihtisas yapmış insanlara yukarıda sözüm ona çelişkileri sorduğunuzda aslında her birinin çok mantıklı olduğunu göreceksiniz. ama tek isteğim samimi olmanızdır…

    • berk çakan dedi ki:

      kuranı öle kolay anlıamazsınız demişsin.ama kuranın insanlar anlasın die çok kolay bir dille gönderildii sölemior kurandada

      • berk çakan dedi ki:

        işin uzmanı cevaabı demişsin.işin uzmanlarının onlarca telvizyon programında kiytlendiini gördüm

    • Özgür dedi ki:

      İlköğretim 1. sınıftada üniversitede de 2+2=4 eder. Bir de bu yönüyle bak bakalım. Hadi şunu da mantıklı olarak açıkla bakayım: Kuranda Kölelik niye sonlandırılmıyor ve Hz.Muhammed’e özellikle kadın konusunda niye kısıtlama yok?

  10. SENFONY dedi ki:

    BU ÇALIŞMAYI YAPAN KİŞİYİ TEBRİK EDİYORUM. ÇOK ÖENMLİ TESBİTLERDE BULUNMUŞ. YORUM YAPANLARA GELİNCE HEMEN SAVUNMAYA GİRİŞMİŞLER . BUDA DOĞAL Bİ PSİKOLOJİ. SONUÇTA GÜVEN DUYDUKLARI KUTSAL DEĞERLERİNİN YIKILMASINDAN KORKUYORLAR
    BENCE KORKMASINLAR EN GÜZEL ÖĞÜTLERİ ALIP İYİ İNSAN OLMAYA ÇALIŞALIM VARSIN CENNET OLSUN YADA OLMASIN ..MADEMKİ ALLAH BİZİM MUTLU OLMAMIZI İSTİYOR KENDİMİZİ VEDE TÜM İNSANLIĞI MUTLU EDECEK TÜM SEBEPLERDE BİRLEŞELİM..

    • uğur dedi ki:

      sus sen ne savunmaya geçmesi yorumumuz gerçek şeylerden ibaret kuran yıkılmadı yıkılmayacaktır ALLAHın izniyle siz veya bazı yahudilerin kitabları değişti içindekiler bir kuran değişmeyecek değişmedide sizin halinize yazık yazık….

    • ateist dedi ki:

      bunlar cennette onlara vaad edilen ıramaklarından şarap akan ve göğüsleri yeni filizlenmiş kızların hayaliyle böylelerr: DDDDD

      • deist dedi ki:

        haklısın ya bu yok olmamanın ebediyen yaşamak isteğinin verdiği korku yada insanları hükmetme isteği ve egosuyla yapılan eylemler uğur ne savunmaya geçicen derken bile savunma yapıyorsun fakat bunu sen dahi bilmiyorsun sonrada gelmişsin burda çelişkiler yoktur diyorsun sen daha kendi savunmandan habersizsin çelişkileri nasıl görmeyi umut ediyorsun bende buna şaşırıyorum

    • feka dedi ki:

      yüzde yüz katılıyorum sana ..gayet güzel çalışma olmuş ..iyliğin sebebi gökten gelen kitaplar değildir ..iyilik içimizde…

  11. fkdmr dedi ki:

    Müslüman kardeşlerime tavsiyem izzetinizi muhafaza ediniz. Bu savunmacı tavırdan biran önce vazgeçiniz.

    Herşeyi sorgulayan ateistler (!), daha kendi bilinçaltlarında ki “kusursuz Tanrı” inancıyla yüzleşmeden, Müslümanlara “Allah yok” vurgusu yapıyorlar.

    Önce siz aklınızı kullanın ve kendinizi bir sorgulayın:

    “Kur’an’da çelişki vardır” diyen bir ateist, şunu demiş olur: Kusursuz Tanrı vardır !!!

    Yani der ki; Kur’anda birçok çelişki var (haşa !), matematik hataları, bilimsel hatalar var. Kuranı Muhammed (Hz. Muhammed s.a.v.) yazmıştır. Falan filan..

    Yani, “Eğer gerçekten Kuranı Tanrı (Allah) göndermiş olsaydı, bu hatalar olmazdı” der…

    İstese de istemese de; “Kusursuz Tanrı” inancı ateistlerin bilinçaltlarında vardır.

    Bu yüzden önce siz kendinizi sorgulayın, ondan sonra bir Müslümanın karşısına geçip, “çelişki” dediğiniz şeylerin açıklamasını dinleyin..

    Selam Aklını Kullananlara Olsun…

    • bbs dedi ki:

      ee bu durumda adam diyelim ateist felan değil de kurandaki bu çelişkileri gördü ve kusursuz tanrıya inanıyor senin dediğin gibi… ne olcak söyler misin yeni bir din mi arayacak kusursuz tanrnın kurduğu yada bu verdiğin vevap neyi yantlıyo sence.. hem ateist dahi OLSA kusursuz tanrı düşüncesi “ben tanrı olsam” varsayımna dayanyor olacak.. yani bu varsayım bile muhammedin kuranda çizdiği tanrı portresinden daha tanrısal geliyorsa eğer ona kusursuz tanrı o kişinin salt aklıdır zaten… SELAM AKLINI GERÇEKTEN KULLANABİLENLERE OLSUN

      • arya dedi ki:

        katılıyorum sana.Eğer bir tanrı bir yerde (yusuf 92) ”ben merhametlilerin en merhametlisiyim” diyor başka bir yerde(secde 13) ”Biz dilesek herkese hidayet verirdik, fakat cehennemi tamamen cin ve insanlarla dolduracağıma dair benden söz çıkmıştır.” diyorsa…eğer ben yalnızca insan olarak tüm insanlara acıyor ateist budist müslüman fark etmeden herkesi sevip saygı duyabiliyorsam ve onları affedip cehenneme atamayacak kadar merhametliysem kusura bakmasın kimse ama bu tanrıda bir problem vardır.

    • ateist dedi ki:

      biz Allahın varlığına inanıyoruz ama edit peygamberlere inanmıyıoruz anladınmı bu yüzden kuranada inanmıyoruz, muhammed tarafından yazılmış bir şey, çok belli aşikar, allah böyle hatalarla dolu bir kitap yollamaz! böyle saçma ayetler göndermezz

      • pante dedi ki:

        NOT: Kur’an’daki Çelişkiler yazısında Bilimsel Çelişkiler alt başlığına 21. madde ilave edilmiştir.
        21. madde “dünyanın düz olduğu” maddesidir. Tartışmalı bir ayetle şems 6 ile ilgilidir. Bilginize..

      • bilal dedi ki:

        ŞEMS 6. AYETTE GÖRE DÜNYA DÜZ MÜ.? 1- Arapçada kesin olarak düz anlamında
        kullanılan kelime ” بسط ” ifadesidir.Dünya hakkında kur’an’ın hiç bir yerinde böyle bir ifade
        bulamıyorum ! 2- ŞEMS-6: والارض وما طحيها ” şekilndedir .Yani ” والارض وما بسطها ” şeklinde
        değildir. Bu şekilde olsaydı ” Arzı döşeyen ” anlamında olurdu.Ama ayet öyle değildir.
        عن ابن عمرو وعن ابن عباس = طحيها = اي قسمها = Kurtubi,c/ 10 / s./ 320 // İbn Amr ve İbn Abbas,
        ” TAHAHA,” yani ” Arza ve onu kıtalara,coğrafi bölgelere ayırana.. ” şeklinde tefsir yapmış-
        lardır. Ve doğrusu da budur.Çünkü ” بسطها ” ile ” طحيها ” bibirinden ayrıdır. ”Besataha”
        döşedi.”Tahaha ” ise ” Arzı farklı konumlara böldü,” دحيها ” Arzı söbülleştirdi.!!! EVET,
        birbirinden farklı olan bu kelimelerin de,farklı anlamlar taşımaktadırlar.!!! =
        Bu kelimeleri yan yana yazalım: طحي = بسط = دحي = Birbirinden farklı olan bu kelimelerin
        anlamı nasıl aynı olur.??? Gözle görüldüğü gibi,her biri diğerinden farklıdır.!!!
        EVET;kur’an’da ”Arz ” için ” بسط ” döşedi,düz yaptı ” diye hiç bir ifade bulamıyorum.!!!
        Zaten bir çok ayette ”Dağlardan ” söz ediliyor,dağlar varsa,dünyanın düz olması da müm-
        kün değildir.Buna rağmen,dünyanın düz olduğunu söyleyen kur’an’ı bilmiyor demektir.!!!
        İşte bütün sorunlar yanlış meal ve yorumlardan kaynaklanıyor. Saygılarımla.

      • elevation dedi ki:

        “Dünya hakkında kur’an’ın hiç bir yerinde böyle bir ifade
        bulamıyorum !”

        Ayette dünyanın düzlüğünden bahsetmesi için illa ki “düz” kelimesini kullanması mı gerekiyor? 🙂 Muhammed döneminde dünyanın yuvarlaklığı sözkonusu bile değildiki düzlüğe bir alternatif olsunda ayette “düzdür” desin. Zaten herkes düz zannediyordu 🙂

        SEMS 6. Yere ve onu yapıp döşeyene,

        Yerin yayılması nasıl bir şey sana göre? yaymak mesela. 🙂

      • bilal dedi ki:

        elevation ! Yalnış meallerle cevap veriyorsunuz. !!! Haydi sen de benim gibi kur’an’ı orji-
        nalından açıkla !!! Varsa öyle bir kabilkiyetini göster.!!! Şems suresi 6.ayette geçen fiil kipi-
        nin mazi,muzari,ismi fail,ismi mef’ul,masdar,ismi mekan ,ef’alu tafdil vb.çekimlerini hemen
        yap ve acilen bana gönder.!!! Bunları yapabiliyorsan,belki ittaraz etme hakkın olabilir.!!!
        Ben kur’an’ın orjinalını açıklıyorum,hem de sahabe ve büyük islam alimi ibn ABBAS ve
        AMR gibi zatların tefsirlerini yazıyorum.Sen ise,birbrinden kopya almış yalnış mealleri gös-
        teriyorsun.Kura’an’ın orjinal dilini öğren ve hiç bir yalnış meale bağlanmadan ayetleri öğre-
        nerek kendin açıkla.!!! KUR’AN’IN Orjinalı varken,başkalarının yalnış meallerine ne gerek
        vardır. ??? Ben kur’an’ın orjinalinden hareket ediyorum,siz ise yalnış meallerden.!!! İnsa-
        nın elinde bir konunun orjinalı varsa başka mercilere baş vurması mantıklı mıdır.???
        Bir şeyin orjinalı yoksa,o zaman başka kaynaklara baş vurulur.! Fakat orjinal kaynağa
        rağmen,başka kaynaklara baş vurmak,mantıken saçmalıktır. Maalesf, sizler hep böyle
        yapıyorsunuz.!!! Çünkü,yegane silahiniz yalnış meal ve yorumlardır.Bunlar olmayınca
        ne ile saldıracaksınız.!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!

      • pante dedi ki:

        Bilal, Kur’an’ın orijinali neymiş yahu?
        Kur’an’ın orijinali yoktur. Eldeki Kur’an’lar 1925’de Kahire Kur’an’ına göre düzenlenmiştir.
        “Arapça’da düz kelimesi şudur ve Kur’an’da bu geçmiyor” mantığıyla hareket edersen; senin desteklediğin
        birçok ayet de o mantıkla çürütülür. Örneğin “geniş kelimesi Arapça’da واسع’dır. Zariyet 47’de
        böyle bir kelime yoktur” denir, kalırsın. Taha kelimesinin tahiv kelimesinden türetildiğini
        ve düzlemek, düzgünlemek anlamına geldiğini ta Taberi’den itibaren yazmışlar ve tek bir kişi
        bugüne kadar itiraz etmemiş. Arap hoca çıkıyor ve taha kelimesini göstererek hala dünyanın
        düz olduğu iddiasında bulunuyorsa sen neyi yalanlıyorsun?

        Fiil çekimlerini bilmekle Arapça’yı çok iyi bildiğini mi sanıyorsun. Sanki o mealciler, tefsirciler
        bilmiyor muydu bunları? Sen Elevation’a “Gel biliyorsan, göster” diyerek manüpilasyon yapacağına, git de
        o mealcilere, tefsircilere söyle, onlarla yarış eğer bir üstünlüğün varsa. İtirazını onlara yap. Ayrıca
        ister İbni Abbas demiş olsun ister Amr, “o kelimelerle arzı coğrafi bölgelere ayırdı” anlamı çıkmaz. Ne alakası
        var taha’nın bölmekle, ayırmakla. Yaymak olarak da çevirsen, döşemek olarak da çevirsen bu kavramlar neticede
        düzlemenin kamufle edilmiş olanlarıdır. Kur’an’da neden öyleyse bir tane dahi dünyanın yuvarlak olduğuna, bir gök
        cismi olduğuna,güneşin etrafında döndüğüne, bir gezegen olduğuna dair ayet yok. Halbuki Muhammed’den 1000 sene önce bile
        bu bilgilere erişilmişti. Hatta dünyanın yarıçapı bile hesaplanmıştı. Bu sorulara vereceğin cevap: “Araplar
        cahildi, bu bilgiler karşısında şaşırırlardı, bunları anlayamazlardı” benzeri izah olacaktır. Evrensel
        dediğiniz kitap cahil bedevilere göre mi yazılmış? Ama diğer yandan çeşit çeşit cennet, cehennem isimleri
        verilir, yıldızların şeytanları taşlamak için yaratıldığı yazılır, yerden dabbe çıkacağı mavalları söylenir.
        Çünkü cahil bedeviler bunlardan anlar. “Cennetin genişliği göklerle yer arası kadardır” ne demek? bir uçta gökler
        bir uçta yer olacak ki böyle bir genişlikten söz edilebilsin. Bu ayet bile yerin, dünyanın nasıl tahayyül edildiğini
        açık ve net olarak gösteriyor. Tahrif edilebilecek bir yanı da yok, müteşabih denecek yanı da.

        Hiç boşuna tahrifata çabalama. Şems 6 açıkça Kur’an yazarının dünyanın düz olduğunu düşündüğünü gösteren bir ayettir.
        Hatta Muhammed’in kafasıyla evren-gök bile düzdür. Çünkü kıyamette dürülmesinden söz eder. Dürülmek ancak düz nesneler içindir.
        Düz kağıdı dürerek tomar haline getirirsiniz. Balon gibi bir küre dürülmez, sündürülür, çökertilir. Kaldı ki “Allah
        izin verene kadar yere düşmemesi için göğü tutuyor” ayeti bütün iddialarınızı çürütür. Göğün yere düşmesi ne demek
        yahu? Gök ne, yer ne? “Gök evrendir” diyen sizsiniz ve evrenin yere düşmesinden söz ediyor Kur’an.

      • elevation dedi ki:

        ha yani şunlar yanlış çeviriyor, bir sen uyanıksın öyle mi 🙂

        Arapça Metin
        وَالْأَرْضِ وَمَا طَحَاهَا

        Türkçe Transcript (*)
        Vel-ardi vemâ tahâhâ

        Abdülbaki Gölpınarlı Meali
        Ve yere ve onu döşeyene.

        Ali Bulaç Meali
        Yere ve onu yayıp döşeyene,

        Abdullah Parlıyan meali
        yeryüzünü ve onu döşeyene veya onun uçsuz bucaksız genişliğine,

        Ahmet Varol Meali
        Yere ve onu yayana,

        Ahmet Tekin Meali
        Andolsun yeryüzüne ve Allahın, yeryüzünü düzenlediği ölçüye, plana, hesaba!

        Ali Fikri Yavuz Meali
        Arza ve onu döşeyene,

        Bayraktar Bayraklı Meali
        1,2,3,4,5,6,7,8. Güneşe ve onun aydınlık veren parlaklığına; onu izlediğinde aya; güneşi açığa çıkardığında gündüze; güneşi örttüğünde geceye; göğe ve onu bina edene; yere ve onu döşeyene; nefse ve onu şekillendirene; nefse, kötülüğe ve korunmaya açık özelliklerini verene yemin olsun ki, [762][763] *

        Cemal Külünkoğlu Meali
        Yeryüzüne ve onu yayıp döşeyene,

        Diyanet İşleri Meali (Eski)
        Yere ve onu yayana,

        Diyanet İşleri Meali (Yeni)
        Yere ve onu yayıp döşeyene andolsun,

        Diyanet Vakfı Meali
        Yere ve onu yapıp döşeyene,

        Edip Yüksel Meali
        Yere ve onu yuvarlayıp döşeyene,

        Elmalılı Hamdi Yazır Meali
        Yere ve onu döşeyene,

        Elmalılı Meali (Orjinal)
        Ve yere ve onu döşeyene

        Hasan Basri Çantay Meali
        yere ve onu yayıb döşeyene,

        Hayrat Neşriyat Meali
        Hem yere ve onu döşeyene!

        Kadri Çelik Meali
        Ve yere ve onu yayıp döşeyen kudrete.

        Ömer Nasuhi Bilmen Meali
        Ve yere ve onu yayıp döşeyene.

        Muhammed Esed Meali
        ve yeryüzünü, onun (uçsuz bucaksız) genişliğini!

        Suat Yıldırım Meali
        Yer ve onu yayıp döşeyen,

        Süleyman Ateş Meali
        Yere ve onu yuvarlayıp döşeyene andolsun.

        Şaban Piriş Meali
        Yere ve onu yayana.

        Ümit Şimşek Meali
        Ve yeryüzüne ve onu yayıp döşeyene,

        Yaşar Nuri Öztürk Meali
        Yere ve onu döşeyene.

        Yusuf Ali (English)
        By the Earth and its (wide) expanse:

        M. Pickthall (English)
        And the earth and Him who spread it,

        Bunların hepsi zaten arapça hakkında bilgisi olmayan kişiler, bir Bilal çok bilgili bu hususta. 🙂 Aptal mısın nesin sen yahu 🙂 Benim bu konuyu tartışmak için Arapça bilmeme ne gerek var. Zaten bilenlerden aktarıyoruz mealleri.

      • elevation dedi ki:

        Bir siteden alıntıladığım üstteki mealler arasında sadece Edip Yüksel ve Süleyman Ateş “Yuvarladı” diye çevirmişler. Malumunuz bu iki kişide Reformist diye adlandırılan gruba giren sözümona müslümanlar. İslamı modernleştirme adına olsa gerek, ayette olmayan yuvarladıyı yaydının yerine kullanmışlar. Rahatsız olmuşlar ki, diğer meallerin arasında sırıtıyor çevirileri 🙂

      • bilal dedi ki:

        Gösterdiğin mealciler ” İBN ABBAS’TAN ” daha mi iyi bilirler ??? İbn Abbas hem sahabe
        hem de en büyük alimlerdendir. Bu gösterdiğin mealler ise,birbirlerinin kopyası gibdir.
        Mantıklı olalım ! Neden farklı kelimeler olan ” طحي == بسط == دحي == Hepsi aynı anlamda
        olsun ??? Çünkü arapçaya tam vakıf olmayan biri öyle çevirmiş ya,hepsi de ona bakarak aynen devam etmiştir.!!! İBN ABBAS islam aleminde en muteber sahabe ve alimdir. Fa-
        kat ne yazık ki,melacilerimizin bu konudaki ibn Abbas’ın görüşünden haberleri yoktur.!!!
        El Cami’u li Ahkamil Kur’an c/ 10 / s./ 320 de İbn Abbas ve Ebi Amr’ın konu ile ilgili ayetin
        açıklamalarına yer verilmiştir.!!! Beni yalnış mealler değil,kur’an’ın orjinalı ilgilendirir. San-
        ki söz konusu meallerden haberim yoktur diye bana gösteriyorsunuz.!!! Bu mealcilerin İbn
        Abbas’ın konuyla ilgil tefsirinden haberleri olsaydı belki böyle yapmazlardı. Hz.Peygamber
        zamanında yaşayan büyük sahabe ve alim İBN ABBAS’DA MI REFORMİSTİ:??? EBİ
        AMR’DE Mİ REFORMİSTİ ??? Bu görüş sadece bana ait değildir.!!! Ben de ayetin orjinal
        metnini büyük alim ve sahabe olan İBN ABBAS gibi anlıyor ve doğrusu da bu dur diyo-
        rum.!!! Bunun uyanıklıkla ne alakası verdır.? Arapçaya tam vakıf olan bir insanın,bu farklı
        kelimelerin aynı anlamda olmadığını bilir.!!! Ben,arapça bildiğim için ayetin orjinalına bakı-
        yorum,sen ise orjinalına değil,yalnış meallere bakıyorsun,hangimiz aptal.???
        Ayetin orjinal dilini bilen mi yoksa bilmeyen mi ??? Ayetleri orjinalından açıklayan mı,
        yoksa bunu bilmeyip de yalnış meallereden istifade eden mi ? Bir kaynağın orjinalı varsa
        ona mı baş vurulur,yoksa hakkında yapılan yanlış meal ve yorumlara mı ???

      • elevation dedi ki:

        Tefsirle konunun ne ilgisi var. Meale bak sen, doğrudan kelime kelime çevrimine. Tefsir ayetleri yorumlamaya dayanan uyduruk bir şey. Ayette açıkça yayıldığından, döşendiğinden felan bahsediyor.

        Mevzu arapça-türkçe çevirisi değil, arapçanın latin alfabesi kullanmaması. Bu nedenle sorun oluyor.

      • Gürkan dedi ki:

        O zaman “ateist” değil “deist” olsan gerek.

  12. Mustafa dedi ki:

    Arkadaşımız yukarda Enam-163,Araf-143 ve Ali imran-67 den ilk müslümanlar olarak çelişki var demiş ( kusursuz) Kur’an için. Fakat müslüman teslim olmuş demektir. Hanif dininde ilk müslüman Hz. İbrahim İslamda Resulluhtır(sav). Her peygamber belli bir zümreye gönderilmiştir. Müslüman kelimesi genel isimdir. Her peygamber belli bir zümrenin ilk müslümanıdır.
    Üzülüyorum size…

    • berk çakan dedi ki:

      o zaman nie her dinden inanışa müslüman denmior da hrıstiyana hrıstıyn denior.

      • FERHAT dedi ki:

        illa çarpıtacan demi müslümanlık genel bir isimdir diyor ama sen ordakı anlam yerıne bır yer bulsamda saptırsam nıyetındesın nıyet neyse ona göre yasar ılk önce bır nıyetı duzelt öyle tartısmaya gir

      • berk cakan dedi ki:

        tamam işte müslümanlık genel olarak yönelmeyse nie sadece islama inananlara denior da dier dini inanışlara da müslüman denmior

      • Umut dedi ki:

        Allah’ın dini İslam dır Hıristiyan’lık Musevilik Müslümanlık birer şeriat olup İslamın son ve kati şeriat’ı Müslümanlıktır yani diğerleride İslam dinidir tabi Allah katında

      • Cumali Tatlı dedi ki:

        yahudimusanın dinine
        hristyan isanın dinine
        müslüman ise muhasmmedinm dinine inanan yada yönelen anlamına gelir.

        Berk arkadaşım bu 16. dak. suren videoyu izlemeni tavsiye ederim.
        Bende kendime bu yahudi, hristiyan bilmem vs bu dinler nerden geliyor diyordum. cevabu burda.

    • Fikret dedi ki:

      yok yok üzülme ibrahim muhammedten önce binlerce sene vardi ve odami müsülmandi yahu sizde hicmi akil diye bir sey yoktur insan bukadarde aptal olabilirmi.

      • Cumali Tatlı dedi ki:

        asıl sen o kadar aptalsın ki adamın ne demek istedigini bile anlamamışsın 🙂
        anlayana kadar defalarca izle.

  13. Mustafa dedi ki:

    Araf-54 Yunus-3 Hud-7 Furkan-59 evrenin yaratılması 6 günde meydana gelmiş der Yüce Allah. Sizin dediğiniz Fussilet9/12 ayetine biraz dikkat et sayın kardeşim sana ilk bakışta 8 gibi gelsede İsteyerek veya istemeyerek buyruğuma gelin dedi, onlar da isteyerek buyruğuna geldik dediler” sözünden yerin yaratılışı sürerken göklerin de yaratıldığı anlaşılır. Böyle kusursuz bi kitapta kusur aramak çok yanlış.

  14. Sançar dedi ki:

    Ben samimi bir müslümanım..Burada yazılan -sözde- çelişkilerin bir çoğunun cevabını verebilirim..Ama önemli olan inanmayanlara da saygı göstermek..Konuyu inceleyen kişi meseleye ciddi yaklaşmış..Hakarete başvurmamış..bu sebeple yazı gerçekten ilgi çekici..
    Ama anlayamadığım; Ey

  15. Sançar dedi ki:

    Ama anlayamadığım; Ey Ateistler.. eğer Tanrı yoksa gerçekten,bu yaygara niye?? neden bu kadar emekle siteler kuruyor,kitaplar yazıyorsunuz?? Diyelim ki budistler 2 sene sonra kaplanların dünyayı yok edeceğine inansınlar,,herhangi bir müslüman endişeye kapılır mı?? kitaplar yazıp bu olayın gerçekleşemeyeceğini anlatır mı..hayır..ciddiye bile almaz..çünkü budizmin hakikat olmadığına dair İNANCI vardır..Eğer sizde tanrının olmadığına dair bir İNANÇ taşıyorsanız bırakın bu hurafeci(!) Müslümanlarla uğraşmayı..kendi işinize bakın..Gerçek ateistler,,ateist olduklarını söylemeye dahi lüzum duymazlar..Siz ise Allah yoktur derken bile Allahın varlğını isbatlıyorsunuz..
    Arkadaşlar lütfen samimi olun:
    Ateist misiniz yani Tanrıya inanmıyor musunuz..
    Yoksa Tanrı ya olan DÜŞMANlığınız yüzünden mi Tanrı yoktur diyorsunuz??
    Saygılar

    • Neo dedi ki:

      Neden yaygara kopmasın? Bu bir hayatta kalış meselesi haline gelmiştir. Adam allahın adaını alıpta kendini sağda solda bombayla patlatıyorsa eger can güvenliğin tehlikede demektir. Önce can sonra canan. Önce benim selametim sonra allah gelir. Ben burdayım yaşıyorum varım görülüyorum gerçeğim ama o nerede? Masallarda…

      • Seyyid dedi ki:

        onu görseydin bu inkarcılığın olurmu sanıyordun? Güzel kardesim dünyada bir sürü cahil ve müslüman olan adam var. Daha ayın dünyanın uydusu olduğundan haberdar olmayan bir sürü insan var. Bomba patlatanlarda aslın kendisinden haberi olmayan ve tamamen dolduruşa gelmiş insanlar topluluğudur. Suçsuz bir insanı öldürmek ve intihar etmenin hükmü kuranda apaçık ortadır. Müslümanlık hakkında bir eleştiride bulunacaksan eğer bunu kitabın üzerinden yapmaya çalış. Bunu unutma ki kardeş, gönülden Allaha bağlı olan bir müslüman tüm kötülüklerden uzak olur.

    • arya dedi ki:

      budist örneğine itiraz ediyorum.mesela madem evrim yok neden müslümanlar evrimin yokluğunu açıklamak için bu kadar didiniyorlar?

      • Seyyid dedi ki:

        Peki cennet ve cehennemdekilerdemi sizce evrimle oluştu? Şu anda evrimmi geçiriyorlar?

    • dinle.hele dedi ki:

      Sorunun Allah dusmanligi oldugunu dusunmuyorum. İnanmayan biri icin Tepegozlere dusman olmak da anlamli degil. Yine hic kimsenin Ilyada destanina bu denli organize karsi durduguna rastlamadim.
      Birileri eline Ilyada destanını ya da Hamurabi kanunlarını alsa ve Dunyayı bununla yonetmeye kalksa baska.
      Saygılar

  16. mustafa dedi ki:

    Kuranda çelişki falan yok siz dangalak dangalak kafanıza göre kendi egolarınıza göre yorumlarsanız sonuç isteğinize gör çıkar.siz ne sinizki kuran gibi değerli bir kitaba tutatsızlık lar var diyecek kadar kendinizi bi halt sanıyorsunuz.ALLAH ŞÜPHESİZ HERŞEYİ GÖRÜP BİLDİĞİ GİBİ SİZİNDE CEZANIZI VE GAZABINIZI ELBETTE VERECEKTİR…

  17. kfdsjhds dedi ki:

    ınanclı bı ınsan olarak bu yazıyı okuyup cok etkılendım ve ateis olan kişiye acaba yok olma duygusu acı vermıyor mu ben bunu cok merak edıyorum [gercekten merak edıyorum yanı yok olma bı sey dusunememe ) bu konu da benım soylemek ıstedıgım tek sey benım ınandıklarım boş ise en fazla 70 yılımı harcadım bosuna ya değilse _?

  18. oktay dedi ki:

    gerçek bir ateist olarak diyebilirim ki;
    çelişli olarak ifade edilenlerin yarısı doğru olmakla beraber diğer yarısında çelişki yoktur.
    biraz fazla didiklenerek çelişki olmayan kısımlarda çelişki gibi gösterilmiş. sorulursa hangileri olduğunu söylerim.

    • taha dedi ki:

      sana yemin ederim dikkatlice okursanız araştırızsanız bir tane bile çelişki olmadığını görürsünüz

      • vicente dedi ki:

        Adamlar zaten hepinizden çok okuyor daha ne okusun. Açıp biraz da siz okuyun 😀

  19. hacer dedi ki:

    bukadar sacmalıgı ahmaklıgı zırvalamayı yazarken hıcmı dusunmedınız nekadar acız ve zavallısınız ahmaksınız kuranı sadece maddı cıkarlarınız dogrultusunda kullanmaktan onun ne kadar mucızevı bır kıtap oldugunu anlayamamıssınız BUNUN YANINDA O MUCIZE SAHIS OLAN SEVGILI MUHAMMED MUSTAFA(SAV)MI anlamanızı asla beklemıyorum tabııkı hepınıze sıddetle lanet edıyorum ALLAH ve ınanmadıgınız o azaplı gunle karsılastıgınızda sızınle yuz yuze gelmeyı o azapla kıvranırken sızı gormeyı cok ıstıyorum ALLAH NURUNU TAMAMLAYACAK…….

    • Oya dedi ki:

      Sende belli başlı islamdan nefret etme nedenleri haline gelmişsin. Eger Senin gibi lanet eden düşmanlık güden biri müslümansa ben bu gezegenden degilim heralde. Madem inanıyorsun doğru yoldasın Cennete gideceksin peki neden bu kadar yaygara koparıyorsun lanet ediyorsun aşağılıyorsun ? Azabı belkide sen şu an dünyada çekiyorsun öte tarafa ne gerek kalmışki sana…

  20. ceyda dedi ki:

    öncelikle çelişkiler(sözde) denerek verilen örneklerin çoğu kelime benzerliklerinden kaynaklanan fakat cümle içersinde bakıldığında anlam farklılıkları olan şeylerdir. buna yazıyı hazırlayan arkadaşımız ganimet olarak verdiği örnek gözterilebilir. ayetlerin genelindeki anlama bakıldığında tüm taşlar yerine oturur. bakmak isteyip istememektir önemli olan. aynı zamanda hitap anlamında bazı kafa karıştırıcı durumlar yaşanabilir bu Kur’an’ın anlatımına ne kadar yaklaşırsanız o kdr kaybolur. kesin ve yoruma açık ayetler mevcuttur fakat salih bir bilinçle yaklaşıldığı zman Kur’an içindeki sırları size açmaya başlayacaktır ancak. Alimlerin ayetlere farklı yorumlar getirebilmesi kişinin ayetleri okurken sahip olduğu derinlikle alakalıdır. ve mükemmel bir kitapta bu derece yanlış değerlendirme yapabilmek her yiğidin harcı değildir. çok uğraşılmış emek verilmiş doğrusu..
    inanmıyorum diyerek Allahın size vermiş olduğu sorumluluklardan kurtulma yoluna gitmek elbette en kolayıdır.
    yazıyı hazırlayan arkadaşın Kur’an ilmine ne derece vakıf olduğu tartışılır. ki olmadığı ortadadır.
    Allah hidayete erdirsin ki kaybedenlerden olmayın.
    Amin..

  21. Veli Kaynak dedi ki:

    ben şundan bahsedicem allah bu kadar buyuk guc olarak bahsedılır islamda ve butun dinlerde hemen hemen ogrenmek istedigim şey şudur; Mademki allah bu kadar buyuk güçtür neden bir cok din ortaya atma geregı duyuyor ve din savasları cıkıyor ınsanlar bırbırını olduruyor neden yalnzca 1 tane deıl egerkı dersenz bana ılk ınsanlık ıle sımdıkı arassında fark war
    degısen ınsanlıga gore dın gonderdıyse son din islam olması cok sacma gelecekde ınsanlar yıne degısıcek we bıze atese tapmak nasıl sacma gelıyorsa onlarada islam sacma gelıp gulucekler we ınsanları ozamanda koyun gıbı yonetebılmek ıcın ortaya bır guc buyuk bır yalan atmaları gerekıcek buda yine din uzerıne olucakdır. Ben 15 yasımda ezan okudum 15 yasıma kadar kuran kurslarına gıttım suan yasım 21 we 18 yasımdan berı ınanmıyorum bu nasıl oldu okuyarak bısıyler elde ederek ustune koyarak ve burdan da soylmek ıstedıgım sudur arkdasların bazısı bukadar acık ve net bı sekılde onune koyulan ornegı hala ret etmesıdır bana cok komık gelen bır durumdur bu 🙂 wlkynk@hotmail.com din ve allah uzerıne sabaha kadar konusabılırım onun ıcın bu adresı eklemenız yeterlı olucakdır.

    • FERHAT dedi ki:

      VARSA DAHA İYİSİNİ YAZABİLECEK YAZSIN YÜCE ALLAH MEYDAN OKUYOR. AMA SİZİN ÖNUNUZDE AYDA İKİYE BÖLÜNSE MEZARDAN İNSANDA DİRİLSE SİZ İMANA GELMESSİNİZ. HER ŞEY BİR TESADÜF SİZE GÖRE BİLİMİN TEMELLERİ O ÇELİŞKİLİ DEDIGINIZ KUTSAL KİTAPLA ATILDI. BİLİMSE BİLİM İÇİNDE BİNLERCE MUCİZE VAR. İSLAM DİNİNİN KURAN VEYA PEYGAMBER EFENDIMIZIN(SAV)İNSANLIK İÇİN YAPTIGI İYİLİKLERİ GÖRMEZDEN DAHA NE KADAR GELECEKSINIZ.KİMİ SATANİS OLUR ÖBURU ATEİST OLUR.ATEİSTLİK RAHAT TABİ ÖZGÜRÜM DİYORSUNUZ. AMA BUYUK YANILGI RUH BEDEN KAFESINDEN AYRILACAK ÖLUM BİR YOK OLUŞ DEĞİLDİR. ATEİSTLERİN EN BUYUK HEDEFİ İSLAMDIR. ÇÜNKÜ İSLAM BOZULMAMIŞ TEK DİNDİR. ŞEYTANINDA EN BUYUK HEDEFİ İSLAMDIR. İSLAM İNSANLAR İÇİN BİR KURTULUŞ ŞEYTAN İÇİN BİR REZİL OLMA KORKUSUDUR. SAFINIZI IYI SEÇİN MANTIKLI DÜŞÜNÜN ÇÜNKÜ ÇOK GEÇ OLABILIR.

      • Ahmet dedi ki:

        Ay bölünürse gelecem ben imana rahat ol 😀
        Dünya geneli istatistik araştırması mı yaptın da ateistlerin en büyük hedefi islamdır diyip üstüne islamı yüceltiyosun 😀 edit

    • fatih dedi ki:

      sevgili arkadaşım seni ve senin gibi birçok insanı inkara sürükleyen bilgisizlik ve ön yargılarınızdır.ilk olarak Allah neden bir çok din göndermiştir.yüce yaratıcı insanın varoluşundan kıyamete kadar varoluş gerçeğini ve bu gerçeğin gereklerini açıklamak üzere yine insan olan peygamberlerini görevlendirmiştir.bir çok din göndermesi söylemine gelince yüce yaratıcı kimi peygamberlerine sahifeler şeklinde kimi peygamberlerine kitap şeklinde emir ve yasaklarını tebliğ etmiştir.fakat bu nicelik bir farklılık olsun diye değil aynı gerçeklerin dile getirilmesi içindir ki anladığım kadarıyla insan kaynaklı felsefi akım ve inanç sistemlerinide bu katagoriye koymuşsun.bunları ekseriyetinin böyle bir iddiası yoktur tüm peygamberler itikadi olarak Allahın varlığı birliği yaratılış gerçeği,ahiret ve hesap, kainat ,canlıllar ve canlılar arasındaki insanın konumu hususunda aynı gerçekleri dile getirmişlerdir.fakat burada yorum yapan islam karşıtı arkadaşlar bundanda bihaberdir.bazı yorumlarda referans alınıp yazılan bilgiler tahrif olmuş incil ve tevrattan alınmıştır ki aslınada inanırız..tevratın ve incilin tahrif olduğuda tarihi bir gerçektir(bakınız iznik konsülü)zaten kuran,ın bize telkin ettiği Allahın varlığı birligi kudreti zati ve subuti sıfatları insanın var olma sebebleri yaratan karşısındaki sorumlulukları kainatın yaratılışındaki muhteşem güzellik hesap gibi geçekler(tabiiki burada dile getirmediğim gerçekler)aklımın bana telkin ettkleridir.

  22. anorian dedi ki:

    tabiki başka din çıkartacak öyle olmasa iyi ile kötü nasıl ayırt edilecek. edilecek ki cennete ve cehenneme koyulacaklar ahiret günü belli olacak.allah bizi sınıyor.biz dünyaya sınav için getirildik.ruhlarımız daha bizler yaratılmadan allahu tailaya söz vermiştir ki sözünden çıkmayacz diyerek.işte buradan sonra allahımızın bizi sınaması söz konusu olmuştur.dünyaya getirildik ve ölene kadar sınanıyoruz.yemin ediyorum siz inanmayanlar kıyamet günü nasıl o azap içinde kavrulacaksınız.diyeceksinizki allahım keşke sözünden çıkmasaydık keşke sana iman etseydik KEŞKE BİZE BİR ŞANS VERSENDE 1 AN OLSUN DURMADAN SANA İBADET ETSEK İMAN ETSEK DİYE YALVARACAKSINIZ EY İNANMAYANLAR.O GÜN GELDİĞİNDE YEMİN EDERİM BUNLARI HARFİ HARFİNE DİYECEKSİNİZ.KIYAMETTEN SONRA HESAP BAŞLAR.EY İNANMAYANLAR ONDAN SONRA EBEDİ CEHENNEM AZABINI ÇEKECEKSİNİZ.O KORKUNÇ ATEŞİN İÇİNDE YANARKEN SUSUYACAKSINIZ CEHENNEMDEKİ MAHLUKLAR SİZE SU YERİNE ZIKKIM DENİLEN CEHENNEM ATEŞİNDEN OLUŞAN SU MAHİYETİNDE BİR İÇECEK VERECEKLER.HER İÇİŞİNİZDE ACI ÇEKİP SUSUYACAKSINIZ EY İNANMAYANLAR SİZE SESLENİYORUM.EN AZINDAN NAMAZ KILMIYACAKSANIZ EŞHEDÜENLAİLAHE İLLALLAH VE EŞHEDÜENLE MUHAMMEDEN AHDÜHÜ VE RESULÜH DİYEREK ÖLÜN.

  23. nur dedi ki:

    okudum ve okudukça dehşete düştüm Allah’ın varlığının,birliğinin delilleri bu kadar aşikarken bu kadar çaba bu kadar gayret ne die…kulluk vazifesi mi nefislerinize ağır gelen…en küçük böcekte bile bulabilirsin cvbı..Hangi profesör (haşa) yoktan bi böcek yaratabilir??onun içine o kadar cihazat yerleştirebilir??yada hangi biriniz??hepiniz bir olsanız bi sinek kanadını bile halkedemezsiniz.çünkü acizsiniz..kendinize bi bakın!tabiat mı yarattı bizi!!kendi kendimize mi olduk yoksa!!bediüzzaman hazretlerinin verdiği güzel bi misal;(kendi anlatımımla yazıyorum)bi ilaç yapımını düşünün bi kavanoz var ve bi rüzgar esiyor 1.3mg birinden …..5.8mg.birinden 3.2mgbirinden…birleşip bi ilaç oluşuyo kim inanır böle şaçma bi tesadüfe..(anca akıl göz kör olanlar)aynen öylede bu kainatta bulunan hiç bir şey tesadüfi ve başı boş değildir…bu kadar muntazam yaratılmış olan insan 60-70 senelik ömür için mi yaratılmış…inşallah kalpleri ve gözleri mühürlenmiş olanlardan olmayıp GAFLET UYKUSUndan uyanırsınız..RABBİM HİDAYET NASİB EYLESİN…

    • berk çakan dedi ki:

      yoktan canılı yaratıldı güzelim

      • lc1d18 dedi ki:

        Kim yarattı? SİZ değil mi? Bu şartlar bu şartlar bu şartlar… bi kaç malzeme 150 kV elektrik. Hadi canım sende değil 150 kV 1 kV bile insanı öldürmeye yeterlidir.
        Kim yarattı?

      • Cumali Tatlı dedi ki:

        Tur ayet: 35 Acaba onlar herhangi bir yaratıcı olmadan mı yaratıldılar? yoksa ”Kendilerimi yaratıcıdılar” ?

        Yerinde oldu sanırım :)))

  24. muhammet fatih akçay dedi ki:

    Arkadaşlar bu kişi Allahtan ve onun Kuran’ından anlamadığı anlam farklılıklarını çelişki diye koymuş. Allah da zaten peygamberimize bazı insalara hidayet erdiremeyeceğini söylemişti. bu kişiyi düşündüklerinden dolayı suçlayamayız. Allah hidayet vermeyince olmuyor. Allah hidayet nasip eylesin demekten başka bir şey diyemiycem

    • berk çakan dedi ki:

      her şeyui llaaha bağlıyacaına cevap ver

      • Mehmet Oğuzhan Özoğlu dedi ki:

        ben cevap verebilirim. hangisine isterseniz. “ahlak” ve “akıl” çerçevesinde olmak kaydıyla. ben tüm inançlara tarafsız olarak yaklaşıyorum. ama şu yukarıda ki kuran tercümeleri beni güldürdü doğrusu. arapça açısından çok yanlış tercümeler var ve bunlar çelişki gibi görünüyor ve aslında evet, çelişkili…. bu tercümeler gerçekten çelişkili…

      • Serap Emre dedi ki:

        belki bazıları kötülük için yaratıldı belki…herşeyi mükemel olsaydı dünyanın bi anlamı kalmazdı…farkındamısınız bazıları iglik yapmamkla cezalandırlmış dünyada…..yasaklı meyvadan sahte insan sahte meyvadanda yalan dünya olur…bi samimiyet testini bile geçemeyen insan oglunun dünyayla cezalandırldıgından bi haber olması yazık…yaradılış amcın olabilecegin en iyi insan olmak….ve insanın ALLAHı içindedir.. en güzel din vijdandır…ne olursan ol ama önce insan ol…..herşey insanın emrine verilmiş…ama kendine mana arayan tek mahlukat insandır…..beni kendi suretinden yaratan deger veren ve sadece yol arkadşım o ve zaman ben öldügüm saman dirilecegim…..

      • samet dedi ki:

        berk allah seni müslüman yapsın he inşallahhhhh 😀

    • Umut dedi ki:

      Aslında buradaki inançlı arkadaşların ortak fikri diğerlerini kurtarmaktır bu da bence fıtrattır, yanmasınlar azab görmesinler diye çırpınıp duruyoruz işte, bize ne demek basit olsada bir an tereddüt etmeden belki bir ayda birkaç kişi kurtulur ümidi neyse o zaman şöyle diyelim;

      Rahman ve Rahim Olan Allah’ın Adı ile.
      De ki: Ey kâfirler, Sizin taptıklarınıza ben tapmam. Siz de benim taptığıma tapıcılar değilsiniz. Ben asla sizin taptıklarınıza tapacak değilim. Siz de benim taptığıma tapacak değilsiniz. Sizin dininiz size, benim dinim banadır.

  25. Mantık dedi ki:

    Benim sadece Tanrı inancı olanlara bir soru olacak.Hep konularında bahsederken ve bir çok ayettede bu şekilde beelirtilmiştir.Dünya ve dünya dışı düzen muazzam bir şekilde kusursuz yaratılmıştır.Yani bukadar mükemmel bir şeyin elbette bir yaratıcısı olması gerekir diye düşünüyorsunuz doğal olarak.Tamam kabul ediyorum sözlerinizi Bu kadaaaarr kusursuz bir düzeni bir yaratan vardır çünkü mantık el vermiyor kendiliğinden oluşmasına.Şimdi soruma geçiyorum Madem evren ve dünya yapısı kusursuz ve onu tanrı yarattı peki Bunlardanda kusursuz mükemmel varlık olan TANRIYI KİM YARATTI? (şimdi bana o yaratılmadı zaten vardı gibi bir düz mantıkla yanaşmayın lütfen unutmayın sözünüzü her mükemmel şeyin arkasında bir yaratıcı var??)

    • Anorian dedi ki:

      Allah doğurulmamış ve yaratılmamıştır.Bu konuda allah beni düşünmenize sizlerin aklı ufku zekası fikri yetmez diyor.ve siz inanmayanlar her sözün arkasına sığınıpta dini bir kolundan tartışmak sorular ile aşağılamak ve kendi özünüzdede inanmadığınız şey olan herşeyin tesadüfen yaratılmış olması terimini kullanmayı çok iyi biliyorsunuz.ama bu bilgileriniz size ahirette yaramayacaktır.o kadar gaflet fenalık ve azgınlıklar içerilerindesiniz ki çok yazık.ALLAH ISLAH EYLESİN.

      • FERHAT dedi ki:

        hem senın sordugun sorunun sorunun cevabı olsa onu yaratanı kım yarattı bu sorunun cevabı bitmeyecektır bu soru sılsıle halınde devam edecektır. bu soru seytan vesvesesidir. hem dusunsene ne kadar mantıksız.

      • berk cakan dedi ki:

        işte bu yüzd3en pekçöok konuyu fazla kurfcalamamak iyidir

    • ramazan dedi ki:

      bu soruyu kimsenin cevaplayabileceğini sanmıyorum ama saptırabilirler

    • blacksmoke dedi ki:

      tanrıyı kim yarattı diyorsunuz da, size kalırsa da kainatı tesadüfler yarattı, peki o tesadüfleri kim yarattı onuda tesadüfler yarattı dersen bu aynen şuna benzetirim. “eski zamanda bilim adamı dünya yuvarlaktır demiş, yaşlı bir kadında hayır dünya düz tepsi gibidir altında kaplumbağa vardır, bilim adamı gülmüş peki onun altında ne var. kadın da onun altındada ve devamlı üst üste kaplumbağalar var demiş.

    • lc1d18 dedi ki:

      Bu nedensellik nereye kadar gider? Dünyanın en yüksek tepesinden(everest tepesi) daha yüksek tepesi neresidir? Tanrıyı kim yarattı sorusu sorulmadan önce buna cevap aranmalıdır!
      Buyrun kısır döngüye. İnsan kimden geldi? Primatlardan!(Ağırlıksız, kütlesiz, hacimsiz bi akıl nasıl olmuş orasıda muamma!) primatlar nerden geldi şundan, şu kimden geldi, şunlardan. Şunlar kimden geldi? Bakteriden.
      Bakteri kimden geldi(Bazıları köpük evrenlerden yada paralel evrenlerden geldiğini söylüyor. Buna burda rastladım. İlk bakteri yaratıldıMIŞ!)? İşte onu şimdi insanlar yaratmış.
      İnsanlar kimden geldi?

    • abdullah dedi ki:

      evreninin kusursuz ve muhteşem bir düzen ile yaratıldığının farkına varabildiysen onun tesadüf eseri olamayacağınıda anlamış olmalısın ki bu varsayımla hareket etmişsin . bunu bilen bi insan , yaratanın daha önce yaratılmamış mutlak yaratıcı olduğunu anlayabilir . çünkü önce kelimesi geçmiş zamanı ifade ederki zamanıda yaratanın mutlak yaratıcı olduğu anlaşılır .

    • Ferda Yamanoğlu dedi ki:

      TANRIYI KİM YARATTI?
      Doğru bir soru.Bu sorunun cevabı Big-bang’da saklı.
      Big-bang iki şey kanıtladı.Birincisi,Evrenin bir başlangıcı olduğu,yani yaratıldığı.
      İkincisiyse,bilimin acizliğini itiraf edip,Big-bang öncesine geçemediği.
      Yani TANRIYI KİM YARATTI,sorusuna cevap vermek için Big-bang öncesine geçmemiz gerekiyor.

    • iman dedi ki:

      Mükemmel olan zaten yaratıcının varlığıdır!
      Mutlak varlık!

      Başka her şey mahluk yani sonradan yaratılmış.
      mahluk ile arasında hiç bir bağlantı benzerlik vs kurulamaz!
      senin bedenin sana, zamanın sana, görmen, duyman, ihtiyaç halinde olman vs sanadır!
      Yaratıcı ile bunlar arasınsa hiç bir münasebet yoktur.
      Anlaşılamaz! kavranamaz! ama anlaşılmazlığı çok kolay anlaşılabilir!
      Kavranılamazlığıda öyle… hemde çok kolay…
      Sonsuzluğa bak mesela

      Anlayamazsın açıklayamazsın ama kabul edersin işte dinin de özü şehadetin anlamı budur. kabul edersin daha da doğrusu kabul etmek zorunda kalırsın akıl buna mecburdur.
      Sonsuzluğu düşünen akıl kapasiteli olduğunu hemen anlar yani kendi kapasitesini sınırını anlar sonsuzluğu inkar edemeyeceğini ama aynı zaman da da anlayıp açıklayamayacağınıda anlar.

      Meselede zaten bu değilmidir?
      Mecburiyet vardır mecburiyet!!
      iman etme mecburiyeti, müslümanlığı kast etmiyorum o sonraki iş peygamber gelir tebliğ eder vs
      ama
      aklın imanı denilen bir iman, bir teslimiyet, kabul ediş.. inkara kalkışmanın aklın kendisini de inkar etmesi demek olan bir iman/mecburiyet

      salim bir kafa ile düşünün. kormayın devreleri falan yakmazsınız:) Göreceksiniz ki kendi aklınız sizi mecbur etmeye kalkışacak benlik ise tabi inkara devam edecektir. Kendisinin tanrısı yine kendisi olacaktır! Benlik bundan asla vaz geçmek istemez – ama bize verilen hedef benliğimizi aklımızın ve nakil yolu ile gelen inanç yardımı ile benliği/nefs i iman ettirmektir.

      selametle…

  26. inançsız dedi ki:

    beş vakit namazımı kılıyordum bir olay sonrasında yaradanın olmadığını olsaydı kullarının bu hale gelmesine müsaade etmiyeceğini düşündüm 28 yaşımda allahın var olduğuna inanmayı bıraktım, o günden sonra hiç bir psikolojik sorunum kalmadı şu an 50 yaşımdayım çok mutlu bir hayatım var çocuklarımda ateist, geçen bunalımlı 28 yıla acıyorum..

    • FERHAT dedi ki:

      düşünmeyi ve sorgulamayı bıraktın kolay olanı seçtin oysa dunyada ınsan dusunmelı dusunmeyeceksek bır hayvan gıbı yasayacaksak mutlulugumuzda bır hayvan kadar olur her basımıza gelen olaydan sonra dinsizligi sececeksek nıye yasıoruz kı. bu hayatta kutsal bısey yoksa tapılacak bır sey yoksa var olup yok olmak ıcın gelıp gıdıyorsak nıye yasıyoruz. ne için yasıyoruz sadece ev araba mulk içinmı dunyada bellı maddı sermaye bırakıp gitmek içinmi.bence o 28 yılına acıma sen dua et belkı ordan bır sey cıkarda senın ıcın umut olur Allah merhametlıdır affedıcıdır

      • berk cakan dedi ki:

        bu konuda dourru sölüosun ama şu var ki ilaqhi bir gücün var olup olmadıı senin yaptıın gibi matıkla çıkarılmaz

    • bilal dedi ki:

      Sayın İnançsız ! Eğer dediğin doğru ise, sen 28 yaşına kadar insanların dertleriyle ilgile-
      niyordun.İnsanların başına gelen maddi ve manevi sıkıntıları kendi başına geldiğini ade-
      diyordun. Dünyadaki haksızlıklar ve insanların başına gelen sıkıntılar seni rahatsız edi-
      yor ve insanları düşünebiliyordun. Yani insanca düşünüyor ve insanı meziyetleri benliğin-
      de taşıyordun. Zaten erdemli insan kendini düşündüğü gibi,bütün insanları da düşünür.
      Kur’an-ı Kerim’in Haşr Suresi 9. Ayetinde Medine’li Ensarların insanı özellikleri şöyle övül-
      mektedir.”……..ويؤثرون علي انفسهم ولو كان بهم خصاصة الخ ” …….Onlar,(Medine halkı ) kendilerine
      göç edip gelenleri (aç ve yoksul Mekkeli muhacirleri ) severler ve onlarla mallarını paylaş-
      tıklarınadan dolayı içlerinden bir rahatsızlık hissetmezler.Kendileri zarurat içinde bulunsa-
      lar bile onları kendilerine tercih ederler.” Evet : 28 yaşına kadar belki bu tür insanı özellik-
      re sahip idin,onları düşünüp,dertleriyle dertleniyor idin. Bu nedenle,kendini mutsuz hisse-
      diyor olabilirsin. Ama bu tür özellikler insanı erdemliklerdir. Eğer bir insan başkaları değil,
      sadece kendini ve midesini düşünüyorsa,artık o bütün insanı özelliklerini yitirmiş demek-
      tir. Şu an anlıyorum ki,ateist olmanla,o eski insanı meziyetlerini yitirmiş,hiç kimsenin so-
      run ve sıkıntısı seni ilgilendirmez ve sadece kendini düşünen bir varlık olarak yaşıyorsun.
      Yani bugün insanların başına gelen maddi ve manevi sıkıntılar eskisi gibi seni rahatsız
      etmiyor,kimseyi düşünmiyorsun,kimse senin umurunda bile değil,diğer canlı varlık alemi
      gibi düşünüyorsun. Bu nedenle,insanların başına gelen sıkıntılar karşısında duyarsız ka-
      larak kendini mutlu hissedebiliyorsun. Demek ki,insanca düşünmeyi bırakmışsın. Bugün
      sağlıklı düşünemeyen ve aklı dengesini yitiren hangi insana sorsan,o farkına varmadan
      mutlu olduğunu sana sezdirecektir.çünkü olayları sağduyusuyla çözemez. Başkaları dü-
      şünmeyanlar de bunlara benzerler. Şunu bilki, dünya imtihan sahasıdır. dünya cennet
      değildir.İnsanın inancı,düşüncesi ve yaşam tarzı ne olursa olsun,dünyada bir takım sıkın-
      tılarla insan karşı karşıyadır. Yüce Allah dünyayı çok güzel, temiz ve yaşanır bir hal-
      de yaratmıştır.İnsanlar Allah’ın emrine uyarak birbirlerine sıkıntı ve sorun yaratmazlarsa,
      güzel bir hayat yaşayacakları kesindir.Yüce Allah,kimsenin özgür iradesine müdahale et-
      mediği gibi onu bir şeyi yapmaya da zorlamaz.O, insanı özgür iradesiyle bu dünyada imti-
      han etmektedir. Onun emrine uygun yaşayıp,kimseye zarar vermeyene mükafat verecek-
      tir. O’na güvenip inanmayan ve yeryüzünde insanlara kötülük yapanlara da dilerse ceza
      verecektir. İyiler ile kötüleri bir kefede tutmak,adalet anlayışıyla bağdaşmadığı gibi,vicdanı
      ve mantığı bir yönü de yoktur.
      Evet; Bu gördüğümüz mükemmel evren (bu fizik alemi) bir raslantı ve tesadüf sonucu olarak
      meydana gelmesi mümkün değildir. Bu büyük eser (evren) mimarsiz,yaratıcısz,banisiz
      düşünülemez. Basit bir aspirin tableti kendiliğinden üretilemiyorsa, gece kondu bir ev ken-
      diliğinden oluşamıyorsa,bilgisayarın teknik mühendisi olmadan kendiliğinden üretilemiyor-
      sa,uçsuz bucaksız bu fizik alemi kendiliğinden nasıl oluşabilmiştir.? Evrenin ilk maddesini
      yaratıp,atomları reaksiyona geçiren ve evreni bugünkü duruma getiren,madde üstü bir
      müessir güç olmasaydı,ne evrenin ilk maddesi,ne de evreni oluşturan atomlar oluşurdu.
      Bugün her şey bir uzay boşluğundan ibaret olacaktı. Eğer kullandığımız bilgisayar, bir te-
      sadüf eseri olarak icad edildiğini ve teknik mühendisine ihtiyaç duyulmadan üretildiğini bize kanıtlayabilseniz,biz de, bu evren (haşa) bir tesadüf sonucu olarak ortaya
      çıkmıştır deriz. Evreni inkar etmeden,mimar ve yaratıcısını da inkar etmek mümkün
      değildir. Zira her eserin bir müessiri,her binanın bir banisi vardır. Bunun tersini düşün-
      mek ne bilimle,ne de akıl ve mantıkla bağdaşır. Ateistlik; bilimselliğin yöntem ve kuralların-
      dan yoksundur.Ateistlik; varsayım ve tahminlere dayalı olup,akıl ve mantığı bir gerek-
      çesi yoktur. O,tamamen (a,Priori ) felsefesine dayalıdır. Selamlar .

      • eyup dedi ki:

        inançlı olup din uğruna çaprazlama kol kesmektense inançsız olup kesmemeyi yeğlerim…öle videolar varki paylaşmaya içim elvermiyor….izleyenin ikinci kez izleyebileceğini sanmıyorum

      • eyup dedi ki:

        bu videoda izleyeceğin allah inancı olan bir çocuğun deistlere tanrının varlığını kanıtlamaya çalışırken aslında kendi sorduğu sorulara yine kendisinin cevap veriyor olması düşündüdürücü..http://www.youtube.com/watch?NR=1&feature=endscreen&v=q1lg10VhXUc ayrıyeten kuranın arapçasında tanrı veya tengri ismi geçmemesine rağmen meallerde kendilerine tanrılar edindiler demek başkası allah demiyor diye onun tanrısını küçümsemek ve hor görmek ne anlama geliyor tanrı veya tengri diyen insanda yaradıcının bir olduğunu söylüyor…işte bu durumda o insan senin allahına inanmamakla bir fazla dini reddetmiş oluyor….

        http://kuran.mollacami.com/ayetler.php?asn=2426 <<<<<<bu linkte ayet kendilerine izzet ve kuvvet kaynağı olsunlar diye birtakım düzme tanrılar edindiler…ayetin arapçasında tanrı varmı ..tabiki yok …nasılki ben varlığı bir olan yaradıcıya tanrı diyorsam ve varlık onundur diyorsam sende allah için aynı şeyi kastediyorsun….ama bu meallerle benim tengri bildiğim yüce tuttuğum ismi sen düzme tanrılar maelinde kullanırsan kendine düşman yaratırsın benim allahım senin tanrından büyük dmiş olursun…bu hristiyanlar içinde geçerli bir durum…..

        ali anlamına bak aliheten ilahlar dese sorun yok bir ilahı çok ilah görmek tabiki birlik makamına ters… hatta ve hatta aliheten derken kendilerine sahipler edindiler tapmak için en doğru çeviri olmalı……..ben yaradanın ismine kendi lehçemle bir isim yakıştırsam ramu desem allah demiyorum diye beni kafirlikle şuçlama hakkını kendinde bulmamalısın….çünkü bende bir olana inanıyorum…dilim arapça değil diye sen bunu bana dayatamazsın dilini öğremek zorunda değilim..

      • bilal dedi ki:

        HIRSIZA VERİLEN CEZA : Önleyici ve caydırıcı bir ceza olarak hırsız elinin kesilmesi,isla-
        ma göre hangi zemin ve şartlarda uygulanır ? İslamın öngördüğü adil ve kapsamlı ” Sos-
        yal Güvenlik ” proğramını bimeden aleyhte yapılan bütün yorumlar,haksızlık ve vicdansız-
        lıktır. KUR’AN VE İSLAMA GÖRE KONUN ANALİZİNİ YAPALIM : 1- Kur’an hukukunun
        yürürlükte olduğu toplumlarda genel,kapsamlı ve adil bir ” Sosyal Güvenlik ” proğramının
        uygulanması ve sosyal düzenlemelerin yapılması öngörülmektedir. Buna göre,her erkeğin,
        kadının ve çocuğun, (a) yeterli yicek ve giyecek, (b) yeterli barınak, (c) eğitimde fırsat ve
        imkan eşitliği,ve (d ) sağlık ve hastalık esnasında bedeva tıbbi bakım sahibi olduğu bir idari yapı ve proğram amaçlanmaktadır. Böyle bir yapının gereği,toplumun her üyesine,çalış-
        ma çağında ve sağlıklı iken üretken ve kazançlı iş sahibi olma hakkının; hastalık,dulluk,zo-
        runlu işsizlik,yaşlılık vaya küçüklükten doğan imkansızlık hallerinde ise,İslam hukuknun
        yürürlükte olduğu devlet tarafından bunlara yeterli beslenme,barınak,sağlık,eğitim vb.im-
        kanların sağlanmasıdır. İslam: kapsamlı ve adil bir sosyal güvenlik sisteminin oluşturulma-
        ması için 1400 seneden beri ” Zekat ” müessesini zorunlu hale getirerek,bunu islamın te-
        mel esaslardan birini saymıştır.Bütün varlıklı insanlardan,işverenlerden,ticari gelirlerden,
        sanayı ve zirai ürünlerinden ve yerüstü bütün kaynaklardan zekat zorunlu olarak çıkarılır.
        Ayrıca bütün yeraltı kaynaklarından ( petrol,doğalgaz,demir,çelik,altın,gümüş vs.) bunla-
        rın da ” beşte biri zekat ” olarak islam devleti tarafından toplatılır ve bununla herkesi kap-
        sayacak ” Sosyal Güvenlik proğramını” uygular. Yani herkese aş ve iş sahibi olma olanağı
        sağlanır. Kur’an; Herkesin malca eşit olmaya doğru gittiği,işsiz,aç ve zor durumda olmadı-
        ğı toplumun herkesiminin karnının doyduğu hatta zengin ile fakir arasındaki farkın bugün-
        kü gibi uçurum olmadığı aynileştiği bir ortam hedeflemekte ve öngörmektedir. Kur’an-ın ön-
        gördüğü sistemde fakir ve zengin arasındaki hem fırsat eşitliği,hem de ekonomik farklılık
        minimum düzeydedir.Yani hırsızlık için hiç bir sebep yoktur.Kur’anın uyguladığı sosyal gü-
        venlik proğramı ve öngördüğü ekonomik sistemiyle hırsızlık için bütün sebepler ortadan
        kaldırıldıktan sonra,bu ceza uygulanır.Kur’an-ın öngördüğü böyle bir sistem yoksa veya
        uygulanmıyorsa,hırsızın elinin kesilmesi kur’an’a taban tabana zıt ve aykırıdır. Hz.Ömer,
        kıtlık ve ekonomik krizlerin meydana geldiği dönemlerde hırsızlık yapanlara,hatta çalıştığı
        halde yeteri kadar ücret almayanlara bu cezayı uygulamamıştır. Ve ” İnsanların karnını doyurmadan onlardan kanunlara uymayı istemeyiz ” demiştir. Buna göre,tam anlamıyla
        sosyal güvenliği olmayan veya çalıştığı halde açlık veya yoksulluk sınırı altında olan bir
        insana bu ceza uygulanmaz.Çünkü çalıştığı halde yeteri kadar ücret almayıp hırsızlık ya-
        pana İslam Halifesi Hz.Ömer,ceza vermediği gibi,iş vereni suçlu bulup işçinin tekrar hırsız-
        lık yapması halinde hırsızlık yapan işçiye değil,ona yeteri kadar ücret vermeyen iş verene
        uygun bir ceza vereceğinin söylemesi,bu konuda bize örnektir. EVET : Şubat 2012 tari-
        hinde Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyunun yaptığı araştırmaya göre,4 kişilik açlık
        sınırı 973 TL. Yoksulluk sınırı ise 3.171.TL.dir. Hz.Ömer, çalıştığı halde yoksulluk sınırı
        altında ücret alan işçiye ceza vermeyişi,kur’an-ın en doğru uygulama şeklidir. Bundan ha-
        reket ederek,tam anlamıyla sosyal güvenlik sisteminin uygulanmadığı,hırsızlık yapan
        kişinin yoksulluk sınırı üzerinde bir geliri veya ücreti olmadığı durumda bu cezanın uy-
        gulanması başta kur’an-ı Kerime aykırı bir durumdur. Örneğin; bugün halkını aç,işsiz
        ve güvenlik sisteminden yoksun bırakan ve ülkenin bütün servetini gaspedip zimmetine
        geçiren bir kıralın, bu cezayi işsiz ve yoksul halkına uygulaması başta kur’an’a ve
        islam hukukuna taban tabana zıt ve aykırıdır. Kur’an’a göre yoksul halkın eli değil,
        halkın servetini çalıp gaspeden söz konusu kralın elinin kesilmesi gerekir. ÖZET
        OLARAK; Bu cezanın uygulanabilmesi için,kur’an-ın öngördüğü genel,kapsayıcı ve
        adil bir sosyal güvenlik sistemin uygulanması ve en az herkesin yoksulluk sınırı üstünde
        bir gelire veya ücrete sahip olduğu bir zemin ve ortamın bulunması gerekmektedir.
        Böyle bir ortam oluşmadan,bu cezayı uygulamak başta kur’an’a aykırıdır. Hırsızlık
        sebeplerinin tümü ortadan kaldırıldıktan sonra bu ceza uygulanır. Biraz Vicdanlı dav-
        ranalım; 30-40 sene çalışmış bir işçimiz veya memurumuz emekli olduğu gün aldığı
        ikramiye ve emeklilik tazminatını hırsız beyefendilere kaptırdığını duymayanlarımız
        yoktur. Bu hırsızı yakaladığımızda birkaç sene hapiste yatıralım ve tekrar serbest bıra-
        kalım. Bu kişi tekrar hırsızlık yapmayacak mı? Çalışanın ve zar zor geçinen eş ve ço-
        cuklarının bütün emeğini bir çırpıda çalan hırsıza ödül mi verelim ? Yoksa, kur’an’a gö-
        re genel ve adil bir sosyal güvenlik sistemini oluşturduktan sonra,bir gecede köşeyi
        dönmek isteyen hırsıza bu cazayı mı verelim ? Vicdanlı ve sağduyulu olan her insan,
        kur’an-ın öngördüğü bu ceza sistemini hak, adil ve yerinde bulur. Kur’an-ın öngördüğü
        sosyal güvenlik proğramının ve hukuki sisteminin yürürlükte olmadığı bu zamanımızda
        adeta hırsızlar toplumunda yaşıyoruz. Keşke hırsızlar sadece mal ve servetimizi çal-
        saydılar. Ama hırsızlık olayı ile,nice mağdur durumda olan insanlar,hırsız tarafandan
        öldürülüp,yaralandığı ve sakat kaldığı de bir gerçektir. Mağdur ve malı çalınan insan
        hırsız tarafından öldürüldüğü halde,hırsızı mı savunalım ?
        EVET: DÜNYANIN HUZUR VE MUTLULUĞU İÇİN; KUR’AN-IN ÖNGÖRDÜĞÜ
        GENEL VE ADİL BİR SOSYAL GÜVENLİK SİSTEMİNİN OLUŞMASI VE KUR’AN-IN
        EVRENSEL HUKUK SİSTEMİNE GEÇİLMESİ BİR ZARURATTİR: SAYGILAR:

      • eyup dedi ki:

        iyi güzel anlatmıssın ama rusya kominizmide halkına bunları vaadetmemişmiydi…sistemlerim mükemmelliği her insanı tatmin etmiyor ne yazıkki sistem insanların tekelinde mükemmele veya rezalete sürükleniyor..rusya kominizmindede eşitlik ön palandaydı ama bu kadar zengin rus milyarderi nasıl türedi hayret…araplar petrol zengini bazı ülkelerde ise bu esitliği sağlaman mümkün değil ne petrolleri var nede sanayileri…ayrıyeten bugün çoğu arap ülkesi islami görüş ile yönetilirken bu ayaklanmaların sebebi ne arap baharında…..para güç demek ama paraya yön veren insanlar ve yatırımcılar nüfusu çok olan bölgelere yatırım yapmayı tercih ediyor ucuza işci çalıştırmak vergiyi az vermek yatırımcının öncelikli hedefi…üretemeyen toplumların başına atatürkün geçnliğe hitabesi ders niteliğindedir…bağımlı olmaktan kendini kurtaramazsın ve kaleleri bir bir teslim edersin….neden devlet içinde devletçilik oynuyoruz bu ülke insanı neden 30 parçaya bölündü sanıyorsun zihinler neden paramparça eğer bir devletin toplumu birden fazla görüş ve fikir gruplarına bölünmüsse sebebi vardır….toplumun gücünü linç etmek demektir bu …eğerki bugün benzine zam geldi 50 milyon insan bir aylığına anahtarı kontağa sokmasın bakalım o benzin fiyatı öle fırlayacakmı ama bukadar bölük pörçük bir anlayış ile sizi biz kurtarırız masalı ile çocuk kandırılır….din dediğimiz olgu ile devlet yönetmek …bazı arap zihniyetliler derki islam olmasaydı osmanlı olmazdı bende diyorumki islamı osmanlı devralmasaydı islam 800 lerde biterdi….yani başı kapalı olmak kara çarşaflara bürünmek dinimi kurtaracak devletimi adam edecek bugün belki kara çarşaflar altında evlere fuhuş yapmaya giden bir dünya kadın vardır…istisnayi kişileri bundan ayrı tutarım ama iyi niyeti su istimal etmek çok zor bir durum değil..senin islam anlayısın hz ömerle sınırlı kalabilir. devlet yönetiminde herkesmi hz ömer islam zamanında devlet malını çarçur etmiş insanlar hz ömer zamanındada mevcut…heleki osmanlı viyana kapılarını zorlarken osmanlı devleti içindeki ayaklanmalar niyeydi şah ismail islamı daha iyi yöneteceği düşüncesi ilemi anadoluda gizli gizli şiir edebiyatı ile propaganda yaptırıp toplumu osmanlı ahalisi ve devletine karşı kıskırtıyordu….insan oğlu çiğ süt enmiştir insanın nankörlüğünü esitliklemi çözeceğini sanıyorsun…eşitlik olsaydı hayvanlar arasında olur birbirilerini yemezlerdi bazı insanların nefsi arzuları doymak bilmiyor….aslanlar otla doysa eşitliğe inanırım veya heryere eşit yağmur yağsa eşitliğe inanırım …sen dünya toplumunu din ile eşitleyemezsin herkes sevdiğiyle evlenmiyor buda eşitsizliktir….ve en enteresan yönüde diyelimki islam dini dünyaya hakim oldu sınav dediğiniz durumun dünyada bir hükmümü kalır…kurandaa altından ırmaklar akan cennet bahçeleri savaşla ele geçirilecek güzel beldeleremi işaret ediyor veya ganimet yoluyla elde edilen hatunlaramı….bilal güzel düşüncelerin var ama bundan 5 veya 6 sene evvel bende çok güzel dini savunan yorumlar yapabiliyordum hatta bir ufoloji sitesinden kovuldum görüşlerim kuranla irtibatlı olduğu için tasavvuf yönümde kuvvetlidir..bugüne kadar kimsenin elinde ufolara ait kesin bir delil yokken ortalık ufo kaynıyor neden inandırmak istiyorlar buna getirisi olduğu için ve merak uyandırmak için yoksa uzay için milyarlarca dolar harcaanıyor bu bütçe sağlanması lazım…bilim deneylerine ayrılan paralar hep devlet bütçeleriyle..halkın parası…..ben neden bir yaradıcıya inanmıyayım ama bir ayetin yetersizliği allahın sözleri olamaz bende blogta herne varsa çelişki denilen kendimce bir değerlendirme yapıyorum…kimseyede kızmamak lazım herkesin anlayışı bilgisi kadardır…

      • Syra dedi ki:

        Bilal,
        Farzedelim ki, eli kesilen kişinin masum olduğu ortaya çıktı. Bu kesilmiş eli allahu teala hazretleri geri ide edebiliyor mu? Bu duruma islamın bir çözümü var mı?

  27. Anorian dedi ki:

    Allahın kuranda belirttiği gibi ben inanmayanlara kulluk vazifesini yapmayanlara dünya da rahatlığa erdirip her istediklerini vericem ama ahiret günü geldiğinde onların hepsinin teker teker hesabını verecekler demiştir.işte üsste inançsız arkadaşın yazdığı gibi örneklerini görüyoruz.sadece gülüyorum o yazılanlara.AHİRET GÜNÜDE HATIRLATIRLAR BU YAZDIKLARINIZI SİZE.BAKALIM PİŞMANLIK FAYDA VERİCEKMİ O ZANMANDA.SADECE DENİLECEK BİR SÖZ ALAH ISLAH EDER İNŞALLAH.

    • bilal dedi ki:

      Sayın Syra ! Gayet mantıklı bir soru sormuşsunuz ! ” Hangi durumda el kesilmez.?.
      Kısaca bunun izahını yaptıktan sonra kanaatımca sorunun cevabı kendiliğinden çözülmüş
      olacaktır. 1- Herkesi kapsayan adil bir sosyal güvencesinin bulunmaması ve en az yok-
      sulluk sınırı üzerinde bir ücret veya geliri olmaması halinde el kesilmez. 2- Malı çalınan
      kşişinin, hırsızı affetmesi veya cezanın uygulanmasını istememesi halinde el kesilmez.Bu
      durumda hırsızın ekonomik durumu önemli değildir.Bu hırsız zenginde olsa eli kesilmez.
      Ve öyle inanıyorum ki,yakalanan hırsız mal sahibine affedilmesi için yalvarırsa,hiç bir vic-
      dan buna dayanmaz ve mutlaka hırsızı affedecektir.
      3- Hırsızlık olayı mutlka en az iki şahidin şahitliği veya bugünkü yanılma payı sıfır durumda
      olan bir kamera ile tesbit edilmemişse,el kesilmez. Zaten hırsızlık olayında öyle iki şahidi
      bulmak neredeyse imkansızdır. 4- Çalınan mal korunan bir yerde değilse,(kapı kilitli ve pencereler kapalı değilse.) el kesilmez. Yani pencere veya kapı açık ise,el kesilmez.çünkü
      ev sahibinin ihmalı söz konusudur.Eğer kapı veya pencereleri açık bırakmamış olsaydı,
      belki hırsızlık olayı gerçekleşmezdi. 5- Çalınan mal en az bir dinar ( 28 gr.altın veya değe-
      rinde) değilse el kesilmez.6- Ekonomik kriz veya işsizlik varsa zaten bu ceza askıya alınır.
      7- Hırsız tevbe eder,pişman olur ve durumunu düzeltmeye çalışırsa,eli kesilmez.
      MAİDE SURESİ 39.AYET : ” فمن تاب من بعد ظلمه واصلح فان الله يتوب عليه ان الله غفور رحيم الخ
      ” Kim bu haksızlıktan ( hırsızlıktan ) sonra tevbe eder ve durumunu düzeltmeye çalışırsa, Allah tevbesini kabul eder. ( günahını siler ve cezadan kurtarır) Zira; Allah çok bağışlayıcı ve esirgeyicidir. ” تفسير القرطوبي ” .. Öyle inanıyorumki yakalanan herhangi bir hırsız,elinin
      kesilmemesi için bu tevbe yöntemine başvurur.Neredeyse,islam hukukunda hırsız elinin
      kesilmesi olanaksız hale gelir.Bu cezanın yürürlükte olması,sadece caydırıcı ve öneleyici
      bir durum oluşturmak içindir.Amaç el kesmek değil,hırsızlığı önlemektir.
      8- Hırsız bulüğ çağına gelmemişse,hiç bir surette ceza verilmez. 9- Hırsızın akli dengesi
      tam yerinde değilse veya psikolojik bir durumu vs.varsa,hiç bir surtte bu ceza verilmez.
      10- Hırsızlık yaptığına dair yüzde yüz elimizde bir delil veya kanıt yoksa el kesilmez.
      Çünkü Hz.Peygamber devleti yönetenlere şöyle talimat vermiştir.” أدرؤا الحدود بالشبهات الخ
      ” Had ve cezaları şüphelerle düşürünüz.Eğer mücrimin bir çıkış yolu varsa salı veriniz.
      Zira devleti yönetenlerin bağışlamada yapacakları hata,hata edip de ceza vermesinde
      yapacak olduğu hatadan daha hayırlıdır.” diyerek çok titiz davranılmasının ve hatta yüzde
      bir suçlunun masumiyet şüphesi varsa bu cezanın uygulanmaması gerekir.En ufak, yüzde
      bir bile masumiyetine dair bir kanaat veya şüphe varsa,bu ceza düşer.
      İŞTE: BU ŞARTLARI GÖZ ÖNÜNDE BULUNDURDUĞUMUZ ZAMAN HIRSIZ ELİNİN
      KESİLMESİ NEREDEYSE OLANAKSIZLAŞIR. SELAMLAR.

      • Syra dedi ki:

        “herhangi bir hırsız,elinin
        kesilmemesi için bu tevbe yöntemine başvurur.Neredeyse,islam hukukunda hırsız elinin
        kesilmesi olanaksız hale gelir.Bu cezanın yürürlükte olması,sadece caydırıcı ve öneleyici” demişsin.

        Yahu böyle caydırıcılık mı olur. Kendi kendinizle çelişiyorsunuz. Hırsızlığı yap, sonra ben tövbe ediyorum de kurtul. Ya mağdur olan ne olacak. Bu resmen hırsızlığı teşvik etmek olur. Bilal, bakıyorum formundasın. bu seferde inanılmaz salladın… 🙂

      • eyup dedi ki:

        33. Allah’a ve Resûlüne savaş açanların ve yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya çalışanların cezası; ancak öldürülmeleri, yahut asılmaları veya ellerinin ve ayaklarının çaprazlama kesilmesi, yahut o yerden sürülmeleridir. Bu cezalar onlar için dünyadaki bir rezilliktir. Ahirette de onlara büyük bir azap vardır.
        34. Ancak onları ele geçirmenizden önce tövbe edenler bunun dışındadırlar. Artık Allah’ın çok bağışlayıcı, çok merhamet edici olduğunu bilin.
        35. Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının, ona yaklaşmaya vesile arayın ve onun yolunda cihad edin ki kurtuluşa eresiniz.
        36. Şüphesiz yeryüzünde olanların hepsi ve yanında bir o kadarı daha kendilerinin (kafirlerin) olsa da onu kıyamet gününün azabından kurtulmak için fidye verecek olsalar onlardan yine kabul edilmez. Onlara elem dolu bir azap vardır.
        37. Ateşten çıkmak isterler ama ondan çıkabilecek değillerdir. Onlara sürekli bir azap vardır.
        38. Yaptıklarına bir karşılık ve Allah’tan caydırıcı bir müeyyide olmak üzere hırsız erkek ile hırsız kadının ellerini kesin. Allah mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.
        39. Her kim de işlediği zulmünün arkasından tövbe edip durumunu düzeltirse kuşkusuz, Allah onun tövbesini kabul eder. Şüphesiz Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.
        40. Bilmez misin ki göklerin ve yerin hükümranlığı Allah’a aittir. O dilediğine azap eder, dilediğini de bağışlar. Allah her şeye hakkıyla gücü yetendir.
        41. Ey Peygamber! Kalpten inanmadıkları halde ağızlarıyla “İnandık” diyenler (münafıklar) ile Yahudilerden küfürde yarışanlar seni üzmesin. Onlar, (Yahudiler) yalan uydurmak için (seni) dinlerler, sana gelmeyen bir topluluk hesabına dinlerler. Kelimelerin (ifade içindeki) yerlerini bildikten sonra yerlerini değiştirir ve şöyle derler: “Eğer size şu hüküm verilirse onu tutun. O verilmezse sakının.” Allah kimin azaba uğramasını istemişse artık sen onun için asla Allah’a karşı hiçbir şey yapamazsın. Onlar, Allah’ın kalplerini temizlemeyi istemediği kimselerdir.Onlara dünyada bir rüsvaylık, ahirette ise yine onlara büyük bir azap vardır. ______________________________
        bu ayetler üzerinde tartışacak olsak cihad fikrini savunmuyanlarda islama karşı düsman konumunda ve hırsızın elleri kesilirken ayet 38 in sonunda allah mutlak güç sahibi ve hüküm hikmet sahibidir diyor…..mutlak güç sahibi olan allah 40ıncı ayettede ..O dilediğine azap eder, dilediğini de bağışlar. Allah her şeye hakkıyla gücü yetendir. cihada karşı çıkmak el kesimine davetiye çıkarır veya dinciler müslüman olmayan ülkelerde cihad anlayışı ile hareket ediyor ve içten fetih anlayısı ile hareket edip sonra hükümlerime uymuyorsun diye haklı konuma geçmiş oluyor…allah ve resulüne itaatsizlik araplara anladık ama ozamanda yeryüzü sadece arap yarım adasından ibaret değildi…araplar devlet bile değillerken birçok devlet yönetimindeki ülkelere tehdit var cihad anlayısı ile….ayet 36 da ahirette fidye örneği bile çok komik sanki insanları bu dünyada iken korkutup islam düşmanı olarak yakalananları kendi niyetleriyle fidye vermeye davetiye çıkarmak demek…ölen insan nasıl mal mülk sahibi olabilir krallar bile bu ülkeyi veya bu dünyayı ben yönetiyorum ama dünya benimdir dememiştir…yani el kesme sadece hırsızlık için geçerli bir durum değil…

      • eyup dedi ki:

        sanki cihadı biz anlayamadık….başkalarının hak ve hukukunu gözetmeyen bir anlayışı kim benimser…kuran nabza göre serbet verir niyemi ..dinde zorlama yoktur…ama cihad vardır….bu kadar tezat bir anlayışa halen daha yaradıcıdan inmiş gözüyle bakmak insanın akli yetersizliğidir…http://www.msxlabs.org/forum/muslumanlik-islamiyet/9169-cihad-nedir.html din kayıtsız sartsız allahın oluncaya kadar savaşın…..hem bir hristiyanın mabedine gittiğinde sizinle bizim aramızda bir çizgi kadar fark var deyin…arkadan cihada teşvik edin..türkçe meallerde arapçada tanrı geçmemesine karşın neden türklerin tanrısı ön planda düzme tanrı….sahte ilahlar kavramına yehova veya kurandan önce incil tevratta zeburda geçen isimlerde değilde….türklerin bir bildiği tanrısı…..

      • bilal dedi ki:

        Syra Bey ! 1-Tevbe bir kere olur. İkinci defa hırsızlık yaparsa tevbesi kabul edilmez.Çünkü
        inandırıcılığını yitirmiş oluyor.Hırsız bunu bilse, bi daha hırsızlık yapmaz. Yani bu bir nevi
        pişmanlık yasası gibidir. İkinci defa onun sözüne itibar edilmez.Kendi durumunu düzeltme-
        si lazım.Yani bi daha hırsızlığa teşebbüs etmemesi gerekir.
        .2- Şunu önceki yazıma ileve etmeyi unuttum. ” Şayet eli kesilen suçsuz çıkarsa,zaten
        kesilmiş olan el atılmaz korunma altına alınır. Tıbben dikilmesi mümkünse tekrar dikilir.
        Eğer kesilen el işlevini yitirmiş bir şeye yaramıyorsa da ölen başka bir insanın elini ona
        nakledebiliriz. Böylece en azında mağduriyetini asgariye indirmiş oluruz. Ama islam huku-
        ku tam manasıyla uygulandığında böyle bir hatanın söz konusu bile olamayacağını düşü-
        nüyorum. 3- Çalınan mal da sahibine iade edilecektir. Saygılar.

      • Syra dedi ki:

        Bilal,
        İnanılmazsın, süpersin, muhteşemsin. 🙂
        Bu fikirlerini ateist forumda veya turandursun.com un forumda da yazsana. Orda daha etkili olur bence. Burda yorumlar aşırı derecede yığıldı ve içinden çıkılamaz hal aldı. Bu kadar yorumu kimsenin ukuyacağını zannnetmiyorum. Bence forumda yazsan emeğin, çaban boşa gitmez.

      • bilal dedi ki:

        ” ALLAH’A VE RESULÜNE SAVAŞ AÇMAK… ? ” MAİDE SURESİ 33.AYET:
        Kur’an-ı Kerim de ” Allah’a Karşı savaş ” Topluma ve toplumun hak düzenine karşı savaş
        demektir. ( zaten kimse Allah’la savaşamaz.) Ayette geçen ”Allah ve Resulüne..” Yani topluma karşı savaş ve yeryüzünde bozgunculuk” şeklinde ifade edilen suç; terör,eşkiya,kan dökme,yol kesme,yağmalama,silahli organize suç örgütleri,mafya ve masum insanları öl-
        me gibi toplumun huzur ve sükünunu bozmaya yönelik silahli örgütsel eylemlerdir.
        İslam; bir insanın haksız yere öldürülmesini bütün insanların öldürülmesi gibi telakki ede-
        rek öldürme olayını<>saymış,silahli eşkıyalığı ve silahli organize suç ör-
        gütlüğü de,halkın huzur ve sükünunu kaçırdığı için topluma karşı ( Allah ve resulüne karşı)
        işlenmiş büyük bir suç olarak görmüş ve karşılığında ağır cezalar koymuştur.Maide Suresi
        32. ”……….من قتل نفسا بغير نفس فكانما قتل الناس جميعا ومن احياها فكانما احيا الناس جميعا الخ ……..”
        ” …….Kim,bir cana vaya yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya karşılık olmaksızın ( haksız
        yere ) bir cana kıyarsa bütün insanları öldürmüş gibi olur. Her kim bir canı kurtarırsa bütün
        insanları kurtarmış gibi olur. Bu nedenle,topluma karşı silahlanıp,halk içinde terör estiren,
        nice masum insanları öldürmeye çalışan,halkın huzur ve düzenini bozup silahli eylemler-
        de bulunacak olan silahli organize çete unsurlarına karşı islam ağır mueyyideler getirmişse,
        bunlara mı acınacak ? bunlara karşı ağır mueyyideler yoksa,topluma karşı eşkiyalık yapan
        mafya ve organize silahli örgütleri ile nasıl mücadele edilecek ? Toplumun huzur ve düze-
        nini bozup nice insanları öldüren bu çete mensuplarına ağır ceza vermeyelim de, aramız-
        da yaşayıp,ölüm makinesi gibi çalışıp masum insanları öldürmeye mi devam etsinler ?
        Bunlar tarafından öldürülüp toprak altında çürüyenlere yenileri mi eklesinler ? Bunlar,
        halkın huzur ve düzenini bozup yeni eylemlere mi devam etsinler ? Bunlar tarafından öl-
        dürülenlerin cesetleri toprak altında çürürken öldürülen ve mağdur aileleri değil de,bu ca-
        nılarımı savunalım.? EVET: bakıyorum ki,islamın bu canılara karşı getirmiş olduğu ce-
        zai mueyyideler,sürekli ateistler tarafından eleştirilmekte ve adeta sanki onların haklarını
        savunmaktadırlar.Bunlar tarafından öldürülen ve cesetleri toprak altında çürüyen insan-
        ların ve yakın mağdurlarının haklarından hiç bahsedilmemektedir.Yani cani ve katillerin
        hakları savunuluyor,öldürülen ve mağdur olanların hakları hiç savunulmuyor. İşte ateistli-
        ğin vicdan ve mantığı böyle ! Cani ve katilleri savunayım derken,ama öldürülen ve mağdur olan-
        ları hiç savunmuyorlar. Bunları geçici olarak hapse atmakla bu iş hal olmaz. Bunlar hapis-
        te de olsalar dışardakileri yönlendirirler.Hapisten çıktıktan sonra da ölüm makinesi gibi yine
        çalışırlar. Ateistler ! Bunlar tarafından öldürülen ve mağdur olanları değil,cani ve katilleri
        savunmaya ve islamın bunlara karşı getirmiş olduğu cezai mueyyidelleri eleştirmeye de-
        vam edin. İnsanlık; katil ve canilere acımak değil,öldürülen ve mağdur olanların haklarını
        korumaktır. Ama ateistler bunun tersini yapıyorlar. Allah onları islah etsin.
        EVET TEKRAR SORUYORUM ! Bunların halka ve masum insanlara yaptıkları vahşet de-
        ğil de,bunlara verilen ceza mı vahşet ? Bu canilere karşı kur’an-ın getirmiş olduğu cezai
        mueyyidelerden dolayı, kur’an-ı eleştirmek değil,milyarlarca defa kutlamak gerekir.
        Kur’an,insanın hayatına yönelik her türlü tecavüz ve saldırıyı şiddetele reddeder.Bunu önlemek
        için de ağır mueyyideler getirir.Çünkü bundan başka daha etkili bir yöntem bulunmamaktadır. EVET ayet devam ediyor.”الا الذين تابوا ان تقدروا عليهم الخ ” ….Ancak,
        siz kendileri yenip ele geçirmeden teslim olup tevbe edenler müstesna:….Yani onlara
        ceza verilmeyecektir. KUR’AN; HALK VE TOPLUMUN HUZUR VE DÜZENİ İÇİN
        BU CEZAİ MUEYYİDELERİ GETİRMİŞTİR: BENİM VE BÜTÜN İNSALARIN HUZUR
        VE DÜZENİ İÇİN UĞRAŞAN KUR’AN-I, MİLYARLACA DEFA KUTLUYORUM:
        Saygılar.

      • Fikret dedi ki:

        yahu senin kuraninda bir yerde diyoki öldür obur yerde diyorki öldürme BIR KARAR VERSIN ÖLDÜREYIMMI ÖLDÜRMIYEYIMMI anlamadim gitti

  28. berk çakan dedi ki:

    müslimler bize hikaye anlatmayın.tamam bakın ben deistim ve buna rağmanm kabuıl ediorum ki bazı ayetler çelişkisiz verilmiş fakat çelişkşili olanlar da var.

  29. berk çakan dedi ki:

    tam tersi iddanız varsa bu ve kuran çelişkileri ile alakalı dier forum bölümlerine yanlış anlaşılma ve cevaplarınızı yazın

  30. berk çakan dedi ki:

    arkadaşlar bu arkadaş karşımıza pek çok çelişki koymuş.taam yanlış olanı vardır da hepsimi yanlışltır.

  31. fiona novemder dedi ki:

    Bana sadece “Tanrı’nın Tanrısını” gösterin, kanıtlayın, onun neden yaratıldığını, nasıl yaratıldığını, onu kimin yarattığını kanıtlayın bende iman edeyim:) ayrıca çelişkiler bunlarlada sınırlı değil daha bi bu kadar ve hatta daha da fazla çelişki var Kuranda…

    • Abdurrahman dedi ki:

      senin bu söylediğin: kendi yaptığın masaların tahtadan olduğu halde, bu tahta masaların bir araya gelerek bizi yapan acaba nasıl bir tahtadır demesi gibi oldu. Varlıklar hakkında aynı cinsden olanlara aynı hükümler uygulanır, kendi cinsimizden olmayan Allah için onu kim doğurmuştur sorusu sorulamaz, çünkü doğum denilen olayı tasarlayanın illaki doğurması gerekmez, yada zamanı var edenin zamanı vardır denilmez, kâinat baştan sonra onun sanatı olan bir saraysa bu saray onu sadece tanıtır, onun isim ve sıfatlarına işaret eder ancak tam olarak O’nu göstermez, çünkü kâinat O olmadığı gibi, O’nun cinsindende değildir. Şimdi şöyle demek istiyorsun Kainatta zaman var ona zamanı kim koydu, kainatta doğum ölüm var, onu doğuran ve öldüren kimdir. Yapılan yapana benzemez.

      Kur’anda çelişki yoktur, burada yazılanlar farklı surelerde farklı mana akışından döküp alınmışdır, farklı resimlerden koparma gibi olmuş, kardeş o resimde ne anlatıldığı önemlidir. Bir her cümle için 4 şeye bakılır yoksa her cümleyi aynıdır diye düşünmek hatadır.

      1-Kim demiş?
      2-Kime demiş?
      3-Niçin demiş?
      4-Nezaman demiş?

      Ayrıca 18.de aya nur ifadesi kullanılması tam yerindedir, fakat 18.de yorum yapan arkadaş cehaletini ortaya koymuş. Nur başka bir kaynaktan gelen ışığın yansıması demekdir. Mesela lamba ışıkdır, ona kaynak olması itibariyle nur denmez, ışık denir, ziya denir. Fakat o lambaya bir ayna tutsak ve aynadaki parıltıya bakarak lambaya bak, ışığa bak diyemeyiz, orada o ışık nur olur. Bana inanmayan ilm-i lugat alimlerinin eserlerine bakabilirler.

      Saygılar.

      • berk çakan dedi ki:

        eğer tanrının yaratılmaması mümkünse evrenin ve insanın da yaratılmaması mümkündür.

      • berk çakan dedi ki:

        ayrıca şunu söylemeliyim.
        2005 yılında amerikalı bir gurup bilim adamı yaptıkları çalışmalarla yoktan yaşayan bir hücre var etmeyi başardılar.şimdi senin masa sandalye mantığınla baklıldığında evet masayı yapan masalarla aynı şekilde yapılmamış.işlenmemiş yontulmamıştır.bu anlamda verdiğin örnek doğru.
        fakat benim verdiğim ve senin verdiğin örneğin şöyle bir noktası var.evet insan thta gib yapılmadı ve hücre gibi labratuvarda da üretilmedi ama biz de sperm ve yumurta hücresinin birleşmesiyle oluştukı.yani bir şey yaratmak yaratılamaz olmak anlamına gelmez.

      • eyup dedi ki:

        çok laf kalabalığı yapmaya gerek yok nur arapça ışık ise türkçe ..anlam aynı…yani ışık var diye maddenin kendisini inkarmı edelim madde olmasa ışık olmaz…madde yanacakki ışık ortaya çıksın….

    • bilal dedi ki:

      ALLAH’IN VARLIĞI! 1- Bilimsel araştırmalarda evrendeki fizik ,kimya ve biyoloji kanunlarının,yer-çekimi,elektromanyetizma gibi temel kuvvetlerin,atomların ve elementlerin yapılarının tümünün,
      insanın yaşamı için tam olmaları gereken şekilde düzenlendikleri birer birer bulunmuştur.Bilim adamları,bugün olağan üstü yaratılışa ”Anthropic Principle” adını vermektedir.Yani evrendeki her
      ayrıntı,insan yaşamını gözeten bir amaçla yaratılmıştır.Evrendeki tabiat düzeni ve ekosistem in-
      sanın lehine hareket eder.Evrendeki canlı veya cansız bütün maddeleri etkileyen değişmez kurallar vardır.İşte bu değişmez kurallar,evreninde içinde barındırdığı canlılar gibi,kusursuz bir tasarımla yaratıldığını gösteren delillerdir.Bu tasarım,bu amaç,tasarımcı müessir bir gücün
      (Allah’ın) varlığını gösterir.Böyle tasarım ve amaç olmasaydı,evrendeki sistem olmazdı ve hiç bir canlı yaşayamazdı.Evrendeki düzeni sağlayan tüm bu fizik yasaları ve değişmez kuralları koyan
      ancak, canlı,şuurlu ve üstün akıl sahibi madde üstü güçlü bir varlık (Allah) olabilir.
      Konu ile ilgili bazı bilim adamlarının görüşlerini aktarmak istiyorum. 1-Yıldızların içinde meyda-
      na getirdikleri sonuçlar göz önüne alındığında nükleer fiziğin kanunları kasıtlı olarak tasarlanmış-
      tır.PROF.FRED HOYLE: 2-Bildiğimiz gibi patlamalar maddeyi dağıtır ve düzensizleştirir.Oysa
      ”Big Bang” ta bunun tam tersi meydana gelmiştir.DAVIES P.İngiliz Astrofizikçi. 3- Evrendeki fizik
      kanunları çok bir dehanın ürünü gibi görünüyor. PROF.ROGER PENROSE. 4- Üstün bir akıl,fizi- ğe,kimyaye ve biyolojiye müdahale etmiştir.PROF.FRED HOYLE. 5-Bu dev evreni,düzen ve uyum içinde yaratan,yaşatan kimdir.? Bir mikrobun hayatı bile bana,Allah’ı ispat etmeye yeter.
      LUIS P.UP.
      Evrenin ilk maddesine,müessir güç müdahale etmemiş olsaydı,hep yerinde ve aynı konumda kalacaktı.Halbuki ilk madde değişe değişe bugünkü duruma gelmiştir.Bu mükemmel duruma ge-
      len cansız,şuursuz madde, bir dış müdahalenin sonucudur.O dış müdahaleci madde ötesinde
      olan,maddenin oluşum ve değişmesine sebep olan etkin bir güçtür.(Allah’tır).. Sistem daha fazla
      müsade etmediği için bu konuyu bölüm bölüm yazacağım.Saygılarımla.

      • bilal dedi ki:

        ALLAH’IN VARLIĞI: 1. BÖLÜMÜN DEVAMI!. Hep lehimize değişiklik gösteren cansız,şuursuz maddenin varlığı,bizi düşünen ve cansız maddeyi lehimize çeviren madde üstü etkin yaratcı bir
        gücün (Allah’ın) varlığını göstermektedir.Konu ile ilgili iki örnek verelim: 1-Güneş sistemi ile dün-
        ya gezegenimiz arasındaki mesafe yaklaşık 150 milyon km.dir.Eğer ikisi arasındaki mesafe şim-
        dikinden biraz yakın olsaydı,güneş dünyamızı yakar ve kül ederdi.Eğer mesafe biraz daha uzak
        olsaydı,dünya üzerinde yaşam olamayacak derecede dondurucu olurdu,ve her iki durumda da yaşam olmazdı.Soruyorum;lehimize olan bu oranı helyum ve hidrojen gazından oluşan cansız,
        şuursuz bu enerji kütlesi mi bizi düşündü? Yoksa bu oran rastlantı sonucu mu ? ki diğer her iki
        durum da olabilirdi.niye öyle olmadı da sadece lehimize oldu? Yoksa yaşamamız için aralarındaki mevcut oranı bizi düşünen ve o güneş sistemini ilk durumundan bugünkü duruma getiren etkin,canlı,şuurlu,madde ötesi bir güç mü var? Elbette var.Yoksa,güneş sistemi bize daha
        yakın veya daha uzak ta olabilirdi ve o zaman hiç birimiz yaşayamazdı.
        2- Havada ki oksijen oranı yüzde yirmi birlerde bulunuyor.Yaşam için de bu oran gerekir,fazlası-
        da,azı da bizim ve bütün canlıların aleyhine olurdu.Yani oksijen oranı şuan ki durumdan daha
        çok yüksek olsaydı,bir şimşeğin çakmasıyla dünyamızı saracak büyük bir yangınla karşılaşırdık.
        Hava da ki oksijen oranı şuan ki mevcut orandan daha çok düşük olsaydı,yeteri kadar oksijen
        alamadığımızdan hiç birimiz yaşayamazdı.Soruyorum;ormanlar ve oksijen mi bizi düşündü ? Yoksa şuurlu,etkin bir güç(Allah mı) bizi düşündü ? Daha fazla uzatmayayım.A den Z ye kadar
        evren deki bütün fizik kurallarının lehimize işlenmesi,bu evreni yaratan,yaşatan ve bu fizik kural-
        larını yerleştiren,üstün akıl sahibi etkin bir gücün (Allah’ın) varlığının delilidir
        Fırsat buldukça Allah’ın izni ile bu konuya bölüm bölüm devam edeceğim.Herkese saygılar.

        ı

      • devart dedi ki:

        Sayın bilal
        Öncelikle sağdan soldan copy paste yaparak bir yere varamazsınız. Siz kur’an’ı, kendi fikirlerinizle, kendi düşüncelerinizle savunmaktan aciz misiniz? Tabi ki diğer kaynaklardan yararlanacaksınız, tabi ki oralardan alıntı yapmanız gerektiğinde kaynağını gösterip alıntı yapacaksınız. Fakat kendi yorumunuzu ve özgün fikirlerinizi katmadan, başka yerlerde yazılanları aynen getirip buraya yapıştırmak ancak sizin bağnazlığınızın kanıtı olabilir.

        Evrende mükemmel bir dengeden söz edemeyiz. Evrende sizin mükemmel denge diye adlandırdığınız şeyler aslında bitmek tükenmek bilmeyen kaoslar ve devasa bir rastlantısallık sonucudur. (http://www.phil.metu.edu.tr/ahmet-inam/kargasa.htm) Sizin bunu mükemmel bir denge olarak algılamanız tamamen baktığınız perspektif ile alakalıdır. Bunu şöyle düşünürseniz daha iyi anlayabilirsiniz:
        İnsanların koşuşturduğu, araçların karmakarışık trafik için yollarını bulmaya çalıştığı son derece kalabalık ve büyük bir caddenin çok küçük bir köşesine, bir anlığına bir iğne deliğinden baktığınızı düşünün. Göreceğiniz düzen, gerçekten çok farklı olacaktır. İşte insan da yüz milyarlarca galaksiye, kendi küçücük dünyasından ve evrenin yaşı ile kıyaslandığında bir an olarak varsayılabiliecek zaman aralığından bakarken bu yanılsamayı yaşar.

        İnsanın düştüğü diğer bir yanılsama da, gözlemlediği bu göreceli düzenin kendisi için kendisi için uygun hale geldiğidir. İnsan böylesine mükemmel bir dünyanın mükemmel şartlarda, ancak ve ancak insanın rahat edebilmesi için var olabileceğini düşünür. Fakat aslında işin gerçeği bu şartlar sağlandığı için bizim var olduğumuzdur. Yani aslında dünya ve evren bizim için tasarlanmış değildir. Biz, bu göreceli düzen sonucu var olmuş bulunmaktayız. Eğer bu düzen böyle olmasaydı biz de olmayacaktık. Belki de daha farklı yaşam formları olarak ortaya çıkacaktık. Belki de evrenin bir yerinde başka yaşam formları vardır. Belki de biz olmasaydık, yaşam evrenin hiçbir yerinde görülmeyecekti. Bu ihtimalleri bilemeyiz. Fakat hiçbir ihtimal evrendeki bu düzenin tamamen insanın yaşayabilmesi için bilinçli olarak bir yaratıcı tarafından ayarlandığı iddiası kadar temelsiz değildir.

        Evren ve dünyanın kaotik düzeni, tamamen rastlantısal olarak oluşmuştur. Bu rastlantıların oluşması için gerekli çokluk ve zaman mevcuttur. Bunu, tanrının işi olarak düşünmemizi gerektirecek hiç bir kanıt yoktur.

        Fakat varsayalım ki bunu tanrı yaptı. Bu düzeni sağlayan tanrının, sizin inandığınız Allah olduğunu nereden biliyorsunuz? Bu düzen başka bir tanrının da işi olabilir. Neden İslam tanrısı Allah yaratmış olsun ki, sizin kanıtlarınız neler? Böyle düşünmenizin sebebi, kur’anda böyle yazıyor diye olabilir mi? Kur’an Allah’ı, Allah ta kur’anı doğruluyor öyle mi? Sizce burada bir tuhaflık yok mu?

    • kamil dedi ki:

      o zaman sende bana sonsuz sayıyı göster

  32. cıkcıkcık dedi ki:

    lan çelişki diye zaman ayırıp yazdığınız bilgiye bak ilkokul bebeleri bile tassak gecer bu yazıyla bide bilimsel kişilik olarak geçinirler osursam daha yaralı bilgiler çıkar çelişkiymiş cıkcıkcık 🙂

    • bilal dedi ki:

      ALLAH’IN VARLIĞI! 2.BÖLÜMÜN DEVAMI; MADDE EZELİ Mİ?. Yaratılmış bütün varlıklar gibi,
      maddenin bir başlangıcı vardır.Bu gerçeği bize hem maddenin temel bileşenlerinin özellikleri,
      hem yapılan bilimsel araştırmalar açıkça bildirmektedir.Değişen bir varlıktaki değişimin gerçekle-
      şebilmesi için bir dış etki gerekir.Bunun sonucunda da tepki oluşur.Bu duruma ”Olay” adı verilir.
      Maddenin değişimi de bir olaydır;dolayısıyla bir dış etkenin varlığını gerektirir.Evet o dış etken,
      kendisi başlangıçsız,değişmeyen ve güçlü bir varlığın gerektiği ortadadır.O da hiç kuşkusuz ki,
      maddenin oluş ve değişimin müsebbibi olan Allah’tır.
      Eğer madde ezeli ise elektronların hareket hali için,iki durum söz konusudur.”Elektronlar ya du- ruyordu sonradan herekete başladı” veya ”ezelden beri hareket halindeydi.” Elektronların”baş- langıçta durdukları sonradan harekete başladıkları”iddia edilemez.Çünkü elektronlar,başlangıçta
      duruyor iydiseler;çekirdek tarafından(zıt kutuplu oldukları için)çekilirler.çekirdek tarafından çeki-
      len elektronların tekrar serbest klıp,kendi yörüngelerinde dönmeleri mümkün değildir.Elektronları
      çekirdek tarafından çekilmiş bir atomun hacmi,yaklaşık çekirdeğinin hacmi kadar olacaktı.Bu du-ruma göre dünyamızın ağırlığı aynı olmakla beraber,hacmi bir futbol topundan daha büyük olma-
      yacaktı.Elektronlar serbest olmadığından hiç bir kimyevi reaksiyonun meydana gelmeside düşü-
      nülemez.Dolayısıyla ”hayatan” da bahsedilemez. ”Eğer elektronlar ezelden beri hareket halinde
      olsalardı,termodinamiğin ikinci kanununa göre kainattaki sıcaklık eşit seviyeye şimdiye kadar çoktan gelmiş olmalıydı.Yani madde ezeli olsaydı hayat çoktan son bulurdu. Isı ve ışık kaynağı-
      mız olan güneşte her saniye 564 milyon ton hidrojen helyuma dönüşür.bu reaksiyon sonucu küt-
      lesinden 4 milyon ton kaybeder,buna göre güneşimiz şimdiye kadar çoktan kütlesini kaybedip
      sönmüş olacaktı.Oyleyse madde ezeli değildir.Ezeli değilse onu bir yaratan vardır… DEVAM
      EDECEKTİR.Allah’ın izni ile..Başka bir günde buluşmak dileğiyle.

      • devart dedi ki:

        2. Bölüm copy paste’e devam 🙂
        Keşke yapıştırdıklarınızın ne anlama geldiğini biraz merak edip araştırsanız.

        Elektronlar başlangıçtan beri dönseydi her şeyin sıcaklığı aynı olacaktı tamamen demek zırva. Termodinamiğin ikinci yasasını düşünürken birbirleriyle tamamen etkileşim içinde ve dış etkenlerden bağımsız maddeler ele alınır. Uzaydaki maddeler birbirleriyle etkileşim halinde değildir. Aralarında çok muazzam miktarlarda boşluk vardır. Ayrıca evrende dış etkenlerden(yıldızlar, kozmik radyasyon ve patlamalar vs.) etkilenmeyecek bir yer bulmak imkansızdır. Bu söylediğiniz dünyanın her yeri neden aynı sıcaklıkta değil demek kadar saçmadır.

        Güneşin kütlesi 1.989.100.000.000.000.000.000.000.000.000 kg’dır.(http://nssdc.gsfc.nasa.gov/planetary/factsheet/sunfact.html). Güneş saniyede 4 milyon ton kütle kaybederek, şu ana kadar kütlesinden, 100 dünya kütlesi kadar maddeyi enerjiye çevirmiştir.(http://tr.wikipedia.org/wiki/G%C3%BCne%C5%9F#Ya.C5.9Fam_.C3.A7evrimi). Güneşin kütlesi dünyanın 333.000 katı olduğuna göre bu güneşin toplam kütlesi için devede kulak bile değildir.

        Paste ettiğiniz gibi madde ezeli değildir. Maddenin kaynağı konusunda elimizdeki en kabul edilen teori big bang teorisidir. Big Bang önceki madde ve zamanın varlığından söz edilemez. Fakat big bang maddenin ortaya çıkışını sizden biraz farklı şekilde açıklamaktadır. Merak ediyorsanız Curiosity Belgeselini seyredebilirsiniz(http://www.youtube.com/watch?v=CCWOeSc5oA0)

        Fakat “Oyleyse madde ezeli değildir.Ezeli değilse onu bir yaratan vardır… ” demek Yaratıcı ezeli midir? Yaratanı kim yarattı? sorusunu beraberinde getirir. Bir varlığın varlığını, daha karmaşık bir varlıkla açıkladığınız sürece bu paradokstan kurtulamazsınız. Olması gereken bir varlığın kökenini, karmaşığa doğru değil basite doğru açıklamaktır. Kaldı ki tasarım eseri olan bir varlığın, tasarım eseri olup olmadığını anlayabilmek ve tasarım eseri olduğunu iddia edebilmek için, tasarım eseri olmayan bir varlıkla karşılaştırmanız gerekir.

    • bilal dedi ki:

      Sayın devart ! 2- Yazılarımda anlatığım her şey,evrenin fizik kuralları ve kozmik olaylarla ilgilidir.
      İnsanın yarattığı kaos ve onun negatif tutum ve davranışlarıyla ne alakası var ?.İnsan, özgür iradesiyle yarattığı kaosu,evrenin fizik kuralı mı oluyor ? doğrusu senin bu şekildeki algılaman çok tuhaftır;
      2-Evrenin oluşumu ve bütün fizik kurallarını bir tesadüf ve rastlantı sonucu olarak değerlendiri-
      yorsun; Bende, senden bir soruya yanıt vermeni bekliyeceğim. 1- Boş olan bir arsa üzerine kendiliğinden veya rastlantı sonucu bir binanın veya bir gece kondunun meydana geldiğini bana kanıtla.
      . 2- Bir Aspirin tableti; Bir gram salisilik asit,iki milli gram asitik asit ve bir damla sülfirik asitten oluştuğunu biliyoruz.Bir Aspirin tabletnin üretilmesi için gerekli olan bu orandaki asitlerin kendiliğinden veya bir rastlantı sonucu olarak (eczacı olmadan) meydana geldiğini bana kanıtlar-
      san söz veriyorum, gözle gördüğümüz şu büyük evrenin,fizik aleminin de kendiliğinden veya bir rastlantı sonucu olarak meydana geldiğine senin gibi inanacağım. Bir gece kondunun veya
      basit küçük bir Aspirin tabletinin üretilmesi, bir usta veya bir eczacıyı gerektiriyor ise; koskoca şu büyük evrenin de meydana gelmesi,canlı,şuurlu ve üstün bir mücidin varlığını gerektirmekte-
      dir. sen her şeyi rastlantı sonucuna bağlıyorsun,her halde senin kullandığın bilgisayarında rast-
      lantı sonucu olarak maydana gelmiştir
      3-Allah kavramı,Tanrı kavramından farklı olarak,her şeyi yaratan,yaşatan ve hakkıyla tapılan yü-
      ce varlık demektir.Tanrı kavramına sahta tanrılar da girebilir.Mesela;Budha’ büdistlere göre
      tanrıdır,çünkü ona tapıyorlar.Halbuki,Budha’ benim ve senin gibi bir beşer idi.Budha,sahte bir
      tanrı’dır.Budha,tanrılık iddiasında da bulunmamıştır.Bunun için ben tanrı yerine Allah kavramını
      kullanıyorum.Eğer gerçekten inanıyorsan,kendi dilinde Allah kavramı yerine Tanrı kavramını da
      kullanabilirsin,bunu bu şekilde anlamanı umuyorum. Saygılarımla.

      • devart dedi ki:

        Sayın Bilal,
        Öncelikle bir önceki gönderimde evrendeki kargaşa ile ilgili gönderdiğim linki hatalı yazmışım. Aceleyle yanlış bir linki kopyalayarak kaynak göstermişim. Doğrusu http://www.yazarport.com/read.aspx?yazino=18702 şeklinde olacaktı. Sanırım İnsan kaynaklı karmaşadan bahsettiğimi bu yüzden düşündünüz. Fakat gönderimin devamının bu şekilde olmadığını sizin de görmüş olmanız gerekli.

        Benim de anlattıklarım kozmik düzensizlikle ilgili. Evrende herhangi bir düzen olmadığıdır. Herhangi bir düzen varsa bile, bilinçli bir varlık tarafından meydana getirilmemiştir. Varsayalım ki bilinçli bir varlık tarafından oluşturulan bir düzen var. Bu düzenin sizin inandığınız Allah tarafından oluşturulduğuna dair hiçbir kanıt yok.

        Sayın bilal
        Olaylara tamamen tek yönlü bakıyorsunuz. Karşıt görüşler ne diyor hiç araştırıp bakmamışsınız. Sizin meşhur Prof. Fred Hoyle’un, klasik hurdalıktaki Boeing analojisi kendinize göre değiştirip burada sanki yeni bir şeymiş gibi yazıyorsunuz. Küçük bir araştırmayla buna dair cevapları bulabilirsiniz. Mesela;
        http://www.eksisozluk.com/show.asp?id=23056306

        fred hoyle’un buradaki hatası, örneklemi hurdalık skalasında düşünüp, süreyi kısa tutmasıdır. skalayı dünya boyutunda genişletir, yeterince uzun bir süre verirseniz, bir boeing 747 “oluşmaması” ihtimali 0’dır. zira bir boeing 747 zaten oluşmuştur. hatta 1 tane değil binlerce boeing 747 var dünyada; yeterli malzeme (dünya) ve ayıklayıcı bir fırtına (doğal seçilim) ile binlerce boeing 747 oluşmuştur

        Size “Madde Ezeli Mi?” yazınıza da cevap olarak yazdım fakat onay bekliyor durumunda kaldı. (Aspirin örneğini de William Paley’in Saat Ustası Analojisinden değiştirip buraya getirmişsiniz.) Zaten karmaşık bir varlığı daha karmaşık bir varlıkla açıklamanız sizi kısır döngüye sürükler. Evren gibi kompleks bir yapının kendi başına var olamayacağını söylüyorsunuz. Fakat onu yarattığını söylediğiniz Allah çok daha karmaşık olmasına rağmen o nasıl kendi başına var olabiliyor? Lütfen bunu açıklayın ve bu iddianıza ait kanıtlarınız varsa ortaya koyun. Varlıkları daha karmaşık bir varlığın tasarımı olarak açıklamak yerine her varlığı daha basite indirgeyerek açıklama yoluna gitmeniz daha sağlıklı olacaktır.

      • bilal dedi ki:

        ALLAH’IN VARLIĞI 3.BÖLÜM;Sayın devart! 1-Diyorsun ki,Allah (evrenden ) daha çok karmaşık olmasına rağmen O nasıl kendi başına var olabilir.? Allah’ın bir tek olması,yüz milyarlarca ga-
        laksilerden,sayısız yıldız,gezegen ve güneş sisteminden daha karmaşık diğildir.(Yani bir nesne-
        nin var olması) milyarlaca nesnelerin var olmasından daha karmaşık ve zor olamaz. 2- mademki
        evreni Allah yarattı,öyleyse Allah’ı kim yarattı? diyorsun; Eğer evreni yaratan Allah’da,madde gibi
        cansız,şuursuz,tek başına, kendi kendine hareket edememe gibi eksik sıfatlara haiz olsaydı,o zaman onuda kim yarattı? diye soru sorma hakkımız olurdu.Biz bilimsel olarak sadece maddenin
        tahlilini yapabiliriz.Madde olmayan ve maddenin özellikleri taşımayan madde ötesi bir varlığı(yaratıcıyı) tahlil etmemiz mümkün değildir. Mademki,kendi kendine var olma niteliğine haiz
        olmayan büyük bir evren (büyük eser) vardır, öyleyse onu üreten,var eden ve ilk elementlerini
        reaksiyona geçiren,veya reaksiyona geçebilecek konumda yaratan üstün bir etkin güç’te vardır.
        O gücün varlığını duyu organlarımızla veya ilmimizle tahlil edemeyiz.Çünkü O madde değil,ilim
        ancak maddenin analizini yapabilir.O etkin üstün güç ancak,ilmin kaynağı olan akıl ve mantık alanına girer.Şu koskaca evrenın varlığı;akıl ve mantığımı yürütmekle beni,O büyük mücidin var-
        lığına götürür.Söz konusu mücidin mahiyetini,maddenin ki bilemediğim için madde hakkında
        sorduğum soruları,onun hakkında soramam. Evet,maddenin ilk çekirdeğindeki atomları üretip
        reaksiyona geçiren ve neticesinde bugünkü evrini oluşturan atomlardan ayrı müessir bir müda- haleci gücün varlığını gerektirir.Yoksa cansız,bilinçsiz ilk madde, kendi yerinde sayacak ve ilk
        konumundan daha büyük ve mükemmel bir konuma gelmesi mümkün olmayacaktı.
        EVET; Allah yaratan olduğu,yaratılan olmadığı için Allah’tır.Eğer biri yaratılan ise,o zaman tanrı
        değildir.Her şeyin bşı ve müsebbibi tek olan Allah’tır.Şöyle bir örnek verelim;
        4 – 3 – 2- 1 – 0 = 4’ün var olaması için 3’e, 3’ün var olması için 2’ye, 2’nin varol-
        ması için 1’e ihtiyaç vardır. 1-olmadan 2, 2-olmadan 3, 3-olmadan 4 olmazdı.Fakat 1’in olması
        için o’a (sıfır) ihtiyaç yoktur.Çünkü sıfır,hiç,yok ve boşluktur.boştan,hiçten 1 olmaz.O halde her
        şeyin başı (1) dir. 1’den 2, 2’den 3, 3’ten 4 çıkmıştır. BİR ÖRNEK DAHA VERELİM; Masanın
        üzerinde bulunan bir kitap,bir süre sonra masa üzerinde olmayıp,kitaplık rafında bulduğumuz-
        da, aklımıza şü fikir gelir.Bu cansız maddeyi (kitabı) masadan kaldırıp rafa yerleştiren bir insan olmalı.Çünkü o maddenin (kitabın) özelliği kendi kendine haraket edememe durumu var..Bunun için, kim onu rafa koydu diye düşünme hakkımız vardır. Birde, ( A ) masada oturan bir adam,
        bir süre sonra (B) masada oturuyor ise,kim onu,A masadan kaldırıp,B masasına otturtu deye
        bir soru somaya gerek duymayız.Çünkü,adam, kendi kendine hareket edip,yerini, masasını de-
        ğiştirebilir özel ve kabiliyete haizdir. İşte;madde ve tanrı’nın konumu da böyle.Madde cansız,bi-
        linçsiz ve kendi kendine hareket edememe durumu olduğu için kim maddeyi icat etti,diye soru
        sorma hakkımız doğuyor.Şayet,Tanrı’da madde olup,maddenin özelliklerini taşımış olsaydı,onu
        da kim var etti diye soru sorma hakkımız doğardı.Özet olarak,ya şü evreni,fizik alemini,kendimizi
        ve her şeyi inkar edip,var olan bu varlık aleminin bir hayal olduğunu,dolayısıyla onu var eden hiç bir müessir gücün olmadığına inanır,vaya bu evren mademki vardır,öyleyse onu icad edende vardır diye inanmak durumunda kalırız. Yani,evreni yaratanı inkar etmek,evreni inkar
        etmekle mümkündür. Evet; her eser müessirini,her cihaz mücidini gösterir.Evrende yaratıcısını
        gösterir. Saygılarımla.

      • devart dedi ki:

        Sayın bilal
        Demişsiniz ki;

        Allah’ın bir tek olması,yüz milyarlarca ga-
        laksilerden,sayısız yıldız,gezegen ve güneş sisteminden daha karmaşık diğildir.

        Yüzmilyarlarca galaksiyi ve bunların yanında tüm evreni yarattığını iddia attiğiniz varlık, pek tabi ki bunları yaratabilmesi için, bunlardan daha karmaşık olmalıdır. Yüzlerce tablo yapmış bir ressamın yaptığı resimlerden daha komplex bir yapıda olması beklenir. Aksi durumda bunları yapmış olduğunu iddia etmeniz doğru olmaz. Mantık bunu gerektirir. Ayrıca sizin bu dediğiniz, siz daha iyi bilirsiniz ama küfre girer ve inanışınıza göre büyük günahtır(Bu konuda siz daha doğrusunu bilirsiniz. Bu küfür değilse lütfen düzeltin). Dolayısıyla halen evreni tanrı yarattı, daha evrenden karmaşık olan tanrıyı kim yarattı sorumu cevaplamamış durumdasınız.

        Demişsiniz ki;

        O gücün varlığını duyu organlarımızla veya ilmimizle tahlil edemeyiz.Çünkü O madde değil,ilim ancak maddenin analizini yapabilir.O etkin üstün güç ancak,ilmin kaynağı olan akıl ve mantık alanına girer.Şu koskaca evrenın varlığı;akıl ve mantığımı yürütmekle beni,O büyük mücidin varlığına götürür

        madem evrenin yaratıcısını beş duyumuzla algılayamıyoruz, madem o bildiğimiz maddeden oluşmuyor, demek ki bunun elle tutulur bir kanıtı yok varsa bile sizin demenize göre biz zaten bunu algılamayız. O halde şöyle demeniz daha doğru olmaz mı? “Evrenin bir yaratıcısı olabilir, fakat olmayabilir de bunu tam olarak bilmemiz imkansız.” Yani basitçe henüz bilmiyorum diyebilirsiniz. Bilmediğiniz şeyleri, doğa üstü güçlere bağlayıp açıklamak doğru bir yaklaşım değil. Her şeyi bilmek zorunda değilsiniz. Her şeyi bilmek zorunda değiliz. Kendi doğrularımızı yaşadığımız çağa ve çevreye göre kendimiz keşfedebiliriz. Sadece basitçe bilmiyorum demekle başlayın, Bilmiyorum diyerek zihninizi özgür bırakabilirsiniz.

        4 – 3 – 2- 1 – 0 = 4′ün var olaması için 3′e, 3′ün var olması için 2′ye, 2′nin varolması için 1′e ihtiyaç vardır. 1-olmadan 2, 2-olmadan 3, 3-olmadan 4 olmazdı.Fakat 1′in olması için o’a (sıfır) ihtiyaç yoktur

        Bahsettiğim belgeseli izlememişsiniz. O belgeselde maddenin nasıl yokluktan var olabileceği açıklanıyor. Yani sizin söylediğiniz 1’in başlangıç olması şart değil. Pozitif sayıları dikkate alıyorsunuz da negatif sayıları neden göz ardı ediyorsunuz. +1 ve -1 bir arada sıfırı verir. Sıfır ise sizin söylediğiniz gibi hiçliktir. Fakat bir şekilde -1(anti madde)’i +1(madde)’den ayırabilirseniz 1’i sıfırdan elde edebilirsiniz. Burada bir şekilde kısmına tanrıyı koyabilirsiniz. Fakat tanrı yerine quantum mekaniğini de koyabilirsiniz. Lütfen önceki linkte gönderdiğim belgeseli izleyin ve fikirlerinizi paylaşın.

        Son olarak demişsiniz ki;

        her cihaz mücidini gösterir.Evrende yaratıcısını
        gösterir

        bu mantıkla, bir cihaz kusurluysa bu da yaratıcısının kusurlu olduğunu gösterir. Evren ve içindekiler kusurludur(Mesela ben 🙂 ). Bu da yaratıcısının kusurlu olduğu anlamına gelir mi diyorsunuz? (Beni kusurlu yarattıysa bu tanrının kusurudur mu??)
        Saygılar…

    • devart dedi ki:

      Sayın bilal;
      Ayrıca şunu eklemeliyim:
      Evrenin bir yaratıcının tasarımı olduğunu iddia ediyorsunuz. Tasarım nedir? Neden bazı şeylere tasarım diyoruz? Tasarımla, tasarım olmayanı nasıl ayırt edebiliriz?

      Mesela bir manzara resmini ele alalım. Bu resmin, bir ressamın tasarımı olduğuna, sanırım itiraz etmezsiniz. Peki bu resmin, tasarım sonucu olduğunu nereden anladık?

      Resmi, tasarım ürünü olmayan şekliyle karşılaştırarak resmin tasarlanmış mı yoksa kendi kendine, doğal olarak var olduğunu anlayabiliriz. Resme baktık, resim son derece güzel olarak doğayı tasfir etmiş. Fakat bu resim,ressam tarafından tasarlanmıştır. Çünkü manzaranın kendisine bakarak resmin tasarlanmış olup olmadığını anlayabiliyoruz. Peki baktığımız doğal olarak bulunamayan bir şey olsaydı ne olacaktı? Mesela bir yürüyen merdivenin, doğal olarak bulunabildiği başka bir şekli yoktur. Yürüyen merdivene bakıyor olsaydık, yürüyen merdivenin bir tasarım ürünü olduğu rahatlıkla söyleyebilecektik.

      Şimdi bu bilgilerle, evrenin tanrının bir tasarımı, bir cihazı olduğunu ele alalım. Biraz düşünün. Yukarıdaki paragrafı tekrar okuyun. Sanırım evrenin tasarım ürünü olmasının iddia etmenin anlamsız olduğunu anladınız.

      Bence antropik ilkenin konusu olan, çoklu evren hipotezinin de çıkış noktası burası aslında.

      • bilal dedi ki:

        ALLAH’IN VARLIĞI!4.BÖLÜM! Evrenin hassas bir denge,plan,proğram,kasıt ve bilinçli bir
        düzen içinde oluşması bir tasarımdır.Yani cansız ve şuursuz maddenin, bugünkü durumda olması,canlı,şuurlu,güçlü,madde ötesi etkin bir gücün plan,proğam ve tasarımıdır.
        1- Sadece bir”Hücrenin”var olabilmesi için ; Çok büyük bir bilge,son derece usta bir tasarım,
        büyük ve yüce bir akıl ve bilinç gereklidir.Bugün 21.yüzyılda sahip olunan bilgi ve teknoloji
        birikimi ile ,zeki ve tecrübeli,bilinçli bilim adamları bir araya gelerek,rastlantılara yer verme-
        den,istenmeyen durumları eleyerek çalışabildikleri halde,en basit bir bakteri hücresini dahi
        ”cansız maddeleri sentezleyerek”üretememişlerdir.Tüm bu elverişli koşullara rağmen üretile-
        meyen hücre acaba son derece elverişsiz ve sadece tesadüflerden nasıl oluşmuştur.? SORU 2-
        Her türlü teknolojiye sahip gelişmiş laboratuarlarda bugüne kadar, tek bir hücre üretileme-
        mişken,ilkel dünya ortamında bu hücre kendi kendine tesadüfen nasıl var oldu?
        3-Bir hücrenin inşası için gerekli olan binlerce farklı protein,tek bir tanesinin tesadüfen oluş-
        ması bile matematiksel olarak imkansızken nasıl meydana geldi? 4-Hücre içindeki kompleks
        sistemler tesadüfen nasıl medana gelmiştir.? 5-Cansız ve bilinçsiz atomlar nasıl olup ta,bir araya gelerek,canlı ve şuurlu organizmaları meydana getirmişlerdir? 6-Hiç canlı ve bilinç sahibi olmayan atomlardan,canlı,şuurlu, düşünen,hisseden,zevk alan,üreten,icatlar yapan insan
        nasıl oluşmuştur.?
        Bütün canlılar,milyarlarca hücrenin başbaşa vermesinden teşekkül eden milyonlarca doku-
        nun belirli bir düzenle bir araya gelmesiyle vücut bulmaktadır. (onları bir araya getirmeye
        zorlayan veya reaksiyona geçebilecek duruma getiren etmen nedir?)
        Canlıların en küçük yapı taşı olan tek hücre proteini bile 400 ”Aminoasit”en hasıl olmuş-tur.Bunların her birisi de 4 ve 5 temel elementen ve her elementinde belirli sayıda bir araya gelmiş proton ve nötronlardan teşekkül ettiği birlikte düşünülürse, her biri bir sanat
        harikası olan canlıların rastgele meydana gelebileceklerini söylemek bir hezeyandır.
        20.yüz yılın ilim sahasında evrenin başlangıcı olduğu,ezeli olmadığı ve ebedi olamayacağını ispatlayan pek çok ilmi deliller, ”Enerji Değişimi Kanunu”(entropi) dahil,
        inkarcıların temel felsefesi olan materyalizmi çürütmüştür.
        ” A,PRİORİ ” ! Bu felsefi terim,hiç bir deneysel bilgiye dayanmayan bir ön varsayımı
        ifade eder. Harvard Üniversitesinden ünlü bir genetikçi ve açık sözlü bir evrimci olan
        Richard LEWONTİN,şöyle diyor.Bizi dünyaya materyalist bir açıklama getirmeye zor-
        layan şey,bilimin yöntemleri ve kuralları değil.Aksine materyalizme olan ”a,priori” bağlılı-
        ğımız nedeniyledir. Buna göre,bilimsel yöntem ve kurallarla Tanrı’yı inkar etmek mümkün
        değildir. Ona göre,hem kendisini hem de başkalarını,materyalizmi açıklamaya zorlayan
        sadece”a,priori” yani deneysel bilgiye dayanmayan varsayımlardır.
        Önceki yazımda belirttiğim bir örneği,burada da belirtmek istiyorum; Bir Aspirin tableti,
        bir gram salisilik asitten,iki milli gram asitik asitten ve bir damla sülfirik asitten üretilir.
        Bu değişik oranda farklı asitlerin bir araya gelip,bir aspirin tabletinin oluşması için canlı, bilgili,bilinçli bir eczacıya (ustaya,üreticiye) ihtiyaç duyuyorsa,ilk maddenin oluşumu ve
        bugünkü evrenin ortaya çıkması için üstün akıl ve etkin bir yaratıcı güce (ustaya) ihti-
        yaç duyulmaz mı? Eğer basit bir aspirin tableti kendiliğinden veya tesadüfen üretilemi-yorsa,şu evrenin ilk maddesi ve bugünkü evrenin oluşması da kendiliğinden veya tesadü-
        fen oluşması da mümkün olamaz. Öyleyse,
        varlığı ve yokluğu kendinden olmayan bu alemin varlığını, yokluğuna tercih eden akılı,
        canlı,madde ötesi, etkin,üstün bir yaratıcı güce ihtiyaç vardır. En çok sorulan sorulardan
        bir tanesi de,mademki bu evren Tanrı tarafından yaratılmıştır.O zaman Tanrı’yı kim yarattı ? diye mantıksız bir soru ile karşılaşıyoruz.Çünkü bu sorunun sonu gelmez ve böy-
        lece teselsülen bir sonuca varılamaz .İlk madde ve evreni yaratan O etkin güç,madde ol-madığı gibi, maddenin özelliğini de taşımıyor.Biz ancak maddenin özelliğine bakarak ken-
        di kendine var edilemeyceğini anladığımız için maddeyi var eden bir yaratıcı güce inanıyo-
        ruz.Maddeyi yaratan O üstün güç için bunu düşünemeyiz.Çünkü O, madde değildir. yara-
        tandır,yaratılan değildir.Cansız ve şuursuz şu evrenin varlığı,O’nun varlığının kanıtıdır.
        Ancak;O’nu inkar etmek,evreni (bu muazzam ve harika sanat eserini) inkar etmekle müm-
        kündür.Evrenin,inkari mümkün olmadığı gibi,bu eserin müessirini de inkar etmek müm-
        kün değildir.
        Bundan önceki yazımda; ”Bir masada olan kitabın (maddenin ) bir süre sonra kitaplık ra-fında bulunması ve A masasında oturan bir adamın,bir süre sonra B masasında oturma-sı” ile ilgili getirdiğim örneği dikkatlıca okunması gerekir.
        Buna şöyle bir örnek daha ilave edelim; Soru 1- Dünyamız ışığını nereden almaktadır?
        -Güneşten. 2-Ay ışığını nereden almaktadır? -Güneşten. 3-Diğer gezegenler ışıklarını
        nereden almaktadırlar ? Güneşten. Peki güneş ışığını nereden almaktadır ? Başka yıldız-
        lardan almamaktadır.Bizatihi kendisi ışık neşredici durumdadır.Dmek ki;bütün gezegen-
        lerin ışığını güneşten alması,güneşin ışığını başka bir yerden almasını gerektirmiyor.
        Aynen bu misal gibi,Allah’ın bütün varlıkları yaratmış olması,yaratılmasnı gerektirme-
        mektedir.O,hiç bir şeye ve maddeye benzemez.O, ilk maddeyi oluşturan ve evreni yarat-
        mak için maddenin atomlarını reaksiyona geçiren yüce ve etkin bir güçtür.
        Son olarak,yaratılış hakkında Amerikalı Astrofizikçi olan Hugh ROŞŞ’un szünü aktarmak
        istiyorum. ”Yaşayan organizmaların kompleks ve düzenli konfigurasyonun tek açıklaması,
        akıllı ve üstün bir yaratıcının şahsen bunu oluşturmasıdır.” diyor.”The Fıngerprint Of God”
        Evet;Her akli selim sahibi,aklını kullanarak esere bakıp müessirini,binaya bakıp banisini,
        yaratılmışlara bakıp yaratıcısını keşfedebilir.Her kese Saygılar.

        e

  33. Sunuş
    Değerli Dostum Serdar bey;
    Öncelikle şunu ifade etmeliyim ki sana çok çok teşekkür ederim. Kuranda çelişkiler diye yazmış olduğunuz ayetleri ve konuları ben şahsen günlerce uğraşsam hepsini bir arada bulamazdım. Hayli zamanımı alırdı. Benim için bu konu ve ayetler aydınlatıcı oldu. Değerli Dostum! Dünyada iki tür inanç vardır. Bildiğiniz gibi Biri Fiziki. Biri Fizik ve fizik ötesi. Önemli olan nasıl inanmak istediğinizdir. Ben illaki gördüğümü inanırım gördüğümün dışında bir varlık yok diyorsanız. O sizin bileceğiniz iştir. Bunda bile inkâr vardır. Siz de biliyorsunuz ki hayatımızda ve evrende görünmeyenler de vardır. Neyse sizin gibi birinci şıkka inananlar sadece varlığı inanırlar, kendilerini merkeze alıp, ataist diye adlandırılırlar. İkincı şıktakiler ise Tek Allah’a (yaratıcıya), kendilerini kul merkeze de Allah’a koyarlar. Bir üçüncü şık vardır ki, Biraz ateist biraz dindar, biraz kapitalist biraz inanan, biraz ondan biraz bundan velhasıl Tanrısı para olanlar vardır. İşte toplumda bunlar çoğunluktadır. Para için yapmayacağı yoktur. Bunların çoğunluğu da toplumda genelde dindar geçinirler. Kabe’yi görünce ağlarlar davulu görünce oynarlar. Şu anda toplumun çektiği bu karakterde olan karaktersizlerin yüzündendir. Sizin de Kurana ciddi olarak yaklaşamamanızın gerekçesi de bu tür kalpazanların yüzündendir. Önemli olan sadece bir şeye inanmak değil o inancın gereklerini yerine getirmektir. Peki O gerekçelerde hata varsa İşte o zaman o ilmi enine boyuna detaylı olarak incelemektir. Özüne vakıf olmaktır. Bunu neden söylüyorum. Sizin Kuranı gerçekten Arapçasını vakıf olarak incelemeyip, sağdan soldan alıntı yapıp, etrafınızdaki gelenekçi Müslümanları krıter yapıp, öylece eleştirmenizdir. Eğer siz gerçekten Kuranı Arapça orjinaliyle anlamaya çalışsanız ben inanıyorumki bu günkü edinmiş olduğunuz kanaat ve düşüncelerinizden vaz geçeceksiniz. Sadece İhlas Suresinin birinci ayetini anlamaya çalışmanız bile Allah’a ve Kurana inanmanıza yetecektir. Kuranı anlayamayıp onlarda çelişki varmış gibi algılamamız, bizim gerçeği bilmememizden, anlayamadığımızdan kaynaklanıyor. Allah İhla suresinde kendisini tarif ederken Birin karşılığı VAHİD olması gerekirken EHAD kelimesini kullanıyor. Bu kadar seçiciliği ancak gerçek var olan ve kendini kendisi tarif eden yapar. Bütün mealleri inceleyin seçici yaratan olduğu için %99 u çuvallamıştır. Adam “bir” ile “tek”i aynı zannediyor. Allah özellikle EHAD ‘i seçmiş ki kendisinde eksi şer olmadığını bildirmek için. Çünkü Ehad de artı vardır eksi yoktur bu Allah’a özeldir. Bir “vahid” kullara aittir. Çünkü birin hem artısı hem de eksisi vardır. O nedenle Kul davranışlarında tamamen özgürdür. Kul istemeyince o kötü fiil yaratılmaz. Allah hep pozitiftir. İyi güzel olanları hep yaratır. O günün şartlarında bu kadar bilimsel olan bir konuyu Hz. Muhammed’in bilmesi mümkün değil. Çünkü Vahidin (birin) eksiyi de kapsadığı daha 18. yüzyılda belirlenmiştir.
    Neyse Konuyu daha fazla uzatmayayım. Ben senin çelişkili olarak belirttiğim konularla ilgili görüş ve düşüncelerimi yazının yanında yeşil renkle belirtmeye çalıştım umarım aydınlanırsın. Benimle irtibata geçmek istersen email ‘im kasimgokbel@mynet.com dur. Sağlıcakla kal.
    Gelelim Şimdi Sorularının cevaplarına
    Değerli Dostum, Kuranın Bütün ayetlerinin herkes tarafından anlaşılması gerekmez mi diye itirazda bulunuyorsun. Böyle mantıksız bir soru görmedim. Bu itiraz bilenin değil bilmeyenin itirazıdır. Eğer Kuran herkes tarafından hemencecik anlaşılacaksa Onun alemlere ve bütün insanlara öğüt olmasının, dünyaya imtihan için gelmemizin ne anlamı var. Böyle bir Kuran bırakın Allah kelamı olmayı İlkokul mezunu bir çocuğun yazdığı bir kitap olur ki, böyle bir mantıktan kesinlikle söylüyorum ki yine Allah’a sığınırım. Yahu bugün bile bir üniversite sınavında her zekâ, akıl ve eğitim gurubunun yapabileceği çeşitlilikte sorular sorulur ve buna göre sınav yapılırken gelmiş ve gelecek bütün insanların sınava tabi tutulacak bir hayat kitabının bu bayağılıkta olmasını nasıl istersin El İnsaf !!!
    A- Kur’an’ın Kendi İçindeki Dinî Çelişkiler:

    1- Hesap gününde Allah’tan başkası şefaat edebilir mi?
    Edemez / Bakara-48: Kimsenin kimseden faydalanamayacağı, kimseden bir şefaat kabul edilmeyeceği, kimseden bir fidye alınmayacağı ve yardım görülmeyeceği günden korunun.
    Burada İsrail oğullarına bir tehdit ve korkutma var onun için istisnalar dile getirilmemiş. “Devlet bu politikayı devam ettirirse çiftçi diye bir şey kalmayacak.” Ta anlatılmak istenende olduğu gibi. Bu ifadeden “O” çiftçi kalacak, yahut çiftçilik “O” olacak anlamı çıkmaz. Varlığını sürdüren istisnailer olacaktır anlamını da içinde barındırır.
    Edebilir/ Meryem-87: Rahman’ın katında söz almış olanlardan başkaları şefaat hakkına sahip olmayacaklardır.
    Bu ayet de yukarıdaki ayette bahsedilenlerin istisnasıdır.
    Edebilir diyen diğer Ayetler: Enam-51, İnfitar/ 18-19
    Edemez diyen diğer ayetler: Bakara-123, Zuhruf-86, Secde-4
    2- Kötülük Allah’tan mı gelir?
    Nisa -78. Nerede olursanız olun, sağlam kaleler içinde bulunsanız bile, ölüm size yetişecektir. Onlara bir iyilik gelirse: “Bu Allah’tandır” derler, bir kötülüğe uğrarlarsa “Bu, senin tarafındandır” derler. De ki: “Hepsi Allah’tandır”. Bunlara ne oluyor ki, hiçbir sözü anlamaya yanaşmıyorlar?
    Bu ayette anlatılmak istenen olayın yaratılmasıdır.
    Nisa-79. Sana ne iyilik gelirse Allah’tandır, sana ne kötülük dokunursa kendindendir. Seni insanlara peygamber gönderdik, şahit olarak Allah yeter.
    Bu ayetteki anlatılmak istenen ise kötülüğün sebebidir. Çünkü bir olayda sebebi kul kendisi oluşturur. Yaratmayı da Allah yapar. Kul her zaman sebeplerden sorumludur. Sonuçlardan değil. Çünkü sonuç kaderdir.
    Hiçbir zaman İhlas Suresinin birinci ayetinde de belirtildiği gibi “O Allah “EHAD (TEK)” TIR. şer (kötülük) Allahtan gelmez gelmez. Ondan her zaman iyilik sadır olur. Kul kötülüğü ister ama Allah istemeye istemeye de olsa yaratır. İyilikleri ise kul ister istemez hemen yaratır. Amentüde belirtilen gelenekçi Müslümanların ifade ettiği gibi “HAYIR VE ŞER ALLAH’TAN GELİR” değil, doğrusu “HAYRI VE ŞERRİ ALLAH YARATIR” olacaktır. Bilgilerin anlaşılmayan tarafı burasıdır.
    3- Müslüman olmayanlar cennete gidebilir mi?
    Gidebilir/ Bakara-62. Şüphesiz, inananlar, Yahudi olanlar, Hıristiyanlar ve Sabiilerden Allah’a ve ahiret gününe inanıp yararlı iş yapanların ecirleri Rablerinin katındadır. Onlar için artık korku ve üzüntü yoktur. (Ayrıca Maide-69 )
    Bu ayeti Kerimede Allah Kuran gelmezden önceki Allah’a inananlardan (hanif olanlardan) Yahudilerden, Hıristiyanlardan ve sabiilerden kim iyi işler yapıp ve Ahiret gününe inanmışlarsa onların Allah katında mükafatlarının olduğu ve onların mahzun da olmayacaklarından bahsediyor. Yoksa Kuran geldikten ve Allah din olarak kesin kez İslamın yayılmasını sağladıktan sonra değil.

    Gidemez/ Ali İmran-85. Kim İslam’dan başka bir din ararsa, (bilsin ki o din) ondan kabul edilmeyecek ve o ahirette hüsrana uğrayanlardan olacaktır. (Ayrıca tevbe-30)
    5- İlk müslüman kimdir?
    Enam-163′e göre Muhammed. Adem yaratılmadan önce ilk Müslüman
    Araf-143′e göre Musa. Kendi kavimlerinde ilk Müslüman
    Ali İmran-67′ye göre İbrahim. Kendi kavimlerinde İlk Müslümandır. Kişinin bilmemesi onun öyle olduğu anlamına gelmez.
    7- İblis melek midir, cin midir?
    Bakara-34′e göre melek, Kehf-50′ye göre ise cindir.
    Doğrusu İblis Melekti.
    Bakara-34. Hani meleklere, “Âdem için saygı ile eğilin” demiştik de İblis hariç bütün melekler hemen saygı ile eğilmişler, İblis (bundan) kaçınmış, büyüklük taslamış ve kâfirlerden olmuştu.
    Kehf-50. Hani biz meleklere, “Âdem için saygı ile eğilin” demiştik de İblis’ten başka hepsi saygı ile eğilmişlerdi. İblis ise (cinlerdendi) (cinlerden oldu) da Rabbinin emri dışına çıktı. Şimdi siz, beni bırakıp da İblis’i ve neslini, kendinize dostlar mı ediniyorsunuz? Hâlbuki onlar sizin için birer düşmandırlar. Bu, zalimler için ne kötü bir bedeldir!
    8- İslam’da Vasiyet geçerli midir?
    (Evet, vasiyet geçerlidir. En fazla 1/3 tür
    Bakara-180′de ölümü yaklaşanlar için vasiyet etmek şart koşulmuşken, Evet herkesin yanında vasiyet bulundurması gerklidir. Nisa/ 11-12 ayetleriyle vasiyetin bir hükmü
    kalmamış, miras taksimi zorunlu kılınmıştır.
    Bu ayette vasiyet ve borç yerine getirildikten sonra kalan miras varislerindir.
    Bakara-180. Sizden birinize ölüm gelip çattığı zaman, eğer geride bir hayır (mal) bırakmışsa, anaya, babaya ve yakın akrabaya meşru bir tarzda vasiyette bulunması -Allah’a karşı gelmekten sakınanlar üzerinde bir hak olarak- size farz kılındı.
    Ayete ilaveten, Muhammed’in Veda Hutbesinde şöyle dediği yazılıdır:
    “Mirasçı için ayrıca vasiyet etmeye gerek yoktur.”
    Elbette mirasçı için vasiyete ihtiyaç yoktur. Zaten o vasidir. Vasiyet ise diğer akrabalar içindir.

    10- Allah herşeyi bilir mi?

    Gaybı bilen yalnızca Allah’tır” ayetlerine rağmen Enfal/ 65-66 da Allah’ın bir Müslüman’ın kaç düşmana bedel olduğunu ancak savaştan sonra bilebildiği anlaşılıyor.
    Enfal-65. Ey Peygamber! Müminleri cihada teşvik eyle. Eğer sizden sabredecek yirmi kişi olursa iki yüze galip gelirler ve eğer sizden yüz kişi olursa kâfirlerden bin kişiye galip gelirler. Çünkü onlar hakkı ve akıbeti düşünmeyen anlayışsız bir kavimdirler.
    Enfal-66. Şimdi Allah sizden yükü hafifletti ve sizde bir zaaf olduğunu bildi. O halde sizden sabredecek yüz kişi olursa iki yüz düşmana galip gelirler, sizden bin kişi olursa Allah’ın izniyle iki bin düşmana galip gelirler. Allah sabredenlerle beraberdir.
    Cevap: Aynı ayetin nüzulü yani inmesi devam ediyor. Müslümanlar savaşa girmiş değil. Müslümanların itirazına binaen bu ayeti kerime 65. ayeti kerimeden sonra geliyor. Sorumluluk ve güç hafifletiliyor. Ayetin iniş nedenini siz bilmediğiniz için çelişki varmış gibi algılıyorsunuz.
    11- Evlilikte Peygambere tanınan ayrıcalık:
    Ahzap-50. Ey peygamber! Biz bilhassa sana şunları helal kıldık: Mehirlerini vermiş olduğun eşlerini, Allah’ın sana ganimet olarak ihsan buyurduklarından sahip olduğun cariyeleri, amcalarının kızlarından, halalarının kızlarından, dayılarının kızlarından, teyzelerinin kızlarından seninle beraber hicret etmiş olanları, bir de mümin bir kadın kendini peygambere hibe ederse, peygamber nikah etmek istediği takdirde, onu başka müminlere değil de sadece sana mahsus olmak üzere helal kıldık. Onlara eşleri ve cariyeleri hakkında neyi farz kıldığımızı biliyoruz. Bunlar sana hiçbir darlık olmaması içindir. Allah, çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.
    Hz. Peygamber, Allah’ın Müminlere en son olarak dörde kadar evlenmeyi cevaz verdikten sonra bütün hanımlarını boşanmaları için serbest bırakmış, hiç biri boşanmak istememiştir. Bu hadiseden sonra Hz. Muhammed(sav) sadece en fazla dört hanımıyla ilişki kurmuştur. Diğerleri Onun koruması ve himayesi altında bulunmuşlardır.
    12- Allah ve melekleri, Muhammed’e salat eder mi?
    Ahzap-56. “Şüphesiz Allah ve melekleri Peygamber’e salat(yardım) ediyorlar. Ey iman edenler! Siz de ona salat(yardım) edin, selam edin.”
    ayetinde Allah’ın peygambere salat ettiği ifadesi büyük çelişkidir.
    Bana göre çelişki yok
    Salat = Namaz, dua, yönelme yardım, destekleme, koruyup kollama vs.’dir
    Bu ayetteki salat’ın namaz anlamına gelmediğini, destek anlamı taşıdığını öne sürenler de vardır. Bu da apaçık olduğu söylenen ayetler üzerinde bırakın sıradan insanları, İslam alimlerinin dahi anlaşamadığını gösterir.
    13- Allah gönderdiği kanunları, hükümleri değiştirir mi?
    Bakara-106. “Herhangi bir Ayet’in hükmünü yürürlükten kaldırır veya unutturursak, onun yerine daha hayırlısını veya benzerini getiririz. Allah’ın her şeye gücünün yettiğini bilmez misin? “
    Hac-52. Senden önce hiçbir resûl ve nebî göndermedik ki, bir şey temenni ettiği zaman, şeytan onun bu temennisine dair vesvese vermiş olmasın. Ama Allah, şeytanın vesvesesini giderir. Sonra Allah, âyetlerini sağlamlaştırır. Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
    Nahl-101. Biz bir âyeti değiştirip yerine başka bir âyet getirdiğimiz zaman -ki Allah, neyi indireceğini gayet iyi bilir- onlar Peygamber’e, “Sen ancak uyduruyorsun” derler. Hayır, onların çoğu bilmezler.
    Rad-39. Allah, dilediğini siler, dilediğini de sabit kılıp bırakır. Ana kitap (Levh-i Mahfuz) O’nun yanındadır.
    Aşağıdaki ayetlerde ise farklı söylenir;
    Fatır-43. “… Hayır! sen Allah’ın kanununda değişiklik bulamazsın. Sen Allah’ın kanununda asla bir döneklik bulamazsın. “
    Feth-23. “… Allah kanununda hiçbir değişiklik bulamazsınız.
    “ Buradaki Allah’ın kanunundan maksat kainatın (kozmosun) yaratılmasında ve mevcuun çalışmasında, hareketinde. Yani dini terimle Sünnetüllah’ta bir değişiklik bulamassın demektir. Yerel ve bölgesel kanunlardan değil. Senin anlayışında kıtlık var.
    14- Tanrı’nın kitabı düzensiz, karmaşık olabilir mi?

    Kur’an’ın genelinde konu karmaşası ve uyumsuzluk vardır. Bir konudan bir başka konuya atlanır. Örneğin Bakara suresinde boşanma konusu işlenirken aniden namaz kılma ve usülleri anlatılmaya başlanır. Ardından tekrar hukuk konularına dönülür.
    Yine burada senin anlayışında ve geleneksel Müslüman anlayışında olduğu gibi yine kıtlık var. Çünkü: Kur’an senin anladığın gibi beşeri bir kitap değil. Aynı insan hayatı gibi. İnsanın hayatını anlatan bir kitaptır. İnsan hayatında bir düzen var mı ki sen Kurân’da düzen istiyorsun. O senin hayatına endeksli. Çünkü senin bireysel özgürlüğün var. Eğer senin istediğin gibi bir kitap olsaydı sen o hayatı yaşayamazdın. Senin için hayat fıtri değil, cebri olurdu. O zaman senin varlığının bir anlamı olmazdı. Çünkü sen programlanmış bir robot olurdun.
    (Bakara/ 237-238-239)
    Birçok surede aynı anlatımlar tekrarlanır. Bu durum Kur’an ayetlerinin karışık ve düzensiz toplandığını gösterir ki Allah’ın koruması altında olan bir kitabın böyle düzensiz olması bir çelişkidir.
    15- Edison, Einstein, Ebu Talip vb. ebedi cehennemlik mi?
    Ali İmran-115. Onlar ne hayır işlerlerse karşılıksız bırakılmayacaklardır. Allah, kendisine karşı gelmekten sakınanları bilir.
    Bakara-217. Sizden kim dininden döner de kafir olarak ölürse öylelerin bütün yapıp ettikleri dünyada da, ahirette de boşa gitmiştir. Bunlar cehennemliklerdir, orada sürekli kalacaklardır.
    Tevbe-17. Allah’a ortak koşanların, inkarlarına bizzat kendileri şahitlik edip dururken, Allah’ın mescitlerini imar etmeleri düşünülemez. Onların bütün amelleri boşa gitmiştir. Onlar ateşte ebedi kalacaklardır.
    Müslümanların yaptığı zerre kadar işler karşılıksız kalmayacakken, inanmayanların bütün amelleri boşa gidecek ve sonsuza kadar cehennemde işkence görecekmiş. (Yanacak) Tanrı böyle haksızlık yapar mı?
    Yapmaz. Yalnız bu bir haksızlık değil bilakis adalettir. Beşeri bir sistemde bile Devlet kendi kural ve kaidelerini yerine getirmeyen isyankar P.K.K.’lıları ne kadar musamaha gösteriyorsa, Allah da o kadar gösterir. Onların Devlete karşı isyankar, fakat insanlara karşı son derece insancıl davranışlarda bulunmaları, iyi insan olmaları bir anlam ifade eder mi? Etmez. Ama buna rağmen devletin bütün emir ve yasaklarını harfiyen yerine getiren Fakat insanlara ve devlete hiç faydası yok insanlara karşı son derece sert ve haşin olduğu halde, devlet böyle bir vatandaşına ceza verir mi? Elbette vermez. Çünkü devletin yanında iyi bir vatandaştır. Aynen bunun gibi. Önemli olan önce Allah’ın var ve bir olduğunu tanımaktır. Aynen vatandaşlıkta; önce “Devletin varlığını, birliğini ve bölünmez bütünlüğünü tanımak” olduğu gibi.

    16- Şüphesi, çelişkisi olanın soru sorması yasak!
    Maide-101. Ey iman edenler! Size açıklandığı takdirde sizi üzecek olan şeylere dair soru sormayın. Eğer Kur’an indirilirken bunlara dair soru sorarsanız size açıklanır. (Halbuki) Allah onları bağışlamıştır. Allah çok bağışlayandır, halimdir (hemen cezalandırmaz, mühlet verir.)
    Maide-102. Sizden önceki bir millet o tür şeyleri sordu da sonra o yüzden kafir oldu.
    Allah’ın soru sorma yasağı koyması çok anlamsızdır, acayiptir.
    Bu ayetteki soru sormadan maksat, bireyin yalnız başına peygamberden öğrenmek istediği değil toplum içinde sorulan ve genele hitap eden sorulardır.
    Soru sormanın yasaklığı da kulun kendi iyiliği içindir. Bireysel olarak kula Allah’ın ve peygamberin vermiş olduğu lütuf, müsamaha toplum içinde açıklandığında, adalet yerine getirileceğinden, kulun kendine verilen o lütuftan, o ayrıcalıktan da olur. Zaten bu ayet de Sahabenin hac seferinde inzal olmuştur. Sahabe Peygambere Haccın her sene olup olmayacağını sormuştur. Ömürde bir defa olması daha uygun olan haccın sürekli her sene mi her sene mi? diye soru sorma sonucu, evet her sene dense ayette belirtildiği gibi Allah’ın lütfü olan o kolay hac yapma şekli zorlaşırdı.
    17- Kur’an apaçık anlaşılır bir kitap mı?
    Şuara-195′te Muhammed, “uyarıcılardan olabilsin diye” Kur’an’ın “apaçık bir dille” indirildiği; Zuhruf/ 2-3 ‘te daha açık olarak, ” Apaçık Kitaba yemin olsun ki şüphesiz biz O’nun düşünüp anlayasınız diye ” indirildiği;
    Fussilet-44′te Kur’an ayetlerinin uzun açıklamalı olmadığı;
    Yusuf-12′de Kur’an’ın, herkesçe “okunup anlaşılması için” indirildiği; Duhan-58 ‘de, herkese öğüt alsınlar diye kolaylaştırıldığı söylenir.
    Ancak Kur’an anlaşılmaz bir yığın ayetle ve kavramla doludur. Anlaşılabilmesi için eski Kureyş Arapçasının, hadislerin, peygamberin ayrıntılı hayatının, dönem tarihinin iyi bilinmesi gerekir. Orucun kaç gün olduğu, namazın kaç vakit olduğu bile açıkça belirtilmemiştir.
    Zaten sen istediğin cevabı kendin vermişsin. Kıtlık Kur’anda değil, senin ve bizim geleneksel ve yerleşik din anlayışımızda. Bizler kendimizi Kurana uyduracağımıza, Kuranı kendimize uydurmaya kalkıyoruz da ondan. Aynen Yahudilerin ve Hıristiyanların kitaplarını yaptıkları gibi. Hâlbuki Kuran toplum önünde değişmeyi değil bilakis toplumu değiştirmek için Hz. Muhammed(sav)’in önderliğinde bütün insanlara rehber olmak için Allah tarafından inzal olmuştur. Sizler hem diyalektik materyalizme inanıyorsunuz. Buna rağmen Kurandan durağanlık bekliyorsunuz. Bu kendi içinizde bir çelişkidir. Kurandan herkes anladığını anlayacaktır. Gerçekten O Asrı Saadetten kıyamete kadar hükmünü sürdürecek apaçık herkesin anladığı kadar anlayacağı bir kitaptır. Sen hiç kitap yazdın mı bilmiyorum. Ama insanın yazdığı kitap bırakın kıyamete kadar hükmünü ve doğruluğunu sürdürmeye, daha bir gün bile geçmeden keşke şurayı şöyle yazsaydım diye eksiklik ve ya pişmanlık duyar. Yani insanın yazdığı kitap değişmezliğini bir gün bile sürdüremez. Hal böyleyken bu itirazları yapmak Kuranı art niyetli ve inkârcı bir gözle bakmaktan başka bir şey değildir.
    18- Kıble, İslam’ın ilk yıllarında neden Kudüs’tü?
    Kitap Ehli olan Yahudi ve Hıristiyanları İslam’a ısındırmak için.
    Müslümanlar kıble olarak önce Kudüs’ü sonra Kabeyi seçmişlerdir.
    Bu durum Bakara/ 142-145 ayetlerinde açıklanır.
    Bakara-142. İnsanlardan bazı beyinsizler; «Onları daha önce yöneldikleri kıbleden çeviren sebep nedir?» diyecekler. De ki; «Doğu da Batı da Allah’ındır. O dilediğini doğru yola iletir.»
    Kıble değişikliği bir çelişkidir ve Yahudilerle yaşanan çekişme neticesinde çıkmıştır.
    Halbuki madem önceki toplumların ve peygamberlerin de namaz kıldığı iddia edilir, öyleyse onların kıblesi neyse yine o olmalı ve hiçbir şartta değişmemeliydi.
    Yukarıdaki cevaba artı olarak önceki kitap ve peygamberler bir kabileye yahut bir bölgeye iniyordu. Onların kıbleleri değişkendi. Kuran ise bütün insanlığa ve aleme inzal edilip sorumlu tutulduğundan Dünyanın altın oranı olan 1.618 sayısının tesbit edildiği Kabe’den başka yer olamazdı. Aksi akla aykırı oludu.
    19- Ganimetlerin tamamı mı yoksa 1/5′i mi?
    Enfal-1.’de “ganimetler Allah’ın ve peygamberindir” denirken,
    Enfal-41′de “ganimetlerin beşte biri Allah’ın ve peygamberindir” denir.
    Enfal-1. (Ey Muhammed!) Sana ganimetler hakkında soruyorlar. De ki: “Ganimetler, Allah’a ve Resûlüne aittir. O hâlde, eğer mü’minler iseniz Allah’a karşı gelmekten sakının, aranızı düzeltin, Allah ve Rasûlüne itaat edin.”
    Enfal-41. Şunu da biliniz ki, ganimet olarak aldığınız her hangi bir şeyden beşte biri mutlaka Allah içindir. (…)
    Burada sapla samanı birbirine karıştırmayalım. Ganimetlerin tamamı savaş yapılmadan barış halinde iken ele geçen ganimetlere aittir. 1/5 ise bizzat savaş yapılıp kazanıldıktan sonra ele geçen ganimetlerin taksimi içindir. Birinde askerlerin emeği var diğerinde ise askerlerin emeği olmadığından ganimetlerin tamamı Bey tül mal olan hazineye aittir.

    20- Peygamberler eşit mi yoksa üstün olanı var mı?

    Bakara-285 ‘te Peygamberler arasında fark olmadığı söylenirken, aynı surenin 253. ayetinde; “İşte bu peygamberlerin bir kısmını diğerlerine üstün kıldık..” denir.
    Bakara-285. Peygamber de, iman edenler de O’na indirilene inandı. Hepsi de Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine iman etti. “O’nun peygamberlerinden hiçbirinin arasında fark görmeyiz. İşittik ve itaat ettik. Affını dileriz ey Rabbimiz, Dönüş sana’dır” dediler.
    Bakara-253. İşte peygamberler! Biz, onların bir kısmını bir kısmına üstün kıldık. İçlerinden, Allah’ın konuştukları vardır. Bir kısmının da derecelerini yükseltmiştir. (…)
    Burada da konuyu tam anlayamamışsın bilerek veya bilmeyerek. Anlayışın kıt. Çünkü Bakara 285. Ayette Allah Müminlerin durumunu bildiriyor. Yani Müminler Resulleri arasında ayrım gözetmezler hepsine birden inanırlar manasında. İnananlar Rasül ve nebilerin hepsini bilmediklerinden hepsine eşit gözle bakmaları gerekiyor. 253. ayette ise, Allah kendisinin yarattığı resullerine hangi şekilde yarattığı ve hangi gözle baktığından bahsediyor. Demek ki kendi yanında Resulleri eşit değilmiş. Bundan doğal ne var. Sen Gelenekçi Müslümanların inandığını mı eleştiriyorsun Yoksa olması gereken İslâmı mı önce buna karar ver. Bunun yanında mantık olarak kendilerine kitap ve sahife verilen Resullerle, bu kitap verilen Resullerin şeriatlarıyla(kurallarıyla) sorumlu tutulan Nebilerin arsında zaten fark mutlaka vardır. Tabii ki bizim gelenekçi Müslümanlar bu farkı bilmediklerinden ve hepsine İranlıların fars dili olan Peygamber kelimesini kullandıklarından aradaki farkı kavrayamıyorlar. Sen de bu farkı bilmediğinden güya kuranda (haşa) bir yanlışlık buluyorsun. Ne diyelim Allah ıslah eylesin.
    21- Kur’an Mekke ve çevresine mi yoksa tüm insanlara mı?
    Enam-92. Bu da kendisinden öncekileri doğrulayan mübarek bir kitaptır ki, beldelerin anası (Mekke) ile onun çevresindekileri uyarman için indirdik. Âhirete inananlar, ona da inanırlar; onlar, namazlarına da dikkatle devam ederler.
    Kalem-52. Oysa Kuran, alemler için bir öğütten başka bir şey değildir.
    Kurandaki ayetin aslında Mekke diye bir yer tarifi yok. Dikkat edilirse Mekke parantez içindedir. O tercüme eden mütercimin anladığıdır. Ancak öyle bile anlasak, bunda bir yanlışlık yok. Merkez Mekke’dir. Çünkü 1/618 Dünyanın Altın oranıyla sabitlenen ve içinde kebenin bulunduğu merkez Mekke sayılır o halde Deniz dalgası gibi genişleyerek bütün alemlere Allah’ın hükmü (kuralı) öğüdü yayılır.
    22- Cehennemde kapışma?!

    Alak/ 15-18. And olsun ki onu perçeminden, yalancı ve günahkar perçeminden cehenneme sürükleriz. O zaman taraftarlarını çağırsın. Biz de zebanileri çağıracağız.
    Ayet, Ebu Cehil için söylenmiş. Güçsüz bir insanın “Allah benden yana” demesine benziyor. Yani insan sözü.
    23- Hitap çelişkisi: ( Ben, Biz, O, Allah)
    Kur’an’da ayetlerin çoğunda Allah 3. şahıs, bazılarında 1.şahıstır. Kimi ayetlerde çoğul “biz” ifadesi, kimilerinde ise tekil ifade mevcuttur. Örneğin Hac/ 34-35 de şahıs zamirinde tam 6 kez değişiklik yapılır. Allah’tan hitap bir kitapta hep aynı zamir kullanılmalıydı.
    Allah bile tek olduğu halde ben demekten hayâ edip ifadelerinde biz diyor. Bundan Allah’ın değil bizim utanmamız, benden bize terfi etmemiz gerekir.
    24- Bu ayette melekler mi konuşuyor?
    Zuhruf-11′de de ilginç bir kurgu vardır:
    “O suyu gökten bir ölçüye göre indirir. Biz onunla (suyla) ölü memleketi diriltiriz”.
    O dediği Allah’ın kendisi Biz dediği de kendisidir. Çünkü Allah “Ben’liği” ene’yi şeytana verdiği için kendisinden hiç bir zaman “Ben” diye hitap etmez. Benlik İblis ve İnsana mahsustur. Eksi durum sadece bu iki mahlûkta mevcuttur. Allah’ın “EHAD” sıfatı gereği kendisinde Ben’e (Eneye) eşdeğer olan (-) eksilik yoktur. Sadece O’nda “EHAD” sıfatı gereği (+) artı değerler, yani iyilik ve ihsan mevcuttur. Bu nedenle Kendisinden hiçbir zaman Ene=Ben diye söz etmez. Allah’ın Bu özelliğine kriter alan Ben de genelde konuşmalarımda hep biz diye cümle kurmaya özen gösteririm.

    Suyu indiren Allah’sa, ölü memleketi dirilten kim?
    Kur’an’ı Allah gönderdiyse bu “biz” diyen kimler?

    25- Allah mı şair? Muhammed mi?
    79 ayetlik Rahman suresinin 31 ayeti aynıdır. ” Öyleyse Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz” ayeti sürekli tekrarlanmıştır. Benzer tekrarlara başka surelerde de rastlanır. Bu acaba Muhammed’in mi yoksa Allah’ın mı edebi özelliği, keyfiyetidir?
    Allah’ın Özelliği
    26- Kıyametin saatini Allah bilmiyor mu?
    Füssilet-47. Kıyametin ne zaman kopacağına ilişkin bilgi ona
    (Allah’a aittir) olacak (Allah’a) havale edilir. Çeviri yanlış
    Anlaşılan melekler Allah’tan daha iyi biliyor her şeyi.
    Burada Allah kendisinden hayâ ederek “Ben” yerine “O” zamirini kullanıyor bunun meleklerle alakası yok.
    27- Allah kimin neye taptığını bilmiyor mu?

    Sebe-40. O gün Allah, onların hepsini toplayacak; sonra meleklere: Size tapanlar bunlar mıydı? Diyecek. Ne var bunda. Bunun neresi yanlış. Allah ceza vereceği kişileri bir de taptıklarına teyit ettiriyor. Son derece doğal.
    41. (Melekler) derler ki: “Seni eksikliklerden uzak tutarız. Onlar değil, sen bizim dostumuzsun. Hayır, onlar cinlere ibadet ediyorlardı. Onların çoğu cinlere inanıyordu.”
    28- Allah insan gibi yemin eder mi?
    Naziat suresi de şöyle başlar: “(1) Canları boğarcasına şiddetle çekip alanlara and olsun, (2) Canları kolaylıkla alanlara and olsun, (3) Yüzüp yüzüp gidenlere and olsun, (4-5) Yarıştıkça yarışan ve işleri yöneten meleklere and olsun “.
    Birde senin yemin etmeyen Tanrını görelim. Benim Allah’ım beni ikna etmek için çokça yemin ediyor. Ben de O and içtiği ve vurgu yaptığı nesnelere inceleyerek onlar hakkında daha çok bilgi edinerek tefekkür ediyorum. Bundan muzdarip değilim.
    Ayrıca Kur’an Allah’ın yeminleri ile doludur. Arapların çok yemin ettiği özelliği bilinir de Allah’ın bu kadar çok yemin etmesi anlaşılmaz. Yoksa bu yeminler Muhammed’in yeminleri midir?
    29 – Allah küfreder mi?

    Enam-108′de “Allah’tan başkasına tapanlara sövmeyin; sonra onlar da bilmeyerek Allah’a söverler.” denmesine rağmen;
    Burada müminlere Allah kendisine hakaret edilmemesi için “hakarete sebep olmayın” diye uyarıda bulunuyor. Müşrikler hakaret ederlerse siz de dayanamayıp cevap verirsiniz. Aranızda nizah çıkar, almak istediğiniz tebliğin sonucunu ulaşamazsınız diye uyarıda bulunuyor. Bu uyarı son derece isabetli. Aşağıda sıralanan ayetlerde ise Allah kendisi hakaret ediyor. Karşısında kendisine cevap verecek Tanrı yok ki. Varsa o da versin bundan doğal ne var. Valla. O’na niye böyle diyorsun bu sana yakışıyor mu? Deme hakkını kendimde göremiyorum Yaratıcı O. Patron O. Ben de patron olursam (haşa) söz. Niye müşrik, kafir, ve Yahudilere hakaret ediyorsun diye sebebini sorar, öğrenir sana söylerim.
    Bakara-171, Araf-179, Furkan-44, Tevbe-28, Bakara-65, Maide-60, Cuma-5, Araf-176 da farklı inançlardakilere hayvan, eşek, köpek, domuz, pislik, maymun diye sövülmüştür.
    30- Büyüyünce hayırsız evlat olacağı sanılan çocuğun öldürülmesi:

    Kehf-80. ” Oğlana gelince, onun ana-babası mümin kimselerdi. Çocuğun onları azgınlık ve inkara sürüklemesinden korktuk.”
    Hiçbir suçu olmayan bir çocuğu, ilerde anne-babasına karşı kötü davranma ihtimali nedeniyle öldürmek ne derece haklı bir gerekçedir?
    Sanki bütün hayırlı anne-babaların hayırsız çocukları öldürülüyormuş gibi aktarılan bu maval doğru mudur?
    Bunda da yanılıyorsun. Bir ileriki ayette “Bunları ben kendi isteğime, görüşüme göre yapmadım” diye çocuğun niçin öldürüldüğü belirtiliyor. Zaten dünyadaki sosyal olaylar böyle cereyan ediyor. Sebep sonuç ilişkisine, devinime, diyalektiğe dayanarak her şey ilerliyor, hareket ediyor. Biz bilmiyoruz ki? En olumlusunu söyleyeyim. Bundan bir yıl önce benim Kurandaki (hâşâ) çelişkili yazıma Kasım Ceylan Arslan cevap verecek desen sana kahinlikle delilikle suçlarlardı. Ama görüyorsun senin bilmediğin halde ben bugün senin yazına cevap veriyorum. Ayette belirtilen olayda, Allah yanında kulun her şeyi bilmeye çalışmasının sonucunda ne gibi olayların olacağının ve her şeyde mantık aramanın yanlış olduğunun yanlış olduğu vurgulanmak isteniyor. Zira sen! Bu gibi soruları sormamalısın. Çünkü sen inancın gereği, tekâmülcüsün. Anlatılan olaydaki çocuğun öldürülmesini de evrenin yanında bir karıncanın ezilmesi gibi düşünmen lazım. Öyle değil mi?
    31- Muhammed’in onca eşine ilaveten evlatlığının eşiyle evlenmesi:

    Ahzap-37′ de hoşlandığı evlatlığının karısı Zeynep’le evlenebilmesi için, ahlaki bir adet olan evlatlığın öz evlat gibi görülmesi kuralının kaldırılması etik açıdan yanlış değil midir?
    Hayır. Yanlış değildir. Son derece isabetlidir. Allah bir yanlış töreyi sadece Resulleriyle kaldırabilir. Ayrıca Bir ev ortamında Bir peygamberin içinden sevdiği (Allah öyle söylüyor) -ki bu bile Kuranın peygamber kelamı değil, Allah kelamı olduğuna delildir.- kişiyle beraber olması Resullük sıfatına halel getirir. Bu mantıklı bir davranıştır. Zaten azatlısı Zeyd’le de Zeynep istemeyerek evlenmiştir. Buradan hem bir kıza sevmediği kişiyle evlendirilmemesi kuralı çıkar.

    32- Allah’ın velisi var mı yok mu?
    İsra-111. Ve de ki: “Övgü, allah’adır. O çocuk edinmemiştir, yönetimde ortağı ve zillettten ötürü de bir veliside yoktur.” O’nu alabildiğine Yücelt.
    Yunus-62. Uyan! Allah velilerine ne korku vardır, ne de onlar mahzun olurlar!
    Ayeti kerimede İlk hitap UYAN değil, iyi bilin ki, veya unutmayın ki’dir. O nedenle ayetin bir önceki ve sonraki hitap ve siyakına bakıldığında Allah müminlerden bahsetmektedir. Onların hepsini birden teselli mahiyetinde Evliyâe=Dostum demektedir. Bunda bir çelişki yoktur.

    33- Yaratan mı? Yaratanlar mı?

    İhlas-1. De ki; O Allah bir tektir.
    Saffat-125. Yaratanların en iyisini bırakıp da Ba’l’e mi taparsınız?
    Yaratanların en iyisi Allah’sa diğer yaratanlar kim?
    Ayetin manası şudur. “En güzel (iyi) yaratcıyı (yaratanı) bırakıp ta Ba’le mi taparsınız” Onun için bunda bir çelişki yoktur. “Yaratanların” sözcüğü mütercimler tarafından Türkçedeki bilinen, daha güçlü vurguyu yapmak için çoğul gösterilmiş yoksa kelimenin manası “yaratıcı” dır.
    34- Allah yardıma muhtaç mıdır?
    İhlas-2. Allah eksiksiz, sameddir (Bütün varlıklar O’na muhtaç, fakat O, hiç bir şeye muhtaç değildir )
    Muhammed-7. Ey iman edenler! Eğer siz Allah’a yardım ederseniz O da size yardım eder, ayaklarınızı kaydırmaz.
    Burada Sünnetüllah, yani tabiat kanunları denilen şeylerden bahsediyor. O’nun irade buyurup evreni ve dünyayı yaratarak insanların yaşam yeri yaptığı dünya ve onun menzilinde bulunanlara insana verdiği cüzi irade ile sahip çıkıp Allah’ın yaratmasında olumsuz sebepler değil de olumlu sebepler oluşturursanız O da size olumlu yaratarak yardımcı olur demektedir. Yani Türkçedeki “Ne kadar ekmek o kadar köfte.”
    35- Yer ve gök kaç günde yaratılmıştır?
    6 günde : (Araf-54) (Yunus-3) (Hud-7) (Furkan-59)
    8 günde : (Füssilet/ 9-12)
    Doğrusu burada ne çelişkisi var anlamadım Fussilet 9-12 de Allah 9. ayette yeri iki günde yarattığını, 10. ayette yerde insanların rızkını dört günde tamamladığını, ki konumuzla bağlantılı değil sonra iki günde göğü yarattığını, iki günde de yer ile göğü düzene koyduğunu bildiriyor. Toplam yer ve göğün altı günde yaratılması ve düzene konması sağlanmış oluyor. Bunun neresi çelişki?

    36- Kölelik evrensel mi?

    Nahl-75. Allah, hiçbir şeye gücü yetmeyen, başkasının malı olmuş bir köle ile katımızdan kendisine verdiğimiz güzel rızıktan gizli ve açık olarak harcayan (hür) bir kimseyi misal verir. Bunlar hiç eşit olurlar mı? Doğrusu hamd Allah’a mahsustur. Fakat onların çoğu (bunu) bilmezler.
    Kur’an’daki ayetler evrensel ise; İnsanlar arasında ayrım, köleliğin kaldırılmamış olması yanlış değil midir? Bu durumda kölelik kıyamete kadar meşrulaştırılmış olmuyor mu?
    Evet köle yahut işçi,- işveren evrenseldir. Kıyamet kopuncaya kadar bir çalışan(işçi) bir de çalıştıran(patron) olacaktır. Bunun aksi mümkün değildir sünnetüllah’a Yani kozmosun kanunlarına aynı zamanda diyalektik materyalizme de aykırı değildir. Bu durum, işçi-işveren evrensel olmazsa, dünyada insan olmanın ne anlamı olur ki. O zaman dünyadaki düzen atasözümüzde olduğu gibi “Sen ağa ben ağa, ineği kim sağa” olur ki, kaos olur. Eğer sizler bunu bilmiyorsanız vay halinize.
    37- Kur’an’da neden sadece İsrail’e gönderilen peygamberler var?
    Kur’an’da bildirilen peygamberlerin nerdeyse tamamının Yahudi olması, her kavme peygamber gönderildiği belirtilmesine rağmen başka milletlerden tek örneğin olmaması nasıl açıklanabilir?
    Sizin belirttiğiniz gibi Kuran’da geçen bütün peygamberler İsrail Oğullarına değil Bütün Orta doğuya gelmiştir. Bunların Kuran’da bildirilenlerin sayısı 25 tir. İsrail Oğullarına sadece Hz. Yakup’un 12 oğlu ve bunların soyunda 10 tanesi Peygamber, Hz. Yakup’un lakabı da İsrail olduğundan İsrail Oğullarının da dünyaya çok bağlı ve genelde isyankar olduklarından Allah Kuran’da hep İsrail Oğullarından bahsediyor gibi anlaşılmaktadır. Bu bir. İkincisi.
    Peygamberimizden önce bilinen dünya Avrasya’dır. Afrika’nın çok büyük bölümü ve içleri henüz insan ayağı basılmamıştı. Amerika, Okyanusya, Antartika, ve Avustralya henüz keşfedilmemişti. Kuzey Rusya ve İngiltere, İsveç, Norveç gibi ülkelere henüz insan ayağı basmamış veya yeni ulaşıyorlardı. Peygamberimiz (sav) zamanında üç büyük dünya devleti vardı. Roma, İran ve Çin. Medeniyetleri de çok gelişmiş değildi. Tarih düzgün olarak MÖ 2000 yılına kadar gitmektedir. Bu nedenle İnsanların çok olduğu bölge ve Medeniyetlerin Beşiği Orta doğudur. Bundan dolayı da Allah insan fıtratını ve insanın irşadını esas aldığı için insanlığın dünyaya en çok bağlı olan ve dünya için en fazla fitne ve fesada meyleden Benî İsrail’in peygamberlerini örnek olarak göstermiştir. Bu da irşat için yeterlidir.
    38- Musevilere “Yahudi” denmesi:
    Enam-146. Yahudilere tırnaklı hayvanların hepsini haram kıldık.
    Kur’an’da Musevilerden Yahudi diye bahsediliyor. Halbuki o dönemde Yahudi olduğu halde Hristiyan olanlar çok. Madem ki “Hristiyan” yani “İsacı” diyor, “Musevi” yani “Musacı” da denebilirdi. Bu genelleme yanlıştır. Günümüzde de Yahudi olanlar içinde ateisti, dinsizi, Hristiyanı, müslümanı, Budist’i vardır.
    Sizin dediğiniz tamamen doğrudur. Yalnız yanıldığınız bir husus var. Kendilerine peygamber gelen İsrail Oğulların dan bazı kavimler Yahuda adlı bir buzağıya taptıkları için kendilerine Yahudi diye adlandırıyorlar. Ondan sonra Irkı millet kavramı yerine din milleti veya tabisi kavramı yerleşiyor. Bunun yanında, Yahudi ismini Allah verdiği için değil, Kendilerine Tevrat verilen Müslümanlar, sonra kendilerine Yahudi dedikleri için Allah öyle hitap ediyor. Onlar kendilerine Musevi deselerdi Allah da onlara Musevi diye hitap edecekti. Çünkü Allah yanında bütün peygamberlerin getirdiği din sadece İslam’dır.
    Ayrıca bir millete bir gıdanın yasaklanıp, diğer milletlere serbest bırakılmasının mantığı olabilir mi?
    Örneğin “Türklere balık yemeyi yasakladık” dense bu kabul edilebilir mi?
    Yahudilere Tırnaklı hayvanların sığır ve koyun hariç hepsine haram kılınmasının nedeni; “Saldırganlıkları sebebiyle onlara ceza olarak yaptık, yoksa aslında bunların hepsi kendilerine haram değildi. Bir zamanlar bıldırcın etleriyle beslenmişlerdi. Sonra saldırganlık ve zulümleri; peygamberleri öldürme, faiz alma, hak yolundan engelleme, haram yeme, helâlı haram, haramı helal sayma gibi saldırganlıklarından dolayıdır. Bu özelliklerinden dolayı birçok temiz rızıklardan mahrum edildiler. “Yahudileri yaptıkları zulümden, çok kimseyi Allah yolundan çevirmelerinden dolayı, kendilerine helal kılınmış temiz ve hoş şeyleri onlara yasakladık.” (Nisâ, 4/160. Ayeti bu durumu teyit etmektedir. Hâlbuki Bu sayılan hayvanlar İsrail Oğullarına helal idi. Niye olmasın? Allah Bu dünyadaki dini be Müslümanlık olarak kabul ediyorum. Müslüman ol bu yasaklar ortadan kalksın Allah’a niye bunu böyle yaptın diye soru sorma hakkımız yok ki ancak bunun nedeni nedir diye sorabiliriz. Niye yaptın diye sormak istiyorsak; Onun karsısına çıkar ben de bir dünya yaratıyorum, yeni bir insan türü yaratırsın Allah’ın haram koyduğunu helal sayarsın olur biter. Sorun kendiliğinden ortadan kalkar. Böyle bir gücümüz olmadığına göre !!!! Mevcutla yetinmek zorundayız.

    41- Meleklerden peygamber olur mu?
    Muhammed’e inanmayanlar ” Elçi olarak bize bir melek gelmesi gerekmez miydi” derler. Buna şu yanıt verilir:
    İsra-95. De ki: “Eğer yeryüzünde, (insanlar yerine), yerleşip dolaşan melekler olsaydı, elbette onlara gökten bir melek peygamber indirirdik.”
    Mantıklı. Dünyada insanlar yaşadığına göre melekten peygamber olmaz.
    Gelgelelim meğer öyle değilmiş. İsra-95′de melekten peygamber olamayacağı söylenirken;
    Bakın aşağıdaki ayette ne diyor:
    Hac-75. Allah, meleklerden ve insanlardan peygamberler seçmiştir; şüphe yok ki Allah, duyar, görür.
    Buradaki anlam Meleklerin başına melek Resul, İnsanların başına da İnsan Resul seçmiştir. Ne var bunda. Zaten realite de böyle değil mi?
    42- Cehennemde sadece ne yenir? Zakkum mu? Darı dikeni mi?
    Duhan/ 42-43-44. Doğrusu (cehennemde) günahkarların yiyeceği zakkum ağacıdır; karınlarda suyun kaynaması gibi kaynayan, erimiş maden gibidir.
    Gasiye suresi 6. ayeti öyle demez.
    Leyse lehüm ta’amün illa min dariy’ın.
    Onlar için darı dikeninden başka bir yiyecek yoktur.
    Zakkum ağacı ile darı dikeni çok farklı bitkiler olduğuna göre ayetler arasında çelişki mevcuttur.
    Size göre illaki birisi mi olması gerekiyor. Yedi tane cehennem var. Her cehennemin yiyeceği içeceği farklıdır. Bu ayetlerde cehennem adı söylemiyor ki.

    B- KUR’AN’DAKİ BİLİMSEL ÇELİŞKİLER

    1- Tarık Suresi 7. ayet:
    (Bu su- meni) Bel kemiği ile kaburgalar arasından çıkar.
    Tıp, testislerden diyor.
    Yanlış. Dostum siz 1990 lı yılların genetik biliminin bulunduğu yerde takılıp kalmışınız. Benim ki ise daha iki yıllık. Hatta iki aylık. Bilim Ayetteki gibi açıklıyor. Bilindiği gibi İnsan vücudunda 23 çift 46 kromozom bulunmaktadır. Bu kromozomların 23 cüsü Y erkeklik 24 cüsü ise dişilik iki adet X kromozomlarıdır. Yani bunlardan erkekte XY, dişilerde X kromozomu bulunmaktadır. Artık çağımız bilimiyle de hangi hastalıkların hangi genlerin bozulmasıyla meydana geldiği 24. kromozoma kadar tespit edilmiştir. İnşallah bilim ilerledikçe 46. kromozomun hepsinden de hangi hastalıkların oluştuğu tespit edilecektir. İşte bu kromozomlar DNA ların bulunduğu genlerden oluşur. Bu genler de genelde plazmaların içinde bulunmaktadır. İşte sıkı dur. Bu insanı oluşturan yapı taşlarının sitoplâzmanın Yani kök hücrenin bulunduğu yer de aynen ayette belirtildiği gibi iki bel ile iki göğüs kafesinin birleştiği yerdir. Kök hücre nakilleri bu yerlerden alınarak yapılır. İnsan vücudunda en sağlam ana kaynağı DNA buradadır. Yani İnsanın ana maddesinin spermlerinin yani bütün insanın oluştuğu kaynak, ayetin belirlediği yerdir. Bilgilerini yenilesen iyi edersin.
    3- Dünyanın 4 günde, göklerin ise 2 günde yaratılmış olması: (Füssilet/11-12)

    9. De ki: “Siz gerçekten yeri iki günde yaratanı inkar edip duracak mısınız? Birde O’na eşler mi koşuyorsunuz? O, bütün alemlerin Rabbidir. 41/9
    İki günde yer yaratılıyor.
    10. Hem ona üstünden ağır baskılar (dağlar) yaptı, onda bereketler meydana getirdi ve onda azıklarını dört gün içinde araştıranlar için bir düzeyde takdir buyurdu.
    Yer için dört günde düzen ve rızık temin ediliyor.
    11. Sonra göğe doğruldu da o bir duman iken ona ve yere: “İkiniz de ister istemez gelin!” dedi. İkisi de: “isteye isteye geldik.” dediler.
    12. Böylece onları iki günde yedi gök olmak üzere yerine koydu ve her gökte (bulunan meleklere) işlerine ait emrini vahyetti. Dünya gökyüzünü kandillerle donattık ve koruduk, işte bu, hep o çok güçlü ve herşeyi bilenin takdiridir.
    Yedi gök de iki günde düzene konuyor.
    4- Yerin göklerden önce yaratılmış-düzenlenmiş olması: Füssilet/10-12
    Doğru Duman halindeki gök elbette yerden sonra düzenlenir.
    8- Kalbin beyin fonksiyonlarına sahip gösterilmesi.
    Duygular, düşünceler, inançlar kalbin mi beynin mi fonksiyonları? Bakara/97-260-283, Kehf-28, Şuara-195 Vallahi İnsanı ben yaratmadım Haşa ben bir insan yaratırsam bu soruyu rahat cevap veririm. Fakat duyguların kalpten geçtiğini biliyorum. Çünkü onu yaşadım. Kalpten bir şey akıveriyor. Sonra onu seviyorsun.
    9- Ay’ın yarılması:
    Kamer-1. Kıyamet yaklaştı ve ay yarıldı.
    Allah yanında kıyamet yaklaştı Ay yarılmıştır. Ama Bizlerin yani insanoğlunun zamanında yanında kıyamet kopup ay yarılmamıştır. Allah yanında her şey olup bitmiştir. Daha başka oluşumlar yaratmalar devam etmektedir.
    10- Gök gürültüsü, şimşek ve yıldırımın Allah’ın insanları korkutma ve cezalandırma aracı olduğu:

    Rad/12-13. O, korku ve ümit vermek için size şimşeği gösterendir, yağmur yüklü bulutları meydana getirendir.
    Gök gürlemesi O’na hamd ederek tespih eder. Melekler de O’nun korkusundan tespih ederler. O, yıldırımlar gönderir de onlarla dilediğini çarpar. Onlar ise Allah hakkında mücadele ediyorlar. Hâlbuki O, azabı çok şiddetli olandır.
    11- Her canlının çift yaratıldığı:
    Zariyat-49. Düşünüp ibret alasınız diye her şeyden (erkekli dişili) iki eş yarattık.
    Her canlı çift değildir. Bakteriler, virüsler bölünerek çoğalırlar.
    Buradaki mana sadece erkek ve dişi değildir. Bütün canlıların erkek ve dişisinin olması yanında bir de aynısının ikili yaratıldığı vurgulanır. Yani senin bir aynın(benzerin) da var olduğunu delalet eder. Fakat bunu Atalarının dininden olanlara anlatamazsın. Ne yapalım bu da bizim handikapımız.

    • 58ajimz dedi ki:

      Tarık 7 de yazılan surede geçen açık ve net bir şekilde “meni” anlamındadır. Ve meninin omurilik ve kaburga arasından geldiği sanılmaktadır. Oysa ki bahsettiğiniz kromozomlar vücudumuzun içinde ki tüm hücrelerde DNA sarmalını oluşturan 23*2 kromozomlar bulunmaktadır. (Bu kromozomlardan Y kromozomu 24. de değildir.)

      Bahsettiğiniz kök hücre çocuk oluşumunu sağlayan meniyi oluşturmaz, Burada “sitoplazma” kavramını da çok yanlış kullanmışsınız. Sitoplazma her hücrede bulunur, plazma sıvı demektir, sitoplazma da hücre sıvısı demektir ve adan z’ye her canlı hücremizde bulunmaktadır. Belkemiğine girmeye gerek yoktur.

      Yine bahsettiğiniz şey kemik iliği tedavis gerektiren lösemi hastalığının tedavisinde kullanılan löositler başkasından alınarak hastanın kanına verilir. Burada meni ile alakalı hiçbirşey yoktur. Varsa’da bilim bundan haberdar değildir. Biz 1900 lerde kalmışız siz 3000 yılının tıp teknolojisine eriştiniz sanırım. Biz daha bilmiyoruz.

      Yani bu surede ki çelişki 2014 yılı teknolojisi ile en somut şekilde varlığını korumaktadır.

      • bilal dedi ki:

        Sn.58ajimz,

        TARIK-7.AYET:

        TARIK-7.ayet bilimle asla çelişmez.Zira bir çok mealde 7.ayetin meali maalesef hatalıdır.Yani bunlara göre meni omurilik ve kaburga arasından geldiği sanılmaktadır. Halbuki bu ayete menin çıktığı yere değil,insanın (bebeğin) çıktığı yere vurgu yapılmıştır.‘’الله اعلم ‘’

        7. AYETİN DOĞRU MEALİ AŞAĞIDAKİ GİBİDİR: ‘’الله اعلم ‘’

        5-8) İnsan neden yaratıldığına bir baksın! O,atılan bir sudan yaratıldı.O,(insan,bebek) bel ile göğüs kafesi arasından çıkar.İşte Allah (başlangıçta bu şekilde yarattığı) insanı tekrar yaratmaya da kadirdir.’’ şeklindedir. { الله اعلم }

        Yani ‘’يخرج ‘’ yahrucu ‘’ fiilindeki zamir,meniye değil,söz konusu insana (bebeğe) racitir. Oradan meninin değil,insanın (bebeğin) çıktığına vurgu yapılıyor..Zira bu ayetlerdeki bütün zamirler yaratılışı konu edinen insana racitir.Buradaki ayetler,insanın yartılışını konu edinmiştir,menin ne olduğunu,nereden çıktığını değil..!!! Konu hep insandır,meni değil.İşte maalesef,bir çok mealde insan kelimesine raci olan ‘’يخرج ‘’ yahrucu’’daki ‘’ O ‘’ zamiri meniye raci olduğu sanılmıştır.! Ama öyle değildir.. Aşağıdaki arapça tefsir metninde de ‘’yahrucu’’daki zamirin meniye değil,insana (bebeğe) raci olduğu anlatılıyor…Çünkü dilin kural ve kaidesine göre zamirler,yakın olana değil,konu edinenen,anlatılan nesneye raci olur.Burada da konu edinen insanın yaratılışıdır.Zira bu ayete bize menin ne olduğu nereden çıktığı anlatılmıyor.!!!

        ايات سورة الطارق
        قوله تعالى ( فَلْيَنْظُرِ الْإِنْسَانُ مِمَّ خُلِقَ (5) خُلِقَ مِنْ مَاءٍ دَافِقٍ (6) يَخْرُجُ مِنْ بَيْنِ الصُّلْبِ وَالتَّرَائِبِ (7) إِنَّهُ عَلَى رَجْعِهِ لَقَادِرٌ (8) يَوْمَ تُبْلَى السَّرَائِرُ (9) فَمَا لَهُ مِنْ قُوَّةٍ وَلَا نَاصِرٍ (10)
        يرجع الضمير في كل واحدة من الايات للانسان ( لقاعده الضمائر التي تقول : عودة الضمير للمحدث عنه اولى من عوده للاقرب ) والمحدث عنه في ايات سورة الطارق وايات سورة عبس هو (الانسان)
        1 – خُلِقَ مِنْ مَاءٍ دَافِقٍ (6) – المحدث عنه ( الانسان ) وكذلك سائر الايات التالية
        2- يَخْرُجُ مِنْ بَيْنِ الصُّلْبِ وَالتَّرَائِبِ (7) – يخرج ( الانسان ) – اشارة للام والولاده
        3 – إِنَّهُ عَلَى رَجْعِهِ لَقَادِرٌ (8) – قدرة الله علي ارجاعه ( الانسان ) بغير ام ولا اب الخ

        Bu nedenle ‘’Yani bu surede ki çelişki 2014 yılı teknolojisi ile en somut şekilde varlığını korumaktadır ‘’ şeklindeki yorumunuzun hiç bir anlamı ve kanıtı yoktur…!!!!!!!!

        Özetle,Kur’an’ı kerimin hiç bir ayetinde asla bir çelişki söz konusu değildir,çelişki gibi görülen yerler kur’an’dan değil,hatalı meal ve yorumlardan kaynaklanmaktadır….

        Saygılarımla..

      • 1okuyucu dedi ki:

        Bilâl;

        Öyleyse insan neden yaratıldığına bir baksın. (Tarık-5)

        Fışkırıp çıkan bir sudan yaratıldı. (Tarık-6)

        Bu su, bel ile kaburga kemikleri arasından çıkar. (Tarık-7)

        Şüphesiz Allah’ın onu, öldükten sonra tekrar diriltmeye de gücü yeter. (Tarık-8)

        5-8) İnsan neden yaratıldığına bir baksın! O,atılan bir sudan yaratıldı.O,(insan,bebek) bel ile göğüs kafesi arasından çıkar.İşte Allah (başlangıçta bu şekilde yarattığı) insanı tekrar yaratmaya da kadirdir.’’ Şeklindedir

        5-8) İnsan neden yaratıldığına bir baksın! O,atılan bir sudan yaratıldı.O,bel ile göğüs kafesi arasından çıkar.İşte Allah insanı tekrar yaratmaya da kadirdir.’’ (buda parantezsiz hali)

        ayetler, insanın neyden yaratıldığından bahsettikten sonra o şeyin nereden çıktığına vurgu yapıyor,

        o atılan bir sudan yaratıldı dendiğinde yaratılanın bebek olduğunu anlarız ama o suyun ne olduğunu anlayabilmemiz için o suyun nereden geldiğini bilmemiz gerekir,

        o nedenle, tarık-6 bebeğin sudan yaratıldığını, tarık-7 o suyun nereden geldiğini açıklıyor,

        ayrıca neredeyse tüm tercümanlar tarık-7’nin meniden bahsettiğini söylüyor,

        bu durumda Arapça bilmeyen biri sana mı itibar eder? yoksa diyanetin onay verdiği tercümanlara mı? istersen bu soruyu kendine bir sor, ondan sonra doğrusunu ben bilirim iddiasında bulun,

        yada Arabın sıvayıp batırdığı mekânı nasıl temizlerim düşüncesiyle hayali deterjanlar aramaktan vaz geç.

      • toro dedi ki:

        Sayın Bilal,

        Yine içihat yaratacabileceğiniz bir ayet bulmuşsunuz! Ne kadar şanslısınız değilmi, Kuranda içtihat yaratacabileceğiniz ve sizin ortaya çıkıp düzeltmenizi bekleyen ne kadar çok ayet varmış! İsla tarihi boşa geçen yanlış anlaşılmalarla dolu 1400 yıllı tarihine şuan ağlıyordur bence! Nerelerdeydiniz neden bu kadar geç kaldınız?

        Bakın siz hem dil hemde dönem olarak kurana, indirilişine en yakın ve dahi indirlişine tanıklık eden sahabelerden daha hakimsiniz belli. Mesela siz ayetle ilgili aşağıdaki tartışmayı bir anda çözmüşe benziyorsunuz!

        ”'”Kadının göğüs kemiği” diye tercüme edilen “Teraib” kelimesinden neyin kasdedildiği hakkında farklı görüşler zikredilmiştir.

        Abdullah b. Abbas, İkrime, Said b. Cübeyr ve İbn-i Zeyd’e göre “Teraib” kadının göğsünde gerdanlığın geldiği yerdir.

        Mücahid’e göre ise “Teraib”den maksat, kadının iki omuzu iie göğsü ara­sıdır. Yani iki memenin üst tarafıdır.

        Dehhak, Süfyan es-Sevri ve ((Abdullah b. Abbas’tan nakledilen diğer bir görüşe göre “Teraib”den maksat, erkeğin elleri, ayaklan ve gözleridir. Buna gö­re âyetin manası “O dökülen su, erkeğin beli ile elleri, ayaklan ve gözlerinin arasından çıkar.” demektir.)))

        Katade’ye göre “Teraib”den maksat, erkeğin göğsüdür. Buna göre âyetin manası “O dökülen su erkeğin beli ile göğsü arasından çıkar.” demektir.

        Said b. Cübeyr’e göre ise “teraib”den maksat, belin alt kısmında bulunan kaburgalardır.

        Ma’mer b. Ebi Habibe göre ise “TeraibMen maksat, kalbin öz suyudur.

        Taberi “Teraib^en maksadm, kadının göğsünden, gerdanlığın üzerine geldiği yer olduğunu söyleyen görüşü tercih etmiş ve Araplann bu kelimeden burayı anladıklarını şiirlerle ispatlamaya çalışmıştır.”’ TABERİ TEFSİRİNDEN ALINMIŞTIR

        Sanırım aralarından Abdullah B.Abbas ın görüşlerine özel bir hayranlığınız vardı! Önce o ne diyor bir bakmanızı öneririm! Sizin için özel olarak parantez içine alınmıştır.

        Tabi ben bu tartışmaların tamamen dışındayım! Bana göre Tarık 6 ayeti tamamen yanlıştır, mantık dışıdır! Şöyle ki insan,

        ”Fışkırıp çıkan bir sudan yaratıldı.” Tarık,6

        yaratılmamıştır!

        İnsan;

        ”Andolsun, biz insanı kuru bir çamurdan, şekillendirilmiş bir balçıktan yarattık.” Hicr,26

        ”kuru bir çamurdan, şekillendirilmiş bir balçıktan” yaratılmıştır!

        Bunu şeytan da tasdikler;

        ”İblis dedi ki: “Ben, KURU BİR ÇAMURDAN, ŞEKİLLENMİŞ BALÇIKTAN yarattığın insan için saygı ile eğilemem.”Hicr,33

        İlk başta meni transferi yapacak bir erkek ya da size göre çocuğu göğsünde taşıyacak bir dişi olmadığına göre, ilk neyin var edildiğine bakmamız gerekir! İlk defa var edilen erkektir ve bu erkeğin varoluşunda fışkıran ya da fışkırmayan herhangi bir şey yoktur! Adem in dişisine meni tranferi yapabilecek hale ancak yasak meyvayı yediğinde geldiğini düşündüğümüzde zaten insanın fışkıran ya da fışkırmayan bir sudan yaratılmadığını görmüş oluruz! Yaratılış çamurdan olmuştur ve bitmiştir! Sonraki süreç çoğalmadır ve çoğalan varlıklar zaten varedildikleri vücudun doğal seleksiyonunu icra etmişlerdir!

        Madem insan ”özgür iradelidir” diyorsunuz o halde kendi menisini dişisine transfer etme iradesinin de Adem de olduğunu düşünmelisiniz! Bu durumda meni transferi bir yaratılmışın ”özgür iradesine” bağlandığından yani tanrının gücü edilgen hale geldiğinden tanrının meni yoluyla bir yaratmadan bahsedemeyeceğini de bilmek zorundasınız! Yaratma eylemi yarattığı canlının özgür iradesine bağlı olan bir tanrı düşünülebilirmi?

        Aslında bunları yazmama hiç gerek yoktu! Çünkü bahsedilen ilk insan meniden değil çamurdan yaratıldı ve onlar aralarında erkeğin menisini dişisine trasfer etmesiyle çoğaldılar!Buna göre ilk insan değil 3. insan meniden oluşmuştur! Numarasından da anlaşılacağı üzere o ilk insan değildir!

      • 1okuyucu dedi ki:

        toro;

        “”””Adem in dişisine meni tranferi yapabilecek hale ancak yasak meyvayı yediğinde geldiğini düşündüğümüzde””””

        Adem yasak meyveyi yediğinde meni transferi yapacak hale geldiyse, yasak meyveyi yemeden önce meni transferi yapacak bir üreme sistemine sahip değil miydi?

        yani Ademle Havva, yasak meyveyi yemeden önce insan neslinin çoğalmasına yarayacak üreme sistemlerine sahip değil miydi?

        yanlış anladıysam, anlayacağım şekilde anlat,

        eğer bir kadınla bir erkek, insan neslinin çoğalması için yaratılmadıysa, ne için yaratıldı?
        Ademle Havva yasak meyveyi yiyerek hangi suçu işlediler?

        umarım cevaplarsın, bende bu sayede Ademle Havvanın suç işleyip işlemediklerini öğrenmiş olurum.

        daha doğrusu şu uydurulmuş yasak meyve martavalıyla ilgili olarak senin ne düşündüğünü öğrenmek istiyorum.

      • bilal dedi ki:

        Sn.1okuyucu,

        ‘’ Bilâl;

        Öyleyse insan neden yaratıldığına bir baksın. (Tarık-5)
        Fışkırıp çıkan bir sudan yaratıldı. (Tarık-6)
        Bu su, bel ile kaburga kemikleri arasından çıkar. (Tarık-7)
        Şüphesiz Allah’ın onu, öldükten sonra tekrar diriltmeye de gücü yeter. (Tarık-8)
        ‘’ sizin gösterdiğiniz meal’’

        Bu defa da sizin gösterdiğiniz meal şeklinden ayetleri teker teker yazalım.!!!

        ‘’ Öyleyse insan neden yaratıldığına bir baksın. (Tarık-5)

        ‘’ Fışkırıp çıkan bir sudan yaratıldı. (Tarık-6)

        ‘’ O insan,(bebek) bel ile kaburga kemikleri arasından çıkar. (Tarık-7)

        ‘’ Şüphesiz Allah’ın onu, öldükten sonra tekrar diriltmeye de gücü yeter. (Tarık-8)

        a) Arpçada suyun ismi ‘’الماء ‘’ dır.7.ayetin arapça metninde ‘’الماء ‘’ su ) kelimesini bana gösterebilir misiniz.? ki,‘’Bu su,bel ile kaburga kemikleri arasından çıkar”‘diyorsunuz? Ayetin arapça metninde ‘’Bu su..’’ ifadesi nerede geçiyor.? Bakınız 7.ayete ‘’ Bu su.. ‘’ diye hiç bir ifade yoktur.Sadece ‘’يخرج ‘’ yahrucu’’ fiilinde gizli zamir olan ‘’O ‘’ vardır.O,zamirin de konu edinen insana racitir…… Ayrıca‘’ Bu….‘’ şeklindeki zamir de yanlıştır..Çünkü arapçada ‘’Bu ‘’zamirin karşlığı ” هذا ‘’ haza ‘’ dır.Oysa zamiri mevsul olan ‘’هذا ‘’ haza’’ açıktan gelir.Yani fiil kiplerinde gizli gelmez.Fiillerde gizli zamir olan‘’هو ‘’ huve’’ O ‘’zamiri gelir.Bu nedenle 7.ayetin anlamı‘’ O insan,bel ile göğüs kafesi arasından çıkar….’’ şeklindedir. Yani 7.ayete ‘’ Bu su…’’ ifadesi hiç geçmez. !!!

        b) Eğer göstrediğniz meal doğru olsaydı,ayetin arapça metni şöyle olması gerekirdi ….

        ‘’يخرج هذا الماء من بين الصلب والترائب ‘’ yahrucu hazel maü min beynis sulbi vet teraibi ‘’ Bu su,bel ile göğüs kafesi arasından çıkar…’’ Halbuki 7.ayet hiç de böyle değildir……..

        Ayet şöyledir. ‘’يخرج من بين الصلب والترائب ‘’ yahrucu min beynis sulbi vet teraibi ‘’ O insan,bel ile göğüs kafesi arasından çıkar…’’ şeklindedir…

        Ayrıca bilmediğiniz bir dilden yapılan çevirilerin (veya meallerin) hangisi doğru,hangisi yanlştır diye nasıl iddia edebiliyorsunuz.??? İnsan böyle bir değerlendirmeği yapabilmesi için çevirsi yapılan söz konusu dili çok iyi bilmesi gerekir ki,doğru veya yanlış çeviriyi anlayabilsin.! Peki,siz kur’an’ın arapça dilini bilmiyorsanız,benim göstrediğim çevirinin veya mealin yanlış,ötekiler ise doğrudur,diye nasıl söyleyebiliyorsunuz.???
        Siz,önce kur’an’ın arapça dilini öğrenin,ondan sonra hangi çeviri veya meal doğru,hangisi yanlıştır diyebilirsiniz.!!!

        Yine aşağıdaki arapça metininde de diğer bazı ayetlerden gösterilen örneklerle Tarık-7. ayetin anlamı aynen anlattığımız gibidir…!!!!!!! Yani ‘’يخرج ‘’ yahrucu ‘’ fiilindeki gizli zamir olan ‘’ O ‘’ ifadesi insana racitir.. ‘’ O insan (bebek) bel ile göğüs kafesi arasından çıkar.) şeklindedir…

        وَاللّهُ أَخْرَجَكُم مّن بُطُونِ أُمّهَاتِكُمْ لاَ تَعْلَمُونَ شَيْئاً﴾ النحل 78, وقوله تعالى: ﴿وَنُقِر فِي الأرْحَامِ مَا نَشَآءُ إِلَىَ أَجَلٍ مّسَمّى ثُمّ نُخْرِجُكُمْ طِفْلاً﴾ الحج 5, وقوله تعالى: ﴿هُوَ الّذِي خَلَقَكُمْ مّن تُرَابٍ ثُمّ مِن نّطْفَةٍ ثُمّ مِنْ عَلَقَةٍ ثُمّ يُخْرِجُكُمْ طِفْلاً﴾ غافر 67, وكما ترى يرد فعل (الإخراج) متعلقاً بالإنسان في مواضع كثيرة بينما لم يرد ولا مرة واحدة متعلقاً بالمني, وهكذا تتآزر الشواهد العديدة مؤكدةً على تعلق فعل (الإخراج) في القرآن بالإنسان لا المني

        Özetle,arapçayı bilmiyorsanız,şu çevri veya meal doğru,diğeri yanlıştır diyemezsiniz, çünkü bunu anlayabilmeniz için arapçayı çok iyi bilmeniz gerekir.!!!

        Saygılarımla…

      • 1okuyucu dedi ki:

        Bilâl;

        bilmediğim dille ilgili çevirilerin doğruluğu veya yanlışlığı benim sorunum değil ama biri çıkıp tüm çeviriler hatalıdır, doğrusunu ben bilirim diye bir iddiada bulunursa onu kesinlikle ciddiye almam,

        bana desen, benim şu mealden anladığım budur, kendi görüşündür derim saygı duyarım ama konuya tüm çevirmenler Arapçayı bilmiyor, bir tek ben biliyorum iddiasıyla yaklaşırsan seni hiç ama hiç ciddiye almam,

        sen, koskoca diyanetin Kuran tercümesinde Araplardan teyid almadığını düşünebilir misin?

        tanrının gönderdiği iddia edilen bir kitap tercüme edilecekte, tereddüde düşülen yerlerde Araplara sorulmayacak öylemi?

        “””””Özetle,arapçayı bilmiyorsanız,şu çevri veya meal doğru,diğeri yanlıştır diyemezsiniz, çünkü bunu anlayabilmeniz için arapçayı çok iyi bilmeniz gerekir.!!!””””

        bu durumda, çevirilerin doğru olup olmadığını anlayabilmek için Arapça öğrenmeye çalışan biri, Arapçayı öğrendikten sonra çevirilere bakma gereği duymayacaktır, çünki Arapça olarak okuduğu metni aynı zamanda Türkçe veya kendi konuşma diline çevirebilecektir,

        aslında bunu diyanet niye düşünememiş, “ey Türk halkı! her ne kadar Kuranı anlayabilmeniz için, uzmanlarımızın Arap dili bilgisine güvenerek yaptırdığımız tercümelerin, hatalı olma olasılığına karşılık, hepiniz Arapçayı kendiniz öğrenerek Kuranı anlamaya çalışın” dememiş,

        ama burada bir sorun var, Kuran gibi, üzerinde titizlikle davranılarak tercüme edilmesi gereken bir kitabı, Arapça bilgilerine güvenerek tercüme edenlerin, üstelik bu işi amaç edinenlerin bile yanlış çeviri yaptıklarından söz edilebiliyorsa,

        bu demektir ki, benim gibi saf köylü çocuğu, Arapçayı su gibi öğrense bile, aynı bu işe yıllarını vermiş tefsirciler gibi yanlış çeviri yapması mümkün gözüküyor,

        bu durumda Araplardan başka hiç kimse Kurana tam vakıf olamaz, yani Arap olmayanlar su gibi Arapça öğrense bile Kuranı anlayamadan geçip öte tarafa giderler,

        o zaman bu dini başka toplumlara anlatmanın ne anlamı var ki, nasıl olsa Arapça bilmedikleri için anlayamayacaklar, üstelik Arapça bilmedikleri için tercümanların Arapça bilgisine de itibar etmeyecekler,

        tanrının bir kitap gönderdiğini söyleyeceksiniz, bu kitabın evrensel olduğunu söyleyeceksiniz ama bu kitabın anlaşılabilmesi için Arapça bilmeyi şart koşacaksınız, üstelik yabancı dil bildiği için tercümanlık yapanlara da itibar edilmeyeceğini söyleyeceksiniz, ilada herkesin Arapça bilmesini şart koşacaksınız,

        sence Kuranın tanrısı, Kuranı gönderirken, bu kitabı anlamak isteyen mutlaka Arapça öğrensin, tercümanların çevirilerine bile itibar etmesin, düşüncesiyle mi bu kitabı göndermiştir?

        evrensel olduğunu söylediğin kitabın diğer dillere çevrilemeyeceğini, çevrilse bile hatalı çeviriler olacağını, Ancak belli bir ırkın diliyle anlaşılabileceğini söylemen, bu kitabı sadece belli bir ırkın anlayabileceği anlamına gelir,

        bunu anlamı da, o dini aynı Yahudiler gibi, yerel bir din olarak görmek, yada İslâmiyeti kabul eden diğer toplumlara Arap dilini öğrenmeyi şart koşarak Arap millîyetçiliği yapmaktır,

        sen Arap millîyetçisi misin? yoksa Arap…. mı? açıklasanda bilsek,

        ayrıca, çok biliyorsan çık meydana, hatalı meal tartışmalarını Kuran tefsircileriyle yap,
        yap ki İslâm aleminde keşfedilesin, yap ki İslâm aleminin senin gibi bir değere sahip olduğundan haberi olsun,

        burada bize ahkâm kesmekle vakit kaybederek İslâm alemini senin gibi bilgili birinden mahrum etme, köşelerde yok olup gitme, çık ortaya hodri meydan de,

        bizim gözden kaçırdığımız ayrıntıları toro çok güzel yakalamış,
        engin bilginle toroya cevap verirsen bizi senin gibi birinden feyz alma şansından mahrum bırakmamış olursun.

      • toro dedi ki:

        Sayın Bilal,

        Her zaman dediğim gibi işinize geleni görmek, gelmeyeni ise görmemek konusunda oldukça mahirsiniz! Mesajı gönderdiğiniz saat itibariyle benim yorumumu görmemeniz imkansız.Demek ki seçicisiniz, hemde ne güzel seçicisiniz!

        Öncelikle şu Adem in ilk insan olmadığı, dünya da ondan önce var edilenlere halife gönderildiği ve çocuklarının onlarla çiftleşerek çoğaldığı iddianızı yeniden gözden geçirelim! Bakın sizin dilini çok iyi bildiğiniz (ama dili bilmek yetmez, dilin ne ifade ettiğini de anlamak gereklidir) Kuran size ne diyor;

        ”O, SİZİ BİR TEK CANDAN YARATANDIR. Sizin bir karar kılma yeriniz, bir de emanet bırakılma yeriniz var. Biz anlayan bir toplum için âyetleri ayrı ayrı açıklamışızdır.” Enam,98

        Sanırım yanına aşağıdaki ayetleri de koyduğumuzda,

        ”Hani Rabbin meleklere, “Ben kuru bir çamurdan, şekillendirilmiş balçıktan bir insan yaratacağım. Onu düzenleyip içine ruhumdan üflediğim zaman, onun için hemen saygı ile eğilin” demişti.” Hicr,28-29

        Dünyada yaşaması için var edilen İLK insanın kim olduğu konusunda bir şüphe kalmıyor!

        Sonrasında bir önceki yazımdan alıntı yaparak konuyu başka bir noktaya getirmek istiyorum!

        İlk başta meni transferi yapacak bir erkek ya da size göre çocuğu göğsünde taşıyacak bir dişi olmadığına göre, ilk neyin var edildiğine bakmamız gerekir! İlk defa var edilen erkektir ve bu erkeğin varoluşunda fışkıran ya da fışkırmayan herhangi bir şey yoktur! Adem in dişisine meni transferi yapabilecek hale ancak yasak meyvayı yediğinde geldiğini düşündüğümüzde zaten insanın fışkıran ya da fışkırmayan bir sudan yaratılmadığını da görmüş oluruz! Yaratılış çamurdan olmuştur ve bitmiştir! Sonraki süreç çoğalmadır ve çoğalan varlıklar zaten varedildikleri vücudun doğal seleksiyonunu icra etmişlerdir!

        Madem insan ”özgür iradelidir” diyorsunuz o halde kendi menisini dişisine transfer etme iradesinin de Adem de olduğunu düşünmelisiniz! Bu durumda meni transferi bir yaratılmışın ”özgür iradesine” bağlandığından yani tanrının gücü edilgen hale geldiğinden tanrının meni yoluyla bir yaratmadan bahsedemeyeceğini de bilmek zorundasınız! Yaratma eylemi yarattığı canlının özgür iradesine bağlı olan bir tanrı düşünülebilirmi?

        Aslında bunları yazmama hiç gerek yoktu! Çünkü bahsedilen ilk insan meniden değil çamurdan yaratıldı ve onlar aralarında erkeğin menisini dişisine trasfer etmesiyle çoğaldılar!Buna göre ilk insan değil 3. insan meniden oluşmuştur! Numarasından da anlaşılacağı üzere o ilk insan değildir.

        Sonuç itibariyle Tarık 6 da ifade edilenler bir tanrı söylemi olamayacak kadar bilgisizce ve mantıksızca kurgulanmıştır!

      • bilal dedi ki:

        Sn.Toro,

        Sayın Bilal,

        1-Her zaman dediğim gibi işinize geleni görmek, gelmeyeni ise görmemek konusunda oldukça mahirsiniz! Mesajı gönderdiğiniz saat itibariyle benim yorumumu görmemeniz imkansız.Demek ki seçicisiniz, hemde ne güzel seçicisiniz!
        ‘’ sizden alıntı’’

        Evet,doğrudur sizin de yorumunuzu görmüştüm,ama ikinize cevap verecek kadar zamanım müsait değildi,bu yüzden sizin yorumunuza daha sonra cevap vermeyi düşünüyordum,ben her zaman fırsat bulamıyorum,eğer cevap vermedisem,ya hiç bakmamışım,ya da fırsat bulamamışımdır….Kesinlikle düşündüğünüz gibi değildir.!!!

        2-”O, SİZİ BİR TEK CANDAN YARATANDIR. Sizin bir karar kılma yeriniz, bir de emanet bırakılma yeriniz var. Biz anlayan bir toplum için âyetleri ayrı ayrı açıklamışızdır.” Enam,98

        Sanırım yanına aşağıdaki ayetleri de koyduğumuzda,

        ”Hani Rabbin meleklere, “Ben kuru bir çamurdan, şekillendirilmiş balçıktan bir insan yaratacağım. Onu düzenleyip içine ruhumdan üflediğim zaman, onun için hemen saygı ile eğilin” demişti.” Hicr,28-29
        Dünyada yaşaması için var edilen İLK insanın kim olduğu konusunda bir şüphe kalmıyor! ‘’ sizden alıntı ‘’

        Cevap: Adem,diğer ilkel insanlardan değil,o onlardan farklı olarak yaratılmıştır,Adem ve ondan türeyen nesil ilahi mesajın muhatabı olmuşlardır.Bu nedenle bu ilahi mesaja muhatap olan Adem ve ondan türeyen insanlardır,o ilkel insanlar ise ilahi mesajın muhatabı olmadıkları gibi sorumlu da tutulmamışlardır. Yani bunlar Adem’den önce de var idiler,ilahi mesajın muhatabı olan bizler isek o ilkel insanlardan değiliz.Biz onlardan farklı olarak yaratılmış olan Adem’in nesliyiz.Ayrıca Hicr-28-29.ayetlerinde de ilk insanın hz.Adem olduğuna air bir işaret de yoktur.Adem halife seçilen ve sorumlu kılınan ilk yaratıktır,biz de bu halife kılanan ve ilahi mesaja karşı sorumlu tutulan Adem’den türedik. Zira 28-29. ayetlerde yüce Allah meleklere ben yeryüzünde ilk insanı yaratcağım demiyor, burada halife olacak ilk insanı yaratıyor.Yani Adem halife seçilen ve ilahi mesajın muhatabına mazhar olan ilk insandır…!!!! O diğer türden farklı yaratılmıştır,işte Hicr-28-29.ayetlerde bu özellikte olan ilk insanın yaratılışından söz ediliyor. Ayrıca burada bu halife özelliğine sahip olmayan diğer türlerden söz edilmiyor.Fakat diğer bazı ayetlerde Adem’in halifeliğinden söz edildiğinden,ondan önceki bu ilkel insanların varlıkları da anlaşılıyor…

        Özetle,Adem diğer ilkel insanlar yerine halife seçilen,ilahi mesaja muhatap olan ve onlardan farklı yaratılan ilk insandır.Yani halifeliği ve sorumluluğu açısından yaratılan ilk insandır.İşte bütün ayetlerde ilahi mesajların muhatabı da bu özellikte yaratılan ilk insanın neslidir…. ‘’الله اعلم ‘’

        Bu nedenle ‘’ Dünyada yaşaması için var edilen İLK insanın kim olduğu konusunda bir şüphe kalmıyor.’ şeklindeki yorumunuzun da bir anlamı kalmıyor. !!!!! Çünkü,Adem halife ve ilahi mesajlara muhatap olan ve bu özellikte yaratılan ilk insandır,o bu yönüyle yaratılan ilk insandır,yoksa ondan önce bu özellikte olmayan insan türü var idi,ama onlar ilahi mesajlara muhatap olmadıkları gibi,sorumlu da tutulmadılar….
        İşte biz insanlar bu ilahi mesajın muhatabı olan ve halifelik özelliğiyle ilk yaratılan Adem’in nesliyiz…

        Zaten ”O, SİZİ BİR TEK CANDAN YARATANDIR. Sizin bir karar kılma yeriniz, bir de emanet bırakılma yeriniz var..’ şeklindeki ayete de halife seçilen ve ilahi mesaja karşı sorumlu tutulan bu insanın nesli muhatap alınmıştır.Yani biz,halife seçilen ve ilahi masaja mazhar olan bu ilk insanın nesliyiz.Burada bu özellikte yaratılmayan diğer ilkel insan türü muhatap alınmamıştır… ‘’الله اعلم ‘’
        ————————————————————–

        3-Tabi ben bu tartışmaların tamamen dışındayım! Bana göre Tarık 6 ayeti tamamen yanlıştır, mantık dışıdır! Şöyle ki insan,Fışkırıp çıkan bir sudan yaratıldı.” Tarık-6:
        insan yaratılmamıştır!

        ”Andolsun, biz insanı kuru bir çamurdan,şekillendirilmiş bir balçıktan yarattık.” Hicr,26
        ”kuru bir çamurdan, şekillendirilmiş bir balçıktan” yaratılmıştır!
        Bunu şeytan da tasdikler;
        ”İblis dedi ki: “Ben, KURU BİR ÇAMURDAN, ŞEKİLLENMİŞ BALÇIKTAN yarattığın insan için saygı ile eğilemem.”Hicr,33
        İlk başta meni transferi yapacak bir erkek ya da size göre çocuğu göğsünde taşıyacak bir dişi olmadığına göre, ilk neyin var edildiğine bakmamız gerekir! İlk defa var edilen erkektir ve bu erkeğin varoluşunda fışkıran ya da fışkırmayan herhangi bir şey yoktur! Adem in dişisine meni tranferi yapabilecek hale ancak yasak meyvayı yediğinde geldiğini düşündüğümüzde zaten insanın fışkıran ya da fışkırmayan bir sudan yaratılmadığını görmüş oluruz! Yaratılış çamurdan olmuştur ve bitmiştir! Sonraki süreç çoğalmadır ve çoğalan varlıklar zaten varedildikleri vücudun doğal seleksiyonunu icra etmiştir.!. ”Önceki yorumunuzdan alıntı ‘’

        a) Tarık 6.ayete insanın eşeyli yaratılışına vurgu yapılmıştır.Yani burada ilk insanın yaratılışı söz konusu değildir,çünkü ilk insan eşeysiz yaratılmıştır.Burada ise eşeyli yaratılan insanlar söz konusudur.Yani Tarık-6.ayete Adem’in yaratılışı söz konusu değildir.

        b) Hicr-26.ayete ise,eşeysiz yaratılan ilk insan söz konusudur.Yani Adem’in yaratılışı! Ama siz bilmeden farklı yaratılışlara vurgu yapan ayetleri birbirlerine karıştırmşsınız, İşte bu nedenle kafanız da karışık..!!!

        Özetle,Tarık-6.ayete Adem’in nesline,Hicr-26.ayete ise,eşeysiz yaratılan Adem’e vurgu yapılmıştır..Zira iki farklı yaratılış söz konusudur,biri ilk insanın eşeysiz yaratıılış,diğeri de sonraki insanların eşeyli yaratılışları…!!!

        ” Hicr-26.ayete‘’Andolsun.’’şeklinde bir yemin de yoktur,burada‘’Muhakkak’’ifadesi vardır..
        Adem’in dişisine meni tranferi yapabilecek hale ancak yasak meyvayı yediğinde geldiğini düşündüğümüzde zaten insanın fışkıran ya da fışkırmayan bir sudan yaratılmadığını görmüş oluruz! Yaratılış çamurdan olmuştur ve bitmiştir!
        ‘’sizden alıntı’’

        Evet,anlayabilmeniz için tekrar söylüyorum, iki farklı yaratılış vardır…!!!!!!!!!

        a) Eşeysiz ilk insanın (Adem ve eşinin) yaratılışı,( toprak ve içindeki kimyevi maddelerden yaratılışı)

        b) Eşeyli insanın yaratılışı,(işte burada fışkıran meniden yaratılış söz konusudur…)

        4- Madem insan ”özgür iradelidir” diyorsunuz o halde kendi menisini dişisine transfer etme iradesinin de Adem de olduğunu düşünmelisiniz! Bu durumda meni transferi bir yaratılmışın ”özgür iradesine” bağlandığından yani tanrının gücü edilgen hale geldiğinden tanrının meni yoluyla bir yaratmadan bahsedemeyeceğini de bilmek zorundasınız! Yaratma eylemi yarattığı canlının özgür iradesine bağlı olan bir tanrı düşünülebilirmi? ‘’ sizden alıntı ‘’

        Evet,insan ‘’ özgür iradelidir’’

        a) Bu iradeyi ona veren yüce Allah’tır.

        b) İnsanın yüce Allah’ın kendisine vermiş olduğu bu iradeyi kullandığında,Allah’ın yaratılış için koymuş olduğu kanun devreye girerek insanın yaratılışı gerçekleşmiş oluyor.

        c) Bu iradeyi veren ve yaratılış kanununu koyan yüce Allah olduğundan,yaratanda kendisi oluyor. Çünkü, yüce Allah söz konusu iradeyi vememiş olup,yaratılış kanununu da oluşturmamış olsaydı,insanın yaratılışı da gerçekleşemezdi.İşte bu nedenle yaratan yüce Allah oluyor..Çünkü,yaratma eylemi yüce Allah’ın yaratmış olduğu sisteme göre gerçekleşmektedir.!!!!!!!!

        Bu nedenle tanrının gücü edilgen hale geldiğini söylemek mantıksızlıktır.Zira yüce Allah ilk insanı menisiz,sonraki insanları da meni transferi sistemiyle yaratıyor…Her iki durumda yüce Allah’ın farklı yaratılış sistemi devreye giriyor,her iki farklıyaratılış sistemini oluşturan yüce Allah olduğundan,her iki durumda da yaratan yine yüce Allah oluyor.!!! Yani yaratma eylemi ile ilgili iddianız mantıksız ve anlamsız kalmaktadır.

        5-Aslında bunları yazmama hiç gerek yoktu! Çünkü bahsedilen ilk insan meniden değil çamurdan yaratıldı ve onlar aralarında erkeğin menisini dişisine trasfer etmesiyle çoğaldılar!Buna göre ilk insan değil 3. insan meniden oluşmuştur! Numarasından da anlaşılacağı üzere o ilk insan değildir! ‘’ sizden alıntı ‘’

        Yukarıdaki yorumunuzu dikkatlice okuyan her kes,buradaki açıklamalarınız arasında bir tutarsızlık olduğunu görecektir..Zira şöyle diyorsunuz.’’ Çünkü bahsedilen ilk insan meniden değil çamurdan yaratıldı ve onlar aralarında erkeğin menisini dişisine trasfer etmesiyle çoğaldılar! ‘’ daha sonra da‘’ Buna göre ilk insan değil 3. insan meniden oluşmuştur.’’ diyorsunuz.!!!

        Halbuki,’’ buna göre,2.insan meniden oluşmuştur,’’demeniz gerekirdi.Ama siz 2.insanı atlayarak,3.insan meniden oluşmuştur,demişsiniz Bu nedenle açıklamlarınız arasında bile tutarsızlık vardır…
        .
        a) Adem halife ve sorumlu olarak yaratılan ilk insandır,
        b) Adem’in eşiyle birleşmesi neticesinde (yani erkek menisinin dişisine transferiyle)
        2.nesil yaratılıyor.Bu nedenle 2.insan meniden oluşmuştur,demeniz gerekirdi.Ama siz,2.insanı adeta yok sayarak 3.insan meniden oluşmuştur,demişsinizdir..

        Saygılarımla….

      • 1okuyucu dedi ki:

        Bilâl;

        Hani Rabbin meleklere demişti ki: “Ben kupkuru bir çamurdan, şekillenmiş kara balçıktan bir insan yaratacağım.” “Ona şekil verdiğim ve ona ruhumdan üflediğim zaman, siz hemen onun için secdeye kapanın!”Meleklerin hepsi de hemen secde ettiler. Fakat İblis hariç! O, secde edenlerle beraber olmaktan kaçındı. (hicr 28-29-30-31)

        Hani biz meleklere : Âdem’e secde edin, demiştik. İblis hariç hepsi secde ettiler. O yüz çevirdi ve büyüklük tasladı, böylece kâfirlerden oldu. (bakara-34)

        “”””Adem,diğer ilkel insanlardan değil,o onlardan farklı olarak yaratılmıştır,”””

        madem Ademden önceki neslin ilkel insan, Ademin onlardan farklı bir insan olduğunu söylüyorsun, aralarındaki farkın ne olduğunu söylemek zorundasın, bunu açıklamadan farklı olduklarını iddia edemezsin,

        eğer Adem ilk insan değilse, Ademin ilk insandan türediğini söylemek zorundasın, yani Ademin meniden yaratıldığı söylemek zorundasın, cinsel aktivitenin ürünü olan bir varlığında cinsel aktiviteye sahip bir varlık olduğunu söylemek zorundasın, yani cennetteyken cinselliğin ne olduğunu bildiğini söylemek zorundasın,

        hem Ademden önce ilkel insanların olduğundan bahsedeceksin, hemde bizim Ademin neslinden olduğunu söyleyeceksin, peki bu ilkel insanlar kimin atası oluyor?

        hicr 28-29 ilk insanın yaratılışından bahsetmiyorsa, ilk insanın neyden yaratıldığını açıklamak zorundasın, çamurdan mı? meniden mi? sudan mı? havadan mı?

        ben söyledim oldu demekle olmuyor bu işler, yaratılıştan bahseden ayetlerin ilk insanın yaratılış hikâyesini anlatmadığını söylemek, bir defa yaratılış hikayesinin mantığına aykırı,

        aklını biraz çalıştıran herkes yaratılış kıssasında ilk insanın anlatılması gerektiğini düşünür,
        dolayısıyla yukarıdaki ayetlerden ilk insanın Adem olduğu anlaşılıyor,

        ayrıca ilk insanın lider olmasından doğal bir şey olamaz, çünki kendisinden çoğalanlar, bir şeyler öğrenebilmek için onun öğretmenliğine ihtiyaç duyacaklardır, yani ilk insan zorunlu olarak lider konumunda olacaktır, dolayısıyla ilk insanın aynı zamanda halife olacağı açıktır,

        2 farklı yaratılış( tür) iddiasında devam edeceksen, ya ilk insanın şeklini, neyden yaratıldığı anlatacaksın, yada başka masallar uydurmayı deneyeceksin,

        çünki 2 farklı tür dediğinde, insanın başka bir türün evrimleşmesi sonucu ortaya çıktığını söylemiş olursun, medeni türün insan olduğunu anlarızda, ilkel türün ne olduğunu ancak evrimcilere sorarak öğrenebiliriz,

        sırf çoğalmanın ensest şekilde olmadığını savunabilmek için tehlikeli sularda yüzdüğünün farkında bile değilsin,

        ayrıca 2 demişken, 2. insan Havvadır, çünki 3. insanın meydana gelmesi için 2 insana gerek vardır,

        not; mesajı göndereceğim sırada toronun cevabını gördüm, toronun mesajını okumadan bu mesajı gönderiyorum, benzer şeyler varsa, okuyunca öğreneceğim.

      • toro dedi ki:

        Sayın Bilal,

        Size gerçekten teşekkür etmek istiyorum. Zira sayenizde neye inanmamam konusunda verdiğim kararın ne kadar isabetli olduğunu bana verdiğiniz her cevaptan sonra daha da iyi anlıyorum! Kusura bakmayın ben normal hayatımda da dobra bir insanım. Lafı eğip bükmeyi sevmem ve inandığım şeyi doğrudan söylerim!

        Bu nedenle size de aynı şekilde davranacağım! Son yazınız da bir kez daha gördüm ki siz hayallerinize inanıyorsunuz ve bu uğurda somut veya soyut hiçbir doneye de sahip değilsiniz! Zira siz işi öyle abartmışsınız ki size sadece ”kitap” desem siz bana o kitabın kapağının ne renk olduğunu söyleyecek şekilde hayaller kurmaya ve bu kurmacalara öncelikle kendinizi inandırıp sonra inandıklarınızın doğru olduğu savıyla inandığınız kendi hayallerinize başkalarını da inandırmaya çalışmaya meyillenmişsiniz!

        Kusura bakmayın ama gerçekler acıdır!

        Şimdi gelelim konumuza, sizden alıntılar yaparak cevap vereceğim!

        ”Ayrıca Hicr-28-29.ayetlerinde de ilk insanın hz.Adem olduğuna air bir işaret de yoktur.”

        Evet elinizde olana değilde, hayallerinize dayandırırsanız mantığınızı, o ayette Adem’i olsada göremezsiniz!

        Şimdi Ayeti tekrar buraya alalım;

        ”Hani Rabbin meleklere, “Ben kuru bir çamurdan, şekillendirilmiş balçıktan bir insan yaratacağım. Onu düzenleyip içine ruhumdan üflediğim zaman, onun için hemen saygı ile eğilin” demişti.” Hicr,28-29

        sonrada sizin takıldığız ayeti;

        ”Hani, Rabbin meleklere, “Ben yeryüzünde bir HALİFE yaratacağım” demişti. Onlar, “Orada bozgunculuk yapacak, kan dökecek birini mi yaratacaksın? Oysa biz sana hamdederek daima seni tesbih ve takdis ediyoruz.” demişler. Allah da, “Ben sizin bilmediğinizi bilirim” demişti.” Bakara,30

        Şimdi Sayın Bilal ”Hani, Rabbin meleklere” her defasında (size göre ilkel insan ve Adem için) farklı bir yaratmayı mı haber veriyor?

        Bak senin ”ilkel insanın” yaratılışıyla ilgili dediğin Hicr,28-29 da tanrın meleklere;

        ”Onu düzenleyip içine ruhumdan üflediğim zaman, onun için hemen saygı ile eğilin” diyor!

        Senin mantığını baz alırsak hem ilkel insanın hemde Adem in yaratılışında aynı süreç işlemiş ve şeytan iki süreçte de aynı tepkiyi vermiş demektir. Çünkü Hicr suresi şöyle devam eder;

        ”Bunun üzerine bütün melekler saygı ile eğildiler.” Hicr,30
        ”Ancak İblis, saygı ile eğilenlerle beraber olmaktan kaçındı.”Hicr,31

        Bu durumda Şeytan, size göre Adem den önceki ilkel insanın yaratılış sürecinde tanrısına itaat etmemiş! Sonra Adem yaratılırken yine aynı şeyi yapmış yani yine itaat etmemiş! Anlıyoruz ki tanrı katında da tarih tekerrürden ibaret! Ve şeytan tanrısına itaat etmemeyi alışkanlık haline getiren anormal bir varlık!

        Yukarıda ki durum itibariyle yazınızın geride kalan kısmına da cevap yazmamın abesle iştigal olacağını sanırım (umarım) anlamışsınızdır!

        Ama bir noktayı geçemeyeceğim,

        Görüyorum ki kuran daki kadınlara bakıştaki ikincileştirme saçmalığı size de sirayet etmiş! Zira Havva nın 2.insan olduğunu ve meniden yaratılmadığını bilmiyormuş gibi davranmayı yeğliyorsunuz!Durun size onu hatırlatayım;

        ”Dedik ki: “Ey Âdem! Sen ve EŞİN cennete yerleşin. Orada dilediğiniz gibi bol bol yiyin, ama şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalimlerden olursunuz.”

        ”Bunun üzerine onlar (Âdem ve eşi Havva) o ağacın meyvesinden yediler. Bu sebeple AYIP YERLERİ kendilerine göründü ve cennet yaprağından üzerlerine örtmeye başladılar. Âdem, Rabbine isyan etti ve yolunu şaşırdı.”

        Bir hatırlatma daha,

        EŞEYSİZ üremede canlı döllenme olmadan kendi KOPYASINI oluşturur! Yani kalıtsal anlamda bir çeşitlilik söz konusu değildir! Canlı bu üremeyi KENDİ KENDİNE mitoz bölünme yoluyla yapar! Ama biz tanrının YARATMA eyleminden bahsediyoruz! EŞEYSİZ üreyen varlık kendini aynen kopyaladığından üreme şekli EŞEYLİ ye yani iki canlının kendi ortak özelliklerini birleştirme yoluyla (örneğin insan) çoğaldığı şekle dönüşmez! Bunun istisnası bazı su sporlarıdır ki bunlarda mikroskobik canllardır! Ayrıca EŞEYSİZ üremenin yani CİNSİYETSİZ üremenin bitkisel canlılara has bir üreme şekli olduğunuda unutmayalım! Yani EŞEYSİZ üreyen varlıkta ilk başta olmayan bir uzuv (mesela erkeklik organı) sonrasında da olmaz! Bu durumda size göre ademden önce ve eşeysiz olarak üreyen ilk insan cinsiyetsiz olmalı ve o şekilde çoğalmalıydı! Bakın size EŞEYSİZ üreyen canlılardan örnek vereyim;

        Bakteriler, algler, mantarlar,protozoonlar, süngerler, sölentereler, bryzoonlar ve tunikatlar gibi bir hücreli ve basit yapılı çok hücreli hayvansal organizmalar!

        Sonrada darwincilere kızıyorsunuz! Adem in çocuklarının çiftleştiği ilkel canlılar yukarıdakiler miydi?

        Gidin mitoz bölünme nedir bir araştırın kendi tanrınız aşkına! Sonra gözünüzün önüne MİTOZ bölünen bir insan getirmeye çalışın, yani kendini kopyalayan!

        Lütfen yazmadan önce araştırın da beni yormayın!

      • toro dedi ki:

        Sayın Bilal,

        Son yazdığım yazıya bir ek yapmak istiyorum.

        Biliyorsunuz ki kuran da ayetlerin bir kuran sırası birde indiriliş sırası olduğu söylenir! Bu itibarla Bakara suresi, Hicr suresinden sonra indirilmiş olarak görülür. Şimdi bakınız,

        ”Hani meleklere, “Âdem için saygı ile eğilin” demiştik de İblis hariç bütün melekler hemen saygı ile eğilmişler, İblis (bundan) kaçınmış, büyüklük taslamış ve kâfirlerden olmuştu.” Bakara,34

        ”Hani meleklere, “Âdem için saygı ile eğilin” DEMİŞTİK de İblis hariç bütün melekler hemen saygı ile eğilmişler,”

        Olmuş bir olayı anlatıyor ve olayın açıkça ADEM le alakalı olduğunu söylüyor!

        Şimdi Bakaradan önce indirildiği söylenen Hicr suresine geri dönelim;

        ”Hani Rabbin meleklere, “Ben kuru bir çamurdan, şekillendirilmiş balçıktan bir insan yaratacağım. ONU DÜZENLEYİP İÇİNE RUHUMDAN ÜFLEDİĞİM ZAMAN, ONUN İÇİN HEMEN SAYGI İLE EĞİLİN” demişti.” Hicr,28-29

        ”Bunun üzerine bütün melekler saygı ile eğildiler.” Hicr,30
        ”Ancak İblis, saygı ile eğilenlerle beraber olmaktan kaçındı.”Hicr,31

        Bu ayetlere rağmen hala ADEM den önce yaratılan insanlar vardı hayalinizi dillendirmeye devam edeceksiniz unutmayın, bu durumda 2 kere isyan etmiş şeytan ve ADEM’e üflenmeyip sizin ilkel dediğiniz insana üflenen tanrı ruhu içinde bir hayal şekillendirmek zorunda kalacaksınız! Bu konudaki maharetiniz düşünüldüğünde zorlanacağınızı pek sanmıyorum! Yine de ben üzerime düşeni yapmış ve tanrınız hayal gücünüze zeval vermesin demiş olayım!

        Kolay gelsin!

      • bilal dedi ki:

        Sn.Toro,

        1-‘’ Senin mantığını baz alırsak hem ilkel insanın hemde Adem in yaratılışında aynı süreç işlemiş ve şeytan iki süreçte de aynı tepkiyi vermiş demektir. Çünkü Hicr suresi şöyle devam eder;
        ”Bunun üzerine bütün melekler saygı ile eğildiler.” Hicr,30
        ”Ancak İblis, saygı ile eğilenlerle beraber olmaktan kaçındı.”Hicr,31
        Bu durumda Şeytan, size göre Adem den önceki ilkel insanın yaratılış sürecinde tanrısına itaat etmemiş! Sonra Adem yaratılırken yine aynı şeyi yapmış yani yine itaat etmemiş! Anlıyoruz ki tanrı katında da tarih tekerrürden ibaret! Ve şeytan tanrısına itaat etmemeyi alışkanlık haline getiren anormal bir varlık! ‘’ sizden alıntı’’

        Daha önce de söylediğim gibi gerçekten okuduklarınızı anlamıyorsunuz. !!!

        Bana hitaben demişsiniz ki ‘’ Senin mantığını baz alırsak hem ilkel insanın hemde Adem in yaratılışında aynı süreç işlemiş ve şeytan iki süreçte de aynı tepkiyi vermiş demektir..’’
        Peki,yazdıklarımın neresinden ‘’ hem ilkel insanın,hem de Adem’in yaratılışında aynı süreç işlemiş ve şeytan iki süreçte de aynı tepkiyi vermiştir ’’ gibi çapık bir mantık çakarıyorsunuz.? Böyle bir şey düşünüyorsanız,kusura bakmayın benim mantıkımda böyle bir şey yok,siz önce okuduklarınızı doğru algılamaya çalışın.!

        Benim mantıkıma göre durum hiç de öyle değil.Banim mantıkıma göre,ilahi emirlere karşı sorumlu olabilecek Adem ve onun nesli yok iken,yüce Allah diğer cenli türleri gibi bir insan türünü de yaratmıştı,ama bunlar ne halife yapılmış,ne ilahi emirlere karşi sorumlu tutulmuş ne de Adem’e verilen değer kendilerine verilmişti.Yani ilahi mesajlara karşı sorumluluk açısından diğer canlı türlerinden farkları yoktu.Adem’e verilen değer onlara verilmediği için bunların yaratılışı hakkında meleklere bilgi verilmediği gibi,meleklerden onlara saygı gösterilmesi de istenmemiştir.Herhalde size göre bunlar da tıpkı Adem gibi halife yapılmış ve ilahi mesajlara muhatap kılınmışlardır,yani Adem’e verilen özellikler onlara da verilmişti İşte siz burada yanılıyorsunuz..Onların konumu ayrı,Adem’in konumu ayrıdır.Bu nedenle Onlara meleklerin saygı gösterilmesi istenmemiştir.Çünkü,Adem’e verilen özellikler onlara verilmemişti,onlar Adem gibi ne halife yapılmış,ne de ilahi mesajlara karşı yükümlü tutulmuşlardı..Bunların ilahi mesajlara karşı sorumluluk açısından diğer canlı türlerinden hiç farkları yoktu,bu nedenle şeytan ve meleklerin bu ilkel insanlara saygı göstermelerini
        gerektirecek bir durum söz konusu olmamıştır..!!!

        Ayrıca mademki benim mantığımından söz etmişsiniz,öyleyse ben de mantığımından hareket ederek daha iyi anlayabilmeniz ümidiyle konunun özetini aşağıya alıyorum !!!

        a) Adem’den önce ilahi mesajlara muhatap olmayan,halife yapılmayan ve sorumluluk açısından ilahi mesajlara karşı diğer canlı türlerinden farklı olmayan ilkel bir insan türü yaşıyordu…(yaratılmıştı)

        b) Yüce Allah bunların yerine geçecek,halife olacak,ilahi mesajlara karşı sorumlu tutulacak ve özellikle kendisine değer verilecek bir insanı oluşturmak istiyor.Bu durumu da meleklere bildiriyor,melekler de söz konusu ilkel insan türünün yaptıkları karışıklıkları gördüklerinden dolayı,yeni yaratılacak insan dahil kim olursa olsun yer yüzünde karışıklık yapacaklarını sanıyorlar…!!!

        c) İşte ilahi irade sorumlu tutulmayan ve ilahi mesaja muhatap kılınmayan bu ilkel insan türünün yerine geçecek,onların halefi olacak ve kendisine değer verilecek Adem’i toprak ve içindeki kimyevi maddelerden yaratıyor.Ve Yüce Allah’ bu özellikte yarattığı bu diğerli varlık olan Adem’e meleklerin saygıyla eğilmelerini istiyor. !!!

        d) İlahi mesaja muhatap kılınmayan ve sorumlu tutulmayan önceki ilkel insan türü için bu durum söz konusu değildi,buna gerek de yoktu,çünkü Adem’e verilen özellikler bunlara verilmemişti,bu nedenle melekler tarafından bunlara saygı gösterilmesini gerektirecek bir durum da söz konusu olmamıştır…!!! ‘’الله اعلم ‘’

        İşte sevgili Toro,galiba okuduklarınızı dikkatli okumuyorsunuz,bu nedenle benim mantıkım üzerinde yanlış yorum yapmışsınız..!!!!

        2- Bu durumda Şeytan, size göre Adem den önceki ilkel insanın yaratılış sürecinde tanrısına itaat etmemiş! Sonra Adem yaratılırken yine aynı şeyi yapmış yani yine itaat etmemiş! ‘’ sizden alıntı ‘’

        İşte, ‘’Bu durumda Şeytan,size göre Adem’den önceki ilkel insanın yaratılış sürecinde tanrısına itaat etmemiş,sonra Adem yaratılırken yine aynı şeyi yapmış,yani yine itaat etmemiş ‘’ gibi şeklindeki mesnetsiz,yanlış ve anlamsız yorumunuzu da görünce gerçekten okuduklarınızı doğru algılamadıklarınızı anlamış oldum…

        3- Bak senin ”ilkel insanın” yaratılışıyla ilgili dediğin Hicr,28-29 da tanrın meleklere; ”Onu düzenleyip içine ruhumdan üflediğim zaman, onun için hemen saygı ile eğilin” diyor! ‘’ sizden alıntı ‘’

        Ben nerede,Hicr,28-29.ayetleri ‘’ilkel insanın ‘’ yaratılşıyla ilgili olduğunu söylemiş veya ima etmişim.??? Veya neye dayanarak Hicr,28-29.ayetlerle belirtilen saygı aynı zamanda ilkel insanlar İçin de söz konusu olduğunu iddia ediyorsunuz? Lütfen,okuduklarınızı doğru anlamaya çalışın!

        4- Ama bir noktayı geçemeyeceğim,

        Görüyorum ki kuran daki kadınlara bakıştaki ikincileştirme saçmalığı size de sirayet etmiş! Zira Havva nın 2.insan olduğunu ve meniden yaratılmadığını bilmiyormuş gibi davranmayı yeğliyorsunuz! ‘’ sizden alıntı ‘’

        Ayrıca neye dayanarak Adem’in eşi (Havva) meniden yaratıldığını iddia ediyorsunuz,???Kur’an’da buna dair en ufak bir işaret var mı??? Demek size göre hz.Adem’in eşi de meniden yartılmış,öyle mi ??? Neye dayanarak bunu söylüyorsunuz.? bakınız,kur’an’da Adem’in eşi de neden yaratıldığı açıkça anlatılıyor.!!!

        ADEM’İN EŞİ (HAVVA ) NEDEN YARATILMIŞTIR ???

        NİSA-1: Ey insanlar,sizi tek bir candan yaratan ve o canın eşini de aynı özünden yaratıp ikisinden de çok sayıda erkek ve kadın türeten Rabbinize karşı gelmekten sakının……’’ deniliyor.!

        a) Yani Adem neden yaratılmışsa,onun eşi de aynı özden yaratılmıştır..’’ buna rağmen hangi mantıkla Adem’in eşi MENİDEN yaratılmıştır diyorsunuz ???

        b) Açıkça ayetin doğru mealinden de anlaşıldığı gibi ‘’ kuran’da kadın ikinci sınıf yapılmamış,bilakis erkek ve kadının aynı özden yaratıldıklarına vurgu yapılmıştır.Ayetin doğru mealine göre erkek neden yaratılmışsa,kadın da aynı özden yaratılmıştır.!!! Bu nedenle kur’an’ın erkek ve kadına bakışı aynıdır.Zira ikisi de aynı özden yaratılmıştır.!

        Saygılarımla..

      • bilal dedi ki:

        Sn.1okuyucu,

        1-madem Ademden önceki neslin ilkel insan, Ademin onlardan farklı bir insan olduğunu söylüyorsun, aralarındaki farkın ne olduğunu söylemek zorundasın, bunu açıklamadan farklı olduklarını iddia edemezsin ‘’ sizden alıntı ‘’

        a) Adem,ilahi mesajın muhatabı olarak sorumlu bir insan olup,öncekilere de halife kılınışı nedeniyle farklı bir insan konumunda olmuştur.Bu nedenle Adem ve onun nesline çok değer verilmiştir.

        b) Ondan önceki ilkel insanlar ilahi msajlara muhatap kılınmadıkları gibi sorumlu da tutulmamışlardır. Bu nedenle bunlar ilahi mesajlara muhatap olmayan ve sorumlu kılınmayan diğer canlı türleri gibi bir konumda olmuşlardır…
        İşte Adem’i onlardan farklı kılan ilahi mesajın muhtabı olarak,sorumlu bir insan konumuna getirilişidir.
        Adem ;”nefs”inin hakikatını bilecek ve gereğini yaşayacak bir kapasite ile yaratıldığı için öncekilerin yerine”halife” olmuştur.

        2- eğer Adem ilk insan değilse, Ademin ilk insandan türediğini söylemek zorundasın, yani Ademin meniden yaratıldığı söylemek zorundasın, cinsel aktivitenin ürünü olan bir varlığında cinsel aktiviteye sahip bir varlık olduğunu söylemek zorundasın, yani cennetteyken cinselliğin ne olduğunu bildiğini söylemek zorundasın ‘’ sizden alıntı ‘’

        Adem,ilahi mesajın muhatabı olmayan ve diğer canlı türleri gibi sorumlu tutulmayan ilkel insan türünden olmadığına inanıyorum..Ayrıca ondan önceki ilkel insanların sireti diğer canlı türlerinden farklı değildi…
        Yani bunlar,birbirlerine her türlü zararı verebiliyor; kan döküp,fesat çıkarıyorlardı!.. Yaşamları yalnızca hayvansal düzeyde olup,yeme-içme, çiftleşme,olabildiğince her şeye sahip olma gibi son derece sınırlı bir şekilde devam ediyordu…

        İşte ilahi irade bu ilkel insan türünden farklı bir sirete sahip olacak sorumlu bir insanı (Adem’i) toprak ve içindeki kimyevi maddelerden yaratıyor,ona ruh üfleyip değerli bir varlık konumuna getirdikten sonra da meleklerden ona saygıyla eğilmelerini istiyor.Yani Adem insanı sirete yaşamayan ve ilahi mesajın muhatabı kılınmayan bu ilkel insan türünden olmadığını düşünüyorum.Özetle,Adem bu yönüyle ilk insandır,yaratılış yönüyle değil. -. ‘’الله اعلم ‘’

        hicr 28-29 ilk insanın yaratılışından bahsetmiyorsa, ilk insanın neyden yaratıldığını açıklamak zorundasın, çamurdan mı? meniden mi? sudan mı? havadan mı?
        ‘’ sizden alıntı’’

        3-Adem dahil bütün canlı türleri neden yaratılmışlarsa,ilkel insanlar da aynı şeyden yaratılmıştır…!!!

        4.aklını biraz çalıştıran herkes yaratılış kıssasında ilk insanın anlatılması gerektiğini düşünür,
        dolayısıyla yukarıdaki ayetlerden ilk insanın Adem olduğu anlaşılıyor ‘’ sizden alıntı’’

        Evet,yaratılış kıssasında insanı ve ilahi mesajın sorumluluğunu taşıyabilecek konumda olan insanın yaratılışından söz ediliyor,bu yaratılış kıssasında,ilahi mesajlara muhatap kılınmayan,sorumluluk taşımayan ve hayvansal düzeyde yaşayan ilkel insan türünden söz edilmiyor. Çünkü,bunlar ilahi mesaja muhtap kılınıp sorumlu tutulmadıkları için diğer canlı türlerinden farkları yoktu.Bu nedenle yaratılış kıssasından bunlardan söz edilmemiştir.Zira ilgili ayete de Adem’in fiziki yartaılışından ziyade onun bulunduğu konuma vurgu yapılmıştır…

        5- ayrıca ilk insanın lider olmasından doğal bir şey olamaz, çünki kendisinden çoğalanlar, bir şeyler öğrenebilmek için onun öğretmenliğine ihtiyaç duyacaklardır, yani ilk insan zorunlu olarak lider konumunda olacaktır, dolayısıyla ilk insanın aynı zamanda halife olacağı açıktır, ‘’sizden alıntı ‘’

        İlkel insan türü lider olabilecek kapasitede yaratılmamıştı ve ona diğer canlı türlerinden pek farklı bir özellik de verilmemişti,yani ilahi mesajın muhatabı olmamış ve sorumluluk yükünü de taşamamıştı.Bu nedenle lider konumuna gelmesi söz konusu değildi…’’الله اعلم ‘’

        6-çünki 2 farklı tür dediğinde,insanın başka bir türün evrimleşmesi sonucu ortaya çıktığını
        söylemiş olursun, medeni türün insan olduğunu anlarızda, ilkel türün ne olduğunu ancak evrimcilere sorarak öğrenebiliriz ‘’ sizden alıntı’’

        Adem diğer ilkel insan türünden türemediğinden onun evrimleştiğini söyleyemeyiz.Zaten yaratılışıyla mükemmel bir insan kounumuna getirilmiştir..Yani insan başka bir türden evrimleşmemiştir diye düşünüyorum.İki farklı yaratılıştan da evrimleşme olduğunun anlamı çıkmaz.Zira Adem ilkel insan türünden türememiştir ki,bir evrimleşme olduğunu düşünelim.

        7- ayrıca 2 demişken, 2. insan Havvadır, çünki 3. insanın meydana gelmesi için 2 insana gerek vardır ‘’ sizden alıntı’’

        Adem’in yaratılış konumu ne ise Havva’nın da aynıdır.Yani ikisinin yaratılışı aynı özdendir. Ben bu yönüyle Havva‘yı da Adem gibi 1.insan olarak göstermişim.Çünkü ikisi de eşeysiz olarak yaratılmış olup konumları aynıdır…!!!

        Saygılarımla…

      • toro dedi ki:

        Sayın Bilal,

        Geldiğiniz noktayı anlamakta gerçekten zorlanıyorum. Zira artık kendi sözlerinize de muhalefet etmeye, kendi sözlerinizi de rakip görmeye başladınız!İpin ucunu kaçırıp kendi yarattığınız hayalleri doğrulamaya çabalar hale geldiniz!

        Öncelikle bazı sözlerinizi sizinle tekrar paylaşmak isterim;

        –Adem,diğer İLKEL İNSANLARDAN değil,o onlardan farklı olarak yaratılmıştır.

        –o İLKEL İNSANLAR ise ilahi mesajın muhatabı olmadıkları gibi sorumlu da tutulmamışlardır.

        –Yani bunlar Adem’den önce de var idiler,ilahi mesajın muhatabı olan bizler isek o İLKEL İNSANLARDAN değiliz.

        –Adem diğer İLKEL İNSANLAR yerine halife seçilen,ilahi mesaja muhatap olan ve onlardan farklı yaratılan ilk insandır.

        –yoksa ondan önce bu özellikte olmayan İNSAN TÜRÜ var idi,ama onlar ilahi mesajlara muhatap olmadıkları gibi,sorumlu da tutulmadılar.

        –Burada bu özellikte yaratılmayan diğer İLKEL İNSAN türü muhatap alınmamıştır

        –BENİM mantıkıma göre durum hiç de öyle değil.Banim mantıkıma göre,ilahi emirlere karşı sorumlu olabilecek Adem ve onun nesli yok iken,yüce Allah diğer cenli türleri GİBİ BİRİ NSAN TÜRÜNÜDE de yaratmıştı,

        –Adem’e verilen değer ONLARA verilmediği için bunların yaratılışı hakkında meleklere bilgi verilmediği gibi,meleklerden onlara saygı gösterilmesi de İSTENMEMİŞTİR.

        –ONLARIN konumu ayrı,Adem’in konumu ayrıdır.Bu nedenle ONLARA meleklerin saygı gösterilmesi İSTENMEMİŞTİR.Çünkü,Adem’e verilen özellikler ONLARA verilmemişti.

        –Adem’den önce ilahi mesajlara muhatap olmayan,halife yapılmayan ve sorumluluk açısından ilahi mesajlara karşı diğer canlı türlerinden farklı olmayan İLKEL İNSAN türü YAŞIYORDU…(yaratılmıştı)

        –Yüce Allah bunların yerine geçecek,halife olacak,ilahi mesajlara karşı sorumlu tutulacak ve özellikle kendisine değer verilecek bir insanı oluşturmak istiyor.Bu durumu da meleklere bildiriyor,melekler de söz konusu İLKEL İNSAN türünün yaptıkları karışıklıkları GÖRDÜKLERİNDEN dolayı,yeni yaratılacak insan dahil kim olursa olsun yer yüzünde karışıklık yapacaklarını SANIYORLAR…!!!

        –İlahi mesaja muhatap kılınmayan ve sorumlu tutulmayan önceki İLKEL İNSAN türü için bu durum söz konusu değildi,buna gerek de yoktu,çünkü Adem’e verilen özellikler bunlara VERİLMEMİŞTİ,bu nedenle melekler tarafından bunlara saygı gösterilmesini gerektirecek bir durum da söz konusu OLMAMIŞTIR…!!

        –Adem,ilahi mesajın muhatabı olmayan ve diğer canlı türleri gibi sorumlu tutulmayan İLKEL İNSAN türünden olmadığına İNANIYORUM.
        Ayrıca ondan önceki İLKEL İNSANLARIN -SİRETİ- diğer canlı türlerinden farklı değildi…

        –Yani bunlar,birbirlerine her türlü zararı verebiliyor; kan döküp,fesat çıkarıyorlardı!.. Yaşamları yalnızca HAYVANSAL düzeyde olup,yeme-içme, çiftleşme,olabildiğince her şeye sahip olma gibi son derece SINIRLI bir şekilde devam ediyordu…

        –Yani Adem insanı sirete yaşamayan ve ilahi mesajın muhatabı kılınmayan bu İLKEL İNSAN türünden olmadığını DÜŞÜNÜYORUM.Özetle,Adem bu yönüyle ilk insandır,yaratılış yönüyle değil.

        –Evet,yaratılış kıssasında insanı ve ilahi mesajın sorumluluğunu taşıyabilecek konumda olan insanın yaratılışından söz ediliyor,bu yaratılış kıssasında,ilahi mesajlara muhatap kılınmayan,sorumluluk taşımayan ve HAYVANSAL düzeyde yaşayan İLKEL İNSAN türünden söz edilmiyor.

        –İLKEL İNSAN türü lider olabilecek kapasitede yaratılmamıştı ve ona DİĞER CANLI TÜRLERİNDEN PEK FARKLI BİR ÖZELLİK DE VERİLMEMİŞTİ.

        –Adem diğer İLKEL İNSAN türünden türemediğinden onun evrimleştiğini söyleyemeyiz.Zaten yaratılışıyla MÜKEMMEL bir insan kounumuna getirilmiştir..Yani insan başka bir türden evrimleşmemiştir diye DÜŞÜNÜYORUM.İki farklı yaratılıştan da evrimleşme olduğunun ANLAMI ÇIKMAZ.Zira Adem İLKEL İNSAN türünden türememiştir ki,bir evrimleşme olduğunu düşünelim.

        Evet Sayın Bilal, yukarıda adem den önce yaşadığını iddia ettiğiniz İLKEL İNSANLARI, onların fotoğraflarını gözümüzün önüne getirebileceğimiz şekilde tanımlamışsınız! Sanırım yazdıklarınızı okuyanlar gözlerini kapattıklarında o HAYVANSAL DÜZEYDE YAŞAYAN insan türünü zihinlerinde canlandırabilecektir!

        Şimdi öncelikle bizimle İNANIYORUM,DÜŞÜNÜYORUM diye ifade ederek tarif ettiğiniz o HAYVANSAL DÜZEYDE YAŞAYAN İLKEL İNSAN TÜRÜNÜN fotoğrafını Kuranın hangi ayetinde ya da ayetlerinde gördüğünüzü de paylaşın lütfen.

        Daha sonra ise sizinle ”yaratılışıyla MÜKEMMEL bir insan kounumuna getirilmiştir” diye tarif ettiğiniz Adem’in çocuklarının yine sizin tabirinizle ”Yaşamları yalnızca HAYVANSAL düzeyde olup,yeme-içme, çiftleşme,” den ibaret o insanlarla hangi mide ile çiftleşebildiklerini tartışalım! Tabi önce genelde bitkilere has olan EŞEYSİZ üreme ile ortaya çıkarıldığını iddia ettiğiniz bu varlıklarla EŞEYLİ üreyen diğerlerinin (Adem in nesli) nasıl çiftleşebildiklerini de açıklamalısınız!

        Yazdıklarınızı anlamadığım konusuna gelince. Bakın önce aynaya bakın, sonra beni eleştirin. Hiç yorum yapmayacağım sadece bana hitaben yazdığınız bir metni bazı yerlerini büyük harfle yazarak buraya kopyalayacağım;

        ******Görüyorum ki kuran daki kadınlara bakıştaki ikincileştirme saçmalığı size de sirayet etmiş! Zira Havva nın 2.insan olduğunu ve meniden YARATILMADIĞINI bilmiyormuş gibi davranmayı yeğliyorsunuz! ‘’ sizden alıntı ‘’Benden almışsınız!!!

        Ayrıca neye dayanarak Adem’in eşi (Havva) meniden YARATILDIĞINI iddia ediyorsunuz,???Kur’an’da buna dair en ufak bir işaret var mı??? Demek size göre hz.Adem’in eşi de meniden yartılmış,öyle mi ??? Neye dayanarak bunu söylüyorsunuz.? bakınız,kur’an’da Adem’in eşi de neden yaratıldığı açıkça anlatılıyor.!!!

        ADEM’İN EŞİ (HAVVA ) NEDEN YARATILMIŞTIR ???
        NİSA-1: Ey insanlar,sizi tek bir candan yaratan ve o canın eşini de aynı özünden yaratıp ikisinden de çok sayıda erkek ve kadın türeten Rabbinize karşı gelmekten sakının……’’ deniliyor.!
        a) Yani Adem neden yaratılmışsa,onun eşi de aynı özden yaratılmıştır..’’ buna rağmen hangi mantıkla Adem’in eşi MENİDEN yaratılmıştır diyorsunuz ???************************************

        Dedim ya kolay gelsin!

  34. n.ateist dedi ki:

    kuran’da çelişki aramak en az bunda mucize aramak kadar boş iş gibi geliyor bana. elbetteki hata yapmayan bir tanrının/allahın sözünden çıkan şeyde çelişik ya da bilim dışı ayet ve ifadeler bulunmamalıdır. bulunursa bu ilgili ifade ve ayetin insan elinden çıktığını gösterir. bu da sözkonusu dinin kutsal olmadığı anlamına gelerek dinsizliğe destek sağlar.
    ama “mucize iddialarının” esprili ve mizahi şekilde çürütülmesinin dışında kutsal kabul edilen kitapların eleştirilmemesi gerekecek kadar değersiz-önemsiz olduğunu düşünüyorum.

  35. ramazan dedi ki:

    arkadaşlar ben taraf tutmuyorum arkadaş araştırma yapmış ve şu şu şekilde yanlışlıklar var demiş. yani maddeler halinde belirtmiş bunları. fakat savunmalara bakıyorum hep Allah ıslah eylesin şeklinde. varmı yokmu? bu siteyi inceleyenler ya ateist yada müslüman. bu kişi ikisinin ortasında biriyse inanın ateist olur. burada birsürü ayet belirtilmiş biri kontrol ettimi. yada bu belirtmiş olduğun şu ayet orjinalinde şöyle fakat din düşmanı çevirici olan x tarafından bu şekilde tercüme edilmiş niye denmiyor.

  36. kaancan dedi ki:

    birbiriyle gerçekten buyuk tutarsızlıklar ve çelişkiler gösteren ayetlerin muslumanlar tarafından binbir kılıfla çelişki yokmuş gibi gösterilmeye çalışılmasına akıl fikir ermiyo….allah muslumanları ıslah etsin…işleri zor herseye bir kılıf uydurmak her doğruya bir yalan bulmak insan psikolojısını zorlar…yıkar…atar be

  37. kaancan dedi ki:

    adam tek başına kral çıplak diye bağırıyo…inananmıyorum böylesine kendini kandırma hevesi olan başka bir millet varmı?
    sitedeki islamcıların yazıları cem yılmazdan daha kaliteli…birisi çelişkimi var nerde ben niye görmüyorum falan yazmış bir diğeri…adamın ayet tefsir ve hadis kaynakları göstererek ciddi bir çalışmayla yaptığı araştırmaya sen yanlış bilion demiş yaaa…ŞAKA GİBİSİNİZ valla şaka gibisiniz ciddi bir çalışmanız yoksa yazmayın musluman kardeşlerim komik oluyonuz yapmayın etmeyin!

  38. saliha dedi ki:

    gerçekten bende meallerde eksikler olduğuna inanıyorum.Kabeyi görünce ağlayan davulu görünce oynayan insanların:) zeka seviyesi kısıtlı insanların dini yorumlamaya çalışmasından dolayı insanlar ihtilafa düşüyor. bu yüzden arapça öğrenmeyi düşünüyorum. ve kesinlikle kuranı anlamak için belli bir ilim seviyesinde olmak gerek. öylesine bi okuyupta aaa bunda çelişki var diyecek kadar kimse kendinde özgüven görmesin derim araştırmadan arapça bilmeden en azından böyle bişey nasıl söyleyebilirki??
    o meali yapanın zekasından anlayışından çokmu emin??
    eğer öğrenmek istiyorsa sırf muhalif olmak için birşey söylemiyorsa şayet o zaman daha derin bi araştırma yapması gerekirdi. madem meal almış bi yerlerden tefsirde alsaymış 😀 ama gerek görmemiş bay alim tefsirini kendi yapmış çelişki damgasını vurmuş ve enter:D:D

    sözün özü ‘oku’ dur ilk emir boşuna değil.. çünkü Rahmanın hiçbir işi boş ve yararsız değildir.

    ve hadiste diyorya ‘ilmin yarısı soru sormaktır.’ soru sormak ama nasıl?? perdesiz bir akıl ve hür bir vicdana sahip olmalısın doğrunun peşindeysen. baştan şartlı kabullerin önyargıların olmamalı aklının önüne isteklerini amaçlarını basamak yaparsan gittiğin yerde başladığın nokta gibi saçma sapan olur.

    soru sormaya samimi önyargısız ve şartlı başlamayacaksın azizim. yoksa böyle çuvallarsın..

    Allah’a emanet olun..

    selametle…

  39. bora dedi ki:

    Sizce evrenin tesadüfen meydana gelmesi mantıklı mıdır? İnsanoğlunun yaradılış gayesi nedir? sorgulayınız.
    Kuran-ı Kerimde en ufak bir çelişki yoktur.

  40. tolga sarı dedi ki:

    23.06.2010 tarihinde Kasım Aslan Ceylan tarafından verilen cevaplar çelişki olarak lanse edilen iddiaları çürütmüştür. Teşekkür ederim Kasım Aslan.

  41. Hasan dedi ki:

    KUR’ANDA 1 TANE ÇELİŞKİ YOKTUR ÇELİŞKİLERİ SİZLER ÇIKARIYORSUNUZ ALLAH SİZLERİ ISLAH ETSİN

    • arya dedi ki:

      diyelim ki söylediğin gibi çelişki yok.peki apaçık bir kitap olan (Neml 1) Kuran’ın insanların kafasını karıştırması da mı çelişki değil? bazı arkadaşların dediği gibi kendi anladığımıza güvenmemeli tefsir okumalıysak nerde hani apaçıklık? neden tefsirler var?

  42. muzzyy dedi ki:

    Ben kesin ama kesin allahada kuranı kerime de inanmıyorum.
    Eğer allah olsaydı Bizden utanır bu gezegeni yok ederdi.
    Dünya Üzerindeki bütün savasların %80 i dini görüşlerden ve içindeki çelişkilerden türemistir.Dİnin ve varolmayan alahı bir araç gibi kullanan kişiler bir çok kişiyi katledip yoketmişlerdir Dİn birleştirici bi öge değil tam tersine ayrımclık yaratır
    müslümanlar hiristiyanlararı hiristiyanlar müslümanları sevmezler.şöyle düşünün islamiyetin başladi yer farzedilen iran da zina yaptı diye potrağa gömülüp öldürülen kadınlar yada savaşa hazırlanırken allah allah demeler vesaire vs…
    Benim fikrimce 1000 yıl sonra insanlar mantklı olanı anlıyacak ve ne müslümanlıga nede hrstiyanlıga herhangi bir inanç kalmıyacak ve yokolacaklardır.
    İŞte ozam doğru yolu bulacagız

  43. berk çakan dedi ki:

    açıkçası kasım ceylan bwy çok uzun bir yazı yazmış ve iddiaların %90ına cevap vermiş.fakat şu var ki önemli olan cevap vermek değil verilen cevabın cevap niteliğinde olması.
    örneğin 3.çelişkiye verilen cevaba gelelim.
    ‘yahudi ve hristiyan cennete gidebilir denilen ayetteislam gelmeden önceiyi işler yapan yahudilerden bahsedliyor aslında.bütün yahudilerden bahsedilmiyor.’diye cevap verilmiş
    peki ayete bakalım bakalım ayet n ed diyor’kıyamet gününe kadar iyi işler yapmış yahudiler hristiyanlar ve sabiiler allahın katındadır.onlar için hüzün yoktur.’
    yani ayet ne diyor.iyi müslüman ve hristiyanlar cenet gider.kasım arkadaşımızın söylediği gib islamiyet öncesinde yaşamış yahudiler ve islamniyet sonrası yaşamış yahudiler diye bir ayrım yapılmamış.kısacası çelişkiye cevap diye yazılan şey çelişkiye cevap falan değil.çelişki iddiasına cevap verebilmelk için kafasına göre kelime ekleyip çıkartmış.
    ilk 3 maddeyi okudum ve gözüme bu çarptı.dah gemiş bir analiz yapmak isterdim fakt zamanım yok.size söyleyeceğim bir şeyi okurken lütfen dikkatli okuyun.saygılarımla.

  44. berk çakan dedi ki:

    ayrıca tarık suresinde yazdığı cevapta şu anda ilgimi çekti.nerden örendi bu bilgileri merka ettim.

    • gülşah dedi ki:

      Sayın evrimleşmiş, kendi kendine yaratılmış arkadaşım, acaba sevgi kavramının , acımak kavramının, nereden geldiğini, ruhun ne olduğunu, ki inanıyorsan en ufaktan en basitinden bir anneliği anlatabilirmisin Allaha inanmak için delil arayorsun ya Sevgi duygusu hüküm sürmüşse sende zaten onu sevgide bulursun. ne olursun bir anlat…. sevgi acımak ve bunu gibi duygular nasıl evrimleşmiş bunlarda yokmu dersin o zaman senin sevgiyle atmadımı kalbin derim ha yok atmamışsa çok ayrı bir boyutta konuşulur senle ama az da olsa kalbin bir çocuğa dahi sızlamışsa o sızlamanın evrimini anlatsana bi kalbi anlat tarif tesvir edebiliyorsan kelamullaha geç ha sahi Rabbim seni hidayete mazhar etsin İslam demek, müslüman demek sana dahi dua etmekdir e daha ne olsun peki sana karşı duyulan bu hidayete ermeni temenni etme hissi nerden çıktı ya his nedir anlat

      • arya dedi ki:

        bütün bu duygular yalnızca hipotalamusun çevresel etmenlere karşı ürettiği nörohormonların vücudumuzda yarattığı etkidir.ruhsallıkla bir ilgisi yoktur.örneğin depresyona giren kişilere verilen antidepresanlarda etkin madde serotonin insanlarda mutluluk duygusu oluşturur ve tedaviyi sağlar.sence duygular bu kadar soyut şeylerse bir kimyasal nasıl onları etkileyebilir? durum böyleyken bu maddelerin evrimleşmesi kanıtlanabilir ama bu bana düşmez.
        söylemek isterim ben de eskiden ateistlere dua ederdim her gece..ama onlara ”dahi” dua olarak görmezdim bunu gerçekten acıyarak ve onları severek ederdim.sonrasında ne oldu biliyormusun benim bile acıdığım sevdiğim insanları sonsuza kadar cehenneme atacak olan merhametlilerin merhametlisi(!) benim için bitti.inandıklarımın koca birer yalan oldğunu gördüm.yıllar boyunca küçümseyip dalga geçtiğim Darwin’i hiç anlamadığımı fark ettim Türlerin kökenini alıp okudum.Önyargılarımı yıkmayı öğrendim.Şimdi müslüman,hristiyan,yahudi,budist,putperest,ateist her türlüsünden insanı sevebiliyorum.çünkü hepimiz insanız ve hiçbirimiz ufak hatalarımızdan dolayı sonsuz ateşi hak etmiyoruz.

  45. berk çakan dedi ki:

    okuduğum spermin testiste üretildiğini söyleyen pek çok tıbbbi interent sitesi var.o yüzden sordum.

  46. Sayın berk Çakan. Siz Bakara 62’de bildirilen ayetin nuzul sebebini bilmiyorsun o nedenle benim kafadan uydurduğumu zannediyorsunuz. Halbuki ayetin nuzul sebebinde yani ayetin iniş nedeni, Selman-ı Farisinin Medineye gelmeden önceki namaz kılıp oruç tutan Hz. Muhammede inanan ve kendileriyle birlikte bulunduğu farklı dinlere mensup arkadaşlarının durumunun sorulmasıdır. ve ayet bu soruya cevaptır.
    ayrıca spermlerin testiste üretilmediğ. orasının depo olduğunu dört ay önce kardeşimin Ankara’da Miltuplu Miyolem denilen kanser tedevisi için yapılan kök hücre nakli sırasında öğrendim bilgilerine.

  47. Sayın berk bir ayrıntıyı unutmuşum yukarda sizin belirttiğiniz gibi ayette Kıyamet gününe kadar demiyor “Kıyamet gününe inananlar” diyor ayetin orjinalinden iyi okuyun.

  48. berk çakan dedi ki:

    peki ayetin nuzul sebebinin bu olduğunu nereden öürendin acaba sorabilir miyim.

  49. berk çakan dedi ki:

    ayrıca bir şey daha.
    ayetlerin bir tanesinde yahudilerden hristiyanlardan iyi iş yapanların ve ahirete inananların(bu bölümüaşağıya yazarken yanlış yazmışım :))cennete gideceği söylenmiş .öteki ayette ise buna inananlar cennete yalnızca müslümanların gidebileceği söylenmiş.ve eğer gerçekten ayetin iniş amacı senin dediğin gibimuhammed ile birlikte namaz kılan ibadet meden yahudilere ne olacağını anlatmak için inmişse ayetingönderilmişse (
    bu olay ayette de aynı şekilde yazılmalı yani isalm öncesi dönemde yaşamış olan müslümnalar cennete gidecekler)şeklinde belirtilmesi gerekir.
    kli böyle belirtilmese bile yahudiler ve hristiyanların cennete gieremeyeceğini söyleyen bir tanrının varlığı düşünülemez.

    • cihat dedi ki:

      z1.aten bunu yazmasına gerek yoktur çünkü Kuranın gelmesiyle Hükümler bellidir yeni bir kitabın gelmesiyle eski kitaba inansanda cehenneme gidersin. ayrıca Allah ayetlerde belirtmiş mantığın almıyorsa ben neyapayım anlatılan olayda Hz. musanın kıssası verilmiş yani ozamnki toplumdan bahsettiğini çocuğa sorsam anla fakat sizin gibi cımbızcılarda önceki ayete bakmadan Allaha iftira atar sonrada milleti sanki böyle ianndırmaya çalışırsınız bak bakalım bu ayetlerden ne anlıyorsun.

      60. Musa (çölde) kavmi için su istemişti de biz ona: Değneğinle taşa vur! demiştik. Derhal (taştan) oniki kaynak fışkırdı. Her bölük, içeceği kaynağı bildi. (Onlara:) Allah’ın rızkından yeyin, için, sakın yeryüzünde bozgunculuk etmeyin, dedik.

      61. Hani siz (verilen nimetlere karşılık): Ey Musa! Bir tek yemekle yetinemeyiz; bizim için Rabbine dua et de yerin bitirdiği şeylerden; sebzesinden, hıyarından, sarımsağından, mercimeğinden, soğanından bize çıkarsın, dediniz. Musa ise: Daha iyiyi daha kötü ile değiştirmek mi istiyorsunuz? O halde şehre inin. Zira istedikleriniz sizin için orada var, dedi. İşte (bu hadiseden sonra) üzerlerine aşağılık ve yoksulluk damgası vuruldu. Allah’ın gazabına uğradılar. Bu musibetler (onların başına), Allah’ın âyetlerini inkâra devam etmeleri, haksız olarak peygamberleri öldürmeleri sebebiyle geldi. Bunların hepsi, sadece isyanları ve taşkınlıkları sebebiyledir.

      62. Şüphesiz iman edenler; yani yahudilerden, hıristiyanlardan ve sâbiîlerden Allah’a ve ahiret gününe hakkıyla inanıp sâlih amel işleyenler için Rableri katında mükâfatlar vardır. Onlar için herhangi bir korku yoktur. Onlar üzüntü çekmeyeceklerdir.

      Burda O zamnaki Yhudi ve hristyianlardan bahsettiğini söylemesine gerek yok zaten Musa Kıssasını vererek ozamanki yahudilerden olduğunu kanıtlıyor şimdi diyeceksinki orada hristiyanlardanda bahsediyor zaten bu ayetin amacı önceki ümmetlerin inanlarının kurtulacağından da bahsetmiş

  50. berk çakan dedi ki:

    sperm konusunu da ben biraz daha derin araştırayım.

    • efe dedi ki:

      hay senin aklına ben kök hücre teknolojisinde genetik doktorası yapan biriyim.testislerde mezenşimal sperm hücreleri işlenir ve sperm halini alır asıl sperm kaynakları kuranda belirtilen yerdir.oradan testislere gelip olgunlaşır bilginize….

      • Prof. Dr. dedi ki:

        Sallama Efe. Ufak atta civcivler yesin. Senin gibi yalancıları çok gördük. Meninin Kur’an’daki gibi omurga ve kaburga arasından geldiğine dair bir kanıt olsaydı eğer dinciler dünyayı ayağa kaldırırdı. Bu iddianla ilgili tek bir bilimsel makale gösterebiliyor musun? Gösteremiyorsan rezil etme kendini…

  51. semih dedi ki:

    Ben bu iddalara sadece guldum gectim,

    caresizligin bir ifadesi olarak algiladim

    inanalarda yormasin kendini haybeye 😉

  52. Oki dedi ki:

    Emeğiniz için teşekkür ederiz. Lakin Müslüman kardeşleride çok üzmemek lazım insan öle pat diye dinden çıkamıyor. O öyle görmüş tabuları yıkmak zordur.

  53. volkan dedi ki:

    benim anlamadığım, madem bu din sizi aydınlığa ulaştırıyor neden hepinizin ağzı çöplük gibi küfür ve hakaret dolu?

  54. serdar dedi ki:

    saatlerce araştırdım okudum..Allaha şükür bütün vesveseleri parçaladım hakikati buldum.Allah birdir onun kulu ve elçisi h.z. muhammed dir.sizler büyük yanılgı içindesiniz.kuranda çelişki yok.ama sayenizde bilgilendim imanım güçlendi derecesi yükseldi.bilgilendim.

  55. Prof. Dr. dedi ki:

    Aferin sana Serdar. Demek yılların imanını, beynine kazınmış İslam’ını birkaç saatlik araştırmayla doğrulayıverdin. Seni kutlarım. Sen Allah’ın ve efendinin seçkin kullarından olmalısın. Cennetin nimetleri seni bekliyor, huriler şimdiden senin listene girmek için yarışıyorlardır herhalde. Bize de sonsuza dek yanmak ve zakkumla darı yeyip irin içmek düşüyor. Çünkü hangi sureye baksak çelişkilerle, akıldışı ve bilime ters ayetlerle karşılaşıyoruz. Demek ki senin Allah’ın bizi cehenneme yakıt olalım diye yaratmış. 🙂

    • serdar dedi ki:

      internet kafaları karıştırıp inanan insanların dahi fikrini bulandırabilir.bende insanım.gayet tabii okuyoruz,öğreniyoruz,soruyoruz,sürekli bilgi tazeliyoruz.benim imanım artıyor her soruda her soruya her cevapda…size farklı olabilir.vesveseli bir insan internette bu tip sitelere girerse içinden çıkılmaz değilsede buhranlara girebilir,girmeyebilirde,arada kalabilir.nihayet doğrulara ulaşıp,vesveseyi üzerinden berteraf eder.

  56. Evren dedi ki:

    Ya Kardeşim Siz Bu Atesitlerle Uğraşmayın 🙂 Çünkü Cigi Diye Biri Evrim Teori Değil Yasadır Diyor 🙂 Böle Mantıksız Böyle Matematikten Haberi Olmayan Çünkü Evrime Göre Evren Durağandır Genişlemez E Öyleyse Adamın Aklına Şu Gelir Güneşin Sonsuz Enerjisimi Var?Adam Zırvalayıp Yok Olmuyan Bişi Yoktur Bilim İlgilenmez Diyor 🙂 E Kardeşim Kanıt Kanıt Diye Yırtınıyosun Söle Bakalım Evrimin Sıradan Ossuruktan bir Teori Değilde Yasa Olduğunu? Kanıt Göster Kanıt Gösteremiyorsan Senin Bu Dar Düdük Kafanla Yargılaman Ne Kadar Doğru? Ömründe Kitap Okumamış Biri Can Sıkıntısından Kitap Okuyo Buda Kuran Oluyo Vay Arkadaş Şöle Yanlış Böle Yanlış 🙂 E Kardeşim Sorarlar Adama Sen Ne Kadar Doğrusun Diye? Evrenseli Şunu Bunu Bırak Sen Hollandada Her Türlü Haltı Yap İnsanlıktan Şundan Bundan Bahset Sonra Dine Yüklen:) Bizim Türkiyede Bir Söz Var Ossuruktan Teyyare Selam Söle O Yare 🙂 Şimdi Sen Kıt Aklınla Tutup Tanrıyı Nasıl Yargılarsın Daha Doğrusu Bi Tarafını Yırtarak Bilim Diyip Matematiği Nasıl Bilmezsin Demezlermi Adama? Angutca Düşünüp Ya Kardeşim Yoktan Varolmaz Diyip Ya Kardeşim Sonsuza Kadar Gitsek Sonsuzda BİR Yaratıcı Olduğunu Görürüz Bunuda Hangi Bilim Gelirse Gelsin Yapamaz Sonsuzu İnsan Aklı Tasavvur Edemez Tutup Delice Aklın Yetmediğini İstemek Ne Kadar Doğru …

  57. Oyan Turk Milleti !!!!Araplarin bize soktugu bu virusu oldurelim!!!! dedi ki:

    HEY TURK MİLLETİ!!!!SİZE AZERBAYCANDAN KUCAK DOLU SELAMLAR!!!!! İSLAM ADLİ VİRUSU HEP BİRLİKDE TEMİZLİYELİM KAFALARDAN!!!! BU KAHPE ARAPLARİN BİZE BULASDİRDİGİ VİRUSU(AİDS BUNUN YANİNDA DUYUNE GEDESİ:)) SOKUP ATALİM!!!!! BİZDE MESHHUR BİR SHAİR VARDİ BABA PUNHAN BAKİN NE DEMİSH-
    – Besher gelen asra roketle gedir, bizimkiler motosikletle gedir!!!!
    ABI DUSHUN BU MOTOSIKLETINIZDEN!!!!!ISLAM BIR HASTALIK!!!! BAK BIR TURK MILLETINI SEVEN BIRISI OLARAK SOYLUYORUM!!!!BILIM, ELM—-BUDUR DOGRU YOL!!!!! VICDANIMA AND OLSUN BU ISLAM, DIN HEPSI PALAVRA!!!!!! HEY TURK MILLETI HADI OYAN!!!! DUNYA ,TURKLERI BEKLIYOR!!!! AMERIKA BEKLE BIZI—- GELIYORUZ!!!!!

    • rose dedi ki:

      HAH Bİ SEN EKSİKTİN.HEPSİ DELİ BEŞİKTEKİDE KAFA SALLIYOR!Azerii, kapat çeneni hastasın sen git kafanı topla dağılmış biraz.

  58. bir okur dedi ki:

    bu konuya olgunlukla objektif olarak yaklaşmak ve bu sayfalarda yer alan çelişkili olarak değerlendiren bakış açılarının bir çoğunun bilimsel açıklamlarını okumak anlamak isteyenler için iki web adresi belirtmek istiyorum. Dilerim değerlendirilir. Her şeye rağmen “ben bilirim” tavrını yenebilen, aydınlanma uğruna “ben bilirim”ciliğini ayaklar altına alabilecek kadar gerçek meraklılarına bu adreslerin ilaç olacağı kanaatindeyim…

    http://www.ahmedhulusi.org
    http://www.birdusunyansimasi.com

  59. b-ilim dedi ki:

    Konuyu 5 duyu seviyesinde değerlendirerek bir türlü anlayamayan, Tanrı-kul dualizmi içinde Kur’an’ı anlamaya çalışıp da bu dualizmdeki tanrısını Allah ismiyle anlatılmış olan zanneder. Halbuki Allah’ın herhangi bir dualizmi kabul etmeyen tekillik vasfı vardır ki İHLAS suresinde AHAD olarak dillenmiştir. Reddetme ve böyle değildir demek özellikle tasavvuf ehli tarafından çeşitli mecazlarla anlatılan konuyu görmezden gelerek N’olamaz N’olamaz diye tartışmak bilim ahlakını zedeleyen gerçeğe açık bakış açılarını perdeleyen bir tutumdur. Konuyu reddetmek üzere değil yalnızca anlamak üzere satırların başına oturan gerçek bilgi taliplilerine inanıyorum ki bir yol açılacaktır.

  60. eray dedi ki:

    bizim dinimiz mantık dini olmadıgını bılıyorum

    • Tommy dedi ki:

      O yüzdenmi mantıklı olmayan askerlik yapıyoruz? Bu aynı zmanada bizim mantıksızca hayatımızı yaşamaya çalıştığımız anlamına mı geliyor? Oyalıyormuyuz kendimizi? Var olmanın dayanılmaz utancı içerisindeyiz sana göre o zaman..

  61. guladersim dedi ki:

    KESİİİİİN OKUUUUU….!!!! PLEASE

    ARKADAŞLARA ŞUN SÖYLEMEK İSTERİM..yazılanlar gerek yorumsal gereksel mealin tam olarak yansıtılamamasından kaynaklanan pürüzlerdir ve hiç bir çelişki yoktur ..bende birşey sandim yyahu:)) 2.Sİ EĞER BİR ŞÜPENİZ VAR DİYELİM AYETLER YANLIŞ YORUMLANA BİLİR AMA KURANIN BİLİMSEL MUCİZELERİ (ana rahmindeki karanlık evreler , gök ve yerin katmanları , dünyanın yaratılışı vb..) kesinlik hükmü taşır ve YORUMA KAPALIDIR ..BUNLAR BİLE KURANIN ALLAHIN SÖZÜ OLDUĞUNUN İSPATIDIR …..inanın belkide burdaki arkadaşların toplamı kadar araştırma yapmışımdır..bende eski bir hristiyandım tek din islam arkadaşlar…hiiiç şüpeniz olmasın

    • erci dedi ki:

      Bütün yorumları okudum.kral kimileri için hala çıplak sanırım.)

    • Tommy dedi ki:

      bahsettiğin ana rahmindeki karanlık evreler , gök ve yerin katmanları , dünyanın yaratılışı vb gibi mucizeler artık çocuk oyuncağı olmuştur insan entellektüeli için ne mucizesinden bahsediyorsun acaba? artık anen ve babanın dışında dölleme ve embriyo oluşturuluyor tüp bebek yapılıyor hani nerde mucize?

  62. ? dedi ki:

    🙂

  63. hasan dedi ki:

    varlık yoktur.

  64. metehan dedi ki:

    arkadaş bunların hiç biri çelişki değil bazılarını kafana göre yorumlamışsın bazılarını sallamışsın bazılarıda tercüme farklılıkları yani arapçanın biraz içine girmen lazım tam kavraman için kelime köklerine :)) OH BE İNANCIM KAT kat artTI OAKADAR ÇABALAMIŞ Bİ ÇELİŞKİ BULALMAMIŞ:D:D YAHU EN BASİTİNDEN ÖLE AKLIMA GELDİ SİPERM DEMİŞSİN ARKADAŞ siper testesteronda üretilir ama vucudun hertarafını dolaşır hani iliklerden başlar yolculuk 😉 hepsine cvp verirdimde neyse KARDEŞLER HERKESİN GÖNLÜ RAHAT OLSUN TEK DİN İSLAM … açın bakalım incili bilimsel ne var bildiğin roman okurken uykum geldi benim şahsen

  65. ömer dedi ki:

    ?Arapça bilmeden, herhangi bir (sağlıksız) mealden hareketle Kuran hakkında yorum yapılmaz
    ?Müslüman olmayan, zaten Kuran’ı anlamaktan âcizdir, kalbi körelmişdir. Bu yüzden çelişki olmayan yerde çelişki görür
    ?Çelişkili veya anlaşılmaz gibi duran ayetler varsa da, bu, bizim aklımızın ve bilgimizin sınırlı olmasından kaynaklanmaktadır
    ?Ateistler, özel olarak çelişki bulma gaye ve gayretiyle ayetleri somut bağlamlarından kopartıyor, farklı konuları işleyen ayetleri cımbızlayarak yanyana getiriyor, Kuran’ın bütünlüğünü gözetmiyorlar. Bu ise entelektüel samimiyetsizliktir

    eğer gerçekten aklında sorular varsa ve bunları yanıtlayamıyorsan bunu oku rahatlıyacaksın.
    ama yok ben sadece sizi de kendim gibi sapık yapmak istiyorum dersen umarım cehennemde fazla sıcaktan bunalmazsın :D( http://www.dinelestirisi.com/islam-elestirisi/kurandaki-tezat-ve-celiskiler/ )

  66. cihat dedi ki:

    Çeliki olmadığının ispatını yapalım Kuranda BÖlümler VArdır her birinde başka başka olaylar anlatılır Aralarda uyarılır Cenneten bahsede Cehennemden bahseder Örnekler veriri SEn gidip bir ayetten konusuna bakmadan neyi kime deiğine bakmadan cımbız fgibi alıp bir baka bölümümn ayetinden Cımbız gibi seçersen çelişki olduğunu zannedersiniz.fakat bu kendilirinizn uydurduğu düşünceden başka birşey değildir çünkü bir hata ararki inamayayım bulduğu ayetide hata sanar fakat bu kitapta hiçbir hata yoktur Kurandan cımbız gibi ayet seçersen ve bir başka ayet göstererek sanki çelişki varmış gibi olur.

    Bu mesela bir roman yazan bir kişinin başka romanın bölümünden alıntı yaparak ilk yazdığı romanla karrşılaştıması gibi saçma birşeydir orada anlatılan olayla ile başka ayette anlatılan olayla verilen nasihatlar farklılık gösteriri kişi yer zaman farklılıkları olur . bunuda ahmak ateistlerin düşündğü gibi çelişki sanar
    SEn gdip tarih kitabında osmnlının yaşam biçimiyle perslerin yaşam biçimin tarihini araştırıp bu iki konuda çelişki vardır demniz kadar saçma olur. Kuran Bölüm bölüm olup farklı metodlardan insanları uyarır.Bri ayette hiç bir şey eksik bırakmadık denilir. bir ayette Halamı akılsızlık ediyorsunuz denilir. bir ayettede Akıl dediğiniz cahiliye devri Allahtan başka bu kitaba kim hükmedebilir denilir. şimdi ateist mantığına göre Cımbız gibi o eytten bir seçip başka ayeten seçip düz bakarsak nasıl çelişkiler çıkıyor bir görelim.

    50- Yoksa istedikleri cahiliye düzeni midir? Kesin inançlılara göre Allah’ın düzeninden, Allah’ın verdiği hükümden daha iyisi düşünülebilir mi hiç?(Maide) Burda Akıl dediğiniz Cahiliye düzenir diyor Allahdan başka kim Hüküm verebilir. diyor.

    Siz, insanlara iyiliği emrederken, kendinizi unutuyor musunuz? Oysa siz kitabı okuyorsunuz. Yine de akıllanmayacak mısınız? (Bakara /44)
    Başak ayettede sanki çeliki oluşuyor bir yerde akıl deiğiniz cahliye dönemidir diyor bir bir yede akıllnmıyacakmısınız diyor ateist mantığına göre bu çelişki.

    Bunun için de: “Ona (cesede, kestiğiniz ineğin) bir parçasıyla vurun” demiştik. Böylece, Allah ölüleri diriltir ve size ayetlerini gösterir; ki akıllanasınız. (2/73)

    Mesela bu ayettlerde Bir yerde Aklınızı kullanın bir yerde akıl dediğinz cahiliye devridir diyor Ateist mantığına göre Cahil mantığına göre buda çelişkidir demi . Birde Şu şekilde bakalım.Önceki ayetlere bakmadan ne anlamda söylediğini anlamak çoğu ayetde çelişki var sanarsınız bu yüzden bakmadan imkansızdır ateist mantığı fgibi cımbızla ayet seçerek kafana göre yorum yapamazsın.
    Birde önceki ayetlerden tasdik ederek bakalım Kuranda Çelişki oluyormu Bütün Ateistler baksın.
    HAtta Şüphesi olan Müslümanlarda baksın.Bu ayetler demin 50. ayeten önceki ayetlerdir.

    48- Sana da daha önceki kutsal kitabı onaylayıcı ve içeriğini koruyucu olan bu hak kitabı indirdik. Buna göre onların arasında Allah’ın indirdiği ayetlere göre hüküm ver, sana gelen gerçekten saparak onların keyfi arzularına uyma.

    Her ümmet için ayrı bir şeriat, ayrı bir ana yol belirledik. Allah dileseydi, sizi tek bir ümmet yapardı. Fakat belirlediği yolda sizleri denemeyi diledi. Buna göre hayırlı işlerde yarışınız. Çünkü hepiniz Allah’a döneceksiniz ve O anlaşmazlığa düştüğünüz meselelerin içyüzünü size haber verecektir.

    49- O halde onların arasında Allah’ın indirdiği ayetlere göre hüküm ver, onların keyfi arzularına uyma, onların seni Allah’ın indirdiği hükümlerin bir kısmından bile şaşırtmalarından sakın, eğer sana sırt çevirirlerse bil ki, Allah, günahlarının bazısı yüzünden onları cezalandırmak istiyor. Kuşku yok ki, insanların çoğu fasıktır.

    50- Yoksa istedikleri cahiliye düzeni midir? Kesin inançlılara göre Allah’ın düzeninden, Allah’ın verdiği hükümden daha iyisi düşünülebilir mi hiç?

    Burdaki akıldan kasıtı önceki ayetlere bakmadan anlayamassın diyorki Ancak kitabı Allahın elçisi Yorumlar diyor Akılla mantıkla çözemezsiniz diyor Akıl ile çözeceğini sananlar CAhiliye dönemidir diyor. Şimdi ateistler diyecekki önceki ayette Peygambere çöz diyor diğer ayette Ancak hüküm Allahındır diyor. Buranın açılması şu Zaten diğer ayette peygamber düşüncesi benim düşüncemdir diyor 50.ayettede Benden başka kise hüküm veremez diyor burada herhangi bir çelişki olduğunu yazacak ahmak bir atesit varsa söylesin.

    Bence çelişki Kuranda değil sizin gibi düşünenlerde Çelişki değiniz şeylerin hepsinin mantığı var önceki ayetlere bakarsanız görürsünüz yada aynı ayetde çelişki var diyorsanız yazın söyleyelim kuran mana ve üslupları bazen bir topluma bazen bütün insanlığa bazen bir meleğe söyler ve bunları çelişki gibi yazarsanız bütününe bakmadan bir ayet ordan birayet burdan cımbızlayarak çözemessiziniz sanırsınıki bu kitap çelişkilerle dolu, ama hala inanmıyorsanız kendi sorununuz.

    82. Hâla Kur’an üzerinde gereği gibi düşünmeyecekler mi? Eğer o, Allah’tan başkası tarafından gelmiş olsaydı onda birçok tutarsızlık bulurlardı.

  67. cihat dedi ki:

    diyelimki Kurana inanmıyorsunuz Allahı nasıl inkar ediyorsunuz Bunları Ateistlerin düşüncesine göre yazdım Allaha inanmayan birisi sorgulasın .mesela Herkes dünyaya baksın içindeki ağaçlara meyvelere hatta güneşe aya yıldızlara baksın şimdi ben bu dünyaya isteyerek mi geldim. HAyır peki onca güneş ay bana nasıl hizmet ediyor bu güneşin ayın aklımı var bana hizmet ediyor beni ısndıryor zamanı gelince batıp tıpkı benim vücuduma göre ayarlanmış gibi 8-10 saat sonra tekrar doğuyor sonra yine batıyor hep bu hizmeti bana şaşmadan devam ettriyor gece lamba görevi görüyor , ağaçlar bana meyve veriyor oksijen salımını fazlalştırarak bana hizmet ediyor inek gelip bana süt veriyor sonra onu kesip etinden faydalanıyorum resmen bana çalışıyor peki bu kadar şey eşşekmide onca şeyi bana veriyor hiçmi aklı yok bana hizmet ediyor bu ağaçlar eşşekmi de güneş eşşekmide bana hizmet ediyor yoksa bunlar çok akıllımıda bana karşımı çıkıyor fakat insan olarak ben ne meyve veririm ne dünyayı ıstabilirim nede oksijene olanak sağlarım ne etin birşeye yarar atsan atılmam satsan satılmam odun gibi yaşarım doğayı tüketmekten başka ne işe yararım bu kadar şey niye bana hizmet ediyor ya insan olarak biz çok eşşeğiz yada bu kadar hizmeti yapan güneş ay yeryüzü denizler balıklar ağaçlar eşşeklik yapıyor peki bunların bu kadar gücü varda neden bizi yakmıyor isyan etmiyor inek gelip sütümü vermem demiyor karşı çıkmıyor işte bunların hepsini bize veren onca nimeti önümüze süren herşeyi yaratan RAbBimiz veriyor bunun karşılığındada ne sırtında şu yükü taşı diyor sadece benden af dile tövbe et diyor hata yapsanda seni affederim diyor onca nimete karşı teşekkür niyetine bana namaz kıl diyor beni bolca an diyor. Dediğim gibi Ateistlerin mantığına göre Ya Ateistler Çok eşşeklik yapıyor yada bu mizan kendi kendine bize hizmet ederek eşşeklik yapıyor .

  68. iman dedi ki:

    Yorumları o kadar okudum, birkaç yazı dışında iki tarafta vardır yoktur dışında sidik yarıştırmaktan başka birşey yazmamış. Keşke oturduğunuz yerden biraz kalkıp, verilen örnekler hakkında araştırma yapsaydınız. Ama tabi o işin zor tarafı.Kimse uğraşmamış.
    Ben yazıyı bigisayarıma aldım, verilen bütün ayetleri, sureleri ile bir bütün olarak bir daha okumaya karar verdim. Konu devam ederse birkaç haftaya bende yorumlarımı yazabilirim.
    Belki garip gelecek ama bu vesile ile beni biraz daha Kuran okumaya teşfik ettiği için arkadaşa da teşekkür ederim.

  69. aristo dedi ki:

    kısır çekişmedir gidiyor ben şunu söylüyorum kuran çelişkili diyorlar e?? o zaman allah yok! nerden biliyorsunuz allahın varlığı kurana incilemi endeksli kuran öyle incil böyle diye bir tanrı niye olmasın?yok efendim canlılar evrimleşmiştir e?? o zaman tanrı yok! nerden biliyorsun arkadaş?yani evrimleşmek tanrının olmadığını kanıtlar mı?adem havva yok diyelim bu onu savunan düşüncenin aleyhinedir tanrının aleyhine değildir.ben görme işitme özellikle biyokimyasal süreçlerdeki tasarımı hayretle karşılıyorum darwin beni bu konuda hiç tatmin etmedi diğerleri hariç.açıkça bilinçli bir şey tanrı de başka bir ilke de güç de bunu yapmış tasarlamış arkadaş.siz dinler öyle böyle diye bunu nasıl göremez ve inkarcı olursunuz.onlar cennet elden gitti hırsıyla saldırıyor bunlar zaten cennet yok, yok olacam nasılsa dünyadaki keyfim elden gitti diye burdan uçuyor üstlerine arkadaşlar insanın öyle veya böyle bir ahlak duygusu yok mu salt hayvan mıyız? tecavüze uğramak üzere olan küçük bir kızı kim kurtarmaz trafik kazasında can çekişen yolculara hanginiz müdahale etmez biz ahlak sahibiyiz çünkü görme işitme sistemlerimizi tasarlayan veya onları evrimleştiren bilinçli şey herneyse bizi zihinsel olarak ahlaklı bir yapıya büründürmüş.herkese din evrensel ahlak normlarıdır çünkü avustralya yerliside ABD’deki beyazda can çekişen yaralıyı kurtarmak için tecavüze uğrayan çocuğu kurtarmak için gözünü bile kırpmadan harekete geçer burdaki ateistlerde müslümanlarda aynı şeyi yapar ama inançları farklıydı değil mi?zaten müslüman hristiyan hindu allah melek tanrı isa vişnu veda melek cin ahiret iyilik kötülük mükafat gibi şeylere bunlar doğru diye değil doğuştan sahip olduğu ahlak yasasına uydurduğu için inanırlar burdaki ateist muhammedin çok karısı olduğunu söylerken bu günün ölçüsünde ahlaki olmadığı için zaten ona inanmıyor veya el kesme recm felan inanmıyor, kendi vicdanı böyle diyor yoksa allahın olmadığı ispatlayamaz ama oda müslüman gibi insan haklarına mesela modern batının iyileştirmelerine inanıyor çünkü vicdanı öyle diyor iyi olan o çünkü müslümanlar islamın yardım-hayr-iyilik,sevgi gibi veya hristiyan veya başkası bu kavramlarına sempati duydukları için inanıyor kötü yönlerine örneğin bu hadis uydurma şu aslında yok diyor kendiside çünkü vicdan insan türünde tek ortak olan şeydir ve onu insana görme işitme gibi sistemleri yaratan veya evrimleştirerek koyan hangisi olduğunu bilmiyorum ama mutlaka bunları yaptığına emin olduğum şey koymuştu tanrı veya allah veya ne dersen de ona asıl olan odur ve bunları biz buyüzden güzel veya kötü görüyoruz Ahiret var mı bilmiyorum ama insan dünyada tanrıya inanarak sevdiği bir şarkıyı söylerken ona dua ettiğini düşünse bile mutlu oluyor camiye kiliseye gitmene gerek yok bunun için dinin olumsuzluklarından bu gücü yitirmeyin çünkü gerçek olan anlamlı olan sadece bu ve içimize koyduğu evrensel ahlak yasasıdır

    • Kafir dedi ki:

      Düşüncelerinin çoğuna katılıyorum. Sorun şu, eğer Allah varsa, onun ahlak anlayışı, benim ve benim gibilerin ahlak anlayışına uymuyor. El kesmek, recm, vs. gibi kurallar, yasaklar, cezalar, cennet ve cehennem gibi kavramları benim vicdanım kabul etmiyor. Sonuc olarak ister istemez islama karşı oluyorum ve Allah tarafından sonsuz azaba mahkum ediliyorum.

      Yani kendime göre en doğru olanı yapıyorum ve cezalandırılıyorum. Bu bana göre adaletsizlik. Ama Allah’a göre gayet adil.

  70. aristo dedi ki:

    tanrıyı kim yarattı diyen arkadaş şu önermeleri takip et 2+2=4 kadar mantıklı olduğunu göreceksin bunların;
    1-tanrı kavramın kendisi gereği zorunlu olarak en mükemmel varlıktır
    2-en mükemmel olan zorunlu olarak var olmalıdır
    3-çünkü var olmak en mükemmel olmanın zorunlu bir sonucudur
    4-zira var olmayan zorunlu olarak en mükemmel olamaz
    5-tanrı en mükemmel varlık oladuğu için zorunlu olarak vardır

    • cihat dedi ki:

      aristo mantıkçı kardeş soruların dolaylı yoldan doğru fakat Allah C.C ise var olmaz o herzaman diridir tek güç ve kudret sahibi odur gerçi insanların uydurma olarak düşündüğü tanrıdan bahsettiysen o kesin varolmuştur.:)

  71. cihat dedi ki:

    bana ozaman yokluğun tanımını yapın herşeyi biliyorsunuz ya ateistler bunuda bilir.
    fakat Yokluğun tanımı yok(hatta tanımı yok derken bile yokluğun var olduğunu söyledim. 🙂 bazen insan beynimiz bu şeyleri idrak edemez inanır yada inanmazsın.
    çünkü yokuğun tanımı yaparsan var olduğunu anlarsın yani işin içinden çıkamssaın.
    İşte Allahda İnsanları yokluktan yaratmıştır.
    Fakat bunu insan beyni yada yaraytıklarından hiçbiri anlayamaz.
    Bizler sadece maddeyiz bütün evrendeki herşeyin boyutu var yada görüntüsü fakat Yaratıcı akılla anlayamayacak kadar karışık bir konudr.
    Fakat görmediğimiz halde onu yaratıklayla görüyoruz.
    Tabi kör değilse.

  72. Murat dedi ki:

    Yine dönüyoruz , dolaşıyoruz ve Hz. Adem’den buyana insanlığın en büyük sınavına geliyoruz.İman edecek miyiz , etmeyecek miyiz ?Benim inancım bana , senin inançsızlığın sana…..Herkeze çok selamlar..

  73. Mr.Komi dedi ki:

    İnananlara da inanmayanlara da selamlar,

    Bir yaratıcının varlığı bence hiç bir bilimsel gerçekle ve mantıkla inkâr edilemez. Bugünkü mantığımız hiç bir şeyin yoktan var olamayacağını söyler, bizler var olduğumuza göre bir başlangıç, bir yaratılmanın bir güç tarafından yapılması şarttır, o zaman o gücün adına ne derseniz deyin (Tanrı) vardır. Bununla birlikte maalesef bütün dini kitaplar (inanlardan özür dileyerek) bana saçma geliyor, böyle bir yüce varlığın bu kadar basit işlerle uğraşacağını, öldürmeyi meşru kılan, kaç kadınla beraber olabileceğimizi, mallarımızı nasıl paylaşacağımız söyleyen böyle kitapları göndereceğine inanmakta güçlük çekiyorum.

    Hiçbir dine inanmamama rağmen ben birçok Müslüman’dan veya Hristiyan’dan veya Yahudi’den daha insan olduğuma inanıyorum. İnançlarım uğranı kimseye zarar vermiyorum, cennete gideceğim diye göğsüme bomba bağlayıp çoluk çocuk öldürmüyorum (böyle gideceksem de gitmek istemiyorum), kul hakkı yemiyorum, güçsüze eziyet etmiyorum, yemeğimi inanç ayırt etmeden herkesle paylaşıyorum sadece insan oldukları için, din uğruna savaşlara katılmıyorum, tek bir eşim var, zina ettiği için kimseyi taşlamıyorum bunu bir ilkellik olarak algılıyorum, yani ben bir inanandan daha insanım ve bunlar yaptığım halde bir dine inanmadığım için cehenneme gideceksem ortada bir yanlışlık var derim ve yukardakilerini yapanlar (yanlış anlaşılmasın sadece Müslüman’lardan bahsetmiyorum) cennete gideceklerine inanıyorlarsa gerçekten ama gerçekten bir yanlışlık var derim.

    Saygılarımı iletiyorum.

    • Esma dedi ki:

      Yazik ki kuranda celiskili olduguna inananlara siz ne buyuk bi nimetden bilgi kaynagindan fydalanamamissiniz. Vucudta oyle bir yer vardir ki karardigi zaman hersey biter o kalptir. Sizin kalpleriniz kararmis arkadasim. Rabbim hepinize hidayet versin insallah islah etsin. Bu dine bu kitaba inanmanin huzurunu ferahini yasayp oyle imanla gocersiniz umarim. B gbi dusunen arladaslarma gelince Allah sizden bin kere razi olsun biz bilioruz ki Allah tektir ve muhammed s.a.v onun kulu ve elcisidir. Kurani kerim son kitaptir degistirilmemistir degistirilemez. Allaha emanet…

    • cihat dedi ki:

      1.Cennete gideceğim diye göğsüme bomba bağlamıyorum diyorsun zaten o dediğin şahıs müslüman olsa hak dinde olsa bunu yapmaz zaten o insan müslümanlıktan çıkmıştır.
      Çünkü İslam dininde çoluk çoğucu günahsız yere öldürmek hatta kafiri hristiyan yahudiyi yada ataesiti haksız yere sadece dini böyle olduğu için öldürmek çok büyük günahtır
      Zaten asıl bunları münafıktır çünkü islamı kendi siyasi güçlerine ve paralırana karı kıza haşa alet ediyorlar. Tıpkı hristyanların Tanrı bize güç verdi bütün insanları ezip yokedelim yada yahudi siyonistlerin tanrı bizi üsün ırk yaratttı bütün insanlar bizim hizmetçimizdir diye söyleyip isitismar ettikleri gibi.

      Sorarım sizlere bu dediğiniz güya müslüman olan insaların bu çoluğu çocuğu masum insaları öldürenlerle yahudilerin hristiyanların ne farkı var.
      sadece savaş anında öldürülür oda çoluk cocuk yaşlı ve kadınlar ve savaşmayanlar zaten bu şahıslar kendini müslüman sanan bomba bağlayan ağzından Allahuekber(Allah büyüktür ekberdir)bu şekilde yapıp söyleyen cehenneme büyük ihtimalle gider.

      2.Tanrıya inanıyorum diyorsun Kurallara karışmaycağını söylüyorsun ve Senin tasarladığın Yaratıcı seni niye yarattı hangi sebeple yarattı herşeyin bir sebebi varken senin yaratılma gayen neydi niye bukadar kısa ömür ve hastalılar mutsuzluklar olan bir ömür verdi verdi neden her zaman mevsimler her yıl sapmadan ve güneşin hatta kainatın evreleri yörüngelerinden sapmadan işlevenin devam ettiriyor Acaba Tanrı diye söylediğin Yani yaratıcının bukadar işleve ihtiyacamı var yada senin duana ihtiyacımı var tek muhtaç olmayan odur bizler ve bütün canlılar muhakkak birşeye muhtaç zaten herşeyide muhtaçlık şeklinde yaratmış ve bize göstermiş. ayrıca hem tanrıya inanıp hemde bizi başıboş bıraktı demesi kadar kusura bakma ama ahmakça birşey olmaz eğerki beni zulümle dolu bir dünya yaratıp beni buraya gönderdiyse iyi kötü çatışması insanlık varolduğundan beri varsa muhakkak bir kitap bir bilgi bir uyarıcı göndermesi gerekir buda Kurandır incildir tevrattır zeburdur (tabi diğer 3 kitabında aslında hak kiap olduğu fakat şuan tahrif edildiği için kullanılamaz durumda zaten tahrif edilmeseydide Kuran indiği için hükümleri geçerli olmuyacaktı.)

  74. sevim dedi ki:

    6.SORUYA CEVAP : ” söz konusu iddiaya delil gösterilen şey ayette “bu kur’an; âyetleri, hüküm ve hikmet sahibi (bulunan ve her şeyden) hakkıyla haberdar olan allah tarafından muhkem (eksiksiz, sağlam ve açık) kılınmış, sonra da allah’tan başkasına kulluk etmeyesiniz diye ayrı ayrı açıklanmış bir kitaptır.” denildikten sonra (buraya dikkat edin) direkt hz. peygamberimiz sallalahu aleyhi vesellemim ağzından “şüphesiz ben size o’nun tarafından gönderilmiş bir uyarıcı ve müjdeleyiciyim.” buyurulmuş olmasıdır.
    müddeilere göre böylelikle ayetin akışından kur’an-ı kerim’i hz. muhammed sallallahu aleyhi vesellemin yazdığı manası çıkmaktadır.

    emin olun iyi kötü arapça bilen birisi olarak söylüyorum bir arap böyle bir şeyin iddia edildiğini duysa güler.
    çünkü yukarda ayeti kerimeyi aktarırken buraya dikkat edin dediğim kısma bir (de ki) taktir edilmektedir.
    peki niçin direkt yazılmıyor da taktir ediliyor, bunun sebebi hikmeti ne?
    bunun sebebi hikmeti şu ki; arapça da bir cümlenin akışından cümlenin bir yerinde bir fiilin olduğu zaten ayan beyan ortada ise bu fiil orada bir daha kullanılmayabilir. bu da ifadenin icazının delilidir. bu tür kullanımlara arapçada sık rastlanmaktadır.

    bu tür kullanımlara arapçada sık rastlanıldığı gibi türkçede de rastlanılmaktadır.
    mesela birine soruyorsunuz.
    -nereye? (tabi ki nereye gidiyorsun manasında. bilmem bunu “nereye sıçıyorsun” anlayanlar var mı? sözlükte bu potansiyele sahip olanların varlığına
    inanıyorum)
    cevap veriyor_
    -eve (bu da tabi ki eve gidiyorum manasında. artık bunu da eve sıçıyorum anlayan yoktur her halde?)
    işte burası da tam tamına meselenin kırk karakter sınırı sebebiyle “papaz efendi akşam akşam gerginlik çıkarma” diye bakınız veremediğim yeridir bilesiniz.” ALINTIDIR .. ALLAH ONDAN RAZI OLSUN

  75. Ferda Yamanoğlu dedi ki:

    Sayın Editör sitenizden hiç olmazsa Nisa 78-79 ayetlerin çeliştiğini kaldırın.Çünkü kendi ,kendinizi yalancı durumuna düşürüyorsunuz.Nisa-78 iyilik ve kötülüğün ALLAH tarafından yaratıldığını,(Yasin-36 ‘ya göre) 79 ise kötülüğün insanlar tarafından işlendiğini belirtiyor.

    • pante dedi ki:

      Çelişki olmaz olur mu!

      Nisa-78. Nerede olursanız olun ölüm size ulaşır; sarp ve sağlam kalelerde olsanız bile! Kendilerine bir iyilik dokunsa “Bu Allah’tan” derler; başlarına bir kötülük gelince de “Bu senden” derler. “Hepsi Allah’tandır” de. Bu adamlara ne oluyor ki bir türlü laf anlamıyorlar!

      Nisa-79. Sana gelen iyilik Allah’tandır. Başına gelen kötülük ise nefsindendir. Seni insanlara elçi gönderdik; şahit olarak da Allah yeter.

      İlk ayette “hepsi Allah”tandır” denmişken, sonraki ayette “iyilik Allah’tan, kötülük insanın kendinden” deniyor.
      Bu açık ve net çelişkidir.
      “Kötülüğün insanlar tarafından işlendiğini” diyerek asıl sen yalan söylemektesin.
      Ben ayet nasılsa öyle okuyorum. Kelimeleri değiştirmeyin.

      • cihat dedi ki:

        Orada nefsten bahsediyor İnsandan değil nefsi kontrol edip etmemek senin elinde yoksa Allah sana kötülük yap demiyor
        Bencede kaldırsan iyi olur daha nefs ile insanı ayıramayacak kadar bilgin yok. Tekrara söylüyorum Nefs insanın en önemli bir yapısıdır Her nefis ölümü tadacaktır ayetinide önüme çelişki diye koyma önceden söylüyorum ki çelişki deme diye sizin çelişki dediklerinizin hepsinin açıklaması var hala gelmiş çelişki arıyorsunuz muhakkaki hepimiz ölüceğiz o zaman sınavımız bitecek iyi de olsan kötü olsan dirileceksin istediğin kadar inkar et sen çelişki de kafanı kuma sok fakat dirileceksin bu konuyu anlattım çünkü Allah sana irade vermiş sende nefsine uyuyorsun yani bir seçim yapıyorsun yani Allah sana kötülük yapmıyor sen Tıpkı Ayetteki gibi Nefsini orataya çıkartıp kötülüğe yöneliyorsun umarım anlamışsındır.

      • Sada dedi ki:

        Bilgilerin hepsi de yanlış. Burada ilk ayette, “sendendir” derken karşısına aldıkları bir insandan bahsediyorlar, “Tümü Allah’tandır” diyerek İyiliğinde kötülüğünde Allahtan geldiği yazılmış. Buraya kadar tamam. Sonraki ayette ise “Kötülük insandan gelir” denilmiyor “Kötülük insanın nefsinden kendisine uğrar, yani ne kötülük size uğrarsa nefsinizden dolayıdır” deniliyor. Evet kötülük fenalık bize Yaratıcıdan geliyor ancak; nefsimizin sonuçları olarak geliyor. Ayette de anlamak isteyenler için bu açıklanmış. Ama sizin gibi insanlar anlamak değil hata aramakla meşgul oldukları için bunu anlayamazlar. Nitekim Allah cc. sizin bunları anlamayacağınızı açıkça bir çok ayetinde bildirmiştir. Sizin kalpleriniz mühürlüdür. Ölünce bunlarında hesabını vereceksiniz. (:

      • pante dedi ki:

        Bayağı bir uğraşmışsın kıvırabilmek için. Ama başaramamışsın.
        Sen o kıvrak izahınla kendini kandırırsın ancak.
        Kalp mühürlü olsa hiç birşey olmaz, çünkü kalp sadece bir kan pompasıdır.
        Ama senin beyninin zincirli olduğu çok açık..

  76. ŞİRPENÇE dedi ki:

    Kötülüğü yaratmak kötülük değil kötülüğü istemek kötülüktür. Kötülüğü yaratan elbette Allah’tır. Ancak kötülüğün işlenmesine razı değildir. Bu bir çelişki midir. hayır değildir. Allah kendisinin inkar edilmesine de razı değildir ama kendisini inkar eden insanlara izin verir. Tabiki bu durum sadece dinya hayatı süresince geçerlidir. Allah mühlet verir ama asla ihmal etmez. Kötülüğü isteyen insan özgür olabilmesi ve yaptıklarından hesap verebilmesi için kötülüğün yaratılması gerekir. Burada Allah kötülüğü yaratmadığında insana müdahele etmiş olur. İnsan istemeseydi zaten Allah yaratmayacaktı ki. Bu sebeple ayetler arasında çelişki yoktur. İnsan kendi anlayış kıtlığını kabul etmez de Allah’a iftira atar. bu da nefsin gurur ve kibrindendir.

  77. Ferda Yamanoğlu dedi ki:

    Sayın Editör sizlerin birkaç kalem darbesiyle yıkılacağınızı hiç tahmin etmiyordum.Kuranda mucize yoktur, sayfanızdaki sorumu halen bekliyorum.İsterseniz hatırlatayım.İşte cümleniz.(Kuran bildi,dediğiniz yoktan varedilme en eski pagan dinlerinde bile mevcut.Tahrif edildiğini iddia ettiğiniz Tevrattada mevcut.)Hangimizin yalancı olduğuna ,bu cevabınızdan sonra okuyucu karar verecek.Kötülüklerin ve günahların neden yaratıldığını öğrenmek istiyorsanız,Şeytanın cinsiyeti sayfanızdaki yazımı okuyabilirsiniz.

    • pante dedi ki:

      En bilinen konularda kaynak isteyerek ya da google’dan rahatlıkla ulaşabileceğin kaynakları yokmuş gibi yapıp sorarak mı beni yıkmış oldun. 🙂
      Saçmalamaya devam ediyorsun.
      Çoğu yazında bana hitap ederek burada tartışmaya çekmeye çalışıyorsun.
      Bloğumda tartışmaya vakit ayırabilsem, herhalde reytingi ikiye, üçe katlanırdı. Burası forum değil, blog. Kendine, bilgisine-fikrine güvenen foruma gelir, tartışırız.
      Buradan ikide birde çamur atmak maharet değil.
      Tahminimce sen forumda başa çıkamayıp ezikliğini buradan laf atarak telafi etmeye çalışan birisin. Değilim diyorsan ve kendine güveniyorsan gel ateist foruma, başlıklarımdan uygun olanını bul ve tartış. Burada benden yanıt bekleme.

  78. Dost Ayran Yanlısı dedi ki:

    Büyük ihtimalle bu kadar sene cennet ve sonsuz hayat fikrine alıştırıldığı için insanlar inançlarından bir türlü vazgeçemiyor. Tabi bir de “ya varsa?” korkusu. Buna da çok gülüyorum. “Ya varsa?”
    Ya Sauron varsa?
    Ya Darth Vader varsa?
    Ya Shinigamiler varsa?
    Ya Randall Flagg varsa?
    Ya Zeus varsa?
    Ya Ra varsa?
    Ya Uçan Spagetti Canavarı varsa?
    Demem o ki,eğer bir şeys sırf bir kitapta/dizide vs. geçtiği için ondan korkmamız ve olma ihtimaline karşı hazırlık yapmamız gerekiyorsa,sorarım size ya şu yukarıda saydıklarım varsa?
    Ayrıca Tevrat bildiğin insan yazımıdır. M.Ö. 1600’lü yıllarda hahamlar tarafından yazılmaya başlanmış,M.Ö.400’lü yıllarda tamamlanmıştır,ortada kutsallık falan yok.
    İsa? Büyük ihtimalle hiç yaşamadı bile…

    • gayb`a inanan dedi ki:

      Dost Ayran Yanlısı…
      Ksr bakmada, sen bu akilla degil kur`an-i, teksas tommiks i bile anliyamazsin!..
      Senin yukarida saydiklarin olsa ne olur, olmasa ne olur?.
      Önce sen bir parmagini mumun alevine tut, ondan sonra bir daha düsün bakalim, “ya varsa” yi “ya yoksa” yi..

  79. n.ateist dedi ki:

    güzel..

  80. bilal dedi ki:

    Sayın Editör! KUR’AN da birbiri ile çelişen hiç bir ayet yoktur.Bunu bilmen için Kur’an-ı anlama
    ”Kriterlerini” bilmen gerekir; Kısaca onlara değinmek istiyorum. 1- Ayetin sebebi nüzülünü, 2-Söz konusu ayet,hangi olay üzerine ve hangi şartlada indiğini. 3- Ayetin mesajı,genel mi, has mı olduğunu, 4-Kur’an-ın toptan değil,23 sene içinde toplumun sorun ve ihtiyaçlarına göre indiğini. 6- O zaman ki toplmun
    sosyo ve ekonomik durumunu .5- Ayetleri cımbızlayarak değil,toptan ele alınmasını bileceksin.6-Ve her şeyden önce,şunun,bunun yorum ve mealine değil,kur’an-ın arapça orjinal metnine baş vuracaksın; Kur’anın arapça orjinal metnini bimediğin gibi,Kur’anı anlama kriterlerinden de hiç haberin yoktur.
    Hukukçular,bir anayasanın sağlıklı analizini yapabilmeleri için,hemen hemen kur’an için saydığım bütün bu kriterleri göz önünde bulunduruyorlar.Yoksa sağlıklı bir analiz söz konusu olamaz. Kur’an da;insanlığın
    huzur ve mutluluğu için gönderilen ilahi bir hukuk nizamıdır.Kur’an dan cımbızlamayı bırakarak,Kur’an-ın
    orjinal dilini ve söz konusu kur’anı anlama kriterlerini öğrenmeye çalışalım.O zaman Kur’an-ın geçek mesajını ve çelişkilerin olmadığını görürüz.
    Bu konuyu sadece iki ayetle açıklamak istiyorum; 1- NİSA SÜRESİ,AYET 43 = يا ايها الذين امنوا لاتقربوا الصلوة وانتم سكاري حتي تعلمواماتقولون الح ن Ey iman edenler! Siz sarhoş iken ,ne söylediğinizi bilinceye kadar namaza yaklaşmayın….
    2-MAİDE SÜRESİ AYET:90 = يا ايها الذين امنوا انما الخمر والميسر والانصاب والازلام رجس من عمل الشيطان فاجتنبوه لعلكم تفلحون
    .Ey iman edemler! (aklı örten,uyuşturan) içki (ve benzeri şeyler), kumar,dikili taşlar,(putlar) ve fal okları
    ancak şeytan işi birer pisliktir.Onlardan kaçının ki kurtuluşa eresiniz…..
    NİSA süresindeki ayete baktığın zaman,içki içmenin yasak olmadığını,ancak içkili ve sarhoş iken nama- zın kılınmasının yasak olduğunu anlarsın; Yani bu ayate,içkinin yasak olduğuna dair bir işaret yoktur.
    MAİDE süresindeki ayete baktığımız da, hemen içkinin ” فاجتنبوه
    sözü ile içkinin yasaklandığını görürüz. Yukarıda yazdığım ”Kur’an-ı doğru anlama kriterlerini”bilmeyen bir insan,bu ayetlere baktığında, birisinde sanki içki içmeye cevaz veriliyor,diğerinde ise yasaklanıyor diye
    bir algıya sahip oluyor. Halbuki NİSA süresi,Hicreten hemen sonra,Maide süresi de 6 yıl sonra inmiştir.
    NİSA süresinin indiği dönem, içkinin su gibi tüketildği,Allah,kur’an ve islam inancının toplumun sosyal hayatına henüz yansımadığı,inanç ve kültürel bakımından toplumun henüz tam olgunlaşmadığı,yasak için zaman ve zeminin müsait olmadığı bir dönem olduğunu görüyörüz.
    MAİDE süresinin indiği dönem ise; Olgunlaşan iman, müslümanlara ” Keşke bu bu pislik ve zararlı maddelerin de yasaklansaydı” diye dedirten bir döneme rastlanır.Yani yasak için zemin ve zamanın uygun olduğu bir dönemdir. KUR’AN;önce inananları eğitiyor,uygun zaman ve zemini geleince de,sosyal hayatı ilgilendiren kaide ve kuralları koyuyor…İşte ”Kur’an-ı anlama Kriterlerini” bilen bir insan,hem burada, hemde diğer ayetlerde hiç bir çelişkinin olmadığını,bilakis,kur’an-ın kullandığı eğitsel metodunun, bütün yasa koyucu ve eğitimcilere,ışık tutan bir rehber olduğunu görecektir.
    Saygılarımla;

  81. hilal dedi ki:

    İNANMAYAN ARKADAŞLAR (VEYA ÇELİŞKİ VAR DEYİP İNANMAK İSTEMEYEN ARKADAŞLAR) ÖLÜMÜ DİLEYİN O ZAMAN …. SİZLER ZANNEDİYORSUNUZ Kİ “BUNLARI OKUYANLAR FİKRİNİ DİNİNİ DEĞİŞTİRİR..”. SİZ NASIL BİR CEHALET İÇİNDESİNİZ… MADEM İNANMIYORSUN YALANLIYORSUN BU AYETLERİ O ZAMAN SÖYLE .. SEN KİMSİN NERDEN GELDİN NASIL OLDUN NASIL KONUŞABİLİYORSUN NASIL YEMEK YİYORSUN NASIL AYAKTA DURABİLİYORSUN…???? HADİ ANLAT BANA BUNLARI NASIL NEFES ALIYORSUN..? MADEM İNANMIYORSUN ÖLÜMÜ DİLE …. MADEM DÜŞÜNCELERİNİZ BU YAŞAMINIZIN BİTMESİNİ İSTEYİN… BUNA CESARETİNİZ VAR MI SADECE “ÖLMEYİ DİLEMEYE” CESARETİNİZ VARSA…..!!!!

    • arya dedi ki:

      inanmayanlar neden ölmeyi dilesinler ki asıl inananlar ölmeyi dilemeli sonuçta ölünce cennete gideceklerine inanan onlar.inanmayanlar için hayat anlamsız ve boş olsa da ellerine geçmiş bir fırsat.ölünce zaten yok olacaklarına göre bu fırsatı değerlendirmeli hayatın zevklerinden faydalanmalılar.
      ayrıca nerden geldin nasıl oldun gibi soruların cevaplarını bilmiyoruz.ama bu bilmeyeceğimiz anlamına gelmiyor.bilim denen bir olay var ve öğrenmeye çalışıyoruz.
      unutmayın ki yüzyıllar önce insanlar güneş tutulmasını görüp açıklayamayınca bunu tanrılarına bağlamışlardı.sonrasında bu cevapla tatmin olmayıp araştıran bir insan olayın nedenini çözdü.bu durum hala böyle devam ediyor bilemediğimiz cevapları tanrıya bağlayarak araştırma yükünden ve merak duygumuzdan kurtuluyoruz.koca evrende küçücük gezegenin küçücük yaratıkları olarak kendimizi yüceltiyor ve ölüm gerçeğini kabullenemeyip ben sonsuza kadar yaşayacağım mantığıyla hareket ediyoruz.her şey tamam da neden kendi düşüncemizi paylaşmayan insanlara meydan okumayı bu kadar çok seviyor neden o çok merhametli tanrının bu küçücük savunmasız insanı sonsuz ateşle cezalandırılacağına inanıyoruz?bu ego neden?

  82. M. Kamil Ergenekon dedi ki:

    Eğer yanlış tercüme ederseniz çelişki görürsünüz. Çelişki Kuran’da değil tercümededir. Çelişki olarak ileri sürülenlerin tümü gerçek dışıdır. Tercüme hatasıdır. Kuran’da hiçbir çelişki yoktur.
    Tevrat ve İncil ile olan çelişkiler! ise, metinlerin orijinal olup olmamasına bağlı bir konudur. Tevrat veya İncil’in orijinal hali bulunabilse herhangi bir çelişki olmadığı görülür.
    Yine de herkesin inancı kendinedir. İnanç tartışılmaz. İnanca saygı gösterilmesi gerekir. Herkesin inancı kendisine göre doğrudur. Size göre en mantıksız gelen bir inanç başkası için çok doğru ve önemli olabilir. Bir başkasının size göre yanlış inanca sahip olması, sizin için bir kayba neden olmaz. Asıl kayıp inanca müdahale ve tartışma başlayınca ortaya çıkar ve sonuçta tarafların hepsi zararlı çıkar. En azından kırıcı-incitici olunur. İnanç ayrılıklarını içten hoşgörü ve gülümseme ile karşılayıp o konuda susar ve karşılıklı olarak saygılı durursak en doğrusunu yapmış oluruz diye düşünüyorum.

  83. hilal dedi ki:

    BİR MÜSLÜMANIN GÖREVİ DOĞRUYU HAKK’I AKTARMAKTIR. GEREKİRSE DÜŞÜNCESİ ONU KÖTÜ ANLAŞILMAZ HATTA DIŞLANMIŞ BİRİ OLARAK YAPSADA HAKK UĞRUNA SAVUNMASINI YAPMALIDIR.MÜSLÜMANIN ÜZERİNDE BİR SORUMLULUKTUR BU… TAMAM HERKESİN DÜŞÜNCESİ İNANIŞI FARKLIDIR;BU KONU BENİM SORUMLUĞUMDA DEĞİL.. AMA BUNUN YANLIŞ OLDUĞUNU SÖYLEMEYİ ÜZERİMDE BİR SORUMLULUK OLARAK GÖRÜYORUM. BUNDAN KENDİNE PAY BİÇİCEK OLAN ZATEN GÖRÜR . LAKİN ANLAMAK İSTEMEYENE DE BU ‘BAKAR KÖRLÜK’ OLUR. BEN GÖREVİMİ ÜZERİMDEKİ HAKKI İLETTİM. GERİSİ ALLAHIN TAKDİRİNE KALMIŞ … O DİLEDİĞİNİN GÖZLERİNİ AÇAR KALPLERİNİ AYDINLATIR. DİLEDİĞİNİ DE KÖR EDER KALBİNİ KARANLIKTA BIRAKIR. BİZ BELKİ KARANLIKTA KALMIŞLARA BİR VESİLEYİZDİR; AYDINLIĞA ÇIKMALARI İÇİN.

  84. gukkll dedi ki:

    dine inanmanın en temel sebebi insanların ölümlü olmaları ve hakikati aramalarıdır.kişi çok temel soruları sorar ve cevaplar.zaten dünyada yuzde yuz ispatlı iman olamaz.olsaydı imtihan olmaz ve herkes cennete girerdi.kurandaki algılanamayan gerçeklikler de bir imtihandır.Allah dilediğini ayetleriyle de saptırır.önemli olan şu .bu kadar çelişkiyi bulup ateist ya da kafir olabilirsin.önemli değil.eğer bu şekilde huzurun varsa.ama namaz kılan ve dini bilenlerin milyonda biri bile sapmaz.çünkü allahı içinde duymuş ve namazda ve ibadette huzuru yakalamıştır ve derinliğine bilemediği şey için kuranı reddetmez müslümanlar.çünkü kalbi allahla mutmaindir,günahkar olabilir,cevapsız soruları olabilir ama öksüz değildir, kalbinde rabbi vardır.bu yazıları yazanın da inşallah allahı kalbinde bulması vuku bulacaktır.maşallah çok araştırmacı ve bilgili bir kimse..keşke iman etse de kendi tezlerini kendi çürütse:)

  85. eyup dedi ki:

    burdaki asıl konu yaradıcının varlığı veya yokluğu değil…bütün dini kitapların aslında insan ürünü olmasının açıklığa kavuşması yönünden doğru bilgiler. bu siteyi hazırlayan arakadaşa sonsuz saygılar.el islam öncesi yunan yazısında bulunan hatta latincede var olan belirteçtir el+lah olarak yazarsam el yardımcı fiildir lah ise yaradıcıya atfedilmiş isim el ayrıyeten the gibide vazife görür….el yardımcı fiil olarak dir dır takısı verir bize. kuranda hiç bir zaman ellah yazısını bir bütün olarak görünmez cümle içinde bölünür herzaman…şimdi sizlere bir soru madem dört kutsal kitapta haktan geldi neden hakkın ismi bütün dinlerde farklı herşey değişir ama onun birliği gibi ismide bir olmalı dağişmemeli…şimdi bazıları diyecekki onun 99 tane ismi vardır.99 olan ismi değil sıfatlarıdır…isim nesnel varlıklara takılır ve elle tutabildiğin gözle görebildiğin birşeydir.sıfatlar ise zihinde yaratılır elle tutulmaz gözle görülmez..şimdi isim elle tutulup gözle görülen birşeyse yaradıcının ismi olamaz…çünkü zamandan ve mekandan münezzeh bir kavramdam bahsediyoruz..ama onun yanı sıra hernereye baksanız o oradadır diyor kuran…onun gücü ve rahmeti herşeyi kuşatmıştır..demek oluyorki ateş toprak su …ateş maddeyi şekilledirir toprak mekan olur su ise hayat tır…allahın hakkı üç denildiğinde bunlar geliyor aklıma ..bedenden bağımsız ruh boştur bir şey ifade etmez ..ruh ise akla takabül eder…akıl ise en yüksek mertebededir bedende..adem ve havva arıyorsanız eğer tabiatın kendisini adem ve havva olarak kabul edebilrsiniz çünkü insan tekamül ede ede ortaya çıkıp vucut bulmuştur tekamül olgunlaşmadır bizler gökteki bir cennetten gelmedik bu dünyada var olduk şeytanada inanmam benim gözümde iyi insan kötü insan cahil insan bilge insan kavramı vardır ..seytanları dinler var etmiştir.aynı bilgişayarlar için nasıl virüs yarattıysak insanlık içinde şeytanlar yarattık ..yaradıcı ne demişti::::ben bir gizli hazine idim bilinmeyi istedim..işte o hazine bilgidir bilgi ışığında aydınlanma ve o hazine gözünüzün taaa önündedir..ama siz doğa üstü güçlerden medet umdurulmaya o kadar alıştırılmısınızki..sizleri anca peygamberler teselli eder…merakınızı onlar giderir…siz din masallarıyla uyumaya devam edin uyutanlar çoktan uzayın yolunu tuttu……dünya nüfusu çoğaldıkça insanlara peygamber yaratırlar çünkü büyük kitleyi başka türlü zapdedemezsin o büyük kitle yoksullukla boğuşuyor çünkü ..eskiden ise oratlıkta gezen beyinsizlieri güdenlere peygamber demişler..evrende yeni yeni gezegenler var olurken bazıları yok oluyor güneş sistemimizin yok olması evrenin yok olması anlamına gelmiyor evren bir döngü içinde durmadan bazı galaksileri yok ediyor bazılarınıda yeniden yapma aşamasına giriyor..evrende makro alemlerden mikro alemlere indirgenen hayat atom altı parçacıklarınıda bize üç olarak veriyor..insan çıplak gözle üç şeyi şeçebilir güneş ay ve dünyanın kendisi kainatın kendisi koşkoca bir kitapken insan bu kainatın nüshası olmuşken sizler halen din kitaplarında kalmış ve yaradıcıya yakıştırılmış isimlerin etkisinden kurtulamamıssınız…ve benim allahım senin tanrından büyük der gibi çocukluğunuzu yaşıyorsunuz..benim genel kanaatim artık bu insan ürünü kitaplardan zamanımıza dönseniz iyi olur..eskinin yasa niteliğindeki kitapları günümüzde kimse gökten inme ve doğma veya inak lar olarak millete yutturmaya kalkmasın..hristiyanlar derki isa bütün insanlığın günahları için çarmıha gerildi.müslümanlar diyorki alemler muhammedin yüzü suyu hürmetine yaratıldı..musa ateşle konuştu konuşan rabbiydi…sizler sıradan insanlar kendinizi asalak böcekler olarak görüyorsunuz..o sahsiyetleri o kadar kutsallaştırdınızki….okulllu kız talabelerin tarkan tarkan derkenki o şalya sümük naraları aklıma geliyor ne diyeyim.bırakın isteyen istediği gibi yaşasın ama bizde her türk evladı gibi inmelerin değil ilmin ışığında insanları aydınlatmaya devam edeceğiz.biliyoruzki insanlık yaşadığı tecrübelerden yola çıkarak geleceğe ışık tutmuştur…

  86. eyup dedi ki:

    el+lah hakkında biraz açıklama yapalım..el hamdü lillehi rabb il alemin..hamd alemlerin rabbi lah içindir….el (dir) (hamdü şükür sıfat) (lil için ) (leh i<<< tanrı ismi) (rabb <<tanrı ismi ) il alemin-alemler ::::bu cümlede ikitane yaradıcı ismi vardır…şimdi herkes dieyebilirki ne olmuş yani ::::ne olacak çelişki olmuş allah bir deyip iki isim yakıştırmak olmaz..ra çünkü eski mısırda güneş tanrısı bu cümlede rab olarak geçiyor. rab ve el+lah bir cümle içinde allahın ismini iki gösteriyor yoksa biz şöylemi anlayalım biri ismi diğeri soy ismimi.. ins el lah bizim okuma tarzımızla inşallah şimdi hecelere bölelim inş el lah burdada el ortada ve bize verdiği (ın) yani el il ıl ül ul araya gelirse kelimede in ın ün un oluyor inşellahın anlamı lah ın izni..ins in bir anlamıda insan topluluğu demek birde arapçada bir kelimeye 7 veya ondan fazla anlam yüklüyorlarki bu hiçbir dil lugatında yoktur… rabb il alemin …alem tekil alemin çoğul ..aleminden önce il var alemlerin rabbi oluyor..in ın ün un lar kelimelerin sonuna gelince kelimeyi çoğul yapıyor istisnalar hariç…mesela veli tekil evliya çoğul bir kişiye evliya denmez bir kişiye veli denir birden fazlaysa evliya denir..zaten al ilah bize birşeyi gösterir..al kırmızı demektir ilah ise tapınılan şey kırmızı ilah olarak güneşe tapanlar anlamı çıkıyor…….gerçekten şu el hamdü lillehi rabbil alemin cümlesinde bile düşünenler için çok büyük çelişki vardır.. hamd alemlerim rabbi lah içindir…alemlerin bir rabbi var ve rabbin üstündede bir el lah var….halen çelişki yoktur diyorsanız gerçekten arapçası olan bir insana danışın..birde türkçe meallar gerçeği yansıtmıyor diyorlar veya yetersiz kalıyor kelimelerin karşılığı yokmuş türkçede…kuran bize şunuda söylüyor o herkesin anlayabileceği bir dilde indirildi arapça olarak alın size bir çelişki daha..önyargısından kurtulup kuranı tarafsız bir gözle okursanız bu çelişkileri ve tutarsızlıkları farkedersiniz….insanlara putperest diyen allah yine insanları taş tapınaklara taptırıyor yahudiler süleyman mabedine dönüyor siz ise kabeye dönüyorsunuz veya seytan diyede taştan dikili taşlara taş atmak şeytan taşlamak oluyor…..nefis öle birşeydirki onu çok sıkarsanız psikolojik sorunlar yaşarsınız onu çok serbest bırakırsanız insanlıktan çıkarsanız..yani bir orta yol bulmak lazım buna artık……

    • bilal dedi ki:

      Eyup ! kıt beyninle çok saçmalıyorsun ! Al sana arapçayı bilen biri.Çelişki ayette değil,se-
      nin mantıksızlığındadır.”الحمد لله رب العالمين ” Hamd, alemlerin (bütün varlıkların) murebbisi
      olan Allah’a mahsustur. Bunun neresinde bir çelişki var ? ” ALLAH” kelimesi özel isimdir.
      ”Rab” ise onun sıfatıdır. Sıfatla özel ismi karıştırıyorsun. ÖRNEĞİN: Prof.Dr.A.Fattah
      ETTEBARE dediğimizde, Prof.Dr. onun kariyeri olur. Özel ismi ise; A.Fettah Ettebare’dır.
      Kişinin kariyeri ile özel ismini karıştırıp,bu adamın ismi,prof.dur,doktordur, A.fettah Etteba-
      re’dir gibi mantıksız sonuçları ortaya çıkarıyorsun ? Arapça da,önce özel isim geçer.
      Daha sonra da onun kariyer ve özellikleri geçer. Yani Türkçenin tersi. İşte burada da
      önce özel isim olan ”Allah ”kelimesi geçiyor.Daha sonra da Allah’ın sıfatı olan ”Rab” keli-
      mesi geçiyor.Hangi kafayla çelşki buluyorsun? O dediğin çelişki,senin kıt beyninin ürünü-
      dür. Bi de diyorsun ki, arapçayı bilen birine danışın ! İşte ben Arapçayı gayet iyibilen
      biriyim .Bana göre; bu ayette öyle bir icaz vardır ki,ne senin aklın ve ne de kıt beynin kav-
      rayabilir.Arapçayı bilen biri olarak, sadece senin saçmalıklarını buluyorum. Özel ismi ve
      sıfatları birbirine karıştıran ve böylece mantıksız düşünen biri ile ilk defa karşılaşıyorum.
      Yok efendim iki isim varmış ? Özel isim ile sıfatı karıştırıyorsun! ( sapla samanı ) Akıllı ve mantıklı düşün ! Bi deha böyle mantıksız şeyleri yazma ! Yoksa çok komik olursun.

      • eyup dedi ki:

        öncelikle kıt beyinli dediğin için o senin sıfatsal özelliklerinin dışa vurumu olmuş egoist gibi kendini beğnemiş herneyse selam arkadaşım konuya dönelim::::: Allah,
        er-Rahmân, er-Rahîm,
        el-Melik, el-Kuddûs, es-Selâm,
        el-Mü’min, el-Müheymin, el-Azîz, el-Cebbâr,
        el-Mütekebbir, el-Hâlık, el-Bâri’, el-Musavvir, el-Gaffâr,
        el-Kahhâr, el-Vehhâb, er-Rezzâk, el-Fettâh, el-Alîm, el-Kâbıd,
        el-Bâsıt, el-Hâfıd, er-Râfi, el-Muiz, el-Müzill, es-Semi’, el-Basîr,
        el-Hakem, el-Adl, el-Lâtîf, el-Habîr, el-Halîm, el-Azîm, el-Gafûr,
        eş-Şekûr, el-Aliyy, el-Kebîr, el-Hafîz, el-Mukît, el-Hasîb, el-Celîl,
        el-Kerîm, er-Rakîb, el-Mücîb, el-Vâsi’, el-Hakîm, el-Vedûd, el-Mecîd,
        el-Bâis, eş-Şehîd, el-Hakk, el-Vekîl, el-Kaviyy, el-Metîn, el-Veliyy,
        el-Hamîd, el-Muhsî, el-Mübdî, el-Muîd, el-Muhyî, el-Mümît, el-Hayy,
        el-Kayyûm, el-Vâcid, el-Mâcid, el-Vâhid, es-Samed, el-Kâdir, el-Muktedir,
        el-Mukaddim, el-Muahhir, el-Evvel, el-Âhir, ez-Zâhir, el-Bâtın, el-Vâli,
        el-Müteâlî, el-Berr, et-Tevvâb, el-Müntakim, el-Afüvv, er-Raûf,
        Mâlikü’l-Mülk, Zü’l-Celâli ve’l-İkrâm, el-Muksit, el-Câmi’,
        el-Ganiyy, el-Muğni, el-Mâni’, ed-Dârr, en-Nâfi’,
        en-Nûr, el-Hâdi, el-Bedî’, el-Bâkî,
        el-Vâris, er-Reşîd,
        es-Sabûr.

        allahın sıfatlarını zati ve subuti olarak iki gruba ayırıyorsunuz eğer rab sıfat ise yukardan bana o sıfatı bul bulamıyacağına eminim….ve allah özel isim dedin rab ise onun sıfatı dedin şimdi tam tersi olduğunu şu ayetle gör çünkü bu din ibarhimin dinidir din ise millet demektir ..ibrahimin milletine uy :::::Hani İbrahim demişti ki: “Rabbim! Bu şehri güvenli kıl beni ve oğullarımı putlara tapmaktan uzak tut.” şimdi eyup özel bir isimdir ve öznedir cümleyi tamamalamak için fiil ve sıfata ihtiyaç duyar daha sonrada yer ve zamana::: ayrıyeten sandalye özel isim taburede özel isim ikiside oturmak için kullanılır….allah ile rab da yaradıcının ismidir sıfat değildir…..arapçayla kafa karıştırmayın sıfatları sayıyorum sana türkçe olarak güzel çirkin iyi kötü mutlu mutsuz vesaire sıfatlar beyinde yaratılır elle tutulmaz gözle görülmez fiil ise ise eylemdir hareket içerir yürümek koşmak hoplamak bir fiil eylemdir…. özel isimler ise maddesel varlıklara verilir gözle görebildiğin ve tutabildiğin herşey özel isimdir… ayrıyeten mevla hüda da yaradıcıya atfedilen isimlerdir yahüdanın yahudi asıllı muhterem bir zat olduğunu tarihin sayfalarını karıştırırsan bulursun..hiç bir kula allahın isimlerini takmak doğru değil bildiğin gibi…aslında hz ibrahim allah kelimesini bilmiyordu o rab diyordu işin doğrusu bu….neyse daha fazla komik olmadan ve konuyu saptırmadan bir ara paragraf açıp devam edeyim::::::: Yüce Allah’ın güzel isimlerinden biri. Sözlükte “Rabb” kelimesi mâlik, yaratıcı, sâhip, bir şeyi ıslâh eden, terbiye eden, efendi anlamlarını ifade etmektedir.

        İbnul-Enbârî’ye göre Rabblık, yani bir şeyin Rabbi olmak üç mânâya gelir:

        1. Mâlik olmak; yani tasarrufu, kudreti altında bulunan her şeyin yegane sahibi ve idarecisi olmak. İşte sadece o Rabb, bütün onların sahibi, yöneticisi ve istediği gibi, ilmine ve iradesine uygun olarak tasarrufta bulunandır.

        2. Kendine itaat edilecek, boyun eğilecek efendi anlamım da ifade eden Rabb, Kur’an-ı Kerim’deki “Mevlâ” kelimesiyle eş anlamlıdır. Yine o Rabb, kendisine itaat edilecek, emirlerine uyulup, yasaklarından uzak durulacak yegâne, tek efendi anlamına da gelir.

        3. Rabb; ıslâh eden, arıtıp, saflaştırıp, olgunlaştıran anlamındadır. Yani o Rabb, her şeyi düzelten, sivrilikleri, çıkıntıları tesviye eden, tam bir şekilde halden hale geçirerek düzenleyen, terbiye edendir. Bilindiği gibi Rabb kelimesinin asıl mânâlarından biri de “terbiye eden” anlamıdır.

        Burada zikredilen bu üç mânâdan kolayca anlaşılmıştır ki; Rabb kelimesi Allah Teâlâ için kullanılmaktadır. Ancak Arap dilinde isim tamlaması şeklinde (izafet terkibi olarak) insan için de kullanılmıştır. Meselâ; “evin sahibi”, “devenin sahibi” gibi anlamlarda da kullanıldığı görülmektedir.

        Kur’an-ı Kerim’de ise “rabbim, rabbın, rabbimiz, rabbınız…” gibi iyelik zamirlerine bitişik olarak da kullanılmıştır. Meselâ; ilk nazil olan ayetlerde; Ey Muhammed, yaratan Rabbinin adıyla oku!… Kalemle öğreten Rabbin kerem sahibidir”.

        “Rabbimiz, eğer unutacak veya yanılacak olursak bizi sorumlu tutma! Rabbimiz, bizden öncekilere yüklediğin gibi bize de ağır yük yükleme!. ” (el-Bakara, 2/285) buyurulur.

        Bilindiği üzere bu örnekleri çoğaltmak mümkündür. Bununla beraber bu ayetlerde geçen Rabb kelimeleri doğrudan doğruya yüce Allah’a işaret etmektedir.

        er-Rabb, Allahu Teâlâ demektir. O, her şeyin rabbi, mâliki, sâhibi, efendisi, ıslâh edeni, varlıkların ihtiyaçlarını tekeffül edeni yani görüp gözeteni, ihtiyaçlarını karşılayanıdır. İşte bu anlamlarda “Rabb”, Allah Teâlâ’dan başkası için kullanılmaz. Bu kullanım şeklini daha iyi anlayabilmek için Kur’an-ı Kerim’den örnekler vererek birbirini destekleyen bu mânâları şöylece sıralayabiliriz:

        l. Hz. İbrahim (a.s), milletine Şuarâ süresinin 77-80. ayetlerinde şöyle diyordu: “İşte o taptıklarınız benim düşmanımdır. Fakat sadece âlemlerin Rabbı dostumdur. O Rabb ki, beni yaratan ve doğru yola eriştirendir. Beni yediren de içiren de Odur. Hasta olduğumda bana şifayı O verir. Beni öldürecek ve diriltecek O’dur”.

        De ki; Allah her şeyin rabbi iken O’ndan başka bir rabb mı arayayım? Herkesin kazandığı kendisinedir. Kimse başkasının yükünü taşıyamaz: sonunda dönüşünüz Rabbinizedir, ayrılığa düştüğünüz şeyleri size bildirecektir” (el-En’am, 6/164).

        “O, doğunun ve batının Rabbidir. Ondan başka Tanrı yoktur, öyleyse O’nu vekil tut” (el-Müzzemmil, 73/9).

        Görüldüğü gibi bu ayetlerde geçen Rabb lafızları Allahu Teâlâ’nın ismi olup Allah lafzı yerine kullanılmıştır. Terbiye eden, kefil olan, vekil olan, ihtiyaçları gideren, yetiştiren, yaratan, kanun ve hüküm koyan yegane kişi şâri, murâkabe eden, her şeyin sahibi ve maliki olan Allahu Teâlâ anlamında kullanılmıştır.

        2. “…O sizin Rabbinizdir, O’na döneceksiniz” (Hud, 11/34);

        “…Hiç kimse diğerinin günahını yüklenmez, sonunda dönüşünüz Rabbinizedir…” (ez-Zümer, 39/47);

        ” De ki, Rabbiniz sonunda hepinizi toplar, sonra aramızda adaletle hükmeder…” (es-Sebe’, 34/26).

        Bu ayetlerde de “rabb”, etrafında toplanılacak mümtaz varlık anlamındadır. Zira lugatta “rabb” kelimesi “Toplum içinde kutup sayılacak ve etrafında toplanılacak mümtaz kişi” anlamına da gelmektedir.

        3. “…Allah’ı bırakıp da birbirimizi (kimimiz kimimizi) rabbler edinmeyelim” (Âl-i İmran, 3/64).

        “Onlar Allah’ı bırakıp hahamlarını, papazlarını ve Meryem oğlu Mesih’i Rableri olarak kabul ettiler. Halbuki bir tek Tanrı’dan başkasına kulluk etmemekle emrolunmuşlardı. O’ndan başka tanrı yoktur. Allah koştukları eşlerden münezzehtir” (et-Tevbe, 9/31).

        Bu iki ayette geçen rabb kelimelerinin çoğulu olan “erbâb” lafızları, toplulukların ve milletlerin önder ve rehber edindikleri kimselere işaret etmektedir. İnsanlar bu önderlerin emirlerine uyarlar, yasaklarından kaçınırlar ve onların koydukları kural ve kaidelere de uyarlar; onların hiç bir delile dayanmaksızın ileri sürdükleri helâl ve haram gibi değerlendirmelerini de kabul ederler. İşte Yüce Allah, onların gerçek mânâda rabb olmayıp diğer insanlar gibi âciz birer insan olduklarını haber veriyor.

        4. ” … Yusuf’a elçi gelince; “Efendine dön, kadınlar niçin ellerini kesmişlerdi, bir sor! Doğrusu Rabbin onların düzenini (fendini) bilir” (Yusuf 12/50).

        Bu ayetin hemen baş tarafında geçen “rabb” kelimesiyle, Mısırlılara hitaben Mısır azizi-efendisi kasdedilmiştir. Çünkü Mısırlılar onun otoritesine, üstün özelliklerine ve değerine inanıyorlar, emir ve yasak koymaya yetkili olduğunu kabul ediyorlardı. İşte bu bakımdan ayette geçen “Rabbine dön!” lafızları, “Efendine dön!” anlamındadır. Ancak emir ve yasak koyma yetkisine sahip olan sadece Alemlerin Rabbidir. Ama helal ve haram koyucu olarak Cenab-ı Allah’tan başkasını tanıyan ve kabul edenler bu kanun koyucuları rabb edinmişler demektir.

        5. “Eğer yerle gökte Allah’tan başka tanrılar olsaydı, ikisi de bozulurdu. Arşın Rabbi olan Allah, onların vasıflandırdıklarından münezzehtir” (el-Enbiyâ, 21 /22);

        “Yedi göğün de Rabbi, yüce Arşın da Rabbi kimdir?” (el-Mü’minun, 23/86).

        Bu ve benzeri ayetlerde de “rabb” lafızları, sâhib, mâlik anlamlarında kullanılmıştır.

        İşte bütün bu örneklerden ve açıklamalardan anlaşılıyor ki, “er-Rabb” tabiri Yüce Allah’ın güzel isimlerinin en fazla anlam ifade edenlerinden biridir. Bu isim, birbirini destekleyip kuvvetlendiren en az beş ayrı mânâya işaret etmektedir. Böylece Cenab-ı Hakk’ın isimleri ve bu isimlerin ifade ettiği anlamlar daha iyi anlaşılmaktadır ve buna bağlı olarak kişilerin Allah’a olan inançları da o nisbette kuvvetlenip şüphe ve tereddütlerden temizlenmekte ve arınmaktadır…………………………………………..şimdi soruyorum el hamdü lillehi rabbil alemin ::::hamd alemlerin rabbi rab içindir veya rabbinedir…………….hamd alemlerin allahı lahadır da hatalı bir cümle yapısı içermiyormu

        eğerki biliyorsan fiilden hariç birde durum belirten hallerde yardımcı fiiller vardır…yardımcı fiiler durum belirtir eylem ve hareket yoktur..örnek bu bir masadır durum belirttim el hamdü lillehi rabbil alemin de sıfat ile durum belirtiyor şükür yaradıcıyadır burda fiili bir eylem yok (( hamd sıfat rab ise yaradıcı ismidir özel isim ) ……fiili eylemler ise zaman kalıbı içine girer koşmak bir fiildir eylem içerir….yani el yardımcı fiildir bize verdiği önündeki kelimeye göre şekillenir el+lah hem yardımcı fiil hem özel isimdir….şunu kabul etmek gerekir hz ibrahim kıssalarında ayetlere el+lah ileve edilmiştir….zaten bütün dini kitaplar geçmiş hayat yaşantılarından kıssalardır yeni peygamberler için altındada devlet kurma idaali hep olmuştur bazıları başarmış bazzıları başaramamıştır..insana insanı satmak din ise zaten demokratik yönetim sistemleride birer dindir…hukuk önünde sorgulanmakla mükellefiz

      • bilal dedi ki:

        Eyup Bey ! Diyorsun ki sandalye ve tabura özel isimdir.Eğer öyle olsaydı,ben burada baş-
        harflarını büyük harfla yazmam gerekecekti. Yani Sandalye ve Tabure şeklinde yazmam
        söz konusu olurdu. Ama öyle değildir.Bu ikiside cins isimdir.Özel isim değildir.Kime sorsan
        sor,hangi kitaba bakarsan bak.Kendi yalnışlığını burada gürürsün. 2. Husus, zaten ”Rab”
        keliimesinin,ev sahibi,melik,aziz vb.kişiler için de kullanıldığını kendin belirtmişsin.Demek
        ki,”Rab”kelimesi,Allah,için kullanıldığı gibi,ev sahibi,melik,aziz,hükümdar, mürebbi,yetişti-
        rici ve benzeri kariyer sahibi insanlar için de kullanılır. O zaman,bu kelime özel isim değil-
        dir.Bir niteliği belirten bir sıfat (yani cins isimdir.) Allah ise,sadece özel isimdir. Konu-
        muna göre birine Rab denilebildiği halde,Allah denilemez. ÖRNEĞİN: ” رب البيت ” Rabbul
        beyti, (ev sahibi ) ” رب المال ” Rabbul mali, (mal sahibi ) diye bilirsin. Bu da, ”Rab” kelime-
        sinin cins bir isim olduğunu göstermektedir. Özel bir isim değildir.Nitelik belirten
        bir sıfat,yani cins isimdir. TEKRAR EDİYORUM ; ”الحمد لله رب العالمين ” Hamd,alemlerin (bütün
        varlıkların ) mürebbisi (yetiştiricisi,hakimi,sahibi vs ) olan Allah’a mahsustur. Allah aşkına,
        bunun neresinde çelişki vardır? Allah kelimesi özel isimdir. Rab kelimesi ise,nitelik belirten
        bir sıfattır. Senin mantığınla ”بسم الله الرحمن الرحيم ” de, ayni duruma düşer. Çünkü,Allah keli-
        mesinden sonra ” er-Rahman,er-Rahim ” sıfatlarıda gelmiştir.Buna ne dersin?Lütfen bilme-
        diğin şeyleri karıştırma. Sandalye ve taburaya özel isimdir diyen birine,artık diyecek bir şe-
        yim yoktur. Konuyu, bu sayfayı okuyanların değerlenmesine sunuyorum. Ayrıca,”kıt..” diye
        kullandığım sözcük için özür diliyorum.söylemem gerekirdi.Ama insan bazı durumlarda
        kendine hakim olamıyor. Çünkü,”الحمد لله رب العالمين ” ifadesinde çelişki bulmanın,ne aklen,
        ne de mantıken bir izahi vardır.Arapça dil ve gramerini bilen biri,bu iddiana baktığında çok
        komik bulacaktır. Bak ! tanrı,rab,farsça olan hüda,gibi kelimeler,Allah için kullanılsa dahi,
        bunlar Allah’ın özel ismi değildir. Çünkü,Rabbul beyti, (yani evin sahibi, ) tanrı,ilah ve farsça da hüda gibi, her dildeki benzeri ifadeler her din mensubunca tapılan nesneye
        denilir. Yani,büdistler,Budha’ya tanrı,rab ve ilah veya benzeri ifadeler kullanabilrler.Ama
        Budha’ya Allah,diyemezler. O zaman arapça da Allah kelimesİ,sadece everni yaratanın
        özel ismidir.Demek ki,biz ”Rab” kellimesini Allah için kullanabildiğimiz gibi,ev sahibi,mal,
        mülk sahib,için,” رب العمل ” iş sahibi kişiler için de kullanabiliriz. BAK;YUSUF SURESİ 23.
        Ayette hz.Yusuf Zuleyha dan kurtulmaya çalışırken onun kocası için nasıl bir ifade kullanı-
        yor. قال معاذ الله انه ربي احسن مثواي ” Allah’a sığınırım.Zira kocanız benim rabbimdir. (sahibim,
        yetiştiricim,efendimdir) Bana çok güzel davrandı. ( ben ona nasıl ihanet edebilirim ?) diye,
        Zulyha’nın kocasına ”rabbim” demiştir. Demek ki,Rab kelimesi,arapça da Allah’ın özel ismi
        değil,nitelik belirten bir ismi sıfattır. Ama sen bunları nereden bileceksin ? Bu ifadeler,Aynı
        surenin 41 ve 42.ayetlerde de kullanılmıştır. Eğer,Rab kelimesi de Allah’ın özel bir ismi ol-
        saydı. Hz.Yusuf,Zuleyha’nın kocasına bu ifadeleri kullanmazdı. Kur’an da,İsmu fail kipi ile gelen ”el-Melik ve ismu mastar olan ”rab” ( sahip) kelimesi anlamdaş oldukları için
        saydığın 99 sıfatlar arasında kur’an mufessirleri yazmamışlar.Eğer onlarla birlikte ya-
        zılmış olsaydı,anlmadaş olan iki sıfatın ” tekrarı” söz konusu olurdu.” el-Melik” iffedesi,
        ”rab” kelimesinin anlamını taşığıdığı için,burada alimler,bunu onların içinde yazmamış-
        lar. Bak ! NAS SURESİNDE, Rab,Melik,İlah kelimeleri aynı katagoride yazılmıştır.
        Demek ki,bu kelimeler,Allah’ın özel isimleri değil,sadece nitelik belirten ismi sıfatlardır.
        Ama dostum ! Sen bunları kavrayamasın ! Lütfen saçma sapan sözleri yazma ! Selam
        ve saygılarımla.

      • eyup dedi ki:

        bey demene gerek yok bey olamadık burada benim amacım milleti dininden soğutmak değil ama hür iradem doğrultusunda fikirlerimi sunabilirim bu kimseyi bağlamaz zaten burda benim yazım ile kimseninde inandığı şeyden döneceğini sanman yazıları tarafsız olarakta okumaya çalışıyorum kasıt olmadığı sürece inançlı olsun inaçsız olsun okuyorum::::sandalye tabureden veya koltuktan kastım insana verdiği sonuç hepsini oturmak için kullanırsın..isimler farklı ama hizmeti belli.veya yaptığı vazife ..özel isim olması şart değil sonuçta isim….yazdıklarının hepsinede cevap vermicem kendince haklıda olabilirsin.sana en son olarakta meryem suresinin linkini yollucam orda en çok rab kelimesinin kullanıldığını görürsün rabbul beytten kastın allahın evi eğerki o coğrafyanın insanı bu ismi ikinci plana atmıssa bu benim günahım değil…şimdi ellahın ismini bizim allah diye okumamıza hiçbir ilahiyatçı karşı değil sanırım..99 uz zati sıfatta er ve es hariç el baştadır al bari al baki gibi bir okunuş söz konusu değil….şimdi el+lah lafzının yardımcı fiil ve isim olduğu konusunda bir süphen yok sanırım.. durum belirten hallerde kullanılır el bize dir dır dur dür anlamı verir….esmaül hüsnadaki 99 zati sıfatta isim değildir fiil ve sıfat tamlamasıdır..mesela.. herşeyi en güzel haliyle yaradan burada güzel sıfat yaratmak ise fiildir kök fiiller elyleme tabidir hareket vardır eylem içerir…..sevmek ve hissetmekte fiil ama bu fiiller eylemsiz hareketsiz fiillerdir bunlarda beyinde yaratılır kök fiiller mek mak alır herzaman… mesela adalet sıfat merhameti bol olan hep sıfat fiil hali itibari iledir….varlık olan madde ve nesneye esyaya isimleri vermişiz zaten ben vazoya veya ağaca rabbim demem ama bunlar görünen elle tutulan isme sahip nesneden ibarettir vede isimdirler ister büyük harfle yaz ister küçük ……………şimdi gelelim bir ayetle örneğe el ve lah el yadımcı fiil lah ise isim dedik ve durum belirten haller için:::::::::birde zaman kalıbına giren cümle yapısında el olmadığı halde mealler allah diyor:::örnek ayetin tamamını yazmıcam:::::::::Mâ kâne lillâhi en yettehıze min veledin subhâneh::::lillehi den el anlamı çıkarmı ::hem ortalıkta el yok hemde türkçe mealler bize allah olarak aktarılıyor lillâhiden allah anlamı çıkmaz çıksa çıksa lâh için veya bir harfin yerini değiştirerek bu şekilde yazarak mekân el illah anlamı çıkar ki buda demek oluyorki el ilah bizim telefuzumuzla allah değil el illahmış….ben arapça bilmiyorum tecvid kurallarıyla kuran okuyabilirim öğrenmek istedim arapçayı ama net üzerinden faydalı bir site bulamadım lakin bilenlerede bakıyorum iyikide öğrenmemişim diyorum…çünkü inancın dille bir alakası yok….buyrun bakın bize kuranı öğretenlerin daha zaman kiplerinden bile habeleri yok sadece kelimeleri bütün bütün öğrenmişler bize din öğretiyorlar gerçektende arapçayla bitse bu dil amenna dört semavi dil grubuna hakim olmak lazım..http://kuran.mollacami.com/ayetler.php?asn=2380 bunun yanında meryem suresinide yolluyorum link olarak..http://www.bilx.net/form/sureler/meryem-suresi-latin-okunusu-ve-turkce-meali/…. herzaman diyorum ben haklı olmayabilirim ama fikirlerimi sunarım…senin bana sunduğun cevaplar ise beni tatmin etmedi onuda söylemeliyim…

      • eyup dedi ki:

        Çünkü,Rabbul beyti, (yani evin sahibi, ) tanrı,ilah ve farsça da hüda gibi, her dildeki benzeri ifadeler her din mensubunca tapılan nesneye denilir. Yani,büdistler,Budha’ya tanrı,rab ve ilah veya benzeri ifadeler kullanabilrler.Ama Budha’ya Allah,diyemezler. O zaman arapça da Allah kelimesİ,sadece everni yaratanın özel ismidir.Demek ki,biz ”Rab” kellimesini Allah için kullanabildiğimiz gibi,ev sahibi,mal, mülk sahib,için,” رب العمل ” iş sahibi kişiler için de kullanabiliriz.

        bu senin yazıdan bir bölüm ::burada ilahı yaradanın ismi saymadağın gibi türetilen tanrılar ismi arasına koymussun…….bu yollucam ayetede bak

        Vettehazû min dûnillâhi âliheten li yekûnû lehum ızzâ(ızzen)
        Onlar kendileri için bir izzet (ve kuvvet kaynağı) olsunlar diye Allahdan başka (düzme) Tanrılar edindiler.::::::::::::::::::::::::::::dun illâhi (( anlamı allahtan başka ….çoğul olarakta ilahlar için aliheten kullanılmış…..budistler budaya ilah diyebilir sakıncalı türetilen tanrı kavramı…ama ayet içindeki el yardımcı fiili olmadığı halde illahi den nasıl allah anlamı çıkıyor anlamadım…ilah işte gayet net görünüyor aslında eli il yapan dun deki mecburiyet yani el bukelemun gibi şekilden şekile giriyor aynı ingilizcedeki to gibi….ama .. ilahın el ilah olduğunu değiştirmiyor ilah ellah ellah ilah …aslında siyah beyazdır beyazda sizyah sadece birbirlerine zıt düştükleri için renk farkı oluşturuyorlar….http://kuran.mollacami.com/ayetler.php?asn=2426 daha fazla detay için buna bakarsın ayetler ilgili ::: senin yukardaki tabirinle ilah düzmece tanrılar kavramında ama kuran tam tersini söylüyor

  87. NUMAN dedi ki:

    bakara suresinin 62 ayetini doğru yazarsanız doğru anlaşılır sizler ayetlerde kendinize gööre noksan yazarsınız insanları yanıltmaya yönlendiriyorsunuz ayetin yani bakare suresini 62 ayetinin doğrusunu yazayımda sizde bilgilenin.62- Şüphesiz, iman edenler(le) Yahudiler, Hıristiyanlar ve Sabiiler(den kim) Allah’a ve ahiret gününe iman eder ve salih amellerde bulunursa, artık onların Allah Katında ecirleri vardır. Onlara korku yoktur ve onlar mahzun olmayacaklardır..doğru olan bu ayet arkadaşlar

  88. Ya yoksa ? Ya varsa ? dedi ki:

    Arkadaşlar yorumların ve iddiaların tamamına yakınını okudum.İnancımı şimdilik söylemeceğim.Öncelikle ben yapım gereği neredeyse her şeye mizahi bakabilen biriyim.Benim kafama takılan şey de şu : 2812 yılında öyle bir teknoloji bulunmuş ki ; insanlığın geçmişteki yaşantısı merak edilmiş ve yapay bir dünya oluşturulmuş,ve hepimiz o büyük deneydeki denekleriz.Yani aslında hiç var olmadık.Bilenler bilir Jim carrey’nin başrol olarak oynadığı ”Truman show” adlı film söylediğim ütopyaya çok benzer bir yapıdır.Ya da öldüğümüzde bir bakıyoruz ki aslında bu yaşadıklarımızın hepsi birer rüyaymış.Uyanıyoruz.İçinizden ”bilim kurgu filmleri üretme leyn bize” diyebilirsiniz.Ne de güzel söylersiniz.Fakat öldükten sonra bir de bakıyoruz ki aslında……(burdan sonrasını ateist arkadaşlar okumasın,ölümden sonra dünya yoktu ya oğlum ) yine yıl 3653’de öyle bir teknoloji olmuş ki hepimiz ”EA Games”in en yeni oyunun birer karakteriymişiz.Hatta oyunun adı da ”Real Sims play” olsun.(Beni oynayan şımarık çocuk burda beni olayı ifşa ettiğim için kapatıyor).Şaka bir yana hiç bir şeyin kesinliği belli değilken , neyi ispat etmeye çalışıyoruz.Hepimiz belli kurallar içinde yaşatılan , yada yaşatılmaya zorlatılan birer sistem mağduru değilmiyiz.Zaten dünya tarafından(ABD,RUSYA vs.) oynanan oyunlar içindeki denekler değilmiyiz hepimiz.Hiçbir şey kesin değilken bence bir orta şekerli Türk kahvesi yapalım kendimize ve sorgulamayı bırakalım herşeyi o an.İç sesimiz ne diyorsa ona uyalım.Şimdi inancımı söyleceğim : Ben müslüman sayılan fakat hiç bir gereğini neredeyse yapmayan , fakat Allah inancı kesin olan biriyim.Yani Allah derken dindeki Allahtan bahsetmiyorum.Bir yaratıcıya inanıyorum.Bu olayların sebepsiz olamayacağına inanıyorum.Ve eğer hangi düşünceye sahip olursak olalım eğer iyi bir çocuk olursak belki şirinleri bile göreceğmize inanıyorum (!).

    • arya dedi ki:

      =) ben çok eğlendim yazını okurken.yazdığın bütün olasılıklar dinlerin gerçek olmasından daha mantıklı biliyor musun?en azından bir çelişki yok.en azından hem ben merhametlilerin en merhametlisiyim deyip hem de bana inanmayanları sonsuza kadar yakarım diyen bir tanrı yok (bunu 10 yere yazdım herhalde ama içime dokunuyor resmen),(benden bile merhametsiz tanrı..)(bana kötü deyip de kötülük edeceksen ey tanrı benden ne farkın kalır ) Ömer Hayyam’a da bağladım güzel oldu 🙂 ne diyordum evet bizimle oynayan psikopat bir çocuk bundan daha mantıklı ya da denek olmamız ya da kendi biliçaltımızın yarattıkları içinde kaybomamız hatta matrix bile daha gerçekçi.
      eklemek istiyorum müslüman olduğun söylenemez tam bir deistsin sen.:)

      • eyup dedi ki:

        kendi inancımı kendi içimde yarattım sanırım bilmiyorum hangi katagorideyim ama uyumadan önce şu duayı okumaya çalışıyorum herzaman::::ey mevcudatın sahibi karanlık ve zaman ey varlığımın sebebi toprak su ve ateş hak ile beni insan ve akil mertebesine ulaştırdığınız için size sükürler olsun merhametinizi ve rahmetinizi üzerimden ve sevdiklerimden eksik etmeyin ey varlığımın sebebi ilahlarım toprak ateş su nasılki yerzünde tabiatı ve rüzgarı var edip uzayın dış etkilerinden koruyup muhafaza ediyorsanız beni ve sevdiklerimide öyle koruyup muhafaza edin nefes olup dua ile geldim size dua ilede yalvardım….inançsız olmaktan evladır ( insan hak nefs ) üçkeninde orta hal üzerine yaratılmışız bu melekelerle beni var eden unsurlara ögelere sükür vazifemiz ve yukarda saydıklarımın üzerimde hakları var rüzgar nefes gibidir…insan alemde birdir…dünyanın merkezinde yanan mağma maddeyi gaz katmanları halinde volkanlardan dışarı savarak atmosferi oluşturur uzayın ve güneşin yaydığı ışığı sağa sola yayarak kendi katmanlarının altındada havayı yani rüzgarı yaratır maddesi sudur…neyse fazla kafa şişirmiyeyim…

      • bilal dedi ki:

        Eyup ! Seni yaratan su,toprak ve ateş değil,bunlar senin ilahın olamaz. Bunlar senin ham
        maddendir.Bunlardan oluşturulmş ve yaratılmışsın.Bu maddeleri yaratan müessir ve etkin
        güç ne ise,senide onlardan yaratan güç (ilah ) aynıdır. Yaratıcı olan Allah’a teşekkür ve
        dua edersin.Maddeye,suya ,toprağa ve ateşe değil.Seni bunlardan yaratan yüce Yaratıcı-
        ya yalvarmalısın. Birileri sana hayat unsuru olan,ekmek,su vb.maddeleri verirse,ekmeğe,
        suya vb.maddelere mi teşekkür edeceksin,yoksa bunları sana verene mi teşekkür ede-
        ceksin ? Seni bu maddelerden oluşturan ve yaratan Allah’a teşekkür et. Sen bunlara te-
        şekkür ederken,bu cansız maddeler ne seni duyarlar,ne de sana yardım edebilirler. Bir bi-
        nanın ham maddesi,tuğla,çimento,harç,demir vb.malzemelerdir.Ama binayı yapan bunlar
        değil.Binayı bu malzemelerden oluşturan insan faktörudur. Seni de yaratan toprak,su,ateş
        vb.maddeler değil,seni bunlardan yaratan ayrı bir yaratıcı güç (Allah) vardır.Ona yönel,ona
        teşekkür et ve dua et. Yalnış yer ve adrese yönelme ! yoksa yolunu şaşırır ve boş yere gi-
        dersin. Selamlar.

      • eyup dedi ki:

        bilal diyorsunki ….Yaratıcı olan Allah’a teşekkür ve dua edersin.Maddeye,suya ,toprağa ve ateşe değil.::::::::ama gidipte taşlardan medet umanlar yine sizsiniz kabenin etrafında 7 tur atınca günahlarınız afolunuyor….eğer birşeyleri bilmek istiyorsan herzaman kendiinden yola çık…….kendini bilen rabbinide bilir…insan alemde birdir….nasılki benim vahdeti vucudumun yardımcısı ellerim ise..elden gayrısıda bütünümdür varlığımın kendisidir.. varlığa hükmeden akildir….aklından işaret parmağını oynatmayı dile ve oynat ışık hızından daha hızlı bir zaman dilimi içinde emir yerine ulaşmış olacaktır….şimdi benim bir aciz aklım çoğu sorunların ve soruların altından kalkamaz ama birmilyon aklı bir araya toplarsan çare bulabilirsin…el elden üstün olduğu gibi akılda akıldan üstündür…..duamı edeyim allahım beni yok et dememle ne yok oluyorum var et dememle ne var oluyorum…bu dünyada herşey insanın insana zulmü veya insanın insana iyi temennisi ile vuku buluyor…ve hayat ona göre şekilleniyor… bana ne kıble lazım nede tapılacak taştan bir ev ..şimdi diyeceksinki yaradıcıya inanıp veya inanmıyormusun …cevap olarak insanlara inanıp inanmadığım kadar diyeceğim…geçen yotubede bir video izledim bir kız cep teliyle kayıt yapmış kuranın yapraklarını 4 er beşer yırtıyor küfürün biri bin para sayfaları bitirinceye kadar söğdü en son olarakta yırttım bakın dedi ve halen insanım maymun olmadım eğer maymun olursam ben size kayıt yapıp yollarım dedi…bu tartışmalar senle veya bir başkasıyla sınırlı değil tatmin edici cevaplar çok kısıtlı bu dini bilenler bile tartışma içinde kendi aralarında .kuranı baz alanlar islam alimlerini zerduşlukla itham ediyorlar tarikata ve tassavvufa yönelmiş olanlar ise hadisleri ve başındaki seyhlerinin görüşlerini makul buluyorlar…mesela youtubeye gir abdullaziz bayındır ve emin ışık hocanın tartışmalarını izle …benim fikirlerim bana kalsın boşver konu konuyu açıyor kısa bir yazı ilede açıklığa kavuşmuyor bu konular…ben anlayacağımı anladım…http://www.youtube.com/watch?v=f7wTzaZVB0g&feature=g-vrec&context=G234ea3fRVAAAAAAAAAA :::::::sanırım senle daha öncede yazıştık kafam çok dağınık o yüzden bu konulara tam odaklanamıyorum benide ilgilendirmiyor..ama insanlar dinle ilgili okadar hurefe ve batıla meylettirilmişki…gerçekçilikten çok hayalperest ve beklenti içinde bir hayat sürüyor…mesela kenzul ars duası var yanlış hatırlamıyorsam o duayı şu kadar okuyanın bütün sıkıntıları istekleri kabul olunur diyede büyük bir iddaa varki….ne desem bilemiyorum bir insan bir sene o duayı okur ve dünyanın en zengin adamı olmak istiyorum der veya hayatı boyunca kavuşamıyacağı bir şey diler sonra olmaz…alsana bir anda allah düşmanı çıkıverir karşına…

      • bilal dedi ki:

        Eyup ! Hiç bir müslüman Kabe’ye tapmaz,ondan medet ummaz ve yardım beklemez. Ora-
        da yapılan bütün ibadetler,zikir ve dualar evreni yaratan Allah’a dır.Hiç bir müslüman Ka-
        benin ismini bile ağzına almaz. Toplu halde tavaf yapılırken herkes bir ağızdan ”لبيك اللهم
        لبيك لبيك لاشريك لك لبيك ان الحمد والنعمة لك والملك لاشريك لك ” Allah’ım ! davetine isteyerek uydum,
        emrine amadeyim.Eşin ve ortağın yoktur.Sana yöneldim, hamd senin,nimet senin,mülk de
        senindir.Eşin ve ortağın yoktur.” diyerek herkes Allah’a yalvarır,ona yönelir,ona dua eder.
        Hiç kimse ne Kabe’ye yalvarıyor ne de ismini ağzına alıyor. Kabe ise, dünya müslü-
        manlarının toplanma,buluşma,tanışma,dayanışma ve toplu halde ibadet etme merkezi ve
        semböludur. Hacca giden bütün müslümanların toplu halde Allah’a ibadet yaptıkları toplan-
        ma ve buluşma mekanıdır. Bütün dünya müslümanlarını bir araya getiren,buluşturan ve
        kaynaştıran bir yerin olması gerekir. o’da Kabe’dir. Dünyamız ,gezegenler ve güneş sistemindeki bütün uydular nasıl güneş etrafında dolanıp varlıklarını sürdürüyor ve dünyayının
        yaşanır hale gelmesine sebep oluyorlarsa, Kabe’de tolplu halde Allah için yapılan tavaf ve ibadetler de müslümanlara,bir şevk,heyecan, coşku,huzur ve mutluluk veriyor. ÖZET
        OLARAK: Kabe’de herkes,Allah’a ibadet eder,hiç kimse,taştan olan Kabe’ye ne ibadet
        eder,ne de medet umar,orada Kabe isminin bile ağızlarına almazlar.Kabe,sadece buluşma,
        birlikte ibadet etme,tanışma,dayanışma ve kaynaşma mekanı ve semböludur.Dünya müs-
        lümanları bir araya getiren bir merkezdir. Dünyanın neresinde olursa olsun bu birlik,bera-
        berlik,dayanışma ve kaynaşmayı sağlamak amacıyla her müslüman birlik ve beraberlik
        simgesi olan kabeye yönelerek yalnız evreni yaratan yüce Allah’a yönelir ve ona ibadet eder.Namazın her rakatında, ” اياك نعبد واياك نستعين ” Allah’ım ! yalnız sana kulluk eder ve
        yalnız senden yardım dileriz.” demek suretiyle her yerde müslüman yalnız Allah’a karşı
        kuluk görevini yerine getirir.
        2- İslamın temel kaynağı olan kur’an-ı Kerim ve hz.Muhammed’in sünnetinde ne tarikat
        var,ne de şeyhlik var. Bunlar bizi ilgilendirmez.Bizi ilgilendiren sadece kur’an ve peygam-
        berimizin sahih (mütevatir) sünnetidir.Bunların yalnışlıklarını kur’an’a ve islama mal ede-
        mezsin.Çünkü kur’an öyle bir müesseseye onay vermediği gibi,kul ile Allah arasına vasite-
        koymayı da şiddetle red ediyor. Kur’an ve İslamı bilmeyenler bunların tuzaklarına düşebi-
        liyorlar.Kur’an ve islamı iyi bilen biri bunlara itibar etmez. Doğrularına doğru,yalnışlarına da
        yalnış der ve onlara değil,kurân ve sahih sünnete bağlanır. Bunlar üzerinde islama saldır-
        maya hiç kimsenin hakkı yoktur.
        3-”Kenzul Arş”taki söylemlerin hiç biri ne kur’an’da ne de hz.Muhammed’in sünnetinde var.
        O tür söylemlerin tümü yalnış ve uydurmalardır,hiç biri doğru değildir. Tabi ki,kur’an-ı bil-
        yen cahil insanlar bunun doğru olduğuna inanırlar. İslamı; kur’an ve sahih sünneten öğre-
        nen bir insan,o tür söylemleri bir saçmalık olarak görüyor. Elbette her konuda bir müslü-
        man yüce yaratıcıya dua eder,yardım ve istekte bulunur.Ama şu duayı şu kadar okusan
        şöyle olacaksın,böyle olacaksın demek ,Allah’ın hüküm ve yetkisine müdahale edip,onun adına karar vermektir. Kişinin yaptığı duanın kabul olup,olmayacağı Allah’a aittir.Hiç kimse
        Allah adına konuşup,şöyle veya böyle olacak diye bir iddiade bulunamaz. Eğer sizler de,
        kur’an-ı doğru bir şekilde bilmiş olsaydınız,bu vb.kitaplardaki,saçmalıklara inanmaz ve
        bunları gündeme bile getirmezdiniz. Selamlar.

      • eyup dedi ki:

        inandığın yolda ilerle bana anlattıkların benim bilmediğim konular değil…. ama konyadada bir mevlana celaleddin rumimiz olsa kötümü olur fikirlerini yaşatsak orayı merkez yapsak yine yaradan için bir toplanma mekanı olsa ülkeye döviz girse mesela toplanan paralar ihtiyaç sahiplerine yardım olsa hatta geniş bir meydan yapıp kabede ne yapılıyorsa aynısı yapılsa en önemli olan kabeye gitmek isteyipte gidemeyenler var maddi yetersizlikten dolayı bunlar bu vesile ile hac vazifelerini icra etseler yurt içinde…. bunda ne yanlış var olayın sosyo ekonomik boyutunu göz ardı etmemek lazım ..zaten mantıklı düşündüğün zaman allahın evi diye birşey olamaz batıda onun doğuda secdeye varman içinde kıble gerekmez…ben yinede bütün dini kitapların ve kutsal metinlerin insan ürünü olduğunu düşünüyorum..insanlar dini ritüel ve kuralları namazı orucu veya ibadete yönelik hernevarsa allah için ve allaha yaptığını düşünüyor ve sanıyor ve cennet cehennmem korkusu ile yaşıyor …işte dine inananların en büyük yanılgısı bu…insan her ne yaparsa kendine yapar ve kendi iyiliği içindir ….insanlar eğer dünyadaki bütün atasözlerini toplayıp bir kitap haline getirseler ve o kitaba kurana verdikleri değeri ve saygıyı gösterseler ve o hal üzerine yaşamaya çalışıp o sözlerden kendilerine ve çevresindekilere paye çıkarsalar dünya belki çok daha güzel bir yer olabilir…birkaç kızıl dereli ata sözü… Son ırmak kuruduğunda, son ağaç yok olduğunda, son balık öldüğünde; beyaz adam paranın yenmeyen birşey olduğunu anlayacak ulu ruh’un kelimeleri meşe yaprağı gibi sararıp düşmez: çam yaprağı gibi ilelebet yeşil kalır……::::Toprak İnsana Değil,
        İnsan Toprağa Aittir……….ömer hayyamda şöyle diyor ::::zaman ustanın eli çabuktur kafana vura vura sanada öğretiir….

    • gamze dedi ki:

      son kısım en komigiydi şirinler:)))

  89. eyup dedi ki:

    üst yorumdaki arkadaşa cevaben ewet hepizimiz kendi zamanımızdaki sistemlere mağdur bırakılmış topluluklarız..bunu inkar edenler dünyadan bihaber çünkü::amerikanın bizim dilimizde iki kısaltması vardır…usa ve abd ikiside amerika birleşik devletlerinin kısaltılmışıdır…bakın şimdi bunlar tesadüfmü::::musa kelimesinden m harfini alın ve peygamberin babası olan abdullah kelimesinide hecelere bölün abd.ul.lah::: <<<lahın abdesi rivayet ve hadislere göz atarsanız bu hadisler kuranda olmamakla beraber uydur uygulamaya sok tarzında işlev görür.buda dini tarikatlar yoluyla devreye girer.aralarındaki kutsal ittifak ayan beyan ortadadır ama birbilerinden zıtmışlar gibi görünürler..bunların içinde mehdi mesih deccal yecüc mecüc uygulamaya sokulmaya çalışılan zımbırtılardır ve kutsal kitapların içinideki bilgiler bilim ilerledikçe dini kitaplara yama seklinde devam eder..bir zamanlar bilimle tamamen ayrı görünen dinler bilimin önünü kesmek için hep tanrı kavramlarının arkasına sığındılar ve hristiyanlarda dahil olmak üzere galatadan uçan bir adamı allaha şık koştu deyip astıracak kadar insan hayatlarına mal olmuşlardır..hristiyan kliselerinde bilim adamlarını görevlerinden azlettirecek kadar bilgisiz din adamları mevcuttu..insanlar insan eliyle yaratılan kaderden tamamen habersizler veya başrolde olamadığımız için toplumun çoğunluğu figuran olarak karın tokluğuna bu sisteme mecbur bırakılıyorlar…dinler insanları sindirmek için güzel bir araçtır çünkü müslümanlık insanları bu dünyadan soyutlamıyormu eğer gerçek bir müslüman isen tam anlamıyla herşeyin en azına tamah ettiriyorlar büyük kitleyi ama işin iç yüzünü bilen insanlar kuranla değil asıl aklını kullanarak biryerlere geliyor..:::halktan alıp halka vermek haktan alıp halka vermek değildir..:::bu aslı görevi demokratik devlet anlayışıda yapıyor kominizimde yapıyor..hem bir defa bir insan yasalara karşı sorumluluk taşıyorşa hesabınıda hukuk önünde veriyor..ama dinlere göre hem bu dünyada hem ahirette insan bir cennet ve cehennem korkusu şuçuyla ayrıyeten yargılanıyor..bana göre dini oteriter yapı günümüz devlet yasa ve hukukunun eski modeli hatta demode olmuş yapısıdır. bir insan diri diri yakılacak kadar ve elleri ayakları kesilecek kadar katı bir yasa anlayışına sahip…bir insan şuç işleyebilir ama cezası el kesmekse bu insanın rızkını sen veremiyeceğine göre bu insanı bu dünyada tamamen yaşarken öldürmendir..hangi tanrının veya allahın vicdanı bu kadar katı olabilir..zaten kutsal kitaplardaki cennet cehennem tamamen bu dünyada uygulanmış tarihe kara bir leke gibi yapışıp kalmış son kitapta o eski insanlık ayıplarını örtmek için ahir hayatı olarak son kitaba yamamış cennet cehennem denilen ahiret hayatı ortaya çıkmış..varlığıda yokluğuda süpheli..birgün bilim öyle bir noktaya gelecekki beni bugün uyutup bitkisel hayata sokun 200 sene sonra uyandırın dediklerinde…herkeşin beynindeki soru işaretlerinide merak etmiyor değilim…bizler kul olarak üzerimizde melek kavramlarının emanetlerini taşıyoruz…can ateş ezrail toprak cebrail su mikail sevgi muhabbet bana göre nefes israfil karanlığın kendisi uzayın karanlığı bunlar benim fikrim dir inanmak zorunda değilsiniz bu melek kavramlarına..isra fil neden uzayın karanlığı dedim çünkü fravundan kaçışın adına israill oğulları isra el gece yürüyüşü demişler kurandada isra suresi mekkeden küdüse gece intikal edildiği için gece yürüyüşü denmiş…kuranda yine iblisin atası candı diyor.bu can insanda olan can tabiki melekler insanların beyninde faklı kavramlar yaratmıştır peri vari…ama işin aslı hiçte öyle değil melekler hep gözümüzün önündedir aslında..işte insanı var eden ateş toprak su hava evrenin kendisi insana bir vucut giydirmiştir ve akıl ortaya çıkmıştır.hespsinin üzerimizde ki emaneti geri alındığında veya işlevini bitirdiğinde madde aleminden göçümüz başlıyor tabi günümüzde bunlara elementlerde diyebilirsiniz…toprakla bulut arasındaki elektirik yükünün ortaya çıkması ..insanın da güneş sistemi etrafındaki dünya ile aynı yapıya sahip olması tesadüf olamaz…o yüzden bilimi doğru algılayıp bunca insanı körü körüne cennet cehennem inancı ile avutmayın bilimide kötü amaçlara kullandığın zaman elbette iyi sonuçlar doğuracağını sanmıyorum…belkide cennet cehennem kavramından çok daaha büyük felaketlere yol açabilir..maddeyi kullanmayı öğrenen insan oğluna kendi iç tabiatı kötü olduktan sonra bırak kuranı..ölümsüzlük nimetide versen kar etmez..

  90. mehmet06 dedi ki:

    yakında kesin bir bilgiyle bileceksiniz hiç merak etmeyin. allah o kadar büyük ki bakın bunca nankörlüğünüze rağmen bunca imansızlığınıza rağmen sizi rızıklandırıyor size nefes aldırıyor hala.

  91. Aylin dedi ki:

    İslamı anlamak için öncelikle ruh lazım yani gönül lazım.Sonrası,fen denilen temel bilimler ve astrolojiden anlamak lazım.Bunlardan öte Arap’çayı çok iyi bilmek gerekir.Eğer bunların hiçbiri sende yoksa ,senden rica ediyorum dostum insanların kafasını karıştırma lütfen.Bizler beşeriz şaşarız.Odayı boyamak için öncelikle bilgi ve malzeme lazım.

  92. MÜSLİM dedi ki:

    Bilal kardeşim ve uğur adlı kardeş ve diğer arkadaşlar gayet net bi şekilde açıklamışllar sizin saçma saan komplo teosilerinizi siz ateistler hepmi aynısınız yani hep düz mantık yüzeysel düşünme olayı az aklınızı kullanın (allah pisliği akıllarını kulanmayanların üzerine yağdırır)100 ayet
    derinsel düşünün ve sadece eleştirmişsiniz ama hiç düşünmedinzmi o bilimsel gerçekleri haşa bir insan yazsa bile 1400 yıl önceden böyle bilimsel açıklamalar zaten metnin en üstünde sağ üst köşedeki resimde ne olduğunuz gayet açık bir şekilde ortada okuyan arkadaşlar lütfen en başta evinizde varsa sağlam bir meal alın elinize sonra okumaya başlayın çünkü arkadaşlar meallleri ayetleri yarım yamalak yazmış siztamamen okuyun ve önceki sonraki ayetleride okuyunki bilgiyi tamamen ele alın zaten o resme baktınızmı o elleri kelepçeleyen yıldızı gördünüzmü sion yıldızını bunların ne olduğunu gayett anlarsınız ŞÜPHESİZ ZAFER MUTTAKİLERİNDİR!!!!

  93. sufi dedi ki:

    Kur’anda çelişki ararken kendi çelişkilerinizi ortaya saçmışsınız.
    Aslının bozulduğunu ehli kitabın bile kabul ettiği Tevrat ve İncil’den alıntılarla karşılaştırma yapmışsınız…
    Kur’anı meal üzerinden eleştirmeye kalkmışsınız. Bu işi de becerememişsiniz…Bazı ayetleri karıştırıp yanlış yorumlamışsınız.. Hangi yanlışınızı düzelteceğimi bilmiyorum. Kuranı bilerek çarpıtmıyorsanız, büyük bir cehalet var demektir…
    İnsanın yaratılışına neden olan organlar bele yakın bir bölgede yer alır.(Kadın-erkek)
    ( Cennetin büyüklüğünden sana ne, zaten seni ilgilendirmiyor demek geliyor içimden….)Büyüklükten kinayedir…(Her kese yeteceğine işaret ediliyor,siz edebiyat okumadınız mı?)
    Allah’ın izniyle şefaat vardır.
    Allah ve melekler dua eder mi? Eder .( Dua: İyi dilek ve temennide bulunmaktır…)
    Allah’ın ulaşılmazlığı mesafe bildiren ayetlerle anlatılmıştır.(Elli bin yılda-insan için-)
    En iyisi siz en yakındaki bir müftüye gidip sorun .(Eğer samimi iseniz…!!!!)Hem bir şeyler öğrenmiş olursunuz…
    Ya da nefsini çıkart aradan, geriye kalsın Yaradan…..

  94. eyup dedi ki:

    ya bu yorumlar benim e mailime niye geliyor anlamıyorum…benimmi cevap vermem gerekiyor : )) bu blogun sahibi ben değilim…. madem bana geliyor ben cevap vereyim bari:::::::::::çelişki veya tutarsızlık kuranda meleklerin allah katına yükselmesi insan hesabına göre ellibin yıl ama melek o mesafeyi çok kısa sürede çıkabilir…şunuda unutmamak gerekirki o size şah damarınızdan daha yakındır…yakın dese mesafe koyarım ama daha yakın olan şey zaten benim varğlığımın ışığı olduğunu gösterir..o yüzden ellibin yıllık hesap biçmenin bir anlamı yok..beni ilgilendirmiyor…kuranda yine yer ile gök mesafesi cennet genişliği şaçma..çünkü cennet denildiğinde insanların aklına her tür meyve göğüsleri tomurcuklaşmış huriler ve insanın dilediği herşeyin olacağı bir yer geliyor..genişliği değil……sizin melek kavramlarınız kurana göre görünmeyen nurdan yaratılmış varlıklar bana göre ise toprak su ateş görünen varlıklardır..aslında onların boyut değiştirdiği bir kesin ..ateşin özünden yaratılmış olan cin veya canların madde boyutuna geçmiş hali insandır..maddeden soyutlanmış hali cindir…..nefsiini aradan çıkar diyorsun bende sana diyorumki nefsine zulmetme nefsine zulmeden nefsi ile çatışmaya düşer buda psikoljik açıdan iyi sonuçlar doğurmaz alim allah yanarsın ..nefis varlığımızın temelidir….birde allahın ulaşılmazlığını mesafe bildiren ayetlerle anlatıldığını söylüyorsun..madem ulaşılmaz neden davet var….mademki melekler allah katına ulaşabiliyor insan hepsine halife kılınmadımı benim meleklerrden üstün olduğum kuranlada tescilli değilmi…madem böyle posta güvercini gibi allah ile insan arasında gidip gelen vahiy meleklerinden üstün yanım var.her düşünür bugün allahtan vahiy aldığını iddaa etseydi dünya peygamberden geçilmezdi…..ömer hayyamdan güzel bir sözle kapatayım konuyu ..bugün aklın var birşey bildiğin yok yarın akılsız neyi bileceksin….

  95. merve dedi ki:

    bilim dediğin ne sürekli değişmiyor mu gelısmıyor mu mantık dediğin ne degısmez mı bugun kendı ıcsel duygularınla mantıklı buldugun seyın yarın baska olgularla bırlestıgınde mantıksız bulmayacagnın garantısı var mı sureklı degısen olgularla kesın hukumler vermek ne kadar mantıksızlıktır ıcınden kendıne sorar mısın yarın bılım tanrıyı ıspatladık dese aa kusura bakmayın mantıgıma yattı gercekten mı dıyeceksın o zaman sınav neresınde kalır kı

  96. merve dedi ki:

    pekı sızın yaptıgınız ne hanı cocuklar babalarıyla bılmem ne yarıstırır derler ya o misal bır evlat dunyaya getırırsın genclık cagına gelır gorur herseyı tanımaya baslar sureklı babasından daha ıyı bıldıgını ıddıa eder babası da ona hep der kı benım yasıma geldıgınde benım yasadıklarımı yasadıgında anlarsın der nıtekım cocuk onun yasına gelır az cok onun gıbı yasar ne haklıymıs babam der degıl mı hepımız oyle degılmıyız sızın yaptıgınız da budur Allah olmadan (hasa) yaratıcılık oynamak ondan daha ıyı bıldıgını daha akıllı oldugunu onun olmadıgını savunmak senınle ne ayet ne kıtap tartısmam zaten Kıtabın koruyucusu mevcut tarıhten kımlerı gorduk boyle dusunup sonu ne hale gelen lakın dıyorsunuz ya dın toplumları bıaraya getırmek ıcın cıkarılmıs seylerdır ee madem neden dort ılahı dın var neden besıncısı yok dıye sorarım neden madem bır kıtap yazmak bu kadar kolay sızde yazın ılahı kıtap dıyıp mılyonları arkanızdan suruklemıyorsunuz dıye sorarım pekı yazsanız da kım sıze ınanır dıye sorarım demek kı burda baska bır guc var baska bırsey var bunu kabul etmek gerekmez mı dıye sorarım

    • eyup dedi ki:

      merve sen kimin konusuna yorum yaptın yaptığın yorumlar benim emailime geliyor..benimmi cevaplamam gerekiyor…veya kime karşılık yazıyorsan isim belirtki kime cevap verdiğini bilip takip edelim….

  97. Ahmet dedi ki:

    ŞARTLI REFLEKS GÖSTEREN SORGULAMA YETENEĞİ EKSİK CAHİL MÜMİN KARDEŞLERİMLE İNANÇ SAHİBİ OLMAMAYI YADA KUŞ KADAR…
    (…) edit
    EĞER SİTEYİ TAKİP EDENLER BU YAZIMA ZAHMET EDİP FİKİRSEL KATKIDA BULUNURSA BÜYÜK RESMİ HERKESİ TATMİN EDECEK ŞEKLİYLE ÇİZME İMKANI BULACAĞIM.HEPİMİZİN FARKLI FİKİRLERE İHTİYACI OLDUĞUNA İNANIYOR VE KATKINIZI BEKLİYORUM…..SAYGILARIMLA

    Edit: Büyük(!) resmi küçük harflerle çizmeyi öğreneceksin önce. Aksi takdirde mesajların yayımlanmayacak…

  98. ali dedi ki:

    İnanmadığınız şeylerle ne kadar da çok meşgul oluyorsunuz. İnsan olmayan bir şeyin yokluğunu,saçmalığını ispatlamaya çalışmaz ki! Kendinizle çelişiyorsunuz. İnanmak zorunda değilsiniz. Ne kadar boş işlerle uğraşıyorsunuz. İnancınız ne ise onun güzelliklerini,faydalarını anlatın bizler de sizin gibi inanalım. Eleştirmek çok kolay ve saçmadır. Önemli olan üretmek ve faydalı olmaktır.

  99. eyup dedi ki:

    bu yollayacağım linktede allah kelimesinin kökeni üzerinde güzel yorumlar var…aslında bizim tanrı diye tapındıklarımız hep zamanın içinde yaşamış kişilik ve sahsiyetler olduğu…..mesela adem havva seytan veya satan üçlemesindede ben üç sahsiyetinde insan olduğuna inanıyorum…iyiliği temsil eden ve kötülüğü temsil eden….sitede la hecesinin dişi tanrıçalara verilmiş isim olduğu söyleniyor…siteyi yolluyorum http://www.ateistforum.org/index.php?showtopic=34302

  100. exellanss dedi ki:

    3- Müslüman olmayanlar cennete gidebilir mi?

    Burada bu insanlardan hangisi Allahın dinini bilip ona inanır ve taparsa cennete gider denmiştir, yani no çelişki 😉

    5- İlk müslüman kimdir?

    Enam-163′e göre Muhammed.
    Araf-143′e göre Musa.
    Ali İmran-67′ye göre İbrahim.

    Burada herkes kendi dönemindeki ilk müslümandır demek istiyor ama siz yanlış anlama uzmanı olduğunuz için normaldir 🙂

    7- İblis melek midir, cin midir?

    Çarpıtmışsın akıllı geçinen atolar :)) orijinali budur iyi oku 😉

    (Meleklere, Âdem’e secde edin demiştik. İblis’ten başka hepsi secde etmişti. O, cinlerden idi. Rabbinin emrinin dışına çıktı. Ey insanoğulları! Siz Beni bırakıp onu ve soyunu dost mu ediniyorsunuz? Halbuki onlar size düşmandır. Kendilerine yazık edenler için bu ne kötü mübadeledir, takastır)

    • eyup dedi ki:

      ya bu iblis sakın insan olmasın pek yabancı gelmedide…birde hep şu cümleyi merak eder dururum…cin olmadan adam çarpmak….cin çarpmaz ama dikkat edin uyanık adem soyu çarpabilir …..

  101. CENGİZHAN dedi ki:

    KURAN İNSANLAR ADEM VE HAVVA DAN ÇOĞALMIŞTIR DİYOR KATILIYORMUSUNUZ?
    A-ADEM VE HAVVA HANGİ IRKTANDI ? ZENCİMİ ?ÇİNLİMİ? ABORJİN Mİ?
    NİSA SURESİ-1 AYET..Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan da eşini yaratan; ikisinden birçok erkek ve kadın (meydana getirip) yayan Rabbinize karşı gelmekten sakının

    İnsanlar Adem ve Havva dan çoğaldı
    1-Adem ve Havvanın çocukları oldu. Kardeşler birbirleriyle ilişkiye girdiler. Böyle İnsanlık Aile içi sex le çoğaldı . Kuran insanlara hakaret etmiş olmuyormu? Arap diyor ki..senin soyun iki kardeşin sex inden gelmektedir.Sen böyle bir soydansın.Bu insana hakaret değilmidir?
    2-Kardeşlerin sexiyle çoğaldık demek soyumuza hakaret edilmesi değimlidir?
    3–Adem ve Havva hikayesini yazan Kuran ın Allahtan geldiğini söylemek bir yaratıcıya hakaret etmek olmazmı?
    4-Ana baba aynı ise Öyleyse Yeryüzünde neden bu kadar çok farklı ırk var.
    Zenci,Arap,Çinli,Aztek,maya,Türk,Arap Viking var

    B-ALLAHIN ADEM ‘E ÖĞRETTİĞİ -ADEM’İN KONUŞTUĞU DİL HANGİSİDİR ?

    1-Kuranın dediği gibi ortak atamız Adem ve Havva ise Tüm insanlığın tek Dil konuşması gerekmezmiydi?
    2-Ana baba aynı ise Öyleyse Yeryüzünde neden bu kadar çok farklı dil var.
    3-Tanrının insanlığa verdiği Dil’den daha anlaşılır,daha özel bir Dil olabilir mi?
    4-Adem ve Havva nın Dil’i varken neden başka Dil kullansın?
    5-Tanrının bize armağanı bir Dil varken neden başka dillere ihtiyaç duyalım?
    6-Tanrı neden herkesin birbirini anlayamayacağı birçok Dil olmasına izin versin?

    KURANA GÖRE ADEM YARATILDIĞINDA HERŞEYİ BİLMEKTEDİR
    1-Şimdiki insanlar Ademden daha akıllılar. Ademin bilmediği bir çok şeyi biliyorlar.
    Hani Allah Ademi mükemmel yaratmıştı?
    2-Allah şimdiki insanların kullandığı teknolojileri neden vermemiş olabilir.Ademe neden uçak yapmayı,Elektiriği üretip kullanmayı ,Araba yapmayı öğretmemiştir.
    3-Kuran’a gore Adem’in çocuklarından Habil ÇİFTÇİ, Kabil koyun ÇOBANıdır. Yani ilk insan döneminde ziraat ve hayvancılık vardır. Bilim’e göre ilk insanlar AVCI ve TOPLAYICIdır (ekipdikmez). Ziraat ve hayvancılığın tarihi sadece on bin senedir.Allah kendi kullarının ne zaman ne yaptığını unuturmu? Yoksa bunu yazan kitap Allahın sözleri değimlidir?
    4- Kuran’a göre meyveler, sebzeler bugünkü özelliklerinde (Renk, tat, şekil, büyüklük vs) yaratılmışlardır. Bilim’e göre ise günümüzde bulunan sebze ve meyveler, insanlar tarafından seçildiği için, bugünkü tat, koku, renk, ve boyutlarına ulaşmışlardır. Yani günümüzde tüketilen tüm sebze ve meyveler, insanlarca geliştirilmiştir.Bu hala da devam etmektedir.
    5-Domatesi ve patatesi Amerikanın keşfinden sonra öğrendiğimiz için Bu en çok yenilen sebzelerin adı kuranda geçmez.Peygamberler patates domates gibi sebzeleri yemeden ölmüşlerdir.Allah neden böyle istemiştir?
    6-Allah adem e yazıyı öğretmemiş oda çocuklarına öğretememiş neden? Çünkü yazının ilk keşfinin tarihi bellidir.
    ALLAH YARATMIŞ OLDUĞU KULUNUN VUCUDUNU BİLEMEZMİ?
    MUHAMMED suresi-15-ayetBu cennetliklerin durumu, ateşte temelli kalacak olan ve bağırsaklarını parça parça edecek kaynar su içirilen kimselerin durumu gibi olur mu?
    A-Bilimselliğe bakarmısınız! Bağırsaklarını parça parça edecek kaynar su içmek.Allah suyu içtiğimizde midemiz yerine bağırsaklarımıza gittiğini sanıyormuş olamaz değilmi?Allahın vucudumuzu bilmemesini düşünemiyeceğimize göre bunu yazan kitap Allaha ait olabilir mi?
    B-Allah ın insan vucudunun nasıl olduğunu bilmemesi mümkünmüdür?Allah gibi bir yaratıcı bu kuranda yazılan gibi bir ceza mı verir.Böyle bir cazayı ilahi buluyormusunuz?
    C-Su içildikten sonra bağırsaklara değil de mideye gideceğini Allah bilemezmi?

    İNCİL TEVRAT VE KURAN TÜRKLERE KÜFRETMEKTEDİR

    AHZAB SURESİ..AYET..50 – Ey peygamber! Biz bilhas sa sana şunları helâl kıldık: Mehirlerini vermiş olduğun eşlerini, Allah’ın sana ganimet olarak ihsan buyurduklarından sahip olduğun cariyeleri, amcalarının kızlarından, halalarının kızlarından, dayılarının kızlarından, teyzelerinin kızlarından seninle beraber hicret etmiş olanları, bir de mümin bir kadın kendini peygambere hibe ederse, peygamber nikâh etmek istediği takdirde, onu başka müminlere değil de sadece sana mahsus olmak üzere helâl kıldık. Onlara eşleri ve cariyeleri hakkında neyi farz kıldığımızı biliyoruz. Bunlar sana hiçbir darlık olmaması içindir. Allah, çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.

    Nisa Suresi..ayet.23 – Size şunlarla evlenmek haram kılındı: Analarınız, kızlarınız, kız kardeşleriniz, halalarınız, teyzeleriniz, erkek kardeş kızları, kız kardeş kızları, sizi emziren süt anneleriniz, süt kız kardeşleriniz, karılarınızın anneleri, kendileriyle zifafa girdiğiniz karılarınızdan olup evlerinizde bulunan üvey kızlarınız,
    -anneleri ile zifafa girmemişseniz onlarla evlenmenizde size bir günah yoktur-
    öz oğullarınızın karıları, iki kız kardeşi (nikah altında) bir araya getirmeniz. Ancak geçenler (önceden yapılan bu tür evlilikler) başka.10 Şüphesiz Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.

    Yukardaki ayetleri akuduğumuz zaman Kuranda Allahın bazı cinsel ilişkileri Ahlaksız,Anlamsız ,Aşağılık ve şerefsizlik olarak gördüğü için yasakladığını görmekteyiz..

    Yani Allah Burada diyorki :
    Sex yapacaksanız insan gibi yapın,
    Aşağılık olmayın,sapık olmayın,şerefsiz olmayın diyor..

    Allah böyle şey söylemez (Muhammed söylüyor vahiy diye)Yalnız bu aşağılık ve şerefsizlik olan sex leri peygamberin yapmasına izin veriyorum diyor..(azhab suresi 50 ayeti koymamın nedeni bu)

    Yani Muhammed diyorki Böyle ağalık bayağılık adilik kokan insan ahlakına sığmayan sex i Allah sadece Muhammed peygamberiniz yapabilir diye bana izin verdi diyor (vahiy geldi diyor)

    Bunun Dışında bunu yapanları aşağılık adi şerefsizler olarak görüyor ve yasaklıyor Nisa suresi 23 te..

    Şimdi Akraba larla sex yapmayı yasaklayan Allah..
    Kardeşlerin sex ini serbest bırakırmı?

    Allah kardeşle kardeşin sex yapmasını serbest bırakır diyen kaç Müslüman var el kaldırsın ve cevap yazsın..

    Neymiş Allaha göre de kardeşle kardeşin sex yapması adi bir şerefsizlikmiş..

    Ben kuranın Allahtan gelen bir kitap olduğuna inanmıyorum..
    O nedenle Adem ve Havva hikayesi Allaha ait değildir diyorum.

    Çünkü Allah Akrabalarla yapılan evlilikleri bile şerefsizlik olarak insanlık dışı sex olarak gördüğüne göre..

    Kardeşle kardeşin sex yaparak insanlığın çoğalmasına izin vermezdi.

    Yani üçer beşer yaratırdı.
    Çünkü Allah bilim bilir ve kardeşin kardeşle sex inden sakat bir soy türeyeceğini bilir..

    O nedenle kardeşle kardeşin sex inden çoğaldın sözünü duyan
    Şerefli herhangi bir insan soyuna küfredildiğini anlar.

    Yani sen Ademle Havva dan türedin demek insanın Soyuna küfretmek demektir..

    Yani Sana bunu söyleyen senin soyuna küfreder.
    Kim söylüyor?
    Allahla hiçbir alakası olmadığına emin olduğum Muhammed
    Allahla hiçbir alakasının olmadığını kesinlikle bildiğimiz kuran..

    Evrim sana böyle bişey söylemiyor ki Küfretsin..
    Evrime göre ortak atadan olmadığımızın kanıtı
    Zenci ,Çinli, Viking,aztek,aborjin,pigme,Türk olmamızdır.

    Sana kim söylüyorsa Sen Adem ve Havva nın Çocuklarından.
    Kardeşle kardeşin sex yapmasıyla üredin ve çoğaldın kim diyorsa o küfreder..

    İstediğin kadar anlamazlığa gel.Elin Arabı bunu söylemiştir.

    Adem ve Havva dan Türedik.. Adem baba Havva Anadan çoğaldık.O ikisinin çocukları evlendiler.Sonra insanlar çoğaldı diye söyleyen.
    Kardeşle kardeşin Cinsel birleşmesi sonucu Çoğaldık diyen Kutsal kitaplar.
    Bize Özellikle sen böyle bir ilişkiden çoğaldın derken Küfür etmektedirler.

    Bir Türk’e Sen kardeşle kardeşin cinsel birleşmesinden meydana geldin demekten daha kötü küfür ne olabilir ki?

    Müslümanların peygamberi Muhammed Türklere bunu söylemektedir.
    Araplar a yenildikten ve atalarımızı zorla Müslümanlaştırıldıktan sonra maalesef Müslümanların küfürlerine cevap veremedik..

    Biz Türkler bunu Anlamadığımız içinmi? Yoksa Sineye çektiğimiz için mi?
    Bu söylenen küfüre itiraz etmedik ve Müslümanız demeye devam ettik..
    Ve hala cevap verememekteyiz..

    Ey Türk kardeşim Kuranda Yazdığı Gibi
    Muhammedin söylediği gibi.
    Kardeşle kardeşin cinsel ilişkisinden çoğaldığını kabul ediyormusun?

    Ediyorsan mesele yok.

    Allah Demiyor bunu demezde .çünkü o akraba sex ini onaylamıyor.
    Türke Diyor ki Arap..
    Ademle Havva dan Çoğaldın?

    Bu ne demek Bir Türke?
    Senin Soyun Nereden geliyor biliyormusun diyor arap..
    Adem le havva nın Çocukları..
    Yani İki Kardeş Birbiriyle Aga nigi…
    Senin Soyun işte bu acayip ilişkiden çoğaldı..

    Arap diyorki Türke..
    Sen Adem le havva dan Türedin…
    Sen iki kardeşin sex inin ürünüsün …
    Diyor..
    Kuran Böyle diyor….

    Arabın..
    Adem havva dan oluştuk dediği zaman
    soyuna sopuna ecdadına küfür ettiğini
    Anlayabilecek kaç zeki insan yaşıyor ..Saybakalım.

    • bilal dedi ki:

      CENGİZHAN ! LÜTFEN BİLİMİ,MANTIKSIZLIĞINA ALET ETME ! 1- Dyorsun ki,bilime gö-
      re bugünkü meyvelerin tat,koku,renk ve boyutları insanlar tarfından şekillenmiştir.( sana
      göre karpuza,elmaya,portakala,muza,hurmaya,uzuma vs., boyut,renk ,tat ve kokuyu veren
      insandır.) Bu ne saçmalık ? Sen de bir insan olmasına göre, bunlara bu özellikleri veren bi-
      ride sen olmalısın değil mi ? Bak bilim ne diyor ? Tad alma duyumuz tadı,görme duyu-
      muz rengi,koklama duyumuz kokuyu deşifre eder. Bu meyvelere bu özellikleri veren sen,
      ben ve insanlar değildir.Biz sadece bu özellikleri deşifre ediyoruz.Eğer söz konusu rganla-
      rımız olmasaydı,bunların bu özelliklerini de deşifre edemezdik.Kur’an ve bilim aynı şeyi
      söylüyor.Senin mantığında yalnışlık var.Bari bilimi yalnış mantığına alet etme.! 2- Diyor-
      sun ki,bu günkü insanlar hz.Adem’den daha akıllıdır.Bugün insanlar teknolojiye sahip,ama Hz.
      Adem, bugünkü teknolojiyi bilmiyordu. Sana soruyorum ! Teknoloji bilgileri hz.Adem’e ver-
      mek mi gerekirdi ? Evreni yaratan Yüce Allah,insanı teknoloji için mi yaratmış.? Yoksa
      başka bir amaç için mi ? araştır ve öğren. Senin mantığınla Kepler,Newton,Kopernik,Galile
      vb.bilim adamları da bugünkü insanlar gibi akıllı değillerdir.Çünkü onlar da ne uçak,ne tv.,
      ne bilgisayar,ne telefon,ne de bugünkü uydu araç ve gereçleri icat etmiş değillerdir.Onların
      zamanında bunların hiç biri yoktu.Onlar sadece bilimsel teori ve görüşleri ortaya atmaya
      çalışıyordular.Bugünkü teknoloji araç ve gereçleri onlar üretmediler. Allah’ın evrendeki ya-
      sa gereği insan araştırma,gözlem ve deneyler yaparak teknolojinin araç ve gereçlerini icat
      edebilir.Teknoloji,soyut bir aklın ürünü değil,bilimsel gözlem,deney ve araştırma yapma-
      nın ürünüdür. Bundan hareket ederek,bugünkü teknolojinin araç ve gereçlerini sen de icat
      etmediğin için, senin de aklın eksik olur. Yine senin kıt mantığınla,bugün dünyada 7 milyar
      insandan sadece teknolojiyi geliştiren belli bir kesim olan teknik bilim adamları akıllı,diğerleri
      ise,hepsinin akılları eksiktir. Bravo sana ! Ne güzel bir tespitin var ! 3-Senin saçmalıkların-
      dan biri de, Muhammed suresi 15.Ayete atıfta bulunarak ” Bu cennetliklerin durumu,
      ,ateşte temeli kalacak olan ve bağırsaklarını parça parça edecek kaynar su içmek,”
      Allah suyu içtiğimizde midemiz yerine bağırsaklarımıza gittiğini sanıyormuş olamaz değil
      mi ? diyorsun ;
      ” وسقوا ماء حميما فقطع امعائهم الخ ”… yeryüzünde her türlü zulmü ve kötülüğü yapan, insan-
      ları sömürüp haklarını yiyen ve evrenin yaratıcısını tanımayan cehennem ehli despotlar,
      kendi istekleri ile o kaynar suyu içmeyecekler, ”وسقوا ” onlara zorla bol bol içirilecek ki,mi-
      delerine sığmayacak,mideyi taşıyıp bütün bağırsaklarını bile parça parça edecek. Burada
      anlatılan içirilen kaynar suyun nereye girdiği değil,yaptığı dehşet,felaket , korkunç azap
      ve ceza şeklidir. Evren ve insanı yaratan Yüce Allah,mideyi bilmez de,Cengizhan Beye-
      fendi bilir değil mi ? Bravo sana ! Şu ana kadar biz de mideyi bilmezdik, sayenizden öğ-
      rendik. 4- Kur’an,botanik ilmini öğretmek için mi gelmştir ki,bize patates,domates vb.bütün
      bitki,sebze ve meyvelerden bahsetsin ? Bunlardan da bahsetseydi,diğerlerinden neden
      bahsetmiyor ? diyecektin. Yeryüzünde yüzbinlerce bitki,meyve ve sebze türleri vardır.Hep-
      sinden kur’an söz etseydi,nasıl bir kitap haline geleceğini artık sen düşün. Kur’an, insanla-
      rın huzur ve mutluluğu için,insanların sosyal hayatını tanzim eden ilahi bir hukuk nizamıdır. Hukukun alanı, nedir onu öğrenmeye çalışki,bi daha saçma sapan sözleri
      buraya yazmayasın.!

      • blonde dedi ki:

        çok teşekkür ederiz,bunların karşısında bize güç verdiğiniz için bilgilerinizle

    • FFF dedi ki:

      ŞİMDİ SEN AHZAB SURESİ..AYET..50 İİNANMIYORSUN YANLIS DİYORSUN Nisa Suresi..ayet.23 İNANIP PEYGAMBERİMİZİ KÖTÜLÜYORSUN BİDE İNSANLARA SESLENİP KÜFÜR EDİLDİGİNİ SÖLÜYORSUN İNANMADIGIN KUR AN I KERİM İN Bİ SÜRESİNE İNAIP Bİ SÜRESİNE İNANMIYORSUN BİDE SÖYLE BÖYLE YORUM YAPIYORSUN İNANMADIGIN KİTABİ AGZINA ALIP KİRLETME HEM İNANMADIGIN KİTABİN NEYİNE DAYANARAK BURDA YORUM YAPIYORSUN KUR ANI KERİM YORUMA AÇIK OLMASI İDİ PEYGAMBERLER GÖNDERİLMEZDİ SADECE KİTAP GELİRDİ TABİ BUNUN ARAPÇADAN TÜRKÇEYE ÇEVRİLİRKEN BAZI KELİMELERİN TÜRKÇEDE GERÇEK ANLAMLARINI YİTİRMESİ İLE SİZİN GİBİ İNANÇSİZ İNSANLARDA ŞÜPHE OLUSTURUYOR ALAH IN KİTABINI BİRDE ARAPÇA BİR ŞEKİLDE ANLAYARAK OKU TÜRKÇE MEALİ İLE DEGİL YERİN VE GÖĞÜN YARATICI ALLAH İSTEDİGİNE HARAM I HELAL KILAR İSTEDİGİNE HARAM BIRAKIR SİZ NEYİN KAVGASINI YAPIYORSUNUZ SİZİN Kİ KISKANÇLIKTAN BASKA BİR SEY DEGİL KICIKIRIK İŞYERİNİZDE BİLE PATRONLARINIZA KÖLELİK YAPARKEN KİŞİYE GÖRE ŞARTLAR DEĞİŞİRKEN İTARAZ EDEMİYORSNUZDA ÇIKMIŞ HERŞEYİN SAHİBİ ALLAH A MI İTRAZ EDİYORSUNUZ SİZDEN İSTENEN 5 ŞART NASIL İŞYERİNİZDE SİZDEN İSTENİLENİ YAPIP KARSILIGINDA MAASINI BEKLİYORSAN SENDEN İSTENİLENİ YAP VE AHİRETİ BEKLE YADA ALTERNATİF ÇOK İNEKLEREDE TAPA BİLİRSİN

      • ÖMER dedi ki:

        efe As selamün aleyküm ey gidi mübarek adı gibi EFE rabbim seni her daim marifetu ve muhabbetun dan uzak tutmasın senin gibi efelerden ki razı olsun sen ne güzel konuşmuşsun öyle okudum öylesine yoldan geçen bilgisiz cahil olsam bu yazını okusam Adam olurdum o derece hoşnut oldum yazından Maşallah baraka Allahu fil hayr KArdeşim taktir ederim seni rabbimde böylesine senin gibilerindende her zaman hoşnuttur Emin ol inşallah 🙂

    • ÖMER dedi ki:

      sen henüz yaratılmamış bir insan oğlunun babasının sülalesinin o zaman nerden geldiğini biliceksin düşün yer yüzü kuruldu arşa çıkarıldı biz neydik ruhtuk değilmi yokmuyduk vardık ne yoktu bedenlerimiz yoktu peki bu ruhlara nasıl yer yüzüne getirelecekti tabikide bir yaradılışla öyle değilmi buda buda hz adem a.s babamızın ilk insanın yaradılışı ile gerçekleşiyor ilk insan adem babamız ise geri gelen soy yada insanlar başka kişilerdenmi geldiler diyorsun o zaman diyelim öyle oldu hadi başka yerlerden geldin o zaman buda bir imtihan demekki sizin yapıcakmı yapmıcakmı inanacakmı inanmıcakmı diye elçiler yollayıp yolalr gösterdi sen mi allahı tealayı haşa imtihan edeceksin yoksa imtihana tabi olan senmi olacaksın şurrunu zihnini açta az tefekkür et ihlaslı ol takva sahibi olki rabbinden sakınarak ilim öğren egonu benliğini tanrılaştırmış vaziyette atalarım diye geldiğin yerlerinde kaynakları var sen kimsin demekki sende bir rahatsızlık var ne kendini ne ilmini ne de gerçekleri görüp ayırt edebilecek bir tecruben olmuş burada buda senin ilimsizliğinden kaynaklanıyor hak olan rab katında islam iken o kadar kaynakları var iken sen neyi neyle münakaşaya sokarsın azına aldığın cümleleri kulakların duysa emin ol rabbinden ayetlerinde buyurduğu gibi ölümü isterdin madem kendine güveniyorsun inancına güveniyorsun Rabbinden Ölümünü istermisin şimdi ne dersin buna madem öyle sonsuzluğu iste arşı alemi rabbinden sen neyle neyi sınıyırsun neyle neyi pekiştiriyorsunda tartıya koyuyorsun senin okuduğun mektep yada geldiğin ecdadın madem başka ecdat madem bizden değilsin o zaman sana tek bir söz var zaten sen sana yetersinde o zaman ecdadın seni kurtarmaya gelecektir emin ol buna sen bu kafatla gidersen bu aşşağalama değil senin gibi adama az bile aslında yanımda olsan böyle konuşsan emin ol bir Osmanlı tokadır yerdin yüzünede tükürürdüm senin elhamdülillah sen nasıl bir kulsun böyle üzüldüm saan yazık snein gibi olan bilmeyen bildikleriylede kendi çağtıran saptıran bozgunluk yapan sonrada onda bunda kusur arayan zavallı mahlukat seni allahu teala buyuruyorki benim öyle kulalrım vardırki hayvanalrdan bile alçaklardır sen alçak değil bir çöp yığını bile olamazsın bu kafayla bu düşüncelerle bu kelamlarla bu zihinle bu şuurla bu anlatışlarınla firavun bile senden daha üstün bu kelimelerinden sonra nasıl anlarsan beni şimdi 😉 ?

    • ÖMER dedi ki:

      sen henüz yaratılmamış bir insan oğlunun babasının sülalesinin o zaman nerden geldiğini biliceksin düşün yer yüzü kuruldu arşa çıkarıldı biz neydik ruhtuk değilmi yokmuyduk vardık ne yoktu bedenlerimiz yoktu peki bu ruhlara nasıl yer yüzüne getirelecekti tabikide bir yaradılışla öyle değilmi buda buda hz adem a.s babamızın ilk insanın yaradılışı ile gerçekleşiyor ilk insan adem babamız ise geri gelen soy yada insanlar başka kişilerdenmi geldiler diyorsun o zaman diyelim öyle oldu hadi başka yerlerden geldin o zaman buda bir imtihan demekki sizin yapıcakmı yapmıcakmı inanacakmı inanmıcakmı diye elçiler yollayıp yolalr gösterdi sen mi allahı tealayı haşa imtihan edeceksin yoksa imtihana tabi olan senmi olacaksın şurrunu zihnini açta az tefekkür et ihlaslı ol takva sahibi olki rabbinden sakınarak ilim öğren egonu benliğini tanrılaştırmış vaziyette atalarım diye geldiğin yerlerinde kaynakları var sen kimsin demekki sende bir rahatsızlık var ne kendini ne ilmini ne de gerçekleri görüp ayırt edebilecek bir tecruben olmuş burada buda senin ilimsizliğinden kaynaklanıyor hak olan rab katında islam iken o kadar kaynakları var iken sen neyi neyle münakaşaya sokarsın azına aldığın cümleleri kulakların duysa emin ol rabbinden ayetlerinde buyurduğu gibi ölümü isterdin madem kendine güveniyorsun inancına güveniyorsun Rabbinden Ölümünü istermisin şimdi ne dersin buna madem öyle sonsuzluğu iste arşı alemi rabbinden sen neyle neyi sınıyırsun neyle neyi pekiştiriyorsunda tartıya koyuyorsun senin okuduğun mektep yada geldiğin ecdadın madem başka ecdat madem bizden değilsin o zaman sana tek bir söz var zaten sen sana yetersinde o zaman ecdadın seni kurtarmaya gelecektir emin ol buna sen bu kafatla gidersen bu aşşağalama değil senin gibi adama az bile aslında yanımda olsan böyle konuşsan emin ol bir Osmanlı tokadır yerdin yüzünede tükürürdüm senin elhamdülillah sen nasıl bir kulsun böyle üzüldüm saan yazık snein gibi olan bilmeyen bildikleriylede kendi çağtıran saptıran bozgunluk yapan sonrada onda bunda kusur arayan zavallı mahlukat seni allahu teala buyuruyorki benim öyle kulalrım vardırki hayvanalrdan bile alçaklardır sen alçak değil bir çöp yığını bile olamazsın bu kafayla bu düşüncelerle bu kelamlarla bu zihinle bu şuurla bu anlatışlarınla firavun bile senden daha üstün bu kelimelerinden sonra nasıl anlarsan beni şimdi..;)

  102. exellanss dedi ki:

    32- Allah’ın velisi var mı yok mu?

    İsra-111. Ve de ki: “Övgü, allah’adır. O çocuk edinmemiştir, yönetimde ortağı ve zillettten ötürü de bir veliside yoktur.” O’nu alabildiğine Yücelt.
    Yunus-62. Uyan! Allah velilerine ne korku vardır, ne de onlar mahzun olurlar!

    Komik çocuk burada dini alimlerden bahsetmekte şeyh, alim, veli v.s. :))

    • eyup dedi ki:

      tabi arapçada bir kelimelere veya isimlere birden fazla anlam yüklersen açıkları kapatırsın millet anlamıyor nasıl olsa arapçayı……şimdi senin velilerin anan ve baban …velinin çoğulu evliya ..annenın ve babanın üstünde evliyalara sahip değilsin ….allahın ana ve babası zaten yok veli ve evliyayı dost anlamında farasiler kullanıyor…farşça bir kelimedir çünkü….oysa araplarla göre cennet dili arapça iran farasilerine göre cennet dili farsca….bunun bile kavgasını etmişler…

  103. DEİST dedi ki:

    peki siz müslümanlar araştırdınız mı dini nerden biliyosunuz bu anlatılanların gerçeğini nasıl böyle birşeye hiç mantıksız kuru kuruya sorgulamadan bağlanabiliyosunuz tanrı size bu aklı iradeyi neden vermiş o zaman.kurandaki çelişkileri görmeyecek kadar mantıksız mısnız dar kafalı mısnız kuran insanlara yol göstermek için gelmiş ve kuranda herşey apaçıksa herkez kurandan aynı şeyi algılar ve bu ayetlere baktığınızda çelişki üstüne çelişki yatar.kuran açık anlaşılır diyorsunuz e o zaman neden bu açık çelişkileri kuranın diline bağlıyosunuz basbaya apaçık ortada ben bir zamanlar müslümandım ve çok objektif şekilde eminim değerlendirdim ve gerçekten bu çelişkileri saçmalıkları gördüm sizde lütfen aklınızı kullanın bu dogmatik yargıları sorgulayın tanrı bu doğayı yaratacak kadar mükemmelse insanların ona tapmasıyla kendini tatmin edemez tanrı yaptıklarının karşılığını almak istemez çünkü zaten bunları tanrı yapmıştır tanrının insani egoları olamaz.Lütfen objektif olarak düşünün… siz müslümanlar çoğunuz korktuğunuz için islamın şartlarını yerine getirmeye çalışıyosunuz .tanrı korkutarak neden bizleri ibadet ettirmek istiyo neden sevdirerek değilde korkutarak … daha birçok somut deliller var . ve bu kitabın doğru olduğunu nerden biliyosunuz olağanüstü olayların olduğunu nerden biliyosunuz muhammetin peygamber olduğunu nerdne biliyosunuz bunları sadece duyumlardan öğrenebiliyosunuz başka türlü bir şekilde öğrenemiyosunuz. ben deist oldum çünkü herşeyi mantık çerçevesinde değerlendirdim mantığımla hareket ettim eğer tanrı varsa bu aklı mantığı bize verdiye düşünüp tartalım diye vermiş .ama siz müslümanlar nerden geldiğini bile bilemediğiniz sadece duyumlara dayanan olaylara kuru kuruya bağlanıyosunuz .ve bunları açıklamaya çalışıyosunuz size de saçma gelmiyor mu. ve çelişkiler apaçık ortadayken bu böyle olmaz o öyledir diyorsunuz. artık mantıklı olun lütfen herşeyi mantık çerçevesinde değerlendirin… bazı müsülman arkadaşlar demiş derinlere iniyosunuz bu konular derinlere inmeden nasıl anlaşılabilir peki size soruyorum. siz derinlere inmediğinizden kurandaki mantıksal hataları çelişkileri göremiyosunuz.tutturmuşsunuz yok efendim kuranda ne varsa doğru doğru doğru.işta açık deliller size daha ne mana çıkabilir bundan herşey apaçık ortada .tanrının kitabında dünyevi zevkler olmaz ama bakıyoruz dünyevi zevkler üzerine yazılmış birçok ayet var . tanrı oktan var ediyorsa insanın nedne yoktan var etmeyip topraktan yaratmış o zaman toprak tanrı varkende var mıymış. tanrı olağanüstüyse neden ateşten cin yaratıyo o ateşi o zaman kim yaratmış hani tanrı yoktan var edendi.adem ve meryem e değinelim şimdi adem oradaki elmayı yemiş ve tanrı onu ceza olarak dünyaya göndermiş eee bu elmayı yemeseydi eğer ademi tanrı bu dünyaya göndermeyecekmişve insanlık oluşmaaycakmış. ama birde şu varki tanrı muhammetin ruhunu ta baştan yaratmış şu çelişkiye bakar mısınız hz ademi sınamış haz adem elmayı yiyerek dünyaya geliyor insanlık çıkıyo (GÖYA)ortaya ama muhammetin ruhu çok önceden yaratılıyo … tanrı şeytanla iddiaya giriyor… şeytan cehenneme atılacağını bile bile acı çekeceğini bile bile iyiliğe yönelmiyor iyce kötülüğe saplanmaya çalışıyor tanrıyla iddiaya girerek. tanrıdan af dilemiyor tanrıya karşı geliyor tanrı o kadar kudretliyse şeytan o tanrıya nasıl karşı gelebiliyor huzurunda… tanrı herşeyi önceden görense bu sınavın anlamı ne !!! herşeyi bilen tanrı ademin elmayı yiyeceğini de bilir o halde ve ona bu elmayı yemeyeceksin demez. neden dinler arap kabilelerine geliyor sadece neden diğer ırklara gelmiyor arap kabillerinin bizden üstünlüğü ne(!)… ve kurandaki büyük çelişkiler(!)…artık bu kalıplardan kurtulun artık birşeye saplanıp kalmayın dogmatik düşüncelerle hareket etmeyin…kuranın türkçe meallerini sorgulayarak okuyun derim ben dine inanlara ondan sonra yine de size kalmış…

  104. orion dedi ki:

    peki bu çelişki ve tezat denilen mevzular tevrat ve incildede mevcut kuranda olduğunuda iddaa ediyorsunuz deist düşünenler…..şimdi kuranın bize ahiret mavalı hep varsayımlar üzerine delile dayanan kanıtları ise mucizeler 1400 asır öncesinde kalmış…eğerki deistlerin iddaaları doğruysa ve kuran allah kitabı değilde geçmişin anayasa kitabı ise aldatılıyoruz demektir …bu durum neden yargıya intigal etmiyor..eğer deist kardeşlerin iddaaları bu kadar somut ve kesinse bunu yargı önünde ispat edebilirler. türkiye anayasası ve hukuku eğer kanıtlarınızı inandırıcı bulursa devlet içinde devlet hükmü içerdiği için bütün dinleri yasaklayabilir ülkede….eğerki gerçekten dinlerin insan ürünü doğmatik düşünceler olduğunu kanıtlarsanız insanları aldatmak şuçtur….beni en çok düşündüren ayetlerden biride şudur..::::biz bir topluma elçi ( peygamber ) göndermek istediğimizde o beldeye kıtlık ve darlık veririz…….ayrıyeten isra 16 ıncı ayetindede ülke yöneticilerini ve ileri gelen ele başlarını azgınlığa sevkededriz o belde tamamen yok olur diyor. http://kuran.mollacami.com/ayetler.php?asn=2142 ::::Biz bir toplumu kavmi yok etmek istediğimiz zaman onun ileri gelen varlıklılarının orada kötülük yapmasına izin veririz. Böylece o topluma verilmiş söz gerçekleşir ve onu yerle bir ederiz.:<<<<<<<<bu ayette toplum lafı genel kullanılıyor yani toplum içinde bütün insanların kötü olamıyacağı gibi yöneticilere sebeb halkıda helak oluyor…….kutsal kitaplarda allah korku felsefesi ile psikolojik baskı uyguluyor aslında allah nefret ediyor cezalandırıyor cehennme atıyor cennet vaad ediyor ama kulu sevmiyor kitaplarında..kula merhamet duydusu var ama merhamet sevgi değil merhamet acıma duygusudur…buda insanların direkt olarak günahkar damgası yemiş olduklarını düşündürüyor……yani kutsal metinler kitaplar anayasa ve devlet olgusu içinde bir şuç içermez çünkü devlet kurduk buda kuralları içeren kitabımız dersin işine gelmiyorsa yolun açık olsun başka ülkeye ama vaade dayanan bir olgu içinde gerçekliğini ispat edemediğin vaadlerle beni aldatıyorsan bu şuçdur…yahudilierin cennetten arsa satması ne kadar saçmaysa diğer vaadlerde aynı……………..bunun yanında extra düşüncesi olan varsa cevap yazsın bana deist olanlar….yazıyı fazla uzatmak istemedim ben…kısa olsun öz olsun

    • bilal dedi ki:

      Orion kardeşim ! ” Beni en çok düşündüren” diye yazdığın her iki ayetin meali yalnıştır.
      1- ”…………Yüce Allah hiç bir kimseyi azgınlığa sevk etmez……. 2- …..Biz bir toplumu yok
      etmek istediğimiz zaman onların ileri gelen varlıklılarının orada kötülük yapmasına izin
      veririz…” şeklinde ki meal de yalnıştır. Ayetlerin orjinal arapça metninden çevirisini yapa-
      lım ; İSRA SURESİ 15-16.AYETLER : ” من اهتدي فانما يهتدي لنفسه ومن ضل فانما يضل عليها ”
      ” Kim hidayet olmak isterse,bunu kendi lehine yapmış olur,kim de doğruluıktan sapmak
      isterse,bunu kendi aleyhine yapmış olur. Bu ayette dikkat edildiğinde,hidayette girmek
      veya doğruluktan sapmak insanın istek ve iradesine bağlı olduğu anlaşılır. ” ولا تزر وازرة
      وزر اخري ” Hiç bir günahkar (suçlu) başkasının günah (suç) yükünü üslenmez. ” وما كنا
      معذبين حتي نبعث رسولا ” Biz bir elçi, (buyruklarımızı duyuran ve tebliğ eden ) göndermedilçe,
      (kimseye) azap edecek değiliz. (Bir topluma tebliğ ve uyarı gitmeden azap verilmez.)
      ” واذا أرد نا أن نهلك قرية ” Biz, (halkı azgın olan) bir kasabayı helak etmek istediğimizde,”
      أمرنا مترفيها ” O kasabanın azgın ve şımarık varlıklılarına (azgınlıklarından dönmeleri için)
      emir veririz. ” ففسقوا فيها ” Buna rağmen onlar, emirlerimize uymayıp kötülükleri işlerler.
      ” فحق عليها القول ” Böylece o kasaba,helake mustahak olur ; فدمرناها تدميرا ” biz de orayı darma-
      dağın ederiz.” Bu ayetleri dikkatlıca okuduğumuz zaman görürüz ki,Allah kimseyi azgınlığa
      sevk etmez ve kimsenin kötülük yapmasına da onay vermez. EVET:Kendini hidayete erdi-
      ren ,kendini saptıran veya kendini azaba uğratan ve buna sebep olan bizzat insandır. Kim
      neyi isterse veya neyi yaparsa onun karşılığını alacaktır.
      2- ..Biz bir topluma elçi göndermek istediğimizde,o beldeye kıtlık ve darlık veririz…” şeklin-
      deki çeviri tamamen yalnıştır. EN’AM SURESİ 42.AYET : ” ولقد ارسلنا الي امم من قبلك ” Andosun
      ki,( tebliğ ve uyarılarımızı yapmak üzere) senden önceki ümmetlere de elçiler gönderdik.
      فاخذناهم با لبأ ساء والضراء ” Onları ( boyun eğmediklerinden dolayı) darlık ve sıkıntılara uğrattık.
      ” لعلهم يتضرعون ”Böylece belki yalvarır ve buyruklarımızı yerine getirirler.” İşte değerli karde-
      şim ! Kur’an-ın çevirisi arapça orjinal metninden doğru ve düzgün yapıldığında hiç bir so-
      run ortaya çıkmaz. Bir çok sorun ayetin yalnış çevirisinden kaynaklanıyor. Özet olarak;
      Buradaki yalnışlık size ait olmadığını düşünüyorum.Bu tür hatalar yalnış çevirilerden kay-
      lanıyor. Bunu anlamak için de arapçayı çok iyi bilmek gerekir. Saygılarımla.

      • orion dedi ki:

        dinlere göre dünyadaki bütün felaketler insanların azgınlıklarıyla bağlantılı…ben ise tam tersini düşünüyorum insan oğlu yokken bile yeryüzünde doğal afetler depremler volkanik patlamalar tabiat olaylarıdır ve dünyanın var oluşundan beri cereyan eden bir durumdur…evren ve yeryüzü durağan değildir çünkü …yani o yolladığım sitede 20 den fazla kuran meali var hepsi yanlış yorumlayıp senmi doğru yorumluyorsun…sen bana şu ayetin tam türkçe karşılığını yaz bakalım bende sana bu ayet hakkında düşüncelerimi söylüyeyim…..meariç 4 .تَعْرُجُ الْمَلَائِكَةُ وَالرُّوحُ إِلَيْهِ فِي يَوْمٍ كَانَ مِقْدَارُهُ خَمْسِينَ أَلْفَ Ta’rucul melâiketu ver rûhu ileyhi fî yevmin kâne mikdaruhu hamsîne elfe senetin)………..

      • blonde dedi ki:

        bilal seninle tanışmam lazım özel msj at bana ,kafamı kurcalayan bir kaç sorular var:(((

  105. DEİST dedi ki:

    orion sence bir islam ülkesinde bu yargıya taşınabilir mi bunu şikayet edenleri müslüman yobazlar ne yapar düşünebiliyo musun senin daha baştan bu düşüncen saçma sapan birşey .devletin başındakiler buna göz yumar mı hatta hapse attırırlar… ya da göya dinci geçinenler tehditler küfürler savurur deistlerin hayatına mal olur ayrıca o senin yazdıkların o çağda kafirlerle savaş hali olduğundan ve muhammedin daha inandırıcı olmasını istediğini için uydurduğu hikayeler … artık açın gözünüzü düşünün bi tanrı neden teknolojinin olmadığı 1400 asır önceki ilkel bir kitapla yargılasın bizi…artık kurana objektif bakın kuranın gramerinde ya da yazımında aramayın ( bile başlı başına kusurken)…ayrıca eğer islam doğru olsaydı başka bir dine mensup olan ve araştıran kişilerin de kuranı okuduktan sonra kuranı seçmeleri gerekmez mi … iyi düşünün objektif olun artık …müslümanlar kimse bilmedikleri bilgilerle burda bilmişlik taslamasın kuranın diline bağlamasın herşeyi kuran bilgiverici kitapsa herşey apaçık ortada olur zaten dolambaçlı anlatmaz … BİRAZ MANTIKLI OLUN.ARAŞTIRIN OBJEKTİF DÜŞÜNÜN… YETER ARTIK NE DİYİM GİDİN TÜM SİTELERİ ARAŞTIRIN KENDİ DİNİNİZE GÖRE HERŞEYİ YORUMLAMAYIN UNUTMAYIN 1400 ASIR ÖNCEKİLERİ SİZDE BİLEMEZSİNİZ…

    • orion dedi ki:

      arkadaşım anladım ama sen benim yazımı samimi okumammısın sanırım..halen bütün siteleri dolas araştır diyorsun ben burda tek kuran değil bütün semavi dinlerin genis platformda masaya yatırılması gerektiğini düşünüyorum..geçmis tarih hertürlü çarpıtılabilir doğru o yüzden tarih okumak bile yeterli olmayabiliyor…zaten ortadaki karışıklıklar bunun sonucu her ne söylense inanabiliyoruz….biz dini kitapların içindeki ayetlerden yola çıkarak bu kitapların insan ürünü olduğunu kanıtlayabilirsek ve mantık çerçevesinde değerlendirirsek bir sonuca ulaşabiliriz..enine boyuna konu çok detay istiyor bugün dinlerden kurtulursun başına daha büyük musibetler ve yeni yeni kurumlarda çıkabilir mesela mexsikada birisi peygamberliğini ilan etti incili yere bırakıyor ve müridlerinin kitabın üstünden geçmesini istiyor geçmek isteyenler güya zangır zangır titriyorlar çapılıyorlar kısa süreliğine…..illiminati diye bir örgüt var ..dahada sayabiliriz …mesela benim babam beş vakit namaz kılan bir insan ben daha önce hiçbirşekilde ateist platformlarda dolaşmadan kurandaki mesajı ve altındaki amacı diğer dinlerle bağlantı ve ittifakını kendi bilgilerim doğrultusunda sezinledim ve altında idoolojik bir kavram olduğunu anladım….ama bugün dinlerden soyutlarız kendimizi geleceğin bize getirisi ne olur…dinler olmaz anayasa öle bir düzenlenirki yere tükürseniz veya karşı cinsinize bir laf atmış olsanız şuça girer yani demokratik yasayı öle bir sıkarlarki dinleri arar hale gelirsiniz…..burda maksaat insanı yüceltmekse biz yücelteceğiz alçaltacaksada biz alçaltacağız bu genel bir durumdur…….yukardaki yorumda ben boşunamı ayet ile örnek verdim:::::

      Biz bir toplumu kavmi yok etmek istediğimiz zaman onun ileri gelen varlıklılarının orada kötülük yapmasına izin veririz. Böylece o topluma verilmiş söz gerçekleşir ve onu yerle bir ederiz.:

      bu ayet allahtan değil diyelim bu ayet paraya ve bilgiye yön veren gruplar tarafındanda yazılmış olabilir…….şimdi bir toplum haddinden fazla refaha israfa bolluğa ve manevi duyguların artık en alt kademeye vurduğu bir anda sen bana deistlikten bahsedemezsin…hatta insanlıktan hiç bahsedemezsin….etme bulma dünyası olur …sen bir deist olarak istersen tanrılığını ilan et eğer para ederse …hakta bizden doğar haksızlıkta ben dini kitapların tanrısına allahına inanmıyorum ama beni var eden unsurların ve tabiatın hakkaniyetine inanıyorum….birşeyleri anlayabilmemiz için bin dörtyüz senede dinsiz ve dinlerden ari bir şekilde yaşamak gerekir…..sen bırak şimdi beni vururlar öldürürler keserler sen bu yobazları bilmezsin diyerek…..insan olarak ilkel çağlarıda yaşadığımıza inanıyorum hani şu doğada büyük balık küçük balığı yer hikayesi veya baskın türlerin hayatta kalabileceği veya zayıf türlerin yok edilmesi gibi…..elinizde dinler kalktığı zaman bir manifostonuz varmı insanlığa yol göstercek bana onu söyleyin……ben açık yüreklilikle söylüyorum ben dini kitapların hiç birinede inanmıyorum…

      emin dededen inciler dökeyim size bir erkek dört kadın alabilir kadın sayısı fazladır çoğu ülkelerde dört kadından doğan çocukların babası birdir…….diyelimki bir kadın dört erkek aldı ve bir kadın çocuğunu doğurduğunda dört erkekten hangisinin babası olduğunu nasıl bilecek…..bugün dünyada fuhuşa yönelmiş kadınlar veya kızlar 4 üncü beşinci kadınınız olsa fenamı olur….tabi herkes fahişeliğinden mennunsa diyecekde birşey yok nasıl olsa webcam fahişeliği almış başını gidiyor insanlar birbirinden iyicie uzaklaşıyor neme lazım din diyorsanız bu daha iyi günleriniz…….yani bu konuya dinleri yok etme olarak yaklaşırsanız önce analiz yapmak gerekir getirisi götürüsü hesaplanır öngörü şart biz nasıl yapıcı olabiliyorsak insan olarak yıkıcıda olabiliyoruz….

  106. impala dedi ki:

    Asıl çelişki adem ve havvanın cenneten atılıp koca bir insan soyuna kitaplar gönderip tahrif edilmelerine izin vererek kocaman bir insan ırkını anlamı olmayan bir inanç kaosuna sokup mangal için odun toplamaya çalışmasıdır.
    Kaldı ki bir yasak meyve insanoğlunun akıbetini böyle sonlandırıyorsa gerçekten vahimdir Allahın adaletinden bahsetmek.

    Şeytan Adem ve Havva medenice aralarında çözselerdi canım problemlerini.

    Okumanız fazla vaktinizi almayacak 2 link aynı siteden baş kısmı okursanız anlayacaksınız getireceğiniz kaynaklarını verimsizliğini.
    Konumuz Adem nerede yaratıldı:
    Link 1 : http://www.sorularlaislamiyet.com/article/16097/seytan-cennetten-kovuldugu-halde-nasil-hz-adem-e-yasak-meyveyi-yemesi-icin-vesvese-vermistir.html
    Link 2 : http://www.sorularlaislamiyet.com/qna/7114/hz-adem-cennette-mi-yaratilmistir.html
    1. linkte adem cennete yaratıldı
    2. sinde ise dünyada diyor.
    Tabi bu yorumları yazanlar kuranı yalayıp yutmuş insanlar ne ilginçtir ki onlar bile kuranı bile tam anlayamamışken biz napalım.

  107. mervece dedi ki:

    Bundan iki sene öncesinde çok sevdiğim bir ablamla masmavi bir denizin kıyısına oturmuş, çaylarımızı yudumluyorduk. Burnumuzda yosun kokusuyla karışan çayın kokusu, yüzümüzde henüz batmaya başlayan güneşin kızıllığı, kulağımızda kıyıya sakince vuran taşların sesiyle huzurlu bir aleme dalmıştık…

    Gördüğüm manzara o kadar güzeldi ki “Kim bilir cennet nasıldır” cümlesi ister istemez döküldü dilimden… Ablam: “düşünsene, bulunduğumuz bu yerin aşağısında, magma tabakası var… Ama Rabbimin rahmeti o kadar büyük ki, yerkabuğu gibi bir rahmetle onu kapatmış hatta rahmetinin üzerine rahmet yaratmış… Denizler, ağaçlar, ormanlar donatmış o kabuğun üzerine”

    Çok etkilenmiştim… Bir an için gözümde dünyayı canlandırmaya çalıştım… İlk defa yerkabuğunun nasıl bir mucize olduğunun farkına vardım…

    Öyle bir kabuk ki, ne altında yanan alevi söndürecek, ne de üzerinde yetişenleri yakacak…Hem ateşte erimeyecek; hem de denizlerin, okyanusların sularını magmaya sızdırmayacak…hatta suyun birikmesini sağlayacak…

    Tıpkı birbirine açılan denizlerin sularının birbirine karışmaması gibi… “İki denizi salmıştır, birbirleriyle birleşiyorlar. Aralarında bir engel vardır, birbirlerinin sınırını aşmıyorlar.” ( Rahman Suresi, 19-20)

    Ateşin üstüne yaratılan cennette dolaşıyoruz… Üstelik ayaklarımız yanmadan…

    İbadetlerimizi yapmakta kusur ederken biz, kusursuz bir dünya da yaşatılıyoruz…

    Bunca lütfüne rağmen zalimmiş gibi anlatılır yaradan…oyle bilinir kimilerince…Özellikle çocuklara, ateşi yaratan olarak anlatılır, güneşi yaratan olarak anlatılmaz…İkisi de ısı yayar… Ancak biri rahmettir, diğeri azap…

    Allah sevgisiyle ısıtılacağına, ateşlerde yanma korkusuyla soğutulur yürekler…Çocuklar büyür, yetişkin olurlar…Korkuları ibadetten lezzet almalarına imkân vermez… Allah’a dost olmak nasıldır anlayamazlar…

    Kimisi o kadar çok korkar ki onu hatırlamak bile istemez…Yaradan bu kadar kötü olamaz, olmamalı der ve inançsızlığı seçer…Allah’ın, kullarını ateşten korumak için vesileler yarattığını göremez…

    Şah damarından yakın dostluğunun farkına varamaz…

    Rabbinin her gün volkanları, yanardağları harekete geçirdiğini sanır…

    Oysa her gün doğan güneştir…Ve bu dünyada bile rahmeti, azabının üstündedir…(mervece.com)

    “Eğer Allah’ın üzerinizde fazlı ve rahmeti olmasaydı, azabınızı çarçabuk verirdi. Gerçekten Allah Rauf’dur, Rahim’dir.” (Nur, 20)

    ”Allah insanlara karşı şefkatli ve merhametlidir.” (Bakara, 143)

    ”Muhakkak Rabbiniz Rauf’dur, Rahimdir” (Bakara, 207)

  108. mervece dedi ki:

    1- Evren’i kuvvetimizle kurduk, muhakkak ki onu genişletmekteyiz.

    Zariyat Suresi’ndeki bu ayetin dikkat çektiği husus, binlerce yıldır felsefe ve bilim tarihinde hararetle tartışılmış, düşünce tarihinin çok önemli bir konusu hakkındadır. “Evren sınırsızca sonsuz mudur? Yoksa Evren’in bir yerde sınırları var mıdır?” şeklindeki sorulara felsefe ve bilim adamlarının üç yaklaşım gösterdiğini söyleyebilirim. Aristoteles’in de içinde olduğu birinci grup, Evren’in sabit sınırları olduğunu savunmuştur.Newton’un da içinde olduğu ikinci grup, Evren’in sınırsızca sonsuz olduğunu ifade etmiştir. Kant’ın da içinde olduğu üçüncü grup, aklın bu konudaki ikilemi çözemeyeceğini söyleyerek agnostik bir tutum benimsemiştir. Birçok kişinin çözülemez bir problem olarak gördüğü bu meselede, 1920’li yıllarda, Einstein’ın formüllerinden hareketle ve birbirlerinden bağımsız olarak Georges Lemaitre ve Alexander Friedmann’ın, teorik olarak, evrenin genişlemesi gerektiğini ortaya koymaları bir dönüm noktası oldu. Bundan kısa bir süre sonra Hubble’ın teleskop gözlemleriyle, bu olgu, gözlemsel olarak da doğrulandı. Bundan sonra yapılan tüm gözlem ve bulgular da bu olguyu destekledi.

    Aristoteles’in sandığı gibi Evren’in sabit sınırları olmadığı gibi, Newton’un sandığı gibi sınırsız-sonsuz bir Evren’de de bulunmadığımızı; Evren’in genişleyen-dinamik sınırları olduğunu, 1920’li yıllardan önce tek ifade eden kaynak Kur’an’dır. Evren’e dışarıdan bakabilecek bir göze sahip olsaydık, belki de ilk söyleyeceğimiz şeylerden biri Evren’in sürekli genişlediği olurdu. Hz. Muhammed’in astrofizikçi olduğunu ve çöle çok donanımlı bir teleskop sakladığını, evrenin genişlediğini bu şekilde bulduğunu veya rastgele bir ifadeyle evrenin genişlediğinin söylenebilecek olduğunu; iddia edebilecek biri olduğunu sanmıyorum!

    Bu örnek ışığında, sıkça sorulan bir soruya da cevap vermeye çalışacağım. Soru şu şekildedir: “Kur’an’da modern bilimlerle keşfedilen birçok olgudan madem önceden bahsedilmiştir, peki neden Müslümanlar bu keşifleri yapmıyorlar?” Bu soruyu soranların bilimsel keşiflerin ve bilimsel metodolojinin doğasından habersiz olduklarını söyleyebilirim. Kur’an’daki doğrudan ifadelere karşın; bilim, nedensel ilişkileri açığa çıkartarak, ayrıca birçok zaman keşfedilen araçların da yardımıyla, yeni olgulara, var olan bu basamaklardan yükselerek erişir. Kur’an’ın birkaç kelimeyle ifade ettiği bir hakikate, bilimsel yöntemlerle ulaşmak için, birçok zaman yüzlerce hatta binlerce yıllık bilimsel birikimi kullanmak gerekmiştir. Örneğin Evren’in genişlemesinin bulunması için; öncelikle Einstein’ın formüllerini oluşturabileceği alt yapı, bunun üzerine Einstein’ın formülleri, Doppler Etkisi gibi teleskop gözlemlerinde kullanılan diğer bilimsel bilgiler, optikteki gelişmelerle teleskopun icadı ve geliştirilmesi, ayrıca yüz milyonlarca dolara denk bir bütçenin ayrılarak Hubble Teleskopu’nun inşası gibi birçok basamağın aşılması gerekmiştir… Birçok zaman basamaklar aşılırken -evrenin genişlediğinin bulunmasında olduğu gibi- hiç umulmayan sonuçlarla karşılaşılır. Bilimin metodolojisi ve doğası, bilimsel metodolojiyle basamakların aşılmasını gerektirir. Olguları gözlemlemek, matematiksel formüller geliştirmek ve sistemli birleştirmeler gerçekleştirmek; bilimin gereğidir. Kur’an, doğrudan ifadeler kullanırken, söylediği olguya bilimsel ulaşım için formüller ve teleskop gibi araçlar sunmaz.Bu yüzden Kur’an okuyanların, Kur’an’da işaret edilen olguları, bilimsel metotla neden bulamadıklarıyla ilgili soru; bilimin metodolojisinin doğasını ve Kur’an’ın doğrudan üslubunu göz önünde bulundur(a)mamaktan kaynaklanmaktadır. “Evren’in genişlemesi” ile ilgili ayeti değerlendirirken yaptığım bu açıklama; modern bilimlerle Kur’an arasındaki ilişkiyle ilgili diğer birçok örnek için de geçerlidir.

    2- İnkârcılar, Evren ve yer birbirleriyle bitişikken onları ayırdığımızı, ayrıca her canlıyı sudan yarattığımızı görmüyorlar mı? Yine de onlar inanmayacaklar mı?

    Newton’la beraber insanlık ilk defa detaylı bilimsel bir kozmoloji (evrenbilim) bilgisine 17. yüzyılda sahip oldu. Fakat bilimsel bir kozmogoni (evrendoğum) görüşüne insanlık ilk defa olarak ancak 1920’li yıllarda kavuştu. Lemaitre ve Friedmann’ın genişleyen evren modeli, zihinsel olarak geriye sarıldığında, “yerin ve göğün bitişik olduğu” bir durum karşımıza çıkar. Zamanla, Evren’in, “her şeyin bitişik olduğu” durumla başlangıcını tarif eden bu model, Big Bang (Büyük Patlama) ismi ile ünlü oldu. Bu modele karşı tüm itirazlar, bilimsel delillerle cevaplandı. Evren’in başlangıcındaki evrelerden kalan radyasyonun bulunmasından, bu modelin mikro dünyayla ilgili oluşumların açıklamasını en güzel şekilde sunmasına kadar sayısız delil bunların içindedir.

    Enbiya Suresi’nin 30. ayetinde, “her şeyin bitişik iken ayrıldığı” söylenerek, Big Bang teorisiyle ortaya konan evren modeline işaret edilmektedir. Felsefe ve bilimin en temel ilgi alanlarından biri olan bu konuyla ilgili, Kuran’dan önceki hiçbir kaynakta, böylesine açık bir açıklamaya rastlanamaz. Bu kadar önemli bir konuda, böylesine açık bir işaretin; rastgele bir söylemeyle, bir tesadüfle veya Hz. Muhammed’in “şahsi kabiliyeti” ile olduğunu söylemek hiç de akılcı değildir. Üstelik bu ayetin hikmeti, Kur’an’ın vahyinden ancak 1300’den fazla sene sonra anlaşılmıştır; Peygamber’in döneminde böylesi bir iddianın inkârcıların alay konusu olmuş olması bile muhtemeldir. Peygamber’in, böylesi bir bilgiyi, kendi yaşadığı dönemde bilmesi mümkün değildir, ama bu mümkün olsaydı bile, inkârcıların iddia ettiği gibi “kendi menfaatleri için din uyduran” bir insanın, kendi yaşadığı dönemde aleyhinde bir durum oluşturacak bir iddiada bulunması mantıklı değildir. Fakat ne pahasına olursa olsun doğruyu açıklayan Allah’ın, Kur’an’ı vahyettiği anlaşılınca, böylesi bir sorun kalmaz.

    Bu ayetin işaret ettiği evren modeli, ateistlerin “Evren/madde ezelidir ve her şeyin tek kaynağıdır” iddiasına, bilimsel ve felsefi temellendirmeyle cevap verilmesine olanak sunmaktadır. Sonuçta, Kur’an ayetlerinde ortaya çıkan olağanüstülüklerin/mucizelerin hiçbiri; sadece ve sadece, bir olağanüstülük gözüksün, insanların bilmediği bir şey söylensin, günü gelince bunun değeri anlaşılsın ve bir mucize olsun diye değildir. Kur’an’ın 1400 yıl önce işaret ettiği hususların, modern bilimlerin ışığıyla değerinin anlaşılmasıyla bir “mucize” oluşmaktadır; fakat ayetin vahyediliş amacı, bundan muhakkak daha fazlasıdır, ayetlerle Allah’ın gözümüzü çevirdiği olgular ve onlardan alınacak dersler ile çıkarılacak sonuçlar da, yani ayetin içeriği de önemlidir. Kur’an’da var olan “olağanüstülükler”in hepsi içerikleri önemli ayetlerde tezahür etmektedir.

    3- Bir de gaz halinde bulunan Evren’e yöneldi, ona ve yeryüzüne “İsteyerek veya istemeyerek gelin” dedi. İkisi de “İsteyerek geldik” dediler.

    Kur’an’dan, Evren’in ve Dünyamızın, şu anki haline dönüşmeden önce bir “gaz evresi” geçirdiğini anlıyoruz. Evren, başlangıcın ilk aşamalarında, çoğunluk maddesi hidrojen ve helyum atomlarından oluşan bir “gaz evresi” geçirmiştir. Diğer atomlar, başlangıçtaki bu gazların çekim gücü etkisiyle sıkışması sonucu oluşan yıldızların içindeki süreçlerle oluşmuştur. Çıplak gözle evrene bakan 1400 yıl öncesinin herhangi bir gözlemcisinin, evrenin geçmişinde bir “gaz evresi” olduğunu bilebilmesine olanak olmadığı gibi ancak 20. yüzyılda keşfedilmiş böylesine önemli bir bilimsel gerçeğin, tesadüfen söylenmiş olmasına da olanak yoktur.

    1- Modern bilimin karşımıza çıkardığı evren tablosuyla tüm maddenin atomlardan, atomların ise daha küçük parçacıklardan oluştuğunu öğrendik. Mikro-fiziğin en önemli bilgilerinden biri bu parçacıkların çiftler halinde ortaya çıktığıdır. Ünlü fizikçi Paul Dirac, bu konudaki çalışmalarından ötürü 1933 yılında Nobel Fizik Ödülü’nü almıştır. Elektrona karşı pozitron, protona karşı anti-proton, nötrona karşı anti-nötron mevcuttur. Maddenin daha küçük parçacıkları da eşler halinde vardırlar; “up” kuarka karşı “down”, “charm” kuarka karşı “strange”, “top” kuarka karşı “bottom” bulunmaktadır…Sonuçta evrendeki tüm maddi varlıklar, eşler halinde var olan parçacıklardan oluşmaktadır. Bunlar tüm maddi varlığı oluşturdukları için maddi varlığın “hepsi eşler halinde” vardır, demektir. Bu bilgiye sahip olarak Kur’an’a bakıp, Kur’an’da şu ayetleri okuduğumuzda; evrenin bu çok temel bilgisiyle Kur’ani uyumu keşfederiz:

    Yeryüzünün bitirdiklerinden, kendi benliklerinden ve daha bilmediklerinden hepsini eşler halinde yaratan çok yücedir.

    Düşünüp, ibret alabilmeniz için her şeyi çiftler halinde yarattık.

    2- 20. yüzyılın en önemli bilimsel keşiflerinden birinin Einstein’ın izafiyet teorisi olduğu herkesin kabulüdür.Bu teoriyle, değişik çekim alanlarında ve hızlarda, zamanın akışında farklılık yaşanacağı; zamanın, evrendeki kütle ve hızlardan bağımsız bir varlık olmadığı, fakat bağımlı ve “izafi” olduğu anlaşılmıştır. Bu bulgunun, bilimsel açıdan olduğu kadar felsefe ve teoloji alanları açısından da önemli sonuçları vardır.Bu bilgiye sahip olarak Kur’an’ı okuduğumuz ve Kur’an’da “bir gün”ün bin yıla veya elli bin yıla denk olabileceğine dair ayetlere rastladığımızda, modern bilimin bu çok önemli bulgusuyla Kur’an ayetleri arasındaki paralelliğe tanık oluruz:

    Gökten yere bütün işleri idare eder. Sonra onlar, sizin saymakta olduğunuz bin yıla denk bir günde O’na yükselir.

    Melekler ve Ruh, süresi elli bin yıla denk olan bir günde oraya yükselir.

    Modern Evren tablosu, Evren’in, birbirlerinden farklı dönemlerdeki aşamaların geçilmesiyle oluştuğunu göstermektedir. Birçok Kur’an tefsirinde de “gün (yevm)” kelimesinin “uzun zaman dilimleri” anlamını taşıdığı ifade edilmiştir; yukarıdaki ayetler de bu anlamı tasdik etmektedir. Modern bilimsel bilgilerimizle Kur’an okuduğumuzda, “altı günde yaratılış”tan bahseden Kur’an ayetlerinin “altı devirde/aşamada yaratma”ya karşılık geldiğini; tefsirlerde daha önce ifade edilmiş bu anlamın, diğer yorumlardan daha kabul edilir olduğunu anlıyoruz. Sonuçta bilimsel-Kur’ani-teoloji farklı tefsirlerden seçim yapmamızda kullanılabilecek bir yöntemdir.

    3- Evrensel fenomenlerin en ilginçlerinden bir kısmı, bazı büyük yıldızların ömürlerinin sonunda Karadelik veya Pulsar (bir Nötron Yıldızı türü) gibi yapılara dönüşmelerinde açığa çıkar. İlk Pulsar 1967 yılında keşfedildi; Jocelyn Bell düzenli ve hızlı vuruşlar (pulses) formunda yayılan radyasyonu keşfedince, başta bunun uzaylıların yaydığı sinyaller olduğu zannedildi. Pulsarlar’ın sahip olduğu ilginç özellikler gerçekten de insan idrakini zorlayacak niteliktedir. Dünya’mızın 24 saatte kendi etrafında dönmesine karşılık bir Pulsar, bir saniyede kendi etrafında defalarca döner. Güneş’ten büyük yıldızlar Pulsar’a dönüştüklerinde, Dünya’daki bir şehir kadar bir büyüklüğe sıkışacak şekilde küçülürler. Pulsar’ın bir kaşık maddesi yüz milyonlarca ton ağırlığa denk gelmektedir. Pulsarlar ile ilgili bu ilginç bilgilere sahip olarak Kur’an’ı okuyan Mustafa Mlivo, şu ayetlerde işaret edilenin Pulsar olduğuna kanaat getirdi:

    1- Evren’e ve Tarık’a andolsun

    2- Tarığın ne olduğunu kavrayabilir misin?

    3- O delici yıldızdır.

    Mlivo, yukarıdaki ayette bahsedilen özelliklere en uygun gök cisminin Pulsar olduğunu, başka bilinen hiçbir gök cisminin bu özellikleri karşılamadığını söyler: Öncelikle “Tarık”, “vurmak” anlamına gelmektedir. (Yolcular yürürken ayaklarını yere “vurduğu” için bu kelime “yol” anlamında da kullanılır.) Gök cisimlerinde “vuruş yapmak” özelliğiyle ön plana “Pulsar” çıkar; nitekim bu gök cismi ismini, nabız atışı gibi düzenli vuruşlar (pulses) şeklinde algılanan radyasyon yaymasından almıştır. “Tarık” ile “Pulsar” arasında hem isimsel, hem de “Tarık” isminin ifade ettiği özelliğin “Pulsar”da bulunmasından kaynaklanan özelliksel bir paralellik vardır. “Pulsar” bir yıldız olup, üçüncü ayetteki yıldız olma özelliğini karşılar. Pulsarlar’ın yaydığı güçlü radyasyon ve X ışınları; üçüncü ayette geçen “delici” olma özelliğini de karşılar. Ayrıca gerçekten de Pulsarlar’ın sahip olduğu değindiğimiz özellikleri (dönüş hızı ve ağırlığı gibi), ikinci ayette dikkat çekildiği gibi, insan kavrayışını zorlamaktadır. Bence, Mlivo, modern bilimlerin bilgisi kullanılarak yapılan Kur’an yorumlamaları için iyi bir örnek sunmuştur. Elbette böyle yorumlar yaparken, bizim, hem Kur’an yorumlarımızın, hem de bilimsel bilgilerimizin hatalı olma ihtimalini hep göz önünde bulundurmalı ve bıkmadan sürekli kontroller gerçekleştirmeliyiz. Nitekim bu tarz yaklaşımlar, tarih boyunca tefsirlerde yakıştırılan farklı yorumları tekrar değerlendirmemize olanak sunarak; tefsirleri kontrol ve gözden geçirme faaliyetinde bize yardımcı olacaktır. Elbette yapılan yeni yorumlarımız ve gözden geçirmelerimiz de, aynı şekilde kontrol ve gözden geçirmelere tabi tutulmalıdır.

    …………………….

    Alıntılar alarak yayımladığım makalenin tamamı ve hatta devamı aşağıdaki linkte…

    http://www.canertaslaman.com/2011/10/kur%E2%80%99ani-bilimsel-teoloji-bilimsel-kur%E2%80%99ani-teoloji-ve-kur%E2%80%99ani-ahenksel-teoloji/

    • orion dedi ki:

      bu saydıkların madem kuranda var niye bu buluşları hep yahudi ve hristiyan bilim adamları buluyor atom mesela kuranda yok …kuranda çok şey var ama olmayan daha çok örnek mayalar. kuran hep mezopotamya kültüründen esinlenmiş anlatımlarda ve kıssalarda….mesela arapçanın kaynağı bellidir sümerlere kadar gidersin….orkun alfabesi milattan önce 5000 lere dayanır ve sağdan sola yazılır tek hece uslubü ile…türkler ve çinliler yazıyı biliyorken mısırlılar tablet yazısı kullanıyordu…mekadon iskenderide unutmayın mezepotamya tarihinde izleri büyüktür hindistana kadar babili yurt edinmiştir…bunlar hep islamdan önceki tarihlerdir ve avrupa medeniyet olarak çok daha ilerdeydi bilgiyede çok önem verirlerdi…mesela kurandaki çoğu bilgiler aslında yahudilerde mevcuttu ama bilgi herkese verilmiyordu dünyanın en büyük kütüphaneleri bağdat ve ikenderiyedeydi yanlış hatırlamıyorsam ama moğol baskınlarında talan edilmiş….zaten o yüzden yahudiler türkleri yecuc ve mecuc diye adlandırmışlardır…talancı topluluk diye…yahudilerin alfabedeki alef harfi arapçadaki elif harfidir hatta ibranice alfabenin yarısı ile okunuşu aynıdır arapça alfabenin..yazılış farklı ama okunuş aynı ayrıyeten latin alfabesindede bir el vardır..şurası bir kesinki yunanistan ve anadolun akdeniz ve ege kıyıları medeniyetken mekke köy bile değildi milattan önce bu tarihler….demek istediğim bundan 1400 asır önce bir insan okuma yazma bilmese bile kulağı ile belli bir yaşa kadar birçok şey duymuş olabilir duydukları şeyler ise hep mezopotamya tarihi ile alakalı kulaktan kulağa aktarılan hayat hikayeleri ve rivayetlerdir..son peygamberin mekke dışınada seyehatları malum bilinen birşey 40 yaşındada peygamberliğini ilan etti…dedemde okuma yazma bilmezdi ama geçmişi anlatmaya bir başladımı eskiden tv de yok radyoda dinle dinleyebildiğin kadar….hikaye çoktu:::::::::::evet bir mağma var ve volkanlardan dışarı saldığı gazlar atmoferi oluşturuyor ve o gazlar sayesinde suyun buharından var olan hava hidrojen artı oksizen yer çekiminede zemin hazırlıyor…yani ateş ve suyun yaptığı şeylere bak şekilden şekile girerek ve bize mekan olan toprak her yediğimiz rızkı temin ediyor şimdi ben giderde taştan yapılmış kabeyemi taparım diyesim geliyor toprağa secde et su ile temizlen güneşe sükret… hani cehennem ateştirya o iblis ateşten yaratılmış ve adem olan insana secde etmemişti yalanı varya bakın merkezde ateş mağma ve yine 11 gezegen ateş olan güneşin etrafında dönüyor…hepsini çekim alanına almış……bizler hepimiz ateşin özünden yaratılmış cinleriz madde boyutu halimiz insandır ve gelir geçeriz bu alemden insan olana kadar durmadan belkide kimbilir…yada dünya benzeri alemlere akıyoruz durmadan yeniden vucut bulmak için son denen bir olgu yok kıyamet yok….demeyinki bana şu an şu saat evrenin bir başka galaksisinde kainatında gaz katmatları yeni bir dünya var etmiyor….şimdiye kadar kaç dünya tükettik kimbilir

      • bilal dedi ki:

        ORİON ! ” ATOM KUR’AN DA YOK ….” DİYORSUN ! BAKALIM İDDİAN DOĞRUMU,YAL-
        NIŞ MI ? KUR’AN,1400 sene önce sadece atoma değil,atomdan daha küçük element-
        lere (elektron,nötron,proton vs.) de işaret ediyor.Konu ile ilgili sadece bir ayet buraya ya-
        zıyorum. Zaten kur’an’ın bir çok yerinde zerre (atom) diye ifade ediliyor. 1- SEBE’ SURE-
        Sİ 3.AYET: ”…..لايعزب عنه مثقال ذرة في السماوات ولا في الارض ولا اصغر من ذلك ولا اكبر الا في كتاب مبين ”
        ”….Göklerde ve yerde zerre (atom) miktarı hiç bir şey ondan (Allah’tan) gizli kalmaz.Bun-
        dan (atomdan) daha küçük ve daha büyüğü de şüphesiz,apaçık kitaptadır. Burada kur’an,
        ” ولا اصغر من ذلك ”..Atomdan daha küçüğü” ifadesiyle elektron,nötron,proton vs.ye işaret et-
        mektedir. 1932 yılına kadar bilim dünyasınca” atom bölünemez,parçalanamaz ve atomdan
        daha küçük bir element bulunamaz,”görüşü hakim idi. Taki,1932 yılında bilim adamı olan
        ” James CHADWİCK ” bu görüşün yalnış olduğunu,atomlardan daha küçük elementlerin
        de bulunduğunu bilim dünyasına kanıtlayıncaya kadar hep böyle devam etti. EVET:
        KUR’AN,1400 sene önce sadece zerre (atom) den değil,1932 yılına kadar bilinmeyen ve
        bilim adamlarınca varlığı kabul edilmeyen atomlardan, daha küçük elementlerden de söz
        etmiştir. 2- KUR’AN,1400 sene önce insanların uzaya gidebileceğine işaret ediyor.
        ANKEBUT SURSİ 22.AYET: ” وما انتم بمعجزين في الارض ولا في السماء الخ ”…Siz (ey insanlar! ) ne
        yeryüzünde,(dünya gezegeninde) ne de gökte (uzayda) Allah’ı aciz bırakamazsınız.” Burada,
        ” yeryüzünde de,gökte de….” ifadsi,insanoğlu yer yüzünde kaldığı,dolaşıp yürüdüğü gibi,
        uzayada gidip dolaşabileceğinin işareti vardır.2.ayet: Yusuf Suresi 105: وكاين من اية في السماوات
        وفي الارض يمرون عليها وهم عنها معرضون الخ ” Göklerde ve yerde Allah’ın nice belgeleri vardır ki,
        onlardan yüz çevirerek,üzerinden geçecekler. ” Arapçada ” يمرون ” fiili muzari’ olup,ayetin
        indiği zamandan sonrayı ifade ediyor.MESELA : مر ” fiili mazi olup geçti demek.” يمر ” fiili
        muzari’ olup,şu andan itibaren geçiyor,veya geçecek.demektir.” مرا ” mastar (kök) olup
        geçmek demektir. EVET. kur’an-ın indiği tarihten sonraki zamanlarda insanlar, uzaydaki
        Allah’ın belgeleri olan gök cisimleri üzerinden geçecekleri halde,yine söz konusu belge-
        leri,(gök cisimleri ) Allah’ın birer belgesi olarak nazari itabara almayacaklar,yüz çevirecek-
        ler. diye ifade edilmektedir. Konu ile ilgili 3.Ayet: İNŞİKAK SURESİ 16-19 : ” فلا اقسم بالشفق
        واليل وما وسق والقمر اذا اتسق لتركبن طبقا عن طبق ” Hayır ! Şafağa,geceye ve onda basan karan-
        lığa,dolunay olmuş aya yemin ederim ki,”لتركبن طبقا عن طبق ” katmandan katmana (uzayın
        katmanlarına) bineceksiniz. Her ne kadar meallerde,” haldan hale geçersiniz” diye ayetin
        çevirisi yapılmaışsa da,kur’an’ın metin ve lafızlarıyla uyuşmuyor. MESELA: Kur’an’ın her
        yerinde geçen ” طبق ” TABAK” kelimesi,göğün (uzay) katmanları (manyetik alanları) anla-
        mındadır. ÖRNEĞİN: 1-Mülk suresi 3.Ayet. ” الذي خلق سبع سماوات طباقا ”…O ki,birbiri ile uyumlu
        7 gök katmanı (manyatik alanı) yaratmıştır. 2- ” لتركبن ” Elbette ”Bineceksiniz ! ” ifedesi de
        bu anlamı güçlendiriyor.Çünkü söz konusu ayette ”haldan hale geçersiniz ” diye bir ifade
        yoktur. ” katmandan katmana bineceksiniz ” ifadesi vardır. ”haldan hale ”tamamen bir yo-
        rumdur.Kur’an’ın arapça metni ile uyuşmamaktadır. Şunu kesin bir dille ifade ediyo-
        rum ki, eski yorum ve meallere bağlı kalmadan arapçayı tam iyi bilen ve objektif davranan
        bir insan,(müslüman bile değilse) söz konusu ayeti incelediğinde,bu ayetin gök (uzay) katmanından söz ettiğini anlayacaktır. Konu ile ilgil 4.Ayet : Rahman suresi 33.Ayet:
        ” ………..” فا نفذوا لاتنفذون الا بسلطان ” Ey cin ve insan toplulukları ! Göklerin ve yerin çerçe-
        vesinden çıkıp gitmeye gücünüz yetiyorsa geçin.Ancak büyük bir güçle çıkıp gidebilir-
        siniz…. Ayetin bu son cümlesi, ” …ancak büyük bir güçle çıkabilirsiniz ” ifadesi, bugün-
        kü teknoloji ürünü olan maddi güç , araç ve gereçlerle çıkabilirsiniz anlamı vardır.
        Fakat Ankebut suresi 22.ayette belirtildiği gibi,yine insanlar Allah’ı aciz bırakamaz.
        (….ölüm vs.lerden…) kurtulamaz. EVET : 1400 sene önce yaşamış olan bir beşerin,
        (Hz.Muhammed’in ) bunları kendiliğinden söylemesi mümkün değildir. KUR’AN,evreni
        yaratan, geçmiş ve geleceği aynı şekilde bilen Yüce Allah’ın sözüdür. 5- Müslüman
        Bilim Adamlarının Bilime yaptıkları katkkılarını öğrenmek istiyorsan lütfen,GOOGLE.de
        ” Müslüman Bilim Adamlarının Bilinmeyen İlkleri ” Adlı adrese girip,bu konuda müslü-
        man Bilim Adamlarının Bilime katkılarını öğrenmeni tavsiye ederim. Her şeyi, yahudi
        ve hıristiyan bilim adamlarına mal etmek,bilim tarihini bilmemektir. Lütfen ! söz konusu
        adrese girip arıştırın ! EVET : KUR’AN’IN DAHA NİCE BİLİMSEL KOZMOLOJİK
        AYETLERİ VARDIR. Ancak bugün bunları yazabildim.Yüce Rabbim nasip ederse,za-
        manla onlara da değineceğim. Saygılar.

      • orion dedi ki:

        gök birdefa uzay değildir gökten kasıt yağmur bulutlarının çıktığı mesafe olabilir ewet bugün birçok müslüman bilim adamı sayabiliriz ama saydıkların dinden ziyade bilimi ön planda tuttukları için ve evrim tekamül tezini destekledikleri için hepsi birkenara yitildi… erzurumlu ibrahim hakkı hazretleri onun kitabi marifetnamesi amerikan üniversitelerinde okutuldu kaynak gösterildi…ama bilime yönelmiş olan alimleri din hep ikinci plana attı işlerine gelince iyi müslüman dediler gelmeyince kötü.. bunlar hep tekamüll evrimini savundukları için müslüman denilsede tekamül tezlerine sebeb reddedilmiş olanlardır çünkü tek kuranla yetinmediler ve bu müslümanlar açık yüreklilikle insanın maymundan hasıl olduğunu söyleyebildiler .. ..bilim tezlerini duyunca sözde gerçek müslümanlar onların kitaplarını tavsiye bile etmezler işlerine gelmeyen konular dine aykırı düşüyor diye ….zerre dedin bilime yön veren müslümanlık olmadığı için bugün hep yabancı lugatlarla bilim öğretiliyor proton nötron elektron gibi bunların türkçe karşılığı yok zerreden kasıt karıncada olabilir..eğer bilime sen yön verebilseydin dünya nötron proton elekron yerine senin bulduklarını telafuz ederdi…. ölüme çare yok dedin sen nasıl kuran okuyorsun lokman hekimdendemi haberin yok…mesela ben senden meariç dördün çevirisinide istedim yollamadın halen daha allahın bize elli bin yıllık mesafede olduğunu kabul ediyormusun sen ………gerçi deist düşünenlerde bu ayeti yanlış anlamışlar .ammavelakin onun gücü kudreti herşeyi çepeçevre kusatmışken ellibinyıllık mesafede neyin nesi…sen hep kuranı örnek gösteriyorsun…bak şimdi sana katmanların 7 kat olduğunu nasıl ispatlıyacağım iki ayakların üstündesin iki dizini koy yere dört iki ellerini koy yere altı alnını secdeye koy ettimi yedi..gök ve yer kaç katmanmış 7 diyor insan.. arzdan yani yer yüzünden mağmaya kadarda 7 sayarsın…. kimden yola çıktım kendimden ve insandan insan madde aleminden manaya yönelir…en azından deyiş dinleyin bunları bilmiyorsanız bile..özlem özdilden::::

        Kainatın Aynasıyım
        Mademki Ben Bir İnsanım
        Hakkın Varlık Deryasıyım
        Mademki Ben Bir İnsanım

        İnsan Hakta Hak İnsanda
        Ne Ararsan Var İnsanda
        Çok Marifet Var İnsanda
        Mademki Ben Bir İnsanım

        Tevratı Yazabilirim
        İncili Dizebilirim
        Kuranı Sezebilirim
        Madem Ki Ben Bir İnsanım

        Bunca Temenni Dilekler
        Vız Gelir Çarkı Felekler
        Bana Eğilsin Melekler
        Mademki Ben Bir İnsanım

        Daimiyim Harap Benim
        Ayaklara Turap Benim
        Aşk Ehline Şarap Benim
        Mademki Ben Bir İnsanım

        ..ibrahim hakkı darwinden önce yaşamıştır ve kendinden öncekiler gibi bilime yöneldiği için yok sayılıyorlar …
        aşağıdaki yazı alıntıdır islam alimleri ve evrim yazarsanız detaylı yazılar bulabilirsiniz google da::::::::
        İslam tarihinde bu konuda ilk görüş sahibi Cahiz’dir (ölümü Hicri 225). Göç ve çevreden dolayı hayvanların yaşantılarında meydana gelen değişikliklere işaret eden ilk hayvan bilimci idi. Cahiz’in bu nazariyesi ‘Safa Kardeşler’ (İhvan-ı Safa) denilen bir grup tarafından yayıldı. Ancak insanın kaynağıyla ilgili modern teoriyi her yönüyle anlatıp bize aktaran ilk Müslüman düşünür İbn-i Miskveyh (ölümü Hicri 421) idi.

        Evrim teorisinin kurucusu Darwin’den (1809-1882) yaklaşık bir asır önce Anadolu’da yaşamış olan Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri (1703-1772), canlı yaşamın tâbi olduğu “evrimi”, Marifetnâme isimli eserinde bakın nasıl anlatıyor…
        ( Dileğim, başlığım altında ‘fanatizm’ kokan tartışmaların yaşanmaması…
        Darwin’in, ‘İnsan maymundan gelmiştir’ şeklinde bir söylemi olmadığı halde, evrim teorisi denince aklına ‘maymun&insan’ ikileminden başka birşey gelmeyen kısıtlı ve yüzeysel bilgiye sahip ‘ Evrim teorisi mi , töbe haşa ! ‘ şeklinde yaklaşan arkadaşlar ile; ‘İslam’ ismiyle işaret edilmiş sistem ve düzeni OKUyamamış ( İkra! ), bu yüzden de ‘ilme’ dahil olamamış, İslam hakkındaki düşünceleri, toplumun sunduğu ‘müslümanlık’ şartlandırmaları ve birey müslümanlığında tıkalı kalan arkadaşlar lütfen uzak dursun…
        Buyrun asırlar öncesinden dillenen gerçek )
        “Hak Teala’nın emir ve tesiri ile felekler ve yıldızlar hareket edip, dört unsuru istihale (evrim) ile birbirine karıştırıp yoğurmuşlardır. Böylece, önce madenler, sonra bitkiler, daha sonra hayvanlar meydana gelmiştir. Hayvan kemalini bulduğunda insan zahir olmuştur. Bu bileşik cisimlerin dört mertebesi arasında yani maden, bitki, hayvan ve insan arasında aracı bileşik cisimler de vardır. Madenler ile bitkiler arasında vasıta ve geçit olan mercandır… Bitkiler ile hayvanlar arasında geçit hurma ağacıdır. Çünkü o bitki olmasına rağmen hayvan gibi erkeğine yakın olmadıkça (döllenme olmayıp) neticesi hurma olmaz. Hayvanlar ile insanlar arasında geçit olanların en açığı maymundur. Çünkü bütün organları, kıl ve kuyruğundan başka dışı ve içi insana benzer. Mercan, hurma ağacı ve maymun gibi maden, bitki, hayvan ve insan arasında geçit olanların varlıklarındaki hikmet, her birinin kendi mertebesi aşağısından son yükseklik derecesine ulaşması, varlıklardaki mertebelerin o silsile yoluyla tertip edilmesi ve insanlık mertebesinde nihayet bulmasıdır. Zamanın devretmesinin tamamlayıcısı ve cihan varlıklarının özü insanın var olmasıdır. Yedi yüksek babanın (felekler) ve dört aşağı ananın (anasır-ı erba’a) ve üç bileşik cisimlerin (mevalid-i selase) neticelerinin özü insan bedenidir. Belki iki cihandan sebep ve gaye, ancak hazret-i insandır…
        Bu şerefli vücudun yükselişinin başlangıcı madenler olmuştur. En önce kaygan çamurdur, sonra taş mertebelerine yükselmiştir, sonra kıymetli cevherler mertebesine vasıl olmuştur… o mertebeden de yükselerek tohumsuz biten bitkiler mertebesine varmıştır. Sonra tohum ile biten bitkiler mertebesine, oradan ağaç şeklini alıp hurma ağacına kadar varmıştır. Hurma mertebesinden hayvanların mertebelerine yükselip nice seneler o mertebede ömür sürmüştür. Oradan fiil ve şekil bakımından insana benzeyen yarı insan (nesnas) ve maymun mertebesini bulup daha da yükselerek insan şekline gelmiştir.” (Marifetname, Bedir Yayınevi, s.57-60)

        İbrahim Hakkı’dan önce Mevlana da tekámül nazariyesinden söz etmiştir. Şöyle der: ‘Maden ve taş ülkelerinde yaşadım! Sonra hayvanlarla yerde, havada ve deryalarda saatlerce dolaştım. Ve insanlık mertebesine yükseldim.’

        ….nesnas denen maymun türü farkındaysan kuranda nas suresi vardır ve hannas ta geçer insanlar demektir ..hindistan kültüründen ve asya kültüründen çok şey aldığınızı kabul edin …..yine kuranda maun suresi var maun hindistanda bir ağaç türüdür…

      • Syra dedi ki:

        Bilal,
        Dedem kızdığı zaman, sizde zerre kadar akıl yok derdi. Mübarek adam demekki aslında atoma işaret ediyormuşta anlamıyormuşuz. Bilal, ufkumuzu açıyorsun, süpersin… 🙂

      • orion dedi ki:

        syra deden kötüye kullanmasınlar diye zerrenin atom olduğunu açıklamamıştır : ))….
        sunu birkere deneyin size garanti veriyorum açık havada gündüz vakti havaya bakın sırt üstü yatarak boş boş gözünüzü dolaştırın sağa sola gözle gürünmez denen eloktron parcacıklarını göreceksiniz sayamıycağınız kadar….beyaz noktacıklar halinde sanki kar yağıyormuş gibi bir gözlem olacak….

  109. bilal dedi ki:

    ORİON BEY ! ”MEARİC SURESİNDE GEÇEN 50.000 SENELİK MESAFE ” NE DMEKTİR ?
    1- MEARİC SURESİ 1- 4.AYETLER: ” سأل سائل بعذاب واقع للكافرين ليس له دافع من الله ذي المعارج { مصاعد الملائكة وهي السماوات } تعرج الملائكة والروح اليه { الي مهبط امره من السماء } في يوم كان مقداره خمسين الف سسنة الخ
    ” Birısi, yükselme derecelerinin sahibi olan Allah katından inkarcılara olan ve hiç kimsenin savama-
    yacağı azabı istedi.” تعرج الملائكة والروح ” Melekler ve ruh (Cebrail ) ” اليه ” Oraya,( mearice,Allah’ın
    emrinin indiği yere,o derece ve mertebelere) miktarı elli bin sene olan bir günde yükselip çıkar. Tam
    arapça tefsirlerinden de alınan bu alıntıya göre, ” Melekler ve Cebrail, Allah’ın yanına değil,Allah’ın
    emrinin indiği mekana,mertebelere,derecelere (mearice) yükselirler. Zaten yüce Allah’ın maddi bir
    boyutu yoktur ki,onun kaldığı yer de olsun. Tekrar ediyorum,” تعرج اليه ” O mearice ( Onun emrinin
    indiği mekana melekler ve Cebrail yükselirler.) Allah’ın yanına yükselmeleri söz konusu değildir.Biz
    insanlar (kullar) ile Allah arasında nasılki bir mesafe varsa,meleklerin konumuna göre,Allah ile on-
    lar arasında da bir mesafe vardır. ” Demk ki,bizimle Allah arasındaki mesafe 50.000 senelik ışık
    hızı ile olan bir mesafe de değildir. Çünkü melekler,Allah’ın yanına değil,O,nun emirlerini aldıkları mekana yükselirler.Mufessirlere göre de o mekan semadır.Ama hangi sema ise,oda belli değildir.
    Böyle bir şey de bilemeyiz. Melekler ışınlardan yaratıldığına göre,hızları ışık hızıyla orantılı olabilir.
    Artık melekler ve Cebrail’in yükseldikleri ”Mearic” (emir aldıkları mekana) elli bin ışık yılı da diyebi-
    lirsiniz. 2- KUR’N’DA GEÇEN ” ELLİ BİN VEYA BİN SENE ” kelimeleri neyi ifade ediyor ? ” الله اعلم ” Şöyledir. ” HAREKET EDEN CİSMİN HIZINA GÖRE ZAMANIN FARKLILAŞMASINA İŞARET
    EDİYOR: EVET : KUR ‘AN ; EİNSTEİN’den 1300 sene önce ” Rölativite ” İzafiyet”kuramına işaret
    etmektedir. Bu izafiyet kuramına göre,zaman sabit bir ölçü değildir.Cismin hızına bağlı olarak uza-
    yıp kısalır. KUR’AN’ın; ” Bir günü 50.000 yıl ve yine ” Bir günü 1000 yıl” olarak farklı zaman birim-
    lerinden söz etmesi, Einstein’in 1905 ‘te ortaya attığı ve bugün bilimsel olarak kabul edilmiş olan
    ”İzafiyet Kuramına ” işarettir. Bu kuramı bir örnele açıklayalım: MESELA,ışık hızına yakın bir sür-
    atle giden bir uzay gemisini,dünyada ikizi bulunan birinin kullandığı varsayalım. 10 yıllık bir seyaha-
    te çıkıp dünyaya geri döndüğünde,uzay gemisini kullanan ikiz,dünyada kendisini bekleyen ikizinden
    daha genç olarak dünyaya ayak basacaktır. Uzay gemisini kullanan ikiz ışık hızına yakın bir süratle
    hareket ettiği için onun saatiyle 10 yıl, dünyadaki kardeşinin saatiyle 15-20 yıl fark olacaktır.
    EVET: 1400 sene önce yaşamış olan bir beşerin ( Hz.Muhammed’in) bu ayetleri kendiliğinden söy-lemesi asla mümkün değildir. KUR’AN; Ancak evreni yaratan,geçmiş ve geleceği bilen Yüce bir
    Yaratıcı’nın sözü olabilir. 3- Lokman Hakim’e atıfta bulunarak” ölüme çare vardır,” diye iddanı
    kanatlayan kur’an dan bir ayeti bana gösterir misin ? EVET: Yüce Allah,”ona hikmeti verdik, ” bu-
    yuruyor. Hikmet,ölüme çare değildir.O derin bir bilgidir.Allah,diğer peygamberlere de ”Nübüvvet ya-
    nında hikmeti de vermiştir. Ve hiç biri ölüme çare bulamamıştır.Çare olsaydı,önce Hekim LOKMAN,
    kendini ölümden kurtaracaktı. Eğer siz ölüme bir çare bulabilseniz,bütün insanlar adına sana son-
    suz şükranlarımı arz edeceğim.Ve biz insanlar sana sonsuza dek minnettar kalacağız. OK….!
    Yüce Rabbim izin verirse,diğer konulara başka zamanda değineceğiz. Saygılar.

    • orion dedi ki:

      sağolasın ağzına sağlık sayende bilgilenmişte oluyoruz:::ayrıyeten ateyleri tek tek okumakta insanın yanlış anlamasına vesile oluyor::::meariç için allahın emrinin indiği yer diyorsun yani meleklerin yükseldikleri yer…. allah için zaten mekan ve zaman kavramı yok…
      ibni abbas ve erzurumlu ibrahim hakkı hz leri ise meariç ateşin özüdür diyor…hatta cinlerin bu ateşten yaratıldığı ve meariç ve meariçe olarak işim aldıklarını söylüyorlar..sendende meleklerin yükseldiği yer olarak duydum meariç kelimesini oysa benim bildiğim güneşin özüdür meariç….ayrıyeten izafiyet teorisi dediğin konu uzaya giden ışık hızında hareket ederse daha az yaşlanacak olayına denemeden karar vermemek lazım….insan bünyesi standarttır uzaydada uyuma hissi duyacaktır insan belki dünyadaki ikizinden daha çok şeyi görme ve yaşama şansı bulacaktır hızlı hareket ettiği için ama insan uzayda daha farklı şartlar altında düyadaki ikizinden daha erken ömürde tüketebilir yerçekimsiz ortama sebeb…bazı asronotların boylarının uzadığını duymuştum yerçekimi olmadığı için….einstaynın izafiyet teoriside demode oldu şimdi daha farklı teorilerde atılıyor ortaya..hatta bana göre zaman diye birşey yoktur evrende zaman sadece madde yoğunlaştığı zaman varlığını hissetirir atomlarına bölünen her madde titreşimler halindedir. ve uzayda tireşimler halinde olan başı boş atom altı parçacıkları için zaman dilimi tayin etmek olası gözükmüyor…bugün bir rakamının önüne 6 milyar insan bir sıfır atsa hatta bu devir daym ederek döngü içinde tekrarlansa evrenin ne kadar geniş olduğuna dair kimse bir fikir edinemez…belki evrenlerden öte evrenler var…nebileyim işte belkide varlık hep vardı çünkü yokluktan birşey varolmaz…rahmetinin ve büyüklüğünün sınırları olmayan allah bu ucu bucağı olmayan koskoca evrende bizleri sırf cennet cehennem korkusuyla var etmesi aklıma pek uygun gelmiyor..şu kainatımız içinde koskoca günes sistemi ve dünya sahilde bir kum tanesi bile değil heleki biz hiçbirşeyiz kainat söyle dursun kaç kainat var bu evren içinde ve denildiği gibi birde paralel evrenler tezi doğru çıkarsa…işte şu sonuç çıkıyor 1000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000 bunun sonu gelmez her sıfır bir yıldız bir gezegen::::ayrıyeten dediğim gibi kuranda detay yoktur lokman içinde fazla detaya girilmemiş..ve hz süleyman içinde aynı şey geçerli hz davutun en küçük oğludur hz süleyman 11 veya 12 kardeşler ve tathtı hz süleyman çok zeki olduğu için babası davuttan devralmıştır…soru yarışmasını kazanarak…kuranda varmı bu konu yoktur sanırım

    • orion dedi ki:

      Birısi, yükselme derecelerinin sahibi olan Allah katından inkarcılara olan ve hiç kimsenin savama-
      yacağı azabı istedi

      Melekler ve ruh (Cebrail ) Oraya,( mearice,Allah’ın emrinin indiği yere,o derece ve mertebelere) miktarı elli bin sene olan bir günde yükselip çıkar. Tam arapça tefsirlerinden de alınan bu alıntıya göre, ” Melekler ve Cebrail, Allah’ın yanına değil,Allah’ın
      emrinin indiği mekana,mertebelere,derecelere (mearice) yükselirler. Zaten yüce Allah’ın maddi bir
      boyutu yoktur ki,onun kaldığı yer de olsun. Tekrar ediyorum, O mearice ( Onun emrinin
      indiği mekana melekler ve Cebrail yükselirler.) Allah’ın yanına yükselmeleri söz konusu değildir.

      yukarda ne diyor ayet birisinin o azabı istediğini ve meariç in güneşin yani ateşin özü olduğunu doğruluyor….azab ateş ile edilecek kurana göre lakin anlamadığım meariç dörtte ileyhinin anlamı ona demek —– ona yükselir burda tercüme hatasıda yok …neden oraya değilde ona yükselir ..çünkü o onun ona tabirleri kuranda sıkça kullanılmış ve kastettiği allah tır bunlardan…………….. çoğu yerde……birde hemen yanı başımızda güneş varken o azab neden 50000 bin senelik mesafede….meariç miraç kelimesinin çoğuluymuşda aynı zamanda….ama yükselişlerin sahibi yükselme sahibinin yolları olarak niye söylenmiş:::::birden dörde kadar O mearice ( Onun emrinin
      indiği mekana diye birşey yok::::::::::::::::: meariç 3 te ise arapça bilmememe rağmen çeviriyi ben yapayın sana 20 mealcide doğru çevirmemiş çünkü sendeki tefsirde meal değil insan katkılı tefsir meali yani kişilerin anlamasına göre değişkenlik gösteriyor:

      Minallâhi zîl meâric <<<<<< meariçin sahibi allahtan ….4 ise

      Ta'rucul melâiketu ver rûhu ileyhi fî yevmin kâne mikdaruhu hamsîne elfe senetin)
      yine ben çeviriyorum sana 4 dü

      melekler ve ruh miktarı ellibin sene olan günler içinde ona yükselir ::::::::::::burda fi geçmiş zaman ve yevmin günler çoğul kullanılmış……..ayetlerin sade hallerine bakıyorum birde meal ve tefsirlere bakıyorummmm siz anlamazsınız biz size anlatıyoruz der gibi tefsirciler milletle dalga geçiyor….zaten bir ile ikiyide yazmama gerek yok :::::::biri o azabı istemiş ve onu önleyecek bir güç yok denmiş:::::::::::::::::::::::::::::meariç miraç ise miraç bir yer yüksek makam ama niye oraya denmemişte ileyhi ona denmiş..garip ::::sen miraç kelimesinden yola çıkarak allahın emirlerinin indiği yer diyorsun hani orada peygamberle allah arasında elli vakit namazın beşe düşürüldüğü yer değilmi gerçi peygamber allahı gördümü görmedimide tartışma konusuydu…..yani cebrail son peygamberi emir aldığı yere kadar götürmüş miraça madem madde boyutlu birşey değil allah oraya kadar çıkmasına ne gerek vardı son peygamberin….yani felsefeye kaçıpta dini alaya aldığımı düşünme ama düşünmüyorum desem yalan olur aslı nedir bu işin … meariç 1 de bir zat allahtan gelecek olan azabı istiyor miraç ve meariç azab yeri değilse melekler ve ruh ona miktarı ellibin yıl olan günler içinde ona yükselir ….ama insan hesabı veya dünya hesabı da yapılmamış ayetlerde……. ve dörtde taruc fiili kullanılıyor :::::3 te neden meariç kullanılıyor yükselme konusunda miracın çoğuluymuş…….taruc veya meariç ikiside yükselmek fiili olarak kullanılmış ama azab varsa bence meariç ateşin özü olabilir daha mantıklı:::::mealere baktığın zaman dünya hesabı ile sizce hesabı ellibin sene diye yazıyorlar ama asıl orjinlerinde bunlar yok sonra tefsir giriyor devreye millet kafasına göre yorumlamaya başlıyor ayetleri:::::milletedede deniyorki siz anlamazsınız çeviriden ötürü falan oluyor filan oluyor…..

  110. mervece dedi ki:

    bunların hiç birisi çelişki değil… önyargısız olarak araştıran bilir ki bunların hepsinin bir cevabı var… çoğuda arapça bilgisi olunmadığı için yapılan yanlış anlam vermelerden kaynaklanmış… ayrıca 17 madde de sizin bahsettiğiniz gibi kuran “Ancak Kur’an anlaşılmaz bir yığın ayetle ve kavramla doludur. Anlaşılabilmesi için eski Kureyş Arapçasının, hadislerin, peygamberin ayrıntılı hayatının, dönem tarihinin iyi bilinmesi gerekir. Orucun kaç gün olduğu, namazın kaç vakit olduğu bile açıkça belirtilmemiştir.” ise, siz ANLAMADIĞINIZI kabul ettiğiniz Kuran dan bu sonuçlara nasıl ulaşabildiniz?
    siz, kendinizinde söylediği şeyleri doğru kaynakları araştırmadan, kelimelerin doğru anlamını bilmeden hükümler çıkarmışsınız… buda sizi dini bilen birisi için komik duruma düşürmüş…
    belki bu video size biraz yardımcı olur… tabi ki ön yargılı değil iseniz… http://www.youtube.com/watch?v=qQLwmGYGKPw&feature=fvsr

    • mervece dedi ki:

      ayrıca “Orucun kaç gün olduğu, namazın kaç vakit olduğu bile açıkça belirtilmemiştir” diyorsunuz… kuranı anlamadığınız buradan da belli… namaz, oruç peygamber efendimzle başlayan ibadetler değilki…islamiyet öncesi çıplak tavaf yapıldığını sizde söylüyorsunuz…. neden… hiç peygamber efendimize “namazı nasıl kılacağız ” diye soran biri var mı? yok…çünkü ibrahim as. dan gelen bir din var.. ama incil gibi tahrip edilmiş… Zaten bilinen ibadetlerin kuran neden anlatsın ki…
      benimde yazılarımı yayımladığım bir sitem var, daha öncede belirtmştim. mervece.com… burada ateist ve deist kişileri incitmemeye özellikle dikkat ediyorum… sizden de aynı nezaketi göstermenizi rica ediyorum…
      işte namazın daha önceki ümmetler de de olduğu ile ilgili ayetler.

      İbrahim as.
      “Ey Rabbimiz! Ben çocuklarımdan bir kısmını senin Beyt-i Haram’ın (Kâbe) yanında, ekin bitmez bir vâdiye yerleştirdim. Rabbimiz! Namazı dosdoğru kılsınlar diye (böyle yaptım). Artık sen de insanlardan bir kısmının gönüllerini onlara meylettir ve onları bazı meyvelerle rızıklandır ki şükretsinler!”
      “Ey Rabbim! beni ve soyumdan gelecekleri, namazı dosdoğru kılanlar eyle! Ey Rabbimiz! Duâmı kabul et!”(İbrahim, 14/37 ve 40).
      İbrahim, Lut, İshak ve Yakub peygamberlerle ilgili şöyle buyruluyor:
      “Onları, emirlerimiz doğrultusunda insanlara doğru yolu gösteren önderler yaptık ve onlara, hayırlı işler yapmayı, namazı dosdoğru kılmayı, zekâtı vermeyi vahyettik. Onlar, yalnız bize ibâdet eden kullardı.”(Enbiya, 21/73).
      “İsmail ailesine ve çevresine namazı ve zekâtı emrederdi. Rabbi katında hoşnutluk kazanmış bir kimseydi.”(Meryem, 19/55).
      Hz. Lokman
      “Yavrucuğum, namazını kıl, iyiliği emret ve kötülükten sakındır.”(Lokman, 31/17).
      “Onlar dediler ki: “Ey Şuâyb! Atalarımızın taptığı şeyleri (putları) bırakmamızı, yahut mallarımızda dilediğimizi yapmaktan vazgeçmemizi, sana namazın mı emrediyor? Gerçekten sen çok yumuşak huylu çok akıllısın.”(Hud, 11/87).
      “Musa ve kardeşine: “Kavminiz için Mısır’da evler hazırlayın. Evlerinizi namaz kılınacak yerler yapınız. Namazı dosdoğru kılın.” Ayrıca Musa’ya: “Müminleri müjdele!” diye vahyettik.”(Yunus, 10/87).
      “Ey İsrailoğulları!… Namazı dosdoğru kılın, zekâtı verin ve rükua gidenlerle birlikte rükua varın.”(Bakara, 2/40-43).
      “Ey Meryem! Rabbine gönülden ibâdet et! Secdeye kapan ve rükû’ edenlerle beraber rükû’ et!”(Al-i İmran, 3/43).
      “İsa, şöyle dedi: “Şüphesiz ben Allah’ın kuluyum, o bana kitabı (İncil’i) verdi ve beni peygamber yaptı. Nerede olursam olayım o beni mübârek kıldı. Hayatta bulunduğum müddetçe bana namazı ve zekâtı emretti.”(Meryem, 19/30-31).
      (http://www.sorularlaislamiyet.com/article/14763/namazin-peygambelerden-bugune-gelisi-diger-peygamberler-ve-ummetleri-de-namaz-kilar-miydi.html

      • orion dedi ki:

        islam öncesi taaf herkesin yine kabeyi kutsal sayıp kendi putlarını kabenin içine ve etrafına koymaları ve ilahlaştırıp senelik ziyaret etmeleriyle alakalı altında yine ticari amaç var mekkeliler için ve yemenden bile ziyaret edenler oluyormuş islam öncesi kabeyi…ozamanda kabenin kutsal ve allahın evi olduğuna inandırmışlar…arap yarım adası ve mısır harici hiçbiryerde peygamberlik teziyle ortaya çıkan başka bir topluluk yok…yani insanlık sanki tek bu bölgelerdeymiş gibi peygamber silsilesi hep birbirine uzaktan akraba abrahamın karısı sara çocuk doğuramayınca kuma olarak haceri alır ibrahime.. hacerden ismail olur ve onları çöl ortasında bırakır sarada çocuk doğurmuş ama bu bırakma işi sara çocuk doğurduktan sonra kıskançlık olmasın diyemi bilemem ama hacerin çok zorluk çektiği muhakkak ismail susuz kaldığında bir sağa bir sola kosturması su bulmak için hacıların tatbik ettiği şey…hac vazifesinde…..israiloğulları neden sünnet olur firavun onların köle olduğunun anlaşılması içinmi yaptırmıştır…..yani allah diyoruz hac vazifesinde bile insani geleneklerle ibadet şekilleri mevcut mesela hacerül esved taşını öpmeye çalışmak….

        sitene göz atmaya çalışırım ama bugün değil benim işim ne deistlik nede dinleri savunmak bu önyargısız olduğumun en büyük kanıtıdır…..daha evveliyatımda böle sitelere denk gelmiş olsaydım direkt kuranı ve islamı savunuyor olacaktım ama ben orta yollu olmayı kendi irademle şeçtim……gerçekten önyargı insanı bilmediği konularda bile haklı çıkmaya çalışmaktan başka biryere götürmez….iman etmek basit olan şey çünkü düşününden çok iman eden var düşünmekse farklı bir konudur….aslında çoğu kişiyede cevap vermek istememe rağmen klavyede yavaş olduğum için bir konu üzerinde beynimdeki düşüncelerde kopukluklar oluşuyor ve tam olarak bildiklerimi aktaramıyorum ve yazıya dökemiyorum….benim için büyük bir sorun

  111. mervece dedi ki:

    öncelikle bu sitede yazdığım yorumlar kimi zaman neden arada çıkıyor anlayabilmiş değilim?
    ORION bey; sizin sorularınıza cvap vermek gerekirse öncelikle sitemden islamda cariyelik, ve burada da savaşla ilgili konuyu okumanızı rica edeceğim… diğer dinlerl ilgili mevzuda bu sitede yayınlamış olduğum başka bir videoyu izlemenizi (sitemde de ilk sayfa da şuanda) izlemenizi rica edeceğim… hakikaten doğruları öğrenmekse niyetiniz ve ön uyargılı değil iseniz sizde değişikliklere sebep olacağına garanti ediyorum… bu kadar da iddialıyım… çünkü hiç bir kalp mühürlenmemiştir… ölüm anına kadar “rahmete” bütün alpler açıktır… yoksa Allah neden firavuna bile peygamber göndersin ki? kader olayının yanlış anlaşılmasının bir sonucu… dediğim gibi siz dediklerimi izleyin… yoksa vereceğim cevapları anlayamazsınız… sitemi vurgulamam sizi rahatsız etmesin… satacak değilim… çok şükür ihtiyacımda yok… sitede sadece adım belli.. diğer hiçbir bilgim yok… ne faceboo ne twitter hesabım var… amacım sadece bilgilerimi paylaşmak… herhangi bir şey satmıyorum… yanlış anlaşılmalara sebep vermemesi için belirtmek istedim…
    mervece.com.. yazımı ve videoyu izleyin… o zaman bütün sorularınıza zaten cevap bulacaksınız… ama gene anlamaz iseniz, anlamadığınız noktaları belirtin… bu sefer sizi daha da şaşırtacak başka bilgileri paylaşayım…

    • orion dedi ki:

      siteni buldum…ama deist düşünenlerin felsefe ile çok güzel düşünceleri var yani benim aradığım fikirlerin üstünlüğü ve dinlerin birbirlerine olan üstünlüğü değil videonun birine baktın senin desitlerde çok video var…..bu dinlerin insan ürünümü yoksa gerçekten yaradanın insanlara sözümü olduğuydu….sana bi hikaye yolluyayım felsefe üzerine..birde hayatın anlamı vardı bulursam onuda yollarım.

      Çocukluklarından beri birbirlerini tanıyan, biri fizik, biri kimya, biri biyoloji profesörü üç arkadaş, kamp kurmaya karar vermişler. Böylece bol bol konuşmaya ve tartışmaya vakit bulmayı amaçlıyorlarmış.
      Haftasonu gelip çatınca, anlaştıkları gibi şehir dışındaki geniş bir ormana gidip kamp kurmuşlar. Sonra, hava kararmadan şöyle bir yürüyüş amacıyla dolaşmaya çıkmışlar. Konuşmaya daldıkları için de çok uzaklaşmışlar. Dönmeye karar vermişler; ama bir türlü kamp kurdukları yeri bulamamışlar. Hava da iyice karamaya ve soğumaya başlamış. Umutsuzca oradan oraya orman içinde yürürken, bir kulübeye rastlamışlar. Hemen kapısını çalmışlar, orta yaşlı bir adam açmış kapıyı. Başlarına gelenleri anlatmış bizim profesörler, adam da onları içeri almış, sıcak bir şeyler içsinler, içleri ısınsın diye. Adam kulübenin diğer odasına doğru gözden kaybolmuş. Üç profesör oturma odası gibi gözüken büyük alana girmişler. Köşede duran büyük koltuğa yan yana oturmuşlar.
      Odadaki her şey sıradanmış, bir şey hariç: Soba.
      Soba, olması gerektiği gibi odanın ortasında duruyor, hemen üstünde, dumanı dışarıya veren boru, hiç kıvrılmadan doğruca tavandaki bir delikten de dışarı çıkıyormuş. Garip olan, sobanın yerden bir metre kadar yukarıda, oraya sonradan konduğu belli olan birkaç taşın üzerinde duruyor olmasıymış. Uzun süre bunu inceleyen fizik profesörü, “İlginç!” demiş yüksek sesle, sıcaktan uyuklamaya başlayan diğer iki arkadaşını sıçratarak.
      “Ne o ilginç olan?” demiş biyoloji profesörü.
      “Baksana şuraya,” diye devam etmiş düşünceli bir şekilde, arkadaşına sobayı göstererek. “Soba neredeyse bir metre kadar yerden yukarıda duruyor.”
      “Eee?” demiş kimya profesörü. “Ne olmuş yani?” Pek ilgilenmiş gibi gözükmüş.
      “Sence neden?” diye sormuş fizik profesörü.
      Bir an öylece arkadaşına bakmış biyoloji profesörü, ardından çenesindeki kısa sakallarını sıvazlayarak sobaya bakmış. “Evin altındaki değişik formlarda yaşayan organizmaların, birbirleriyle olan ‘mutualist’ yaşamınının dengesini fazla ısıyla bozmamak için, sobayı öyle yukarı koymuş,” demiş bir iki dakika sonra.
      “Hmm,” demiş fizik profesörü. “Bence, sobayı bu şekilde yukarı koyarak, ısının farklı yerlere farklı dalgalarla yayılmasını sağlamış, böylece ısının düzenli dağılmasını sağlamış.”
      “Elbette, bu olabilir,” diye tartışmaya katılmış kimya profesörü. “Ama bence bunun nedeni daha farklı. Sobayı böyle yukarıya koyarak, ısı ‘konveksiyonu’ sağlamış.
      Üç profesör başlamışlar ateşli bir tartışmaya. Yüzlerce fikir üretmişler, her seferinde biraz daha ileri gidip, daha değişik çözümler getirmişler bu sobanın konumuna.
      Aradan on dakika kadar geçmiş, tartışmanın doruk noktasına ulaştığı bir anda, elinde bir tepsi, tepsi üzerinde üç tane dumanı tüten bardakla, ev sahibi içeri girmiş. Onun girdiğini gören fizik profesörü, hemen ayağa fırlamış.
      “Söyle bana dostum!” diye bağırmış. “Sobayı yerden bu kadar yukarı koymanın nedeni…” Başlamış kendi ürettiği fikirleri bir bir adama söylemeye. Daha bitiremeden, biyoloji profesörü fırlamış ayağa. “Hayır hayır, onlar değil bunun nedeni. Esas …” O da başlamış şaşkınlıkla profesörlere bakan adama kendi fikirlerini anlatmaya. Derken kimya profesörü de aralarına katılmış.
      Yaklaşık beş dakika sonra, “Eee dostum, bir cevap ver. Hangimiz haklı?” demiş fizikçi olan merak içinde. Üç arkadaş da merakla adama bakmaya başlamış.
      Adam bir süre, tek kaşı kalkık öylece diğerlerine bakmış.
      “Doğrusunu söylemek gerekirse,” demiş bir süre sonra. “Dediklerinizden hiçbir şey anlamadım, ama sobanın neden öyle yukarıda durduğunu merak ediyorsanız…” Bir an durmuş ve sonra devam etmiş. “Boru kısa gelmişti de…”

      burdan çıkan sonuç felsefeden ve bilimden anlamıyan bir insanın cevabı en doğru şekilde sade olarak vermesiydi….müslümanım demekle müslüman olunmuyor biri bir diğerinin hakkında senin kalbin mühürlüdür gibi bir laf söylerse alçak gönüllü olki toprağa yalaştıkça hakkın huzurunda olduğunu unutmazsın….ve şu toprak ayaklar altında olan toprak her her yediğin nimetin rahmi ve anasıdır….her ne kadar horlansada insan elinden senden nimetini esirgemez….bütün güzel duygular alçak gönüllülükten gelir başı kaf dağı gibi yüce olanlardan değil..adem olan insan kendi ile çatışma halindedir…ilahları değil kendini tanıma aşamasındadır ya kendini tanıyacak yada nefsiyle çatışacak…nefis en büyük puttur hak yolunda hak ise sıfattır insanı doğru yoldan ayırmayacak olan sıfat……bir yanım ateşten yaratılmış bir diğer yanım sudan hak olan topraktan ayrılma….belki iki cihandan kasıt insandır…..insan olabilme vasfı

    • bilal dedi ki:

      Orion ! Diyorsun ki,” Arap yarım adası ve Mısır harıcı hiç bir yerde peygamberlik teziyle
      ortaya çıkan başka bir topluluk yok…… Buna tez demen de, senin bir saçmalığındır.
      ”Lokman HEKİM, ölüme çara bulmuştur ve ölüme çare vardır” diyen sizin gibi birine ne diyelim !
      1- Bakalım; Peygamberleri ve Allah’tan getirdkleri Hak davalarını anlatan kur’an, bu konuda ne diyor ? FATIR SURESİ 24.AYET: ” انا ارسلناك بالحق بشيرا ونذيرا
      وان من أمة الا خلا فيها نذير الخ ” Biz seni müjdeleyici ve uyarıcı olarak hak ile gönderdik.Her
      millet için mutlaka bir uyarıcı (peygamber) bulunmuştur.” YUNUS SURESİ 47.AYET :
      ” ولكل امة رسول الخ ” Her ümmet için (gönderilen bir elçi ) vardır..” Bu ayetlere göre, dünyanın her yerinde yaşamış olan bütün insan toplumlarına elçiler gönderilmiştir. Sadece arap
      yarım adasına değil. NİSA SURESİ 164.AYET: ” ورسلا قد قصصناهم عليك ورسلا لم نقصصهم عليك الخ
      ” (Resulüm ! ) Bir kısım elçileri sana daha önce ( bu ayetin nüzülünden önce) anlattık,bir
      kısmını ise sana anlatmadık. EVET: Kur’an-ı Kerimde sadece 25 peygamberin isimi ve hak
      davaları geçiyor. Daha nice peygamberler varki,kur’an onlardan bahsetmemiştir.Kur’an da,
      kendilerinden söz edilen veya edilmeyen peygamberlerin dünyanın diğer bölgelerine gön-
      rilmediklerine dair bir delil ve kanıt var mı ? Kim bunu iddia edebilir.? Böyle bir İddia varsa,
      müddei iddiasını kanıtlamak durumundadır.Yoksa yalancı ve müfteri olur. Çünkü Kur’an’a
      göre, her topluma peygamberler gönderilmiştir.Ama kur’an,bir çoğunun tevhid mücadele-
      sinin anlatmamıştır. 2- Yine bakıyoruz ki,Kur’an-ı Kerim’de ismi geçen bir çok peygamber
      ismi arapça bir isim değildir.Bunların isimlerini araştırırsanız böyle olduğunu görürsünüz.
      Yine Kur’an’ı Kerim İBRAHİM SURESİ 4.Ayette baktığımız zaman,yüce Allah her peygam-
      beri kavminin diliyle gönderdiğini görüyoruz. ”وما ارسلنا من رسول الا بلسان قومه ليبين لهم الخ
      ” ( Emirlerimizi ) onlara iyice açıklasın diye her elçiyi kavminin diliyle gönderdik.. Bu da
      gösteriyor ki,gönderilen her elçi arap olmadığı gibi,sadece arap yarım adasına da gön-
      derilmemişlerdir. Yüce Allah her yere ve topluma elçi göndermiştir. Fetret devri geçire-renler veya tebliğ almayanlar kıyamet gününde zaten sorumlu tutulmayacaklar. EVET:
      Hz.Muhammed’in risaleti son ve evrensel olduğundan,elbette son ilahi evrensel mesaj da,
      dünya dillerinden bir dille gelecektir.O’da arapça dili uygun görülmüştür. Bunu yadırga- yanlar,ırkçi ve köhne bir zihniyeten kendini kurtaramamıştır. SEBE’ SURESİ 28.AYET:
      ” وما ارسلناك الا كافة للناس بشيرا ونذيرا الخ ” Biz, ancak seni bütün insanlara müjdeleyici ve uya-
      rıcı olarak gönderdik.” ayetiyle Hz.Muhammed, bütün insanlara Allah tarafından evrensel
      bir din ve risaletle gönderildiği belirtilmektedir. EVET: Kur’an; peygamberlerin hak dava ve
      mücadelelerini bize anlatıyor.Peygamberlerin ırk ve milliyetleri önemli değil,önemli olan in-
      sanlığın huzur ve mutluluğu için Yüce Allah’tan getirdikleri hakikat mesajlarıdır. ÖZET
      OLARAK,PEYGAMBERLER SADECE ARAP YARIM ADASINA GÖNDERİLMİŞTİR İDDİ-
      ASININ ASLI VE ESASI YOKTUR.BÖYLE BİR DÜŞÜNCEYİ KUR’AN REDDETMEKTE-
      DİR: BÖYLE BİR İDDİA YALAN VE İFTİRADAN BAŞKASI DEĞİLDİR. 3- Önceki yazında,
      ”Yevm” kelimesine ,günler (çuğul ) ifadesini kullanman da yalnıştır. ”Yevm” müfret olup,
      gün demektir. Çoğulu ” Eyyam ” gelir. 4- ”Tarucu ” fiili muzari’ olup,yükselirler demektir.
      ” Mearic ” ise fiil değil,ismi mekandır. ” Mearic” meleklerin emir almaları için yükseldikleri mekanlardır. Allah’ın yanı değil. Arapçayı bilmediğin için bu kelimeleri çok-
      karıştırıyorsun. ” تعرج اليه ” Melek ve ruh oraya yükselirler. ( Ona yükselirler.) ifadesi
      arapça dil gramerine aykırıdır. Bir zamirden önce, iki isim geçerse,cümlenin siyakına
      göre zamir hangisine yakınsa,ona raci’olur. MESELA:Ayette geçen ”Allah” kelimesi de
      bir isimdir. ” Mearic’te” ismi mekandır. Çıkılan mekanlar demektir. Ve ayette”Zil Mea-
      rici kelimesi ” اليه ” İleyhi deki zamire daha yakındır.O zaman, ”İleyhi ” deki zamir, ken-
      disine yakın olan isme ”Mearce” raci’tir. ” Yanı oraya yükselirler ” Ben arapça bilen bi-
      ri olarak böyle anlıyorum.Bir çok ”Tefsirler de ” bu şekilde söylüyor. Diyanet eski iş.,
      Diyanet vakfı,Ömer nasuhi BİLMEN,Celal YILDIRIM,Ali Fikri YAVUZ,Adem UĞUR,
      Bekir SADAK,Ömer ÖNGÜT ve A.Baki GÜLPINAR gibi kur’an çevirisini yapanlar da
      aynen böyle söylüyorlar. 4- Bi de diyorsun ki,mademki Allah’ın maddi boyutu ve yeri
      yoktur,Neden Hz.Muhammed Miraca çıkmıştır ? Onun çıkışı Allah’ın zatını görmek
      için değil,zaten kimse maddi gözü ile Allah’ı göremezki ! Çıkış Sebebini bizzat olayı
      anlatan kur’an dan öğrenelim. Tabi ki ”İsra ve mirac ” birbiri ile bağlantılıdır. İSRA SU-
      RESİ AYET 1: ”……….. لنريه من اياتنا الخ ……….” Bir gece, kendisine ayetlerimiziden bir kıs-
      mını gösterelim diye kulunu …………….” İsara ve mirac da, Yüce Alalh,Hz.Muhammed’e
      bir kısım ayetlerini göstermek için bu yolculuğu ona gerçekleştiriyor. O ayetler nelerdir ?
      Melekeler alemi,ruh alemi,ahiret alemi ,temsili cennet ve cehennemi,Allah’ın kudret ve
      azameti,peygamberlerin ervahları ile buluşma vb…..İşte bunlar için, bu olay gerçekleş- tirilmiştir. Yüce Allah.bunların içinde değil,O,bunların yaratıcısıdır. bunların dışındadır.
      Saygılar.

      • orion dedi ki:

        ya bilal artık sana cevap veresim gelmiyor.başı okuyunca stop dedim zaten boş zamanım olursa okurum yazını..kısa olarakta
        madem her ümmete gelmiş say isimleri
        zülkarney dışında….. mısır arap yarım adası mezepotamya dışından bir tane sayamıyacaksın asyadan bana bir tane isim say avrupadan bana bir tane isim oku……..büyüksün düyeceğim sana ben burda kuran yoktur demiyorum..kuran var lakin hep o civarda ki olaylardan kıssa verilmiş .
        türkleri kim gog ve magog diye lanse etti yahudiler kuranda ondan arakladağı bilgileri yecüc mecüc diye zülkarneyn ayetlerinde geçiyor…..yahudilerde gog ve magog kurandaki yecüc mecüc kavmi yecüc çinlilerden ufak tefek insanlar mecüc ise moğollar ve bunlardan kastedilen türklerdir….yahudilerin tevratında zülkarneynde herkimse araya set çeken şahış…

        zülkarneyn dışında bana bir tane isim say zaten yahudilere gelen peygamberler silsilesi birbirine alayı akraba ibrahimden sonra ..hatta son peygamberin dedesi ismail hz ibrahimin oğlu.
        kuran her ümmete peygamber yolladık diyor sen bana bir tane örnek göster sana saydıklarımın dışında…….ve mısır arap yarım adası ve ırak suriye o bölgler olmasın…ibrahim zaten nemrudun zulmünden kaçmıştır……eğer bir ara yazını okursam cevaplarım…..biz şaçmayız bir sen doğrusun daha lafa girerken bile haklıymısın gibi bir edan var .. tez nedir kardeşim iddaa değilmi o zamanda bile kendisinin peygamber olduğunu iddaaa ettiğinde bu da öncekilerin masalları denilmemişmi inanmayanlar için şimdi ben peygaberim desem kim inanır…kendi amcası bile inanmama hürriyetini kullanmış….arkadaş colombiya nere arap yarım adası nere mayaların tarihine baksan üç islam tarihi eder birtane vatandaş geçmişte peygamberlik iddaasında bulunmamış hep hz ibrahim soyu ve kim olduğu bilinmeyen zülkarneyn…ha şu var konfüçyus mesela çok büyük düşünür sözleride osuruktan sözler değil..ama ben peygamberim dememiş…kuranda detay yoktur dedim sen yine lokman hekim diyorsun..böyle zatlara değinmiş kuran ama detay yok hayatları hakkında……………….insanları aldatmam arkadaş ben cin kelimesinin çoğul kullanımı can ….hacı bektasi veli ne diyor gelin canlar bir olalım….cinleri insandan ayrı görmüyor….oysa bilmeyenler cinleri insandan ayrı birşey zannediyor… alevide değilim hatta bazı aleviler gibi insanın tanrılaştırılmasınada karşıyım…sen miraç nedir biliyormusun adem ile temeli atılan bu dinin ibrahim ile gençliğini yaşayıp son peygamber ile aklıselim olup son bulmasıdır…yani insanın nizamı yönden kural koyabilme yeteneğinin ortaya çıkması….kuranın mucize olduğuna inanıyorum artık herkelimeyi cümle içinde el çabukluğu ve ilizyonla veya birden fazla anlam vererek kapatabiliyorsunuz dedim ya ben arapça bilmiyorum 20 mealciye git söyle onları bana değil hatta ben deist sitelerin hep kuranın hizmetinde olanların açtığını düşünüyorum milletin sayesinde kurandaki açıkları kapatıyorsunuz belkide bu şekilde …hepiniz bir yol tutturmuş gidiyosunuz …madem bu kadar çok biliyorsunuz o mealcilere kim izin veriyor diyanet değilmii….

  112. mervece dedi ki:

    buda nında bir peygamber olduğu, ama daha sonradan yahudilik ve hristiyanlık gibi çarpıtıldığı söyleniyor.. zaten budist rahiplerin ibadet hareketlerine baktığınızda namaza benzediğiniz görürsünüz… tespih, zikir, öğretiler…bunların hepsi bir kaynaktan çıkmadır ama ne yazık ki sonradan çarpıtılmıştır..
    orıon, sana dediğim videoyu izlesen aslında bütün sorularına cevap bulacaksın ama sanırım izleyince İMANA gelmekten korkuyorsun…

    • orion dedi ki:

      parayla imanın kimde olduğu belli olmaz…sen benim ilk yazılarımı bile anlayarak okumamıssın meariçten kasıt yıldızlarda olabilir güneş veya güneşten daha büyük güneşler de öyle cehennem tellallığı yapıyorsunuz etimiz ne butumuz ne alsana ahmet hulisiden http://galaxia.blogcu.com/cehennem-gunes-mi/4165050…..kuranı okuyupta hep farklılaşma gösteren insanlar….siz zaten el ilahınızın yerine kitaptan yola çıkarak hüküm veriyorsunuz size göre inanmayanların kalpleri mühürlü …ama ateistte aşık olabiliyor ve sevgiye inanıp iman edebiliyor iman nedir inanmak değilmi ama namaz kılmıyorsan inanmıs sayılmıyoruz size göre……

      bir haftadır hastayım gribal enfeksiyon o yüzden şu an bir an evvel iyileşmeye bakıyorum..
      askeriyede bile şu tartışma vardı niye allaha değilde tanrımıza hamd olsun diyoruz…………ikisinide deme söyle de:::::::::::::devletimize hamd olsun milletimiz var olsun …afiyet olsun bitti….devlet halkın malıdır toplum devletin aynasıdır…insanları robotlaştırmak zorunda değilsiniz ..yazılacak çok sey var ama gereksiz toplumun bilgi kapasitesi arttıkça ve uzay devri başladığında bu dinlerin hepsi rafa kalkmış olacak…..insan kendisindeki büyüklüğün farkına varacak hayatın bir ömür yat kalk alnını secdeye koy olmadığını anlayacak insanlık aslında bütün bu sorunları sosyal dengenin bozukluğundan ötürü olduğunu kavrayacak…

      • bilal dedi ki:

        Orion Bey ! Önce geçmiş olsun diyorum. 1- ” KALPLERİN MÜHÜRLENMESİ KONUSUNA
        DEĞİNELİM ;Bi kere şunu sana hatırlatmak istiyorum;Kur’an’ı Kerim’in tam arapça orjinal
        metninin doğru manasını size açıklamak istediğimizde buna değil,yalnış yorum ve mealle-
        re inanıyorsunuz. Lütfen! Tam arapça dil gramerini öğerenirseniz,bir çok ayetlerinin çeviri-
        sinde ne kadar yalnışların olduğunu göreceksiniz.EVET: BAKARA SURESİ 6-7.AYETLER:
        Önce ayet ve tefsirinin arapça metnini yazıyorum; { ان الذين كفروا } Gerçek şu ki,kafir olanları
        ” كابي جهل وابي لهب ونحوهما ” Ebu Cehil,Ebu Leheb vb.müşrik liderleri ” سواء عليهم أأنذرتهم أم لم}
        تنذرهم لا يؤمنون } ” ister onları (Ebu Cehil,Ebu Leheb vb.) uyar, ister uyarma! onlar için birdir.
        İman etmezler. ” لعلم الله منهم ذلك ” Çünkü Allah,onların iman etmeyeceklerini biliyordu. ” ختم الله
        علي قلوبهم وعلي سمعهم ” Allah’da kalplerini ve kulaklarını mühürledi..(iman etmediklerinden ötü-
        rü) Bu ayetin mealini birlikte verelim.” gerçek şu ki,kafir olanları ( Ebu Cehil,Ebu Leheb vb.
        malum bazı bamüşrik lederlerini ) ister uyar,ister uyarma ! onlar için birdir.İmana asla gel-
        mezler. Allah’da,kalplerini ve kulaklarını mühürledi. 1- Bu malum grup,kafir olup asla iman
        etmeyeceklerinden ötürü kalpları mühürleniyor.İman etmek veya etmemek kişinin arzuha-
        lidir.Kim Allah’a hangi tür arzuhalini takdim ederse, (iman veya küfür ) Allah’da, söz konusu
        ”Arzuhali” işleme koymak üzere mühürler.Yani bu mühür,iman etmemenin sonucudur.Buraya
        dikkat edilirse,bu malum grup iman etmiyorlar ve hiç de etmeyecekler.İman konusunda bu
        negatif tutumlarından sonra,mühür olayı gerçekleşmeye başlıyor. Yani özgür iradeleriyle
        iman etmeyi ve sonucu olan mühürlenmeyi kendileri istiyorlar.Yüce Allah’da, kimseyi zorla
        imana getiremeyeceğinden,onların isteklerini gerçekleştiriyor. Özet olarak,onlar kendi kalp-
        larını mühületiyorlar. Kim ne isterse,karşısında onu bulur. Örneğin; acıkmış olan bir insan
        yemek yediğinde,doyma olayıla karşılaşır,yemeyen ve karnını doyurmak istemeyen de
        açlık olayıla karşılaşır. Bu da aynen öyle. 2- Bu ayet has olup, sadece bu zikredilen kişiler
        içindir.Çünkü,”سواء عليهم أأ نذرتهم ام لم تنذرهم لا يؤمنون ” (….Resulüm ! ) onları uyarsan da,uyarma-
        san da birdir.İman etmezler. Bu ayetin muhatabı peygamberimiz zamanında yaşayıp onun-
        la muhatap olan bu azgın gruptur. Yani Ebu Cehil,Ebu Leheb vb.dir.Bu nedenle; bugün
        hayata olan hiç bir insana kalbı mühürlenmiştir,denilemez. Bu ifade kur’an’ın mesajı ile
        bağdaşmaz. 3- ANKEBUT SURESİ 69.AYET: ” والذين جاهدوا فينا لنهدينهم سبلنا الخ ” Bizim uğru-
        muza çaba gösterenleri,elbette yollarımıza hidayet ederiz. Demk ki,çaba gösterip hidayet
        olmak isteyenler,hidayeti bulurlar. Hidayeti istemeyenler de tersini bulurlar. Hidayet ve
        delalet, insanın istek ve iradesine bağlıdır.Hangisi için çaba gösterirse,onunla karşılaşır.
        Hiç kimseye haksızlık yapılmaz.Hidayet ve delaletin müsebbibi insanın kendisidir.
        4- Diyorsun ki,..size göre namaz kılmayan inançlı sayılmıyor . Namaz kılmamak ayrı bir
        şey,inanmamak ayri bir şeydir.İslamın inanç esaslarına ve namazın farzıyetine inandıktan
        sonra istersen hiç namaz kılma ! sen yine inançlısın. İnandıktan sonra,hiç bir ibadet yapmasan da,
        yine inançlısın. İbadetsizlik insanı inaçsız yapmaz,sadece günahkar yapabilir.
        İslamın temel esaslarına inandıktan sonra Allah’a karşı hiç bir ibadet yapmayana da,Allah
        mutlaka ceza verecektir de diyemeyiz. Yüce Allah,merhametinin gereği istediğinde hakkın-
        dan vaz geçebilir. Sadece kul hakkından vaz geçmez.Kul hakkını af etmek,hak sahibinin
        elindedir.Yüce Allah affetme yetkisini hak sahibine vermiştir. 4- Irak’ta 100 milyon insan yaşıyor diyorsun,bunu hangi kaynaktan aldın.Irak’ın nüfusu 30 milyonu geçmiyor.Bu-
        nu araştır. 5- Ahmet Hulusi’den gösterdiğin bir çok rivayet hadis değildir. Uyduruk ri-
        vayetlerdir. Meryem Suresi 71.Ayetin mealide yalnış verilmiştir.” içinizden oraya uğ-
        ramayacak hiç bir kimse yoktur.Şeklinde yalnıştır.Herkes cehenneme girmez. Ayetin
        anlamı” herkes cehennemin yanına uğrayıp,içini seyredecek,içindeki olayları izleme
        fırsatını bulacak.Yoksa cehenneme girip azap görecek değil.İnsanlar cehennemdeki
        olayları seyredince,cennete olan iştiyakı daha çok artacak. 6- Ebu Hureyre’den ce-
        hennemle ilgili ” Ya Rabbi! kısımlarım birbirini yedi…….” rivayet, külliyen uyduruktur.
        7- Hz. İsa’nın gelişi ile ilgili bütün rivayetler,sahih ve doğru değildir. Bak bunları kafam-
        dan söylemiyor. Muhakkıkyn islam alimleri ve muhaddisler söylüyor. Kur’an’a göre hz.İsa,
        vefat etmiştir.Bi daha dünyaya da gelmeyecek.Bu rivayetler” Hadis Kriterlerine”
        uymuyor. Hadisler hz.Peygamber zamanında yazılmamış,kaydedilmemiş ve Peygam-
        berimiz de hadislerin yazılmasına izin vermiyordu. Vefatından yaklaşık 250 sene son-
        ra kulaktan duyma şeklinde bunlar yazılmaya başlanmıştır. Bu şekildeki rivayetler ne
        derece doğru olur,artık siz düşünün. Mütevatir ve sahih hadislerin sayısı çok azdır.
        Bu nedenle ” Hadis kriterlerine uymayan bu tip rivayetler ” zayıf ve uyduruk rivayetler-
        dir. Söz konusu zat,rivayetleri araştırmadan açıklamaya çalışmış. Evet : Bilim hakkında
        bilgi sahibi olduğu anlaşılıyor,fakat hadis konusunda öyle görülmüyor. 8- İslama göre;
        hiç bir kimsenin başı zorla kapatılamaz,kimseye zorla ibadet yaptırılamaz ve hiç kimse
        iman etmeye zorlanamaz.Bütün bunlar inanç ve gönül işidir. ” BAKARA SURESİ AYET
        256. ” لااكراه في الدين ” Dinde zorlama yoktur ” ifadesi, her konuda ki zorlamayı reddediyor.
        Kur’an varken, İran’dan,Suudi’ den bu tür şeyleri bize gösterme.! Mukaddes İslam
        Dinin Temel Kaynağı Kur’an’ı Kerimdir. İran ve Suudi yönetimi değildir. O tür şeyler
        onlara aittir.Kur’an’a değil. Tabi ki,kur’an’ı bilmeyen sapla samanı karıştırır.
        Size tekrar geçmiş olsun diyorum !

      • orion dedi ki:

        saolasın ırak yazdığımı yolladıktan sonra farkettim ..alta da iran dediğim için anlarsın diye ikinci bir yorum yollama gereği duymadım iranda 100 milyona yakın nüfus var…..ahmet hulisi eski bir gazeteci ve çok uzunca bir zaman amerikada yaşamış kuran ve arapça dili üzerinde çalışmış…

    • bilal dedi ki:

      Orion Bey ! Sana gelen yazıyı okumadan niye cevap yazıyorsun ? Yoksa, mervece kar-
      deşimin dediği gibi ”videoyu izleyince” veya yazıları okuyunca İMANA gelmekten mi kor-
      kuyorsun ? 1- EVET: Kur’an’ın amacı; Peygamberlerin gönderildikleri bölgeyi,söz konusu
      toplumun milliyetini değil,onların Yüce Allah’tan alıp,insanlığı ilgilendiren hak dava ve
      ilahi mesajın hakikatını aktarmaktır.Allah tarafından gönderilip de, ismi ve hak davasının
      mücadelesi kur’an da geçmeyen nice peygamberler nerelere gönderilmiş olabilir ? Kur’an
      da Yüce Allah ”Her toplum için mutlaka bir uyarıcı elçi bulunmuştur ” Fatır Suresi 24 //….
      ” Her ümmet için ( gönderilen) bir elçi vardır. Yunus suresi 47 // ayetleri ile, bölge ve top-
      lumun ismini zikretmeksizin dünyanın her yerinde yaşayan insan topluluklarına mutlaka
      Allah tarafından elçiler gönderilmiştir, İfadesi kesindir. Her ” toplum için elçi bulunmuştur”.
      ifadesiyle,Avrupa da,Asya da,Afrika da ve diğer kıtalarda yaşayan bütün toplumlara elçile-
      rin gönderildiklerine vurgu yapılmaktadır. Kur’an’ın bu ayatlarini gözardı eden sizin gibilere
      soruyorum.! Mademki,peygamberlerin gönderilişini kur’an dan anlıyorsunuz,peki; kur’an da
      isim verilmeksizin bütün toplumlara ”elçiler gönderilmiştir ” diyen yukarıdaki ayetlere niye
      inanmıyorsunuz.? İşinize gelince bazı ayetleri kendinize kaynak gösteriyorsunuz,işinize
      gelmeyince de ayetleri gözardı ediyorsunuz ! Bu bu bir çelişki değil mi? Kur’an da,her top-
      luma elçiler gönderilmiştir ifadesi ile,dünyanın hangi kıtasında insanlar yaşıyorsa,onların
      içinden mutlaka Yüce Allah’ın buyruklarını tebliğ eden bir elçi bulunmuştur,ifadesi vardır.
      1- Kesin bilmemekle birlikte,Mervece kardeşimin de bellirttiği gibi Budda’ nin bile bir pey-
      gamber olma ihtimalı vardır. MESELA : İlahi dinlerin özünde bulunan şu hakikat ilkeleri,
      Budda’nın temel felsefesidir.O,bir konuşmasında şöyle diyor.1-Arzulara adanmış bir hayat;
      yani arzu-isteklerin ve şehevi duyguların tatminine vakfedilmiş bir ömür.Bu insanı alçaltıcı,
      duyusal,adi,sıkıntı verici ve yararsız bir hayattır. 2- Riyazet ve mücahedeye adanmış bir
      hayattır ki,bu da acı verici,sıkıntılı ve yararsızdır. Kardeşlerim! ben bu iki aşırılığı terk ede-
      rek orta yolun bilgisine ulaştım.Bu yol ki hikmete götürür……..işte bu sekiz dilimli asıl yol-
      dur.” O da doğru iman,doğru amaç,doğru konuşma doğru davranış, ( ameli salih) doğru
      meslek, /iş / samimi çaba,doğru murakabe ve doğru tefekkür basamaklarından oluşur.
      ”Budda’nın Sarnath’daki ilk Vaazı ” Dhamma-kakka Pravettana sutta” .. xı.146-155

      2- Mö.551’de Çin’in Tsou şehrinde dünyaya gelen konfüçyüs,kendisini şöyle tanımla-
      maktadır. 15 yaşında kendimi öğrenmeye verdim.Otuz yaşında irademe sahip olabildim.
      kırk yaşında şüphelerden uzaklaştım. Elli yaşında ” GÖK ”ün emrini öğrendim… Gök,
      göğün hükümdarı,Tanrı demek. ”Konfüçyüs’ün konuşmaları, s. 23-24 ” Buna baktığımız
      da görüyoruz ki ”Gök ”ün emrini öğrendim ” ifedesine göre Tanrı’dan emir ve meaj aldığı
      gibi algılanır. Bir peygamber gibi. NOT : BUNLARI ANLATIRKEN SAKIN HA ! BEN
      BUNLARA PEYGAMBERDİRLER DEMİYORUM VE ÖYLE İNANCIM DA YOKTUR. KUR’ANI
      KERİM’DE PEYGAMBER OLARAK İSMİ GEÇMEYEN HİÇ BİR KİMSYE PEYGAMBER
      DİYEMEM. Ancak;Yüce Allah,her topluma peygamber gönderdiğine göre,(الله اعلم ) bunlar
      da kur’an’ın anlatmadığı peygamberler grubundan olma ihtimali olabilir diyorum. Tabi ki
      Hiristiyanlık ve Yahudilik nasıl bozulmuşsa,bunlar daha çok bozulmuştur.Budda,hiç bir
      zaman kendini tanrı ilan etmemiştir.Ama aşiri sevenleri zamanla ona tapmaya baş-
      lamışlardır. 3- Mecusi kaynaklarına göre,Zerdüşt,30 yaşındayken ibadet amacıyla ne-
      hirden su alıp çıkarken anıdan kıyıda Tanrı’nın meleği kendisine gelmiştir.Melek ona
      bu ilk krşılaşmada ilk vahiyleri iletmiştir…Zerdüşt, yaşadığı dönemin çoktanrıcılığına
      karşı tektanrı inancına dayalı bir öğretiyi insanlara yaymakla görevli olan bir elçi olarak
      faaliyetlerine başlamıştır..İşte buna göre,Zerdüşt’ de bir peygamberdir.Ama bunların
      öğretileri zamanla bozulmuş ve sonradan ona inanan mecusiler ateşe tapmaya başla-
      mışlar.Orion Bey ! iki de bir kalkıp,peygamberler sadece arap yarım adası ve Mısır’a
      gönderildiğini,daha sonra ki yazıda mezopotamya’yı da ileve ederek başka yerlere
      gönderilmediğinin saçmalığından vaz geç.! Gördüğün gibi,Kur’an’a göre dünyada ya-
      şayan bütün toplumlara elçiler gönderilmiştir.Ama isim zikretmeden,Avrupa,Asya,Uzak doğu,Afrika ve diğer kıtalarda yaşayan insanlar da söz konusu toplumlara dahildir.
      Zaten Yüce Allah bir topluma elçi (tebliğci ) göndermedikçe,onları sorumlu tutmaz.
      Ama; Kur’an’a göre her topluma elçi gönderilmiştir. Bunu böyle bil ! Bu konuda kur’an’ın
      mesajı net ve açıktır.Toplumun ve yaşadığı bölgenin ismine gerek yoktur. Çünkü bütün
      insan toplumlarına elçilerin gönderildiği kesindir. Bu konuyu kur’an’a rağmen bulandır-
      maya hakkın yoktur.Kur’an her topluma elçi gönderilmiştir diyor,ilakki,neden o toplumla-
      rın isimleri de yoktur demenin anlamı var mı ? Kur’an,dünya da olup bitenlerin tümüne
      değinirse,öyle uzun bir kitap olurki,kimse okuyamaz ve ezberleyemez hale gelir.
      Kur’an,her şeyin detayına girmek yerine,genel kural ve kaideleri getirir. 4- Bi de diyor-
      sun ki,Diyanet diğer kur’an çevirilerine niye izin veriyor.? Bak! bu da gösteriyor ki,is-
      lama göre kimsenin aklına ve düşüncesine pranga vurulamaz.Her insan özgürce dü-
      şünme ve yorum yapma özgürlüğüne sahiptir.Zaten kur’an müteaddit ayetlerde insanı
      düşünmeye,aklını kullanmaya ve araştırmaya davet eder.Bir insanın yorumu,toplumu
      bağlayamaz.Yapılan yorum sahibini ilgilendirir.İsteyen o yoruma inanır,isteyen inanmaz.
      .Hepsi bu kadar. İslam; insanın aklına,düşüncesine ve özgür iradesine değer verir.

      • orion dedi ki:

        Hepsi bu kadar. İslam; insanın aklına,düşüncesine ve özgür iradesine değer veriyor ölemi:::şükredelimki laiik ve demokratik bir ülkede yaşıyoruz……budanın öğretileri vardır ama paygemaberlik iddaası yoktur….asyada bunlara bilge gözüyle bakılır korkut dede de bunlardan biridir….madem her topluma peygamber geldi isimleri zikredilmemiş olsa bile hiçbir peygamber başka topluma kendi dinini dayatmamış madem her dilde her topluma uyarıcalar gelmiş sen niye bana arapça olan bu dini diretiyorsun….iman tek sizin dininizle bağlantılı birşeymi…doğayı sevmek insanı sevmek saygıyı öğrenmek insan olma kapsitesine ulaşmak yetmiyormu bize illa putperest inançlardan kalma madde temeline eğilip kalkmaklamı inanç oluyor…hz süleymana peygamber diyorsun oysa sebe melikesine sebeb hayata küsmüstür son dönemlerinde kendini içikiye verdiği söylenir….kendi zamanında peygamber değil kraldır ama islama göre peygamber…zülkarneyninde büyük iskender olma ihtimali var…oda bir kraldı ordusu ile mekodonyadan çin sedlerine kadar sefer düzenlemiştir…..tarihte bunlar peygamberim dememişler deseler bir kaynak olurdu davutun zeburu olduğu söylenir ama öle bir kitap varmı ve davutun oğlu hz süleyman ne yani bunlar allahın şeçilmiş kullarımı babadan oğula peygamberlik geçiyor…senin baban peygamberdi ya süleyman sendemi peygamber ol demiş…görülüyorki hilafet usulu babadan oğula geçen peygamberlik sistemini var ve bu peygamberlik allahtan değil direk kuldan kula şeçilme ile devam ediyor…süleymanın başındaki heyet sebe melikesi ile olmasına karşı çıktığı için hz süleymada aşık olduğu için son dönemlerinde hayattan kopmuş bir şekilde vefat etmiştir….sebe melikesi afrika kökenli zenci olduğu için evlenmesine izin verilmemiştir…vaybe peygambere bak daha başındaki heyete söz geçiremiyor….bana izlettirecen videoların bir önemi yokki siz bunca senedir islam ve kuran ile yönetilmiş geri toplumlara bakın yeterli…arap ülkelerindeki gelişmiş olan ülkelerin petrolleri olmasa yatırımcının iştahı kabarmasa oralara yatırım yapmasa halen daha avrupa ülkelerinden 100 sene geride olurlardı….bu kafayla….güya müslüman ülkeyiz dünyanın en pahalı benzinini kullanıyoruz…venezuellada jip deposunu 2.50 tl iki nokta elli kuruşa depo dolduruyorlar…sen gelmissin bana iman etmekten korkuyorsun diyorsun..bu toplumun islam uğruna çektiği eziyetleri fazlasıyla yeterli görüyorum ve türk milletini bilime fenne ve toplumun yüzde yüzünün üniversite menzunu okumuş geçlik olması temennisi ile kapatıyorum…artık miiletin kendisini siyaset uğruna din tüccarlarındanda koruması gerektiğini düşünüyorum kimse kimsenin ne başı açık diye neden başı kapalı diye birbirini yargıladığını düşünmüyorum…arabistan koşullarında çöldeki toz ve kum fırtınalarına sebeb giyim tarzının dinle hiç bir bağlantısı yok…….olaya henüz siyasi bilimler açısındanda bakmadım….arkadaş senin elinde anahtarmı varki benim kalbimin mührünü açıyorsun veya beni imansızlıkla sorguluyorsun…insan olan sözün doğrusunu kendi özüne söyler..yazını okumuştum ben senin dün hemde bu hasta halimle aslındaa bugün ırakta 100 milyona yakın insan var ve bir araştırma yapıp sormak lazım türkiye koşullarındamı yaşamak istersin iran koşullarındamı türkiyekilerede aynı soru sorulsun…..ben iran tarafından daha fazla insanın türkiyede yaşamak istediğini düşünüyorum….çünkü çoğu kapalı olmak istemiyor ama devletinin yasası bu….sıkıyorsa aç…..birde türkiyeye bak kendi iradem doğrultusundayım isteyen kapanıyor isteyen serbest giyim tarzını benimsiyor….

      • orion dedi ki:

        budayada güzel örnekler vermissin ….gök tengri veya tanrı işte::::::::: kuran meallerindede tanrı geçmemesine sebeb meallerde tanrı düzmece tanrılar kapsamına sokmuştum bir yazında hatırlarsan…meryem zamanında rab ibrahim zamanında rab mısır kökenli ra kelimesinden türemiş eski dilde ra güneştir…demek istediğim birzamanlar yarı bilinçli hayvanlardık ee insan evrimini tamamladıkça kendini tanıyacaktır…

  113. mervece dedi ki:

    SİTE YÖNETİCİSİNİN VE ORION BEYİN GERÇEK KİMLİĞİNİ VE AMAÇLARINI AÇIKLIYORUM… flaş, flaş…

    inanın yazdıklarınızı anlamaya çalışıyorum ama kendinden bağımsız bir çok konuyu öyle alakasızca birbirine bağlıyorsunuz ki, gayri ihtiyarı amacınızın ne olduğunu merak ediyorum…

    peygamber efendimize karşı olanlar, inanmadıkları için değil, ticari rantlarını kaybetmekten korktuları için inanmadılar…

    acaba bu sitede birbirimizle sanki elimizde saz varmışda karşılıklı atışıyormuş gibi davranılmamız sağlanılarak, siteye RAYTİNG sağlanması gibi bir kaygı mı düşünülmektedir?
    orıon , site yöneticisinin başka bir TAKMA ADI olabilir mi? bu siteyi rayting kaygısıyla mı yaptı?
    belki de site yöneticisi bu site sayesinde kendi arkadaş grubunda,( sitedeki hits lerin artmasıyla ) bir KARİZMA kazanmayı, EGOSUNU tatmin etmeyi amaçlıyor?
    bu karizma sayesinde de aslında elde yeteneğine sahip olamadığı BAYAN ARKADAŞLARI daha kolay elde edecek…
    bu sonuçları nerden mi çıkartıyorum? siz kuran ı okuyup O sonuçlara nasıl varıyorsanız, ben de aynısını yaptım…
    sizin düşünce kavramınıza göre “AKLIMI” kullandım…
    sanırım site yöneticisi, ne dediğini anla-ma-mam için kalbimİ MÜHÜRLEDİ? eğer onu yanlış anladıysam da bunun tek sebebi O… yazılarını bana sorsaydı, NASIL YAZMASI GEREKTİĞİNİ söylerdim… tıpkı kendisinin,kur’an- kerim in kendi düşünce tarzına göre nasıl olması gerektiğini birbirinden alakasız sözlerle anlatmaya çalışması gibi…

    • Sami dedi ki:

      Sayın Mervece,
      Aklınızı kullanmaya devam edin. Hiç bir sınır koymadan, özgürce kullanın. Sonuç ne olursa olsun, ne düşünürseniz düşünün, sizin aklınızın ürünü olsun. Aklınızı kalıplara sokmaya çalışanlara, etrafına sınır çizmeye çalışanlara aldırmayın. Kemale ermenin tek yolu, samimi olmak ve aklen ve ruhen özgürleşmektir. Hayatınızda duyduğunuz gördüğünüz ne varsa eleştirin, sorgulayın, şüphe duyun. Tanrınızı veya kutsadıklarınızı da eleştirin. Tanrınız bu büyük alemi yaratacak kadar büyük ve yüce bir varlıksa, kendisinden hesaba katılmayacak kadar küçük olan yarattıklarının, yani sizin ve bizim kendisini eleştirmesinden gocunmaz, kızmaz, alınmaz.

      • orion dedi ki:

        yani musa ile hızır kıssasındaki çocuğun anasına babasına zararı dokunacak düşüncesi ile çocuğu öldürmesi gibi dünyada ne zalimler ne zalim krallar peyda olmuş onları öldürme sen git çocuğu öldür bir kötü kralın zulmü büyük bir kitleyedir onlara gücü yetmemiş anasına babasına zararı dokunacak diye çocuğu öldürmüş..herşeyin evvelini ahirini bilen allah çocuğu kobay olarak kullanmış..madem zararı dokunacaktı niye yarattın veya niye salih evlat vermedin hemde anası babasıda iman sahibi ….

    • orion dedi ki:

      hahaha merve benim bir rant kaygım yok duvardada ikitane asılı sazım var müsait bir zaman uğra atışalım..ayrıyeten orion benim ..site yöneticisini tanımam yukardaki yorumlarda eyup olan benim orion nickini hani kazara babamdaa giriyor bazen dökümandan benim ismimi görür düşüncesi ile değiştirdim gördüğün gibi ateist bir aileden olsam yapmazdım böle birşey aile içinde bile problem oluyor bu konular..babam üzülmesin diye nick değiştirdim.
      ayrıyeten putperestlerin o zaman ticari kaygısı olmuştur şimdilik o kaygı sizde sanırım..hem kabeye akan paralar hemde kapalı giyim sektörü modaya ayak uydurdukça olur böyle kaygılar..normaldir
      –bende söyle düşündüm site yöneticisi kurana değer veren bir insan deistleri yola getirmek için deist görünüyor…hani senin sitenede yazdım atatürkün gençliğe hitabesi konusu a partisi a olmayabilir b partiside b olmayabilir…kaleyi içerden fethetmek için…mailde çok yorum var birde onlara bakayım sanırım onlarda sizin yorumlarınız teker teker gelin üstüme iki kişi çullanmayın birde yazılarınız çok uzun oluyor bu kadar yormayın kendinizi…… benden yaşça büyükmüsün küçükmüsün bilemediğimden merve diyorum umarım yanlış anlamazsın

      • mervece dedi ki:

        orıon, okuduklarını yanlış anlıyorsun senin problemin bu bence… ben sizin, kuran a karşı eleştirilerinizin ne kadar sağlıklı olduğunu anlatmaya çalıştım ama onu da anlamışsınız…
        ayrıca ben kapalı değilim… bir de ne olur şunu da anlayın artık… yanlış yanlış yapanı bağlar… banae kapalıların, hacıların hocaların yaptıklarından… önemli olan kuran buna nasıl bakıyor… maun suresini okuyun bir , oradaki hitap namaz kılanlara… kuran sadece ateistleri cezalandıracağını mı söylüyor sanıyorsunuz..

      • orion dedi ki:

        birşeyi yanlış anladığım yok sen bireysel konuşuyorsun konulara bakış açında öle ..ben ise konulara genel bakıyorum…….hani kemal sunalın filminde o niye benden fazla alıyor konusu varya ikimizde aynı çalıştık maaşları dağıtan o sendikalı diyor kemal sunalda bende harranlıyım….la get başımdan gibi….siz bir kişi müslüman olmuş onun reklamını yapıyorsunuz iranda yaşayan kadınlar ise neyin kavgasında… genç bayanın şaçlarının kakülü dışarı çıkmış diye elinde zop kadın polis kapattırmaya çalışıyor….genç kadında karşı koyuyor …

      • mervece dedi ki:

        hızır as musa as daki çocuğun ölmesi meselesi; dünya imtihan dünyası… kuran da buyuruyor Allah, sizi canlarınızla imtihan edeceğim diye… bu olayı anlayabilmeniz için “yazılarımdan Allah insanları neden imtihan ediyor” onu okuyun…
        bu kıssadaki diğer olaylarda hep salih insanların başına geliyor…
        bu kıssa ile anlatlıanlardan biri de Allaha inanan salih insanların başın gelen her şeyde mutlaka bir hayır vardır…
        sizin sıkıntınız allahın ilmine güvennemekten kaynaklanıyor… bu kıssada Allahın ilmine güvenilmesi gerektiğini salih insanlara anlatıyor…
        zalim kralları gücü yetmemiş gitmiş onu öldürmüş diyorsunuz… haşa…
        siz neden eyüp adını kullanmıyorsanız, durumunuz ailenizi üzüyor.. salih bir insanın başına gelebilecek en kötü durumdur evladının Allaha inanmaması… Allah o kıssadaki anne babaya kıyamamış… şimdi diyeceksiniz benim anne babama nasıl kıyıyor… anne babanız salih insanlar ve siz hala yaşıyor iseniz, sizin inançlı olmanız için hala “ümit” var demektir…

      • orion dedi ki:

        benim iki tane çocuğum var diyelim birinin eline tevratı versem diğerine kuranı ..bunlar ilerde birbirleri ile muhakkak tartışacaklar…saf insanların inanması zor birşey değilki o yüzden ufaklıktan beyinlere bu bilgiler aktarılıyor ve doğrunun bu olduğu söyleniyor….yani tevratın bugünkü hükümlerini biz müslümanlar kabul etmiyoruzz…bugün baktığında o kitabın inananı okuyanı halen mevcut ve senin dinini kabul etmiyor…hatta ve hatta isa bir insan olmasına rağmen bunca hristiyan isanın tanrının oğlu olduğu bilgisine halen inanabiliyor..sen yahudiyi örnek gösteriyorsun kuranın ingilizceye çevirisinden bir hristiyan çocuk bir dünya çelişki olduğunu söyleyebiliyor hadi türkçe yetersiz ingilizcedemi yetersiz olduğundan bu çelişkilerin önüne geçilmiyor…keşke bulabilsemde o çocuğun sitesini yollasam sana o çocuk kafasındaki sorulara cevap bulmak için müslümanlığı araştırmış samimi olarak… ben ise bu konuyu umursamıyorum zaten kuranı anlayın demiyorlar türkiyede arapça okusanız bile sevabı var diyorlar..oysa kuran okuyan bir insan idoolojik bir deha bile olabilir …şu söze benzer durum::::::seytan iken aziz pederi oynadın dondiego….artık yolun sonuna geldik …kara kitap beyaz kitap cennet veya cehenneme gerek yok bu iki kitapla dünya toplumunu kara kitapla bozup cehennem hayatına beyaz kitapla kendinize kul köle edip cennet vaadine inandırabilirsiniz….ama peygamber yaratmak zorundasınız mehdi mesih mesela tutmadı ama yakında yine gündeme gelebilir…..

  114. DEniz dedi ki:

    Kardesim (orion) allah senden razi olsun.uzun zaman olmustu kuran i kerimi okumayali.Senin yazini gorunce boyle bi icten sarildim okudukc okuyasim her cumlesinde her manasinda kaybolasim geldi.Vardir elbet bir hikmeti senin bu yazinin kim bilir ben gibi kac kisi daha acip o mubarek satirlari okumustur..kisacA hayirlara vesile oldun kardesim, allahta seni hayirli insNlR yolunda eylesin ins.

  115. mervece dedi ki:

    sami bey tekrar merhaba;
    amsterdam a gittiğim gezide rehber bize şunu söylemişti… bilirsiniz, hollanda özgürlüklerin sınırsız olduğu bir ülke…”uyuşturucu ve sınırsız cinsel ilişki buradaki gençleri o kadar etkisi altına aldı ki, ülke yönetimi bundan rahatsız oluyor… ama sınırsızlıklarıyla ünlü bu ülkeye, halkın da tepkisini düşünerek yasak getiremiyorlar, onun için kilislere ağırlık vererek dini telkinlerle gençleri kötü alışkanlıklardan uzaklaştırmaya çaışıyorlar.”
    bu sitede ne ben , ne bilal, ne ferda kardeşim elleriyle gözlerini sımsıkı bağlamış ve açmamaya inat etmiş birine güneşi anlatamazyız… sabahlara kadar okuyan araştıran birisiyim.. bütün dinlerle ilgili bilgi sahibiyim… ayrıca gezerek de gözlemleyen biriyim… benim dinimle ilgili bir korkum olmadığı için araştırmaktan korkmuyorum..,
    ama sitemdeki videoyu özellikle izlenmesini rica etmeme rağmen, sonuna kadar izlememiş birinin yazdıklarını da “ön yargılı bulduğum için” önemseyemem…
    siz bana şu videoyu izle deseniz ben onu her dakikasına kadar izlerim… ama sizin buna cesaretiniz yok ne yazık ki…

    • Sami dedi ki:

      Yasaklayarak, baskı altına alarak ahlaklı bir toplum yaratamazsınız. İnsanları ve toplumu riyakarlaştırırsınız. Özellikle cinsellikle ilgili yasak ve baskılar, dayatmalar, hiç bir işe yaramadığı gibi, aksine insanların bu duygularını körükler.Kapalı kapılar arkasında çok daha fazlasının yapılmasına sebep olur. Cinsel duygular dengesizleşmeye başlar.Toplum, iki yüzlü ve riyakar bir yapıya bürünür. Hiç kimseyi gerçek manada tanıyamazsınız. Topluma şekil vermeye çalışanlar, ‘ ne kadar ahlaklı bir toplumumuz var’ diye kendi kendini kandırır. Özellikle sosyal hayatta kadın ve erkeği birbirinden ayırmak, insanlığa yapılabilecek en büyük kötülüktür.

    • Sami dedi ki:

      Ayrıca alıntı yapmak, video eklemek yerine, tamamen sizin aklınızın ürünü olan fikirlerinizle inançlarınızı savunmanızı tavsiye ederim.

  116. mervece dedi ki:

    güzel bir kaçış yolu açıklaması olmuş…hollanda ve amerika da bazı eyaletlei gezmenizi isterim…”Yasaklayarak, baskı altına alarak ahlaklı bir toplum yaratamazsınız” açıklamanızı gidin lütfen birde yerinde görün… gündüz aleni sokak ortasında yapılanlara şahit olun… gencecik bedenlerin uyuşturucu batağında ne hale geldiklerini görün?
    yasakların olmadığı yerde doğrularda yanlışlarda birbirine karışır… siz çocuğunuzu uyuşturucunun, eşcinsel ilişkilerin serbest olduğu bir okula mı gönderirsiniz, yoksa yasak olduğu bir okula mı?
    hırsızlık yasak ve bana cazip gelmiyor,… sizin yazdığınız cümle, ateistlerin oluşturduğu bir düşünce tarzıdır..
    ayrıca video da “bir papazın müslüman oluşuyla” ilgili… bir papazın her dakikasında insanı sarsan tespitlerini yazıya dökmektense izlemenizin daha faydalı olacağını düşünüyorum…
    yoksa mervece.com da kendime ait aklımın ürünü bir sürüyü yazıyı okuyabilirsiniz…

    • Sami dedi ki:

      Demek Hollandalılar, Amerikalılar uyuşturucu müptelalığı yüzünden kırılıyormuş ha. Vah vah vaah… Onlar ahlaksız olunca, sizin gibiler de ahlaklı olmuş oluyor tabi! Sizden biri yanlış yaparsa kişisel hata oluyor, karşı taraftan yapan olursa genel. 🙂
      Size çok ahlaklı dindarlarınızla mutluluklar dilerim…

      • mervece dedi ki:

        sizden iyi bir siyasetçi olur, sami bey…ülkemizde içkinin de en çok konyada içildiği söylenir, ama içki sektöründe çalışan bir arkadaşımın verdiği bilgilere göre durum farklı…içknin en çok içildiği illerin adını versem, bu sefer farklı bir tartışma konusu başlar…
        siz lütfen amsterdam a olsun bir gidin…hatta bir çocuğunuz, eşiniz varsa onlarla gidin…
        ne demek istediğimi o zaman anlarsınız…
        olay dindar- dinsiz mevzusu değil, yasaklı-yasaksız mevzusu…
        kavram karmaşası yaşıyorsunuz orıon bey gibi…

      • orion dedi ki:

        söz geldi haktan söyledim
        öyle bir yar sevdimki mervecan keşke öleydim
        senin dünya dediğin nedirki
        bir yari koy önüme birde cennet cehennem
        hangisinin zulmü ödülü daha büyükmüş göreydim

        sevdim geçtim bu dünya telaşından
        herşey yazılmış lehfe taa en başından
        sen üzme kendini herşey olacağına varıyor
        herkes konuşuyor konuşmayan nasiat alıyor cananından
        başı boşmu sandın sen kulları iyilikde kötülükte yaradanından
        :::::::::::::::::::::::::::::
        nefsin çok büyük hileleri vardır bir an seni vezirde eder rezilde
        insanın nefsinden yana karşı konulamaz bir doyumsuzluğu vardır ve bu doyumsuzluk haksızlıklarıda beraberinde getirir insanoğlu için…ve bu dünya cennet yurdu yanında yetersizliklerle doludur onun içinidirki insan hak nefis üçgeninde bocalayıp dururuz.

        burda sami nin yazılarını çok beğeniyorum akıllı……ikinizinde nasiat alması ümidi ile bu sözlerimden
        yukardaki sözler ordan burdan çalıntı değildir ..şiiri senin için yazdım merve şiirden sonraki yazıdanda ikinizde bir ders çıkarın…

        nice iyi insanlar gördüm yoldan çıkmışlar
        nice kötü huylu insan tanıdım hakkı bulmuşlar
        bu canın hamuru yedi iklimdir unutmayın
        bugün nasiat veren yarın nasiat alabilir
        o yüzden nefsinize yan çıkmayın
        birgün olurda sizi gerçeten sınamak isterse
        ben ettim nefsim sen etme demeyide ihmal etmeyin

        allah nefse soruyor sen kimsin ben kimim
        nefis sen bensin bende senim diyor
        bunu böyle düşünmeyin…
        nefsime soruyorum sen kimsin ben kimim
        nefs ben senim sende bensin diyor
        eğer nefsine hakim olamıyorsan nefs
        doğru söylüyor lakin nefsin isteklerini
        kısıtlayıp nefse hükmedebiliyorsan
        iste nefsinin rabbi sensin …….bireysel düşünceden genel düşünce kapsamına geçmek

  117. mervece dedi ki:

    ayrıca başka bir konu altında sizinle Allah neden kendine inanmayanları cehennemde yakıyor anlamıyorum demiştiniz… üstteki yorumunuzla bunun sebebini siz açıklamış oldunuz…
    sitemde hıcal uluç un bir yazısını paylaştım… benim düşünceme göre, haksızlığa seyirci kalmakta haksızlığı yaomakla aynı…
    ataistlerin düşünce tarzı, bir çok haksızlığa, yasağa göz yumuyor… yapanı hoş karşılıyor… hıncal uluç un yazısını okuyunca ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız…
    kısacadenildiği gibi; cennet UCUZ, cehennem LÜZUMSUZ değil…

  118. mervece dedi ki:

    orıon, son kez yazıyorum… videoyu izle güzel kardeşim… bütün sorularına cevap bulacaksın inşallah…
    paylaşımların için teşekkür ederim.. her daim sizin için dua edeceğim…kal sağlıkla…

    • orion dedi ki:

      gönüller bir olsun yeterki. dinler sadece bir araçtır…aslında senle bir şiirimi paylaşmak isterdim burada paylaşmak istemiyorum….o şiir biraz tasavvuf kokuyor sakıncalı buluyorum….ama içimden geldi..onun yerine bunu paylaşcam senle… şiirler paylaşılmazsa neye yarar demi::::
      bu şiir için sana birde demo müzik link yollayacağım hem dinle hem oku ::::::eğer bu şiirimi okuyupta emeğe saygı gösterenler bu şiirimi parça parça edip orda burda kullanmazsalar minnettar kalırım:::::

      benim yüreğimsin
      doğarsın büyürsün ve tabiki her insan gibi
      ömründe bir kez olsun sevilmesende seversin
      aslında sen şu ölümlü fani dünyada yüreğim için
      ellerimle ulaşamadığım kalbimdeki bir dileksin
      benim bildiğim ama başkalarının bilmediği
      milyonlarca sayısız kişiden her hangi birisin

      ben sanki hayellerimde kendime bir ilah yarattım
      sen ise benden uzak bu sevgiden habersizsin
      sana sarılmak gelsede içimden her karşılaştığımızda
      aklımdan neler geçtiğini duymazsın bilmezsin
      gözlerime bakıp hiçbirşey olmamış gibi yanımdan
      gökyüzündeki yıldızlar gibi uzaklara savrulup gidersin

      dualarmı kabul edilir isyanlarmı aşk mahkemesinde
      bilmiyorum sevgilim sen beni nasıl önemsersin
      var olabilirmiyim bende senin düşüncelerinde
      bu esaretin bu büyünün düğümünü çözermisin
      göz yaşı olup dökülürmüyüm senin gözlerinde
      yoksa sen beni kendi kaderimemi terkedersin

      ben hergün görüyorum etrafımdaki farklı güzellikleri
      ama benim görmüş olduğum hiçbirşey sen değilsin
      beni sana böylesine bağlayan bu duygu nedir
      bilemiyorum belkide insan kılığına girmiş bir meleksin
      seni bana kimse anlatamaz hislerimi tarif edemez
      cigerlerime çektiğim aldığım nefes kadar önemlisin

      senin sıcaklığından uzak olmak korkutuyor beni
      benim için sen seni en son gördüğüm yerdesin
      sen olmadan en güzel anlar bile anlamsız geliyor
      kulaklarımda çınlıyor hala muhtaç olduğum sesin
      hüzünlerim mutluluğum bedenimde ayrılmaz parçam
      kalbimin sayfalarına yazdığım aşk kelimesinin harflerisin

      kaç kalem tükettim sana yazdığım sevda defterinde
      yüreğimdeki hislerin ne olduğunu anlayabilirmisin
      her anımda her saatimde uykularımda bile sen varsın
      sende beni benim sevdiğim gibi birgün severmisin
      unutmak gerçekten zor aklımdan çıkaramıyorum seni
      beni aşkınla günden güne yok ettiğini farkedermisin

      eğer değiştirebiliyorsan hemen değiştir şu düzeni
      çünkü benim için sen hayatımdaki herşeye değersin
      aşk aslında kendi kimliğini bulabilmek için bir kapı
      ışığını yansıttığında çaresiz içinde kaybolup gidersin
      bütün kötülüklerden ve savaşlardan uzak kalırsın
      gözlerin kamaşır onunla birlikte kendi aslına dönersin

      ruhumuz havadaki bulutlar gibi diri ve tek vücut
      ama yere çekilirken herzaman zerre zerre düşersin
      toprak kendinde her varlığı her yaradılışı farklı büyütür
      seni gözlerimde büyüttüğüm gibi bunu bilirsin
      işte ben seni öylesine çok seviyorum ve istiyorum
      sen bazıları için herhangi biri ama benim yüreğimsin

      • mervece dedi ki:

        yüreğine sağlık, kardeşim… gerçekten çok beğendim… notere tasdik etmeden, paylaşma bbir daha bence…emek hırsızı çok ne yazık ki… şiirlerini yayınladığın bir site açmalısın…

  119. mervece dedi ki:

    ayrıca, olurda bir site ya da blog açarsan, beni sitemden haberdar et… okumak isterim…

    • orion dedi ki:

      korkum şiirlerimi çalacaklar diye değil merve kalıbını bozmasınlar yeter…..niye istifade etmesinler bak bu yollayacaklarım hep bana ait sözler::::şu canıda dinlemeyi ihmal etme çok güzel sesi var…..

      insanın nefsinden yana karşı konulamaz bir doyumsuzluğu vardır ve bu doyumsuzluk haksızlıklarıda beraberinde getirir insanoğlu için…ve bu dünya cennet yurdu yanında yetersizliklerle doludur onun içinidrki insan hak nefis üçgeninde bocalayıp dururuz.

      güzel huylar ve yüce değerler
      alçak gönüllülük ve
      tevazu ile meydana çıkar..

      aşk bedenen yaşadıkların değil ruhen hissetiklerindir.aşk ile söylenmiş sözler muhakkak ki gönül süzgecinden geçmiştir.

      kötü olan alışkanlıklar çabuk elde edilir ama güzel olan şeyler zamanla kalıcı olur

      nefsinden veya dünya güzelliklerinden feragat etmek insan için daha hayırlıdır

      ben insan aşkını yüreğimde kaldıramadım
      sen hak aşkını yüreğinde taşımak istiyorsun
      ben sevdiğime tarifi misal bulamadım
      sen allah aşkını tarif etmekten bahsediyorsun

      aşk insanlara bazen bir ceza
      bazen ise bir mükafat
      bazende sonunu kestiremediğin
      uzunca bir yoldur
      seni bekleyen biri vardır belki ucunda
      sen durma devam et
      nasıl olsa her yaradılmış
      birgün kendi aslına çekilmeye
      mecburdur bu yolun sonunda..

      ilimde üstünlük dünya için
      amelde üstünlük ahir içindir..
      ilimmi amelmi dersen
      her ikiside insanı yüceltmek
      ve kesfetmek için derim……..

      insan alemde birdir
      alem insan içindir
      kanma sen nefsin oyunlarına
      hepimizin sonu bir avuç toprak
      kabir vede ahirdir

      maddesi su ruhu bulut özü yine bir

      kimi bulutlar gökyüzünde bembeyazdır
      kimileri kapkara siz o kapkara olanlar gibi olmayınki
      tekrar aşağılara düşmeyesiniz

      hakkı yüceltmek kula özgü değildir
      kul sadace şaşadan gösrerişten uzak
      onun ilmiyle kendi benliğini olgunlaştırır
      insanı insan olduğu için sevebilmek
      engüzel dindir çünkü aslımız nur cismimiz topraktır..
      insanın en büyük düşmanı nefsidir
      ammavelakin insan en büyük gücüde
      onun ışığından alır.
      eğer onu doğru kullanmayı öğrenirsen
      aşamıyacağın yol yoktur..

      eğer gereğinden çok konuşursan
      seytanın fitnelerindendir
      eğer yerince konuşursan
      söyleyen sen olsanda söyleten haktır

      aşk ile girmiş olduğun şavaşta
      hakkın sana vermiş olduğu
      değeride ölçersin…

  120. mervece dedi ki:

    bende sana bu şarkıyı gönderiyorum kardeşim… sözlerine dikkat…

    Yok mudur senin senden başka bir şey bildiğin
    Demin kırılıp ağladığına değecek hiçbir şey yoktu
    “Bağladın gözünü ellerinle bağladın,”
    unuttun “dününü”
    Sanki o ellerini tutacak hiç kimse yoktu
    Harcama “kinini” harcama “sevgini”
    Bırak “başka şeylere” kalsın

    Hayat bir susamak “haddinden fazla” içtin,
    “Boğuldum” diye dert yanma
    “-Bakıp gör arada- , bakılmaktan ziyade”
    Yeter dur şurada
    “Haramlardan helale”, gidip gelmeyi “aşk” sanma
    Zorlama gücünü -kollama öcünü-
    Çek gitsin acını bir dem kalsın

    “Sebebini bilmeden değerini görmeden yaşıyor musun?”
    “Hayat mülk değil alınıp satılmaz biliyor musun? ”

    Seni kırmadan kalbinden arınmadan
    Günahını almadan git ne olursun.

    ——-
    bu siteye son mesajımdı bu… artık girmeyeceğim… Rabbim herkesin yar ve yardımcısı olsun inşallah…

  121. baris dedi ki:

    tartışma söz konusu çok uzundu, fakat yukarıda okuduğum şiirleriniz bir hayli muhteşem.

    yüreğinize emeğinize sağlık…
    dünyaya barış ve huzur dolu yarınlar diliyorum.

    • orion dedi ki:

      gelecekse dünyaya barış ve huzur
      bilgede olsak az olsun yüreğimizde gurur
      bu dertler kin nefret ile değil paylaştıkça azalır
      umarım seninde dileğin birgün gerçek olur

      insanların savaş dediği nedir düşmanı savıp aş almamı
      versen çocuğun eline bir silah o bile adam vurur..
      önceden aklımda gül kokulu hayaller vardı
      şimdilerde ise bülbüller firari güller açmadan kurur…

      neden güzel temennilere karşılık vermiyorsun ey dünya
      biraz daha insaf biraz daha insaf diyorum ne olur
      olurunamı bıraksak biz bunca anlamsız şaçmalıkları
      göğe sıralanan kara bulutlar anca yağıncamı yok olur…

      güzel dileğine bir doğaçlama şiir daha atayım ozaman

  122. klee dedi ki:

    Çok çok teşekkür ederim konuyu açan arkadaşa. Yorumların hemen hemen hepsini okumaya çalıştım. Öncelikle dinlerin hiçbirine inanmadığımı söylemeliyim. Dinlerin tarihsel birer olgu olduklarını ve mitolojiye dayandıklarını okuduğum birçok kitap neticesinde gördüm. Özellikle Sami ırklarının uydurdukları dinlerde/inanç sistemlerinde büyük bir Sümer etkisi barizdir.
    Buradaki tartışmaya gelecek olursak, blog yazarı arkadaş mükemmel tespitlerde bulunmuş. Tezini ortaya koymuş fakat buna cevaben ortada hiçbir geçerli antitez yok. Antitez ortaya koyduğunu zannedenler genellikle çeviride hatalar var veya ayetin iniş nedeni, indiği zamanki bağlamı vs demişler. Öncelikle bu çevirileri yapan adamların Arapçaları gayet iyidir, bunu kimse inkar etmez heralde. İkinci olarak Kur’anı evrensel bir kitap olarak ele alacaksak yazıldığı dönemin ne önemi var? Yazıldığı dönem önemliyse bu kitabın zaten o zamanki sorunları ortadan kaldırmak için yazıldığı sonucunu çıkarmamız gerekir. Ki zaten öyle. Bunun ben tanrı sözü filan olduğunu düşünmüyorum. Atomaltı parçacıklardan koskoca galaksilere ve hatta evrene kadar her şeyi yaratmış olan bir tanrı böylesine hatalar yapar mı, yapabilir mi? Neresinden tutarsanız tutun, hangi bağlama yerleştirirseniz yerleştirin inandığınız kitap her yerinden dökülüyor. Ve hangi çeviriye bakarsanız bakın bu çelişkileri göreceksiniz (yukarıda kopyala yapıştırcı arkadaşların Arapçası eminim daha iyidir diyanettekilerden filan). İnançlı arkadaşları anlıyorum bir anda tüm inançlarını silip atamazlar, bu nedenle de saçma sapan da olsa savunma yapmalarını normal karşılıyorum. Fakat mantığın dışına bu kadar çıkılabildiğini hiç görmemiştim. Zaten Kuran öyle bir kitap ki cümlelerin taşıdığı anlam tam zıddı manaya gelebilecek şekilde değiştirilebiliyor. Ne söylerseniz, hangi çelişkiyi gösterirseniz mutlaka verilecek abuk subuk bir cevapları var bu insanların. Peygamberine kadınları serbest bırakan bir tanrı nasıl olabiliyor aklım mantığım hiçbir şekilde bunu kabul etmiyor. Son olarak bu kitabı tarafsız, eleştirel bir gözle okuyan her sağduyulu insan ondaki çelişkileri, saçmalıkları görecektir. Bunları görmek için tefsir falan okumaya gerek yok. Zaten tefsirle bu ayetleri istediğiniz yöne çekersiniz. Lütfen, rica ediyorum objektif bir şekilde okumaya çalışın ve gerçekleri görün arkadaşlar, lütfen!

    • bilal dedi ki:

      Orion ! Saçmalıklarla dolu bir ” ateistforumunu ” göstermişsin : Belli ki, o saçma sapan yazı-
      ları yazan da senin gibi zerre kadar arapçası yoktur. Ama kendini bir arapça dil bilimcisi gi-
      bi göstermiş ve sen de ona hayran kalmışsın. Müslüman olsun veya olmasın arapça bilen
      herhangi birine sor.! Bakalım : ” La ilaha illallah’ın ” anlamı nedir.? Sana söylesinler.
      ” لا اله الا الله ” La ilaha illellah. ” Allah’tan başka hiç bir tanrı yoktur. ” Arapçada”
      لا ” La,” harfı, olumsuz edatı olup yok demektir. ” اله ” İlaha ” Kelimesi,Tanrı demektir.
      Tanrıça değil. Çünkü bir cins ismin dişil olabilmesi için,sonunda dişil alameti olan”ت ” Ta”
      harfının bulunması lazım, ” Ta” harfı yoksa söz konusu isim, ” Eril ” olur. ”Ta” harfı varsa,
      dişil olur. Şimdi ” Tanrı ve Tanrıça ” için birer cümle kuralım ;
      1- لااله الا الله ” – La ilaha illallah. ” Allah’tan başka hiç bir tanrı yoktur. ” لا الهة الا الله ” La ilaheten illallah ” Allah’tan başka hiç bir tanrıça yoktur.”
      Söz konusu ”ateistforumun ” sahibi; İslam daki kelimei ”Tevhid ” olan” La ilaha illallah ” ifadesini, ” La ilaheten illallah ” gibi göstererek saçmalamıştır .Arapça bilmedikleri için bu tür saçma sapan iddiaları yapabiliyorlar. İnsan bir dili bilmiyorsa, o dildeki kelimeleri açıklamaya hakkı yoktur.
      . ORİON ! Hayran kaldığın o ”ateistforumunu ” yazan kişi,arapça biliyorsa,
      aşağıda bir arapça metni veriyorum,hemen tercümesini yapıp bu siteye göndersin. Ba-
      kalım nasıl arapça biliyormuş ? Öğrenelim ; Hayranı olduğun o kişi,eğer tecümesini yapıp göndermezse,demek ki hiç arapça bilmediği halde,arapça bilen bir dil bilimcisi gibi davranıyor. Ve senin gibiler de ona hayran kalıyorlar.EVET: VERECEĞİM METNİN
      TERCÜMESİNİ BEKLİYORUM : Ama kimseye tercüme ettitmeden kendisi yapsın.
      هل قدم داروين ارائه مقترنة بانكا ر الخالق .

      الناظر في كتاب اصل الانواع لداروين لا يلاحظ فيه ان الرجل قد انكر فيه وجود رب الخالق انه لم يقرر فيه فكرة التطور الذاتي ولا التولد الذاتي بل فيه ما يشعر بان فكر ة التطور التي يقول بها انما هي من القوانين واللسنن التي بثها الخالق في المادة وجاء في اخر كتابه المذكور قوله اني فيما يظهر لي ان الاحياء التي عاشت علي هذه الارض من صورة واحدة اولية نفخ فيهاالخا لق نسمة الحياة – كيف دبت الحياة في المادة غير الحية. ان العقل والمنطق والبحوث العلمية والنصوص الدينية تكشف لنا ان الحياة سر من اسرار الخالق ونفخة ربانية روحية في المادة فالحياة ليست نتاج المادة بل المادة وعاء لها فالقرار العلمي الاخير ان الحياة لاتتولد الا من حياة وذلك لان القرار الذي انتهي اليه علماء الاحياء اليولوجي بعد تجارب كثيرة ومتنوعة يجزم بان المادة الميتة لايمكن ان تتحول ذاتيا الي مادة حية وان الحي لابد ان يتولد من حي العلم والتكنولوجية عاجز عن ايجاد الحياة القرار الصادر عن علماء السوفيت وعلماء امريكا عام – 1969 – هكذا العلم عاجز عن ايجاد الحياة وليس للعلوم قدرة علي اثبات ان الحياة نتيجة تفاعل كيميوي وليس في مستطاع الوسائل العلمية ايجاد الحياة الا عن طريق الخلايا الحية التي لانستطيع ان نوجدها من المادة غير الحية وكذلك النبات االخ وقد اثبت الباحثون الرياضيون وغيرهم من العلماء ان مثل هذالاتقان العجيب في الكون وما فيها من الاحياء من المستحيل بالمصادفة والتطور الذاتي والمصادفة في الكون امر مرفوض حتما علميا وعقليا ومنطقيا وفلسفيا وهذالكون اثر ذي عقل مدبرة ذي ارادة حرة خالقة وراء المادة وهو الله الخ
      ORİON ! Hayaranı olduğun adamın, eğer burada yazdığım arapça metninin düzgün çevirisini yapamıyorsa,lütfen bir arap dilbilimcisi gibi davranmasın.! لااله الا الله ” olan ke-
      limei ”Tevhid ” ile oynamsın.! Arapça da eril ve dişil alametlerini bile bilmeyen biri,kalkıp
      da bize arapça bir kelime olan ” لا اله الا الله ” ı hangi mantıkla açıklamaya çalışıyor.?
      Önce gitsin arapçayı güzelce öğrensin. Ondan sonra arapça olan cümleleri açıklamaya
      çalışsın…! ! Saygılar.

      • orion dedi ki:

        bilal öncelikle bana yaşını söyleki benden büyüksen saygıda kusur etmiyeyim…siteye üye olmaya çalıştım ama ya beceremedim yada kabul edilmedim….benim sormamdan ziyade sende sorabilirsin…site önünde…ve ordaki yorumların çoğunuda okudum….eğer akılına takılan birşeyler varsa sen sor..diller arası etkileşim olduğu birkesin ve bu sorun tarihin derinliklerine inildikçede açığa çıkıyor…arapça ön türkçeden ve ibraniceden veya sümer dilinden eskidir diyemezsin…orta asyada bir zamanlar ortak dilin farşça olduğu kesin.. farşçaya göre arapça çok yeni bil dil farsçanın kökeninede inecek olsan karışımlar göreceksin…

        bu yazı o siteden alıntıdır……………

        O zaman biz boşuna Allah diyoruz.

        Allah Al-Ilah’tan geldiğine göre,Ilah yani Tanrı dememizde bir sakınca yok.Demekki Allah bir isim falan değilmiş.Bizde öyle The falan olmadığı için sadece İlah yani Tanrı diyebilmemiz lazım.Ah bu osmanlı asimilasyonu…
        I. Mahmud: Yav İbrahim,Ordu niye böyle geriliyor ?

        İbrahim Müteferrika: Sultanım, günümüzde artık devletler dinden ve geleneklerden gelen kurallara göre değil, akıl ve bilim ilkelerine göre yönetilmektedir.

        demem o oki herşey örgütlenme ve toplumun gücü o gücü ve fikirleri yine insan üretiyor…eğer toplum kendini peygamber ilan edenlere destek çıkmıyorsa yaratılan tanrılar ve ilahlarda fos çıkıyor …ben bir kaç deneme daha yapacağım üye olmak için bakalım……

      • orion dedi ki:

        siteye girmeyi başardım bilal.ama ben senin yazıyı gönderirsem kime sormuş olacağım ve kimden yanıt gelecek…olay karma karışık olur…arada tercüman gibi yapamam ben böle zaten zerre kadar arapça bilmediğimide söylüyorsun….üyelik zor değil ama bir 24 saatten erkende olabilir geçte site yöneticisine bağlı…

  123. orion dedi ki:

    http://www.ateistforum.org/index.php?showtopic=34302 daha öncede yazmak istiyordum fırsat olmamıştı….minarelerdeki hilaller ile ilgili…yukardaki site ve kuran ellah sözümü diye bir site vardı bunlar da aynı bu site gibi faaliyet gösteren sitelerdi..tahmini bir senedir bizim mühitin cami minaresindeki hilal veya hil el yok…ben minarelerdeki hilalleri osmanlıyı simgeleyen bir figür sanıyordum.ama öyle değilmiş…ve şu andada cami minaresinde hilal göremiyorum….bu atesitlerin araştırmaları ile bağlantılı sanırım..ra nın eski mitolojik tanrı yani rab olması..hilal yani ayın kutsal sayılması …ve birçok dinde figürlere tapınma gereksimi ve inanç ritüellerinin figürsel olması tesadüf olamaz..

    • bilal dedi ki:

      Orion Bey! Evreni Yaratana Allah,Tanrı,Huda,Gott ve diğer dillerdeki benzer ifadeler
      kullanabilirsin. Ben buna karşı çıkmıyorum. Karşı çıktığım şey,Allah ismini yok sayıp sade-
      ce Tanrı ismine endekslemenizdir. Allah arapçadır. Sen, Gott ve Huda gibi isimlere karşı
      çakamadığın gibi,arapça olan Allah kelimesine de karşı çıkamazsın. Bütün arap dil bilimci-
      lerine sora bilirsin.Evreni yaratana böyle bir isim ( Allah ) vermek dil açısından bir problemi
      var mı yok mu ? Eğer yoksa,neden böyle bir isme karşı çıkıyorsunuz.? Sen istediğin ka-
      dar evreni yaratana Tanrı diye bilirsin hiç bir mahsuru yoktur. Bende ona Allah derim karşı
      çıkmaman gerekir. Ki,Tanrı cins bir isimdir.Tapılan herşeye tanrı da denilebilir. Ama,evre-
      ni yaratmayana Allah denilmez.Çünkü Allah,evreni yaratanını özel ismidir.Bu nedenle biz,
      bu özel ismi tercih ediyoruz. Fakat evreni yaratana sen Tanrı da diyebilirsin. İslamın azgın
      düşmanları olan Ebu Cehil’ler,Ebu Leheb’ler ve bugünün müslüman olmayan milyonlarca
      araplar ve arap dil bilimcileri Allah’a inanmıyorsa dahi,böyle bir isimde bir problem görmi-
      yorlarsa,arapça bilmeyenler mi bunda bir problem bulabiliyorlar. ? Hayret ! Mantıksızca
      diye bilirsiniz ki,bu evren bir tesadüf eseridir. ( haşa ) evreni var eden yaratıcı güç yoktur.
      Böyle inanabilirsiniz.! Güneşe karşı gözlerinizi yummakla sadece kendinize karanlık ya-
      pıyorsunuz. Ama; Kalkıp da Allah isminde bir problem bulmaya çalışmanız büyük bir saç-
      malık ve mantıksızlıktır. Suya taş,taşa da su demeye devam ediniz.Boş şeylerle zamanı-
      nızı heba etmemenizi diliyorum. Saygılar.

      • orion dedi ki:

        bilal o sitedeki resimleri gördünmü..onlar hakkında ne düşünüyorsun…allahla ne gibi bir bağlantısı olabilir karataş hacerül esvedin…
        burda her ne kadar allah tanrı insanların zihninde farklı algılansada inananlar tarafından ……o taşı öpmek için birbirini ezenlerin eski putperest ve pagan inanırlarından ne farkı kalır..madde temeline eğilimli inanç ne kadar allah olabilir..münezzehlik hiçbirşeye benzetilmeyen anlamında ise hacda yapılan bu maddeye bağlılık neden…nefis bunlar olmadan tezkin edilemiyormu..
        ..

      • bilal dedi ki:

        Orion ! Hacerül Esvedi öpmenin ne Allah’ın emri,ne de Hz.Peygamberin tavsiyesidir. Onu
        öpmenin dini açıdan önemi olmadığı gibi,ibadet de değildir. Hele o izdihamı yaratıp başka-
        lara eziyet vermek bile dinen haramdır,günahtır. Bunun çok yalnış olduğunda bütün islam
        alimleri mütefiktir. Ama bir türlü önüne geçilemiyor.Orada engel olmaya çalışan resmi gö-
        vliler olmasına rağmen önlenemiyor.O yerde güç kullanmakta da doğru değildir.Daha da kötü
        olabilir. Kur’an ve sahih sünneti bilen her müslüman bundan uzak kalmaya çalışır.Bu yan-
        lış hareketi ne kur’an,ne de Hz.Peygamber tasvip etmiştir.! Hata,bunu yapanlara aittir.
        İslama mal edilemez. Her şey de bilinçli olmak gerekir.Yoksa hata ve yalnışlar her zaman
        ortaya çıkabilir. Bu konu da sana hak veriyorum. Öyle olmaması lazım. Saygılar.

      • orion dedi ki:

        madem dinde yeri yok o hurafelerin orda ne işi var kimi simgeliyor…o taş …eski tarihlerden birinde bir zatın gürz ile o taşı çatlattığı bilgisine ulaşmıştım…daha ne kadar bu taşa tapacaksınız deyip taşı kırmış…daha sonra kabe görevlileri tarafından öldürülmüş adam…

  124. yusuf dedi ki:

    İNANMAKTAN ZARAR GELMEZ,İNANMAMAK İSE FELAKET AKILLI OLMAK LAZIM…

    • orion dedi ki:

      kafalardaki soru işareti lambası yanıp söndüğü sürece ..inanmak çoğu zaman beklenti olarak kalacaktır…hiç bir ateist form sitesi ile bir bağlantı içinde değilken bile bu dinleri dilbilimcilerin çözeceğini biliyordum ama bu dil bilimcilerin semavi dil gruplarını iyi bilmesi gerekiyordu ve o bölgeye ait eski uygarlıkların tarihini…yukarda verdiğim adminin sitesi ise beni yeterince tatmin etti çoğu konuda…zaten onlarında üstünde durduğu konular benim yakaladıklarımdı ama ben onlar kadar detaya inemezdim..onların o kadar bilgili olması doğal üniversite ile yetinmeyip fakültede bitirmiş inşanlar……zarar yok diyorsun insanlarımız halen yatan ölüden medet umuyor dinsel itikatlerine sebeb …

      • bilal dedi ki:

        Orion ! ” Madem dinde yeri yok o hurafelerin orada ne işi var kimi simgeliyor.? Diyorsun !
        Kabe ve Hacerul Esvedın varlığı hurafe değil. Kabe ; Irkı,milliyeti,dili ve coğrafyası farklı olan bütün
        dünya müslümanları bir araya getiren,birleştiren,tanıştıran,eşitlik ve kardeşlik ruhunu
        pekiştiren,aynı yerde ve aynı yöne yönelik birlikte ibadet etme fırsatını sağlayan ve güçlü
        bir gönül bağının kurulmasına vesile olan dini bir semboldür. .Başka toplum ve ırklarla tanışmayan,onlarla arkadaşlık kurmayan,örf,adet ,gelenek ve kültürlerini öğrenmeyen bir insanın diğer insanara bakış açısı daima negatif olur. İşte; dini bir sembol olan Kabenin
        o mahşeri buluşma ortamında insandaki coşku ,sevgi,saygı,eşitlik ve kardeşlik duygusu
        artmaya ve diğer insanlara karşı insanın düşüncesi pozitif yönden galişmeye başlar.
        Allah için namaz kılarken aynı yöne (kabe’ye) yönelen bütün dünya müslümanlarında gö-
        nül birliği oluşur,sevgi,saygı ve kardeşlik ruhu pekişir.Kabe,gönül birliğimiz için dini bir
        semboldür.
        Orada tavaf yapan müslümanlar hep bir ağızdan ” لا اله الا الله وحده لاشريك له الخ لبيك اللهم لبيك الخ ” Allah’tan başka hiç bir ilah yoktur.Onun ortağı,eşi ve dengi yoktur…….”’ Allah’ım !
        senin emrine amadeyim,emret Allah’ım ! ……” diye haykırırlar. Hiç kimse Kabeyi ağzına
        bile almıyor. Kabe, sadece dünya müslümanlarının mahşeri buluşma ve birlikte Allah’a
        ibadet etme yeri ve sembolüdür. Bu kutsal mekanda bazı hurafeler yapılıyorsa onun kut-
        siyetine halel getirmez. Hurafeler,islamı ve kur’an’ı doğru bir şekilde öğrenilmekle önlene-
        bilir.Yani doğru dini bir eğitim gerekir. Örneğin ateş insanın hayatı için bir zarurattır.Ama
        Öbür yandan insanı yakar ve yok da edebilir. Bizi yakar ve öldürür diye ateşi olşturan
        etmenleri ortadan kaldırmaya çalışıyor muyuz.? Bugünkü teknoloji ürünü olan nakil vası-
        ları,araç ve gereçleri kaza yapıyor ve ölmemize sebep oluyor diye bunlardan vaz geçmek
        ne derece mantıklı olur.? İşte,birlik,beraberlik,kardeşilik,sevgi,saygı,tanışma ve kaynaşma
        vesilesi olan Kabe;bazı hurafeler yüzünden feda edilemez.Hurafeler yapılıyorsa,onu doğru
        bir eğitimle önleyebiliriz. Hurafelerden kurtulmak için,kur’an ve islamı doğru öğrenmek
        lazım. İslamın mesajını doğru öğrenen bir kimse hurafe bir iş yapmaz.Hurafe işleri yapan
        doğru eğitim almayan kimselerdir. Bunun en bariz örneğini türbe ziyaretlerinde görüyörüz.
        Saygılar.

      • orion dedi ki:

        bilal kabeden ve insanların birbirini tanımasından ziyade ….hani tanışalım hoşbeş olalım onu anladık….zaten topraktan yaratılmış insan oğlu başka varlıklara benzemiyor dil ırk ayrımı başka….
        insan olduğu belli….ben bütün yaradıcı isimlerinin tanrıda dahil insan oğlu tarafından üretildiğini düşünüyorum…bak bu videoda müslüman olduğunu söyleyen kişiyi iyi dinle…..diyorki isanın rab olduğunu kabul edeceksin diyor…kendini tanıtma faslı videonun başlarında….incilden ayetler okurken:::http://www.youtube.com/watch?v=-bbMQf0

        peygamberler herne kadar yaratıcıdan vahiy aldıklarını iddaa etselerde tasavvuf alimleri kadar bilgili olduklarını sanmıyorum hatta çoğu kör cahil bile diyebilirsin….öncekilerin bilgilerini kendi zamanındakilere aktarmışlar vede insanları aldatmışlar peygamber olduklarını söyleyerek…..

        hristiyanlarda kutsal sayılan hac ne ise kabedeki hacerül esved taşıda o…. sen benim asıl sorumu yanıtlamadın aslında o karataşın muhavazası neye benziiyor..

        ayrıyeten neden dinde bilinçli olarak çarpıtma yapılıyor…islamın şartlarından biri ibrahim milletinden olduğunu kabul etmek……….ya ben ibrahim milletinden değilsem …meallerde şunu görürsün ibrahimin dinine uy << ama aslı bu değil…..bana neden aslımı inkar ettirmeye çalışıyor bu dinler bana onu söyle…..
        .Kul sadekallahü fettebiu millete ibrahıme hanıfa* ve ma kane minel müşrikın

        şimdi yukardaki ayette millete ibrahim demesine rağmen dinine uy olarak neden çarpıtılıyor ayetler.. din ile millet çok farklı şey …senin bana arap ol demene benziyor …
        ozamanın insanlarına ibrahimin milletine uy denilmiş….şimdi araplar bana benim milletime uy diyor..
        bu peygamberlikmi yoksa saltanatlık kavgası için insan gücü toplamamı…

        din ile millet iki farklı anlam içeren kelime yapıcıkları…….neden milletine uy denilmiyorda hanif dinine olarak anlam katıyorlar…görüyoruzki yukardaki ayette din sözcüğü geçmiyor. geçen sözcük
        millet…..

        ozamanları biraz kafamızda canlardırmaya gerek yok …bugün kürtlere türk milletine uy demenle ibrahim milletine uy demen arasında hiç bir fark yok…….veya ingilize alman fasistliğine uy desende uymayacağı kesin uyuyorsada zoraki sebeblere sebedir….bir başka toplumu kendi milletine uydurmak krallara veya padişahlara yada bir devletin diğer devlete olan egemenliği ile alakalıdır….

      • orion dedi ki:

        o taşı öpmenin dinde yeri yok ve allahın emride değil ama bak kimler öpmüş o taşı ve ifade ettiği hürmet teslimiyet ikrar bağlılık …imam osurursa cemaatin ne yapacağı malum…

        Hz. İbrahim Aleyhisselam, Kabe’nin inşasını bitirdikten sonra oğlu İsmail Aleyhisselam ile tavafa başlangıç sırasını bildirmek için: “İsmail, bana bir taş getir de tavafın nereden başlayacağını işaret edeyim.” dedi. Hz. İsmail Aleyhisselam da Cebel-i Kubeys’ten bir taş alıp babasına verdi. O da tavafın başlayacağı bugünkü Kabe’nin köşesine taşı koydu. Taş, yumurta şeklinde 18-19 santimetre yarıçapında idi. Konduğu yer, yerden üç arşın 4 parmak yüksekliğinde idi. Böyle yükseğe konmasının sebebi ve sırrı her yerden herkesin görebilmesi için idi. Rengi vaktiyle beyaz olan bu taş, çokça istilam edildiği yani selamlanıp öpüldüğü için kırmızımsı (kırmızımsı esmer bir taş) haline gelmiştir diye rivayet edilmektedir. Hacerü’l-esved, melekler tarafından, peygamberler tarafından ve Efendimiz Muhammed Aleyhisselam tarafından öpülmüştür. Hacerü’l-Esved’i öpmek, Cenab-ı Hakk’ın saltanat-ı İlahiyesine kurbiyete (yakınlığa) bir işaret olması itibariyle hürmet, teslim ve ikrar manasını ifade eder. İşte bunun içindir ki, Hz. Ömer Efendimiz (ra) “Vallahi seni öpüyorum. Senin taş olduğunu, zarar ve fayda veremeyeceğini de biliyorum. Eğer Resulullah’ın seni öptüğünü görmeseydim, seni öpmezdim.” demiştir.

      • orion dedi ki:

        http://www.dinimizislam.com/detay.asp?Aid=1682 bu linktede söylenenler senin söylediklerine zıt düşüyor bilal kardeşim….

      • bilal dedi ki:

        Orion Bey ! 1- Kur’an da geçen ” İbrahim milleti ” onun dini demektir. Türkçede olduğu
        gibi arapçada millet kelimesi ”halk veya kavim” anlamında gelmez.Arapçada millet kanun ve
        din demektir.Halk ve kavim veya türkçedeki millet anlamıyla hiç bir ilgisi yoktur.Onun dini de,
        Allah’tan getirdiği dindir. Ayetlerin anlamı; ”İbrahim’in Allah’tan aldığı dine uyun.” de-
        mektir.Bütün peygamberlerin ve Hz.ibrahim’in Allah’tan getirdikleri dinin özü aynıdır.
        Kur’an,onun dinine uyun. buyurur. Onun dinine uymak islam dinine uymak demektir. Bütün ilahi dinlerin özü birdir. Arapçada millet kavramı; halk veya kavimle yakından ve
        uzaktan hiç bir şekilde alakası yoktur.Lütfen ! Arapçayı bilmiyorsak kafamıza göre arap-
        ça kelimelerine yanlış anlam vermeyelim.Önce Arapçayı öğren ! Esas kelime yapıcıkları siz olmuşsunuz. Arapçayı bilmeden kafanıza göre kelimeyi evrip çevi- riyorsunuz. 2- Hacerul Esved,
        Peygamberler ve melekler tarafından öpülmüştür, cennetten gelmiştir,kıyamette şefaat edecektir.Beyaz iken çokça istilam edildiği için kırmızı hale gelmiştir vb.diğer rivayetlerin
        tümü uyduruk rivayetlerdir.Aslı esası yoktur. Bir taş nasıl şefaat edebilir. ? Kur’an da
        bu şeyler var mı ? Dinin temel kaynağı sadece kur’an ve ikinci derecede mütevatir
        sünnettir.Bunun dışında hiç bir şey dinin kaynağı olamaz. Gösterilen ”Site de ” Hacerul
        Esved hakkında yazılan ve çizilen rivayetler doğru değildir.Hz.Peygamber,hadislerin ya-
        zılıp kaydedilmesine müsaade etmiyordu.Hadisler korunmadı.Hacerul Esved hakkında
        söylenen bu tür uydurma rivayetler,vefatından asırlar sonra ortaya çıkmış ve yazılmıştır.
        Bunlar sahih değildir. O rivayetlerin arasında en meşhur olanı hz.Ömer’e isnad edilen ri-
        vayettir. Fakat söz konusu rivayet te,mütevatir olmayıp Haberi Ahad olduğu için,dini bir
        kaynak olamaz. Çünkü dini kaynak kur’an ve mütevatir sünettir. Bu rivayetlerin dini açıdan hiç bir anlamı da yoktur.Mütevatir hadis saysı da 17 taneyi geçmemektedir.
        Bunu söyleyen Ebu Hanife Hz. gibilerdir.Bu mütevatir hadisler de ibadetlerle ilgildir. Bu sitede söylenenler, Kur’an’ la da çelişiyor. Bunları anlamak için,”Usulul Hadis fıkhı
        ve Hadis Kriterlerini ” bilmek lazım.Hadis Kriterlerine uymayan bu rivayetler merdüttür.
        3-Söz konusu ”Site de ” kur’an’a atfen, kendilerine delil olarak ” Her şey Allah’ı tesbih eder ” diye
        gösterdikleri ayetin anlamı nı yalnış vermişler. Bunun anlamı; Var olan her
        şey Allah’ın evrene koyduğu fizik kuralları gereği hareket eder.Onların tesbihi ve
        Allah’a boyun eğmeleri bu şekildedir. Şöyle bir kaç örnek verelim: Güneş, hidrojen ve
        helyum gazından oluşuyor.Bu iki gazın birbirini üretmesi,Yaratıcı’nın söz konusu gaz-
        ların atomlarına koyduğu fizik kuralları ve yasaları gereği oluyor. Yani güneşin varlığı
        bu fizik kurallarına bağlıdır. İşte güneş, Yaratıcı’nın koymuş olduğu yasaya göre hare-
        ket eder.Onun bu yasa çerçeçevesinde hareket etmesi ve boyun eğmesi Yaratıcı’ya
        tesbihtir. Yani Yaratıcı’nın emrini yerine getirmektir. Evrende bulunan her şey böyle.!
        Bir örnek daha verelim: Bir canlı veya bir bitki türünün genine Yaratıcı tarafından
        konulan matematiksel proğram ne ise, söz konusu canlı veya bitki türü o şekilde var-
        lığını devam ettirir. Ve böylece Yaratıcı’nın iradesi doğrultusunda hareket ettiği için de,
        O’na boyun eğmiş ve tesbih etmiş oluyor. Bu tesbih dille söylenen bir zikir değildir.
        Bu tesbih,her şeyin Yaratıcı’nın emrine uygun doğup büyümesi demektir. Özet olarak bütün
        varlık alemi,Yaratıcı’nın iradesine uygun olarak hareket emesiyle onu tesbih ediyor.
        4- Türbeleri,korkulukları,mazar taşları öpmek ve bu nesnelere saygı göstermek caiz olmadığı gibi,bunlardan medet ve yardım istemek,dilekte bulunmak,şifa beklemek gibi
        durumlar da insanı şirke götürebilir. DİNİMİZI; TEMEL KAYNAĞI OLAN KUR’AN DAN
        ÖĞRENMELİYİZ. UYDURUK RİVAYETLERDEN DEĞİL. Saygılar.

      • orion dedi ki:

        işte göndermiş olduğun bu yazıylada benim neden dinden soğumuş olduğumu anlamış oluyorsun…….sıkıldık artık bu din tüccarlarından bilal….sen sünnet değil diyorsun bir diğeri sünnet diyor …sen 17 hadis var diyorsun 350 ..400 diyende var tvlerde..arapça bilmiyorsan kafana göre değiştirme diyorsun sen ibrahimin anadolu kökenli olduğunu bilmiyorsundur veya han kelimesinin kökenini …..orta asyada türkler yönetim başında olanlara hanım derdi veya hakanım…ayrıyeten kenan dili ile türkçeyi pek uzak dil lehçesi olarak görmüyorum alfabe farklı olsa bile birçok ortak kelime kullanıyoruz…millet ile din aynı şey değil bugün bana japon milletine uy dersen ilk yapmam gereken şey dilini öğrenmek olur….dini ritüeller farklı şey dil dayatması çok farklı şey…zaten anadolu ki cahilliğin sebebi bu arada kalmışlık değilmiydi…mağara deiliğinden geçerek günahlarının affolacağını sananlar veya cennetlikmisin cehennemlikmi eğer o delikten geçersen günahsızsındır gibi……osmanlı dilini hiçe saymanda garip alttaki isim yeterli dir sanırım ………..bugün osmanlı sairleri hem farşçayı hem arapçayı hemde ibranice den birçok kelime kullandığımızı sayarsan öz türkçede dahil olmak üzere çok zengindir…farşçamı arapçamı dersen osmanlı padişahları bile farşçanın etkisinde kalmışlardır……

        Bir zamanlar biz de millet, hem nasıl milletmişiz:

        Gelmişiz, dünyaya milliyet nedir öğretmişiz!

        Kapkaranlıkkken bütün afakı insaniyyetin,

        Nur olup fışkırmışız tâ sinesinden zulmetin,

        Yarmışız edvâr-ı fetretten kalan yeldaları;

        Fikr-i ferda doğmadan yağdırmışız ferdaları!

        Öyle ferdalar ki: Kaldırmış serapa alemi;

        Dideler bir cavidani fecrin olmuş mahremi.

        Yirmi beş yıl, yirmi beş bin yıl kadar feyyaz imiş!

        Bak ne ani bir tekamül! Bak ki: Hala mündehiş

        Yad-ı fevka’l-ı i’tiyadından onun tarihler;

        Görmemiş benzer o müdhiş seyre, hem görmez beşer,

        Bir taraftan dinimiz, ahlakımız, irfanımız;

        Bir taraftan seyfe makrun adlimiz, ihsanımız;

        Yükselip akvamı almış fevc fevc ağuşuna;

        Hepsi dalmış vahdetin aheng-i cuşucuşuna,

        Emr-i bi?l ma?ruf imiş ihvan-ı İslam?ın işi;

        Nehy edermiş, bir fenalık görse, kardeş kardeşi.

        Kimse haksızlıktan etmezmiş tegafül ihtiyar;

        Ferde raci’ sadmeden efrad olurmuş lerzedar.

        Biz, neyiz? Seyreyle artık; bir de fikr et, neymişiz?

        Din de kürkün aynı olmuş: Ters çevirmiş giymişiz!

        Nehy-i ma’rûf emr-i münkerdir gezen meydanda bak!

        En metîn ahlâkımız, yâhud, görüp aldırmamak!

        Yıktı bin mel´un kalem nâmûsu, bizler uymadık:

        “Susmak evlâdır´” deyip sustuk… Sanırsın duymadık!

        Kustu bin murdar ağız şer´in bütün ahkâmına;

        Âh, bir ses bâri yükselseydi nefret nâmına!

        Altı yüz bin can gider; milyonla îmân eksilir;

        Kimseler görmez! Gören sersem de Allah´tan bilir!

        Sonra, şâyet,sahsının incinse, hattâ, bir tüyü:

        Yer yıkılmış zanneder seyr eyleyen gümbürtüyü!

        Kırkın aylıktan biraz, yâhud geciksin vermeyin;

        Fodla çiy kalsın, ´pilâv bitmiş” deyin, göstermeyin,

        Fes, külâh, kalpak, sarık vermiş bakarsın el ele;

        Mi´delerden fışkırır tâ Arş´a aç bir velvele!

        Ortalık altüst olurken ses çıkarmazdım, hani,

        Öyle bir dernekte seyret gel de artık sen beni!

        Göster, Allah’ım, bu millet kurtulur, tek mu?cize:

        Bir “utanmak hissi” ver gâib hazînenden bize!

        Mehmet Akif Ersoy

      • bilal dedi ki:

        Orion ! 1- Eğer dinini kur’an dan öğrenip sağduyunla hareket edersen insanların yalnış-
        lıkları seni dinden soğutamaz. Dinin kaynağı olan kur’an’a değil,şunun bunun getirdiği uy-
        duruk rivayetlere bakarsan işte negatif sonuçla karşılaşırsın. Dinini kur’an dan öğren ve
        sağduyunla hareket. Bak! Ben; dinimi kur’an dan öğreniyorum,başkaların getirdikleri uydu-
        ruk rivayetlerden değil.Bu nedenle,din açısından menfi bir sonuçla karşılaşmıyorum.Bila-
        kis,islam dininin gerçeğiyle buluşuyorum.Bilki ! dinin tek kaynağı kur’an dır ve sayısı çok az
        olan mütevatir sünnetin dışından hiç bir şeye dini açıdan itibar edilemez. Kur’an’a inan,yal-
        nış ve uydurma rivayetlere değil. Din konusunda sadece dinin kaynağı olan kur’an’ı kendi-
        ne rehber edin.! Başkaların yalnışları seni dinden ve sağduyulu hareket etmekten alıkoy-
        masın.! İnsanların yalnışlıklarına bakıp,menfi yönden etkilenmek sağduyulu hareket et-
        mekle bağdaşmaz.Bazıların yalnışları seni doğruluktan mı soğutuyor ?. Eğer böyle ise,
        sağduyunla hareket etmiyorsun demektir. Seni olumsuz yönde etkileyen başkaların
        yalnışlıkları olmasın.! Sağduyunla hareket edersen,hiç bir şey olumsuz yönden seni etki-
        leyemez. 2- Hz.İbrahim’ın nerede doğup yaşadığı yeri bilmeyen bir müslüman var mı ?
        Sanki ben bilmiyor muşum gibi yazmışsın. ! Zaten hz.İbrahim ve ismi kur’an da geçen bir
        çok peygamber arap bile değildir.Bu, konumuzun dışındadır. 3- Kur’an arapça ise,kur’an
        daki kelimeleri arapça olarak değerlendireceksin. Arapçada millet kavramı ile din kavramı
        aynı olduğu halde,bu kavramı türkçe gibi değerlendirmen çok yalnıştır.İki farklı dilde sesteş
        olan nice kelimeler var ki, anlamları değişiktir.Bu millet kelimesi de bunlardan biridir.Arap-
        çada ayrı,türkçe ayrı anlamlara gelir. Saygılar.

      • orion dedi ki:

        diller hep birbirleriyle bağlantılıdır değişime uğrayanlarda olmuşş…bir kelimenin ortaya çıkması genelde belli sebeblere dayanır ..mesela gecekondu kelimesi çok eski değildir istanbula göçlerin başlamasıyla türeyen ve bir gecede peydah olan binalar yüzünden sebebe dayalı olarak varolmuştur …kayıp atlantisin ispanya civarlarında olması büyük ihtimal ve tarihi çok eski yunanda yaşayan eflatun bile bu olaydan kayıp atlantis derken kendisinden önceki tarihten bahseder…. sana şu ispanyolcada el ve la hecelerini anlaman için bir site gönderiyorum erkek karakterli edatlarda el dişi karakterli edatlarda la hecesinin kullanımı…..inancını yargılamak benim haddim değil zaten …..ve özelliklede kuranda açık aramaya çalışan biride değilim benim okuyup anladığım kadarıyla kutsal metinleri yeterli görmediğim gibi doğru yaşamaya çalışan her insanın gönlüne ilham doğabilir ata sözleride tecrübenin ve yaşamışlığın meyveleridir… il ah hece kelimesini yaradıcı yapanlar araplar ama türkler il ve töre hecelerini farklı algılar il şehirin küçüğüdür başa gelen el ise çoğu eski dilde belkide daha farklı kullanılıyordu ….hawai ve o civarda birçok takım adası öz ve öz türkçe kelimeler içeriyor canada can ada kan ada utah otlak türkçede tepe meksikada tepek diyorlar maya kelimesi bile öz türkçe bir kelimedir….maya tabletlerindeki hece ve kelimeler azımsanmayacak derecede bizim şu an bildiğimiz türkçeyle aynı bilmediklerimiz ise bizim unuttuğumuz türkçe kelimeler…

        http://www.ispanyol.com/aispanyolcagramer/ispanyolca_tanim_edatlari.asp bu siteyede göz at..el burada bir anlamında kullanılıyor belki daha öncesinde el sayı işaretiydi….çok eski tarihlerde dil kullanımı tam anlamıyla komediymiştir…belkide simdiki zaman geçmiş gelecek kalıpları bile tam oturmamıştı…şu an ise diller çok geniş modullara sahip…bunu şu meariç suresi 4 e kadar olan bölümde bile anlamak kafi…..

        hani insanlar şiirlerinde bile hem birşeyii ifade etmesi hemde kafiyelerin birbirine uymasına özen gösterir……..

        burda meram anlaşılmadığı gibi birçok insanında bunlara yanlış anlaması ondan ilk dörtlük

        1 a 2 a 3 b 4 a kafiye ler<<<< a-a-b-a meariç suresi ilk dörtük

        1. Seele sailun bi'azabin vakı'ın.
        2. Lilkafirne leyse lehu dafi'un.
        3. Minallahi ziylme'arici.
        4. Ta'ruculmelaiketu verruhu ileyhi fiy yevmin kane mikdaruhu hamsiyne elfe senetin.

        yok kalbinde senin bana sevgin
        hep uzakmı kalacak elime ellerin
        senden baskasıda bu hali bilmez
        çilesi çekilmiyor sensiz gurbetin gibi …..kafiyeli anlayacağın çoğu anlayanların aksine burda yukardaki ayet ler yetersiz ….orada eğer kıyametten bahsediliyor ise yani gelecek olan azab kıyamet ise melekler ve ruhun ellibin sene zarfında kıyamete ulaşacağı….eğerki öyleyse meleklerin vahiy alıp getirdikleri doğru değil….eğer meariç bir yer ise ileyhi ona demeside yanlış..oraya denirdi…sen emrinin indiği yer desende öle birşey yok meariç emrinin indiği yer olamaz ….mearicin sahibi allah ….inkarcılar için onu savacak yok deniyor eğer kıyamet ise herkesin yaşayacağı bir durum bu…

        1. Bir soran inecek azabı sordu:

        2.İnkârcılar için;ki onu savacak yoktur,

        3. Yükselme derecelerinin sahibi olan Allah katından.

        4. Melekler ve Rûh (Cebrail), oraya, miktarı (dünya senesi ile) ellibin yıl olan bir günde yükselip çıkar.

        4 üncü ayetin anlatmaya çalıştığını mümkün değil kimse anlayamaz..oysa kuran anlaşılsın diye indirilmişti…..bu linkteki çeviri ise ona diye değil oraya diye çevrilmiş ileyhi…..

        aklımdan şu geçmişti hani güneş sistemi olarak güneşten daha büyük bir yıldıza çekiliyor olabiliriz yani bir son olacak bu kesin bunu nerden anlıyoruz madde alemine dayalı herşeyin bir vakti var dünyada bile …kıyamet neden olmasın ..sen yine diyeceksinki bunlar okuyanın anlama yeteneksizliğinden kaynaklanıyor ….geri zekalı olduğumu kabul ediyorum anlayamadım ayetin anlatmaya çalıştığını..ama dileyen tırsabilir buna emin olsun herşeyin bir sonu var çünkü..

      • Drogba CC dedi ki:

        Bilal haklısın!! PEygamberin zamanındaki Ticari zekası milyonlarca müslümanı hacı olacam cenneti yarılayacam hesabına, ARAPLARI multi milyarder yapıyor.!! KABE denen yerde dönüp durmanın veya şeytanı taşlamanın insanlığa zerre kadar katkısı yok oraya her yıl giden 300 bin Türk hacı efendi kişi başı 10000 doları ülkede cidden fakir ve ihtiyaç sahiplerine hibe etseler. Türkiye de çağ atlanır. Aç kalmaz eğitimsiz adam kalmaz. Saygılar.

  125. bulent dedi ki:

    Dünyamızın içinde bulunduğu Samanyolu galaksisinde 200 milyar yıldız bulunmakta.
    Bu yıldızlardan bir tanesi güneşimiz.
    Her yıldızın etrafında ahenkle dönen gezegenler ve bu gezegenler etrafında dönen uydular bulunmakta.
    Galaksimizin çapı yaklaşık 30 000 ışık yılı.
    Yani ışık olsanız bir uçtan bir uca 30 000 yılda gidersiniz.
    Bizim galaksimizde en yakın diğer galaksinin adı Andromeda
    Bizden 2,5 milyon ışık yılı uzaklıkta.
    Işık olsanız 2.5 milyon yılda varırsınız.
    Ve bu galaksilerden 200 milyar tane var deniliyor.
    Bu müthiş evren inanılmaz bir matematiksel sistemle hareket halinde.
    Bunların hepsi aklımızın alamayacağı olağanüstü bir mucize
    Ve bunu yapan yöneten bu büyük kudretin bunca galaksi arasında
    Samanyolu galaksisinde
    200 milyar yıldız arasında bizim güneş sistemimizde
    Bunca gezegen arasında dünyamızda
    Arabistan yarımadasında
    Bir mağarada
    Muhammed adında bir bedeviye diyor ki!

    “Ey Muhammed Gelininle evlenebilirsin.”
    “Eşlerinle sırayla birlikte olmana gerek yok Gönlün kimi istiyorsa onunla olabilirsin”
    “Muhammed’e inanmayanlar hayvandır, domuzdur, pisliktir.”

    Asıl MUCİZE Muhammed’in insanları buna inandırabilmiş olmasıdır.

    • bilal dedi ki:

      bulent ! 1- kur’an’a iftira atarak ” Ey Muhammed gelininle evlenebilirsin ” demek suretiyle uydurduğun o ” gelin” kelimesi kur’an’ın neresinde geçiyor.? Gösterirmisin ? Yoksa müfteri ve yalancı olursun. Her zaman olduğu gibi o ”gelin ” kelimesi de senin saçmalıklarından sadece bir tanesidir. Hiç bir zaman hz.Muhammed,Hz.Zeyneb’e ge-
      linim dememştir.Hz.Zeynep onun öz halasının kızıdır.Kendi eli ile onu Zeyd bin Harise
      ile evlendirmiştir. Hz.Peygamber ve hz.Zeyd’ın yaşlarına bakalım,böyle evlatlık
      olur mu ? Hz. MUHAMMED ‘İN D.TARİHİ : 571 MİLADİ
      Hz.ZEYD’İN DOĞUM TARİHİ : 575 MİLADİ
      Yaşı büyük olan bir erkek,neredeyse kendi yaşıtı sayılan birine nasıl evlat olabiliyor. ? Evlatlık,
      çocukluk yaşında başlıyor. Zeyd ise,peygamberimize gelince çocuk değildi,neredeyse
      peygamberimizin yaşıtı sayılıyordu.O,Hz. peygamberin kucağında büyümedi ki,gerçek-
      ten ona evlat olsun. Ama Zeyd,Peygamberimizin hanei saadetinden ayrılmak istemiyor
      ve onun yanında kalmayı ana-babasına tercih ediyor.Bu nedenle, dışarda ona evlatlık
      gözü ile bakılıyor.İşte bu yanlış algılayışı ortadan kaldırmak üzere Ahzap suresi inmeye
      başlıyor.Ahzap/ 5.” ادعوهم لابائهم الخ ” ..Onları babalarına nisbet ederek çağırın.”Ahzap 40.
      ” ما كان محمد ابا احد من رجالكم ولكن رسول الله وخاتم النبيين الخ ” Muhammed,sizin erkeklerinizden
      ( Zeyd ve diğerlerinden) hiç birinin babası değildir. Fakat o,Allah’ın Resulü ve peygam-
      berlerin sonuncusudur…”Bu ayetlerin inmesi ile, herkes ona Zeyd bin Harise demeye
      başlıyor. Böyle bir evlatlığın ne hukuki yönü var,ne de dini yönü.Bu sadece islamiyeten
      önce yalnış bir gelenekti.İslam cahiliye dönemine ait olan bu yalnış geleneği kaldırıyor.
      Hepsi bu kadar ! Neden defalarca bu konuyu mantıksızca saçmalıyorsun.?
      2- Yine 51.ayeti yalnış bir yorumla saçmalamışsın.” Eşlerinle sırayla birlikte olmana ge-
      rek yok. ……….” Bu şekildeki yorumun tamamen yalnıştır. Ahzap suresi 27 ve 28.Ayet-
      lerin sebebi nüzul ve açıklamsını yaptıktan sonra 51.Ayetin açıklanmasına geçeceyiz.
      Olay şöyledir;
      Diğer kadınların eşlerinden istedikleri gibi,peygamberimizin de eşleri kendisinden bazı
      ziynet eşyaları ve daha iyi bir geçim istemişlerdi.Oysa,peygamberimzin eşleri diğer ka-
      dınlara örnek olmaları gerekirdi.Dünya malı ve ziyneti peşinde koşmaları uygun değildi.
      İşte bunun üzrine önce Ahzap suresi 28-29.ayetler ile daha sonra 51. ayet iniyor.
      28-29.Ayetler: يا ايها النبي قل لازواجك ان كنتن تردن الحياة الدنيا وزينتها فتعالين امتعكن واسرحكن سراحا جميلا الخ
      ” Ey peygamber ! Eşlerine (şöyle) söyle : Eğer dünya diriliğini ve süsünü (refahını) isti-
      yorsanız,gelin size boşanma bedellerinizi vereyim de,sizi güzellikle salı vereyim.Eğer
      Allah’ı,Resulünü ve ahiret yurdunu diliyorsanız,bilin ki,Allah içinizden güzel davrananlar
      için büyük bir mükafat hazırlamıştır. Bu ayetler,peygamberimizin eşlerine iki sçenek su-
      nuyor. Ya dünya malını, veya Allah,peygamber ve ahiret yurdunu seçecekler. Onlar dünya malını tercih ederlerse,hz.Peygambere de 51.ayetle iki seçenek sunuluyor.
      ”ترجي من تشاء منهن وتؤوي اليك من تشاء الخ ” Dilediğini boşayabilirsin ve dilediğini de yanında
      tutabilirsin…..” Bu ayetle,”dilediğinle ilişkiye girebilirsin ….” şeklindeki yorum tamamen
      yanlıştır. O iki sçenek,”eşlerin boşanıp boşanmaması” olayıdır. Bulent ! burada saçma-
      lamışsın.Ayet yorumladığın gibi değildir.
      3- Diyorsun ki,” Muhammed’e inanmayan hayvandır,domuzdur,pisliktir. ” Aynen kullan-
      dığın bu ifadeyi bana kur’an dan göstermezsen ikinci defa müfteri olursun.Bak ! müfte-
      ri olmaman için ,aynı ifadeyi kur’an dan bana göster.! Daha sonra konuya geçeceğim.
      şimdi değil. Bu ifadelerinde yamultma istemiyorum. Yazdığın gibi bana göstereceksin.
      Yoksa…!

      • pamuk1kale dedi ki:

        Bilal Bey;
        ”Hiç bir zaman muhammed zeynebe gelinim dememiştir…”
        Gelinim dememesi gelini olmadığının kanıtımı oluyor?
        Senin bu dediğinle ve muhammedin gittiği bu yolla,milyonlarca kişi gelini! ile evlenir.Ben bir çok kayınbaba biliyorum gelinine ”gelinim” demeyen ismi ile seslenen.
        Muhammedi kurtarmak için (haliyle kendi imanınızı ve cennetinizi) ayetlere her defasında farklı anlam yüklediğinizi biliyorum ama buda çok saçma olmuş kusura kalmayın!

      • 1okuyucu dedi ki:

        pamuk1kale;

        sen Muhammedin Zeynep’e gelinim demediğini Bilâl’den daha mı iyi bileceksin? zaten Bilâl’le ben onların yanındaydık ve Zeynep’in Zeyd’le evli olduğu dönemde, Muhammedin Zeynep’e gelinim dediğini duymadık, onun için sen uyduruk hadisleri boşver, bak burada kapı gibi 2 tane şahit var, tabi yersen?

      • bilal dedi ki:

        Sn.pamukıkale,
        ZEYD,HZ.PEYGAMBERİN EVLATLIĞI MIDI ?

        Zeyd bin Harisenin hz.peygamberle evlatlık iddiası sadece bir kuruntudur,bunun hz.peygamberle bir evlatliği söz konusu değildir.İşte aşağıdak gerekçelerle bunun ispatı.!
        Konuyu yanlış yorum ve uyduruk rivayetlerden okuyorsunuız.!!!
        Zeyd’in hz.peygambere olan evlatlık iddiası sadece bir kuruntu idi.Ne hukuki,ne dini,ne de örfi bir evlatlığı söz konusdur.
        Böyle bir evlatlık için hiç bir koşul ortada yoktur.Bu iddia sadece bir kuruntudan ibarettir
        .
        a) Zeyd,gerçekten hz.peygamberin evlatlığı mıdı ? b ) Evlatlık olabilmenin koşulları yerinde midi ? c) Hz.peygamber ile Zeyd arasındaki yaş buna müsait midi.?
        d) Zeyd,hz peygamberin kucağında mı büyüdü.?

        Bu sorulara doğru yanıt verildiği zaman görülecektir ki,Zeyd’in hz.peygambere evlatlık iddiasi sadece bir kuruntuydu.
        Bunun izahını yapalım:
        Hz.Zeyd,islamiyeten önce köle olarak hz.Hatice’nin eline geçiyor,dul ve kırk yaşında olan
        hz.Hatice 25 yaşında olan hz.Muhammed’le evleniyor.O zaman köle olan Zeyd’in yaşı 21 iken Hz.peygamber de 25 yaşında idi.

        Yani Zeyd hz.peygamberle çocukluk dönemini hiç geçirmemiş ve onun evinde de büyümemiştir.
        Peki 25 yaşındaki bir adam,21 yaşındaki bir adamı nasıl evlatlık edinir? İkisi de neredeyse
        yaşıt sayılırlar.Böyle evlatlığın hukuki,ahlaki ve dini bir izahı var mı ? Evlatlık edinmek
        küçük yaştan başlıyor.21 yaşından sonra nasıl evlatlık olur? Bir çocuğun birine evlatlık olabilmesi için küçük yaştan beri onun himayesinde yetişip büyümesi gerekir. Zeyd için böyle bir durum söz konusu değildir. -Hz.Muhammed’in doğum tarihi 571,Zeyd’in doğum tarihi ise,575 miladı.Peki bu yaştan sonra nasıl bir evlatlık olur ?
        21 yaşında olanZeyd bir bebek veya çucuk muydu?hz.peygamber ona süt mü emzirtmiş
        Onu kendi evinde mi büyütmüş ki evlatlığı olsun.? Bunların hiç biri gerçekleşmiş değildir.
        Kur’an da da ifade edildiği gibi bu sadece bir iddia idi.Bu nedenle kur’an buna ”ادعياء ”ed’iya
        ”evlatlığı iddia edilen ”diye bir ifade kullanmıştır. ”تبني ” Tebenni, ” yani gerçek anlamda bir
        evlatlıktan kur’an söz etmemiştir.

        AHZAB-37 : في ازواج ادعيائهم الخ ” Zeyd o kadınla ilişiğini kestiğinde (boşandığında) Biz onu
        seninle evlendirdik ki,evlatlığı iddia edilenlerin boşanmış ve dul kalmış eşleriyle (evlenmede) mü’minlere bir darlık olmasın”Evet bu evlatlık kuru bir iddiaden ibarettir.Zira bu evlatlık için hiç bir koşul gerçekleşmiş değildir.!!!
        AHZAB-4.

        Ayetin doğru meali, وما جعل ادعيائكم ابنا ئكم الخ ” Evlatlıklarını iddia ettiklerinizi,oğullarınız kılmamıştır.’’şeklindedir
        Maalesef,ayette geçen ” ادعياء ” ed’iya ” evlatlığı iddia edilen’ kelimenin meal ve yorumu doğru yapılmamıştır.” Ed’iya”kelimesinden de anlaşıldığı gibi bu iddia sadece bir kuruntu idi.
        Bu nedenle hz.peygamberin dul kalan halasının kızı Zeynep’le evlenmesinde hiç bir örf ve geleneğe aykırılığı söz konusu değildir.!!! Çünkü,Zeyd’in evlatlığı sadece kuru bir iddiadan ibaretti .Gerçek bir evlatlık söz konusu olmamıştır.
        Bu nedenle bunun yadırganacak hiç bir yönü yoktur. Medeni saydığınız ABD ve Avrupa
        ülkelerinde evlatlıklarla bile evlilik hem hukuki,hem de gayet normal karşılanmaktadır.Ama
        hz.peygambere gelince Zeyd’in ona evlatlığı söz konusu olmadığı halde onun bu evliliğini yadırgıyorsunuz.!!!

        AHZAB-40: …. ما كان محمد ابا احد من رجالكم ولكن رسول ا لله

        ” Muhammed,sizin erkeklerinizin ( Zeyd vs.) hiç birinizin babası değildir.
        (dinen,hukuken ve örfen hiç birinizin babası değildir) O,ancak Allah’ın elçisi ve
        peygamberlerin sonuncusudur.” ifadesiyle de onun hiç bir kimsenin babası olmadığının vurgusu yapılmıştır.Zeyd,hz.peygamberin yanında kaldığı için,böyle bir iddia yapılıyordu.
        İşte kur’an,buna ”تبني ” Tebenni ”yani oğul edinme,evlatlık edinme” değil.de” ادعياء ”ed’iya”
        yani evlatlığı iddia edilen ” şeklindeki ifadeyi kullanmıştır. Bu da söz konusu iddianin
        bir kuruntu olduğunu,gerçek anlamda bir evlatlığın söz konusu olmadığını göstermektedir
        Bu nedenle bu evliliğin yadırganacak hiç bir yönü yoktur,.

        Saygılarımla.

      • 1okuyucu dedi ki:

        Bilâl;

        —Hz.Muhammed’in doğum tarihi 571,Zeyd’in doğum tarihi ise,575 miladı.Peki bu yaştan sonra nasıl bir evlatlık olur ? (senden alıntı)

        hayrola aynı Ayşenin evlilik yaşında yaptığın gibi Zeyd’inde nüfus bilgilerini mi eline geçirdin? kelimelere başka anlamlar yükleme kurnazlığına alıştık ama bunu rakam oyunlarıyla yapmaya kalkışmanı doğrusu pek anlayamıyoruz, oradan baktığında bizi enayi yerine konulacak aptallar sürüsü olarak görüyor olmalısın herhalde?

        peki, Kuranın tanrısı durduk yerde mi? Araplarda bile ahlâksızlık olarak görülen, evlatlıklardan dolayı kayınpeder gelin olarak nitelenen kişilerin evlenmelerine cevaz vermiş?

        öyle ya, iyiyi tavsiye gereken bir tanrı, niye böyle ahlâksız bir uygulamaya cevaz vermek zorunda kalmış???? tanrı durduk yerde, hemde hiçbir sebep yokken böyle bir ahlâksızlığı insanlara nasıl tavsiye edebilir? inanma konusunda gösterdiğin üstün sezgini??? bu soruların cevaplarında da gösterdiğinde, evlatlıklarından dolayı kayınpeder gelin konumunda olan insanların evlenmelerine niye izin verildiğini anlayacaksın?

        —Medeni saydığınız ABD ve Avrupa ülkelerinde evlatlıklarla bile evlilik hem hukuki,hem de gayet normal karşılanmaktadır.Ama hz.peygambere gelince Zeyd’in ona evlatlığı söz konusu olmadığı halde onun bu evliliğini yadırgıyorsunuz.!!!

        Medeni olarak saydığımız Ülkeler dahil, yasalar izin vermiş olsa bile, hiçbir Ülkede böyle gayri ahlâki durumlar hiçbir toplumda hoş görülmez, örneğin; medeni yasada, yaş üst sınırı olmadığı için bir erkek, torunu yaşında bir kadınla evlenebilir, oysaki toplumumuzda, bırak torunu yaşındaki kadınlarla evlenmeye kalkışan ahlâksızları, kızı yaşındaki kadınlarla evlenen ahlâksızlara bile hoş gözle bakılmaz, yani yasalar izin verse bile toplumun değer yargılarına ters düşen şeyler toplumda ahlâksızlık olarak görülür ve hoş gözle bakılmaz, o nedenle tanrınızın böyle evliliklere cevaz vermesi hiçte hoş karşılanacak bir şey değildir,

        ama insanları soracak olursan, bırak evlatlıklarını evlatlarının sağlığında bile gelinlerini becermeye çalışan ahlâksızları gazetelerde okuduğumuz hekesin malumu?

        tabi siz Müslümanlar, tanrınızın tavsiyelerine muhalefet edemeyeceğinizden, kayınpeder gelin evliliklerine, çok eşliliğe, akraba evliliğine itiraz etme konumunda değilsiniz, sadece farkında olmayarak kızı yaşındaki kadınlarla evlenen erkekleri kınayarak peygamberinizi kınadığınızı anlayamadığınız durumlar söz konusu olur? duysanız geliniyle (ölen üvey oğlunun karısıyla)evlenen erkekleri de ahlâksızlıkla suçlayacağınızdan hiç şüphem yok,

        esas yadırganacak olan durum, aslında sizinde ahlâksızlık olarak gördüğünüz ama inandığınız kitap gereği yadırganacak bir şey olmadığını söylediğiniz durumlarla ilgili örneklere, farkında olmadan verdiğiniz tepkiyi nasıl açıklamanız gerektiğidir?

  126. Araştırmacı dedi ki:

    Tabiki inandırıyor.Çünkü aklını kullanan insan Kurana ve Peygambere inanır.Tekvir suresi 1. Ayette yazan Güneşin dürülmesi ,Kurandan önce Tevrat ve İncilde dahil olmak üzere hiç bir yazılı kaynakta yok.Siz ateistler yüz yıllarca bu ayetle alay ettiniz.Ancak bilim yıldızların dürülerek,büyüklüklerine göre nötron yıldızı,kara delik,kızıl dev haline geldiğini ispat etti.

    • Gencer dedi ki:

      Güneş dürülecekmiş.Nasıl olacakmış acaba.Kağıt mı kardeşim bu.?Senin Allah’ının elleri yanar aman söyle dürerken dikkat etsin.Yada sizin gibi Sazan Müslimlere dürdürtsün Güneşi.Nasıl olsa her boka inanç diye zıplıyorsunuz.

      Biraz sinir bozucu ifadeler kullandım ancak başka türlü ifade edilemiyor sizin inanç dediğiniz ZIRVALIK.

      İyi akşamlar.

  127. Fereç Hüdür dedi ki:

    Soru: 20- Tatlı suda inci ve mercan yetiştiği:
    Rahman suresi 19-22 ayetleri ile Furkan suresi 53. ayetinde geçen iki denizin birbirine salındığı-karıştırıldığı ama aralarında bir engel olduğunu yazan ayetlerde denizlerden birinin suyunun içilebilen tatlı su olduğu, diğerinin acı ve tuzlu su olduğu yazılıdır. Rahman-22′de her ikisinde de inci ve mercan yetiştirildiğini yazar. Halbuki tatlı suda inci ve mercan yetişmez. Suni olarak inci yetiştirilse bile mercan hiç yetişmez.
    Cevap 20 :
    Birçok kimse Rahman suresi 19-22 ve Furkan suresi 53 ü konu ederek lehte ve aleyhte sözler sarf etmektedirler. Lehte söz söyleyenler aslanda tatlı sulu deniz ifadesinden büyük nehirleri anlamak gerektiği. Arapların büyük nehirlere deniz dediğini örnek olarak ta Nil nehrinin gösterilebileceğini veya mercanların dünyanın çeşitli yerlerindeki tatlı su denizlerinde yetişebildiğini araştırma neticesinde bulduklarını söylemektedirler. Her nerdeyse mercan yetişen tatlı su denizleri! Hal bu ki Kuran’ın bu tür savunmalara ihtiyacı olmadığı gibi Rahman suresi 19-22 ve Furkan suresi 53 te vurgulanan olayların bu savunmalarla hiçbir ilgisi yoktur. Karşıt olanların Soru 20 de ki iddialarının aynı şekilde Rahman suresi 19-22 de ve Furkan suresi 53 te vurgulanan olaylarla hiçbir ilgisi yoktur. Her iki tarafın yanılgıya düşmelerinin nedeni Rahman suresi 19-22 de ve Furkan suresi 53 te vurgulanan olayları tek bir olaymış gibi anlamalarıdır. Hal bu ki, Rahman suresi 19-22 de anlatılan olayla. Furkan suresi 53 te anlatılan olay, aynı olay olmayıp tamamen bir birlerinden bağımsız iki ayrı olaydır. Şöyle ki:
    a) 55 Rahman Suresi 19 – 20 – 22 ayetleri. Mealen:
    – İki denizi salıverdi, birbirine kavuşuyorlar, 55/19
    – Aralarında bir engel vardır, birbirine geçip karışmıyorlar. 55/20
    – İkisinden de inci ve mercan çıkar. 55/22

    Yukarıda meali yazılı ayetlerde görüldüğü gibi, anlatılan olayda bahsi geçen denizlerden herhangi birinin tatlı sudan oluştuğu belirtilmemiştir. Dolayısıyla burada bahsi geçen her iki deniz tuzlu olup buna rağmen bir birlerine karışmamaktadırlar. Dünyanın çeşitli boğazlarında bu şekilde birbirlerine karışmayan deniz çiftleri yakın zamanda keşfedildi. En Meşhurları kaptan Kusto’nun Cebelitarık boğazında keşfettiği konumdur. Burada bir birlerine karışmayan Akdeniz ile Atlas Okyanusudur. Bu denizlerin tuzlu olduğu inci ve mercan ihtiva ettiği tartışma konusu değildir. Zaten mercandan bahsedilmesi bu şekilde bir birlerine karışmayan sıvı denizlerin her ikisinin tuzlu olduğu manasına da gelmektedir. Tatlı Suda Mercan yetişmez diyerek, san ki Kuran’da tatlı suda Mercan yetişir denmiş gibi Kuran’a itiraz edenler. 55 Rahman Suresi 19 20 – 22 ayetlerinin tatlı suyla bir ilgisinin olmadığını görmüyorlar mı? Yaptıkları çeliş ki iddiasının kuran ile bir ilgisi yoktur.

    b)- 25 Furkan Suresi 53 te belirtilen olay benim bildiğim kadarıyla şimdiye kadar Medya’da Kuran ile ilişkili olarak benim anladığım şekilde konu edilmemiştir. Kuran’dan mealen:
    – O, iki denizi birbirine salmıştır. Bu tatlı, susuzluğu giderici; bu tuzlu ve acıdır. Ve ikisinin arasına birbirine kavuşmalarına engel olan bir perde koymuştur (hiç birbirine kavuşmazlar). 25/53
    Baktığım bütün mealler aşağı yukarı bu şekildedir. Bu şekilde meal noksan olup 25 Furkan Suresi 53 suresini karşılamamaktadır. Öyle görülüyor ki mealleri yazanlar «ve hıcren mahcûran » kavramını konuyla ilgili olarak meallendirmemektedirler.. Hal bu ki konuda anlatılanı tam olarak anlamak için «ve hıcren mahcûran» un ne manaya geldiğinin bilinmesi şarttır. Hıcren : Taş ve Mahcûran: Karantina demektir. Birlikte mealendir ir isek « hıcren mahcûran» Taşlaşan, donmuş sert ile Karantinaya alan kuşatan manalarını anlayabiliriz. Şimdi bu iki kavramı 25 Furkan Suresi 53 geçen , İki Deniz, Tuzlu ve Tatlı kavramlarıyla birlikte ele alalım. Ayette öyle bir olaydan bahsediyor ki, iki deniz bir arada olacak biri tuzlu, diğeri tatlı biri taşmışçasına sert diğeri de onu kuşatmış olacak. Bu şekilde bir olay dünyada ancak kutuplarda oluşmaktadır. Özellikle Güney kutbunda yüzen buzullar deniziyle, onları kuşatıp içinde barındıran tuzlu deniz tam olarak bu olayı karşılamaktadır. Bu buzullar öylesine büyük ki, Örneğin: “. Bir zamanlar “ulaşılamaz” diye adlandırılan kutup noktasında buzun kalınlığı 4.335 m’yi bulur. Bu buz kütlesi 24 milyon km³’lük hacmi ile yeryüzündeki bütün buzların yüzde 92’sini oluşturmaktadır. Kıyılarından kopan 350-600 m kalınlığındaki buz parçaları günde 1-3 m hızla ilerler ve birbiri üstüne yığılır. Bu tür yüzen yığınlardan biri olan Ross Buzlası 540.000 km’yi bulan alanıyla neredeyse Fransa büyüklüğündedir. Gelgit olayının buzladan kopardığı büyük parçalar yüzerek çevreye dağılır. Bu tür buzdağları arasında 20.000 km² büyüklüğe ulaşanlar olur.” (Alıntı. http://tr.wikipedia.org/wiki/Antartika )
    Görüldüğü gibi yalnız Ross Buzlası bir ülke büyüklüğünde buz denizi halinde tatlı sudan oluşmuş ve Tuzlu Deniz tarafından kuşatılmaktadır. Bu şekilde ki oluşumlara özellikle güney kutbunda karşılaşmak gayet doğaldır. Ve şu kesindir ki, Kuran’ın indiği dönemde yeryüzünde herhangi bir insanın Güney Kutbunu veya Güney Kutbundaki bu oluşumu görmüş olmasına ihtimal verilemez. Güney kutbu insanlar tarafından ancak 1840 ta keşfedilmiştir.
    ( Not. Konu ettiğim 20. Soru haricinde. Ateistlerin konu ettikleri başka soruların cevapları. http://www.mubin.net sitemde Ateizm Sorularına Cevaplar başlığıyla bulunmaktadır. Soruları üç sene kadar önce cevaplamıştım. Kısmet olursa isteyen oradan bakabilir.20 soruyu yeni gördüm onun için özel olarak cevapladım.)
    Kuran ile ilgili Sorularınız için: E-Mail hudurferec@hotmail.com
    Fereç Hüdür

    • Araştırmacı dedi ki:

      Selamünaleyküm.Bunların iki farklı ayet olduğunu daha önce bende izah ettim.Ama ,özür dileriz,iftira ettik diyeceklerine seslerini çıkarmadılar.Birde rüzgar kesilince yelkenli gemilerin yüzmemesiyle ilgili ayete takmışlar.Bugün rüzgardan enerji elde edilmiyormu?Yani ayetin hükmü halen devam ediyor.Yukarıda yazdığım Güneşin dürülmesi ayetinede gıkları çıkmıyor.Bunlar bilim ve gerçeğin yerine, yanlış yolda yürümeyi kendilerine ilke edinmişler.

      • orion dedi ki:

        rüzgardan elektirik üretiliyor ama rüzgarsızda üretiliyor…yani ayet yine deseki allah rüzgarı keserde elektiriksiz kalırsınız …..yine olmaz ……değişik seçenekler mevcut şu an elimizde güneş enerjiside dahil…..

      • Araştırmacı dedi ki:

        Orion ALLAH rüzgarı durdursa su bulamazsın.Hadi teknolojinle bulutları taşı.Bakara-26(Şüphesiz ALLAH sivrisinek ve onun ötesinde bir varlığı misal getirmekten çekinmez.İman edenlere gelince,onlar böyle misallerin Rablerinden gelen bir gerçek olduğunu bilirler.İnkar edenlerse ALLAH bu misalle neyi murad etti derler?ALLAH bununla birçok kişiyi saptırır ve birçok kişiyide doğru yola iletir.Onunla sadece fasıkları(aklını kullanmayan zalim) saptırır.)

      • orion dedi ki:

        olayı çarpıtma arkadaşım…..madem senin dediğin gibi el ilahında senin söylediğini söyleseydi….eğerki zaten rüzgar var olmayıp dünya bir düzen içinde işlemeseydi hayat denen eko dengede can bulamazdık..ne şaçma fikirleriniz var….biz ayette verilen kıssanın yetersizliğinden bahsediyoruz burda………

  128. SAMET dedi ki:

    BEN ŞAHSEN İNANMAK İÇİN ONLARCA SEBEB BULDUM, İSLAM ŞU AN TEK GEÇERLİ DİNDİR; MESLEK İCABI ÇOK MEMLEKET GEZİP, ÇOK İNSANLAR TANIDIM; BEN İSLAMIN GERÇEK OLDUĞUNA TÜM SEVDİKLERİM VE KENDİM ÜZERİNE YEMİN EDERİM. VARSA AKSİ GELSİN BENİ VE SEVDİKLERİMİ ALSIN BU KADAR BÜYÜK KONUŞUYORUM İÇİMDE SON DERECE RAHAT ALLAH(C.C)TAN BAŞKA İLAH YOK HZ.MUHAMMED(S.A.V.) ONUN PEYGAMBERİDİR …

    • orion dedi ki:

      sen sebeb bulup kendi ve sevdiklerin üzerine yemin ediyorsun…allahta kuranda habire aya yıldızlara zeytin üzerine bol bol yemin etmiş zaten. senin etmene gerek yoktu….
      şuna inanırım diğer dinlere göre insan mantığı ile üretilmiş ve yazılmış daha derli toplu bir kitap kuran …ay ve yıldızlar üzerine yemin ne derece doğru olabilirki…konuşmayan varlıklar helede zeytin üzerine yemin…..iyiki tavuğun veya ineğin üzerine yemin etmemiş

      • bilal dedi ki:

        0rion ! Yemin konusunda Yüce Yaratıcı’yı kulları gibi değerlendirmek saçmalıktır. Biz in-
        sanlar, (kullar)Yaratıcı’dan başka hiç bir şeyle yemin edemeyiz. Hz.Muhammed,Allah’tan başka nesnelerle yemin etmeyi yasaklıyordu. (Melek,Kabe,Peygamberler vs.) İslama
        göre, insanlar Allah’tan başka hiç bir nesneyle yemin edemez.Ama bu burum Yaratıcı için
        ayrıdır. Yüce Allah,yarattığı eserlerine yemin edebilir. Aya,yıldızlara vs.ye Allah’ın yemini
        bunlara kudsiyet vermek için değil,dikkatımızı bunlara çekmek,bunların varoluş nedenlerini
        bilmek,bilimsel çalışma yapıp bunlardan daha fazla yararlanabilmek hususuna yönelik-
        tir. Ay,yıldızlar,güneş,evren, sebze ve meyveler hepsi de Allah’ın eseridir. Allah’ın kendi
        yarattığı eserlerine yemin etmesinden daha normal bir şey var mı ? Yoksa, Yaratıcı’yı da,
        yaratılan kullar kategorisine mı koyup değerlendiriyorsun ? Yaratıcı ile kul açısından
        yeminin anlamı ayrıdır. Bir inasan,muhatabını inandırmak için kudsiyetine inanılan bir nesne
        üzerine yemin eder. Yanı söylediğini inandırmak için yemine baş vurur.Bu durum her insanın
        doğasında vardır. Ama,yemin Yaratıcı açısından farklıdır. ”
        MESELA : 1-İnşikak suresi / 18-19 ” والقمر اذا اتسق لتركبن طبقا عن طبق ” …..Dolunay olmuş aya
        yemin ederim ki,katmandan katmana ( göğün katmanlarına ) bineceksiniz…..” İşte bu
        yeminle yüce Allah,dikkatımızı aya,gezgenlere ve göğün katmanlarına çekerek bilimsel çalışmalar
        neticesinde buralara gidebileceğimize vurgu yapmaktadır.Yani bu yeminle yüce
        Allah, dikkatımızı bilimsel çalışmanın neticesine çekmek istiyor.
        2- Bürüc suresi / 1 : والسماء ذات البروج ” Yörüngelere sahip semaya ( gökyüzüne ) yemin
        ederim……….” Burada da yüce Allah dikketımızı,gök cisimlerinin farklı yörüngelerine çekmek
        istiyor. Yani bakınız ! yemin ettiğim sema farklı yörüngelere sahiptir.
        3- Tarık / 11 : والسماء ذات الرجع ” Dönüşümlü olan semaya yemin ederim…..” Yine bu yemin-
        le dikkatımız,gök cisimlerinin hareketlerine çekilmek isteniyor.
        4- Şems suresi / 1-2 : والشمس وضحاها والقمر اذا تليها ” Güneşe ve aydınlığına,güneşi takip
        ettiğinde aya ………yemin ederim….” Burada da dikkatımızı güneşin fonksiyonuna ve onu
        takip ettiği zaman aya, ( yani güneş ile ay arasına dünya vb.gibi bir gök cisminin girmediği
        zaman ki aya) çekmek istiyor. Çünkü böyle bir durumda, ay ışığını güneşten yansıtabiliyor.İşte
        bu ayetlerde de dikkatımızı bu olaylara çekmek istiyor.
        5- Tin suresi / 1-4 : والتين والزيتون الخ ” İncire,zeytine,sina dağına ve şu güvenli beldeye
        yemin ederim ki,biz insanı en güzel biçimde yarattık. ( ona verdiğimiz üstün özellikleri
        başka bir varlığa vermedik. ) Yine bu yeminle yüce Allah,dikkatımızı insanın evrende-
        ki konumuna çekmek istiyor. Yüce Allah bunları bize inadırmak için yemin etmiyor.
        . Allah’a inanan onun yeminine ihtiyaç duymaz ki,Allah ona yeminle bir şey inandırsın.
        O zaten yemin olmadan da ,Allah’ın söylediğne inanıyor. Allah’ a inanmayan ise,ister
        yemin olsun ister olmasın yine inanmaz. Demek ki,Yüce Allah,söz konusu nesnelere
        dikkatımızı çekmek ve bilimsel çalışmalar yapıp bunlardan daha fazla istifade etmemizi
        istiyor. EVET : Orion ! Allah’ın yarattığı bu eserleri küçümsüyorsun.? Haşa ! alay edercesine
        diyorsun ki,” iyiki tavuğun veya ineğin üzerine yemin etmemiş” Tavuk ve ineğin var-
        lığı sence çok mu basit ? Haydi bakalım : Allah’ın evrende yarattığı fizik ve biyolojik kuralları dışında başka bir yöntemle bunları yarat.! Bütün bilim dünyasını da çağır gel- sinler.! Bilim dünyası bir sirvrisineği üretsinler.Veya ölen bir sivrisineği canlandırsınlar.
        Yapabiliyorlar mı ? Allah’ın verdiği yetenekle bilim adamları dev uçakları üretebilirler.
        Ama ölmüş bir sivrisineği canlandıramazlar. Allah’ın evrene koymuş olduğu sistemin
        dışında sivrisineği de üretemezler. Özet olarak,Yüce Allah,kendi eserleri ile yemin
        edebilir.Ama,inandırmak için yemin etmiyor.Bunlara dikkatımızı çekmek için yemin
        ediyor. Yaratıcı ve kul açısından yeminin anlamı farklıdır. Biz inandırmak için yemin
        ederiz,Yaratıcı ise,inandırmak için değil,söz konusu nesnelere dikkatımızı çekmek
        için yemin eder. Bilimler adamları, Allah’ın evrene koymuş olduğu sistem ve kuralın
        dışında bir incir veya zeytin tanesini üretebilirler mi ? Hayır üretemezler. Öyleyse,
        neden bunları basit görüyorsun ?
        Allah’ın yarattığı kendi eserleri üzerine yemin etmekten daha mantıklı bir şey var mı ?
        Yüce Allah, kendi eserine yemin ediyor,aşkasının eserine değil. Eğer kur’an daki bütün yeminler Allah’ adına olsaydı, yine
        diyecektiniz ki, haşa ! bu kur’an bir beşer ürünüdür.Çünkü insanlar Allah’a yemin eder-
        ler.Allah’a yemin insana aittir diyecektiniz vs.! Evet:Yüce Allah hem kendi zatına,hem de yarattığı eserlerine yemin ederek böyle bir düşünceye mahal bırakmamıştır.
        Kur’an,evreni yaratan Yüce Allah’ın son mesajıdır..Kur’an da zerre kadar ne bir man- tıksal hata,ne de bir çelişki vardır. . Bir yandan hz.Muhammed,Allah’tan başka
        nesnelere yemin etmeyi müslümanlara yasaklayacak (ki bu durum ittifakla,müte-
        vatirdir.) Öbür yandan kendisi,güneşe,aya,yıldızlara,göğe yemin edecek değil mi ?
        Onun zamanında yaşayanlar (müslüman olsun veya olmasın ) ya Muhammed ! hem
        bize Allah’tan başka bir nesneyle yemin etmeyin diyorsun,hem de kendin Allah’tan
        başka nesnelere yemin ediyorsun bu ne çelişkidir ? diye bunlar ittiraz etmeyecekler
        midi ? Böyle bir ittirazla karşılaşmamak için de hz.Muhammed,Allah’tan başka bir
        nesneyle yemin edemezdi.Ama kur’an’da Allah’tan başka nesnelerle yemin vardır.
        Demek ki,kur’an onun sözü ve dşüncesinin ürünü değildir. Saygılar.

      • orion dedi ki:

        dün travel worl chanelı izliyordum …ispanya kraliyet donanması inkaların liderine 3 şart koşuyor şartlardan biri hristiyanlığı kabul etmeleri isteniyor inka lideri ise tek o şartı kabul etmiyor…kraliyet donanması uzun top atışları sonucu kayıtlara göre 6000 inkalıyı öldürüyor..inkaların bütün serveti ispanyaya taşınıyor….teslim alınan inka lideri altınlara karşılık canını teminat altına aldığını sanırken oda bir müddet sonra öldürülüyor tutuklu iken…dinler bunu yaparken makul dinden olmayan insanlar yapınca zalim oluyorlar

        ..yani allah bu yeminlerle dikkatimizi yarattıklarına çekiyor senin demenle ..o yemin etmese bile yine insan oğlu bir şekilde arayış içinde olurdu .tavuk ve ineğin varlığı basit değil ama insan oğlunun yarattıklarınıda küçümsememek lazım yoktan varedemiyoruz belki….. lakin yarattıklarımız tanrılarınkinden tamamen farklı….insandaki bu yaratabilme kapasitesini farkedemedinizmi…bir sivrisinek yaratamıyoruz ama allahın yarattığı nesne veya maddeninde bir sonu var….allah kitabına çok açık ve anlayabildiğiniz dilde deyip niye böyle bilmece gibi ipuçlarına dayalı kıssa lar verir anlamadım…zaten o kitap bilime ışık tutacak cinsden olsaydı araplar o kitabı kimseyle paylaşmazdı….ben desemki elimde bir kitap var ve ona sıkı sıkı sarılan okuyup anlayan diğer ülkelerden ve toplumlardan 100 sene veya daha ilerde olur desem….kim o kitabı paylaşır ve o bilgileri elinden kaçırmak işter …

    • orion dedi ki:

      Allah rüzgarı keserse gemiler yüzemezmiş!

      Şura/ 32-33. Denizlerde yüce dağlar gibi gemilerin yürümesi de O’nun kudretinin delillerindendir.
      O, dilerse rüzgârı durdurur da onlar denizin üstünde durakalırlar. Elbette bunda çok sabreden, çok şükreden herkes için ibretler vardır.

      Lokman-31. Size varlığının delillerini göstermesi için, Allah’ın lütfuyla gemilerin denizde yüzdüğünü görmedin mi? Şüphesiz bunda, çok sabreden, çok şükreden herkes için ibretler vardır.

      Muhammed döneminin insanlarına gemilerden bahsedip, rüzgarın gücüyle nasıl engin sularda yol aldıkları ve bunun Allah’ın lutfu olduğunun söylenmesi etkili olabilir ve tasdik görebilir.
      Ama günümüz insanına bunlar söylendiğinde gülüp geçecektir.
      Çünkü artık yelkenli gemiler değil, motorlu gemiler vardır ve Allah, rüzgarı kesmiş olsa dahi gemiler yüzmeye devam eder.

      Bu ayetteki mantıksızlık, gemilerin yüzmesinin Allah’ın delillerinden olduğunun söylenmesidir.
      Ayrıca rüzgarı durdurmasıyla gemilerin yüzemeyeceği iddiası da Kur’an’ın evrensel olmadığının kanıtlarındandır.
      …………………………………………………………………………
      yukardaki yazı yine bu site içindeki din bölümün den alıntıdır……heleki sura 32 nci ayeti sede komedi deniz üstünde akıp giden gemilere ayet diyor……bunlar bile kuranın bilimsel dediği ayetlerini çökertmeye yeter……eskiden gemiler yelkenliydi rüzgara ihtiyaç duyardı şimdi öle değil ne yazıkki …bu ayetin hükmü kalmış bence hani kuranda bir ayet hükmünü kaybederse daha iyisini getiririz diyordu .allah cc kitabında ….ama ortalıkta peygamber yok dimi eeee ne olacak ozaman mesihi tekrar yeryüzünede indiremedik ayeti kim neşredecek kim daha iyisini getirebilir bu ayetin şimdi…..eğer kuran bu sözleri söylemese sorun yok…eğer bir ayet hükmünü yitirirse yenisi ile değiştiririz diyor allah sözü kuran …ama bu hükmün 1400 sene sonra değişeceğini allah kestirememiş demekki herşeyi bilen allah…….hz muhammed bugün yaşıyor olsaydı eminim yapardı

      o ayet şöyle olabilirdi ::::: Denizlerde yüce dağlar gibi gemilerin yürümesi de O’nun kudretinin delillerindendir.o geminin motorunu bozarda öylece kalakalırsınız denizin ortasında…….ya geminin tamirciside varsa ne olacak oda yok diyelim teknik imkanlar geniş bir çaresini bulurlar…..herhalde

      • bilal dedi ki:

        Orion ! Allah rüzgarı keserse gemiler yüzemezmiş.” diye yazdığın iddia, bir çok yerde ya-
        zııldığı ve gereken cevap verildiği halde neden aynı konuyu tekrarlıyorsun. ? Zaten senin
        yazdığını siteyi yönetenler çoktan yazmışlar ve gereken cevabı da almışlar. Sen de ken-
        dine bir pay mı çıkarmak istiyorsun.? Lütfen ! ” burayı ve kur’an daki hatalar bölümünü
        karıştır.” Bu konu ile ilgili cevabı bulacaksın. ! Lütfen bu konun cevabını bulmaya çalış.!
        Fakat, defalarca işlenen ve yazılan bir konuyu neden gündeme getiriyosun.? Bu siteyi
        yönetenler buna müsaade etmemeleri gerekirdi. Bir konu defalarca tekrarlanır mı ?
        Tekrar diyorum;bu konu hakkında yazılan cevabı bulmaya çalış.! ikinci defa cevap vermek
        uygun değildir. Saygılar.

      • orion dedi ki:

        niye rahatsızlık duydunki bilal : )) bidaha bidaha okumaktan zarar gelmez zaten site içinden alıntı yaptığımıda söyledim….hem sanada yazmadım onu şahsi değildi başkasına cevap olarak gönderdim….sen diğer bölümlerde yazılarının engellendiğini söylüyorsun ..benimkini neden engellensinki…

      • orion dedi ki:

        birkerede hak ver ve bilal bilmişliğinden birşey kaybetmezsin..ayrıyeten konu aynı olabilir ama benim olaya bakış açımda site yöneticisinden tamamen farklı…..o farklı konuya değinmiş ben farklı..denizin üstünde giden gemilere ayet denmiş…….meal çevirmenleri ise kudretinin delillleri olarak değiştirmişler ayet kelimesini……
        AYET’ Nedir açıklaması 1745 anlamı Kur an ı kerimdeki sureleri meydana getiren cümle veya cümleciklere ayet denir bunun birde lugat manası varmış ….ama üç ayrı kelime
        yeni asır geçliğe uygun olanı bu sanırım sözlük manası oluyor herhalde ..
        Kur’an-ı kerimdeki sureleri meydana getiren cümle veya cümlecikler. Çoğulu ayettır. Lügat manası; “Açık alamet, işaret, ibret, mucize” demektir.

        biz türkçede ise cümleye cümle ..sıra dışı olaylara ise mucize diyoruz ..isaret ve ibretide katarsak üçüde birbirinden farklı amlam içeren kelimeler…….hem biz yardımcı olmaya çalışıyoruz bu ayet burda anlatılan gibi mensuh olmalı değilmi http://www.kurandakidin.com/?page_id=259

        hükmü varmı bunun daha…… sorun şu kim kaldıracak bu ayeti peygamber yok hali hazırda elimizde…..kaldırmaya cesaret eden olursa vahiy aldığını iddaa edip peygamber olduğunu söylemeli…..sureleri oluşturan cümle yapılarına ayet diyoruz …..ama deniz üstünde giden gemiler nasıl ayet anlamadım..ayetin kelimesinin birden fazla sözlük manası varsa ..çevirmenler neden kudretinin delillerinden demişler ……bu dil ne kadar güvenilir olabilir ben..sözlük manasına bakıyorum üç ayrı kelime çevirmenlere bakıyorum farklı birşey yazmışlar…..baktığım meal sayısı 25 onuda söylüyeyim…

  129. mete dedi ki:

    Bakın arkadaşlar yorumların tamamını okuyamadım.Makaleyi yazan arkadaş için değişik bir çalışma olmuş ama katılmıyorum.Din bilgime güvenerek ve sürçü lisan edersem kusur bulmamanız dileğiyle bir iki bilgi aktarmak isterim.

    Örnek –> Hesap gününde Allah’tan başkası şefaat edebilir mi? başlığının altındaki çelişkiyi kaldırmak adına :
    Şefaat hakkı sadece yaradandır elbette ama açıkça görülüyor ki tüm anlamı kaçırıyorsunuz.Şefaat etme hakkında elbetteki rabbim dilediğine verebilir.Birçok hadisle bağdaşır ki hadis demişken kuran-ı kerimi tek başına anlamak ve yaşamak mümkün değildir.Sevgili peygamberimizin yaptıkları(sünnetler) söyledikleri(hadisler) bizlere bu tür konularda aydınlatıcı fikirler ve daha hafif anlatım üslüpları olarak gelir.
    Sizlerinde söylediği üzere Allah’ın sözlerinde çelişki kesinlikle olmaz.Buda şunu gösteriyorki kurandaokuduğumuz birkaç ayeti yanyana koyup çelişki aramak yanlıştır.Sebebide her surede farklı anlatımlar(hayt kesitleri) vardır ve o durumu izah için kullanılan birçok söz vardır.Bugün bana bir soru sordugunuzda sizlere “elbette” der isem bu bazen hem evet hem hayırı temsili olabilir.Bundan ötürüdür ki hadisleri kuranı alimlerin bizlere aktardıklarını ve islamı tam anlamı ile bilmeden bukadar net inkar veya çelişki varlığını kabul etmek bence mantıksızlık olur.
    İnanan veya inanmayan bütün herkes için bugun dünyanın kendiliğinden oluşmadığını görmek ögrenmek nekadar kolay ise bunların kurucusunu mimarını yaratınını anlamanın okadar kolayca bilineceği inancındayım bu islam hiristiyanlık , yahudi gibi dünyanın büyük kısımlarının inanış içinde oldugu tek yaradan mantıgını asla ezemez ama incil , zebur,tevrat veya kuran-ı kerime inanmak kişiseldir.
    Son olarak bu kadar çok sure okuduğunuzu farzederek bir sual sormak isterim(araştıran arkadaşa).Kuran-ı kerimde sizi cezbeden size evet ya kesinlikle yaradan haktır tektir dedirten bir sureye veya ayete rastlamadınız mı?cevabınız hayır ise size bilim adamlarının bile tartışamadığı ağızlarının açık kaldığı “ki ben bilim adamları kadar zeki olamayabilirim” bir sureden örnek vereceğim.Kıyamet suresini açın ve “4- Evet; onun parmak uçlarını dahi derleyip-(yeniden) düzene koymaya güç yetirenleriz.” 4. ayeti okuyun.1400 yıl önceden size parmak uçları insanda kimlik görevi görür diyen bir insan olmaz.Bu gün en çok güvenilen sistemler parmak izi korumasına sahiptirler.Bende bir bilgisayar mühendisi olarak bu konuda hemfikirim ve bununla ilgili makaleyi okudugumda gerçekten daha önceleri anlamadan dikkat etmeden kuranı okuduğumu fark ettim.

    • orion dedi ki:

      mete burda aklı başında ateistler genelde yaradan varlığın veya gücün karşıtları değil….yaşadığımız düzende din veya kutsal metinler doğru olmayabilir….ömründe hiç kuranı açıp okumamış bir insan ana ve babadan aldığı hayat felsefesi ile kitaba ve allah god tanrı diğer dillerde ismi neyse buna zaten koşulsuz inanıyor..taki hayatın gerçekleriyle yüzyüze gelinceye kadar….

      fussilet 44
      Eğer biz onu başka dilde bir Kur’an yapsaydık onlar mutlaka, “Onun âyetleri genişçe açıklanmalı değil miydi? Başka dilde bir kitap ve Arap bir peygamber öyle mi?” derlerdi. De ki: “O, inananlar için bir hidayet ve şifâdır. İnanmayanların kulaklarında bir ağırlık vardır ve Kur’an onlara kapalı ve anlaşılmaz gelir. (Sanki) onlara uzak bir yerden sesleniliyor (da anlamıyorlar).”

      burda kitabın direk araplara indiği açık ve şeçik anlaşılıyor.bundan bir önceki ayet ise söyle diyor sanada senden önceki peygamberlere söylenenler söylendi.. bazı ayetlerde ise o kitap apaçık arapça ve herkesin anlayacağı dilde indirildi ..arapça bilmeyenler ne yapmalı bazı akıllılarda bazı arapça kelimelerin türkçede karşılığı yok diyor …şu senin yazıdan bir cümle :::::altta

      Birçok hadisle bağdaşır ki hadis demişken kuran-ı kerimi tek başına anlamak ve yaşamak mümkün değildir..<<<<>>şimdi ben arapça bilmeyen biri olarak bu kitabı parayla alıyorum ve allah bana bu kitabı satıyor ahir hayatıma karşılık allah bir tüccarmı ve zaten camilerde vazifeli imamlar hocalar maaşını tıkır tıkır alıyor gel ölüme allah rızası için yasin oku desem beş kişiden biri okur ..
      o kitabın tek başına biri tarafından anlaşılamıyacağını ve yaşanamıyacağını ifade ediyorsun …..kitaplar ne içindir ozaman ve o kitap bizi neden salak yerine koyuyor anlayamazsınız beni der gibi ………böyle şey olurmu …söylediklerinize ters düşüyorşunuz….
      fussilet 44 de ne diyor …Başka dilde bir kitap ve Arap bir peygamber öyle mi
      şimdi benim durumumda bundan faklı değil…ve kuranda yahudiler için allahın sözlerini az bir para karşılığında satanlar kendilerine yazık ediyordu gibi sözlerde okuyabilirsin….şu anda din ticari bir olgu değilmi…..bugün takvim yaprağında gördüm bu yazıyı ku hüvallahü ehad kuranın üçte birine denkmiş …zaten kuranda bakara suresindeki son ayetlerden birinede kuranın özü derler…. şu yahudilere hz musadan kalan on emir diyin bütün kutsal kitaplara olsun bitsin işte…

      Başka dilde bir kitap ve Arap bir peygamber öyle mi? burdan anlaşılan son peygamber yahudilerin veya hristiyanların kitabını eline alıp ben size peygamber olarak gönderildim dese olmayacak….belliki son peygamber bazı kişilerden iyi feyz almış eski kutsal metinleri arapçaya çevirirken ..yoksa allah habire her peygambere kendini farklı tanıtırmıı …dinlerde anlayamadığınız birşey var şu ayetle açıklayayım …hz ibrahim için ayetlerde o herzaman hakka yönelirdi yöneldiği şey farkındaysanız burda sıfat olgusu sonradan uydurulan ilah isimleri değil…..hak kelimesinin karşılığı adelet …şu cümlenin yüceliği gibi adelet mülkün temelidir….evrenin temelide bu düzen üzeredir..

  130. turan dedi ki:

    http://www.kutsalgizemler.com/ateizm-sorularina-cevaplar/ bu siteye girin ve cevapları görün…

    • orion dedi ki:

      bende sana hemen o siteden alacağım baştaki yazı ile kendi sözlerinize nasıl tezat düştüğünüzü hemen göstereceğim……yolladığın siteden alıntı:::::
      Olayın diğer bir boyutu da ateistlerin dini yanlış anlamaları ya da çarpıtmalarıdır. En çok verilen örnek şudur; “Eskiden şimşek çaktığında, Tanrı’nın kızgınlığı sanılırdı. Ancak bugün bilim bunun elektriklenmeden doğan bir etkileşim olduğunu ve dinsel bir sebebi olmadığını ispatladı”. Bu açıklama İslam dinini iyi anlamamış olmalarındandır. Çünkü İslam dini kâinattaki her işin Allah tarafından yaratıldığını, ancak bunları bir sistem içinde, ölçü ve düzene göre sayılarla yapıldığını söyler.
      ………………………………………………………….
      yukarda ki yazıya hemen söyle bir cevap verilebilir….mademki şimşek ve yıldırımlar tanrının kızgınlığı değil… musa kavmi için ne demeli musa tur dağındayken hemen bir altın buzağı yapıp ona tapmalarına sebeb ..ve musanın dağdan inmesiylede o kavmi allahın yıldırım çarpması ile cezalandırıp öldürüp diriltmesi allahın işi ve kızgınlığı değilmi kuranda …..asıl yıldırımların bilimsel bir doğa olayı olduğunu savunanlar ateistler….dini kitaplara göre ise doğa olayları yıldırım deprem volkan püskürmesi fırtınalar tanrının veya allahın azap makineleri……..insanları cezalandırma yöntemi ve kuranda bir çok örnek görebilirsiniz doğal afetlerin allahın cazalandırma yöntemi olduğuna dair……daha eski çağlarda mitolojide çok tanrılar olduğu için doğal afet lere maruz kaldıklarında insanlar tanrıların kızdığını düşünüyor ve tanrının kızgınlığı geçsin diye bakire kızları kurban sunuyorlardı ama dini kitaplardada bu durumlar mevcut ad kavmi lut kavmi firavunun başına gelenler mitoljideki durumdan çokta faklı değil……dinlere göre bunlarda tanrının veya allahın cezalandırma yöntemleri ve kızan bu sefer mitolojideki tanrılar değil ..semavi dinlerde inanılan tek allah…. demekki kızdığı için helak etmiş bunları…
      eskiden tanrıya sunulan bakire kızlar vardı şimdi ise allahın bir muhtaçlığının olmadığını bile bile akıtılan kurban kanları var…hatta kurbanınızı kesmediğiniz için belalara düçar olabilirsiniz onuda söylüyeyim….son peygamberin zeki biri olduğunu düşünüyorum insanlar zaten put denen heykellerden medet umuyor. ve son peygamberin yapması gereken tek şey bir dağa çekilip kabedeki en büyük put olan el ilah putundan vahiy aldığını söylemek olacak ve zaten putperestlik zamanından kalma insanların tapındıkları putlara kafiyeli şiirler güzel sözler söylemeleri bir gelenek halini almış ve herkes o şiirleri kabenin duvarına asıp veya putlara bahşediyorlar..son peygamberin yapması gereken güzel olan şiirleri toplamak ..allah isminin son peygamberle geldiği yalanı son peygamberin babasının ismi ile belli zaten okuma yazma bilmediği işe ayetin yanlış anlaşılmasından…
      ankebut 48 :::::Sen şu Kur’an’dan önce hiçbir kitap okumuyor ve onu sağ elinle yazmıyordun. (Okuyup yazsaydın) o takdirde batıl peşinde koşanlar, şüpheye düşerlerdi.

      ankebut 51 de ise ::::::
      51. Kendilerine okunan kitabı sana indirmiş olmamız onlara yetmedi mi?3 Şüphesiz bunda inanan bir kavim için bir rahmet ve bir öğüt vardır.

      allah daha önceki kitabları peygambere indirdiğinden bahsediyor bu kitaplar ise zaten devamlı okumuş olduğu daha önceki kutsal metinler son peygamberin…. cahil bir insan da değil…..olay hep çarpıtma dolu….aynı çağrı filminde amcası müslüman olmayı kabul etmediği halde müslüman gösterme durumuna benziyor…kuranda ayetler var filmde ise müslüman imajı verilmiş son peygamberin amcası için…..ankebut 48 den paygamberiin okuma yazma bilmediği anlamı çıkmaz …daha önce hiç kitap okumuyordun burda bilmediği kastedilmiyor ve devam ediyor eğer okuyup yazsaydın batıl peşinde koşanlar süpheye düşerlerdi inançları konusunda….bu durum aynı hz ibrahimin durumu ile aynı oda putları kırmıştı………

    • orion dedi ki:

      bu hesaplamaları ebcet denen hesaba uyduruyorlar ebcet ilmi yahudilerden alınmıştır…kuran ilk indiği sıralama üzerine değildir yanlış hatırlamıyorsam muaviye zamanında ebced hesabına göre sınıflandırılmıştır ayetler o yüzden kuran sure içlerinde bir konudan diğer bir konuya geçer….yani bilinen zamanın bilim kaidelerine uydurulur bu yömtemi yahudilerde kullanmış…..ve şunuda söylemeliyim ki dinler şu an dünya üzerinde çok büyük bir güç faktörü dünyanın gidişatına yön verebilecek kapasitedeler…ve şu an aslında dini kitaplar bilimle bağdaştırılmaya çalışılıyor aslında siz bilinen ilimlerden çok az haberdarsınız ….bir veli zatın bir dörtlük şiirinden gelecek yorumları yapılır nostra domus inkine benzer bir şekilde…o dörtlük şiirden bir kişinin kehaneti geniş zaman dilimi içinde uygulanmaya sokulur…bunların hepsi ilim işidir gaybı bilmekle bir alakası yok…yazılan kader insan işidir….geçmişte mısır pramitlerindeki matematiksel hesaplara bakılırsa bizden daha iyi işler çıkardıkları kesin.. yıldızlar geçmiş tarihlerde dünyaya daha yakın olduğu için astronomi onlar içinde zor olmamıştır…bunlar hesaplanmış olabilir…..mesela askerde j komando olduğum için hesap yapmamız için öğretilen birşeyi paylaşayım…kolunuzu ileri uzatın sağ gözünüz açık baş parmağınıza bakıp uzak bir yede bir pilot bölge veya belirleyici ile işaretleyip sabitleyin elinizi oynatmadan sağ gözünüzü kapatıp sol gözünüzü açtığınızda baş parmağınızla sol göz arasındaki mesafe her santime 100 metre biçilirdi bu kilometre hesabını verebiliyor diyelimki gözünüzdeki mesafe 8 santim 800 metre dir en yakın mesafede deneme yapılabilir 1 buçuk santim 1 metre 50 olur………

  131. yusuf dedi ki:

    GÜZEL KARDEŞLERİM İSTER İNANIN İSTER İNANMAYIN BUNUN SONUÇLARINI …EDİT – Küçük harfle

  132. yusuf dedi ki:

    güzel kardeşlerim ister inanın ister inanmayın bunun sonuçlarını,öldükten sonra herkez kendi görecek bende zamanında dinler konusunda çelişkiye düşmüştüm acaba ben müslüman anadan babadan doğduğum için mi müslüman oldum diye düşünerek diğer inançları değerlendirdim yaklaşık 2 sene araştırdım ve dedimki diğer inanç türleri araştırmadığı için hala yanlışa devam ediyorlar herkez araştırsın doğruyu kalpleri mühürlenmediyse ve gözünde perde yoksa bulacaktır bu arada namaz kılan arkadaşlar namazları bırakmasınlar araştırma sonunda doğruyu mutlaka bulacaklar ve kılmadıkları namazlara yanacaklar selametle kalın ALLAH hidayet versin….admin bu yorumuda sil istersen işine gelmediyse; gerçeklerden daha ne kadar kaçacaksınız!…

    • orion dedi ki:

      rabbin daim etsin kıldığın namazları ama sonuna kadar yaşasın özgürlük diyorum…bir zamanlar kulun kula secdesi kralları için veya efendileri için veya putları içindi…okumuş olduğum alak surseinin 11inci ayetinden sonraki ayetlere anlam verememiş biri olarak…ve her mealcinin farklı meallerini okuyarak bu kitabın yaradıcı eseri olduğunu savunmak doğru değil…..aslında sureye başka anlamlar katmak veya sureyi kurtarma çabaları açık ve net belliyken sizin bu kadar tatminkar konuşmanız düşündürücü….bir dil gramerinde bu kadar hataların olması açıklanabilir bir durum değil…25 meal ayrıyeten diyanet mealleride dahil fiillerde bile farklılıklar var …görmek fiili ile duymak fiili iki ayrı anlam bazıları ayetin başına ne dersin ile bazılarıda gördünmü ile başlamış….bu nasıl bir dil 11 inci ayette alel hüda ya hidayet diyende var peygamber diyende kul diyende sonraki ayetler ise karma karışık…birisine daha izah etmeye çalıştım zaten site içinde esmaül hüsna gerçeği bölümünde….oraya mealleri yazdım bakmak isteyen bakabilir bidaha buraya yazmama gerek yok….sanki ahir hayatın elinizde tapusu var okadar emin bir şekilde konuşuyorsunuzki okuyanlar vahiy aldığınızı sanır..elimizdeki tek kaynak kuran kuranı da ciddi boyutlu düşünerek okuduğunuz zaman umduğunu bulamıyanlardan biride benim…..

      • bilal dedi ki:

        Orion Bey ! ALAK SURESİ 11. ayette verilen çeviriler farklı gibi gözükseler de, aslında
        hepsinin anlam ve özeti birdir. Bunun daha anlaşılabilmesi için,ayetlerin sebebi nüzulunu
        gözden geçirelim : Ebu CEHİL, ” Andolsun,eğer Muhammed’in namaz kıldığını görürsem
        onun boynunu ezeceğim ” demiş ve bir gün dediğini yapmaya kalkışmıştı.Fakat Hz.pey-
        gamberin yanına geldiğinde düşündüğünü gerçekleştiremeden titreyerek korkuyla oradan
        uzaklaştı. İşte ayetler bu olaya,Ebu Cehil’in yanlışlığına,hayret verici tutumuna ve ne-
        ticede peygamberin Allah’ın yardımıyla korunduğuna işaret etmektedir.
        11.Ayette 1- Gördün mü ? 2- Ne dersin ? Gibi cümleler sana çok farklı gibi gelmiştir.
        Arapçada ” رئية ” mastar olup görmek demektir. ” رئيت ” fiili mazi olup ” gördün demek.
        Fiilin başına soru ve hayret edatı olan ”Hemze ” أ ” gelince fiilin anlamına hem soru, hemde
        hayret anlamını katmaktadır. ” Bu istifham ve hayret edatı olan ” أ ” gelince anlamı,
        gördün mü ? söyle bakalım! veya ”ne dersin ? diye üçüde de olabilir. Fakat şu bir gerçektir ki, farklı gibi görünen bu cümlelerin tümü aynı şeyi söylüyor. Her üçü de,Ebu Cehil’in yapmış olduğu
        hayret verici kötü tutum ve davranışlarını dile getiriyor.
        Şöyle bir misal verelim : Bir arkadaşın sana bir iş teklifini yaptıktan sonra,
        senden olumlu veya olumsuz bir cevap bekliyor.
        Sen de ona, – Bir bakayım ;
        – Bir düşüneyim ;
        – Bir danışayım :

        diyorsun. Bu üç farklı cümlenin anlmı bir değil midir ? Görünürde farklı gibi olan her üç cümle de aynı şeyi anlatmıyor mu ? İşte bu ayet de,aynen öyledir. Her üç cümle- de de ,Ebu Cehil’in kötü ve olumsuz olan tutumu hakkında hayret ve şaşkınlığı dile getiriliyor. Neticede her üç cümlenin özeti birdir. Aynı şeyi anlatıyorlar.
        2- Diyorsun ki, ” Bir dil gramerinde bu kadar hataların olması açıklanabilir bir durum
        değil. ” Söz konusu arapça dil gramerinde hatalar yoktur.Hatalar yalnış çevirilerden
        kaynaklanabilir.
        3-Yine diyorsun ki, 11. ayette ” Hidayet diyen de,peygamber diyen de,kul diyen de var ”
        . Bak,orjinal metni ile
        mealini sana göstereyim :”أرأيت ان كان علي الهدي ” Ne dersin,ya o ( namazdan engellenen)
        hidayet üzere ise,ya da takvayı ( iyiliği) emrediyorsa! ? ” Burada anlaşılamayacak ne
        var ? Mealleri bile anlayamıyorsan sana ne diyelim.! Anlamadığın konuları çorba gibi
        karıştırıp saçmalıyorsun.! Ayetin anlamını karıştırarak yazmışsın. Hidayet üzerinde
        olana ister peygamber,ister kul de; ikisi de aynıdır. Yani perantez içinde gösterilen
        (peygamber de,kul de ) ayni kişidir. Ama anlayamıyorsan,Allah sana basiret ve hidayet
        versin.
        4- ”Kur’an’ı da ciddi boyutlu düşünerek okuduğunuz zaman umduğunu bulamayanlar-
        dan biri de benim ” diyorsun.
        Evet : İnsan,özgüvenini yitirip bir işe negatif baktığı sürece söz konusu
        işi başaramaz. Öz güvenini yitirmeden,işini başaracağına inanarak yapmaya
        çalışırsan başarırsın.Yoksa kaybedersin. İşte sen, kur’an’a pozitif bakmıyorsun ki,um-
        duğunu bulasın. kin,nefret ve düşmanca kur’an’a saldırıyorsun.Amacın doğruyu bul-
        mak değil,bilakis gerçeğinin ortaya çıkmaması için mücadele etmektir. Bu durumunla
        umduğunu bulman zaten mümkün değildir. Doktora giden bir hasta,muayene olup
        hastalığın teşhisinden sonra kendisine uygun ilaçlar yazılıyor. Fakat,hasta ne dok-
        ra,ne de yazdığı ilaca inanıyor ve sonunda ilaçları alıp kullanmıyor. Bu hasta nasıl
        iyileşecek ? İşte sen de,kur’an’a olumlu bakmadığın sürece umduğunu bulamasın.
        Kur’an’a önyragıyla değil,pozitif bakarak araştırmalısın.
        Sorumluluk sana aittir. Çünkü kendin hidayeti istemiyorsun. Saygılarımla.

      • orion dedi ki:

        biraz daha çorba olsun diye karıştırayım bilal senin çevirinide olduğu gibi buraya yazarak başlıyayım.. senin çeviri>>>>>>>.::: Bak,orjinal metni ile mealini sana göstereyim :”أرأيت ان كان علي الهدي ” Ne dersin,ya o ( namazdan engellenen) hidayet üzere ise,ya da takvayı ( iyiliği) emrediyorsa! ?

        burda allah kulu muhammede konuşuyorsa o sahıs zamiri ile kimi kastediyor……o dediğimiz zaman 3 üncü kişi kim ..bana burda allah değilde sanki peygamber birine konuşuyor ve birde 3 üncü kişi varmış gibi geliyor….eğer allah kulu muhammede konuşuyorsa sen namaz kıldığın vakit seni namazdan engelleyeni gördünmü demeli::::::ve birde hani allah herşeyi bildiğini söylüyor zaten 14 üncü ayetle tasdikli…son peygamber için diyorsa bunu niye ikide bir soruyor gördünmü gördünmü diye hem son peygamberle konuş hemde üstüne basa basa o kul hidayet üzere ise takvayı emrediyorsa diye devam et .. o derken hem peygamberden bahsediyor hemde bir başka kişiden yani ayetlerin devamında açık ve seçik belli……eğerki benim bildiğim evrendeki bütün varlığın mahlukatın sahibi olup zaten ilim denen bilgi bizim bilmediklerimizde dahil onun katındaysa biz yaradıcıdan daha iiyi cümle kuruyoruz mantelitesi doğurur…sonraki ayetlerde ise haydi taraftarlarını çağırsın bizde zebanileri çağıracağız derken meydan kavgasınamı çıkacak bunlar …ilminin kudretinin herşeye yettiğini düşündüğümüz allah bu kadar acizmiki zebanileri çağırıyor…bunlar resmen tehditkar atışmalardan ibaret ayetler…zaten çevirilerde ayetlerin şişirildiğide belli oluyor tam bir tercüme değil….

        ben şu yollayacağım diyanet mealinden bile çelişki çıkarırım sana…

        9, 10. Sen, namaz kıldığında kulu (bundan) engelleyeni gördün mü?
        11, 12. Ne dersin, ya o (engellenen kul) hidâyet üzere ise; ya da takvayı (Allah’a karşı gelmekten sakınmayı) emrediyorsa!?
        13. Ne dersin engelleyen, Peygamberi yalanlamış ve yüz çevirmişse!?
        14. O Allah’ın, her şeyi gördüğünü bilmiyor mu?
        15, 16. Hayır! Andolsun, eğer vazgeçmezse, muhakkak onu perçeminden; o yalancı, günahkâr perçeminden yakalarız.
        17. Haydi, taraftarlarını çağırsın.
        18. Biz de zebânileri çağıracağız.
        19. Hayır! Sakın sen ona uyma; secde et ve Rabbine yaklaş.
        19 uncu ayet net olarak yukardaki gibi değil…hayır ona itaat etme secde et ve yakın ol ..aslı bu tek bu ayet içinde geçerli değil bu durum…..

        okulda kompozisyon derslerinde mevzunun anlatılması istense tam konuluk ayetler zinciri 9 dan 19 a kadar verilebilir…..ilk göze çarpan konu allahın acizliği olurdu burda…14 üncü ayette ise o dediği kişi zaten kafir nerden bilsin senin görüp görmediğini…15 ve 16 da tehdit var bunları peygambere söyleyeceğine yap devran senin karşı koyabilecek güç kim…17 nci ayet ise mahalle kavgası çıkacak bulaşmayın…15 .16 ıncı ayette atıp tutan allah 18 de zayıflığının emaresi olarak zebanileri çağırabilir .arkamız sağlam ayakları…..son ayettede ortayı bulma durumu sen ona itaat etme secde et….heleki zebaniler çağırılacağı vakit anlık bir olay olduğuda gözden kaçmıyor…madem zebaniler bu dünyaya teşrif edebiliyorlar peygamberlere ne gerek vardı…
        11 ve 12inci ayetlerde ise ne dersin ya o engellenen kul hiidayet üzere ise yada takvayı emrediyorsa diye demez zaten peygabere sesleniyor ayetler ..bir başkasıyla konuşupta peygamberi ebu cehile methetmiyor herhalde….veya ebucehile peygamber anlatılmıyor burda ..olay zaten 3 kişi arasında ..

      • bilal dedi ki:

        orion ! ALAK suresinin ayetlerini yine gözden geçirelim. Diyorsun ki, ” Burada Allah kulu
        Muhammed’e konuşuyorsa,o şahıs zamiri ile kimi kastediyor.? O dediğimiz zaman 3.kişi
        kim oluyor.? EVET: Önce ayetlerin tefsirini yapalım,daha sonra de şahıs zamirleri ile
        kastedilen kimdir ? Ona geçelim : ALAK suresi / 9-10. Bu ayet,bedbaht Ebu Cehil’in du-
        rumuna hayret edileceğini ifade eder. ( Ey Peygamber! ) ”Allah’ın kullarından bir kulu (yani
        Allah’ın bir kulu olan seni ) namazdan alıkoymaya çalışan o günahkar suçlunun haline ne
        dersin ? ” Aklı ne az,yaptığı işi ne çirkin ? Ebusuud der ki: Bu ayet,o taşkının durumunun,
        hayret edilecek derecede adi ve garip olduğunu bildirir. Bu ayette muhatap olan hz.
        Muhammed’dir. Hitap ona yöneliktir. Burada edebi sanat var: ” Bir kulu (peygamberi )
        engellemeye çalışana ne dersin ? ” ayetinde ”KİNAYE” vardır. Allah,hz.Peygamberin
        şanını yüceltmek ve değerini yükseltmek için ” SENİ ENGELLEYEN ” demeyip ”KUL”
        kelimesini zikretmiştir. Çünkü,Allah nezdinde ”kul” ifadesi daha çok değerlidir.Hani bizler
        kelimei şehadet getirince, ‘ اشهد ان لااله الا الله واشهد ان محمداعبده رسوله ” Allah’tan başka ilah
        olmadığına,Hz.Muhammed’de onun kulu ve elçisi olduğuna şahitlik ederim” diyoruz ya !
        Önce Allah’ın kulu,sonra elçisi diyoruz. Çünkü Allah katında kul ifadesi daha üstün ve
        değerlidir.Yüce Allah’da burada ”Seni ” yerine kulu demesiyle hz.Muhammed için en
        çok sevdiği ifadeyi kullanmıştır. Hani İSRA SURESİ / 1.ayette de ayni ifadeyi kullanmı-
        yor mu ? ” سبحان الذي اسري بعبده الخ ” Bir gece kendisine ayetlerimizden bir kısmını gös-
        terelim diye ”KULUNU” (Muhammed’i ) Mescid-i Haram’dan,çevresini mübarek kıldı-
        ğımız,…………..” Burada da, ”SENİ ” yerine ”KULUNU ” diye ifade etmiştir. Çünkü,
        Yaratıcı’ya göre ” KUL ” ifadesi daha değerlidir. Gerek ALAK sursinde ve gerekse bura-
        da ”KUL ” ifadesi yerine ”SENİ” kullansaydı,muhatap önemsizleşir gibi algılanabirdi.
        Bu nedenle,Yüce Allah,” seni ” yerine, ”kul ” ifadsini zikretmiştir.

        Bu dafa ise, yüce Allah 11-12 ayetle mesajını Ebu Cehil’e yöneltiyor.
        11-12.ayetler : ” O namazdan alıkoymağa çalıştığın,namaz kılan o kul, (yani Muhammed),
        doğru yolda olup (takvayı ) iyiliği emrediyorsa,söz ve fiillerinde doğru ise,buna ne dersin ? !
        O kul, ( yani Muhammed kötü bir şey mi yapıyor ki,ona engel olmaya çalışıyorsun.! )
        Burada mesajın muhatabı ise,Ebu Cehil’dir.Ve bu ayetler onun yaptıklarının, adi ve hayret
        verici olduğunu yüzüne vurmaktadır.
        Bundan sonra Yüce Allah,hz.Peygambere hitaba döndü ve şöyle buyurdu:
        13.ayet, Ey peygamber ! O, ( Ebu Cehil,) Kur’an’ı yalanlıyor ve doğru yoldan yüz çeviri-
        yorsa ne dersin ?!
        14.ayet: O bedbaht, (Ebu Cehil ) bilmiyor mu ki,Allah,onun bütün hal ve hareketini görmektedir.

        Yine Bunların bir özetini yapalım : 1- Vahiy gönderen ve her iki tarfa mesajını yö-
        nelten Yüce Allah’tır. O Hakimi Mutlaktır.Ve her iki tarafı muhatap alır.
        1——- Tahdit edilen,mağdur ve güçsüz olan hz.Muhammed, 9 ve 10.ayetlerin mu-
        hatabı oluyor. ”…….. Onun ne yaptığını gördün mü ? Buna ne dersin ?
        2——– Tehdit eden,zulmeden ve cinayet işlemeye azmeden,gaddar ve zalim olan
        Ebu Cehil,11 ve 12.ayetlerle muhatap alınıyor.
        Hani ! Mahkeme Yargıcı bazan daveci,bazan de daveliye dönerek onları sorgulu-
        yor ya ! İşte evrenin Yaratıcısı ve Hakimi Mutlak olan Yüce Allah’da, bazı ayetlerle,
        mesajının muhatabını ölümle tehdit edilen sevgili kulu Muhammed’i seçiyor, bazan
        da,tehdit eden ve cinayet işlemeye azmeden suçlu olan Ebu Cehil’e yöneliyor. İşte
        burada şahıs zamirleri ile kimler kastedildiğini gördük. Bu ayetlerde hiç bir sorun
        yoktur. Biz bu ayetleri anlamadığımız zaman bize öyle gözüküyor.
        orion bey ! Bunları art niyetle değil,gerçeği bulmak için dikkatlıca okumanızı umuyo-
        rum. Saygılarımla.

      • orion dedi ki:

        hiç bahsetme bilal sen yine o diye anlamıssın …o derken ikinci kişinin yanında bir üçüncü kişiden bahsedilir…..eğerki peygabere hitap tarzıda o ise ben haklıyımdır.. engelleyen o üçüncü sahış zamiri ebu cehil …..ya bu kim 11 de, Ne dersin, ya o (engellenen kul) hidâyet üzere ise; engellenen burda peygamber değilmi o nasıl üçüncü sahıs oluyor…………tarihi olarak anlatmaktan ziyade önemle üstünde durduğum konu ayetlerde cümle dizilimlerindeki yetersizlik…
        sen bu ayette o ifadesini kullanmasaydın belki hak verirdim…sen mealcilerden bile iyi olduğunu düşünüyorsun…çevirilerde hata var dediğine göre……eğer birde tarihini bilmeseniz bu ayetlerin çık çıkabiliyorsan işin içinden.

  133. mete dedi ki:

    orion bak dostum benim yazdıklarıma yorum yapmışsın teşekkür ederim öncelikle.
    Gel gelelim senin kendinle olan çelişkilerine veya ateist insanların diyeyim.

    Bende öncelikle senin sözlerinle başlamak istedim.
    “mete burda aklı başında ateistler genelde yaradan varlığın veya gücün karşıtları değil….yaşadığımız düzende din veya kutsal metinler doğru olmayabilir…”
    Hem ateist olunup hem Allah(müslümanlar için) .. god tanrı vs.. diğer dindeki insanlar için.Kısacası tek bir güç ve yaradanın varlığı kabul edilmiş olarak söylüyorsun ve ardına eklemişsin dinler üzerine yazılı metinler doğru değildir.Ben sana sadece şunu ifade etmeye çalışıyorum hem tek bir yaradanı zahiri aklımızla anlayabilip hemde ondan gelenlerin yanlış olduğunu nasıl savunabiliriz?Bir başbakan bir cumhurbaşkanı vs değil bir şahısta değil.Madem yaratma ve yapma gücü var senin ondan çekincen nedir?Bu kadar büyük bir gücün hata yapması ve onun göremeyip bizim görmemiz mi?
    Daha öncede dediğim gibi kimseyi kırmak veya altta bırakmak amacı güderek yamıyorum bunları sürçü lisanımız varsa kusurumuza bakmasın kimse.Siz farklı bir makale yazmışsınız inancınızı sorgulayamam çünkü İslam böyle ister herkesi olduğu gibi kabul etmek gerekir.
    Bende size çok kısa bir arkadaş nasihati üstüme vazife olmayarak vermek isterim.Kuran-ı kerimi bu kadar araştırmışsınız en azından bazı amaçlar güderek bir araştırma yapmışsınız.Bunu inanmak ve bağlanmak adına okumanızı tavsiye ederim.İlla müslüman olacaksınız diye bir kaide yok sadece bakış açınızı değiştirip bir daha okuyun tamamını okuyun hadislere bakın.Çelişki kuranda veya dinde değil bizlerde bence.Bizleri kastederken alimler bile zaman zaman fikir ayrılıklarına düşmüştür ama bu kişilerin olayları yorumlamasına bağlıdır.Alimler farklı yorumlasada yapılacak iş veya niyet hep aynıdır.

    Sonuç olarak ta şunu söylemem gerekli.Ben mühendisim ve yaptıklarımızın haybeden olduğunu söylemek mümkün değil bir fabrikanın bir bacasını yapmak bile aylar hatta yıllar alırken dünya gibi bir şaheseri bu kadar büyük evrende kusursuz ve hatasız bin belki milyon yıllardır sıkıntısız bir şekilde idare eden kuvvet ve kudret bence en büyük mühendis en büyük üretken yani yaradandır.Birde son olarak kuran-ı kerim araplara gönderilmedi sadece o dönem en kötü yer arap yarımadasıyıdı ve peygamber oraya gönderildi.Bu hep böyle olmuştu zaten.Zamanında israiloğullarına inen peygaberLER gibi.
    Tek fark Efendimizin son peygamber oluşuydu.İnançlarınıza saygı duyuyorum fakat aynı şekilde inançlarımıza da saygı duyulmasını bekliyorum.
    Son olarakta ben bir soru sormak istiyorum.Farzı misal beni buna inandırdın çelişki var dedin doğru dedim.Bana alternatifin ne olacak ki yaradanında olduğunu söyledin?

    • orion dedi ki:

      alternatif eğitim ….ikinci olarakta iki dünyadan kasıt insan olabilme ihtimali…ve bunun haricinde eğerki sosyal bir denge sağlanamazsa dünya nüfusu artıkça dinlerin ve allahın buna çare olamıyacağını anlamak ….dinlerin genelde siyaset için güzel bir araç olduğunu anlamak…..işçiye asgari ücret veripde en az üç çocuk yapın demenin anlamsızlığını birilerinin anlayabilmesini şağlamak bugüne kadar geri kalmışlığın önünde ki en büyük etkenin dinler olduğunu anlamak…..şunuda sen anlaki benim kendimle çelişkim değil konu kuran içindekileri çelişkiler diyelim……kuranın herkese indiğini söylüyorsun….yabancı dilde bir kitap ve arap bir peygamber ölemi…lafındanmı çıkardın sen herkese indiğini……bunu ayet söylüyor.ben değil….müslüman olduğumuzdan beri göz yaşı ve kan mı durdu ben tek bir dinin eleştirisini yapmıyorum hepsinin aynı kalemden çıktığını biliyorum….eğerki kuran kişilerin yani alimlerin anlamasına göre değişiyorsa sen allahın kitabına değil kişilerin fikirlerine inanıyorsun demektir….eğerki öyleyse bütün tasavvuf alimlerinin kitaplarına göz at beğendiğin hangisi ise onu ilke edin kendine…burda kimsenin niyeti birbirini kırmak değil okursun eğer ters gelen bir tarafı varsa zaten beğenmeme hakkına sahipsin..daha öncede yazmıştın önceki yazılarımda…ben saf inancın en temiz olduğuna inananlardanın..ve konular üzerinde haklı olmamız bile bireyleri inandığı şeyden kolay kolay alıkoymaz….ama ben yaratılan ilahlara ismi herne olursa olsun inanmıyorum…oruç tutmayın demiyorum tutmak isteyen için ramazan bile şart değil faydası var insan sağlığı için allahın ödül verceğini sannmam ama insan ne yaparsa kendine yapar…abdestmi temizliğin çirkin olanı varmıki…cünup isen temizlen…. dinlerin zararlarını sayacak olursam onuda boşver birçok kişi ekmek yiyor bu işten..aslında gerçek müslümanlık kişiye özgür ibadet hakkı vermiş insanlar bunun farkında değil ..birşeylere ve tarikata bağımlı olmak zorunda değilsin ama rakiplerin varsa örgütlenmek zorundasın…çünkü beynini sulandırmaya hazır halihazırda birçok din tüccarı var..
      afrika ülkelerinden biriydi sanırım zenci bir kadının söylediği sözler halen aklımda hristiyan misyonerler ülkemize girdiklerinde isa mesih tanrımız ve kliselerimiz yoktu onlar geldi ve sonra gittiler bizim kliselerimiz onların ise birçok altınları vardı gittiklerinde…… avrupa ülkelerinin avrupa dışında senelerce sömürü sistemi din ile olmuştur..dünya geneline bakacak olursanız afrika ülkeleri başta gelir.köle ticaretide dahil olmak üzere…son peygambere vahiy nebilik 40 yaşında geldi siz onun doğuştan sünnetli olduğuna inanıyorsanız ben inanmama hakkımı kullanıyorum…osman gaziye seyhedebali yoluyla ulaşan kuran mushafları bir kitap bile değildi..ama herkesin bir devlet kurup hükmedebilmesi için idoolojik yönden iyi tasarlanmış bir projeydi….zaten osmanlıdan önce mezheplerin çıkısı kerbela benzeri olaylar kitabın halifesi kim olacaktı diye değilmi…ama gördüğün gibi kendi silahınlada vurulabileceğini el sana çok iyi gösterdi….şunları yazmam bile gereksiz aslında ben sadece ayetler hakkında fikirlerimi söylerim ister inanırsın ister inanmazsın…ben size tanrı vaad etmiyorum…tanrı yukarlarda biryerlerde ama dünya işlerine baktığını pek sanmıyorum eğerki öyle bir tanrı varsa hepimizden fazla o şuçlu…çünkü insan denen seytani mahlukatı o yaratmış…eğer sizleri bu düşüncelerimle günaha sokuyorsam vede öyle kuran standartlarına göre bir allahınız varsa o allahın beni yok etmeside bana onun vicdan borcu olsun çünkü o allahı hiç sevmediğimi bilmesini istiyorum…eğerki o beni sevdiğini söylüyor ve bu acılarımı buna sebeb çekiyorsam biliyorumki allahtan daha büyük bir yalancıyı insanoğlu yokedemiyecek….veren almasınıda bilir demi ama acısız olsun….nasıl olsa daha iyisini yaratmaya kadir benim yerime müslüman birini yaratıp sizi tatmin eder allah var diye..

    • bilal dedi ki:

      orion ! Galiba anlamak istemiyorsun ! ALAK SURESİ 11. ayette O şahıs zamiri kimdir ?
      diyorsun.Gönderdiğim yazıda net bir şekilde açıklandığı halde anlayamamışsan artık sana
      ne diyelim. Allah, ,zihin açıklığı ve hidayeti nasip eylesin. Kısaca 11.ayetin açıklamsını yapalım : 1- Ayetleri gönderen ve konuşan yüce Allah’tır.
      2- 9 ve 10.ayetlerde mesajın muhatabı hz.Muhammed’ir. 3.şahıs ise,Ebu Cehil’dir. Bu
      ayetler, hz.Muhammed’in dikkatını Ebu Cehil’in,sergilediği negatif tutum ve davranışlarına
      çekmektedir.
      3- 11.Ayette muhatap Ebu Cehil, 3.şahıs ise,Hz.Muhammed’dir. Ayet şöyledir:
      ” ارايت ان كان علي الهدي الخ ” ( Ey Ebu Cehil ! )….O namazdan alıkoymağa çalıştığın,namaz
      kılan o kul, ( Muhammed ) söz ve fiillerinde dosdoğru yolu (hidayeti) bulmuş biri ise, yahut,
      takvayı ( iyliği ) emrediyorsa,onu nasıl engeller ve alıkorsun.? ! Bu yaptığın ne kadar şaşı-
      lacak bir şey ! Bu yaptığın ne kadar yalnış olduğunun farkında mısın ? Doğrusu yaptıkların
      çok adi ve çirkin işlerdir. ” Yani şahıs zamiri olan o,hz. Muhammed içindir. Çünkü,bu
      ayetin muhatabı Ebu Cehil’dir. 3.şahıs ise,hz. Muhammed oluyor. Eğer bundan sonra an-
      layamayacaksan,kusura bakma ! Sorunu kendinde bulmaya çalış.! Bunda anlaşılamaya-
      cak ne var ki ? Sanki bütün ayetlerin muhatabı hz.Muhammed’dir. Kur’an da ” muhatap
      hedef kitle” ayetten ayette değişebilir. ” Muhatap hedef kitle ” kim olursa olsun,Hz.
      Muhammed’in görevi,Allah’ın mesajını ”muhatap hedef kitleye ” ulaştırmak ve onlara du-
      yuru ve tebliği yapmaktır. Yani her ayetin muhatabı hz.Muhammed olmaya bilir. Her gelen
      ayet onu muhatap yapmıyor. Ona ilan ve duyuru emrini veriyor. O elçidir,duyuru ve tebliği
      yapar. Bunları anlamaya çalış. Saygılar.

  134. orion dedi ki:

    13 üncü ayette ise kim kimden medet umuyor anlamadım…gördünmüde dese ne dersin de dese 9 dan okumaya başlayan dikkatle okursa muhakkak birşeyler canlanır kafasında….allah peygamberdenmi medet umuyor.benim herşeyi gördüğümü bilmiyormu deyip ardındanda sinirli birşekilde eğer vazgeçmezse muhakakki onu cehenneme sürükleriz diyor…. evvelide ahiride bilen sen değilmiydin şimdi diyeceksinki bilal allah özgür irade vermiş … eee ozaman bu sinir niye yarattığın kula karşı…tehditler zebani çağırmalar neden….el adl ismi bakıyorumda kaybolmuş….belki son peygamber çok ilahlılığı bire indirmek istemiş gelin bir tek puta tapalım diye adıda el ilah ….yani dinlere mısırdaki güneş ra ışık olmussa hira kelimesindeki ra yıda yazalımki bu mezepotamya ilahlarının atasını herkes bilsin…….ellahamenat derkende herkes şu el ilahtan sonraki menat putunuda tanısın….tabi bizim dilimizde çoğu kelime değişikliğe uğradı biz allaha emanet diyoruz ama yine sondaki menat okunuşunu değiştirmiyor…..bunların dışında eğer biz yanılıyorsak cehennemde yanarken size bir zararımız dokunmayacak emin olun….

    • bilal dedi ki:

      ALAK SURESİ / 14-18.AYETLER : Yukarıda verdiğin ayet numarsı bile yanlıştır. 13.diye
      gösterdiğin ayet numarası 18 dir.Bunu da düzeltelim.
      Ayetin yalnış numarasını vererek ”13.ayette kim kimden medet umuyor anlamadım” diyorsun. Şuana kadar kur’an dan neyi anlamışsın ki,bunu da anlayasın.!
      Konu ile ilgili olayı anlatıktan sonra, belki anlarsın diye söz konusu ayetleri açıklayalım:
      İslamiyetin ilk yıllarında müslümanlar azınlıktaydılar .3 seneye kadar Hz.Muhammed is-
      lamı gizli anlatıyor ve müslümanlar ibadetlerini açıktan yapamıyordular. ” فاصدع بما تؤمر ”
      ”Emredildiğini ortaya koy.! (Tebliği açıktan yap.) ayet inince,hz. Muhammed ve müslümanlar
      tebliğ ile birlikte açıktan ibadet etmeye de başladılar. İşte Bu esnada güçlü,gaddar ve
      zalim olan Ebu CEHİL,hz.Muhammed’i tehdit ediyor.Eğer namaz kıldığını görürsem,boynunu
      ezeceğim diyor.Ve bir gün dediğini yapmaya kalkışmıştı.Fakat hz.Peygamberin yanına
      geldiğinde düşündüğünü gerçekleştiremeden titreyerek korkuyla oradan uzaklaşmıştı.
      Bir önceki tehdidinde şöyle demişti.” يا محمد. لقد علمت ما بها رجل أكثر ناديا مني لاملئن عليك هذالوادي خيلا جردا و رجالا مردا الخ ” Ey Muhammed ! Sen biliyorsun ki,Mekke’de,benden daha fazla
      adamı olan ve etrafında çok sayıda adam toplanan bir kimse yoktur.benim emirlerimi yerine
      getiren çok sayıda adamlarım var. Eğer bu davadan ve namazdan vaz geçmezseniz,
      size saldırtmak ve hepinizi yok etmek için, bu Mekke vadisini atlı ve piyade genç as-
      kerlerimle doldururum.” dehdidi üzerine şu ayetler iniyor. ” الم يعلم بان الله يري ” (Bu adam,)
      Allah’ın her şeyi gördüğünü bilmiyor mu ? ” كلا لئن لم ينته لنسفعا بالنا صية ناصية كاذبة خاطئة ”
      ”Hayır! Andolsun,eğer bundan vazgeçmezse,muhakkak onu anlnından, (beyninden ) yakalarız.Yalan söyleyen ve hata işleyen alın. (beyin.) ” فليدع ناديه ” Haydi, taraftar- larını çağırsın. ! ” سندع الزبانية ” Biz de (onu yok etmek için) zabanileri, (Güçlü muhafız melek birliklerini ) çağıracağız.. EVET; bazı meallerde ”onu cehenneme sürükleriz.”
      ifadesi kur’an da yoktur. O ifade tamamen çeviri yapanların yorumudur.Kur’an’ın değil.
      Elbette ki,ahirette cehenneme girecek, ama burada ayetin maksat ve anlamı onu,helak
      ve yok etmektir. Hele başka bir yerde editörün ” CEHENNEMDE KAPIŞMA ” diye man-
      şetle yaptığı iddia, tamamen saçmalıktır. Çünkü olay gerçekleşseydi,Mekke’de (dün-
      yada ) olurdu.Bu olayın ahiretle ve cehennemle alakası yoktur.” لنسفعا بالنا صية ”
      ” biz (dünyada ) onu…. yakalayıp yok ederdik. ” anlmaındadır. Bunu, Cehennemle irtıbatlandıranlar bize söz konusu ayette” cehennem” ismini göstersinler. Ayet,ahiretteki
      azaptan değil, dünyadaki helak olmasından söz ediyor. orion ! eğer halen ayetin me-
      sajını anlamamışsan,artık kusuru kendinde bulmalısın.! Anlaşılamayacak ne var ki, ?
      —Başka bir yerde tekil olan ” Ayet ” için çoğul ifadesini kullanmışsın. Halbuki
      ”Ayet ” tekildir. Çoğulu ” Ayat’tir ” arapçayı bilmediğin halde arapçayı biliyormuş gibi
      cümleleri karıştırıyorsun.
      —–Diyorsın ki,kur’an,sadece araplara gelmiştir. Kur’an’ı başından sonuna kadar ka-
      rıştır,bakalım araplara yönelik ” يا ايها لعرب ” Ey araplar ! ” diye bir mesaj veya bir ayet
      var mı ? Ayetlerde ” يا ايها الناس ” Ey insanlar !….” diye mesajlar verilmektedir Öyleyse,insan olan herkes Kur’an mesajının muhatbıdır. Kur’an herkese inmiştir.
      Dünyada binlerce dil ve farklı lehçeler konuşulyor. Her dil ve lehçede bir kur’an’ın gel-
      mesi mi gerekirdi.? Böyle olmanın aklı ve mantığı bir izahı var mı ? Kim, kimin kur’an’ını
      kabul edecekti.? O zaman dünyada yaşayan bütün ırklara birerer peygamber de gelme-
      si gerekecekti. Son peygamber kim ve son kitab hangisi olacaktı. ? Bu durumun man-
      tığı bir izahı var mı ? Arapçadır diye kur’an’ı kabul etmeyenler köhne ve ırkçı bir zihni-
      yete sahip kimseler olabilir.Zira kur’an,insanların huzur ve mutluluğu için evrensel de-
      ğerler getirmiştir. Evrensel değerlerin has bir dili yoktur.Bunlar hangi dille yazılırsa,
      yazılsın bütün insanların ortak değerleridir. Tabiki son kitap olan kur’an, dünya dillerin-
      den sadece bir dille inecektir.O da arapça olmuştur. Bunda ne var ? Ha arapça,ha baş-
      ka bir dil ne farkı var. ? Diller,ırklar ve renkler arsında ayırım yapmak ,ancak çağdışı
      ırkçılık zihniyetinin ürünü olabilir. Evet : Kur’an’ın mesajı herkese ulaşıp doğru anlaşı-
      labilmesi için,ehil kişilerce her dile çevirilmesi gerekmektedir. Saygılarımla.

      • orion dedi ki:

        13 üncü ayette ise kim kimden medet umuyor anlamadım…gördünmüde dese ne dersin de dese..
        deyip kesmisim yazıyı ve burda kim kimden medet umuyor demişim…alttaki 13 üncü ayeti kasdererek..ben sana ayetlerin yetersizliğinden bahsettikçe sen bana arap tarihi faslı çekiyorsun günümüzde hiçbir tarih tam anlamı ile doğrudur diyemez kimse heleki o zamada bile kuranı yazmaya elinizde kağıt denen madde yokken…
        13. Ne dersin engelleyen, Peygamberi yalanlamış ve yüz çevirmişse!?

        ben allah olsam sen peygamber .sana şöyle bir hitap tarzım olsa.. ne dersin engelleyen Peygamberi yalanlamış ve yüz çevirmişse!? burda medet uman allahmı ..sanki peygamberide allah olduğuna inandıramamış allah….14 ilede O Allah’ın, her şeyi gördüğünü bilmiyor mu?acizlik göstergesi bir konuşma 15, 16. Hayır! Andolsun, eğer vazgeçmezse, muhakkak onu perçeminden; o yalancı, günahkâr perçeminden yakalarız………..allah onun günahkar olduğunu biliyorda o kişinin kendisini görmediğini peygamberemi soruyor……anlamadıysan anlamadım de ….anlamak istemeyene anlatmasıda zor oluyor tabi

      • serdar dedi ki:

        biraz geç oldu ama bence sen allahın en sevgili kularındansın çünkğ çok tefekkür etmişsin düşünmüşsün ama ayetleri bence komple ele al allah senden razı olsun

  135. turan dedi ki:

    biz yanarken size zararımız dokunmayacak diyorsun kipritin ateşine el değdiremesken çok büyük konuşuyorsun o gün sınav bitip yazılı kağıtları okununca hoca notu o zaman verir.rabbinin acelesi yok emin ol ben bu yaşa geldim yeterince mucize gördüm burda bir takım laflarla saf temiz insanları aldatıyorsun daha ne zararın olacak müslüman kendisi için istediğini meselesi biz bu yüzden seningibileri düşünmek zorundayız sen ve seningibiler gibi merkeziyetçi değiliz yetmezmi dinin al sana faydası saymakla bitmez peygamberler zamanındada inanmayanlar her zaman oldu firavun en büyük örnek onu araştır denizin yarılmasına bak nasıl olmuş at arabalarının tekerlekleri mantar olmuş git kızıl denize dalış yap

    • orion dedi ki:

      dine ayrılan onca reklam işleri boşa gitmemiş demekki.şu kısa ömür için biçilen ebedi cehennem sisteminene aklı başında kaç kişi inanır…kuran hem cehennemin ebedi olduğunu söyler hemde rabbinin dilemesi başka der yada hemen devamında yer ve gök durdukçu der….aynı ayetle…
      sizin türkçenizdemi bir sorun var..nisa 82 inci ayetinde dediği gibi siz kuranı halen gereği gibi düşünmektenmi acizsiniz….bilgilerim dahilinde yazılarımla zevkle döverim sizi…sorun değil ama nato mermer nato kafa olanlara elimden birşey gelmezz.ilk önce korkulardan kurtulmak gerek birşeyi hazmedebilmek için..lakin siz doğuştan hazmetmiş olduğunuzdan dini konuları virüs her bölgeye yayılmış anlatacaklarım sizi tatmin etmez. o yüzden benide yormayın.
      robin hoodun da bir halk kahramanı olup peygamber statüsüne koymanızda sakınca görmüyorum…

      • turan dedi ki:

        firavuna kızıl denize cevabın yok mantarladın…

      • orion dedi ki:

        dünyada firavun olmayıpda nice denizin dibini boylayanlar olmuştur….bunu allahtan biliyorsunuz …madem öyle eski çağlarda diri diri ateşte yakılan masumları niye allahtan bilmiyorsunuz…hz ömer kendi kızını ilk kız çocukları uğursuzluk sayılıyor diye diri diri toprağa gömerken …fravun kadar günahımı vardı..şu anda ise basımıza gelen felaketlerin çoğu kendi aptallağımız değilmi…allahtaki bu keyfiyet ne böyle günahkarıda günahsızıda canı sıkıldıkça eziyete me düçar ediyor….bir deprem oluyor hep firavunlarmı ölüyor…..biraz mantık lütfen fazla söze gerek yok

    • orion dedi ki:

      bana katl kelimesinin türkçe karşılığını bul yolla…katletmek …ayrıyeten rabbinin acelesi yok diyorsun oysa ahir deki hesaba gelmeden bu dünyadaki hesaba bir değineyim ben senin için ..eğerki ahire inanmıyorsam kitabınaza göre yaşama hakkım inandığınız allah tarafından alınıp nasıl vergiye bağlanan bir birey haline geldiğimi ayetle göstereyim ben sana….sizin dediğiniz gibi senin dinin sana benim dinim bana olayı değil bu kitap…küçüklük gösteren alçalmış kimseler oluncaya kadar ve allaha cizye verinceye kadar olayına bir açıklık getirelim…. katletmek fiilinin türkçe karşılığını bul yolla bana ..
      arapçadaki harb fiilinden çok farklı olduğunu anlayamamak gibi bir lüksün yoksa tartışalım….kendilerine kitap verilenler ve ahire inanmıyanların başına geleceklere bir bakalım daha bu dünyadayken… burda toplanan vergileri devlet kurmak içinmi yoksa hakdinini tebliğ içinmi olduğunu tartışalım…
      allah yolunda savaşınmı yoksa katledinmi…ayet içinde ben savaş fiili göremedim…..eğerki diyorsanki katletmek fiili harb fiili değilmiş ayeti yolluyacağım ama kabul etmiyorsan ..konuyu tartışmak anlamsız…

  136. Çağan Tapar dedi ki:

    yazdıkların tamamen cehalet ürünü! komik. kendini çok akıllı zannediyorsun. eleştiriyorsan biraz ilahiyat öğren, usül öğren. Ancak kendin gibi cahilleri kandırırsın!

  137. klee dedi ki:

    bilal denen arkadaş uzun uzun saçmalıyor :)) Yahu böyle Tanrı olur mu? Koskoca Tanrı peygamberinin uçkuruyla ilgilenir mi? Koskoca Tanrı Yahudiler için “Allah onları kahretsin” (Tevbe, 30) der mi? Hacc 46, Araf 179 da falan düşünme organı kalp sanılıyor. Tanrı böyle hata yapar mı? Hadi çeviriler hatalı diyelim. Bende birçok meal var ve hepsi aynı anlamı veriyor bu surelerde. Bu kadar akademisyen salak ve yanlış çeviriyor, ama ne hikmetse bilal denen arkadaş doğru tercüme ediyor bunları. Kaldı ki Kuran apaçık bir şekilde indirilmiştir diye yazıyor Kuranda değil mi? E bu kadar apaçıksa ne diye dünya kadar tefsir var? Ne diye tevil var? Niye yorumlanmadan anlaşılmıyor öyleyse? Ve bu tefsir ve tevillerdeki keyfîlik nedir?? Her ayeti anlamından farklı bir hale sokabiliyorsunuz. Böyle bir saçmalık olabilir mi? Hem de saçmalığın dikâlâsı. Neresinden tutarsan tut elinde kalıyor kitap. Sorguladığınızda bir sürü çelişki, bir sürü zırvalık buluyorsunuz Kuranda. Hatalardan kusurlardan münezzeh Allah böyle hata yapabiliyorsa diyecek bir şey yok. Benim için zaten Hacc 46 Kuranı tamamen çökertmiştir. Bunu teville tefsirle falan da kurtaramazsınız :)))

    • orion dedi ki:

      burdan sitedekilere uyarı. en son yazısmamdan bu yana bu siteye girmedim….sebebi pcime bir haller oldu ..site sorumlusuna önemle arzolunur bazıları virüssel eylemlerde bulanabilirler…birde arkadaşlar bir şeyi eleştirken alaylı bir şekilde değil samimi olarak elştirin…
      .hac 46 :::HAC 46. (Sana karşı çıkanlar) hiç yeryüzünde dolaşmadılar mı? Zira dolaşsalardı elbette düşünecek kalpleri ve işitecek kulakları olurdu. Ama gerçek şu ki, gözler kör olmaz; lâkin göğüsler içindeki kalpler kör olur.

      eğer burda kalbin görmeyen bir uzuv olduğuna dair eleştirin varsa kalb görür bir çok kez yaşadım böyle bir durumu…ama dersenki gözler kör olmaz onu eleştir gözde kör olabiliyor gerçek dünyada..kalp hissiyatını kaybettiği zaman herşeye duyarsız kalır ve benlik egosu ön plana çıkar sanki dünyada sadece kendisi varmış gibi..oysa işin aslı hiçde öyle değildir.öz yanmayınca insanların gerçek niyetlerini anlayamazsın…az ye az uyu az iç eline beline diline hakim ol..kalbindeki gözün ne olduğunu anlarsın..ayna ordadır varlığın akışı ordan akseder madde alemine….

      • klee dedi ki:

        Araf 179 a da bakabilirsiniz.

      • orion dedi ki:

        haklısın klee:::ayette ilk göze çarpan konu insanlar ve cinlerden cehennem için yaratılmış olan kişiler….burda mantıksal eleştiri madem öyle neden uyarı var kuranda… kuran zaten otamatikmen cehennem için yarattığını şöylüyor bazı kişileri… kurandaki onca ayetin hükmünü tamamen siliyor . artık hangimiz cehennemlik formatına uyuyoruz bilmiyorumda….cehennemlik olanlara hitap etmiyor bu kitap ben sizi cehennem için yarattım diyor…kalp veriyorsun kalp ile anlamaz diyorsun göz veriyorsun göz ile görmez diyorsun kulak veriyorsun kulak ile duymaz diyorsun…ozaman ne diye kuran ile fasıl çekiyorsun millete..rüşvetmi verelim : )) bir önceki ve bir sonraki ayetlerede baktım allah kimi doğru yola iletmek isterse iletir diyor. ve bize verdiği kulağı gözü kalbi yargılamasıda tuhaf madem bu takdir hakkı sende bende hiç cüzi bir irade yok yada bana bir adım gelene ben iki adım gelirim cümlesinede ters…11 i sahaya kendin sürmüssün dilediğini oynat dilediğini yedek bırak…saptıranlarıda kendi saptırıyor…183 üncü ayette ise sabırlı olduğunu ve kendi tuzaklarının çetin olduğunu söylüyor…cehennem bizim için bir tuzakmı…bu nedir biliyormusun son peygamberin el ilahına karşı çıkanlara kendi idoolojisinin yada devlet yönetiminin diğerlerininkinden daha zeki olduğunu anlatmaya çalışıyor olması..

        Yemin olsun ki, cin ve insanlardan bir çoğunu cehennem için yarattık. Onların kalbleri vardır; bu kalblerle gerçeği anlamazlar. Gözleri vardır; onlarla görmezler (ibret almazlar). Kulakları vardır; onlarla nasihat dinlemezler. İşte bunlar, hayvanlar gibidir; doğrusu daha sapık ve şaşkındırlar. Gafil olanlar da işte bunlardır.
        178 de doğru yola ileteten ve saptıran…179 da ise yarattığı kalpleri sorgulayan ve aşağılayan allah

        178.Allah kimi doğru yola iletirse, odur doğru yolu bulan. Kimleri de saptırırsa, işte onlar, ziyana uğrayanların ta kendileridir.
        179. Andolsun biz, cinler ve insanlardan, kalpleri olup da bunlarla anlamayan, gözleri olup da bunlarla görmeyen, kulakları olup da bunlarla işitmeyen birçoklarını cehennem için var ettik. İşte bunlar hayvanlar gibi, hatta daha da aşağıdadırlar. İşte bunlar gafillerin ta kendileridir.

    • sercan dedi ki:

      esas çöken senin benliğin sana sadece acıyorum canım benim kalpleri kilitli olanlar anlayamazlar bakara suresine bak gerçi bakmanda bişey iafde etmez sen bol bol salla belki tutar

      • orion dedi ki:

        sercan ortada sallama filan yok…kurana itimatınıza saygım var…ama kuran yaradıcı sözüdür demenizde çoğu insan gibi benimde süphlerim var….kleenin yazdıklarından örnek verecek olursam…allah onları kahretsin derken allahtan başka allahmı var yada son peygamber allahın ağzındanmı konuşuyor…insanlara şunu zorla kabul ettiremezsiniz robot olun insanlar allaha secde edin..eğer böyle yaparsak düşünen beyinlerin bir anlamı kalmaz…düşünen beyinler ise kitap içindeki çelişkileri tutarsızlıkları rahatlıkla ayıklayabiliyorlar..eğer kuranda korku felsefesi ile o çelişki ve turasızlıkları görmemezlikten getirirseniz insanlık adınada insanları aldatmış olursunuz….sizler kurana inananlar allah özgür irade vermiş diyorsunuz ama ben bile etrafımdaki değişimleri hissetmeye başladım ve sizin bilmediğiniz oyunlara maruz kaldım…sizler aslında din kılıfı altında birer örgütsünüz …yaşadıklarımı en kısa olarak şu sözlerle anlatabiliyorum………….şeytan iken aziz pederi oynadın <<<<<<işte bu söz herşeyin özetidir….ben hiçbirşeyim ve rahatlıklada beni vebden takip edebilirler belki bırak hayat yaşamayı içmeye bir yudum su bile bulamıyabilirim isteseler beni kendi kafama bir kursun sıkacak seviyeye getirirler…sana yeminlede şunu söylüyorum bütün dünyanın önündede kafama bir kursun sıkar giderim…mezarımın taşınada bir dörtlük şiir atarım ibreti alem için sizin allah dediğiniz şey paradan başka birşey değil sömürtmeyin artık kendinizi……çalışmayan adamı bile 33 lira haraca bağladılar……1 tl bir hesap yapalım 50 milyon kişi ayda bir lira verse 5 trilyon para yapar 12 ayıda sen hesapla…bugün devlet dediğin kendi vatandaşını bedavaya devlet hastanesinde tedavisini yaptırmak demek…50 milyon kişi herdaim hasta olmayacak bu memlekette…birde diyanete aktarılan paralara bak..camilerin su elektirik vs ihtiyaçlarına bak….bugün musluklardan su içemiyoruz ama ödenen faturaya bak…..devlet diyoruz ilk önce devlet içindeki şu devletçikleri bir ortaya çıkaralım ama yapamazsınız neyimize gerek sizin için inanmak cennet vaadi ile aldatılmak yetiyor….yazamıyorum niye biliyormusun durmadan takılıyor benim yazı çubuğu..anlayanlara buda yeter….

  138. darkness dedi ki:

    Hepimiz bilgimiz dahilinde birçoğumuzda kulaktan dolma veya internett ortamında kendince dogru oldugunu idda edenlerin yazılarından yola çıkarak ahkam kesmekteyiz. üzüldüğüm konu biribirinize hakarete varan aşağılamalar sen ne anlarsın hitapları vs. olmasa daha iyi olur diye düşünüyorum.inanç meselesi çok farklı şekilde ele alınabilr. kimi ailesinden gördüğü üzere inanmıştır sorgulamaz. yapabildiği kadar iabdet eder aklına geldikçe tövbe eder. kimi aileden görür araştırır irdeler sorar yargılar şüphe duyar bunun ışığında inanır veya inkar eder.(%80 inanır) kimide başka bir dine mensuptur islamla tanışır makul gelir hayatına farklı bir yön verir.kimseyi neden inanıyorsun bak bu yanlışları var veya neden inanmıyorsun bak böyle deliller var şeklinde kırıcı tarzda ikaz ters teper.itici gelir. burda editör kendi inancında yazılar yazmış bu onun kendi doğrularıdır, hepimizin değil .
    Ben kendi inancım doğrultusunda yaşamaya çalışan biriyim. bazen namaz kılarım bazen bırakırım ki doğru olmadığını düşünüyorum. kimsenin hakkını yememeye gayret ediyorum.hesapta müslümanım. ama Allahın birliğine ve hz. muhammedin onun kulu ve elçisi olduguna itimadım tam bu öyle veya böyle benden başkasını baglamaz. yaptıklarımla alakalıda hesaba çekileceğimede eminim.
    buradaki yazılarda muhammet böyle yaptı ömer şöyle dedi ali bunu böyle yaptı gibi ifadeler var örnek veremiycem kusura bakmayın.
    peygamberimizi ele alalım. 5 vakit namazını kılan insanları dine davet eden islamiyetten önce bile muhammedül emin diye anılan bir şahsiyet. tam manasıyla bir örnek teşkil eder. hiçbir şeyde aşırıya kaçmamıştır. islamı kabul eden birinin standart yaşamı hakkında örnek olmuştur. 2 rekat namazda en uygun sure uzunlugu neyse onu okumuştur. senede 60 günden fazla oruçlu geçirmemiştir. 1 defa hacca gitmiştir. immı azam ebu hanifeye bakarsak 70 yıllık ömrünün 35 yılını 3 gün ramazan bayramı ve 1 gün kurban bayramı hariç hep oruc tutmuştur. yatsı namazını kıldıktan sonra camiden çıkarken bir talebesinin sordugu soruyu cevaplarken sabah ezanı okunmuş tekrar içeri girmiş sabah namazını kılmıştır. başka zamanlardada gece namazlarında 2 rekatta kuarnın 3 te 1 ini okuyarak kılmıştır. son defa hacca gittiğinde ise peygamber efendimizin kabri başında rabbine el açıp” seni hakkıyla bilemedik allahım ” diyerek tövbeler etmiştir. bu tarzda inanca sahip bir çok örnek vardır. abdulkadir geylani,bahiddn buhari,beyazıt bistami vs vs saymakla bitmez. mantık açısında degerlendirirsek peygamberden daha fazla ibadetlerde bulunmuş bu şahısların ondan daha üstün olmaları gerekir diye düşünmek lazım.
    Ama onların düşüncesi senin rabbinden getirdiğine iman ettik olmuştur. bu adamlar çok iyi eğitimler almışlardır. birçok konuda prof olduklarına şüphem yoktur. kerametleri değerlendirmeye gerek yok isteyen iinanır isteyen inanmaz.
    Şimdi bu adamlarda okudu bu kuranı kerimi ve çoguda ana dili gibi arapça bildikleri halde yanlışlar görmedilerde şimdi mi yanlışları fark edildi.
    Orion arkadaşım diyorya eskiden motor yoktu o zaman için rüzgar olmadan geminin gitmemesi normal ama bu zamanda gemilerde dev motorlar var bu zamana işlemez bozulsa bile bir haline bakılır kuaran evrensel değil gibi atıfta bulunuyor. Lakin arkadaşım hiç dumamış mı ozamanda FORSA diye birşey var rüzgar esmezse forsalar küreklere geçer tekrar bir rüzgar yakalayana kadar veya gidecekleri yere kadar küreklerle giderlerdi. sonuçta yine gemi gider .
    Başka bir yerdede
    ” o taşı öpmenin dinde yeri yok ve allahın emride değil ama bak kimler öpmüş o taşı ve ifade ettiği hürmet teslimiyet ikrar bağlılık …imam osurursa cemaatin ne yapacağı malum…”

    islamiyet sana ve senin gibi düşünene arkaşalarımıza hitap etmediğini düşünüyor olabilirsiniz fakat değil peygamber efendimizin elinin degdiği taşa el yüz sürmek , imkanım olsaydıda onun ayağının altındaki toza yüz sürerdim.
    bu kimi için utanç verici bir durumdur, kimi için ulaşılmaz bir olaydır. işin özüde budur. benim inancım bu seninki o. dalga geçilecek alaya alınacak bir durum söz konusu değildir. insanların değer yargılarıyla dalga geçmemenizi rica ederim.
    sevgiler saygılar

    • orion dedi ki:

      herkes senin gibi iyimser olamıyor darknes…madem gemi kıssalarına değindin demekki verilen kıssalar öyle ahım şahım kıssa ve örnekler değil….tevbe 29 uncu ayetiydi sanırım..meallerde size karşı savaşanlarla savasın gibi yazılar görebilirsin ama arapçasında katletmek fiili geçiyor meale ise savaş olarak yazıyorlar….inancımızı zedeleyen en büyük unsur ise yaradıcının kusursuzluğu ama kitap kusurlarla dolu..islam tek din oluncaya dek katledin diyor kitap…evrelsel olduğunu savunuyorsun…..buyur bu mealde harb savaş fiili var alttada latince arapça okunuşunu yazacağım

      TEVBE 29. Kendilerine kitap verilenlerden Allah’a ve ahiret gününe iman etmeyen, Allah’ın ve Resûlünün haram kıldığını haram saymayan ve hak din İslam’ı din edinmeyen kimselerle, küçülerek (boyun eğerek) kendi elleriyle cizyeyi verinceye kadar savaşın.

      Katilüllezıne la yü’minune billahi ve la bil yevmil ahıri ve la yühürrimune ma harremallahü ve rasulühu ve la yedınune dınel hakkı minellezıne utül kitübe hatta yu’tul cizyete ay yediv vehüm sağırun
      arapçada katl fiili türkçedeki katletmek fiilidir ve bir eylemdir….fiiller eylem içerir savaş fiili ile katletmek fiilini aynı kefeye koyarsan inancına veririm birşey demem….katilüllezine….

      gerçek tasavvuf alimlerine sözüm olmaz onlar peygamberlerin boyut atlamış halidir…her ne kadar alçak gönüllü olsalarda davransalarda ….o peygamber dediklerin o alimlerin ellerine abdestlik su bile dökemezler …. vede felsefi düşünür olmaları kendi sıfat sentezleri doğrultusunda değil insanı kamil olup herşeyin bir sarrafı var ise onlarda insan sarrafı olmuş ama bu oluşumun yokluktan ortaya çıktığını anlamış kişiler…kendinden geçecekesin dünyadan geçeceksin ölmeden önce öleceksinki ufkun açık olsun…bilemem kolay iş değil . kerametlere ise fazla aldanma

  139. eren dedi ki:

    allahın yarattığı güzel kardeşlerim inkar etmekle ne kazanacaksın inançsızlık insana zarar verir inanç ise mutluluk, huzur, sağlık, güven saymakla bitmez; kıt akılla herşeyi bildiğinizi sanıyorsunuz çok şey bilenin aslında hiçbirşey bilmediği aşikar…bu sitede değinilen herşeyin çok güzel cevapları var yazmaya vaktim yok uğraşamam allahın gazabı gelince veya karanlığa düşünce bu artis artis konuşanları çok gördüm altlarına yapacaklarını kendileride biliyorlarda yinede konuşmaktan hiç çekinmiyorlar bizim inanmakla hiç ama hiç zararımız yok peygamberimizin derdi neydi günde 5 vakit namaza durdu senede en az bir ay oruç tuttu daha nefse zor gelen birçok ibadeti seve seve yaptı eğer uydurma bir din olsaydı herşey serbest derdi ve daha çok taraftar toplar kendide zevki sefa içinde yaşardı kim engel olabilirdi ancak islam gerçek ve hak var olduğu için din islam oldu akıllı olun daha fazla uzatmayın imana gelip tövbe edip gusül abdesinizi alın ve önünüzdeki ilk namazla temiz bir sayfa açıp huzurla dolun ölümün ne zaman gelceği belli olmaz belki bu gecedirde kurtuluşa erersiniz olmaz demeyin herşey heran olabilir benden söylemesi…

  140. darkness dedi ki:

    Peygamberin izinden gidenler ondan daha üstün diyorsun yani. ki bu veli şahsiyetler hz. muhammedin miracını tasdik eder ve kayıtsız şartsız inanırlar. Sadece allah rızasını gözetirler. kıssalarında mahiyetin anlamak gerekir. Verilen örnek hoşuna gitmemiş olabilir fakat. orda bahsi geçen elinizdekilere çok güvenmeyin. onların sizden alınması çok basit bir iştir. rüzgar ateş para mal mülk çocuklar şirketler yollar köprüler ve daha birçok şey girer bunun içine . burdan benim anladığım bu. İnanmak için nasıl bir delil olsun isterdin bilmiyorum ama bizim inancımıza göre bu dünyada bir sınavdayız. Yüce yaradan ufak kopyalar yerine bütün cevapları tahtaya yazsaydı herkes geçerdi bu sınavı.
    Mesela yarın uyandığında bir melekle karşılaşsan gayb aleminde seni bir tur attırmış olsa inanıyorum ki benden daha iyi bir müslüman olursun ve secdeden başını kaldırmasın.

    Birde evlyaların kerametleri olduğu doğrudur. tabi heryerde yazana inanmakta saçma. benimde dikkatimi çeken bazı yazılar okudum fazlaca gereksiz abartılı bulduklarım olmuştur. yüce yaradanın dostum dediği kullarına bazı durumlarda teslimiyet oranında keramet bahşetmesi mantık dışı görünmüyor benim için. bütün olay inanmakla alakalı .
    Seni düşüncenden vazgeçirmek gibi bir çabam yok . Hz muhammedin peygamber oldugunu sana ispat etme geregide duymuyorum. istediğine inanabilirsin özgür insanlarız. ilk yazımdada bahsettiğim gibi saygı çerçevesinde alaya alınmadan olursa daha iyi olur ve nefret uayandırmaz gibi geliyor.
    Olaya başka bir açıdan bakarsak eger senin dediğin gibiyse gerçek alamdaki dindar bir insanın kaybı ne olur. ölür ve hiç birşey olmaz. ki eğer benim dediğim gibiyse hz muhammed Allahın kulu ve resulu ise ”ki buna canı gönülden inanıyorum ”o zaman senin düşünmen gereken şeyler olacaktır diye bir tez geldi aklıma.

    sevgiler saygılar

    • orion dedi ki:

      peygamberinin günahsız olmadığına eminim …semavi dinler ile başlayan bu din sendromu aslında kutsal bir ruh yaratmaktı…hiç bir peygamber o kutsal ruh kapasitesine ulaşamadı…bir dünya cariye alacaksın sonra ben peygamberim diyeceksin.

      bize inanmıyorsunuz dini karaladığımızı düşünüyorsunuz..ayetlerle birşeyler anlatmaya çalışıyoruz onlarada itimadınız yok.çelişki tezat tutarsız ne varsa örnek veriyoruz…..adem havva şeytan üçleminde iblis yaradıcıdan söz alıyor her günahın bedeli kıyamet gününde çekilecek diye şeytanın çelmeleri tekmeleri yetmiyormuş gibi düşene birde allah vuruyor daha bu dünyadayken…bakıyorsun ayete bu dünyayı isteyene bu dünyayı.
      ahirdeki cenneti isteyene orayı veririm diyen allah vaadinde bile sadık değil….hadi versin bana bütün istediklerimi bu dünyada veremiyeceğini biliyorum ahirdeki yalanlarına kim inanır…ayet tam aklımda olmadığı için detaya girmeye gerek yok….ben keramete mucizeye inanmam keramet ve mucizler aldaatmacadan ibarettir…bugün bile öyle ilzyonisstler varki sanırsın doğa üstü güçleri var…herşeyin bilim ve bilgi ile yapıldığının farkında değilsinizzz..mevcudatta zamansız hiçbir şey şekillenemez maddeye şekil veren halden hale sokan zamandır ..

      sen halen tevbe 29 u anlayamamıssın…….
      Kendilerine kitap verilenlerden Allah’a ve ahiret gününe iman etmeyen, Allah’ın ve Resûlünün haram kıldığını haram saymayan ve hak din İslam’ı din edinmeyen kimselerle, küçülerek (boyun eğerek) kendi elleriyle cizyeyi verinceye kadar (savaşın.) <<<katledin

      evrensel olduğunu savunduğunuz kitap iman etmeyenleri el ilaha inanmayanları katledin diyor veya onları aciz düşürünkü güç kudret herdaim sizin elinizde olsun verginizi almayıda unutmayın diyor….
      ezileceksinki muhtaç kalasın anlayışı ….size göre kafaya takke yüze sakal oldumu el emindir o insan içini el ilahınız bilir…o zaman için bir şavaş durumu idi diyelim amenna ya şimdi ne durumuda bu ayetin hükmüne halen evrensellik katabiliyorsunuz…kurana inanan bu zihniyet ile etrafındaki ahire ve ellahanıza inanmayan insanlar birer düşman konumundalar…el ilahınız hesaplayamamış sanırım bu zamanları hem cennet cehennem vaadi ver hemde bu dünyada şeytanı başımıza musallat ettiğin yetmiyormuş gibi insanları daha bu dünyada iken katlet …..hani herkes özgür iradaye sahipti…hani senin diinin sana benim dinim banaydı….hani her günahın hesabı ahirde sorulacaktı…….benim peygamberim cumhuriyetin kurucusudur başka peygamber istemez…dinleri kabul edenler kendilerininde sahtekar olduklarını kabul etmeli…hiçbirşeyde samimi olamıyorsunuz çünkü korkularınız çok…

      • darkness dedi ki:

        eee sende hümanist felan değilmişsin. seninde istediğin diktatörlükmüş başkaları yapıyor diye kızıyormuş sun. senin derdin şimdi anlaşıldı. islama olan düşmanlığından dolayı çogu müslüman mustafayı sevmez. sende ayet hadis karıştırıp kendi çapında intikam peşindeymişssin.. bu muhabbet kapansın devam etmek sakıncalı çünkü ben seni hümanist biri zannettiğim için yorum yazdım cevap verdim. kendini rahatlatma adına yaptıgın yorumlara şimdi anlam verebiliyorum.

        sevgiler saygılar

      • orion dedi ki:

        yunus emre içinde hümanist diyorlardı anlamını tam bilmiyorum …..sonucunda emperyalizim ile tek din el ilahın oluncaya kadar katledin mantığı birbirinden farklı birşey değil..
        zorbalık her ikisindede mevcut…ya benim dinime uyarsın yada sokmasını biliriz….tasavvuf ehlinin çoğu ise siyasetten uzak durmayı tercih etmiştir…etselerde bir şekilde siyasetin içinde olmuşlardır…benim bu konulara girmem aslında dini insanlara aktaran kişilerin bile birbirlerine ters düşmelerinden…anlıyorum diyenler bile kendi aralarında kavga içindeler…..

        kendimi öyle rahatlattımki en azından dini vaadlerin günahından münezzehim…insanlara kaderinize iman edin demiyorum..hakkınızı alanana kadar refah seviyenizi elde edene kadar bu sistemlerle mücadele edin diyorum..bu ülkenin potansiyeli belli ama bak görki bulgaristan kadar bile refah seviyesine sahip değiliz…
        hz aliye sormuşlar ya son peygamberin dedikleri doğru değilse bunca kıldığınız namaz bunca tuttuğunuz oruç din uğruna bu kadar ölen insan haybiyeden ise..onun dediği ise ne kaybederimki olmuş…..evet kazanılacak çok şey var kaybedilecek hiçbirşey yok aslında….bazı insanlar büyük oynayacakları zaman ya herro ya merro der boğulursamda büyük denizde boğulayım hesabı.

        insanları anlamadıkları bir dil ile dine teşvik etmek size göre mantıklı bana göre mantıksız madem sende hümanistlik var git bir dağ başına toplumdan uzak ne kimsenin sana zararı dokunacağı ne senin başkasına zararın dokunacağı bir ortam….madem bukadar el ilah sevdalısısınız insanların günahları sizi bezdiriyor günah işlemeden bir ömür sürersiniz toplumdan uzak..

        bir tane bile hadis bilmem onuda söylüyeyim…..diktatör derken de bu ülkeyi el altından yönetenleri görmemezlikten gelmeniz laf cambazlığı yaptığınızı açıkça gösteriyor…dilenci çocuklar vardır ama dilenci çocukları yöneten birileride vardır….yöneten hiçbirzaman ben yönetiyorum demez

    • orion dedi ki:

      olaya esprili yoldan yaklaşmamızın sebebi ortamı yumuşak tutmak nihayetinde eğerki siz haklıysanız cennete gireceksiniz…yazılara mümkün olduğunca bakmaya çalışıyorum ve genelde bela okuyanlar aşırı inanca sahip olanlar..görüyorumki kendileri bile kitabın felsefi yaklaşımından bizleri birer kafir ve şeytan olarak algılamalarına yol açması kitaptaki bolca bela okuma metodundan kaynaklanıyor… belayı neden okuyorsunki ey allah madem vaadlerin doğru şeytanın cehenneminde olmak belaların en büyüğü değilmi….birde sen bela okuma bela okumaki bir yaradanım olduğunu bileyim….

      • bilal dedi ki:

        Merhaba orion ! A’RAF SURESİ 179.AYETİN YANLIŞ MEALİNİ ALMIŞSINIZDIR !
        O MEAL YALNIŞTIR ! ORJINAL AYETİN MEALİNİ VERİYORUM: ولقد ذرأنا =اي فرقنا = لجهنم كثيرا من الجن والانس الخ ” Gerçekten biz,cinler ve insanlardan kalpları (anlama ve kavrama
        yeteneği) olup da,bunlarla (hakkı) anlamaya çalışmayan,gözleri olup da,bunlarla (hakkı) görmeyen,kulakları olup da bunlarla (hakkı ) işitmeyen bir çoklarını cehenneme ayırdık.”
        Görülüyor ki,cehennem için,ne yaratılan bir cin,ne de yaratılan bir insan vardır. Buradaki,
        mesaj,! ”Gerçeği kavramaya çalışmayan,gerçeği bulmaya çalışmayan ve gerçeği duyma-
        ya çalışmayan,bir çok cin ve insan bu negatif tutum ve davranışları yüzünden cehenneme mahküm edilirler..
        a) Kur’an’da yaratma eylemi hep,” خلق ” Halaka ” yarattı ”fiiliyle geçmektedir.MESELA:
        خلق السماوات والارض =خلق الانسان = وما خلقت الجن والانس=الخ ” vs.Gökleri ve yeri halk etti.(yarattı.)
        İnsanları,halk etti .(yarattı) Cinleri ve insanları ancak beni tanımaları ve bana kulluk etmeleri için halk ettim,(yarattım) vs. Bütün ayetlerde yaratma eylemi hep ”halaka” fiili ile
        gelmiştir. a) A’RAF SURESİ 179.ayette ise,böyle bir fiil kipi ”خلق ” halaka ” yarattı diye
        bir ifade yoktur. Burada geçen fiil kipi ”ذرأ ” dır.”خلق ” değildir. ذرأ ” ise,negatif tutum ve
        davranışları nedeniyle onları ”cehenneme ayırdı”Neden ? Çünkü,Allah’ın kendilerine ver-
        miş olduğu hakkı anlama,görme ve işitme duyularını kullanmazlar.Yani diğer canlı varlıklar
        gibi,gerçeği kavramaz,düşünmez ve duymazlar.Boyle olan bir insan sağduyusuyla ha-
        reket edemediği için, tutum ve davranışları hep nagatif olurlar.Bu yüzden cehennemlik
        olurlar. b) Bu negatif tutum ve davranışları nedeniyle cehennemlik olanlar,cin ve insan-
        ların çoğu değil,negatif tutum ve davranışları sergileyenlerin bir çoğunu.(yani onlardan az sayıda değil.) Çünkü,arapça da ”من ” ”tab’id ” harfı olup bir kısmı ifade ediyor.كثيرا ” ifadesi
        gelice de,söz konusu kısma fazlalık katmaktadır. Anlamı; ( bir kısmının çoğu olur.)
        Yani insanların çoğu cehennemlik değildir.
        c) ZARİYAT SURESİ 56.Ayette,Cinler ve insanların niçin yaratıldığını net ve açık bir şekil-
        de anlatılmaktadır. ”وما خلقت الجن والانس الا ليعبدون ” Ben, ancak bütün cin ve insanları beni tanı-
        maları ve bana kulluk etmeleri için yarattım.” Burada net ve açık bir şekilde bütün cin ve
        insanların niçin yaratıldıklarını görüyoruz.Evet,bütün cin ve insanlar,cennete girebilmele-
        rine ve ebedi bir güzel hyatı kazanmalarına vesile olan Allah’ı tanımak ve kulluk etmek için
        yaratılmışlardır. Yani hepsi de, cennete girebilsinler diye yaratılmışlardır.
        d) Her kim ki,onlar cehennem için yaratılmıştır dese,bu ayette aykırı davranmıştır.Evet,
        söz konusu ayetin meali bu şekilde verenler yalnış yapmıştır. Nedeni ise,arapça dil ve
        gramerini tam iyi bilmediklerindendir. Saygılarımla.

      • orion dedi ki:

        selam bilal kardeşim ….bu linkten oku mealleri 20 nin üstünde meal var…..aşağı doğru in sayfada::::::::http://kuran.mollacami.com/ayetler.php?asn=1240
        burda yarattık fiili yada yaratmışısızdır diye geçen ifade kesindir ha birde ayrıyeten diyanet meali diye seninkine yakın bir yazı var…diyanet eski meali diyanet yeni meali demekki biz ateistler kurana çok büyük katkılar sağlıyoruz…inkar etmeyin ,,,
        eğer bir varlık kulları cehennem için yaratıyorsa veya yaratmışızdır diyorsa şuç kuldan ziyade yaradan varlıkta olmuyormu………hadi bir mealci yanlış izah ediyor paylaştığım sitede 25 e yakın mealci var….kendine iyi bak

      • bilal dedi ki:

        Slm.orion ! Türkiye deki meallerin çoğu aşağı yukarı birbirinin kopyasıdır.Bu mealcilerin
        bir çoğu kur’an’ın arapça dil ve gramerini tam iyi bilmiyorlar.! Yüzlerce meal bana gösterir-
        seniz de benim için fark etmez.Çünkü arapça dil ve gramerini bildiğim için ” ذرأ ” ile”خلق ”
        nin ayrı anlamlarda olduğundan hiç şüphem yoktur. Göz kararıyla bile,bu iki kelimenin farklı ve ayrı anlamlarda olduğunu görebilmekteyiz.Kur’an,da yaratma eylemi hep.خلق ”
        fiili ile geçmektedir.A’RAF SURESİ 179.ayette ise,böyle fiil asla yoktur. Ah keşke benim
        gibi arapça dil ve gramerini bilmiş olsaydınız,o zaman bunu anlardınız.Beni hiç kimsenin
        meal ve yorumu ilgilendirmez.Ben direk ayetin arapça orjınal metnine bakıyorum.Çünkü
        sadece ayetin arapça orjınal metni kur’an’dır.Bir çok meal ise kişinin yorumudur.Yorumlar
        ise,kur’an değildir.Kur’an’ın orjınal metni ne diyorsa odur.! Kendine iyi bak.! Saygılarımla.

      • orion dedi ki:

        doğru olabilir bilal..bilenle bilmiyen bir olmaz tabiki…ama yasar nuri hoca arapçaya gayet hakim olduğunu söylüyor…elmalılı hamdi yazırda aynı yazmış… zaten halak yerine zere na fiili kullanılmış ayette, biz zere kelimesinin anlamını türkçede bilmesekde kullanırız …..söyle cümlelerde ::::::zere ondan geç kaldın sen ……..niye gelemedi diye merak ettim ,zere işi çıkmış gelememiş gibi ama tam içeriğini bilmem. zere anlam olarak meşelik yada başın önünde vaki olan beyazlık diyor osmanlıca lugatda.
        yaratttık değilde hazırladık daha mantıklı gibi zerena fiiline alternatif olarak sitede o verilmiş ……halk ettik lafı ise bir araya getirdik için daha mantıklı halk topluluktur….yada yeri göğü bir araya getirmek toplamak anlamında kullanılıyordur…bir kişi yada iki kişi halk olamaz…..senin yolladığın araf 179 ayetinde yaratmakta yok hazırladıkda……..sende ayırdık fiilini kullanmıssın …var ettikte dese değişen birşey yok.herkes cennet için yaratılsaydı bu dünyaya gelmekte şaçma olurdu…bir bilgisayar fabrikası düşün bu fabrikada aynı model ürün seri numarası ile günde binbeşyüz tane çıkarır diyelim ve bu binbeşyüz üründen illaki defolu ürünler çıkacaktır.ve bu çıkan defolu yada sorunlu ürünler için benim fabrikadan çıkmadı diyemezsin..bizi yaratan yaradıcıda iyi olan kulları ben yarattım kötü olanları ben yaratmadım diyemez….ozaman birileri dine duyarlı yaratılıyorda diğerleri neden duyarsız yaratılıyor asıl konu bu…….ben bunun altında çifte standart yoktur desemde olmadığı anlamına gelmez……

      • bilal dedi ki:

        Sayın orion ! 1- Kur’an’a göre,herkes cennete girme vesilesi olan Allah’ı tanımak ve kulluk
        etmek için yaratılmıştır.Öyleyse,insanın yaratılış gayesi, a) Allah’ı tanımak ve kulluk etmek-
        tir. b) Cennete girme vesilesi nedir ? Allah’ı tanımak ve ona kulluk etmektir.O zaman do-
        laylı da olsa,insan cennete girmek için yaratılmıştır.
        Çünkü,Allah’ı tanımak ve ona kulluk etmek = cennent demektir ” Bu nedenle, insandan
        istenen şey, cennete girme vesilesi olan işleri yapmaktır. Allah,her insana akıl ve kavrama
        yeteneğini vermiştir.Bunlar da sorun yoksa,insan yaptıklarından sorumludur,aklında sorun
        varsa,yani aklı defolu ise,sorumlu tutulmaz ve yine cennetliktir. c) Herkes dine duyarlı ola-
        rak yaratılıyor,duyarsız kimse yaratılmaz. ” كل مولود يولد علي الفطرة الخ ” Her doğan çocuk,
        yaradılış dini olan hak dine uygun olarak doğar.( hak dinini kabul edebilir nitelikte yaratılır.)
        ……Yani hakka duyarsız yaratılan hiç kimse yoktur.Çifte standartlık yoktur.Kur’an’ı Kerim
        NAHL SURESİ 97.ayette ,من عمل صالحا من ذكر او انثي وهو مؤمن فلنحيينه حياتا طيبة الخ ” Kadın-erkek
        inanmış her kim,iyi ve yararlı iş yaparsa,ona güzel ve mutlu bir hayat yaşatacağız.Yaptık-
        larının daha güzeliyle onları mükafatlandıracağız.” denilmektedir.Dikkat edilirse,”her kim
        yaparsa,” demek ki,hakka duyarlılık açısından herkes aynıdır.Çıfte standartlık yoktur.
        . d) Defolu üretilen bilgisayar ile defolu insan aynı katagoriye konulamaz.Zira,
        üretilen bilgisyar akılsız,şuursuz,cansız ve düşüncesizdir.kendi kendine bir şey yapamaz.
        .O üretilendir,üreten değildir.Defolu çıksa da onun hiç bir sucu yoktur. Ama,insan
        öylemidir. ? O canlı,şuurlu,akleden,düşünen,kendi kendine haraket edebilen bir varlıktır.
        Hiç bir insan,aklını başkasınkiyle değiştirmez ve kimseye akılsızım de demez.
        İnsanı defolu yapan yaradılışı değil,kendi kendini defolu yapıyor.Bu nedenle aklında ve
        sağ duyusunda sorun olmadıkça sorumlu olur.Ama,aklı ve beyni defolu ise,ne yaparsa
        yapsın,o sorumlu değildir,inaçsız da olsa yine cennetliktir. Hoçakal ! Saygılarımla.

      • orion dedi ki:

        sorunn bilgisayarda değil zaten onu yaratan insanda .. .araf 179 ayetinde söyle bir anlatım olsa ::::::::biz insanlardan ve cinlerden hiç kimseyi cehennnem için yaratmadık lakin onlar ggeçici dünya hevesine kapıldı nefislerinin arzularına uydular hakka riayet etmediler.işte onlar kendi nefislerine zulmedenlerdi.gözleri vardı gerçeği görmek istemediler kulakları vardı doğruyu işitmek istemediler kalbleri vardı hakka inanmak istemediler. işte onlar gafillerin ta kendileridir……hatta hayvanlardan daha aşağıdırlar…

        kuranın özünede ters düşen bir durum değil bu . ayet indirmek gibi olmasında ..
        ben senin iyi niyetine istinaden sunları söylüyeyim sen ayetleri irdelemekten ziyade aklınla kuran ayetlerine tefsir bakımından çok güzel açıklamalar getirebiliyorsun…aşmış olduğunu görebiliyorum….çünkü kuran insanları bir yere kadar götürür…o yerden sonrası aklını kullanmaktır.benimki senin inancını yadırgamak değil…iyi niyetinden olsa gerek ayetlere tefsir yapabilmen…ben kusurlu olabilirim ama ayetlerde kusur görmek istemiyorum…

      • bilal dedi ki:

        orion Kardeşim ! Kur’an’daki bazı ayetler,bazı ayetlerin detay ve açıklaması niteliğindedir.
        Zira,ZARİYAT SURESİ 56.ayet, insanların…yaratılış gayesini açıkça belirtmektedir.İnsa-
        nın yaratılış gayesi,cennete vesile olan Allah’ı tanımak ve ona kulluk etmektir.
        ”….İnsanın yaratılışını cehennem için ”gösterenlerin yalnış yorumları zaten Zariyat 56.ayet-
        le reddedilmiş oluyor.Bu nedenle,A’RAF 179.ayette aynı şeyin özetini tekrar etmeye ge-
        rek kalmamıştır.Zaten kesin bir dille,…insanlar cehennem için değil,cennete girme vesile-
        si olan işleri yapmak için yaratılmışlardır.Yani gaye,insanın cennete girmesidir. Evet,”..Biz
        insanlardan ve cinlerden hiç kimseyi cehennem için yaratmadık…”diye şeklindeki ifadeniz de,ayetin özüdür.Sizin bu açıklamınız kur’an’a uygundur. Teşekkürler.Saygılarımla.

    • orion dedi ki:

      selam darknes…benim anlayışıma göre bu dünya sınav dünyası diyorsun…madem sınav dünyası, bu dünyadaki kulların birçoğu bu sınavda kalmıştır ozaman. kuranda bir ayette söyle der…..
      Araf suresi, 7/179: “Andolsun ki, cinlerden ve insanlardan birçoğunu cehennem için yarattık. Onların kalbleri vardır, fakat onunla gerçeği anlamazlar. Gözleri vardır, fakat onlarla görmezler. Kulakları vardır, fakat onlarla işitmezler. İşte bunlar hayvanlar gibidirler. Hatta daha da aşağıdırlar. Bunlar da gafillerin ta kendileridir.”

      kesin bir hükümde bu dünya sınav dünyası demek ne denli mantıklı .. bu sınava girmeden geçenle kalanın bilimmesi özgür iradeyi ortadan kaldırır sen ne yaparsan yap nasıl düşünürsen düşün yinede… isim belirtilmiyor ama birçok insanı ve cini cehennem için yarattık diyor ayet …bilmem anlayabildinmi ……

  141. orion dedi ki:

    arkadaşlar ateistlere duyurulur..e mailime mesaj geldi aydın türk adında yazarın kitabı çıkmış paylaşmam istendindiiği için….meraklılarına duyurulur http://propagandayayinlari.net/ateizm.html

  142. orion dedi ki:

    arkadaşlar iki gündür ufo gözlemliyorum ..yıldız zannettiğim obzeler sağa sola yukarı aşağı haraket ediyor….yakınlaşıyor ve uzaklaşıyorlar….bu hiç normal değil daha az önce sigara içmek için balkona çıkmıştım..uçak gidiyor zannettim ısığı azaldı daha yukarı çıktı sonra sağ tarafa yöneldi sonra tekrar yukarı çıktı ve daha sonra 4 tane oldular uzaklaştılar…göz kamaşmasımı diye özellikle dikat ettim gözlerimde kamaşmamıştı iki gündür üst üste bu olayı yaşadım her sigara içmemde geceleri yıldızlara uzun uzun bakarım daha öncede ay dolunayken kırmızı bir nesne ayın altından geçip gitmişti 1 dakkaya yakın sürmüştü gözlemim….eğer insan icadı değilse bu gördüklerim tanımlanamayan ufolar olsa gerek…ilk bakışta yıldız sandım sonra gidiyor olduğunu farkettim sonra ısık yavaşça azaldı yukarı çıktığını farkettim sonra hiç bir uçak sağa sola menevra yapamaz olduğu için ufodur dedim… ve dört tanesini şeçebildim….
    ufo görmemiş masum köylünün martıları gece karanlığında ufo sanması 7 sekiz martı öyle bir hızla geçtilerki evin üstünden ufo sandım yüreğim güm güm atıyor bu arada ufo gördüm telaşı ile sonra ciak ciak sesleri ile geri döndüklerinde elimde sapan olsa hepsini düşürürdüm herhalde ama o heyecanı yaşamak gerçekten mükemmeldi…..bu seferkiler martı değil ama…

  143. Veli dedi ki:

    Yemin eden Tanrı


    İslamda mantık arayanlar, neden evrenin yaratıcısı olduğunu iddia ettiğiniz görünmeyen hayalet putunuz, yıldızlara, rabbine , kendine, incire, zeytine, kente, doğurana doğurduğuna, herşeye yemin eder? Bu nasıl bir mantıksızlıktır?

    • orin dedi ki:

      günaydın veli sen yenimi düştün buralara…hoşgeldin…
      neden biliyormusun o yeminler kendini tanıtmaktan aciz bir allah var ondandır. kendisi bile kargaşalara düşmüş indirdim dediği kitapla… güneş sistemindeki en akıllı bilinç sahibi mahluk insan oğlu dururken zeytin ay incir ..
      hani ben sana yemin etsem yeminime kkefil ararsın diyelimki ben yeminimde durmadım bana kefil olanı ararsın… zeytin bana kefil olsa ne olmasa ne

  144. Musa dedi ki:

    Elhamdülillah bu site benim İmanımı arttırdı ve şüphe bırakmadı ….Biz göğü ‘büyük bir kudretle’ bina ettik ve şüphesiz Biz (onu) genişleticiyiz.(Zariyat Suresi, 47) işte benimde imanım böyle gelişti Allahtan başka hiçbir ilah yoktur ve Muhammed s.a.s. onun kulu ve peygamberidir…

  145. Volkan dedi ki:

    Çelişki dediğin şeylerin neden çelişki olduğunu açıklamamışsın. Sadece iki, üç birbirinden bağımsız sözü alıp kendine göre yorum getirmişsin. Senin mantığına göre Dünyanın güneşin etrafında döndüğü sözü de çelişkidir, çünkü gözlerimiz dünyanın değil güneşin hareket ettiğini algılar. Sen bilimsel ya da felsefi değil çok sığ bakıyorsun. Sadece kültürel sağ duyunla doldurmuşsun burayı. Bu kadar sığ bakarak bir şeyi eleştirmeye kalkarsan sana ancak gülerler ki ben de gülümsedim tüm yazıya.

  146. kıtmir dedi ki:

    hayırlı kandiller…

  147. Physics dedi ki:

    Ya her seyi bosver, bide bununla ilgili sayfa var. Cok komik. Basliyorsun okumaya, soru var, birde onu arkasi kisaltilmis ayetler. Bagzilarinin alakasi bile yok. Kur’an,i anlayabilmek biraz kitap karistirmayi gerektirir. Mealcilerden alnmis(belli ki), tefsir falan bes para. Demek ki arkadas haberdar degil, soyleyelim. Islamci demis renk belli etmis. Arkadasin teki de gitmis

    “yahudimusanın dinine
    hristyan isanın dinine
    müslüman ise muhasmmedinm dinine inanan yada yönelen anlamına gelir”

    demis. Cok affedersiniz. Halt etmis. Tam bir ignorance( cehalet) alameti. Kur’an da nasrani gecer Christian gecmez.. Yahudi Hz Yusuf un abisi Yahudayi takip edenler demek. Yahuiler iki kitaba sahiptirler, buna Hz Ibrahime gelen Suhuf da dahildir. Musluman Islami kabul etmis demek, Islam ise Teslim kelimesinden turemistir.Diger dinlere mensuplar bazen bize Muhammedi der ama siz nereden bileceksiniz. Arkadas birak incili tevrati dogru duzgun kuran incelemesi yapmamis. Kac mufessirin eserine basvurdun? Hic.

    • orion dedi ki:

      yahudimusanın dinine
      hristyan isanın dinine
      müslüman ise muhasmmedin dinine inanan yada yönelen anlamına gelir”

      bu doğruysa biz şahışların türettiği yasalara el ilahtan veya rabdan geldiğini iddaa ederek kutsal nitelik katıyoruz….oysa kimse cesaretli olup bu dini kitapların insan ürünü olduğunu söyleyemiyor..hatta din değil yasadır diyemiyor…..

  148. yusuf abin dedi ki:

    hayırlı ramazanlar

  149. Fritz dedi ki:

    Ateizm Tanrının/Yaratıcının/Allahın varlığını reddetmez. Vahiy dini olduğunu iddia eden bir dinin Tanrı konusundaki iddialarını reddeder. Ve her insanın bir inanç sistemi vardır bunu kimse inkar edemez bu inanç bir yaratıcıya olur bir insana olur ya da farklı değerlere vs. saygı duymak gerekir aşağılamak hor görmek değil. Yorumların hepsini okuyamadım haliyle. ”Yaratanların en iyisini bırakıp Bal’e mi tapıyorsunuz” bu ayeti görmezden gelemezsiniz. Tek yaratıcının olduğunu söyleyen bir kutsal kitabın böyle bir ifade içermemesi gerekir bence, ya da hoşgörüsüzlükte sınır tanımayan günümüz insanlarının kaçı gerçekten tanrının olmamızı istediği gibi davranıyor?

    • exhorder dedi ki:

      Bu tanım Deizmin tanımıdır. Ateizm, her türlü tanrıyı ve yaratıcı gücü reddeder. Ontolojik felsefedeki karşılığı Materyalizmdir. Ayrıca Ruhuda kabul etmez, bu bağlamda Panteizmdende ayrılır. Her şey bilimin yasaları çerçevesinde, maddesel temelde gerçekleşmektedir buna göre.

  150. emeklerin için tşk ama bosa nefes tuketıyosun zıhınlere ıyıce yerlesmıs ne yazıkkı bu ıclerındenkı anlamasız korku

    • bilal dedi ki:

      ENFAL SURESİ 65.AYETİN MEAL VE YORUMU ! ? ” يا ايهالنبي حرض المؤمنين الخ ”
      Ey peygamber ! Mü’minleri ( zorunlu hale gelen ) savaş için coştur.(moral ver) Eğer
      sizden tam sabırlı,( inançlı,şehadet aşkı taşıyan,zorluklara göğüs germeyibilen ve cesa-
      retli olan ) yirmi kişi bulunursa onlardan ikiyüz kişiyi, (bu özellikte) sizden yüz kişi bulu-
      nursa inkar edenlerden bin kişiyi alt edebilir”بانهم قوم لايفقهون ”Çünkü onlar derin bir kav- kavrayıştan mahrum bir yığındırlar ”
      Onlarda şehadet aşkı ve cennete girme inancı olmadığı için,niçin savaştıklarını,neden
      ölüme gittiklerini bilmezler.Onlar ölümü yokluk sayıp,ölüm ötesi ebedi bir hayata inan-
      mazlar.Ölürsem tamamen yok olup giderim diyorlar.Bu nedenle ölüm korkusuyla ya-
      şıyorlar.Böyle olanlar,savaşta mağlub olmaya mahkümdürler.! Ey mü’minler ! Sizler ise-
      niz, ölürsem inanç ve davam uğruna şehit olurum,ölüm yokluk değil,ebedi olan cennet
      hayatına geçiştir diye inanıyorsunuz. İşte bu inanç,bu sabır,bu metanet,bu direnç,sayı-
      nız az da olsa sizi galip getirebilir. Burada açıkça görülmektedir ki,BAKARA suresi
      249.ayette de açıklanan olay hatırlatılarak ve bir önceki ”Ey peygamber ! Mü’minleri
      teşvik et,yüreklendir. …” cümlesinde bahsedilen ”Teşvikin”gerçekleşmesi halinde bir
      mü’min on gayri müsliim kadar güç,kuvvet ve cesaret sahibi olabileceği bildirilmektedir. BU OLAY,mü’minler isterlerse, ulaşabilecekleri bir üst sınırdır.ANCAK,elbette ki kendi
      nefsimize vurursak,buna ulaşmak çok da kolay değildir.Ancak ulaşılabilir. İnsanın kendisiyle alakalı bir durumdur.
      =============================================================
      66.Ayete bakınca hemen ilk cümlede,mü’minler üzerinde teşvikin beklenen tesiri göster-
      mediği anlaşılmış ve bu yeni durumda bilinmesi gerekenler söylenmiştir. ENFAL 66.
      ayet ,mevcut şartlarda Allah yükünüzü hafifletmiştir.وعلم ان فيكم ضعفا ” Ve zira sizde bir
      zaaflık olduğunu biliyordu” buradan anlaşılıyor ki,Hz.peygamber (s.a.s) in yaptığı teşvik
      ilk etap ta istenilen düzeyde içselleştirilememiş.Bu kolay değil,islam tarihinin ilk ciddi sa-
      vaşı ve gerek sayıca,gerekse deneyimce karşı tarafın üstünlüğü var. Tarihi olaylar yaşa-
      nılan dönemin şartlarıyla ele alınıp değerlendirilmelidir.Bu durumda,yani istenilen bo-
      yutta teşvik olunamayan mü’minler normal şartlarda zaten üstün ve galip geldikleri bi-
      linmektedir. 66,ayetin devamı:O halde sizden yüz kişi sabırlı çıkacak oluras,bunlar iki
      yüz kişiyi alt edebilir.Ama sizden böyle bin kişi çıkacak olursa,Allah’ın izni ile iki bin kişi-
      yi alt edebilecektir.Zira Allah,hakta direnlerle beraberdir.”
      ÖZETLE,65.ayette mü’minlerin ulaşabilecekleri en üst seviye açıklanıyor.Bu ayet,
      mü’minlere moral motivasyonu vererek,onları cesaretlendiriyor.Bu nedenle,Hz.peygam-
      berin teşvikine tam olarak gönül verilebilseydi ilk ayette söylenen olay gerçekleşecekti
      deniliyor.Ancak,o günün mü’minleri henüz daha toy olduklarından bu teşviği tam anla-
      mıyla içselleştiremiyorlar.Bu durumda da 66.ayet gönderiliyor ve salt imanlarından
      dolayı yine de üstün olacakları,bu sebepten korkmamaları bildiriliyor.
      EĞER,ilk başta Hz.peygamberin teşvikine uygun hareket edilseydi,çok az sayıdaki müs-
      lümanlara,çok sayıdaki gayri müslimlerin cesareti verilecekti.Ancak bu teşvik içselleştiri-
      lemediğinden bir müslümana iki gayri müslimin cesareti verilmiştir.Bu durumun tarihi ör-
      nekleri çoktur. EVET;bu ayetlerde çelişki yoktur.ZİRA,kişilerin iman,metanet,cesaret ve
      sabır gücüne göre durum değişir. a) İman ve sebat gücü daha fazla olanlar için,birinci
      sçenek geçerlidir. b) İman ve sebat gücü az olanlar için ise,ikinci seneçenek geçerli-
      dir. KUR’AN’IN HİÇ BİR AYETİNDE SORUN YOKTUR,VAR GİBİ GÖRÜLEN SO-
      RUNLAR İNSAN ÜRÜNÜDÜR.
      NOT:TEŞVİK EDİLEN SAVAŞ,MÜŞRİKLERİN SALDIRILARINA KARŞI YAPILAN
      SAVUNMA SAVAŞIDIR:

  151. exhorder dedi ki:

    Şimdi Kur’an dan derlediğim bir kaç ayet çelişkisini inceleyelim…

    FÂTIR 1. Gökleri ve yeri yaratan, melekleri ikişer, üçer, dörder kanatlı elçiler yapan Allah’a hamdolsun. O, yaratmada dilediği arttırmayı yapar. Şüphesiz Allah, her şeye gücü yetendir.

    bakın ikişey üçer dörder kanatlı melekler yaratmış. 🙂 göğe yükselmek için elbette kuşlar ve böceklerdeki uçucu kanatlara ihtiyaç vardır 🙂

    ENFÂL – 65: Ey Peygamber! Mü’minleri savaşa teşvik et (isteklerini arttır). Eğer sizden sabırlı olan 20 kişi olursa, 200 kişiye gâlip gelir. Ve şâyet sizden 100 kişi olursa, onların fıkıh (idrak) edemeyen bir kavim olmalarından dolayı, kâfir kimselerden 1000 kişiye gâlip gelir.

    200/20 ve 1000/100 10’a eşit oluyor yani, savaşırsanız eğer 10 katınız kadar müşriği yenersiniz diyor. bu oran fazla sallamasyon olunca hemen ardından gelen ayette,

    ENFÂL – 66: Şimdi Allah, içinizde zayıflık olduğunu bildi ve sizden hafifletti. Bundan sonra eğer sabreden 100 kişi olursa, 200 kişiye gâlip gelir ve şâyet sizden 1000 kişi olursa, Allah’ın izniyle 2000 kişiye gâlip gelir. Ve Allah, sabredenlerle beraberdir.

    200/100 ve 2000/1000 yani oran 2’ye düşürülüyor. Ancak iki katınız kadarını yenebilirsiniz diyor. EDİTİfadelerimize dikkat edelim
    NECM Suresi.

    19. Gördünüz mü o Lât ve Uzzâ’yı?

    20. Ve üçüncüleri olan ötekini, Menât’ı.

    21. Demek erkek size, dişi O’na öyle mi?

    22. O zaman bu, insafsızca bir taksim!

    23. Bunlar, sizin ve atalarınızın taktığı isimlerden başka bir şey değildir. Allah onlar hakkında hiçbir delil indirmemiştir. Onlar ancak zanna ve nefislerinin arzusuna uyuyorlar. Halbuki kendilerine Rableri tarafından yol gösterici gelmiştir.

    Lat, Menat ve Uzza eski arap mitolojisinde, müşriklerin Allah yani ay tanrısı El-İlah ile beraber taptığı yardımcı, çocuk (kız) tanrılardır. Bunların, Allah’ın kızları olduğuna inanılırdı. Muhammed’de islamı uydurduğu ilk dönemlerde Mekke’lilerin sempatisini kazanmak ve dinine çekmek amacıyla Allah’la birlikte bu 3 tanrıyı kabul etmiş, daha sonra Şeytan ayetleri denen olaylarla Medine döneminde yani Mekke’lilerle açıkça savaşa girildiği süreç içinde “Şeytanın okuttuğu” iddia edilerek kaldırılmış ve Allah tek tanrı ilan edilmiştir.

    Necm Suresindeki ayetlerde görüldüğü gibi “Lat, Menat ve Uzza” dan bahsedildikten hemen sonra, “Erkek size de dişi bana mı?” diyor. Yani bunların Allah’ın kızları olduğu şeklindeki savı doğrular nitelikte. Size erkek evlatlar veren Allah, Kendisine bu kızları mı edinecek demek istiyor. İslamın pagan bir inançtan bozma, tektanrıcı ve ibrani dinleriyle eklektik bir din olduğunu gösteren başka bir kanıt.

    devam edecek.. to be continued 🙂

    • orion dedi ki:

      her ne olursa olsun bir dinin bu kadar inananı varken ve bu dinin temelindeki insana fırlama yakıştırmasını tasvip edemem.zaten sorunların baslangıcı hep bu insanın kendi içindeki ego canavarını yada çok bilmişlik duygusunu bu şekilde dışa vurarak sorunları birtürlü yenemiyor olmamız değilmi…buda bizi insan lık formatının dışına çıkarıyor…..biri senin değer verdiğin bir şahsiyete yada yakınına o hitabı kullansa hoşuna gitmezdi…çinli bilge ne demişti:::::kendine yapılmasını istemediğin şeyi başkalarına yapma……..ruhu kabul etmiyorsun herseyi maddesel temelle değerlendiriyorsun ama maddesel temel nerden geliyor onuda bilmiyorsun………konulara biraz daha düzeyli yaklaşabilirsek bu bizler için daha aydınlatıcı olur…..birde ben hak derken mehmet akifinde şu sözlerine yer verelim ki ne demek istediğim daha iyi anlaşılsın…
      hakkıdır hakka tapan milletimin istiklal…

      • exhorder dedi ki:

        Maddesel temel bir yerden gelmiyor. Her şey 13.5 milyar sene önce tekil (singular) halde ve hidrojen atomu çekirdeği kadar bir alana sıkışmış enerjinin patlamasından doğmuştur. Bu enerji de kozmik yumurta olarak adlandırılır ve öncesi tanımsızdır. Matematikte basit bir ifade ile 1/X’in 0 da doğru limiti nasıl sonsuz ise, bu büyük patlama anındaki enerjinin yoğunluğu ve evrenin kendisi içinde geçerli. Kısacası, Tanrı veya ona benzer bir yaratıcı güç, akıl, evrenötesi fiziği aşan bir varlık sözkonusu değildir. Evren kendiliğinden meydana gelmiştir. Canlılarda Karbon bazlı yaşam formlarıdır. Tek hücreli tipten, İnsan gibi yüksek memelilere kadar evrimleşerek ortaya çıkmıştır.

      • orion dedi ki:

        evrime inanırım ama yokluktan birşey varolmaz var olan şeylerden çeşitlilik ve farklılıklar ortaya çıkar anası ve babası olmayan bir çocuğun olmayacağı gibi …güç akıl evren ötesi fiziği aşan bir varlık sözkonusu değildir diyorsun….ama onun bütün herşeyi ilmiyle kuşattığını göremiyorsun fizik kurallarınıda evrenide yöneten bir akıl var….kısaca demek istediğim yokluktan bir şey var olmaz varlıktan türer…ben aklı kendimden biliyorum bu akıl dan daha üstün olan akıl zaten fizik kurallarınıda koyandır.ben evrenin yaratılşını tesadüflere bağlayamam….bana göre zaman diye birşeyde yok zaman sadece evrendeki maddesel elementlere şekil ve yön vermek içindir…..işte o güç madde ötesi zamanın olmadığı yerde olabilir…

      • bilal dedi ki:

        SAYIN EDİTÖR !!! exhorder’in Hz.Muhammed’e ve onun şahsında 1.5 Milyar müslümana
        yaptığı hakaret yasalara aykırıdır kabul edilemez. Bu adamın yaptığı hakaretler nereye
        kadar gidecektir.? Böyle yapanların yazdıklarının yayımlanmaması gerekmektedir. !
        Lütfen görevinizi yapın ve uyarın ! .saygıylarımla.

      • pante dedi ki:

        Teşekkürler Bilal.
        Gözden kaçan bir ileti için sadece nick belirtip hakaret yazman yeterli benim için: “exhorder-hakaret” gibi.
        Diğer arkadaşlar da bu konularda yardımcı olursa sevinirim.

      • bilal dedi ki:

        Sayın Pante ! Sorumluluk bilinciyle hareket ederek görevinizi hakkıyla yerine getirdiğiniz
        için,ben de size teşekkür ederim. Saygılarımla.

      • bilal dedi ki:

        Tabiki,kullandığın bilgisayar kendiliğinden üretilip meydana gelmişse!!! O zaman şu koca
        evren ve içindekilerin tümü de kendiliğinden meydana gelmiştir.!

      • exhorder dedi ki:

        O kullandığın bilgisayar hangi aşamalardan geçip üretildi haberin varmı? En önce yarı iletkenlerin keşfine gitmek, hatta daha öncesine mekanik işlemciye sahip bilmem kaç tonluk bilgisayarlara, abaküse kadar inmen gerekir. Intelin 35 nm’lik bir işlemcisine gelinceye kadar yüzyılık zaman geçmiştir. Yani o da insanlarca üretilmiş bile olsa, kendiliğinden gerçekleşen bir gelişim sürecinin ürünüdür.

      • orion dedi ki:

        cafedeki pcilerle sizin hızınıza ulaşamadığımdan çekimser kalıyorum bu konularda…kısa olarak şunu söylemek isterim yaratanda bizi zırt edene yatarmadı tabiki belli aşamalardan geçirdi ve en son şekllini verdi buna işter evrim deyin işter tekamül…pclerinkine benzer bir durum ve pci akıl ve düşünce gücü ile varedilmiştir…..birde exhorder birşey soracağım sana cevaplarsan sevinirim…ömer çelakılın aya çıkş tarihi kuranda yazıyor iddası kamer suresinde ne düşünüyorsun………sizin tartışmalarınız vardı yoktuya döndüğü için ben bu konuya uzak durayım çünkü benim dini kitaplar hakkındaki düşüncem insanın hayattan aldığı manevi tecrübeleri ileriye aktarma aracı iken şimdi dini kitaplar çok farklı algılanmaya başlandı…….size bol tartışmalar

      • Exhorder dedi ki:

        Sayın Orion,

        Ömer Çelakıl fantezi dünyasında bir kişiliktir. Kur’an da şifre olduğu savı, aslında Ömer Çelakıl ya da onun öncesindeki, Edip Yüksel ile Reşat Halife’ye değil, çok daha öncesinde Tevrat üzerinde çalışan Michael Drosnin’in The Bible Code adlı kitabına uzanır.

        Eski Ahid’in ibranice olanını belli bir düzen altında boşluk bırakmaksızın yanyana yazdıklarında yukarı aşağı, sağ sol ve çapraz yönlerde çeşitli kehanetlerin varolduğu öne sürülmüştür.

        Ancak dediğim gibi hepsi hayal ürünü bunların. Bir çoğu da tesadüften ibaret.

    • bilal dedi ki:

      ”MELEKLERDE CENAH İFADESİ NE DEMEKTİR ” ? .Arapçada ”CENAH” kelimesinin
      bir kaç anlamı vardır .a) Cihet, b) Yön, d) Kanat, e) özellik gibi manalar.FATIR suresi
      1.ayette geçen ”CENAH” maddesel bir kanat veya kuş vb.lerinin kanadı gibi değildir.Zira,
      meleklerin maddesel bir boyutu olmadığı gibi,maddesel bir kanatları da yoktur.Çünkü,me-
      lekler metafizik varlıklrdır.Uçmaları için kanatlara ihtiyaçları yoktur. MESELA: Halk arasın-
      da bazı kişilere ”Zül-cenaheyn,” iki kanatlı” denilmektedir. Bu ise,çok yönlü,çok özellikli
      kişi anlamında kullanılmaktadır. Ya da annelerin çocuklarını severken ”şefkat ve merhamet
      kanadı ”ndan bahsedilir.Bu da korumak,kollamak ve derin sevgi demektir.Buradaki cenah
      cismani ve maddi kanatla alakası yoktur.Öyleyse, FATIR 1.ayette göre,bazı meleklerin birden fazla ikişer,üçer,dörder görev ve özellikleri vardır.Yani bazı melekler,değerlerinden daha fazla özelliklere haizdir. Ayet,onlardan bazılarının değişik özelliklerine işaret
      ediyor,maddi ve cismani kanatlarına değil.Çünkü,onların maddesel boyutları yok ki,kanat-
      lara ihtiyaç duysunlar. Onlar metafizik varlıklardır,binitleri de kanatları değildir. Melekleri
      kanatlı tesvir eden hıristiyalardır,müslümanlar değil.Bunlar metafizik ve gaybı varlıklar ol-
      dukları için,onların mahiyeti nasıl ve ne şekilde olduklarını Allah’tan başka bilen yoktur.
      Evet,gayp (görülmeyen ) ve metafizik alemden olan,maddi kesafetten soyutlanmış,mahi-
      yeti bilinmeyen melekleri kuşlar gibi kanatlı,maddi varlıklar olarak tasvir etemek,yanlış bir
      anlayıştır.Çünkü onlar Allah’ın irade ve takdiri ile maddi gözlerimizle görülecek şekilde
      yaratılmamıştır.
      ÖZETLE,Sözü edilen ”جناح ” Cenah” (kanat,) meleğin yaratılış gayesi ve nurani mahiyeti
      ile bağdaşan,vazifelerini en süratli bir şekilde yerine getirmelerine delalet eden manevi
      bir cenah,bir kuvvet ve iktidar sembolüdür. Bu söz, temesili ve mecazı bir ifade tarzıdır.
      Nitekim din ve dünya ilimlerine sahip olan bir kimseye,mecazen ”zül-canaheyn”iki kanat
      sahibi dendiği gibi. Ama Hıristiyanlar ise melekleri,bir kuş gibi kanatlı olarak düşünür ve
      tasvir ederler.Onların islam inancından ayrıldıkları bir husus da budur. EVET,cenah keli-
      mesini kuş kanadı şeklinde tercüme etmek ve buna göre yorum yapmak çok sığ ve yalnış bir anlayıştır.

    • exhorder dedi ki:

      http://tr.wikipedia.org/wiki/Bilgisayar

      buradan bilgisayarın evrimi ile ilgili çok şey bulabilirsiniz. Abaküsten Delikli kartlara, ilk yarı iletken devrelerin üretilmesinden, hesap makinelerine, intel 4004 işlemcisine, sonra 8*86 serisi ile 16/32/64 bitlik X86 işlemclerinin üretilmesini vb. hepsi var. bilgisayar sanki zart diye icat edildi.

    • yasir dedi ki:

      Aslında bir taraftan cevaplamalarıda kendin yapmışsın…
      İbrahim peygamber dönemide temizlenen putperestlik, İbrahim ve İsmail peygamber döneminden sonra tek tanrı inancına geçilmesi ve insanların bunu tekrardan saptırmaları ve putperesliğe zamanla geçmeleri….
      Senin anlattığın sadece bunlar…Ayetlerin anlattığı ise İsa peygamberin ALLAH’ın oğlu yakıştırması saçmalığının Arap versiyonu olan ALLAH’a kızlar yakıştırmasıdır…
      Zaten Kuran Peygamber kelamı olsaydı,,, Arap toplumunda var olan ataerkillik nedeni ile ve o dönemde akrabaçılık ve kabilecilik o kadar ileri ve sapkınlık durumunda idiki kabileler kendi atalarını put yapıp kabe etrafına dikiyorlar ve onlara kurbanlar kesiyorlar ve onların ALLAH ile aralarında şefaatçı olduklarını idda ediyorlardı…
      Durum böyleyken Kuranda hiçbir arap kabilesinin atası övülmez ve HZ.Muhammet kendi dedelerini ve atalarını Kuranda saymaz yüceltmez, sadece İsmail peygamber kendi Mekki atasıdır diğer kuranda geçen peygamberler hepsi İshak peygamber soyundan gelen İsraili peygamberlerdir…
      Sayet Kuran peygamber uydurması olsa peygamber Kuranı kendi babası, dedesi ve diğer atalarını övmesi gerekirdi…Heleki o dönemde arap toplumundaki kavmiyetcilik düşünülürse bu kaçınılmaz olurdu…

  152. mehmet dedi ki:

    göz var gormez,kulak var duymaz,dilleri var konuşmaz…
    sizin dininiz size ,benim dinim bana artık aramızda şahit olarak allah(cc) var

  153. exhorder dedi ki:

    to be contunied demiştik. boş ve süslü kelimelerle konunun anlamını boğan saçma tartışmaları bırakıp devam edelim 🙂 fırsat buldukça bunları yazmak gerekiyor.

    allah katında zaman olduğunu söyleyen şu ayete bakalım.

    HAC 22/47. Senden, başlarına acele azap getirmeni istiyorlar. Allah sözünden asla caymayacaktır. Rabbinin katında bir gün, saydıklarınızdan bin yıl gibidir.

    Kureyşliler Muhammed’den alayla “azap” isterler. Bunun hemen gelmeyeceğini bilen Muhammed ayeti basıverir: ” Allahın katında bir gün, sizin zamanınızda bin yıla eşittir” diye 🙂 bu ayetlerin birçoğu da laf olsun sure dolsun diye uydurulmuş. Allah katında zaman mı olurmuş? Allah’ın katında bir günden bahsettiğine göre, Allah denen varlık, uzay-zamanın içinde bir yerde olmalı. Zamandan bağımsız olmamalı. Öyleyse bilim neden bunu gösteremiyor?

    Mearic Suresi.

    1, 2, 3. Soran birisi, yükselme yollarının sahibi Allah tarafından kâfirlere kesinlikle inecek olan ve hiç kimsenin uzaklaştıramayacağı azabı sordu.

    4. Melekler ve Ruh (Cebrail) ona süresi elli bin yıl olan bir günde yükselir.

    Bu ayetlerde de Muhammed’e yine azabın ne zaman ineceği soruluyor. Allah’ın dünyaya göndereceği azabın katetmesi gereken yol miktarı meleklerin seyahat süresi ile açıklanıyor. Melekler onun katına ell bin yılda yükselirmiş. Bunun allah katındaki karşılığıda bir gün imiş. Az önceki ayette allahın bir günü bin yıl iken burada ell bin yıla fırlıyor. Yani bu allah’ın varolduğu yere uçakla felan seyahat edilebilir herhalde. En fazla uzayda ise, muhtemel NASA yapımı bir uzay sondası ile Allah’ın arşı keşfedilebilir. Ama neden bulunmuyor. Muhammed döneminde gök evren anlayışı günümüzdekinden farklı olduğundan olmasın sakın.

    HUD 11:7. Arş’ı su üzerinde iken, hanginizin daha güzel işi işleyeceğini ortaya koymak için, gökleri ve yeri altı günde yaratan O’dur. And olsun ki, “Siz gerçekten, ölümden sonra dirileceksiniz” desen, inkar edenler: “Bu, apaçık bir sihirden başka bir şey değildir” derler.

    Görüldüğü gibi Arşı su üstündeymiş. Bu arz ya da gök kavramları ile karıştırılmasın. Arş, allahın ikamet ettiği adrese verilen addır. Arşı su üstündeymiş, sonra canı sıkılmış ve göklerle yeri, insanı felan yaratmış. Aynılarını her şeyin su üstünde iken yerle göğün ayrılıp yaratıldığı şeklindeki sümer-babil mitleri ve tevratın yaratılış kitabının ilk bölümlerinde görebilirsiniz. Tevratı oku, Kuran’a ayet uydur.

    Şimdi birazda Kıyamet Palavralarından bir kaç ayet ekleyelim..

    Kıyamet Suresi ilk iki ayeti,
    “Gök yarıldığı zaman. Yıldızlar saçıldığı zaman.”

    Gök nasıl yarılıyorsa artık. Muhammed döneminde göğü tavan gibi bir şey sandıklarından olsa gerek, yıldızlarıda süs cisimleri. Bunların yarılması, dağılması, saçılması normal bir şey sanılıyordu herhalde. Göğü’de altına direk yerleştirmeden yükselmiş, a tabi o bir tavandı ya hani.

    RA’D 13/2. Gökleri, gördüğünüz gibi, direksiz yükselten, sonra arşa hükmeden, her biri belli bir süreye kadar hareket edecek olan Güneş ve Ay’ı buyruğu altına alan, işleri yürüten, ayetleri uzun uzun açıklayan Allah’tır; ola ki Rabbinize kavuşacağınıza kesin olarak inanırsınız.

    Güneşi dünya etrafında hareketli zanneden bir ayet daha. Hiç sanmıyorum ki, güneşin samanyolundaki yörüngesinden bahsetsin. Dünyanın hareketlerini, güneş ve ay’a ait sanan, Dünya merkezli evren, Aristotelesçi evren görüşünün bir ifadesi. Kopernik sağolsun bu ayetin hükmüde kalmamıştır. 🙂 Gökleride altına direk, çubuk, sütun, sopa felan koymadan yükseltmiş. Hani yukarıda kendi kendine duruyor, altında bir destek yok, bu yıldızlar güneş ay felan nasıl yere düşmüyorlar diye düşündü herhalde zavallıcık. Ayet geliverdi “Gökleri altına direk koymadan yükselten odur” 🙂

    Gülüp geçiyorum hepsine ..

    • bilal dedi ki:

      ” HAC SURESİ 47 İLE MAARİC SURESİ 4.AYET BİRBİRİNDEN TAMAMEN FARKLI BİR
      KONUDAN BAHSEDİYOR.!!! HAC 47:ويستعجلونك بالعذاب ولن يخلف الله وعده ” Onlar senden
      o tehdit edildikleri azabı,çarçabuk getirmeni isterler.Telaşa kapılmasınlar,Allah vadinden
      asla dönmez.وان يوما عند ربك كالف سنة مما تعدون ” Rabbiniz katında bir gün,saydıklarınızadan
      bin yıl gibidir. DİKKAT EDİLİRSE, a) Bu ayette ”عند الله ” İndellahı ” Allah katında” ifadesi
      vardır. b) Yine bu ayette ”مما تعدون ” Mimma tauddun ” saydıklarınızdan bin sene” ifadesi
      de vardır.! c) Bu ayetteki azab,dünyevi bir azapla ilgilidir.
      ŞİMDİ MEARİC SURESİNE BAKALIM,! Eğer bu her iki ifade orada da varsa,demek ki
      konu aynıdır,şayet yoksa, konular farklıdır.Ve bu nedenle,her iki yerde zaman süresi de
      ” izafi ” olup birbirinden farklı olurlar. MEARİC 1-4: سال سائل بعذاب واقع ” soran birisi çıkıp (kıyamette) vaki olacak azabı sordu.” للكافرين ليس له دافع ” O azap ki, o günde (kıyamette)
      kafirlerden uzaklaştıracak hiç bir kimse yoktur.” من الله ذي المعارج الخ ” çünkü o azap,mearic
      sahibi olan Allah’tan vaki olacaktır. تعرج الملائكة والروح اليه = اي الي المكان الذي هو محلهم وهو في السماء
      او الي مهبط امره من السماء ” Melekler ve ruh (cebrail ) oraya,( O meariclere,yükselme dereceleri-
      ne ) miktarı elli bin sene olan bir günde yükselirler.”
      ÖZETLE BAŞTAN DİKKAT EDİLİRESE, a) Hac suresinde,عندالله ” İndellahı” Allah katında,
      b) مما تعدون ” Mimma tauddun ” saydığınız senelerden” diye ifadeler vardır., c ) Bu azap ,
      dünyevi bir azap olup ahiret azabıyla hiç alakası yoktur. d) Müşrikler grubu, bu azabı dün- yada istiyorlar.
      ===ŞİMDİ MEARİC SURESİNİ GÖZDEN GEÇİRELİM: a) Burada,azap istenmiyor,sadece
      ahiretteki azap hakkında bir kişi soru soruyor. b) Burada ” عند الله ” İndellahı” Allah katında
      ki ifade yoktur. c) ” مما تعدون ” mimma tauddun ” saydığınız dünya senesi diye bir ifade yine
      yoktur. d) Hac suresinde,zikredelen bin senelik miktar,azapla alakalıdır. e) Mearic sure-
      sinde ise,melekler ve cebrailin mearice ( kendilerine tahsis edilen derecelere ) yükselmesi-
      ne olan süre miktarı ile alakalıdır. f) Meleklerin ve cebrailin yükselmesi,Allah’a değil,
      Allah tarafından kendilerine tahsis edilen mekanlaradır. Bkz. ( Taberi,Celaleyen arapça
      tefsirleri ) EVET,ayetler arasında asla tezatlık yoktur. Bu ayetler,hareket eden cismin hı-
      zına göre zamanın farklılaşmasına işaret ediyor.KUR’AN,EİNSTEİN’den 1300 küsür sene
      önce”izafiyet kuramına ” işaret etmektedir.Bu izafiyet kuramına göre,zaman sabit bir ölçü
      değildir.Zaman cismin hızına bağlı olarak uzayıp kısalır.Ve bu konu bilimsel olarak ka-
      nıtlanmıştır. EVET,şimdi soruyorum ! 1400 sene önce yaşamış olan bizim gibi bir beşer,
      (Hz.Muhammed,) Einstein’in bu ”İzafi ” kuramına işaret eden bu ayetleri kendiliğinden
      nasıl söylemiş olabilir.??? 1905’e kadar,Eistein’den önce hiç kimse böyle bir kuramdan
      haberi yoktu.Eğer kur’an,bir beşer sözü olsaydı,böyle ayetlerin kur’an’da bulunması müm-
      kün olmayacaktı. Demek ki kur’an,ilmiyle her şeyi kuşatan yüce Allah’ın kelamıdır.

      • bilal dedi ki:

        HUD SURESİ 7: ” GÖK CİSİMLERİ VE YERİ ALTI EVREDE YARATIRKEN, ARŞ’I
        (HÜKÜMRANLIĞI ) MA-İ (SU) ÜZERİNDE İDİ.” DİYEN AYET NEYİ İFADE EDİYOR ?
        == وهوالذي خلق السماوات والارض في ستة ايام ” Hem odur ki gökleri ve yeri altı yevm (evrede )
        yarattı.وكان عرشه علي الماء ” Bundan önce ise Arş’ı (hükümranlığı) ma-i, üstünde idi.”
        Arş’ının su üzerinde olması ve Evren’in saydamlaşması:Bilimsel bulgulardan olan,”Evren’in
        saydamlaşması” olayı ile ayette bahsi geçen ma-i,(su) arasında sıkı bir ilişki vardır.
        ENBİYA SURESİ 30.ayette geçen ”ma-i,” su gibi olan” anlamı katıyor ve saydamlaşan
        evren kastediliyor. ” الله اعلم ” İnkar edenler,gök cisimleri ve yer bitişik bir (bütün) halde iken
        bizim,onları bibirinden kopardığımızı ve her canlı şeyi ma-i den (su) yarattığımızı görüp
        düşünmediler mi? Hala inanmayacaklar mı ? ” ayetiyle büyük patlamanın (Big bang)
        kastedildiği zaten bilinen kur’an’n bilimsel bir mücizesidir.Burada büyük patlamadan bahs-
        edilmesinin hemen ardından her canlının sudan yaratıldğının belirtilmesi,patlamadan son-
        ra saydamlaşan Evren’in kastedildiği anlamına gelir.
        === وكان عرشه علي الماء ” Onu Arş’ı ma-i üzerindeyken..” /11:7) ayetinin anlamına paralel yeni
        bilimsel bilgiler keşfedilmiştir. // SÜRPRİZ; EVREN’İN İLK HALİ SIVI:19 NİSAN 2005:
        ABD.li bilim adamları atomları parçalayarak maddenin bilinmeyen yeni halini elde etti,
        ”Kuark-gluon plazması ” denilen yeni forum,Brookhaven Ulusal Laboratuvarı’nda Relati-
        vistik Ağır İyon Çarpıştırıcısı’nda,altın iyonları ışık hızına yakın süratle çarpıştırılarak bu-
        lundu.Çarpışmanın yarattığı yüksek enerjiyle açığa çıkan ”Kuark-gluon plazması’nın,bek-
        lenenin aksine gaz değil,”mükemmel bir kuark sıvısı olduğu açıklandı.Bu buluş,Evren’in
        büyük patlamadan bir an sonra neye benzediğini,yani sıvı bir halde olduğunu gösterdi.
        KAYNAK: http:// hurarsiv.hürriyet.com.tr./göster/haber.aspx ? viewid=565485
        http:// physicworld.com/cws/article /news/22043
        Bilim adamları,Evren’in meydana geldiği büyük patlama’dan sadece bir an sonra tüm maddelerin”Kuark-gluon plazması” denilen sıvı bir halde olduğunu belirtiyor.
        http:// http://www.maksimum.com/teknoloji/haber/28/29647.php
        Evet,kur’an,bununla yaratılmadan önce evrenin saydam ve ilk sıvı haline işaret ediyor.
        Allah’ın arşı, (hükümranlığı ) saydam ve sıvı halinde bulunan ilk evren üzerindeydi.

        === KUR’AN,evrenin altı يوم ” yevm” (evre ) içinde yaratıldığını vurgulamaktadır.Arapçada
        ”yevm”in iki anlamı vardır. a) Dünyanın kendi ekseni etrafında dönmesiyle tamamlanan
        bir devire ”gün” denildiği gibi, b) Yevm,”evre ve uzun süre ”anlamına da geliyor.
        EVET;Evren,gök cisimleri ve dünya yaratılmadan önce bugünkü anlamda (24 saatlik) gün
        söz konusu olamazdı. Çünkü o zaman ne dünya,ne de güneş vardı.Bunlar olmayınca da
        ”gün”ün varolması söz konusu bile değil.Demek ki,”Yevm” kelimesi ikinci anlamı olan”evre
        ve uzun zaman” dilimini ifade ediyor. HULASA; 1400 sene önce yaşamış olan bir beşer
        olan Hz.Muhammed,bukünkü bilimle paralel olan bu ayetleri kendiliğinden söyleyebili midi?
        Demek ki,KUR’AN,ilmiyle her şeyi kuşatan yüce Allah’ın kelamıdır.

  154. exhorder dedi ki:

    Kuranda sıvı değil su deniyor. Dolayısıyla Kuark-Gluon plazmasından bahsedilmemektedir 🙂 Kuark Gluon plazması ise plazmadır, sıvı değil. Maddenin plazma halindedir. Yüksek enerjili durumlarda parçacıklar plazma fazına geçerler. Evrenin başlangıcında bunun böyle olması, Allahın arşının su yani iki hidrojen bir oksijen atomundan oluşan bileşimin üstünde olduğu şeklindeki ayeti değiştirmiyor ne yazık ki. 🙂

  155. bilal dedi ki:

    Gösterdiğin ayetin meali, ”KIYAMET SURESİNE AİT DEĞİLDİR.” Yalnış sure göstermişsin.!!!
    1- Meali yalnış verilmiş olan söz konusu ayet,” İNFİTAR” suresindedir.Doğru mealini orjınal metnin-
    den veriyorum: İNFİTAR 1-2: اذاا لسماء انفطرت ” Gök düzensizleştiği (gök cisimlerinin tümünü yörün-
    gelerinde tutturan güç ve düzen bozulduğu) zaman,” واذاا لكواكب انتثرت ” Gezegenler yörüngelerinden
    çıkp savruldukları zaman,………” Bu ayette ne yarılma ifadesi var,ne de,yıldızların ismi olan ” نجوم ”
    kelimesi vardır.Meal yalnıştır . Yüzlerce meal göstersen de, neredeyse hepsi birbirinin kopyasıdır. Arapçada ” انفطر ”Denge ve düzeni bozuldu ” demektir.Yarılmakla hiç alakası yoktur. Bu nedenle, kur’an adına ”göğü bir ev tavanı gibi ” değerlendirmek tamamen yalnıştır.Kur’an’da öyle bir şey asla söz kosu değildir.
    2-==== RA’D 2: ”………..وسخر الشمس والقمر كل يجري لاجل مسمي الخ ” ……….Güneş ve ay’ı istifadenize verdi.
    Bunlardan her biri belli bir vakta kadar haraket edecektir.”MÜLAHAZALAR:1-Bu ayette dünya ismi
    ”Arz ” kelimesi geçmemektedir.Burada sadece Güneş ve ay’ın hareketinden söz edilmiştir.Ayette
    güneşin dünya etrafında hareket ettiğine dair bir ifade veya işareti var mı ? Bu saçmalığı nereden
    çıkarıyorsunuz. 2- ….”Güneş ve ay’ı buyruğuna alan ”şeklindeki meal veya yorumunz da tamamen yalnıştır. DOĞRU MEALİ; ….”Güneş ve ay’ı size musahhar kılmıştır. ( yani istifadenize koymuştur.)
    3- Yoksa, Güneşi hareketsiz mi sanıyorsun ? Öyle bir şüphen varsa,araştırmanızı tavsiye ederim.
    ÖZETLE, a) Ayette,gökte yarılma değil,göğün düzen ve dengesinin bozulması söz konusudur.
    b) Ayette geçen ”kevakib” nucüm”yani yıldızlar değil,gezegenlerdir. c) Gök ev gibi bir tavan değildir.
    d) Güneş dünya etrafında değil,bilakis dünya gezegeni güneş etrafında hareket etmektedir.
    e) Mealler yanlış verilmiştir. f) ,,,Güneş ve ay’ı buyruğuna alan….” şeklindeki meal veya yorumunuz da tamamen yalnıştır.Kur’an’ın orjınalını bilmiyorsak,art niyetli düşüncelerimizle yanlış yorumları
    .katmayalım !!!

    • exhorder dedi ki:

      Enbiya 32.Gökyüzünü de korunmuş bir “tavan” yaptık. Onlar ise oradaki, (Allah’ın varlığını gösteren) delillerden yüz çevirmektedirler.

      Kuran da gök tavandır. Hem de korunmuş tavan sanır.

      • bilal dedi ki:

        ENBİYA 32: وجعلنا ا لسماء سقفا محفوظا الخ ” Güğü (üstünüzü ) korunmuş sağlam
        bir tavan gibi yaptıık.” Yani,ozon tabakasıyla üstümüz korunmuş bir tavan gibidir.
        Arapçada ”Sema” kelimesi üst anlamındadır.Yani üstünüzü kaplayan atmosferi sizin için
        bir tavan konumunda yaptık.Evet,”sema”mızda bulunan atmosfer bir tavan gibi,bizleri
        hem güneşin zararlı ışınlarından ,hem de gök taşlarından korumaktadır .
        ‘Ayette geçen السماء ” en yakın ”sema”yı,üstümüzü ifade eder.Buradaki tavan, gaz tabaka-
        sandan oluşan tavandır.Bu gaz tabakası,tıpkı bir tavan gibi üzerimizden gelen zararlı şey-
        lerden bizi korumaktadır.Evet,bu gaz tabakası,manen bir tavandır.İnsanlar,aya gitmeden
        önce böyle bir manevi tavandan (gaz tabakasından) haberi bile yoktu.Ama kur’an, ta 1400
        sene önce,tavan vazifesini gören bu ”sema” mıza ( yani ozon tabakasına ) işaret etmekte-
        dir. 1400 önce yaşamış olan bir beşerin (hz.Muhammed ) bu ayeti kendiliğinden söylemesi
        mümkün değildir. Bu Kur’an,her şeyi yaratan ve ilmiyle kuşatan yüce Allah’ın sözüdür.
        ====================================================
        Arapçada ” السماء هو كل ما فوقنا ” Üstümüzde bulunan her şey ”SEMA” dır.. Atmosfer de
        bizim için ”SEMA”dır. Atmosfer,bizim için bir tavan konumundadır.Çünkü bizi üsten
        korumaktadır.

      • exhorder dedi ki:

        Cevab veremedim. 🙂

  156. exhorder dedi ki:

    Yahu birader, senin hiç işin gücün yok mu? Ben buraya eğlence olsun diye takılıyorum da, senin bu sitede geçmişin epey eski herhalde. 🙂 2011 yılında bile millete cevap yetiştirmekle meşgulmüşsün. 🙂 Bu kadar din uleması yanlış mı biliyor arapça’yı mealleri yanlış çevirsinler 🙂

    • bilal dedi ki:

      Müslümanlara ve onların kutsal değerlerine yaptığın hakaretler eğlence mi ? Eğlence ol-
      sun mu diye muslümanlara ve kutsal değerlerine hakaretler yapıyorsun.? Bu sitede geç-
      mişim eski olabilr,ama bu seni ilgilendirmez. Hakaret etmeden her kes burada düşüncesini
      yazabilir. Yoksa,gerçeklerin ortaya çıkmasından mi korkuyorsun ? Kutsal değerlerime sal-
      dırmazsan.ben de sana cevap yazmayacağım,o kadar basit.!!! Evet; Türkçe meallerinin
      çoğu bibirinin kopyası gibidir.Bu mealleri yapanların bir çoğu kur’an’ın orjinal metninden
      ziyade,başkalarının meal ve yorumlarına bakmışlar gibi bana geliyor. BİR ÖRNEKLE;
      İKİ AYETİ KARŞILAŞTIRACAĞIM; ARAPÇA BİLMEDİĞİN HALDE GÖZ KARARIYLA
      BİLE BU İKİ AYETİN FARKLI ANLAMLARDA OLDUĞUNU ANLAYACAKSIN,AMA MEV-
      CUT MEALLERİN ÇOĞU BİBİRİNDEN KOPYA NİTELİĞİNDE OLDUĞU İÇİN,AYNI ŞEYİ
      SÖYLEMİŞLERDİR: // Ayetlerin metin ve doğru mealleri şöyledir. !
      İNFİTAR 2: ” واذاالكواكب انتثرت ” Gezegenler yöürüngelerinden çıkıp savruldukları zaman.
      TEKVİR 2: ” واذاالنجوم انكدرت ” Yıldızlar kararıp söndükleri zaman .
      ======= ” Dikkat edilirse,her iki ayetteki ifadeler tamamen birbirinden farklıdır.
      Okuyabilmen için şimdi de latince harflarıyla yazıyorum :
      İNFİTAR 2: ” Ve izel kevakibun teseret ”
      TEKVİR 2: ” Ve izen nucümün kederet ”
      Tamamen birbirinden farklı olan bu ayetlerin anlamları nasıl aynı olabilir ?
      Bakıyoruz ki bir çok mealde ” Her iki ayet için,” Yıldızlar döküldüğü zaman.” diye aynı an-
      lam verilmiştir.Eğer her iki ayetin anlamı aynı olsaydı,orjinal ayetin metni de aynı olması
      gerekirdi. Neden ayetlerin metni tamamen birbirinden farklıdır ? Demek ki her iki ayeti
      aynı anlamda gösteren mealciler yalnış yapmışlardır.Bunun gibi bir sürü ayetleri de yine
      adeta birbirinden kopya yapmak suretiyle yalnış çevirisni yapmışlardır.Kur’an’ın çevirisini
      ancak arapça dil ve gramerini tam tam iyi bilenler yapabilir.
      HULASA,Arapça bilmeyen ve objektif davranan bir insan,bu iki ayeti karşılaştırdığında
      ikisinin ayrı anlamda olduğunu anlayacaktır. Bu nedenle,hep şunu söylüyorum,kur’an’ı
      Kerimi sorgulamak isteyen varsa,bu yanlış meal ve yorumlara değil,direk kur’an’ın orjinal
      arapça metnine baş vurmalıdır.Yoksa kur’an hakkında hep yanlışlık yapacaktır.Çünkü,
      bilgisini kur’an’dan değil,yalnış meal ve yorumlardan alıyor.

      • orion dedi ki:

        bilal valla senin bu yorumun beni çok düşündürdü…ozaman kimse diyanete falan inanmasın…keşke diyorum bu savını günümüzün kuran mealcilerine ulaştırsam hatta televizyon boyutuna taşıtsakta bu konuyu günümüzün kuran mealcileri ile yada diyanetten bir temsilci ile açığa kavuştursanız….kuranın gerçek metnine başvuralım diyorsun herkes arapça öğrenmek zorunda değil….diyanetide sildin attın ne yapsak acaba türkiyede müslüman olan insanların evinde hep bu kuranlar var nasıl olacak bu iş….

      • orion dedi ki:

        bilal senin bize demek istediğin şu tv programındaki konuşmalar gibi yaşadığımız din allahın indirdiği din değil…bugün tesadüfen facebookta denk geldim..
        Uydurulan din, indirilen gerçek dinin önüne geçti !

        Duayen gazeteci Hulki Cevizoğlu’nun Karadeniz TV’de canlı olarak yayınlanan Ceviz Kabuğu programında “uydurulan dinin indirilen dinle çatışması” masaya yatırıldı.

        Uydurulan din, indirilen
        gerçek dinin önüne geçti!
        İslamiyet’in Allah’ın indirdiği biçimiyle uygulanmadığını söyleyen İlahiyatçı yazar Halit Bülbül, “Kur’an’a göre aklı ön plana çıkarmayanların üzerine pislik yağar” dedi.
        İlahiyatçı yazar Halit Bülbül, İslamiyet’in Allah’ın indirdiği biçimiyle uygulanmadığını söyledi. Bülbül; “İslam bir anonim şirket olsa en düşük payı Allah’a ve Kur’an’a verirler. Kur’an’a göre aklı ön plana çıkarmayanların üzerine pislik yağar. Bugün akıl öne çıkmadığı için din, bidat ve hurafelerle dolu” diye konuştu. Duayen gazeteci Hulki Cevizoğlu’nun Karadeniz TV’de canlı olarak yayınlanan Ceviz Kabuğu programında “uydurulan dinin indirilen dinle çatışması” masaya yatırıldı.

        Lanetli coğrafya mı?
        Hulki Cevizoğlu: Bu coğrafya lanetli bir coğrafya mı? Neden bildiğimiz bütün peygamberler hep bu coğrafyaya gelmiş? Keşfedilmemiş de olsa bir Amerika var mesela o dönemde değil mi?
        Halit Bülbül: Mısır’la Basra Körfezi arasındaki bölgede, Kur’an’da adı geçen bütün peygamberler burada yaşamış. Farklı farklı dinler yok. Allah’ın indirdiği tek din var. Peygamberlerin ne olduğunu, kim olduğunu Kur’an’ı Kerim’den değil, hurafelerden öğreniyoruz. Kur’an’da bahsedilmiyor, edilse de öyle bir bölge bilinmiyor ki. Anlaşılmaz zaten.
        Hulki Cevizoğlu: 7.5 milyar dünyalı içinde ancak 1.5 milyarı Müslüman. Neden bu kadarı sadece Müslüman? İslamiyet anlatılamıyor mu?
        Halit Bülbül: Elimdeki dergideki habere göre Endonezya’da bir kadına Ramazan’da yemek yedi diye yüzlerce kırbaç atılıyor. Binlerce insanın okuduğu bir dergi bu. “Allah adına yapılıyor bu” diyor yazıda. Bunu okuyan insanların inançsız olması ya da İslam’a karşı olması normal. Böyle tanıtılan bir dini ya da sakaldan çarşaftan bahseden bir dini bu benim işimi çözmez diye düşünüyor.

        Mal da bilgi de Allah’ındır
        Hulki Cevizoğlu: Peki bu Emeviler kim? Hep deniyor ki Emeviler geldi dini değiştirdi. Dine ne zarar verdiler?
        Halit Bülbül: Mekke’de yaşayan Haşimi ve Emevi diye iki büyük aile vardı. Peygamberden önce de birbiri ile kavgalı iki ailedir bunlar. Hz.Muhammed Haşimi ailesinden idi. En büyük düşmanlığı Emevi ailesinden gelenler yaptı peygambere. Sadece peygambere değil ailesine, arkadaşlarına, ona inananlara. Emeviler daha zengin Haşimilerden. Muaviye ve Ebu Süfyan Mekke fethedildiği gün Müslüman oldu. Gerçekten oldu mu olmadı mı bilmiyoruz ama daha sonraki hareketlerine bakınca, imanında samimi olmadığı anlaşılıyor. Muaviye’nin oğlu Yezid, “Müslümanlığı Mekke’ye hakim olmak için icat ettiler, gökten bir şey inmedi” diyor.
        Hulki Cevizoğlu: “Belam” yani menfaat için dini hiçe saymak kavramının içine girer mi bunlar?
        Halit Bülbül: Mal da bilgi de Allah’ındır. Bunlar benim dendiği zaman yanlış olur. Allah’ın dendiği zaman ise insan ancak insan oluyor. Bütün dinlerin getirdiği budur.

        Peygamberin cenazesi üç gün defnedilmedi
        Hulki Cevizoğlu: “Peygamberin ölümünü anlatır mısınız” diyor bir izleyicimiz. Nedir bu sorunun önemi?
        Halit Bülbül: Hz. Peygamber öldükten sonra namazı kim kıldıracak, yerine kim geçecek diye üç gün cenazesi ortada bekledi. Akıl devre dışı bırakıldığı zaman, uydurma hadisler ortaya çıktığı zaman böyle oluyor. Üç gün sonra ve gece defnedildi. Dışarıda kavga devam ederken iş oldubittiye getiriliyor mecburen ve defnediliyor evin içine.
        Hulki Cevizoğlu: Buhari, Peygamberin hadislerini yazmadan önce, gusül abdesti alıp rüyasında peygambere onaylattığı kendi kitabında yazıyor, diyorsunuz. Bu nasıl oluyor? Hadisler söz konusu olduğunda en güvenilir kaynak olarak kabul ediliyor Buhari.
        Halit Bülbül: Tercümelerinde yer almıyor bu not ama Arapça aslında var. Şimdi peygamberi rüyasında gören sahabe oluyor. Kendisini görüyor çünkü. Söylediği sözler de hadis oluyor. Halbuki Kur’an ne diyor? “Ölüler sizi duyamaz” diyor. Aklı öne koyup önce düşünmek lazım ancak.

        Kabe ve Mescidi Haram
        Hulki Cevizoğlu: “Hz. Muhammed neden 12 eşle evleniyor, sizin için tek eş daha hayırlıdır denmesine rağmen” diye soruluyor.
        Halit Bülbül: O günkü toplum yapısını disipline almak ve akrabalık bağı ile İslamiyet’i yaygınlaştırmak için evleniyor. Himaye ediyor bazılarını. “Senin için evlenmek haramdır” ayeti gelene kadar oluyor bu. Bugün yapılanlar başka. “Himayeme aldım” diyorlar ama madem öyle, güzellerden birini seçip himayene alacağına gerçekten himayeye muhtaç olanlardan birini himaye et.
        Hulki Cevizoğlu: Bugün kırsal kesimlerimizdeki çokeşliliğe ne diyorsunuz?
        Halit Bülbül: Aynı şey… İslam’dan önceki putperestliğe dönüş. Eşlerin fiziki, ruhsal durumları müsaitse istediği kadar olabilir çocuk.
        Hulki Cevizoğlu: Neden Kabe’ye Mescidi Haram deniyor? Haram olan ne?
        Halit Bülbül: Haram saygı duyulan demektir. Hürmet edilen saygı duyulan mescit demektir. Ama “Mescidi Haram değil de haram nedir” deyince yasak olan şey derim. Türkçe’deki yedi gibi. Sayı da gelir akla yemek de…

        Kişi, tevhid inancına sahipse paçayı kurtarır
        Hulki Cevizoğlu: Ölüler duymaz demiştiniz ya “ölüler duymazsa Yasin’i neden okuyoruz ölünün arkasından” diyor bir izleyicimiz.
        Halit Bülbül: Dini değerlere moral değer deniyor ya insan moral buluyor bununla. Yasin suresinde biz bunu dirileri uyarmak için kullandık diyor. Kuranı Kerim’in ölülere yönelik hiçbir ifadesi yok. Dini yanlış yorumlayarak kendimizi avutmuş oluruz. Çanakkale’de 253 bin şehidi yok sayıp Atatürk’ü yok saymaya çalışıyorlar ya… Onun gibi. Evliyalar gelmiş falan diyorlar… O zaman o kadar şehit niye oldu?
        Hulki Cevizoğlu: Kabirdeki sorgu melekleri ve kabir azabı var mıdır?
        Halit Bülbül: Kur’an’a göre böyle bir şey yok. Kur’an’daki ifadeye göre ruhlar kıyamet gününe kadar uyku halindedir.
        Hulki Cevizoğlu: Bir izleyicimiz “Japonların bir kitabı ve peygamberi olmamasına rağmen nasıl böyle çalışkan oluyorlar” diyor.
        Halit Bülbül: İşte vicdanlarındaki peygamberi öldürmemişler. İnsanın tabiatında şey vardır. Mesela bir çocuk dünyaya geldiğinde ağlamayı bilir. Bunu kimse ona öğretmez. Bazı şeyleri içinde var ediyor insanların. Bu da öyle bir şey. İçindeki peygamber dediğim bu. Tevhid inancına sahipse paçayı kurtarır.

        Dinde akıl öne alınmayınca
        bidat ve hurafeler öne çıkıyor
        Hulki Cevizoğlu: Size çok sorulan sorulardan biri de şu; kadınlarla tokalaşmak günah mıdır?
        Halit Bülbül: Kur’an’da böyle bir şey yok. Böyle bir yasak söz konusu değil ama herkesin gelenek göreneği kendini bağlar. Bir toplumda kadınla tokalaşmak hoş karşılanmıyorsa ben de toka yapmam ama Kur’an’da böyle bir yasak yok.
        Hulki Cevizoğlu: Bidat ve biat konusu var. Ne demektir?
        Halit Bülbül: Biat değil beyattır o. Onaylamak kabul etmek anlamındadır. Vatandaşın sandıkta oy vermesi ben o partiye biat ediyorum demektir ama o vatandaşın biatını geri alma hakkı vardır. Bidat ve hurafe birbirine yakın ama farklıdır. Bidat sonradan dinden olmayan şeyleri dinin içine sokmaktır. Hiçbir bidat insanı doğru yola götürmez. Hurafe ise gerçekten dinden olduğu halde sağını solunu değiştirip onu kuşa çevirmek. Mesela şeytan taşlamak… “Şeytan binadaki duvar değil, şeytan kanınızda” diyor Hz. Peygamber.
        Hulki Cevizoğlu: “Cuma iki rekâttır ve bunun dışındakiler bidattır” diyorsunuz.
        Halit Bülbül: Peygamber öyle kılardı.
        Hulki Cevizoğlu: “Cuma hutbesi namazdan sonra olurdu” diyorsunuz.
        Halit Bülbül: Evet Emeviler değiştirdi. Ezan da mesela bu kadar makamla ve uzun uzun okunmazdı. Şimdi saatler var alarmlar var. Bağırarak ezan okumanın anlamı yok bugün. Ezanı duyuracağız diye rahatsız ettiğimiz insanların hakkını nasıl ödeyeceğiz?
        Hulki Cevizoğlu: “Ruhlar çağrılınca gelir mi?” sorusu da size çok sorulan sorular arasındaymış.
        Halit Bülbül: Ruhlar gelmez. Ruhlar kıyamete kadar Allah’ın berzah alemi dediği yerde beklerler. Ama ruhlar rüyada anlık olarak birbirini görebilir.

        İstanbul’un fethi müjdelenmedi!
        Hulki Cevizoğlu: Hz. Muhammed’in İstanbul’un fethini müjdelediği doğru mu?
        Halit Bülbül: Gaybı Allah’tan başkası bilemez. Peygamber bunu önceden söylediyse inkârdır. Orada fethedecek komutana atıf var. Peygamber “Ne hoş komutan, ne hoş asker” diye methediyor. İstanbul’u belalı şehir diye zikreden hadisler var. İstanbul o zaman Bizans’ın en güçlü dönemi. Fethedildiğinde en zayıf dönemi. Etrafını sarmışsın surlarını yıkıp almışsın. Çağ açma falan yok orada. Küçümsenecek bir şey değil ama tüm insanlığı etkileyecek kadar büyük bir olay olmadığı için çağ açma, kapama yok…

        Mezarlar ve türbeler dilek kapısı gibi
        Hulki Cevizoğlu: Uydurulan din gerçek dinin önüne geçti mi?
        Halit Bülbül: Şimdi İslamiyet diye bir din var ama Allah’ın indirdiği din değil. İslamiyet bir anonim şirket olsa en düşük hisse Allah’a ve Kur’an’a düşer. Buna inmiş durum. Hz. Muhammed “Kabirleri ziyaret edin, size ölümü anlatır” diyor. Ancak şimdi mezarlar, türbeler dilek kapısı gibi kullanılıyor.
        Hulki Cevizoğlu: Son olarak Deccal kim, ne?
        Halit Bülbül: Deccal ve mehdi inancı tüm dinlerde var. Mehdi şu… Kıyamete yakın ortalığa çıkan deccalle gelip savaşacak deniyor. Her dönem birileri birilerini deccal olarak görmüştür. Asırlardır Hz.Muhammed’e deccal diyen Haçlı güçlerle, yıllardır Atatürk’e deccal diyen dinci tahripçiler kol kola girmişlerdir.

  157. bilal dedi ki:

    Sayın orion ! Meallerde,İtikat,ibadet,ahlak ve yüce Allah’ın bzden yapmamızı istediği ilahi emirlerde
    pek bir sorun yoktur. Meallerdeki yalnışlar genelde kevni ayetlerde bulunur.Sakın ha bir kaç yalnış
    yüzünden doğru olanları atmayalım. Mesela: Bir marketten 5 kilo elma aldın,bunun içinde bir kaç
    tanesi çürük çıkarsa,hepsini çöpe atacak mısın ? Bu da öyle . Evet,ben de itiraf ediyorum ki,şu an
    islam ve kur’an’dan mış gibi görünen bir çok şey,Yüce Allah’ın gönderdiği islam ve kur’an’la hiç ala- alakası yoktur. Mesela,ahır zamanda hz.İsa’nın gelmesi ,( ki,bu Hıristiyanlık inancıdır.) Deccal’ın
    ve mehdi’nin gelmesi,recm olayı gibi,bunlar Allah’ın gönderdiği kur’an’da var mı ? İslam dininin
    temel kaynağı kur’an’ı Kerim değil midir? Bunlar doğru olsaydı,kur’an bunlardan haber vermeyecek
    midi ? İşte bunun gibi nice bidat ve hurafeleri,hadis uydurucuları ortaya çıkarmışlar.Kabul görülebil- mesi için de,haşa Hz.peygambere dayandırmışlardır.Halbuki bütün bunlar gaybı olaylardır.Kur’an’a
    göre bu tür gaybı olayları da Allah’tan başka bilen yoktur.Yüce Allah kur’an’da bunları elçisine bildir-
    memişse,Hz.peygamber bu gaybı olayları nereden bilecek ? Demek ki,bunlar uyduruk rivayetlerdir.
    Hz.peygamberle ve kur’an’la hiç alakası yoktur.
    MÜLAHAZALAR: a) Yüce Allah’ın gönderdiği kur’an’ı yalnış meal ve yorumlardan değil,direk orjinal
    metninden doğru algılağımızda, b) Uyduruk rivayetlere değil,direk kur’an’a baş vurduğumuzda,c)
    ortalıkta dolaşan bidat ve hurafalara değil,yine kur’an’a baş vurduğumuzda, d) müslüman gibi görü-
    nüp islam ve kur’an’la alakası olmayan kimselere değil,inancımızı direk kur’an’dan aldığımız da, yüce Allah’ın göndermiş olduğu hak dini olan gerçek islamla buluşacağız.Öyle bir islam ki,dünyaya huzur,barış ve kardeşiliği getirecektir.
    ===================================================================”
    EVET,İSLAMİYET’İN ALLAH’IN GÖNDERDİĞİ BİÇİMİYLE UYGULANMADIĞINI SÖYLEYEN
    İLAHİYTÇI YAZARIN SAVINA AYNEN KATILIYORUM: Allah’ın gönderdiği islam,kur’an islamıdır.
    uyduruk rivayetlerin,içtihatların,bidat ve hurafelerin değil.
    Not:1-..O zaman kimse diyanette inanmasın..İfadenizi tasvip etmiyorum.Bunu genelleştirmek yalnış- tır.Marketten aldığın elmadan örnek getirdiğim gibidir.Kimden gelirse gelsin varsa yanlışları atar,
    doğruları da kabul ederiz.Ama şunu da bilmeliyiz ki,yine değerli bir kurum olan diyanet sayesinden bir çok yanlış,hurafe ve bidatlardan kurtuluyoruz.İslam inancına göre yanılmayan tek varlık yüce Allah’tır. Her insanın bilgi eksikliği vardır.Tam ve eksiksiz bilgiye sahip olan sadece yüce Allah’tır.
    ==== 2-…Keşke diyorum bu savını günümüzün kur’an mealcilerine….ve…..” ! Bu müsbet düşünce-
    nize aynen katılıyorum ve ben de diyorum ki,keşke öyle bir şey olabilseydi ! Bu düşüncenizden ve yukarıda bana ,Halit Bülbül ile Hulki Cevizoğlu arasında geçen diyaloğu göstermenizden dolayı size de çok teşkkür ederim. Saygılarımla.

  158. Berat dedi ki:

    Muhtesem bir yazi… Kuran’i Muhammed’in yazdigi ancak bu kadar acik bir sekilde ortaya konabilirdi…

  159. cagatay dedi ki:

    Ellerine sağlık çok güzel yazmışşın, Bütün insanların öğrenmesi lazım İslamiyetin aslında insan yazması bi din olduğunu, muhammedin hırs ve rant delisi bi insan olduğunu. Gerçi bunu peygamber olmadan önceki hayatını araştırarakta öğrenebilir bir insan. Gariban bir tüccar, sırf zengin diye kendinden 10 yaş büyük hatice ile evlenir ama buda ona yetmez peygamber olur ve bol karılı çok paralı bir insan olur.

  160. serdar dedi ki:

    benim anlamadığım nokta nasıl okudunuzda anladınız… ben bir çelişki bulamadım bu yazılarda… lütfen medya gibi ortadan alıp yazıları bu şekilde paylaşma mı olurmuş… birde sıkılmadan okudum gerçekten bir çelişki var mı diye, ne yazııki ben bulamadım…!!!

  161. Pirate dedi ki:

    *** BİRİNCİ KISIM ***

    Sad, 86:
    (Resulüm!) De ki: Buna karşılık ben sizden bir ücret istemiyorum.

    Şura, 23:
    De ki: Ben buna karşılık sizden akrabalık sevgisinden başka bir ücret istemiyorum.

    Sebe, 47:
    De ki: Ben sizden bir ücret istemişsem, o sizin olsun. Ücretim yalnız Allah’a aittir.

    *** İKİNCİ KISIM ***

    Enfal, 1:
    Sana savaş ganimetlerini soruyorlar. De ki: Ganimetler Allah ve Peygamber’e aittir.

    Enfal, 41:
    Eğer Allah’a ve hak ile bâtılın ayrıldığı gün, iki ordunun birbiri ile karşılaştığı gün (Bedir savaşında) kulumuza indirdiğimize inanmışsanız, bilin ki, ganimet olarak aldığınız herhangi bir şeyin beşte biri Allah’a, Resulüne, onun akrabalarına yetimlere, yoksullara ve yolcuya aittir.

    Mücadele, 12:
    Ey iman edenler! Peygamber ile gizli bir şey konuşacağınız zaman bu konuşmanızdan önce bir sadaka veriniz. Bu sizin için daha hayırlı ve daha temizdir. Şayet bir şey bulamazsanız, bilin ki Allah bağışlayandır, esirgeyendir.

    Tevbe, 103:
    Onların mallarından sadaka al; bununla onları (günahlardan) temizlersin, onları arıtıp yüceltirsin. Ve onlar için dua et.

    Tevbe, 58:
    Onlardan sadakaların (taksimi) hususunda seni ayıplayanlar da vardır.

    *** SONUÇ ***

    Bu ayetlerde çelişki yok mu sizce? 🙂

    • Pirate dedi ki:

      Bir Müslümana sorulacak bir soru değil aslında bu, ama idare edin artık. Sizin buna da güzel ve UZUUUUUN ‘izah’larınız vardır. ‘Mekke ve çevresi’ni ‘bütün dünya’ diye yorumlayanlardan herşeyi bekliyorum açıkçası.

    • bilal dedi ki:

      Pireta ! AYETLERDE ZERRE KADAR ÇELİŞKİ YOKTUR:1-ŞÜRA-23: قل لاا سالكم عليه اجرا
      ( Resulüm ! ) De ki,buna (irşat) karşılık sizden bir ücret istemem. الا المودة في القربي ” Ancak
      sizden akrabalık (yakınlık) sevgisini isterim.”Ayetin anlamı 1-Sizden hiç bir karşılık iste-
      miyorum,sadece size olan yakınlığım sebebiyle,bu yakınlığın hukukunu gözetmenizi,
      bundan ötürü,bana bir sevgi göstermenizi temenni ediyorum.Ayetin anlamı 2-Ancak ya-
      kınlarıma sevgi göstermenizi istiyorum. 3-Ayetin anlamı ve en uygunu, الا المودة في القربي
      ” Ancak Allah’a güzel davranışlarla yaklaşmayı arzu etmenizi istiyorum.
      2- SEBE-47:قل ما سألتكم من اجر ” De ki,ben sizden hiç bir ücret istemedim.(almadım) فهو لكم
      ” isteyip aldığım bir şey varsa sizin olsun.” İŞTE,durum ne olursa olsun ayetler arasın- da en ufak bir çelişki yoktur,bilakis tam bir uyum vardır.
      =================================================================
      ====İKİNCİ KISIM ==== 1- ENFAL-1: يسألونك عن الانفال ” Sana ganimetlerin taksimini
      soruyorlar. قل الانفال لله والرسول ” De ki, ” Onun taksimi Allah ve Resulüne aittir.” Yani taksi-
      matın yetkisi Allah ve resulüne aittir. ” === ENFAL- 47: واعلموا انما غنمتم من شئ فان لله خمسه الخ
      ” Biliniz ki,ganimet olarak aldığınız herhangi bir şeyin beşte biri,Allah’a,(onun yoluna,)
      peygambere,ona yakınlığı olanlara,yetimlere,(kimsesizlere) yoksullara ve yolda kalmış- laradır.
      EVET ; a) ENFAL-1: Ganimetlerin taksimat yetkisinin kimde olduğuna vurgu yapılıyor.
      b) ENFAL- 41: Ganimetler kimlere tevzi edileceğinin hükümü belirtiliyor.
      Yani her iki ayetin içerdiği hüküm birbirinden ayrıdır. Bu nedenle,ayetler arasında zerre
      kadar çelişki söz konusu değildir.
      ==================================================================
      MÜCADELE-12: Ey iman edenler ! Peygambere gizlice (fısıldaşarak) bir şey söylemek
      istediğiniz zaman,bu gizli konuşmanızdan önce (yoksullara ) bir sadaka sununuz.Bu si-
      zin için hem bir hayır,hem de (ruhen) daha bir temizliktir.Ancak (yoksula ) sadaka ver-
      meye gücünüz yetmezse,şüphe yok ki Allah çokça bağışlayandır,çokça acıyandır. ”
      EVET.ayetin sebebi nüzulune bakıyoruz;Hz.peygambere bir çok kişi özellikle zenginler,
      fısıldaşarak isteklerde bulunuyorlar,o da canı sıkılmasına rağmen nezaketinden onları
      reddedemiyordu. Daha sonra bu ayet indirildi.Bu sadaka emrinde,ihtiyaç cihetlerini
      (yoksulları) gözetme,halislerle halis olmayanları ayırt etme gibi hikmetler vardır.ZATEN
      Hz.peygamber ve yakın akrabalarına sadaka ve zekat haram olduğundan,bu sadaka-
      ların yoksullar için olduğu söz konusu idi.
      ==================================================================
      TEVBE-103: خذ من اموالهم صدقة الخ ” Onların mallarından sadaka (zekat ) alki,bununla onları
      (ruhen ve manen ) temizleyesin ve arındırasın.” Kur’an da sadakanın kapsamı zekattan
      daha geniştir. MESELA: Eğer sadakanın alınması zorunlu ve emirle ise,o zekattır. Şayet
      kesin bir şekilde alınması emredilmemiş olarak kişinin isteğine bağlı ise,o zaman normal
      bildiğimiz sadaka olur.Yani sadaka ayetin sibak ve siyakına göre anlamı değişimektedir.
      Ama zekat denildiği zaman verilmesi zorunlu olan demektir. Durum ne olursa olsun,
      sadaka ve zekat,Hz.peygamber ve akrabasına haram idi. Alınan tüm sadaka ve ze-
      katların nereye harcanacağına dair kur’an,net ve açık bir şekilde bildirmektedir.
      TEVBE-60: انما الصدقات للفقراء والمساكين الخ ” Sadakalar (zekatlar ), Allah’tan bir farz olarak
      ancak fakirler,düşkünler…. içindir ” Buyurulmaktadır.
      ===============================================================
      TEVBE-58: ومنهم من يلمزك في الصدقات ” onlardan (münafıklardan ) bazıları da sadaka ve
      zekatlar konusunda sana dil uzatırlar. فان اعطوا منها رضوا ” Bu mallardan kendilerine pay
      verilirse memnun olurlar, وان لم يعطوا منها اذاهم يسخطون ” Bu mallardan onlara pay verilme-
      yince hemen kızıp öfkelenirler. (sana dil uzatırlar.) Bu ayet münafıklar hakkındadır.
      İstedikleri miktarda kendilerine zekat ve sadaka verilince memnun olurlar,bu derecede
      kendilerine pay düşmeyince,bu defa dil uzatırlar.Yani dil uzatanlar sadece bir grüp mü-
      nafıktır. !! HULASA: BU AYETLERDEN HANGİSİ BİRBİRİYLE ÇELİŞİYOR.????
      EĞER ÇELİŞİYOR DİYORSAN,KUSURA BAKMA,AYETLERİ HİÇ ANLAMAMIŞSIN.
      LÜTFEN BİLMEDİĞİN ŞEYLERİ YALNIŞ SÖYLEME. !!! KUR’AN’IN TEK BİR AYE-
      TİNDE ZERRE KADAR ÇELİŞKİ YOKTUR: Saygılarımla.

      • bilal dedi ki:

        KUR’AN’IN SADECE MEKKE VE ÇEVRESİ İÇİN DEĞİL,BÜTÜN İNSANLARA GELDİĞİ-
        NE ( EVRENSEL OLDUĞUNA ) DAİR NET VE AÇIK BAZI AYETLER:
        1- BAKARA-185: شهر رمضان الذي انزل فيه القران هدي للناس الخ ” O Ramazan ayı ki bütün insanlığa
        bir hidayet rehberi olan………kur’an o ayda indirildi. ”
        2-A’RAF-158: قل يا ايها الناس اني رسول ا لله اليكم جميعا الخ ” De ki, ” Ey insanlar ! Ben sizin hepinize
        Allah tarfından görevlendirilen bir elçiyim,…..” 3-SEBE-28: وما ارسلناك الاكافة للناس بشيرا ونذيرا
        ” Ey Resulüm ! Biz seni bütün insanlığa rahmetimizin müjdecisi,azabımızın uyarıcsı olarak
        gönderdik. ” 4- FURKAN-1: تبارك الذي نزل الفرقان علي عبده ليكون للعالمين نذيرا ” Hayır ve bereketi
        ne muazzamdır o Zatın ki bütün alemleri uyarsın diye kuluna (resulüne ) doğruyu eğriden
        ayıran furkanı indirdi.” Ve daha nice ayetler,hem kur’an,hem de hz.peygamberin bütün
        sanlara geldiğini (evrensel olduğunu) net ve kesin bir şekilde mesaj vermektedir
        BUNA RAĞMEN,KUR’AN EVRENSEL OLMADIĞINI,MEKKE VE ÇEVRESİNE GELDİĞİ-
        Nİ İDDİA ETMEK,SADECE BİR SAÇMALIKTIR.KUR’AN’A OLAN KİN VE NEFRETİNİZ
        SİZİ MANEN KÖR ETMİŞTİR. NOT. DAHA ÖNCE,MEKKE VE ÇEVRESİYLE İLGİLİ
        AYET HAKKINDA AÇIKLAMA YAPTIĞIM İÇİN BURADA TEKRARLAMAK İSTEMEDİM.
        EVET,HİÇ ŞÜPHESİZ,KUR’AN EVRENSELDİR !!!
        =============================================================
        elevation ! Bütün müfessirlerce KUR’AN’DA ALLAH’IN ” ELLERİNDEN ” MAKSAT,
        ONUN GÜÇ VE KUDRETİDİR. Çünkü,Allah’ın bedensel bir boyutu ve buna bağlı el vb.
        yoktur. Ayetin anlamı şöyledir , ” Onu kudretimle yarattım… ” Konuyu bilmeden habire
        karıştırıyorsunuz.!!!

      • elevation dedi ki:

        işin aslı zebur dediğiniz eski ahid’in mezmurlar bölümüne uzanıyor. muhammed ayeti aynen kopyalamış.. 🙂

        “73 Senin ellerin beni yarattı, biçimlendirdi.
        Anlamamı sağla ki buyruklarını öğreneyim.” (Mezmurlar 119:73)

        yani burada mecaz, gönderme felan yok. işin aslını bilmeyende sizsiniz ne yazık ki. 🙂 doğrudan bir anlatım sözkonusu, elleriyle yaratmış allah ademi. 🙂 zaten kuranda da eller diye geçer, kudret diye geçmez. bu siz müslümanların orasından salladığı bir yorum.

  162. elevation dedi ki:

    Bir tane de ben ekleyeyim. Eğlenceli oluyor 🙂

    SAD/75: Allah, “Ey İblis! Ellerimle yarattığıma saygı ile eğilmekten seni ne alıkoydu? Büyüklük mü tasladın, yoksa üstünlerden mi oldun?” dedi.

    İnsanı elleriyle yaratmış, yani elleri var bu allah’ın 🙂

    • Pirate dedi ki:

      Sayın elevation.

      Müslümanların bu gibi durumlarda nasıl savunma yaptığını bilmiyor musunuz? ‘Mecaz’ deyip geçiyorlar işte. Kolay olmuş bence. 😀

    • bilal dedi ki:

      1- ZEBUR’U’u gönderen kim ? ALLAH’tır. 2- KUR’AN’ı gönderen kim ? Yine ALLAH’tır.
      Peki, yüce Allah, gönderdiği Zebur’da o zamanki insanlara bir olayı anlatmışsa,daha son-
      ra gönderdiği kitaplarda,mesela” Kur’an’da ” ,asırlar sonra dünyaya gelen başka insan-
      lara da aynı olayı ve gerçeği anlattırsa buna kopya mı denilir.??? Zebur’da ki olayı da,
      kur’an’daki olayı da,aynı Zat (Allah ) anlattığına göre,buna kopya denilmez.Çünkü,burada
      anlatılan olayın kaynağı birdir.Her iki kitapta da olayı anlatan Allah’tır.
      Sana şöyle bir soru sorayım.! Kur’an’da Allah birdir deniliyor,
      peki ,Zebur’da da Allah birdir deniliyorsa,buna kopya mı denir.??? Allah’ın gönderdi-
      ği son kitap kur’an’ı Kerim,ilk kitapların devamı ve mükemmeli değil midir.??? Elbetteki
      kur’an,eski kitaplarda anlatılan gerçekleri,asırlar sonra dünyaya gelen insanlara da an-
      latacaktır.Bu durum gayet doğal olup,kopyayla ne alakası var.? Söz konusu Zebur’un da,
      Kur’an’ın da sahibi birdir. Tahrif edilmiş bile olsa,yine bu eski kitaplarda sağlam kalan bazı ayetler vardır.Bunlardaki bütün ayetler tahrif edilmiştir diyemiyoruz. Zaten tahrif edi- lenle edilmeyeni kur’an belirtiyor.
      ZEBUR’U gönderen Allah,oradaki hitap şeklini daha sonra gönderdiği kur’an’da da aynen
      devam eder. Orada hangi ifadeyi kullanmışsa,kur’an’da da aynen kullanabilir.Çünkü,her iki
      kitaptaki mesaj ona aittir. Bunun Kur’an’da ki anlamı ne ise,( güç,kudret ) Zebur’da da aynıdır. SONUÇ; KUR’AN VE ZEBUR’DAKİ AYNI MESAJI FAKLI İNSANLARA GÖNDE-
      REN ALLAH’TIR.

      • elevation dedi ki:

        Allahınız sizin deyiminizle kudretini, insanlara ve dörtüyeli hayvanlara özgü eller ifadesi ile mi çok muhteşem dediğiniz kitabında anlatıyor. 🙂 Başka bir şey bulamadı mı, antropomorfik (insan biçimli) tanımlar kullanıyor kendisi için. Peki ya şu sahih hadis kaynakları dediğiniz kutübbi sitedeki yaratılışla ilgili hadise ne diyeceksin. Bildiğim kadarıyla sünnisin. Sünniler bu hadisleri kabul ederler,

        “Hadis No : 1680
        Ravi: Ebu Hüreyre
        Tanim: Resulullah (sav) bir gün elimden tuttu ve şu açıklamayı yaptı: “Allah toprağı cumartesi günü yarattı. Ondaki dağları pazar günü yarattı; ağaçları pazartesi günü yarattı. Mekruhları salı günü yarattı. Nuru çarşamba günü yarattı ve onda hayvanları perşembe günü yaydı. Hz. Adem (a.s)’i cuma günü ikindi vaktinden sonra, ikindi ile gece arasındaki gündüz vaktinin en son saatinde en son mahluk olarak yarattı.”

        Kaynak: Müslim, Sıfatu’l-Kıyame 27, (2789)”

        Adem’i Cuma günü ikindi vaktinden sonra yaratmış hahapuhaha 🙂

    • Uğur dedi ki:

      Allah ın eli vardır.Gerçek el O nun elidir.Bizim iki yanımızdaki uzuvlarımıza da el ismi sonradan konulmuştur.

  163. bilal dedi ki:

    elevation ” Hiç bir sahih hadis kaynağı yoktur. Tek sahih kaynak kur’an’ı Kerimdir.Dinin tek kay-
    nağı kur’an’dır. Hz.peygamber kendi zamanında hadislerin yazılmasına,kaydedilmesine
    izin vermezdi.Ondan sonra Hz.Ebu Bekir,Hz.Ömer,Hz.Osman ve Hz.Ali^de buna izin vermezdi.
    Çünkü,dinin tek kaynağı kur’an’ı kerimdir. Hadis tedvini,Hz.peygamberin vafatından yaklaşık 250
    sene sonra kulaktan dolma bilgilerle başlıyor. 250 sene yazılmayan ve kaydedilmeyen sözler na-
    sıl sağlıklı olabilir. ??? Şu an gösterdiğin o kaynaklarda nice uyduruk,yalan ve iftira dolu ve
    hatta kur’an’la çelişen rivayetler vardır. EBU HANİFE VE İMAM MALİK GİBİ ZATLAR,BUNLARDA
    GEÇEN BİR ÇOK RİVAYETLERİ NAZARİ İTİBARE ALMAMIŞ VE BUNLARLA AMEL ETMEMİŞ-
    LERDİR. BİR DE GETİRDĞİN UYDURUK RİVAYET GAYPTAN BAHSEDİYOR: HZ:PEYGAMBER
    GAYBI BİLİYOR MUDU Kİ,BU SÖYLEDİKLERİNİ ANLATABİLSİN. ??? Bunlar gaybi ilimler oldu-
    ğundan hz.peygamberin bunları söylemsi mümkün değildir.Çünkü kur’an,söz konusu bilgileri ona
    öğretmemiştir.Gaybi bilgilerden ancak kur’an’ın öğrettiğini anlatabilir.Bu bilgiler kur’an’da olmadığı-
    na göre söz konusu rivayet ona ait değildir.Tamamen uydurma ve yalandır. LÜTFEN KUR’AN’DAN
    BAŞKA SAHİH BİR KAYNAĞIMIZ YOKTUR: GÖSTERDİĞİN KAYNAKLARDA SAHİH OLANLAR
    DA VAR;UYDURUK VE İFTİRA OLANLAR DA VARDIR: Bu nedenle ” Hadis ilmi Kriterlerine ”uy-
    mayan hiç bir rivayet hadis değildir. ZATEN EBU HUREYRE’in bir çok rivati doğru değildir.Hz.
    Ömer zamanında,Ebu Hureyre sözlü olarak bile hadisleri rivayet edemezdi.
    Ebu Hanife hz.onun hiç bir rivayetine itabar etmezdi.Bu adam,sadece hz.peygamberle 2 sene 9 ay
    yaşamıştır.Nasıl olurda hadislerin nerdeyse tümü bu rivayet ediyor. ? Bütün zamanını hz.peygam-
    rin sohbetinde geçiren hz.Ebu Bekir,hz.Ömer,hz.Osman,hz. Ali ve daha nice sahabelerin,neden
    bu kadar rivayetleri yoktur.Yani bütün sahabeler bir yana,Ebu Hureyre bir yana. Hepsinin rivayet-
    leri,onun rivayetlerinin üçte biri bile etmez.!!! EVET,gösterdiğin ravi ve kaynak muteber değildir.
    GOOGL DE ” EBU HUREYRE KİMDİR ? ” Lütfen buraya girermisiniz. ?
    NOT: KUR’AN’DA NE SÜNNİLİK;NE DE ŞİİLİK VS:VARDIR:! SADECE MÜSLÜMANLIK VARDIR:
    KUR’AN’DA ” هو سماكم المسلمين ” Allah adınızı müslüman koymuştur. ” Bu isim bize yeter.Başka bir
    isme ihtiatcımız yoktur .! Ama,” Sünniyim,şiiyim vs.diyenler yine benim müslüman kardeşlerimdir.!

    • elevation dedi ki:

      Ebu Hureyre hakkında wiki kaynağı şöyle diyor,

      http://tr.wikipedia.org/wiki/Ebu_Hureyre

      Senin savların Ateist yazarlardan Arif Tekin’in kine benziyor. Müslüman sitelerde bu adamı bayağı sahipleniyorlar. Sünni değilsen eğer, mezhepsiz denen reformistlerdensindir. İhsan Eliaçık ve çevresini izliyorsun sanırım. Hadisleri reddetmeniz yetmedi, birde senin yazılarından anladığımız kadarıyla ayetlerin meallerinide modernleştirme çabasındasınız. 🙂

      Kaldı ki verdiğim hadis kaynağı, Müslim yani Sahih hadisler denen Sünni mezhebi tarafından tümden kabul edilen bir hadis külliyatı. Bu da senin açıkça Müslümanlarla tezata düştüğünü gösteriyor. Ne var yani allah’ın ademi ikindi vaktinden sonra cuma günü yarattığını kabul etsen 🙂 imanını mı kaybedersin_?

      İslamcı görüşlere sahip bir siteden Hureyre hakkında övgü dolu ve hadislerinin sağlamlığı üzerine bir yazı,

      http://www.enfal.de/ecdad9.htm

      Yani google’a Ebu Hureyre yazdım ama senin savlarının aksini iddia eden tonla islamcı site buldum.

      Şiilik zaten, İslamın pek çok uygulaması ile çelişkiye düşen ve İran’da yaygın olan bir mezhep. Şiilik Paganizme de yakın bir teolojiye sahip. Alevilerin, Allah, Muhammed ve Ali üçlemesine, islam teslisine inanmaları bunun ürünü. Hatta, aşırı alevilerin bir çoğu Ali’nin tanrının sureti felan olduğuna inanmaktadır. Tıpkı İsa’nın tanrının sureti olduğuna inanılması ya da Hinduizm gibi mistik dinlerde avatar-suret- inancı üstüne kurulu bir yapının varolması gibi.

      İran’da ki pek çok şii ekolü, Caferilik, İsmailiye vs. Muta nikahını sürdürür, ilk dört halifeden Ali haricindekilere pek saygı göstermez, Camilerinde ezan okunmaz vs. gibi islam dini açısından sapkın olarak nitelenecek pek çok uygulamaya sahiptir.
      Reformculuğunda diğer İslamın sünnilik dışında kalan mezhep ya da görüşlerden pek farkı yok. Farkı din içindeki her türlü hizbi reddetmeye ve Kuran ayetlerinin meallerini çarpıtarak modernleştirme çabasına girmesinden ibaret.

      Üstte, Maturidi itikadına bağlı Hanefilik gibi Sünni ekollerini savunmuşsun. Bu da senin savunduğun şeyin tutarsızlığını resmediyor. Hem sünni ekollerini savunacaksın, hem sahih hadisleri (buhari, müslim, tirmizi vs.) reddedeceksin, olacak iş değil bu 🙂

      Yukarıda da Kutub-i sitte’den (Müslim) ve Ebu Hureyreden aktarılma, Evrim karşıtlarının kullabileceği enteresan bir hadis buldum ve buraya yazdım. Senin yanıtın hiç tatmin edici değil. Bu tavırların esasen İslam dininin, modern çağla girdiği tezatın resmini yansıtıyor.

      İslam dinide elbette, diğer iki ibrahimi din gibi Antropomorfiktir. Yani Tanrısı, ilahı vs insansıdır, insan gibi tasvir edilir. Öyle doğaüstü, dünyadan kopuk bir şey değil. Sadece Musevilik ve Hristiyanlıkta olduğu gibi Yahudi değil, Arap ürünüdür. Yahudilerle, Araplarda bir şekilde kardeştirler zaten. Ama söyleyeyim, dininiz hiç karizmatik değil. Musevilik ve Hristiyanlık, Tanakh ve Yeni Ahid çok daha karizmatik, ne kadar uydurukta olsalar. 🙂

      Yahudiler bu din uydurma meselesini, Araplardan daha iyi beceriyor.

      • bilal dedi ki:

        1- KÜLLİYEN HADİSİ REDDETMİYORUZ,!!! Sahih , mütevatir ve ”Hadis İlmi Kriterlerine”
        uymayan yalan,iftira ve uyduruk rivayetleri reddediyoruz.Ama,dinin tek kaynağı yine kur’an’
        dır.Sahih ve mütevatir hadis ( yani sünnet ) ancak,kur’an’ın şerhi ve uygulma şekli olur.
        Yani Hz.peygamber de bizim gibi Allah’ın bir kulu ve beşer olduğundan,dinin hiç bir kural
        koyucusu değildir ve olamaz. Dinin kurallarını koyan yalnız Allah’tar .Elçinin görevi;
        ” وما علي الرسول الاالبلاغ ” Elçiye ancak ilahi mesajın tebliğ ve açıklaması düşer. ” Dinde hiç
        bir kural koyamaz.Din yalnız Allah’ın dinidir.
        ==================================================================
        2- ” Buhari,Müslim ve diğer kaynakların hiç biri Allah’ın kitabı değildir.Bunları yazan veya
        yazdıran Hz.muhammed’ de değildir. Bunlar Hz.Muhammed’in vefatından yaklaşık 250
        sene sonra kulaktan dolma bilgilerle yazılmış birer insan ürünüdür.Bunları yazanların
        kötü niyetleri de yoktu.Ama bu şekilde derlenen ve yazılanların tümünün sağlıklı ve sahih
        çıkması da mümkün olamaz.Zira hadisler ne yazılmış,ne de kaydedilmişti.!!! Bu nedenle,
        kur’an gibi korunamadı.Buralarda bulduğumuz rivayetleri ” Hadis ilmi kıriterleriyle ” karşı-
        laştırdıktan sonra doğru çıkanlar alınabilir,yoksa atılır. Hadisin doğru olabilmesi için, o ka-
        dar şartlar vardır ki bunlardan biri ravide bununmazsa,ravi sikka olmaktan düşer ve rivaye-
        tine itibar edilmez.Bunlardan biri,ravinin cerhidir. (yani eleştirilmesi ) İster ravinin cerhini
        yapan tek kaynak veya çok olsun fark etmez.İşte Ebu Hureyre’yi de cerh eden,sıkka ol-
        madığını söyleyen başta Ebu Hanife olmak üzeere nice alimler vardır..
        ====================================================================
        3- İsmi ne olursa olsun,Allah’a,islama,kur’an’a ve Hz.peygambere inanan herkes müslü-
        mandır.Zira mezhep,meşrep ve ekol din değildir,bunlar yorumlardır,doğru yanları olduğu
        gibi,yalnış yanlerı da vardır.Bu nedenle,Allah’a,kur’an’a,islama ve hz.peygambere inanan
        Sünni,Şii,Alevi vs.hepsi de müslümandır. ( hz.Ali’yi tanrılaştıran grup hariç.)
        4- Her üç halifeye saygı göstermeyen ekol ve meşrepler yine müslümandır. Ama bize gö-
        re,bu yalnıştır.Allah’tan başka hiç kimseden korkmayan Hz.Ali,bunlarla mücadele etmeye-
        rek, bilakis bunlarla uyumlu çalışması,bizi haklı çıkarmaktadır.Bakınız,Muaviye’ile mücade-
        le ettiği gibi,bunlarla da mücadele etmesi gerekirdi.Ama Hz.Ali her üç halifeyle hiç müca-
        dele etmedi,tam tersine bunlarla uyumlu çalıştı.Onun bu durumu,bizleri haklı çıkarmakta-
        dır. Buna rağmen,aynı dine,aynı kitaba ve aynı peygambere inandığımız için,biz kardeşiz.
        5- İran ‘da ezan okunmaktadır.Ama sakın şunu veya bunu anlamayın, İslam ve kur’an
        hukuku şu an hiç bir ülkede yoktur.Söz konusu ülke rejiminin ismi ne olursa olsun,kur’an’a
        dayalı hukuk oralarda yoktur. 6- Reformist değiliz.Yani kur’an’dan ne bir şey eksilttiriz,ne
        de ona bir ilave yaparız. Bu konuda Yüce Allah’a sığınırız. Bizim yapmak istediğimiz şey,
        kur’an’ın ve islamın doğru algılanması ve doğru uygulanmasıdır. Bunun dışında hiç bir
        istemiyoruz.

      • elevation dedi ki:

        İslamın kitabı Kur’an da,

        “Eğer siz ona (Peygamber’e) yardım etmezseniz, (biliyorsunuz ki) inkâr edenler onu iki kişiden biri olarak (Mekke’den) çıkardıkları zaman, ona bizzat Allah yardım etmişti. Hani onlar mağarada bulunuyorlardı. Hani o arkadaşına, “Üzülme, çünkü Allah bizimle beraber” diyordu. Allah da onun üzerine güven duygusu ve huzur indirmiş, sizin kendilerini görmediğiniz birtakım ordularla onu desteklemiş, böylece inkâr edenlerin sözünü alçaltmıştı. Allah’ın sözü ise en yücedir. Allah, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.” (Tevbe/40)

        olarak bahis olunan tek sahabe ve peygamberin en yakın dostu, ilk müslümanlardan Ebu Bekir’in adını Eşeğine, Köpeğine koyan İran’lı şiiler sana göre müslümansa, bence bir sorun yok. Benim Ateist olarak seninle tartışmamın anlamı da yok. 🙂 Yazdıkların reformcuların görüşlerine benziyor. İhsan Eliaçık vbenzerlerininde ne kadar sağlam itikatlı olduğu malumunuz.

        İran’da ezan varmış, ama ezandan başka her şeye benziyor. Dilersen Youtube’dan dinleyebilirsin Şii ezanını 🙂

        Hadislere gelince, Mealde yaptığın kıvırma işini bunda da yapıyorsun. Reformcular gibi hadisleri tamamen reddetmiyor, ama sahih hadisleride kendi içinde sahih olanlar ve olmayanlar olarak ayırıyorsun. 🙂 Bu yaptığının çocukça olduğunun farkında olman lazım. Ne sünniliği reddebiliyorsun, ne sahih hadisleri tümden kabul ediyorsun. İşine geleni alıp, gelmeyeni atmaya çalışıyorsun. Senin yaptığına köylü kurnazlığı denir, müslümanlık değil. Bu tavırlarınla müslümanlardan bile eleştiri alacağını düşünüyorum. Dinini bilmiyorsun. İslam dini içindeki konumunu açıklayamıyorsun. 🙂

        Yukarıdaki hadis Ebu Hureyre gibi Muhammed ile seneler geçirmiş, onun pek çok davranışına ve sözüne maruz kalmış bir kişiden aktarılma , Kutub-i Sitte Müslim kitabından sahih bir hadistir. Bunu kabul etmemeye çalışmanın, ikide bir mealleri keyfine göre yorumlamana benzetmekteyim. 🙂

        Muaviye ise Emevilerin başı olarak İslamın arapların dışına taşınmasında çok büyük faaliyetleri olmuş bir kişidir. Sünniler Muaviye’yi sayarlar.

  164. salih dedi ki:

    Allahın selamı müslümanların üzerine olsun…Gökleri ve yeri Cenneti ve Cehennemi yaratan allaha hamd olsun ki cehennemi kurana inanmak istemeyip kendi istek ve arzularına göre yaşamayı sevenler için ateşi yaratana hamdolsun. kuranda çelişki var diyen ……. senin gözündedemi çelişki var, kuranın ifadesi ile 1 sure yaz bakalım olmazsa 10 ayet getir onuda bırak bir ayet getir
    çok biliyorsan gökten çelişkisiz sen indir kitap veyahut bir sivri sinek yarat Yaratan nı eleştiriyorsun doğrusunu sen getir Allahtan daha mı iyi biliyorsun Allah yarattı seni kalkıyon Allaha kafa tutuyorsun Allah sana cehennemi yarattı seni bekliyor cehennem sen ya yahudisin yada hristiyan

    • bilal dedi ki:

      elevation ! Müslümanları birbirlerine düşürmeye mi çalışıyorsun. ? Bilki ne sünni bir müs- lüman,ne de şii bir müslüman senin oyununa gelmez.Meşrebi,mezhebi,ekolu ne olursa
      olsun müslümanım diyen herkes kardeştir.Her şii müslüman sen dediğin gibi değildir.bazı-
      larıyla arkadaşlığım bile olmuş.Senin anlattığın şeklinde hepsi öyle değildir. Velevki Hz.
      Ebu Bekir,Hz.Ömer’e hakaret etseler de,bununla dinden çıkmazlar.Sana göre bir sahabe-
      ye saygısızlık dinden çıkmak mı ? İmanın ve islamın şartları nedir biliyor musun.???
      Bu şartlarda sahabeye saygı şartı var mıdır ki,sahabeyi eleştirmekle veya saygısızlık yap-
      makla kişi dinden çıksın.??? Var mı öyle bir şart ??? Ama sahabeye saygısızlık,tasvip
      edilen bir durum değildir.Bırakın bir sahabeye hakaret,müslüman olmayan birine bile ha-
      karet dinen uygun değildir.Bu bir kul hakkı ihlalıdir.Ama bunlarla hiç kimse dinden çıkmaz,
      Yani müslüman şii kardeşlerimizin bu tutumlarını tasvip etmiyoruz.Ama bu tür şeyler is-
      lam kardeşliğimizi de bozamaz ve bozmamalıdır. İster sünni bir müslüman,ister şii bir
      müslüman olsun sizin gibi islam düşmanlarının oyuna gelmez.Her ikisi de,aynı dine,aynı
      kitaba ve aynı peygambere inanıyor.Bu inanç,bizi kardeş yapmaya yeterlidir.
      =============================================================
      Ebu Hureyre’nin Hz.Muhammed’le geçirdiği süre 3 senedir diyenlerin yani sıra,2 sene
      9 aydır diyenler de vardır.Bundan daha uzun bir süre söyleyen hiç bir kaynak yoktur. Bu mu uzun süre. ??? Peki dört büyük halife bütün zamanlarını ( yani 23 senesini )
      Hz. peygamberle geçirmediler mi ? Bu her dört Halife,Ebu Hureyre gibi,akıllı ve
      bilgili değiller midi.??? Neden hadislerin çoğu bunlar değil de,sadece en fazla 3 sene-
      sini Hz.peygamberle geçiren Ebu Hureyre neredeyse hepsini o rivayet ediyor.???
      Bunun mantığı bir izahı var mı ??? Ebu Hureyre,bu dört halifeden daha mı zeki ve bil-
      gili idi.???
      ================================================================
      Saçma sapan iddianıza göre,”İslam dini,diğer iki İbrahim dini gibi Antropomorfiktir. İddia
      ettiğin saçmalığın cevabı ” İHLAS ” suresinde yeteri kadar verilmiştir. Hz.İbrahim’in dini de
      Antropomorfik bir din değildi. Onun dini de Allah’ın gönderdiği hak din islamdı.Hzi.İbrahim
      putlara tapan bir toplumda dünyaya geliyor.küçük yaşta iken,yaşadığı tolum tabii olarak
      Hz.İbrahim’i de kendileri gibi putperest yapmak istiyorlar. O çocukluk döneminde ve henüz
      peygamber olmadan,Yüce Yaratıcıyı araştırıyor. Küçük iken onun kavmi,Ey ibrahim ! işte
      şu yıldız,şu ay, şu güneş birer tanrılarımızdır,diğerek küçük yaşta olan Hz.İbrahim’i ken-
      dileri gibi inandırmaya çalışırlar. Bu küçük çocuk,gök yüzünde parlayan yıldıza işaret ede-
      rek her halde iddianıza göre benim Tanrım budur.!!! Bu yıldız kayıp olunca küçük İbrahim,
      onlara ben kayıb olanları sevmem,kayb olabiliyorsa,Tanrı olamaz diyor.Ve tartışma diğer
      gecelerde de aynen devam eder ve aynı ifadeyi ay için de,gündüz olunca güneş için de
      kullanıyor.Bu küçük çocuk böylece,onlarla yaptığı bu mücadele yöntemiyle onları düşün-
      meye davet davet ediyor. En sonunda,” Ey kavmim ! Biliniz ki,ne bir yıldız,ne ay,ne de
      güneş Tanrı olamaz. Tanrı ancak bütün bunları,evreni ve bizleri yaratan Yüce Allah’tır
      diye haykırmya bşlıyor.!!! İbrahim,putperest bir kavimin içinde iken,küçüklüğünde Yüce
      Yaratıcıyı bulmaya ve sadece ona inanmaya çalışıyor.Bunun mücadelesini veriyor.!!!

      • elevation dedi ki:

        İbrahim, o örnekleri Yıldız, Güneş, Ay gibi cansız gökcisimleri için yapıyor, insan için değil. Antropomorfik insan biçimli demektir. İbrahim’in ya da onun zürriyetinden gelen yahudi ve arap dinlerinin kendisi cansız nesneleri yadsıyıp, insana benzer hayali bir tanrı uydurmuşturlar. Ellerimle yarattım derken, ayetlerde konuşurken, cezalandırma-ödüllendirme gibi iradi davranışlar sergilerken tanrınız bildiğiniz insan tasvirine uyuyor. :),

        Ebu Hureyre’den rivayet edilen o hadis Sahih Muslimden alınmadır. Yani Buhariden sonra gelen en güvenilir hadis kaynağıdır. İki sene değil, iki gün bile beraber olsa hadis doğrudur. Bu iddianda çöpe gitti.

        Müslümanları ne diye birbirine düşüreyim. 🙂 Zaten asırlardır birbirinizi kesip biçiyorsunuz. Muhammed öldü öleli Ortadoğuda İslam yüzünden ölümler durmuyor. Halifelik kavgaları ile başladı, hizbleşmeler ve mezhep kavgaları ile yüzyıllardır devam ediyor. Halen Irak’ta Sünni Şii çatışması var. Suriye’de Şiiler Beşer esat’ı destekledi, Sünniler ona karşı çıktı vs. Bir sürü saçma sapan inançlar nedeniyle birbirinizi boğazladınız.

        Bana kalırsa Şiilik öyle pekte islami bir mezhep değildir. Nedeni, Halifeliği Muhammedin sülalesinin malı zannetmesinde yatar. Şiilere göre Halifelik Haşimilerden Ali’den başlayıp 12 imam dedikleri onun soyundan gelenler ve sonrasına aittir. Ama Muhammed ölmeden önce Halifeliğin ve İslam devletinin başına gelecek kişinin seçimle belirlenmesi gerektiğini söylemiştir. Seçim sonucu Ebu bekir, Ömer ve Osman sırası ile gelmiş Ali sona kalmıştır. Ali’nin oğullarıda Halifeliği ele geçiren Ümeyyeoğulları yani Emevilerle çatışmış ama yenik düşmüştür. Bu pratik deneyim bile Sünniliğin gerçek İslam mezhebi olduğunu gösteriyor.

  165. ilkeryalta dedi ki:

    Es Selamun Aleykum
    Ateist Arkadaslar Herseferinde Yazilan Yorumlara Gulduklerini Yazmislar..Ne Tesadufki Bende Inanmayan Birinin Bir Kutbu Olacagina Guluyorum..Sonuc Olarak Acarsak Ateizm Bir Inanis Yani Siz Ateist kavramiylada Celisiyorsunuz Ki Bunu Din Gibi Yasayaninizda Var..Bireysel Degil..Topluluk Ve Tarafsiniz Yani Teknik Olarak Bir Seye Inaniyorsunuz…Sizlerin Biyik Alti Gulus Ve Dolayli Yada Acik Hakaretlerinize Bende Guluyorum…Cunki Gercegi Bilip Yasaminiza Uydurmakta Zorlamdiginiz Islam Ve Onun Sahibi Allah C.C Kafanizi Ve Kalbinizi Allak Bullak Etmis..Dogru Zeminde Saglam Adim Attigi Zanneden Kisilersiniz Ama Haliniz Tamda Saklandigini Sanarak Kafasini Kuma Gomen Devekusu Gibi…Birde ISmini Hatirlamadigim Ve Herseferinde Sii likten Dem Vuran Cahil..Bizler Ve Diger Samimi Muslumanlar Sii ligi Reddedriz..Mezhepsel Bir Fanatizm Olarak Degil..Sii ler Ile Sizin Iman Harici Benzerliginiz Var..Nasilki Siz Az Yada Cok Gercegi Bildiginiz Halde Kisisel Yasamsal Sorunlariniz Buhran Ve Onyarginizla Bizden Daha Iyi Varligin Bildiniz Allah C.C Reddediyorsaniz,Sii lErde Mezhepsel Olarak Kibir vE eSKI dUSMANLIKLARININ sONUCU Olarak Peygamber Sav. in En Yakinlari Samimi Dostlari ni Sirf Konum Ve Soy Kibirlerinden Dolayi Reddeiyorlar…O Yuzden Baska Birseyle Saldir Iranda Okunan Ezan Kotu Ise Ulkende Okunan Ezani Dinle,Kulagin Ezanda Ise Vucudun Kiyamda Olsun Bosa Sacma Salak Ornekler Verme..Ezan Asirlardir Okunmakta Sen Ne Zamandir Inandinki Onu Sen Dusunuyorsun Muslumanlarin Dertleriyle Dertlenmeyi Muslumanlara Birak…

    • ateist dedi ki:

      Allaha inanırımda onun varlığını ispatlamaya çalışan cahil bir adamın yazdıgı kitaba inanan sizin kadar aciz biri değilim, muhammedi reddediyoruz Allahı değil! kendi kafasına göre ayetler yazan bir adamı naletliyoruz. oku tlak suresini veya diğerlerini, adet görmemiş eşini boşaması için zaman söleyen ayet talak suresi, kaç yaşında bu kız ?bi erkek kaç kadınla evlenir? muhammede inanıyosan öyle yaşa madem sıkıyosa , karın kabul etcekmi bakalım

  166. Zlkrnyn dedi ki:

    Mesele fikrimce dilemek istemek ;

    Eğer O’nu Arapça olmayan bir Kur’ân olarak oluştursaydık, elbette: “Âyetleri anlaşılır olmalıydı! Arapça konuşan (Rasûl) Arapça olmayan (Kur’ân; ne biçim iş bu)?” derlerdi. . . De ki: “O, iman edenler için hakikate erdirici ve şifadır (sağlıklı düşünce bilgisi)!” İman etmeyenlere gelince, onların kulaklarında bir ağırlık vardır ve O, onlar için anlaşılmaz bir nesnedir! (Bu nedenle sanki) onlar uzak bir mekândan nida olunurlar.(fussilet 44)

  167. mesaj dedi ki:

    Allah vardir , ister tanri diyin ister tanimlanamaz bir yaratici. Ama bu var olus onun veya bir baskasinin umrunda bile degildir..
    Islam diye inanilan din ise ayni ondan önceki hiristiyanlik veya yahudilik gibi bozulmustur.
    Dinlerin hepsi yalan dolan ve hurafe doludur.
    Amac iyi ve dürüst barisci insanlar olmak dogaya ve gelecege yararli bireyler olmaktir.
    Ruhun güzelligi icin ugrasan tüm canlilara selam olsun….

  168. ateist dedi ki:

    zzz

  169. ateist dedi ki:

    ya nasıl bir zihniyet bu muhammedin sözlerine inanıyor, ben Allahın bize yarattıgına inanıyorumda bu 125bin peygambere inanamıyorum dogrusu, nasıl saçma bir dindir, Allah peygamberine bütün kadınları helal kılıyor, madem cennette yaşasın peygamberi bu zevkleri ne saçmalık!!!! ganimetlern beşte biri Allahın ve peygamberinmiş bak bak Allah herşeye sahip napacak ganimeti, zavallı peygamber yazmış kafasına göre ne güzelde kandırmış saf arapları

    • orion dedi ki:

      millet birşeyi yazarken enine boyuna düşünerek yazın……ganimetlerin 5 de biri allahın derken bir devlet olgusu olduğundandır….devlet olmadan toplumda düzen sağlayamaz….

  170. ateist dedi ki:

    bilal diyor ki:
    01/03/2013, 18:50 bilal kardeş kaç tane hanımın var? Allahın emrine göre istediğin kadar evlenebilirsin sonucta, tek amacın cennetin zevklerimi? Ben bizi yaratan biri olduğuna inanırımda, soytarı peygamberlere inanmam, evet Kuran celişkllerle dolu, cahil bi insan tarafından yazılmış, bance git Allaha inan ama bu soytarı peygambere inanma !! 1500 sene geride kalmış zihniyetiniz kölelikten cariyelikten 4-5 eş almaktan bahseden , o günkü arabistan şartlarına göre yazılmış evrensel olmaayn bir kitaba inanma derim!

    • bilal dedi ki:

      Sayın ateist ! 1- ” Allah peygamberine bütün kadınları (yanı sınırsız evliliği ) helal kılıyor ”
      diyen ayeti bana gösterirmisiniz .? Bakınız,bu ifadenize göre,”sınırsız evlilik ona helal kı-
      lınmıştır.” Böyle bir ayet varsa lütfen bana gösterin.!
      ==================================================================
      2- ” GANİMETLERİN BEŞTE BİRİ KİMLERE VERİLİR ? ” ENFAL-41: واعلموا انما غنمتم
      من شئ فان لله خمسه وللرسول ولذي القربي الخ ” Biliniz ki ganimet olarak aldığınız herhangi bir şe-
      yin beşte biri,a) Allah’a,(amme hizmetine.,) b) peygambere, c) ona yakınlığı olanlara,
      d) yetimlere, e) yoksullara, f) yolda kalmışlara (gariplere ) aittir. Ayete göre Ganimetlerin
      sadece beşte biri bu altı yere harcanır. Diğer kalan ganimetlerin tümü ise, halk ve devletin
      bütçesine gider.Bundan devlet ve bütün vatandaşlar yararlanır.Tekrar asıl konumuza ge-
      çelim. 1- Ganimetlerin sadece beşte biri altıya bölünür ve bunlar da ayetin belirttiği altı
      yere harcanır. 2- İslam devletince toplanan zekat,bağış,fitre,sadaka vb.mallar,hem hz.
      peygambere,hem de yakınlarına haramdır.İslama göre,bunlardan bir kuruş dahi,ne hz.
      peygambere,ne de yakınlarına verilebilir.Bunlar,onlara haram idi.Bunlar tamamaen yok-
      sul,düşkün,işsiz,yaşlı,çalışamayan,sakat,malül,özürlü,hasta vb.leri için harcanırdı.( yani
      bunlarla her vatandaşı kapsayan en adil bir SOSYAL GÜVENLİK SİTEMİ olşturuluyor-
      du ) Tabiki,bu durum ancak kur’an hukukunun yörürlükte olduğu zaman gerçekleşebilr.
      Emevilerden bu yana kur’an ve islam hukuku yürülükten kalktığı için,islamın ve kur’an’ın
      öngördüğü bu sosyal güvenlik istemi de uygulanamdı.Kur’an hukuk yürürlükte olsaydı
      bu sistem ta hz peygamber döneminden bize kadar devam ederdi.Ama maalsef,Emeviler
      halkın rızasıyla değil,zorla iktidara geldiklerinde,kur’an ve islam huku yürürlükten kaldırıla-
      rak monarşi rejimine geçildi .Ve islam sadece fertlerin gönül ve vicdanlarında hepsedilme-
      ye mahküm edildi.!!! 3- Zekat vb.leri hz.peygembere ve yakınlığı olanlara haram olduğu
      için,elde edilen ganimetlerin beşte birinin altıya bölündükten sonra, bu altı bölümünün
      altı da biri hz.peygambere ve yakınlarına verilidi.Zekat ve benzerlerinden bir hiç bir alma-
      dıkları için buradan onlara bir şey tahsis edilmiştir.! Ve böylece herkes payını devletin
      gelirinden alırdı.Yine sağlam kaynaklara göre,hz.peygamberin aldığı payını da yoksul
      ve muhtaçlara verirdi . 4- ENFAL-1 ile ENFAL 41.ayetlerin konuları da bibirinden farklıdır.
      ENFAL-1.de Ganimetlerin taksimatı kimler yapar ve bu konuda yetkili kim olduğu sorulur.!
      Cevap ise; Bu taksimatı yapmak Allah ve Resulü’ne aittir.Bu yetki Allah’ın gösterdiği şe-
      kilde Resul ve ondan sonra halkı yöneten makama ait olduğunun hükmü veriliyoır.
      ENFAL-41.de ise,Ganimetlerin beşte birinin nereye taksim edileceğinin hükmü bulunmak-
      tadır ve bu nedenle her iki ayet arasında bir tezatlık söz konusu olamıyor.Çünkü her iki
      ayetin anlattığı hükümler ayrı konulardır. Saygılarımla.

      • bilal dedi ki:

        Sayın ateist ! ”Allah’ın emrine göre istediğin kadar evlenebilirsin ( sınırsız evlilik) diye
        hangi ayette vardır ? Bu sınırsız evliği mübah kılan ayeti de lütfen bana gösteriniz.!!!
        =================================================================
        1-İSLAMDAN ÖNCE SINIRSIZ EVLİLİK her yerde meşru ve geçerlidi.Bu,her yerde
        doğal karşılanırdı. İşte Kur’an’ın NİSA SURESİ inince bazı zaruri durumlar dışında tek
        bir eşlilik esas alınır ve bunun dışında hiç bir evliliğe onay verilmiyor.! ‘- İSLAMDA TEK
        EVLİLİK ESASTIR: Hiç bir surette birden fazla evliliği teşvik etmemiştir. Bazı zaruri
        durumlarda buna sadece ruhsat verilmiştir.
        BİRDEN FAZLA EVLİLİK YAPABİLMENİN ŞARTLARI: a) NİSA SURESİ AYET 3:
        فان خفتم الا تعد لوا فواحدة الخ ” Eğer adil davranmaktan endişelenirseniz sadece bir tane alın.
        (bir tane size helaldır) Bu ayette dikkat etmek gerekir.1-Bir erkek mevcut eşinin rızasını
        almadan ikinceye tevessül ederse,bırakın endişeyi zaten baştan adaletsizlik yapmış olu-
        yor. 2-Mevcut eşin rızasını, onayını almadan,ikinci eşle evlenen kimse, adil davranama-
        yacağı kesindir. Çünkü ilk eş karşı çıkarak sürekli aile içinde kavga,geçimsizlik ve hu-
        zursuzluğa neden olacaktır. Böyle bir durumda erkeğin adil davranması da mümkün olamayacaktır. Böyle bir durumda erkeğin adil ve eşit davranması söz konusu bile
        olamaz. Yani adil davranmamak kesin değilse de,bir endişe veya ihtimal bile varsa bu
        ikinci evlilik yolu tamamen kapatılıyor.فان خفتم الا تعدلوا فواحدة الخ ”Bu ayet,bu durmda evliliği kesin olarak yasaklıyor.Yani ilk eşin rızası alınmadan,adalet gerçekleşemeyeceği için,
        ikinci bir evlilik helal değildir.Bu şart gerçekleşmeden ikinci evlilik yoktur. Şunu diyebi-
        lirsiniz,ikinci evlilik yapanlar bu şartları yerine getiriyorlar mı? Kahir çoğunluğu için hayır
        diyebiliriz.Öyleyse böyle bir durumda kur’an,ikinci evliliğe onay vermediği için,bu ikinci
        evlilik kur’an’ın hükmüne aykırıdır.Şunu da bilmememiz gerekir ki,şu an hiç bir ülkede
        kur’an hukuku yürürlükte dğildir.KUR’AN HUKUKU’nun yürürlükte olduğu bir toplumda
        bu şartların tümü gerçekleşmeden ikinci bir evliliğe asla müsaade edilmez. Buna kur’an hukuku engel olacaktır.
        b) İKİNCİ ŞART:Mevcut eşin kronik bir hastalığı olup,sakat veya malül gibi bir özürü ne-
        deniyle eşine karşı kadınlık görevini yapamayacak durumda ise,ikinci evlilğe ruhsat ve-
        rilebilir.Bu şart yerinde değilse,bunada ruhsat yoktur.Yani kur’an,birden fazla evliliği bu
        şartlara bağlamıştır.Bu şartlar gerçekleşmezse,ruhsat ve onay da yoktur.Yani şu an ya-
        pılan ikinci evliliğin tümü nerdeyse kur’an’ın hükmüne aykırıdır.Kur’an hukuku yürürlük-
        te olsaydı bu durumun istismarı önlenecekti. b) şıkına göre ruhsatı verilen evlilik tama-
        men bir sorunun çözümüne yöneliktir.Kur’an var olan bu sorunu çözmek için,ikinci evli-
        liğe ruhsat veriyor.Bir ÖRNEK vereyim :2000 yılında Adana’dan özel arabasıyla evli iki
        eş avukat Ankara’ya giderken yolda kaza yapıyorlar.Kazada erkek hafif yaralanıyor,eşi
        ise ağır yaralanır ve belden aşağı tamamen felç bir durumda tekerlekli sandalyaya mah-
        küm oluyor.Artık bu kazayı geçiren hanım,ölünceye kadar eşine karşı kadınlık görevini
        yapamaz.Erkek eşi de genç yaşta olup,mutlaka evlenmek istiyor.Bu durumda ne yapa-
        cak ? Ölünceye kadar böyle mi kalsın ? O da bir beşerdir,buna çözüm getirilmezse,gö-
        zü dışarda ve gayri meşru ilişkilerde olabilir,Allah muhafaza eşini aldatabilir.!!! Çünkü ikinci evlilk yapabilmesi için ilk eşini boşaması lazım,yoksa evlenemez.Bunun gibi ni-
        celeri vardır.sadece bir kişiden örnek getirdim. İşte kur’an,buna makul bir çözüm geti-
        riyor.İsrarla evlenmek isteyen böyle bir erkeğe,” ilk eşini boşama,onu kimsesiz bırakma,
        onun gönlünü alarak ona hizmet edebilecek uygun biriyle evlen,ama birincisini boşayıp
        kimsesiz bırakma” diyor.!!! EVET KUR’AN,BÜTÜN SORUNLARA ADİL VE EVREN-
        SEL ÇÜZÜMLER GETİRMEKTEDİR:
        ==============================================================
        1- KUR’AN’ın hiç bir ayetinde çelişki ve tutarsızlık yoktur.Çelişki gibi görünen ya meal,
        ya da yorum hatasıdır.Bu her ikisi de kur’an değildir.Bunlar insan ürünüdür.Kur’an’ın
        orjinal dilini bildiğim için,meal ve yorumlarda bu yalnışları görebiliyorum.Tabiiki sizler,
        kur’an’ın orjinal metnini anlamdığınız için,bu tür yalnış meal ve yorumların farkında
        olmazsınız.Söz konusu yalnış meal ve yorum ne diyorsa,ona bağlı kalıyorsunuz.
        İşte kur’an ayetlerine yalnış meal ve yorum yapıldığı zaman maalsef sorun ve çeliş-
        kilerle karşılaşıyoruz. ÖZETLE,KUR’AN’DA TEK BİR ÇELİŞKİ YOKTUR.VAR GİBİ
        GÖRÜLEN ÇELİŞKİLERİN TÜMÜ YALNIŞ MEAL VE YORUMLARDAN KAYNAK-
        LANIYOR:
        ==============================================================
        2-İslamdan önce var olan KÖLELİĞİ kaldırmak için,uygun bir zemin oluştuktan Sonra kur’an bunu tamamen yasaklıyor.Yasaklamadan önce elbette kur’an mevcut durum-
        dan söz edecektir.Bu gayet doğaldır.Bunu meşrulaştırmak için değil,var olan sorunla-
        rı dile getirmek için bunlardan söz ediyor. Yasaklanma zemini oluşturmadan önce de,
        kur’an mevcut olan kölelerin azad edilmesini teşvik ediyor ve hatta bazı günahların affedilmesi için,bir köleyi azad etmeyi zorunlu hale getiriyor,buna uygun zemini oluş-
        turduktan sonra da kur’an tamamen köleliği yasaklıyor. Bunu 1400 sene önce gerçek-
        leştiriyor.Fakat BM.Bunu,bütün dünyada kur’an’dan 1400 sene sonra ( yani 1926 da)
        yasaklayabiliyor.Soruyorum size,bu konuda 1400 sene önce bu devrimi yapan kur’an
        mı takdir edilmeli ? Yoksa,ancak 1926 da,buna adım atabilen BM.mi ? ELBETTE BU
        KONUDA İLK ADIMI ATAN KUR’AN ÇOK TAKDİR EDİLMİLİDİR: Saygıyla.

  171. insanlarozgürdür dedi ki:

    şu ayetlerin tam yorumunu yazarmısın bilal kardeş ?? hud-2 , zariyat-51, şura-10, tevbe -30

    • bilal dedi ki:

      1- Elçileri gönderen Yüce Allah’tır. 2- Elçilere göndermek üzere Vahiy metnini hazırlayan
      da yine Yüce Allah’tır.3- Allah katında hazırlanan metnin ve mesajının aynısını duyurmak, okumak ve tebliğini yapmak üzere de elçiye gönderilir. Elçi de aldiğı metnin aynısını Allah
      adına okuyor,duyuruyor ve tebliğini yapıyor. Elçi,(yani sözcü ) kendisine gelen metni okur-
      ken sanki metin ona aitmiş gibi algılanıyor.Halbuki,durum hiç de öyle değildir.Çünkü elin-
      deki metni o hazırlamıyor.Metni o şekilde hazırlayıp gönderen Allah’tır. Elçi de,onun söz-
      cülüğünü yaparak gelen metnin aynısını okuyor. a) HUD-2:…..انني لكم منه نذ ير وبشير ”….Ben,
      sizi müjdelemek ve uyarmak için onun tarafından gönderilmiş bulunuyorum..” b)-ZARİYAT-
      51:ولا تجعلوا مع الله الها اخر اني لكم منه نوير مبين ” Sakın Allah’ın yanı sıra başka ilah edinmeyin.Şüp-
      hesiz ben O’nun tarafından,sizi uyarmak için gönderilen aydınlatıcı bir elçiyim.” c) ŞÜRA-
      10: وماختلفتم من شئ فحكمه الي الله الخ ” Hangi hususta ihtilaf ederseniz bilin ki onun hükmü Allah’a
      aittir.İşte O Allah benim Rabbimdir.Ben de yalnız O’na dayanır ve güvenir, O’na yönelip
      gönül veririm. ” d) TEVBE-30: ……” قاتلهم الله اني يؤفكون ” Hay Allah kınanası ! Nasıl da hak-
      tan batıla döndürülüyorlar.? ” EVET,kur’an’ın tümü ve bunlara benzer ayetlerin bütün
      metinleri Allah katında bu şekilde hazırlandıktan sonra,metnin aynısını okumak,söylemek,
      duyurmak ve tebliğ etmek üzere elçiye gönderilir.Elçinin görevi de kendisine gelen mesa-
      jın aynı metnini Allah adına okumak,söylemek,duyurmak ve tebliğ etmektir.Elçinin görevi
      bunlar olduğu için,kendisine gelen her metnin başında,” haydi oku,söyle,duyur ve tebliğet”
      diye benzeri emirlerin verilmesine gerek yoktur.Çünkü zaten bunun için elçi olmuştur.
      Her metnin başında,kendisinie görevini hatırlatmanın hiç bir anlamı yoktur.!!! Yani yukarı-
      ki metinler Allah’a ait,ama bize okuyan onun elçisi ve sözcüsüdür. Elçi veya sözcü,kendi-
      si hakkında Allah tarafında ” hazırlanan metni ” okurken sanki kendisine aitmiş gibi algıla-
      nıyor.Halbuki öyle değildir. Elçi,kendisine gelen ”İlahı mesajın metnini ” okumadan önce
      zaten halka şöyle diyor,Yüce Allah’ın gönderdmiş olduğu mesajı okyuyorum siz de dinle-
      yin.! Ondan sonra kendisine gelen ”mesajın metnini eline alıp aynısını okuyor,söylüyor
      ve duyurusunu yapıyor.!!! Bunu Şöyle bir örnekle noktalıyalım.! Bir padişah,kendi halkıyla bir konuyu istişare etmek ve onlarla paylaşmak üzere şöyle bir metini hazırlayaıp tellelın
      eline veriyor. Padişahın hazırladığı duyurunun metni şöyledir. ” Ey halkım ! Önemli bir
      konuyu sizinle görüşmek ve paylaşmak üzere yarın hepinizi sarayıma bekliyorum ” şeklin-
      de olsun.Hazırlanan bu metin tellal eline verilip sokak sokak dulaşarak,padişahın ilanıdır.!
      ” Ey halkım ! Önemli bir konuyu sizinle.görüşmek ve paylaşmak üzere yarın sizi sarayıma
      bekliyorum ! ” şeklindeki bu metin kime aittir.? Tellal,bunu okuduğu için, görünürde bu
      metin kendisine aitmiş gibi algılanıyor.! Halbuki,bu ”İlan metni ” ona ait değildir. Bilakis,
      metnin tümü padişaha aittir. İŞTE KUR’AN’DAKİ AYETLERİN TÜMÜ DE,ALLAH TARA-
      FINDAN HAZIRLANIYOR,METNİN AYNISINI OKUMAK,DUYURMAK VE TEBLİĞ ETMEK
      ÜZERE ELÇİYE GÖNDERİLİYOR. TABİR CAİZ İSE ELÇİ DE,TELLAL GİBİ,” EY İNSAN-
      LAR !!! DİNLEYİN,BEN ALLAH’IN MESAJINI SİZE OKUYORUM !!! ÖZETLE,KUR’AN DA-
      Kİ ELÇİ HAKKINDAKİ METİNLER DE ALLAH KATINDA HAZIRLANMIŞTIR.ELÇİ DE,GE-
      REK DİĞER KONULARDA OLSUN,GEREKSE KENDİSİ HAKKINDA OLSUN ALDIĞI ME-
      SAJI AYNEN OKUYOR:YANİ MESAJ ONA AİT DEĞİLDİR,ALLAH’A AİTTİR: Saygılarımla:

  172. Herkes G.tünden Bir Şey Sallamış.
    Kuranı Hz. Muhammed yazmamış! 2.Kuşak Hafızlar ve evvelden Putperest olan Halife Osman Yazmış.
    Kuranın içindeki Bütün Bu çelişkiler de bu sebepten.
    Kuran yalan söylemez! Peki onu yazanlar? veya tefsir edenler?

  173. orcun kartal dedi ki:

    Şu çelişki diye yazdıklarının hepsinin nasıl mucizeler olduğunu anlasaydın emin ol tepkin tam tersi olacaktı sen hala hayattasın ve son nefesine kadar bu şansı sürdürecek olan birisin bu yüzden yorumu bana düşmez ancak bilmen gereken ayet(mucize) demektir bu kuranı apaçık yazdık demek bile bunca kavram kargaşasından sonra ne anlama geliyor diye düşünülmesi gerektiğini görmemene hayret ediyorum. Ne sanıyordun herkesin net bir şekilde matematik dersindeki formül gibi algıllayacağı bir kitapmı olacaktı o zaman nasıl inanç meselesi olurdu? tabiki bir kısım senin gibi yaklaşacak bir kısımda inananlar olarak yaklaşacak sen çelişki deyip saçmalık diyeceksin ben bu ne anlatımdır diyeceğim mükemmel diyeceğim ki inanç ortaya çıkacak..

    ben sadece aklıma gelen bir iki örneği yazıp buradan gideceğim belki yaklaşım şeklini ön yargılarını kırarak bir daha denersin. örneğin diriliş gününde allah bizleri çekirge sürüsüne benzetir.çekirgelerin lavralarından çıkış sürecini bi incelemeni öneririm bizim ölüp dirilmemizden tek fark bulabilecekmisin merak ediyorum, Atesitlerin çok eleştirdiği kuranda bir anlatım şekli vardır gönül gözüyle görmek, düşünmek diye ateistlerde buna karşılık der ki muhammed düşüncenin kalpte oluştuğunu sanıyormuş bedevi işte falan, peki bilimin kalpte nöronların bulunduğunu ispatladığını bilir misin? nöron nedir peki düşünce etkisi nedir nöronların bi araştırmanı öneririm. bak bu kuran kesinlikle hatasız bir kitap bu ön kabulle yaklaşmadıkça hiçbirşeyi göremeyeceksin herşeyi bedevi yazmış gibi sığ yorumlayacaksın yine basit bir örnek ankebut suresinin tamamı, 1400 yıl önce öyle bir örneği bir çöl bedevisi nasıl versin hiç düşünmüyormusun? evlerin en güvensizi neden örümceğin evi hiç düşünmüyormusun? karadul örümceğini bilir misin? daha binlercesi var arılardan tutta, bugünkü evrim inancına sahiplere atıfta bulunarak bizde onlara maymunlar olun dedik ayetine kadar.görmüyor musun her ayet nasıl bakarsan öyle görebileceğin şekilde dizayn edilmiş cımbızlayarak çok komik duruma düşüyorsun benim gibilerin gözünde. bu kitaba ne kadar sığ yaklaşırsan o kadar altında ezilirsin.

    • orion dedi ki:

      zaten insan soyu düşünen bir maymun türü değilmi…ssadece diğer türlerden daha zeki..nöron möron birşeyler diyorsun…anlamayız doktor değiliz…adem ile havvanın zırt edene yaratıldığını veya gökten zembille indiğini düşünenler kutsal kitaplara dayanarak bu fikri savunuyor..madem bu kadar belgesel izliyorsun insanın evrim sürecinden geçtiğinide gayet iyi görüp algılaman lazım….kuranda insalara o nehre gidip cumartesi pazar avlanmayın dedik der ..ama onlar emre itahat etmediler mecazi anlamda bizde onlara aşağılık maymunlar olun dedik diyor ama mecazi anlam..çünkü bir topluluk diğer bir toplulğu ikaz ediyor…nehirde balık biterse hepsi aç kalacak yoksa allahın nehirdeki balıklara ihtiyacı yok…..kutsal kitaplara göre adem havva 7500 ile 8500 sene evvel yaratıldı ama insanlık tarihi daha eski….insanlık kendi tecrübelerinden yola çıkarak geleceğe ışık tutar reankarnasyon yokturda diyemeyiz….bir kurba düşünkü kendini dondurup bir kış ölü yaşayıp yazın havaların ısınmasıyla kendi normal yaşantısına devam ediyor…..bilime ışık tutacağınız yerde halen tabulara boyun eğme derdindesiniz…cennette cehennemde burda sen canını sıkma cennette cehennemde bizim var ettiğimiz şeyler..öbür dünya diye birşey yok bence olan dünya bu ..hayali dünyalar yok ..madde alemi bu alem ve herşey her bilgi gözümüzün önünde ….belki birgün gelecek insan oğlu yaşanabilir başka gezegenler keşfedip yerleşecek….insan yeniden bedenleniyor olabilir…can güneşin bize bahşettiği enerjidir…saman yolu galaksisi diyelimki bir kara deliğe kapıldı ve bozuldu un ufak oldu gaz katmalarına geri döndü ama bu evrenin yok olacağı anlamına gelmiyor…..bilemeyiz evren nasıl birşey….bence fazla kafa yormayın ömür kısa hayatın tadını çıkarmaya bakın…eğer el ilahtan bir kitap gelmiş olsaydı onu değiştirmeye kimsenin gücü yetmezdi..

  174. serkan dedi ki:

    Kur’anı hepimiz az-çok okumuşuzdur.Bu ilahi mesajı almak ve anlamak tamamiyle kişinin gösterdiği performans ile ilişkilidir.Temiz bir kalp ve Kur’anın herbir ayetini tam anlamıyla algılamak ve onu içselleştirme GAYRETİMİZ bizi bu hedefe ulaştıracaktır.Ancak burada çok hassas bir denge de bulunmaktadır.Kur’anı okurken çoğu zaman bize çelişkili gibi görünen ayetleri kendi dönemimize,kabullerimize ve algılarımıza göre değerlendirme hatasına düşeriz yani anakronizm yaparız.Kur’an ilahi ve evrensel bir dille tüm insanlığa seslendiği için her devirdeki insanlar ancak kendi algı kapasiteleri ölçüsünde mesajı alabilir.Bu mesajı en iyi alan ve içselleştirenler ancak ve ancak Elçilerdir.Balı hiç tatmayan bir insana balı anlatmak ne kadar zor ise ilahi mesajı tüm insanlığa anlatmak ve iletmekte Elçiler için o derecede zor ve imkansızdır.”O’nu okurken dilini acele edip oynatma O’nu okumak ve anlatmak bizim işimizdir der Allah.” bu ayet bile tebliğ işinin ancak Allah tarafından yapılabileceğinin en büyük kanıtıdır.
    Kur’anın aslında bir çok adı vardır,Kerim,Mesaj,Furkan,Zikir bunlardan başlıcalarıdır.Zikir üzerinde durulması gereken bir konu zira Zikr ”hatırlatmak” demektir.Allah insanı öyle bir donanımla yaratmıştır ki Akıl-Fıtrat ve Vicdan koordinatları ile insanın doğruyu,iyiyi ve güzeli kendi İÇSESİ diye tanımlayabileceğimiz bir mekanizma ile yolunu sapmadan HAKİKATE ulaşabilmesi pekala mümkün.İşte bu donanımda olan bir insanın kişisel zaafları ve ortam şartları ile yolun denge noktasından sapanlar için bir hatırlatma,uyarı ve klavuz amacıyla Rahmet sahibi Allah tarafından Kur’an gönderilmiştir.
    İtiraf etmeliyim ki bundan bir süre önce Kur’anı anlama konusunda sabah-akşam(herzaman) düşünerek çelişki gibi görünen ayetleri içimde çok büyütüp bir o yana bir bu yana çok savruldum.Ateist,agnostik,Deist gibi çok değişik yelpazede olan insanların Kur’an eleştirileri ilk başta bana çok mantıklı ve akılcı gelmişti.Günümüz değer yargıları ile çelişikmiş gibi görünen ayetleri cımbızla alınıp ”bakın işte Kur’an bir beşer sözüdür” diyerek sözüm ona pire için yorgan yakarak yapılan bir yaklaşım tarzı benide çok cezbetmişti.Şeytan bana bu yolu süslü göstermişti.Kafamda dolaşan acabalar beni işin içinden çıkılmaz bir hale getirmişti.Hayatta hiçbirşeyin tesadüflerle izah edilemeyeceğine inandığımdan temiz bir kalp ile ve acziyet duygusu ile Allah’a hep dua ettim.Allah’ım seni daha iyi anlama ve algılama konusunda bana yardım et diye..Bir zaman sonra kendi kendime konuşur oldum.Konuştuğum kişinin kendi içsesim olduğunu ve bana her zaman hakikati söylediğini idrak ettiğimde tövbe edip tekrar Allah’a O’nun ipine daha da sıkıca bağlanarak yöneldim.
    Size de tavsiyem Kur’anı anlayarak ve sorgulayarak mutlaka okuyun ama bu yolun çok meşakkatli ve tehlikeli bir yol olduğunu hiçbir zaman aklınızdan çıkarmayın.Bu yola çıkarken azığınız;merakınız,egonuz ve kibiriniz değil Akıl-Fıtrat ve Vicdanız olsun.O size mutlak suretle Hakikati söyler.
    Kapasiteden bahsetmişken,Kur’anı matematiksel bir mucize olarak görenler olabilir,mazluma kimlik sorulmaz diyerek ezilmiş,horlanmışlar ve yetimlerin hakkı için bir manifesto olarak görenler olabilir bunları artık kategorilendirip hangisi daha doğru söylüyoru düşünmüyorum.Daha önce belirttiğim gibi sen o hakikatten İÇSES(akıl-fıtrat-vicdan) ile çelişmeden ne anlıyorsan o dur zaten.
    Rum suresi 30.ayette:”O halde sen yüzünü, bir hanîf olarak dine, Allah’ın insanları üzerinde yarattığı fıtrata çevir. Allah’ın yaratışında değiştirme olamaz. Doğru ve eskimez din işte budur. Fakat insanların çokları bilmiyorlar…ve yine aynı surenin 32. ayeti:Onlardan ki, dinlerini parçalayıp hizipler/fırkalar haline geldiler. Her hizip kendi elindekiyle sevinip övünür…Şu iki ayet arasındaki muhteşem kurguyu algılayabiliyormusunuz..19 cular,antikapitalist müsümanlar,nurcular,şucular,bucular..Her fırka kendi yanındaki ile böbürlenip dinlerini ayrıştırmıyorlar mı? Yakın zamanda bir nurcu arkadaş ile yaptığım tartışmada -bırak kardeşim şu Saidi,Fettullahı,Risaleyi gel Kur’an tek kaynak kitabımız olsun beraber ortak bir payda da buluşalım dedim.O öyle kolay değil teşkilatlanmak lazım,Kur’anı anlamak için böyle zatlara ihtiyaç vardır diyerek kaçamak cevaplar vererek geçiştirmeye çalıştı.İnşallah böyle şeytani tuzaklara düşmeden ve benim çektiğim acı tecrübeleri yaşamadan Hakk gerçeğe ulaşıp Allah’a yönelirsiniz,sevgiyle kalın,Selamlar.

    • kadir dedi ki:

      ağzına ve yüreğine allah sağlık versin sayın serkan. akıl ve vicdan bir araya gelmediği sürece toplumlar sürekli bocalamaya devam ederler.. şu yaşadığınız zamanda bizim başımızda bize doğruyu gösterecek ve öğretecek bir peygamber yok fakat kuranı kerim var. insanlar keşke kuranı kerime sarılsalar. birilerinin peşinden gidipte birbirleriyle ayrılığa ve fırkalara düşmeseler. tek hüküm tek doğru yol kuranı kerimdir… kuranda tarikatçılığa ayrımcılığa bölücülüğe kesinlikle yer yoktur. sait nursi yaşadığı dönemde iyi bir müslüman olabilir veya olmayabilir. iyi bir müslüman olsa bile kuranı kerimin sözünü bir insanın sözüne her zaman tercih ederim. çünkü yüce rabbimin yanılmaz ama insan yanılabilir hata yapabilir… keşke insanlar bunu anlayabilse.

  175. serkan dedi ki:

    Kur’anın indiği dönemde neden kölelik kaldırılmadı diye soran sorgulayan insanlara şunu sormak lazım,Şu içinde yaşadığımız acımasız Kapitalist düzende hangimiz köle değiliz..Bankaların,büyük sermaye sahiplerinin ve hatta devletin kölesi değiliz de neyiz!! Hadi gücünüz yetiyorsa bu kapitalist sistemi durdurun ondan sonra köleliği eleştirin..

    • exhorder dedi ki:

      Allah’ın gücü ile insanın gücünü bir mi tutuyorsun? 🙂 İslam Allah’tan yani gücü herşeye yetenden geldiğini iddia ediyor. Biz ise sosyalistler olarak beşeri yöntemlerle kapitalizme saldırıyoruz. Bizim başarısızlığımız insan doğasından kaynaklanır. Ya islamın başarısızlığı?

      • bilal dedi ki:

        ” İslamın başarısızlığı söz kunusu değildir. Başarısız olan,ilahi mesajın gereğini yerine
        getirmeyen,müslüman olduğu halde,Yüce Allah’ın gönderdiği ilahi prensipleri kendilerine
        hayat düsturu edinmeyen müslümanlardır.İslam,kudreti sonsuz olan yüce Allah tarafından
        insanlığın huzur ve mutluluğu için gönderilmiş ilahi hukuk ilkeleridir.Bunları yüce Allah değil
        ,insanlar uygulayacaklardır.İnsanlar bu ilahi mesaj ve ilkeleri hayatlarına uyguladıkları za- man huzur ve mutluluğu yakalama hususunda başarılı olurlar.Yüce Allah insanlığın huzur ve mutluluk kaynağı olan ilahi mesajları gönderir.İnsanlar da,Yüce Allah’ın emrine uyarak,
        kendi huzur ve mutluluğu için bu ilahi mesajın ilkelerini uygulamakla mükellef olurlar.
        .İşte müslümanların başarısı buna bağlıdır.Yüce Allah insanı,kumandası elinde olmayan bir robot gibi yaratmamış.Ona akıl ve düşünme melekesini vererek,özgür iradesiyle hare- ket edebilen üstün bir varlık olarak yaratmıştır.Bu meziyetlerle birlikte Yüce Allah,onun
        huzur ve mutluluk yolunu gösteren ilahi mesajlar da göndermiştir. İşte bu ilahi mesaja
        inanan,onu kendine düstur edinen ve hakkıyla hayatını ona uyarlayan insanlar huzurlu
        ve başarılı olurlar.Yüce Allah,insanların özgür iradesine müdahale etmez.Onlardan sa-
        dece ilahi mesaja uygun yaşamalarını ister.Müslümanların başarısızlığın sebebi ise,bu
        ilahi mesaja uygun olmayan yaşam tarzlarıdır. Bugün müslümanlar Yüce Allah’ın gönder-
        diği hak dine göre yaşamıyorlar.İşte başarısızlığın sebebi budur. Bir hukuk sistemi ne ka-
        dar güzel,doğru ve adil olsa da,eğer hakkıyla uygulanmıyorsa,kendisinden bekleneni vere-
        mez.İşte islam da böyle.!!! Maalsef,biz müslümanlar olarak da yüce Allah’ın gönderdiği ilahi mesaj ve yöntemlerle mücadele vermiyoruz.Biz de mücadelemizi yine beşeri yöntem-
        lerle yapıyoruz.Yani gücümüzü Allah’ın mesajdan almıyoruz.Bu nedenle bizim de başarı-
        sılığımız Yüce Allah’ın gücünden değil,bizim doğamızdan kaynaklanıyor.İnsanlığın huzur
        ve mutluluğu için gerekli olan islamın kaide,kural ve yöntemleri ne kadar güzel ve doğru
        olursa olsun,hakkıyla uygulanmadıkça kendisinden beklenen huzur,mutluluk ve hayat
        mücadelesindeki başarıyı elde etmek mümkün olmayacaktır.Mücadelemiz,Allah’ın me-
        sajına,gönderdiği kural ve yöntemlere uygun olduğu zaman başarı ve ilahi yardım tecelli eder.Hayat mücadelemiz ilahi mesaj ve yönteme uygun mu ??? Hayır,Öyleyse başarı-
        sızlık bizden kaynaklanmaktadır.İlahi güçten değil. Biz,Yüca Allah’ın buyruklarına uygun
        hareket ederek,hayat mücadelemizi verirsek,yüce Allah da bize yardım eder ve bizi başa-
        rılı yapar.İlahi direktiflere uymuyorsak,bize ilahi yardım neden tecelli etsin.? Yüce Allah’ın
        yardım va’di onun direktiflerine ve ilahi mesaja uyanlaradır.Buna uymayan müslümanlara
        böyle bir va’di yoktur.!!! Müslümanlar yüce Allah’ın direktiflerine uygun hareket etmiyorlar
        ki yardım ve başarıyı hak etsinler. ÖZETLE,bizim başarısızlığımız da bizim doğamızdan kaylanır.!!! Dünyanın evrensel huzur ve barışı için ilahi mesajın özüne dönmek gerekir.!!!
        ===========================================================
        Sayın Serkan bey ! Doğru ve çok güzel bir paylaşım yapmışsınız,Yüce Allah sizden razı
        olsun.!!! Selamlar.

      • exhorder dedi ki:

        Kölelik Muhammed devrinde de kalkmamıştır. Yani İslam şeriatı köleliği meşru görür. Muhammed’in bile köleleri ve cariyeleri vardı. Tanrıdan gelen bir şey köleliği kaldırma gücüne sahip olmalıydı.

  176. kadir dedi ki:

    işte yüce allah kuranda bir ayette “biz insanlara zulmetmeyiz, insanlar ancak kendi kendilerine zulmeder.” ifadesinin tefsirini sayın bilal yukarıda çok güzel bir şekilde yapmıştır. bu ilahi mesajı anlamayanlar “insan hiç kendi kendine zulmedermi, insan bu kadar salak mı?” diye düşünüyorlar. bu söze çokça şahit olan biri olarak sayın bilalin yazısınız iyi anlayarak okumalarını tavsiye ederim…

  177. serkan dedi ki:

    İçimden geldiği gibi yazdım,Allah hepimizden razı olsun,selamlar.

  178. bilal dedi ki:

    Exhorder, a) İslam şeriati,köleliği meşru görmez.İslam 1400 sene önce köle edinmeyi yasaklaya-
    rak tüm yollarını da kapatmıştır.Kölelik savaşlar,çatışmalar,insanları kaçırma,güçlülerin zayıfları
    esaret altına alma gibi yöntemlerle adeta meşru ve yaygın bir hale gelmişti.Meşru hale gelmiş ve
    kökleşmiş olan böyle bir geleneği sadece yasaklarla kaldıramazsın.Mekke fethine kadar da(630)
    İslam,Medine’nin dışına çıkmamış ve hiç bir yere de egemen değildi.630 tarihinden sonra Mekke
    fethi gerçekleşiyor ve bundan 2 sene sonra da (632.) Hz.Muhammed vefat ediyor.Bu ana kadar
    da müslümanlar ölüm ve kalım mücadelesini veriyorlar.Böyle bir durumda mevcut olan köleliği
    bilfiil ortadan kaldırmak asla mümkün değildi. İşte bu nedenle önce islam,köleler lehine hukuki
    düzenlemeler getirerek onları insanı ve hukuki açıdan hürlerle eşit statüye getiriyor.Bu süreçte
    islam sürekli kölelerin azad edilmesini teşvik ederek,bazı cazai müeyyidelerle de köleliği ortadan kaldırmaya çalışıyor.Tamamen kökünü kazımak için de uygun zaman ve zemin oluşturuyor.
    Mekke fethi gerçekleşmeden ve henüz islamiyet Medine’ye bile egemen olmadan Muhammed suresinin inmesiyle köle edinilmesi kesin bir dille yasaklanır.Zaten o dönemde sadeece esaretle
    insanlar köle oluyordu.Galip ve güçlü olanlar,maglup olanların esirlerini köle edinirlerdi.İşte böyle bir dönemde.Muhammed suresi 4.ayetin inmesiyle esirlerin mutlaka serbest bırakılmalarına,asla
    köle edinilmemelerine dair kesin hüküm veriliyor.” فاما منا بعد واما فداء الخ …” …Savaş bitince onları
    ( tutsakları) İster lütuf olarak karşılıksız,ister fidye alarak,( esir mübadelesi vb.durumlar) mutlaka
    serbest bırakın.! ” Yani durum ne olursa olsun,onları serbest bırakarak,köle edinmeyin ”vurgusu
    .yapılıyor. 2-İslam sadece Medine ve Mekke’ye egemen olduktan kısa bir süre sonra 632.de Hz.
    peygamber de vefat ediyor. 632.den 661 yılına kadar hulafai raşidin dönemi başlıyor.Yani halkın
    desteğini alan,meşru bir şekilde halifeliğe seçilen,islam hukukunu uygulamaya çalışan,4 halife dönemi başlıyor.(30 küsür sene.) b) Ne hz.peygamberin elinde bir köle vaya cariye vardı,ne de
    bu hulafai raşidinin ellerinde !!! Hz.peygambere köle veya cariye olarak gelen herkesi hürriyetine
    kavuşturarak,elinde tek bir köle veya cariye kalmıyordu.!!! Bu her dört hulafai raşidinin ellerinde
    de tek bir köle veya cariye yoktu.Başkalarda kölelerin varlığı devam etmişse,bundan islam so-
    rumlu değildir.Çünkü islam hukuku kısa bir dönem yürürlükte kalmıştır.! 661.Yılından ( hz.Ali’nin.
    şehadetinden) sonra EMEVİ HANEDANLARI,zorla,gayri meşru bir şekilde yönetimi ellerine ge-
    çirirler.İşte bundan sonra islam hukuku değil,gayri islamı bir yönetim biçimi olan monarşi yöne-
    timi egemen oluyor.Ve bu yönetim bugünümüze kadar da devam ediyor.Bu dönemlerden de
    islam sorumlu değildir.Çünkü yürürlükte olan yönetimler gayri islamı olan monarşi rejimleridir.!!!
    ÖZETLE,1-İslam, köleliği asla tasvip etmez ve meşru görmez.Bilakis bunu şiddetle redder.!!!
    İslama göre,insan ancak evreni yaratan yüce Allah’ın kulu olabilir.Hiç bir kimseye kul / köle ola-
    maz.2-Ne Hz.peygamberin,ne de islam hukukunu uygulayan dört hulafai raşidinin ellerinde
    köle veya cariye vardı.!!! 3- İslam,önce yaygın bir şekilde mevcut olan kölelerin lehine insanı ve
    hukuki düzenlemeler yaparak onları hür olanlarla eşit statüye getiriyor.Teşvik ve bazı cezai mü-
    eyyidelerle de onları hüriyetlerine kavuşturuyor. 4-İslam,henüz kaldırılması mümkün olmayan kölelerin lehine insanı ve hukuki düzenlemeler getirirken,bunu meşrulaştırıyor diye iddia etmek
    çok yanlış ve saçma bir iddiadir.Zira,henüz köleliği kaldıramadığı dönemde de en az onları insa-
    nı ve hukuki açısından hürlerle eşit hale getiriyor. 5- Uygun zaman ve zemin oluştuktan sonra
    da kesin bir diile insanları köle edinmeyi yasaklıyor.(1400 sene önce ) 6-BM.ise,bunu ancak
    1926.tarihinde dünyada yasaklayabiliyor.!!! Evet,1400 sene önce islam,köleliğe neden olan
    bütün yollarını kapatıyor.!!! 7- ” Tanrı’dan gelen bir şeyin ” (mesajın ) gereği yerine getirilirse yeryüzünde kölelik vb.gayri insanı bütün kötülükler ortadan kalkar.Emevilerden başlayarak bu- günümüze kdara hangi yerde ilhi mesaj hakkıyla uygulanabildi ki,söz konusu dönemlerde kölelik vb.durumlar yok olsun.??? Peki, bu konuyu aynı sitede defalarca gündeme getirilmesinin ne anlamı var.???????? Merak ediyorsan,daha önce konu ile ilgili yazılanlara bakabilirsin.!!!

    • exhorder dedi ki:

      Yahu bende onu diyorum işte. BM yıllar sonra kaldırdıysa köleliği, köleliği meydana getiren ekonomik temelin kalkması nedeniyledir. Yani doğal, maddesel bir temeli vardır. Peki ya İslam Allah’tan geldiyse neden kaldıramamış köleliği?

      “Hz.peygambere köle veya cariye olarak gelen herkesi hürriyetine
      kavuşturarak,elinde tek bir köle veya cariye kalmıyordu.!!! Bu her dört hulafai raşidinin ellerinde
      de tek bir köle veya cariye yoktu
      Hz.peygambere köle veya cariye olarak gelen herkesi hürriyetine
      kavuşturarak,elinde tek bir köle veya cariye kalmıyordu.!!! Bu her dört hulafai raşidinin ellerinde
      de tek bir köle veya cariye yoktu”

      Kuran’daki Mantıksal Hatalar başlığına yazdığım yazıdaki ayetleri buraya kopyalıyorum..

      2:178 – Ey iman edenler! Öldürmede kısas size farz kılındı. Hüre hür, köleye köle, kadına kadın. Ama her kim, ölenin kardeşi tarafından bir şey karşılığı bağışlanırsa, o zaman örfe uyması, ona diyeti güzellikle ödemesi gerekir. Bu, Rabbiniz tarafından bir hafifletme ve bir rahmettir. Her kim bunun arkasından yine saldırırsa, artık ona acı veren bir azab vardır.

      Köleye karşı köle öldürün diyor. Öldürmede farz kılınmış kısas olarak.

      2:221 – Müşrik kadınları, iman etmedikçe nikâhlamayın. Bir müşrik kadın, sizin hoşunuza gitse bile, iman etmiş olan bir cariye herhalde ondan daha hayırlıdır. Müşrik erkeklere de mümin kadınları nikâh ettirmeyin. Bir müşrik, sizin hoşunuza gitse bile, mümin bir köle elbette ondan daha hayırlıdır. Onlar sizi ateşe davet ederler, Allah ise, kendi izniyle cennete ve mağfirete davet ediyor ve âyetlerini insanlara açıklıyor. Umulur ki onlar hatırda tutup, öğüt alırlar.

      Ey İnananlar! Ey ahali duyun, Müşrikler öyle kötüdür ki, Köle bir müslüman bile ondan daha iyidir ya ya 🙂

      24:32 – Aranızdaki bekarları, kölelerinizden ve cariyelerinizden iyi davranışta olanları evlendirin. Eğer bunlar fakir iseler, Allah kendi lütfu ile onları zenginleştirir. Allah, (lütfu) geniş olan ve (her şeyi) bilendir.

      Demek ki Muhammed döneminde de kölelik varmış, Bakın “Kölelerinizi evlendirin” diyor ayette. Olmayan köle nasıl evlendirilecek?

      • bilal dedi ki:

        Tabii ki,bu ayetler indiği zaman ve daha önce de kölelik var idi. 630 yılına kadar Mekke de
        islam mı vardı.??? Bu tarihe kadar da islam Medine’ye bile egemen değildi. 630 yılında
        Mekke fethediliyor ve ardından iki sene sonra da hz.peygamber vefat ediyor.Yaşadığı
        döneminin son iki yılı hariç,islam ne Mekke de,ne de Medine’de egemen idi.Peki,kur’an
        kölelliği yasaklamasına rağmen egemen ve yürürlükte değilse,bilfiil köleliği kökten nasıl
        kaldırabilirdi ? Mümkün mü ??? Hz.peygamber ve hulafai raşidinler ancak elindekilerini
        hürriyetlerine kavuşturabilmişler.Ellerinde olmayanları nasıl hürriyetlerine kavuşturabilir-
        lerdi.??? Mantıklı düşünmek lazımdır.Biz demiyoruzki,bilfiil köleliğin kökünü kazmıştır.Biz
        diyoruz ki,kendisine gelen kur’an,1400 sene önce bunu yasaklamıştır. Galiba yasaklama
        ile bilfiil ortadan kaldırmayı birbirine karıştırıyorsun.! Hiç Kimse bunu tam bilfiil kökten kal- dıramamıştır.Bu olay 1926 yılana kadar da resmen devam etmiştir.Sanki hz.peygamber-
        den bu yana kur’an hukuku bütün dünyaya egemen olmuş da köleliği kaldıramamıştır.!
        Emevilerden bu yana kur’an hukuku yürürlükte midi,islam dünyasına egemen midi,ki kö-
        leliği bilfiil ortadan kaldırabilsin.??? KUR’AN HUKUKU bütün dünyaya egemen olsaydı,
        o zaman kaldırabilirdi.Hz.peygamber döneminin son iki yılında islam sadece Mekke ve
        Medine şehirlerine egemen olmuştur.Buda nice sorunlarla birlikte.Peki,köleliğin kökü bil-
        fiil nasıl kazılacaktı.??? Bir hukuk sistemi ancak egemen olduğu yerde uygulanabilir.! Ege-
        men olmadığı yerde hiç bir şey yapamaz.!!! NOT: ” Kölelerinizi evlendirin.! ..vb…” ayetle-
        rin henüz köleliğin yasaklanıp,kaldırılması mümkün olmadığı ve onların lehine insanı ve
        hukuki düzenlemelerin yapıldığı döneme aittir. Kur’an,önce onların lehine bu tür insanı
        ve hukuki düzenlemeler yapıyor,onları hürler statüsüne getiriyor,daha sonra da uygun za- man ve zeminde köleliği yasaklıyor.Yasaklamakla her şeyin kökte haledilmesi mümkün
        mü ??? İŞTE KUR’AN, 1400 sene önce bunu yasaklamıştır diyoruz.Bütün dünyada köle-
        liği ortadan kaldırmıştır diyen mi var.??? Emevilerden bu yana ( 661-2013 ) Kur’an hukuku,
        egemen olup yürürlükte midi, ki neden köleliği kaldıramamiştir diyelim. ????????
        NOT: BAKARA-178.Ayetin anlamı ne olduğunu ” Sevginin Işığı ” Nickli arakdaşa yönelik
        yazdığım yazıyı bulup okumanızı tavsiye ederim.! Bu ayetin sebebi nüzulunu bilmeden
        maalesef,yanlış anlaşılıyor.!!! Evet,gösterdiğin ayetlerde de henüz yasaklanıp kaldırıl-
        ması bilfiil mümkün olmayan köleler hakkında kur’an nasıl insanı ve hukuki düzenlemeler
        yaptığını görüyoruz değil mi.??? Onları evlendirin diyor,fakir iseler Allah onları zenginleş-
        tirir.” Zekat fonundan vs.onlara pay verilirdi .” İşte köleleri evlendirmeyen bir zihniyete karşı
        kur’an onları da evlendirin diyor.!!! Bununla onlara önce insanı ve hukuki düzenlemeler ge- tiriyor,uygun zamanda da yasaklıyor.!!!!!!!!!!!!!!!!!

  179. Uğur dedi ki:

    Batılı kafirler de köleliği (gerçi hala var da) sanayi devrimi neticesinde bu kuruma ihtiyaçları kalmadığı için kaldırıyorlar yoksa insaniyet namına falan değil.

  180. Ferda Yamanoğlu dedi ki:

    Sen köleliğin kalktığınımı zannediyorsun?
    Asgari ücretle çalışanlar köle değilmi?Bu maaşla bir ailenin geçinmesi mümkünmü?İşci partisinin yayın organı olan Ulusal Kanalda dahi bu kölelerle ilgili yayın yapılmıyor.

    • Aydınlık dedi ki:

      Kaldırılmış bir insanı kaldırıldığına inandirmaktan daha Zor ne olabilirdi? Kölelik zamanla yasaklanması sağlanmış hayır köleliği ilk kaldıran İngiltere ve bagli ulkelerdir daha sonra baskılarla diğer Avrupa ülkelerinde en son olarakta islam coğrafyasında yasaklanmistir.koleler sadece savaşta esir alınarak kolelestirilmemistir mevcut kölelerin cocuklarında köle olarak doğmaktadir yani zamanla bitmesi zordur. Osmanlı padişahlarının paşalarının ve Zenginlerin haremleri olduğu bir gerçektir. Diğer dinlerdede kölelik serbest bırakılmış ve kölelere vicdanı davranmaları ogutlenmistir. İncil ve Tevrat’ı da okudum. İlginçtir ki köleliğin kaldırılmasına o donemde zor deniliyor ama o donemde daha zor olan faiz ve içki direk yasaklanıyor.asgari ücretle calisanlar,kapitalist sistemdede aynısı var diyenler asgari ücretle calisanlarla cinsel iliskiye girebiliyor musun? bir cok ornek verebilirim asla kıyaslanmaz.veda hutbesi bile birçok şeyi anlatıyor. Tabi bunları yazınca ateist deniyor hayır Yaradana tüm kalbimle inanıyorum. senelerimi dinleri araştıracak geçirdim. Herkesin inancı kendine. Son olarak bir soruya cevap verecekseniz alıntılarla cevap vermeyin buradaki alıntıları defalarca başka yerlerde okudum savunduğunuz yorumlarda bile gercekte yazanlara alakası olmayan birçok şey söyleyebilirim kölelikten ornek verdim digerleri icin su an vaktim yok.guzel bir tartışma ortamı olmuş hakaret içermeyen seviyeli ama eminim burda yorum yapanların olumlu olumsuz cogu Kur’an i okumamistir.kopyala yapistir:)

  181. Geri bildirim: Anonim

  182. taylan dedi ki:

    kuran’ın; açlıgın yoksullugun korkunc boyutlara geldiği, köleliğin insan onurunu zedelediği ve her türlü özel zevke boyundurluk yapıldığı,kadınların pazar pazar alanen satıldığı, insanların taş kaynatıp cocuguna corba diyr icirildiği bir çölden dünyaya yaldığını unutmıyalım..kuran zamanının en insalcıl en devrimci illerici kitabıdır..insanlara komin yaşamayı öğretmiştir ve hemen hemn bir çok ayetindede korkuylada olsa fakire düşküne yardım etmeyi, kadını pazarlamacı zıhnıyete zına haramdır dıye dem vurması, kardeşliği öğütlemesi, diğer dinlere ziyaden hrıstıyanlıgı ve museviligi kabul edip evrensel olması cok olumludur…her şeyi kendi tarihine göre okumak lazımdır..burada kuran ayetlerinde çelişki varmı yokmu veya hayır kuran mükemmeldir tartışmaları alanen sacmadır..ha insan oğlu gün gelir ışık hızına ulaşır veya solucan delikleriyle başka bir boyuta seyahat edip dünyanın bundan 2000 veya 3000(ne zaman bulursa bu bilimi)yıl önce yaydiğı ışığa ulaşırsa o zaman her şey ıspatlanır..bu bir bilimselliktir buna kimse karşı çıkmaz sanırım…bu tarih gelinceye kadar (bende din konusunda net değilim)kimsenin bir başkasının inancıyla böyle küçültücü böyle ahmakça davranmaya hakkı yoktur..din gönül işidir şekil biçim işi değildir..kaldı ki kuran da namazın ne şekli vardır ne biçimi!!

  183. Kadir dedi ki:

    Bütün yorumları üşenmeden okudum da Bilal her denk geldiğinde güldüm 😀 Adam konuya fena dalıyor ünlemler,caps lock açık yazmalar,arapça örnekler.. Sakin ol şampiyon,her şeye yeten Allah’tır,sen değil.

  184. kadir dedi ki:

    sayın arkadaşım sayın bilal bilinmeyen ve farkına varılamayan hakikatleri insanlar daha iyi anlasın diye aynı zamanda türkçeyi de çok düzgün kullanıyor. kurandan öylesine güzel ve yerinde mesajlar veriyo ki allah razı olsun ondan.
    rabbim inşallah bizleri kuranı kerimin ışığından ve kuranı kerimi en mükemmel şekilde hayata geçiren hz. muhammedin yolundan bizleri ayırmasın…

  185. Kadir dedi ki:

    Benim bir kaç sorumu cevaplar mısınız ? Ve ya mantık yürütür müsünüz ?
    * Yüce,her şeyi gören,bilen dediğiniz Allah neden bu kadar kötü insanların neler yapacağını bildiği halde (!) onları yaratmıştır ? Allah masum ve inanan kullarına kötülük etmez ise diktatörler,zalimler,tecavüzcüler,hırsızlar,sahte şeyhler neden var olup insanların canını yakar ve dini itibarsızlaştırır ? O insanların tanrı korkusu olmadığı açıktır peki her şeye gücü yeten o kullardan neden bu dünyada da hesap sormaz ?

    * Her şeyden üstün olduğunu,yaradan olduğunu ve EN MERHAMETLİ olduğuna inandığınız Allah neden kendisine inanmayanları,tapınmayanları ve belki de ibadet etmeyenleri cehennem gibi bir zulüm aracı ile cezalandıracaktır. O en merhametli değil midir,öyleyse hür iradesi ile ona ve ya dine inanmayı ret eden bireyi neden kitabında tehdit eder,korkutmaya çalışır ? Bunu bu dünyaya indirgersek,Allah’ın şu an ona oy vermeyen diğer kesimi hiçe sayan,açık kadınlarımızı hakir gören,ölen şehitlerimize saygısızlığın diz boyuna vardırtan,tamamen yalan ve hile ile ayakta duran iktidar sahiplerinden,tarihte insanları kendi düşüncelerine uymadıkları ve ona teslimiyet göstermedikleri için öldüren ”diktatör” liderlerden ne farklı kılar ?

    * Eğer Allah koşulsuz her kulunun ona inanmasını ve ibadet etmesini arzu ediyorsa bunları yapmayacak olduklarını bile bile bu kullarını neden yarattı.Yolunun imana ya da değişime uğramayacağını biliyorsa boş yere neden gönderdi ? ” Sınav ” dan geçersiz not alacağını kesin ve kati suretle bildiğiniz bir öğrenciyi sınava sokmak nedendir ? Yoksa onun ne kadar başarısız olacağını görüp,bundan haz almak mıdır amaç ?

    * Dinlerin insanların gelecekteki iş güçlerini,madenlerini,değerlerini,ganimetlerini hatta ve hatta ülkelerinin yönetimini kontrol altında tutmak amaçlı yaratılmadığını.İnsanları özgür düşünceden ziyade belirli bir kalıba,forma ve ahlaki düzene sokmanın kolay olması açısından bir araç olmadığını ve bunun ardında kimliği belirsiz insan,kuruluş,zümreler olmadığını bana kim kesin bir dille,kanıtlarla açıklayabilir.Tabi 1400 yıl önceye ışınlanma yeteneğiniz varsa o başka.

    * Peygamberlerin mucizelerinin o yıllarda açıklanamaz doğa olayları,tesadüfler olabileceği hiç aklınıza geldi mi ? Örneğin şu an gelgitin ne olduğunu bilmemizi bilime borçluyken o zamanın insanlarını gelgitin (inandırmak istediği takdirde) bir peygamber mucizesi olduğuna ikna etmek çok zor olmasa gerek ? Ben kendi zumreme ” Allah tarafından yeriniz cennette garanti olacaktır fakat benim denizi yardığımı gerçekten gördüğünüzü söylemelisiniz ” desem ve çok değil yaklaşık 20 kişiye bunu inançlarını kullanarak söyletsem ve bu haliyle git gide yayılsa benim peygamber mucizesi yaratmadığıma kim inanabilir,sorgulayabilir ? Mobeseler o zaman varsa ayrı. Kaldı ki insan bir kaç yüz ağızdan duyduğu şeye sorgusuz sualsiz inanabilecek nitelikte bir varlıkken o zamanın cahil topluluğunun akıbetinin aynı olmadığını,anlaşılmadığını kim kanıtlayabilir ?

    * Allah yaradan ise ve yaratmak sadece ona mahsus ise onun nasıl var olduğunu ve onu var edenin nasıl var olduğunu(devreder) kim,hangi alim,hangi kitap,peygamber açıklayabilir ?

    * Günümüzde bilimin her şeye bir cevap bulması ve neredeyse dünyanın oluşumuna kadar ışık tutabilecek düzeye erişmesi tesadüf müdür ? Allah bunu bildiği,sorgulanmasına yol açacağını gördüğü halde neden dur demez ? Koşulsuz inanmamızı ister ama inancı çürütücek şeylere dur demez ? Ama aynı tanrı biat etmeyini ateşte yakar,çengelde sallandırır falan..Nasıl çelişki bu ? Kendi içinde hesaplaşma yaşamış ve yaşıyor sanırım..

    Bunları sormamdaki amaç bilgiye hala aç olmamdır.Bilmek,öğrenmek,kültürlenmek ve gelişmek arzumun kaç yaşında olursam olayım bitmemesi ve bitmeyecek olmasıdır. Kimsenin inancına ve tanrısına saygısızlık yapmadığımı,inanların ve inanmayanların da özde insan olduğunu hatırlatmakta yarar görürüm. Saygılar.

    • kadir dedi ki:

      sayın Kadir… aslında sorularınız çok güzel ve yerinde sorular. yüce allahın dinini öğrenmek isteyenler genelde bu sorulara takılırlar. öncelikle size şunu söylemek istiyorum . bu sorduğunuz soruların cevapları kuranı kerimde var fakat elimden geldğince kısaca size açıklamaya çalışacağım.

      Allah dileseydi, hepinizi tek bir ümmet yapardı. Fakat O, dilediğini saptırır, dilediğini de doğru yola iletir. Sizler yaptığınız işlerden kesinlikle sorguya çekileceksiniz. (Nahl-93).

      yukarıdaki ayette allah dilediği saptırır dilediğini doğru yola iletir sözü; yani doğru yol ve sapkınlık allahın dileğidir. yüce allah insanı bu iki yönde yaratmıştır. ve iradesinide serbest bırakmıştır. allah dileseydi insanı sadece iyilik yapan ve kötülükten uzak bir karakterde yaratırdı. allahın kanununda dileyen iyiliğe ve güzelliğe dileyende sapkınlığa düşer çünkü insan ne yapmak isterse özgürdür.

      bir insanın kötülük yapması ve zalim olması yüce allahın takdiri değil. insanın kendi seçimidir. yüce allah diyorki ben sizlere uyarıcı gönderirim rehber gönderirim fakat o uyarıcıların görevi sadece uyarmaktır. ( yani yaratanın allah olduğunu, onun iyiliği ve güzelliği emrettiğini, v.s.v.s.). yani yüce allahın kanununda bir peygamber görevi uyarmak bile olsa insanlar üzerinde asla baskıcı bir tutum sergileyemez. insanları özgür iradelerine bırakıyor… zaten bir çok ayette “senin görevin sadece tebliğdir” der allah. tüm bu uyarılardan sonra eğer insan yinede inkar ederse insanların mükafatı ve cezası benim katımdadır. diyor. yani din gününün maliki odur…

      bir ayette “allah hiçbir kuluna zulmetmez, insan ancak kendi kendine zulmeder” sözü insanın bu dünyada kötülük zalimlik tarzı iğrenç eylemler yaptığında eğer allah onu cehenneme atarsa bu allahın değil tamamen insanın suçudur. çünkü ortada bir çağrı ve tebliğ vardır. allah diyorki bu çağrıya kulak veren ve yaratan rabbini tasdik eden her insan kurtuluşa erer diyor. yüce allah insanlardan aslında zor bir şey istemiyor. ama insan nefsi o kadar bu dünya hayatına meyilliki. tamamen dünyevi olup çıkıyor…

      günümüzde zalim hükümdarlar diktatörler olduğu doğrudur. yüce allah onlara karşı birlik ve beraberlik olmamızı, allaha sığınmamızı ve onlara karşı boyun eğmememizi emreder.
      çünkü bu şekilde allaha teslim olan müslümanlara allah katından yardım edileceğini insanlara müjdeler. çünkü bir çok ayette allah daima galiptir. der. fakat bizler günümüzde dinimizi bölmüşüz. ülke içinde alevi sünni, nurcular, süleymancılar, ismailciler, orta doğuya hiç girmek istemiyorum… ne oldukları zaten ortada. böyle oluncada allahın bizlere yardımını beklemek kendi adıma söylüyorum boşa beklentiden başka bişe değildir.

      eğer kuranı kerimi okuyorsanız kuranın bir müslümanı nasıl tarif ettiğine bakın. bizler kuranın tarif ettiği karakterde insanlarmıyız sizce. zaten dünyada insanlar iman etseler zulüm diye bişe kalmazki…herkez huzur içinde yaşar. buda bu dünyanın mükafatı olur ahiretteki mükafatıda düşünemiyorum bile…

      mucize konusuna gelince yüce allah hangi peygambere mucize verdiyse ve o toplum bu mucizelere rağmen yinede iman etmediyse eğer allah o toplumu yok etmiştir. eğer kuranı kerime inanıyorsanız. onun içinde geçen her kelimeye iman etmişsiniz demektir.
      hz. musanın denizi yarması gelgitlerle ifade edilemez. hangi gelgit denizi ortadan ikiye ayırır. yada asasının yılan olması nasıl açıklanabilir. kuran bunlardan bahsediyorsa bizler o zamanda yaşamasak bile allahın sözüne her zaman güvenip ve iman ederiz. o ne bildirseyse bizim için odur. asıl önemli olan burada anlatılmak istenen mesajdır.
      mesaj: eğer allah bir topluma mucize gönderiyorsa o toplum bu mucizeye rağmen iman etmiyosa o toplum yok edilir. hz. muhammetten sonra ve günümüzde bir mucizenin gelmemesinin nedeni insanlığın artık belli bir vadeye kadar yaşayacak olmasıdır. yani kıyamete kadar. şimdi bir mucize gelmiş olsa bizler buna rağmen iman etmemiş olsak. allah korusun sonumuzu düşünemiyorum…

      kuranı kerimi önyargısız, ve kalbinizle okumanızı tavsiye ederim. doğruyu bulacağınızdan eminim. eğer herşeye rağmen yinede çelişkili bulursanız. tıpkı allahın dileğindeki gibi özgür iradenizle istediğiniz yönü seçebilirsiniz..

      allaha emanet olun…

    • bilal dedi ki:

      Sayın Kadir! 6.sorunuz olan”ALLAH’IN VARLIĞI”konusunu sizinle paylaşmak istiyorum:
      1-Cansız,bilinçsiz ve amaçsız olan madde kendilğinden var olabilir mi ? 2-Veya madde
      kendini yaratabilir mi? 3-İlk maddeyi var etmeye zorlayan etmen nedir? 4- Bu maddesel
      evren neden var oldu.? 5-Madde ve her her şey bir tasadüf mü ? 6-Bu maddesel evren
      olmaya da bilirdi.değil mi? 7- Maddesel evrenin varlığı yokluğuna neden tercih edildi ? Mantıklı düşündüğümüz zaman cansız,şuursuz ve amaçsız olan bu maddenin varlığı,
      madde dışında üstün,bir zeka,akıl,bilinç,amaç ve yaratıcı bir kudretin varlığına bağlı olduğunu anlarız.
      Zira,Maddenin özelliklerinden birisi ”eylemsizliktir.” Bu ne demek.? Madde var olsa bile
      her zaman ilk hareketini ve bulunduğu konumunu korumak ister.Yani madde duruyorsa
      durmak ister,hareket halinde ise o hızda harakete devam etmek ister.Cisme bir kuvvet
      uygulandığında cisim harekete ters yönde cevap vererek ilk halini korumak isteyecektir.
      İşte bu kuvvet eylemsizlik kuvvetidir.Bu cisme uygulanan bir kuvvet yoksa,cisim hare-
      ketsiz kalır.Örneğin,sıra üzerinde duran bir kitaba dışarıdan bir kuvvet uygulanmadıkça
      sonsuza kadar bırakıldığı yerde kalır. Ve varlığı kendiliğinden mümkün olmayan ilk
      maddeye de bir dış kuvvet (Yaratıcı kuvvet) etki yapmamış olsaydı,bugünkü duruma
      gelmesi de mümkün olmazdı.İlk madde bulunduğu konumda kalmaya devam ederdi.
      Öyleyse,ilk maddeyi etkileyerek bugünkü duruma getirmeye zorlayan,evrenin varlığını
      yokluğuna tercih eden madde ötesi üştün bir zeka,akıl,bilinç,amaç,irade ve yaratıcı bir
      KUDRET vardır.Fizik,kimya olaylarından hiç birinin kendiliğinde olduğu görülmüyor.(ha-
      rekete geçen veya hareketini değiştiren,yahut harekette iken duran bir cisme elbette bir
      kuvvet etki yapmıştır.) Bütün bu varlıkların bu düzen ile kendiliğinden oluverdiğini san-
      mak,fizik ve kimya kanunları inkar etmek olur.Atomdan kürreye kadar bütün varlıkları
      yoktan var eden ilim,şuur ve irade sahibi,madde üstü yaratıcı bir KUDRETİN varlığı zo-
      runlu olmaktadır.Örneğin kullandığımız bilgisayar cihazı maddesel bir üründür.Bu ürü- mücidi,üreticisi olmadan kendiliğinden üretilebililiyor mu? Bunun icad edilmesi için can-
      lı,bilinçli,akıllı,usta bir tasaraımcıya ihtiyaç yok mu ? Kendiliğinden mi,icad ediliyor.?
      Bundan daha basit bir örnek verelim: Bir Aspirin tableti,bir gram salisilik,iki milli gr.asitik
      ve bir damla sülfirik asitten üretiliyor.Böyle bir Aspirin tableti kendiliğiden üretilebilr mi?
      Bunun için usta bir eczaciye gerek duymaz mı? Öyleyse,şu kos koca maddesel evrenin
      de kendi kendini üretmesi veya tasadüfen oluşması mümkün olmamaktadır. Onun da
      bilgisayar cihazı ve aspirin tabeleti gibi bir yaratıcıya,bir mücide,bir tasarımcıya ihtiyacı vardır.Bir aspirin kendiliğinden üretilimiyorsa,şu koca evren kendiliğinden nasıl oluşabil- miştir? Bunun akli,mantıkı ve ilmi bir izahı var mı? Böyle olay mümkün mü ? Maddeyi ve
      evreni yaratan bu yaratıcı KUDRET,madde üstü bir zeka,akıl,şuur ve irade sahibi olup,
      maddenin hiç bir özelliğini taşımaz.O madde değil ki,onun varlığını,maddenin varlığı gibi
      değerledirelim.O maddenin sebebi ve yaratıcısıdır.Kendisi madde değildir,yaratandır,ya-
      ratılan değildir.Kendisi bir madde olmadığı için. ليس كمثله شئ ” Onun eşi ve dengi yoktur.
      Kendisi yaratılan ise,yaratan olamaz.Biz maddeyi kim var etti diyebiliriz.Çünkü madde-
      nin özelliği kendi kendini yaratamaz.Eylemsizlik özelliğine sahip olduğundan dış bir
      kuvvet maddeye etki yapmazsa,bulunduğu konumdan çıkamaz.Bulunduğu durumudan
      başka bir duruma kendiliğinden geçiş yapamaz.Bu nedenle biz maddeyi kim var etti di-
      ye sorgularız.Ama madde üstü bir varlık olan,maddeyi yaratan ve maddenin bir parçası olmayan Üstün zeka,akıl,şuur ve irade sahibi olan maddenin YARATICISINI kim var
      etti diyemeyiz.Çünkü o madde değil ki,kim onu var etti diyelim. O maddenin yegane
      varlık sebebidir.Şayet o da maddenin bir parçası olsaydı,onun varlığını da başkasının varlığına bağlamak zorunda kalırdık. Bırakın bütün evrenin varlığını, a),Her türlü tekno-
      lojiye sahip gelişmiş lalaboratuarlarda,bugüne kadar tek bir hücre üretilememişken,ilkel
      dünya ortamında bu hücre kendi kendine tasadüfen nasıl var oldu ? b) Bir hücrenin in-
      şası için gerekli olan binlerce farklı Protein,tek bir tanesinin tesadüfen oluşması bile ma-
      tematiksel olarak imkansız iken kendiliğinden nasıl meydana geldi.? c) Hücre içindeki
      kompleks sistemler nasıl meydana gelmiştir.? d) Cansız,amaçsız ve şuursuz atomlar
      nasıl olup da bir araya gelerek,canlı,ve şuurlu organizmaları meydana getirmişlerdir.?
      e) Hiç bilinç sahibi olmayan atomlardan,düşünen,hisseden,plan yapan,üreten,icatlar
      yapan insan kendiliğinden nasıl var olmuştur.? Biz,atomlardan yaratıldık,Cansız,şuur-
      suz,atomlar bizi yaratmadı.Atomları ve maddeyi yaratan o madde üstü,irade sahibi ve
      yaratıcı KUDRET olan ALLAH bizleri de söz konusu atomlardan yaratmıştır. Evrendeki
      canlı ya da cansız bütün maddeleri etkileyen değişmez kurallar vardır.İşte bu değişmez
      kurallar,evrenin de içinde barındırdığı canlılar gibi,kusursuz ve mükemmel bir tasarımla
      yaratıldığını gösteren delillerdir.İşte bu tasarım,bu amaç tasarımcı,müessir bir KUDRE-
      TİN (Allah’ın) varlığını bize göstermektedir.Bu tasarım,bu amaç olmasaydı,evrendeki
      sistem ve dolayısıyla yaşam da olmazdı.Evrendeki düzeni sağlayan tüm bu fizik yasa-
      ları ve değişmez kurallar yüce yaratıcı olan Allah tarfından yaratılmıştır.ÖZETLE,İlk
      maddenin,(kozmik yumurtanın ) oluşması,büyük patlamanın olması,ortamın soğuması,
      galaksilerin olması,güneş sisteminin olması,dünyanın güneşe uzaklığının,yaşama uy-
      gun hale gelmesi,ilk amino asitin,proteinin olması ,bütün evrenin oluşması ve bilinçli
      varlık olan insana kadar oluşan canlılığın olması hepsi şans rasgele mi.??? Buna inan-
      mak mantıklı ve bilimsel mi.? Bu kadar şans ve tesadüfe inanmaktansa,bunları var eden madde ötesi üstün bir zeka,akıl,ilim,şuur ve irade sahibi yaratıcı bir KUDRETİN
      ( Allah’ın) varlığına inanmak daha mantıklı değil midir.? Maddenin hareket halinde ol-
      ması ilmen ispat edilmiştir.Madde ve maddedeki hareketin mücidi kimdir? Maddedeki
      bu hareket,bir evvelki hareketin neticesidir.O da bir evvelkinin…Bu hareketler silsilesi
      sonsuzluğa doğru gidemez.Bu hareket silsilesinin bir noktada durması ve ilk hareketin
      vücbü vacip olan ( varlığı zorunla olan) bir sebebe,bir hareket ettiriciye dayanması zaru-
      ridir.O da her şeyin yaratıcısı olan Allah’tır. EVREN bir fabrika,mühendisi Allah.Toprak
      bir laboratuar,kimyageri ise,Allah’tır.Sayın Kadir,bana denk geldiğinde gülmeye devam!

      • bilal dedi ki:

        Elevation ! Ben daha önce kozmik yumurta yerine ” evrenin ilk maddesi ” diye yazıyor-
        dum. Zaten ha ilk madde dedin,ha da kozmik yumurta,ikisi de aynı şeydir.? Baktım ki ilk
        madde yerine kozmik yumurta terimini kullanıyorsun,ben de aynı terimi kullanmanın mah-
        surunu görmedim.Bunu daha önce bilmiyor mudum.? Bu nedenle yine ” İlk madde ” diye yazmışım,,” kozmik yumurta ” ise yine parantez içinde verdim..Çünkü ikisi de aynı şeydir. Senden önce de bunu biliyordum.Ama herkesin anlayabileceği dili kullanmaya özen gös- teriyorum.Hani bir ara sen de ”dünyanın ekseninden söz edereken,dünya kendi çevresinde
        dönüyor diye yazdın ya,işte bu da onun gibi.Bunun neresinde kıyaklık var? Sen de ilk defa müfteri ” deyimini benden duydun ve öğrendin,peki bu bir kıyaklık mı ? Ama ben kozmik
        yumurta terimini senden önce de biliyordum.Fakat onun yerine ” evrenin ilk maddesi ” di- ye yazıyordum.
        ==========================================================
        ” …,Evrenin oluşması,vs…..” diye yazdıklarım zaten kur’an’ı Kerimde geçen ” büyük
        patlama ” sonuçlarıdır. İster buna evrim de,ister oluşum.Bana göre oluşum ve tekamül,
        sana göre ise,evrim. Her iki durumda da bu olayların bir rastlantı ve şans sonucu olarak oluşması mümkün değildir.Bütün bunlar,üstün bir zeka,akıl,bilinç,irade ve yaratıcı bir kud-
        tin iradesiyle gerçekleşmiştir.Bütün bunlar,yüce YARATICININ evren için koymuş olduğu
        yasalarla oluşmuştur.Evrenin oluşması yüce YARATICININ bu yasalarına bağlıdır.Evre-
        nin oluşması,rasgele ve tesadüflere bağlı olamaz.Böyle bir şey aklen,mantıken ve ilmen
        de mümkün değildir. Evrimden söz ediyorsunuz,ama evrim teorisinin babası sayılan
        DARWİN bile,Yaratıcıyı inkar etmemiştir, Ve iddia ettiği evrimi de yüce Yaratıcının evren
        için koymuş olduğu yasalarla gerçekleştiğini savunmaktadır.Bunları rasgele,şans ve tesa-
        düfe bağlı kılmamıştır. ” TÜRLERİN KÖKENİ ” adlı eserinin son bölümünü dikkatlice oku-
        yanın bunun böyle olduğunu anlar.! Siz ise,evrimle ilgili onun teorisine inanıyorsunuz,
        ama onun inandığı Yaratıcı fikrine ve evren için koymuş olduğu yasalar konusuna gelince bunu görmezden geliyorsunuz.!!! Ne diyelim Allah hidayet eylesin.
        ==========================================================
        Ben Barnabas İncil’inin gerçek incil olduğuna dair bir ifade kullandığımı hatırlamıyorum,
        yanılmıyorsam,ben Barnabas İncil’inin daha doğru ve kur’an’a daha yakın olduğunu,verdiği
        bilgilerin bir çoğu kur’an’la uyumlu olduğunu yazmış olabilirim.Ama gerçek İncil olduğunu
        yazdığıma dair bir ifade kullandığımı hatırlamıyorum.Öyle bir ifadem varsa,gösterirseniz
        memnun olurum. Hoşça kal.!

    • frkn dedi ki:

      Çok anlamlı ve çok mantıklı sorular bunlar .. Bu soruları aslında dünyadaki BÜTÜN İNSANLAR merak ediyor .. Bazıları cevaplardan kaçmak istiyor bazılarıysa kovalıyor .. Bizler kovalayan insanlar olduğumuz için böyle sitelere girip tartışıyoruz .. Ama ne kadar tartışırsak tartışalım işin içinden çıkamıcaz malesef ..

  186. Kadir dedi ki:

    Kadir ve Bilal bey zaman ayırdığınız için teşekkürler. Kadir beyin çok açıklayıcı ve yerinde tespitleri için teşekkür ediyorum kendisine fakat Bilal bey ilkokul kimya dersi vermenize gerek yok.Sorduğum sorunun özünü kavrayamadığınız için okurken yine güldüm. Benim genel kanım şu şekildedir. Elbette bütün bu detayları sonsuz kainatı yaratacak bir yüce varlık olması mümkündür fakat o yüce varlığın din,kitap,ibadet gibi hesaplara gireceğine imkan vermemekteyim.Yani yüce Allah’ın hiç işi yok da insana kaç eş almasını,onu afedersin neresinden becereceğini,hangi yiyeceği kutsal sayacağımızı,kadınların saçını bile görmememiz gerektiğini (ve daha nice mantık dışı günah,izah vs.) söyleyecek,emredeceğine inanmıyorum. Uğrunda yapılan kanlı savaşlar (kaldı ki bu en büyük çelişkidir.Hoşgörü dini diyorsun,adam dinine mensup olsun diye kılıçtan geçiriyorsun) yüzünden,dünyada hiç bir kötünün ceza almaması (hesap günü hesap verecek olması büyük ihtimalle dünyada varlıksız ve dürüst insanları ehli tutmak amaçlı uydurulmuştur ) gerektiği yerde yozlaşmaya çok açık olması yüzünden dinin ve ya dinlerin varlığına inanmayı ret ediyorum.

    Her bireye saygılar,hayırlı geceler dilerim.

    • bilal dedi ki:

      Sayın Kadir ! Diyorsunuz ki,” O yüce varlığın din,kitap,ibadet gibi hesaplara gireceğine
      imkan vermemekteyim ! ” Bu düşüncenizin anlamı şudur. Yüce Allah tarafından yaratılıp
      üstün meziyetlerle donatılan insan türü de diğer canlı türleri gibi başıboş ve sorumsuz
      bir varlık olmalıdır.Yani yüce yaratıcı yaratmış olduğu insanın hiç bir şeyisine karışma-
      malı ve.kendi egosunu tatmin etmek için her şey ona mübah edilmel,,durum ne olursa olsun yaptığı her türlü kötülük ve melanet cezasız kalmaldır.” Eğer insana sorumluluğu-
      nu bildiren,ona kılavuzluk eden din ve kitap gönderilmezse,kendi egosu ve vicdaniyle başbaşa kalmış demektir.Din,kitap yoksa,her türlü zulum ve kötülük cezasız olmalıdır
      anlamına gelir. Norveç’te 77 masum insanı öldüren cezasız,kalmalı,Japonya’ya Atom
      bombasını atıp bir anda 275.000 masum insanı öldürenler cezasız kalmalı ve daha
      niceleri.Bunların hiç biri dünyada gereken cezayı almadılar.Hatta Japonya’ya atom bombasını atanlar Japony’anın yenilmesine sebep oldukları için ödüllendirildiler.İnsan- ları köle edinen Fir’av’nlar,Nemrutler,Karunlar ve çağdaş diktatörler cezasız mı kalma- ,
      lı.İşte ilahi dinler,İlahi kitaplar ve özellikle kur’an’ı Kerim, ايحسب الانسان ان يترك سدي ( Özgür iradesiyle her türlü pozitif ve negatif eylemleri yapabilen) İnsan,kendisinin başıboş ve
      sorumsuz bırakılacağını mı zanneder ? ” diye insanın sorumlu bir varlık olduğunun me-
      sajını vermektedir ./Kıyame-36:/ İnsan sorumlu bir varlık ise,yaratan yüce Allah elbette
      dğru ve yanlış yolunu gösteren,iyiliği emredip kötülükleri yasaklayan,huzur ve mutlulu-
      ğunu amaçlayan din ve kitapları da gönderecektir.Onu hem sorumlu bir varlık yaratacak
      hem de ona sorumluluğunu bildiren,huzur ve mutluluk yolunu gösteren din ve kitapları
      da göndermeyecektir değil mi? Eğer bizi o yaratmışsa,(ki öyledir) O zaman bizi başıboş
      ve sorumsuz bırakmamlıdır.O,sadece yiyelim,içelim,diğer canlı türleri gibi şehevi ve nef-
      sani arzularımızı tatmin edelim,diye bizi yaratmamıştır. O,evreni de,içinde bulunan her şeyi ve özellikle insanları bir amaç için yaratmıştır.Bütün bunları oyun olsun diye yarat-
      mamıştır. O yarattığı eseriyle ilgisini kesmeyecektir.Bir şey icad edilip üretilmişse bir amaç için değil midir.? Kullandığımız bilgisayar cihazı amaçsız mı icad edilmiştir ?
      Öyleyse bilgisayarı icad eden ve onun mühendisi olan insanın da kendi yaratıcısı ve
      mühendisi olan yüce Allah tarafından amaçsız,başıboş,sorumsuz bir varlık olarak ya-
      tılmamıştır. Bu nedenle insana sorumluluğunu bildiren ve her konuda ona kılavuzluk
      eden ilhi mesajların (din ve kitapların) gönderilmesine de şiddetle ihtiyaç vardır ve hatta
      zorunludur.Bu ilahi mesajlar (din ve kitaplar) olmayınca insan yüce Yaratıcısına nasıl inanacak? onun rızasına uygun nasıl davranacak? kendisine helal ve haram olanları,
      emir ve yasakları nasıl bilecek.? Elbette,bütün canlı türlerinden üstün meziyetler ve ye-
      teneklerle donatılan bu insanın da bütün tutum ve davranışlarından sorumlu olmalıdır.
      Onun bu sorumluluğunu da ancak ilahi dinler bildirecektir.Dine,kitaba gerek yoktur,aklım
      ve vicdanım vardır,eğitim almışım vb.saçmalıklarla insan kendini sorumluluktan kurtara-
      maz.Bugün dünyayı yönetenlerin hepsi de yüksek tahsilli olup,akıllı ve bilgili insanladan
      oldukları sayılmaktadırlar.Peki bunlar neden dünyaya huzur ve barışı getirmiyorlar,Bir
      çoğu neden diktatörce insanları yönetiyorlar,halka ait olan ülkenin servetini neden ken-
      di halkıyla paylaşmıyorlar.Neden yetkilerini egolarının tatmini için kullanıyorlar.? Neden bir çoğunun halkı aç,yoksul ve işsizdir.? İşte burada ,Allah’a ve ahiretteki hesap verme inancı,cennet ve cehennem inancı devreye girmelidir.İyilk yapanlar ödüllendirilecek,zu- lum,adaletsizlik ve kötülük yapanlar ise cezalandırılacaktır.Bu konuda insanın sorumlu davranıp,ebedi ıstırapla karşılaşmaması için ilahi din ve kitapların direktiflerine şiddetle ihtiyaç vardır. İyiler için cenent,kötüler için cehennem gerekir.Din ve kitaplar bize bunu
      bildiriyor. Dünyada insanlara karşı yapacağım en ufak bir kötülüğün,zulum ve haksızlı-
      ğın hesabını öldükten sonra mutlaka vereceğim diyen ve gerçekten böyle inanan bir
      insan ile ahiretteki hesaba inanmayan,cennet ve cehenneme inanmayan ve öldükten
      sonra da toz toprak olup yok olacağım diyen bir insan aynı olabilr mi ? Biri bütün kötü-
      lüklerin hesabını vereceğine inanan,diğeri ise böyle bir şeye inanmayan? Tutum ve dav-
      ranışlarında ikisi bir olamaz.Biri müslümanım dediği halde,insanlara kötülük yapıyorsa,
      gerçek anlamda o insan inançlı değildir.Onun inancı zayıftır.Müslümanım dediği halde
      zulum,ve kötülük yapan bir insanın yaptıklarından islam ve kur’an sorumlu değildir.
      Bunların yaptıkları kötülükler islama ve kur’an’a mal edilemez.Onlar kur’an ve islama
      gerçekten inanıp uymuş olsaydılar,bu tür kötü işleri yapmayacaklardı. Dolayısıyla,
      Kur’an’ın onay vermediği hiç bir şey kur’an’a ve yüce İslam dinine mal edilemez..
      ÖZETLE; a) İnsan,kendi yaratıcısına,hemcinsine,çevreye,canlılara doğaya ve her şeye
      karşı sorumlu bir varlıktır.Ona bu sorumluluğu bildiren ve sorumluluk bilinciyle yaşama-
      sını emreden ilahi din ve kitaplardır.Bu nedenle ilahi din ve kitapların olması zaruridir.!
      Yüce Yaratıcı kendi mesajını yartmış olduğu insana elbette gönderecektir.Yaratmış ol- olduğu bu yüce insanı başıboş ve sorumsuz bırakması asla düşünülemez.Bu sorumlu
      insan için ilahi kılavuz olan din ve kitap gereklidir. b) Şayet bizden harhangi birisi,(haşa)
      yüce Allah’ın yerinde olsaydık,evreni,her şeyi ve insanları yaratmış olsaydık,akıllı,bilinç-
      li ve üstiün meziyetlerle yaratıp donattığımız insanlardan bize inanmasını,buyruklarımı-
      za uygun davranmasını ve saygı duymasını istemeyecek midik.? Bizi tanımayan,inan-
      mayan,bize karşı başkaldırıp isyan eden ve isteğimiz doğrultusunda yaşamak isteme-
      yenleri belki ahirette bırakmadan dünyada iken onları yerin dibine batırarak hemen yok
      ederdik.! Ama engin bir merhamete sahip olan yüce Allah bunu yapmıyor.Kötülükler-
      den dönüş yapmak için bize her türlü fırsatı tanıyor.Ölünceye kadar bize mühlet veriyor.
      c) Kur’an’ı Kerim’de ” Namaz,oruç,ve hac gibi benzeri ibadetlerin yerine getirilmesi ve
      kadınların örtünmesi emredilip teşvik edildiği halde,bunları yapmayanlara ne dünya da,
      ne de ahirtte bir ceza ve azap vaad edilmiş değildir.Yani kul hakkı kapsamına girmeyen yalnız Allah ile kul arasında kalan ibadetler için cehennem vaad edilmemiştir.Cehennem
      ve azap,inamayan,ameli salih yapmayan,zulum ve haksızlık yaparak kul hakkına teca- vüz eden,her türlü kötülğü yapan kimselere vaad edilmiştir.Yani ibadet etmeyene (oruç,
      namaz,hac vb.için) kur’an’da belirtilmiş bir azap yoktur .كبب ربكم علي نفسه الرحمة ”Rabbiniz,
      herkese merhamet etmeyi kendine ilke edinmiştir.” ifadesi de bunun bir göstergesidir.
      ” İbadet yapmayanlar mutlaka cezalandıralacak” diye kur’an’da bir ifade bulamıyoruz.
      d) Yine diyorsunuz ki,”Bilim her şeye cevap bulması ve neredeyse dünyanın oluşumuna
      kadar,ışık tutabilecek düzeye erişmesi tesadüf mü ? Allah bunu bildiği,sorgulanmasına
      yol açacağını gördüğü halde neden dur demez.? ” Cevap: Ben de diyorum ki neden il-
      min gelişmesine dur desin? Gerçek ilim insanı Allah’ın varlığına ve birliğine götürür.
      Evrenin varlığını ve fizik yasalarını inceleyen ve ideolojik olarak davranmayan bilim
      adamları,evreni ve onun fizik yasalarını oluşturan yüce bir kudretin varlığına inanırlar.
      Onlar bu evrenin varlığına tesadüf ve şanslara bağlamazlar. Bu nedenle kur’an,tam
      tersine bilimi teşvik ederek bilim adamlarını övüyor ” انما يخشي الله من عباده العلماؤا ” Kullarından ancak bilim adamları Allah’a hakkıyla ( inanıp) saygı duyarlar.” İdeolojik
      malzeme yapılmayan ilim insanı evrenin yaratıcısna götürür.Zaten yüce Yaratıcının var-
      lığı ilim ve sorgulama neticesinde anlaşılır.Kur’an’ın müteaddit ayetlerinde,gök,cisimle-
      ri,yıldızları,dünyayı,evreni ve her şeyi araştırıp düşünmemezi istenmektedir.” افلا تتفكرون=
      افلا تعقلون=افلا تتذكرون = افلا تتدبرون الخ ” diye buyurulmaktadır. e), Eğer yüce Allah,insanın
      pozitif veya negatif eylemlerine müdahale ederse,o zaman insana özgür bir Irade veril- memiş olup imtihan için yaratmış olmasının hiç bir anlmı ve mantıkı kalmaz.Hem insa-
      na özgür bir iradeyi vermeyecek,istediği gibi davranmayacak,hem de onu imtihana tabi
      tutturacak ? Bu durumun bir mantıkı var mı.? Öyleyse,insan özgür olmalı,kumandası
      başkasının elinde olan bir robot gibi olmamlıdır.Ancak bu şekilde olan insan sorumlu olup işlerinde sınava tabi tutulmaldır. İşte bunun için yüce Allah,kullarının iradesine ve onun yaptığı işlerine zorla müdahale etmez,Müdahale etmesinin dhiç bir mantıkı da.
      yoktur. NOT: Surularınıza yönelik sayın Kadir bey kardeşimin de,çok güzel,doğru ve yerinde tespitleri olmuştur,Bu nedenle kendisini tebrik ediyorum…! Allah’a emanet olun… Saygılarımla…

      .

  187. ali erbil dedi ki:

    Kuran’da o günkü yaşam ve olayların gelişimine göre ayetler inmiştir. yani herhangi bir konu üzerine yorum gelmiştir. bulduklarınız çelişki değil farklı konular üzerine farklı yorumlardır. İnkar Edenler, Yalanlayanlar İle İlgili Kuran-i Kerim Ayetleri

    3. Sure (Âl-i İmrân Suresi), 10. Ayet
    Şüphesiz, inkar edenlere, ne malları, ne de evlatları Allah’a karşı hiçbir fayda sağlar. Onlar ateşin yakıtıdırlar.

    3. Sure (Âl-i İmrân Suresi), 11. Ayet
    (Bunların durumu) Firavun ailesinin ve onlardan öncekilerin durumu gibidir: Âyetlerimizi yalanladılar. Allah da onları günahlarıyla yakaladı. Allah azabı çok şiddetli olandır.

    3. Sure (Âl-i İmrân Suresi), 137. Ayet
    Sizden önce(ki milletlerin başından) nice olaylar gelip geçmiştir. Yeryüzünde gezin dolaşın da yalanlayanların sonunun nasıl olduğunu bir görün.

    5. Sure (Mâide Suresi), 10. Ayet
    İnkar edip âyetlerimizi yalanlayanlar var ya; işte onlar cehennemliklerdir.

    5. Sure (Mâide Suresi), 86. Ayet
    İnkar edenlere ve âyetlerimizi yalanlayanlara gelince işte onlar cehennemliklerdir.

    6. Sure (En’âm Suresi), 11. Ayet
    De ki: “Yeryüzünde gezin dolaşın da (Peygamberleri) yalanlayanların sonu nasıl olmuş bir görün.”

    6. Sure (En’âm Suresi), 21. Ayet
    Kim Allah’a karşı yalan uydurandan, ya da onun âyetlerini yalanlayandan daha zalimdir? Şüphesiz ki, zalimler kurtuluşa eremez.

    6. Sure (En’âm Suresi), 39. Ayet
    Âyetlerimizi yalanlayanlar karanlıklar içerisindeki bir takım sağırlar ve dilsizlerdir. Allah kimi dilerse onu şaşırtır. Kimi de dilerse onu dosdoğru yol üzere kılar.

    6. Sure (En’âm Suresi), 49. Ayet
    Âyetlerimizi yalanlayanlara ise, yapmakta oldukları fasıklık sebebiyle azap dokunacaktır.

    6. Sure (En’âm Suresi), 148. Ayet
    Allah’a ortak koşanlar diyecekler ki: “Eğer Allah dileseydi biz de ortak koşmazdık, babalarımız da. Hiçbir şeyi de haram kılmazdık.” Onlardan öncekiler de (peygamberlerini) böyle yalanlamışlardı da sonunda azabımızı tatmışlardı. De ki: “Sizin (iddialarınızı ispat edecek) bir bilginiz var mı ki onu bize gösteresiniz? Siz ancak kuruntuya uyuyorsunuz ve siz sadece yalan söylüyorsunuz.”

    • frkn dedi ki:

      işte bu da klasik bir savunma tarzı .. “Kuran’da o günkü yaşam ve olayların gelişimine göre ayetler inmiştir “” … Hep bunu söylüyorsunuz ama bir yandan Kur an evrenseldir ve hala geçerlidir diyorsunuz :S

  188. kadir dedi ki:

    sayın kadir sorduğunuz sorulara kuranı kerim çerçevesinde cevap vermek istiyorum….
    eş konusunda kuranı kerim sadece 1 tane almamız gerektiğini söyler. düşkünler, evsizler, yardıma muhtaç kişiler varsa bunlarıda o kişilere allah için yardım etmek için almamızı söyler. zaten hz.muhammet bizim için çok güzel bir örnektir. eşi hz.hatice vefat etmeden hiç evlenmemiştir. sonra hz. aişe ile evlenmiş, onun dışındakiler ise her yardıma muhtaç kişilerdir. yani düşkün veya köle gibi.. zaten aldığı hanımlarda hz. aişe hariç hep ellili yaşın üzerinde çocuk doğurmaya elverişli olmayan kişilerdir… bu konuda kuranı kerimi iyi araştırmanızı tavsiye ederim….

    ilişki konusuna gelince ters ilişkinin sakıncaları bilimsel olarakta ne kadar sağlıksız ve sakıncalı olduğu günümüzde kanıtlanmıştır. kuranı kerim insanları daima doğruya götürecek bilgiler verir.
    kuranın yasaklamış olduğu şeyi bilimsel olarakta araştırmanızı tavsiye ederim. neden yasak olduğunu o zaman daha iyi anlarsınız…

    kuranı kerim hiçbir nimeti kutsal saymamızı emretmez. sadece yememizi belli sınırlar içinde yasakladığı yiyecekler vardır. örneğin domuz eti, allah adına kesilmeyen hayvan, leş, kan, başka hayvanlar tarafından parçanmış hayvanın eti gibi… bunların dışında olanları şu şekilde açıklar.
    “allahın size vermiş olduğu nimetlerinde yiyin, için ama sakın israf etmeyin” ,”bazı yiyeceklerinde kimini kiminden üstün kılmıştır.” der. örneğin bal, zaten günümüzde her meyvenin ve yiyeyeceğin faydalarını bir liste olarak sıralarsak bazılarının faydalarının çok fazla bazılarınında düşük olduğunu görebiliriz….

    baş örtüsünü konusunda. nur suresinde geçen baş örtüsü konusunda hz. muhammede ait olmayan değişik hadis, amaç ve gerçek dışı bilgiler vererek bizleri hep uyutmaya çalışmışlar…
    en doğrusunu yüce rabbim diyerek baş örtüsü konusuna değineceğim. bilindiği gibi nur suresinin 31. ayetinde ” Mü’min kadınlara de ki; gözlerini harama bakmaktan sakındırsınlar, mahrem yerlerini korusunlar. Kendiliğinden görünenleri dışındaki süslerini teşhir etmesinler. Baş örtülerinin uçlarını yaka altlarına kadar sarkıtsınlar.” ifadesi vardır. bilindiği gibi kadınların en çekici yerlerdinden biri ve en çok dikkat çeker yeri göğüsleridir. göslerin üst kısmının açık olması yani boyundan göğüse kadar olan kısım erkeğin çok dikkatini çeker ve bayanın az bişe eğilmesi halinde bile göğüslerinin gözükmesine davetiye çıkarır. öncelikle size şu örneği vermek istiyorum. bir kız karşıdan geliyor ve beli açılmış. babasıda bunu görüyor. kızına diyorki; kızım kazağını aşağı çek” dediğinde kızı ne anlar. belinin her zaman gözükmemesi gerketiğini anlar. yani sürekli kazak giyeceğim diye anlamaz. buradada zaten efendimiz zamanında cahiliye dönemindeki bayanlarında baş örtüsü kullandığını çok rahat anlayabiliriz. arabistanın çok sıcak ve yakıcı olduğu insanlarında o zamanda kendilerini başlarına aldıkları örtülerle koruduğu anlamına gelir. o zamandaki giyim modasında ise hanımların elbiselerinin gerdan kısmı açık olduğu anlaşılır. bunu örtmenin yolu ya daha kapalı bir elbise giyecek yada kapalı elbisesi yoksa dışarı çıkarken mecburen başlarına aldıkları örtülerle yakalarını kapatacaklar. eski resimlere göz gözdirdiğimde anadoluda bayanlar saçlarını ortadan kiye ayırıp ön kısmı gözükecek şekilde baş örtüsü bağlarlardı. hatta benim annemin bile öyle siyah beyaz fotoğrafı var. eğer yüce allah bir bayanın saçının gözükmemesini emredecek olsaydı. bunu açık açık ey hanımlar dışarı çıktığınızda saçlarınıza örtü alın ve erkeklere göstermeyin diye ayet indirirdi. çünkü allah bir çok ayetinde “bu kuranı anlamanız için kolaylaştıdık.” diye bahseder. kapalılık rabbimin emridir. günahlardan ve kalbinde hastalık olanlardan insanı uzaklaştırır. fakat bunu günümüzde siyasi hale getirenleride allaha havale ediyorum….(türban gibi)

    savaş konusuna gelince yüce allah kuranda her zaman barışı emreden. sadece size savaşanlara karşı sizde savaşın der. örneğin bir kişi gelip sizi gasp etmeye çalışırsa siz kendinizi korumazmısınız. bu sizin en doğal hakkınızdır. size birisi saldırmadığı sürecede siz kimseye saldırmazsınız. olay bu kadar basittir. kuran asla kimseye haksız yere saldırın diye emretmez. günümüzde bu saldırılar islamı kullanarak yapılan saldırılardır. kuranın emretmediği bişeyi yapmak kurana maal edilemez. bu insanların eksikliğinden ve yobazlığından kaynaklıdır….

    biri insanın zalim olmasının cezasını allah dilerse bu dünyadada verir ahirettede verir. bu allaha kalmış bişeydir. isterse o insana bu dünyada ceza vermez onun cezasını ahirete saklar. zaten yaptıklarımızdan dolayı yüce allah bize bu dünyada ceza verse insanlık diye bişe kalmaz. yada bir insan zalim olabilir. fakat sonra imanada gelebilir. o yüzden allah her canlıyı bir vadeye göre yaratmıştır. lütfen bu konuyu kuranı kerimde inceleyin. ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız.

    son olarak sayın Kadir: bu dünyadaki düzeni müslümanlık adına yapılan zulümler katliamları allaha maal etmek hiç birimize yakışmaz. allahın kanunu kuranı kerimdir. onun dışına çıkan kendine müslümanım desede müslüman sayılmaz. allaha gerçekten iman eden insanlar onun bütün hükümlerinde uyan insanlardır. allah bizi kendi hükümlerinden ayırmasın…

    allaha emanet olun….

  189. arda dedi ki:

    ben müslüman bir ailede doğdum.doğal olarak ta ailem neye inanıyorsa onları bana empoze etti.kuran kurslarına gönderdiler.ama sadece okurdum, anlamazdım.o dönem harun yahya belgesellerini izler çok etkilenirdim.bu yüzden ateistlerden nefret ediyordum.üniversiteyi kazandıktan sonra olaylara bakış açım değişmeye başladı.sorgulamaya başladım.yine de insanın çocukluğundan beri inandığı değerlerden vazgeçmesi çok zor.geçmişte inandıklarımdan çok uzaklaştım ama yine de kafam karışık.korkutmalar ve empozelerin bunda çok etkisi olduğunu biliyorum.sanırım önce inanıp sonra sorgulamakla, önce sorgulayıp sonra inanmak arasında büyük fark var.bir inancı önce her yönüyle sorgulayıp sonra mantığına uyuyorsa ona inanmak bence en doğrusu.

    • frkn dedi ki:

      al benden de o kadar .. Üniversiteliyim ben de .. Çocukken uyduğumuz inandığımız o değerlere (namaz , oruç gibi ) o kadar uzağım ki evet arada namaz kılıyorum ramazanda oruç da tutuyorum fakat bunları isteyerek yapmıyorum ve sürekli sorguluyorum . Kafam o kadar karışık ki düşünmemeye çalışıyorum .. ..En iyisi de bence bu şimdilik ama bir gün öleceğimi de biliyorum .. Ben kesinlikle ateist biri değilim Allah a inanırım fakat dinlere pek inanmıyorum . Ben ona ve ya buna inanmaktan çok yaptığım iyiliklerle cennete girmek istiyorum ..

  190. kadir dedi ki:

    sayın arda size yaşadığım bir anımı anlatmak istiyorum. konu hakkında ise lüften iyi düşünmenizi istiyorum. ” ben çocukken tıpkı sizin gibi bir ailem vardı. dine yönlendiren ve dindar yaşamaya çalışan… birgün merak edip anneme sordum; neden başına başörtüsü bağlıyorsun sıkı sıkı… bana cevabı; “Eğer saçının bir teli bile gözükürse cehennemliksin” diye cevap verdi. ablamada dönerek buda senin kulağına küpe olsun dikkat et dedi.. bende çocuk olduğum için pek bişe anlamayarak dedimki: peki kim söyledi böyle olduğunu diye. gittiğim sohbetteki hocalar söyledi dedi. bende dedimki kendi kendime: demekki hocalar söylüyorsa doğrudur. onlar bizlerden daha iyi bilir. annem ise anadolu kadını olduğundan saf ve eğitim seviyesi çok iyi olmadığından bu tür fikirlere inanmış. sadece annem değil bu düşünceye inanan birçok insan vardır… çünkü o sohbetlerde insanlara kuran okunur. dualar edilirdi. fakat bu okunan ayetlerin ne anlama geldiği o sohbettekilere anlatılmazdı. onlarda hoca ne derse doğrudur mantığyla hareket ederlerdi… ben kuranı kerimi elime aldığımda ve onu anlamaya çalıştığımda şunu fark ettimki bizlere anlatılanlarla kuranda geçenler birbiriyle uyuşmuyor. bu beni son derece üzmüştür.. ikinci bir konu ise kuranda herşey yoktur mantığı. dinin ileri gelenleri kuranı kerimi eksik görmüş kuranda herşey yazmıyor. yazmayan şeyleride peygamber efendimizden öğreneceğiz diye insanları kandırmaya çalışmışlar. halbuki hz.peygamber dine kendinden bişe asla katmamış. tamamen kuranı kerimi hayata geçiren örnek bir kişidir. allah işte bu yüzden allaha ve peygambere itaat edin. çünkü hz. peygamber aynı zamanda bir öğretmendi. kuranı kerimi insanlara uygulamalı öğretirdi… kendinden bişe katması durumunda yüce allah şah damarını keseriz diye ikazda bile bulunmuştur.
    kuranı kerimde yüce allah şöyle buyuruyor ” yemin olsun biz bu kuranda bütün örneklerden sıraladık. yokmu düşünen diye… allah insanlar için her örneği açık açık sıraladığına göre bizlerin kuranda herşey yoktur dememiz zalimlikten başka bişe değildir. bir kaç ayette çok dikkat edelim…

    Öyleyse sen, sana vahyedilen Kur’an’a sarıl. Şüphesiz ki sen doğru bir yol üzerindesin.(zuhruf-43)

    Doğrusu o Kur’an, senin için de, kavmin için de bir öğüttür ve siz ondan sorguya çekileceksiniz.(zuhruf-44)

    yukarıda ayetlerin güzelliğine bakın. rabbim peygambere diyorki sen kurana sarıl onu uygula, hayata geçir. çünkü doğru yol budur. ve bu kuran senin için ve insanlar içinde bir öğüttür. ve kurandan sorumlu olacağımızı, sorguya çekileceğimizi söylüyor. yüce rabbim bu kadar açık bu kadar net bir şekilde ifade ettiği halde bizler kurana batılı karıştırıp. kendimize bir takım veliler edinip. onların peşinden gitmişiz. bide ne hikmetse bizlere kuranı kerimi herkes anlayamaz. sadece veli kişiler anlar diye sürekli bizleri kandırmışlar..
    yüce allah bu konuda bizleri bakın nasıl uyarmış.
    “Rabbinizden size indirilene uyun, O’ndan başka velilere uymayın. Ne az öğüt alıyorsunuz? (araf-3)
    bu uyarı 1400 yıl önce gelmiş bizlere ama bizler ne kadar bu uyarıyı dikkate almışız…

    sayın arda insanlar kurandan uzak yaşadıklarından dolayı ve ve birtakım insanlar bu amaca ulaştıklarından dolayı. kara çarşafı, türbanı dinimize yamamaya çalışanlardan tutun. sahte peygamberlere, mehdiyi bekleyenlere, hz. isanın gelişini bekleyenlere kadar bizleri öyle uyutmuşlar ki. bizlerde bu uykudan uyanınca tekrardan uyku hapı alıp uyumuşuz. hiç fırsat vermemişler. bunun sorumlusu tamamen bizleriz. kuran herşeyden nice örnekler sıralamıştır. siz gerçek bilgiye sadece ve sadece kuranda bulabilirsiniz. kalbinizle ve temiz fikirlerinle okuyun. ön yargısız. yüce rabbim inşallah doğruyu gösterecektir size…
    allaha emanet olun. kuranın nurundan ayrılmamız dileğimle…

  191. Zeynep dedi ki:

    Bu yazıyı yazmış ve böyle bir site oluşturmuş adama Allah akıl versin
    Kur’an da hiçbir şekilde çelişki yoktur olduğu düşünülemez
    Hiç şüphesizki ALLAH tüm noksan sıfatlardan münezzehtir
    ALLAH birdir
    Muhammed aleyhisselâm resulidir
    Kur’an kaktır

  192. adminilhan baran dedi ki:

    Bu yazıda ciddi bir misenformasyon bulunmaktadır. Çelişki atfedilen Kur’an ayetleri eksik yazılmaktadır. Bilimsel olma iddiası taşıyan bsözümona bir inceleme, eksik bilgi, çarpıtma üzerine temellenmekte ve meşruluğunu olduğu gibi saygınlığını da yitirmiştir.
    Bakara Suresi 48. ayette “Allah izin vermedikçe şefaat kabul olunmaz” ifadesi yer almaktadır. Buradan Allah’ın izni dahilinde şefaat edilebileceği ihtimali doğmaktadır.

    • uğur dedi ki:

      evet allahın izni dahilinde şefaat izni verilme ihtimali bak ihtimali diyoruz yani kesin birşey yoktur ki buna sziden bir örnek vereyim ,

      senin nickin admin ilhan yani site yöneticisi anladığım kadarı ile ama ya sen başkalrında izin alıp yazı yazıyorsun veya başkaları senin iznin ile yazıyor ve cevap veriyor veya gelen yorumları kabul edip etmeme iznini birbirinize tanımış oluyorsunuz , sizin tabir ettiğiniz misal hem kendinize hem yorum yazanlara şefaat ediyorsunuz , bunu kabul edeceksiniz de ama yaratma ve hükmetme gücü elinde olan allahın şefaat iznini sorgulayacaksınız , eeeee allah size en kısa sürede hidayet nasip etsin , baltayı ayağınıza vuruyorsunuz demiyelim gerçeği görme konuunda bir adım ilerlemiş oluyorsunuz diyelim inşaallah allah bu adımınızın karşılığını hidayet olarak verir

  193. uğur dedi ki:

    bu yazılanların hepsi cımbızla çekilip insanların kafası karışsın diye yazılmış şeylerdir , ayetler konularına göre ayıklanmadan yazılsydı çelişki yerine doğrular görülürdü , bu tıpkı şu fıkra gibi anlaşılır,
    imam kürsüde teyemmümle alakalı vaaz veriyor , su olmadığında teyyemüm gerekir ve teyyemmüm şu halde geçersiz olur diyor ve ekliyor ,eğer teyyemmüm yaptıktan sonra uzak bir yerden su alması için binek hayvanınızla gönderdiğiniz evladınız veya aileden biri geldiği esnada binek hayvanın sesini duyarsanız suyun geldiğini bildiğinizden teyemmümünüz geçersiz olur ve su ile abdet almanız gerekir der , adamın biri vaazın son cümlesine yetişir ve binek hayvanın sesi duyulduğunda abdest alınması gerekir diye anlar ve her binek hayvanın sesinin duyduğunda abdestini tazelemek zorunda kalır……

    bizlerde ayetleri yazdığımızda veya anlamak istediğimizde anlamak istediğimiz gibi değil anlatılmak istenen gibi anladığımızda ki bunun yolu bellidir bir önceki ayet bir sonraki ayet ve konuyla alakalı diğer ayetler okunduğunda yüce allah ın bizlere ne demek istediğini daha iyi anlamamıza vesile olur ayrıca , kuranı kerim 7.yy. ait bir kitap değil tüm zaman ve mekanlara hitap eden bir kitap olduğunuda ve halen sırlarının ortaya çıkmadığını bilmemiz ,anlamamız açısından unutmamak gerek ,

  194. Mehmet Oğuzhan Özoğlu dedi ki:

    arkadaşlar ben yazılarınızı okudum, tartışmanıza şahit oldum. burada bazı noktalarda çok büyük hatalar var. bunu uzun uzadıya konuşabiliriz. burada her şeyi yazmak bana epey zor geliyor. bu meseleler hakkında tek tek konuşabiliriz. ben tartışmaya giren islamcı ve ateist olduğu iddiasını taşıyan iki grubu da eleştiriyorum. her iki tarafında akıl almaz yanlışları olduğunu düşünüyorum. konuşmak isteyen varsa yorum bırakabilir veya özelden mesaj atabilir. teşekkür ederim…

  195. taha dedi ki:

    bu yazıları kim yazmışsa o kadar güldüm ki siz ateistlerin ne kadar salak olduğunu şimdi çok daha iyi anlıyorum,kuranda ki o eşsiz ayetleri çarpıtmışsınız sana ben bile hepsini açıklaya bilirim size sadece gülüyoru aklınızı bunlarla yormayın kafayı yersiniz söyliyeyi ,la ilahe illallah muhammeden resulullah

    • frkn dedi ki:

      açıkla o zaman .. bir de olay sadece Kur an daki çelişkiler değil insanları aşağılama ve küçük düşürücü sözlerdir .. Bir kadın ve bir erkek arasındaki büyük farkı Kur an daki ayetlere göre bulabilirsin .. Kadın aşağılanırken erkek yüceltilmiştir ilgili ayetleri istersen bulur yazarım

  196. Mehmet Oğuzhan Özoğlu dedi ki:

    sevgili taha, “la ilahe illallah muhammeden resulullah” diyen birinin bu şekilde bir yorum yapması aslında insanlardan inanmasını istediğiniz dinin kalitesini de gösterir. ateizm, dinden çok dindarlara karşı bir tavırdır. yani senin yorumuna karşı getirilen bir tavırdır. sen muhammed’e rasul diyorsun peki acaba muhammed de kendisine iman etmeyenlere gülerek “salaklar” diyor muydu? bu senin duruşunu gösterir. bu duruşu kabul etmeyen birinin ateizm iddiası taşıması da bence çok normaldir…

  197. Ümüt Kaya dedi ki:

    Bakin
    Allah Kuranda söyle Demis, Böyle Demis Beni ilgilendirmiyor.
    Ben Bir Mevzunun Geneline Bakarim.
    Eger Bir Din Kitabinda Celiskiler varsa veya Diger Din’leri Karalama, Asagilama, Yalanlama, gibi bir Husus varsa,
    O zaman Birileri Kendi Düsüncelerini ilave etmistir.
    Cünkü Allah; Tevrati gönderip, Zeburu gönderip, incili gönderip, Daha sonra Kurani Gönderip niye ötekilerini Karalasin?
    veya Yanlis Desin?
    Allah her kulunu esit görür, o hic bir zaman Asagilamaz,
    Fakat insanlar Hep Birbirlerini Asagilar.
    Bilmem Anlatabildimmi !
    Bir De;
    Islam Incilden 600 yil sonra gelmistir.
    zeburdan 1150 yil sonra
    Tavratdan 1900 yil sonra gelmistir.
    Simdi Onlarin Hepsi yalan yanlis
    Sadece Bizimki Dogru öyle mi?
    Baska bir olay Da;
    Sadece Müslüman olmakla Kimse Cennete Gidemez Bunu da herkesin iyi Bilmesini isterim.
    Baska Bir Konu…
    Niye Herkes Müslümanlik satma pesinde?
    Allahin SENIN Müslümanlik Satmana Ihtiyaci YOK.
    Allaha ibadetini ediyorsan SEN Kendin en Dogrusunu iyisini et, gerisini Bosver Derim.
    Fakat O Müslümanlik satanlarin Müslümanlaiktan haberi yok Allaha Yalakalik etmek gibi ” Ben Müslümanligi Dogru Yapamiyorumda en azindan Pazarlamasindan Mükafatimi Alayim” Düsüncesi :)))

  198. hakan dedi ki:

    arkadaşlar bu ramazanda meal okumaya ve anlamaya karar vermiştim fakat kafamda şüpheler doğdu bu şüpheleri inşaallah sizlerin yardımlarıyla gideririm facenin arama çubuğuna hakan aktan diye girin ve istek yollayın bu konuları ramazan boyunca araştırıp konuşalım

    • Mehmet Oğuzhan Özoğlu dedi ki:

      yukarıda ayetleri eleştirenleri de ayetleri ayetlerle desteklemeye çalışanları da hatalı buluyorum. ortada yanlış bilgiler var. bir yanlış bilgi öteki yanlışlamayla bertaraf edilmeye çalışılıyor. kimse kul değildir. etimolojik olarak da kelimelere bakılırsa ontolojik açıdan da düşünülürse bu çok rahat bir şekilde görülebilir. “kul” kelimesi türkçe’de “kullanmak”, “kullanılmak” kelimelerinin köküdür. anlam olarak da “kullanılan” demektir. “köle” kelimesi de eski türkçe’de burdan gelir. aslı “kula” şeklindedir. kur’an arapçasındaki -7.yy arapçasındaki- “abd” kelimesi’nin türkçe’ye “kul, köle” şeklinde tercüme edilmesi lengüistik bir hatadır. çünkü “abede” kökü eski arapça’da “üretmek, meydana çıkarmak, faaliyette bulunmak” anlamına gelir. “ibadet” kelimesi de burdan gelir. “abid”, “mabud” gibi türkçeleşmiş bir çok kelimenin kaynağıdır. eski sözlükler “feale” kelimesi ile “abede” kelimesini eş anlamlı yazarlar. bu açıdan insan tanrı’nın kulu da değildir. hiç kimsenin kulu değildir. bu islamcıların aslında inandıkları kitabın dilini bilmediklerinden, dolayısıyla inandıkları kitabı evrensel bir çerçevede anlayamadıklarından kaynaklanıyor. bu hal ile nasıl “dindar” oldukları ya da hangi dinin dindarı oldukları da ayrı bir tartışma konusudur.

      • uğur dedi ki:

        mehmet bey kelimelere bilimsel yaklaşmanız güzel bir durum ancak sizin yaptığınız yorumla cevap vereyim müsaadenizle,
        abede kelimesinin eski arapçada “üretmek, meydana çıkarmak, faaliyette bulunmak” anlamına gelir. demişsiniz ve ve sonrasında feale kelimesini eski sözlükler “feale” kelimesi ile “abede” kelimesini eş anlamlı yazarlar. bu açıdan insan tanrı’nın kulu da değildir. hiç kimsenin kulu değildir. bu islamcıların aslında inandıkları kitabın dilini bilmediklerinden, dolayısıyla inandıkları kitabı evrensel bir çerçevede anlayamadıklarından kaynaklanıyor. bu hal ile nasıl “dindar” oldukları ya da hangi dinin dindarı oldukları da ayrı bir tartışma konusudur.demişsiniz , öncelikle lütfen abede kelimesinin ve feale kelimesini nasıl açıklamışsınız tekrar okuyun ikisinde de faaliyette bulunmak açıklamsı yapmışsınız ayrıca,

        abede kelimesini sizin yaptığınız mana ile ele aldığımızda da ,

        allaha ibadet etmek veya allahın abdi olmak demek , allahın bize verdiği nimetleri üretmek allahın bize bahşettiği ancak meydana çıkarmakla olabilecek rırızkları meydana çıkarmak , allahın sınırları dahilinde faaliyetlerde bulunmak anlamına gelmiyor mu sizce örneklendirelim ,
        allah bize yer altından nimetler vermiş ister maden olarak anlayın ( petrol,kömür,elmas,su ) ister yiyecek olarak ( Patates, soğan, sarmısak, havuç, turp, pancar gibi toprak altında yetişen bitkiler ) bunları meydana çıkarmak sonra bunları üretmek ibadetin birer parçası zira allah cc. kitabı kerimde defalarca akletmiyormusunuz veya akletmiyecekmisiniz diye uyarıda bulunmuştur, ayrıca bunların faaliyetinde bulunmanın yanı sıra allahın emrettiği şekilde faaliyetlerde bulunmak ,namaz , oruç , hac zekat bunlar ibadet bir de salih amellerde birer faaliyet konusu olmuyormu ,

        peki bunlar yapılıyorsa allaha abd olmak anlamına gelmiyor mu , ayrıca türkçesinde kul olmayı kullanılan i kullanmak demişsiniz evet insan hem kullanan hem de kullanılan değilmidir , zira insan hem başka insanlar ve şeytan tarafından kullanılmaya açık bir varlıktır zira insan kelimesinin kökü de unutmaktan gelir ve bu onun fıtratında vardır peki allah bize ne diyor başka insanlar veya şeytan tarafından kullanılacağına sana verdiğim nimetleri ve dünyayı sana emrettiğim şekilde kullan diyor , şimdi size soruyorum asıl mesele kelimelerle oynayıp kafa karıştırp hangi din ve dinadarlık demek midir yoksa önemli olan kelimelere allahın hoşnut olacağı manaları çıkarıp üretip ona abd olup hem allahı hemde kendini hoşnut etmek midir , bizler kelimelerle oynayıp kafamızı karıştırmak yerine o kelimelerin bizlere olan faydalı ve allahın hoşnutluğunu kazanacak bir hayat sürmek taraftarıyız,,

        rumuzunda ümüt kaya yazan kardeşimiz e cevaben ;
        kimse kendini kandırsa bile allahı kandıramaz bu nedenle kimse müslümancılık yapmak derdinde olmamalıdır müslüman olmak derdinde olmalıdır , islam satılann bir meta değil olamazda tam tersi ona inananlar için hayat biçimidir , ayrıca herkes istediğini yaşayıp istediğine inanır ancak bu sadece dünyalık olan bir konu , hiç kimse islam pazarlığından karlı çıkmamış çıkmayacaktır herkim bunun derdine düşmüşse yanılgıdadır , diğer kitapların gerçekleri elbette allahın ayetleridir bunda şüphe yoktur ,ve iyi incelenirse tahrif olmamış bazı ayetlere bakıldığı zaman kuranda geçen ayetler gibi bir lambanın ışığı gibi aynıdır , ancak zamanın dini ve siyasi liderleri bu kitaplardaki ayetleri kendi şahsi menfaatlerine , saltanatlarına i sultanlıklarına ve inandıkları dine zarar gelmesin diye değiştirilmiş ve bu insan kelamına dönüşmüştür , ancak kuranı kerimde tarif sözkonusu olmamış sadece gerçeğinin ancak allahın bildiği bir durum , birkaç ayetin eksik yazıldığı iddiası sözkonusu olmuştur buda ispatlanamayan bir iddiadır ancak yazıldığı günden bugüne yazılan ayetlerde hiçbir değüişiklik sözkonusu olmamıştır , ama yorumlarında birçok alim anladığını yazmıştır ki bu da kuranı esasen tahrif etmiş manasına gelmez zira yorumlar kişiden kişiye değişiklik olabilir lakin bu yorumlar kuranın ve allahın bize koyduğu çizgi dışında olmamıştır,
        cennet meselesine gelince , sadece müslüman olmakla cennette gidilebirlir ancak bu müslümanlığı nasıl anladığımıza bağlı zira hz.isa ya hz.musa ya ve diğer peygamberlere inanan ve onların getirdiği kitap ve ayetlere inanan ve onlarla üreten faaliyette bulunan insanlarda müslüman ve onlarda cennet ehlidir , fakat sizin anlattığınız gibi adı müslüman ancak yaşamı islamla alakalı olmayan insanlar elbette cehennemi tadacaktır yanısıra allah rahmetim gazabımı geçmiştir diye buyururken onun rahmetine sığınan ömrü boyunca kötü bir hayat ve bir yaşam biç,iminde yaşamış insanların allaha geri dönüşlerinide , annelerinden doğdukları gibi günahsızdırlar şeklinde onlara rahmet edeceği müjdesini vermiştir, hz.muhammed ki son peygamber ” ben bile sonumun ne olacağını bilmiyorum ” diyerek allahtan sürekli af mağfiret ve kurtuluş istiyorsa bizlerinde bunu unutmaması lazım gelir diye düşünüyorum.
        saygı ve sevgilerimle , allah başta bana sonra sizlerede hidayet nasip etsin ve günahlarımızı af ve mağfiret etsin inşaallah

      • Mehmet Oğuzhan Özoğlu dedi ki:

        selamlar uğur bey! “ayrıca türkçesinde kul olmayı kullanılan i kullanmak demişsiniz evet insan hem kullanan hem de kullanılan değilmidir , zira insan hem başka insanlar ve şeytan tarafından kullanılmaya açık bir varlıktır zira insan kelimesinin kökü de unutmaktan gelir ve bu onun fıtratında vardır peki allah bize ne diyor başka insanlar veya şeytan tarafından kullanılacağına sana verdiğim nimetleri ve dünyayı sana emrettiğim şekilde kullan diyor , şimdi size soruyorum asıl mesele kelimelerle oynayıp kafa karıştırp hangi din ve dinadarlık demek midir yoksa önemli olan kelimelere allahın hoşnut olacağı manaları çıkarıp üretip ona abd olup hem allahı hemde kendini hoşnut etmek midir , bizler kelimelerle oynayıp kafamızı karıştırmak yerine o kelimelerin bizlere olan faydalı ve allahın hoşnutluğunu kazanacak bir hayat sürmek taraftarıyız,,” şeklinde bir yorumunuz var. öncesine pek itirazım yok çünkü aşağı yukarı aynı düşünüyoruz. ama bu kısma itirazım var. çünkü insan kullanılan bir varlık değildir. zaten şeytan da insani bir fonksiyonun adıdır. sağımızda solumuzda bulunan farklı bir varlığın adı şeytan değildir. bundan dolayı insan ürettiği için şeytani bir yöne sahiptir. şeytan kendisini kullandığı için insanın “kul” olabileceği düşüncesi yanlıştır. öte taraftan kavramlarla oynamak ve kafa karıştırmak diye bir olay yok burda. kuran/arapça başlıbaşına kavramlar üzerine oturmuştur. bundan dolayı her kavramın kendine has bir anlamı bir kökeni ve çağrışımı vardır. bunun üzerinde durmak aslında kafa karıştırmaktan öte çalışmayan kafayı çalıştırmaktır. ayrıca kafaların karışması da çalıştığının belirtisidir. tüm bunlardan ayrı olarak kavramları olmaları gerektiği yerde ele almazsak tanrının hoşnutluğundan çok öfkesini kazanacağız diye düşünüyorum. böyle bir din ve dindarlık da kimseye fayda vermemiştir ve vermeyecektir.

  199. mehtap dedi ki:

    çelişkiye düşenlere sesleniyorum. doğru yorumlamayı öğrenmeden kabul ediyorsunuz. bu ne acizlik.. bu nasıl 1 iman eksikliği..,
    1 örnek vererk bütün ayetleri doğru yorumlamanızı rica ediyorum.

    “müslüman olmayanlar cennete gidebilir mi?”
    / Bakara-62. ayetinde ” Muhakkak ki, âmenû olanlar ve yahudi, hristiyan ve sabii olanlardan kim, Allah’a ve ahiret gününe inandı ve ıslâh edici ameller işlediyse (nefsini tezkiye etti ise ), artık onların mükâfatları Rab’lerinin katındadır. Onlara korku yoktur ve onlar mahzun olmazlar…” burda dikkat EDİLMESİ GEREKEEN KISIM “””KİM ALLAHA VE AHİRET GÜNÜNE İNANDI”””” KISMI OLMALIDIR… AMENTÜYE İNANAN HERKES ALLAHIN İZNİYLE CENNETE GİRER.ÇELİŞKİ YOK ANLAYACAĞINIZ. İNSANLARIN KAFASINI KARIŞTIRMAYA ÇALIŞANLAR VAR VE ARAŞTIRMADAN İNANANLAR VAR MAALESEF.. ALLAH HEPİMİZE BOL İMAN VERİR İNŞALLAH.

    • kadir dedi ki:

      incil tevratı doğrulayıcı olarak, kuranda incil ve tevratı doğrulayıcı olarak allah tarafından indilmiştir. her kitap birbirinin aslını tasdik eder. insan eliyle değiştirilen sayfaları tasdik etmez. bir örnek vermek istiyorum.; 1400 yıl önce inen kuranı kerim haşa değişmiş olsaydı, kurana insanlar kendilerinden bişe katmış olsaydı… ve biz inandığımız değişen kurana göre dinimizi şekillendirerek yaşıyor olsaydık. sizce allah bizleri affedermiydi…
      kuranı kerimi değiştirmek şimdiki neslin suçumudur yoksa kuranı değiştirenlerin mi?

      işte yüce rabbimiz bundan bahsediyor. kuranda bizim ayetlerimi az ücret karşılığında değiştirenlerin satanların cezalarını söylüyordu allah… yahudi inancının ve hristiyan inancının temelinde yani kitaplarındaki hüküm tıpkı kuranda gibi allahın varlığına birliğine iman, ahiret gününe yani hesabın görüleceği güne iman ve salih işler yapmaktır ( yardım, zekat, iyilik, anaya babaya iyi davranma,yetime bakmaya vs. vs.) salih amel çok geniş kapsamlı bir kelimedir. işte islamiyetten önce yaşayan ehli kitap mensuplarının bir kısmı allaha ve ahiret gününe inanıp sonradan gelecek olan peygamberi biliyorlardı. bazıları ise bunlara inanmıyorlardı. örnek; incilde hz. muhammedin geleceğine dair bilgi olduğu halde bu bilgilerin çıkarılması gibi. bununla beraber hristiyanlardan sonra gelecek olan peygambere inanlarda vardı. yüce allahta kuranda bundan bahsediyor.

      kuranda; yahudiler üzeyir allahın oğlu, nasranilerde isa allahın oğlu olduğunu iddia ediyorlar diye bahsediyordu. işte allah bu tür yakışıksız iftira atan ehli kitap mensuplarının kurtulamayacağını, bu tür yakışıksız şeylere inanmayan allahı birleyen hesap gününe inanan ve salih amel işleyen ehli kitabın kurtulacağını haber veriyor. islamiyet geldikten sonra ise orjinal tevratı ve incili tasdik eden bir din olarak artık islamdan sonra (gerçek geldikten sonra) bu gruplardan her kim islamı tasdik etmez ise işte hüsrana uğrayacak olan onlardır. çünkü dostlar daha önce haber verilmişti incilde ve tevratta yazıyordu hz. muhammedin geleceği. buna rağmen yinede inanmadılar. gerçeği gizlediler.

      son hak din islamdır. onun dışında hiçbir din allah katında kabul edilemez. islam geldikten sonra değişen incil ve tevrat sayfalarının hiçbir hükmü kalmamıştır. biz müslümanlar ise yahudiliğe ve hristiyanlığa inanan insanlara her zaman saygı göstermeliyiz. tabi bizlere saldırıda bulunmadıkları sürece… unutmayalım ki herşey allah katındadır.

  200. Geri bildirim: Kurandaki Hatalar ve Soru İşaretleri | networkk48

  201. mete dedi ki:

    Benim çözemediğim bir husus var, neden tanrıtanımaz olan kişiler başka kişilerin inançlarında hata arıyorlar, kuran’da gidin dinsiz kişileri öldürün demiyor. Onları dine davet edersin gelmezlerse kendi bilecekleri iştir, onlarla arkadaş olursun senin dinine karşı hakarette bulunursa önce sorarsın, sonra uyarırsın, en sonunda oradan uzaklaşırsın. Müslüman kardeşlerimin de okuyor, uyarıyor ve bu kendini bilmezlerle küfür içerisinde polemiğe girmiyor(girmemeli).

    Bu konuyu açan arkadaş tamam iyi güzel bizim inançlarımızda kusur aramış fakat nedense akla yatkın cevaplar gelince neden müslümanlar savunmaya geçiyor denildi. Yahu sizde hiç mi utanma yok açıyorsunuz konunuzu bir güzel eleştiriyorsunuz dinimizi sonra savunma yapmamıza kızıyorsunuz.

    Hiç mi düşünmüyorsunuz, iyi güzel yaratılmışız ama neden dünyada insanlardan başka canlıların insanlara bir üstünlüğü söz konusu olamıyor? Biraz irdeleseniz zinanın günah olmasındaki ince ayrıntıyı bile yakalayabilirsiniz, dinimizde zina yasak çünkü genelde zina sonucu doğan bebekler temelli bir aile yapısından uzak kalıyor. Siz hiç gördünüz mü annesi-babası hayatta olduğu halde onu bilmeyen bir çocuğun mutlu olduğunu gördünüz mü? Kadın ile erkeğin yakın münasebette olmasına karşı da uyarılar var kuranda, doğrusu o övdüğünüz avrupadaki vakaları görüyoruz, bunlar türkiyede olmuyor mu? evet oluyor. fakat bu yanlışı yapanlar müslüman diye “aa müslümanlar tarikatcı, aa tecavüzcü” diye damga vurmak da doğru değil.

    Hz Muhammed kuranı kendisi uydurdu dediniz, peki bu nasıl uydurmadır ki o putlardan medet umanların hüküm sürdüğü toplum dize getirildi. internette kurandaki çelişkiler diye araştıracağınıza mucizelerini araştırsanız da biraz hatalı olduğunuzu farketseniz ne güzel olacak

  202. cüneyt dedi ki:

    site sahibi neden insanları dinden döndürmeye çalışıyorsun eline ne geçecek?

    • pante dedi ki:

      Hiç kimseyi dinden döndürmeye çalıştığımız yok Cüneyt. Bizim mücadelemiz gerici-yobaz zihniyete karşı.
      Sen eğer gerçekten inanıyorsan, hiç kimsenin Allah’ın izni olmadan iman kazanacağını ya da kaybetmeyeceğini de bilirsin. Allah dilediğine hidayet veriyor, dilediğinin kalbini mühürlüyorsa bizim gibi aciz bir kulun yazdıklarının Allah’ın izni yanında ne etkisi olabilir?! Ne müslümanın gayrimüslimleri dininden döndürüp İslam’a sokma çabasının, ne de tersinin bir önemi yok. Onlar sadece sebep teşkil eder. Öyleyse insanlar özgürce tanrıyı, Allah’ı, dinleri, kitapları, mucizeleri, çelişkileri tartışabilmeli. Yeter ki aşağılama, alay, hakaret, şiddet olmasın..

  203. frkn dedi ki:

    Bu çalışmayı hazırlayan arkadaşa sesleniyorum !!!! Helal olsun çok güzel hazırlamış bizlere sunmuşsun .. Üşenmedim google açıp ayetlere tek tek baktım ve rezilliği , çelişkiyi kendi gözlerimle gördüm şaşkınlıkla .. Gerçekleri gördüğü halde inkar etmeye devam edenler olucaktır .. Madem Kur an insanlara hakaret ediyor ben de o inkar edenlere bir hakaret ediyim bakalım … Sizler KÖLE siniz .. Sizler sadece inanmak istediğiniz şeylere inanır ve ancak kendinizi kandırırsınız .. Teşekkür ediyorum tekrar ve bu sayfayı kaydedip yazıcıdan çıkartıyorum …

    • bilal dedi ki:

      Frkn ! Sen hatalı meal ve yorumlara bakarak çelişkiyi görmüşsun.Bu çelişkilerin hiç biri
      asla ve asla kur’an’ın orjinal metninde yoktur… Bunlar tamamen hatalı meal ve yorumlar-
      dan kaynaklanmıştır… Buralarda hepsine teker teker cevap verilmiştir.Bu siteleri araştırıp
      söz konusu ayetlere yapılan doğru meal ve yorumları görebilirsiniz.Hangi ayeti istiyorsan
      onun doğru meali ve yorumunu bulabilirsiniz..Bu doğru meal ve yorumları görünce,çelişki
      vardır diye ileri sürdüğünüz söz konusu iddianızda yanıldığınızı belki anlarsınız.Tabiki,art
      niyetli değil,amacınız gerçekleri bulmak ise… Ben söz konusu ayetlerin doğru meal ve yo-
      rumlarını defalarca tekrar yazmak istemiyorum..İddianızda samimi iseniz,söz konusu ayet-
      lerin buradaki doğru meal ve yorumlarına bakarak bu çelişki iddiasına yazılan cevapları da okumalısınız.Tek taraflı okumayın,Bu iddialara yazılan cevapları da okuyun,ve sağduyu-
      nuzla karar verin.. Neden çelişki vardır diyenlerin iddiasına yazılan cevapları okumadan
      hemen karar veriyorsunuz.? .İnsan bir konuda karar verecekse,art niyetsiz ve objektif bir şekilde her iki tarafını da okumalı ve dinlemelidir.. Ama bakıyorum ki, sağduyunuzla ha- reket etmemişsiniz…..Lütfen,Bu siteleri yavaş yavaş karıştırarak söz konusu iddialara
      yazılan cevapları da okuyun… Nacizane KUR’AN’ın orjinal dilini bilen biri olarak kur’an’da
      asla ve asla hiç bir tutrasızlık ve çelişkinin olmadığını görüyorum…Var gibi görülen bütün
      çelişkiler hatalı meal ve yorumlardan kaynaklanmaktadır.Bu çelişkilerin tamamı da insan-
      hatasının ürünüdur.Kur’an’ın değil.KUR’AN,yüce Allah’ın evrensel,eşsiz,ve mükemmel son kitabıdır……. Lütfen,konuyla ilgili yazılan bütün cevapları bulup tarafsız bir şekilde okuyun
      ve ondan sonra vicdanınızın sesine kulak vererek karar verin….. Saygılar…..

      • frkn dedi ki:

        Kuran ın tümünü okumaya karar verdim .. Zaten annem de sık sık söyler mealini oku diye .. Hep arapça okumuştum .. Aslnda haklısın hemen karar vermenin bir anlamı yok ..

      • bilal dedi ki:

        Yüce Allah yardımcınız olsun,buna sevindim. Fakat meallerde bazen hatalı çeviri ve yo-
        rumlar da bulunur.Bu nedenle kafanıza takılan ve mantığınıza uymayan bir şey görürseniz
        biliniz ki,bu kur’an’dan değil,hatalı meal ve yorumlardan kaynaklanıyor..kur’an’da asla bir
        çelişki,tutarsızlık ve sorun yoktur..Allah’ın gönderdiği kur’an mükemmel ve eşsiz bir kitaptır.
        Şayet kafanıza takılan bir soru olursa,yüce Rabbimin izniyle sevgili kardeşime bu konuda yardımcı olmaya çalışır ve birlikte konuyu değerlendirebiliriz…Selam ve saygılarımla…..

  204. kadir dedi ki:

    sayın frkn Allah yardımcınız olsun. hidayetinizi bol bol versin. siz ona yönelin ve kesin olarak söylüyorum doğruyu ve manevi huzuru bulacaksınız. kuran meallerini okurken şunlara dikkat ediniz; okumuş olduğunuz meallerin nüzul sırasına (iniş sırasına) göre de değerlendirin. hangi ayetin hangi olay neticesinde indiğini bilmeniz size epey yardımcı olacaktır. yüce allah o dönemdeki olayları her döneme uygun olarak bizlere ifade etmiştir, anlatmıştır. kuran okuyan her insan muhakkak kendinde bişey bulacaktır. herkese hitap eden bir kitaptır. 2.bir konu ise ayetlerin bütünlüğüdür. bir ayet diğerini açıklar. yani kuran kendi kendini açıklayan bir kitaptır. bunlara dikkat eden bir insan kuranda çelişki bulamaz. ayetleri bir bütün olarak ele alın sadece tek bir ayetten farklı yorum ve sonuçlar çıkabilir. önceki ayetleri ve sonraki ayetleride dikkate alarak düşünmenizi tavsiye ederim. selametle kalın..

  205. yasir dedi ki:

    24- Bu ayette melekler mi konuşuyor?

    Zuhruf-11′de de ilginç bir kurgu vardır:
    “O suyu gökten bir ölçüye göre indirir. Biz onunla ölü memleketi diriltiriz”.
    Suyu indiren Allahsa, ölü memleketi dirilten kim?
    Kur’an’ı Allah gönderdiyse bu “biz” diyen kimler?

    Yukarıdaki alıntının cevabını zaten yine kendi vermiş. Kuran ALLAH katından Cebrail aracılığı ile inmiştir. (O-ALLAH- suyu gökten bir ölçüye göre indirir)-(Biz-Melekler- onunla ölü memleketi diriltiriz) Zaten bütün doğa olaylarını ALLAHIN izniyle melekler taksim ve sevk etmiyormu.

    En iyisini ALLAH bilir… Zaten en güzel cevapları kuranda vermiş…
    Yukardaki alıntıya en güzel cevaplar ALLAH’ın katından Kurandan alttaki Ayetlerde.

    MEARİC 4 – Melekler ve Ruh miktarı ellibin yıl süren bir gün içinde ona çıkar.

    KADİR 4 – Melekler ve Ruh (Cebrail veya Ruh adındaki melek) o gece Rablerinin izniyle, her iş için inerler.

    ŞUARA 192 – Ve muhakkak ki bu (Kur’ân) âlemlerin Rabbinin indirmesidir.

    ŞUARA 193 – (Resulüm!) Onu Rûhu’l-emin (Cebrail) indirdi;

    ŞUARA 194 – Uyarıcılardan olasın diye senin kalbin üzerine;

    CİN 8 – (Cinler, dediler ki): “Biz göğe dokunduk, onu kuvvetli bekçiler ve alevlerle dolu bulduk.”

    CİN 9 – “Doğrusu biz göğün bazı mevkilerinde dinlemek için otururduk. Fakat şimdi her kim dinleyecek olursa kendini gözetleyen parlak bir alev buluyor.”

    CİN 10 – “Doğrusu biz bilmiyoruz, yeryüzündekilere kötülük mü murat edildi, yoksa Rableri onlara bir hayır mı diledi?”

    SAFFAT 6 – Gerçekten biz dünya göğünü (o yakın göğü) bir zinetle, yıldızlarla süsledik.

    SAFFAT 7 – Onu her inatçı şeytandan koruduk.

    SAFFAT 8 – Onlar yüksek (melekler) topluluğunu dinleyemezler. Her taraftan kovulup atılırlar.

    SAFFAT 9 – Uzaklaştırılırlar. Onlara ardı arkası kesilmez bir azab vardır.

    SAFFAT 10 – Ancak kulak hırsızlığı yapanlar olur. Onu da yakıcı bir alev takip eder.

    BAKARA 97 – Söyle; her kim Cebrail’e düşman ise iyi bilsin ki, Kur’ân’ı senin kalbine Allah’ın izniyle kendinden önceki vahiyleri onaylayıcı, müminlere hidayet ve müjde kaynağı olmak üzere o indirdi.

    BAKARA 98 – Her kim Allah’a, Allah’ın meleklerine, peygamberlerine, Cebrail ile Mîkâil’e düşman olursa, iyi bilsin ki, Allah da o kâfirlerin düşmanıdır.

    NAHL 101 – Biz bir âyeti değiştirip yerine başka bir âyet getirdiğimiz zaman Allah ne indirdiğini pek iyi bilmiş iken kâfirler Peygambere: “Sen, ancak bir iftiracısın” dediler. Hayır öyle değil; onların çoğu bilmezler.

    NAHL 102 – (Ey Muhammed!) Onlara de ki: “Kur’ân’ı Cebrail, iman edenlere sebat vermek, müslümanlara bir hidayet ve bir müjde olmak için Rabbinin katından hak olarak indirdi.

  206. frkn dedi ki:

    Arkadaşlar , bazı basın ve yayın organlarının yaptığı haberler gibi belli cümleleri alıp buraya yazıp kıyaslamak o kadar da doğru olmasa gerek .. Biz direk o ayete yoğunlaşıyoruz ama surenin hepsini okumak gerek .. Aslında biraz sakin kafayla düşününce mantıksız olduğu anlaşılıyor . Şunu söylemeliyim ki ben kesinlikle ateist birisi değilim . Tek bir Allah a inanırım çünkü mantıklı olan bu . Dindar bir ailede yetiştim . Çocukken dinime çok bağlı biriydim fakat zamanla soğudum ve nefret etmeye başladım . Bunda ailenin veya akrabaların kötü din eğitimi göz önünde bulundurulabilir . Ben Hz . Muhammed kafasına göre kitap yazdı ve insanların beynini yıkadı gibi şeylere pek inanmıyorum . İslam dinine ve peygamberlere inandım fakat bir türlü ısınamadım .. Bunda Arap kültürünün etkisi büyük .. Bir de şöyle bir şey var inanan ve ya inanmayan herkes birbirine SAYGI göstermeli . İnsanları aşağılayarak ve ya hor görerek bir yere varamayız . Ben bundan önceki yorumumda biraz sert çıkış yapmışım 🙂 . Tek istediğim şey dinleri sorgulayarak ve öğrenerek inanmak .. 21 yaşındayım fakat 1 gün olsun evde bulunmasına rağmen Kuran ın türkçe mealini tam okuyamadım . İlahi söyleyen ve Kuran ı defalarca kez okumuş ve hatim etmiş benimle yaşıt kuzenlerim vardır .. İnanın onlar da okumamışlardır .. Namaz kılarız , oruç tutarız , Kuran okuruz fakat bize söylendiği için veya yapmamız gerektiği için yaparız .. Ne için yaptığımızı pek bilmeyiz .. Asıl sorun burda umarım anlatabilmişimdir ..

    • frkn güzel düşüncelerin var,gerçeği de bulursun,yerkürede gerçek İslam hapsedilmiş,hurefelerle polemik konusu edilmiş,islam coğrafyasına hakim olan siyonizm-misyoner ittifakı İslamı kendilerine uyarlamış ve müslümanları adeta mallaştırmışlardır.Tarikat ve mezheplerin oluşumu bile onların senaryosudur.Kur’an okumakla hatta günde bir hatim indirmekle hiçbişey olmaz,çünkü Kur’an-i kerim öyle okunanarak sevap kazanılan OKUMALIK bir kitap değildir,benim tüm ailem tarikat ehlidir,onlara muhalefet ede ede İslam dinini öğrendim.KURANDA MANTIKSAL HATALAR konulu tartışmadaki yorumlarıda okumanızı tavsiye ederim…Facem (bilardocu27) eklersen fikir alış verişinde bulunuruz…

  207. emre dedi ki:

    yıllardır uyutulmuşuz meğer

  208. aykut dedi ki:

    o değilde, ““Türklere balık yemeyi yasakladık” dense bu kabul edilebilir mi?” kabul etmediğin için zaten bu haldesin, selam

    • pante dedi ki:

      Akılla inanç arasındaki farka iyi bir örnek verdin Aykut. Sen de o yüzden bu haldesin. Sana da selam.

    • Umut dedi ki:

      Bence sen bi duş al, sana edecek kelime, yapacak açıklama bulamıyorum ama Allah Türklere balığı yasaklasaydı, emin ol o balığı yemeyecek milyonlarca insan bulurdum sana

  209. keij dedi ki:

    Sevgili arkadaslarlar! kuranda´ki en büyük celiski Arab dilinde yazilmis yada gönderilmis olmasi degilmidir ? Tanrinin en büyük hatasi degilmidir ? sen yarattigin aciz bütün kullarina mi hitap ediyorsun yoksa sadece arabca bilenleremi? örn, Türkiyedeki inanan insanlarin % kaci arabcayi biliyor ? % kaci ezbere okuyor ? % kaci bilmeden okuyor ? o kadar mucizen var hz isayi bile bebek caginda konusturuyorsun böyle bir kolaylik yapamazmiydin biz farkli dillerde konusan kullarin icin. yarin ahirette beni arabca mi sorgulayacaksin yargilayacaksin ? Biz bu kücük Dünya`nin zeki yaratiklari KAINATIN muhtesem büyüklügünde sadece anlamsiz bir leblebi tanesiyiz. Anlamsiz bir canliyiz kainat icin varolusumuz bir hic yokolusumuz bir hic. evrenin büyüklügünde tanri inancinin kücüklügü görebilirsiniz?

    • elevation dedi ki:

      İslamda, Musevilik Hristiyanlık Mazdeizm Yezidilik ve Süryanilik gibi semitik bir dindir. Sami ırkına ait onların ürettiği bir dindir.

      Hristiyanlığın Avrupa ve Avrupa fetihleri ile Amerika ile Avustralya kıtalarında yaygınlaşmasının en büyük nedeni Roma imparatorluğu ve sonra Roma imparatorluğunun barbar Cermen kavimleri ile kaynaşıp hristiyanlığı onlara benimsetmesidir.

      İsa Roma döneminde, bugünki İsrail’e yakın bir yerde yaşadığı için, yahudilerin içinden çıkmıştır Hristiyanlık. Museviliğin Eski Ahid’ini yenisi ile tamamladığını öne sürüp sadece Yahudileri (ulusunu) alakadar etmeyen bir din Hristiyanlığı ortaya çıkarmıştır.
      Daha sonra bu din Roma imparatorluğunun resmi dini haline gelmiştir. Ancak Avrupa’da Kuzeyli Cermen kabileleri halen pagandır. Taki Roma ve Cermen kaynaşması gerçekleşene ve kavimler göçü başlayana kadar.

      Musevilik yalnızca Yahudi milliyetine ait bir dindir. Bu nedenle Yahudilik (ırk) ve Musevilik (din) bütünleşmiştir kavramsal olarak. Hristiyanlık evrensel bir dindir, ancak tanrıyı üçlü birlik haline getirmiştir. İslam tanrıyı tekrar tekil hale getirir ama evrensel değil ortadoğu dinidir.

      Musevilik İsrail ile sınırlıdır,

      İslam Ortadoğu’nun İsrail olmayan bölümü ile

      Hristiyanlık ise Orta ve Uzakdoğu harici her yerle.

      Aslında Aryan dinleri Hinduizm ve Zerdüştlüktür. Kürtler ve İranlılarda Aryandır bu nedenle 1. ve 2. Pers imparatorluklarının dini Zerdüştlüktür.

      Türklerde Şaman ya da Budisttir. Uzakdoğuda Budizm, Hinduizm, Jainizm, Konfüçyüsçülük gibi dinler yaygındır. Bunlar pagan değil, daha çok mistik dinlerdir.

      • elevation dedi ki:

        ilk paragrafta “mazdeizm” “mandenist” yain Sabii dini olacak. karışıklıklık için özr. mazdeizm zerdüştlük demek, bir ari dini. sami ırkıyla alakası yok.

      • Umut dedi ki:

        İşte bu ya ! Sen çözmüşsün herşeyi,yalnız bir topluluk hada var unutmuşsun onu eklemek isterim müsaadenle; dünya denen yerde kafirler vardır onların cehennemdeki arkadaşları da kafirdir onlar istese de oradan çıkamazlar bunlara da cehennem ehli diyoruz üstelik senin kaynaksız verdiğin bilgiler gibi yapmayıp kaynak bildiriyorum : bknz Kuran-ı Kerim

    • Umut dedi ki:

      Sen İngiltere’ye git, suç işle, adam öldür, yakalan, mahkemede deki “ben İngilizce bilmiyor, sen var beni yargılamak, bu olmak çok saçma, onlar da seni affetsin verdiğin örnek budur, ikincisi ise öldüğün anda konuşabileceğine inanıyorsan, senin için sorun yok kardeş, sen zaten imanı yarılamışsın, az daha ıkınsan olacak! Öldüren ve dirilten sana anlaşacağın bir dil entegre eder, komik olma! Allah ıslah etsin hepimizi…

  210. frkn dedi ki:

    Bu kadar sorgulamanın manası ne ?? Yaşıyoruz bir gün ölüp gidicez öldükten sonra görürüz zaten

  211. yobaz dedi ki:

    tüm yazılanları soruları ve cevapları okumaya çalıştım. içlerinde mantıklı olanlarda var mantıksız olanlarda ama tüm bu tartışmanın içinde bir nokta atlanıyor bence. yorumlardan birinde bir arkadaş daha iyi anlayabilmek için tasavvuf eğitimi alınmasından bahsetmiş, bir başka arkadaş Arapça öğrenilmesi gerektiğini söylemiş elbette onlarda haklıdırlar. Fakat insanlara Allah katından gönderilen bir kitabın acık, net ve tüm dünyada yaşayan insanların anlayabileceği kadar yalın olması gerekmez mi? Allah’a inanmak, ibadet etmek ve gönderilen kitabı anlamak için bu kadar çaba gerekmesi ki günümüz koşulları düşünüldüğünde ne kadar zor olduğu anlaşılacaktır. Bence Müslümanlıkta ki en büyük sorun bu anlaşılmazlıktır. Böyle olunca insanlar akılları yettiğince sorularına kendileri bir cevap bulmaya çalışmakta, bulamadıkları cevapları da başkalarında aramaktadırlar ama bu başkalarının cevapları da sonuçta onların yorumu değilmidir? böyle olunca da beyaz bazen siyah olabilmektedir. Müslümanlıkta ki kaosun sebebi bence bu zorluklardadır. Müslümanlık zor bir dindir.

  212. Yani bende yobaz gibi anladığım kadarıyla bu konuda KURANDA MANTIKSAL HATALAR konusuyla aynı.Buna cevabımı merak edenler orda verdiğim cevaplara bakabilirler kopyalayıp buraya yapıştırmaya gerek duymadım.Yani öyle bahsedildiği gibi çelişki-anlaşılmama-birbirine zıt anlamda bişey yok.Ateizm tarafından “ALLAH YOK” denildiği,maneviyata inanılmadığı için,güya bunun altı doldurulmak istenmiş.”Bu çelişkilerin çoğu müslümanlar tarafından fark edildi” bölümü tamamen komiktir.Haa müslüman geçinip,tüm ilimlere vakıf olup islam ülkelerinde müslümanlık satan siyonist ve misyoner ajanlar olmuştur,muhtemelen bahsedilen müslümanlar onlardır,ki normaldir,zaten islam dinine çelişki düşürmek,müslümanların itikadıyla oynayıp onları zümrelere (mezheplere) ayırmak,bu vesileyle onları birbirine düşürmek için görevlendirilmişlerdir ve başarılı da olmuşlardır.(BUNUN İÇİN DETAYLI BİLGİ Kuranda Mantıksal Hatalar BÖLÜMÜNDEKİ “HIRISTİYAN VE MÜSLÜMANLARA OYNANAN OYUNLAR” ADLI YAZIYI OKUMANIZI TAVSİYE EDERİM)…Yani kişinin fikri neyse zikri de odur.İnsanların hemfikir oldukları bir konu veya kişi varmıdır ki Ayetlerden hemfikirmanalar çıksın,bu kanaate varmalar Kur’an-i Kerim’in karmaşıklığından değil ona yaklaşım tarzlarındandır,parametrelerle,değer ölçüleriyle alakalıdır yani.Buradaki yorum ve kişiler hakında yorumlar yapılsa ve burdaki lişilerin veya atatürkün,benim,senin,başbakanın,Rıza Nurun,Vedat Uşaklıgilin :),Kazım Karabekir’in,laikliğin,içkinin,siyasi partilerin,fuhuşun, vesaire vesaaire konu ve kişilerin yorumları ve tanıtımları yapılsa hemfikir bir sonuç çıkarmı ?KESİNLİKLE HAYIR.BURADAKİLER AYETLER KONUSUNDA HANGİ SAFTAYSA BU KONU VE KİŞİLER HAKKINDAKİ GÖRÜŞLERİNDE DE AYNI SAFTA OLACAKLARDIR.Pekala bu konu ve kişiler aynı-sabit ve anlaşılır değil mi ki birbirine zıt görüş ve yorumlar ortaya çıksın,yani yaklaşım tarzı bir insanın bişeyden istediği sonucun çıkmasına neden olur,annnaşılmıştır herhalde “KARANDAKİ ÇELİŞKİLERin nedeni,olurmu canıım size göre kesinlikle nnayır olamaz,işte meydanda diimi yani,ee iman fukarası ateistlerin evrim teorisinin cılkı çıkması nedeniyle her asırda başka başka yöntemlere başvurmaları,arayışta olmaları,bocalamaları normaldir,fikirlerini bir nevi beslemek,yandaşlarını bişeylerle oyalamak ve inandırmış gibi yapmak durumundadırlar.Küfr-i İnadi (inadına inkar) çok zor bişeydir,o illetten kurtulmak her babayiğidin kârı değildir.Ama kurtulanları da tanıyorum çokk otturaklı müslüman oluyorlar Valla.Akıllı olun BU ÖYLE KADERİNİZ FALAN DEĞİL,ALLAH İRADE VERMİŞ,HER KESİN KENDİ HÜR İRADESİYLE HER YOLA GİTME HÜRRİYETİ VARDIR.Kader anlatıldığı gibi veya anladığınız gibi değildir.Mantığınızı kullanmanız dileğiyle hoşçakalın….

  213. abdullahabdal dedi ki:

    Eğer Allahınızın yaratacak gücü olsaydı. Sizi yarattığı için utanırdı..Kuran beş para etmez bir kitaptır. hatta kitap bile denemez. O kadar cahilce yani müslümanca yazmışsınız ki.. sizden utanıyorum.Bir çoğunuz talak-4 ayetini okumamıştır. okusanız bile sizde anlayacak beyin mi var zannediyorsunuz..

    Kuranda çelişki çoktur.
    Hatta kuranda insanlığa faydalı, İnsana yakışan, insanlara gerekli olan tek bir ayet bile bulunmaz..
    İyi diyebileceğiniz hiç bir şey bulunmaz..

    Buyurun.. çelişki yok dediğiniz hangisiyse, karşılıklı tartışalım..
    cesaretiniz varsa,,
    Gerçek isminizi ve TC kimliğinizi yazınki rezilliğinizi her kes görsün
    Ad soyad doğum yılınızla TC kimliğinizi kontrol edebiliyoruz. yanlış numara vermemeniz için..
    hadi..hodri meydan..

    • Umut dedi ki:

      Ya ne kadar çok beyin verilmiş ama kullanmayı bilmeyen insan var şu dünya üzerinde, tc kimlik verecekmiş, o onu birşey yapacakmış, vırt zırt! şizofren misin nesin? Sana zorla İnan ya da inanma diye zorlayan mı var ? İnanmazsan inanma, yaz şundan bundan diye tartışalım, gereksiz insan desem yine günah işlerim senin yüzünden, seni de bize imtihan olsun diye yollamış işte!!!

    • Umut dedi ki:

      Arkadaşlar Talak suresi 4. Ayet diyor ki; Eğer kadınlarınızı boşamaya karar verirseniz, şuanda elinizde onun hamile olup olmadığını anında öğrenebileceğiniz bir teknoloji yok, o halde bunu öğrenebilme süreniz, yani karnının şişmesi 3 ay alır, adetten kesilmesi kesin hamile olduğu anlamına da gelmez, 3 ay sonra hamile olmadığına kanaat getirince boşarsın ama boşamadan hamile olup olmadığından emin olmadan boşamanı yasaklıyorum. Şeklinde anlatılmış

      Şimdi ayet e iftira atan beyin özürlü açıklasın da biz de öğrenelim o sadece talak 4 de yazan

      4. Kadınlarınızdan âdetten kesilmiş olanlar île âdet görme­yenler hakkında tereddüt ederseniz onların bekleme süresi üç aydır. Gebe olanların bekleme süreleri ise doğum yapmalarıyla sona erer. Kim Allah’a saygısızlıktan sakınırsa Allah ona işinde bir kolaylık verir.
      Diye önceki ayetleri okumadan kafasında birşey canlandırmış milletin kafasını bulandırıyor

      Gerçeği bu benim Allah’a iman eden ve son nefesinde imanla ölecek canım kardeşlerim

      Rahman ve rahîm olan Allah’ın adıyla…

      1. Ey Peygamber! Kadınları boşayacağınız zaman iddetlerini gözeterek boşayınız ve bekleme sürelerini iyice hesap ediniz. Rabbiniz Allah’a saygısızlıktan sakınınız. Apaçık bir haya­sızlık yapmış olmadıkça onları evlerinden çıkarmayınız, kendileri de çıkmasınlar. Bunlar Allah’ın koyduğu sınırlardır. Kim Allah’ın koyduğu sınırları aşarsa aslında kendisine yazık etmiş olur. Bilemezsin ki; belki Allah bundan sonra yeni bir durum ortaya çıkarıverir,

      2. Sürelerinin sonuna ulaştıklarında onları ya uygun biçimde tutunuz yahut onlardan uygun biçimde ayrılınız; içi­nizden adaletli iki kişiyi şahit tutunuz ve şahitliği Allah için özenle yerine ge­tiriniz. İşte Allah’a ve âhiret gününe inananlara öğütlenen budur. Kim Al­lah’a saygısızlıktan sakınırsa O kendisine bir çıkış yolu gösterir.

      3. Ve onu hiç beklemediği yerden rızıklandırir. Kim Allah’a dayanıp güvenirse O kendisi­ne yeter. Şüphesiz Allah dilediği şeyi sonuca ulaştırır. Allah her şey için bir ölçü koymuştur.

      4. Kadınlarınızdan âdetten kesilmiş olanlar île âdet görme­yenler hakkında tereddüt ederseniz onların bekleme süresi üç aydır. Gebe olanların bekleme süreleri ise doğum yapmalarıyla sona erer. Kim Allah’a saygısızlıktan sakınırsa Allah ona işinde bir kolaylık verir.

      5. İşte bu, Allah’ın size indirdiği buyruğudur. Evet, kim Allah’a saygısızlıktan sakınırsa Allah onun kötülüklerini örter ve ecrini büyütür.

      6. O kadınları imkânınıza göre kendi oturduğunuz yerde oturtunuz ve onları baskı altına almak için kendi­lerine zarar vermeye kalkışmayınız. Eğer gebe iseler, doğum yapıncaya ka­dar nafakalarını karşılayınız. Sizin hesabınıza (çocuğunuzu) emzirirlerse on­lara karşılığını ödeyiniz ve aranızda güzelce konuşup anlaşınız. Anlaşmakta zorlanırsanız bu durumda o erkeğin hesabına başka bir kadın emzirecektîr.

      7. Varlıklı olan sahip olduğu imkânlara göre harcasın, rızkı daralmış bulu­nan da Allah’ın kendisine verdiği kadarından harcasın. Allah kimseyi kendi verdiğinden fazlasıyla yükümlü tutmaz. Allah güçlüğün ardından bir ko­laylık sağlayacaktır.

    • Buyrun benim herşeyim gerçek

  214. abdulhabdal seni bekliyorum

  215. abdullahabdal dedi ki:

    Umut denen umutsuz vaka:)
    Talak -4 ayeti İslamda Sübyancılığın serbest olduğunu gösteren ayettir..
    Müslümanlar bu ayeti baz alarak 3-5 yaşındaki kızlarla evlenirler. Çünkü kuran onlara 1 yaşındaki kızdan boşandığında hamilemi diye 3 ay bekle demektedir..
    ayeti bi daha oku bakalım anlayabilecekmisin:)

    Sayın Mustafa bayraklı,
    Kuranda Hangi çelişkiden başlamak istersin..
    Masal hikaye ve palavra yok..sadece kuran ayetleri olacak..
    sen seç

    • Sayın abdulhabdal,Kur’an’ın herhangi bir kelimesin herhangi bir çelişki yok,çelişki sizin gibilerin önyargılı yaklaşımlarından kaynaklanıyor.Yani tüm insanların çelişkiye düşmeyip hemfikir oldukları bir kişi veya konu veya bir fikir varmı?Yani bişeyden çıkan sonuç parametrelerle direkt alakalıdır.Bu konuya girerken yazdığım yorumu okumadıysanız okuyun ve bana dönün lütfen,yoksa öyle “KÖRDÖĞÜŞÜ” yapmanın bir anlamı yok.

    • Umut dedi ki:

      Gerizekalı olduğuna kanaat getirdim şimdi, ayet yukarıda işte neyin peşindeysen ona yol al hadi, ayrıca senin değerlerin ile Allah’ın değerleri arasında tercih mi yapıcaz? yaratan 10 yaşından sonra takla atarak yaşamak zorundasınız derse biz inananlar takla Ata Ata seve seve yaşarız sen önce konuları böyle incele bir de seni kim üç kere havaya atıp iki kere tutabilmişse ona tebriklerimi gönderiyorum

  216. abdullahabdal dedi ki:

    ) bırakın çelişkiyi Kuranda iyi bişey yoktur.
    İslamın insanlığa yararlı bir uygulaması varsa kuranda buyrun..
    bekliyorum..
    Dünyada 4000 din vardır.
    Bunlardan 4000 ini de mantıksızdır.
    Bunlardan sadece bir tanesi put dinidir islam..
    ve diğer dinlerden farkı kötüdür..
    Şeytan bile islamın yanında melek kalır..

    Buyrun islamın kuranda ayette yazan tek iyi bir şeyini bulun onu tartışalım..

  217. abdullahabdal dedi ki:

    Siz çelşiki yok deyince çelişki olmuyor mu?
    Allahın ayetlerini inkar eden yalanlayan , saklayan kafir olur..
    ve bunun tövbeside yoktur.

    Aşağıda ki Ayetlerden hangisini yalanlıyorsunuz ki çelişki yok diyorsunuz..
    evet söyleyin hangi ayeti yalanlıyorsunuz?

    İLK MÜSLÜMAN KİMDİR TUTARSIZLIĞI

    Sizce ilk Müslüman kimdir?

    Enam-163. O’nun hiçbir ortağı yoktur; böyle emrolundum ve ben müslümanların ilkiyim.”

    Yukarıdaki ayet, Muhammed hazretlerinin ilk müslüman olduğunu belirtir ama hükümsüzdür.

    Araf-143. “Sen sübhansın”, “tevbe ettim, sana döndüm ve ben müminlerin ilkiyim,” dedi.

    Yukarıdaki ayet de Musa‘nın ilk müslüman olduğunu belirten ayettir ve o da hükümsüzdür.
    Her iki ayeti de hükümsüz kılan ayet:

    Ali İmran- 67. İbrahim, ne Yahudi, ne de Hristiyandı. Fakat o, Allah’ı bir tanıyan dosdoğru bir müslümandı, müşriklerden de değildi.

    İbrahim, Muhammed’den de, Musa’dan da önce yaşadığına göre müslümanlığı onlardan öncedir. Adem, İdris, Nuh gibi İbrahim’den önce yaşamış olan peygamberlerin Müslümanlık sırasının ise hesaba katılmadığını görüyoruz.

    1-Allah ilk Müslüman kim karar veremez mi?
    2-Ayetlere göre sizce ilk Müslüman kimdir?
    3-Kuranda Musa ilk Müslüman yazıyor.Kuran doğru söylüyorsa neden Allah Musa ya kuranı değil de on emir ve Tevrat ı indirdi.
    4-Tevrat ve Museviliğin indirildiği Musa ya Müslüman diyen Kuran ne kadar inandırıcı olabilir.
    5-Bu yanlış lıkları yazan Kuran Allahın kitabı olabilir mi?

    • Yani şimdi senin inanmamanın tek nedeni bunlar mı.Bahsettiğin ilk müslümanlar o günün şartlarında ilk müslümandırlar.Dinimizde ilk müslüman Hz.Ademdir.Hem öyle şeytanı melekleri falan da zikretme,onların varlığına inanman bile imanını zedeleyebilir,dinden çıkabilirsin yani :),(ki bu verdiğin ayetleri Bektaşi mantığıyla yorumluyorsun) Öyle anlaşılıyor ki,seninkisi chp gibi maksat muhalefet olsun,ve senin kendi yazdıklarından başka bişey okuduğunu da zannetmiyorum,eğer okusaydın,bana bunları değilde başka sorular sorman gerekirdi…kendine iyi davran

  218. abdullahabdal dedi ki:

    🙂 Mustafa bey inandığınız din hakkında en ufak fikriniz yok..
    Tanrı nın gönderdiği kitap dediğiniz kitaptan sözediyoruz.,

    Allahın yazdığı cümlenin ne anlama geldiğini bilmiyor diyoruz..
    Hoş sende bilmiyorsun:)

    Maksat muhalefet olsun değil..İslamın Kuranın insanlığa faydalı bir ayetini sunun buyrun diyorum..
    İslam Tüm dinlerin en ilkeli ve en kötüsüdür diyorum..

    Sizde kendinize iyi davranın

    • Umut dedi ki:

      Sen de de ne beyin varmış haha:) o ilk önce gündüzün yaratıldığını anlatan Ayet tir bazı ibadetlerde gündüz ve gece önemlidir yani hangisinin önce olduğu bazı ibadetlerde ilk önce gece yaratılmış olsaydı farklılık olurdu :))))) şarlatanlık yapma

  219. abdullahabdal dedi ki:

    Umut denen umutsuz vaka:)
    Talak -4 ayeti İslamda Sübyancılığın serbest olduğunu gösteren ayettir..
    Müslümanlar bu ayeti baz alarak 3-5 yaşındaki kızlarla evlenirler. Çünkü kuran onlara 1 yaşındaki kızdan boşandığında hamilemi diye 3 ay bekle demektedir..
    ayeti bi daha oku bakalım anlayabilecekmisin:)

  220. BOŞA AVUKATLIK gereksizdir. dedi ki:

    yav neyi tartışıyorsunuz ?
    Bildiğiniz her şeyi sağ yanınıza dinleride sol yanınıza koyun kapsamlı bir şekilde biraz düşünün.Aradığınız cevap karşınızda.

    Her millete uyarıcı gitmiş.bende diyorum ki Vallaha mı ?
    Din gönderilmesi açısından Millet derken ben belli bir sınıf halkı düşünmüyorum millet derken ben Aynı anda birlikte yaşamış insanları düşünüyorum ve Bütün Dünya haritasını göz önüne alarak dinlerin gönderilişine bakıyorum

    bilmem kaç yüz yıl önce bilmem kaç bin yıl önce gönderilmiş uyarıcılar sadece yaşadığı bölgede ve zamanda aldığı bilgileri en doğru haliyle sunmuş olabilir.
    Yani Muhammed bir peygamberse onunla aynı anda dünyanın bütün bölgelerine de peygamber gönderilmiş olması gerekirdi.Bunun sebebi incil tevrat falan bozulmuşsa dünyanın diğer bölgelerine gönderilen dinlerde bozulmuştur.yenilenmesi gerekirdi

    Orta doğuda türemiş bir dinden diyelimki o zaman bilinen 3 kıta haberdar oldu
    ya keşfedilmemiş kıtalarda ve adalarda hatta bilinen bu 3 kıta içinde ulaşılması zor bölgelerde yaşayanlar nasıl haberdar olacaktı.sibirya güney afrika doğu asya vs neden bunlara bir elçi gönderilmedi neden onların bozulmuş eski din kitapları yok
    hem insanlık tarihi öyle 5-10 bin yıllık değil

    insanların afrikadan çıkıp yer yüzüne dağılmaya başladıkları tarih ta 200 bin yıl öncesine uzanıyor
    ortalma ömürlerini 50 saysak ( yazı yok kitap yok hemen bozulmaya başlayacaktır bu yüzden her nesil için gönderilmesi gerekirdi diye düşünüyorum) her nesil için 4000 bin uyarıcı sadece bir tek gurup için gönderilmiş olacak ya bir birinden ayrılmış
    ve sayısı her geçen zaman artan bir biriyle bağlantısı kalmamış guruplar ne olacak?
    8 bin yıl önce insan nufusu 5 milyonu bulmuştu ve dünyanın bütün kıtalarına yayılmışlardı 500 erli guruplar halinde yaşadıklarını düşünürsek 10 bin farklı bölgede yaşayan guruplar olurdu ortalama ömürü 50 olarak düşündük 8 bin yılda tek bir gurup için 200 elçi gerekir.bunuda bir birinden habersiz 10 bin gurupla çarpınca 2 milyon elçi gerekir.
    halbuki nufus 8 bin yıldadan bu yana hızla artmaya devam ediyordu şu elçi sayısına bir kaç milyon daha eklemek gerekir.
    NERDELER??

    Musanınki bozuldu isanınki bozuldu ama bu güne inananlarıyla birlikte gelmişler dünyanın başka bölgelerinden neden başka kitap veya ayet kalıntıları kalmamış ?

    ———-Neymiş dinden haberdar olmayanlara bir sorumluluk yokmuş NEDEN ? biz EŞŞEKMİYİZ ?
    Bizim haberimiz oldu diye tepemizde altında ömür boyu ezileceğimiz bir yük olacak attığımız her adım bizi sonsuz bir azaba sürükleyebilecek ama Bu dini hiçduymamış biri yiyecek içecek siçacak
    yatıp kalkacak çalacak çırpacak asacak kesecek hiç bir sorumluluk taşımyacak
    hani Kuran a göre Allah ın adaleti nerde ?
    —————
    çocukken ölen cennete 🙂 OH NE GÜZEL biz dünyanın bütün pisliklerini su gibi akan ömrümüzle 50-60 yıl fazladan çektik diye cehennem riski taşıyacağız bir başkası doğarken ölecek hurra cennete madem sonunda cennet garanti bizim daha uzun yaşamamız haksızlık değilmi ?
    Diyeceklerki ALlah onun ne yapacağını bildiğinden cennete koyacak.
    Onların arasından hiçmi günhakar çıkmıyacak ?

    KIVIRACAKLAR ve diyeceklerki hepsi cennete gitmiyor günahkar olacak olanlar cezasını çekecek
    O zaman onlar cehenneme giderken ;
    orada bizi uzun yaşatsaydın kitabına uyardık sen diğerlerini testten geçirip karar veriyorsun bize
    haksızlık edip direk cehenneme atıyorsun
    -Ben sizin ne yapacağınızı önceden bildiğimden sizi cehenneme atıyorum
    -Onların ne yapacağını bilmiyormusun ? ve Dünyayı boşa yatatmış olmuyormusun ?
    ——————————

    Helak ederek cezalandırma ne kadar cezadırki sürekli örnekleri veriliyor?
    bence insanları öldürmek ceza olamaz
    ÇÜNKÜ herkes zaten ölecekti ve ölüyorda
    bu şuna benzer sana ceza veriyorum cezan şudur: sabah kalkınca işine git zaten işe gideceğim:)

    —————-
    TİCARET ZEKAT SADAKA VS

    düşünün bir Tanrı Kullarını doğru yola iletmek için elçiler gönderecek kitaplar gönderecek gerektiğinde savaşlar yaptıracak gönderdiği elçiye uymayanları ötekileştirecek vb..her şeyi yapacak

    ama aynı tanrı bütün pisliklerin başı olan Ticareti tavsiye edecek hakkında düzenlemeler gönderecek
    Tıpkı meleklerin ve şeytanın yaratılması gibi
    bir yanda Kuran bir Yanda onun büyük düşmanı ticaret 🙂

    BAKIN bir Tanrı gerçekten kitap gönderseydi derdiki Hakim olduğunuz her yerde ticareti yasaklayın eli ayağı tutan ve gücü yeten herkes birlikte çalışın birlikte ihtiyaçlarınızı karşilayın
    bir birinize benim yarattığım nimetleri karşılık almak için vermeyin bu sizin aranıza nifak sokar bencillik sokar hırsızlık sokar eşitsizlik sokar bir çoğunuzun aç kalmasına sebep olur hile hurda sokar cinayet sokar düşmanlık sokar vs.

    sizi sadakaya zekata muhtaç eder derdi.

    ———

    ÖNÜNÜZE yarısı dolu yarısı boş bir kağıt konsa ve imzalamanız istense
    ne yaparsınız?
    imzalamazsınız değilmi?

    O halde Kuran daha yarım hatta daha bir kaç süresi inmişken ve bu iniş elçi ölünceye kadar devam edecekken ona nasıl inanmamız istenebilir?

    tamam inanalımda neye göre ver şunu baştan sona bir okuyayaım ki bir sağlıklı karara varabileyim
    -YOOO inanacaksın inanmazsan cehennemliksin sen şimdi inan gerisi nasıl olsa gelecek 🙂

    ————
    ———-
    Bir adam çıkacak ortaya ben peygamberim diyecek hadi lan ordan diyip gülüp geçen cehennemlik olacak 🙂
    Allah ona kolay kolay kimsenin inanmayacağını kestiremedimi ? inanmayanı cehennemlik ilan ediyor ?

    ————

    Bir yerde Firavunun elleri ve ayakları çaprazlama kestirme cezasını uyguladığı kınanır imasıyla
    anlatılıyor
    sonra bir bakıyoruz başka bir yerde bu cezayı Tanrı Muhammed düşmanlarına yapsın diye tavsiye ediyor
    ——————

    ADALETE BAKIN

    Şimdi bazı suçlar karşısında köle azat etmek fakir duyormak para vermek 2 ay oruç tutmak vs
    var.

    şimdi bunu bir çok fakir ve bir çok zengin iki insan açısından ele alalım

    NEDİYOR?

    köle azat et fakir doyur vs EEE bunlar yoksa 2 ay oruç tut YOK YA.

    ben fakir biriysem ne köle azat edebilirim ne fakir doyurabilirim nede kimseye bir gram bir hayrım dokunabilir EEE ne yapacağım ?
    hadi Hurra 60 gün oruç
    ya zengin — giden bir köle olsun lafımı olur ver kurtul 😀

    yanlışlıkla adam öldürme paran varsa şansın daha yüksek ölenin ailesi bir şekilde daha büyük bir şansla sakinleştirilir
    paran yoksa ??

    —————————————
    FAZLA uzatmaya gerek yok daha bir çok bakış açısıyla dinlerin uyduruk olduğu anlaşılabilir

    o kitapları uyduranlar elbette içinde çelişki bulunmasın ve Tanrı dan sanılsın diye elinden gelen özeni göstermişlerdir

    bir kitabın içinde yüz mücize olsa ve sadece bir tane çelişki veya mantıksızlık olsa bu o kitabın Tanrı tarafından gelmediğine kanıt olur.
    aksini söyleyen Tanrıya hakaret etmiş olur

  221. OSMAN LERMİOĞLU ATEİST DEİS VE DEYYÜSLARA EL CVP... BEĞENMİYOR İSEN YAŞAMA dedi ki:

    BU SİTEYİ TEBRİK EDİYORUM. ÇOK FAYDALI VE GEREKLİ BİR ÇALIŞMA YAPTILAR. SİZLER BU ŞEKİLDE ÇALIŞMAYA DEVAM EDİN. HER DEDİĞİNİZ AYETİ VE VERDİĞİNİZ TEFSİR VE İNCELEMELERİ YEDİNCİ YÜZYIL DA KİLER HARİÇ AYETİN ASLI ORTADA İKEN MEALİ İLE BİR ÇEKİLŞKİ VERMİŞ GİBİ BİR ALGIYA GİDİYORSUNUZ. İKİ AYETİN TAMAMNI VERMEKTENSE ORDAN BİR BÖLÜMÜ İLE BİR ŞEYLER YAPMAYA ÇALIŞIYORSUNUZ ONDA DA TUTARSIZSINIZ. AYETİ OKUDUĞUNDA HERŞEY YERLİ YERİNDE. ÇELİŞKİ SİZİN KAANIZ DA NEDEN SİZ ÖNCE KENDİ DİNİNİZİ ANLATIN VE ÇELİŞKİLERİNİZİ KURANI VE İSLAMI KATMADAN YAPIN. YADA BEĞENMİYOR İSESNİZ. “BAŞKA DÜNYAYI SİZ YARATINDA BİZ DE BAKALIM” NE YAPIYORSUNUZ DİYE. SİZİN DERDİNİZ HİÇ BİR ŞEYE İNANMAMAK İSE SİZİ TUTAN YOK İNANA BİLİRSİNİZ. AMA İSLAMA SALDIRIP YADA O KÜÇÜK BEYİNLERİNİZ İLE HER ŞEYİ ÇÖZDÜK DEYİP. YEDİNCİ YÜZYIL TEFSİRLERİ İLE ŞİMDİKİ ZAMANIN ANLATIYOR İSEN O DEDİĞİN KELİMENİN GEOTİK YUVARLAK VE DAİRE ANLAMRINA DA GELDİĞİNİ DE İFADE ETMELİSİN BİLİMSELLİK O ŞEKİLDE OLUR. KISA GİDECEĞİM. BEĞENMİYORİSEN BAŞKA DÜNYADA YAŞAMA HAKKIN VAR. VE YARAT KENDİNE İNANDIĞIN BİLİM İLE BİR DÜNYADA SENİN GİBİ İNANALAR YAŞASIN ORDA. HA ŞUDA VAR DÜNYADAN VE KURANDAN KOPYA ÇEKMEK YOK…. BAKALIM SİZİN BİLİM NE KADAR İLERİDE…..

    • pante dedi ki:

      İddianı kanıtlaman gerekiyor.
      Örnek ver: hangi konularda, hangi ayeti cımbızlayıp alarak anlam kaydırması yapmışız ve çelişkiymiş gibi göstermişiz?

      NOT: Birincisi küçük harflerle yazman gerekiyor.
      İkincisi: sakin ol, düzeyli tartışmaya çaba göster, aksi takdirde bu site iftiracılara, küfürbaz ve saldırgan yaklaşım gösterenlere uygun değil.

  222. OSMAN LERMİOĞLU ATEİST DEİS VE DEYYÜSLARA EL CVP... BEĞENMİYOR İSEN YAŞAMA 2 dedi ki:

    BU SİTE YÖNETİCİLERİNE VE SORULAR
    1- KUR’AN’I KERİMİ İSLMI BİR YERE KARIŞTIRMADAN KENDİNİZİ İFADE EDERMİSİNİZ.?
    2- SİZİN ŞUAN DA Kİ BİLİMSELLİĞİNİZ VE FELSEFENİZ İLE BİR DÜNYA YARATABİLİRMİSİNİZ?
    3- KUR’AN’DAN BAHSEDERKEN, AYETLERİ ANLATIN MELLARİNİ VEREREK YORUMCUNUN YORUM FARKI İLE SÖZDE KURAN ÇEKİLİŞKİDE BİR İFADEDEN KAÇINNIN.ŞİMDİ SİZİN KENDİ KİTABINIZ NERDE VE ONU BENDE OKUMAK İSTİYORUM.
    4- SİZİN KİTABINIZ DA NELER VAR.
    5- SİZİN DİNİNİZ SİZE NEYİ EMREDİYOR. ÖLÜM VE SONRASINDA NELER OLACAK? ÖLÜM VARMI? BİR İNSANA ÖLDÜRDÜKTEN SONRA TEKRAR CAN VEREBİLİRMİSİNİZ.?
    6- BİR KÜÇÜK KEMİKTEN BUGÜN TEKRAR BİR İNSAN YARATBLİRMİSİNİZ?
    7- SİZİN DİNİNİZ VE BİLİMİNİZ LE YENİDEN BİR DÜNYA YAPSANIZ ACABA DENGESİNİ NE İLE SAĞLARDINIZ AĞIRLIĞI NE OLURDU.
    8- SANA BUNCA NİNET VE RIZKI VEREN VE SENİ YEDİREN İÇİREN VE DOYUN ALLAHU TEALANIN HAVASINI SUYUNU VE TOPRAĞINI VE SAHŞETTİĞİ SENİ YOKTAN VAR ETTİĞİ VE SENİN HABERİN OLMADAN DAHA ANA RAHMİNDE İKEN OLUŞUMLARINI ANLATTIĞI KİTABTAN BAHSEDİYORSUN OZMAN SENİN BU BİLİMSELLİĞİN NERDEYDİ.?
    9-HAREKET KUVVETİ İLE HAVA ASILI DURAN VE UCAN VE YİYEYN VE YORULMADAN GECE GÜNDÜZ GİDEN BİR UCAN CİSİM YAPABİLİRMİSİNİZ?
    10- İSMİN CİSMİNİN NERESİNDEDİR.
    11- YARATIN BİZE ALLAHIN VARLIĞI DIŞINDA ONUN GÜÇ VE KUVVET YETTİREMEYECEĞİ BİR DÜNYA YARATINDA KURTARALIM. SİZDE VE SİZİN GİBİLERDE BU İLİM MEVCUTMUDUR.? SİZİN DİNİNİZ SİZİ KURTARIYOR İSE ALLAHIN HÜKÜMRANLIĞINDAN SİZİN İLAHINIZ NERDE GÖZLE VE ELLE GÖRÜLEBİİYORMU GÖRÜLMÜYOR İSE NEDEN?

    SORULARIMA CEVAP BEKLİYORUM…. HİÇ BİR ŞEKİLDE KURAN AYET VE İSLAM VE İNCİL VE TEVRATTAN ALINTI KABUL ETMİYORUM. SADECE SİZİN BİLİM VE FELSEFENİZ İLE CEVAPLARSANIZ MEMNUN KALIRIM… SELAM VE SELAMETLE

    • pante dedi ki:

      Zahmet olmazsa, baştan geriye doğru birkaç konuyu incelersen sorularının büyük kısmının yanıtını bulursun.
      Sorgu hakimi gibi hesap ister tavırla yaklaştın mı, yanıt alamazsın. Kimseye madde madde hesap verecek değiliz.
      Bilgilenmek isteyen yazılarımızdan sorduğu her sorunun yanıtını bulabilir. Ya da adam gibi, insan gibi merak etttiği konuyu sorarsa elbette yanıtını alır.

    • nizami dedi ki:

      2- SİZİN ŞUAN DA Kİ BİLİMSELLİĞİNİZ VE FELSEFENİZ İLE BİR DÜNYA YARATABİLİRMİSİNİZ? Yazmishsin.Sana kim soylediki biz dunya yarata biliriz. Ve ya Tanri yok sozunu okudunmu hic? Tanriyi inkar edenmi var.Hic kimse Tanriyi inkar etmiyor sadece her kes farkli dusuncelerle inaiyor.Hem oyle konusuyorsun sen kurandaki bilimle bir dunya yarata bilirmisin? Sadece benim dushunduyum Tanri dinlerdeki Tanri kadar basit biri olamaz.Cogu insaninki da oyle .Ben Tanrinin insan aklinin alamadigi kadar muhtesem olduqunu dusunuyorum.Yani bu kadar basit sozleri olan diyil. 4 kadin alin.Zina edenlere 100 sopa vurun. Yani bu herhangi bir insanin bile ola bilir . Insanlarin hukuku bile bundan daha mantikli ve iyi 1 kadin almak ve eziyyet etmemek.Iste bu yuzden Tanrinin bu kadar basit biri olduquna inananam.Evrenin duzenine bakmak bile yeterli.Bakinca onun bu kadar basit diyilde ne kadar muhtesem olduqunu anlaya bilirsin.Hem kotuluk eden kendine etmezmi ? Insana akil neden verilmish ? Kendini idare ede bilsin hem akli olan insan iyiyi kotuyu ayirt ede bilir.Yani bir hayvan gibi baskalarinin duygularini hice sayip ezip gecmez.Kuranda kurana inanmayan her kes kafirdir ve cehenneme dusecek.Sence bu kadar dunyada muslumanlardan bashka herkes cehennememi gidecek? O kadar iyi insanlar var hristiyanlarda iyi insan yokmu ? Putperestlerde bile iyi insan var. Bir seyi anlamiyorum mademki kuranda 4 kadin ala bilirsiniz diyor. Ondan onceki peygamberlerin neden 300 karisi olmush? Cariyelerini soylemiyorum. Neden Tanrinin hukmu her zaman ayni diyil? Ademle Havvayi yaratirkende yalniz Ademe bir kadin olarak Havvayi yaratmish?

    • AbdullahAbdal dedi ki:

      Haaalaaa bu kadar cahil kalabilmeyi başaran bir insanı tebrik etmek gerekir.

    • Gencer dedi ki:

      Çok bilmiş.Mülk suresi 5 bi açıkla bakalım.Tarık suresi 1 den 7 ye kadar olan ayetlerde spermin belden ve kaburgadan geldiğini bi açıkla bakalım.Hud 34 ü bir açıkla bakalım.Meryem 26-27-28-29 u bir açıkla bakalım.(Tanrı bebeği konuşturmuş yani isa ,isa demişki ben peygamberim bana tanrı kitap verdi incil yani,dedi ki hayatın boyunca Namaz ve zekat tan uzak durma.Bu ne abi.İsa’ya Namaz Zekat demiş İncil vermiş.tam bir Arap Çorbası olmuş.

      • yasir dedi ki:

        Yahu Mülk 5’te bahsedilenler Yıldızlar değil Meteor ve gök taşlarıdır…
        Kişinin Kinleri-nefretleri-hırsları-kibirleri insanı bu hale sokar, gören körler-duyan sağırlar-konuşan dilsizler- kalbi atan kalpsizler oluverirler…
        ALLAH onların kalplerini-kulaklarını-gözleri mühürledik derken irade edenin RAB olduğunu söylemek için öyle diyor yoksa insan kendi ister çalışır arzu eder ALLAH tecelli eder, gerçekleştirir…Arzu eden, çalışan, seçim yapan insandır iyi veya kötü farketmez veren ALLAH’tır…İyilik isterken iyilik, kötülük istersen kötülük…
        Sen baştan anlamak için değil açık ve inkar etmek için ALLAH ve Kurana yaklaşıyorsan ALLAH senin İnkarını arttırır sonuç olarak her tarafın mühürlenmiş olur…Ama sen imanını arttırmak için yaklaşırsan ALLAH imanını arttırır ve kapalı olan bütün hissiyatlarını dahi açar perdeleri kaldırır ve anlayamadığın şeyleri çelişki olanları dahi anlamaya başlarsın…
        Düz mantık yaşlaştınmı düşünüp-tefekkür etmezsen her şey mantıksız gelir çelişki gelir anlayamazsın…
        Kuranda hayır ve şerrin ALLAH’tan olduğunu söylerken akabinde hayır’ın ALLAH’tan şerrin kişinin kendinden kaynaklandığı belirtir…Buradaki mantık, istemek arzu etmek çalışmak ve sonucunda ortaya çıkanın meydana gelmesini vurğulamak yani herşeyin ALLAH’tan olduğunu lakin ALLAH her zaman ve koşulda iyiliği ve sabretmeyi kötülüğe sapmamayı öğütler ister, bu durumda ve psikolejide insanın nefsani duyğu ve hisleri arzuları hep aceleci-sabırsız ve kötülüğü yanlışı emrede…Bu şüreçte ALLAH’a ve öğütlerine inanaır sabredersen hırslarına ve kibrine yenilmezsen kazanırsın, yok nefsine yenik düşüp acele edersen hep kaybedersin,,, sonrada her kötülüğü şerri ALLAH’a maledersin…Ben ne yaptımda bunu başıma verdin dersin, yahu ALLAH iyiliği ve sabrı emrettiğini Kuranda söylemişti sana sen dinlemedin nefsine-şeytanına yenildin sabırlı olmadın, her iki durumun oluşunu sağlayan ALLAH lakin arzu eden eyleme ğeçiren sensin …Yani hayırıda, şerride yaratan ALLAH arzu eden isteyen çabalayan sensin…

      • yasir dedi ki:

        Mülk süresi 5’te bahsedilen şeytana atılan ateşler-ışıklar altta verdiğim videolardakiler olmasın???
        Bu meteor taşları nerden geliyor acaba?
        Lut kavmide bu işaretlenmiş ateş taneleriyle helak edilmişti…Bunlar bilimsel olarakta kanıtlandı İsrail lut gölü ve çevresi geçmişte yoğun bir meteor yağmuru olduğu kesinleşmiş durumda…

      • kemal oztas dedi ki:

        Ve andolsun ki, dünyanın semasını kandillerle süsledik. Ve onları, şeytanlar için (atılacak) taşlar kıldık. Ve onlar için alevli ateşin azabını hazırladık. Diyanet İşleri : Andolsun biz, en yakın göğü kandillerle donattık. Onları şeytanlara atılan taşlar yaptık ve (ahirette de) onlara alevli ateş azabını hazırladık. Abdulbaki Gölpınarlı : Ve andolsun ki biz, en yakın olan dünyâ göğünü ışıklarla bezedik ve onları, Şeytanlara atılacak şeyler olarak halkettik ve Şeytanlara, yakıp kavuran bir azaptır, hazırladık. Adem Uğur : Andolsun ki biz, (dünyaya) en yakın olan göğü kandillerle donattık. Bunları şeytanlara atış taneleri yaptık ve onlara alevli ateş azabını hazırladık. Ahmed Hulusi : Andolsun ki dünyanın (düşünce) semâsını, aydınlatıcılar (hakikat bilgileriyle) olarak donattık! Onları meydana getirdik ki, şeytanları (şeytanî fikirleri) taşlayıp uzaklaştırmaları için! Onlar için alevli ateşin azabını hazırladık. Ahmet Tekin : Biz dünya semasını parlayan yıldızlarla süsledik. Bunları şeytanlara, şeytanî güçlere karşı göğü koruyan mermiler haline getirdik, insanların ve cinlerin şeytanlarının bir değer ifade etmeyen tahminlerine konu yaptık. Onlara bir de körüklenen, alev püsküren, dehşetli cehennem ateşi azâbı hazırladık. Ahmet Varol : Andolsun ki biz en yakın göğü kandillerle (yıldızlarla) süsledik, onları şeytanlar için taşlama araçları kıldık ve onlar için alevli ateş azabı hazırladık. Ali Bulaç : Andolsun, Biz en yakın olan göğü (dünya göğünü) kandillerle süsleyip donattık ve bunları, şeytanlar için taşlama birimleri (rücum) kıldık. Onlar için çılgınca yanan ateşin azabını hazırladık. Ali Fikri Yavuz : Celâlim hakkı için, biz en aşağı semayi, (kandil gibi ışık veren) yıldızlarla donattık. Bir de onları, şeytanlara, (Şihab= akan yıldız gibi) taş atmalar kıldık. O şeytanlara (Ahirette) çılgın ateş azabı hazırladık. Bekir Sadak : And olsun ki, yakin gogu kandillerle donattik, onlarla seytanlarin taslanmasini sagladik ve seytanlara cilgin alev azabini hazirladik. Celal Yıldırım : And olsun ki biz, Dünya semâsını (veya en yakın semâyı) kandillerle süsedik; onları şeytanlara atılacak şeyler yaptık ve onlara alev alev köpüren Cehennem azabını hazırladık. Diyanet İşleri (eski) : And olsun ki, yakın göğü kandillerle donattık, onları şeytanlar için taşlamalar yaptık ve şeytanlara çılgın alev azabını hazırladık. Diyanet Vakfi : Andolsun ki biz, (dünyaya) en yakın olan göğü kandillerle donattık. Bunları şeytanlara atış taneleri yaptık ve onlara alevli ateş azabını hazırladık. Edip Yüksel : En aşağı göğü lambalarla süsledik ve onları şeytanlar için bir taşlama kıldık. Onlara alevli ateş azabını hazırladık. Elmalılı Hamdi Yazır : Celâlim hakkı için biz o dünya semayı takım takım kandillerle donattık ve onları Şeytanlar için (rucum) atmalar yaptık, hem onlar için o çılgın ateş azâbını hazırladık (ki azâb-ı Seıyr) Elmalılı (sadeleştirilmiş) : Andolsun ki, Biz o dünya göğünü takım takım kandillerle donattık ve onları şeytanlar için atmalar (atış yapılan mermiler) yaptık; ayrıca onlara o çılgın ateş azabını hazırladık. Elmalılı (sadeleştirilmiş – 2) : Andolsun biz, en yakın göğü kandillerle donattık ve onları, şeytanlar için taşlamalar yaptık. Ve onlar için alevli ateş azabını hazırladık. Fizilal-il Kuran : And olsun biz, dünyaya en yakın göğü lambalarla donattık. Bunları şeytanlara atılan taşlar yaptık ve onlara ateş azabını hazırladık. Gültekin Onan : Andolsun, biz en yakın olan göğü (dünya göğünü) kandillerle süsleyip donattık ve bunları, şeytanlar için taşlama birimleri (rücum) kıldık. Onlar için çılgınca yanan ateşin azabını hazırladık. Hasan Basri Çantay : Andolsun ki biz yere en yakın olan göğü kandillerle donatdık. Bunları şeytanlara da atış taneleri yapdık ve onlara çılgın ateş (cehennem) azâbı hazırladık. Hayrat Neşriyat : And olsun ki, dünya semâsını kandillerle süsledik ve onları (kulak hırsızlığı yapan)şeytanlar için (atılacak) taşlar yaptık ve onlara alevli ateş azâbını hazırladık! İbni Kesir : Andolsun ki; Biz, yere en yakın göğü kandillerle donattık. Onlarla şeytanların taşlanmasını sağladık. Ve onlara, çılgın alevli azabı hazırladık. Muhammed Esed : Biz, yeryüzüne en yakın olan gökleri ışıklarla süsledik ve onları (insanlar arasında bulunan) şeytan ruhluların boş ve anlamsız spekülasyonlarına konu yaptık ve onlar için yakıcı alevden bir azap hazırladık; Ömer Nasuhi Bilmen : Andolsun ki en yakın olan göğü kandiller ile bezedik ve onları şeytanlar için atılacak şeyler kıldık ve bunlar için alevli ateş azabı hazırladık. Ömer Öngüt : Andolsun ki biz dünya göğünü kandillerle donattık. Onları şeytanlar için taşlamalar yaptık ve onlara alevli ateş azabını hazırladık. Şaban Piriş : Gerçekten biz, en yakın göğü ışık veren yıldızlarla donattık. Onlarla şeytanların bertaraf edilmesini sağladık. Onlar için bir de çılgın alev azabını hazırladık. Suat Yıldırım : Biz yere en yakın semayı lambalarla donattık. Onları şeytanlara atılan mermiler yaptık. Hem onlara alevli ateş hazırladık. Süleyman Ateş : Andolsun biz, en yakın göğü lambalarla donattık ve onları, şeytânlar için taşlamalar yaptık. Ve o(şeytâ)nlara da çılgın ateş azâbını hazırladık. Tefhim-ul Kuran : Andolsun, biz en yakın olan göğü (dünya göğünü) kandillerle süsleyip donattık ve bunları, şeytanlar için taşlama birimleri (rücûm) kıldık. Onlar için çılgınca yanan ateşin azabını hazırladık. Ümit Şimşek : Biz Dünya semâsını kandillerle donattık. Şeytanlar için o kandilleri birer taş yaptık; onlara bir de alevli ateş azabı hazırladık. Yaşar Nuri Öztürk : Yemin olsun ki, biz en yakın göğü kandillerle süsledik ve onları şeytanlara ateş taneleri yaptık. O şeytanlar için çılgın ateş azabını da hazırladık.

        Yukarıdaki çevirilerin hiçbirinde göktaşı ya da meteor geçmiyor.Diyelim ki meteor/göktaşı olsun,göktaşı/meteorla şeytanlar nasıl taşlanabilir??? Parlayan kandillerden/yıldızlardan bahsediliyor.Bizim parlayan yıldızlar olarak gördüklerimiz acaba göktaşları/meteorlar mı da biz yanlış biliyoruz.    Bahsttiğiniz meteorlar/göktaşları şeytan taşlamak için  yaratılmıştır,Lut kavimini helak etmek için değil.Öyle olsa Lut kavminin ne şekilde helak edildikleri ayette ”apaçık” bir şekilde belirtilmez miydi?? Sevgi ve saygılarımla…

      • yasir dedi ki:

        TÂRIK – 5-Fel yenzuril insânu mimme hulık(hulıka).
        Öyleyse insan neden yaratıldığına bir baksın.

        TÂRIK – 5 -Hulika min mâin dâfik(dâfikın).
        Kuvvetle atılan bir sıvıdan yaratıldı.

        TÂRIK – 7 -Yahrucu min beynis sulbi vet terâib(terâibi).
        Bu su, bel ile kaburga kemikleri arasından çıkar.

        Şimdi Kurandan size bir çeliişkide ben söyleyeyim, insanın bir yerde Topraktan yaratıldığını söylerken diğer taraftan Sudan yaratıldığını söyler…İşte Düz mantıkla baktınmı bunuda çelişki sanarsın…Halbuki bunlar bir çelişki değil tamamen bilimsel gerçeklerdir…

        İnsanın vücudundaki elementlerle, topraktaki elementler belkide tamamen ayınıdır…
        İnsan tamamen su ve toprak mahsülüdür…Yani insan toprağa ve suya mahkümdür bağlıdır bunlardan gelenlerle hayatımızı devam ettirebiliriz, topraktan geldik toprağa dönüşeceğiz…Toprakta suya mahkümdür, toprakta su olmadan bir şey veremez üretemez yetiştiremez, su topraktaki çözülümü sağlar ve bunun sonunda suyla birlikte bitkiler sebzeler toprakta çözülen elementleri su araçılığı ile bünyasine alır ve sonucunda bunların tüketilmesi ile canlılarda kendi bünyalerine bu elemetleri alırlar…her şey bir aşama ve düzen içerisinde işler…

        —–ALINTI—-İnsanın topraktan yaratılması üzerine çok spekülasyonlar yapılmıştır. Biyoloji ve kimya gibi bilimlerin ilerlemesiyle; hem toprağın, hem de insan vücudunun analitik incelemesi yapıldı. Bu incelemeler sonucunda insan vücudunun içerdiği maddeler ile toprağın içerdiği maddelerin tamamen aynı olduğu anlaşıldı. Bu maddeler alüminyum, demir, kalsiyum, oksijen, silikon, sodyum, potasyum, magnezyum, hidrojen, klor, iyot, manganez, kurşun, fosfor, bakır, gümüş, karbon, çinko, kükürt ve azottur. Amerika’daki bir kimya bürosunun yaptığı analize göre insan vücudunun %65’i oksijen, %18’i karbon, %10’u hidrojen, %3’ü azot, %1.5’u kalsiyum, %1’i fosfor, geri kalanı da diğer elementlerdir. Yaratılış denilen Allah’ın muhteşem sanatı işte bu cansız, şuursuz atomları belli bir şekilde birleştirip insanı meydana getirmektedir. Bu maddeler sırf ham madde olarak çok düşük değerlere alıcı bulmaktadır. Oranlarını verdiğimiz temel maddelerin New York Borsasındaki değeri 4.5 Dolar’dır. Evet, tam tamına 4.5 Dolar. İşte insanın temel malzemesinin fiyatı. Allah 4.5 Dolar’lık malzemeden insan mucizesini yaratmaktadır. Görülüyor ki beceri, bu 4.5 Dolar’lık malzemede değildir. Bütün övgü, bu ham maddeleri de, bu ham maddelerden insanı da yaratan Allah’adır.
        http://www.mucizeler.com/2011/10/toprak-ve-sudan-yaratilma/
        —ALINTI——

        şu yukardaki alıntıyı size vermek istiyorum…Konun daha iyi kavranabilmesi açısından…

        Şimdi gelelim Meni sperme…Kuranda İnsanın yaratıldığı bir atımlık suyun Göğüsler ile bel arasından geldiğini anlatıyor…İnsanında topraktan yaradıldığını söylüyor veya sudan…Şimdi İnsan çömlek gibi toprağı su ile çamur yapıpta oluşuyorlar, biz öyle değiliz ama sizleri anneleriniz babalarınız öyle yapmışsalar bilemeyiz…Demek toprak ve sudan oluşan insanında bir oluşum süreci ve anne karnında geçirdiği evreler var….
        İşte meni ve Sperm oluşurken nerden geliyor acaba nerde oluşmaya başlıyor ve nerden atılıyor…Kişinin günde ilişkiye girebilme güçü sınırlıdır ve her ilişkiden sonra atılan menilerde vücutta azalmaya başlamaktadır ve sonuçta bu menilerin oluşabilmesi için gerekli ben ve zamana ihtiyaç duyulmaktadır…Bunları bir örnekleme için veriyorum, kişi günde menisini tüketeçek sayıda çinsel ilişkiye girdi ve sonunda sinir sistemi gereği ve tükenmeden dolayı meni atımı kalmadı, sonuçta insanın tüketmesi gereken besinler ve sinirlerinin toplanması için gereken yeterli bir süre ve süreç gerekmekte, işte tüketilen bu besinlerin insan vucudunda dağılımı tamamen Gögüş ve bel arasında olan organlar sayesindedir…Yani atılan yere değil oluşmaya başladığı yere bakmak lazım…
        Bu meniler ve içindeki milyonlarca sperm erkeğin testislerine gökten yağmıyor, insanın göğüs ve bel arasından devamlı gelen üretim sayaseinde testislere geliyorlar birikiyorlar….

        —-ALINTI———Her testis içinde kılcal borular vardır, kabaca içi boş incecik bir tüpü yün yumağı gibi sardığımızı farz edelim, işte testis böyle bir yapıya sahiptir ve meni (sperm) oluşumu bu boruların içinde olur. Erginlik çağına yaklaşıldığında başlar ve yaşam boyu kesilmeden devam eder. Bir spermin üretimi yaklaşık 74 gün kadar sürer. Spermler iki farklı karakterde olup X ve Y diye taşıdıkları dişilik veya erkeklik kromozomuna göre ikiye ayrılırlar, yani oluşacak bebeğin cinsiyetini erkekten giden sperm belirler. Eğer X spermi giderse ve annenin yumurtası (annedeki yumurta daima X tir) ile birleşirse XX olur ki bu bayandır. Eğer Y spermi giderse ve annenin yumurtası (annedeki yumurta daima X idi) ile birleşirse XY olur ki buda erkek bebek oluşumuna sebep olur. Yani bebeğin cinsiyetini daima baba belirler.
        Sperm üretimi devamlıdır ve hiç durmaz, üretilen spermler bir kesede toplanır ve boşaltılmaya hazır beklerler, arkadan da devamlı sperm üretimi olur ve bu keseye boşalır, bu kesenin bir hacmi, bir kapasitesi vardır bu hacim dolunca cinsel istek artar, yoğunlaşır eğer ilişki veya boşalma gerçekleşmezse kasıklarda ağrı, aşırı cinsel istek başlar, bazen kese o kadar dolmuştur ki büyük tuvalet yaparken veya ıkınırken vücut içi basınç arttığından bu sırada penisten sperm akar (bu boşalma değildir ve zevk vermez sadece sperm akar). Eğer kişi boşalmaz veya ilişki kurmazsa belli bir süreden sonra ki bu süre kişiden kişiye değişir (4 ila 10 gün), erkek uykuda boşalır ve keseyi boşaltarak arkadan gelen spermlere yol açar. Hamamcı olduk veya rüyacı olduk deyimi buradaki boşalmaya bağlı yıkanma gerekliliğinden gelmiştir. Bayanlara göre erkeklerdeki cinsel arzu kontrolsüzlüğü de devamlı üretilen sperm ve onun boşaltılması isteği sonucu ve toplumsal öğretilerin (tabuların) kuralsız cinsellik yaşamayı sadece erkeğe hak ve övünç kaynağı olarak hissettirmesi olup bayanların erkeklerde anlayamadıkları duygusuz cinsel istek bundan dolayıdır.
        http://www.mutluinsan.com/erkek-sagligi/testisler-ve-sperm-meni.html


        ——ALINTI———————

        Şayet Peygamber bu kuranı yazmış olsaydı ve bu bilğileri kendi derleseydi…Meni, yani insanı bir damla sudan oluştuğunu söyleyen ayetlerde yani Tarık süresinde, o bir damla suyun Göğüs ile bel arasından geldiğini söyleyip sizin gibi inkar etmeye meyilli insanları bu duruma düşürmez sizin gibi düz mantık insanın Penisten atılan gelen bir sudan yaratıldığı söyler ve insanları daha rahat kandırmış olurdu, tabiki sizin tabirinizle…Lakin neden böyle bir kolaylık varken meninin penisten atıldığını söyleyip insanları kandırmak varken, meninin Göğüs kafesi ve bel arasından gelen bir su olduğunu söyleyip vurğulamakta, işte burda insanın düşünmesi gerektiği vurğulanmakta…Yine aynı şekilde Kuran Peygamber yazması olsaydı, indiği dönemde arap toplumunda aşırı bir kavmiyetçilik ve akrabaçılık var idi, peygamber İsrailoğlu peygamberlerini Kurana yazmaz, kendi ata ve dedelerini yazardı…Neden böyle yapmamışta İsrail Peygamberlerini yazmış acaba bunuda iyi düşünüp tahlil etmek lazım…Peygamber ALLAH ne gönderdiyse onu söylemiştir…Bu sebenten sadece gerçekler ve doğrular yazılmıştır…

      • yasir dedi ki:

        —-kemal oztas DEMİŞ Kİ——–Yukarıdaki çevirilerin hiçbirinde göktaşı ya da meteor geçmiyor.Diyelim ki meteor/göktaşı olsun,göktaşı/meteorla şeytanlar nasıl taşlanabilir??? Parlayan kandillerden/yıldızlardan bahsediliyor.Bizim parlayan yıldızlar olarak gördüklerimiz acaba göktaşları/meteorlar mı da biz yanlış biliyoruz. Bahsttiğiniz meteorlar/göktaşları şeytan taşlamak için yaratılmıştır,Lut kavimini helak etmek için değil.Öyle olsa Lut kavminin ne şekilde helak edildikleri ayette ”apaçık” bir şekilde belirtilmez miydi?? Sevgi ve saygılarımla… ——–ALINTI———

        Sayın kemel bey Mülk süresi 5’te Yıldız’da demiyor Gök taşıda demiyor…
        Ayette yakın göğü kandillerle donattık ve onları şeytanlara atış tanesi yaptık diyor…

        “Çapı 1 km üzerinde 2 bin dolayında asteroit, Güneş’in çevresinde ve Dünya’ya yakın yörüngelerde vızır vızır dönüyor. Bunların binde biri büyüklüğünde bir tanesi, yüzyılımızın başında Sibirya’ya düşmüştü.”

        Yıldız Kayması(Meteor): Dünya’nın atmosferine giren bir toz parçasının, belki de çakıl büyüklüğünde bir göktaşının yanarak renkli bir ışık yaymasıdır. Bu tür göktaşlarının büyük bölümü, yere ulaşmadan daha atmosferin üst kısımlarındayken buharlaşır. Yaydıkları ışığın rengiyse, içerdiği kimyasal maddelerin yapısına göre değişir. Örneğin demirden bir göktaşı, sarı ışık yayarken; silisyum ağırlıklı olan, kırmızı ışık yayar. Bu olay tipik olarak atmosferin 80-110 km’leri arasında oluşur. Karanlık bir gecede saatte 8-10 meteor izlemek olasıdır. Her yıl belli zamanlarda oluşan meteor yağmurları sırasında saatte 100’ün üzerinde meteor izlenebilir.

        http://www.yaklasansaat.com/dunyamiz/goktaslari/goktas.asp

        Yukardaki verdiğim Linkte inceleme yaparsanız belki daha açıklayıcı olacaktır…
        Yanı bizim tabirimizle yıldız kayması dediğimiz olay meteorların atmosfere girmesinde sürtünmeden dolayı çıkardıkların ateş ve ışıklardır…Bunların dünyaya düşenleri Kraterler oluşturmaktadır…Yani boyutuna göre insan yapımı füzelerden çok çok tehlikeli ve etkilidirler…

        HÛD – 82 –Emrimiz gelince, o şehirlerin altını üstüne getirdik, tepelerine, üst üste yığılıp taş kesilmiş balçıktan meydana gelmiş taşlar yağdırdık.

        HÛD – 83 –(O taşlar:) Rabbin katında işaretlenerek (yağdırılmıştır). Onlar zalimlerden uzak değildir.

        Kemal bey Aşırıya gitmiş şeytanlaşmış Lut kavmini ALLAH işte o işaretlenmiş taşlar ile helak ettmiştir Kuaranda Hud-82-83 ayetleri yukarıda verdim….
        İnşallah mantıklı ve bilimsel bir açıklama olmuştur…

  223. frkn dedi ki:

    Benim kafamı şu söz karıştırdı acaba dedim kendi kendime :S

    Nicola Tesla ” Dini kitapları okuyup da anlayanlar ateist , okuyup da anlamayanlar dindar olur “

    • rammsteinn dedi ki:

      tanrı yemin edermi?
      kuranda andolsun kelimesinin sayısını bilen varmı?
      tanrı niye defalarca yemin etme ihtiyacı duysun?

      yoksa bu,arabların zırt-pırt herşeye yemin etme alışkanlığından dolayımı?

  224. Gürkan dedi ki:

    kuranın Türkçe açıklamasını okuyup hala ben inanıyorum diyenlere sadece “yuh” diyorum.

    • Gencer dedi ki:

      Gürkan kardeşim süpersin.Yıldızların Şeytanı taşlamak için yaratıldığına (Mülk5)inananlara bende yuh diyorum.Spermin Belden ve Kaburga dan geldiğine inananlara yuh diyorum.(Tarık suresi 1den 7 ye kadar) Bence bizler bir topluluk oluşturmalıyız.Millet hurafelere dalmış gidiyor.Muhammed Teyzelerinin,Dayılarının,Halalarının,Amcalarının kızlarını almış,Birde ücret ödemeden kendini peygambere adayanları almış.Bu diğer mü’minlere değilde ona has olmuş e yuuuh artık ya yuh. Dünyada milyarlarca Sazan varmışda ve belli bir zamana kadar bize onlardanmışız da gerçekten haberimiz yokmuş.

  225. nizami dedi ki:

    Hem Tanri neyin uzerine yemin ediyor? Ondan buyuyu yok ki ?

    • Gencer dedi ki:

      Zeytin’le İncir’in üzerine yemin ediyor mesela.
      Bu durumda Zeytin le İncir kutsal yiyecekler oluyor.
      Abdestsiz yemek haramdır bence.

  226. yasir dedi ki:

    Kuaran’da çelişki olmadığını Avrupalı ve amerikalı Müslüamn -Hiristiyan ve Ateis bilim adamları dahi kabul ederken…Bizim amatör ateis-deais-pateis vsvs kabullenemiyor lar…

    • Abdullahabdal dedi ki:

      Toplu iğnenin yapılışı mı varmış kuranda:)
      Muhammed bir tanesini bile anlayamamış mı:)
      ya halifeler onca olan şeyleri görememiş mi:)

      KURAN BULUT ,YAĞMUR, KAR, ŞİMŞEK GİBİ COĞRAFİ OLAYLARI YANLIŞ YAZIYOR

      İbnu Abbas anlatıyor:
      Yahudiler,şimşeklerin ne olduğunu Muhammed’den sordular: “Bulutlara müvekkel olan melektir. Beraberinde ateşten kamcılar var. Bununla bulutları Allah’ın dilediği yere sevk eder” diye cevap verdi.

      Ateşten kamçılar melek şıklattımı bulutlar oraya doğru hareket ediyor.Sanki ben bu olayı Zeus’tan hatırlıyorum.Meleklerin bulutları neden Müslümanların yaşadığı çöle sevk etmediğini anlayamıyorum.
      Müslümanlara daha çok yağmur yağdırıp güzel ekinler çıkarıp bol rızk vermesi gerekmez mi?

      Onlar tekrar sordular:”Ya su işitilen ses, o nedir?” “Bu, bulutların istenen yere gitmeleri için onlara yapılan bir sevk dir” dedi. (Tirmizi, Tefsir Ra,d, (3116).

      Allahtan geldiği söylenen Kuran’da ise aşağıdaki gibi bilimsel bir açıklama vardır!!!!!!??

      RUM-48-Allah, rüzgârları gönderendir. Onlar da bulutları harekete geçirir. Allah, onları dilediği gibi,yayar ve yoğunlaştırır. Nihayet yağmurun onların arasından çıktığını görürsün.Onu kullarından dilediklerine uğrattığı zaman bir de bakarsın sevinirler
      RAD-12-O,korku ve ümit vermek için size şimşeği gösterendir,yağmur yüklü bulutları meydana getirendir.

      Günümüzde bilimsel olarak bir çok şey açıklanmaktadır.İnsanlar bulutların hareket ve yoğunluklarını melekler onlara harekete geçirmeden tahmin edebilmektedirler.Hava tahminleri çok gelişmiştir.Günümüzde Müslümanların yağmur dualarına çıktıklarını televizyonlardan izliyoruz.İslam’ın bilimselliğini izleyiniz.

      RAD-13-Gök gürlemesi O’na hamd ederek tespih eder. Melekler de O’nun korkusundan tespih ederler. O, yıldırımlar gönderir de onlarla dilediğini çarpar.

      • Umut dedi ki:

        Otur da Hz Muhammed’in torununun şimşekler arasında gece nasıl yürüdüğüne bi bak, sonra ben size bu verimiz topraklarda ebediyen bolluk vereceğim vaadine de bi bak istersen …

  227. yasir dedi ki:

    Bir ateisT Profesör ile diğer ALLAH’ın varlığına inanan profesörün tartışması…

    • Abdullahabdal dedi ki:

      Bu adamın Allah dediğini duymadım..Bu nasıl yalan..
      Daha tanrı ile Allahın farklı olduğunu bile öğrenememişler:)

      • Gencer dedi ki:

        Kur’an ve Din olgusunu savunan arkadaşlar hep konuyu Allah varmı yokmuya getirerek bir nevi kaçış noktası bulmaya çalışıyorlar.Konu Kur’an’ı Muhammed’mi yazdı yoksa Gabriel sayesinde gökten download’mu etti.Lütfen asıl konumuzdan sapmayalım.Konumuz ”Kutsal kitaplar insan icadımıdır değilmisir.”
        Belki internetin bulunmasına vesile olmuş olabilir Kuranın indirilmesi.

  228. nizami dedi ki:

    Evet videoya bakdim.Ama bu videodaki en buyuk yalnis ateist profesorun soylediklerini silmishler.Bu yuzden hangisinin hakli olduqunuda anlayamayiz. Adaletli olan ikisininde sozlerini yayinlar .bu hosuma gitmedi.Ateist deyilim.Ama ateistlerin fikirlerine sacma da demiyorum.Ama bu videoda ateistlerin sacma fikirleri olduklari soyleniyor.Bunuda bir ateis profesorun ne soylediyini hic duymadim bile onun dusuncesinin sacma oldugunu nereden bile bilirim.Sadece Allahin varliqina inanan profesorun soylediklerinden anladimki Richard Dawkins ona shu soruyu sormush ki Allahi kim yaratti? Richard Dawkins belki bunu baska manada soylemishdir yani shoyle dushun.Bilim adamlari evrenin kendi kendine olusdugunu dusunur yani onun bir Tanri tarafindan yaratildiqi dusunulurse o zaman Tanriyi kim yaratmish? Boyle bir soruyla karsilasizir o zaman.Eyer Tanri kendi kendine var ola bilmishse neden evrende kendi kendine var ola bilmesin .Tamam evren kendi kendine var olmamish Tanri yaratmishsa o zaman onu kim yaratmish sorusu meydana gelir bence Richard Dawkins bu sorusu hicde sacma deyil…Hem onun soylediklerinide silmishler asil sacma olan bu.Richard Dawkins bunu bence din adamlarina soruyorki eyer Tanri varsa onu kim yaratti kendine sormuyor yani. Ben onun dushuncesini soyluyorum bence oyle.

    • yasir dedi ki:

      Nizami, o profösörün konuşması dinleyebilirsin…

      Materyalist olan bir ateist’in bütün tezleri olasılık üzerine kurulmuş kesinlik yok tam bir muamma ve çelişki…

      Hatta adam kendisiyle o kadar çelişiyor ki ilerleyen konuşmada farkında olmadan bu sistemin kusursuzluğundan ve sistem dışı bir iradenin var olabileceğinden sözz ediyorr…

  229. nizami dedi ki:

    Ya Richard Dawkinsin sozlerini dinlediyinize Albert Einsteinin sozlerini okusaniza.

  230. sozcantr dedi ki:

    Kuran, Sünnet, Ayet, Hadis, İslam alimleri Sahabe, Mezhep, Tarikat Şeyh Mürit…. Bütün bunlar tamamda. Bu kadar öve öve bitiremediğimiz israrla üzerinde durulan müslümanlığın uygulandığı bir ülke bulalımda örnek olarak gidip orada yaşayalım. Hz peygamber zamanına bakıyoruz hergün savaş… Sahabeler dönemine bakıyoruz hepsine yakını öldürülerek hemde birbirlerini öldürerek zamanları geçmiş. Avrupaya çalışmaya gidiyoruz orada islamiyeti öğreniyoruz Türkiyeye şeriat getirmeye çabalıyoruz. Orada yaşayan müslümanların camilerinde edilen vaazlara bakın nasıl birbirlerini boğazlamaya çalıştıklarını göreceksiniz. Ya bize anlatılan dinde birşeyler var yada kendilerine müslüman alimi diya bakılan kişilerde bir problem var gibi geliyor bana. Dünyada en çok dua eden müslüman milletlerin olduğunda hiç şüphe yok sanırım. Bu kadar dua niçin kabul olmuyorda Suriyeyi kurtarması için batılı ülkelerden medet umar hale geliyoruz… Ben bilmiyorum bilen varsa yazsın…

  231. emrah dedi ki:

    Farkli surelerin ayetlerinden ornek veriyosun.. yani matematik kitabi diyelim sen bi 10.sayfaya bi 20 sayfaya bakiyorsun.. iyi de formuller degisik… baska formule bakip farkli sonuc bekliosun.. soylediklerinin hicbirinde mi celiski yok.. ayni sure icindeki ayetlerde bul ayni seyi… kelime oyunlariyla laf kalabaligi ile kimseye degil kendine zarar verirsin…

  232. yasir dedi ki:

    Kuranın hiçbir yerinde Dünya düz demez…
    Bu ançak sizin alğı sorununuz veya inkar etmek için uydurduğunuz bahaneler…
    Kuranda Yeryüzünün yayılıp-döşendiği düzlendiği ve düzenlendiği yazılır…
    Her kes dünyayı düz görmekte, burada vurğulanan insan alığısının dünyayı nasıl alğıladığıdır, düzlükten kasıt budur…
    Düdüz ovalar…Dümdüz çarşaf gibi deniz…Biz ovaları yuvarlak mı görüyoruz…veya denizleri lakin denizler ufuktan sonra hafif bir ovallik verir…
    Ay görüntülerini herkes bilir nereden çekildiyse, mesafe ne kadarsa direk yuvarlak olduğu hissini veriyor…
    Normal yaşantımızda kim dünyayı yuvarlık hissediyor?
    Kuranda Dünya yuvarlak olarakta geçmiyor ve yerin düzlenip-düzenlenmesi ayetlerinden yola çıkan arkadaşlar hem dümdüz mantık ahaaa bak dünya düzmüş…yahu çok komiksiniz…

    21 / ENBİYA – 33
    Ve huvellezî halakal leyle ven nehâre veş şemse vel kamer(kamere), kullun fî felekin yesbehûn(yesbehûne).
    Geceyi ve gündüzü, Güneş’i ve Ay’ı yaratan O’dur. Hepsi feleklerinde (yörüngelerinde) yüzerler.

    36 / YASİN – 40
    Leş şemsu yenbegî lehâ en tudrikel kamere ve lel leylu sâbikun nehâr(nehâri), ve kullun fî felekin yesbehûn(yesbehûne).
    Güneş’in Ay’a yetişmesi ve gecenin gündüzü geçmesi mümkün olamaz. Ve hepsi feleklerinde (yörüngelerinde) yüzerler (seyrederler).

    Enbiya 33 ile Yasin 40’ta ‘’FELEK’’ ten bahsediliyor acaba bu felek o felk mi?
    Şu iki ayet bile dönencili yuvarlak bir sistemin olduğunun kanıtıdır…

    İnkarçı arkadaşlar birde gece ile gündüz vakitlerinin eşit olmadığını vurğulayıp çelişkidir diyorlar…
    Yahu ben gör dünde bu kadar mantıksız düz mantık görmedim…
    O ayette gece gündüzü- gündüz geceye yetişemez, bir bir lerini geçemezler diyor…Yani türkiyede hadi 2013 ilk çeğreyinde gece olayım, ikinci çeğreyinde gündüz olayım demiyor…Onlarda yıllık izin yok…
    Mesela kutuplarda 6 ay gece 6 ay gündüz oluyor sistem gereği böyle ama 2013 il ceğreyinde her gün gece gündüz 12 şer saat veya 13-11 veya 14-10 olayım demiyor…
    Siz tutmuşsunuz yok işte bak gece ile gündüz yılı sadece 1 günü aşit oluyor, bak işte birbirlerini geçiyorlarmış diyorlar…Mantığa bak yahuuu…tam bir komedi…

    • bilal dedi ki:

      Sayın Yasir bey,değerli açıklamalarınızdan dolayı sizi tebrik ederim.Yüce Rabbim herkese
      hidayet olmayı nasip buyursun.Selamlar…

      • Hüseyin dedi ki:

        bilal kardeş arada sormak istediklerim oluyor, sana nasıl ulaşabilirim ?

    • AbdullahAbdal dedi ki:

      İslamda Hala Dünyanın düz olduğu ve merkez olduğu( dünyanın üstünde güneşin döndüğü) geçerlidir..
      Geçerli olan fetvada Dünya yuvarlak diyen katledilir..

      Söyleyin islam alemine Dünya yuvarlak diye fetvayı versinlerde..
      Herkeste kurtulsun..
      Sence bu fetva neden verilemedi ve verilemiyor?
      İslam neden Dünya yuvarlak diyemiyor?
      sen bunu çözemezsinde,,Etrafında okumuş insanlardan sor araştır..

      • bilal dedi ki:

        Kur’an dünyanın yuvarlak olduğuna dair açık bir şekilde işaret ediyor.Kur’an’a göre dünya düz değildir.Suudlu bazı insanlar dünyanın düz olduğunu söylüyorlarsa da bu Kur’an değil-dir,onların görüşüdür.İslam Kur’an’dır,Suudlu adamların görüşü ne islam,ne de Kur’an’dır.
        a) NAZİAT-30: والارض بعد ذلك دحيها” Ondan sora (Allah) arzı (dünyayı) söbülleştirdi ”deniliyor.
        Öyleyse,neye dayanarak islama göre dünya düzdür diyorsunuz.Ayetlerde dünyanın düz
        olduğuna dair tek bir işaret yoktur. Lütfen,hatalı meal ve yorumları bize göstermeyin…
        Bize ayeti gösterin ! b) ZUMER-5: يكور الليل علي النهار ويكور النهار علي الليل ” Devamlı surette
        geceyi gündüze dolar,gündüzü de geceye dolar.( yani bir topun yerde dolandığı gibi…)
        Neden top diyorum ? Çünkü arapça da futbol topuna ” كرة القدم ” kürretül kadem ” denir.” كرة
        kürre (ekseni etrafında dolanan ) يكور ” yukevviru” fiilinin masdarıdır (yani köküdür ) Demek
        ki,dünyanın kendi ekseni etrafındaki dolanmasıyla gece ve gündüzler oluşabilmektedir. Ayette ki bu ifade,hem dünyanın yuvarlak olduğunu,hem de kendi ekseni etrafında top gibi uzay boşluğunda (güneş etrafında ) dolandığını gösteriyor. c) Arapçada düz ifadesinin karşılığı”Basat ” kelimesidir.Kur’an’ın hiç bir yerinde dünya için böyle bir ifade geçmiyor ki, dünya bir tepsi gibi düzdür diyelim.!!! Özetle,kur’an’da ”Besatal arda” arzı düz yaptı ” diye hiç bir ifade yoktur… ” Dünya düzdür ” diyen meallerdeki ifadelerın tamamı meacilere ait yorumlardır.Kur’an’ın orijinal metninde böyle bir ifade asla yoktur.Bu nedenle dünyanın düz olduğuna dair görüş,ne islamı ve ne de Kur’an’ı bir görüştür…KUR’AN’da akıl,mantık
        ve bilimle çelişen tek bir ayet yoktur. Çelişir dibi görünenlerin tamamı hatalı meal ve yo- rumlardan kaynaklanıyor,kur’an’dan değil…. KUR’AN, insanlığın huzur ve mutluluğu için yüce Allah’ın gönderdiği son kitaptır…. Saygılar…

      • Gencer dedi ki:

        sayın Abdullah yanınızdayım.
        Aşağıdaki yazı benim değil başka bir siteden kopyalayıp yapıştırdığım bir yazı.
        Beğendiğim için paylaşıyorum.

        Bin bir türlü kıvırmaya örtülmeye çalışılan gerçek.

        şimdi birader bu kur’an denilen kitap var ya, işte o kitapta “biz bu kitabı apaçık ayetler halinde indirdik” deniyor. zaten tüm insanlığa gönderilen bir kitabın da apaçık olması lazım, eğer kapalı anlamlar olursa herkes farklı bir şey anlar ve insanlık birleşeceği yerde bölünür. bu kitapta eğer zülkarneyn dünya’nın en batısına gidip güneş’i bir su gözesine batarken görürse bu dünya’nın düz olduğu anlamına gelir. zaten magellan küreselliği ispatlayana kadar millet hep böyle anlamış. niyeyse allah “ey muhammed de ki biz dünya’yı bir küre biçiminde yarattık, güneş’in etrafında bir yörüngeye oturttuk” diye bir ayet yollama zahmetine girmemiş. fakat “muhammed’in evinde fazla kalmayaın, adamcağız rahatsız oluyor :/” ya da “muhammed’e sınır yoki istediği kadar evlensin ;)” gibi bütün insalığa yönelik, muazzam hikmetler(!) içeren ayetler göndermiş.

    • AbdullahAbdal dedi ki:

      Yasir demiş ki..
      36 / YASİN – 40
      Leş şemsu yenbegî lehâ en tudrikel kamere ve lel leylu sâbikun nehâr(nehâri), ve kullun fî felekin yesbehûn(yesbehûne).
      Güneş’in Ay’a yetişmesi ve gecenin gündüzü geçmesi mümkün olamaz. Ve hepsi feleklerinde (yörüngelerinde) yüzerler (seyrederler).

      Bilim diyorki
      hatta beş yaşındaki çocuklar diyor ki..

      Gecenin gündüzü geçmesi mümkündür..
      yazları gündüz geceyi geçer…kışları gece gündüzü geçer…

      Çocuklar bile sizin putunuzdan daha bilgili:)

      • yasir dedi ki:

        Abdal! Sana yazmak istemiyorum…
        Çünkü, hem anlamıyor hemde çok çamursun…
        Seviye ve ahlak problemin var…
        En azından seviyeni düzeltsen karşılıklı yazışılabilirsin…
        Seviyeli ateis-deis-panteist ağabeylerini örnek almakla başlayabilirsin…
        İnsanları aşşalamayı bırak…
        Kişilerin Kutsal değelerinide aşşalamayı bırak…
        Eleştiri ve soğrulama yapmalısın, lakin her şeyin bir ölçüsü var, ölçüyü aşma ve taşma..
        Mesela, pante abini örnek al en azından onun seviyesinde yaz…
        Gece ve gündüz meselesine gelirsek, orada anlatılmak istenen 24 saatlik günün, 12’şer lik gece ve gün eşitliği değil…
        Mesela güneşin ayı yetişmesinde ne anlıyorsun? Sen güneş ile ayı yan yana el ele kol kol gördünmü ay gök yüzünde aynı anda farklı yörüngelerde birbirlerine yetişmeden zarar vermede akıp giderler.
        Ay ve güneş tutulmalarında birbirlerine yetişiyorlar deme sakın…Atarım kendimi aşağıya…
        Geçe ile gündüzde böyledir…gece geldimi gündüz gider, gündüz geldimi gece gider…bunlar birbirlerini kovalayıp devamlı bir zikir-tekrar içindedirler…senin kalbin nasıl devamlı atıyor ve kan dolaşımın devam ediyorsa, kalbin ve kan dolaşımın devamlı zikir-tekrar halindeyse gece ile gündüzde devamlı birbirlerini kovalayan bir takiptedir…
        Senin kalbin, ben 1 hafta yıllık izine çıkıyorum 1 hafta atmıycam diyormu?
        Senin kalbin zikrini-tekrarını bıraktımı senin yaşamında-enerjin bitmiş demktir…
        Uzayda enerjisi olan bütün kitlelerde bir zikir-tekrar ve dönence mevcuttur…
        Enerji olmayanlar ise durağan durumdadır…
        Yani gecenin gündüzü geçmesi mümkün olamaz derken,,, Anadoluda hadi bir hafta tamamen gece olayım deme lüksü yok veya 2 hafta tamamen gündüz olayımda demiyor…
        Dünyanın yörüngesine göre her bölğenin gece ve gündüz saatleri bellidir bu sistem her yıl devam eder…1 yıl gece ve gündüz eşit olayım, 2. Yıl geceler 10 saat gündüzler 14 saat olan bir sistem düzen yok…
        Her sene mevsimlere göre gece ve gündüz mesafeleri aynıdır birbirlerini geçemezler…
        Güneş takvimine göre ilk ay ocaktır, tarihi değişmez doğa olayları hemen hemen aynıdır…
        Her yıl yaz mevsimi aynı tarihlerde gelir değişmez…
        Her yıl kış, aynı tarihlerdedir değişmez…
        Bunlar hep bir zikir ve tekrar durumundadır, bunların zikri-tekrarı bir bütünlüğü-sitemi ortaya koyar…
        Birbirlerini devamlı takip ederler yetişemzler-gecemezler…
        Lokal düşünmeyi bırak, biraz global düşün…
        Her yıl gün dönümleri aynı tarihlerdedir…
        Her yıl nevroz-baharın gelişi-doğanın uyanışı aynı tarihtedir..
        Mikro düşünme, makro düşün…
        Sana daha nasıl açıklanabir bilemiyorum…çok dar ve mantıksız bir mantığın var…

      • yasir dedi ki:

        ((((((((((((((—APTAL DİYOR Kİ—————
        Bilim diyorki
        hatta beş yaşındaki çocuklar diyor ki..
        Gecenin gündüzü geçmesi mümkündür..
        yazları gündüz geceyi geçer…kışları gece gündüzü geçer…
        Çocuklar bile sizin putunuzdan daha bilgili:)
        ———–ALINTI————-))))))))))))))))))))))))))

        İşte bak kendi ağzınla kendini çürütüyorsun farkında değilsin…

        Çoçuklar bie biliyor sen bilemiyor ve anlayamıyorsun…

        Yazları, gündüz geceyi geçermiş değilmi,,, bunda hemfikiriz,,, şimdi açıkla bana gecenin gündüzleri geçtiği bir yaz yaşadınmı? Yaşamadın tabiî ki bölğelere göre bütün sistem aşağı yukarı sabittir…Bibirlerini geçemezler…

        Her sene yaz mevsimlerinde gündüz aydınlığı, gece karanlığından uzundur, yani her yıl bu sistem aynı zikir-tekrar halinde devam eder, birbirlerini ne yakalabilirler nede gecebilirler, nede değişebilir…

        Kışları, gec karanlığı gündüz aydınlığını geçer, bundada hem fikiriz…Şimdi bana açıkla sen hiç gündüz aydınlığı uzun olan bir kış yaşadınmı?…her yıl aynı bölğelerde sistem aynı zikirde-tekrarda devam eder…Değişmez-birbirlerini yakalayamazlar-geçemezler…

        Ayrıca fetva diyorsun ama olay fetva ile bitmiyor…

        Fetva gerçeği yanlış—yanlışı gerçek yapmaz…

        Ben bir ateist olsam… ALLAH’a şükür değilim senin ateist olmanı istemezdim, çünkü çok basit ve çok mantıksızsın, bir şeyler yapayım derken kendini ve senin düşüncendeki insanlarıda zor durumda bırakıyorsun…

        Ben bir Müslüman olarak, senin Müslüman olmuş halini az çok tahmin ediyorum, hani yobaz-bağnaz ve saplantılı araştırmadan körükörüne her şeye inanan tiplerden olurdun, bu durumda Müslüman olmamanda bizim açımızdan bir avantaj…

        ama ALLAH senide ıslah etsin doğruyu göstersin..

        Biz ancak iyi bir temenni olarak bu dua yı edebiliriz…

        Elimizden bir şey gelmez..

  233. AbdullahAbdal dedi ki:

    Yukardaki yazısında demiş ki..

    “Gece ve gündüz meselesine gelirsek, orada anlatılmak istenen 24 saatlik günün, 12’şer lik gece ve gün eşitliği değil…
    Mesela güneşin ayı yetişmesinde ne anlıyorsun? Sen güneş ile ayı yan yana el ele kol kol gördünmü ay gök yüzünde aynı anda farklı yörüngelerde birbirlerine yetişmeden zarar vermede akıp giderler.”

    🙂 gülüyorum tabiki..okuyanlarda gülsünler diye buraya yapıştırdım..

    Gece gündüz meselesi eşitlik meselesi değilmiş..
    36 / YASİN – 40
    Leş şemsu yenbegî lehâ en tudrikel kamere ve lel leylu sâbikun nehâr(nehâri), ve kullun fî felekin yesbehûn(yesbehûne).
    Güneş’in Ay’a yetişmesi ve gecenin gündüzü geçmesi mümkün olamaz. Ve hepsi feleklerinde (yörüngelerinde) yüzerler (seyrederler).

    Ayeti şöyle yapalım:
    Abdullah Abdalın yasire yetişmesi ve yasirin abdullahı geçmesi mümkün olamaz ikiside aynı yolda farklı hızla giderler…

    Birbirlerini geçemeyenlere ne denir? sen yaz ben yazmayayım:)

    Anlayamayacağı için ben devamını yazmamıştım öyleyse yazayım..

    Güneş ve ay nereye gidiyor?
    Cahil bir adam yada Astronomi bilmeyen bir gökyüzüne baktığında..
    Yerin üstünde bunlar çakışmadan çarpışmadan gidiyorlar..

    Bu günün Allah putundan daha akıllı insanları diyor ki;
    Oysa giden güneş değil..güneş merkez..bunu galile söylemişti diyorlar..
    Giden yer ve ay…
    Güneşi ayın peşinden nereye gönderiyorsunuz yahu:)

    • yasir dedi ki:

      Her yıl günsel-aysal-mevsimsel olayların tekrar tekrar devam etmesi…
      Her yıl aşağı yukarı hep aynı tarihlerde gerçekleşirler, birbirlerini geçemezler…
      Güneş ve ayında sabitlenen yörüngelrinden sapmadan-taşmadan kısır döngü olarak devam ettiği anlatılıyor bu kadar basit yani, aslında çobana anlatsan oda anlar, astronomi uzamanına anlatsan oda anlar…
      Bu ayette anlatılan bu yani bu kadar basit…
      Bunları anlayamayacağını veya anlayabilsen dahi saptıracağını zaten az çok tahmin ediyordum…
      Her neyse selam diycez geçicez.

      • AbdullahAbdal dedi ki:

        Güneş i bu kadar çözebilmiş islam neden ay Takvimini kullanır diyecem ama kullanamıyorlar..ilkel kaldığından..Kurbanda yaklaştı..hep farklı zaman ve mevsimlerde oluyor bu Kurban 🙂

        Çok fazla güldürmeyin kendinize yahu..
        Ayette yazan net fakat birazdaha ıkınırsan uçağın nasıl uçabildiğini söylediğinide çıkaracaksın

    • yasir dedi ki:

      Güneş merkez, en azından bunda hem fikiriz…
      Merkez olan güneşin sabitlendiği bir nokta ve uzayda aktığı yörüngesi yok galiba…
      Güneşin Etfafında sabitlenen gezegenler bunların yörüngeleri yok, hepsi başı baş kafasına göre takılıyorlar…
      Ay’ında yörüngesi yok oda kafasına göre takılıyor…
      Langur lungur birbirlerine çarpa tutuna akıp gidiyorlar…

      • AbdullahAbdal dedi ki:

        Güneş ayette merkez olmuyor..
        Ayette ayla beraber gökyüzünde gidiyorlar oluyor..
        Şeytan taşlama boncuğu olan yıldızlara çarpmadan….:)

        dinden çıktın kafir oldun..tövbeside yok haberin yok..
        Güneşi merkez bilime inanalar diyebilir..yani bizler..
        kuran diyemiyor ne yazıkkı

        Ayla güneşi peşpeşe yarıştırıyor:)

      • yasir dedi ki:

        Hayatında fazla gülecek bir şeyinin olmadığı şu halinden belli…
        Selam diycez geçicez, sana başka diyecek bir şey yok…

  234. ismet dedi ki:

    bir gun muhammede sormuslar hava bazen niye cok sicak bazen niye daha az sicak,oda bazen cehennemin atesi daha fazla veriliyor bazen daha az veriliyor demis

    • bilal dedi ki:

      İsmet bey ! Yukarıda hz.Muhammed’e (S.A.S ) atfen anlattığınız olay iftira olup saçma sapan uyduruk bir rivayettir.Konuyla ilgili rivayet hadis değildir. Hz.Muhhammed böyle şey asla söylememiştir.Hz.Muhammed,sözlerinin yazılmasına müsaade etmezdi.Vefa- tinden yaklaşık 250-300 sene sonra kulaktan dolma bilgilerkle hadis tedvini yapılıyor…
      Bu nedenle hz.Muhammed’e (S.A.S) iftira ve yalanlarla dolu nice rivayetler uydurulabil-
      tir.Bu anlattığınız olay da bunlardan sadece birisidir….Saygılar…

  235. ismet dedi ki:

    bakalim seriatta adalet varmi, bir kisi bilincli olarak baska birisini oldururse seriata gore onun da oldurulmesi gerekli,fakat oldurulenin ailesi isterse ,katili para karsiligi affetdebilir,Bu durumda ne oluyor bi bakalim.bir katil birini olduruyor ,cezasi olum ve para verip ,elini kolunu sallaya sallaya toplum icerisinde yasamaya devam ediyor.Gercekte hicbir ceza almadi,dusunun ,medeni her kanuna gore ceza verecek olan yetkili devletdir,toplumu koruma gorevi devlete ait,kimse kimse ile ugrasmasin,insanlar birbirlerini bogazlamasin diye .Bi bakalim baska neler oluyor.Bu para karsiligi canini satin alma hakkindan tabiiki bir fakir yararlanamayacaktir,ve buyurun ,fakirin bogazina kilic,zengine ise ozgurluk.Seriat boylemi sagliyor adaleti ve insanlar arasindaki esitligi.Diyelim fakir ,baska caresi olmadigi icin parayi aldi,belki de parayi almasi icin biraz da tehtid edildi,bu fakir omur boynu bukuk yasayacaktir belki.Medeni hicbir kanun bu durumlara izin vermez.

    • Umut dedi ki:

      Önce doğrusunu bileceksin sonra mırın kırın edeceksin, millete yanlış bilgi vermeyeceksin ;

      1- kul hakkını öğren
      2-kısas ve şartlarını ve uygulayıcısını öğren
      3-kan davasını incele( dinimiz de yeri yoktur)
      4-sabrın mükafatını öğren
      5- Haram’ı öğren
      6- kaza ile öldürmede ki kısas hakkını incele
      “Bir insan bir insanın canına kıyarsa tüm insanları öldürmüş gibi ceza alır” ben kanundan korkarak adam öldüremezmiyim? elbette çok basit 1 liraya yaparım bunu!!! hapishane katillerde dolu ben de karşılığında mühebbet cezamı alır yatarım ama Allah bana “sen benim yarattığıma nasıl kıyarsın” diyeceğini bildiğim için sabır ederim yapmam inşallah, sonsuz yaşam sana zor gelse de ben İnandığım için ebediyen cehennemde kalmaktan ve Allahın cezasından, sorgusundan korkarım… Müslüman adam cana kıymaz
      Allah ıslah etsin herkesi!

      • rammsteinn dedi ki:

        müşrikleri öldürmek serbest umut

        TEVBE–5 – Şu haram aylar bir çıktı mı artık o müşrikleri nerede bulursanız öldürün, yakalayın, hapsedin ve bütün geçit başlarını tutun. Eğer tevbe ederler ve namaz kılıp zekatı verirlerse onları serbest bırakın. Muhakkak ki, Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.

      • Umut dedi ki:

        Bu ayeti kerime, o günkü müşriklerle savaşmayı emretmektedir. Ancak günümüzde de İslam toplumuna saldıran olursa, o bölge halkının kendilerine savaş açan kafirlerle savaşması farzdır.

      • orion dedi ki:

        bu ayetler o günün müşrikleri için değil umut..kuranı genel baz alırsak kıyamete dek hükümlerini geçerli sayıyorsunuz…ayrıyeten senin dinine saldırı olursa değil …kitaplara inanmayanları ahirete inanmayanları tek din islam oluncaya dek katledin ve küçülüp aciz kalıp elleri ile cizye verinceye kadar allah için öldürün denilir….el ilah yarattığı kulu yarattığına öldürtecek kadar aciz ise vay o inandığımız el ilaha……ve burdaki kitap verilenler kim; eğer dört semavi din grubu kastediliyorsa diğer topluluklarla hiç bir alakası yoktur herkes dört semavi din grubuna dahil değil bu dünyada…buda bile dünyaya sevgi öğretisi ile daha merhametli arapların el ilahından….

    • bilal dedi ki:

      İsmet bey ! Senin dediğin o medeni kanun,katilleri bir kaç sene hapiste besleyip sonra bırakı veriyor. Bu katiller ellerini ve kollarını sallaya sallaya yaşamaya ve belki de daha nicelerini de öldürmeye devam ediyorlar.Bu medeni kanun maktulun ailesinin onayını alarak mı katilleri serbest bırkıyor.??? Bu mu adalet ??? İşte islam bu konuda yetkiyi hak sahibine ,maktulun sahibine veriyor. Maktul için acı çekmeyen ve mağdur olmayan hukuk uygulayıcılarına katilin affedilmesi yetkisini vermiyor.Bunlar mağdurlara sormadan hangi hakla katili affedip serbest bırakıyorlar.??? İşte islam affetme yetkisini mağdur olan hak sahibine veriyor.Hangisi adalet ? Adaletin ne olduğunu öğrenmek lazım…..!!! İslam hukuku (kur’an hukuku ) en adil hukuk sistemidir. Hakkı hak sahibine veriyor………….. Bugünkü medeni hukuk neden insanların öldürülmesini önleyemiyor.? Çünkü adil değildir..Kur’an hukuku hakkıyla uygulansaydı cinayetler,ölümler ve suçlar büyük oranda azalırdı… Çünkü kimse cinayet işlemeye,adam öldürmeye cesaret edemeyecekti…!!! Neyse , sayın Umut bey kardeşim de konuyla ilgili doğru,çok güzel ve mantıklı açıklamalarda bulunduğu için konuyu uzatmak istemiyorum….Bu değerli açıklamalarından dolayı da kendisini kutluyorum… Saygılar…

      • bilal dedi ki:

        Sayın Rammsteinn ! Müşrikleri öldürmek serbest değildir.Söz konusu mişrikler saldırmazlık ahdini bozan ve saldıran kesimlerdir. TEVBE-4. ayeti görmezden gelerek sadece 5. ayete odaklanıyorsunuz. Halbuki ayetler birbiriyle bağlantılıdır. 3.ayeyette ise Allah ve Resulünun müşriklerden beri olduğunu ilan ediliyor, burada savaş söz konusu değildir. 5.ayette ise sadece barış antlaşmasını bozan ve saldırıya geçenlerdir. فا قتلوا المشركين ‘’ Faktulul müşrikiyne ‘’ cümlesindeki ‘’ ال ‘’ EL ‘’ tarif adati de sadece saldırmazlık antlaşmasını bozan malum müşrik gruhunu gösteriyor…! Onun dışındaki müşrikleri değil. Ayetin arapça dil gramerini iyice bilmiş olsaydınız bunun böyle olduğunu ayetin orjinal metninden anlardınız… Müşrik olsun olmasın kiminle savaş yapılabilir diye Medine döneminde son gelen şu ayetle açıklanmaktadır… BAKARA-190: وقاتلوا في سبيل الله الذين يقاتاونكم ولا تعتدوا ا ن الله لايحب المعتد ين ‘’ Size savaş açanlara karşı,siz de Allah yolunda savaşın. Sakın (onlar size savaş açmadıkça) siz saldırmayın. Zira Allah,saldıranları asla sevmez .( saldıran kim olursa olsun,Allah onları sevmez. ) İşte son inenen ayetlerden birisi olan bu ayetle kesin ve net bir şekilde saldırganlık yasaklanıyor… Karşı tarafa (müslümanlara) saldrılmadıkkça onlara savaş yapmak da yasaklanıyor…. Özetle,kur’an’ı Kerimin verdiği mesajı doğru algılamak gerekir… Kur’an’ da hiç bir sorun yoktur. Var gibi görünen sorunlar kur’an dan değil, yanlış meal ve yorumlardan kaynaklanıyor………….. Saygılar…

  236. ismet dedi ki:

    allah karsimiza ciksa ve dese ki ;iste buradayim,ve allah oldugunu gostermek icin yeri gogu oynatsa,ve sonra iste gordunuz ben varim hadi istediklerimi yapin yoksa sizi cehheneme atarim,ve eger bana uyarasaniz cennete koyarim;iste bu durumda bile ona karsi gelebilmeliyiz,cunku gercekten gonulden yapilacak bir sey,ceza ve mukaafat karsiliginda degil,ozgur irade ile olur.Bir yaratanin i.insanlar ustu bir gucun prensibi guzellik olmalidr,insanlari korkutmak ve hedyelerle kandirmak degil.

  237. Umut dedi ki:

    Şeytan da Allah’ı gördü… Allah’ı gördü de ne oldu? İçinden şeytanı al nefsi çıkar geriye melek kalırdı sanırım, şeytan da çoğaldı, Ademoğlu da. Düşünmeyi bilirsen işin içinden çıkarsın, doğruyu bulmak için burada kendini yırtma yanlış yerdesin, arama motoruna Allahın varlık delilleri diye yaz oku oku oku…

    • rammsteinn dedi ki:

      deliller için uzağa bakmaya gerek yok

      (nisa 89) arzu ettiler ki kendilerinin küfre saptıkları gibi siz de sapasınız da beraber olasınız. bu sebeple, onlar allah yolunda hicret edinceye kadar içlerinden dost edinmeyin. eğer bundan yüz çevirirlerse, onları yakalayın ve bulduğunuz yerde öldürün. onlardan ne bir dost edinin, ne de bir yardımcı.

      (maide 33) allaha ve resûlüne savaş açanların ve yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya çalışanların cezası; ancak öldürülmeleri, yahut asılmaları veya ellerinin ve ayaklarının çaprazlama kesilmesi, yahut o yerden sürülmeleridir. bu cezalar onlar için dünyadaki bir rezilliktir. ahirette de onlara büyük bir azap vardır.

      tevbe/9/29. kitap verilenlerden, allah`a, ahiret gunune inanmayan, allah`in ve peygamberinin haram kildigini haram saymayan, hak dinini din edinmeyenlerle, boyunlarini bukup kendi elleriyle cizye verene kadar savasin.

      dinimiz çok hoşgörülü saygılı

      • orion dedi ki:

        tevbe 29 ayetinde savaşın diye bir fiil geçmez..saptırma var mealde katilullezine katl fiili türrkçe katletmek demektir…amlam olarak şu çıkar allah için katledin o kimseleri………………………Kâtilûllezîne lâ yu’minûne billâhi ve lâ bil yevmil âhıri ve lâ yuharrimûne mâ harramallâhu ve resûluhu ve lâ yedînûne dînel hakkı minellezîne ûtûl kitâbe hattâ yu’tûl cizyete an yedin ve hum sâgirûn………………………….katilu yu savaşın olarak çevirmişler….cihad ve harb fiilleri yok ayettin orzinalinde…

        1. kâtilû : savaşın
        2. ellezîne lâ yu’minûne : inanmayan kimseler
        3. bi allâhi : Allah’a
        4. ve lâ bi el yevmi el âhiri : ve ahir gününe (inanmayan)
        5. ve lâ yuharrimûne : ve haram etmezler
        6. mâ harrame allâhu : Allah’ın haram kıldığı şeyi
        7. ve resûlu-hu : ve onun resûlü
        8. ve lâ yedînûne : ve dîn edinmezler
        9. dîne el hakkı : hak dîni
        10. min ellezîne : o kimselerden
        11. ûtû el kitâbe : kitap verilenler
        12. hattâ yu’tû el cizyete : cizye (vergi) verene kadar
        13. an yedin : ellerinden
        14. ve hum : ve onlar
        15. sâgirûne : küçük düşenler, alçalmış kimseler, boyun eğenler

    • AbdullahAbdal dedi ki:

      Şeytan Allahı gördü değil mi?
      Allahın var olduğunu da biliyor değil mi?
      Ona rağmen neden korkmuyor?
      Neden karşı geliyor ve Hadi len ben senin dediğini yapmam ..Ademe secde etmem diyebiliyor?

      Bu Allah korkulacak biri değil mi?
      Yoksa Kuranı Şeytan yazdı cehenneme Müslümanları Kütük mü yapıyor?

      • rammsteinn dedi ki:

        tanrı insanı yaratınca şeytan diyorki “ben yarattığın insanı kendime çekecem” tanrıda “çekemezsin” diyor. o diyor “çekecem” öbürü “çekemezsin” artık neyin iddiasına girdilerse bilmiyoruz. kazanan ne alacak o da belli değil.şimdi ben şeytana uyarsam şeytanda kazanırsa benim de ödülüm olması lazım. tanrı tarafındakilerin ödülü belli. cennet.
        onların ödülü cennetse benim ödülüm de cennet olması lazım. paradoks

      • bilal dedi ki:

        AbdullahAbdal !
        Şeytan, Allah’ın emrine karşı gelmiş değildir. Bir insan nasıl günah işliyorsa,o da nefsinin gururuna uyarak verilen emri yerine getirmemiştir.Verilen emri yerine getirmemek ile karşı çıkmak ayrı şeylerdir.İnsan ,karşı çıkmadığı halde verilen emri bazan yarine getirmiyor. İşte şeytan da Allah’a karşı çıkmış değil,kibrinden dolayı ilk insanın şahsında insanlığa saygı göstermemiştir… Sonuç olarak,kibrinden dolayı bulunduğu mevkiden de kovulmuş oluyor. … Kovulduktan sonra kıyamette kadar yaşayabilmek için de yüce Allah’a yalvarıyor.Yüce Allah’da onun isteğini kabul edince ,Allah’ım, sana karşı geleceğim demiyor,bilakis bu insan denilen varlık sebebiyle kovulduğum için ben de onu ve neslini saptırmaya çalışacağım diyor.Yani şeytanın mücadelesi yüce Allah’ ile değildir.İnsanlarla- dır… Onun bu sözüne karşılık yüce Allah’ da ona,” inanan samimi kullarıma senin gücün yetmez ve onları saptıramazsın diyor..”. Şeytan da hayır bunları da saptıracağım diye ne bir mücadeleye girmiş, ne de bu söze karşı çıkmıştır.! Bu nedenle hem sizin, hem de
        Rammsteinn’in ” tanrı insanı yaratınca şeytan diyorki “ben yarattığın insanı kendime çekecem” tanrıda “çekemezsin” diyor. o diyor “çekecem” öbürü “çekemezsin” diye şeklindeki ifadeleri de tamamen anlamsız,mesnetsiz ve saçmalıktır……
        İkiniz de her konuyu olduğu gibi bunu da saptırıyorsunuz..Sayın Kadir bey de bu konu-
        yu çok güzel anlatmıştır… Fakat, gayeniz gerçekleri anlamak değil,saptırmak olduğu için
        kabullenemiyorsunuz…Ne diyelim ,yüce Allah hidayet eylesin… saygılar…

  238. ismet dedi ki:

    yaratan denilene allah ismini kim verdi,bir yaratanin ismi olabilirmi,dunyada henuz insan yokken ,yaratanin ismi varmiydi acaba . yaratan peygamberler seciyor insanlar arasindan ve her peygamber sectiginde kendisini baska bir isimle tanitiyor.Muslumanlara gore butun peygamberleri secen kisi ayni yaratandir,bu boyleyse ayni yaratanin ismi surekli ayni kalmalidir.Yaratan peygamberlerine ayri ayri dillerde seslense bile ,onun ismi degismemelidir.Muslumanlar diger dinler degistirildi der,fakat bu dinlerin kendi yaratanlarina verdikleri isim kesin olarak degismemistir.Cevabi ne olabilir bus cikmazin.Kuranda dogru bir ayet varsa o da sudur.Kuran mekke ve etrafindakilere arabca olarak indirilmistir ,okuyup anlasinlar diye.ve kurani yazanlar bunun icin kendi rablerine uygun bir isim bulmak zorundaydilaraAlllah demisler bu isme,allahin anlami bazi arastirmacilara gore ilahlarin en buyugudur,bu demek oluyorki ,ondan baska ilahlarda vardir,daha kucuk ilahlar.

    • rammsteinn dedi ki:

      bilal aynen şöyle söylemişsin

      .Yani şeytanın mücadelesi yüce Allah’ ile değildir.İnsanlarla- dır…

      her semavi dinde kıyametin olacağı belli. yani mücadeleyi şeytan kazanacak. şeytan çok gerizakalı bile olsa şöyle bi düşünür “ben ölümsüzüm 3-5 bin yıl tanrının yarattıklarıyla uğraşsam ne uğraşmasam ne? kazansamda kaybetsemde bana bi faydası yok”
      ben şeytanın yerinde olsam derimki “bana el-ayak işi ver. yan gelir yatar içer yatarım”
      şeytanın kibirli olması demek masalı uyarlama taktiğidir. şeytanın duyguları varsa,mikailin de israfilinde azrailinde duyguları olur. camilere niye paratoner yapılıyor? mikail morali bozuk olduğunda hırsını dini yerlere şimşek atarakmı çıkarıyor? bazı insanlar ölüp geri geri geliyor ışık gördük diyorlar. ne yani azrail şakamı yapıyor?
      ayrıca tanrının gücü yetmiyormuki bu melekleri el-ayak işleri için kullanıyor? uzaydaki karadelikler için kim görevli? bir gün uzaylılar dünyadaki hayatı sıfırlarsa kıyamet kopmasına gerek kalırmı? kalmazsa kıyameti haber verecek olan israfil onca zaman boruyu öttürmek için boşunamı beklemiş olacak? yada bilgisayarlar zekaya sahip olurda herkesi öldürürde dünyayı ele geçirirse ne olacak? onlarda cehennemde yanacakmı? yanmazlarca vidaları kabloları parça pincik edilip parçalanıp tekrarmı monte edilecek?(neticede azap sonsuza kadar)
      uludağsözlükte bir arkadaş yorum yapmış. onuda buraya alayım.umarım bana kızmaz
      —-
      aklıma hep şu soruları getiren görevli melek; üflerken acaba belirli bir makama uyacak mı? hem bizim hem de onun için şüphesiz en önemli olacak olan güne, büyük showa acaba önceden hazırlık yapıyor mudur? bir de isyan etmiyormudur neden en angarya ve en önemsiz iş bana düştü? içten içe hayıflanıyor mudur bu duruma? mikail kafasına göre kar yağdırıyor, hortum çıkartıyor, kafasına göre küresel ısındırıyor alemleri, bana vermişler bir düdük diyor mudur?
      ——-
      benim yazdıklarım ne kadar saçmaysa bu masallarda o kadar saçma.

  239. kadir dedi ki:

    yeni doğan bir çocuğa isim verilirken o çocuğun özellikleri ve yeteneklerine göre isim verilmez. anne babanın aklında bir isim vardır. o çocuğun özelliklerine bakılmaksızın o isim verilir. ama yüce allah öyle değildir. onun isimleri onun özelliklerinden kudretinden dolayıdır. örneğin “rahman” ismi allahın sonsuz merhamet olduğundan bütün kainata merhamet eden rahmet eden anlamındadır. onun büyüklüğü azameti ve onun özellikleri, her zaman isimlerini yansıtır.

    dünyada konuşulan yüzlerce dil vardır. dünya küresel olarak tek bir dil konuşmamaktadır. yüce allah ise dilediğini yapar. kitabını dilediği dilde gönderir. bir arap peygambere arapça, fransız peygambere fransızca, türk peygambere de türkçe kuran gönderir… ama bu dil farklılığı kuranın evrenselliğini örtecek nitelikte değildir. yüce allah vahyin ilk geldiği yıllarda hz. peygamberin ilk göreviyle ilgili ayet indiriyor: “önce en yakınlarını, mekke ve çevresini uyar” çünkü kendi yakınlarını inandıramazsa uyaramazsa bütün dünyayı nasıl islama inandırıp, uyarabilir.. okullarda daima öğrencilere ilk üniteden itibaren öğretmeye başlar öğretmen.. kitabın tamamını bir anda öğretmesi imkansızdır. işte mantık bu kadar basittir. biraz gözünüzü açın. biraz mantıklı olmayı deneyin. sırf allah ve islam düşmanlığı yüzünden ön yargılı olmayın… saygılar…

    • AbdullahAbdal dedi ki:

      Allahın Konuştuğu ve Ademe Öğrettiği Dil hangisidir?
      İnsanlar neden Allahın Öğrettiği Dili beğenmeyip Binlerce dil yapmış?
      Allah yaptığı Dili insanlara beğendiremeyecek kadar aciz mi?

    • Gürkan dedi ki:

      Kuran evrensel ise neden benim bilmediğim bir dilde meale muhtaç yapıdadır?

    • ismet dedi ki:

      fasizmin temelinin din oldugu bilim adamlari tarafindan ispatlanmistir.Insanlarin once cok tanrili dinleri vardi,sonra bazi dinler tek tanrili yontemi, baski zoruyla insanlara kabul ettirdiler.Bu dinlerin tanri tarafindan gonderilidigi iddaa edilen kitaplari vardir.Tek tanrili dinler genelde asiri otoriterdirler.Bir fasist rejim otoritesi gib.Ya benden olursun yada olursun ,aci cekersin.Tek tanrili dinlerin cehennemi vardir,orada insanlar yakilir.Alman fasizminin temeli de din olmustur,bu ispatlanmistir.Alman fasizmi insanlari yakmistir,bu yakma olayi,,asiri otoriter tanri inancinin yeryuzune ve insanlara yansimsadir,bir rejime yansimasidir.Daha once hristiyanlar bu tanri siddetini yeryuzunde en asiri bir sekilde hayata gecirdiler,simdi ise sira islamda.Yuzyillarca insanlar ,tanri siddetini iclerinde barindirdilar ve barindiriyorlar hala.Bu siddet bir sekilde ortaya cikiyor surekli zaten.Muslumanlarin kendi arasindaki iliskiler genelde ,siddet iliskileridir.Aile icerisindeki siddet,egitim kurumlarindaki siddet ,isci isveren arasindaki siddet,sokaktaki siddet ,bazi orneklerdir.Musluman olmayanlara karsi da siddetli bir bakis vardir.Hep biz ve onlar deriz,biz iyiz onlar kotu..Din surekli ayiri insanlari birbirinden, iyi ve kotu diye ayirirken,insanin kendisini de boler.Her insan iyi ve kotudur, toplumsal olaylarin bir sonucudurn hangi gun iyi hangi gun kotu durumda oldugunuz.Insanlar bir dinin kendilerinden bekledigi seylerle bolunur surekli.Soylemek istedigim ,insanlar bunaldi artik.Yavas yavas insanlar sezinliyorlar artik,dinlerin sisirilmis bir balon olldugunu,insanlar kendi benliklerini bulmaya calismaktalar.Dinlerin kedindilerinden koparip aldiklari benliklerini aramaktalar.Din adamlari denilen kisiler,bunun farkindalar,ellerinden cikip giden gucun farkindalar.Isyerini kaybetmekte olan bir isletmeci gibi zordalar.Burada cagdas ve barisa inanan butun herkesin hedefi,asiri dine kosan ve dinden kacan insanlar arasinda bir ucurumun olusmamasini saglamak ve avrupada yasanmis olan fasizmin aynisinin turkiye ve orda dogudada yasanmamasi saglamaktir.Yoksa turkiye gibi vatandaslarinin cogunlugunun musluman oldugu ulkelerde,eskiden hristiyan olan ulkelerin cehennemi yeryuzune indirme tehlikesi onlenemeyecektitr.

      • frkn dedi ki:

        Dediklerine kısmen katılıyorum . Tekrar söylüyorum dindar degilim fakat ateist de degilim . Dinlere inanmam ama Allah a inanırım .. Dinlerin neden bu kadar baskıcı ve zorbacı olduğunu hep merak etmişimdir .. Söylediklerin bunu kanıtlayan nitelikten .. Artık 21. yüzyıldayız ve insanlar uyanmaya başladı ..

  240. kadir dedi ki:

    kuranı kerimde insalığın durumu şöyle ifade edilir. “insanlar önceleri tek bir milletken aralarında anlaşmazlığa düştüler. bizde onları milletlere-kabilelere ayırdık.” bu faklı dil,millet yüce allahın takdiridir. allahın öğrettiği dili beğenmemezlikten değildir… zaten allahın ezeli ve ebedi bilgisinde bütün diller veya kainatla ilgili olan bütün bilgiler vardır. allah bu kainatta herşeyi çift çift, çeşit çeşit, farklı farklı yaratmıştır. bu allahın sonsuz bilgisinin ürünüdür. tıpkı konuşulan lisan gibi…

    • rammsteinn dedi ki:

      yani bu şöyle demek oluyor. önceden çinliside, afrikadaki zenciside,inkalısıda,aborjinlerde,kızılderililerde hepside tek bir milletti. aralarında sorun çıktı. tanrı hepsini dünyanın dört köşesine dağıttı. zencinin vücudu karardı,çinlinin gözleri çekikleşti.aborjinin boyu kısaldı. ve hiçbiride birbiri hakkında tek kelime tarihi kanıt bırakmadı. tabii mayaların tabletlerinde eğer “biz önceden hep beraberdik. tanrı kızdı bizi ayırdı” bulunursa o zaman farklı.
      tamam herşeyi tanrıya getireceksiniz biraz belgesel takılın.ntvde insanlık tarihi vardı bi seyredin. hepsi bilimsel kanıtlarla ortada. siz hala dini efsanelerin doğruluğunu kanıtlamaya çalışıyorsunuz.

      • kadir dedi ki:

        kurana göre ilk insan hz. ademdir. doğal olarak bizler hz. adem in nesilleriyiz. yani köken aynı… siyahisi, beyazı, kızılı, sarısı vs. hepimiz tek bir insandan tek bir nefisten doğduk. yüce allah hz. ademi yaratmasından bahseder kuranda. ama hz ademin hangi renkte olduğundan bahsetmez. yüce allahın izni olmadan hiçbir çocuk annesinin karnından diri çıkamaz. ve allahın izni olmadan hiçbir kadın hamile kalamaz… anne karnında olan bir çocuğu yüce allah dilediği şekilde şekillendirir. rengini tayin eder. bu allahın yaratma sanatıdır.

        geçen senelerde evli olan ırkı beyaz olan bir çiftin yeni doğan çocuğu siyahi olarak dünyaya geldi…. şaşkınlık içinde olan doktorlar evli çiftin geçmişini araştırdıklarında bayanın atalarından birinin zenci olduğu tespit edildi… işte böyle allah dilerse iki beyazdan bir siyahi çocuk, iki siyahi insandanda beyaz ırka sahip bir çocuk meydana getirebilir. hz. ademin soyları, çocuklarıda işte bu yöndedir…

    • AbdullahAbdal dedi ki:

      Allahın geleceği bilemediğini söylüyorsun
      ..ilerde Kabilelerin anlaşmalığa düşeceğini bilemediği için Tek millet..
      ..Ademi yarattığını söylüyorsun..
      Yanlışını düzeltmek için çok millet yapmış..
      Bu aciz tanrı Ademden sonra Ademler yaratmış yeni millet için….

      bende Allahın geleceği bilemeyen aciz bir Tanrı olduğunu söylüyorum.
      Kendi dilini sonraki kabilelere kabul ettiremeyen aciz zavallı tanrı

      İslamın saçmalığını sadece bu bölümde izleyebilirsiniz:)

      • kadir dedi ki:

        ben allahın geleceği bilmediğine dair hiçbir şey yazmadım. nereden uyduruyorsunuz. yüce allah hz. ademi irade sahibi özgür bir insan olarak yaratmıştır. ve onun soyundan gelecek bütün insanların neler yaşayacağını ezelden bilir. fakat yüce allah bilgisine dayalı olarak insanın ömrü şekillenmez. insan iradesine bağlı olarak ömrünü şekillendirir. kısaca insan iradesine göre yaşar allah ise insanın iradesi dahilinde neler yaşayacağını bilir… o sonsuz ilim sahibidir… allah hiçbir zaman yanlışa düşmez… hata yapmaz o bunlardan berii dir. insan iradesi dışında kainatta olan herşey onun takdiridir. istese tüm insanları tekbir millet yapabilirdi. buda onun takdiri olurdu…

  241. rammsteinn dedi ki:

    şimdi gideceksiniz bir budiste diyeceksinizki “müslüman ol zekat ver yoksa seni ilk önce hapsedeceğim yoksa seni öldürecem.” bunu yapmayada kanıt bu ayet olacak

    TEVBE–5 – Şu haram aylar bir çıktı mı artık o müşrikleri nerede bulursanız öldürün, yakalayın, hapsedin ve bütün geçit başlarını tutun. Eğer tevbe ederler ve namaz kılıp zekatı verirlerse onları serbest bırakın. Muhakkak ki, Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.

    yok “ben hemen öldürmem sadistçe imana gelinceye kadar işkence yapacam” derseniz buna dayanak ayette hazır.

    (maide 33) allaha ve resûlüne savaş açanların ve yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya çalışanların cezası; ancak öldürülmeleri, yahut asılmaları veya ellerinin ve ayaklarının çaprazlama kesilmesi, yahut o yerden sürülmeleridir. bu cezalar onlar için dünyadaki bir rezilliktir. ahirette de onlara büyük bir azap vardır.

    bu savaşlar savunma amaçlıydı, kuranda “sadece saldıranlara saldırın” diye boşa konuşuyorsunuz. böyle olsaydı eğer bir cümleyle herşey açıklanamazmıydı? mesela
    -islam dinine davet ettikleriniz eğer size saldırırsa kendinizi savunun.
    nedir bu kadar şiddet. ayakların kesilmesi yerde süründürmeler asılmalar?
    sonrada dünyada neden bu kadar dini terör var diye sorun.
    dini terörlerin en başın hangi din var? kitabında bu kadar şiddet olursa ona da tapanlar bu şiddet içeren ayetleri uygulamaya geçiriyor. sırf müslüman değil diye insanların kafaları kesiliyor. mezhebi farklı diye hiçbir suçu olmayan insanlar katlediliyor. kitabında bu kadar şiddet olursa bunların olması gayet doğal. yazdıklarıma cevap olarak yazılacaklar hazır. “islam hoşgörü dinidir.saygılıdır.öldürmek yasaktır.” vs vs vs
    bu kadar hoşgörülü saygılı olduğunu düşünüyorsanız ispatı basit. koyu dindar olan bi yerde giyin “ben ateistim” yazılı bi tshirt u. gezin bakalım ne olacak?

  242. kadir dedi ki:

    sayın rammsteinn siz tevbe suresi 5. ayeti tek başına değerlendiriyorsunuz.. oysaki bir önceki ayette yüce allah şart koşmuştur. haram aylar sona erdiğine antlaşma bozulduğunda size saldırıda bulunmayan müşriklere karşı savaşmayın deniliyor. işin aslı şöyle: mişriklerle yapılan ateşkes antlaşması hükümlerince antlaşma boyunca hiç kimse hiçkimseye zarar vermeyecekti. fakat bir takım müşrikler antlaşma süresi içinde müslümanlara karşı saldırı, düzen, zarar verici şeyler planlıyorlardı. bir kısmıda fili olarak saldırıyordu. msülümanlar ise bu antlaşmadan dolayı onların saldırılarına karşılık veremiyordu. işte bu duruma karşı yüce allah tevbe 5. ayeti indirmiştir. haram aylar çıktığında size saldırıda bulunan müşriklerle savaşın. savaşta üç durum vardır. ya öldüreceksin, ya öleceksin, yada esir alacaksın. bizim dinimiz teslim olan silah bırakan hiçbir kimseyi öldürün demez. yanlızca elinde silahla size kasteden kişilere karşı sert olun der.. işte böyle ayette de zaten bundan bahsediyor. ya öldürün onları, teslim olurlarsa esir alın, eğer esirken müslüman olurlarsa allaha ibadet ederlerse onları affedin diyor. size saldırmayanlara ise asla bişe yapmayın. bu islamın kuralıdır zaten… bir insan ateistte olsa, islamı reddetse bile ona asla zarar verilmez. taa ki müslümanlara saldırana kadar… umarım anlayabilmişsinizdir.. tevbe suresi 1-5 arası ayetleri defalarca okumanızı tavsiye ederim….

    • yasir dedi ki:

      Kadir bey, ben rammsteinn’e çok anlattım lakin o şartlanmış bu yüzden kibri ve nefreti ona bunları yanlış gösteriyor…
      Kuranda hiçbir zaman için saldırın-öldürün yoktur…
      Kıssasa-kıssas vardır, lakin bunda bile aşırıya gitmek haramdır-yasaktır…
      ALLAH sizinle din hususunda savaşmayan ve sizleri memleketlerinizden çıkarmayan kişilere iyilik ve adaletli olmayı yasaklamaz…

      MUMTEHİNE – 8 –Allah, dîn konusunda sizinle savaşmamış ve sizi yurdunuzdan çıkarmamış olan kimselere iyilik etmenizden ve onlara adaletle davranmanızdan sizi nehyetmez (yasaklamaz). Muhakkak ki Allah, adaletli olanları (adaletle davrananları) sever.

      Ben bu ayeti kaçıncıya ekliyorum…Duvar olsa şimdiye kadar tepki verirdi…
      Hanği İslam ülkesinde gayri Müslimlere zülum yapılmış adaletsizlik yapılmış…
      Hiristiyanlar, Yahudileri kestiler biçtiler ama Yahudiler hep İslam coğrafyası altında rahat yaşadı…Selehattin eyyubi döneminde ne hiristiyan ne Yahudi hiç birine zulüm yapılmadı dinini değiştir denilmedi…Endülüs emevileri dönemi Yahudiler altın cağını yaşadı..Endülüs emevileri dağılınca avrupadaki bütün Yahudileri ya katlettiler yada sürdüler, Yahudilere kim kuçak açtı, yine Müslümanlar…Osmanlı dönemi Yahudi-rum-Ermeni bunlara kim dini deiştirin dedi, bütün ticaret ellerindeydi, Osmanlıdaki ticaretin onların elinde olması sebebi günümüz cumhuriyette bile ülkemizin önemli zenğin iş adamları ve cevresi onlardadır…
      Çizye ise gayri müslümlere kesilmiş bir para, nasılki Müslümanların verdiği zekat ve sadaka gibi…

      • rammsteinn dedi ki:

        TEVBE–1 – Allah’dan ve Resulü’nden bir ültimatomdur bu, kendileriyle antlaşma yaptığınız müşriklere:

        TEVBE–2 – Bundan böyle yeryüzünde dört ay daha istediğiniz gibi gezip dolaşın. Şunu da bilin ki, Allah’ı aciz bırakacak değilsiniz. Allah kâfirleri mutlaka perişan edecektir.

        TEVBE–3 – Ayrıca büyük hac günü Allah ve Rasulü tarafından insanlara bir ilandır ki, Allah da Resulü de müşriklerle yapılan antlaşmalara artık bağlı değildir. Eğer hemen tevbe ederseniz, bu sizin için hayırlıdır. Yok yine tevbeden yüz çevirirseniz biliniz ki, Allah’ı yıldıracak değilsiniz. Kâfirleri acı bir azap ile müjdele.

        TEVBE–4 – Ancak kendileriyle antlaşma yapmış olduğunuz müşriklerden size olan ahitlerinde hiçbir eksiklik yapmamış ve sizin aleyhinize hiçbir kimseye yardımda bulunmamış olanlar bunun dışındadır. Siz de onlarla olan antlaşmanızın hükümlerine antlaşma süresinin sonuna kadar uyunuz. Muhakkak ki, Allah müttakileri sever.

        TEVBE–5 – Şu haram aylar bir çıktı mı artık o müşrikleri nerede bulursanız öldürün, yakalayın, hapsedin ve bütün geçit başlarını tutun. Eğer tevbe ederler ve namaz kılıp zekatı verirlerse onları serbest bırakın. Muhakkak ki, Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.

        TEVBE–6 – Eğer müşriklerden biri aman dilerse, ona aman ver. Ta ki, Allah’ın kelâmını dinlesin. Sonra onu güvenlik içinde olduğu yere kadar gönder. Çünkü bunlar gerçekten de bilgisiz bir kavimdirler.

        bu ayetleri isterseniz sırayla isterseniz tersinden neresinden okursanız okuyun. bunun kibirle şartlanmayla saptırmakla ne alakası var?
        “MÜŞRİKLERİ NEREDE BULURSANIZ ÖLDÜRÜN YAKALAYIN HAPSEDİN BÜTÜN GEÇİT BAŞLARINI TUTUN. EĞER TEVBE EDERLER VE NAMAZ KILIP ZEKATI VERİRLERSE ONLARI SERBEST BIRAKIN.”

        akıl var mantık var. gidin bir aborjine okutun,perulu bir köylüye okutun. müslüman olmayan kime okutursanız okutun bu ayetlerden benim çıkardığım anlamı çıkartır.
        “mesela yani” bölümündeki yazdıklarımı okuyun. tanrı niye bu kadar yemin etmiş niye bukadar şiddet taraflısı bir kitap? niye çocuk yaştaki kızlarla evlenme hevesi?
        hepsi arap kültürünün bir parçası. alın size bu günden bir haber.
        http://dunya.milliyet.com.tr/ingiltere-yi-ayaga-kaldiran-olay/dunya/detay/1773855/default.htm

      • yasir dedi ki:

         TEVBE–3 – Ayrıca büyük hac günü Allah ve Rasulü tarafından insanlara bir ilandır ki, Allah da Resulü de müşriklerle yapılan antlaşmalara artık bağlı değildir. Eğer hemen tevbe ederseniz, bu sizin için hayırlıdır. Yok yine tevbeden yüz çevirirseniz biliniz ki, Allah’ı yıldıracak değilsiniz. Kâfirleri acı bir azap ile müjdele.
        TEVBE–4 – Ancak kendileriyle antlaşma yapmış olduğunuz müşriklerden size olan ahitlerinde hiçbir eksiklik yapmamış ve sizin aleyhinize hiçbir kimseye yardımda bulunmamış olanlar bunun dışındadır. Siz de onlarla olan antlaşmanızın hükümlerine antlaşma süresinin sonuna kadar uyunuz. Muhakkak ki, Allah müttakileri sever.
        TEVBE–5 – Şu haram aylar bir çıktı mı artık o müşrikleri nerede bulursanız öldürün, yakalayın, hapsedin ve bütün geçit başlarını tutun. Eğer tevbe ederler ve namaz kılıp zekatı verirlerse onları serbest bırakın. Muhakkak ki, Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.

        Rams, tevbe 3’ü iyi oku orada müşriklerle yapılan anlaşmanın bozulduğunu ilan edin deniliyor,,,anlaşmayı bazma sebebi müşriklerin anlaşmaya uymamaları ve saldırılar-yamalar-tacizler yapmaları…
        Tevbe 4’te ise anlaşmalarına riayet eden müşrikler bunun dışındadır, onlar anlaşmalarına riayet ettiği sürece sizde anlaşmanın sonuna kadar riayeti koruyunuz diyor…
        Tevbe 5’te ise, tevbe 3’te anlaşmaya uymayan müşriklere ilan edilen anlaşmayı bozunuz ayetinden sonra, haram aylarının bitmesini bekleyin ve bittikten sonra anlaşmaya uymayan müşrik kabileleri bulduğunuz yerde öldürün deniliyor…
        Yani bunu anlamak bu kadar mı zormu?
        Milliyet’te vediğin haber ise tam trajıkomik…
        Hocalar 14 yaşında kızın evlenmesi olabilir demiş…Yahu bundan 20-30 yıl önce 14 yaşında evlenen çok insan nenelerimiz dedelerimiz var idi…
        İnğilterede cinsel ilişkiye girme yaşları bırakın 14’ü ilk okul seviyelerine gelmiş durumda…Avrupa ve amerikada bir kız 14 yaşına gelesiye kadar çoktan kızlığını teslim etmiş ve bilinçsiz olduğu için 1. 2. Hatta 3.cü çoçuğunu düşürüyor veya aldırıyor durumda…
        Amerikada-avrupada 14 veya altı yaştaki kızların cinsel ilişkiye girmeleri yasak değil veya kötü gözlede bakılmıyor, orada istenilmeyen evlenmemeleri evlenmeyi önlemek istiyorlar yoksa cinsel ilişkiye girmenin önemi Avrupa ve amerikada kimseyi ilğilendirmiyor… yani kafana göre takıl ye-iç-cinsel ilki yaşa ama evlenme…Amaç budur…
        Bu arada benim bunları yazmam 14 yaşında kızların zorla evlendirilmesini onaylamam anlamına gelmez…Ayrıca onaylamıyorum da..
        Lakin bluğ cağına girmiş doğurmaya elverişli her bayan evlenmeye hazır demektir, çünkü doğa gereği böyle……..

      • yasir dedi ki:

        Doğurganlık sağlığı çok önemlidir. Kadında doğurganlık sağlığı 15- 40 yaş arası dönemi kapsar. Burada bir toplum ne kadar bu yaş grubundaki kadınlara iyi bakabiliyorsa, iyi doğurganlık öncesi eğitimi verebiliyorsa, o kadar iyi bir duruma kavuşacaktır.

        http://www.enginoral.com/uzmanlik-alanlari.asp?id=6-Dogum_Kontrol_Yontemleri

  243. kadir dedi ki:

    sayın rammsteinn şeytan ile ilgili düşünceleriniz inanılmaz derece tehlikeli boyuttadır. yüce allah kendi yarattığı (şeytan) bir varlıkla asla iddialaşmaz. çünkü allah herşeyi bilendir… herşeye gücü yetendir… yüce allah şeytanı kovduğunda allahtan izin istiyor; “beni azdırmana karşılık bana kıyamet gününe kadar izin verirmisin” yani burada şeytanın akıbeti allahın hükmüne bağlıdır. allah dilerse şeytana izin vermeyebilir veya yok edebilir. şeytanın izin istemesinin nedeni ise hz. ademe secde etmeyerek (kibirlenerek) allaha kendisinin ademden daha üstün (vasıflı) olduğunu ispatlamaktı. oysa allah neyin ne olduğu her zaman bilir. işte şeytanın allaha karşı şu düşünceleri ortaya çıkmıştır ; “ey bizi yaratan rabbimiz. sen ki çamurdan yarattığın bir varlığı benden üstün tuttun, beni ise lanetledin. kimin üstün olduğunu sana ispatlamam için bana kıyamet gününe kadar izin ver ki, o üstün gördüğün insan ırkını doğru yoldan saptırayımda o zaman kimin daha üstün olduğu konusunda kesin hüküm ver… o çok sevdiğin insan seni nasıl reddedecek, bozgunculuk yapacak, katledecek vs. işte şeytan kibrinden dolayı kıyamete kadar kendisinin insandan daha üstün olduğu konusunda ispat içindedir. insanlara nefisle tecelli eder. insan nefsini kullanarak vesvese verir ve insanları allahın sevgili kulu olmaktan çıkarır. ama şeytana kulak vermeyenler bunun dışındadır. bu ise imanla allahı çokça anmakla meydana gelir. allahı reddeden veya onu gün içinde anmayan, onun hükümlerine uymayan insanlar şeytanın en çok sevdiği insanlardır. çünkü bu dünyanın büyüsüne kapılırlar. bu dünya çıkarları için ( kendi rahatı için) yaşamaya devam eder… saygılarımla..
    yüce allah hepimizi şeytanın şerrinden korusun…

    • Nuri Baba dedi ki:

      Kadir Beyefendi ; yorumlarınızı özellikle okudum…

      Aklıma takılanı sormak zorundayım…

      Yorumlarınızın tümü için geçerli olan ama yer kaplamaması adına sadece bu kısa cümleyi aldığım konuyu sanırım aydınlatabilirsiniz…

      “” yüce allah kendi yarattığı (şeytan) bir varlıkla asla iddialaşmaz. çünkü allah herşeyi bilendir… herşeye gücü yetendir…””

      Siz bunları nereden biliyorsunuz ?
      Size “Yalan söylüyorsunuz” dersem, doğru söylediğinizi nasıl kanıtlarsınız ?

      Kur’anla mı ?

      Kur’anı, Tanrı’nın gönderdiğini iddia ediyorsunuz ve Tanrı’nın yüceliğini yine Kur’ana bağlıyorsunuz…

      Siz bir işe gireceksiniz ve işveren sizden referans istiyor…Siz, “Referans benim” diyebilir misiniz ? Diyemezsiniz değil mi ?

      Kadir Beyefendi ; Evrende hiçbir şey kendine referans olamaz…

      Eğer olabilseydi, değerli bir dostumuzun vurguladığı gibi, “Kavgam” kitabı “Hitler” in olağanüstülüğüne referans olurdu…

      Saygılarımla…

      • kadir dedi ki:

        sayın Nuri Baba Bey ; benim aklım ve düşüncelerim bu ucsuz bucaksız kainatın ve bütün mahlukatın bir yaratıcı olduğu yönündedir. Kuranı kerimi okuduğumda ise bu sözlerin o yaratıcıdan başkasına ait olamayacağını kalbim ve düşüncelerim tastik etmiştir. öyleki kuranı kerimde ne yazarsa yazsın bu benim için gerçektir. tek referansım yüce allahın varlığıdır. ben size şeytanla ilgili kuranı kerim dışı birşey söylemedim. kuranda geçen hz. adem in yaratılışını ve şeytanla ilgi olan ayetleri açıklamaya çalıştım.. ben bunları kafamdan uydurmuyorum. kuran aşikardır. öğrenmek isteyen herkes açıp okuyabilir. sadece rammsteinn rumuzlu arkadaşın “allah şetanla ilgili neden iddialaştı” tarzı söylemi kuran dışıdır. bunu açıklamaya çalıştım.

        allahın herşeye gücü yetmesi herşeyi bilmesini size kanıtlayayım mı? basit mantıkla yola çıkalım. mesleğiniz nedir bilmiyorum fakat kendinizi bir ressam olarak düşünün. yaptığınız bir resmi başkasına gösterseniz başkası bu resme bakar fakat nasıl yapıldığı konusunda pek bi fikri yoktur. fakat siz o resmin en ince ayrıntısını bile bilirsiniz. hangi boyaları karıştırdığınız, renkleri nasıl elde ettiğinizi vs. vs. bunların hepsi sizin bilginiz dahilindedir. kısacası o resmin ciğerini bilirsiniz siz… mimar olsanız yaptığınız bir binanın her şeyi sizin bilginiz dahilinde olur. mantık olarak bilmediğiniz birşeyi yapamazsınız. işte yüce allahta böyledir. yarattığı, kendi eseri olan bütün kainatı ve mahlukatı bilir. bizim bilmediğimiz, sonsuz bilgi sahibidir..

        yüce allaha inanmak için onu illa görmek gerekmez. onun görüntüsü (varlığı) yarattığı şeylerde gizlidir. eğer herşey sadece maddeden ibaret olsaydı. bizlerin ne duyguları ne düşünceler, nede ruhu olurdu. bende size bir soru sorayım o zaman; size ruhunuz varmıdır diye sorsam ne cevap verirsiniz. eğer vardır cevabını verirseniz. bana ispatlarmısınız görmediğiniz ruhunuzu? yoktur derseniz zaten sorun yoktur..

        sayın nuri baba bey kısaca bu inanç sistemidir. herkes inandığı yol doğrultusunda hayatını şekillendirir. bizim şeklimizide islam (allaha teslim olmak) kuranı kerimin hükümleri belirliyor. bu sitede ateist arkadaşların veya kuranı saçma bulan arkadaşların kuranla ilgili iddialarına cevap vermek istiyoruz. gerçek kuranı insanların anlamaları için açıklamaya çalışıyoruz.. saygılarımla…

  244. kadir dedi ki:

    sayın rammsteinn siz ateistlerin en büyük hatası islam adı altındaki bireylerin yaptıkları hataları, sapıklıkları islama ve kurana maal etmenizdir. eğer ben bir suç veya sapıkça bir düşünce içindeysem islamın-kuranın ne hatası vardır. söyleyin bana. bana söylermisiniz kuranın hangi ayetinde sübyancılık yapın deniliyor. bir insan böyle dedi diye bu islamın hükmü asla ve asla olamaz. türkiyede hukuk kuralları vardır. bir insan hırsızlıklık yaparsa hukukta cezası şu kadar hapistir diye yazar… bir insan hırsızlık yaparsa eğer suç türk hukuk kurallarında mıdır? yoksa hırsızlık yapanda mıdır? mantık bu kadar basit işte. biz bir hata yaparsak suç kurandamıdır. elinizi vicdanınıza koyun lütfen.. ön yargılı olmayın. kuranın hiçbir yerinde sübyancılık yapın demez. bu tamamen erkek nefsinin sapıklığından kaynaklıdır. mesela cennette her bir müslüman erkeğe 9 tane huri verilir diye hadisler dolaşıyor ortalıkta. bunlar tamamen uydurma olup kuranın orjinal metninde asla yoktur.. bazı mealciler cennete iri gözlü huriler verilecek erkeklere tarzı çeviriler yapmışlardır. bunlar tamamen kuran dışı insan hatasıdır. lütfen kuranı iyi anlamaya çalışın. önyargılı olmayın.

    allahın kuranda yemin etmesinin nedenleri :

    1:) allah bir şeyin üzerine yemin ediyorsa (güneş,ay,vs.) o cisimlerin allahın yarattığına vurgu olabilir.
    2:) allah yemin ettiği bişeyin insanların dikkatini çekmesi için olabilir.

    3:) sonsuz bilgi sahibi olan allah her zaman en doğrusunu bilir….

    sayın yasir değerli bilgileriniz içinde size ayrıca tşk ederim…

    • rammsteinn dedi ki:

      tanrının yemin etmesi komediden başka birşey değildir. aslında bu, zırt pırt heyşeye yemin eden arap kültürünün eseridir. iyi bakın arap yazarlarının eserlerine. nasıl kullanmışlar yeminleri. sonrada dönün bakın kurandaki yeminlere. bir insan elinden çıkmış olma ihtimalini. 250 den fazla yemin var. taşa toprağa yıldıza aya nere bulduysa heryere yemin var. bunun üstüne kendi üstüne yemin var. ben budist olsam bana deselerki “dinin birinin kitabında tanrı şöyle şu kadar yemin etmiş” güler geçerim.
      tevbe den başka ayetlerdede var şiddet taraflısı ayetler. kolların bacakların kesilmesi,yerlerde süründürmesi.

      uzaylıların varlığına inanırım bunlara inanmam. en azından binlerce fotoğraf görüntü var uzaylılar için. bir tanesinin bile gerçek olması varlığının kanıtıdır.

      • bilal dedi ki:

        ” YÜCE ALLAH KUR’AN’DA NEDEN YEMİN EDER ? ” a) Yüce Allah,kendi yarattığı
        esrelerine yemin edebilir.Çünkü eser,müessir ve yaratıcısından kutsal olamaz.Allah ya-
        ratıcı,eser ise yaratılandır.Yaratılan,yaratanından üstün ve kutsal olamaz.Bu nedenle
        Allah,dilediği eserine yemin eder.b) Biz insanlar isek,Allah’tan başka yaratıklara yemin
        edemeyiz.Yemin ettiklerimiz de onlara üstünlük ve kutsallık vermiş oluruz.Hz.peygam-
        berde,Allah’tan başka herhangi bir şeyle yemin etmeyi şiddetle yasaklıyordu.c) Allah’ın
        yeminleri,kendini bize inandırmak ve yemin ettiği şeylere kutsiyet vermek için değildir.
        yeminlerle dikkatımızı bunlara çekmek,bunların var oluş nedenlerini bilmek,bilimsel ça-
        lışma yapıp bunlardan daha fazla yararlanabilmek hususuna yöneliktir.Dünya,güneş,ay
        yıldızlar,sebze ve meyveler vs.hepsi de Allah’ın eseridir.Allah’ın kendi yarattığı esreleri-
        ne yemin etmesinden daha doğal bir şey var mı ? Yaratıcı ile kul açısından yeminin
        anlamı ayrıdır. Bir insan muhatabını inandırmak için kudsiyetine inanılan bir nesneye
        yemin eder.Bu yemin insanın doğasında zaten vardır.Bütün dünyada liderleri,halkı
        için görevine sadakat ve bağlık yeminini yaparlar. Ama yemin Allah açısından ayrıdır.
        Kendini veya söylediği şeyi bize inandırmak için yemin etmiyor. Zaten ona inananlar
        yemin olmadan da inanırlar,inanmayanlar ise,yemin olsa da yine inanmazlar.d) YEMİN
        ALLAH AÇISINDAN FARKLIDIR. MESELA: İNŞİKAK-18-19: والقمر اذا اتسق لتركبن طبقا عن طبق
        ” Dolun ay olmuş aya yemin ederim ki,katmandan katmana ( göğün katmanlarına ) bine-
        ceksiniz. ! ..”İşte bu yeminle yüce Allah,dikkatımızı aya,gezegenlere ve uzayın katman-
        larına çekerek,bilimsel çalışmalar neticesinde buralara gidebileceğimize 1400 sene ön- ce vurgu yapmaktadır.e) TARIK-11:والسماء ذات الرجع” Dönüşümlü olan semaya yemin ede-
        rim.Yine bu yeminle dikkatımız,gök cisimlerinin hareketlerine,hiç bir şeyin statik olma-
        dığına çekilmek isteniyor. f) TİN-1; والتين والزيتون الخ ” İncir ve zeytine….yemin ederim ki,
        biz insanı en güzel biçimde yarattık.(en üstün meziyetleri ona verdik) Yine bu yeminle
        Yüce Allah,dikkatımızı inasanın evrendeki konumuna,ondaki üstün özelliklere,besin ve
        vitamin açısından çok değerli olan bu tür meyvelere çekmek ister.Yüce Allah’ın bütün
        yeminleri bunun içindir. ÖZETLE,Yüce Allah,dilediği eserine yemin edebilir ve bu onun
        için doğaldır.Bu yeminler bile,kur’an Allah’ın kelamı olduğunu gösteriyor.Neden? Çünkü
        Hz.peygamber,Allah’tan başka nesnelerle yemin etmeyi yasaklıyordu.Fakat kur’an da
        Allah’tan başka nesnelere yemin de vardır.Bu yeminler Hz.peygembere ait olsaydı,
        hem müslümanlar,hem de Hz.peygambere inanmayanlar,sen bize Allah’tan başkasına
        yemin etmeyin diyorsun,ama sen kendin yemin ediyorsun,bu ne çelişkidir diye itiraz etmeyecekler midi ? Elbette ederlerdi.Demek ki,bu yeminler,,hz.peygambere ait değil- dir,Yüce Allah’a aittir.Allah kendi eserine yemin ediyor,başkasının eserine değil.Eğer
        kur’an’daki bütün yeminler Allah adına olsaydı,yine diyecektiniz ki,bu kur’an bir beşer
        ürünündür. Çünkü insanlar Allah’a yemin ederler.Allah’a olan bu yeminler bir beşere haşa,(Hz.Muhammed’e ) aittir vs. Evet,Kur’an’ın bütün ayetleri Allah’ın mesajıdır. Yine şöyle bir iddia ortaya atılabilir.” Hz.Muhammed,bu yeminlerle insanları etkilemeye çaliş-
        olmalı.” Ben de diyorum ki,böyle bir durum olsaydı,incir ve zeytine vs.ye değil,bütün yeminleri en yüce varlık olan Allah adına olacaktı.İnsanlar açısından zeytin,incir vs.
        nin ne kutsetiyeti vardı ki,bunlarla yemin etsin??? Ne müşrikler,ne de müslümanlar
        incir,zeytin vs.nin kutsallığına inanmıyorlardıki,hz.Muhammed bunlarla yemin edip
        onları etkilemeye çalışsın. ! Demek ki,bu yeminler bir beşer olan hz. Muhammed’e ait değildir.Bu tür yeminler söz kunusu nesneleri (incir,zeytin vs.yi) yaratan Yüce Allah’a aittir.O,kendi eseriyle yemin ederek,bunların besin ve vitamin açsından önemine dikka-
        tımızı çekmektedir..Özetle kur’an ve içindeki bütün ayetler (yeminler) evrenin ve her şe-
        yin yaratıcsı olan yüce Allah’a aittir…. ………..! Bir de ” kur’an’da 250 yerde ye-
        min vardır” diyorsunuz,saymadığım halde bu kadar yemin yoktur diyorum.Çünkü,gös-
        terdiğiniz rakam mealcilerin hatalarından kaynaklanmıştır. Mesela kur’an’ın orjinal dili-
        ni bilen biri olarak bakıyorum ki,kur’an’ın bir çok yerinde geçen ” ولقد ” ifadesini meal-
        ciler ”YEMİN ”olarak çevirmişler.Halbuki,bu ifade yemin değil,” Muhakkak” anlmındadır.
        Bir çok mealci adeta bu hatalı çeviriyi birbirinden kopylamışlardır.Bu nedenle hatalı
        meallere bakarak yeminle ilgili gösterdiniz rakam asla gerçeği yansıtmamaktadır.Bu ka-
        dar yemin kur’an da yoktur..Arapça bir kelime olan ve Kur’an’ın bir çok yerinde geçen
        ” ولقد ” ve lekad ” kelimesi,( muhakkak,gerçekten..) anlmındadır.Yeminle hiç bir alakası yoktur… Sadece bir örnek vereyim: İSRA-70: ولقد كرمنا بني ادم الخ ” Gerçekten (muhakak )
        biz,Adem oğullarını (kendilerine bir çok özellik vererek diğer varlıklardan ) değerli kıldık.
        Bu doğru mealdır. Hatalı meal ise ” ولقد الخ ” Yemin olsun……” şeklindedir… Bu ve daha
        nice yerlerde böyle hatalı çeviriler vardır.Bu nededle kur’an daki Allah’ın yeminnleri,
        gösterdiğiniz rakamın çok çok altındadır. Özetle,kur’an da asla bir sorun yoktur.Bü-
        tün sorunlar hatalı,meal ve yorumlardan kaynaklanmaktadır……. Saygılar…….

    • rammsteinn dedi ki:

      84/16. Aksamin alaca karanligina and olsun;
      84/17. Geceye ve gecenin icinde olan seylere and olsun;
      84/18. Dolunay halindeki aya and olsun ki:
      84/19. suphesiz siz bir durumdan digerine ugratilacaksiniz
      85/1. Icinde burclari bulunan goge and olsun;
      85/2. Soz verilen kiyamet gunune and olsun;
      85/3. sahitlik edene ve edilene and olsun
      86/1. Goge ve gece ortaya cikana and olsun.
      86/11-2. Yagmurun donusunu saglayan goge ve yarilan yeryuzune and olsun
      89/1. Tanyerinin agarmasina and olsun;
      89/2. Zilhicce ayinin ilk on gecesine and olsun;
      89/3. Herseyin ciftine de, tekine de and olsun;
      89/4-5. Gelip gecen geceye and olsun
      90/3. Dogurana ve dogurduna and olsun
      91/8. Sonrada ona iyilik ve kotuluk kabiliyeti verene and olsun
      92/1. Kararip ortaligi burudugu zaman geceye and olsun.
      92/2. Acilip aydinlattigi zaman gunduze and olsun.
      92/3. Erkegi ve disiyi yaratana and olsun ki:
      93/1. Kusluk vaktine and olsun;
      93/2. Sukun erdigi zaman geceye and olsun
      95/1. Incir ve zeytine and olsun
      103/1. Ikindi vaktine and olsun

      demekki tanrı yukarıda yemin ettiklerine dikkat çekmek istiyor. kendi üstüne yemin ederkende kendine dikkat çekmek istiyor.
      tanrının yemin etme konusunda diyebileceğiniz sadece “dikkat çekmek için” mi??
      başka mantıklı bir açıklama bulamadınızmı??

      şöyle deseniz daha mantıklı olur ” arap kültüründe yemin ayygın olarak kullanılıyordu dolayısıyla kuranda çok yemin olması normal”
      ya da ” bu yeminlerin altındada bir mucize var ama henüz ne olduğunu bulamadık”

      • yasir dedi ki:

        Sen kendinde söylüyorsun Arap toplumunda, edebiyatında kasem etmenin yeri ve önemi büyük diye…
        Bu sebebten dolayı kuranda sıkça geçmiş ve kullanılmış olasılığını hesaplamıyormusun…
        Sen hemen ön yarğılı-dar görüş ve düşünceli, at gözlüklü bir arkadaşımız olarak, Arap kültüründe ve edebiyatında yemin çok kullanılıyor, o zaman Kuran bir insan yazmıştır kanısına varıyorsun…
        Bu yeminlerin (tek tek incelemedim)çoğu beklide tamamı Vahi meleği Cebraile ait ve Araplar yemine önem ve itibar ettiği için kullanmış olabilirmi acaba…
        Kuran bir insan yazması olsaydı, İsrail peygamberlerini övmez, peygamberimiz kendi ata ve dedelerini överdi…Çünkü Arap toplumu o dönemde aşırı soycu ve kavimci-kabileci bir toplumdu hatta ölmüş kabile reislerini putlaştıracak kadar…Kuranda İse Arapların atası olarak sadece İsmail peygamber geçer ve çok kısa bir şekilde…Bir insan ülkesine hiç gitmediği ve farklı dil konuşan bir toplumun atalarını niye övsünki…Şimdi bunu nasıl açıklıycaksınız…
        Bu durumda sen Peygambere değil ALLAH’a rest çekiyorsun, ALLAH inanmıyor diye kimseyi helak etmez veya azap etmez, lakin senin ve sizin gibi ALLAH kendisine rest çeken-meydan okuyanları helak etmiş ve azap etmiştir…Tarihteki örnekleri araştırıp inceleyebilirsin.

      • Gencer dedi ki:

        İncir ve Zeytin’e neden and oluyor acaba? Acaba Muhammed bunları yazarken önüne bir tabak incir ve zeytin mi koydular.?

      • yasir dedi ki:

        Gencer, bence senin incir ve zeytin tüketmediğin her halinden belli …
        Vücut ve beyin enzimlerindeki eksiklikleri incir ve zeytin tüketimi ile kapatabilirsin…

  245. Nuri Baba dedi ki:

    Kadir Beyefendi ; yaptığınız uzun açıklama ve ayırdığınız zaman için teşekkür ederim…

    Ben sizin Tanrı inancınıza saygılıyım…Zira, Tanrı’yı insanlar yaratmıştır ve sizin yarattığınız bir hayal ürününe karşı çıkamam, bir hayalle savaşamam…İnandığınız Tanrı konusun da haklısınız…

    İşin aslına bakarsanız, siz, bizlerle dalga geçiyorsunuz…Moraliniz bozulduğun da “Geyik” yapmak için bu siteye girerek can sıkıntınızı gideriyorsunuz…

    Bu site de Kur’anın çelişkileri, hataları ve anlamsız ve gereksiz ayetleri öylesine açık ve net biçimde ortaya döküldü ki, siz tüm bunları okuduğunuz – ki öyle sanıyorum – halde, bana verdiğiniz yanıtta “Kuranı kerimi okuduğumda ise bu sözlerin o yaratıcıdan başkasına ait olamayacağını kalbim ve düşüncelerim tastik etmiştir.” diyorsunuz ?

    Sizin inandığınız yaratıcı, tüm evreni yaratan Tanrı değil mi ? Ve bu yaratıcı, katrilyonlarca yıldızı, trilyonlarca gezegeni, milyarlarca güneş sistemlerini ve de milyonlarca galaksileri yarattı değil mi ?
    Üstelik, bir milimlik şaşma olmadan değil mi ?

    Ama ne gariptir ki, kendine “Elçi” diye hep Arap Yarımadasının cahil bedevilerini buldu…Sanırım başka adres bilmiyordu…Bilseydi, biraz da Dünyanın Kuzey Yarımküresinden bir “Elçi” tayin ederdi değil mi ?

    Her neyse, tüm evrende bir milimlik sapma yapmayan “Yaratıcı”, 23 yılda yazılan Kitap da hata üstüne hata, çelişki üzerine çelişki yaratmış…

    Peki, Tanrınızın hata oranı nedir ? Sıfır mı dediniz ?

    Öyleyse, masallar manzumesi bir kitabı, inandığınız böyle bir Yüce Tanrının yazması olası mı ?
    Size göre “Evet” de, ya bize göre…

    Hem böyle düşünüyorsunuz, hem de bu sitede çırpınıyorsunuz…
    Yoksa “bilal” beyefendi ile birlikte bizleri “Hidayete” mi erdirmeye çalışıyorsunuz ?

    Değerli arkadaşlar ; dünya yüzünde ki tüm uyuşturucuları google amcaya sorarsanız size anlatır…Ancak, anlatamayacağı ve onun da aklının almayacağı kadar ve dünya insanlık tarihinin gördüğü ve de görebileceği en büyük ve etkili uyuşturucu “Din”dir…Ve sizler, bu uyuşturucuyu bilinçli olarak kullandığınız için saf ve iyi niyetli ve de bu uyuşturucudan haberi olmayan insanlar için çok büyük tehlikesiniz…

    Arada bir sözcüklerinizin içinde küçümser ifade ile “Ateist” sözcüğü geçiyor…Politikayla ilgilenenlere veya bu konudan bağımsız olmayanlara ne denir ? “Politik”…

    Bu politikalarla hiç ilgilenmeyen ve hiç bir zaman önemsemediği için dikkatini çekmeyen kişiye ne denir ? “Apolitik”…

    Şimdi size ne deniyordu ? Teist…
    Bize ne deniyor ? Ateist…

    Yani bizler, sizlerin , biz daha çocukken şahdamarımızdan zerk ettiğiniz Din denilen uyuşturucudan bilimin desteğiyle kurtulduk ve şu anda sizin inançlarınızla hiç ilgilenmiyoruz…

    Gülüyorsunuz değil mi ? Bu nasıl ilgilenmemekse diyorsunuz….

    Evet, biz hiç ilgilenmeyeceğiz ve hiç umurumuzda bile olmayacak, sizin kullandığınız en etkili uyuşturucu ama ………

    BİZE VE İSLAM ÜLKELERİNDE Kİ HALKLARA NİYE DAYATIYORSUNUZ , DİN DEDİĞİNİZ YALAN VE UYDURMA KURALLARI ARKADAŞ….
    BANA NE SENİN MASALLARINDAN…
    BANA NE SENİN KENDİ KAFANDA YARATTIĞIN TANRIDAN…!!!

    Başımıza tebelleş ettiğiniz “Musa’nın Çocukları” da sizin dininizden değil mi ?
    Eşek etinden sucuk yaptığı için içerden Erbakan sayesinde çıkarılan kişi değil mi ?
    Tüm ihale yolsuzlukları konusun da özel bir yetkinliği olan kişi değil mi ?
    Dün kıçında donu yokken, bugün, sizin inandığınız dini kullanarak dünya zenginleri arasına girmedi mi ?

    Şimdi bize, bu Tayyibanın dinine girmemizi ve onun inandığı Tanrıya inanmamızı mı söylüyorsunuz ?

    “Hakka Çağrı” kitabının 182-183.sayfalarını açınız…Hani, İHL:Mezunları Derneğinin sponsorluğun da 10.000 adet bastırılıp, camilere dağıtılan kitap…

    O sayfalarda yazılan bir şiir de :

    “”Tayyibi üzmek, Allah’ı üzmektir,
    Sevenlerini üzmek de aynıdır.”” diyor…

    Bu kitaptan Tayyibanın ve de koyunlarının ve de din kardeşlerinin haberinin olmaması olası mı ?

    Bu sayfalar da uyuşturucudan kurtulmuş kişileri, yeniden uyuşturucuya alıştırmaya çalışacağınıza, madem ki müslümansınız, neden dünyayı ayağa kaldırmıyorsunuz…

    Sonsuz evreni yarattığını iddia ettiğiniz Tanrınızla, Tayyip nasıl sıkı fıkı olmuş, haberiniz bile yok…
    Kadir Beyefendi ; inandığınızı söylediğiniz ve bizlere de inandırmak için üstün bir çaba sergilediğiniz Tanrı’nız, Tayyibin yakın arkadaşı, kankası olmuş…!!!

    Ahzap 37 de de dediği gibi Muhammed’i Zeyneple evlendiren Nikah Memuru ve Ahzap 50 de dediği gibi, Muhammed’in tüm akraba kızlarına gereğini yapması için kapıyı açan yetkili ve de şimdi faşist dinci Tayyibin en yakını…

    Siz, Tanrınızla umarım mutlu olursunuz…
    Tüm Ortadoğu halklarının ırzına “Haçlı Batı” tarafında geçilirken…

    Biz, sizin tanrınız olmadan çok daha mutlu ve özgürüz…!!!

    Saygılarımla…

    • rammsteinn dedi ki:

      nuri babaya aynen katılıyorum.
      önünüze dünya haritasını koyun. semavi dinlerin çıktığı yerlere bakın. birbirine ne kadar yakın anlarsınız. o devirde herkes taşa yıldıza güneşe taparken biri çıkıyor benim tanrım görünmez diyor ve insanlar peşinde gidiyor.zamanında yunan mitolojisine inanırdı insanlar.dünyayı atlas adlı tanrının omuzlarında taşıdığına inanırdı belli bir bölge. buna inanan görünmez tanrıyada inanır. neticede ispat edilemez.124bin peygamber geldi deniliyor ama şu anda 3-4 din harici başka semavi din yok. demekki gerisi başarız. demekki tanrı kimin başarılı olabileceğini bilemedi.
      +
      12-13 yaşındaki kızların evlendirilmesini savunan arkadaşlar. kendi kızınızı ilk adet gördüğünde bir başkasıyla evlendirirmisiniz??? heleki 3 karısı olan bir adama??
      adam zengindir.alır 13 yaşında boşar 15 yaşında. üçer dörder basar nikahı. maddi olarak onlara ömür boyu yetecek parası vardır. cinsel yön artık sorun değil. hepsine yeter çünkü viagra var. arkasında kapı gibi kitabı var.

      kızların kendi istekleriyle nikahsız cinsel ilişkiye girebilir.çünkü kendisi istiyor.artık avrupada okullarda cinsel eğitim veriliyor.bu olay sağlık sorunu değildir.burda sorun ahlakidir.parası olan adam gider 12-13 yaşındaki kızı koynuna alabilmek için fakir bir ailenin kızını bulur. para yedirir. anne baba ısrarına dayanamayan kız tamam der.bu kızın geleceği ( iş eğitim aşk hayatı duyguları ) artık yoktur.
      arap kültüründeki sübyancılığının yansımasıdır bu.
      sırf din izin veriyor diye bu ahlaksızlığa çanak tutmayın.
      iğneyi kendinize batırın çuvaldızı başkasına batırın.

      • kadir dedi ki:

        sayın rammsteinn kuranın hangi ayetinde 12-13 yaşındaki kızları evlendirin diye yazıyor. bana ayetiyle gösterirmisiniz… başkalarının sözlerini kuranı kerime (islama maal etmeyin.) kuranda rüştüne ermiş (evliliğe kendini hazır hissetmiş) insanların evlenebileceğini yazar. yani kendini bilen sorumluluk alabilecek belli olgunluğa gelen kişileri evlilik olarak uygun görür kuran.. hiçbir zaman sübyancılık yapın demez.

        kuranda her millete peygamber geldiği yazar. fakat kuran bu peygamberlerin hepsinden bahsetmez. belli başlı peygamberleri anlatır. bütün peygamberler arap yarımadasına gelmiş değildir. hz. musa arap değildi., ibrahim arap değildi, nuh arap değildi,
        Yüce allah insanı irade sahibi olarak yaratmıştır. bu insanın sınavıdır… peygamberleride o insan iradesini uyarmak için göndermiştir yüce allah. sadece uyarıcı olan peygamberlerin amacı başarılı veya başarısız olmak değildir. uyarırlar ve görevlerini tamamlarlar. kuranda bahsedilen peygamberlerede insanların çoğu inanmamışlardır. sizin mantığınızla onlarda başarızıdır…

        hz. ademden hz. muhammete kadar bütün peygamber eşittir. çünkü hepsinin amacı aynıdır. insanları uyarmak. bizler hz.muhammete nasıl iman ediyorsak olnlarada iman ediyoruz.. ne hz.muhammedin musadan veya isa dan nede diğer peygamberlerin hz. muhammetten üstünlüğü vardır. saygılarımla…

      • Gürkan dedi ki:

        “Henüz adet görmemiş” kızları anlatan bir ayet var bildiğim kadarıyla… Kuranı iyi bilen arkadaşlardan biri anlatıversin bir zahmet.

    • kadir dedi ki:

      sayın nuri baba bey yazınızı baştan sona okudum… yorumlarınız gene olarak siyaset üzerine olmuş. din siyaset değildir. inanç sistemidir. şunu kesinlikle unutmayın ben bir müslüman olarak sizi veya diğer ateist arkadaşları asla ve asla küçümsediğim yok. bizim dinimiz herkese saygılı olmayı bize emreder. günümüzde yaşananlar, ve tarih boyunca günümüze süregelen gelişmeler (savaşlar,seferler,katliamlar vs.) insanların islam dininin tebliğini doğru alamamalarından kaynakladır. bunun en büyük örneği sizsiniz. kuranın orjinal metnini araştırmadan saçma sapan ve insan yorumu olan kuran meallerini dikkate alıyorsunuz.. bu sitede bahsettiğiniz kuran hatalarına bıkmadan, usanmadan cevap vermeye çalıştık. ve bahsettiğiniz çelişkilerin hepsine cevap verilmiştir. bu verdiğimiz cevabın kaynağıda sizlere veriyoruz. “kuranın orjinal metni..”… sizin hata zannettikleriniz tamamen mealcilerin hatalarıdır. inanmıyorsanız kuranın orjinal metnini araştırın… bizlerin kimseyi islama inandırmak gibi bir çabası yok.. inanan zaten inanır… siz mesala kurana inanmıyorum, islamı reddediyorum deyin. size inandırmak için çaba göstermem.. fakat doğru olan bir kitabı yanlış yorumlamak ve o yanlışlar üzerine fikir oluşturmak farklı şeydir. böyle durumda bu iddiaları ortaya atanlara karşı cevap verme ihtiyacı ortaya atılır ki bu yanlıştan dönülsün… din adı altında yapılan savaşlar, katliamlar inanın kuranla (islam inanç sistemiyle hiç alakası yoktur). eğer objektif olursanız. ve kuranın orjinal metninden yola çıkarsanız gerçeği görürsünüz.. din demek tayyip demek, kadir demek, bilal demek, veya hasan,hüseyin demek değildir. genel olarak yaşanan, yaşandığı zannedilen islam bu islam değildir.. islam kuranı kerimin orjinal hükümleridir… günümüzde yaşanan olaylara en az bende sizin kadar üzülüyorum. ve bu olayları, çirkinlikleri gördükçe onlar gibi olmamak için kuranı daha çok okuyup, ona daha sıkı sarılıyorum… son olarak sayın nuri baba bey; çelişkili bulduğunuz bir ayeti birde orjinal metnini araştırarak anlamaya çalışın…
      o zaman inanmazsanızda yine inanmayın…

    • Gencer dedi ki:

      Nuri Baba seni canı gönülden tebrik ediyorum.Çok güzel bir yazı yazmışsın.Ben de yaklaşık 1 aydır bu konuları ve Kuran’ı inceliyorum ve şimdi diyorum ki Tanrım yeniden doğdum.Evet yeniden doğdum.Mevzu bahis Kuran olunca adını araplardan almış bazı Türkler öyle bir savunmaya geçiyorlarki.İnanın Kuranı kendileri yazsa bu kadar savunmazlar.Kimsenin Kuran hakkında yırtınmasına savunmasına gerek yok.Kimse Kuranın gerçekten Cebrail’in getirdiğine inanmasın hatta Cebrail diye bir şeyin olduğuna da inanmasın.Uydurma olduğuna gerçekten inansın neden biliyormusunuz çünkü Muhammed HUD 35 te Kuran’ı uydurduğunu zaten itiraf etmiş.Ama bunun diğer insanların yaptıklarından daha küçük bir günah olduğunu ifade etmiş.HUD 35 suresini oku Kuranın uyudurulmuş Hurafeler Kitabı olduğunu anlayacaksın.Yüce Yaratan bu yazılarımı ve bu yönde yazanları gördükçe bence çok mutlu oluyordur.Ben Yüce Yaratan olduğuna inanıyorum ama İsa,Musa,Muhammed,İbrahim vs peygamber olduklarına inanmıyorum.Kuran Tevrat İncile de inanmıyorum.Cebrail,Mikail,İsrafil,Azrail vs.hiç inanmıyorum.
      Saygılarımla.

  246. kadir dedi ki:

    sayın gürkan bey bu konuyla ilgili sayın bilal defalarca açıklama yapmıştır. size önce doğru meali veriyorum.;

    “Kadınlarınız içinden âdetten kesilmiş olanlarla, âdetini görmemiş bulunanlardan eğer şüphe ederseniz (iddetlerinin nasıl olacağında tereddüt ederseniz), onların bekleme süresi üç aydır. Gebe olanların bekleme süresi ise, yüklerini bırakmaları, doğum yapmalarıdır. Kim Allah’tan korkarsa, Allah ona işinde bir kolaylık verir.” (TALAK-4)

    buda yanlış hatalı meal;

    “Kadınlarınızdan âdetten kesilmiş olanlarla, henüz âdet görmeyenler hususunda tereddüt ederseniz, onların bekleme süresi üç aydır. Hamile olanların bekleme süresi ise, doğum yapmalarıyla sona erer. Kim Allah’a karşı gelmekten sakınırsa, Allah ona işinde bir kolaylık verir” (diyanet meali)

    sayın gürkan kuranın orjinal metninde talak suresi 4.ayette “henüz” ifadesine karşılık gelen arapça bir kelime yoktur. eğer araştırırsanız bunu görürsünüz. “HENÜZ” ifadesi mealcilerin kendilerinin eklediği bir sözcüktür. ayetin anlamını tamamen bozucu sanki adet görmemiş çocuk yaşta olan kızlardan bahsediyormuş gibi anlaşılmaktadır.. kuranın orjinal metnine bakarsanız “henüz” kelimesine karşılık gelen arapça kelimesinin olmadığını görürsünüz.. bu mealler tamamen mealcilerin hatalarından kaynaklanmaktadır.

    bu ayeti doğru meal edenlerde vardır. örneğin ; muhammet esed meali, elmalılı hamdi yazır eski meali, diyanet vakfı meali,

    • yasir dedi ki:

      Talak, boşanma süresi…
      Boşanma suresi olan bu surede, menapoza girmiş baynalardan ,hiç adet görmemiş çoçuklardan ve gebeliği kesin olan 3 grup bayandan bahsedermiş…Bazı düşünce akımlarının mensupları olan arkadaşlar böyle diyor…
      Doğuma en elverişli bluğ cağına girmiş kanamaları düzenli olan bayanlardan bahsetmez öylemi…
      Bu ne mantıksızlıktır yahu…Koskoca boşanma suresinde hamileliğe en elverilişli 16-40 yaş grubundan bahtmiyor yani veya bahsediyor ama hamileliği kesin olanlardan bahsediyor…Ben bu arkadaşları anlamakta çok zorlanıyorum zaten onlar dahi kendilerini anlamayıp birbirleriylede anlaşamıyorlar…

      Talak 4’te kanaması gelmemiş bayanlardan kasıt, ilişkiye girip boşanma kararı alınması durumunda hamile olup olmadığı meçhul olan ve kanamalarına daha zaman olan veya kanamaları bazı hastalıklardan dolayı gelmemiş bayanları kast ettiği bu kadar aşikarken, dürştlük ve adaletten bahseden arkadaşların bunu saptırıp veya yanlış yorumlayan din adamlarının tefsirleri ile fitne ve fücür çıkarmaktan başka yaptıkları bir şey yok…
      Kaldı ki başkada yapacak bir şeyleride yoktur, bu yaptıkları ançak onların kendi seviyelerini ve çaresizliklerini gösterir…

      • kadir dedi ki:

        sayın yasir bey değerli bilgi paylaşımınızdan dolayı size teşekkür ederim.

  247. Nuri Baba dedi ki:

    Dostlarımızla tartışırken aklıma geleni, tüm arkadaşlarımla paylaşmak istedim…

    Evren de her şey Tanrı’nın izniyle oluyor değil mi ?
    Evren de Tanrı istemezse bir yaprak bile düşmüyor değil mi ?
    Tanrı izin vermezse biz evlenemiyoruz ve çocuğumuz da olmuyor değil mi ?
    Yani, her şey Tanrı’nın iznine bağlı değil mi ?

    Hiç itiraz yok, külliyen kabulümüzdür…

    Acaba diyorum ; kendisinin gönderdiği iddia edilen Kur’an da, Tanrı’nın izniyle mi yakıldı ?

    Madem ki Kur’an Allah’ın kitabı da, Allah kendi kitabı yakılırken engel olup da neden sahip çıkmadı…?

    Bu sayfalarda İslamiyeti savunan kişiler, kendi konularında öyle yetkinler ve kendilerini öyle yetiştirmişler ki, onların yazdıklarını okuduğum da, bu bilgilere sahip olanların kesinlikle ateist olması gerektiğini, ama değiliz diyorlarsa, bu işten ekmek parası kazandıklarını düşünüyorum…

    Böyle değil de, dünyanın kuzey yarımküresinden bihaber bir kitabı bize savunuyorlar ve de bazı şeyleri kanıtlamaya çalışıyorlarsa – ki inancın kanıtı olmaz – bizleri salak yerine koyuyorlar veya bizlerin akıl sağlığımızla oynamak için tüm yetkinliklerini kullanıyorlar demektir…

    Hem tüm evreni yarattığını söyleyeceksin, hem bu evren denilen denizde , dünya bir kum tanesidir diyeceksin, hem de bu kum tanesiyle değil, bu kum tanesinin içinde ki küçücük canlılarla ilgilendiğini söyleyeceksin, yetmeyecek 200 Bin yıllık insanlık tarihinin son yılların da bir Arap bedevisine kitap yazdırdığını iddia edeceksin ve 15 yüzyıl sonra dünyanın yarısını bilmeyen bu kitabı bizlere dayatmaya çalışacaksın ve bunca bilginle, bu kitaba yüreğinle inandığını söyleyeceksin……….

    Ve tüm bunlardan sonra “Yanlış anlamayın, sizi ahmak salak yerine koymadım” mı diyeceksiniz…!!!

    Sizler gibi ilahiyat konusun da yetkinleşmiş kişilerin “Adem – Havva” masalına inandığına, inanmamızı mı istiyorsunuz ? Yani, ensest ilişkinin en aşağılık olanını bile savunuyor musunuz ? Çamurdan yaratıldığını söylediğiniz, sonra da çamur karaborsaya düştüğü için Adem’in kaburgasından zorunlu olarak Havva’yı yarattığını iddia ettiğiniz La fonten den daha gayriciddi masallara siz inanıyor musunuz da, bizlerin de inanmamızı söylüyorsunuz ?

    Değerli arkadaşlar ; eğer bu işten bir çıkarınız varsa, biz de inanıyormuş gibi yapalım…
    Hiç bir çıkarınız yoksa, bırakın bu yalan deryasın da kürek çekmeyi…!!!

  248. rammsteinn dedi ki:

    bu ülkedeki her çocuk gibi benim çocukluğumda din iman öğretisiyle geçti. ortaokul yaz tatillerinde kuran kursuna gittik.yarısına kadar okuduk.lisede peygamberin mucizeleriyle geçti. aya çıkan ilk insanın ezan sesi duyduğunu duyduğumuzda tüylerimiz ürperdi.beş vakit namazımızı eksik etmedik.hep cami imamının vaazlarını komşumuzun anlattıkları din masalları ile geçti gençliğimiz. kuran türkçe okunursa sevap olmaz dendi. sevap olmazsa olmasın dedim türkçe okudum defalarca.kafamdaki o herşeyi bilen yaratan tanrının yazdıklarını görünce şok oldum. yerde süründermeler ,şiddet,anlaşılmaz ifadeler.incile baktım tevradın bir kısmını okudum. diğer dinleri inceledim. şamanizm yezidilik zerdüştlük yunan mitolojisi. bir belgesel izledim. balta girmemiş dünyadan bi haber adam. tek derdi balık tutup ailesenin karnını doyurmak.adam birgün misinayı daha kolay sarmak için tekerlek tarzı bi mekanizma kullanıyor. aynı gün yanardağı patlıyor. adam belgesel muhabirine diyorki “tanrılar bana kızdı bu mekanizmayı kullandığım için onun için yanardağı patladı” insan öyle bir canlıki doğasında var bir yaratana tapmak.dünyanın neresine bakarsanız bakın her millet illaki bir şeylere tapıyor.büyük bir kısmıda görünmez bir tanrıya. şu iletişim devriyle birlikte benim gibi herşeyi sorgulayan insanlar yavaş yavaş saflarını değiştiriyor. benim değişimimde internet başrol oynamıştır.
    şu bir gerçekki insanoğlu yaşanabilir bir gezegen bulsun. beyinlerine hiçbirşey yerleştirilmemiş çocukalrı oraya bırakın. büyüsünler üresinler. illaki birşeylere tapmaya başlayacaklardır. içlerinden biride illaki biri bir gün “benim tanrım görünmez” diyecek şan şöhrete zenginliğe ulaşacaktır.
    bir tanrı varsa bile bu tanrı semavi dinlerin inandığı tanrısı değildir. tanrının araya elçi koymasına ihtiyacı yok.1500 sene önce yaşamış birisinin “ben tanrının elçisiyim. inanan cennete,inanmayan cehenneme gider” demesiyle onun peşinde gitmem.
    tanrı kendi ispatını kendisinin yapmadığı sürece inanmam.

    • kadir dedi ki:

      sayın rammstein. çalışkanlığınızı ve araştırma yeteneğinizi takdir ediyorum.. herşeyi araştırmışsınız; incil,tevrat,şamanizm,vs. birtek kuranın orjinal metniyle günümüzde dolaşan mealleri karşılaştırmamışsınız… doğruluğunu araştırmamışsınız.. şimdi soruyorum size. ben az çok arapça bilgimle kuranı türkçeye çevirsem ve çevirdiğim türkçe kuranda bir çok hatalar yapsam. ve siz benim çevirdiğim kuranı okusanız benim hatam yüzünden dinden mi döneeceksiniz. suç yüce allahınmıdır yok benim midir. tabiki benimdir. çünkü çarpıtan yanlış yapan benim.. işte böyle siz kuranın orjinal metnini iyi araştırın ne kadar kusursuz bir kitap olduğunu ve şiddet yanlısı bir kitap olmadığını göreceksiniz.. kuran asla ve asla şiddet yanlısı değildir. her zaman barışı destekler. size yapılan bir kötülüğü güzellikle savın diye bildirir. hiçbir kimseye saldırıda bulunmayın, inancı yüzünden onu hor görüp kötü davranmayın ve adaletli olun. düşmanlarınıza karşı bile adaleti elden bırakmayın diye emreder. siz hala neye dayanarak şiddet yanlısı bir kitapdır diyorsunuz. haksız yere bir insanı öldürmenin cezası ölen kişinin onayıyla onun öldürülmesidir. ölen kişinin velileri onu affetmesi öldürülmesini engeller… bir insan kendi çıkarları uğruna bir başka insanın canına kastediyorsa o allah katında ebediyen cehennemliktir. yani yüce allaha inanan iman eden bir insanın asla bir canlıya zarar vermesi söz konusu değildir. işte bizim kitabımız şiddeti bu derece yasaklar.

      allah yer yüzüne niçin peygamber gönderir; yüce allah bu kainatı bir nizam tertip uyum ve bir yaradılış kanununa göre yaratmıştır. yüce allah kitabında “allahın kanununda hiçbir sapma göremezsin” der. buna istinaden insanı irade sahibi olarak yaratmak allahın bir kanunudur. insanın bu dünya hayatında nefsi ile sınavını vermesi için yüce allah insanın iradesine asla müdahale etmez.. insanı seçimleriyle başbaşa bırakır. kendisi ne isterse neye inanırsa o doğrultuda yaşar. işte bu allahın kanunudur. hani yüce allah kuranda peygambere hitaben ; “allah dileseydi herkesi doğru yola iletirdi, böyle iken onları sen mi doğru yola ileteceksin. sakın cahillerden olma” diye peygamberine uyarıda bulunuyor, ve görevinin sadece tebliğden (bildiriden) ibaret olduğunu vurguluyor… işte yüce allah özgür irade sahibi insanı uyarmak için, gerçek yaşamın ahirette olduğunu, allahın varlığını, yaratanın o olduğunu, doğruluk ve dürüstlükten ayrılmamayı, nefsi kontrol etmeyi insanlara bildirmek için peygamber gönderir. isteyen o peygambere inanır, isteyen inanmaz. peygamber gelmesinin amaçlarından biride; insanların kıyamet gününde yüce allaha “ey rabbimiz bize bir uyarıcı gönderseydin kesin inananlardan olurduk” dememeleri içindir. benim şahsi fikrim günümüzde bu tebliği almayan insan kalmamıştır. bir insan kutuplarda bile yaşasa günümüzün süper iletişim araçlarıyla istediği bilgiyi elde edebilir. kuranı öğrenebilir. en basitinden “islam” (allaha teslim olmak) kelimesinin anlamını araştırsa az çok tebliği almış olur.. insana nefisle tecelli eden şeytanın çağrılarına kulak vererek bu dünyanın heva ve heveslerine uyan insanların ben tebliğ almadım demeleri söz konusu bile değildir. ortada kusursuz bir kitap ve kusursuz bir din vardır. bu yeterdir ve dünyalara bedeldir.. saygılarımla….

  249. rammsteinn dedi ki:

    kuranda şiddet yok diyorsunuz. buyrun diyanet çevirisi.yanlış derseniz linkte onlarca çeviri örnekleri var.
    http://www.kuranmeali.org/5/maide_suresi/33.ayet/kurani_kerim_mealleri.aspx
    ——–
    MÂİDE – 33 Allah’a ve Resûlüne savaş açanların ve yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya çalışanların cezası; ancak öldürülmeleri, yahut asılmaları veya ellerinin ve ayaklarının çaprazlama kesilmesi, yahut o yerden sürülmeleridir. Bu cezalar onlar için dünyadaki bir rezilliktir. Ahirette de onlara büyük bir azap vardır.
    ——-

    şimdi diyeceksinizki bu savaş açanlar için. dönün bakın tevbe ayetlerine.


    TEVBE–5 – Şu haram aylar bir çıktı mı artık o müşrikleri nerede bulursanız öldürün, yakalayın, hapsedin ve bütün geçit başlarını tutun. Eğer tevbe ederler ve namaz kılıp zekatı verirlerse onları serbest bırakın. Muhakkak ki, Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.

    tanrının elçisi gidecek putpereste diyecekki “allaha inanacaksın zekat (haraç) vereceksin.yoksa hapsedeceğim. yok daha inanmazsan yerlerde süründürecem bacaklarını kesecem en sonundada öldürecem”

    ama yok gene aynı cümlerleri tekrar edeceksiniz yanlış çeviriler,yanlış yorumlamalar,kendini savunmalar,ayetlerini bütününe bakmalar.
    bugün hangi din mensubuna gidipte “benim dinime geçeceksin yoksa seni öldürürüm” derseniz size savaş açması gayet doğal. bunu size budist yaparsa sizde ona savaş açarsınız.
    yani putperestlerinde savaş açmasıda gayet doğaldır.

    • frkn dedi ki:

      Bunlar çok korkunç ayetler gerçekkten . İnanılması güç .. Dediklerinize katılıyorum ..

  250. bilal dedi ki:

    Tevbe suresini 1. ayetten itibaren okursak 5. ayette öldürülmeleri istenen müşriklerin “bütün müşrikler” olmadığını, “antlaşma yapıp da antlaşmayı bozan savaş suçlusu müşrikler” olduğunu görürüz.

    1) Antlaşma yaptığınız müşriklere, Allah ve Elçisi tarafından yapılan ilişkiyi kesme duyurusudur.
    2) Bu topraklarda dört ay daha dolaşın. Bilin ki, Allah’ı çaresiz bırakamazsınız. Ama Allah, görmezlikten gelenleri (kâfirleri) rezil eder.
    3) Bu büyük hac gününde Allah ve Elçisi tarafından bütün insanlara bildirilen şudur: Allah’ın o müşriklere desteği yoktur; Elçisinin de öyle. Ey müşrikler, tevbe ederseniz hayrınıza olur. Sırt çevirirseniz bilin ki, siz Allah’ı çaresiz bırakamazsınız. Görmezlikten gelenlere (kâfirlere) acıklı bir azabı müjdele.
    4) Bu duyuru, sizinle antlaşma yapmış ve daha sonra bir kusur işlememiş, size karşı kimseye destek vermemiş müşrikleri kapsamaz. Onlara karşı olan andınızı süresinin sonuna kadar tam yerine getirin. Allah korunanları sever.
    5) (Dört) yasak ayı çıkınca o müşrikleri bulduğunuz yerde öldürün. Onları yakalayın, onları kuşatın, onlar için her gözetleme yerinde oturun. Ama tevbe ederler, namaz kılarlar, zekât verirlerse yollarını açın. Allah’ın bağışlaması çok, ikramı boldur.”

    5. ayette anlatılan müşrikler; savaş suçlusu olan, antlaşmayı bozan müşriklerdir. Ayetleri dikkatle okursak bunu çok kolay anlarız. Çünkü birinci ayette “anlaşma yaptığınız müşriklere ilişkiyi kesme duyurusudur.” dendiğine göre ayetler tüm müşrikleri/gayrı müslimleri kapsamaz.

    4. ayette de “antlaşmayı bozmayanların ve Müslümanların aleyhine çalışmayan müşriklerin hariç tutulduğu” söyleniyor. Demek ki bu ayetteki ilişkiyi kesme duyurusu, anlaşma yapılan her müşrikle ilgili değildir.

    5. ayette de “o müşrikler” deniyor. 4. ayette antlaşmayı bozmayanlar hariç tutulduğuna göre geriye sadece “antlaşma yapıldığı halde antlaşmayı bozan müşrikler” kalıyor.

    Ayetteki ilk muhataplar Mekkeli müşriklerdir. Onca suçlarına rağmen yine de bunlara dört ay süre tanınıyor ve yanlıştan dönenlere (tevbe edenlere) ve çekip gidenlere dokunulmayacağı bildiriliyor. Ayet böyle olduğu halde ayeti bağlamından koparıp burada “o müşrikler” diye anlatılan müşrikleri, “tüm müşrikler” olarak anlamak ve bu ayeti Müslüman-gayrı Müslim ilişkilerinin merkezine oturtmak tam bir cinnet olsa gerektir. Zaten dikkat edilirse ayette; “el-müşrikîn” kelimesi geçiyor. “el- müşrikîn” “o müşrikler” demektir. Arapça kurallara göre bir kelimenin başına belirlilik takısı (el) gelirse bilinen bir şeyden bahsediliyor demektir. Dolayısıyla 5. ayette bahsedilen müşrikler tüm müşrikler değil, antlaşmayı bozan müşriklerdir. Ama maalesef tarihte, bu özel olayı anlatan ayetler tüm müşriklere genellenmiş ve buna göre hukuk oluşturulmuştur.
    Aslında bu ayetler, Mumtehine suresi 8-9. ayetlerle ilgili bir örnektir.

    Mumtehine suresi 8-9. ayetlerde üç kırmızıçizgi çizilmiştir. Bu kırmızıçizgileri çiğnemeyen herkesle iyi ilişkiler kurulur. Bu çizgiler şunlardır:
    1. Dinimizden dolayı bizi öldürmeye kalkanlar (savaş açanlar)
    2. Bizi vatanımızdan sürüp çıkaranlar
    3. Vatanımızdan sürüp çıkaranlara destek verenler.

    Tevbe suresi 5. ayette bahsedilen müşrikler, bu üç kırmızıçizginin tamamını çiğneyen Mekkeli müşriklerdi. Mekkeli müşrikler sırf inançlarından dolayı Müslümanları öldürmeye kalkmışlar, onları yurtlarından çıkarmışlar ve çıkarmak için işbirliği yapmışlardı. Peygamberimizle yaptıkları barış anlaşmasına (Hudeybiye antlaşmasına) rağmen Medine’nin dış mahallelerine baskın yapıp adam öldürmüşler ve hayvanları alıp götürmüşlerdi. Bu olaydan sonra peygamberimiz Mekke’yi fethetmiş ve bu işi yapan insanlara bir yıl hiç dokunmamış, sonra bu ayetler inmişti. Ayetlerde o müşriklere dört ay daha süre tanınıyordu. (toplam 16 ay) Bu dört aylık süre zarfında istedikleri yere gidebilirler ya da Müslüman olabilirlerdi. Bu süre bittikten sonra Tevbe suresinin 5. ayeti uygulanacaktı. Bu ayette geçen haram aylar zilkade, zilhicce, muharrem, receb ayları değildir. Bu ayetin gelmesinden sonraki dört aydır.
    Fakat elinizdeki meallere bir bakın, Tevbe suresi 5. ayete nasıl anlam vermişler? Mesela ben bir-iki örnek okuyayım:
    “O haram aylar çıktı mı artık diğer müşrikleri nerede bulursanız öldürün”
    “Haram aylar çıktığı zaman müşrikleri nerde yakalarsanız öldürün”
    Peki “diğer müşrikler” ile “o müşrikler” aynı kavram mı? Veya “müşrikler” ile “o müşrikler” aynı şeyi mi anlatıyor? Ne oldu ayetin manasına? Ayetin manası değişti ve sistem tersine döndü.
    Günümüzde bilen bilmeyen herkes meal yapmaya başladı. Meal yapanların çoğu, âyetler arası ilişkileri dikkate alarak değil, eski ulemanın görüşlerine uyarak meal yapıyor. Onlar bir konuyu yanlış anlamışsa bu yanlış anlayış normal anlayış haline getiriliyor. Bu da hakların çiğnenmesine ve saldırılara yol açılıyor. Dikkatsiz cahil insanların tuzağa düşmesi de kolaylaşıyor… ” Alıntdır”

    .Söz konusu mişrikler saldırmazlık ahdini bozan ve saldıran kesimlerdir. TEVBE-4. ayeti görmezden gelerek sadece 5. ayete odaklanıyorsunuz. Halbuki ayetler birbiriyle bağlantılıdır. 3.ayeyette ise Allah ve Resulünun müşriklerden beri olduğunu ilan ediliyor, burada savaş söz konusu değildir. 5.ayette ise sadece barış antlaşmasını bozan ve saldırıya geçenlerdir. فا قتلوا المشركين ‘’ Faktulul müşrikiyne ‘’ cümlesindeki ‘’ ال ‘’ EL ‘’ tarif adati de sadece saldırmazlık antlaşmasını bozan malum müşrik gruhunu gösteriyor…! Onun dışındaki müşrikleri değil. Ayetin arapça dil gramerini iyice bilmiş olsaydınız bunun böyle olduğunu ayetin orjinal metninden anlardınız… Müşrik olsun olmasın kiminle savaş yapılabilir diye Medine döneminde son gelen şu ayetle açıklanmaktadır… BAKARA-190: وقاتلوا في سبيل الله الذين يقاتاونكم ولا تعتدوا ا ن الله لايحب المعتد ين ‘’ Size savaş açanlara karşı,siz de Allah yolunda savaşın. Sakın (onlar size savaş açmadıkça) siz saldırmayın. Zira Allah,saldıranları asla sevmez .( saldıran kim olursa olsun,Allah onları sevmez. ) İşte son inenen ayetlerden birisi olan bu ayetle kesin ve net bir şekilde saldırganlık yasaklanıyor… Karşı tarafa (müslümanlara) saldrılmadıkkça onlara savaş yapmak da yasaklanıyor….TEVBE-5.ayetin son cümlesi ile müşrikler ne şirkten tevbe etmeye,ne namaz kılmaya,ne de ZEKAT vermeye zorlanıyorlar… ! Ayet şöyledir… فان تابوا واقاموالصلاة واتوا الزكاة فخلوا سبيلهم ‘’ Şayet onlar, ( bu yanlışlıktan,barış antlaşmasını bozmaktan) tevbe eder,namaz kılar,zekat verirlerse onları serbest bırakın…’’ Müşrik bir insan namaz kılmaya veya zekat vermeye zorlanabilir mi ? Hayır…! Peki, فخلوا سبيلهم ‘’ yollarını serbest bırakın. (yani serbest edin) Kim serbest edilir,kim serbest bırakılır.? Elbette esirler.. Ayetteki son cümlenin özeti,’’ Onlar, (elinzdekler) eğer tevbe eder, namaz kılar,zekat verirlerse onları serbest bırakın… ( yani sakın bunlar korkularından dolayı tevbe ediyor, namaz kılıyor ve zekat veriyor,demeyin. Onlarla savaş ve esir muamelesini yapmayın,serbest bırakın deniliyor.) Çünkü bazı olaylarda bazı esirler müslüman oluyurum dedeikleri halde,kimisi hayır korkudan dolayı oluyurlar diyorlardı… İşte bu ayet,o esirlerin lehine hüküm veriyor. Müslümanlar,bu durumda onlara hayır korkularınızdan dolayı böyle söylüyorsunuz diyemezler… Velevki tevbelerinde samimi değillerse yine onlara savaş ve esir muamelesi yapılamaz…. الله اعلم söz konusu ayet bunu ifade ediyor….Zorlama diye bir şey söz konusu değildir… Çünkü ayet, فان تابوا الخ ‘’ Şayet tevbe eder, vs……..’’ Peki,tevbe etmek gönül işi değil mi ? Tevbe etmek zorlmı olur …? Böyle bir şey düşünüle bilir mi ? Hayır.! Onlar gönül rızasıyla tevbe vs.ederler….’’ Demek ki,zorlma diye bir şey asla söz konusu değildir… Saygılar…

  251. rammsteinn dedi ki:

    yerde süründerme ve kolbacak kesme den nasıl bir anlam çıkarmalı?
    el ayaklar niye çaprazlama kesiliyor? yerde süründürmenin ne kadarı caizdir? ölünceye kadarmı?imana gelinceye kadarmı? belirli bir saati varmı? kol ve bacak keserken nelere dikkat etmeli? hangi dualar makbuldur? kıbleye doğrumu kesilmeli?

    • bilal dedi ki:

      Yerde süründürmeyi nereden çıkarıyorsunuz.??? Ayet şöyledir. او ينفوا من الارض الخ ‘’ …Ya da bulundukları yarden başka bir yere sürülmeleridir…’’ deniliyor… Onları yerde süründürmek diye bir olayı yoktur… Bulundukları yerden sürgün vardır. Ya ayetin türkçe mealini anlamaışsınız,ya da diğer konularda olduğu gibi burada da bile bile ayetin anlamını çarpıtıyorsunuz… Pes doğrusu….!

  252. bilal dedi ki:

    ” ALLAH’A VE RESULÜNE SAVAŞ AÇMAK NE DEMEK… ? ” MAİDE SURESİ 33.AYET:
    Kur’an-ı Kerim de ” Allah’a Karşı savaş ” Topluma ve toplumun hak düzenine karşı savaş ve
    katliam.demektir. (zaten kimse Allah’la savaşamaz) Ayette geçen”Allah ve Resulüne”Yani top- luma karşı savaş ve yeryüzünde bozgunculuk”şeklinde ifade edilen suç;katliam,terör,eşkiya,kan dökme,yol kesme,yağmalama,silahli organize suç örgütleri,mafya ve masum insanları öldürme
    gibi toplumun huzur ve sükünunu bozmaya yönelik silahli örgütsel eylemlerdir….
    İslam; bir insanın haksız yere öldürülmesini bütün insanların öldürülmesi gibi telakki ederek
    öldürme olayını büyük bir suç saymış,silahli eşkıyalığı ve silahli organize suç örgütlüğü de,halkın huzur ve sükünunu kaçırdığı için topluma karşı ( Allah ve resulüne karşı) işlenmiş büyük bir
    suç olarak görmüş ve karşılığında da ağır cezalar koymuştur……. Maide Suresi
    32. ”……….من قتل نفسا بغير نفس فكانما قتل الناس جميعا ومن احياها فكانما احيا الناس جميعا الخ ……..”
    ” …….Kim,bir cana vaya yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya karşılık olmaksızın ( haksız
    yere ) bir cana kıyarsa bütün insanları öldürmüş gibi olur. Her kim bir canı kurtarırsa bütün
    insanları kurtarmış gibi olur.Bu nedenle,katliam yapan diktatörler veya topluma karşı silahlanıp
    nice masum insanları öldürmeye çalışan,halkın huzur ve düzenini bozup silahli eylemler-
    de bulunacak olan silahli organize çete unsurlarına karşı islam ağır mueyyideler getirmişse,
    bunlara mı acınacak? Bunlara karşı ağır mueyyideler yoksa,halkına karşı katiam yapan,veya topluma karşı eşkiyalık yapan organize silahli örgütleriyle nasıl mücadele edilecek? Katliam ya-
    pan huzur ve düzeni bozan nice insanları öldüren bu tür canilere ağır ceza vermeyelim de,ara-
    mızda yaşayıp,ölüm makinesi gibi çalışıp masum insanları öldürmeye mi devam etsinler ?
    Bunlar tarafından öldürülüp toprak altında çürüyenlere yenileri mi eklesinler ? Bunlar,Katliama
    halkın huzur ve düzenini bozup yeni eylemlere mi devam etsinler ? Bunlar tarafından öl-
    dürülenlerin cesetleri toprak altında çürürken öldürülen ve mağdur aileleri değil de,bu ca-
    nileri mi savunalım.? EVET: bakıyorum ki,islamın bu canılara karşı getirmiş olduğu ce-
    zai mueyyideler,sürekli ateistler tarafından eleştirilmekte ve adeta sanki onların haklarını
    savunmaktadırlar.Bunlar tarafından öldürülen ve cesetleri toprak altında çürüyen insan-
    ların ve yakın mağdurlarının haklarından hiç sözetmiyorlar..Yani cani ve katillerin
    hakları savunuluyor,öldürülen ve mağdur olanların hakları hiç savunulmuyor. İşte ateistli-
    ğin vicdan ve mantığı böyle ! Cani ve katilleri savunayım derken, öldürülen ve mağdur olan-
    ları hiç savunmuyorlar. İslama karşı olanlar,öldürülen ve mağdur olanları değil,cani ve katilleri
    savunmaya ve islamın bunlara karşı getirmiş olduğu cezai mueyyidelleri eleştirmeye devam et-
    sinler bakalım… İnsanlık;katil ve canilere acımak değil,öldürülen ve mağdur olanların haklarını
    savunmaktır.. Ama Islam karşıtları bunun tersini yapıyorlar….. Allah onları islah etsin.
    EVET TEKRAR SORUYORUM ! Bunların halka ve masum insanlara yaptıkları vahşet de-
    ğil de,bunlara verilen ceza mı vahşet ? Bu canilere karşı kur’an-ın getirmiş olduğu cezai
    mueyyidelerden dolayı,kur’an-ı eleştirmek değil,milyarlarca defa kutlamak gerekir……
    Kur’an,insanın hayatına yönelik her türlü tecavüz ve saldırıyı şiddetele reddeder.Bunu önlemek
    için de ağır mueyyideler getirir.Çünkü bundan başka daha etkili bir yöntem bulunmamaktadır. EVET ayet devam ediyor.”الا الذين تابوا من قبل ان تقدروا عليهم الخ ” ….Ancak,
    siz kendileri yenip ele geçirmeden teslim olup tevbe edenler müstesna:….Yani onlara
    ceza verilmeyecektir….

    Bu tür caydırıcı cezalar olmayınca da bu gün dünyanın bir çok yerinde gördüğümüz nice katliamlar devam edecektir… Bu tür cezalar toplu katliam yapanlara yöneliktir… Bu,öyle ferdi olaylar değildir…Mesela bugün bir çok yerde katliam yaparak elindeki silahlarla ve hatta kimsyasal silah kullanarak halkını öldüren ve zorla halkını zulumla yönetmeye çalışan nice diktatörler vardır.. MAİDE-33.ayette ‘’Allah’a karşı savaş topluma karşı savaştır.Katliam yapmaktır..’’ Bunu yapan egemen güçler de olabilir..Çeteler de olabilir…İşte ayetin getirdiği bu ağır müeyyideler sadece toplumsal katliam yapanlara yöneliktir.Normal öldürmeler değildir.Peki halkının meşru haklarına karşı çıkıp katliam yapan diktatörlere ve bu emri veren,bilfiil bu katliamı yapanlara karşı kur’an’ın getirmiş olduğu cezai müeyyideler haşa adaletsizlik mi.? Bunlar tarafından öldürülen binlerce mazlum halkının hakları nerede.? Neden öldürülen binlerce mazlumların haklarını savunmuyoruz.? Yoksa halkına karşı toplu katliam yapan,kimyasal silah kullanan veya bir çete olup yüzlece masum insanları ödürenleri masum mu bilelim ? ÖZETLE, a) MAİDE-33.ayetin getirmiş olduğu bu tür caydırıcı cezalar ferdi olaylara değil,toplu katliam yapanlara yöneliktir…Toplu katliam yapanlar bu cezayı hak ediyorlar.. b) Bu tür cezalar müşrikler için değil,katliam yapanlara yöneliktir..Kim katliam yaparsa,halka karşı savaşırsa bu tür cezalar onlar içindir.. c) Bunu yapanlara söz konusu ayette geçen cezalardan sadece bir tanesi uygulanabilir,hepsi değil… Yani katliama maruz kalan halk hangi ceza türünü isterse o uygulanacak,diğerleri değil…… Çünkü ayette cezalarda seçenekler vardır.Bunlardan sadece birisi uygulanır..Bunlara verilebilecek cezalardan birisi de sürgün olayı veya hapistir.Çünkü sürgün demek onu evinin dışında kendisine ait olmayan bir yerde tutmaktır.Yani katliama uğrayan toplum isterse,onların cezaları sadece hapis te olabilir. Mademki,topluma karşı katliam ve savaş yapılmış,öyleyse,ceza konusunda karar verecek olan da söz konusu toplumdur…. Evet,bunun yadırganacak neyisi var ? Yoksa katliam yapanları veya binlerce masum insanları öldüren diktatörleri af mi edilim.??? Öldürülenlerin hakları nerede kalıyor ??? Katliam yapan,bombayla yüzlece masum insanı öldüren,toplumun huzur ve güvenini sarsan,veya halkına karşı ağır ve kimyasal silah kullanıp binlerce masum insanı öldüren insanları af mi edelim? Onlara verilebilcek bu caydırıca cezalar adaletsizlik mi.? İşte kur’an’ın öngördüğü ceza bu tür canilere yöneliktir…Ancak,bu tür caydırıcı müeyyidelerle suçlar önlenebilir… İŞTE EN ADİL VE EN ETKİLİ CEZALAR BUNLARDIR. Katliam yapanlara,topluca insnaları öldürenlere bu tür caydıdırıcı cezalar uygulanmadığı sürece,dünyamızda daha nice katliamlar devam edecektir….. Saygılar…

    • rammsteinn dedi ki:

      tanrı laf dinlemeyen kalpleri mühürlenmiş kabilenin üzerine çekirge pire vb haşareleri gönderiyor.
      (A’RAF SURESİ / 133) Bunun üzerine, ayrı ayrı mucizeler (ayetler) olarak üzerlerine tufan, çekirge, buğday güvesi, kurbağa ve kan musallat kıldık. Yine büyüklük tasladılar ve suçlu-günahkar bir kavim oldular.

      adamların suçu inanmamak. bakara da “dinde zorlama yoktur” der. yoksa niye bu eziyet.
      “onlar kendilerini savundu,islamda şiddet yoktur,asıl saldıran onlardı” demeyin. olaya at gözlükleriyle bakmayın.lut efsanesi nuh efsanesi nde suçluların yanında suçsuz çocuklar ölmedimi? tanrı inanmayanları niye öldürüyor ve öldürmeye teşvik ediyor? bu dünyada ceza,öbür dünyada ceza.insanlar her peygamberim diyenin peşinden gitmek zorundamı?
      müslümanların bu yaptıkları için milyarlarca kez teşekkür etmek gerekir diyorsunuz.
      buyrun burdaki listeden safınızı seçin.
      http://tr.wikipedia.org/wiki/Terör_örgütleri_listesi
      listedekilerin çoğu islam terör örgütü. alın bir elinize palayı diğer elinize kuranı. kolbacak doğraya doğraya gidin. yolun sonunda hurilerle dolu cennet. elinizde kapı gibi ayetler var. tam olarak belirtilmiyor hangi kol bacağın kesilmesi. sol kol-sağ bacak yada sağ kol-sol bacak.bir din alimine danışırsanız doğru kombinasyonu size söyler.

      Albert Einstein ; İnsanlar sadece 2’ye ayrılırlar: İyi insanlar ve kötü insanlar.

      benim şahsi düşüncem ; kuranı okuyup sorgulayan anlayan dinden çıkar,anlamayan dindar olur.

      • bilal dedi ki:

        Müslüman gibi geçinmeye çalışan sehtakarların ve din namına terör estirenlerin,islam ve kur’an’la hiç alakaları yoktur. Onların yaptıkları islamın ve kur’an’ın şiddetle reddettiği ,insanların huzur ve düzenini bozan terorör eylemleridir.Onların yaptıkları ne kur’an’a,ne de islama maal edilir……1- İŞTE MAİDE-33. ayetteki ağır cezalar bunlar gibi terör estiren,insanların huzur ve düzenini bozan guruplara,örgütlere,çetelere ve halkına karşı katliam yapan diktatörlere yöneliktir…2001 yılında ABD.de İkiz Kuleyi havaya uçurup binlerce masum insanın ölmesine sebep olanlar ile geçen aylarda Hatay’da bomba patlalatıp 52 masum insanımızı öldürenler, Türkiye’de,Irak’ta,Pakistan’da, Afganistan’da,Nairobi ‘de Norveç ‘te ve daha nice yerlerde yüzlerce masum insanları öldüren caniler, halkına karşı katliam yapan diktatörler ve daha sayamadığımız toplumun huzur ve düzenine yönelik terör eylemleri yapanlara MAİDE-33.ayetteki cezalar bu vb.olayları gerçekleştirenler içindir..Çünkü bu tür eylemler topluma ve halk kitlesine karşı yapılmaktadır . Dünyada KUR’AN HUKUKU egemen olsaydı katliam yapan diktatörlere, terör eylemleri ile halkı hedef seçen bu canilere MAİDE-33.ayetin hükmü uygulanacaktı. Çünkü bunların yaptıkları bireysel olaylar değil,toplumu ve kitleleri hedef alan olaylardır. Bu tür caydırıcı cezalar katliam yapan,onlarca,yüzlerce ,binlerce masum insanları öldüren,halkın huzur ve düzenini bozan diktatörlere ve terör estirenlere uygulanırsa,bu bir adaletsizlik mi.? Bunlar bu tür cezaları hak etmiyor mu ? Yoksa öldürülen masum insanları değil de, bu katil ve canileri mi savunalım.? Görüyorum ki,islam karşıtları teröre kurban gidenlerin ve mağdurlarının haklarını değil,bunlara karşı kur’an’ın öngördüğü caydırıcı cezalara karşı çıkarak adeta,katliam yapan ve binlerce masum insanı öldüren cani ve canilerin haklarını savunuyorlar… Böyle bir zihniyete yazıklar olsun,böyle bir zihniyetin insanlıkla alakası yoktur.Siz, öldürülenleri değil,daima caniler için öngörülen cezaları eliştirin ve adeta canileri savunun !!! İşte ateizm ve islam karşıtı zihniyet budur. Maktul ve mağduru değil,adeta katil ve canileri savunmak…??? 2- Hidayet bulmamaları için hiç kimsenin kalbi mühürlenmiş değildir.Bu konuya daha önce de değindiğim için burada tekrarlamak istemiyum. ama gerekirse yine de konuyu birlikte değerlendiririz.Mühürle ilgili ayetleri de yanlış algılıyorsunuz…..! 3-A’RAF-133.ayette göre bunların başına gelen cezalar sırf inanmadıklarından değildir.Suçları yalnız inanmamak değilidr..A’RAF-124.ayetten başlayarak 133.ayette kadar gözden geçirdiğimiz zaman görüyoruz ki,bunların suçları sadece inanmamak değildir.Suçları,başkalara, mazlum ve güçsüz insanlara karşı yaptıkları zulumlerdir,inançsızlık değil.. a) MESELA: A’Raf-124.ayette onların bazı suçları belirtiliyor. Uluhiyet iddiasında bulunan ve İsrailoğullarını kul ve köle edinen FİRAVUN,Allah’a ve hz.Musa’ya inanlara şöyle bir tehditte bulunuyor ve sonunda da bunu uyguluyor…لاقطعن ايديكم وارجلكم من خلاف ولاصلبنكم اجمغين الخ ‘’ …Kesinlikle ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama keseceğim,sonra da hepinizi ağaca asıp,çarmıha gereceğim…’’ diyor,ve bu cezayı inananlara uyguluyor… b) A’RAF-125.ayette gösterilen suçlardan birisi de FİRAVUN’un İsrailoğullarında doğan her erkek çucuğunun öldürmesi ve büyüyen kız ve kadınları de kendilerine köle edinip,cinsel yönde onları kullanmasıdır… İlgili ayet şöyledir… A’RAF-127: … قال سنقتل ابنائهم ونستحي نسائهم وانا فوقهم قاهرون الخ . ‘’ FİRAVUN,hayır kesinlikle oğullarını öldürür, kadınlarını diri tutarız.Biz elbette onların üzerinde tam bir güç ve hakimiyet sahibiyiz.’’ diye cevap verdi. d) Mazlumlara,( Kıptı olmayan ) İsrailoğullarına karşı uluhiyet iddiasında bulunmak,onlara büyüklük taslanmak,onları köle edinmek vb daha nice suçlar….A’RAF-132: ……فا ستكبروا وكا نوا قوما مجرمين …’’ Biz de kudretimizin ayrı ayrı delilleri olarak onların üzerine…….gönderdilk. Bunlar inat edip büyüklük tasladılar ve suçlu bir topluluk oldular.‘’ ( Allah’a ve insanlara karşı büyüklük tasladılar,her türlü zulmu yapıp insanları köle edindiler vs…..) İşte onların suçları sadece inanmamaları değildir,hatta onların suçları sadece insanlara yönelik suçlardır. Onlara bu tür dünyevi cezaları da gerektiren insanlara karşı yaptıkları insanlık dışı muamele ve suçlardır…’’ İslam karşıtı olanlar,mazlum insanları değil,uluhiyet davasında bulunan ve insanları kendine kul/ köle edinen FİRAVUN ve ileri gelenleri mi masum görüyorlar.? Doğrusu ateistliğe ve islam karşıtı zihniyetlere anlam veremiyoruz.Zira her konuda kur’an’ı n öngördüğü cezaları eleştirerek adeta zalim,cani,katil ve suçluları dolaylı olarak savunuyor gibiler.
        ==== Bence şahsı düşüncenizde yanılıyorsunuz… Çünkü KUR’AN’I okuyup sorgulayan,anlayan benim gibi niceleri vardır.. Neden biz dinden çıkmıyoruz ? Halbuki araştırdıkça imanımız daha da güçleniyor.. Siz ve sizin gibiler kur’an’ı, direk kur’an’ın orjinal metninden değil,hatalı meal ve yorumlardan okuyorsunuz….Meal ve yorumlara ait hataları kur’an’a maal ediyorsunuz… İşte sizin bu düşünceniz kur’an’ın orjinal metnine değil,yanlış meal ve yorumlara kafası takılan ve kur’an’ı bilmeyen kimseler için geçerli olabilir…… Kur’an’ı ,direk kur’an’ın orjinal metninden anlamaya çalışan,sorgulayan ve arıştıran hiç bir kimse dinden çıkmaz,bilalkis kur’an’ı doğru anladığı için imanı daha da güçleniyor…….Zaten sizin gibilerin gayeleri de kur’an ve islam hakkında doğruları öğrenip kabullenmek değildir… Saygılarımla….

  253. frkn dedi ki:

    Bu cümle bu tartışma için yeterli galiba ..

    Albert Einstein ; İnsanlar sadece 2’ye ayrılırlar: İyi insanlar ve kötü insanlar.

  254. rammsteinn dedi ki:

    Esas konu kol ve bacakların çapraz kesilmesi. yanlış meal mi acaba diyoruz linkten bakıyoruz
    http://www.kuranmeali.com/ayetkarsilastirma.asp?sure=5&ayet=33
    herkes ortak. kol ve bacaklar kesiliyor.bunu firavunlara diktatörlere çocuk tecavüzcülerine kadar getirmeye gerek yok. bu tanrının sözü.
    kim olursa olsun hangi dinden olursa olsun bir kişinin dinini değiştirmeniz çok zordur. zorlamanız gerekir şiddet uygulamanız gerekir işkence ye öldürmeye kadar gider. sayın elçi de bunun farkında. tanrıdan izni bu ayetle alıyor.
    ben şimdi size desem ki “ateist olacaksın yoksa seni hapsederim işkence ederim keserim kolunu bacağını” ne olur acaba? kabullenirmisiniz? elinizde ne imkan varsa ilkönce savunur tehdit devam ederse siz saldırmaya başlarsınız. herzaman kendi açınızdan tekdüze atgözlükleriyle bakıyorsunuz. o zamanki savaşlar kaçınılmaz. ama şiddeti düşürmek yerine daha da körüklemiştir bu ayetler. daha önce terör örgütleri listesinden bakın. yüzde kaçı islami terör örgütü ? aşırı dindarlar bu ayetlerin peşinden gidip insanları teröre yönlendiriyor.neticede allah yolunda savaşanlar cennetlik.
    bazı ayetlere kimse açıklama getiremiyor. onun için Turan Dursun’un karşısına kimse çıkamadı.süleyman ateş anca yazılı açıklamalar yapabildi ama yetersiz geldi.korkunuzdan öldürdünüz.

    • bilal dedi ki:

      Sayın Rammsteinn ! MAİDE-33.ayette a) Bacak değil,ayak söz konudur…… Bacak kesilmez.. b) Çaprazlama kesilmesi de yanlıştır,yani bir el ve bir ayak birlikte kesilmez.El veya ayaklardan bir tanesi kesilebilir…Söz konusu ayetin iki anlamı vardır. 1- او تقطع ايديهم وارجلهم من خلاف الخ ‘’ Kesilecek el ve ayaklar ayrı olsun. ‘’ Yani kesilen el ve ayakların tümü aynı olmasın… El kesilirse sağ el de olabilir,sol el de olabilir. Şayet,ayak kesilirse sağ ayak da olabilir,sol ayak da olabilir..Yani kesilecek olan sadece ya bir el ya da bir ayak- tır.Hem el,hem de ayak birlikte kesilmez…Yani çaprazlama yoktur… Sadece ayrı bir el veya bir ayak kesilebilr… Klasik tefsirler ve meallerdeki çeviriler doğru değildir… Ya bir el kesilebilir ya da bir ayak.Bunların tümü sağ veya sol olsun değil,ayrı ayrı olsun… Yani mutlaka sağ eli veya sol eli,ya da sağ ayağı veya sol ayağı kesilecek değil,bunlardan hangisi olursa olsun sorun yoktur… İşte ‘ الله اعلم ‘’ Min hilafin ‘’ bunu ifade ediyor…….. Netice olarak,kesilebilelen ya tek bir el veya tek bir ayaktır… Çaprazlama diye bir el ve bir ayak söz konusu değildir…..Ayetin 2.anlamı; من خلاف ‘’ Topluma karşı savaşan,katliam yapan,haksız yere insanları öldüren,dünyanın huzur ve düzeni bozan ‘’ söz konusu canilerin bu tür cezaları,insanlığın huzur ve düzenine yönelik negatif davranışlarından dolayıdır.. ‘’şeklindedir..yani ayetin her iki anlamına göre de ‘’ çaprazlama veya bir el ile bir ayağın birlikte kesilmesi söz konusu değildir…Ceza verilecekse sadece ya bir el,ya da bir ayak kesilebilir….Bunun dışında hiç bir anlam,ayetin orjinal metni ile uyuşmamaktadır. الله اعلم ‘’ Evet,bir çok meal,adeta birbirinin kopyası ve devamı niteliğindedir…… Yanlışlar,
      hep böylece devam edegelmiştir….. Saygılarımla……

      • rammsteinn dedi ki:

        bence tanrının gönderdiği kutsal bir kitapta bu kadar zalimce işkence olamaz.kol ve bacak değilde orada kulaklardan bahsediyor. kulaklarını çaprazlama (biri aşağı,biri yukarı) çekin ama fazla acıtmayın demek istiyor.
        elinsaf yahu.bu kadar da zorlamayın.çeviriler yanlış hadisler uyduruk.din aleyhinde olan herşey yanlış.karşınızda ilkokul öğrencisi yok.zamanında biz yedik “ayda ezan sesi duyuldu” yalanına.ama artık insanlar yemiyor bu masalları. artık internet var. bilgi var.Turan Dursun adını anmanın bile günah olduğu bir yerde yetiştim.Din Bu kitabını fellik fellik aradım. şimdi 2 dakkada kitap bilgisayarda. tavsiye ederim okuyun açılırsınız. beyninizin uyuşukluğunu alır

  255. bilal dedi ki:

    Birader ! a – Söz konusu ayette ne kol,ne de bacaktan söz ediliyor.Kur’an ne diyorsa onu söyliyeceksi- niz. Kol ve bacağı kesmek ,el veya ayak kesmek gibi değildir..Kur’an,el veya ayaktan söz etmişken siz kalkıp kol ve bacaktan söz ediyorsunuz..Kur’an’ın ifadesi ne ise lütfen onu söyleyin,onun dışında bir şey söylerseniz kur’an’a iftira etmiş oluyorsunuz..b-Çarprazlama veya el ve ayağın birkikte kesilmesi söz konusu değildir. Kesilecek olursa sadece ya el,ya da ayak olur.İkisi olamaz… Çünkü ikisinin kesilmesi iki ayarı ceza olur.Halbuki caniye sadece bir ceza uygulanır… MESELA: Zina veya fuhuş yapana zina cezası uygulandığında,bu kişi 1000 defa bile zina yapmışsa yine de sadece bir defa ceza uygulanır.. Yani 1000 defa ceza uygulanmaz…Bütün alimler bu konuda hem fikirdirler….İşte,Katliam yapan diktatörlere,kitlesel ölümlere sebep olan canilere,bomba patlatıp onlarca,yüzlerce insanı öldü- renlere ölüm,( idam) hükmü infaz edilirse,ya da bir el veya bir ayağı kesilirse.Bu işkence mi? bu bir adaletsizlik mi.? Bu cani ve katillerin hakları nerede kaldı.? Ateistler ve islam karşıtı olan sizin gibiler, maalesef, bu katil ve caniler tarafından öldürülen binlerce masum insanların haklarını hiç savunmu- yorsunuz… Sürekli cani va katillere verilen cezayı eleştirerek adeta bunları savunuyorsunuz…Yazık- lar olsun böyle bir zihniyete…!!! Bir kaç örnek vereyim: 1-Halepçe’de Saddam ,25.000 masum insani kimyasal silahla öldürmedi mi ? 2-Bir komşu ülkenin diktatörü bugüne kadar 100.000’in üzerinde halkını öldürmedi mi ?. 3-Hatay’da bir cani bombayı patlatarak 52.masum insanımızı öldürmedi mi? 4-ABD.deki İkiz Kuleyi havaya uçuran caniler yaklaşık 5.000 masum insanı öldürmediler mi ? 5- Norveç’te bir cani 72 masum insanı bir anda öldürmedi mi ? . 6-Bugün Irak’ta, Afganistan’da,Pakistan’da,Hindistan’da, hatta Türkiye’mizde vs. İllegal orgütler patlayıcı medde ve bombalarla her defasında onlarca masum insanlarımızı öldürmiyorlar mı.? Ve daha sayamadığım nice örnekler…!!! Katliam yapan bu diktatörlere,veya onlarca masum insanı öldüren ve yüzlercesini kolundan,bacağından ,kulağından eden,sakat bırakan vs. bu canilere MAİDE-33.ayetteki cezalardan biri uygulanırsa,bu işkence mi ? Bu adaletsizlik mi.? Yoksa, bunlara hiç bir ceza uygulanmasın da bir suç makinesi gibi suç ve cinayet işlemeye, katliam yapmaya mı devam etsinler.??? Siz ateistler ve islam karşıtları,bu caniler tarafından öldürülenlerin haklarını değil de,daima diktatör,katil ve canilerin hakalarını savun- maya devam edin…!!! Zaten zihniyetinize bu yakışır… İŞTE MAİDE-33.AYETTEKİ CEZA YÖNTEMLERİ BUNLARADIR. MÜNFERİD OLAYLARA DEĞİL…… BU CEZALAR, KATLİAM YAPAN,KİTLESEL ÖLÜMLERE NEDEN OLAN,TOPLUMUN HUZUR VE DÜZENİNİ BOZAN BU GİBİ CANİLERE UYGULANIR… BU GİBİ CEZALAR UYGULANMADIKÇA ,BU CANİLER TARAFINDAN DAHA NİCE BİNLERCE MASUM İNSANIN ÖLMESİ MUHAKKAKTIR..! . Ayda ezan sesinin duluduğunun iddiası‘’ cahil ve cuhelanın yaydıkları saçma sapan bir olaydır.. Bakınız,ben de duydum,ama kur’an’ı ve islamı kendimce biraz bildiğim için bu tür saçmalıklara hiç inanmadım…Kur’an ve islamı bilmeyen bazı insanlar buna inanmış olabilir. Ama bunu ne islama,ne kur’an’a,ne de islam ümmetine maal edemezsiniz……!!! ..
    Tavsiye ettiğiniz ‘’Bu Süpürgeci Zatın ‘’ saçma sapan,yalan,iftira ve uydurma dolu kitaplarına karnımız toktur… Onun saçmalıkları size lazımdır,bize değil.Onun bu saçmalıkları sizin beyninizi
    uyuşturmuştur…..!!!

    • Nuri Baba dedi ki:

      “bilal” Bey ; eğer bu yorum sizinse, sizin adınızla yayınlanan diğer yorumlar kimin…?

      Besbelli, diğer yorumları kopyala yapıştır mantığıyla bu sayfalara koydunuz ve bizler de sizin ilahiyatçı ve islam bilgini olduğunuzu zannettik..Kandırılmışız…

      Böylesine cümle düşüklükleri, ve böylesine anlamsız ve ilköğretim çocuğunun yapmayacağı hataları okudukça , dini böylesine , kendini parçalarcasına savunan ve dünyanın kuzey yarımküresini bilemeyen bir kitabı kendine rehber edinen kişilerin, neden mantıksızlık labirentlerinde kafalarını duvarlara vurduklarını daha iyi anlıyoruz…

      O kadar komiksiniz ki, kahkahalarım oralardan duyulacak diye korkuyorum….

      Demek Saddam’ın diktatörlüğü gibi diktatörlerin katliamları için indirildi (!) Maide 33 öyle mi ?

      Peki, bu ayet, Haçlı-Batı , Irak da 1.5 milyon müslümanı katlederken neredeydi ? Bu müslümanlar katledilirken, din kardeşleriniz nerelerdeydi..?

      Irak da 5000 küçük kızın babası belirsiz bebekleri kucaklarındayken, sizin Arap ülkeleri ve müslüman kardeşleriniz nelerle iştigal ediyorlardı ?

      Yoksa müslüman kadınların ırzına geçen conilerin sağ salim ülkelerine dönmeleri için dua mı ediyorlardı ?

      İslam ülkelerinin bir çoğu ABD nin kıçının kılıyken ve de ABD ye biat ederken, aynı ABD, Japonya da Hiroşima’ya ve Nagazaki’ya atom bombası atarak 250 bin insanı katlederken, sizin Maide sureniz bir yerlere mi saklanıyordu da, bugün islam ülkeleri hala ABD ye köpeklik yapmak için yarışıyorlar….!!!

      Diğer verdiğiniz örneklere yanıt bile vermek istemiyorum…Sadece birini daha söyleyeyim…

      Reyhanlı’da ki katliamı yapan ve sizin 52 demenize karşın, özünde 177 cana kıyan cani ATEİST miydi ?

      Müslüman olması mümkün değil, zira derhal Maide 33 devreye girerdi değil mi ?

      Gariplik nerede biliyor musunuz bilal bey ?

      Bundan 3500 yıl önce, Firavuna karşı Musa tarafından ortaya atılan “Hayal Pilavı” ve bundan 1450 yıl önce bu hayal pilavına “Tereyağ” olan Muhammed…

      Anlatın bilal bey, nasıl olsa “Hayal Pilavı” dır, yağını biraz fazla koysanız da olur…!!!

      Saygılarımla…

      • bilal dedi ki:

        Sayın Nuri Baba !
        1-Konu aynı olunca bu sayfaya yeni giren arkadaşlara daha önce yazdıklarımı kopyalıp yapıştırıyorum. Yeni kopyalayıp yapıştırdıklarım yine benim önceki yazılarımdır. Ama başkasının yazdıklarını da doğru ve uygun görürsem onlardan da istifade ederim.Daha önceki yazılarımı kopyalayıp yapıştırınca bazen değişiklikler de yaparım…Çünkü yazı bana aittir…İstekdiklerimi çıkarır veya ileve ederim. İşte cümle düşüklüğü bundan kaynaklanıyor.Çünkü eski yazıya ileve yapar ve ondan bir şey çıkarırsan ister iste- mez böyle bir durum ortaya çıkıyor. Hepsi bu kadar..2- Ben,hem ilahiyati okumuş,hem de meallere bakmadan kur’an’ın orjinal dilini anlıyorum.Zaten bu nedenle nice meallerde çeviri veya yorum hatasını bulabiliyorum… Eğer ben kur’an’ın arapça orjinal dilini bilmemiş ve sadece meallere bakmış olsaydım bu hataları bulamazdım.O zaman belki ben de sizin gibi düşünürdüm.Ama bakıyorum ki,ne- rede bir sorun varsa,kur’an’ın orjinal metninden değil,hatalı meal ve yorumlardan kaynaklanıyor…. Yani kur’an’da hiç bir sorun yoktur.Sorun gibi görenen her yerde mutlaka ya mealde,ya da yorumda bir hata vadır.Bu nedenle bu sorunlar kur’an’a maal edilmez…. 3- ‘’ İslam ülkeleri ABD.ye köpeklik yapıyor.’’ diye şekilndeki ifadenize bir müslüman olarak ben de katılıyorum..Ama şunu bilmeniz ge- rekir ki,halkı müslüman olan hiç bir ülkede islam ve kur’an hukuku yoktur.İslam ülkelerindeki bütün yönetim şekilleri gayri islamıdır..İslamla hiç alakaları yoktur..Bu nedenle halkı müslüman olan ülke yönetimleri ABD.ye uşaklık yapıyor..Halkı müslüman olan ülkelerde islam ve kur’an hukuku egemen olsayda,ABD.emperyalizmine bunlar uşaklık yapmayacaklardı. 4- Bu ülkelere islam ülkeleri demeği yanlış buluyorum,bunlara halkı müslüman olan ülke tabirini kullanmak daha uygundur diye düşünü- yorum.Başta İran ve Suudi Arabistan olmak üzere hiç bir ülkede islam ve kur’an hukuku yoktur …. İsimleri ne olursa olsun hiç bir şey ifade etmez.Zira rejimin ismine değil,mevcut hukuk ilkelerine ba- kılır. 5- Nuri Baba bey, Ben Saddam ve diğerleri örnek olsun diye gösterdim..Cinayeti işleyen sadece bunlar mı.? Elbetteki Japonya’ya atom bombasını atan ve bu emri verenler en büyük katliamı yapan canilerdir.Bu ayet evrensel olup,cinayet işleyen ve katliam yapan herkese yöneliktir.Cani ve katilin dinine ve inancına bakılmaz.Çünkü verilecek ceza din ve inanç için değil,cinayet ve katliam içindir…….. 6- ‘’ Peki bu ayet, Haçlı-Batı Irak’ta 1.5 milyon müslümanı katlederken neredeydi ? Bu müslümanlar öldürülürken din kardeşleriniz nerelerdeydi ? ‘’ şeklindeki ifadenize hiç bir anlam veremiyorum.Bu sorunuz tamamen mantıksızdır.Zira söz konusu ayet kur’an’da dır.Ayet kendi kendine bir şey yapabilir mi ? Yoksa kendi kendine bir şey yapabilir diye mi düşünüyorsunuz.? Kur’an’ı ve onun hukuki ilkelerini uygulayan güçlü bir otorite yoksa,ayet kendi kendine bir şey yapabilir mi.? Soruyorum,size müslümanlar arasında kur’an hukunu uygulayan tek bir otorite var mı.? Kur’an’ı hakkıyla uygulayan güçlü bir otorite yoksa,onun bu hükmü nasıl uygulanacak,kimler uygulayacak.? Halkı müslüman olan ülkelerin bütün yönetimleri gayri islamı ve hatta islam ve kur’an karşıtı ise,bu ayetteki hükmün uygulanmsını kimden bekliyeceksin.? Bu ayetteki hükmün uygulanmasını islam dışı mevcut yöne- timlerden mi bekliyorsunuz.? Bu nasıl bir mantık.? Kur’an hukukunu uygulayan bir otorite olmadığı halde’’ bu ayet ve müslümanlar nerelerdeydi ? ’’ diye sormanız anlmasızdır…7-Kur’an’ın hükümleri ancak kur’an’ın egemenliğinde uygulanabilir.Kur’an hukuku egemen olmadığı zaman,böyle bir uygu-lamayı beklemenin anlamı ve mantıkı yoktur… Özetle,bu tür sorularınız anlamsız ve mantıksızdır… 8-Hangi mantıkla hakikatlara ’hayal…….. ‘’ diyorsunuz.? Yüzlerce sene önce bugün elimizdeki bütün teknoluji ürünleri bir hayal değil midi.? Aya ve gezegenlere gitmek bir hayal değil midi.? O zaman insanların mantığı buna anlam verebiliyor mudu.? Bunlar hayal değil midi.? O gün hayal olan bir çok şey bugün hayal olmaktan çıkmamış mıdır.? Bugün sizin mantığınız bir şey hayal görüyorsa,bu bir şey ifade etmez. Daha önceki insanların mantıkları da bugünkü teknoloji ürünleri ni hayal bile edemiyor- lardı. Ama bugün bütün bunlar hayal olmkatan çıkmıştır…Evreni yaratan madde üstü akıl,zeka,bilinç, irade ve yüce kudret olan Allah,dilediği zaman evren için yaratmış olduğu fizik yasalarını da tersine çevire bilir.Mademki evrenin yasalarını o yaratmış,oyleyse dilediğinde pozitif durumları negatife,negatif durumları da pozitife çevirebilir.Çünkü her iki durumu da yaratan kendisidir.Bu durum ,evren ve onun yasalarını yaratan yüce KUDRET için hiç de zor değildir… Yüce Yaratıcı canlı türlerinden olan ilk yılanı veya ilk canlıyı nasıl eşeysiz yaratmışsa,dilediğin de,bir mücize olarak başka bir maddeyi de,( Asa vb.ni ) yılan şekline sokabilr…Bunu yapmak bizim için imkansız,ama yaratıcı kudret için hiç de zor değildir.Bugün gördüğümüz evrene akıl ve mantığımız anlam veremiyor,ama gözle görüğümüz için kabullenmek zorunda kalıyoruz.Bu vren nasıl oluştu.? İlk madde nasıl ortaya çıktı.? İster mantığımız bunları anlasın ister anlamısın artık bunları kabullenmek zorundayız.. Evet,sizin mantığınız bu tür mü- cizelere anlam vermiyorsa da bu hiç bir şey ifade etmez…Zira Asay’yı yılan şekline sokan hz.Musa de- ğil,evreni,her şeyi ve yılanı yaratan yüce kudret olan Allah’tır.Bu durum,evreni ve canlı yılanı yaratan yüce Kudret için zor bir şey midir…? Saygılarımla…

    • rammsteinn dedi ki:

      ben diyorum çanakkale boğazı sen neler diyorsun. akşam akşam güldürdün beni . el-ilahında seni güldürsün

  256. muvahhid dedi ki:

    bi kere firavun iman eden sihirbazlara bu tehdidi yapıyor yani kol ve bacaklarınızı çapraz kesecem sözü alemlere ibret olan ve şuan secde halinde bulunan ve kıyamete kadar kemikleri çüremeyipte öylece secde de bekletileceği vadedilen firavun a aittir

  257. ismet dedi ki:

    ortada dinler var ve kitaplar var ,kuran var ,bir tanri bir yaratan ,bir allah yok ortada.Allahin var olmasi icin insana gerek ver.Dusunun butun inandigimiz her sey bizim aklimizda cereyan ediyor,veya insanlarin aklinda cereyan ediyor.Bir kisi tek basina bir yaratana ianiyorsa ,cok buyuk bir sorun yok ortada.Bir kac kisi bir yaratana inaniyorsu ortada bir sorun var,cunku o yaratan allah toplumsaldir.Insanlar toplumu meydana getirirler ve her toplumda insanlar kendi yaratanina bir takim ozelliler bicerler,kendi tanrilari diger tatlumlarin tanrilarinsda ustun olsundan.Iyi ve kotu ozellikler verirler insanlar tanrilarina.tanrilar buyur ,guclenir,artik insanlarin sahip oldugu ozellilerin uzerinde bazi ozelliklere sahip olur,cunku bir insan butun insanlar kadar guclu olamaz,ama tanri bu guce sahip olabilir,cunku onu butun insanlar yaratir.tanrini bu guclu ozellileri bazen bir insanda ortaya cikar,o insan ya mucize yaratir,ya cok gucludur .Diger siradan insanlar hayretle bakar bu ozellikdeki insanlara,onlar gibi olmak isterler,ve olamadiklarinda egilirler onlarin onunde.Onlari ,olduklarindan bile daha guclu gorurler,Kim bu insanlar,musa,isa ,muhammed.Musa denizi yarip gecmis.Isa agir hastalari iyilestirmis,muhammed ne yapmis,muhammed asiiri bir cinsel iradeye sahipmis,ve savasciymis.Muhammedin asiri bir sekilde cinsel haza ihtiyaci varmis,bu bilinen bir sey,bunu kendise soylemistir,en buyuk cinsel irade bana verildi diye.Onun bu cinsel iradesi dogalmiydi yoksa bir hastalikmiydi,kendisini rahatsiz mi ediyordu.Muhammedi asiri bir sekilde ,her alanda iradeye ihtiyac duyuyordu,savasmaya ,sahip cikmaya ihtiyac duyuyordu,Acaba butun bu asiri ihtiyaclarinin nedeni onun vucudunun urettigi asiri miktardaki cinsel hormonlarmiydi.Onun sergiledigi tavra sahip olan bir suru unsan vardi ve halen de var,bu insnalar ,genelde hic bir zaman mutlu olmazlar,isterler ve isterler.Alirlar ve alrlar ve aldiklarinda her seyi yinede sonunda bos hissederler kendilerini.Bir hastaliktir bu.Muhammedin o kadar bu hastaligin etkisinde olmus olmasi lazimki.doyduramadigi ihtiyaclarini doydurmak icin bir de kendisinin bir yaratan tarafindan insanlara bir peygamber olarak secildigini soylemesi gerekiyor.Su sorunun sorulmasi lazim burada,acaba muhammed insanlara peygamber oldugunu soylerken,gercekten ,kendisine kandiracak kadar bu soyledigine inaniyormuydu,yoksa ona inanan insanlarin sayisi arttikca ,o da ona gore daha fazla mi inaniyordu,peygamber olduguna.Insanlar ona inadikca o da buyuyordu bu bir gercek,nicin inanmasinlar,asiri cinsel irade onda,istedigi kadar kadinlarla yatabiliyor,(aslinda istedigi kadar degil ,daha fazla istiyordu,zaten her isteyen kadin kendisini peygambere verir demisti),asiri savasma gucu onda,tek basina bir kc kisiyi halledebiliyordu.Aslinda insanlar onu oldugundan daha fazla guclu adil goruyordu,oysa oa bazen hata yapardi,ve elestir alinca da,-bence sizin gibi bir insanim derdi-.Yani anlasilan muhammed bizim gibi bir insanmis.Oldukten sonra daha da abartildi muhammed,cunku,oluler genelde kotu taraflariyla anilmazlar.Yuzyillarca abartildi,buyutuldu,bugun insanlarin gzozleriinin onunde hayal ettikleri muhammed,,bir dev bir kult,insan kultu.O hata yapmistir,esleriyle yatma sirasini bozmustur,kendi eliyle evlendiridigi uvey oglunun esiyle iliskisi olmustur,hemde uvey oglu yasarken.O bozgunculuk yapmistir,oldurdugu erkeklerin eslerini kendisine ganimet olarak almistir,ufurukculuk yapmistir,bir suru hatasi vardi muhammedin ,kendisi de kabul ediyordu zaten,bende sizin gibiyim diyerek,ama ,bizim onumuzde o bir yari tandridir,hatasizdirEkleyin ne eklerseniz,sorun degil,cunku onun aina ekleyecegimiz her olumlu sey onu daha da buyutecektir,peygamberlerin en buyugu yapalim onu.Halen bize gokyuzunden bakip kahrediyordur,cunku onun dininden cok baska dinlere inanan insanlar var halen dunyada.Bakalim nereye kadar bu yolculuk,islam kavgadir,sonsuza kadar kavga,oturmak yok,muhammed su an cennete ve onun dini bize dunyada cehennemi yasamamiza ,yasatmamiza sebep oluyor.Savasanlara ,onun gibi cennete ozenler mekanlar vaad ediyor islam.Demek cennete bile ayni sartlara sahip olamayacagiz.O guya cennete iken ,bize bir cehennem geride birakti.Dunya her gun bir oncesinden daha kotu.Zaten ,dunyaya her bir dinin gelksisi,onu daha bir kotu duruma sokmustur,her din zalimligi ,fakirligi,adaletsizligi daha da arttirmistir,bunlar gercek,Acaba sucu tanriya mi versek,onun gonderdigi peygamberleremi,yoksabir yolunu bulup da bize gonderilen kitaplari geriyemi postalasak.Ne yapsak,tanriya seslensek bize duymuyo,o sedece kedi sectigi bir kac ksiye seslenmis su ana kadar,yazik degilmi,bize de seslense,biz de dertlerimizi anlatsak.Ama bir tanri,bir allah yok ortada,insanlar birbirini katletmeye devam ediyor,bibirini gazla ,atesle,bcakla olduruyor.cehennemi hayal etmeye gerek yok,cehennem burasi,insanlar surekli hayal ettikleri her seyi yaratmayi basarmistir,su an cehennemi yaratiyoruz,acaba allahi real olarak ne zaman yaratacagiz,

    • bilal dedi ki:

      İsmet bey !
      a) EVREN ANCAK, MADDE ÜSTÜ BİR ZEKA,AKİL,İRADE VE YARATICI BİR KUDRETİN ESERİ OLABİLR: 1- Prof.Roger Penrose şöyle diyor,’’Evrenin bir amacı vardır,orada öyle bir şekilde şans eseri var olmamıştır. 2-Üstün bir akil,fiziğe,kimyaya ve biyolojiye müdahale etmiştir…Yıldızların içinde meydana getirdikleri sonuçlar – göz önüne alındığında nükler fiziğin kanunları kasıtlı olarak tasarlanmıştır.‘’ Prof.Fred Hoyle. 3-Evrenin bir başlangıcı vardır,ezeli olması imkansızdır.. prof.Dr.S.James Jeans. 4-Bu dev evreni düzen ve uyum içinde yaratan,yaşatan kimdir ? Bir mikrobun yaşaması bile bana Allah’ı ispat etmeye yeter..’’ LUIS Pasteaup. 5-Alev alev yanan güneş,pırıl pırıl parıldayan yıldızlar ve çeşitli hayat sahipleriyle dolup taşan dünyamız bütünüyle evrenin belirli bir nokta-dan başladığını,muayyen bir zamanda var olduğunu açıkça göstermektedir… … Prof.Dr.Frank Allen. Kanadalı Fizkiçi. Ve daha nice bilim adamlarının evrenin yaratılış hakkındaki görüşleri… Evren bir şans eseri olarak tasadüflerle kendiliğinden var olabilmesiı mümkün değildir.O,ancak madde üstü üstün bir akil,zeka,irade ve yaratıcı bir kudret olan yüce Allah’ın eseri olabilir.BİR ÖRNEK:1 gr.salisilik asit,2 ml.gr.asitik asit ve 1 damla sülfirik asitten üeretilen bir aspirin tb.çin usta bir ecazcının varlığı gerekir.Üretici bir eczacı yoksa,bir tb.asprin kendiliğin- den üretilebilr mi? hayır.Peki,küçük ve basit bir aspirin tb. şans eseri ve tesadüflerle kendiliğinden üretilemiyor ve meydana gelemiyorsa,şu büyük evreni etkileyen, yaratan bir mücit ve müessir olmadan kendiliğinden veya tesadüfen nasıl var olabilmiştir…Bunun akli,mantkı ve ilmi bir izahı var mı ? Eğer örnek verdiğimiz basit ve küçük bir aspirin tb.bir,akil,zeka, irade ve bilgi sahibi bir ecazcının ürünü değlse,kendliğinden üretilebiliyrsa,şu koca evren için de ayni şeyi söyleyebiliriz. Ama basit bir aspirin tb.nin üreticisi varsa,bu koca evrenin de mutlaka madde üstü bir mimari,mühendisi,müessiri ve yaratıcısı da vardır.İşte maddenin varlığını yokluğu-na tecih eden o madde üstü,üstün zeka,akil,irade,kudret ve yaratıcı mücide yüce Allah diyoruz….Maddesel evren var olduğu gibi,yok da olabilrdi.Neden varlığı yokluğuna tercih edilmiştir.? Demek ki,maddesel evrenin varlığını yokluğuna tercih eden madde üstü bir zeka,akil,amaç,bilinç,irade,kudret ve yaratıcı bir MÜCİT vardır…Yoksa ilk madde ve ondan meydana gelen evren oluşmazdı… YARATICI’yı inkar etmek akıl,mantık ve bilim dışıdır… BIRAKIN BU EVRENİ SADECE BİR HÜCRENİN VAR OLABİLMESİ İÇİN; 1-Çok büyük bir bilge,son drece üsta bir tasarım,büyük ve yüce bir akil ve bilinç gereklidir.Bugün 21 yüzyılda sahip olunan bilgi ve teknoloji birikimi ile zeki ve tecrübeli,bilinçli bilim adamları bir araya gelerek,rastlantılara yer vermeden,istenmeyen durumları eleyerek çalışabildikleri halde en basit bir bakteri hücresini dahi cansız maddeleri sentezleyerek üretememişlerdir. Tüm bu elverişli kuşullara rağmen üretilemeyen hücre acaba son derce elverişsiz ilkel bir dünyada bu hücre kendi kendine tesadüfen nasıl var oldu.??? 2-Bir hücrenin inşası için gerekli olan binlerce farklı protein,tek bir tane- sinin tesadüfen oluşması bile matematiksel olarak imkansız iken kendiliğindenve tsadüfle nasıl mey- dana geldi..? 3-Hücre içindeki kompleks sistemler nasıl meydana gelmiştir…? 4- cansız ve şuursuz atomlar nasıl olup ta tasadüfen bir araya gelerek canlı,şurlu ve bilinçli organizmaları meydana getir- mişlerdir…? 5-hiç bilinç sahibi olmayan atomlardan,düşünen,hisseden,zevk alan,üreten,icat eden insan tasadüfle nasıl oluşmuştur..? Evet,ilk maddeye tesir eden müessir bir dış müdahaleci olmasaydı bu cansız ve şuursuz madde yok olmaya hep devam edecekti…Ama ona tesir eden müdaheleci üstün bir zeka,akil,bilinç,kasıt, irade sahibi yaratıcı bir kudret olan Allah vardır ki,ikl madde ve ondan sonraki evren oluşabilmiştir.Özetle,evren üstün bir zeka,akil,irade sahibi ve yaratıcı bir kudret olan yüce Allah’ın eseridir… Bu Konunun detayına ‘’ evrenin yaratılışı-populerbilgi.com. ‘’ de ulaşılabilir. (Google de )
      b) Hz.Muhammed’in (s.a.s) cinsel gücü hakkındaki iddiların hiç biri doğru değildir. Konuyla ilgili rivayet uyduruk,yalan ve iftiradır… Zaten hadistir diye bugün rivayet edilenlerin çoğu da hadis değildir,hepsi uydurulmuş rivayetlerdir. c) İslam,kavga ve şiddet değil,tam aksine barış demektir.dini kendi emelleri için kullanan sahtekarların yaptıkları ismini barıştan alan islama maal edilemez… Saygılarımla…..

      • ismet dedi ki:

        dunyanin ,evrenin ve canlilarin o kadar anlattiginiz kadar mikemmel meydana gelmis olmasi,bir yaratan tarafindan uretilmediginin aslinda ispatidir.Sizin inandiginiz allah her seyi keyfi kanuinloara gore yonetiyor ,kuranda bu yaziyor,mesela o yagmuru istedigi yere yagdirir diye yaziyor,veya gokleri havada tutuyor diye yaziyor,yani kkeyfi.eger allah boyle her seyi kendi irtadesi ile yapiyor ve istedigi zaman her seyi degistirebiliyorsa,tanidigimiz tabiiat kanunlarina gerek yoktur.evren ve tabiat kendi kendine isliyor ve nereye dogru gittigini henuz kimse bilmiyor.Siz diyorsunuz ki evren allahin ona koydugu kanuinlara gore isliyor,o zaman soylermisiniz,allahin ngogu yere dusmesin diye nicin havada tutmasi gerekiyor.Ayrica gok yere dusmez,ilkel insanlar kendilerini asagida sanirlardi ve gogu yukarda onun icin gok yere dusebilir derler.Uzaydan bakildiginda ,ghic bir sey digerinin uzerinde degildir.Islama gore yer sabittir,aksi takdirde , kuran da su yazmasi gerekirdi,dunya asagiya dogru dusmesin veya baska bir gezegene carpmasin diye allah onu havada tutuyor.Yukarida bahsettiginiz bilim adamlari, evreni allahin yarattigina degil bir yaratanin yarattigina inaniyorlar.Bilim bilimdir,inanc inancdir,bilim adamlarinin bir seyi bilmesi lazim ionanmasi degil,aklin bittigi yerde inanca gerek duyuyorlar.Ayrica bir cok kiisi su hatayi yapiyor,kuran ve allahi birlikte tartisiyorlar,kurani ve tanriyi ayri ayri tyartismak lazim.Kuran sonucta bir kitap,ikabul eden etmeyen var,kurani kabul etmeden de bir yaratana inanmaya devam edilebilr.Muslumanlara ben kurana inamiyorum dendigi zaman sen allah nasil inanmassin derler.Ayrica kuran bir suru insanin tanriya inanmamasina sebepdir.Islam kapitalist bir dindir,siniflari ortadan kaldirmaz ,korur,fakirligi ortadan kaldirmaz,fakire sadaka ver.Bir varlikli icin sadaka vermek iyidir belki,ama sadakayi alan acisindan baktiginizda onun boynu bukuktur.Yani islam cagdas dunyanin hedefi olan sinifsal toplumu ortadan kaldirmaya bir alternatif degil.Onun icin cagdas insanlar dinlere inanmazlar.

      • bilal dedi ki:

        İsmet bey !
        GÖK YERE DÜŞER Mİ ? KONU İLE İLGİLİ AYETİN İZAHI ? HAC SURESİ AYET
        65 : ” ويمسك السماء ان تقع علي الارض الخ ” Meallerde ”gök” ile ifade edilen ”Sema,” çoğul olan ”Sema-
        vat ” kelimesinin tekilidir.”Semavat gök cisimleri,”Sema” ise,herhangi bir gök cismi demektir….
        Ve Arapçada düşmenin tam anlamı ” ان تقع ” değil. ”ان تسقط ” dır.” en taskuta” yerine,”en taka’a”
        ifadesinin kullanılması düşme değil,bir arada bulunma,ona yanaşma,aynı yörüngeye girme,onunla çarpışma gibi anlamlara gelir.Ayetin anlamı şöyledir.”… Semanın da (herhangi bir gök cisminin de)
        kendi iradesi olmadıkça dünya ile bir araya gelip çarpışmasından,yörüngesine girme-
        sinden önler.”Güneş,ay,gezegenler ve bütün gök cisimlerinin her birini yörüngesinde
        bir denge ve düzen içinde manyetik bir kuvvetle tutan evrenin yaratıcısı olan Allah’tır..
        Bütün gök cisimlerini yerlerinde tutanan ve birbiri ile çarpışmasını önleyen kainattaki sünnetullah’tır.( evredeki yasalardır.)
        Bu denge,düzen bozulursa,dünyanın uydusu olan ay,bir gezegen veye herhangi bir
        gök cisminin dünya ile çarpışması veya onunla birleşmesi,dünyayı toz duman haline
        getirebilir.O zaman da bütün yaşam koşulları yok olur ve hiç bir şey hayatta kalmaz.
        İşte kur’an,bunu anlatıyor. الله اعلم Özetle kur’an,”herhangi bir gök cisminin dünya ile bir araya gelip çarpışmasından söz ediyor…… Çünkü, ”Sema ” tekil,”Semavat” ise,çoğul ifadesi olduğundan,herhangi bir gök cismi demektir. Arapçada ” تقع ” Taka’a ” fiilinin kökü ” vakia ” واقعة ” dır. Yani bir araya gelmek,
        çarpışmak,birleşmek anlamlara gelir…. Arapçada düşmenin tam karşılığİ ” سقط ”Sakata ”dır. Kur’an da ise ” ان تسقط ” en taskuta ” düşerse ” değil, ان تقع ” en taka’a ” yani onunla bir araya gelmekten veya çarpışmaktan önler..Maalesf,meallerde bu tür arapça dil gıramerine dikkat edilmediği için ” وقع ” vaka’a ” fiiline, ”سقط ” sakata ” anlamında hatalı bir anlam verilmiştir. ” سقط ” Sakata” tam düşmeyi ifade ederken ” وقع ” vaka’a” ise düşmekten Ziyade bir araya gelmek,çarpışmak anlamlara gelir.. İşte kur’an’ı sorunlu hale getiren bu tür hatalı meal ve yorumlardır.Halbuki kur’an’ın arapça metninin tam karşılığı doğru ve düzgün verilirse hiç bir sorun çıkmaz…Nerede bir sorun görünüyorsa mutlaka hatalı meal ve yorumlardan kaynaklanıyor,kur’an dan değil. İşte evreni yaratan yüce Allah,evrene koymuş olduğu manyetik kuvvet yasasıyla,gök cisim-
        lerinin birbirleriyle çarpışmasını,bir araya gelmesini önlemektedir.Bu ayet,asla bilimle çelişmez,bilakis bilimle tam uyumludur..İşte bütün sorun ve hatalar yanlış meal ve yo-
        rumlardan kaynaklanmaktadır.Kesin bir dille şunu söyleyebilirim ki,bugün kur’an’daki
        bir çok ayetlerin meal ve yorumları yanlış olup kur’an’ın arapaça orjinal metni ile uyuş- mamaktadır…. Kur’an,bir beşer sözü değil,ancak evreni yaratan yüce Allah’ın sözü
        olabilir…Saygılar….

      • bilal dedi ki:

        İsmet bey ! 1-Tam aksine evrenin ve canlıların mükemmel olarak meydana gelmiş olması madde üstü yüce bir zeka,akil,bilinç,kasıt,irade ve kudret sahibi bir YARATICIYI göstermektedir…Mükemmel ola- rak yaratılan,üretilen bu evren mühendisini,mücidini, üreticisini ve yaratıcısını bize anlatmaktadır.Bir kitap veya bir sayfa demiyorum, tek bir satır veya tek bir cümle yazının kendiliğinden yazıldığını hiç gördün mü ??? Peki, bu evrenin meydana gelmesi bir satır yazı kadar da mı zor ve önemli değil.? Bir satır veya kelime kendiliğinden yazılamıyorsa,bu koca evren ve içindekiler kendiliğinden,tasadüflerle nasıl meydana gelmiştir…? Hiç mi akıl ve mantık yürütmüyoruz,sağduyumuzla düşünmüyoruz..? 2-Söz konusu bilim adamlarının evren için yaratılıştan söz etmeleri,evrenin tesadüflerle değil,madde üstü YARATICI bir kudretin varlığına inandıklarını gösteriyor…Artık bu evreni yaratana ister Allah,ister Tanrı, ister Gott,ister Huda,ister Ezda vs. her dilde aynı alamı karşılayan bir isimi kullanabilirsin…… 3- İSLAMA VE KUR’AN’A GÖRE YER SABİT DEĞİLDİR. İşte ayetler; NEML-88: وتري الجبا ل تحسبها جامدة وهي تمر مر ا لسحاب صنع الله الذي اتقن كل شيئ الخ ‘’ …..Bir de dağları statik ve hareketsiz sanırsın. Oysa onlar (uzayda) bulutların yürüdüğü gibi yürümektedirler… İşte bu olay,her şeyi muhkem ve mükemmel yapan Allah’ın sanatıdır…’’ Dağlar bulut gibi yürüyorsa, üzerinde bulndukları dünya ile yürüyor ve hareket ediyor demektir… Yani dünya gezegeni statik ve hareketsiz değildir…. YASİN-40: وكل في فلك يسبحون الخ’’ Onlardan her biri (dünya,güneş,ay ve bütün gök cisimleri ) birer yörüngede akar gider….. İşte gördü- ğünüz gibi KUR’ANA GÖRE,DÜNYA STATİK VE HAREKETSİZ DEĞİLDİR: Peki soruyorum,1400 sene önceki cahiliye döneminin bilgisiyle bir beşer olan hz.Muhammed,bu ve bunun gibi benzer ayetleri söylebilir midi ??? Gelileo ve diğer bilim adamları hz.Muhammed’en yaklaşık 1000 sene sonra dün- yanın dönüşüyle ilgili görüşlerini açıkladıkları için Orta çağ Avrupasında da kilise tarafından afaroz ediliyor, engizisyon mahkemelerince kimi ateşte yakılıyor,kimisi de zindanlara atılıyor.Peki,bunlardan 1000 sene önce kur’an bunu nasıl söyleyebilmiştir…? O zaman bir beşer olan hz.Muhammed bunu kendi bilgisiyle söylebilir midi ? Hayır…! Demek ki,bu kur’ an ve içindeki ayetler o dönemde yaşamış olan bir beşere ait olamaz. BU KUR’AN,ANCAK,SONSUZ İLMİYLE HER ŞEYİ KUŞATAN YÜCE ALLAH’IN SÖZÜ OLABİLİR… 4-YAĞMURUN YAĞIŞI; O istediği yere yağmuru yağdırır ne demektir ? Yağmurun yağış olayı yüce Allah’ın evren için yarattığı yasalara uygun yürüdüğü için,onun istediği gibi ve istediğ yere yağıyor demektir…Evrende her şey yüce YARATICININ koymuş olduğu yasalara uygun işliyorsa,yağmurun yağışı ve her şey onun dilediği gibi olmuş oluyor…MESELA: Bir ülkenin lideri kendi halkı için yasalar çıkarıyor ve onun bu yasları da aynen uygulanıyorsa,her şey onun istediği gibi oluyor demektir…İşte yüce Allah’ın da evren ,yağmur vs. her şey için koymuş olduğu yasalar işliyor..Bu nedenle her şey onun onun istediği gibi oluyor…Çünkü o şekilde olsun diye evrenin yasalarını koymuştur… Özetle, evren için koymuş olduğu yasalar gereği her şey işlediği için onun dilediği gibi olur…..! 5-İSLAMIN KAPİTALİZMLE HİÇ BİR ALAKASI YOKTUR. İslama göre bütün insanlar Allah’ın kuludur. Evren,dünya,mal mülk ve her şeyin sahibi de Allah’tır… Öyleyse Allah’ın yarattığı mal mülk ve bütün dünya nimeti bütün insanlaradır.Kur’an’ı kerim de yüce Allah şöyle buyuruyor. هوا لذي سخر لكم ما في السموات والارض الخ ‘’ .O ,Allah ki,göklerde ve yerde ne varsa hepsini sizin( bütün insanların) istifadesine sunmuştur…’’Daha nice benzer ayetler..Demk ki,her şey bütün insanlar içindir..herkes dünya nimetlerinden yeterince payını almalıdır.Yüce Allah’ın göndermiş olduğu kur’an hukuku egemen olsaydı bu ayetlerin gereği yerine getirilecekti…Herkes bu dünya nimetinden,mal,mülk ve servetinden yeterince yararlandırılacaktı…Bugün halkı müslüman olan ülkelerin hiç birinde kur’an ve islam hukuku yürürlükte değildir.Bunun için bir kısım insan servet sahibi olup dilediği gibi yaşıyor.Diğer taraftan ise,insanların çoğu aç,yoksul,fakir ve işsizdir.Gelir dağılımındaki bu adaletsizlik ancak,islam ve kur’an hukukunun egemen olduğu bir ortamda yok olabilr.6-İslam 1400 senden beri,herkesi kapsayacak,geniş ve en adil bir güvenlik sistemi olan zakat fonunu oluşturmuştur… Kur’an hukuku egemen olup yürürlükte olsaydı,herkesi kapsayan bu sosyal güvenlik sistemi devreye girecekti.Ne bir yoksul,ne bir fakir,ne de işsiz ve ücretsiz bir insan kalırdı… 1980 lı yıllarda bir araştırmacının yaptığı araştırmaya göre o zaman sadece Türkiyemizde zekatın verilmesi zorunlu olup vergi gibi toplatılsaydı devletin bütçesindeni bir kaç kat geçeçekti. İslam ve kur’an hukuku egemen olup yürürlükte olsaydı halkı müslüman olan bütün ülkelerde zekat bir vergi gibi zorunlu olarak toplatılacaktı.Ve bundan yoksul,fakir ,muhtaç ve işsizlere yetecek kadar aylık ücret bağlanacaktı.İşte islam ve kur’an,1400 sene önce en adil ve en kapsamlı bir sosyal güvenlik sitemini oluştırmak için zekatı farz kılıp islamın temel şartlarından birini saymıştır..Yani islam hukuku yürürlükte olsaydı bu zekat vergi gibi zorunlu olarak toplatılacaktı.. (şunu da unutmayalım ki petrol vb.yeraltı kaynaklarının zekatı % 2.5.değil, beşte birdir.Yani beş varil petroldan biri zekat bütçesine zorunlu olarak aktarılır )..Çünkü yeraltı kaynaklarının zekatı beşte birdir…Evet,islam hukuku hakkıyla uygulansaydı bu zekat bırakın halkı müslüman olan ülkelerin yoksul, fakir,muhtaç ve işsizlerine bütün dünya yoksullarına da yetecekti…Özetle insanlık aç,yoksul, fakir,mıhtaç ve işsizlerin olduğu bir dünya ortamını istemiyorsa gerçek anlamdaki islam hukukunun egemen olabilmesi için var gücüyle mücadele vermeli- dir.İslam ne feodal bir düzen olan kapitalizme, ne de proleterya sınıfını devletin kölesini yapan komünizme benzer…!!! Herkese saygılar…..

  258. kadir dedi ki:

    maide suresi 33.ayet ve 38. ayet hakkında

    Hırsızlık eden erkek ve kadının, yaptıklarına karşılık Allah’dan bir ceza olarak ellerini kesin . Allah daima üstündür, hikmet sahibidir (maide-38)

    Allah ve Resulüne (Topluma ve hak düzenine) karşı savaşan ve yeryüzünde fesat çıkarmaya çalışanların cezası, ancak öldürülmeleri veya asılmaları yahut ayak ve ellerinin çaprazlama kesilmesi, ya da yeryüzünde başka bir yere sürgün edilmeleridir. Bu, dünyada onlar için bir zillettir. Ahirette ise onlar için büyük bir azab vardır. (maide-33)

    kuranda “el”, “eller” kelimesi güç ve var olan imkanlar anlamındadır. hani bir ayette yahudiler yüce allah için “allahın eli sıkıdır” diye iddiada bulunmuşlar yüce allahta buna karşılık “allahın iki elide açıktır” diye bizlere bildirmiştir. yani allah güçlüdür, zengindir, sonsuz imkan sahibidir. tebbet suresinde geçen ” ebu lehebin iki eli kurusun” ayetinde geçen iki eli kurusun deyiminden anlaşılan “gücü,imkanları,serveti,sahip oldukları” yok oldu, kurudu, ona fayda sağlamadı anlamındadır. maide 38. ayette geçen “ellerini kesin” sözü deyim olup, hırsızlık yapanların bir daha hırsızlık yapacak güc, imkan ve olanaklarını ondan alın anlamındadır. bunu destekleyen bir ayette yusuf suresinde geçiyor. hani hz yusuf kardeşini yanında alıkoymak için bir eşyayı gizlice onun yükünün içine koydurduktan sonra ona ceza olarak “biz hırsızlık yapanı alıkoyarız onun özgürlüğünü elinden alırız. işte biz hırsızlık yapanı böyle cezalandırırız” demiştir.

    yüce allah zina eden erkek ve kadınların 100 sopa vurulma ve hapsedilme cezaları uygulanması için 4 şahit gereklidir demiştir.. şimdi bir düşünün hırsızlık yapan bir insanın elinin kesildiğini düşünün, sonrasında ise bu kişinin aslında hırsızlık yapmadığının ortaya çıktığını düşünün. bu durumda o kişinin kesilen eli yerine gelebilir mi hiç.. yüce allah hırsızlık suçunun ispatı için şu kadar şahit gereklidir şartı koymamıştır. bu durum tamamen ayetin yanlış anlaşılmasına neden olmuştur. size bir örnek daha vermek istiyorum

    “Ey Peygamber! İnanmış kadınlar sana gelip Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmamaları, hırsızlık etmemeleri, zina etmemeleri, çocuklarını öldürmemeleri, elleri ile ayakları arasında bir iftira uydurup getirmemeleri, iyi bir işte sana karşı gelmemeleri hususunda sana bey’at ederlerse onların bey’atlarını al ve onlar için Allah’tan mağfiret dile. Şüphesiz Allah, çok bağışlayan, çok merhamet edendir.” (mümtehine-12)

    bu ayette geçen “elleri ve ayakları arasında iftira uydurmak” tamamen bir deyimdir. yani kendi özgür iradelerine dayanarak iftira (olan bir olayı farklı göstermek) etmeleridir. işte “ellerini kesin” ifadeside bir deyimdir.

    maide suresi 38. ayette allah ve resulüne karşı gelenlerin derecelerle cezalandırılmasını anlatıyor. “ellerinin ve ayaklarının kesilmesi” ifadesi bir daha o suçu işleyecek duruma gelmemeleri anlamındadır. yani bu iki durumda olur. ya ifadeyi olduğu gibi alıp gerçekten bozguncu kişinin ellerini ve ayaklarını gerçekten kesmek, yada onu hapsetmek (bir daha bu durumu yapacak özgürlüğe imkan vermemek).

    en doğrusu yüce allah bilir diyerek, kuranı düşünerek anlamaya çalışalım. yok kuranda vahşet vardır, kuran katliam yapıyor tarzı söylemler tamamen kuranın yanlış yorumlanmasından kaynaklıdır. allah resulüne karşı savaş açanların cezası zaten savaş meydanında öldürülmelidir. kuran hiçbir zaman savaşta size esir olanların ellerini ve ayaklarını fiili olarak kesin demez. bu kuranın bütünlüğüne aykırıdır.

    lüften kuranı kerimi düşünerek ve anlayarak yorumlamaya çalışalım. herkese saygılar…

    • sorgucuyuz dedi ki:

      Kadir arkadaşım,
      tebbet suresinde geçen ” ebu lehebin iki eli kurusun” ayetinde geçen iki eli kurusun deyiminden anlaşılan “gücü,imkanları,serveti,sahip oldukları” yok oldu, kurudu, ona fayda sağlamadı anlamındadır. Burada sana katılıyorum. kesinlikle bu anlamda kullanılmış.

      Maide suresi 38. ayette allah ve resulüne karşı gelenlerin derecelerle cezalandırılmasını anlatıyor. “ellerinin ve ayaklarının kesilmesi” ifadesi bir daha o suçu işleyecek duruma gelmemeleri anlamındadır. yani bu iki durumda olur. ya ifadeyi olduğu gibi alıp gerçekten bozguncu kişinin ellerini ve ayaklarını gerçekten kesmek, yada onu hapsetmek (bir daha bu durumu yapacak özgürlüğe imkan vermemek) demişsin.

      Peki neden Allah hırsızlık durumunda direkt olarak hapse atın demiyorda insanları zor durum bırakarak elleri kesmeye sevkediyor. Şeriata görede eller kesiliyor öyle değil mi? Çok iyi Arapçası olanlar bile bu deyimi yanlış anlayıp el ayak kesiyor. ANLAŞILIR VE KABUL EDİLİR GİBİ DEĞİL.

      “Yaptıklarına bir karşılık ve Allah’tan caydırıcı bir müeyyide olmak üzere hırsız erkek ile hırsız kadının ellerini kesin. Allah mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.” Buradaki anlam bal gibide el ve ayağın kesilmesi fiilidir. Yani bildiğin bir aletle el ve ayağın ortadan kaldırılmasıdır, insanın el ve ayak organlarından mahrum bırakılmasıdır. Yoksa Allah son cümlede gücünü, hüküm ve hikmetini açıklamazdı.

      Ayrıca,
      Allah’a ve Resûlüne savaş açanların ve yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya çalışanların cezası; ancak öldürülmeleri, yahut asılmaları veya ellerinin ve ayaklarının çaprazlama kesilmesi, yahut o yerden sürülmeleridir.

      Buradaki anlamda senin anlayışına göre insanların çaprazlama olarak uzaklaştırılmaları sanırım, hemde son cümlede tekrarı var.
      Yok eğer burada gerçek anlamında kullanılmış diyorsan, ne gerek var bu kadar karmaşaya. O zaman herkes Kuran’ı işine geldiği gibi yorumluyor demektir. O zaman apaçık olan ayetler nerede???

      Saygılarımla.

  259. rammsteinn dedi ki:

    fiili olarak kesin demek istese öyle derdi değilmi? yani şöyle
    “suç işleyenleri , suç işlememeleri için suçtan mahrum bırakın” arkadaş çokmu zor direk söylemek. sırf işinize gelmiyor diye ordan oraya heryere çekiyorsunuz. tanrı niye imalı konuşsun?anlamadıysanız tekrar tekrar tekrar yazıyorum.
    tanrı niye imalı konuşsun?
    tanrı niye imalı konuşsun?
    tanrı niye imalı konuşsun?

  260. kadir dedi ki:

    arkadaş tanrı imalı konuşmuyor. sen bu ifadeleri türkçe olarak açık açık istiyorsun. oysa elini kesmek, ayağını kesmek, arapçada sık kullanılan deyimlerdir. şimdi ben size soruyorum. ben size desem ki ; “ayağıma karasular indi” bu ifade türkçe bir deyim olduğu için benim ne demek istediğimi siz türk iseniz anlarsınız. fakat bu ifadeyi ingilizceye çevirdiğinizde bir ingiliz benim ne demek istediğimi anlamaz. işte buda böyle kuran yüce allah tarafından arapça indiği için arapçada sık kullanılan deyimlerin, ifadelerin,sözcüklerin kuranda geçmesi çok normaldir. bakın “el” kelimesi denildiğinde türkçede hemen bir organ olarak algılıyoruz. oysa arapçada “el” eller güç, imkan,zenginlik demektir. kuran ap açıktır. insanlar düşünerek okumadıkları için maalesef anlayamıyorlar veya yanlış anlıyorlar. kuran bütünlüğüne bakarak bir mealin ne demek istediğini kuranın süzgecinden geçirerek anlayabilirsiniz. saygılar…

    • rammsteinn dedi ki:

      siz öyle anlamak istediğiniz için bu anlamı çıkartıyorsunuz.
      tanrı bilmiyormu dilde ki mecazi anlamları. niye açık seçik yazmıyor. veya bütün dünyanın kullandığı bir dilde gelmiyor kitap.
      kaldıki çeviriler kelime kelime yapılmaz. bende tam olarak bilmesemde 2 dile hakimim.
      ama konu çeviriyi yapanın, çeviriyi istediği yöne çekmesidir. bende istesem cinali kitabını almancaya öyle bir çeviririmki içinde kutsal anlamlar barındıran heryöne çekilebilecek bir dini kitap çıkartırım.

    • sorgucuyuz dedi ki:

      Kadir arkadaşım,

      Maide suresinde. “Yaptıklarına bir karşılık ve Allah’tan caydırıcı bir müeyyide olmak üzere hırsız erkek ile hırsız kadının ellerini kesin. Allah mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.”

      Diyanetin tefsiri:
      Önceki âyetlerde (33-34) yol kesme ve yağmalamayı da kapsayan hırâbe suçunun cezası açıklanmıştı. Onun bir devamı olarak burada da hırsızlık suçuna verilecek ceza açıklanmaktadır. İslâm, meşrû kazançtan doğan malın korunmasını dinin temel hedeflerinden saymış ve telef olmaması için her türlü tedbiri almıştır. Bu cümleden olmak üzere kişinin haksız olarak başkasının malına el uzatmasını da kendi malını saçıp savurmasını ve israf etmesini de haram kılmıştır. Şu halde hırsıza verilen ceza sadece hukuk düzenini korumayı değil, aynı zamanda ilâhî emirlerin yani din ve ahlâk kurallarının yaşatılmasını da amaçlar. Hırsızlık, “başkasına ait bir malın, muhafaza edildiği yerden sahibinin rızâsı olmaksızın ve sahiplenmek kastıyla gizlice alınması” demektir. Bu fiili işleyen kimseye de hırsız denir. İslâm hukukçuları arasında hırsızlık suçunun unsurları ve cezalandırılma şartlarına ilişkin ayrıntılarda görüş ayrılıkları bulunmakla beraber, genel kabule göre hırsıza el kesme cezasının (had) verilebilmesi aşağıdaki şartların varlığına bağlıdır: a) Hırsızın cezaî ehliyetinin bulunması yani temyiz gücüne sahip ve ergenlik çağına ulaşmış olması. b) Hırsızlığın haram olduğunu bilmesi. Hırsızlığın haram olduğunu bilmeyen yeni müslüman olmuş bir kimseye bu ceza uygulanmaz. c) Hırsızlık suçunun kasıtlı olarak işlenmesi, yani hırsızın başkasına ait olduğunu bildiği bir malı sahiplenmek maksadıyla bilinçli bir şekilde ve isteyerek alması. d) Çalınan malın eylem esnasında başkasına ait olması, bu malda hırsızın mülkiyet cinsinden bir hakkının veya hak şüphesinin bulunmaması. e) Malın, muhafaza edildiği yerden gizlice alınmış olması. Malın zorla alınması veya emanet malın geri verilmemesi –haksız fiil olmakla birlikte– gizlice alma sayılmadığından hırsızlık değildir.

      Maide suresinin diğer bir yerinde: “Allah’a ve Resûlüne savaş açanların ve yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya çalışanların cezası; ancak öldürülmeleri, yahut asılmaları veya ellerinin ve ayaklarının çaprazlama kesilmesi, yahut o yerden sürülmeleridir.” böyle geçiyor.

      Diyanetin tefsiri de bu:
      …………………………………………………………Hz. Peygamber olayı haber alınca arkalarından adam gönderip onları yakalattı ve çobana yaptıklarının kısas yoluyla kendilerine uygulanmasını emretti (Buhârî, “Tefsîr”, 5/5; “Diyât”, 22; Müslim, “Kasâme”, 9). Olay üzerine bu âyetler inmiş, Allah ve resulüne isyan edip onların buyruklarına karşı savaş açan ve yeryüzünde fesat çıkaranların cezalarının âyette açıklandığı şekilde olacağını bildirerek Hz. Peygamber’in verdiği cezayı kaldırmıştır.Ancak bazı müfessirler, âlemlere rahmet olarak gönderilmiş olan Hz. Peygamber’in –suçları ne olursa olsun– insanları bu şekilde cezalandırmasını sağ duyunun kabul edemeyeceğini, bu rivayetlerin âhâd rivayetler olduğunu ve hangi maksatla ortaya atıldığının bilinmediğini, oysa bu âyetlerin yukarıdan beri devam eden İsrâiloğulları’yla ilgili âyetlerin devamı mahiyetinde olduğunu söylemişlerdir. ”
      Yani demem odur ki yukarıda anlamlardaki el ve ayaklardan maksat, gayet ve düpedüz bildiğimiz el ve ayakların kesilmesi olayıdır.
      Açıklamalarınla kelimelere takla attırmanın ne sana nede bizlere bir faydası olmaz.

      Ramsstein arkadaşın dediği gibi:
      tanrı niye imalı konuşsun?

      Saygılarımla.

  261. kadir dedi ki:

    sayın rammsteinn arapça dil gramerini iyi bilmeyen çevirmenlerin düştükleri gafletlere yanlışlıkları eleştirebilirsiniz… yukarıda yazdıklarım arap toplumu içinde kullanılan arapçanın dilbilgisi yapısında mevcuttur. bu ifadeler günlük hayatın içinde sıkça kullanılan ifadelerdir. kuran arapça indirildiğine göre o zamanki arap toplumu için anlaşılır olması gerekirdi. işte yüce allah peygamberinin kullandığı dilde, arap toplumunun gündelik hayatta kullandığı dilde indirilmiştir. mesela biz türkler gündelik hayatımızda bir çok deyimler kullanırız.. örnek ; “gözüm yollarda kaldı…, turnayı gözünden vurdun, acı çekmek, açık vermek, adamdan saymak, ağzını bozmak, vs… gibi türkçede sokak dili olarak kullanılır.. bu ifadeleri duyduğumuz bizler bir türk olarak acaba ne demek diye düşünmeyiz. çünkü ne demek olduğu kesin biliriz. işte arapça olan kuranda yüce allahın o zaman ki arap toplumunu uyarmak adına anlayabilecekleri ifadelerle kuranı indirmiştir. çünkü ilk uyarılması gereken kişiler arap toplumuydu. hani yüce allah diyorya kuranda “mekke ve çevresini uyarman” senin görevin. bu peygamberin ilk görevlerinden… bu görevden sonra tüm insanlığı uyarmaktır. kuranı kerimin görevi. “biz seni bütün insanlara bir müjdeyeci olarak gönderdik” diye bildirmiştir allah.. allah bir çok ayette; düşünen yok mudur?, aklını kullanan yok mu? hiç düşünmüyorlar mı?kuranı yavaş yavaş anlaya anlaya oku, gibi ayetleri vardır…

    • rammsteinn dedi ki:

      yani kuran karadeniz halkına inseydi oranın şivesini alacaktı. trakya bölgesi olsaydı oranın şivesini alacaktı. bu durumda kuranın nasıl bir şekil alabileceğini yazsam bana hakaret edersiniz.
      el-ilahınız bilmiyormuydu bu kitabı dünya okuyacak.ilerde insanlar bunları okuyup çelişkiye düşmesinler diye niye daha açık yazılmadı.tanrının yeminini, ellerin ayakların kesilmesini bir kişi mantıklı bir şekilde açıklasın herkesten daha dindar olurum.

      sıradan bir yazar bile istese öyle bir kitap yazarki.bundan ikibin sene sonra insanlar onu o zamanki buluşlara icatlara işaret sayar. yeterki uslup olarak heryöne çekilebilecek karışık anlamlar içersin. buna en güzel örnek nostradamusun yazdıklarıdır. açın okuyun binlerce beyit. öyle şeyler yazıyorki heryöne çekilebilir. zamanında hitler bunları kendine yanlış yorumlamış. sanırım ingilizlerin üzerlerine uçaklardan bazı beyitleri atmıştır. amaç “nostradamus savaşı benim kazanacağımı yazıyor” demek. ama yanlış yorumlamış savaşı kaybetmiştir. insan yeterki istesin. her yazılandan kendi istediği anlamı çıkartır

      • murat dedi ki:

        Sayın rammsteinn, güzel yorumladınız gerçekten. Yani her yöne çekilebilecek bir kitap gönderen tanrı insanlara resmen tuzak kurmuştur o zaman. Şeytanın sana isyan edeceğini önceden bilmene rağmen yaratıyorsun, insanı yoldan çıkartmasına izin veriyorsun, kovulmuş olmasına rağmen cennete sızıp havvayı, onun da ademi kandırmasına izin veriyorsun bunlar yetmiyormuş gibi her manaya çekilebilecek kitaplar yolluyosun bide benim gibi bazı insanların kalplerini mühürlüyorsun ki gerçekleri göremeyelim. Şeytanı neden yarattın ki zaten tezgahı kurmuşşun orda da torpil var 🙂

      • kadir dedi ki:

        arkadaş kuran arapçanın herhangi bir şivesiyle inmemiştir. arapça olarak inmiştir. nasıl bir bağlantı kuruyorsunuz hayret bişey… şive ayrıdır, dil ayrıdır. bunu ayırt edemiyormusunuz…

        maide suresi 33.ayette “öldürülmeleri, el ve ayaklarının çaprazlama kesilmesi, sürgün edilmeleri” allahın sözleridir. yani allah insanlara böyle emretmiştir. bakın buda firavunun sözleri:

        71- Firavun: “Ben size izin vermeden mi ona iman ettiniz? O, muhakkak size sihir öğreten büyüğünüzdür. And olsun ki, ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama keseceğim ve muhakkak sizi hurma dallarına asacağım. Böylece hangimizin azabının daha şiddetli ve devamlı olduğunu bileceksiniz” dedi. (taha-71)

        49- Firavun (kızgınlık içinde) dedi ki: “Ben size izin vermeden O’na iman ettiniz ha! Anlaşıldı ki o size sihri öğreten büyüğünüzmüş! Ama şimdi bileceksiniz: Andolsun, ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama kestireceğim, hepinizi çarmıha gerdireceğim!” (şuara-49)

        124- “Ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama kestireceğim, sonra da bilin ki, sizi astıracağım.”(araf-124)

        bu ayetlerden sonra mantık çerçevesinde iyice bir düşünün… yüce allah zalim olan firavunun sözlerini ve amacını yani insanların ellerini ve ayaklarını çaprazlamasına kestirmesini allah bizlerde sizde böyle yapın diye emretmiş olabilir mi.. hani hz.musa yı yüce allah firavunun azgınlıklarına karşı uyarıcı olarak göndermişti. nasıl olurda firavunun yapmayı planladığı bir şeyi bizlere emretmiş olabilir… el ve ayakları fiili olarak kesmek gerçektende çok zalimce birşeydir. allah asla ve asla zalim değildir. yüce allahın kurandaki mesajı aynen şudur;

        “sizlerle savaşan, sizlere kast eden kişilerle allah yolunda savaşın, savaş medanında çetin olun ve onları öldürün. eğer size esir düşerlerse onlara güzel muamele edin, ya fidye karşılığında, yada karşılıksız olarak serbest bırakın.”

        görüldüğü gibi yüce allah bu ayetlerde kesinlikle ve kesinlikle savaşta yakaladıklarınızın ellerini ve ayaklarını ibretlik olarak çaprazlamasına kesin demez…. lütfen kuranı sorgulamadan önce iyice bir düşünün…

  262. orion dedi ki:

    hangi meclise girdim ise mezhebim sordular
    dört kitap elinden beni çok yordular
    kimi yadırgadı kimi dışladı himmetimi sordular
    bende sizin gibi insanım dedim yetmezmi

    sende hiç edep haya yokmudur dediler
    bizim pirimiz muhammed ali kırklar yediler
    kıblemiz belli seninki nerdedir dediler
    kıblem insan dedim taşlara taptığınız yetmezmi

    secde ile günahından mağfiret olanlar
    hacerül esved taşından medet umanlar
    ramazanda kırk gün oruç tutanlar
    bunca zaman aç kaldığınız yetmezmi

    demokrasi adı altında islam çemberi
    bunca milletin hakkını kim yedi
    din olmazsa kim eğitecek bu köleleri
    bindört yüz senedir yediğiniz yetmezmi

    şu dünyada insanın insana hizmettir işi
    bırak ey gönül senmi bitireceksin bu illeti
    öğrettiniz müslümana ehli beyti sünneti
    peygamberiniz kırk yaşındamı oldu sünneti

    insanları dine ırka mezhebe bölen zihniyet
    eğer varsa ahiretinizde huri gılmanlı bir cennet
    toprak olduğunuzda size göstersin hürmet
    bırakın milletin yakasını bizim yasamız bize yetmezmi

    eğer sizin derdiniz getirmekse tekrar isa mesihi
    ben isa mesihim bilmiyorum nerde mehdi
    kehanetim keramatim yok seneryo bunların hepsi
    bunca senedir bizim kandırıldığımız yetmezmi

    dinleri kurtarmak için kılı kırk yardınız
    diğerine varmadan bizi burda yaktınız
    siz bu milleti hep koyun kerizmi sandınız
    baskı varsa özgürlük yok bu isyan yetmezmi

    insanlık aştı kendini son surat uzaya gidiyor
    bizimkiler halen eski kafa vaaz çekiyor
    bilim ilerledikçe hemen dine monta ediyor
    uyutan kim bizi bunca zamandır uyuduğunuz yetmezmi

    teknolozi ilerledikçe ihtiyaçlar artıyor
    bizim devletin başındakiler kıstıkça kısıyor
    kasıkla verip kepçeyle bol bol alıyor
    şimdiye kadar verdiğimiz yetmezmi.

    lazım değil bana elif be te se cim ha
    toplum öğrenememiş beşyüz asır okuma yazma
    bileni seyh şıh olmuş milletin başına hoca
    simdiye dek cahil kaldığımız yetmezmi

    isa gökten bize mucize indirir ölüleri diriltir
    muhammed yedikat göğe yükselip gaybı bildirir
    toplumları hakkın azabı değil zihniyet sindirir
    ondan bize bir emanet oda akıl bize yetmezmi

    allahın hükümlerinde bir değişiklik bulamazsınız dersiniz
    bir ayet hükmünü kayberdese yenisi ile neshederiz diyende sizsiniz
    şu dinlerden benim anladığım nabza göre serbet verirsiniz
    gelin hak diyelim şu işe allah ile bizi aldattığınız yetmezmi………….yazan orion

    • murat dedi ki:

      Süpersin Orion, Bu arada bunlar vahiy olsa gerek değil mi ilham geliyodur yani, yoksa böyle mucizevi şiiri nasıl yazabilirsin… 😀

  263. ismet dedi ki:

    sayin Bilal ,.islamdan onceki devir muslumanlara gore cahiliye devridir,evet oyledir.Bugunku muslumanlar bundan sunu anlar,islamdan once ilkellik hakim ve herkes cahildi.Bu boyle degil,islamdan once cahil olan araplardi,cunku diger bazi milletlerin dinleri ve kitaplari vardi,duzen icinde yasamaktaydilar.Bu diger bazi milletler bugune kadar inandiklari dinlerini degistirmediler ama buna ragmen yine de cahil degiller hatta medeniyet ve bilim acisindan muslumanlardan cok daha ilerdeler.Demekki medeni ve bilimsel olamk icin islama gerek yok.Bence muslumanlarin bilim acisindan geride kalmalarinin bir sebebi de su,kuranda ibadet farzdir ve egitim ondan sonra gelr.Bir dusunelim ,allahin bizden istedigi namazin kilinan toplam saati kac yapar acaba,muthis bir rakam yapar bu.Yani bu mutkis rakam egitime ayrilsaydi muslumanlarda diger dinlerin milletleri gibi bugun onlar gibi gelsimis olacaklardi belki daha da gelismis.Allah ne yapacak bizden istedigi bu muthis ibadetle,bir yaratanin buna ihtiyaci olamaz.Muslumanlar namaz kildiklarinadn kendilerini yeterli ve huzurlu hissederler alaha ibadet etikleri icin,topluma hizmet etmek daha az degerdedir onlar icin.Buyuk bir tanri soyle demeliydi ben sizden bir sey istemiyorum,calsimanin disinda vaktiniz varsa egitime ve bilime harcayin,ibadetiniz bu olsun.Bir soz vardir ,buyuk olan kisi karsiliksiz verendir,allah buyuktur sozunu her yerde duyariz ama allah karsiliksiz vermiyor.Yine islamdan onceki devir cahiliye devrdire donerek sunu eklemek istiyorum.Bilimin tarihi cok eskidir ve ilk bilim astrolojidir,butun kitalarda astroloji bilimi ile ugrasilirdi ve insanlar kendilerine bu bilimle yon veriyordu.Dunyanin yuvarlak oldugu biliniyordu,yari capi da,bazi gezegenler taniniyordu.Bilim baskenti iskenderiye idi ve orada muthis bir kutuphane vardi,40 000 kitapli oldugu soylenir.Hristiyanlar bu kutuphanenin bir bolumunu yakmislardir ve halife osmanin ndevrinde tamami yakilmistir,ya kuranda yazanlar dogrudur yada bu bu kutuphanedeki kitaplar dogrudur diyerek.Yani islamdan once muthis bilgilere sahipti inasnlar,ve iskenderiye mekeye fazla uzak degildi ve mekke de oradaki bilimden nasibini almistir ve bu bilim bir sekilde kurana yansimistir,kurandaki bazi bilimsel aciklamalarin temeli buradan gelir.

    • Gencer dedi ki:

      Size katılıyorum.tespitlerinizde çok doğrusunuz ben sadece şunu eklemek istiyorum.Bence bu kitapları kendi etrafında bir insan topluluğu toplamak ve bu toplulukla bir çok şeye hükmetmek için yazmışlardır diyorum.Benim şahsi kanaatim bu yönde gelişiyor.

    • kadir dedi ki:

      sayın murat siz bir türlü anlamıyorsunuz… yada gerçekten anlayamıyorsunuz.. kuranı kerimi günümüzde onlarca insan türkçeye çevirmiştir. fakat bu okadar basit ve sıradan bir iş değildir. tek bir kelimenin bile yanlış çevirisinde farklı manalar ortaya çıkıyor.. bu sorunda arapçayı iyi bilmediklerinden kaynaklanıyor. birde ayetler arasındaki bağlantıları kuramadıklarından kaynaklanıyor.. çeviri yapanlar arapça dilbilgisi gerçekten iyi bilmiş olsalar siz şuan bu kuranı her yöne çekemezsiniz.. bakın size bir kaç ayet yazacağım. bu konuyla ilgili yüce allahın mesajını size ayetlerle ve mantık çerçevesinde anlatmaya çalışacağım.

      kuranın bir ayetinde: size kötülüğü en güzel şekilde savın (size kötülük yapanı siz ekmekle vurun.)

      “bir insanı öldürmek bütün insanlığı öldürmek gibidir.. kim haksız bir yere bir insanı öldürürse cezası ölümdür. fakat o ölen kişin velilerinin onu affetmesi durumunda ölüm cezası ortadan kalkar.. ” islama göre en ağır suçlardan ve günahlardan olan adam öldürmenin bile affedilme olanağı olduğu halde hırsızlık yapanın körü körüne elinin kesilmesi söz konusu olabilir mi? soruyorum size… yada zina edenin ölüm yerine 100 sopa vurun sonra onları bir yere kapatın (hapsedin) hükmü varken üstelik bunun ispatı için 4 şahit gereklidir ifadesi varken hırsızlık yapanın şahitler olmadan elinin kesilmesi söz konusu olabilir mi?

      kendinizi böyle bir hükmün uygulandığı bir ülkede yaşadığınızı düşünün. hırsızlık yapmadığınız halde hırsızlıkla suçlanırsanız eğer sonrada hiçbir günahınız yokken eliniz kesilirse kendinizi nasıl hissedersiniz… böyle bir adalet olabilirmi.. kuran sürekli olarak. “kesin bilgi sahibi olmadığınız şeylerin peşine düşmeyin. çünkü zannetmek günahtır.” diyor.

      bakın önyargısız olarak kuranı okuyan bir insan ayet ayet değilde bir bütün olarak kuranı değerlendirdiğinde ortaya çıkacak sonuç mükemmelliktir.
      bakın yusuf suresinde ne diyor…

      74. “Peki yalancı çıkarsanız onun (hırsızlık edenin) cezası nedir?” dediler.
      75. Bunun cezası”: diye cevap verdi. “(kupa) kimin denkleri arasından çıkarsa (yaptığının) ceza(sı) olarak tutsak edilir! (Bu suçu işleyen) zalimleri biz işte böyle cezalandırırız”.

      78. Dediler ki: “Ey vezir! (Yusuf) Emin ol ki, bunun çok yaşlı bir babası var. Onun için yerine birimizi al. Gerçekten de biz seni iyilik edenlerden görüyoruz.”
      79. O dedi ki: “Eşyamızı yanında bulduğumuzdan başkasını tutuklamaktan Allah korusun. Çünkü öyle yaparsak zalimlerden oluruz.”

      yukarıdaki yusuf suresi 75.ayette hırsızlık eden cezasının onun özgürlüne el konulmasıdır. başkasıda onun suçunu üstlenemez. kim hırsızlık yaparsa tutsak edilir ki bir daha hırsızlık yapacak özgür iradaye sahip olmasın… işte kuranın tebliği budur. mesajı budur. “hırsızlık edenin ellerini kesin”den maksat ona o imkanı bir daha vermeyin. bütün bu işe dair olan olanaklarını özgürlüğünü elinden alın. çünkü özgür olursa bu işi bir daha yapabilir. kuranı kerim kendini açıklayan bir kitaptır. saçma sapan meallere bakarak kuranın özüne hakaret etmeye veya aşağılamaya kimsenin hakkı yoktur. kuranı kerimin orjinali öylesine kusursuz ki, olurya birgün farkına varırsanız kalbiniz ürperir. yanlız kaldığınızda bile hareketlerinize dikkat edersiniz. allah hepimize bu tebliği almayı nasip etsin. bir yanlışım varsada allah affetsin.

      • Gürkan dedi ki:

        Sürekli vurguladığınız “arapça orjinalini” anlamak… ben arapça bilmiyorum ve öğrenemeyeceğim de… bu durumda kuranın bana hitap etmesi imkansız, bu durumda onun “allah kelamı” olması da söz konusu olamaz.

      • rammsteinn dedi ki:

        her meale yanlış diyorsunuz. bir kişinin ismini verin onun meallerine bakalım.
        turunç göğüslü kızları nasıl çevireceksiniz bakalım.Yaşar Nuri Öztürk,Süleyman Ateş,Elmalılı Hamdi Yazır yanlış çeviri yapmıştır kesin. tabi tanrının ne işi var göğüsleri yeni çıkmış kızlarla.
        http://www.kuranmeali.org/78/nebe_suresi/33.ayet/kurani_kerim_mealleri.aspx

    • bilal dedi ki:

      İsmet bey !
      İddialarınızda yanılıyorsunuz. Çünkü,1- Kur’an’ın ilk emri ,hz peygamber şahsında insanlara iman ediniz,namaz kılınız,ibadet ediniz şeklinde değil de, ‘’ اقرأ’’ Oku olmuş-tur.Okunması gereken faydalı olan her şeydir..Ama Allah’ın adıyla okunacak..! 2- Kur’an’da her türlü ilmi öğernmeyi emreden ve teşvik eden nice ayetler vardır ..:قل هل يستوي الذين يعلمون والذين لا يعلمون الخ ‘’ De ki: Her şey bilenlerle bilmeyenler bir olur mu..? انما يخشي الله من عباده العلماء ‘’ Kulları arasında ancak bilginler gereği gibi Allah’a karşı gelmekten sakınır ve saygı duyarlar..’ قل انظروا ما ذا في السماوات والارض الح ‘’ De ki; Bir bakıp araştırın,gözlemleyin,göklerde (uzayda) ve yer gezegeninde neler vardır,özelliklerini öğerenin.‘’Yani evrende bulunan her şey üzerinde gözlem ve bilimsel deneyleri yaparak öğrenmeye ve istifadenize sunmaya çalışın..Daha nice benzer ayetler bizi,araştırmaya,gözlem ve bilimsel deneyler yapamaya davet etmektedir… 3- İskendiriye’nin kütüphanesi miladi 1095-1270 yılları arasında müslüman ülkelere Haçlı Seferleri düzenleyen Hıritiyanlar tarafından yakılmıştır.Haçli Seferler neticesinde bilim ve kültür çağını yaşayan islam ülkeleri tamamen yakılıp yılkımştır…İşte o zamandan beri bilim ve uygarlık açısından altın çağı yaşayan müslüman ülkeler gerilemeye başladı.Her şeyleri,bilimsel kitapları Haçlı Hıristiyanlar tarafından yakıldı ve yok edil-di.İsmet bey ! bakıyorum ki, bu kütüphanenin yakılma dönemini karıştırmışsınız.Zira hz.Osman, miladi 656 yılında şehit olmuştur…… İskenderiye’deki kütüphanenin yakılması ise miladi 1095-1270 yıllarında islam ülkelerine saldıran ve Haçlı Seferleri düzenleyen hıristiyanlar tarafından gerçekleşmiştir..Yani bu olay hz.Osman’dan yaklaşık 500-600 sene sonra olmuştur.Peki hangi mantıkla bunu yakan hz.Osman’dır diyorsunuz.??? Yoksa bunun tarihini hiç araştımadın mı ? Böyle bir kütüphane hz.Osman zamanında var mıdı.??? Lütfen araştırmadan öğrenmeden mesnetsiz bir şeyi yazmayalım…! İşte müslüman ülkeleri her konuda geri bırakan bu Haçlı seferle-rdir…Haçli Seferler düzenlenmeden önce üslam ülkeleri bilim ve uygarlık çağını yaşı-yordu,bu Haçlı Seferler her şeylerini yakıp yok etti … 4- Asil bilimin kurucusu müslüman bilim adamlarıdır.. Google de ‘’ MÜSLÜMAN BİLİM ADAMLARI ‘’ adresine girmenizi tavsiye ederim.. 5- Hiç bir konuda islamdaki ibadetler müslümanların gerilemesine sebep olmamaktadır …24.saat içinde bir günlük bütün namazlar için yarım saat yetiyor.! MESELA: Cuma günü bile namaz kılınır kılanmaz kur’an’ı Kerim müslümanlara çalışmayı emrediyor. Yani Cuma günü bile iş bırakma ve tatil yapma günü olarak uygun görülmemektedir…CUMA-9-10: يا ايها الذين امنوا اذا ندي للصلاة من يوم الجمعة فا سعوا الي ذكرالله الح ‘’ Ey iman edenler! Cuma günü EZAN ile namaza çağrıldığınız zaman Allah’ın (ibadetine) gidin…. ‘’’ 10. ayet :فاذا قضيت الصلاة فا نتشروا في الارض واببغوا من فضل الله الخ ‘’ Cuma namazı kılınır kılınmaz yeryüzüne dağılın,işinize,gücünüze gidin,çalışın.Allah’ın fazlından servet edinin…’’ diye emir verilmektedir…Burada iki hususa dikkat edelim; 1- 9.ayette ‘’ EZANLA çağrıldığınız zaman namaza gidin..’’ ezandan önce değil, 2- 10.ayette de iki rekat farz olan cuma namazı KILINIR KILINMAZ hemen dağılın,işinize gücüze gidin,mal,mülk,servet edinin vs..şeklindededir.Yani farz olan iki rekat cuma namzı biter bitmez hemen camiyi terk edip herkesin çalışmaya gitmesi gerekir.Bu durum uygulanmıyorsa kur’an’ın mesajına uygun davranılmış sayılmaz! İşte görüldüğü gibi hatalar varsa tamamen bizden kaynak- maktadır,kur’an’dan ve ibadetlerimizden değil…’’ Müslümanların gerilemesini ibadetlere bağlamak gerçeği yatsıtmadığı gibi,çok da anlamsız ve mesnetsiz bir iddiadır..Lütfen,islamı yaşamayan müslümanların hatalarını kur’an ve islama maal etmeyin…!!! İslam ve Kur’an hukuku halkı müslüman olan ülkelerde egemen olsaydı müslümanların durumu asla böyle olmayacaktı…Haçli Seferlerden önce Avrupalılar müslümanlara nasıl muhtaç idi,öyle inanıyorum ki,bugün de yine onlar müslümanlara muhtaç olacaklardı. Ama Emevilerden başlayarak bugünümüze kadar halkı müslüman olan hiç bir ülkede islam ve kur’an hukuku egemen olmadı ve müslü-manlar hep gayri islami rejimlerle yönetildi.Böyle bir ortamda müslümanların ilerlemele-ri mümkün olmamaktadır…İşte müslümanların yegane gerileme sebebi,hem Haçli Sefer-ler,hem de gayri islami yönetimler olmuştur… Saygılarımla…..

      • Gürkan dedi ki:

        Bu durumda, “son 1000 yıldır allah, dinini ve inananları koruyamamıştır” demek yanlış olmayacaktır. Ayrıca “gayrimüslim” olmasına rağmen “haçlılar” bilimde müslimleri kıyaslanamayacak bir ölçüde geçmişler…. Yani ?????

      • bilal dedi ki:

        Sayın Gürkan !
        Yüce Allah,dinini kur’an’ı kerimde korumuştur’’………….Ve ben bu zikri (kur’an’ın içindeki ) mesajı koruyacağım ‘’ diye buyurmuştur. Onu insanların sosyal hayatında mutlaka yaşatacağım diye bir vadi yoktur..Onu sosyal hayatta yaşatmak bizim elimiz-dedir.Yüce Allah hiç kimseye dinin gereklerini zorla yaşattırmaz.لااكراه في الدين الخ ‘’ Dinde zorlama yoktur..’’ aynı zamanda bunu da ifade ediyor.Yani din konusunda ne yüce Allah kimseyi zorluyor,ne de insanlar bu konuda birbirlerini zorlayabilir..’’ diye buyurulmaktadır..Yüce Allah dinin yaşanmasını bizden istiyor.. .İnsanlar dini yaşıyorlarsa,sünnetullah,olan Allah’ın kanunu devreye girer ve o din yaşanır..Yani yaşama konusunda dini korumak bizim elimizdedir.Çünkü bizden bu isteniyor.Yüce Allah dinini yaşama konusunda kimsenin iradesine müdahale etmez…İşte kur’an bu gerçekleri ifade ediyor. RA’D-11:ان الله لايغير ما بقوم حتي يغيروا ما با نفسهم الخ ‘’ …Bir toplum kendinde olan durumu (sosyal hayatını ilgilendiren her şeyi ) değiştirmedikçe ,(değiştirme sebeplerine sarılmadıkça ) hiç şüphe yok ki,Allah da o toplumda olan hali değiştirmez…’’ İşte görüldüğü gibi,dinin sosyal hayattaki yaşanması da,bilim, kültür,mediniyet ,ekonomi vs.bütün bu alanlarda da değişim yapmak, ilerlemek tamamen insanların çalışma ve gayertlerine bağlanmıştır. Bu,bir sünnetullah tır. Bu, din,inanç ve ırk ayırımı (müslüman-gayri müslim ayırımı) yapmadan her toplum için konulmuş Allah’ın evrensel bir kanunudur.Kim çalışırsa, yüce Allah ona verir. Çalışana verir,çalışmayana ve tembel olana da vermez. Be nedenle ‘’ 1000 senedir, Allah dinini ve müslümanları koruyamadı …’’ demek dinin mesjını ve ruhunu anlamamak demektir…Yüce Allah sosyal hayatımızda dinin korunmasını bizden istiyor ve bunu elimize vermiştir.Bize bunu zorla yaşattırmaz…Onun dini koruma vadi,sosyal hayattaki değil,kur’an’ın ihtiva ettiği ilahi mesajlarına yöneliktir… Dinin mesajı olan kur’an’ı kerim korunmuş ve kıyamette kadar korunmaya devam edecektir..Müslümanlara yardım ve korunmaları şartlara bağlanmıştır.Zaten yukarıdaki ayet te bunun bir kanıtıdır.. Bulundukları durumdan değişebilmeleri onların tutum,davranış,çalışma ve gayretlerine bağlanmıştır.Onlar kendilerini değiştirmedikçe sünnetullah gereği yüce Allah da onların durumunu değiştirmeyecektir.Yine başka bir ayette yüce Allah, inananlara şöyle mesaj veriyor… ‘’ ان تنصروا الله ينصركم الخ ‘’ Allah’ın (dinine) yardım ederseniz.( hayatın tüm ala-nında dinin ilkelerini uygularsanız.) Allah da size yardım edecektir… Yani Allah’ın yardımı veya koruması şartlara bağlanmıştır…Peki,bu şartlar ve bu mesajın gereği yerine getiriliyor mu ? Bunları yerine getirmeyenlere yüce Allah’ın vadi var mıdır.? Özetle,müslümanların geri kalmalarının ana sebepleri, a) 1095-1270 yılına kadar,bilim,kültür ve uygarlık alanında müslümanlar altın çağını yaşıyordular,her konuda Avrupalılar müslümanlara muhtaç idiler.Taki,1095-1270 yılları arasında düzenlenen Haçli Seferlerle islam ülkeleri ve müslümanların bilimsel kitapları yakılıp yıkılmaya başlayıncaya kadar bu durum böyle devam etti.. Bundan sonra yakılıp yıkılan islam ülkelerinde her konuda gerileme başladı… b) Zaten o günden beri İslam ülkeleri kur’an dışı gayri islami yönetimlerle yönetilmektedir..İslam ülkeleri kur’an ve islamla değil,islam dışı yönetimlerle hep yönetilmiştir.Bu yönetimler tamamen Avrupalıların ve emperyalist güçlerinin çıkarlarına hizmet etmişler ve müslümanları geri bırakmışlar-dır.İslam ülkelerini yönetenler ve mevcut rejimler emperyalist güçler için hep çalış-mışlardır…Bunlar her konuda müslümanları islam ve kur’an’dan uzaklaştırma çaba-sında edata yarışmışlardır. Bu nedenle emperyalist güçlere hizmet eden bu islam ve kur’an dışı yönetimler daima emperyalist güçler tarafından ödüllendirilmişlerdir… c) Emperyalist güçlere hizmet eden bu gayri islamı yönetimler,islamı hayatın tüm alanından uzaklaştırdıkları gibi,islam ve kur’an’ ı da yanlış öğreterek kendi çıkarları doğrultusunda yorumlatma gayertin de bulunmuşlardır….İşte halkı müslüman olan ülkeleri her konuda geri bırakan bunlar ve daha sayamadığımız nedenlerdir. Bu durumdan islam ve kur’an değil,emperyelist güçlere hizmet eden bu gayri islamı yönetimlerdir… İslam ve kur’an hukuku halkı müslüman olan ülkelerde egemen olsaydı,1000 sene önce Avrupalılar müslümanlara muhtaç oldukları gibi,bugün de yine onlar muhtaç kalacaklardı… Saygılarımla….

      • Gürkan dedi ki:

        Verdiğiniz cevap sizi tatmin etmiş olabilir, ama ben hala kurana ve islama uygun yaşamadığı halde bilimsel,ekonomik ve sosyal açıdan müslümanlardan çok daha iyi durumda olan “haçlılar”a yapılan torpili anlayabilmiş değilim. Bu duruma gelebilmek için sadece “çalışmak” yetiyorsa islama ne gerek var. Cennet rüşveti, cehennem korkutması (bunlar zorlama değil tabi) ne işe yarayacak…

      • bilal dedi ki:

        Sayın Gürkan !
        1-Haçlılara yapılan torpil değil,islamın genel kuralı ve sünnetullah gereğidir.Zira ‘’وان ليس للا نسان الا ما سعي الخ ‘’ İnsana ancak emek ve gayretinin karşılığı vardır…’’ (NECM-39) ve İslamın genel presibi de şudur. ‘ من جاهد وجد ‘’ Çalışıp emek veren emeğin karşılığını mutlaka bulur…’’ İşte bunlar islamın öngördüğü çalışma ve gayreti içinde bulundukları için yüce Allah’ın evrendeki sünnetullah kendilerine tecelli eder.Yani emeğinin karşılığını bulurlar.. Bu bir torpil değil,tam aksine çalışma ve emeğin karşılığıdır…Torpil olsaydı onlara değil,müslümnalara olurdu.Yukarıda gösterilen ayet ve islamın genel kaidesi gereği,kimsenin inancına,dinine,milliyetine bakılmaksızın kim çalışırsa yüce Allah onun emeğinin karşılığını verecektir …. Onlar çalışıyorlarsa yüce Allah onlara verecektir….! Özetle,Tabir caiz ise,halkı müslüman olan ülkelerdeki kur’an ve islam dışı yönetimler ve rejimler müslümanları hem dinden,hem de dünyadan et-mişlerlerdir.Her konuda,müslümanları ve islam ülkelerini geri bırakan bu islam ve kur’an dışı yönetimlerdir.Bugün islam sadece bir inanç sistemi olarak gönüllere ve vicdanlara hapsedilmiştir..Halbu ki,islam ilahi evrensel bir hukuk manzumasıdır.O ilahi bir kanundur..Kanunlar ve hukuk sistemleri bireylerin vicdanına hapsedilemez.Bunları uygulayan toplumun otoritesi (devleti) olacaktır..Çünkü kanunlar,yasalar birey tarafın-dan uygulanamaz…İşte bu nedenle müslümanlar geri bırakılmıştır… 2- Bu duruma gelebilmek için sadece ‘’ çalışmak ‘’ yetiyorsa islama ne gerek var demektesiniz.Bir önce şunu unutmayalım; islamın gayesi sadece insanı maddi yönden değil,onu ruhi ve manevi yönden de her iki cihanda huzurlu ve mutlu kılmaktır.. Bu nedenle hem dünyada,hem de ebedi hayat yurdu olan ahirtte mutlu olmkak için islama şiddetle ihtiyaç vardır..Zira İslam,sadece insanı maddi yönden değil, ruhi ve manevi yönden de huzurlu ve mutlu kılmak ister..
        Dinin Gerekliliği
        Allame Tabatabai (r.a.) dinin gereklilik ve zorunluluğunu iki delille açıklamaktadır.
        Birinci yöntem:
        1- İnsan başkalarını hizmetine almak isteyen bir varlıktır.
        2- Her şeyi kendi hizmetinde kullanma özelliği, insanın yapı ve tabiatında yatmaktadır.
        3- Başkalarını kendi hizmetine alma istemi, hayatın bütün kısımlarında uyumsuzlukların çıkmasına sebep olur.
        4- İnsanın layık olduğu kemale ulaşabilmesi için bu uyumsuzlukların ortadan kalkması gerekmektedir.
        5- Bu uyumsuzlukların ortadan kalkması, ancak toplumsal hayatı düzenleyecek ve insanı saadete ulaştıracak bir kanunun olmasıyla mümkündür.
        6- İnsan, tabiat ve yapısı gereği böyle bir işi yapamaz çünkü bizzat kendisi bu uyumsuzluğun asıl sebebidir.
        7- İnsan düşüncesiyle oluşturulan kanunla bu uyumsuzluklar giderilemez.
        8- Yukarıda açılamalardan anlaşılıyor ki:
        Allah’ın doğa ötesi bir yolla insana doğru yolu göstermelidir ve buna vahiy denmektedir.
        İkinci yöntem:
        1- İnsan bu evrenin bir parçasıdır.
        2- Yaratılış sistemi insanın kemale ermesi için ona gerekli donanım ve yapıya sahip kılmıştır.
        3-) İnsanın doğal yapısı sosyal yaşamı gerektirmektedir.
        4-) İnsan hayatı ölümle son bulmayan kalıcı ve sonu olmayan bir hayattır.
        5-) İnsan dünya hayatında öyle bir yol izlemelidir ki hem bu dünyada ve hem de daimi hayatında saadete ermelidir.
        6-) Bu hedefi güden yol ve yönteme din denmektedir.[1]
        Dinin hedefi ise şöyle açıklanabilir: İnsanı saadete ulaştıracak ve onun dünyevi işlerini düzenleyecek tek yol, ilahi bir dindir. Fıtratı fıtratla düzelten, çeşitli güçleri taşkınlık halindeyken dengeleyen, insanın dünya ve ahiret, maddi ve manevi hayatını düzenleyen, dindir.
        Din gerçeği, hayat sürecinde toplumu dengeleyen ve sonuçta doğal olarak her ferdin de hayatını düzenleyen faktördür. Din insanları fıtrat ve yaratılış yoluna koyarak ona, adaletinde gerektirdiği gibi, fıtri hürriyet ve saadeti bağışlamaktadır. Aynı şekilde, her ferde topluma zarar vermemesi şartıyla, fikrinin ve düşüncesinin onu yönlendirdiği şekilde, hayatın çeşitli alanlarından yararlanması için sınırsız bir özgürlük tanımaktadır
        (alıntıdır )
        Din ,ahlaki bir müessese olarak insanlara yön verir.Çünkü dindeki Allah ve ahiret inancı,insanın ölçülü olmasını,hiç kimseye zulum,haksızlık ve kötülük yapmamasını,insan hak ve hukuna saygı göstermesini sağlar. Dinden kuvvet alamyan ,dine dayanmayan bir ahlak sistemi,tarihin hiç bir döneminde kendisinden bekleneni verememiştir.İnsanın psikolojik ve manevi sorunlarını çözecek,ruhen ve kalben insanı tatmin ve teselli edecek dinden başka hiç bir manevi otorite yoktur…
        En büyük güvenlik teşkileti bile ,herkesi her yerde gece vegündüz kontrol edemez.İnsanları kötülükten alıkoyan polis gibi onların Allah korksu ve ahirette hesap verme inancıdır.Allah ve ahiret inancını taşımayan fert ve tolum ölümden sonra kimseye hesap vermeyeceğine inandığı için her türlü kötülük yapmaya müsait olur.Özellikle çıkar çatışması olduğu zaman, kendi çıkarını başkasınkine daima tercih eder…Nasıl olsa,dünya bu dünyadır,ölüm ötesi (haşa) bir dünya yoktur.diyerek, kendi çıkar ve menfaatini birey ve tolumun menfaatine tercih edebilir. .İşte Allah ve ahiret inancı insanı daima kontrol altında tutan ve kötülüklerden uzaklaştıran manevi bir polis gibidir….Her iki cahan da inasanın huzur ve mutlu olması için Allah ve ahiret inancına dayanan dine şiddetle ihtiyaç vardır..Din,insanın dünyasını da,ahiretini dengeler ve uyumlu yapar. neticesinde de insan her iki cihanda huzurlu ve mutlu olur……. Saygılarımla…..

  264. rammsteinn dedi ki:

    mikail eğer doğaolaylarına hükmediyorsa eğer her yağmur damlasından her şimşek çakmasından o sorumlu. peki birisine şimşek düşüpte öldüğünde azrail boşta kalıyor. bu iki görevlinin işi birbirine karışıyor. eğer karışmıyorsa biri şimşeği çakıyor diğeri canı alıyor.bu adamın kaderinde bu şekilde ölüm varsa bu kişiyi mikail öldürüyor.

    • bilal dedi ki:

      Sayın rammsteinn !
      1-Şimşek,yangın,ölümcü hasatalıklar vb.ölüm sebepleridir, Ölüm meleği ise,eceli gelen veya bu tür ölümcü durumlarla karşılaşanların ruhlarını kabzeder..Yani bizi canlı tutan manevi enerjimiz olan ruhumuz,bu tür olay ve sebepler neticesinde söz konusu melek tarfından kabzedilir. Bu sebeplerden biri gerçekleşti mi, melek ruhumuzu alıyor.Bu sebeplerden biri gerçekleşmeden ruhları almazlar.Melekler metafizik bir varlık oldukları gibi,bizim de ruhumuz metafizik bir varlıktır.Ölümün sebepleri ayrı,ruhları kabzeden melekler de ayrıdır. İkisini birbirine karıştırmamak gerekir,ölüm sebeplerinden biri gerçekleşmeden görevli melekler de kimsenin ruhunu almazlar… 2- İslam dininin temel kaynağı olan kur’an’ı kerime göre insanların canlarını alan tek bir melek değil-dir.Canları alan melekler çoğul olarak belirtilmiştir… MSELA: EN’AM-61: حتي اذا جاء اجدكم الموت توفته رسلنا وهم لايفرطون الخ ‘’ Nihayet sizden birine ölüm vakti geldiğinde görevli elçilerimiz onun ruhunu alır ve onlar görevlerinde kusur etmezler..’’ A’RAF-37: حتي اذا جائتهم رسلنا يتوفونهم الخ ‘’ ….Nihayet elçilerimiz (ölüm melekleri ) gelip ruhlarını alırken……………’’ İşte bu her iki ayette de ölüm meleklerinden söz ediliyor.. Bir de SECDE-11.ayette bakalım : قل يتوفيكم ملك الموت الذي وكل بكم الخ ‘’ Sen de ki ;Sizi,ruhunuzu almakla görevlendirilen ölüm meleği vefat ettirecek….Buradan da anlışılan her bir insanla bir melek görevlendirilir…Yani ölüm meleği bir değildir…Azrail ismi kur’an da geçmiyor…Bazı rivayetlerde geçiyor,ama bu rivayetlerin doğruluğu da tartışılmaktadır. Şayet söz konusu rivayetler doğru olsa da bu melek diğer görevli meleklerin başıdır…Yani ölüm meleği asla bir değildir… Tek ölüm meleği inancı yahudilik kültüründen gelmektedir…Kur’an’a göre böyle bir şey yoktur…. 3-Mikail ismi kur’an’ın tek bir ayetinde geçmektedir,fakat görevi ile ilgili hiç bir bilgi yoktur.Tabiat olaylarıyla ilgilenir,şeklindeki ifadeler de kur’an dışı rivayetlerdir.Bu tür rivayetler de kur’an’a aykırı gibi görünüyor.Mesela:Kur’an da,ölüm konusuna gelince ruhları almakla görevli meleklerden söz ediliyor.Ama tabiat olaylarına gelince görevli bir melekten söz edilmiyor. Konuyla ilgili bir kaç ayete bakalım: SECDE-5:يدبر الامر من السماء الي الارض الخ ‘’ O,gökten yeryüzüne kadar bütün işleri düzenleyip yönetir..’’ RA’D -17:نزل من السماء ماء فسالت اودية بقدرها الخ ا ‘’ O,gökten (üstünüzdeki bulutlarlardan) yağmur indirir de vadiler,dereler kendi ölçülerince dolup sel olur akar…’’ Bazen de kudret ve azameti belirten ifadlerle buna vurgu yapılıyor.. NEBE-14:وانزلنا من المعصرات ماء ثجاجا الخ ‘’ Size hububat,tohumlar,bitkiler ve ağaçları birbirine sarmaş dolaş bahçeler çıkaralım diye,sıkışıp yoğunlaşmış bulutlardan bol bol yağmur indirdik..’’ ve daha nice ayetlerde tabiat olaylarıyla ilgili bir melek ismi geçmemektedir,bunları yüce Allah kendine nispet etmiştir. Kur’an,hem ölüm meleklerinden, hem de vahiy getiren melekten söz ediyor. Ama tabiatle görevli bir melekten hiç söz etmiyor.Tabiat olaylarını direk yüce Allah’a isnat ediyor…Özetle,kur’an’a göre şimşeği çakan bir melek yoktur… Şimşeğin çakması yüce Allah’ın yaratmış olduğu fiizik yasaları gerği oluşmaktadır…… Mesela: Bir bulut kümesi aşırı miktarda + veya – elektrik yüküyle yüklendiğinde elektrik boşalması söz konusu oluyor… İşte biz buna şimşek diyoruz…Bulut atomlarının + veya – olması yüce Allah’ın yaratmış olduğu fizik yasalarındandır.Her şey yüce Allah’ın yarattığı yasalar (sünnetullah ) gereği olarak meydana gelmektedir….
      Bu nedenle ;
      ” bu iki görevlinin işi birbirine karışıyor. eğer karışmıyorsa biri şimşeği çakıyor diğeri canı alıyor.bu adamın kaderinde bu şekilde ölüm varsa bu kişiyi mikail öldürüyor. ”
      şeklindeki ifadeniz tamamen anlamsız kalmaktadır…Mikail’in öldürdüğü veya ölümüne sebep olduğu hiç kimse yoktur..Şimşek ölümü gerektiren bir sebep olabilir,ama söz konusu kişinin ruhunu kabzeden yine görevli melektir….Saygılar…

      • rammsteinn dedi ki:

        diğer tarafta yazdığımı buraya kopyalıyorum
        bilal senin ciddi sorunların var. birşeylere takıntın var. yada sırf burda site hiti arttırmaya yönelik bu bu yazdıkların.çünkü yazdıklarını diyanet yalanlıyor.
        mikailin ne iş yaptığı diyanet sitesinden alıntı olarak alıyorum.

        Dört büyük melekten biri olup, tabiat olaylarını düzenlemekle görevlendirilmiştir. Kelime olarak, “Allah’ın küçük ve sevgili kulu” anlamına gelen Mikail Kur’ân’ın bir yerinde Cebrail ile birlikte geçmektedir: “Kim Allah’a meleklerine, peygamberlerine, Cebrail’e ve Mikail’e düşman olursa, bilsin ki Allah da inkarcı kâfirlerin düşmanıdır.” (Bakara, 2/98). (F.K.)
        —-
        yok ben inanmam derseniz linki burda
        https://kurul.diyanet.gov.tr/SoruSor/DiniKavramlarSozlugu.aspx
        mikail kelimesinin üzerine tıklarsanız alıntı yı görürsünüz.
        burda da mikail ile ilginç bilgiler
        http://samil.ihya.org/ansiklopedi/mikail.html

        ama bunlar sizi kesmez. sonuna kadar inkar.
        şeytan şöyle söylemiş şöyle düşünmüş hikaye anlatıyorsunuz. neye dayanarak? gözünüzle gördünüzmü?kulaklarınızla işittinizmi? kuranda nerde var bu hikaye? varsa bile gerçeklik payı ne?

        lafa geldiği zaman “allahın izni olmadan tek bir yağmur damlası bile düşmez” dersiniz.
        burda sıkıştığınız zaman “Şimşeğin çakması yüce Allah’ın yaratmış olduğu fiizik yasaları gerği oluşmaktadır” dersiniz.
        mikailin ne görevi olduğunu bugün kime sorsanız aynı cevabı alırsınız.

        Dinler, çoğunluğun korkusu ve azınlığın kurnazlığı üzerine kuruludur. (Stendhal)

      • bilal dedi ki:

        Sayın rammstein !
        İslam dinin tek kaynağı kur’an’ı kerimdir.Kur’an’a göre melekler dahil,Allah tan başka gaybi bilen yoktur.Ne bir peygamber ne de bir melek bunu bilemez…! Ancak yüce Allah, vahiy yoluyla bir peygamberine gayble ilgili bilgi veririse o zaman öğrenebilir.Bunu anlatan nice ayetler vardır. Kur’an’ı kerimde Mikail isimli meleğin görevi bildirilmediği için görevi şuudur veya budur kimse diyemez..Cebrail’in görevi belirtilmiştir, fakat Mikail’in görevi hiç belirtilmemiştir…Din kur’an la tamamlanmıştır.Bunun dışında dinin bir kaynağı yoktur.Hz.peygamberin sahih ve mütevatir sünneti varsa da sadece kur’an’ın şerhini yapar ve uygulama şeklini gösterir.Kur’an da olmayan gaybi bir şeyi açıklayamaz.çünkü Allah’tan başka gaybi bilen yoktur.Mikail’in göreviyle ilgili bütün bilgiler kur’an dışı rivayet-lerdir… Kur’an bu konuda bilgi vermemişse,gaybi bilmeyen insanların rivayetleri,yorum ve düşünceleri ne derece doğru olabilir.??? Kur’an net ve kesin bir dille Allah’tan başka kimse gaybi bilemez diyor.Peki,gaybi bilmeyen insanların yorumlarına mı inanalım,yoksa her şeyi bilen yüce Allah’ın kitabına mı.? Değerli dostum,bizi ilgilendiren meal ve yorumlar değil, sadece yüce Rabbimizin gönderdiği kur’an’ı kerimdir.Mikail’in görevi ile ilgili yorumların hiç biri kur’an’a dayanmamaktadır…Biz kur’an’a bakarız,insanların yorum-larına değil. …. Saygılarımla…

  265. Mahmut dedi ki:

    Sayfayı yeni buldum ve bu sayfadaki bütün iftiralara ve saçmalıklara tek tek cevap vereceğim. Aklı olana sadece bir tanesine bile cevap vermem yeter. Hepsinin cevabını verdikten sonra bile hala bu din ve kitap üstünde atıp tutarsanız kendi aklınızdan ve zekanızdan şüpheye düşmenizi tavsiye ederim. Yazı dizimi takip edin. Yazım samimi olanlaradır. Sayfanın admini gibi çocuklara göre değil.

    • pante dedi ki:

      Daha başlangıçta seviyesiz yorumuna rağmen onay verdim. Muhtemelen ilerde daha da kabalaşacak ve küfürlere, tehditlere başlayacaksın.
      Ben de engellemek durumunda kalacağım. O yüzden baştan uyarayım.
      Ayrıca iftiralar olarak nitelendirdiğin konulara yorum yazarken tek bir iftirada bulunduğun takdirde de banlanacaksın, bilmiş ol.

      • Mevlüt ÖZ dedi ki:

        Sen o küçücük aklınla Kuran’ı Türkçe’ye çevirip çelişki mi arıyosun ? Dünya daki hiç bir dil başka bir dile tam olarak çevrilemez.Sen ilk önce Arapça öğrende öyle çelişki ara.Gelip burada Kuran’da çelişkiler demesi kolay.Siz Allah’ın olmadığını söylüyorsunuz ateist olarak ama bunu söylerken Allah’ın olduğunu zaten kabul ediyorsunuz çünkü var olan Allah’ın yok diye ısrar ederken onun varlığını kabul ediyorsunuz.HADİ BUNUDA AÇIKLA ATEİST…

      • pante dedi ki:

        Kur’an başka dillere çevrilemezse, başka dilden insanlar ne yazdığını tam olarak bilemezse; demekki ilahi değildir, insan uydurmasıdır. İlahi olan bir kitap her dile anlamını kaybetmeyecek derecede çevrilebilmeli. Yoksa Allah öyle bir kitap yazmaktan aciz mi?
        Hadi sen de bunu açıkla ateyiz müslüman! 🙂

      • yasir dedi ki:

        Kuran’ı Peygamber yazmış olsaydı, İsrailoğlu peygamberlerini değil kendi atalarını ve kavmini överdi…
        Kuranda Peygamber ne kendi kavmini övmüş nede kendi ata ve dedelerini övmüştür…
        Kuran indiği dönemde Araplarda aşırı kavmiyetçilik-akrabaçılık, ata ve dedeye aşırı bir itaat ve övğü vardı…

      • Mahmut dedi ki:

        Facebook’taki sayfanın sahibisin diye düşünüyorum. Ahmet Kaya hakkındaki bir yorumum sebebiyle engellendim. Hemde bir küfür veya iftira olmamasına, hepsinin gerçek olmasına rağmen. Kaç tane ateist veya deist siteye yorum yazdıysam işlerine gelmediği için engellediler. küfür, iftira veya sataşma dahi yoktu. Küfür veya iftira müslümana yakışmaz eğer o kişi sen değilsende özür dilerim.

      • pante dedi ki:

        Hakarete, sayfaya ve adminlere sataşmaya taviz vermiyoruz.
        Aynı burada olduğu gibi.
        Bizim çizgimiz belli. Çizgimizi beğenmeyen, paylaşımlarımızdan hoşlanmayan sayfadan ayrılır. Kendisine uygun sayfaları takip eder.
        Biz bilmiyor muyuz Ahmet Kaya’yı? Bir yanlış yapılmış ve adam vatanından olmuş, bunun tepkisiyle hatalar yapması gayet doğal. Ama
        bizi ilgilendiren onun sanatıdır, ideolojisi değil. Çerkes Ethem’in Kuvayi Milliye mücadelesindeki rolü inkar edilebilir mi? Ama düzenli orduya geçişte kişisel yanlışlar onu asiliğe götürmüş ve sonuçta kendisini düşmanın yanında bulmuş ve ne yazık ki hain damgasını yemiştir. Bugün de sayfamızda Ecevit’i andık. Çok sayıda saldırı oldu yine. Ve engelledik hepsini. 10 Kasım’da Atatürk’ü anacağız ve yine saldırılacak, yine engelleyeceğiz.
        Yorumundaki ifadeler sayfa yönetimini hedef almışsa engellenmen doğal. Burada da arada hatırlatıyorum. Bana karşı hitapla yazmayın, ad hominem yapmayın, sadece makale ile ilgili fikrinizi, yorumunuzu ortaya koyun, eleştirin, karşı iddianızı belirtin diye. Tartışmanın etiği budur.

        Ayrıca yakışmaz diyorsun da senelerdir forumlardayım ve az görmedim küfürü, iftirayı, tehditi. Şu bloğa gelen çoğu yorumu onaylamıyorum. Hepsi müslüman ve yazdıkları ağza alınmayacak küfürler içeriyor. Onay versem, burada böyle seviyeli tartışma asla mümkün olmazdı.

        Mahmut, hergün yüzlerce kişiyi engelliyorum. Ve hepsi hakediyor. Bugüne kadar binlercesini engelledim. Senin ne yazdığını hatırlamıyorum ama boş yere engellenmiş olamazsın. Öyle olsa yorum yazan sayısız müslüman var. Muhakkak sayfaya sataşmışındır. Onu da yapmadım diyorsan eğer, engelini kaldırırım.

      • Mahmut dedi ki:

        Ali’nin bir sözü vardır: “dilini küfre alıştırma, her önüne gelene havlayan köpeklere dönersin” diye. Konu ahmet kaya değil bu sayfa’da ve engellemeye kesinlikle hakkın yoktu. Ahmet Kaya’nın kendi video’sunu paylaştım. apo’yu özledik diyordu her yerde pkk bayrakları sallanan bir konserde. Bende bir dönem onu savundum vatan millet diyen sözlerini dinledim ama hakikat o değil. türk-kürt ayrımı yapmıyorum. kürt akrabalarımda var. ahmet kaya’dan kişilik olarak nefret eden kürtlerde.
        Diğer taraftan en sevdiğim dinlemekten bıkmadığım şarkı Ahmet Kaya’nın “giderim” şarkısıdır. Sanatını bende överim. ama gerçekleri konuşmalısın. her bildiğin gerçek ve doğru değildir. Eğer birine hakettiğini veya olduğunu söylüyorsan bu hakaret değildir.

      • Mevlüt dedi ki:

        Allah (c.c) caiz diyorsun ama onu yarattığı sen daha caizsin nasıl mı ?Kuran indiği zaman Mekke’ye dünyanın dört bir yanından gelen şairler ayetleri görüp okuduklarında bu bir insana ait olamaz dediler.Bazıları ise bunları bizde yazarız dediler ve toplandılar ama Kuran’daki gibi bir cümle dahi kuramadılar..Kuran’ın her dile çevrilmemesi diye bir şey de yok tabiki çevrilir ama tam olarak çevrilemez çünkü dünyadiki dillerin çoğu birbirinden uydurulmuştur ilahi kaynaklı değildir.Ama ilahi kaynaklı diller birbirlerine tam olarak in çevrilmektedir.Üzgünüüm ama QapaQ..Zaten siz ateistler bu gerçeklerden sonrada Allah’a inanmanız beklenmez çünkü basmakalıp fikirleriniz var…Ha buarada inanmadığın başka bi gerçek var olan Allah’ın varlığını reddediyorsunuz ya neden bunu kanıtlamaya çalışıyorsunuz ? Allah yoksa yoktur neden ısrarlı bir şekilde yok diye kanıtlamaya çalışıyorsunuz ? Buda Allah(c.c)’ın varlığının olduğunun başka bir kanıtı…Maalesef yine (QapaQ)

      • Mehmet Oğuzhan Özoğlu dedi ki:

        Dindarlar veya dini savunanlar battıkça batıyor. Dindar grup:0, Anti din grup:1. maç devam ediyor… izlemeye ve kahvemi yudumlamaya devam ediyorum….

  266. Mahmut dedi ki:

    Bunun için cevap vermeye bile gerek yok aslında. Biraz düşünen biri burada bir çelişki olmadığını rahatlıkla görebilir. Şefaat çokça bilindiği gibi cehenneme gidecek günahkar, tek bir sevabı olmayan kişinin bonus hakkı gibi düşünülmemeli.
    Ahirette olan her şey sadece bu dünyada önceden gönderdiklerinizdir. Peygamber der ki: En büyük şefaatçi Kur’an’dır.
    Öncelikle şunu anlayın Allah sonsuz rahmet sahibidir ve çokça affeder ve affetmeyi de sever. O nedenle eğer Allah’ın merhametine kavuşmuşsanız Allah affetmek ve Cennetine almak için bahane arar. Bunun için dünya’da yaptığınız bir amel veya size dua eden bir kişi olabilir.
    Tabi bunların hepsi Allah’ın izni dahilindedir. Kimse onun izni olmadan kimseye bir fayda sağlayamaz.
    Dayımın bir şiirinde olduğu gibi:
    Yoktur O’nun kantarın topuzuna merakı.

    • Mahmut dedi ki:

      1- Hesap gününde Allah’tan başkası şefaat edebilir mi? sorusuna cevaben..

    • Nuri Baba dedi ki:

      “”Allah’ın merhametine kavuşmuşsanız Allah affetmek ve Cennetine almak için bahane arar. “”

      Nereden biliyorsunuz ?

      • Mahmut dedi ki:

        Allah’ın çokça bağışlayıcı olduğunu bilmiyorsan hiç kur’an okumadın demektir.

    • Gencer dedi ki:

      Tabii ki Peygamber en büyük şefaatçi Kur’an diyecek.İnsanların inanmasını istediği şeyi şefaatçi olarak göstermesi çok normal değil mi?Yaratan çok affedicidir bu çok doğru ancak Kur’an’da anlatılan Allah sanki insanmış gibi ve bizi yukardan seyrediyormuş gibi anlatılmıştır.Bende 43 yaşıma kadar çokta üzerinde durmadığım ve araştırmadığım için bu şekilde yaşayıp gidiyordum.Şu olguyu çok önemsedim.Peygamber Kur’anı kendisi ile yanındaki bir kaç kişi ile uydurmuş olabilir .Diğer insanların aldatılması beni ilgilendirmiyor ama daha fazla aldatılmak istemedim.Rahman adlı kişi Muhammed’den 21 yıl önce Peygamberlik iddiasında bulunmuş ve Kur’an’da bakıyoruz Rahman suresi var ve daha çok şiir tadında bir sure.Muhammed’de bu Rahman adlı kişi ile yakın dostluk kurmuş.Pante bu bilgileri kaynak belirterek bu forumda makale haline getirmiş.İnsan şüpheye düşmezmi?Tüm efsaneler hep geçmişte üç aşağı beş yukarı masal olarak anlatılmış.Muhammed’de bunlardan esinlenmiş anlaşılan.
      Yaratana inanıyorum Kitaplara ve Peygamberlere inanmama hiç gerek yok.İnanan birisiyim çünkü.Bu Tanrı katında yeterli değil mi?
      Saygılar.

      • Mahmut dedi ki:

        YETERLİ DEĞİL. 43 yaşındasınız. 40 yaşına kadar ateist yaşamış biriyle internet üzerinden tanışmıştık. 40’ından sonra ne kaybederim diye arapça öğrenmeye karar vermiş ve diyordu ki bu kitabı bir insanın yazması imkansız. Neden diye sorulduğunda edebiyatından ve içeriğinden dolayı mümkün değil diyordu. Eğer arap edebiyatına hakim birine bu kitabı insan yazdı derseniz size güler. İçinde yıllarca araştırdım tek bir bilimsel hata yok. Zamanı geldiğinde onlarında cevabını vereceğim. Hatta geçmişte bilim adamları farklı söylemiş şimdi ki bilim adamlarıysa doğruluyor. Eminim daha içinde bilimin açığa çıkaracağı sürüyle bilgi var.
        Kur’an’da çelişki diye ortaya atılan iddiaların hepsinin müslümanlar tarafından bulunduğunu biliyor muydunuz? Kitaba iftira atmak isteyenler çoğunluk müslümanlarca bilinmeyen bu bilgilerin soru kısmını almış cevabını bırakarak piyasaya sürmüş insanların aklını karıştırmaya çalışmış ve az da olsa başarmışlardır.
        Bu peygambere iftira atmadan önce çok düşünün. Eğer bir dava için yola çıkarsanız en sevdiklerinizi kaybetmeyi göze almanız gerekmektedir. Peygamberin soyu gereği Mekke’nin ileri gelenlerinden olma hakkı ve yeteneği vardı amcası Ebu Talip’ten ötürü. ama bunların hepsini bir kenera itti ve içinden bile insanların o dönemde söylemeye korkacağı cümleyi kurdu “Allah birdir.” Sokrates’e ölümü getirende bu cümle olmuştur. Bir çok yakınını en sevdiklerini bu uğurda kaybetti.
        Öldürenlerden intikam bile almadı.
        Eğer bir hata görüyorsanız hala yeterince bilmiyorsunuz demektir.
        Arapça öğrenmem şart mı diye sorabilirsiniz. Şart değil. Sonlu bir dünya hayatı için 7 dil öğrenen tanıdığım var. Sonsuzluktan bahsediliyor ve eğer gerçekse ömrünü bu dili öğrenmeye harcamadığın için pişman olacağın kesin. Banane kardeşim öğrenmicem diyorsan da benim öğrenmediğim gibi
        İki tane tavsiyem var. Bence en iyi iki meali yapan iki adamın kitaplarını oku. Mustafa İslamoğlu, Yaşar Nuri Öztürk. Doğrusunu ikisi söylüyor. bir tanede arapça sözlük edin. (herkes yanılabilir) Gerçek İslamı anlatıyorlar emevi sahtekarlığını değil.
        Sürekli bu dinin kitabını ve bilim, felsefe kitaplarını okuyun. Çok bilinmese de Elmalılı felsefe adamıydı aynı zamanda felsefe kitaplarına çevirmenlikte yaptı.

  267. Mahmut dedi ki:

    2- Kötülük Allah’tan mı gelir?
    Bunun cevabını ateist bir sitede verdiğimde bu sayfanın adminin facebook’ta yaptığı gibi beni engellemişlerdi. Cevabı şudur ve basittir.
    Öncelikle art arda olan iki yazılı cümle içinde çelişkiyi insan bile yapmaz. Sadece kendinizi küçük düşürüyorsunuz.
    Araplar başlarına bir kötülük geldiğinde bundan birilerini sorumlu tutmayı severlerdi. Peygambere de çocuğu ana-babasından ayırdı ne kötülük senden bize dokundu diyorlardı.
    Buna cevaben Allah haketmeyene kötülük dokundurmayacağını söylüyor. Yani kötülüğün kaynağı kendinsin. Başına gelen iyiliği de kötülüğüde Allah yazıyor. İyilik içinse bir kaynak aramıyor. Karşılıksız olarak sana veriyor.
    Aynı zamanda Allah yaptığınız her kötülüğüde hemen cezalandırmıyor ya affediyor ya da erteliyor.
    Kısaca İkisini de Allah sana yazar fakat birine kendin sebep olursun.

    • murat dedi ki:

      Mahmut bey, adamın tekine yıldırım çarpıp sakatlansa da mı kötülüğü kendi seçmiş olacak. ???

      • Mahmut dedi ki:

        Aynen öyle. Yıldırım çarpıpta sakat kalırsan bir de bu bence yine iyiliktir.
        Ayrıca Allah bize şer görünenin bazende hayır olduğunu söyler. bakara-216

  268. Mahmut dedi ki:

    3- Müslüman olmayanlar cennete gidebilir mi?
    Bunun cevabı ise müslümanları kızdırabilir hemen bana Allah katında din islamdır. Ayetini getireblirler.
    İslam dinine inananlara ne deniyor müslüman peki müslümanlar kimlermiş:
    Allah yolunda, gerektiği gibi cihad ediniz. Sizi O seçti ve size dîn konusunda hiçbir güçlük yüklemedi; ceddiniz İbrahim’in dininde olduğu gibi. O size daha önce de bunda da “müslümanlar” adını verdi ki Peygamber size şahitlik etsin, siz de insanlara şahitlik edesiniz. Haydi namazı kılınız, zekâtı veriniz ve Allah’a sımsıkı sarılınız. Sizin mevlânız O’dur. O ne güzel Mevlâ’dır ve ne iyi yardımcıdır. Hac-78
    Müslüman olan herkes aynı zamanda islam dinine inanıyor demektir. Bu yüzden Allah’a ortak koşmayan, samimi bir şekilde inanıp teslim olan, islamın gereklerini karşılayan herkes müslüman konumuna gelir. Bunlardan da yahudi, hıristiyanların içinde de vardır. Bunlarında ecirleri vardır. Umarım açıklayıcı olmuştur anlamayanlar neresini anlamadıklarını sorabilirler.

  269. Mahmut dedi ki:

    4- Cennetin genişliği ne kadardır?
    Ya buna cevap vermeyeceğim. Adam okuduğunu anlamaktan aciz çelişki buldum türküsü söylüyor.
    Emin ol deistlerden bile buna utanan çok olmuştur. Bir çok ateistin richard dawkinsten utandığı gibi.

    • pante dedi ki:

      Ver Mahmut ver. İçinde kalmasın! 🙂
      Ya da yanıt veremeyeceğin şeylere el atma, lagaluga yapma!

      • Mahmut dedi ki:

        Yok vermeyeceğim. Türkçe sözlüğünü karıştır biraz ilkokuldan öğrenemediğin şeyler var daha eşanlamlılar gibi. ayrıca yanıt verdiklerime de cevap veremiyorsun. iftira atmışım özür dilerim bile diyemiyorsun.

  270. Mahmut dedi ki:

    5- İlk müslüman kimdir?
    Enam-163 O’nun ortağı yoktur. Ve ben bununla emrolundum. Ve ben, müslümanların ilkiyim.
    Araf-143 Musa, tayin ettiğimiz zamanda gelince, Rabbi onunla konuştu. şöyle dedi: “Rabbim, bana göster, Sana bakayım.” “Beni asla göremezsin. Ve fakat dağa bak! O, mekânını kararlı tutabilirse ; o zaman sen, Beni görürsün.” buyurdu. Rabbi, dağa tecelli ettiği zaman onu paramparça etti. Musa , bayılarak yere düştü. Sonra ayıldığı zaman: “Sen Sübhan’sın. Sana tövbe ederim. Ben, mü’minlerin ilkiyim.” dedi.
    Ali İmran-67′ İbrahim ne bir Yahudi idi ne de bir Hıristiyan. O, sadece Hanîf bir müslümandı/Allah’a teslim olandı. O müşriklerden değildi.
    Ayet mealini yazmamandan zaten saçmaladığını baştan kabul ettiğin anlaşılıyor. Yorum yok.

    • G.. dedi ki:

      Ortaya 3 Tane İlk Müslüman çıkıyor senin yazdıklarından.İbrahim M.Ö.2000 veya daha önce Musa M.Ö.1300 civarı Muhammed M.S.500 den sonra senin aklın eriyormu bu yazdıklarına Maho Ağa.Hangisi ilk Müslüman arkadaş tek tek cevap vercem diye yazmışsın söylede İlk Müslüman kimmiş bizde öğrenelim.Bu saydıklarına göre Muhammed 3.Müslüman oluyor.Hatta arada İsa’yıda atlamışsın bak Meryem 26-27-28-29 ayetlerini aç bir okuda Allah İsa bebekken ona İncil’i verip Namaz ve Zekattan ayrılmamasını söylemiş diye yazıyor.Çelişkinin kralıda burada ortaya çıkıyor.

      • yasir dedi ki:

        EN’ÂM – 163 –Lâ şerîke leh(lehu), ve bi zâlike umirtu ve ene evvelul muslimîn(muslimîne).

        EN’ÂM – 163 –“O’nun hiçbir ortağı yoktur. İşte ben bununla emrolundum. Ben müslümanların ilkiyim.”

        A’RÂF – 143 –Ve lemmâ câe mûsâ li mîkâtinâ ve kellemehu rabbuhu kâle rabbi erinî enzur ileyk(ileyke), kâle len terânî ve lakininzur ilel cebeli fe inistekarre mekânehu fe sevfe terânî fe lemmâ tecellâ rabbuhu lil cebeli cealehu dekkan ve harra mûsâ saıkan, fe lemmâ efaka kâle subhâneke tubtu ileyke ve ene evvelul mu’minîn(mu’minîne).

        A’RÂF – 143 –Mûsâ, belirlediğimiz yere (Tûr’a) gelip Rabbi de ona konuşunca, “Rabbim! Bana (kendini) göster, sana bakayım” dedi. Allah da, “Beni (dünyada) katiyen göremezsin. Fakat (şu) dağa bak, eğer o yerinde durursa sen de beni görebilirsin.” dedi. Rabbi, dağa tecelli edince onu darmadağın ediverdi. Mûsâ da baygın düştü. Ayılınca, “Seni eksikliklerden uzak tutarım Allah’ım! Sana tövbe ettim. Ben inananların ilkiyim” dedi.
        ————————————————————————————————————-

        Kin ve kibirlerine yenilenler hiç bir şeyi göremez olurlar…
        Bu ilk Müslüman hikayesi daha öncede geçmişti lakin Ayetlerin Arapçalarına bakarsanız,, ”’ene evvelul muslimîn(muslimîne).”’ ve ”’ ene evvelul mu’minîn”’ ilk kelimesinden ziyade ”’EVVEL” yani eski zaman geçmiş zaman kelimesi kullanılır burada bir ilklik söz konusu değil eski ve geçmişlik söz konusu…
        Yaşayan bir insan ”’EVVEL”’ kelimesini yaşadığı zamanın geçmiş zamanı olarak kullanır ve bu durumda yaşadığı zamanın İlk Müslümanı ve İlk mümini olmaları zaten mantıklı oluyor…
        Burada kullanılan tüm zamanların evveli ve ilki değil yaşanılan zamanın, kişinin bu kelimeyi kullanırken söylemiş olduğu zamanın evveli olmuş oluyor…
        Bu evvel kelimesini Türkçede bizler ”İlk” olarakmı kullanıyoruz fakat bu çevirilerde bu kelimeyi ”İlk” olarak çevirmişler, evvel kelimesi geçmiş ve eski zamanı kapsayan bir kelimedir….

      • Gencer dedi ki:

        Bu video aslında birçok gerçeği ve dünya düzeninin aslında ne için ve kimler için kurulduğunu çok iyi anlatmaktadır.
        Tanrıya inancım sonsuz ancak dinler kesinlikle insanlar tarafından çıkarılmıştır.Buna kesinlikle inancım tam.

    • bilal dedi ki:

      G.. ! İLK MÜSLÜMAN KİM DİR ???
      1-EN’AM-163: لاشريك له وبذلك امرت وانا اول المسلمين ‘’ ..Onun eşi ve ortağı yoktur.Onun bana verdiği emir budur.Ona teslim olanların ilkiyim…’’ a) Allah tan gelen ilahi mesaj olan kur’an’ı Kerime ilk inanan ve bu konuda Allah’a teslimiyetini gösteren hz.Muhammed değil midir.? Kur’an vahyedildiğin de herkesten önce ona inanıp Allah’a teslim olan kendisi değil midir ? Daha da net bir şekilde söylenmak gerekirse,kur’an’ın indiği döne-min lk müslümanı kimdir.??? Hz.Muhammed değil midir.??? 2-A’RAF-143:فلما افاق قال سبجانك تبت اليك وانا اول المؤمنين ‘’…..(Musa, ) Kendine gelince dedi ki; ya Rabbi ! her noksan-lıktan münezzehsin,ben talabimden ötürü tevbe ettim… Seni görmeden şu an sana iman edenlerin ilkiyim…! b) Hz.Musa’ya gelen ilahi mesaja ve Tevrat’ta ilk inanan kimdir…? Buna ilk inanan hz.Musa değil mdir…??? Yani hz.Musa’ya gelen ilahi emir ve mesajla- ra (Tevrat’a) ilk inanan kendisi değil midir…??? Yine bunu netleştirelim,Tevrat’ın indiği dönemde buna ilk inanan hz.Musa’dır. Önce kendisi inanıyor,ondan sonra tebliğini yapı-yor 3- İBRAHİM-67:ما كان ابراهيم يهوديا ولا نصرانيا ولكن كان حنيفا مساما وما كان من المشركين ‘’ İşte bu konudaki gerçek şudur : İbrahim Yahıdi de değildi,Hıristiyan da değildi.Lakin o batıl dinler-den uzaklaşmış,tertemiz halis bir müslüman idi.Ve asla müşriklerden olmamıştı.’’ Peki,bu ayetlerin neresinde çelişki vardır.??? Bunun anlaşılmayan bir tarafı var mı ? Özetle,her peygember kendisine gelen ilahi vahiy ve mesaja ilk inanandır ve döneminin ilk müslümanıdır… İşte ayetlerde bunlar anlatılıyor… Saygılarımla…

    • Mahmut dedi ki:

      “G… ……” yasir arkadaşım cevabını vermiş zatende gerek yok. iftira atmak için ne yapacaklarını şaşırmışlar. anlayamıyorsan önce klasik edebiyat sonra felsefe sonra kur’an’ı oku. dil bilgin ve anlayışın gelişsin.

  271. Mahmut dedi ki:

    Müsait oldukça yazacağım. “Hayır, biz hakkı, bâtılın üzerine fırlatırız da o, onun beynini parçalar. Bir de bakarsın o yok olup gitmiştir. Yakıştırdığınız niteliklerden ötürü yazıklar olsun size!” Enbiya-18
    böyle gerçeklerle parçalıyorum. Hepiniz din olmadan da ahlaklıydınız ya ahlaklı bir insan olarak yayınla hepsini!

    • Drogba CC dedi ki:

      Evet EDİT
      1.Peygamber efendin 9 yaşında çocuk Aişe annenle zifafa girmez!
      2. Elleriyle evlendirdiği üvey evladının karısı Zeyneb’i koynuna almaz!
      3. 16 lık Cüveyye’nin kocasının ve babasının kafasını kesip 1 gün sonra yatağına almaz
      4. Hafsa nın yatağında cariyesi Marya ya EDİT
      5. Tüm akrabalarının karılarını kendine helal kılmazdı!
      Saygılar!!

      EDİT bu ahlakı da biz insanlar kültürel ve sosyal birikimlerimizle yaptık. Biz Türkler islama bulaşmadan önce kadınların hakkı erkekle eşitti.

      • bilal dedi ki:

        Yukarıda hz.peygamber hakkında yazdıklarınızın tümü yalan ve saçma sapan uydu-ruklardır.1-Hz.Aişe’nin yaşı 9 değil,18-19 idi….! 2- Zeyd, hz.Peygamberin üvey evledı değil di,bu olay gerçeği yansıtmayan bir iddiadan ibarettir… 3- Cüveyye değil,İsmi Cüveyriye’dir.Bir önce bu ismi doğru öğren ondan sonra yaz..! Evet,esir olarak müslümanların eline geçiyor,kendi rızasıyla müslüman olup hz.peygamaberle evleni-yor..Yani bunda ne var.? Onun babası ve eşi hakkında söyledikleriniz doğru olsaydı, gönül rızasıyla hz.peygamberle nasıl evlenebilmiştir.? Sizin iddia ettikleriniz şeyler mantıksızdır.Elbetete hanım efendi sizden daha iyi babasını ve eşini düşünüyordu,ama nerede bir saçmalık ve uyduruk varsa ona inanıyorsunuz.Maalesef,iddialarınz mantıklı değildir.Böyle bir durumda Cüveyriye nasıl evlenebilmiştir.? Şayet bu saçmalıklar doğruysa,bu sizin sorununuz değil,Cüveyriyenin sorunudur…? Kendisi müslüman olup gönül rızasıyla evlenmişse,buna itirazınız ne.? 4-Hafsa’nın yatağında Mariye’yle yattığına dair bir olay söz konusu değildir…Anlatılan olay yatakla hiç bir alakası yoktur…Şayet olsa bile nihayet Mariye ‘de hz.peygamberin bir eşi idi,bunda ne var.gayri meşru bir ilişki mi bu ? Mariye cariye olarak geliyor,ama hz.peygemdberin eline geçen herkes hürriyetine kavuştuğu gibi,hz.peygamberin bu eşi de hürriyetine kavuşmuştur.O,bir gün dahi cariye olarak kalmamıştır… Herhalde zihniyetinize göre önce köle ve cariye olup,hürriyetlerine kavuşanlar da ölülnceye kadar yine de köle ve cariye sayılırlar…İşte olaylara bakış zihniyetiniz bu…!!! 5-Tüm akrabalarının karıları kendine helal edindiğini nerede geçiyor.? Siz ayetleri tersten mi yorumluyorsunuz ??? İlgili ayetin ne anlattığını ya anlamaktan acizsiniz,ya da bile bile ayetin verdiği mesajı çapıtıyorsunuz…??? Bırakın bu saçmalıkları .!!! İddia ettiklerinizin tümü yanlış olup,saçma sapan uyduruklardır..Bütün bunların doğru açıklamsı daha önce yapılmıştır..araştırıp bulmanızı tavsiye ederim..

      • Mahmut dedi ki:

        Konuya cevabı aslında kendin vermişsin fakat haberin yok. Onlar arap biz türküz. Ben başka birine anne demem veya evliyim başka biriyle evlenmek istemem. Onlardaysa bunlar normal. Tabi türklerin bunu yanlış anlayıp yanlış bir şekilde hayata geçirdiler orası ayrı. herkes kendine 4 kadını layık gördü. içlerinde olan pisliğe kılıf buldular ki ben bunu yapanları gerçekten bu dinin müminleri olarak görmüyorum.
        Hz. Hüseyin 1 evlilik yaptı Hz. Hasan’ın 64 tane olduğu söylenir. Hangisini örnek istiyorsan onu al. ha o dönemlerde kadın bolluğu erkek kıtlığı da vardı bu da biraz zorunlu kılıyordu. bazen kadınlar kocalarına kadın aramaya çıkıyorlardı. normal onlar için kısaca. Fakat sapıklıkla müslümanlığı karıştırma.
        Kadına değer verilmediğine dairse tek bir kaynağın yok. Kötü bir insanın yaptıkları onun bağlı olduğu kurumu bağlamaz.

  272. sevgi dedi ki:

    Sayin Mahmut. Sizce Allah neden 4 kitap gondermishdir? 1 kitap insanlarin Tanrinin varligina inanmalari ichin yeterli olmadimi?

    • Mahmut dedi ki:

      Sayın Sevgi. Sanırım yanlış anladınız sorduğunuz soruda temel bir hata var. Benim inandığım dine ve benimde inandığıma göre ateistlik diye bir kavram yok. Tanrı bir insanın en çok korktuğu değil en çok sevdiğidir. Yani en çok sevdiğin kişi veya varlık(put) senin yaratıcına şirk koştuğundur. Kitap ise müşriklere (şirk koşanlara) ve kafirlere (küfredenlere) inmiştir.
      Eğer birini en çok seviyorsan yaşamın kaynağını o gibi görürsüm. her dediğini koşulsuz kabul edersin.
      Allah kendinde başka birini ilah olarak görmeni istemez. Sevgi içinde olsun ama en çok sevgiye layık olan odur. Sana yaşayabileceğin bir dünya, aile, nimet, sağlık gibi sayılamayacak kadar çok şey bahşetmiştir. Kitap Rabb’ini arayana rehberdir.
      4 kitap sorunuzun cevabıysa Allah her zaman aynı temelleri insanlara aktarması için peygamberler ve kitaplar gönderdi. Hıristiyanlık tutmadı bir de müslümanlığı deneyelim gibi değil.

      • sevgi dedi ki:

        Kitaplarin hepsine ayni gozle baktiginiz ichin sevindim. Bashka muslumanlara sorunca onlar degishtirilmishdir gibi asilsiz,eleshtirici cevaplar veriyorlar chunku.

    • Mahmut dedi ki:

      Sevgi hanım kitapların hepsinin amacı aynı ve dinde derin konulara girebilen hıristiyan ve yahudiler var. Bunun için gönderilen kitabın içinde kesinlikle Allah’tan gelen sözlerin olması gerekir. Biz de İncil’de de Tevrat’ta da Allah’ın sözleri olduğunu düşünüyoruz. Fakat İncil’in de Tevrat’ın da sonradan değiştirildiği açıktır. İlk delilim bilimle örtüşmemesi, ikinci delilim İsa’nın ölümünden bahsetmesidir (peygamberliğinden sonrası anlatılıyorsa onun içine peygamber olmayanların ilavesi olduğu anlaşılır). Örnekler çoğaltılabilir ancak yeterlidir.
      Biz incil, tevrat ve diğer bütün peygamber ve kitaplara inanıyoruz fakat orjinal haliyle katkısız.

  273. ehnadgeir dedi ki:

    Merhaba sevgili din alimi arkadaşlar ve merhaba sevgili ateistler… Size tek bir soru soracağım, bu konuda beni aydınlatırsanız çok sevinirim; Sonsuz kudret sahibi Tanrı, neden iki kardeşi çiftleştirmiştir? Saygılar.

    • Nuri Baba dedi ki:

      Bu konuda size bilimsel bir yanıt vereceğim ama o dönemin ekonomik sistemine uydurmakta zorlanabilirim…

      Biliyorsunuz, Adem Peygamber, ilk peygamberdir ama ilk insan olduğu konusun da bazı rivayetlerde mevcuttur…Eğer ilk insansa, peygamber olarak Tanrı’nın hangi emrini kime tebliğ etmiştir, elbette bu bilinememektedir…Diğer konular kesin olarak bilinebilse de…!!!

      Evet, konumuza dönelim…Adem peygamberi Yüce Yaradan çamurdan halketmiştir…İşte burada kapitalizm devreye giriyor…Zira, çamur karaborsası yüzünden zorunlu olarak Havva anamızı da , O’nun kaburgasından yaratmak zorunda kalmıştır…

      Tanrı’dan gelen talimat nedir ? Çoğalacaksınız…Karşı mı geleceklerdi bu emre…Gelemezlerdi ve çoğalmaya başladılar…

      İki kardeş konusuna gelirsek, nasıl çoğalacaklardı ? O zaman daha eşşek de icat edilmemiş…Adem mecburen Havva’ya yüklendi, çocuklar da birbirine..

      Ne yani, çevrelerinde bir dolu huri vardı da, kardeşini mi becerdi diyorsunuz yani…

      Çaresizlikten , zorunluluktan, istemeden, uyku sersemliğin de bazı operasyonlara imza atmış olabilirler…

      Bunu fazla büyütmemek gerekir…

      Ben o devirlere yetişemediğimden, maymunlarla sarmaş dolaş gelmişiz bu güne…

      Evet, açıklamamız yeterli oldu mu ?

      Bu kadar yazdıktan sonra “Olmadı” diyecek haliniz yok değil mi ?

      Saygılarımla…

    • bilal dedi ki:

      Sayın ehnadgeir !
      1-Hz.Adem’in çocuklarından’’ kardeşlerin çiftleşmesi ‘’ ne kur’an’ı Kerime,ne de sahih ve mütevatir bir hadise dayanır..bu konuda söylenenler doğruyu yansıtmayan rivayetlerdir (الله اعلم ) Durum şöyle olabilir. BAKARA-30.ayette şöyle buyurulmaktadır..واذ قال ربك للملائكة اني جاعل فيالارص خليفة قالوا اتجعل فيها من يفسد فيها ويسفك الدماء الخ ‘’ Rabbin meleklere’’ ben yeryüzünde muhakkak bir halife kılacağım ‘’dediği vakit,melekler ‘’Biz hamdinle tesbih eder ve seni ululayıp dururken,orada bozgunculuk yapacak ve kan- lar akıtacak bir halife mi kılacaksın..’ a) Bu ayete baktığımız zaman ayetin her iki cümlesinde de ‘’خلق ‘’Halaka ‘’ yaratmayı ‘’ belirten fiili değil de ‘’ kılma,edinme ‘’ anlamında ismi fail olan ‘جاعل ‘’ cailun ‘’ kılacağım,’’اتجعل ‘’ etec’alu ‘’ kılacaksın ‘’anlamındaki filler gelmiştir.Halbuki kur’an’da yartama eylemi ‘خلق ‘’ halaka ‘’ ile ifade edilir.Demek ki,bazı meallerede yaratacağım ifadesi arapça met- niyle uyuşmamaktadır..Kılmak ifadesi doğrudur.Burada yüce Allah ‘’ben bir halife kılacağım..’’ buyuırmuştur.Melekler de gaybi bilmezler,ama ey Rabbimiz, yeryüzünde bozgunculuk yapacak ve kan dökecek bu tür valık mı halife kılacaksın ? diyorlar.. b) Halife demekle ondan önce aynı cinsin varlığına işaret ediliyor.Yani halife varsa, selefi de var demektir.Çünkü burada yüce Allah kendime halife kılacağım demiyor..c) Melek-ler geleceği bilmedikleri halde bunun nesli bozgunculuk yapacak ve kan dökecek diye nerden biliyorlar ? Demek ki,bundan önce de bu tür insanlar vardı ve bozgunculuk yapıyor,kan döküyordu,bu nedenle melekler bu tür insanlardan bir halife mı kılacasın diye sordular.الله اعلم ‘’ durum şöyle olabilir.Evrende hayat şartları oluşunca dünyanın bazı yerlerinde çeşitli renklerde insan yaratılmış olabilir. Bunlar son derece vahşi,barbar ve kan dökücüyken insan tekamülleşmiş (tutum ve davranışlarıyla) dilini geliştirmiştir..İşte ilk defa dil kelimesini yapıp konuşan ve böylece halife yapılan ilk insan hz.Adem dir.Hz.Adem halife yapılıp sorumluluk mevkine yükseltilen ilk insandır. İşte asil insan onunla başlamıştır. Bu nedenle kardeşlerin çiftleşmesi söz konusu değildir ve bu durum ne kur’an,ne de sahih bir hadise dayanır. Peki,insanın yaratılışı nasıl olmuştur.??? ZUMER-6: خلقكم من نفس واحدة ثم جعل منها زوجها ا الخ ‘’ O, sizi ( özünüzü ve cevherinizi) bir nefsi vahideden ( ilk ve tek canlı hücreden) yarattı ve sonrda ondan onun çiftini meydana getirdi..’’ الله اعلم ‘’ Bu ve bunun gibi ayetlere göre,önce yüce Allah bütün insanların özünü ve ceveherini içinde barından bir ‘’نفس واحدة ‘’ olan ilk ve tek canlı hücreyi yaratıyor. Ayrıca ondan da onun çiftini yaratıyor…Bu nedenle Adem ve eşi biyolojik olarak aynı özden ve aynı cevherden yaratıldığı anlaşılmaktadır.Aynı organik malzemeden meydana gelen ve sadece bir kromozomundaki küçük bir farklıkla,birbirinden hem anatomik,hem de fizyolojik,hem de psikolojik olarak farklı iki cins yaratılmıştır..Yani hz.Adem neden yaratılmışsa,eşi de aynı öz ve cevherden yarıtılmıştır..Onun kaburga kemiğinden yaratılmıştır rivayetler kur’an’la uyumlu depğildir ve bu rivayetler yahudi kültüründen gelmiştir.Böyle bir rivayet sahih değildir… Özetle, 1- kardeşlerin çiftleşmesi kur’an ve sahih bir hadise dayanmamaktadır..İlk ve tek canlı hücreden nice insanlar yaratılmış olduğundan Adem’in çocukları için böyle bir duruma ihtiyaç olmamaıştır..’’الله اعلم ‘’ 2- Hz.Adem neden yaratılmışsa eşi de aynen ondan yaratılmıştır.Kaburga kemiğinden yaratıldığına dair rivayet doğru değildir…….. Saygılarımla….

      • G.. dedi ki:

        Bilal kardeş sen anlaşılan ya İmam’sın ya da Müftü.Turan Dursun’a yapılanlara bir açıklık getirebilirmisin.Meslektaşın nasıl katledildi acaba.

      • pante dedi ki:

        G.., yanlışlıkla galiba senin bir mesajın çöpe gitti, bir başkasını silerken. Sayfayı kapattıktan sonra farkettiğim için geri de alamadım. Özür dilerim.

      • rammsteinn dedi ki:

        takdire şayan birisisin bilal. içinde hiçbir şey barındırmayan bir kitaptan istediğin herşeyi her anlamı çıkartabiliyorsun.
        ntv de yayınlanan dünya tarihi belgeselini izle. hepsi bilimsel. kutsal masallarla örülü değil. avrupada insan türünden olabileceği bir canlı var Neanderthal. bakınız
        http://tr.wikipedia.org/wiki/Neanderthal
        bu canlıyı şu an da canlandırmanın peşinde insanoğlu. en son embriyoyu karnında büyütecek bir anne arıyorlardı. eğer karşımıza düşünebilen bir cins çıkarsa bir devrim olur. . siz şimdiden kuranı tekrar tarayın. evrime işaret olabilecek mucizevi ayetleri aramaya şimdiden başlayın. zira din olgusu her geçen zaman kan kaybediyor. kan kaybettikçe kıyamet tellallığı başlayacak. diyeceksiniz ki “artık inanan kalmadı. kıyamet zamanı geldi”
        şu an da yunan mitolojisine kaç kişi inanıyorsa,ilerde semavi dinlere de o kadar kişi inanacak.biz göremeyiz ama gidişat bu şekilde.

    • Mahmut dedi ki:

      Maksadın aydınlanmaksa işte ışık:
      Sünnetullah: Allah’ın sünneti demektir. Allah’ın hiçbir zaman değiştirmeyeceği hükümler diye düşünebilirsiniz. Bu hükümlerden biride ensest ilişkidir. baba-kız, kardeş-kardeş, teyze-yeğen vs.
      Habil-kabil hikayesi yanlış hatırlamıyorsam değiştirilmiş tevratın hemen başında anlatılan bir hikayedir. Kur’an’daysa bahsedilmemiş. Sebebiyse böyle bir olayın yaşanmaması.
      Adem ilk peygamberdir. İlk insan değildir. İnsanlık bir evrimle gelişmiştir Kur’an’da bunu destekler hatta hayatın suda başladığını söyleyen ilk yazılı kaynaktır. Fakat bu evrim darwin’in araformlu evrimi, mutasyon, varyasyon, seleksiyonla değil. birden bire ortaya çıkmayla olmuştur. Bilimde zaten birden bire ortaya çıktığını söylüyor bir kaç uydurukçu bilim adamıysa sergilenemeyen araformlar ortaya çıkartıyor.
      İnsanlıkta bu şekilde evrilerek ortaya çıktı ve Adem gönderildi. Böylelikle böyle bir rezilliğe gerek kalmadı.
      Ayrıca deccal, İsa’nın geri dönüşü ve mehdi’de bu deformasyoncu sözde din adamlarının ürünüdür. İslamda böyle birşey de yok. Gerçek dini öğrenmek isteyenler bu başlığın altına toplanıp her türlü samimi soruyu sorabilirler. Cıvıklarsa az ötede oynayabilir.

  274. Gencer dedi ki:

    Bir Müslümanın sadece Yaratana inanması yetmiyor bunu biliyoruz.Kuran açıkça yazıyor ki Allah’ın Kitaplarına,Peygamberlerine inanacaksınız yazıyor.tek başına Tanrı varlığına inandınmı münafıksın doğru mu? Doğru. O zaman Adem’e inanmak zorunda müslimler doğru mu?Doğru.Şimdi madem Adem’e inanılıyor o zaman Çamurdan yaratıldığına kaburgasından Havva yaratıldığına Meleklerin secde etmesi gerektiğine Şeytan’ın etmediğine Elmayı yediğine Cennetten kovulduğuna ona rağmen peygamberliğe devamına inanmak zorunda müslimler.Buna inandıktan sonra insanoğlu o insan için bence yapılacak bir şey kalmamıştır.Bana göre ha bu masala inanmışız ha Zeus gibi, Kurbağaya dönüşen prensler gibi mistik masallara inanmışız.Bence bir fark yok ortada.
    Yaratan var ben buna adım kadar eminim.Kitap ve Peygamberlere inanmak konusunda Kutsal Kitaplar beni açıkçası tatmin etmedi.
    Saygılar.

    • ehnadgeir dedi ki:

      Kuran’ın Yaratıcı tarafından yazılmadığı açık, Eğer Yaratıcı tarafından indirilse idi, inin cinin top oynadığı bir mağaraya inmezdi! Biraz kafa yorup düşünün; o zamanlar da yaşamış olsaydınız ve bir adam birgün çıkıp ”ben mağarada iken bana bir kitap indi, bundan sonra buna uygun yaşayacağız” deseydi, ne yapardınız? Ben söyleyeyim; eğer biraz aklı selimseniz, tabiki inanmazdınız ve bu yüzden kılıçtan geçirilirdiniz! Bu arada neden ilk başlar da islam dini her düşünceye saygı duyarken, birdenbire asıp kesmeyi farz kılmıştır???

      • bilal dedi ki:

        1-İslam,asıp kesmeyi nerede farz kılmıştır? Kur’an’daki savaşla ilgili bütün ayetler savunma amaçlıdır. Onlar saldırıp müslümanları öldürecekler,fakat müslümanlar kendilerini savunmasınlar değil mi ? Bu savunma onların tabii hakları değil midir ? Mekke’de müşrikler müslümanlara her türlü zulmu, kötülüğü,inançlarından döndürü-lünceye kadar eziyet ve işkenceyi reva görüyordular.Sonunda onların yaptıkları zulum ve işkencelerine dayanamayan müslümanlar evlerini,yurtlarını,mallarını ve her şeylerini müşriklere bırakarak doğup büyüdükleri Mekke’yi terk etmek zorunda kaldılar.Yine müşrikler sinsice yaptıkları bir planla hz.Muhammed’i de ortadan kaldırmaya karar verdiler. Hz. Muhammed’ de onların bu sinsice suikast planını öğrenir öğrenmez doğup büyüdüğü şehirini,evini,malını ve her şeyini terk ederek Medine’ye göç etmek zorunda kalıyor..Buna rağmen Mekke’deki bu zalim,despot ve gaddar müşrikler 450 km. mesafedeki Medine’ ye göç ettirdikleri bu mazlum ve mustazaf halkı orada da rahat bırakmadılar, onları ve hz.Muhammed’i yok etmek için her fırsata Mekke’den Medine’ye saldırılar düzenliyorlar…Vuku bulan bütün savaşlar Medine ve çevresinde yapılmıştır.Bu bize şunu gösteriyor…saldıran taraf daima bu zalim,despot müşrikler olmuştur.Eğer savaşlar Mekke ve çevresinde olmuş olsaydı o zaman saldıran taraf müslümanlar olduğunu gösterirdi. Ama,bütün savaşlar Medine ve çevrisinde vuku bulmuştur.Bu da bize saldırgan tarafın kimler oldu-ğunu açıkça göstermektedir…..-.Medine’nin son döneminde inen şu ayete bir bakalım,hangi durumda sa- vaş meşru kılınmaktadır? BAKARA-190:وقا تلوا في سبيل الله الذين يقا تلونكم ولا تعتدوا ان الله لا يحب المعتدين ‘’ Size savaş açanlara karşı,siz de Allah yolunda savaşın. Fakat siz saldırmayın. Çünkü Allah saldıranları sevmez …’’ işte Medine’nin son döneminde inen bu ayatle sadece ‘’ saldıran ve savaş açanlara karşı müslümanlara savunma savaşına ruhsat verilmek-tedir…Bu ayetten sonraki ayetlerle emridilen de yine bunun devamıdır..Yani sizi yok etmek ve öldürmek için savaş açanlara sizde bulundukları yerde onlarla savaşın ….’’ Bu durum her insanın tabii bir hakkı değil midir.? Onlar saldırıp müslümanları yok ede-cekler,müslümanlar da kendilerini savunmayacaklar değil mi ? Böyle mi istiyorsunuz.? Siz,göç ettiren, öldüren ve saldıran zalim,despot ve gaddar müşrikleri mi savunuyor-sunuz,yoksa,yurdundan,evinden,malından olan,her türlü zulmu ve işkenceyi gören mazlum insanları mı ? Tek bir defa olsun,bu zalim ve despot müşrik liderlerinin yaptık-ları her türlü zulmu,şiddeti ,eziyet ve kötülüğü eleştirdiklerinizi hiç görmedik.. .Daima mazlum ve mustazaf müslümanları eleştiriyorsunuz.!!! Acaba kimi savunuyorsunuz? Zalimleri mi ? Maalesef öyle görünüyor…! 2-Mağarada bir kitap değil,sadece bir kaç ayet inmiştir.Hz. peygamber halkın içinde iken 23 sene içinde kur’an’ın inişi tamam-lanmıştır.Bunu bilmiyorsanız lütfen araştırın..3-Objektif davranan ve Kur’an’ı orjinal dilinden tam anlayan herkes,bunun bir beşer sözü olmayacağını rahatlıkla anlaya-bilir…Ancak bu Kur’an,bütün ilmiyle her şeyi kuşatan yüce Allah’ın sözü olabilir.Bu durum yanlış meal ve yorumlardan değil,orjinal dilinden anlaşılabilir..Mesela:Arapça tam bilen bir insan hz.peygamberin sözleri olan hadisleri kur’an’la karşılaştırdığı zaman her ikisinin aynı ağızdan çıkmadığını açıkça görebilir. Yeterki kur’an dilini iyi bilelim ve objektif davranalım… Her yö-nüye kur’an ve hadis arasında inanılmaz derecede farklar vardır.Bu nedenle her ikisinin aynı şahsa ait olması mümkün olmamaktadır…-..Hadis hz. Muhammed’in,kur’an’da yüce Allah’ın sözüdür…Saygılar…

      • Drogba CC dedi ki:

        Bilal, Kuran da tüm savaşlar savunma mı? Senin okuduğun kaynakları merak etmiyor değilim!
        Senin koskoca her şeye gücü yeten Allah’ın kansız bir şekilde dinini yayacak çare bulamamış mı? İlla binlerce insanın ölmesi mi gerek?
        Savaşsız insanca yayamıyor mu Allah dinini!!
        “OL deyince oluyor ne de olsa” Mesela; Savaş olacakken ayı yardırabildiği gibi bir mucize yapsaydı da kansız olay çözülseydi!

        Sen de adın gibi Kuran’ın uydurma olduğu biliyorsun ama sanırım bu işlerden çıkarın var. Zaten İslam sayesinde din ve türban sayesinde Türkiye de 100 binler köşe oldular hepsinin altında Jeep ler, evleri villalar. ohhh Allah sağolsun!!

      • Mahmut dedi ki:

        Beyaz saray’da obama’ya mı inmesi gerekirdi?
        Bu senin aşağılık psikolojinden kaynaklanıyor.
        Doğu dünya’sı dönemin bütün bilimsel gelişmelerine ev sahipliği yapıyordu. Tıpta, fizikte, kimyada, sanatta döneme göre son derece ileriydiler. Özellikle de edebiyatta. Mekke şairler yuvasıydı. Ebu Cehil (Amr bin hişam), Ebu Süfyan, Ömer bin Hattap (2. halife) hatta adı aklıma gelmeyen saygın şairler. Mekke bilimde o kadar ileri olamasada edebiyatta çok ileriydi. Aynı zamanda da küfrün kalesiydi. Kolay kolayda yıkılmadı ancak hicretten sonra yıkılabildi.
        Böyle bir toplumun içine indi. En büyük şairler bu edebiyatla yarışamadılar. Hala daha benzeri yok.
        İslamın yayılmasına karşı çıkılmasa ortada savaşta olmayacak. Güzel ahlağın yayılması kötülerin işine gelmiyor. Ellerinde birazda erk varsa sonuna kadar kullanıyorlar.
        Aklı selimide üstüne yapıştırma nolursun. Bir Selman Farisinin 10’da 1′, Ali’nin 100’de 1’i olamazsın. gidişatın böyle kusura bakma.

  275. Drogba CC dedi ki:

    Arkadaşlar forumu 7 gündür takip ediyorum. Bu hataları görenler bende dahil hepimiz geri zekalıyız art niyetliyiz ve kalbimizi Allah mühürlemiş.
    Aslında tek doğruyu BİLAL efendi hazretleri biliyor. Bizzat Allah ona KURAN ın orjinalini indirmiş.
    Sağolsun sayesinde bir anda kalp mühürüm açılı verdi. Tek gerçek BİLAL son peygamberimiz.!!

    • Gencer dedi ki:

      Bende senin gibi düşünüyorum Drogba bu kadar net hatalar çelişkiler saçmalıklar. Yaratıcı Kainatı mükemmel yaratmışken nedense Kitap konusunda bir türlü başarılı olamamış.Bir ayette Enfal 65 veya 66 sanırım Peygambere esir almak yakışmaz yazıyor.Tüm insanlığın dehşete düşmesi gereken bir sözü Yaratanın dileyebileceğine aklım ermiyor maalesef.
      Dönemin Fethullah Gülen’iymiş hazretleri.
      Bakmış arkasında İncil Tevrat gibi saçma sapan hurafeler masallar dolu kitaplar var bizde aynı taktiği yapalım demiş Hatice ile.
      Çokta başarılı olmuşlar.Bizim insanımız Fal’dan Tarot’tan kendisini alamıyor tabiiki inanacaklar bu safsatalara.
      Gerçeği anlamak kadar güzeli yokmuş.
      Hiç değilse Cehennem’de Kanlı İrin veya Zakkum veya Darı Küspesi yemeyeceğiz.
      Cehennem’de ne yiyeceğimize bile net karar verilememiş.Cehennem gibi yer varsa ve ben oraya gideceksem yiyecek mi düşüncem ateşlerin içinde.
      Düpedüz saçmalık.

    • bilal dedi ki:

      1-Yüce Allah imtihan sırrı gereği insana özgür bir irade vermiştir. Özgür bir iradeye sahip olmayan bir varlığın sergilediği eylemlerinden dolayı sorumlu tutulması bir haksızlık ve adaletsizlik olur.Bu nedenle yüce Allah hiç kimsenin ne pozitif,ne de negatif eylemine müdahale etmez.Şayet müdahale ederse sorumlu bir varlık olarak yaratmış olduğu insanın elinden bu özgür iradesini geri almış oluyor. Bu durumda sorumluluk taşıyan bu insanın bir robotan ne farkı kalıyor.? .Dilediğini yapamıyor ve özgürce iradesini kullanamıyorsa,acaba bu nasıl bir varlık olur.? Diğer valıklar- dan ne farkı kalır.? Sen birinin eli- ni kolunu bağlayacaksın,iradesine müdahale edeceksin,ondan sonra da haydi şunu bunu yap diyeceksin,yapamadığı zaman da onu sorumlu tutacaksın.? İşte Yüce Allah sorumlu olarak yaratmış olduğu bu insanın özgür irasine müdahale etmez.Yoksa onu da diğer canlı türleri gibi yaratırdı. İyi şeyler de,kötü şeyler de insanın özgür iradesiyle yapılması gerekir. Yüce Allah insana,akil,düşünme yeteneği ve özgür bir irade vermiştir.Bununla birlikte iyi ve kötü şeyleri anlasın diye her zaman insanlardan bir temsilci (elçi) seçerek, ona vahiy yoluyla mesajını,hoşnut olduğu durumu,helal ve haramı,iyi ve kötü her şeyi bildirmiştir.İnsanlaradn seçilen bu elçi de yüce Allah tan almış olduğu bu mesajı diğer insanlara duyurmak suretiyle tebliğini yapmıştır.Buna rağmen kötülük yapanlar büyük bir vebal altında kalacak- lardır. İnsanın yaptığı iyilikler ona ödül,kötülükler ise üzerinde vebal olacaktır.İyilik ile kötülükler aynı şekilde değerlendirilise,o zaman iyiliğin hiç bir anlamı kalmaz… Özetle,yüce Allah’ın sorumlu olarak yaratmış olduğu insanın pozitif ve negatif eylemlerine müdahale etmez.Saldıranın,savaş başlatanın özgür iradesine müdahale etmediği gibi,saldırıya uğrayanın da iradesine müdahale etmez… Ama,saldırıyı, savaşı,cinayet işlemyi,insan öldürmeyi ,zulmu,haksizliği vs.gayri insanı bütün tutum ve davranışları şiddetle yasaklayrak,bu kötülükleri işleyenlere ağır cezalar verceğini göndermiş olduğu vahiy mesajiyle insana bildirmiş ve tebliğ ettirmiştir…Bundan sonra bu akilli insan iyi şeyleri düşünüp yapmaya gayret edecek ve köütü şeyleri de bırakıp yapmamaya çalışacak.Çünkü bu durumlar ona tebellüğ ettirilmiştir.Yüce Allah isterse insana her şeyi zorla yaptırabilir.Ama o zaman insana verilen,aklın,düşünme yeteneğinin ve özgür iradesinin hiç bir anlamı kalmazdı.Diğer canlı türlerinden bir özelliği de olmayacaktı.O,düşünemeyen,iradesiyle hareket edemeyen bir kukla olurdu..Artık Bu durumla bütün özellik ve fonksiyonlarını yitirmiş olacaktı. 2-Adım gibi biliyor ve tüm kalbimle inanıyorm ki,kur’an’ı kerim bir beşer sözü değil,evreni yaratan yüce Allah’ın kitabıdır. Hak ve doğru bildiğim bu kitabın tek bir hakikatına binlerce canım feda olsun….Bu kur’an yüce Rabbimin kitabıdır…. 3-Ben zaten bu siteye Türkiye’den katılmıyorum.Ama ben ve herkes de biliyor ki, layıklık adı altında dine,halkın inancına ve baş örtüsüne saldırarak Türkiye de binler her şeye sahip oldular,köşe oldular..!!!. Lütfen at gözlüğünüzü atın,etrafınızı ve gerçekleri görün.!!! Objektif davranın….!!! 4- Yüce Allah dileseydi elbette bir mücize olarak ayı ikiye bölebilirdi. Zaten ayın ve bütün evrenin varlığı onun birer mücizesi değil mi ???…Ama öyle bir şey yapmadı…Konuyla ilgili daha önce yazdığım yazıyı size gösteriyorum…!!!
      AYIN YARILMASI : 1-KAMER-1-2: اقتربت الساعة وانشق القمر =اي اقترب قيام الساعة وانشقاق القمر=
      ” Kıyametin kopması ve ayın inşikakı ( yarılıp bölünmesi ) yaklaştı.” وان الساعة اذا قامت انشقت
      السماء بما فيها من القمر وغيره الخ ” Kıyamet koptuğu zaman,bütün gök cisimleri,ay ve diğerleri
      inşikak bulacaklar.(yörüngelerinden çıkıp yarılmaya,bölünüp parçalanmaya yüz tuta-
      caklardır ”وبهذا يقول القشيري والحسن البصري ويقول الماوردي ان هذا هو قول الجمهور ” İmam el-Kuşeyri,
      Hasan Basri bunu söylüyor. İmam El Maverdi ise bu görüş,cumhurun (çoğunluğun) görüşüdür demektedir. Kaynak ” / 107 /9 / الجامع لاحكام القران = سورة القمر == ج
      2-Sözde ”Kamer’in işikak ” olayını anlatan Enes bin Malik ve Abdullah bin Abbas söz
      konusu tarihte henüz dünyaya gelmemişlerdi.Bunlar böyle bir olayı nasıl rivayet etmiş-
      lerdir.? Demek ki,sözleri muteber olan bu zatlara rivayeti uydurmuşlar ki,kabul görsün.
      3- Allah’ın ilminde” kıyamet yaklaştı ve ay inşikak buldu,” Bu da ayetin ikinci anlamı-
      dır. yani ayın inşikakı gerçekleşmemiştir (Allah’ın ilminde.bu durum olmuştur.fiili olarak
      değil. 4-Demek ki,ayın inşikak aolayı gerçekleşmiş değildir,bu olay kıyametin kopma-
      sıyla gerçekleşecektir.Konuyla ilgil rivayetler muteber,sahih ve mütevatir değildir…5-
      Dalga geçmeyi bırakın da ciddi ve gerçekçi olun..! Elbette Kur’an’ın doğru anlaşılmasını istemezsiniz,çünkü başta şartlanmışsınız.Bu durumda olan bir insan hiç bir zaman doğruları kabullenemez. Zira Kur’an doğru anlaşılırsa ve elinizdeki saçpa sapan uyduruk rivayetler de kalmayınca, kur’an’a ve islama nasıl saldırıcaksınız…???

      • Gencer dedi ki:

        Bilal diyor ki:
        1-Yüce Allah imtihan sırrı gereği insana özgür bir irade vermiştir. Özgür bir iradeye sahip olmayan bir varlığın sergilediği eylemlerinden dolayı sorumlu tutulması bir haksızlık ve adaletsizlik olur.Bu nedenle yüce Allah hiç kimsenin ne pozitif,ne de negatif eylemine müdahale etmez.Şayet müdahale ederse sorumlu bir varlık olarak yaratmış olduğu insanın elinden bu özgür iradesini geri almış oluyor. Bu durumda sorumluluk taşıyan bu insanın bir robotan ne farkı kalıyor.?
        Cevap:
        Kitaplarla müdehale etmiş olmuyormu Bilal.Kendinle çok çelişkiye düşüyorsun.Modern insan ve özgür insan insanlar tarafından icat edilen sahte dinlerin esiri olmayan insandır.
        Stendahl ne demiş.
        Dinler çoğunluğun KORKUSU azınlığın KURNAZLIĞI üzerine kuruludur.
        Mükemmel bir söz bence.Herşey çok açık
        Bugün diyanete masal anlatmaları için yılda 4.5 Milyar TL veriliyorsa Eğitime 2 Milyar veriliyorsa.Allah’ın ilk emri olduğu sanılan OKU sence gerçekleşmiş mi oluyor.Acaba OKU emri Muhammed tarafından kurgulanan KURAN’ı oku emrimi yoksa eğitimini yükselt emrimi.?
        Bence 1. seçenek çünkü Muhammed kendisinin yazdığı iddia edilen (benimde katıldığım) Kuran’ı okutup içindeki kendisinin Hakimiyetini kılan emirlere uyulmasını istemesidir.
        Bu yüzden çevresine OKU emrinin geldiğini söylemiştir.Okuyunki bu kuranı benim egemenliğim altında toplanın.
        Unutmaki eğer Arap değil Türk’sen Kılıçla Müslümanlığı kabul ettiğimizi araştırman lazım.

      • yasir dedi ki:

        A’RÂF – 172–Kıyamet gününde, biz bundan habersizdik demeyesiniz diye Rabbin Adem oğullarından, onların bellerinden zürriyetlerini çıkardı, onları kendilerine şahit tuttu ve dedi ki: Ben sizin Rabbiniz değil miyim? (Onlar da), Evet (buna) şâhit olduk, dediler.

        BAKARA – 38–Dedik ki: Hepiniz cennetten inin! Eğer benden size bir hidayet gelir de her kim hidayetime tâbi olursa onlar için herhangi bir korku yoktur ve onlar üzüntü çekmezler.

        KASAS – 47–Kendi yaptıkları sebebiyle başlarına bir musibet gelip de, “Ey Rabbimiz! Bize bir Peygamber gönderseydin de âyetlerine uysaydık ve mü’minlerden olsaydık” diyecek olmasalardı, seni peygamber olarak göndermezdik.

        Gencer Yukarıdaki ayetler sen ve senin gibi konuşanlar için, sen şimdi bunları nasıl konuşup, ALLAH var lakin neden kitap ve peygamber gönderip mudehale ediyor diyorsun, şayet ALLAH kitap ve peygamber göndermeyip ahirette kıyam tekrardan diriliş ve hesap gününde Cehennemliklerden olduğun kesin olunca ALLAH’a bize Kitap ve Resul gönderseydinde keşke inanlardan olsaydık diyecektin, fakat şu an hepsine şahitsin o gün bu mazereti öne süremeyeceksin…
        Allah Kitap ve Resul göndermekle yine müdehale etmiş olmuyor, eğer anlarsan bu bir uyarı yöne girmek sana kalmıştır zaten yönünü seçmişsin eğer müdehale edecek olura zaten sana uyarı değil direk seni istediği gibi yapar sende bulunduğun durumu ve konumu soğrulamadan sorğulayamadan kayıtsız şartsız uymak zorunda kalırdın…

        ŞUARÂ – 4 –Biz dilesek, onlara gökten bir mucize indiririz de, ona boyun eğmek zorunda kalırlar.

        Senin iman etmen veya imanını kaybetmen ALLAH’a çok kolay lakin yine sana ve bütün insanlığa büyük lütüfta bulunup Kitap ve Resullerle zorlamadan yol gösteriyor bilenler için büyük bir lutüfttur bunların hepsi…
        Mudehaden anladığın nedir bilmiyorum lakin Müdehale demek zorlamak demek kabullandirmek demektir, Lakin ALLAH bunu açık bir şekilde bir uyarı olduğunu bildiriyor ve dinde zorlama olmadığı söylüyor, kulların yapmış olduğu zorlamaları ALLAH’a maletmeyelim…

        BAKARA – 256–Dinde zorlama yoktur. Çünkü doğruluk sapıklıktan iyice ayrılmıştır. O hâlde, kim tâğûtu tanımayıp Allah’a inanırsa, kopmak bilmeyen sapasağlam bir kulpa yapışmıştır. Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.

        A’RÂF – 158–De ki: “Ey insanlar! Muhakkak ki; ben, sizin hepinize (gönderilen) Allah’ın resûlüyüm. O ki; semaların ve arzın mülkü, O’nundur. O’ndan başka ilâh yoktur. O, hayat verir (yaşatır) ve öldürür. Öyleyse Allah’a ve O’nun ümmî, nebî, resûlüne îmân edin ki; O, Allah’a ve O’nun kelimelerine (sözlerine) inanır (îmân eder). Ve O’na tâbî olun ki; böylece siz, hidayete eresiniz.”

  276. sorgucuyuz dedi ki:

    Arkadaşlar bende forumu 1 haftadır takip ediyorum.
    BİLAL arkadaşım. açıklamalarını gayet uzun bir şekilde ve alıntılarla süsleyerek buradaki arkadaşların önüne seriyorsun. İncelediğim kadarıyla açıklamaların hiçbir şekilde tatmin edici açıklamalar değil. Çoğu yerde kendi (alıntı) açıklamalarınla bile çelişkiye düşüyorsun.
    Bu sayfadaki son yorumunda birşey dikkatimi çekti. “Ben zaten bu siteye Türkiye’den katılmıyorum.Ama ben ve herkes de biliyor ki, layıklık(sanırım doğrusu LAİKLİK olacak.) adı altında dine,halkın inancına ve baş örtüsüne saldırarak Türkiye de binler her şeye sahip oldular,köşe oldular..!!!. Lütfen at gözlüğünüzü atın,etrafınızı ve gerçekleri görün.!!! Objektif davranın….!!! ” demişsin. Bu yazdığın cümle bile ne kadar taraflı olduğunun yegane göstergesi.
    İşe siyasetide karıştırmışsın ama bence yüzüne gözünede bulaştırmışsın. Keşke binlerce şeye sahip olanların dini kendilerine alet ederek köşe olduklarınıda açık yüreklilikle ve tarafsız bir gözle belirtebilseydin.
    Son birşey daha söylemek istiyorum. Lütfen sende çok tanrılı dönemlerdeki inanış, mitolojik olaylar ve özellikle Sümerlerdeki inanışları ve sonraki inanışlara ve kutsal kitaplara etkilerini inceler misin? Şayet incelersen bu etkilerin neden kutsal kitaplarda yer aldığını(kendi hür düşüncenle ve mantık süzgecinden geçirerek) bana izah eder misin? Umarım cevabın gecikmez.
    Herkese iyi günler dilerim.

    • bilal dedi ki:

      Sayın sorgucuyuz !
      1-Laiklik konusunda ki yazıdan ötürü beni sorgulayıp eleştiriyorsunuz,benim objek- tif olmadığımı söylüyorsunuz.Peki,cevap verdiğim arkadaşın yazdığını da sorgula- dınız mı.? Laiklik konusunda söz konusu ifadeleri kullanmama sebep olan sizin arkadaşınızdır..? Bana,’’ Türkiye de din ve türban sayesinde binler köşe oldular, altında Jeepler ,vilalar..vs. var.’’ diyen arkadaşınızı da eleştirdiniz mi ? Onun söy-lediği siyaset değil de benim ki mi siyasettir ??? İşte gerçekten objektif olmadığınızı kendinizi gösterdiniz.Asil,siz tarafsız olsaydınız beni eleştirdiğiniz gibi arkadaşınızı da eleştirirdiniz…. Sorgulayıcısanız, tarafsız olacaksınız.? Sizin gibi düşünenleri sorgulamıyorsunuz.! Haydi bakalım, objektif olmamakla beni eleştirdiğiniz gibi,beni o duruma getiren arkadaşınızı da eleştirin ki,objektif davrandığınızı bir görelim. Bu sizin arkadaşınız,böyle bir ifade kullanmamış olsaydı,ben de asla öyle bir ifadeyi kullan- mayacaktım. Benim siyasetle hiç bir işim yoktur.Ben sadece yüce Allah’a,islama ve kur’an’a inanırım. Defalarca,bugün ne kur’an,ne de islam müslümanların sosyal hayatında olmadığını, müslümanların yaşıntıları da yüce Allah’ın gönderdiği islam ve kur’an’la hiç bir alakası olmadığını yeri gelince çekinmeden söylüyorum..Halkı müslüman olan hiç bir ülkede islam ve kur’an hukuku yürürlükte olmadığını sık sık dile getiriyorum. Her zaman sahtekar insanların dini kendi emellerine alet ettiğini de gayet iyi bilirim.işte bu denele yüce Allah’ın gönderdiği hak din olan islamın bugün- kü müslümanların yaşantısnda olmadığını hep söylüyorum. Maalesef,binler dini kendilerine alet ettiğini görüyoruz.Hiç şüphen olmasın ,bu konuda size aynen katılıyorum.Hiç bir yerde de bunun tersini söylemiş değilim.Ben,sadece söz konusu arkadaşın iddiasına yönelik bir cevap yazdım.Bu şekildeki ifadeleri kullanmama sebep olan söz konusu arkadaştır. 2-Bana,‘’Çoğu yerde kendi (alıntı) açıklamalarında çelişkiye düşüyorsun…’’ diyorsunuz… Bu konuda da siz yanılıyorsunuz, Çünkü, kopyalayıp yapıştırdığım yazı bana ait olduğu için,cevap verdiğim iddianın akışına göre söz konusu eski yazımdan bazen çıkarır,bazen de ileve yaparım..Bazen da yeni yazılarımı eskisine göre farklı bir açıdan yazıyorum ,neticede hepsinin özeti aynıdır.İşte siz bunları fark edemeyince size öyle gelebilir. Yazılarım sizi tatmin edip etmemesi sizin bileceğiniz iştir.Herkes ancak bildiğini yazar,illaki karşı taraf tatmin olsun diye bir durum söz konusu değil… ….
      3-Elbette,çok tanrılı dönemlerdeki inanış ,mitolojik olayları ve özellikle Sümerlerdeki inanışları,sonraki inanışlar vs.yi inceliyoruz.Bizi yönlendiren,etkileyen ne kimsenin inancı,ne de mitolojik olaylardır. Bize,yüce YARATICI akıl,mantık ve düşünebilme yeteneğini vermiştir… Doğruyu bulmamız için yüce YARATICI bunları kullanmamızı istiyor.Bunun için diğer varlıklardan ayrı bir özellikte bizi yaratmıştır.Birilerinin yanlışları neden bizi negatif düşünmeye itiyor.? Akıl,mantık ve doğru düşünebilme yeteneği neden bize verimiştir…? Bu nedenle,her şeyi akıl ve mantık süzgeçinden geçirerek şöyle bir sonuca varıyorum.! a) Bu evren ve içinde bulunan hiç bir şeyin tasadüfen bir şans eseri olarak kendiliğinden meydana gelmesi mümkün olmamaktadır. Bunları var eden yüce müessir bir yaratıcı kudret vardır. Evrenin oluşmasında tesadüflere yer yoktur… Ancak, evren ve her şey madde üstü üstün bir zeka,akil,bilinç,irade ve yüce bir yaratıcı KUDRET’in eseri ve ürünü olabilir.Kullandığımız bilgisayrın vs.her şeyin bir mücidi ve üreticisi varsa,bu evrenin de bir mücidi ve yaratıcısı vardır.Bir resmin ressamı varsa,bir heykelin heykeltraşı varsa,bir binanın banisi varsa ve hatta bir satır yazının katibi varsa,bu evrenin mimari,mücidi ve yaratıcısı da olmaz mı ??? b) İlk maddeyi ve evreni yaratan yüce yaratıcı KUDRET,elbette yarattıığı eserleriyle, özellikle yaratıp üstün meziyetlerle donattığı insanla ilgilenecektir.Bunu başıboş bırakmayacaktır. Yüce YARATICI bu evreni ve içinde bulunduğu konumu itibariyle üstün meziyetlere sahip olan insanı bir eğlence olsun diye yaratmamıştır… KIYAMET-36:ايحسب الانسان ان يترك سدي ‘’ İnsan başıboş bırakılacağını mı sanır.? ‘’ MÜ’MİNÜN -11 افحستتم انما خلقناكم عبثا وانكم الينا لاترجعون ‘’ Bizim sizi boşuna yarattığımızı,bizim huzurumuza dönüp (yaptıklarınıza karşı) hesap vermeyeceğinizi mi sandınız ? ‘’ Her şey bir amaç için icad edilip üretiliyorsa,evren ve içinde yaşayan insanın da bir amaç için yaratılmış olsa gerek….! c) İnsan sağduyusuyla hareket ederek akil,mantık ve düşünme yeteniğini kullanırsa,yüce bir yaratıcının varlığına inanabilir.Ama yaratıcıdan ona vahiy yoluyla mesajları içeren ilahi kitaplar gelmezse, insan kendi akli ve mantıkıyla bu yüce yaratıcının sıfatlarını,niteliklerini,ona nasıl kulluk edileceğini,insanın huzur ve muluğu-nu öngören emir ve yasaklarının neler olduğunu nasıl bilecek? Bu nedenle, yüce YARATICI’nın mesajlarını içeren ilahi kitaplara ve bu mesajları vahiy yoluyla alıp insanlara tebliğ eden,duyuran ve önce kendileri uygulayıp diğer insanlara örnek olan ve insanlardan temsilci olarak seçilen muallim ve mübelliğ elçilere de şiddetle ihtiyaç vardır… İşte sağduyumuzla hareket aderek egomozu değil,akil ve mantıkımızı kendi-mize rehber edinirsek bunun böyle olduğunun sonucuna varabiliriz… Saygılarımla…

      • sorgucuyuz dedi ki:

        Sayın Bilal arkadaşım,

        1-Ben o arkadaşın yazdığını görmedim. Ve o arkadaşı tanımam bile. Fakat onun köşe olma konusunda yazdığına harfiyen katılıyorum. Dini alet ederek gayet güzel bir şekilde zengin olunabilinir. Çünkü çoğunluğu sömürüyorsunuzdur. Sizin dediğiniz şekildede köşe olunacağını sanmıyorum. Neyse konumuz bu değil zaten. Burada benim anlatmak istediğim siz dini ve Kuranı savunma çabasında iken belki bilerek belki bilmeyerek siyaset yapmışsınız demek istedim. Yani o konulara girmenize gerek yoktu. Ya da sadece o cümlesine cevabınızı verip konuyu kapatabilirdiniz. Sonraki cümlelerinizlede o arkadaşa katılıyorsunuz. Sizin bahsettiğiniz şekilde İslam yaşanmıyorsa demek ki o arkadaş doğru söylüyor ve zaten sizde bunu kabul ediyorsunuz demektir.

        Benim sorgulayıcı olmama gelince evet sorguluyorum gerçeklere ulaşmak aydınlanmak için sorguluyorum, dar kalıplardan çıkarak sorguluyorum, tarafsızlığıma gelince sorgulama konusunda tabiki tarafsızım. Elimden geldiğince her kaynağı incelemeye çalışıyorum. Her fikri irdelemeye, eğrisini doğrusunu anlamaya çalışıyorum. Ama siz illaki beni bir tarafa koymaya çalışıyorsanız evet ben karşı taraftayım.

        2- “Elbette,çok tanrılı dönemlerdeki inanış ,mitolojik olayları ve özellikle Sümerlerdeki inanışları,sonraki inanışlar vs.yi inceliyoruz.Bizi yönlendiren,etkileyen ne kimsenin inancı,ne de mitolojik olaylardır.” demişsiniz. Fakat ilahi kitaplardaki çoğu olaylarında bu mitolojik olaylardan yola çıkılarak yazıldığını bal gibi biliyorsunuz.
        “Yüce YARATICI’nın mesajlarını içeren ilahi kitaplara ve bu mesajları vahiy yoluyla alıp insanlara tebliğ eden,duyuran ve önce kendileri uygulayıp diğer insanlara örnek olan ve insanlardan temsilci olarak seçilen muallim ve mübelliğ elçilere de şiddetle ihtiyaç vardır…” demeklede eski dinlerdeki inanışlara ve mitolojik olaylarada inanıyorsunuz demektir..
        Bütün bu kitapların ortaya çıkmasıylada daha çok karmaşa, daha çok kargaşa, daha çok savaş ve dinin had safhada sömürülmesi ortaya çıkmıştır zaten.

        3-Ayrıca ben size bir yaratıcının olmadığını mı söyledim ki siz burada bir yaratıcı olması gerektiği tezini ısrarla vurguluyorsunuz bana.

        Saygılarımla.

  277. Gencer dedi ki:

    Dünya üzerinde uyulması gereken ve gerçekten Din olması gereken tek şey SEVGİ’dir.
    Eğer Sevgiyi din olarak kabul edersek Dünya Cennet Olur.

    • sorgucuyuz dedi ki:

      Gencer kardeşim sevgiyi din olarak kabul ederlerse nasıl insanları söümürecekler?

      • kadir dedi ki:

        bizim dinimiz (kuranı kerim) sevgi, hoşgörü,iyilik,güzellik, güler yüz, yoksula yardım etme, yetimi doyurma, alçak ses,alçakgönüllülük, mütevazilik, sabır üzerine kurulu allahın kanunudur. siz şimdi sevgiyle islamı birbirinden mi ayırıyorsunuz..

      • Drogba CC dedi ki:

        Kadir, Sevgi ve İslam malesef yan yana hiçbir zaman gelmedi. İlk çıktığında nice kelleler gitti, nice kadınlar, erkekler köle edildi. 1400 yıl geçti. İslam la yönetilen hiçbir ülkede kan, savaş, iç çekişme ve gerilikden bir şey olmadı. Türkiye dee biz Laik bir ülkeyiz 😉
        Eğer biliyorsan şeriat(İslam) ile yönetilip, baskı – zulüm ve şiddetin olmadığı ülke gidelim.

  278. sorgucuyuz dedi ki:

    Bilal kardeşim,

    Neml 88’in öncesindeki cümleyide alarak yazını yazdığında bu ayetle ilgili aynı açıklamayı getirebilecek misin bakalım?

    Sûr’a üfürüleceği ve Allah’ın dilediği kimselerden başka göklerdeki herkesin, yerdeki herkesin korkuya kapılacağı günü hatırla. Hepsi de boyunlarını bükerek O’na gelirler. ﴾87﴿ Dağları görürsün, onları hareketsiz sanırsın. Halbuki onlar bulutların geçişi gibi hareket ederler. Bunu, her şeyi sağlam ve yerli yerince yapan Allah yapmıştır. Şüphesiz O yaptıklarınızdan hakkıyla hab
    erdardır.
    Burada apaçık kıyametten ve herşeyin yerle bir olacağından bahsediliyor. Hani hep diyor ya arkadaşlar Kur’an’ın ortasından bir yerden alıp çelişki diye ortaya koyuyorsunuz. Bu yaptığında tam ona benzer bir hareket olmadı değil.

    • yasir dedi ki:

      NEML – 88 –Ve terel cibâle tahsebuhâ câmideten ve hiye temurru merres sehâb(sehâbi), sun’allâhillezî etkane kulle şey’(şey’in), innehu habîrun bimâ tef’alûn(tef’alûne).

      NEML – 88 –Dağları görürsün, onları hareketsiz sanırsın. Hâlbuki onlar bulutların geçişi gibi hareket ederler. Bunu, her şeyi sağlam ve yerli yerince yapan Allah yapmıştır. Şüphesiz O, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.

      sorgucuyuz, bu ayeti vermekle çok iyi ettin, ALLAH sanada doğruyu gösterdin…
      Bu ayet gözümden kaçmış iman konusunda sağlam olan kalbime bir Mıh’ta bu ayetle geldi…
      Kuranda Dünyanın Düz olduğu mantıksızlığını çıkaran arkadaşlara bu ayet tam bir örnek olmuş…
      Bu ayet Dünyanın Kendi ekseninde döndüğünü apaçık göstermektedir…

    • bilal dedi ki:

      Sayın Sorgucuyuz, NEML-87 ile 88.ayetlerin birbirleriyle alakası yoktur… Neden ??? a) 87.ayet, kıyametin kopmasıyla her şey alt üst olacağını,evrenin düzen,nizam ve ahenginin yıkılıp bozula-cağını,her şeyin anormal bir duruma gelerek kıyametin kopması hakkında kimsenin bir tereddüdü ve şüphesi kalmaycağını,herkese müthiş bir koruku ve dehşet saracağını ifade ediyor… !!! b) 88.ayette de tam bunun tersi anlatılmaktadır..1. وتري الجبال تحسبها جامدة الخ – ‘’ Sen dağları statik ve hareketsiz sanırsın,oysa onlar (dünya ile birlikte ) bulutların geçişi gibi hareket ederler.İşte bu,(yani dağların ve dolayısıyla dünyanın bulutların geçişi gi hareket etmesi) her şey muhkem,mükemmel ve sapa sağlam yapan Allah’ın sanatıdır..” DİKKAT EDİLİR-SE,87.ayette her şeyin yıkılıp bozulmasından ve anormal durumundan söz ediliyor…88. ayette ise,bunun tam tersi olan,dağların bu hareketi muhkem,mükemmel,sapa sağlam Allah’ın harika bir sanatı olarak değerlendiriliyor. 87.ayet,her şeyin yıklıp bozulmasından söz edecek,88.ayette de bu dönüşün,muhkem,mükemmel,sapa sağlam bir sanattan söz edecek değil mi ??? Bir arada hem yıkım olacak,her şey alt üst olacak,bir de aynı anda muhkem,mükemmel ve sapa sağlam bir sanat eseri gibi olacak değil mi ??? Sizin mantıkınız bunu kabul edebiliyor mu.? Bir şey aynı anda yıkık,yine aynı anda sapa sağlam ve muhkem olacak.öyle mi? Eğer bunu böyle düşünüyrsanız lütfen,sağduyunuzla hareket ederek durumunuzu gözden geçirin…!!! c) 87.ayet,bu büyük felaket ve yıkım-dan hiç bir kimsenin tereddüt ve şüphesi kalmayacağını ve dolayısıyla herkesi bir korku saracağını söz ederken,88.ayette ise,sen dağların (ve dolayısıyla dünyanın ) statik ve hareketsiz olduğunu hep sanıyorsun ‘’ diye ifade ediyor… Yakın zamanımıza kadar insanlar dünyanın statik ve harektsiz olduğunu sanıyordu…hatta bugün dünya üzerinde iken yine gözümüzle öyle görüp sanıyoruz… İşte 1400 seen önce kur’an,bunun böyle olmadğını bize net bir şekilde açıklamıştır.Kıyamet koptuğu zaman hiç bir kimsede böyle bir sanma ve şüphe olayı kalmaz…İşte bu nedenlerden dolayı her iki ayetin birbirleriyle hiç bir ilgisi yoktur…!!! YASİN-40.ayetin de net ve açık bir şekilde dünya dahil bütün gök cisimlerinin uzay boşluğunda birer yörüngede akıp gittiğine vurgu yapılmkatdadır ! – .Mesela:Burada dünya gezegeninden,.ardından da gece ve gündüzün oluşmasın-dan ,güneş ve aydan söz edildikten sonra وكل في فلك يسبحون ‘’ Bütün bunların her biri,birer yörüngede akıp giderler….diye buyurulmaktadır…!!! Özetle,bu bilgiler ve dolayısıyla kur’an’ı kerim 1400 sene önce yaşamış olan bir beşerin sözü olması mümkün olmamakta-dır. . ! .O,sonsuz ilmiyle her şeyi kuşatan yüce Allah’ın sözüdür. !!! Ayrıca konuyla ilgili değerli açıklamalarından dolayı sayın Kadir ve Yasir beye de çok teşekkür ederim,yüce Rabbim razı olsun….. Saygılarımla….

      • murat dedi ki:

        Sayın Bilal, yani ne kadar zorlama yaptığınızın sanırım farkındasınız. ama bu bohça daha fazla yama tutmaz. artık kabul edin.
        MAdem neml 87-88 birbirinden farklı konulardan bahsediyor, ve dağların bulutlar gibi yürümesini dünyanın dönmesine yorumluyorsunuz, biraz da coğrafya öğrenin derim. dağlarda bulutlar da dünyanın dönmesine işaret olamaz. çünkü ikisi de dünya atmosferinin içinde olan olgular. iyi o zaman bulutlar hareket ediyor eee dünya dönüyor diyelim bulutlar hızlı hareket ediyor eee dünya daha hızlı dönüyor. böyle saçmalıklarla hele de coğrafyacıların karşısına çıkma.
        Ama ben senin için bu ayetlere ve kuranın genel atmosfer anlayışına açıklık getireyim daha iyi anlarsın.
        dünyayı bir tepsi gibi düşün içi su dolu,kenardaki çıkıntılar sınır dağları ve ortada da insanların yaşadığı kara parçası. bu su üstünde yüzmekte. tepsinin(Yer) üstünü de kapak gibi yıldızlarla kapladılar 1. kat sonra 6 kat daha(o zamanda keşfedilen gezegenler, ay ve güneş) bunlar hepsi kendi yörüngesinde yüzmekte. en üstte de tanrının tahtı. zülkarneyn hikayesinde de batıya ve doğuya gittiği söylenmekte, soruyorum dünyanın doğusu ve batısı neresi?
        ayrıca zülkarneyn ve zilkifl ayetleri tam muamma, Yahudiler soruyor bu isimleri, Muhammet yarın cevaplarım diyor. 15gün geçiyor tık yok. millet dalga geçiyor. neyseki Muhammet 15 gün sonra bişeyler buluyor 3-5 ayet olacak. ama giriş lazım, efendim yok inşallah demediği için allah kızmış mış. ilk ayet geliyor. allah sana kızmadı darılmadı ama inşallah deseydin???? yaw kızmadı da 15 gün niye cevap yok??? kızdınsa niye haşlama ayeti getirmedin?? şeytan ayetleri olayındaki gibi..

      • bilal dedi ki:

        Murat bey !
        1-‘’ Dağlar dünyanın dönüşüne işaret olmaz ‘’ diyorsunuz. Yani size göre dünya dönmü- yor mu ? Oysa,hem bilim,hem de kur’an dünyanın dönüşünden söz ediyor..Biraz mantıklı düşünüyorsanız,dağların dönmesi,dünyanın dönmesi anlamına gelmiyor mu ? Yoksa okuduğunuz coğrafyaya göre dünya ile dağlar birbirinden kopuk mu ? Dağlar dünyadan ayrı mıdır.? Dağlar dünyaya bitişik değil de havada mı duruyorlar.? Her halda okuyup anlamdığınız coğrafya bunu söylüyor.??? Demek ki,kur’an’ın 1400 sene önce söylediği bir şey bugün bilimsel olsa bile,sırf kur’an’ın dediği doğru çıkmasın diye bilimi de inkar edebilirsiniz.. Hem NEML-88,hem de YASİN-40: Dünyanın dünüşünü söylemektedir..!!! Haydi bakalım,kur’an’ı inkar uğruna bilimi de inkar edin…!!! 2-Bir de diyorsunuz ki, ‘’ Yahudiler Zülkarneyn ve Zilkifl’ın isimlerini soruyorlar.Muhammed yaraın cevaplarım diyor,15 gün geçiyor tık yok…’’ Siz bu saçmalığı nereden çıkarıyorsunuz..!!! a) Sadece Sudi’ den gelen bir rivayet şöyledir..Bir gurup gelip ismini değil,hakkında bilgi istiyorlar.hz.peygamber de hakkında henüz bir ayet gelmiş değil diyor.Bunlar cevap almadıkları için seviniyorlar.Ama onlar kapıya daha varmadan Cebrail hemen ilgili ayeti hz.peygambere iletiyor ve o da onlara okuyor.’’ Hani yarın cevap vereceğim, hani 15 gün geçiyor tık yok.??? BKZ: ‘’ Fathul Kadir ‘’ den buna dair iki metni size gösteriyorum.Sudi’ den rivayet edilen metnin özetini açıkladım,buna göre bunlar daha kapıya varmadan hemen ayet geliyor. Bu nedenle, ‘’yarın cevap vereceğim ve 15 gün kalıyor..’’ ifadeler mesnetsiz ve yalandır.. İkinci metinde ise,hemen cevap vermiştir.deniliyor…Fakat,Yahudiler bu şekilde gelip soru sorduklarına dair rivayetin zayıf olup metninde nekaret var ve bu rivayet doğru olmayan bir israiliyattir. ‘’ .deniliyor… Şimdi her iki rivayete göre de ‘’ Yarın cevap vereceğim,ama 15 geçiyor tık yok…’’ diye şekildeki ifadeleriniz mesnetsiz ve uyduruk kalıyor…!!!!!!!!!! 1.Rivayetin metni :
        وقد أخرج ابن أبي حاتم ، عن السدي قال : قالت اليهود للنبي – صلى الله عليه وآله وسلم – يا محمد إنك إنما تذكر إبراهيم وموسى وعيسى والنبيين ، إنك سمعت ذكرهم منا ، فأخبرنا عن نبي لم يذكره الله في التوراة إلا في مكان واحد ، قال : ومن هو ؟ قالوا : ذو القرنين ، قال : ما بلغني عنه شيء ، فخرجوا فرحين قد غلبوا في أنفسهم ، فلم يبلغوا باب البيت حتى نزل جبريل بهؤلاء الآيات ويسألونك عن ذي القرنين .
        2.Rivayetin metni :
        وقد أخرج ابن عبد الحكم في فتوح مصر وابن جرير وابن أبي حاتم وأبو الشيخ والبيهقي في الدلائل عن عقبة بن عامر الجهني حديثا يتضمن أن نفرا من اليهود سألوا النبي – صلى الله عليه وآله وسلم – عن ذي القرنين ، فأخبرهم بما جاءوا له ابتداء ، وكان فيما أخبرهم به أنه كان شابا من الروم ، وأنه بنى الإسكندرية ، وأنه علا به ملك في السماء ، وذهب به إلى السد ، وإسناده ضعيف ، وفي متنه نكارة ، وأكثر ما فيه أنه من أخبار بني إسرائيل .
        Özetle,her iki rivayette de ‘’ Yarın cevap vereceğim,ama 15 gün geçiyor tık yok.’’ diye şeklindeki olay söz konusu değildir…Bu nedenle bu iddianız mesnetsiz olup,hiç doğru değildir… Saygılar….

      • murat dedi ki:

        Yahudiler Peygamber’in huzuruna gelip üç mesele (ruh, Ashâb-ı Kehf ve Zü’l-Karneyn) hakkında bazı sorular sordular. Peygamber, “İnşallah” demeden, “yarın ge­lin cevabınızı vereyim” dedi. Bunun için vahiy kesildi.

        ayet ise
        “Hiçbir şey için, Allah’ın dilemesi dışında: “Ben yarın onu yapacağım deme” * Ancak Allah dilerse (yapacağım de). Ve unuttuğun vakit Allah’ı an ve “Umarım Rabbim beni, doğruya daha yakın olana eriştirir.” de.” (Kehf, 23-24)

        ve devam eden ayetler(kehf suresi)

        18:83 – Bir de sana Zülkarneyn’den soruyorlar. De ki: Size ondan bir hatıra okuyacağım.

        18:84 – Gerçekten biz onu (Zülkarneyn’i) yeryüzünde iktidar sahibi yaptık ve ona ulaşmak istediği her şeyi elde etmesinin bir yolunu verdik.

        18:85 – Derken o da bu yollardan birini tutup gitti.

        18:86 – Nihayet güneşin battığı yere vardığı zaman, güneşi, (sanki) kara bir balçıkta batıyor buldu. Bir de bunun yanında bir kavim buldu. Biz ona dedik ki: “Ey Zülkarneyn! Onları ya cezalandırırsın veya onların hakkında iyi davranırsın.”

        18:87 – O da demişti ki: “Kim haksızlık ederse muhakkak ona azab edeceğiz; Sonra Rabbine geri döndürülecek, O da onu görülmemiş bir azabla cezalandırır.”

        18:88 – “Amma her kim de iman edip iyi bir iş yaparsa, buna da en güzel mükâfat vardır. Biz ona dünyada kolaylık gösterir zor işlere koşmayız.”

        18:89 – Sonra Zülkarneyn yine bir yol tuttu.

        18:90 – *** hatalı *** YNÖ’nün tercümesi gecici olara yazıldı: (Biz süre sonra, güneşin doğduğu yere varınca onu, güneşe karşı kendilerine bir siper yapmadığımız bir topluluğun üzerine doğar buldu.)

        18:91 – İşte Zülkarneyn’in kudret ve saltanatı böyleydi. Ve biz onun yanında olan her şeyi bilgimizle kuşatmıştık.

        18:92 – Sonra yine bir yol tuttu.

        18:93 – Nihayet iki dağ arasına ulaştığında onların önünde, hemen hiç söz anlamayan bir kavim bulmuştu.

        18:94 – Dediler ki: “Ey Zülkarneyn! Ye’cuc ve Me’cuc bu yerde fesat çıkarıyorlar. Onun için, bizimle onlar arasında bir sed yapman şartıyla sana bir vergi versek olur mu?”

        18:95 – Dedi ki: “Rabbimin bana vermiş olduğu servet ve saltanat, sizin vereceğiniz şeyden daha hayırlıdır. Bana maddî yardımda bulunun da sizinle onların arasına en sağlam seddi yapayım.

        18:96 – “Bana, demir kütleleri getirin.” Nihayet dağın iki ucunu denkleştirdiği vakit: “Ateş yakıp körükleyin” dedi. Demiri bir ateş koru haline getirince. “Bana erimiş bakır getirin üzerine dökeyim” dedi.

        18:97 – Artık Ye’cuc ve Me’cuc bu seti ne aşabildiler ne de delebildiler.

        18:98 – Zülkarneyn dedi ki: “Bu Rabbimin bir lütfudur. Rabbimin vaadi geldiği vakit de onu dümdüz yapacaktır. Rabbimin vaadi de haktır.

        şimdi bilal bey kurana mı inanacağız yoksa sana mı? 😀

      • bilal dedi ki:

        Murat bey,
        Yukarıda arapça gösterdiğim rivayetler iddianızı çürütmektedir..Bu rivayetlere göre,soru soranlara hz.peyugamber,henüz bu konuda bana vahiy gelmiş değil diyor.Yarın cevap vereceğim diye bir ifadesi yoktur.Ve bu rivayete göre cevap alamaynalar henüz kapıya varmadan ilgili ayet iniveriyor.KEHF-83 ويسالونك عن ذي القرنين قل ساتلوا عليكم منه ذكرا الخ ‘’ Sana Zülkarneyn hakkında sorarlar.Size onun bir hadisesini okuyayayım.’’ de.! Ve inen ayetleri sonuna kadar onlara okuyor. a) Peki,Vahyin 15 gün geçiktiğne dair bilgiyi hangi ayetten çıkarabiliyorsunuz ki, ‘’ kur’an’a mı inanacağız,sana mı ? diyorsunuz..! Vahiy geçiktiğne dair bilgi hangi ayette geçiyor.? Söz konusu ayetlerde vahyin 15 gün geçiktiğini bana gösterirseniz bu konuda aynen size katılacağım. (Ama bunu arapça ayetin metninden göstereceksiniz.) Siz uyduruk ve tutarsız rivayetleri kur’an’ mı sanıyorsunuz..?? Madem ki,vahiy 15 gün geçikmiştir diyorsunuz, haydi bu geçikmeyi bana kur’an’dan gösterin.. !!! Sizin anlattığınız kur’an mı ? ki,kur’an’a mı inanacağız,sana mı ? diyorsunuz.Siz kur’an’a değil,uyduruk,tutarsız ve saçma sapan rivayetlere inanıyorsunuz ve size göre bu rivayetler kur’an’dır… b) Ashab-ı Kehf’ın durumu anlatıldıktan sonra KEHF-23-24.ayetler inmeye başlamıştır.Yani, ولا تقولن لشئ اني فاعل ذلك غدا الخ ‘’Ve hiç bir konuda Allah’ın dilemesine bağlamaksızın ‘’ Ben yarın şöyle şöyle yapacağım ‘’ deme…!!! Ama Zülkarneyn’le ilgili 83.ayet daha sonra inmiştir…Hani vahiy kesilmişti.??? Vahiy kesilmiş olsaydı,23.24 .ayetler 83 ve sonraki ayetlerden sonra gelmesi gerekirdi..23-24. ayet-ler,83 ve sonrasında gelen ayetlerden önce indiğine göre vahyin geçiktiği diye bir olay söz konusu olamaz… Çünkü,bu ayetler vahyin kesilmediğini bize gösteriyor…….. Evet,kur’an’a değil,tutarsız,uyduruk ve saçma sapan rivayetlere göre olayları değerlendirirseniz,daima yanılgıya düşersinz… c ) 23-24.ayetlerin gerçek sebebi nuzulünü yine ayetten anlıyoruz,tutarsız ve uyduruk rivayetlerden deiğil… BKZ: 22.ayette göre insanlar Ashab-ı kef’ın sayıları hakkında tartışırlar..İnsanların kimi; onlar üç kişi idi,dördüncüleri de köpekleri idi ‘’ diyecekler.Kimisi de beş kişi idiler,altıncıları da köpekleri idi.diyecekler.Bunlar gayb hakkında tahmin yürütmekten ibarettir. Kimileri de; Onlar yedi kişi olup sekizincileri de köpekleri idi ‘’ derler.. Bu konuda 22.ayet şöyle devam ediyor…قل رب اعلم بعدتهم ما يعلمهم الاقليل ‘’ De ki; Onların sayısını tam tamına Rabbim bilir.Onlar hakkında bilgisi olan çok az kişiler vardır.. فلا تمار فيهم الا مراء ظاهرا ولا تستفت فيهم احدا ‘’ Öyleyse onlar hakkında,sathi tartışma dışında kimsyele münakaşa etme ve bu konuda ileri geri konuşanlardan hiç bir bilgi isteme..Ayet: 23.ولا تقلن لشئ اني فاعل ذلك غدا ‘’ Ve de sakın ha ! Hiç bir konuda, Allah’ın dilemesine bağlamaksızın,‘’ Ben yarın mutlaka şöyle şöyle yapacağım ‘’deme.! Bu ayetleri dikkatlice okuduğumuz zaman görüyoruz ki,bu ayetlerle yüce Allah onlarla tartışmaktan hz.peygamberi men ediyor ve de gelecek ile ilgili bir şey yapacaksa,mutlaka bunu Allah’ın dilemesine bağlı kılmasını istiyor… Yani, ‘’yarın yapacağım diye bir olay gerçekleşmeden önce 23 ve 24 ayetler inmiştir.’’ Bu ayetler, zaten Zülkarneyn ve ruh hakkında inmiş de değildir.Ashab-ı Kehf hakkındaki tartışmadan sonra iniyor ve peygamberi tartışmaya girmekten ve Allah’ın dilemesine bağlamksızın gelecekle ilgili bir iş yapacağım demekten men ediyor..Hepsi bu kadar ! Peki,ben de KUR’AN’a mı inanayım, yoksa tutarsız,uyduruk ve saçma sapan rivayetlerine mi ??? Özetle,15 gün vahyin kesildiği iddiası tamamen söz konusu ayetlere aykırıdır… Çünkü 23 ve 24.ayetler 83 ve ondan sonraki ayetlerden önce inmiştir.Hani bu arada 83 ve sonraki ayetlerden önce vahiy kesilmişti.? Neden 23 ve 24. ayetler onlardan önce inmiştir.??? İddianız doğru olsaydı,23. ayetten başlayarak 83.ayette kadar nice ayetlerin önce inmemeleri geregirdi.. 23.ayet ile 83.ayetler arasında 60 ayet inmiştir.27.ayetten başlayarak 83.ayette kadar da konuyla ilgili hiç bir alakaları da yoktur. 23-24 ile 83.ayetler arasında nice ayetlerin inmesi,söz konusu iddianızı geçersiz ve mesnetsiz kılmaktadır….Hani vahiy kesilmişti.? Bunca ayetler,83.ayetten önce niye inmiştir.? Lüften mantıklı olun…. Saygılarımla…

      • murat dedi ki:

        Bilal bey, keseri hep kendinize yontuyorsunuz maalesef. gerçekleri nereye kadar görmezden geleceksiniz??
        sizin yazdığınız rivayetleri doğru kabul ediyorsunuz benim yazdığım rivayet yanlış mı?… aşağıda muhammedin sorulan sorulara “Yarın size bu istediğiniz hususları haber verece­ğim” deyip “inşaallah” demedi. diye devam eden ve Kurtubi; el Camiu li Ahkami’l Kur’an) dan
        rivayet edilmiş metin var…
        ayrıca inşallah demediği için kimine göre 12 kimine göre 15 kimine göre 40 gün vahiy kesilmiş ve ardında duha suresi 3. ayet iner….
        3. مَا وَدَّعَكَ رَبُّكَ وَمَا قَلَى
        3. Mē veddeake rabbüke vemē galē.
        3. Rabbin seni terk etmedi, sana darılmadı da
        ————————————————————-
        Sûrenin tamamı Mekke-i Mükerreme’de, vahy bir süre kesildikten sonra nazil olmuştur ve bunda icma vardır. Nüzul sırası itibariyle Fecr Sûresinden sonradır.[1]

        l. Kuşluk vaktine yemin olsun.
        2. Ve sükûna erdiğinde geceye yemin olsun ki
        3. Rabbın seni ne terketti, ne de darıldı.
        4. Ahiret elbette senin için dünyadan daha hayırlıdır.
        5. Hiç kuşkusuz Rabbın sana verecek ve sen razı olacaksın
        6. O, seni öksüz bulup da barındırmadı mı?
        7. Seni şaşırmış bulup da hidayet eylemedi mi?
        8. Seni fakir bulup da zenginleştirmedi mi?
        9. O halde sakın yetime kahretme.
        10. Ve sâili de azarlama
        11. Bununla beraber Rabbımn nimetini anlat.
        a) Daha önce (İsrâ Sûresinin 85, Meryem Sûresinin 64. âyetlerinin nüzul sebebinde) geçtiği üzere Kureyş müşrikleri içlerinden seçtikleri beş kişiyi “Muhammed’i kitablannda bulup bulmadıkları ve niteliklerini bilip bilmedikle*rini sormak üzere Medine-i Münevvere’deki Yahudilere göndermişlerdi. Bu beş kişi Medine-i Münevvere’ye gelip önce hristiyanlara sordular. Onlar da böyle bir peygamber tanımadıklarını söylediler. Yahudiler ise: “Evet. biz kitabımızda onu buluyoruz ve bu zaman da onun gelmesi zamanıdır. Biz, Yemâme’nin Rahmânı’na (Müseylimetu’l-Kezzâb’ı kastediyorlar) o gelmesi beklenen pey*gamberin bilebileceği üç hasleti sorduk, bilemedi. Bu üç şeyi Muhammed’e so*run. Eğer ikisini bilir, birini bilemezse bilin ki o beklenen peygamberdir, ona tabi olun. Ona “Ashab-ı kehf olan gençleri, Zülkarneyn’i ve ruhu” sorun.” dedi*ler.
        O beş kişi Mekke-i Mükerreme’ye dönüp geldiler ve Hz. Peygamber (sa)’e yahudilerden öğrendikleri üç şeyi sordular. Efendimiz (sa), onlara nasıl cevap vereceğini bilemedi, daha sonra cevap vereceğini söyledi ve fakat “İnşaallah.” demedi. Bir rivayete göre 40 gün, başka bir rivayete göre 15 (Veya 12) gün vahy gelmedi ve bu durum Hz. Peygamber (sa)’e çok zor ve ağır geldi. Müşrikler: “Muhammed’in Rabbı onu terketti,” bile dediler. Nihayet Cibrîl gelince Hz. Peygamber (sa): “Ey Cibrîl o kadar gec’iktin ki senin hakkında su-i zanda bu*lundum ve aynı zamanda seni özledim.” dedi. Cibrîl: “Ben seni senden daha çok özledim. Fakat ben görevli bir memurum, gönderildiğimde inerim, gönderilme*diğimde gelemem.” dedi ve Allah Tealâ: “Biz ancak Rabbının emri ile ineriz.” (Meryem, 19/64 âyet-i kerimesini; “Hiçbir şey hakkında “Ben bunu herhalde yarın yapıcıyım, deme.” (Kehf, 18/23) âyet-i kertmesini ve bu Duhâ Sûresini indirdi.[2]
        b) Müslim’in Cündüb (el-Becelî)’den rivayetine göre Cibrîl’in Rasûlullah (sa)’a gelmesi gecikince müşrikler: “Muhammed terkedildi.” dediler de bunun üzerine Allah Tealâ: “Andolsun kuşluk vaktine ve sükûna erdiğinde geceye ki Rabbm seni ne terketti. ne de darıldı…”yı indirdi.[3]
        Hâkim’in Zeyd ibn Erkam’dan rivayet ettiği bir habere göre ise Rasûlullah (sa) bir kaç gün durmuş ve Cibrîl kendisine gelmemiş. Bunun üzerine Ebu Leheb’in karısı Ümmü Cemîl: “Öyle görüyorum ki arkadaşın seni terketti.” de*miş ve bunun üzerine Allah Tealâ bu Sûre-i Celîleyi indirmiştir. [4]
        Buhârî ve Müslim’in Cündüb ibn Süfyân’dan rivayetinde o şöyle anlatıyor: Allah’ın Rasûlü (sa) hastalandı ve iki veya üç gece kalkmadı. Bir kadın O’na geldi ve: “Ey Muhammed, şeytanının seni terketmiş olduğunu umarım. Baksana iki üç gecedir sana yaklaştığını görmüyorum.” dedi ve işte bunun üzerine Allah Tealâ: “Andolsun kuşluk vaktine ve sükûna erdiğinde geceye ki Rabbın seni ne terketti, ne de danldl…”yi indirdi.[5]
        İbn Cerîr’in Abdullah ibn Şeddâd’dan rivayetle tahric ettiği bir habere göre Hz. Hadice, Hz. Peygamber (sa)’e: “Öyle sanıyorum ki Rabbın seni terketti.” demiş ve bunun üzerine bu Sûre nazil olmuştur. Yine İbn Cerîr’in Urve’den ri*vayetinde Hz. hadice’nin bu sözü neden söylediği de açıklanıyor. Buna göre Cibrîl’in Hz. Peygamber (sa)’e gelmesi gecikince Allah’ın Rasûlü (sa) bundan çok korkmuş da Hz. Hadice: “Senin bu korkunu gördüğü için herhalde Rabbın seni terketti.” demiş.
        Herhalde hem Ümmü Cemîl, hem de Hz. Hadice Hz. Peygamber (sa)’e: “Rabbın seni terketti.” demiş olmalılar. Ancak Ümmü Cemîl, Hz. Peygamber (sa)’e düşmanlığından ve onunla alay etmek için; Hz. Hadice de Rasûlullah (sa)’a olan sevgisi ve ona acımasından böyle söylemiş olmalıdır. [6]
        c) Taberânî, Müsned’inde İbn Ebî Şeybe, Vahidî ve başkalarının Hz. Pey*gamber (sa)’e hizmet eden Havle’den rivayetle tahric ettikleri bir hadiste o şöy*le anlatıyor: Bir köpek eniği Hz. Peygamber (sa)’in evine girmiş, sonra yatağın altına girerek orada ölmüş. Hz. Peygamber (sa) dört gün durmuş ve bu günler zarfında kendisine vahy inmemişti. “Ey Havle, Rasûlullah’ın evinde acaba bir şey mi oldu ki Cibrîl bana gelmiyor?” dedi. Ben de kendi kendime: “Evi şöyle bir derleyip toparlasam, hazırlasam.” dedim ve bir süpürge alıp evi süpürdüm. Süpürgeyi yatağın altına soktuğumda baktım ki orada bir köpek eniği ölüsü var, alıp çıkardım ve duvarın arkasına attım O sırada Hz. Peygamber (sa) cübbesiyle titreyerek (veya sakalı titreyerek) geldiler. Kendisine vahy geldiğinde onu bir titreme tutardı. Geldi ve bana: “Ey Havle üstümü ört.” buyurdu ve işte bunun üzerine Allah Tealâ “Ve sen hoşnut olacaksın.”a kadar olmak üzere “Andolsun kuşluk vaktine…”yi indirdi.
        Hz. Peygamber (sa)’in hane-i saadetlerinde bir köpek eniğinin girerek öl*mesi üzerine Cibrîl gelmesinin geciktiği kıssası meşhurdur. Ancak bu Duhâ Sû*resinin inmesine sebep olması rivayeti gariptir ve hattâ şazdır ve sahih rivayetler bu rivayeti reddetmektedir.[7]
        d) Alûsî, herhangi birine isnad etmeksizin şöyle bir kavil daha zikreder: Hz. Osman, Hz. Peygamber (sa)’e bir salkım üzüm veya bir salkım hurma hediye etmişti. O sırada bir dilenci gelip bunu Hz. Peygamber (sa)’den isteyince Efen*dimiz tutttu o salkımı bu dilenciye verdi. Hz. Osman o dilenciye dönüp salkımı kendisinden satın aldı ve tekrar Hz. Peygamber (sa)’e hediye etti. Aynı dilenci gelip o salkımı yine istedi ve Hz. Peygamber (sa) de yine ona verdi. Hz. Osman da gitti, dilenciden o salkımı tekrar satın aldı ve getirip Hz. Peygamber (sa)’e hediye etti. Dilenci yine gelip isteyince bu üçüncü defasında Hz. Peygamber kızgın olarak değil de bir latife olarak o dilenciye: “Sen dilenci misin, yoksa tüccar mısın?” buyurdular. Bundan sonra bir kaç gün vahy gelmeyince Hz. Pey*gamber bir yalnızlık hissetti (vahyin kesilmesinden korktu) ve herhalde o esna*da müşrikler de Hz. Peygamber (sa)’in Rabbı tarafından terkedildiğini söyledi*ler ve bu hadise üzerine bu sûre nazil oldu.[8]

        4. Ahiret elbette senin için dünyadan daha hayırlıdır.
        Taberânî’nin el-Mu’cemu’1-Evsat’ında İbn Abbâs’tan rivayetine göre Hz. Peygamber (sa) şöyle buyurmuştur: Bana, benden sonra ümmetime fetholunacak yerler arzolundu da bu beni sevindirdi. İşte bunun üzerine Allah Tealâ “Ahiret elbette senin için dünyadan daha hayırlıdır.’ âyetini indirdi.'[9]

        [1] Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/954.
        [2] Râzî, Mefâtîhu’1-Ğayb. XXI.238.
        [3] Müslim,Cihâd, 114;Tirmizî,Tefsîmi-Kur’ân, Duhâ, 93/1. hadis no: 3345.
        [4] Suyûtî, Lubâbun-Nukûl, n, 198-199.
        [5] Buhârî, Tefsîru’l-Kur’ân, Duhâ, 93/1; Müslim, Cihâd, 115; Ahmed ibn Hanbel, Müsned, IV,312-313.
        [6] Suyûtî, Lübâbun-Nukûl, 11,200.
        [7] Suyûtî, Lübâbu’n-Nukûi, 11,199-200.
        [8] Alûsî, age. xxx,i57.
        Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/ 954-956.
        [9] Suyûtî, Liibâbu’n-Nukûl, 11,200.

        —————————————— BAŞKA RİVAYET——
        Surenin inişi ile ilgili olarak klasik kaynaklarda şu bilgiler verilmektedir:
        İbn İshak’ın naklettiğine göre, Kureyşliler Nadr b. Hâris ve Ukbe b. Ebi Muayt’ı Yahudi ilim adamlarına gönderdiler ve onlara şu talimatı verdiler: Muhammed hakkında bunlara soru sorun ve onlara Muhammed’in niteliklerini anlatın. Neler söylediklerini bildirin. Çünkü onlar, kendilerine ilk kitap verilmiş kimselerdir. Ve onların yanında bizim sahip olmadığımız türden peygamberle­rin getirdiği bilgiden malumat vardır. Bunun üzerine Nadr ile Ukbe yo­la çıktılar ve Medine’ye gittiler. Medine’ye varıp Yahudi ilim adamlarına, Resulullah (sav) hakkında soru sordular. Onlara durumunu anlattılar, söyledi­ği sözlerin bir bölümünü haber verdiler ve şöyle dediler: Siz, Tevrat ehlisi­niz. Biz size, bizim bu arkadaşımızın durumunu bildirmeniz için geldik. Yahudi ilim adamları onlara şöyle dedi: Bizim size söyleyeceğimiz üç hususu ona sorunuz. Eğer bunlara dair size haber verecek olursa, o, Allah tarafın­dan gönderilmiş bir peygamberdir. Şayet bunu yapmayacak olursa, o, Allah’a yalan uyduran bir kimsedir. O takdirde uygun gördüğünüzü ona yaparsınız. Siz ona, eski zamanda ayrılıp gitmiş genç bir takım delikanlıların durumlarının ne olduğunu sorunuz. Çünkü, gerçekten onların hayret edilecek bir halleri olmuştu. Yine ona, dünyanın doğularına ve batılarına ulaşmış, olduk­ça dolaşmış bir kimseye dair soru sorunuz. Onun haberi ne olmuştur? Yi­ne ona Ruh hakkında sorunuz, o nedir? Eğer size bunları haber verecek olur­sa, ona uyunuz, o bir peygamberdir. Eğer yapmayacak olursa, biliniz ki, o, yalan uyduran bir kimsedir. Onun hakkında uygun göreceğiniz uygulama­yı yapınız.
        Nadr b. Haris ile Ukbe b. Ebi Muayt, Medine’den dönüp Mekke’ye geldiler ve Kureyşlilere şöyle dediler: Ey Kureyşliler topluluğu! Biz sizlere, sizin ile Muhammed arasında ayırt edici hükmü vermenizi sağlayacak bir çö­züm getirdik. Yahudi ilim adamlan bizlere, ona sormamızı istedikleri bazı hu­suslar söylediler. Ve eğer bunlar hakkında size haber verirse o bir peygam­berdir. Vermeyecek olursa, yalan uyduran bir kimsedir ve onun hakkında uy­gun gördüğünüzü yapınız, dediler.
        Bunun üzerine Resulullah (sav)’a gelip şöyle dediler: Ey Muhammed, sen bizlere, ilk zamanlarda ayrılıp gitmiş genç delikanlıların durumunu haber ver. Çünkü onların başından hayret edilecek şeyler geçmişti. İkinci olarak sen bi­ze, yeryüzünün doğularına ve batılarına gitmiş, oldukça dolaşmış bir adam hakkında haber ver, ayrıca bizlere Ruh’un ne olduğunu da bildir.
        Resulullah (sav) onlara: “Yarın size bu istediğiniz hususları haber verece­ğim” deyip “inşaallah” demedi. Onlar da yanından ayrılıp gittiler. İddia edildiğine göre Râsulullah (sav) onbeş gün geçtiği halde yüce Allah bu ko­nuda ona bir vahiy indirmedi ve Cebrail de yanına gelmedi. Nihayet Mekkeliler yalan haberler yayarak “Muhammed bize yarın haber vereceğini vaat ettiği halde, işte bu onbeşinci günün sabahı, kendisine sorduğumuz herhan­gi bir şeyi haber vermedi” dediler. Nihayet vahyin gecikmesi Resulullah (sav)’ı üzdü, kederlendirdi. Mekkelilerin konuştukları ona ağır geldi. Daha sonra Cibril (a.s), Allah (c.c) nezdinden ona Kehf Ashabı’nın sözkonusu edildiği sûreyi getirdi. Bu sûrede, Hz. Peygamber’e, onlar için üzülmesinden dolayı serzenişte bulunulduğu gibi, ona sordukları genç delikanlıların duru­mu ile dünyayı dolaşıp gezmiş adamın haberini ve Ruh’un mahiyetine dair sorduklarının cevabını getirdi. (Kurtubi; el Camiu li Ahkami’l Kur’an)

      • bilal dedi ki:

        Murat bey !
        Kurtubi,tefsiri şu an elimde.Özellikle bu tefsir,nice tutarsız,uyduruk ve saçma sapan farklı farklı rivayetlerle doludur. Ama, yine burada geçen rivayetler ‘’ Vahyin geçik- mesini ‘’Zülkarneyn,ruh ve Ashab-ı Kehf ile igili olaya bağlamıyorlar.sadece bir yerde وقيل ‘’ Yahudiler,Ruh,Zülkarneyn ve Ashab-ı Kehf hakkında soru sordukların da…..’’ şeklindeki iddia için وقيل ‘’ söylenmiştir..’’ diye bir ifade geçiyor..yani söyleyen ve rivayet eden kim olduğu belli değil…(söylenmiştir.!!! ) peki söyleyen ravi kimdir..??? Bir ravaytin ravisi anlatılmamışsa durum ne olursa olsun,söz konusu rivayet muteber sayılmaz.Haydi ben sana,şöyle söylenmiştir.desem,,,kim söylemiştir ? dediğin zaman bilmiyorum.desem bu rivayetin (söylentinin) doğruluk derecesi ne olabilir? 1-Kurtubi, 2- Celaleyn tefsiri 3-Zubdetu tefsir min fethıl kadir. 4- Buhari ve Müslim de geçen ortak rivayet şöyledir….!!! ‘’اشتكي النبي فلم يقم – اي لصلاة الليل – ليلتين او ثلاثا فأ تته امرأة ابي لهب فقالت يا محمد ؟ ما اري ,,,,, الا قد تركك لم يقرأك ليلتين او ثلاثا فأ نزل الله سورة الضحي ‘’ Hastalığından dolayı iki veya üç gece namaz için kalkamadı ve dışarı çıkamadı,bunu gören Ebu Leheb’in karısı gelip ey Muhammed görüyorum ki. ( burada kötü bir ifade kullanıyor.) iki veya üç gecedir,sana kur’an okutan galiba seni terk etmiştir…’’ diye dalga geçiyor..tabiiki hz.peygamber de bu laf karşısında çok üzülüyor.Hemen o an DUHA ‘’ sueresi inmeye başlıyor…’’ bütün kaynakların doğru ve ortak rivayetleri bu şekildedir… Yani,hz.Peygamber hasta olduğu için iki veya üç gün vahiy gelmemiştir.Çünkü o hasatalık anında gelen vahyi tebliğ edemezdi,dışarı çıkamıyordu.Bu nedenle,hastalığı boyunca iki veya üç gün vahiy ona gelmedi…Bu durumun KEHF- suresindeki ayetlerle hiç bir alakası yoktur.Çünkü,bu olay vahyin yeni başladığı ve müslümanların sayısı da çok az olduğu Mekke’nin ilk dönemine rastlıyor.Bundan daha nice yıllar sonra Kehf suresi inmiştir…Bu iki veya üç gün vahiyin geçikmesi,tamamen hz.peygamberin hastalığı nedeniyledir…Kehf suresi ve Zülkarneyn gibi hadiselerle hiç bir alakası yoktur…. 2- Kurtubi arapça tefsiri elimde.. Burada olayı çarpıtmışsınız..Kurtubi’nin naklettiği 12 gün,15 gün ve 40 gün diye vahiy kesilmişti ” ifadesini,Kehf-23-24.ayete uydurmuşsunuz.Halbuki bu rivayet sahipleri vahyin kesilmesini,Kehf suresindeki olaya bağlamamışlardır.Ama siz,kendi kafanıza göre bunları Kehf suresine uydurmuşsunuz.Konuyla ilgili son bölümünde Kurtubi’de şöyle bir ifade geçiyor: وقيل ‘’ söylenmiştir……’’ şeklindedir…Söyleyen kim ? Ravi kimdir,? belli değil…!!! Bir şey rivayet edilirse mutlaka ravinin ismi ve hatta künyesinin geçmesi lazım.Yoksa söz konuusu rivayetin hiç bir kıymeti kalmıyor,rivayet te kabul edilemiyor.Çünkü söyleyen ve rivayet eden belli değildir….Ben sana desem ki,şöyle söylenmiştir,sen de bana kim söyelmiştir.? diyebilirsin değil mi ? Ben de kim söylemişse bilmiyorum desem,bu anlattığımı doğru olarak kabul edecek misin ? İşte KURTUBİ deki rivayet’te böyledir.Bunun muteber hiç bir yönü yoktur.Olaylar,ravisi belli olmayan söyentilerle kabul görmez….!!! 3- Biri 12 gün,biri 15 gün ve biri de 40 gün diye ifade etmeleri mantıken sizi hiç düşündürmez mi.? Hangisi doğru ? Neden bu kadar fak vardır.??? Demek ki, akil,mantık ve sağduyusuyla hareket edenlerin söz konusu rivayetlerin ne kadar uyduruk ve saçma sapan masallar olduğunu rahatlıkla anlayabilirler…Neden bu her üç kişi de aynı şeyi söylemiyor.??? Lütfen,rivayet ve olayları mantık süzgeçinden geçirdikten sonra vicdanımızla kararımızı verelim…… Özetle, a) hz.peygamberin hastalığı nedeniyle vahiy sadece ya iki veya üç gün kesilmiştir. Bu ortak bir görüş olup,hemen hemen bütün kaynaklarda geçiyor.. b) Vahyin geçikme sebebi KEHF-23 ve 24 ayetle alakası yoktur.Sadece iki veya üç gün hz.peygamberin hasatlığı nedeniyle vahiy geçikmiştir..Ortak doğru rivayet ve görüş de budur….c) DUHA suresinin sebebi nuzulü de yeni aynen bu olaydır…Hz.peygamber hastalığı nedeniyle iki veya üç gün dışarı çıkamayınca,Ebe Leheb’in karısının alay edici sözden hemen sonra‘’ DUHA’’ suresi iniveriyor..Yani bunun,‘’Kehf suresi, Zülkarneyn vb.durumlarla hiç alakası yoktur… Lütfen olaylara akıl,mantık ve sağduyu-nuzla değerlendirin…..!!! Saygılar…..

  279. kadir dedi ki:

    neml 88. ayete bilimsel olarak açıklama; ayette geçen “bulutların geçişi gibi gider” ifadesi dünyanın batıdan doğuya doğru döndüğünü açıklamaktadır. çünkü bultlarda batıdan doğuya doğru hareket ederler. meteoroloji uzmanları bu yüzden hava tahmini yaparken önce batıya bakarlar… dağların hareket etmesi= dünyanın hareket etmesidir. saygılarımla…

    • Gencer dedi ki:

      Sen ne cevhermişsin ya.

      • murat dedi ki:

        aslında dünyanın da hareket falan ettiği yok. Siz kuranın hatalarını kapatacaksınız diye beyniniz sulanmış, beyniniz hareket ediyor.

      • yasir dedi ki:

        A’RÂF – 146 –Yeryüzünde haksız yere büyüklük taslayanları âyetlerimden uzaklaştıracağım. (Onlar) her âyeti görseler de ona iman etmezler. Doğru yolu görseler onu yol edinmezler. Ama sapıklık yolunu görseler onu (hemen) yol edinirler. Bu, onların, âyetlerimizi yalanlamaları ve onlardan hep gafil olmaları sebebiyledir.

  280. sorgucuyuz dedi ki:

    Arkadaşlar ayetleri işinize geldiği gibi yorumluyorsunuz.
    Aşağıdaki açıklama diyanetin sitesinden aynen alıntıdır:
    Ekleme yok çıkarma yok takla atırmak yok.

    Ayet
    Dağları görürsün, onları hareketsiz sanırsın. Halbuki onlar bulutların geçişi gibi hareket ederler. Bunu, her şeyi sağlam ve yerli yerince yapan Allah yapmıştır. Şüphesiz O yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır. ﴾88﴿
    Tefsir
    Bazı müfessirler bu âyeti dünyanın güneş etrafındaki dönüşüne işaret olarak değerlendirmişlerdir (bk. Celal Kırca, s. 76). Yine bazı tefsircilere göre bu vâkıa, kıyametin ilâhî kudretle kopacağının delilidir. Dünya gibi büyük bir kütleyi uzay boşluğunda yaratılış amacına uygun, düzenli bir şekilde ve bulutlar gibi yürüten Allah Teâlâ, zamanı geldiğinde bu dünyayı başka bir âleme dönüştürebilecek bilgi ve kudrete sahiptir ve bunu yapacaktır. Nitekim müfessirler sûrun üflenmesinden sonra Allah Teâlâ’nın dağları yok ederek yeryüzünü başka bir âleme dönüştüreceğini ifade etmişlerdir (bk. İbn Âşûr, XX, 47; bu konuda bilgi için bk. İbrâhim 14/48; ayrıca krş. Kehf 18/47; Tâhâ 20/105-107; Kåria 101/5). Bir yoruma göre bu âyette geçen “dağların yürümesi olayı” kıyamette vuku bulacak ve her şey Allah’a gelirken dağlar da O’na doğru yürüyüp gelecektir. “Bu, her şeyi sapasağlam yapan Allah’ın sanatıdır” cümlesi, sadece dünyanın ve dağların değil, evrendeki her şeyin Allah’ın ilmi, kudreti ve sanatıyla mükemmel bir şekilde yaratıldığını ve yaratılış amacına uygun, düzenli bir şekilde idare edildiğini, hiçbir şeyin tesadüfe bırakılmadığını ifade etmektedir. “Şüphesiz ki O, yaptıklarınızdan tamamıyla haberdardır” meâlindeki son cümle ise bu değişimin meydana geldiği kıyamet gününde Allah Teâlâ’nın insanları dünyada yaptıklarından hesaba çekeceğine işaret etmektedir. Nitekim bundan sonra gelen âyetler de bu yorumu destekler mahiyettedir.

    Tefsirciler bile bu ayeti farklı şekilde yorumlamışlar. Yani doğrusu ne onu bilen yok. Buda gösteriyor ki herkes istediği gibi yorum yapabilir. Sizin yaptığınızda bu zaten.

    Bu arada Kadir kardeşimin muhteşem yorumlama yeteneğini gözardı etmek mümkün değil!! Baksanıza ayetten dünyanın batıdan doğuya döndüğü anlamını gayet güzel bir şekilde çıkarmış.

    Bu arada sizleri cennetteki hurilere bir adım daha yaklaştırdıysam ne mutlu bana.

    “Küfre saplananlara gelince, onları uyarsan da, uyarmasan da, onlar için birdir, inanmazlar. ﴾6﴿ Allah onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir. Gözleri üzerinde de bir perde vardır. Onlar için büyük bir azap vardır.”

    Küfürde olanlar içinde yapacak birşey yok. Görmüyormusunuz Allah zaten onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiş ve gözleri üzerinde de perde var. Yani anlayacağınız ağızları ile kuş tutsalar yaranamazlar, nafile. Bu arada ağız ile kuş tutmak bir deyim yanlış anlamayın!!

    Saygılarımla.

    • kadir dedi ki:

      sayın sorgucuyuz bizler ayeti olasılıklara göre yorumlamıyoruz. blimsel olarak yorumluyoruz. kendinize güveniyorsanız. bilimsel olarak araştırın bakalım. o zaman böyle alay edici konuşmalarda yine bulunursanız. buda sizin ayıbınızdır..

      ikinci olarak cennette huri kavramı tamamen safsatadan ibarettir. sahih olmayan hadislerden kaynaklanan uydurma sözlerdir.. kuranda cennete müminlere şukadar huri verilecek tarzı söylemler tamamen kuran dışıdır…
      lütfen araştırma yapmadan kurana iftira atmayalım… saygılarımla…

      • Gencer dedi ki:

        Bilimsel mi? Ayetlerle bilimselliğin uzaktan yakından alakası yok.Siz okuduğunuzu anlayamıyormusunuz?

    • yasir dedi ki:

      TÂHÂ – 105 –(Ey Muhammed!) Sana dağların (kıyamet günündeki) hâlini soruyorlar. De ki: “Rabbim onları toz edip savuracak.”
      TÂHÂ – 106 –Yeryüzünü dümdüz bir hâle getirir.
      TÂHÂ – 107 –Orada ne bir iniş görebilirsin, ne bir tümsek.

      Murat bey, Kuranda herkese ve heş şeye cevap var inşallah…
      Kıyamet Gününde dağların durumunuda yukardaki ayetlerle özetlenmiş…
      Sizlere bile her şeyin cevabını vermiş…

      SAFF – 5 –Onlar yoldan sapınca, Allah da kalplerini (doğru yoldan) saptırdı. Allah, fasıklar topluluğunu hidayete erdirmez.

      MUTAFFİFÎN – 14 –Hayır, bilâkis kazanmış oldukları şeyler, onların kalplerinin üzerini kapladı (kalplerini kararttı).

      CÂSİYE – 23–Nefsinin arzusunu ilâh edinen, Allah’ın; (hâlini) bildiği için saptırdığı ve kulağını ve kalbini mühürlediği, gözüne de perde çektiği kimseyi gördün mü? Şimdi onu Allah’tan başka kim doğru yola eriştirebilir? Hâlâ düşünüp ibret almayacak mısınız?

      NAHL – 106–Kalbi imanla dolu olduğu hâlde zorlanan kimse hariç, inandıktan sonra Allah’ı inkâr eden ve böylece göğsünü küfre açanlara Allah’tan gazap iner ve onlar için büyük bir azap vardır.
      NAHL – 107–Bu, onların dünya hayatını sevip ahirete tercih etmelerinden ve Allah’ın kâfirler topluluğunu asla doğru yola iletmeyeceğindendir.
      NAHL – 108–İşte onlar, Allah’ın; kalplerini, kulaklarını ve gözlerini mühürlediği kimselerdir. İşte onlar gafillerin ta kendileridir.

      Senin mühürlenen azalarını yine sen kendin istediğin için mühürlendiğini yine sana Kuran haber vermektedir…Şuçu ALLAH’a atma mert ol sen böyle istediğin için bu durumdasın…Kalpleri mühürleyen ALLAH lakin sebebleri oluşturan insanların eylemleridir…

      ÂLİ İMRÂN – 89 –Ancak bundan sonra tövbe edip kendilerini düzeltenler müstesnadır. Şüphesiz Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.
      A’RÂF – 153 –Kötülükler yaptıktan sonra ardından tevbe edip de iman edenlere gelince, şüphesiz ki o tevbe ve imandan sonra, Rabbin elbette bağışlayan ve esirgeyendir.
      MÂİDE – 39–Her kim de işlediği zulmünün arkasından tövbe edip durumunu düzeltirse kuşkusuz, Allah onun tövbesini kabul eder. Şüphesiz Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.

      NİSÂ – 18 –Yoksa kötülükleri yapıp yapıp da içlerinden birine ölüm gelip çatınca “Ben şimdi tevbe ettim” diyenler ile kâfir olarak ölenler için (kabul edilecek) tevbe yoktur. Onlar için acı bir azap hazırlamışızdır.

      Kendini Düzeltmek isteyenlere kapının her zaman açık olduğunu ALLAH kuranda söylemekte, yeter ki sen mühürlenen azalarını açmak iste…
      Sana ve senin gibilere sayfalarca yazı yazsanda azdır, bu sebebten sana sadece Kuranla cevap vermek en uyğunudur…

      • murat dedi ki:

        Yasir bey, ben diyorum ki kuran bir ilah tarafından gönderilmedi, zeki 3-5 insan tarafından uyduruldu. sen bana bu uydurma kitaptan korku, azab, tevbe ayetleri okuyorsun???
        bunu anlamak için sana düz mantık soruları soracağım.
        1-Yaratıcı neden bir peygamber seçiyor insanlar içinden. Bu o insan için bir torpil olmaz mı? biri 40 yaşından peygamber seçiliyor(muş). 40 yaşına kadar puta tap ondan sonra seçil dünyanın da cennetin de kralı ol. bir diğeri beşikteyken peygamber seçiliyor ve güya konuşarak bunu ilan ediyor, hatta beşikteki çocuğa kitap,namaz zekat emrediliyor. Peki yasircim senin kriterlerin bu şizofrenlerden daha mı kötüydü de sana ilham gelmiyor. Bu ilahın peygamber seçme kriterleri neymiş? Öyleya Allah onlarla konuşunca imtihan sırrı kalkmış olur. Benimle konuşsa Allah ben de inanırım. peygamberlerin torpilleri ney? yaşamlarına bakarak seçti desen biri 40 yaşında biri daha beşikte? yoksa İbrahimin soyumu kutsal?? o zaman bu ilah ırkçı… ki bakıyoz bu peygamberlik masalları hep aynı ırk ve aynı bölgeden. Amerika kıtasındaki peygamberden masal anlatmaz 3 kitapta. Eskimolardan da hikayeler yok. demekki bu üç kitabın tanrısı da bölgesel, Ortadoğu ve İbrahim soyundan…
        2- Sonra bir ilah neden kitap yollasınki, madem ben insanı mükemmel yarattım diyor. o zaman kitaba ne gerek var beyin verdimi verdi ve o beyinle bugün geçmişte ulaşılamayacak bir medeniyete ulaştı insanlar. ve bu dinler sayesinde değil, dinlere rağmen oldu.(Galileo yu hatırlayın) Yani dinler ya ırkçılığı getiriyor Yahudilik gibi, ya içine kapanmayı getiriyor Hristiyanlık gibi yada savaş cihat emrediyor Müslümanlık gibi. Gerçi bunlar insanların uydurduğu ama o dönemlerde belki en iyi sosyalliklere de sahiptiler ama sürekli gelişen toplumlarda bunların geçerliliği kalmadı reforma ve revizyona bile giremeyecek kadar geride kaldılar. Avrupa reform hareketleri ile bu virüslerden büyük ölçüde kurtuldu ama islam coğrafyasında daha çoook zaman lazım.
        devamı var da vaktim yetmiyor…
        saygılarımla…

      • bilal dedi ki:

        Murat Bey,”ALLAH’IN MESAJINA VE PEYGAMBERLERE NEDEN İHTİYAÇ VAR:???
        İnsan,irade sahibi bir yaratık,dilediği şeyi konuşabniliyor,bir kaç heceye mahküm değil.İstediği yöne gidebiliyor,belli bir mekana hepsedilmemiş.Ve insan,toplum hayatı süren bir varlık.Diğer insanlarla çok yönlü münasebet halinde.İşte insan, bu irade ve hürriyet nimetiyle birlikte büyük bir imtihana tabi tutulmuş,ebedi huzur ve mutluluk yurdu olan cennete aday kılınmış ve yol kavşağına o oturtulmuş.Öte yandan insan,canlısıyla ve cansızıyla,evrendeki bir çok varlığın karakterlerini adeta bünyesinde toplamış.Taş gibi sert de olabiliyor,pamuk gibi de yumuşak.Kurnazlıkya tilkileri,merhametsizlikte de canavarları çok geri bırakabiliyor… Öyleyse her yöne gidebilen,dilediğini yapabilen,doğru ve yanlış hareket edebilen,çok farklı ve hatta birbirlerine ters şeyler yapabilen,zeka,akil,bilgi ve düşünme yeteneği farklı olan bu varlık için bir kılavuz gerekiyor.Bu yol gösterice sadece ‘’akil’’ olamaz.Çünkü her insa-nın akli ve mantıkı aynı şeyi söyleyemiyor.İkiz kardeşlerin akli bile farklı olabiliyor. Akil bu evrenin yaratıcısını bilse bile,insanlardan neler istediğini,hangi işlerden razı olduğunu,ona nasıl ibadet edeceğini,onun zati ve sübüti sıfatları neler olduğunu,ölüm ötesi hangi beldeye çıktığını,ahiret,hesap vs.böyle daha nice sorulara cevaplandıra- cak güçte değil…İşte insan aklinin metafizik sahada ki bu acizliği,insana yol göstere- cek başka bir rehberi gerekli kılar.Bu rehber ise,elçi olarak görev alan peygamberlerdir.Peygamber,cenabi hakkın razı olduğu insan modelidir… Örnek alınmasıyla hakikata ve hidayete örnek şahsiyettir.Peygamber ismet sıfatına sahiptir… Yani ondan,Allah’ın razı olmayacağı negatif hiç bir söz,fiil ,hareket,tutum ve davranış sadır olmaz.O,bu noktada ilahi bir murakaba ve Rabbini bir sigorta altındadır.Böyle değilse,ne bu göreve layık olur,ne de insanlara örnek olabilir.İşte elçilikle görevlendirilen bu şahıslar,söz konusu bütün pozitif sıfatlara sahip olması gerekmektedir.Yoksa böyle bir göreve layık görülmezler.Elçilerin Allah’tan aldıkları mesaj, insanlar için bir hidayet ve meşaledır.‘’ Elçi ‘’ sıfatıyla insanlara sadece hakkı,doğruyu,güzeli,insanlığın huzur ve mutluluğu için gerekli olan şeyleri söyler ve bunlara ‘’abd’’ kul sıfatıyla önce,en ileri seviyede kendisi uyar.. Diğer taraftan,imtihan adalet ölçüsüne göre yapılır.Bir öğretmen,imtihandaki adalet ölçüsü,tatbikati ve uygulamayı ister.. Aynen bunun gibi,Allah öğrenci konumunda bulunan kullarına da imtihanı tatbik ettirmeyi gerekli bulur.Bu tatbikat ise,öğretici bir muallim ve onun elinde bir kitap/ ders notlarının olmasıyla gerçekleşir.İşte insanlık camiasının hayat yolundaki muallimleri insanlardan görevlendirilen peygamberler,ders notları ise,ilahi kitaplardır. İSRA-15: وما كنا معذبين حتي نبعث رسولا الخ ‘’ Biz,elçii gönderip,mesa- jımızın tebliğini yaptırmadıkça,hiç bir halka azap vereeck değiliz…’’mealindeki ayet bu gerçeye dikkat çekmektedir.Ayrıca şu koca evrenin yaratılmasının bir çok gayesi vardır.Her tarafı hikmetlerle donatılmış evrenin gayesiz,abes,luzumsuz olduğunu tasavvur etmek için deli olmak lazımdır… Bu gayelerin başında her şeyden önce yaratıcının kendini tanıtması ve kullarından bunu öğrenmelerini istemiştir.ZARİYAT-56:وما خلقت الجن والانس الا ليعبدون ‘’ Cinleri ve insanları ancak beni tanımaları ve bana kulluk etmeleri için yarattım.’’ mealindeki ayette bu hakikate işaret edilmiştir.Kulların,bu tanıma ve bu kulluk işini öğrenmesi de muallimsiz ve kitapsız olamaz.Allah’ın isim ve sıfatlarını yansıtan,onları ders veren sonsuz ilim ve kudretini yansıtan mücessim bir kur’an olan kainat kitabıdır.Kainat kitabının derin manalarını,inca nakışlarını,yüce yaratıcıyı tanıtan mesajlarını öğrenmek için onu ders veren bir muallime ihtiyaç vardır.Aksi takdirde bir kitap ne kadar harika olursa olsun,manaları bilinmiyorsa ve onu ders veren bir öğreticisi yoksa,onun boş bir tomar kağıttan farkı yoktur…Nitekim ilahi mesajlara ve elçilerine kulak vermeyenler,materyalistçe düşüceleriyle evreni anlamsız,gayesiz,hedefsiz bir kukla olarak telakki ettiklei gibi,insanları da nereden gelip nereye gideceğini,niçin geldiği ve niçin bir müddet sonra kayıp olup gideceği bilinmeyen bir zevallı olarak görüyorlar.!!! İNSANLARDAN ELÇİLİK GÖREVİNE LAYIK GÖRÜLEN BİRİNİN SEÇİLMESİ BİR TORPİL Mİ ??? 1-Bu bir torpil değil. Çünkü,bu göreve en layık olanlar seçilmiştir..Onlar insanlara örnek olacak ve bütün insani meziyetlere sahip olan ve bu görevi hakkıyla yapabilecek mümtaz insanlardır..Seçilenler,elçilerde bulunması gereken bütün özelliklere sahip şahsiyetlerdir… 2-Tabii ki elçi olarak seçilen insanlardan biri olacak..!!! .Allah tarafından seçilmiş olan elçiler yerine başkaları da olsaydı yine bu anlamsız torpil iddiasını ileri sürerdiniz…Ebu Lehep,Ebu Cehil vb. gibiler de elçi seçilseydi yine aynı şeyi söylerdiniz.!! Lütfen mantıklı düşünelim,birileri bu göreve layık olduğu için seçilmişse bu bir torpil mi olur?? Yoksa bu göreve layık olmayan ve insanlara örnek olabilecek özelliklere sahip olmayan birileri mi seçilseydi.? Saygılarımla….

      • yasir dedi ki:

        MURAT DEMİŞ Kİ————-1-Yaratıcı neden bir peygamber seçiyor insanlar içinden. Bu o insan için bir torpil olmaz mı?————

        Bu düz mantık sorularından, mantığının durumu ayan beyan ortada…
        Yaratıcının bir elçi seçmesi ile o seçilmiş elçinin hak edişi eşit ağırlıktadır…Aslında Allah hak eden ve ondan ahid-söz almaya layık kişilere zaten ileteceğini iletir…Kuranda dahi bir çok elçi kendisinin bu görevi içra ettiğinden ona yüklenen misyondan habersiz elçiliklerini yapmışlar ve kendinden önce gelen kitapla uyararak görevlerini tamamlamışlardır kuranı anlayarak okursan bunlarıda anlayabilirsin…Ayrıca diğer toplumlara elçiler gelmediğini sana kim söyledi, kim söylemişse seni kandırmış…Lakin ademden beri insana yüklenen misyon gereği allahın ahidini-sözünü bırakmadan taşıyanlar onlar olduğu için bu silsile olması çok normal, lakin anlayarak okumadığından büyük yanılğılara kapılmışsın…Allah hiç bir soyu üstün kılmaz, üstün olanlar sadece Allahın emrinde ona hizmet edenlerdir…Kuranda geçen milleti ibrahim bir soy ve kavme atıf değildir tamamen bütün müslümanlara verilen isimdir yani haniflerin atası olan İbrahimin de tabi olduğu yanlız tek yaratıcıya hizmet edilen ve yanlız onun emrlerinin üst olduğu topluluğun adıdır, ister türk-kürt-arap-inğiliz-alman vs fark etmez bütün müslümanların ortak adı budur ve üstün olanlarda bunlardır….

        Summe evhaynâ ileyke enittebi’ millete ibrâhîme hanîfâ(hanîfen), ve mâ kâne minel muşrikîn(muşrikîne). 16/NAHL-123
        Sonra, biz sana: “Hanîf olarak İbrahim’in milletine (Din anlayışına) tâbi ol. . . O, müşriklerden olmadı” diye vahyettik.16/NAHL-123

        Ayette ayen beyan açık, burada milletten kasıt kavmi veya ırki bir kavram değil, tamamen Allahın dinine uyanların oluşturacağı topluluktur…Adaletli olu-dürüst olun-hakkın hukuku gözetin koruyun-terazi-tartıda doğru olun-faizci-zinakar,alkolik-kumarbaz-yalancı-dedikoducu-iftiracı olmayın, Allahın sözü üstüne söz koymayın- Allahın emri üstüne emir koymayın- Allahın hizmetini bırakıp nefsinize veya başkalarına hizmet etmeyin…Sonra müşriklerden olursunuz….

        Ve izibtelâ ibrâhîme rabbuhu bi kelimâtin fe etemmehun(etemmehunne), kâle innî câiluke lin nâsi imâmâ(imâmen), kâle ve min zurriyyetî kâle lâ yenâlu ahdiz zâlimîn(zâlimîne).2/BAKARA-124
        Bir zamanlar Rabbi İbrahim’i bir takım kelimelerle sınamış, onları tam olarak yerine getirince: Ben seni insanlara önder yapacağım, demişti. “Soyumdan da ” dedi. Allah: Ahdim zalimlere ermez buyurdu.2/BAKARA-124

        Bu ayeti okuduğunda inşallah anlarsın, ırkçılık ve kavimcilik olmadığını…Allaha inanarak Allahın istediği vasıfları yakalamaya çalışan ve yakalayan her biray insandır yani ”nas”tır ve bu insanların önderide İbrahimdir Allah kuranda bunları açık bir şekilde açıklamıştır…Allahın kalite standartlarını kabul etmeyip yakalamayanlar, Allahın ilke ve inkilaplarını kabul etmeyip uyğulamayanlar bu ”nas” sınıfının dışındadır…İbrahime bu görev yüklendiğinde kendisi zürüyetimdende isteğini sunduğunda, zalim olduğu takdirde senin züriyetinde olsa benim ahidime-sözüme erişemez diye yanıt almıştır, buradan anlaşılacağı üzere bir peygamberin zürüyetinden gelmek bir ayrıcalık değildir, ayrıcalık Allahın kalite standartlarını yakalamak- Allahın ilke ve inkilaplarına uymak- Allahın emir ve yasaklarına uymak- Allahın emrinde Allaha hizmet(ibadet) etmektir, işte Allahı tek emir-tekmelik melik kabul edip bunları yapanlar Milleti ibrahimdir-Milleti haniftir-Milleti Müslidir, yani Allahın Milletidir…Allahın milleti tektir, kvim züriyet fark etmez….Yahudiler üstün diye bir şey yok seni kandırmışlar…O dönemde Allahın kalite standartlarına en uyğun onlar olduğu için evet onlar tek müslüman toplumdu ve Allah katında üstündüler ama bu üstünlüklerini kibre sokarak Alllahın ahidini-sözünü saklayıp bu üstünlüğü aynı senin anladığın gibi yanlış anladılar ve dedilerki bizim soyumuz üstündür-bizim kavmimiz üstündür ve kibre kapılıp yoldan çıktılar, günümüzdede Allahın kalite standartlarına vakıf yahudi olan kişiler varsa ve Allaha şirk koşmıyorsa bunlarda bu millete tabidir ve üstündürler….Yani üstün olan Allahtır ve onun milletidir, günümüzde Allahın sözünden çıkıldığı için Allahın milleti toparlanık değildir, bununsebebi Allahın sözünden-ahidinden çıkılmasıdır…

        Allah durup dururken kimseye söz-ahid vermez, insan hakeder ve kendisi alır Alahta verir…Bu ayrıcalığı kişi eylemleriyle ortaya koyar.

      • 1okuyucu dedi ki:

        Yasir;

        —MURAT DEMİŞ Kİ————-1-Yaratıcı neden bir peygamber seçiyor insanlar içinden. Bu o insan için bir torpil olmaz mı?———— (senden alıntı)

        bence Murat doğru bir soru sormuş, bunu Muhammede geçilen torpilden anlayabiliyoruz,

        Kuranın tanrısı, Muhammedin gözüne kestirdiği kadını evlatlığından boşattıktan sonra evlenebilmesi için daha önce adına cahiliye denilen Arap toplumunda bile hoş gözle bakılmayan akraba evliliğini serbest bırakmış, bırakmakla kalmayıp, evlatlığın üvey babasının evlatlığının karısına “kızım”, evlatlığın karısının evlatlığın üvey babasına “baba” diye hitap ettiği biliniyorken, evlatlıkların boşadığı kadınlarla evlatlığın üvey babasının evlenmesine, yani birbirlerini baba kız olarak gören kişilerin evlenmeleri o adına cahiliye denilen toplumda bile hoş karşılanmazken, Kuranın tanrısı böyle evliliklere bile izin verme ahlâksızlığını göstermekten geri kalmamış,

        o da yetmemiş sırf Muhammede mahsus olmak üzere, kendisini mehirsiz sunan kadınlarla evlenmesine izin vermiş,( peygamber eşi olmayı isteyecek kadınların sayısını var sen hesap et) ayrıca, kadınlarıyla birlikte olma sırasını Muhammedin isteğine bırakmış, dilediklerini boşamakta serbest bırakmış,

        bunun adına torpil denmezde ne denir?

        bu arada, İbrahimin Milleti kalite standartları açısından kafa üstü yere çakılmış durumda?
        gizli din savaşlarının yanı sıra aleni olarak yapılan mezhep kavgaları, kendisi gibi düşünmeyeni kafir ilân edip haklarında “katli” vaciptir fetvası verenler, birbirlerinin camilerini bombalayanlar, esir aldıkları kadınları cariye ilân edip cinsel ihtiyaçlarında kullananlar, vs. vs.

        herhalde İbrahim, 4 tane kitap gönderek milletini farklı dinlere bölen, anlaşılmaz ayetler göndererek milletini farklı mezheplere, tarikatlara bölen Kuranın tanrısına “benim milletimi ne hale getirdin” diyerek sitem ediyordur şimdi,

        nasıl sitem etmesinki, semavi dinlere inananların hepsi, ayni din farklı din ayırımı yapmadan birbirlerini boğazlayıp duruyorlar, bana inamıyorsan semavi dinler tarihine yada günceldeki realiteye bak,

        neden peygamber seçtiğine gelince, bu konuda yazılmış mesajlarımı okumuşsundur herhalde, dün yazdığım mesajı okumamış olamazsın.

      • yasir dedi ki:

        Okuyucu, bu kadar be altı çalışmanızdan dolayı artık bu nontestlerin cinsel konularda bir kampleksleri olduğunu düşünmeye başlıyaçağım…

        Yahu o kadar eş sahibi olmak sence bir ayrıçalıksa seni tutanmı var a kendine bir sürü eş ve bir harem kur…Bu konuda bir sınırın varda biz mi bimiyoruz…Bu hususta bir sınırlamanızın olduğunu sanmıyorum, hatalıysam düzeltebiirsin…

        Bence bir çok eş sahibi omak avantajdan ziyade bir dezavantaj dır diye düşünmekteyim…
        Amaç cinsel zevklenmekse benim bildiğim nonteistler veya kendini müslüman diye lanse edip zina yapanlar için sadece resmiyette sınırlama vardır, gayriresmi istediğinle takılıp istediğini yapabilirsin diye biliyorum, yanlışsam , düzelt…

        Ayıca, burada hadis-nakil-rivayet lerle gelip Peygamber ve evlilikleri hakkında ahkam kesmende çok traji komik…Elinde kesin dei ve bilği varsa onuş, yoksa bence sus…

        Ayrıca seçilmişlik diye bir şey yoktur, oluşu şu bağlamdadır ki irade-güç-bilği sahibi altında ona verilmiş her birey-evlatta seçilmiş konumundadır bakalım bu bilğiyi-güçü nasıl kullanaçak, musa buna bir örnektir, konum itabari ie şeçilmiştir lakin sırf seçilmiş diye bazı şeyleri haketmez, gerçekten eyemleri ile bunu hak ettiği için Allah katından ahid-söz amıştır, yoksa bunu hak etmeyip zalim-zorba-adaletsiz vs biri olsaydı bunu hak edemezdi…Bütün peygamberler böyedir lakin hepsinin derecesi farklıdır kimisi Alahtan vahiy amış kimisi ise kendinden önceki veya Allahın onun ffıtratına-dna’sına yazdığı- İlham ettiği ayetlerle görevini yapmışıtır…Bütün insanların fıtratında İyilik-adalet-vs İlahi-kurani bilğiler doğuştan kodudur, mevcuddur işte bunlar Allahın ayetleridir, her insan fıtratında Aahın zikrini zaten taşır, inkar edenler bu bilerek inkar ederler…
        Her şey Allahtandır lakin bütün iyilikler Alahtan, kötülükler nefsindendir…Bunu anlıycağını sanmıyorum ama Allah hep iyilik-adalet emrettiğinden hayır olanlar Allahtandır, çünkü Allah kötülük emretmez, aç kaldınmı saldır demez, sabret der, ama nefis insan acelecidir ve hep kolay olanı yani emek vermeden sahiplemeyi sever bu yüzden bütün şerler insanın kendindendir….

        Allah hiçbir zman kötülük emretmez-adaetsizlik emretmez, aklına bir kötülük geliyorsa bili o şeytandan, yani nefsinden-kendindendir, ama aklına gelen her iyilik Allahtandır…
        Gerçekten Allahın istediği iyi-adaletli bir insan olunduğunda Alah bu insanları halifesi ilan etmiştir kendisine haife atadığı bir insan=müslüman kötü bir şey söylemeyeceğinden her insanda Alahın elçisidir ve o insanlara=müslümanlara Allahtan gelen vahiyde Kurandır, Alahın sözünün dışına çıkıp kötülük emrediyorsa zaten o kişi bunlara vakıf değildir ve sözden-ahidden çıktığı için o kişi veya kişilerin ne halifeliği nede elçiliği yoktur…

        Ayrıca İsam milletini yani mileti ibrahimin durumu günümüzde vahim bir durumdadır bunu hep belirttim, bu konuda senden daha fazla eleştirel olabilirim…Bunun sebebinide yazdım tamamen kişi ve toplumarın kendi yapıp ettiklerindendir, insanlar bu zemini hazırladı Allahta verdi, Alah kimeye zumetmez insanlar ve toplumlar kendileri-kendilerine umederler, Allahın sözüne girildiğinde zaten her şey otamatikman düzelir…İnsanar Alahı dinemiyorsa bunun üzerine zanlara ona buna inanıp dinleyip kendi zanlarınca dinler-meshepler-kanunlar-hak-adalet ouşturuyorlarsa, Allahın insanlara yapacağı bir şey yok…İsterse bütün gün ben müslümanım diye bağırsada ame etmedikçe-düzelmedikçe-Allahın emrinde-yolunda çalışmadıkça düzelme omaz…

        Ayrıca Allahın sözü-ahidi-emri-nuru-ruhu yani kuran ie amel etmeyen-hükmetmeyen kişi-kurum-örğütler adına yazma, kendini yorma…Yok o bunu yapmış-yok şunu yapmış bunlar hep zanlar ile yapılan şeyler olduğundan ne islamı-ne kuranı-ne müslümanları bağlamaz…Milleti ibrahim- milleti müslimler eskiden olduğu gibi günümüzdede çok çok azdır, çokluk bir öl.ü değildir, çoğunluğa uyarsan yoldan saparsın…

        Yeryüzünde bulunanların çoğuna uyarsan seni Allah yolundan saptırır; çünkü onlar, ancak zanna kapılırlar ve onlar, ancak yalan söylerler. 6/EN’ÂM-116

        İslam için çokluk bir ölçü veya meşru omak değildir…Kuranı okursan bunlara detayları ile değinmekte…

      • 1okuyucu dedi ki:

        Yasir;

        —Okuyucu, bu kadar be altı çalışmanızdan dolayı artık bu nontestlerin cinsel konularda bir kampleksleri olduğunu düşünmeye başlıyaçağım…
        Yahu o kadar eş sahibi olmak sence bir ayrıçalıksa seni tutanmı var a kendine bir sürü eş ve bir harem kur…Bu konuda bir sınırın varda biz mi bimiyoruz…Bu hususta bir sınırlamanızın olduğunu sanmıyorum, hatalıysam düzeltebiirsin… (senden alıntı)

        Muhammedin cinsel yaşamını düzenleyen ayetlerden söz etmek bel altına vurmak oluyorsa, ortada çok vahim bir durum var demektir?

        benim yaptığım, aslında sizin de farkında olduğunuz ama cenneti kaybetmemek uğruna sessiz kalıp sineye çektiğiniz gerçeklerden söz etmekten ibaret,

        ama siz her zaman yaptığınız gibi altında ezildiğiniz konuları savunamamanın verdiği ezikliği ört bas etmek için çirkin yakıştırmalarla saldırma ahlâksızlığını gösteriyorsunuz,

        bak sana bir şey anlatayım,
        üyesi olduğum başka bir forumda bir konu açılmıştı, magazin dünyasının ünlülerinden biri kızı yaşında bir kadınla evlenmiş, konuya mesaj yazanlar söz konusu kişinin kızı yaşındaki kadınla evlenmesini ahlâksızlık olarak nitelediklerinden adama şerefsiz, utanmaz, ahlâksız, adi, sapık, vs. gibi nitelemelerle söylemedik laf bırakmıyorlardı, hatta hakaretin, küfürün dozunu kaçıran mesajlar tespit edildikleri anda siliniyordu, hani diyebilirimki üyeler öfkelerini tüm şiddetiyle kusuyorlardı,

        bir süre okumaya devam ettikten sonra konuya bir mesajda ben yazayım dedim, “Muhammed de kızı yaşındaki Ayşeyle evlenmişti” diye yazdım, o ana kadar yoğun bir şekilde süren mesaj trafiği aniden kesildi, yapılan hakaretlerin ucunun nereye gittiği anlaşıldığından konu anında forumdan kaldırıldı,

        demem o ki bu toplum farkında olmayarak dolaylı yoldan Muhammedin ahlâksız olduğunu zaten tescil etmiş,

        o nedenle senin bana yapmaya çalıştığın çirkin yakıştırmalar, ne Kuran ayetlerini ortadan kaldırır, nede ayetlerin iniş sebeplerini, yaptığın yakıştırmalarda senin çirkin yüzünü göstermekten başka bir işe yaramaz, çünki cenneti kaybetmemek uğruna yapılan ahlâksızlıklara sessiz kalıp ahlâksızlıkları söyleyene hakaret etmeye kalkmak hiçte etik değil,

        sen inandığın kitaba ters düşmemek için, akraba evliliğini, üvey oğlu olması nedeniyle üvey oğlunun karısıyla baba kız konumunda olan iki kişinin evlenmesini, bir erkeğin kızı yaşındaki kadınlarla evlenmesini, çok eşliliği savunmak zorundasın, savunacak mideye sahip değilsen, sessizce onaylamak zorundasın, çünki karşı çıkma hakkın yok? sonra cennet güme gider? iyisimi yalayıp yut gitsin?

        eş konusunda senin sınırlaman var mı? yok mu? bilemem ama ben evlilikte sadakata inanırım, çünki evlilik, birlikte çıkılan hayat yolunda iyi günde de kötü günde de birlikte olmayı, sorunları birlikte göğüslemeyi gerektirir, hatta eşlerden biri bazı görevlerini yapamaz duruma düşse bile diğerinin bu duruma katlanması gerektiğine inanırım, o nedenle koşullar ne olursa olsun tek eşliliği savunurum, geçimsizlik durumunda evliliği yürütmenin anlamsızlığına inanırım,

        ama senin inandığın din evliliği sadece cinsellikten ibaret (erkeğin şeyinin keyfi) bir kurum olarak düşünmüş olmalı ki çok eşliliğe cevaz vermiş? sınırının ne olduğunu merak ediyorsan Suudi krallarının kaç eşli olduklarına bak?

        çok eşlilik konusuna gelince, çok eşlilik Kuranın tanrısı tarafından zenginlere sağlanan bir kıyak, o nedenle zenginler için dezavantaj olacağı düşünülemez, düşünülemez de? çok eşlilik kadını satılık mal konumuna sokan aşağılayıcı bir kurum olmaktan öteye bir anlamı olmayan ahlâksız bir davranış şekli? hoş, zaten islâmiyeti kabul eden her kadın aynı zamanda üzerine kuma gelmesini veye başka bir eve kuma gitmeyide kabul ettiğinden Müslüman kadınların aşağılanmaktan, satılık mal olarak, cinsel obje olarak görülmekten gocunacak bir tarafları da olamaz? çünki bile bile lades demişlerdir?

        Ülkemizdeki zengin tayfası ise çok eşliliğin yasak olması nedeniyle, kapatmalarını veya metreslerini imam nikâhlı eşi olarak lanse etmekten çekinmemektedirler, niye çekinsinler ki? arkalarında kapı gibi çok eşliliğe cevaz veren tanrıları var, Kuranın tanrısı izin verdikten sonra kim takar beşeri yasaları?

        Ayrıca, Ülkemizde gayriresmi isteklerin tek heveslisi Müslüman zenginler olarak görülsede, Müslüman görünümlü Ateistlerin de Kuranın tanrısının bu kıyağından faydalandıklarını söylemek kehanet olmaz?

        —Ayıca, burada hadis-nakil-rivayet lerle gelip Peygamber ve evlilikleri hakkında ahkam kesmende çok traji komik…Elinde kesin dei ve bilği varsa onuş, yoksa bence sus… (senden alıntı)

        ben yaşanmış olaylar dışında hadislere itibar etmem, hadislere itibar edecek kadar salak değilim, çünki hadisleri inkâr etmek kolaydır ama Kuran ayetlerini inkâr etmeniz söz konusu değildir, yani Kuran ayetleri söz konusu olunca kaçarınız yok?

        o nedenle ben Kuran ayetlerini dikkate alıyorum ve ayetler üzerinden konuşuyorum, yani benim delilerim sizin inkâr edemeyeceğiniz ayetler ve o ayetler o kitapta durduğu sürece sizin bana söyleyebileceğiniz hiçbir şey olamaz, siz ancak cenneti kaybetmemek uğruna bazı şeyleri hazmetmeye çalışın, çünki başka seçeneğiniz yok?

        —Allah hiçbir zman kötülük emretmez-adaetsizlik emretmez, aklına bir kötülük geliyorsa bili o şeytandan, yani nefsinden-kendindendir, ama aklına gelen her iyilik Allahtandır… (senden alıntı)

        kötünün kim olduğuna gelince,

        hiç bir toplumda, (zuzu kabilesi dahil) toplumu yönetenler, iyide olsalar kötüde olsalar, toplumlara kötülüğü tavsiye etmezler, herhalde Kuranın tanrısının da kötülüğü emredecek hali yoktu, böyle bir gafı geri zekâlılar bile yapmaz?

        o nedenle, Kuranın tanrısı insanoğlunun kötü olarak tanımladığı eylemleri baz alarak kötülükleri yasaklamaya kalkışsa da kendisi kötülük yapmaktan çekinmez,

        kendisinin bile yok edemeyeceği, fitne yok oluncaya kadar din Allahın oluncaya kadar onlarla savaşın diyerek kendi inanırlarından imkânsızı isteme zalimliğini göstermekten kaçınmaz, peygamberin şeyinin keyfini yapabilmek için peygamberin göz koyduğu kadını kocadan boşatmakla kalmayıp, müşriklerin ayıp saydığı akraba evliliğini serbest bırakır, evlatlığın boşadığı kadınla kayınpederin evlenmesine izin vererek ahlâksız bir geleneği başlatmaktan çekinmez, sizide bu iğrençlikleri savunma zorunda bırakarak sizi en geniş midelilerin bile hazmedemeyeceği bir şeyi hazmetme ızdırabına mecbur tutar,

        peygamber gönderdiğini ispatlayamamışken, ben peygamberim diyene inanmayanları top yekün yok etme ahlâksızlığını gösterir, sizide bunu savunmaya mecbur bırakır,

        gönderdiği kitaplarla, semavi din mensuplarını birbirlerine boğazlatmakla kalmayıp, gönderdiği anlaşılmaz ayetlerle aynı din mensuplarını farklı mezhep ve tarikatlara bölerek birbirlerine boğazlatmaktan çekinmez,

        kimi seveceğinize bile Kuranın tanrısı karar verir?

        kendi inanırlarına bile böylesine zulmeden bir tanrının her tarafı iyi olsa kaç yazar, alın tepe tepe kullanın?

        —o insanlara=müslümanlara Allahtan gelen vahiyde Kurandır (senden alıntı)

        demek Müslüman olanlar insan, Müslüman olmayanlar hayvan öylemi???

        demek Müslüman bir ülkede doğduğun için beleşten kucağında bulduğun din sayesinde tesadüfen insan olmuşsun, ya İsrailde doğsaydın? hem insan olamayacaktın hemde tanrıyla güreşen adam kıssasını, peygamberlik forsuna güvenerek komutanının karısını yasak ilişkiye zorlayan, bu ilişki sonucu doğan zina mahsulü Süleymanı savunmak zorunda kalacaktın, İsevi olarak doğsaydın hem insan olamayacaktın hemde teslis inancını savunmak zorunda kalacaktın, Hindistanda doğsaydın hem insan olamayacaktın hemde sana “mö”leyen ineği ölmüş akrabalarından bir sanacaktın? kısaca insan olamayacağın gibi inandığın dini savunmak zorunda kalacaktın, iyiki Müslüman bir Ülkede doğmuşsun?

        insanoğlunu diğer canlılardan ayıran en önemli özelliği sorgulama yapabilmesidir, yani insanoğlunun insan olabilmesi için gerekli olan en önemli kriter sorgulama yapabilmesidir,

        oysa Kuran, inanırlarının sorgulama yapmasını engellemek için sorgulama yapanları cehennemle tehdit etmekten bile çekinmemiştir, o nedenle Kuran inanırları, sıfatları insan olsa da sorgulamadan körü körüne biat eden sindirilmiş birer mahluktan ibarettir,

        öylesine ki, akla mantığa doğa yasalarına uymayan anlatımları sorgulamak yerine “Allahın hikmetinden sual edilmez” gibi basma kalıp bir ifadenin arkasına saklanarak topu taca atma kolaycılığına kaçarlar, zaten böyle yapmak zorundadırlar, çünki sorgulamaları cennete elveda demek anlamına gelir,

        zaten İslâm alemine bakıldığında, kalite standartları dibe vurmuş bir canlı varlıklar topluluğu göze çarpar, neye benzediklerini anlamak için yanlarına yanaşmaya gerek yoktur, çünki görünen köy klâvuz istemez? uzaktan bakıldığında, gümüşlü zurnasının ortaçağ karanlığı, hoşafının İslâm şeriatı olduğu açıkça görülen Kuran isimli bir kitabın sebep olduğu bir topluluk görülür.

      • Nuri Baba dedi ki:

        Çok değerli sevgili dostum…

        Sizi en içten sevgi ve saygılarımla selamlıyorum…

        Yaşamım boyunca aldığım hiç bir ders, bu kadar keyif verici olmamıştı..

        Mükemmelsin dost…

        Var olasın…

      • yasir dedi ki:

        OKUYUCU DEMİŞ Kİ””’ahlâksızlıkları söyleyene hakaret etmeye kalkmak hiçte etik değil,”””

        Okuyucu bu gerçekleri neden bir hakaret olarak alıyorsun…Ben bunları sana bir hakaret olarak değil tahmini ve olası gerçekler olarak yazdım, yanlış isem düzeltebilirsin dedim….
        Şimid bir çok konuda yazışmalarımız var, etimolejik olarak anlatımlarını yaptığım halde ve seninde anladığını sandığım halde onları ya inkar ediyorsun yada beni şuçlamış olduğun şekilde bana saldırıyorsun, gerçekte bunları yapman etik değilken bana kalkıp etik davranmadığımı söylemen çok trajikomik bir durum…

        Her zaman yaptığın gibi, hiç değişmiyorsunbu kadar alınacağını bilseydim daha yumuşak yazardım…Bence biraz değişmalisin, gevşemelisin, biraz spor yap, yağlı-tatalı-tuzlu-hamur işi yeme-geçe yatarken bilassa bunlara dikkat et-yattığın zaman uykudayken oksijenini kesecek durumlardan kaçın, başının üstüne örtündüğün şeyi çekme, lakin senin bunlara dikkat ettiğini düşünmekteyim, eğer yapmıyorsan yap ve uyğula bunları…

        Evlilikler konusuna gelince, yahu bu konuyu bu kadar tabu haline neden getiriyorsun, hadi ve nakillerle konuşmam diyorsun bana kalkıyorsun suud krallarını örnek veriyorsun, sen onu bunu bırak önce kendi ülkene kendi çevrene bak…Ülkede fuhuş-faiz almış başını gitmiş en büyük paralar bu sektörlerde dönmekte…Bir nonteistin evlilik konularında sınırlarının olmadığını sana söylerken kendini müslüman olarak lanse edip Kuranı ve resulü bırak zanlarına uyanları kendilerine başkalarını elçi, başka kitapları kitap edinenleri sovunmadığımı ve onları senden fazla eleştirdiğimi azçok anlamış olçağını düşünüyordum ama beni her zmanki gibi yanıltıyorsun, ya anlamıyorsun yada anlayıp anlamamazlıktan geliyorsun…

        Kuranda Köle-cariye yoktur dediğimde bunu abuk-subuk cevirilerle ve hadis-nakillerle savunmaya kalkıyorsun ve eline yüzüne bulaştırıyorsun, aynı şekilde başka yerlerde sözlü veya yazılı konuştuğum ravilerin dinine uyanlar ve kendileri gerçek müslüman sananların savunmaları daha trajikomik oluyor….

        Kuranı sırf açık bulmak ve saldırmak için okuduğundan seni birazçıkta hıoş karşılıyorum…
        Kuran ayetleri çok açıktır, kendine güveniyorsan birden fazla evlilik yapabilirsin demekte bence bu o kadar doğal bir şeyki zaten yaratıcının insanları bir eşliliğe zorlaması bence çok mantıksız olurdu,yahu düşünsene yaratıcı insanın kaç kişiyle evleneceğine ve kimlerin kiminle kaç yaşında evleneceği standardı getirecek, yahu insanın fiziksel olarak olğunlaşma yaşı vardır kuran bu sınırı koymuştur zaten geriyle neden ilğilensin…Sanat ve siyaset ve nonteisler arasındada eşi ile arasında belki 20 yaş beki daha fazla yaş farkı olan evlilikler var belki kadın büyük belki adam büyük sırf sizin zanları yüzünden bu birbirlerini seven belkide aşık olan kişiler ayrılsınlarmı, belkide bunların çoçukları var ne yapsınlar yuvalarınımı yıksınlar….Bunun akabinde kuran bunlara izn vermekte lakin tek şartı adaletin korunması ve karşılıklı rızaya dayalıdır, bir üçünçü kişi olarak senin nefsani ve saçma kuruntularun ve zanların yüzünden kimse hayatını ve duyğularını bastıramaz ve bastırmamalıdır…Ayrıca Kuran açık bir şekilde ”Bilirseni tek eş daha hayırlıdır” demektedir…Bunu suistimal eden nonteistler eline geçse her hoşuna giden hatunu geçelik becermekten kaçınmazlar ama bu şeklilde olmayanlarda vardır…Yahu Allah bu işi bir sisteme koymuştur kiminin cinsel istekleri daha fa iken kimi daha pasif olabilir ve birden çok eş istiyorsan onun-bunun karısına kızına saldırma-sulanma-sarkma- veya geçelik fuhuşlar yaşayıpta kadın-et pazarları kurulmasın diye evleme yolu serbesttir ve bu evliliği yapacaksan hakka-hukuka-adalete göre yapacaksın o evlendiğini bir geçe kullanıp mendil gibi atmamak için ALLAH EVLENMENİNDE- BOŞANMANINDA yasalarının temelini atmıştır sözüm ona hadis-nakil dinine uyanlar gibi 3 kez boşol demkle veya muta nikahıyla karı boşanmaz bunun standartı vardır öyle 5 dakikada evlenip 3 dakikada karı boşayamassın, işte sizler ve ravilerin-hadislerin-nakillerin dinine uyanlar arasında sadece ip ince bir çizği vardır siz iki gurbun hiç bir sınırı ve adaleti yoktur sadece anlık zevklenme ve geçiçi dünya menfeatidir amaçınız…ama sadece evinizdeki kadının kutsal olduğunu düşünürsünüz dışardaki etini satan veya zorla satmak zorunda olan kadını veya gönlünü kaptırmış kıt akıllı bir bayan düşünmessini, garip kanmış inamış ama sonucunda aldanmış…ne olacak çanım bir kereden bir şey olmaz, çünkü o kadının hisleri duyğuları yok sadece aşık olunan evinde eş olunan kadın kutsaldır ve onunla hayat müşterektir…

        Ayrancı-bozacıya veya şıraçıya, şakşak şakkaa, şukkşukkşukkk….
        Yahu alın birazada anlayarak okuyun, alamak için okuyun, sonra düşünün sanki dünya ak pak olmuş dünyada fuhuş bitmiş- faiz bitmiş ve bunuda nonteisler bitirmiş gib. konuşmanız yokmu, beni öldürüyor, yahu bırakış edebiyat parçalamayı, felsefe yapmayı, laf kalabalığı yapmayı, birbirinizi şakşaklamayı….

        Çok eşliliğe karşı olan nonteistler, konu geçelik ilşkilere gelmidi onların düşüncelerini ve sınırlarını öğrenmek istiyorum, bütün nonteistler hepinize şakşakçılara herkeze, bu husustaki sınırınız ortak kanununuz nedir, kişisel temennilerinizi değil ortak kuralınızı ve kanunuzu-sınızrınız veya sizin oluşturduğunuz düzendeki haramınızı soruyorum….

        Ben bir müslüman olarak diyorum ki, tek geçelik ilişkiler ve gizli yapılmış iman nikahlı eşler, muta nikahı-3 kez boşol demekle boşanılma bizim dinimizde yoktur ve bunlar haramdır…
        Birden fazla evlenmek için o eşi ailen ve eşrafın bilmeli ve o kadın ilk aşin gibi bütün sasyal ve kanunsal hakları garanti altında olmalıdır ve tam bir karşılıklı rıza söz konusudur, durm böyle olunca 3’üncü sahıslara ançak susmak düşer….

        Şimdi nonteisler eşlerinden habersiz metres tutmaya veya geçelik ilişki yaşamaya nasıl yaklaşmaktadırlar, bırakın felsefe yapmayı ve ortak kuralınızı-sınırınızı açıklayın ondan sonra sağa sola saldırın kuşun, biz arkanızdan temizleriz…

        Yine uzatma okuyucu ve diğerleri, çok net ve kısa yazın ki diğer yazılarımızda ve yazılarınızda uzatabilrisiniz….

        Benim bunları yazmam çok eşliliği sovunuyorum anlamına gelmesin, bilakis ben hakkı ve hukusu- adaleti savunuyorum birde gerçekleri….Eğer kendini dizğinleyemeyen çok azmışlar varsa kerhanelere-veya bilmem nerlere gideceğine kadın et pazarlarana gideceğine gitsin adam gibi Allahın yolunda-hukukunda evlensin bir tane daha eş alsın kendine, kadın et pazarları varsa buraya giden erkeklerde var demektir, arz talep meselesidir bu durum, sizler ço eşlililiğe saldıracağınıza veya bunu su istimal edeceğinize gibi devlete veya yetkili merciğlere bu kadın et pazarları neden var diye saldırın ve ncelikle sizler bundan utanç duyun yerin dibine utançınızdan saplanıp gömülüm….
        Ünvan ismi vermek istemiyorum belirli sektörler adı altında fuhuşun bini bin para ve sözün ona çoğunluğu ilerici-nonteislerden oluşan ve dine saldıranlar oralarını buraları açmakla fuhuşun serbet olmasıyla faizin serbes olmasınya ileri medeniyet olacakları sananlar utançınızdan ve ülkenin ve dünyanın bu hal gelemsinden oturun ağlayın, en azından kınadığınız ravilere uyan müslümanlar kendilerini keserek sadece kendilerine zarar veriyorlar sizler bütün dünyanın dibine dinamiti soktunuz faiz ve fuhuş her yerde kol geziyor bütün dünya zenğinleri ve sizlerin geçim kaynağınız ve reklem metalarınız korumaya çalıştığınız o kadınlardır ve faizsiz adım atamassınız, Allah birden fazla kadını alın derken adaletli olun ve zina etmeyin kadını mal gibi kullanmayın demktedir, ama sözüm ona sizler kadını bir paçavra gibi gofret satarken – araba satarken vsvsv soyup soğana cevirip insanlara bir bir mal gibi sergilemekten çekinmiyorsunuz sonra burada kalkıp ahkam kesiyo Allaha ve peygambere saldırıyorsunuz, hadi beee ordan derler adamaaaa….Sen ve senin gibiler çok namuslu-dürüst ve erdem sahibiyseniz bırakın Kitaba-elçiye-Allaha saldırmayı gidin kadını orospu-mal gibi kullananlara saldırın hatta gelin birlikte saldıralım…

        Yahu daha o kadar yazaçak şey var ama zaman yok ben bunları yazarken nokta virğül vurmadan düşünmeden aklıma geleni yazarım ve geçerim sizin gibi saatlerimi vermem, çünkü değmez….

        Dediğm gibi kendi temenni ve dileklerinizi değil bütün nontesiler kadın ve fuhuş hakkında ortak kuralınız ve sınırınızı açıklayın bizde ona göre yazalım…..

        Bunça kadına fuhuş yaptıran, porno sektöründe-reklam sektöründe vsss bunlarra neler diyorsunuz, bunları hallettibnizde sadece birden fazla eşle evlenmek mi kaldı derdiniz, bu yazdıklarımı halledin, çok eşlilik tek derdiniz kalsın gelin bir ittifak edelim çok eşlilişk ile birlikte mücadele verelim, yahu toplumlar ilerledikçe-eğitim seviyesi yükseldikçe vsvs bir çok islam toplumu daha arapların çoğunluğu dahi tek eşliliğe geçme sürecine girmiştir, türkiyeye gelen suriyelilerden incele kaç tanesi çok eşli ben hiç görmedim….Zaten allah çok eşliliği serbest bırakırken tek eşliliği yasaklamamıştır bilakis tek eşliliğe teşvik vardır….

        Nonteistlerin gerçekten cinsel konularda ve bu çok eşlilikle ilğili kompleksleri olduğuna artık emin olmaya başlıyçam, bir çoğuna sorsan eşleri izin verseler başta kendileri gizli garsoniyerlerini veya gizli aşklarını evlerine getirirler ama iş yazmaya geldimi döktürürler….Yahu bırakın bu ayakları biraz erdemli olun, adaletli olun, bir çok münazarada yazı ve delilleri ile sizler bazı şeyleri kanıtlamamıza rağmen bir erdemlik gösterip evet bunu yanlış anlamışız amaz bu dediğiniz doğrudur veya olabilir dediğinizi duymadık, yahu iman etmenizi beklemiyoruz en azından bir erdem gösterin bunu diyebilin ki bizlerde sizin gerektiği yerde tarafsiz olduğunuzu anlayabili bunu kanıtlayabilecek kadar erdem sahibimisini? çok merak ediyorum…

        Şunuda belirteyim çok eşlliliği savunmuyorum ama onun bunun eşine-karısına-kızına- sarkacağına-sulanaçağına düzeni ve huzur ortamını bozacaklarına gitsinler evlensinler adaletle davrandıkları sürece o kadınları kullanıp orospu gibi ortada bırakmadıkları sürece ve o kadınları birinci eşleri gibi namusları gördükleri sürece ve o eşlerde razı ise bunda bir sakınca yok….

        Kadınların satıldığı insanlık dışı yerlere gidip oraların müşterilerini arttıracağına Allahın yolunda evlenmek en insançıl şeklidir…

        Şimdi nonteistler, bu kadınların satıldığı ortamlarmı sizce iyi ve orların müşterilerinin artmasımı iyi, yoksa bir kişinin ahlaklı dürüst-adaletli kimsenin karısına-kızına-namusuna saldırmadan rahatsız etmeden ortamı-huzuru bozmadan Allah yolunda dürüst ve adaletlli bir şekilde ikinci eş ile evlenmesimi doğrudur….

        Yahu şu an günümüzde bir eş ile insanları evliliğe sürükleyen ve zorlayan devletin yasası bile insanlara vurulmuş bir kettir, bir zulumdür ve bu yüzden bir çok fuhuş sektörü gelişmiş ve yasal hale gelmiş durumdadır….

        Benim şahsi kanım, insanın şeriati değil Allahın şeriatı uyğulanmalı, ülkede fuhuş yapan ve yaptıran teşhir edilmeli toplumdan dışlanmalı ve halk içinde falakaya yatırılmalı, faiz tümüyle yasaklanmalı, birden fazla evlilik serbest olmalı ve bunlar devlet yasaları ile sağlamlaştırılmalı ve takip edilip denetlenmeli….Falakaya yatırmayı, toplum içinde dışlamayı ve teşhir etmeyi insanlık dışı- insan haklarına aykırı ve barbarça bulan ve bulaçak olan nonteistler vs guruplara bana saldırmadan önce kadınları satmanın, pazarlamanın insanlık dışı ve insan haklarına aykırı bir dayranış olup olmadığını sorup cevabını kısa ve net olarak beklemekteyim…

        Yahu insan hakları diye korunulan insanların yapmış olduğu insan hakları ihlallerini buraya sıralasak sayfalar almaz, insan hakları sadece insan haklarını ihlal eden serefsizleri korumak için geçerlidir…Tabiki istisnalar vardır ve bu insan hakları geröek manada kullanıldığı alanlarda olabilir ama bunlar çokk çokk azzdır…Konu insan haklarını ihlal eden tepe başlarına geldimi fuhuş-zina-faiz-adaletsizlik-haksız-saldırı-sömürü-emek hırsızlığı bunları yapanlara kimse saldıramıyor- veya saldırmıyorsunzu çünkü sizlerde bunlarla birliktesiniz ve aynı damardan besleniyorsunuz….

        Gezi eylemleri olurken, aynı dönemde asğari üçrete verilen zam açıklandı takriben %3 idi bir tane sözüm ona sosyalist veya bir kısmı nontesit veya aynı damardan beslenen guruplar çıkıpta asgari üçret için bir pankart açmadı ve açamazdıda çünkü hiç biri asgari üçretl,i değildi ve onları tetikleyen ağa babaları gibi aynı damardan beslenenler onlara verdikleri talimatlar ve kali koli biralarla ne dediklerini bile bimiyorlardı onlar için bir eğlenceydi bu çünkü onların ağa babalarıda en uç sinir başlarıydı bu husus onlarada dokunmaktayı, hatta her iki tarafında bu konu hoşuna gitmadiğinden bir taraf bu zammı verirken biliyorduki bunlar bunu protesto konusu yapmazlar-yaapmazlar çünkü her iki tarafında ortak davasıydı bu konu hemfikirdiler ve hepsi bunun böyle olmasına razıydı…

        Ah be okuyucu, sen burada bırak edebiyat parçalamayı ve felsefe yapmayı….Ben ve bizim gibi olanlar tarafsız tarafın yanındayız, bizler ağaç kesilmesinede karşıyız, asgari üçretin bu seviyelerde olamsında, biz sanada karşıyız onada karşıyız adaletsizlik yapan herlkeze karşıyız…

        Şimdi sen fazla uzatmadan önce sana sorduklarıma cevap ver net olsun, sonra istediğin kadar uzun yazarsın, şakşakçılarında sana istediği kadar şakşak çekebilir…Biz bunları ne şakşak için neda taktak için değil adalet için söylüyor ve konuşuyoruz….

      • 1okuyucu dedi ki:

        Yasir;

        biz burada beşerin yaptığı ahlâksızlıkları konuşmuyoruz ki, biz burada Kuranın tanrısının, Muhammedin yaptığı ahlâksızlıkları konuşuyoruz, beşerin yaptığı ahlâksızlıkları en fazla kınarsın ama söz konusu tanrı ve peygamberleri olunca orada duracaksın, çünki beşerin ne yaptığına değil, tanrıyla peygamberin ne yaptığına bakacaksın,

        o nedenle beşerden örnekler vererek tanrıyla peygamberi aklayamazsın?

        beşeri yasalarda bile sadece evlilik alt sınırı belirlenir, yaş farkını belirleyen bir yasa ne dinlerde ne de beşeri yasalarda vardır, isteyen kızı yaşındaki, isteyen torunu yaşındaki kadınlarla evlenebilir, isteyen kendinden daha yaşlı bir kadınla evlenebilir, buna engel olan hiçbir yasa yoktur ama toplumumuzdaki genel ahlâk anlayışına göre bir adamın kızı yaşındaki bir kadınla evlenmesi toplumun büyük çoğunluğu tarafından hiç hoş karşılanmaz,

        çünki evlilikte esas olan birlikte yaşlanmaktır, o nedenle Ülkemizde yapılan evliliklerde erkekle kadın arasında makul bir yaş farkının olmasına dikkat edilir ama ilerlemiş yaşında şeyinin keyfi için taze çıtır arayan ahlâksızlar toplumun hoş gözle bakmayacağını bile bile utanmadan sıkılmadan işi pişkinliğe vurarak kızı yaşındaki kadınlarla evlenmekten çekinmezler, çünki kendilerine Kuranın tanrısının verdiği bir ruhsat vardır, o nedenle hiç kimsenin kendilerini kınamaya hakları olamayacağını, Kuranın tanrının kendilerine verdiği bir hakkı kullandığını düşünürler,

        hani derler ya, utanmıyorsan dilediğini yap, kendi çıkarları için toplumun değer yargılarını hiçe saymak gibi?

        özetle, toplumumuzun genel ahlâk anlayışına göre, bir erkeğin kızı yaşındaki bir kadınla evlenmesi ahlâksızlıktır, bunu yapanın kim olduğun hiçbir önemi yoktur, kim yaparsa yapsın ahlâksızın tekidir,

        kölelik konusuna gelince, kölelik konusunda beni değil, esir aldığı kadınları cariye ilân edip şeyinin keyfi için kullanan ışid militanlarını ikna et, o da yetmez buradaki Müslüman üyeler dahil İslâm alemini ikna et? yada görüşme fırsatı bulduğunda Kuranın tanrısını ikna et?

        —sen burada bırak edebiyat parçalamayı ve felsefe yapmayı….Ben ve bizim gibi olanlar tarafsız tarafın yanındayız, bizler ağaç kesilmesinede karşıyız, asgari üçretin bu seviyelerde olamsında, biz sanada karşıyız onada karşıyız adaletsizlik yapan herlkeze karşıyız… (senden alıntı)

        adalete bu kadar çok önem veriyorsan, peygamber gönderdiğini kanıtlayamayan bir tanrının peygamber olduğunu iddia edenlere inanmayanları top yekün imha etme veya cehennemde cezalandırma hakkı olup olmadığına kafa yor?

        vereceğin cevap senin ahlâk anlayışının, adalet anlayışının ne olduğunu ortaya koyacak, haydi cevabını bekliyorum.

      • pamuk1kale dedi ki:

        Yasir;
        İNSAN=MÜSLÜMAN
        Bu eşitliği! 2 defa yazında vurgulamışsın.
        Sonrada onlarca cümleyle AHLAK tan bahsetmişsin!!!
        Bizlere AHLAKINI! anlatmaya! devam etsene!

  281. sorgucuyuz dedi ki:

    Bunlar Kur’an’dan :
    Enbiya 31 “Onları sarsmasın diye yere de sabit dağlar yerleştirdik ve (varacakları yere) yol bulabilsinler diye ondan geçitler yollar meydana getirdik.”

    Hicr 19 “Yeri de yaydık, ona sabit dağlar yerleştirdik ve orada ölçülü (bir biçimde) her şeyi bitirdik.”

    Bunlar Tevrattan:
    Tevrat – MİKA : Mik.6: 2 Ey dağlar ve yeryüzünün sarsılmaz temelleri, RAB’bin suçlamasını dinleyin. Çünkü RAB halkından davacı, İsrail’den şikâyetçi.

    Bu Zeburdan:

    Zebur-Mez.18: 7 O zaman yeryüzü sarsılıp sallandı, Titreyip sarsıldı dağların temelleri, Çünkü RAB öfkelenmişti.

    Buda Türk Mitolojisinden:
    “Tengri, tag birle yerig basurdı”. Yani “Tanrı, dağ ile yeri bastırıp daha sağlam yaptı”. “Yeri basan, tutan dağdır; Halkı basan, tutan Handır!“

    Ne kadarda birbirlerine benziyorlar değil mi?

    Evet arkadaşlar şimdi yorumlarınızı bekliyorum.

    Buradanda mesela dağlarla ilgili muhteşem özellikler ortaya çıkarabilirsiniz. Zorlayın biraz kendinizi. Akıl bedava nasıl olsa…

    Saygılarımla.

    • bilal dedi ki:

      KUR’AN ‘A GÖRE DAĞLARIN FONKSİYONU ? Bu konuda kur’an bilimsel bir gerçeğe vurgu yapmıştır.Ondan önce bu konuda bilgi varsa da kur’an onlardan etkilenmiş değildir. Zira;1- Bunu Tevrat ve Zebur da söylüyorsa,tahrif edilen konular hariç bunlar da Kur’an gibi yüce Allah’ın kitabı değil midir.??? Kur’an onlardaki bilgiyi aktarmışsa onlar da yine kur’an gibi Allah’ın sözüdür.Yani yüce Allah,Tavrat ve Zebur da söylediği şeyi aynı zamanda son kitap olan kur’an da da tekrarlamıştır. 2- Özelliklle islamiyeten önce tek tanrı inancına sahip olan Türkler,dağların fonksiyonu ile ilgili inanışlarını Allah’ın kitabı olan Tevrat ve Zebur dan almışlar….Yani kur’an’ın etkilendiği bir olay söz konusu değil.Çünkü Tevrat ve Zebur daki dağlarla ilgili haber da kur’an da ki gibi yine yüce Allah’a aittir….Özetle,etkilenme diye bir olay söz konusu değildir, Çünkü, Tevrat ve Zebur da (tahrif edilen bölümler hariç) aynen kur’an gibi yüce Allah’ın kitabıdır.Yüce Allah onlarda verdiği bilgiyi kur’an da da vermiştir..Hepsi bu kadar..!!! Bu nedenle,Kur’an bunlardan etkilenmiştir diye iddia etmek anlamsız olup,hiç bir mesnedi yoktur.DAĞLARIN FONKSİ-YONU İLE İLGİLİ DAHA ÖNCE YAZMIŞ OLDUĞUM YAZIYI SİZE GÖSTERİYORUM;
      Dağlar,yer kabuğunu meydana
      getiren tabakaların çarpışması,bir tabakanın diğer tabakanın altına girmesi sonucu ol-
      muştur.Üste kalan tabaka kıvrılıp dağları oluşturmuştur.Altaki tabaka da derine doğru
      uzanan dağın kökünün oluşmasını ve tabakaların birbirlerine kaynaşmasını sağlamıştır.
      1- ABD.eski Bilimler Akademisi başkanı Dr.Frank Press ”The Earth ” adlı eserinde dağ-
      ları adeta çivilere benzetmiştir .”O,dağları,kökünün çoğu toprağın derinliklerine dalan
      çiviye (vedge like shape) benzetir.Kur’an daki ” اوتاد ” Evtad ” kelimesi gibi.Burada ki bil-
      gi,kur’an’ın 14 asır önce verdiği bilgilerle tamamen aynıdır.2-Bilimsel incelemeler göster-
      miştir ki dağlar kaynamakta olan bir kazanın kapağı gibidir.Yer altında sıkışan enerjyi,
      gazları absorbe eder.Dağların ağırlığı ve kökünün mağmanın derinliklerine kadar gitme-
      si sürekli sarsmalara karşı bir paratoner gibidir. Dağların bulunduğu yer kabuğu daha
      ağır ve yoğun olduğundan mağmanın derinliğine daha fazla batmaktadır.Yoğunluğu az
      olan yer kabuğu mağmanın üzerinde yüzen birer tahta parçası gibidir.Demek ki,yer kabu-
      ğunun yoğun ve ağır yerleri olan dağların kökleri ve ağırlığı mağma deryasının derinliği-
      ne batmasıyla arzımız bir tahta veya suyun derinliğine girmemiş bir gemi gibi sürekli
      sallanmaktan korunmaktadır.Yer kabuğunun yoğun olduğu dağlar,eş denge oluşmakta-
      dır.Yer kabuğunun en ince olduğu okyanus tabanlarında 5 km,en kalın olduğu büyük
      dağ sıralarının altında ise 70 km.derinlikte başlıyor ve 2.900 km.derinliğe kadar devam
      eder.Yer kabuğunun yoğun olduğu yer dağlık arazılardır………
      .Bkz ” Yerküre vikipedi ” dağların kökü bölümü… İşte 1400 sene önce KUR’AN dağla-
      rın bu fonksiyonlarına vurgu yapmıştır..O zaman hz.Muhammed bunları nereden ve
      nasıl bilecekti ? Bunları bilmesi mümkün müdü ? Dağların fonksiyonuna vurgu yapan
      bu ayetleri kendiliğinden nasıl söyleyebilmiştir ? Demek ki,kur’an,1400 sene önce yaşa- mış olan bir beşerin sözü olamaz..Kur’an,ancak evreni yaratan ve her şeyi bilen yüce Allah’ın evrensel ve son mesajı olabilir.. O bir bir beşer ürünü olamaz…..Saygılar…

      • murat dedi ki:

        Bilal bey, kuranı Muhammet o zamana ait ve ulaşabildiği bilimsel bilgi ve kitaplardan derleyerek uydurdu. Düşün bir kere mağma diyorsun, eğer Muhammet o zamanda mağmayı bilseydi, şöyle bir ayet uydururdu
        ماغما Magma Suresi
        “1)Mağma’ya yemin olsun. 2)Mağma nedir bilir misin. 3)sen mağmayı nerden bileceksin. 4)mağma insanların yaşadığı toprağın altında bulunan kızgın ateştir. 5)biz onu yerin üstüne çıkmasın diye tutmaktayız. 6) (etna gibi arada bir elimizden kaçsa da, esas) O büyük gün onu salıvereceğiz. 7)işte bu da allahın ayetlerindendir. 8)allah ayetlerini düşünenler için işte böyle açıklamaktadır.” sadakallahülazim.

        nasıl ben de kuranın benzerinden yazabilmişmiyim? kesin bana da ilham geldi… yoksa durup dururken nasıl yazabileyim….

      • yasir dedi ki:

        Sen bunları yazmakla yazmış olmakla, yazdığını sanarak ançak kendi kandırıyorsun…Ayetlerin içindeki mana ve ruh’u anlayamadığın için ancak zanna uyuyorsun…Belki bu yazdığından daha uyaklı ve kafiyeli insanın ruhuna inecek notalı ve notasız şiir ve şarkılar bile olabilir…
        Lakin ayet ve sure’den kasıt gözle görülen ve görülmeyen her şeylerdir…Güneşte ALLAH’ın bir ayeti ve süre’sidir, sen bile ALLAH’ın bir ayeti ve suresi sin, bunları idrak edemediğin için yazmayı böyle klavye karşısına geçip yazmak sanıp bu hataya düşüyorsun…
        Bilğisayar Yazılımcıları buna bir örnekleme diyebiliriz…
        Yazılım Muhendisleri yazdıkları prağramlar ile Bilğisayar ve internette bir çok şeyin yansımasını gerçekmiş gibi alğılıyorsun…
        İşte, kainat-evren ve doğadaki gördüğün her ayet-sure-suret’in ve her şeyin yazlımıda ALLAH’a aittir…
        Kuranı iyi oku Musa’nın fravuna giderken sana dokuz ayet verdik derken, dokuz doğa üstü olaydan söz ediyor…Kuranda ayetlerimizi görseler bile inanmazlar derken insan oğlu her gün daha değişik bir şeyler keşfedip uzayın derinliklerinde değişik şeyler bulmakta veya atomun çekirdeğine veya onunda altına inip değiş keşifler yapmakta veya bakteri-mikrobik alemlerde çok değişik şeylerle karşılaşmakta, işte bunların hepsi ALLAH’ın bahsettiği ayetlerdir…

      • yasir dedi ki:

        Murat dostum, Yazılımcılar çok güzel ve değişik proğramlar yazıp bilğisayarda bunları görmekteyiz ama sadece bilğisayarda…
        Şimdi sende bizlere Güneş-ay-dünya veya bir ağaç veya bir bitki hepsini geçtim tasarımı ve yazılımı sana ait olan ALLAH’ın yaratmış olduğu doğadan ve hammaddeden yararlanmadan en basit, ama en basit bir incir çekirdeği bile olabilir,bir ayet ve sure yaz ki hepimiz onu görebilelim-duyabilelim-dokunabilelim…
        Buna yaparsan sanada Doğa yazılım mühendisi diyeceğiz..
        Seni sabırsızlıkla bekliyoruz…

      • murat dedi ki:

        Yasir dostum,
        güneş,ay yıldız,dünya doğadan faydalanmadan yaz diyorsun. bunların senin allahına ait olduğunu nerden çıkartıyorsun tapusu mu var elinde.. ben zaten bunların senin allahına ait olduğuna inansam mümin olurdum değil mi.
        Oysa güneş, ay, doğa kısaca galaksilerin, karadeliklerin hepsi benim yüce yaratıcıma ait. 🙂
        senin allahında kalkmış bunları kendisininmiş gibi kullanıyor.
        hatta benim yaratıcım diyordur ki;
        şu insanlara bak ben onlara kitap, peygamber, melek göndermemiş olmama rağmen nasıl da birbirlerini yiyorlar. hatta aynı peygambere ve aynı kitaba inananlar bile birbirlerini öldürüyor. bir de allah diye bir şey yaratmışlar kafalarında. Allahları da bir tutarsız ki. bir diyor yoktan var ederim ama ademi yoktan değil çamurdan yaratıyor, havvayıda ondan,şeytanı da ateşten??? Doğruya bir de şeytan var, bu da güya yaratılmış ama nasıl birşeyse yaratıcısı allahla konuşuyor ve ona kafa tutabiliyor, kovulduğu yere sızabiliyor, ismet sıfatı olan peygamberleri yoldan çıkarabiliyor.
        bir de bu allah ol deyince oluverirmiş ama yeri 2 günde, dağları 4günde göğüde 2 günde yaratmış(dünya ve düzenlemesine 6 gün milyonlarca galaksiye 2 güncük…- “fussilet-9-10-11-12”) (bu ol demesi de baya uzun sürüyor bir de bu allah katında dünyadaki 1000 yıl 1 gün gibi ya hangisine göre dünya yaratıldı bilemedik.)

        Oysa ben insanlara doğruyu ve yanlışı ayırt edebilecek beyin verdim….

        Ewet yasir dostum şimdi benim yaratıcım mı daha mantıklı senin allahın mı?

      • yasir dedi ki:

        Murat dostum, şimdi senin yaratıcın benim yaratıcım oldu, şunu unutmaki seninde benimde yaratıcımız bir tek ALLAH’tır…
        O inananlarında inanmayanlarında Rabbidir, işter kabul et ister etme ama gerçek olan bu…
        İsteyerek veya istemeyerek zaten yukarıda kabul ettiğini söylüyorsun…
        Zaten inanmayanlar yaratıcının varlığına inanırlar ama örterler gizlerler zaten Kafir’in kelime anlamıda bu demektir…
        Dünyada hiç bir insan yoktur ki yaratıcının varlığına inanmasın ama inkar etmek veya ortak koşmak insanların çoğunluğunu ele geçirmiştir…
        Hatta ateistleri inança en yakın insanlar görürüm ben, çünkü her şeyleri kafasına bitirmişlerdir inanç ve ALLAH adına işte tam bu boşlukta orayı en iyi iman doldurmaktadır…
        Yani mantık olarak bir şeyin başı ile sonu arasında sadece bir çizği vardır….
        İmanlı ile imansız da bu çizğiye çok yakındırlar…Deli ile veli arasındaki fark gibi…
        Sen deli sanarsın ama o velidir bilemessin…Sen veli sanarsın ama o delidir…
        Bir balon düşün, şişirmeden önce sönüktür şişirmeye başla son safhasına geldimi patlar ve ilk haline döner şişmeden önceki sönük haline…

        Şimdi senden ALLAH’ın yarattığı hammaddeden yararlanarak bir yazılım yapmanı istesek bunu yapabilirmisin…Tamamen sana ait yeni bir tür olacak kendi devamını kendi sürdürecek dokunabileceğimiz-görebileceğimiz….
        Mülk ALLAH’ın derken burdaki mantıkda budur işte, ne yaparsan yap ALLAH’ın doğada yarattığı hammaddeye mahkumsun, çünkü sen bile o hammaddeden, topraktan süzülerek besinlere, besinlerden insanın vucuduna ve oradan üreme orğanlarına en sonda annenin karnına oradan dünyaya geldin sonrada toprağa özüne döneceksin sonra ALLAH seni ve herkesi o topraktan bir nebat gibi bitireçek ve bütün belleğinde beyninde(kitabında) olanları önüne dökeceksin….

        ALLAH bir yazılım yapıyor çekirdeği toprağa ekiyorsun ve suluyorsun sonunda o çekirdek dev gibi bir ağaca dönüşüyor…İşte o çerkirdekteki yazılımı şifreleri nasıl yapacaksın Murat kardeş…

        Babanın menisinde milyonlarca Spermden biridin ve o spermin içinde bir yazalın ayet vardı sonra o yazalım-ayet sayesinde insana dönüştün, insan ölüp toprak olduktan sonra sperm içindeki yazılımın dna şifrelerin eriyen toprak olup toprakta kaybolacağınımı sandın, işte o yazılımın torakta kalmakta zamanı geldiğinde toprakta kaybolmayan yazılımın yine ALLAH’ın rameti ile birleştiği ve bir nebat gibi topraktan çıktığında gözündeki ve beynindeki bütün perdeler kalkmış olacak her şeyi anlayacaksın…

  282. Gencer dedi ki:

    Yanlışlığı kanıtlansa da Topluma Mal olduğu için YANLIŞI seçmek saplantılı bir davranış bozukluğu dur. Normalde yanlışın kanıtlanmasına sevinilmesi gerekir. Çünkü birilerinde yeni bir anlayış seviyesi gelişmesi farkındalığı oluşmuştur.Aslında akıllı insan yoktur,sadece fikirleri güncellenen,değişen yada aydınlanmayı beraberinde getiren zamanlama meselesi vardır.
    İnsan,hayvan,doğa Sevigisi taşıyan Herkese Saygılar.

    • rammsteinn dedi ki:

      murat ,
      magma suresini iyi yazmışsın.ama övgü ve tehdit unsurlarını unutmuşsun.şöyleki devamı,
      8-magma,cehennemin önizlemesi gibidir. ama o sizi magmadan koruyor.çünkü o şüphesiz koruyandır,affedicidir.bağışlayıcıdır.
      9-nerde inanmayan bozguncu görürseniz atın magmanın içine.ama ileri gitmeyin.şüphesizki,inanmayanları ebedi magma bekliyor.

  283. kadir dedi ki:

    sayın gencer. dağların bulutlar gibi hareket etmesi demek ne demektir. asıl siz okuduğunuz anlamıyorsunuz. inanmadığınız için siz bilimi bile reddediyorsunuz. evrime inanlar gibi varsayım üzerine mi gidiyorsunuz… araştır bilimi ondan sonra burada ahkam kesin…

    Neml Suresi’ndeki ayette Dünya’nın sadece döndüğü değil, dönüş yönü de vurgulanmaktadır. 3.500-4.000 metre yükseklikteki ana bulut kümelerinin hareket yönü daima batıdan doğuya doğrudur. Hava durumu tahminleri için çoğunlukla batıdaki duruma bakılmasının sebebi de budur.

    Bulut kümelerinin batıdan doğuya doğru sürüklenmesinin asıl sebebi Dünya’nın dönüş yönüdür. Günümüzde bilindiği gibi, Dünyamız da batıdan doğuya doğru dönmektedir. Bilimin yakın tarihlerde tespit ettiği bu bilimsel gerçek, Kuran’da yüzyıllar öncesinden haber verilmiştir.

    bunu hala kabullenmiyorsunuz. siz acaba okudğunuzu anlayabiliyormusunuz. işte kuran bilimle böyle uyuşuyor. nedense bu uyuşma sürekli olarak zorunuza gidiyor.. kabullenmek yerine içten içe kendinizi yiyorsunuz…

    • bulent dedi ki:

      Daima Batıdan doğuya esen rüzgarlar 10 000 m 30 000 m arasıdır.
      3 500 4 000 m değil.

      bulutlu günlerde başınızı yukarı çevirip bakarsanız
      bulutların her yöne gittiğini görebilirsiniz.

      bulutlar kuzeye gidiyorsa dünya kuzeye mi dönüyor olacak?

      “”Dağları görürsün de, donmuş sanırsın; oysa onlar bulutların sürüklenmesi gibi sürüklenirler. Herşeyi ‘sapasağlam ve yerli yerinde yapan’ Allah’ın sanatı (yapısı)dır “”

      bu cümleden dünyanın dönüş yönünü çıkartan zekaya hayranım !

      • kadir dedi ki:

        sayın bülent hiç araştırmadan bodozlama olarak burada yorum yazıyorsunuz.. ana bulut kümeleri dünyanın batıdan doğuya doğru dönmesinin etkisiylede batıdan doğuya süreklenir daima. küçük bulutlar ise her yöne rüzgarın etkisiyle hareket edebilir. okuduğunuzu anlmaya çalışın… bunu kabullenmek yerine hala safsatalarla uğraşıyorsunuz.

  284. Mahmut dedi ki:

    Kaç tane yazı okudum bilimle Kur’an çelişiyor diye. Fen bilimlerine ve tarihe acaip merakım var. fırsat buldukça araştırır okurum.
    Deistler ve ateistler durmadan einstein’ın resmi kullanırlar bize daha sayfanın girişinde bize cahilliği yapıştırmak için.
    Kaçınız izafiyet teorisini anlayabildi. Kur’an Allah’ın zamanda yaşamadığını bildiriyor. doğal olarak zaman-mekan kavramıda onun için yok. Kur’an bundan ne zaman bahsetmiş einstein ne zaman ortaya çıkmış.
    İzafiyetten (einstein’i nobel’e layık gören buluştan) benim kitabım bahsetmiş bunu öğrenince benim imanım katlandı.
    Ateist ve deist arkadaşlarımda vardı üniversite’de tartıştığımızda daha biyolojiden fizikten haberleri olmadığını görüyordum.
    Hangi bilgiyle eleştiriyorsunuz şaşırıyorum gerçekten.

  285. sorgucuyuz dedi ki:

    Mahmut arkadaşım,
    Merak ediyorum izafiyet teorisini açıklayabilir misin? Birde Kuranın izafiyet teorisi ile ilgili ayetini?

  286. Mahmut dedi ki:

    açıklayabilirim hem de google’dan bakmadan. fizik okudum. ayrıca küçükken bilim çocuk daha sonra bilim teknik gibi dergileri de takip ettim. evim national geographic’in belgesel setleriyle dolu.
    ayetler:
    “Rabbinin katında bir gün, sizin hesabınıza göre bin yıl gibidir” (Hac: 47)
    “Melekler ve Cebrail, oraya, bir günde yükselip çıkarlar ki, o mesafenin uzunluğu dünya senesi ile elli bin yıldır” (Mearic: 4)
    Buyurur: “Yeryüzünde yıllar sayısıyla ne kadar kaldınız?”Derler: “Bir gün yahut günün bir kısmı kadar; sayanlara sor.” (mu’minun 112-113)
    daha da çoğaltılabilir.
    Ben sizin %100 e varan çoğunluğunuzun bilgisizce bu kitabı yorumlamaya çalışmanızdan şikayetçiyim. bilim diye dergilere, internete sürdüğünüz uyduruk hikayelerden şikayetçiyim.
    internet canlı yayında rezil olan deistler ve ateistlerle dolu ama hala cevap veremediğiniz soruları bırakıp yeni yeni sorular türetiyorsunuz.

  287. sorgucuyuz dedi ki:

    Mahmut arkadaşım,

    İzafiyet teorisini açıklamadan direkt kuran ayetlerine dalmışsın. Google’a bakmadan demişsin . Bu ayetleri aklından yazdıysan bravo sana. Gelelim yazdığın ayetlere. Diğer arkadaşların yaptığı gibi ayetleri ortasındandan, başından, sonundan kesip buraya yazıyorsunuz. Sonrada adına mucize diyorsunuz.

    1) İstersen ilk ayetin öncesine bakalım(Malesef senin kadar akıllı değilim. Google’dan kesip yapıştırdım . Kusura bakma):
    AYET.:
    “…………İbrahim’in kavmi ile Lût’un kavmi ve Medyen halkı da (yalanlamışlardı). Mûsâ da yalanlandı ve nihayet o inkarcılara mühlet verdim, sonra da onları yakalayıverdim. Beni inkar etmek nasılmış, (gördüler). ﴾43-44﴿ Halkı zulmetmekteyken helak ettiğimiz, böylece duvarları, çökmüş çatılarının üzerine yıkılmış nice memleketler, nice kullanılmaz kuyular, nice muhteşem saraylar vardır! ﴾45﴿ Yeryüzünde gezip dolaşmadılar mı ki, düşünecek kalpleri, işitecek kulakları olsun? (Dolaştılar, ama ibret almadılar). Çünkü gerçekte gözler değil, göğüslerdeki kalpler (kalp gözleri) kör olur. ﴾46﴿. Bir de senden acele azap istiyorlar. Halbuki Allah asla va’dinden caymaz. Şüphesiz Rabbinin nezdinde bir gün, sizin saydığınız bin yıl gibidir.” (Hac.Diyanet’in sitesinden alıntı).
    TEFSİRİ:
    “……. Allah onlara acele etmeyip kendi tayin ettiği vadeye kadar mühlet verdiğini, onlar bakımından çok uzun görünen sürenin kendisi bakımından yakın olduğunu bildirmiştir. Taberî bu görüşü doğruya en yakın bulduğunu, dolayısıyla bu âyetin şöyle anlaşılmasının uygun olacağını belirtir: Allah katındaki günlerden biri olan kıyamet günü sizin saymanızla bin yıla denk düşen bir gündür; bu O’na uzak değildir, size ise uzakta görünür. Bu sebeple O cezalandırmak istediğinin cezasını vermekte acele etmez, tayin ettiği müddetin sonuna bırakır (XVII, 184). Bu konuda Zeccâc’ın yorumu da şöyledir: Allah Teâlâ’nın kudreti açısından bir gün ile 1000 yıl aynıdır. Dolayısıyla onların çabucak gelmesini istedikleri azabın hemen vukuu ile geciktirilmesi arasında ilâhî kudret açısından fark yoktur. Şu var ki Allah mühlet vererek lutufta bulunmuştur. Ferrâ ise bu ilişkiyi şöyle açıklar: Bu, onlara âhiretteki azaplarının ne kadar uzun olacağı yönünde bir tehdit anlamı taşır, yani onların âhiretteki azaplarının bir günü (buradaki hesaplarıyla) 1000 yıl gibi olacaktır. Bir başka izaha göre âhiretteki bir korku ve şiddet günü dünyada korku ve şiddetle geçen 1000 yıl gibidir; nimet günleri de buna göre düşünülmelidir (Şevkânî, III, 518-519). Râzî’nin zikrettiği şu iki yorumdan ilki Ebû Müslim’e ait olup kendisi de bunu tercih eder: a) Uğrayacakları azap onlara 1000 yıllık acı verecektir, bunu bilseler acele gelmesini istemezlerdi. b) Allah’a nisbetle bir gün ile 1000 yılın farkı yoktur, çünkü O mutlak kadirdir; şu halde O’nun bir gün mühlet vereceğini kabul etmeleri halinde 1000 yıl süre verebileceğini de kabul etmeleri gerekir (XXIII, 46). Esed’in belirtilen bu izahlardan bir kısmıyla örtüşen şu yorumu bize de uygun görünmektedir: İnsanın “zaman” ya da “süre”den anladığı şeyin Allah’a göre bir anlamı yoktur. Çünkü O, zamandan münezzehtir, zamanın ötesindedir, başlangıcı ve sonu yoktur. O’nun için –insanların hesaplamalarına göre– ha bir gün ha 1000 yıl aynı şeydir (II, 680; krş. Meâric 70/4).”

    Burada acele azap isteniyor. Tabiki verilecek cevap zamanın kısa lmayacağı yönünde olmalı. Kim olsa insanların daha fazla soru sormasını engellemek için bu cevabı verirdi. . Buradaki anlamı izafiyet teorisine bağlamanı anlamış değilim. Belkide benim bilgisizliğimle alakalıdır, ben anlamamış olabilirim ne dersin!!!

    2) Aşağıdaki ayette ikinci yazdığın:

    “Soran birisi, yükselme yollarının sahibi Allah tarafından kâfirlere kesinlikle inecek olan ve hiç kimsenin uzaklaştıramayacağı azabı sordu. ﴾1-3﴿ Melekler ve Ruh (Cebrail) ona süresi elli bin yıl olan bir günde yükselir. ﴾4﴿ (Ey Muhammed!) Sen güzel bir şekilde sabret. ﴾5﴿ Şüphesiz onlar o azabı uzak görüyorlar. ﴾6﴿ Biz ise onu yakın görüyoruz. ﴾7﴿……………..”(Mearic. Diyanetin sitesinen alıntı.)
    TEFSİRİ:
    ……Müfessirlere göre 4. âyette geçen “ruh”tan maksat Cebrâil’dir; “miktarı elli bin yıl olan gün”den ne kastedildiği konusunda farklı görüşler ileri sürülmüştür. Bazı müfessirler buradaki elli bin yılı dünyanın ömrü, bazıları kıyametin oluş süresi, kimileri de âhirette kulların hesap vereceği süre olarak açıklamışlardır. Bir görüşe göre kıyametin müddeti inkârcılar için elli bin sene, müminler için sadece bir günün muayyen bölümü kadar sürecektir. Elli bin senenin, âhiret hayatının toplam süresi olduğunu ileri sürenler de vardır. Ancak bize göre bu yorumların hiçbirinin kabul edilebilir bir mesnedi ve gerçekliği yoktur. Bir önceki âyette geçen “huzuruna yükselmenin birçok yolu bulunan” şeklindeki ifadenin ardından burada da “Melekler, miktarı elli bin sene olan bir gün içinde O’na yükselmektedirler” buyurulmuştur. Görüldüğü gibi bu ifadenin kıyamet ve uhrevî hesapla, dünya veya âhiretin süresiyle bir ilgisi yoktur; sadece meleklerin Allah’a yükselmesinden söz edilmektedir. Şevkânî’nin naklettiği bir yorumda da belirtildiği gibi bu âyetteki elli bin sayısı bu mertebelerin ne kadar yüce olduğunu zihinlerde canlandırmayı amaçlayan temsilî bir anlatımdır. (V, 332; krş. Hac 22/47)……..”
    Buradada kıyamet ile ilgili bilgi verilip, meleklerin Allah’a ulaşacağı süreyi insanların süresine göre tabiki abartarak vermesi gerekiyor. Verdiğin ilk ayetteki 1000 yıl ve buradaki 50 000 yılıda karşılaştırdığımız zaman kafalar iyice karışıyor. Ve sende yine bunu izafiyete bağlıyorsun.

    3) “……………………Allah (inkarcılara) “Yeryüzünde kaç sene kaldınız?” diye sorar. ﴾112﴿ Onlar, “Bir gün, ya da bir günden daha az bir süre kaldık. Hesap tutanlara sor” derler. ﴾113﴿ Allah şöyle der: “Çok az bir zaman kaldınız. Keşke bunu (daha önce) bilmiş olsaydınız.” ﴾114﴿(mu’minun. Diyanetin sitesinden alıntı.)

    TEFSİRİ:
    Âhirette Allah ile kulları arasında geçeceği bildirilen bu diyalog, zamanın göreceliğine işaret eden temsilî bir anlatımdır. Dünyadaki zaman kavramı dünyanın şartlarına bağlı bir algılama, zihnimizin oluşturduğu bir tasavvurdur. Burada, bu fâni âlem bitip de ebedî âleme geçince zaman tasavvurunun da değişeceği anlatılmaktadır. Tefsirlerde, “saymakla görevli olanlar”la meleklerin veya hesap ehli insanların kastedildiği belirtilir (Taberî, XVIII, 63; Kurtubî, XII, 162).
    Evet işte burada tutturdun izafiyet teorisini. Diyanette seninle aynı fikirde. Fakat bana sorarsan buradada Allah’a göre olan zamanın azametinden bahsediliyor. İzafiyet teorisi ile ilgili uzaktan yakından ilgisi yok.

    Buradaki arkadaşların bilgisizliğinden yakınıyorsun ama malesef o bilgisiz dediğin arkadaşlar akılllarını kullanıp, bilgileri mantık süzgecinden geçirip öyle veriyorlar. Dar kalıplara sıkışıp kalmıyorlar. Uyduruk dediğin bilgiler nedir peki, dinlerde anlatılan masallar, tanımlamalar, bizlerin algılayamayacağı hayal mahsulü bilgiler uyduruk değil, bilimin ispatladığı birçok şey uyduruk öyle mi? Şöyle bir söz vardır; “sen onu külahıma anlat”. Kırın zincirleri, olaylara objektif yaklaşın, mantığınızı, aklınızı kullanın, eski masalları değil.!!

    Malesef bende bugüne kadar çocukluğumuzdan gelen yaşantı ve tabu içinde Kuranın Türkçesine bakmayıp bugüne kadar gelmiştim. Fakat incelediğimde hayal kırıklığına uğradım. Hep kendime sordum ve sormaktayım. Neden yüce yaratıcı mükemmelliğini daha farklı yollarla ortaya koyabilecekken, yüzyıllar boyunca tartışmaya ve eleştiriye açık, insanları birbirine düşürebilen, kendini kullandırtarak insanları sömürtebilen bir kitabı ya da kitapları yollamıştır buna anlam verememekteyim. Ve bunu an itibariyle inanmış olduğum yaratıcının yapabileceğini tahayyül edemiyorum. Bu çok gücüme gidiyor. Fakat böyle mükemmel bir yaratıcının bu şekilde olamayacağını düşünmemden dolayıdır ki artık aradaki engelleri tek tek kaldırmaya başladım.

    “internet canlı yayında rezil olan deistler ve ateistlerle dolu” demişsin. Sorgulayıp, araştıran, aklını kullanan insan rezil olmaz. Ben o dediklerine rastlamadım zaten bana sorasan. Buradada gördüğüm ve okuduğum kadarıyla herşeye cevap veriliyor. Kimse takla attırmıyor, atmıyor, SORGULUYOR…İşte olması gerekende bu zaten.

    Saygılarımla.

    • Mahmut dedi ki:

      youtube’dan o tarz videoları bulabilirsin. Ayeti başından sonundan kesiyorsun demişsin fakat asıl kesen ben değilim Kur’an’ı vahşet kitabı gibi göstermeye çalışan insanlar kesip kesip veriyorlar Tevbe suresinin ayetlerini. Kur’an ayetleri tek başına veya birlikte değerlendirilebilir. Sonsuz bir bilgi kaynağı ve herşeyin özetidir.
      Ayetler aklımda sadece sure ve ayet sayısına bakıyorum.
      Bir şeyi itiraf edeyim. Sorulan sorular bu sayfada çok zorlayıcı (bazılarıda aşırı saçma) ve herkesin cevabını veremeyeceği şeyler fakat bu soruyu siz sorarken eğer doğrusunu aramak isteyip Allah’tan isteseydiniz dinsiz değil bu dini iyi bilen biri olurdunuz. Sorduğunuz soruların bir çoğunu kendime sordum ve en sonunda anladım ki sadece kusursuz bir sistem bu şekilde herşeye cevap verebilir. Artık hiçbir şey beni imanımdan döndüremez. kuru kuruya bir inanç değil bendeki tüm aklım ve kalbimle inanıyorum.
      Açıp google’dan baktığın hemen hemen bütün tefsirler izafiyet teorisinin duyulmasından öncesine rastgelmekte veya bilimi dışlayan cahil din adamlarına ait.
      Kur’an bilimsel bilginin aşamalarından veya nasıl oluştuğundan bahsetmez. direk sonucu söyler. Eğer ayetleri ve bilimsel araştırmaları dikkatli incelersen hiçbir zaman bilimden ayrı gitmediğini görürsün.
      Kur’an’da bildiğim kadarıyla 800 küsür defa düşün, aklını çalıştır gibi ifadeler var. Kur’an senin sorulamandan korkar mı? Nasıl yaratıldığın üzerine düşün der mi? Allah insanları düşünmeye sevk ediyor. ezbere değil.
      Bahsi geçen ayette görelilik var dikkat ettiyse. Dünyanın dışında olan biri zamanı daha farklı yorumluyor ve Allah dünyadaki zamanın başka yerdeki zaman gibi olmadığını söylüyor yetmez mi?
      Ben kendi tefsiri mi kendim yaparım. Anlayamadığım yerde başkasına bakar ve üzerine birşeyler koymaya çalışırım. Bir başkasının yaptığı yanlış, yetersiz veya zamanın bilimine göre yorumlanmamış tefsiri beni veya benim dinimi zan altında bırakamaz.
      Ben bilime uyduruk demem uyduruk sözde bilim adamları var sadece. Darwinzm’i bu çökmüş teoriyi durmadan yeni saçmalıklarla önümüze çıkartanlardan bahsediyorum.

  288. ehnadgeir dedi ki:

    Mahmut arkadaşım! Kusura bakmayın ama köşeye sıkışmış lağım faresinden betersiniz! Ben burada benim gibi düşünmeyen insanların hiç birine hakaret etmedim, ama siz resmen saldırmışsınız! Galiba ”tartışmak” deyince aklınıza gelen şey ”kavga etmek”! Eğer öyleyse kendinize kavgacı birini bulun lütfen! Şimdi dini bütün arkadaşlara bir sorum var; Siz eğer bir Budist tapınağın da Dünyaya gelseydiniz ve islamiyeti tanımadan ölüp gitseydiniz, bu durumda sonunuz ne olacaktı?

    • Mahmut dedi ki:

      Sevdiğim bir söz vardır yine Ali’den “kişi kendisi neyse başkasını da öyle sanırmış” diye. Senden başka kimse benimle bu şekilde konuşmadı şimdiye kadar. Eğer dediğin gibi yapsaydım zannediyorum admin beni engellerdi. Ayrıca bu siteye kavga etmek için değil gerçeği gösterebileceğim belki bir kişi vardır umuduyla yazıyorum.
      Benim elimde gerçekler var. Kur’an’da bir ayet vardır. Hak gelince batıl zail olur diye(isra-81). Öyle büyük bir meziyetimde yok aslında doğru kaynaklardanan doğru bilgileri alıp yanlışları eliyorum hatta elememe bile gerek kalmıyor kendisi sırıtıyor. Doğrular birbirini destekler; yanlışlar çelişir.
      Kur’an’da İbrahim ile ilgili bütün ayetleri oku. Cevabını kendin bulursun.

    • kadir dedi ki:

      sayın ehnadgeir sorunuza cevap; “bir bir millete uyarıcı (tebliğ edici) göndermedikçe azap edici değiliz” yani islamla hiç tanışmamış kendi inançları doğrultusunda yaşamış insanlar kıyamet gününde sorgudan muaftır. yani allahın izni ile cennetliktirler.. fakat günümüzde kitle iletişim araçları o kadar gelişmiştirki. antartikadan kuzey kutpuna, doğudan, batıya her insan internet ve diğer iletişim araçlarıyla islamı öğrenme imkanı vardır. bundan yüzyıllar önce islamı tebliğ için tebliğ almayan, haberi olmayan milletlere mektup yazıp gönderilirdi… ama şimdi böyle birşeye gerek yok. dünyada islam kelimesini, kuran kelimesini duymayan pek az insan vardır… saygılarımla…

      • Drogba CC dedi ki:

        O zaman sınav adaletsiz oluyor. Siz hep örnek veriyorsunuz ya öğretmen öğrenci
        Yani sınıfta dersi alan öğrenciler harıl harıl çalışıyorlar, sınavı geçene kadar canları çıkıyor. Sonuçta çalışan geçiyor çalışmayan kalıyor, Ama yıl sonu bir bakıyorsun listede adı olan ama derse hiç gelmemiş bir takım öğrenciler sınıfı geçmiş! Hocam bunlar derse hiç girmeden çalışmadan nasıl geçtiler diye soruyorsun o da diyor ki! Onların dersten haberleri olmadığı için geçirdim.! O zaman demez mi çalışıp geçen ve derse devam edip sınıfta kalan bilsem geçeceğimi bende hiç derse gelmez. geçerdim diye.
        Saygılar…!!

      • bilal dedi ki:

        Sayın Drogba CC,
        Tebliğ almayanlar mazur sayılırlar.Çünkü Yüce Allah’ın mesajını bilmeyenlerin, kendisine tebellüğ edilip bu ilahi mesaj konusunda uyarılmayanların adalet gereği cezalandırılmamaları gerekir. Bunlara ilahi mesaj konusunda kendilerine bilgi veril-memiştir..Bunlar,sadece yüce Allah’ın engin merhametiyle affedilirler.Sınava giren öğrencilerden bir örnek getirmişsiniz .! a ) ..Bilsem geçeceğim,ben de hiç bir derse gelmez geçerdim diye ‘’ Bu tip bir örneğin mantıkı yönü yoktur Zira ,’’ derse gelmez geçerdim ..’’ diye verdiğiniz örnekte söz konusu öğrenci bile bile gelmemezlik yapacağından söz ediyor…. Yani sınavdan haberi olduğu halde gelmemezlik yapacaktı.Bu öğrenci mazur sayılamaz…b) Dünyada yüce Allah’ın mesajından haberi olmayan,kendilerine tebliğ yapılmayan habersiz insanlarin öbür dünyada kaybetmeleri yüce Allah’ın engin merhametiyle bağdaşmaz..d) Okulun öğrencilerine yönelik yapılan sınav ile dünyda yüce Yaratıcıya karşı insanlara yönelik sınav arasında büyük bir fark vardır..Mesela: Okuldan mezun olanların sayısı ne kadar fazla oursa, üniversiteden ,iyi bir bölüm kazanma şansları ve mezun olduktan sonra da,iyi bir iş ve meslek sahibi olabillmeleri de o kadar da azalır.Çünkü,iyi bölüm ve iyi bir meslek hepsine yetmiyor. Bu nedenle sınava girip kazanmayanlara da aynı imkanatı verireseniz işte o zaman adaletsizlik olur. Çünkü,burada sınava girmeyen veya kazanmayanlara,sınava girip kazananların hakkını yediriyorsun..İşte asil adaletsizlik budur..Ama,öbür dünyada böyle bir durum yoktur.. .Kimsenin hakkı başkasına verilmez.Dünyada sınavı kazananlar neyi hak ederlerse hepsi eksiksiz verilecektir… Dünyada tebliğ almayıp kurtulan olsun veya olmasın hiç fark etmez…Yüce Allah’ın ebedi mükafat ve rahmeti hepsine fazlasıyla yeterdir…Özetle, din,hukuk,adalet ve vicdan açısından mazur olanların,(dünyada tebliğ almayanların) muaf olmaları gerekir…. Bunlar muaf olsun olmasın,öbür dünyada kimsenin hakkı bunlara verilmeycektir..Yani bunların muaf olmalarıyla dünyada sınavı kazanananla-rın hiç bir hakkı eksilmez …!!! Saygılarımla…..

      • Drogba CC dedi ki:

        Bilal bey, sizin mantığa göre tam veya gerçek tebliğ almamış olan Hindu, Hristiyan, Budist vb. dinlerdeki herkes cennetlik mi? (cennet çok kolay şey o zaman )

      • bilal dedi ki:

        Sayın Drogba CC,
        Gerçek tebliğ almayanların muaf olduklarına dair mesnedimiz bizzat kur’an’ı Kerimdir İSRA-15وما كنا معدبين حتي نبعت رسولا الخ ‘’ Bir elçi ( mesajımızı anlatıp tebliğ eden elçi ) göndremediğimiz hiç bir halka azap verecek değiliz..’’ a ) Bu ayetten anlaşıldığı üzere ilahi mesajın tebliği,matlup şartlara göre ulaşmayan insanlar,islamı öğrenip kabul etme-diklerinden dolayı ahirette sorumlu olmazlar..Konuyla ilgili,İmam Gazali’nin ve muhakkik alimlerin görüşlerini aşağıya alıyorum:
        إشترط المحققون من العلماء فى لزوم الدعوة لمن بلغتهم أن تبلغهم صحيحة غير مشوهة، فإذا وصلت مشوهة كانوا معذورين فى عدم الإيمان بها
        وقد نص على ذلك الإمام الغزالى فى كتابه “فيصل التفرقة بين الإسلام والزندقة” فبعد أن ذكر أن أكثر النصارى من الروم والترك فى زمانه ناجون لعدم بلوغ الدعوة إليهم، قال: بل أقول: حتى الذين بلغتهم دعوة الرسول صلى الله عليه وسلم مشوهة؛ فعلمهم أهلوهم منذ الصبا أن كذاباً مدلساً إسمه محمد أدعى النبوة كذبا، فهؤلاء عندى كالصنف الأول، أى ناجون، وأما سائر الأمم الذين كذبوا الرسول صلى الله عليه وسلم بعد علمهم بالتواتر ظهوره وصفاته ومعجزاته الخارقة، وعلى رأسها القرآن، وأعرضوا عنه ولم ينظروا فيما جاء فيه فهم كفار. اهـ ملخصا.وعلى هذا فمن لم تبلغه الدعوة أصلاً، أو بلغته مشوهة، أو بلغته صحيحة ولم يقصر فى البحث والتحرى، فهو معذور، أى يرجى له عدم الخلود فى النار[4].
        4] فتاوى دار الإفتاء المصرية: الموضوع (21) المفتى: فضيلة الشيخ عطية صقر. مايو 1997.
        b) Muhakkikin alimlere göre, İlahi mesaja karşı insanların sorumlu olabilmeleri için,bu ilahi mesajın eksik,yanlış ve çirkin olarak değil,tam aksine ,güzel,doğru ve gerçek olarak kendilerine tebliğ edilmiş olması gerekir..’’ .Yani tebliğ tam ve doğru yapılmamış veya ilahi mesaj kendilerine yanlış anlatılmışsa bu insanlar mesul değiller.Buna göre islam ve kur’an’ın ismini duymak tebliğ değildir. Bunların doğru ve düzgün tebliğini almış olmaları gerekir…c) İslam,kur’an ve hz.Muhammed’in risaetini duyup ta islamın hakikat ve özelliklerini öğrenme ve araştırma fırsatını bulmayanlar da sorumlu değiller.Ama fırsatı olanlar arştırıp öğrenmeleri gerekir. Yukarıdaki metinde de geçtiği gibi İmam Gazali,فيصل التفريقة بين الاسلام والزند قة ‘’ adlı esrinde de aynı şeyi söylemektedir..‘ İmam Gazali,buna şunları da ileve ediyor………” Küçüklüğünden beri,büyükleri tarafından çocuklarına hz.Muhammed ve risaleti hakkında yanlış bilgi verilerek,(haşa) yalancı biri olarak telkin edilmiş ve böyle bir ortamda büyümüşlarsa bana göre bunlar da kurtulacaklardır.’’ diyor. Özetle,buna göre, 1-İslam tebliğini hiç almamışlar olanlar, 2-İslam,kendilerine yanlış ve (haşa) kötü gösterilmiş ve telkin edilmiş olanlar, 3- İslam,kendisine doğru tebliğ edilmiş olup,araştırmasında kusur etmeyenler….’’ işte bütün bunlar Mazur sayılırlar… ”- // Darul İfta,Mayıs,1997,Mısır //
        Bu durumda olanlar,yani ilahi mesajın tebliğini doğru almayanlar hangi din ve inanca mensup ulursa olsun,Allah’ı n izni ile kurtulacaklardır…( Ama,şunu da belirtelim ki,bugün ilahi mesajın tebliğini şu veya bu şekilde alanların bir çoğu araştırma imkanatına sahip-tirler.Bu durumda olanların araştırmaları gerekir..!!! ) …Saygılarımla…..

  289. Gencer dedi ki:

    Dindar arkadaşlara soruyorum.Kur’an’da hatalar olduğunun ortaya çıkarılması ve Kutsal Kitap’ların tümünün aslında insanlar tarafından yazıldığının iddia edilmesi sadece Darwinizm sonucuna vardırmaz.Tanrı vardır ama Kitap göndermemiş seçeneği de pekala mümkündür.Benim inancım Kesinlikle Tanrının olduğu yönündedir.Kutsal Kitaplara ve içindeki Hurafelere kesinlikle inanmıyorum.
    Saygılar.

    • Drogba CC dedi ki:

      Aynen katılıyorum. Yaratan herkese bir zeka vermiş. Evrensel iyilik – kötülük de net olduğuna göre yargılama yapacaksa buna göre yapar Ödül veya ceza vermek de ona kalmıştır.

      • Gencer dedi ki:

        Olay işte bu kadar basittir.Bırakın insanlar yaptıklarının cezasını diğer tarafta çeksin.Kimse kimseyi kandırmasın aldatmasın.

    • Mahmut dedi ki:

      Gencer bey tek hakkınız var. Kur’an’da bulduğunuz hatalardan birini söyleyeceksiniz ve onun üzerine konuşacağız. Kaybederseniz başka hakkınız yok. Bilin ki diğerlerini de aynı şekilde çürüteceğim ve bir daha hiçbir yerde bu kitabın yazarı insandır demeyeceksiniz.
      Başkasının katılmamasını rica ediyorum.

  290. Gencer dedi ki:

    Mahmut kardeşim;

    Bu forumda Serdar kardeşimiz onlarca hata göstermiş zaten.Forumda bize bu hataları kıyaslama fırsatını vermiş.İsteyen inanır isteyen inanmaz.Burada bu hatalara inanmayanların ısrarla cevap vermelerini de ve forumda kalmalarını da anlayabilmiş değilim.Ben yerinizde olsam bu sayfalardan hemen ayrılırım.Şahsen Turan Dursun olsun,İlhan Arsel olsun,yabancıların yapmış oldukları araştırmaları inceliyorum.Bariz bir şekilde hatalar , Muhammedin ağzından söylenmiş sözler,Dinde zorlamanın olmaması,sonrasında kafirlerin bulunduğu yerlerde öldürülmesi,Spermin kaburgadan çıkması,Yıldızların kandil ve şeytana atılan taşlar yerine konması.Hud 35’te ayetleri Uydurduğunun inkar edilmemesi ve bunun diğer günahlardan daha hafif bir günah olarak belirtilmesi.Enfal 1 de Ganimetlerin tamamının Allah’a ve Resulüne ait olduğu Enfal 41 de 5 te 1 e düşmesi.Enfal 64 te İnananların kafirlerden 10 kat daha güçlü oldukları Enfal 65 te bu gücün 2 kata düşmesi.Bir değil yüzlerce örnek verilebilir.
    Bence sende Kur’anı açıp baştan sona okuyup hata bulmaya çalış,eminim çok bulacaksın.
    Ama bu hataları illaki standart tavırla yok şöyle demek istemiş yok böyle demek istemiş şekliyle anlatmaya çalışacaksın.Bu beynimize yerleşmiş Dogma Kültürünün ve o Dogmaları koruma içgüdüsünün sonucudur.
    Dikkat ederseniz burada Kur’anı savunanların isimleri de hep Arap isimleridir.Bilal, Mahmut,Yasir,Kadir gibi.Sizlere de ayrıca saygı duyuyorum.(Eğer içinizde kötülük beslemiyorsanız)
    Bizler Arap değil Türk’üz.Tek Tanrıya inanırız ama ben Kutsal Kitap olduğuna inanmıyorum.

    İyi geceler.

    • rammsteinn dedi ki:

      bana göre en güzel din şamanizm veya budizm.doğaya zarar verme,insanlara zarar verme,dingin yaşa bitti.

    • sorgucuyuz dedi ki:

      Gencer arkadaşım,
      Noktayı iyi koymuşsun. Ağzına sağlık. Gerçi arkadaş bir demiş sen birçok hata açıklamışsın. Bir türlü kafasındaki dar kalıplardan çıkamayan ve tarafsız gözle sorgulayamayan zihniyetlerle tartışmak nafile. Sonuçta şu görünüyor, senin inncın sana benim inancım bana.
      Saygılar.

    • Mahmut dedi ki:

      Gencer bey tahmin ettiğim gibi bir tane sav ortaya koyamamış, çoğaltmışsınız. Davetime bir icabetiniz yok çünkü bence içten içe kaybedeceğinizi biliyorsunuz. Bir söz vardır tartışmaya girmezsen hiçbir zaman kaybetmezsin diye ki sizde sanırım bunu uyguluyorsunuz. Soruları çoğaltmak sadece gerçeği gizlemeye yarar. Senin çelişki dediklerinden en sevdiğim Enfal 64-65’tir. Emin ol daha önce çok tartışmaya girdim Kur’an konusunda ve hiç kaybetmedim.
      Eğer cesaretiniz olursa haber verin Enfal 64-65 veya başka seçtiğiniz herhangi biri de olabilir.

    • Nuri Baba dedi ki:

      Değerli Gencer arkadaş…Yorumlarınızı özenle ve sıkılmadan okuyorum…Teşekkür ederim…

      İkimiz de aynı ufka bakıyoruz ama sizin gördüklerinizi (!) ben göremiyorum…Tek farkımız bu…Kısaca siz Deistsiniz, ben Ateistim…

      Turan Dursun ve İlhan Arsel’in kitaplarını okuduktan ve de özümsedikten sonra, onları çürütme olanağınız yoksa, illa ki ya deist olacaksınız, ya ateist…Şayet kendinize karşı dürüstseniz…

      Bir yorumum da sormuştum…
      İnanılan Tanrı ; Sonsuz Evrenin Tanrısı mı ?
      Yoksa Galaksimizin Tanrısı mı ?
      Yoksa Güneş Sistemimizin Tanrısı mı ?
      Yoksa Dünyamızın Tanrısı mı ?
      Yoksa sadece Arap Yarımadasının Tanrısı mı ?

      Eğer Arap Yarımadasının Tanrısıdır deniyorsa, burada ki tüm teist arkadaşlara inanıyor ve şu andan itibaren hidayete ererek, yanıldığımı düşünüp biat ediyorum…Zira, tüm kutsal kitapların Arap Yarımadası Tanrısı tarafından gönderildiğine ve de O’nun tarafından kendisine bedevilerden elçi tayin edileceğine ve de tüm semavi dinlerin yazdıklarına ve de anlattıklarına yüreğimle iman ediyorum…

      Ve bugüne kadar gerek İslam dini, gerek onun tebliğcisi, gerekse kitabı hakkında söylediğim tüm sözleri geri alıyor ve tüm inançlı insanlardan özür diliyorum…

      Hayır, bizim Tanrımız, sonsuz evrenin Tanrısıdır mı dediniz…

      Ben konuyu o kadar büyütmeden küçük boyutlu ele alayım…

      Bırakın da inandığınızı söyleyerek masallar uydurduğunuz Tanrınız Evrenin düzeniyle uğraşadursun, sizler de O’nu kullanarak hırsızlığa soyguna katliamlara ve de “Allahuakbar” diyerek insanların kafalarını koparmaya devam edin…

      Ha bu arada ateist kafirlerin icatlarını ve buluşlarını da kullanmaya devam edin…
      Cep telefonu, Bilgisayar, İnternet gibi…

      Özür dilerim, unutmuşum…Bunların tümü Kur’an da yazıyordu değil mi ?

      1,5 Milyar müslüman varmış rivayete göre…Bu kadar oksijen tüketen canlı içinden bir tane de diğer canlılara yararlı bir iş yapan çıkmaz mı yahu, yuh be…

      Ama haklarını yemeyelim…Can almayı, kadınlarla uğraşmayı, kadınların eteklerini kutsal kitaplarına yazmayı, kadınları sadece bir et ve cinsel obje görmeyi ve de pedofilliği çok iyi bilirler ama bu bilgilerini dünyaya kabul ettiremediler…

      Son bir soruyla ayrılacağım huzurlarınızdan..

      Siz, kıçınızda ki yavşağın seks hayatını düzenlemek için ona yol gösterir ve de talimatlar verir misiniz ?

      Başka sözüm yok Bağımsız Yargıcım…!!!

      • Gencer dedi ki:

        Nuri Baba öncelikle yorumlarımı sıkılmadan okuduğunuz için teşekkür ederim.Bu cevabın tamamını bana mı verdiniz anlayamadım.Beni de İslam’da devam eden biri gibi görmüşsünüz.Ben ne deistim ne ateist bu sıfatlarında olması gerekiyor mu acaba?Benim içimdeki Tanrı inancı illa bir galaksi,evren veya Güneş sistemine ait olmasını gerektirmiyor.Benim yaşadığım iki olay bendeki Tanrı inancını kuvvetli tutmaktadır.Ancak kendisine Galaksininmi,Güneş Sistemininmi yada Evrenin Tanrısımısın diye soramadım.
        İnancım da sonsuz.Kur’anın da Tanrı sözleri olmadığına kanaat getirmiş bulunmaktayım.Benim olayım bu kadar.
        Bu forumda ayetlerin çelişkisinin tartışılması ve ciddi bir durum olmasından dolayı bulunuyorum.
        Ancak sizin de Hurafeler peşinde koşanlarla değil de benim gibilerle münakaşa haline gelmenize bir şey diyemeyeceğim.Yazınıza cevabım bu kadar.
        Saygılar.

      • Drogba CC dedi ki:

        Nuri Baba, Bir Yaratan olabilir bende Deistim ama Gencer in dediklerine katılıyorum. Sonuçta dinlerin olmadığı ve Tanrı nın seçtiği kişilerle konuşmadığı gayet net, Sizin dediğiniz gibi de olabilir ama bende ki hissiyatta bir Yaratanın olduğu ama bu dinlere inananlar gibi hırsı, egosu, kısaca insani özellikleri olmayan inanılmaz güçlü ve sığ olmayan bir güç. Evrenin kendisi bile olabilir. Ama ona zırt bırt tapmaya garip ayinler, adaklara gerek yok. Siz hiç yok diyorsunuz bizler bir güce inanıyoruz, yani inanmamız ise dinlerdeki gibi ondan bişi beklediğimiz manasına gelmez. Cennet miş, cehennemmiş vs gibi saçma ritüeller değil. Verdiği şu yaşama ve var olma özelliği bile 1 kereliğine olsa bile bana yetiyor. Beklentim yok sadece bizi var eden neyse ölünce onu bilip yok olmak isterdim. kendi adıma! gerisi de umrumda değil.

  291. Gencer dedi ki:

    Kur’an’ı savunan arkadaşlar sizlerde kendinizce ve inancınızca doğru olanı yapıyorsunuz.Tek yanlışınız Kur’an’ı sanki kendiniz yazmışsınız veya Cebraili görmüşsünüz de şahit olmuşsunuz gibi düşünmenizdir.Kur’an’dan sizler sorumlu değilsiniz.Siz sadece okuyup anlamakla mesulsünüz.Tarafsız bir gözle okuyun içindeki anlamsızlıkları çelişkileri ”size göre yok ama” yine de çıkarmaya çalışın.Çünkü bu bizim ve Türk Irkının Araplaşmaması için çok önemli.
    Unutmayalım ki bizler islamiyetten önce Peygambersiz olarak Kök Tengri’ye inanıyorduk.
    Bence eski inanışımıza dönmeliyiz.
    Saygılarımla.

    • yasir dedi ki:

      Irkçılık şeytanın en büyük silahlarındandır…
      Akabinde Fuhşiyat ve faiz bunlarda Şeytanın en büyük silahlarıdır…
      Şeytan ise nasıl tasvir ettiğine bağlıdır.
      İnsani ve cini fark etmez aşırıya gitmek kontrol altına alamadığımız her duyğu-arzu-heves-kibir şeytanlaşmak aşırılaşmaktır.
      Doğada hiçbir canlıda olmayan akıl ve irade insanda vardır, aynı zamanda her insanda her duyğu ve his yüklüdür, mesela her insanın içinde saldırğanlı-sapkınlık-değişik tehlikeli düşünceler ve arzular mevcuttur bunları kontrol altına alırsan hakimiyet sende olur yok kotrol edemezsen o duyğu ve arzuların seni kotrol altına alır ve aşırıya gitiğini bile fark etmeden kendini doğru yolda sanıp, yoldan sapmışlardan olursun…
      Günümüzde Dünya en büyük haramlar olan Faiz ve Fuhşiyatın üstünde dönmektedir bu iki sektör dünyada en etkili, en çok ve en kolay kazançlı ve en tehlikeli iki büyük silahtır bunların kontrolü medyalar aracılığı ile belirli odakların malum odakların elindedir…
      Bunların hariçinde diğer büyük silah olan Irkçılık Fransız ihtilali ile yayılmaya başlayıp yine bu silahı her yerde devreye sokanlar Musevi’ler içinden çıkan dinsiz ve imansız sionlar ve gizli teşkilatları araçılığı günümüzde bütün dünyaya ve Osmanlıda ise İttihat terakki araçılı ile Osmanlıya sokulmuştur.Fransa’da bu gizli örğütlenmelerin ilkleri ve en etkililerini içermektedir.Bunlara karşı olan bir çok masum Musevide omakla birlikte onları tenzih ederim.
      Sonuçta ırkçılık ittihat terakki ile başlayıp günümüze kadar bizim çoğrafyamızdaki toplumumuza hep zarardan başka bir şey vermemiştir.
      Osmanlı zamanı Anadoluda her yerde Mülüman-musevi-Hiristiyan, Türk-rum-ermeni hiç sorunsuz yaşarken Milliyetçi akımlarını içimize sokanlar sayesinde Anadoluyu homejenleştirme çabaları sonucu Rum-Ermeni-keldani-süryani ne varsa temizlendi şimdi ise sıra içimizdekilere geldi Kürt-çerkes vs düşmanlar türetmeye başladık kendimize…
      Bunlarda bitince sonra özümüzde Türkmen-yörük-çepni vs diye ayrışmaya gideriz eeee artık sonunu siz getirinnn…

  292. sorgucuyuz dedi ki:

    Bu paltformda daha yeniyim. İyikide üye olmuşum. İnsanın ufkunu açıyor, sorgulama kabiliyetini artırıyor ve herşeyden önemlisi tartışmalar saygı çerçevesinde gerçekleşiyor.
    Emeği geçen arkadaşlara teşekkür ediyorum.

    Saygılar.

  293. kadir dedi ki:

    sayın gencer bizler kurana körü körüne inanmış insanlar değiliz. ben kuranı tarafsız bir gözle araştırdım. günümüzdeki meallere bakarak yorumlamaya çalıştım. kendime bir soru sordum; acaba allah katından gönderildiği iddia edilen kuranın mesajı bu olabilir mi diye. bu bende psikolojik etki yarattı ve detaylı bir şekilde araştırmaya koyuldum… fakat kuranın orjinal mesajıyla günümüzdeki meallerin birbiriyle farklılığını fark ettim.. daha önce bize öğretilenlerin aslında dinimizde yeri olmadığını, hep hurafelere ve bir takım velilerin ortaya arttıkları sözlere inanarak yaşadığımızı fark ettim. kuranı araştırdıkça öylesine mükemmel bir kitap olduğunu kesinlikle bir insan tarafından yazılamayacağını fark ettim.. sizlerle bizim aramızdaki fark; siz meallerden yola çıkarak kuran şöyledir, böyledir, diyorsunuz. bizlerde kuranın orjinalina bakarak kusursuzluğunu ve insan elinden yazılamayacağını söylüyoruz. sizlere çok basit birşey söylüyoruz. eğer bizlere inanmıyorsanız. kuranın orjinal metnini araştırın.. işte iş bu kadar basittir. ama siz araştırmak yerine bir beşerin yorumladığı kurana hatalı diyosunuz.. lütfen elinizi vicdanınıza koyun…

    sayın gencer. ben bir iç anadolu insanı olarak soyum türkmenlere dayanıyor. o bölgedeki yaşam tarzım tamamen türk kültürüne göre şekilleniyor. benim müslüman olmam kurana inanmam türklümünden asla bişe kaybettirmiyor. aksine kim olduğumu daha iyi anlıyorum. kuranda insanlara arap gelenek ve göreneklerine göre yaşayın asla yazmıyor. kuran araplarda dahil, bütün insanlığa hitap eden bir kitaptır.. şimdi ben kim oluyorumda türklüğümle övünecekmişim. yüce allahın yarattığı diğer milletlerden olan insanlarla tamamen eşitimdir. hiç kimseden üstünlüğüm yoktur. kısacası ben kurana inanırım. yüce allahın kusursuz bildirilerine, bu inancım arap gelenek ve göreneklerine göre yaşayacağım anlamına gelmez.. saygılarımla….

    • Gencer dedi ki:

      Sayın Kadir;
      O zaman ne mutlu size.Ben hiç bir Irkın hiç bir ırktan üstün olacağını savunmuyorum.(yukarıda açıkça Araplaşmamaktan bahsettim) Sadece Türklüğümüz kaybetmek ve Araplaşmak istemiyorum.Kur’an’ı orjinali ile okumayı başarabildiyseniz ne mutlu size ve eğer anladığınızı düşünüyor ve yolunuzu bu yönde çiziyorsanız yine ne mutlu size.
      Tanrı yolunuzu açık etsin demekten başka diyecek bir şey yok.
      Ben yine de tekrarlıyorum Tek bir Tanrı ya inancım sonsuz.
      Ama Tanrının da birkaç beşerle ortak olup kanun nizam çıkaracağına inanmam mümkün değil.
      Bu Tanrı’yı yüceltmek değil Küçültmektir en azından benim için böyle.
      Teşekkürler.

      • kadir dedi ki:

        allahta sizin yolunuzu açık etsin. burada kimseyi zorla inandırma çabası içinde değiliz. sadece inandığımız kitabımızın doğruğulu savunuyoruz. her ne olursa olsun (zıt düşüncede de olsak) saygı ve sevgi içinde yazalım.. allaha emanet olun…

    • sorgucuyuz dedi ki:

      Sayın Kadir,
      Kuranın orijinali diyorsunuz nedir kuranın orijinali açıklarmısnız? Kuranın orijinaline nereden ulaşabiliriz?

      • Gencer dedi ki:

        Kadir arkadaşımız Arabistanın Hira dağında kazı çalışması yapıp orijinaline ulaştı galiba.Bir nevi Türk Hazine Avcısı olmuş.Kendisini canı yürekten kutluyor ve Kur’anın orijinalini yetkili makamlara teslim etmeye davet ediyorum.Herkes faydalanmalı değil mi?

  294. kadir dedi ki:

    sayın sorgucuyuz kuranın orjinali hemen hemen her evde bulunan kuranın arapça metnidir. meal demiyorum.. arapça metni.. hatalı olarak gördüğünüz ayetleri birde arapça metnini tarfsız bir şekilde araştırın. bunu yapmak çok mu zor geliyor size…

  295. sorgucuyuz dedi ki:

    Sayın Kadir,
    Ben senin incelediğin orijinal metinlere ulaşmak istiyorum. Linki varsa burada paylaşır mısın?
    Saygılar.

    • kadir dedi ki:

      http://kuran.diyanet.gov.tr/Kuran.aspx#33:50

      benim incelediğim değil. 1400 yıldır günümüze kadar değişmeden gelen arapça metin.. bütün müslümanların okuduğu. lütfen ciddi olup dalga geçer tarzı sorular sormayın… ciddi değilseyiniz hiç yazmayın

      • Gencer dedi ki:

        Şimdi senin dediğine göre diyanet çeviriyi tam yapamıyor mu?
        Diyanette arapça bilenler yok mu?Ben diyanetin çevirisini okuyorum maalesef Arapça bilmiyorum.

      • Gencer dedi ki:

        Kadir arkadaşım şu ayeti bana tam anlamıyla çevirirsen çok yardım etmiş olursun.

        Hud 35 :Ey Muhammed!) Yoksa “Onu (Kur’an’ı) kendisi uydurdu” mu diyorlar? De ki: “Eğer onu uydurmuşsam, suçum bana âittir. Ben de sizin işlemekte olduğunuz suçlardan uzağım.”

      • sorgucuyuz dedi ki:

        Sayın Kadir,

        Ben gayet ciddiyim ve sorumdada samimiyim. Ayrıca dalga geçecek tarzda soruda sormam. Sonuçta herkesin inancına saygılı olmak lazım. Ve bende diyanetin sitesinden faydalanıyorum. Ayrıca arapça bilmiyorum. Arapçayı öğrenmem mi gerekiyor kuranı anlamak için ? Diyanetin Türkçe meali yetersiz mi? Bu meal çok iyi arapça bilen insanlar tarafından yazılmamış mıdır? Neye güveneceğim? Niye ben Arap olarak dünyaya gelmedim o zaman ? Türk coğrafyasında dünyaya gelmem benim suçum mu? İlla ki arapça mı öğrenmem lazım? Arapça öğrenip okursam yine Türkçe olarak düşünemeyeceğim mi? Sonuçta buna emek vermiş birilerinin meallerine güvenmem neden bu kadar zor? Neden o zaman burada Türkçe mealleri yazıyorsunuz? O zaman bunca tartışmanın anlamı ne? Sorular böylece uzayıp gider.

        Son cümle olarak şunu belirtmek istiyorum;
        Neden Allah, Rab, Tanrı , Yüce yaratıcı her nasıl adlandırıyorsak sadece orta tarihlerde gelipte bunca karışıklığa yol açmayıp, insanları ve kainatı yarattığı anda onlara sınırlı iradelerini yine verip, kuralları , mükafatı ve cezalandırmayı baştan sağlam bir şekilde koysaydı ve bunuda çok bariz bir şekilde taşa, toprağa ne bileyim görünecek bir yere yazsaydı ne zorluğu vardı onun için? Böyle daha iyi olmaz mıydı? İnsanlar çok daha mutlu, sevgi içinde, barış içinde, paylaşarak, birbirlerini öldürmeden, haklarını yemeden yaşasalardı çok mu daha kötü olurdu? İnan yaşamak bu şekilde yaşamak çok daha iyi olurdu. İşin özüde bu değil midir? Neden yaratıcı böyle dolambaçlı bir yol seçmiştir.? İşte bu benim aklıma, mantığıma ters geliyor.

        Saygılar.

      • Drogba CC dedi ki:

        Kadir,
        1. Bu işe, 40- 50 yılını vermiş Diyanetin alimleri bir araya gelip bu Kuran ı doğru dürüst çeviremiyorsa siz nasıl becerdiniz merak ettim?
        2.Sizin mantığına göre illa Süper Arapça öğrenip ki bunu her müslüman arap olmayanın yapması mümkün değil Arap da yapamıyor, size göre mucizelerle Kuran ı anlamış olsa Müslümanlar sürekli Şeriat ile yönetilip geri kalmaz ve adam kesmeyi bırakmazlar mıydı?
        3. Sizin mantığına göre orjinal Arapça okuyan herkes birbirinden farklı şekilde İslam yaşar neden derseniz, Kuran ı Araplar bile ana dillerinde net manasıyla çeviremiyor değil mi?
        4. Bu çevirememe yüzünden 4 mezhep ve sayısız alt mezhep ve kollara bölünen bir İslam coğrafyası yok mu?

  296. kadir dedi ki:

    sayın gencer insanları dalgaya alıp küçük görmeyi adet mi edindiniz.. evet kuranın orjinal hükümlerini anlamak ve ona iman etmek ben en büyük hazinemdir.. sizlerede inandığınız allah hidayet versin… saygılarımla…

    • Gencer dedi ki:

      Kadir bey özür dilerim amacım kızdırmak değildi.
      Orjinali deyince ben en orijinali anladım.
      Kusura bakma.

      • kadir dedi ki:

        sayın gencer orjinali veya en orjinali diye bişey yok… 1400 sene önce önce inen kuran ile şimdiki kuran tamamen aynıdır. saygılar…

  297. murat dedi ki:

    sayın kadir,
    günlerdir orijinal mesaj, orijinal kuran deyip duruyordun, ben de bu levh-i mahfuz dan mı alıyor orjinalleri diye merak etmiştim. oysa yukarda da diyanetten linkini verdiğin bildiğimiz arapça kurandan bahsediyormuşsun. bunu anladığımız dile çevirenlerden hangisini okuyalım bi de onu söyle bari. herkesi reddediyorsun ya.
    aşağıdaki ayetlerin benim için tercümelerini verirsen sevinirim….
    mesela enfal 1 ile 41,
    mücadele 1 ve 10
    mücadele 12 ve 13
    enfal – 65 ve 66
    nisa 78 ve 79
    bakara 62 ali imran 85
    ali imran 133 ve hadid 21
    bakara 29 naziat 27/30
    enam 51 Meryem 87
    enam 103-104-105-106-107
    şura 32-33
    hac 65
    hud 35
    ahzap 37-50-51
    hac suresi 52-54. ayetler ve isra suresi 73-75

    şimdilik bunlar yeter..
    saygılarımla…..

  298. kadir dedi ki:

    sayın murat vermiş olduğunuz meallere vaktim yettiğince cevap vereceğim..

    hud suresi 35: hud suresinde hz. peygamberden mucize isteyen müşrikler mucize göremeyince kuranı kendisi uydurdu tarzı söylemlerde bulunuyorlardı.. “ona bir hazine veya yanında gözle görülebilen bir melek inseydide ona inansaydık (hud-12)” tarzı söylemlerde bulunuyorlardı. bu söylemlere hz. peygamber çok üzülüyor göğsü daralıyordu. işte yüce allah bunun üzerine hud.13. ayeti indirmiştir. ” eğer kuranı senin uydurduğunu iddia ediyorlarla ona benzer sureler getirsinler. başka yardımcılarda çağırsınlar” bu yüce allahın kuranı muhammet uydurdu tarzı söylemlene ait inen ayettir. hz. peygamberin onlara kuranı tam bir şekilde okuduktan sonra iddialarına devam eden müşriklere cevap hud-35 “bu kuranı sen uydurdun diye iddia ediyorlar sende onlara deki; bana bu iftirayı atıyorsunuz. ortada bir yanlış vardır. eğer gerçekten ben uydurduysam bunun cezası bana aittir. fakat ben sizi uyarmama rağmen siz yanılıyorsanız. benim görevim sadece tebliğ etmektir. sizin inkarınızdan vei iftiralarınızdan ben uzağım (beriyim).

    enfal 1: Sana ganimetlerin taksimini soruyorlar. De ki: “Onun taksimi Allah’a ve Resulüne aittir. Onun için siz gerçek mümin iseniz Allah’a karşı gelmekten sakının, birbirinizle aranızı düzeltin, Allah’a ve Resulüne itaat edin.

    bu surede anlatılmak istenen ganimetlerin bölüştürülmesi allaha ve resulüne aittir. yani elde edilen ganimetten kimse kafasına göre hak talep edemez. çünkü allah adildir. haktır. işte ganimetten hak talep eden müminlerin birbiriyle olan anlaşmazlıklarından dolayı yüce allah onları uyarıyor. “allahtan korkunda aranızı düzeltin” çünkü ganimetleri bölüştürecek olan herşeyi bilen allahtır…

    enfal 41. ayette yüce allah ganimetleri taksim ediyor; ganimetlerin 5 te biri allaha, (yani yoksula fakire, yolda kalmışa, düşküne, devletin ihtiyaçlarına) ve peygambere aittir. kalan 5 te dörtlük kısımdan dikkat ederseniz bahsetmiyor.. oda daha sonra müslümanların çıkarları için ve onlara yardım için müslüman teşkilatın hazinesine girer. bununla ilgili sayın bilal beyin detaylı açıklamalarınada bakabilirsiniz…

    mücadele 1: İslam öncesi Arap geleneğinde adamın biri hanımına kızıp “Sen annem bacım gibisin” dediğinde eşi ona haram olmuş kabul edilirdi. Fakat ondan boşanmış da olmaz, öyle ortada kalırdı. Ona ne helal sayılırdı ki, aralarında evlilik ilişkileri devam etsin. Ne de boşanmış olurdu ki, kendisine başka bir yol arasın. İşte bu da cahiliye döneminde kadının karşılaştığı büyük zorluklardan biriydi. 2.ayette de zaten böyle birşeyin asla olmayacağını kimse kimsenin anası, bacısı değildir. diye bildiyor yüce allah…

    mücadele 10: arkadan gizli konuşmak gıybet etmek, çekiştirmek şeytan işi birer pisliklerdir. kim gizlü konuşursa konuşsun yüce allah gizliyide açığıda bilir. bununla ilgili uyarıyı önceki ayetlerde yaptıktan sonra, bu gizli konuşmanın şeytanın insanı yoldan çıkarmak için yaptığı bir günahtır. şeytan allahın izniyle kıyamete kadar insanlara nefis yoluyla zarar verecektir.. allah istemezse böyle birşey yapamaz. insanların bu duruma karşı dikkatli ve sabırlı olmalarını söylüyor yüce allah..

  299. kadir dedi ki:

    mücadele 12. ayette peygamberle gizli bişey konuşacağınız zaman bir yoksula veya düşkünlere sadaka verin diyor. yani sadakayı peygambere verin demiyor. peygambere sadaka haramdı.. gizli konuşmanın iyi birşey olmadığını vurgulayan allah. eğer peygamberle gizli konuşacağınız zaman peygamberde buna izin verirse eğer allahın hoşnutluğunu kazanacak bir davranışta bulunun. bir yoksula sadaka verin. böylece niyetinizin güzel olduğunu gösterin..

    mücadele 13. peygambere gizli bişe danışmak isteyen bir kişi imkanı olmadığından dolayı sadaka veremediğinden dolayı kendini suçlu ve günah işlemiş olarak hissediyordu.. allah ta bu durumda sizi affetti, size bir yükümlülük yüklemedi. bundan dolayı bu üzüntüleri bir kenara bırakıp namazlarda devamlı ve dikkatli olmalarını, zekat vermeleri müminlere emretmiştir..

    enfal 65. ve 66. ayetler daha önce defalarca açıklandı.. müminlerin kalplerindeki zaafa göre güçlerini ve kudretlerini vurguluyor. tam inançlı, zorluklarla başedebilen islama gönülden bağlı müslümanların kendi sayılarının 10 katı fazlasına galip gelebileceğini söylüyor.. eğer bu sayılanlardan eksiksik varsa yani zaaf varsa o zaman 2 kat fazla düşmana galip gelebileceğini söylüyor.

    nisa 77: daha önce zalim mekke halkından kaçmak isteyen ve bu konuda allahtan yardım isteyen müminlere savaş emrolununca korkarak hayatın güzelliğine kapılarak allahtan biraz daha yaşamalarını istemişlerdir. yani müşrik ordusuna karşı olan korkuları allaha olan korkularının önüne geçmiştir.

    nisa 78: bu tür insanlar peygamberden dolayı uğursuzluğa uğradıklarına inanıyorlardı. peygamberi kendileri için bir uğursuzluk kabul ediyorlardı. Başlarına bir kötülük gelmişse O’nun yüzündendir. iyilik gelirsede allahtandır. diyorlardı. çünkü peygamberin yanında başlarına daima iyi şeylerin geleceğine, hiçbir zorluk görmeyeceklerine inanıryorladı. yüce allah bu durumla ilgili bu ayeti indirmiştir. ve ölümden kaçmanın faydasız olduğunu, yaşamak için size hiçkimsenin zarar veremeyeceği bir yerdede yaşasanız ölümden kaçazsın. savaştan ve ölmekten korkmanın anlamsızlığına vurgu yapıyor…

    bakara 62. kuranı kerim inmeden önce(tevrat,incil) allahın hükümlerine uyan, onun doğrultusunda yaşamaya çalışan, gerçekten iman edenler kurutuşa ereceklerdir. fakat kitap ehlinden allahın ayetlerini tahrif edenler, üç beş kuruşa satanlar, değiştirenler ve zalimce yaşayanlar bunun dışındadır. kuran indirildekten sonra ise artık herkes kurana karşı sorumludur. ve insanlar kurandan kıyamet gününde sorguya çekilecektir.
    “Doğrusu o Kur’an, senin için de, kavmin için de bir öğüttür ve siz ondan sorguya çekileceksiniz.” (zuhruf-44)

  300. kadir dedi ki:

    ali imran 133: genişliği göklerle yer arası kadar olan cennetler gaybla alakalı ayettir. bunu ancak bu kadar bilmeliyiz. allahın bizlere bildirdikleri dışında bilgimizin olmadığı şeyler hakkında yorum yapmak veya zannetmek dinimizce günahtır.. sadece bu ayetlerde bahsedilen genişliği göklerle yer arası kadar olan cennetlere mazhar olabilmek için birbirinizle hayırlada yarışın… deniliyor…

    bakara 29.; kuranı kerim bilimin bugün ispatladığı büyük patlama olayını 1400 sene evvel bizlere haber vermiştir.. göklerle yer bitişikken yani bir kütle veya gaz halindeyken bir patlama sonucu birbirinden ayrıldığını ve göklerle yerin aynı anda yaratıldığından bahseder. bu ayette yaratma söz konusu değildir. insanlara yaşam için gerekli koşullar allah tarafından sağlanmıştır. büyük patlama sonucu oluşan yer ve göğü allahın düzenlediğini allah bizlere haber veriyor… yani önce yeri, daha sonrada göğü yaratmış değildir. gök ve yer aynı anda patlama sonucu yaratılmıştır..

    naziat 30 ve 27 ; bu ayetlerle alakalı sayın bilal beyin çok güzel ve detaylı açıklamaları vardır.. ona bakmanızı tavsiye ederim…

    şimdilik bunlara cevap verebiliyorum vaktim oldukça cevaplamaya çalışacağım…

    son olarak günümüzdeki meallerin tamamı hatalı değildir. aklınıza takılan ve saçma bulduğunuz mealleri iyi araştırarak, arapça metnini araştırarak ve kuranın bütününe bakarak sorgulayabilirsiniz.. mesela aklınıza bakara-29. ayet takılmış değilmi, bu ayeti saçmamı gördünüz. o zaman detaylı bir araştırma içine girin bakalım saçmamyımış yoksa anlatılmak istenen mesaj farklımıymış..

    saygılarımla.. allaha emanet olun…

    • rammsteinn dedi ki:

      bütün yazının için bir cümlene kilitlendim o da şu

      allahın bizlere bildirdikleri dışında bilgimizin olmadığı şeyler hakkında yorum yapmak veya zannetmek dinimizce günahtır.

      şimdi
      karadelikler üzerine bilgimiz yok. ama bilimadamları bunun üzerine onlarca varsayım,yorum koyuyor.hepsi günah yani. birşeyi bilmiyorsak ve kuranda da yazmıyorsa yorum yapmamalıyız çünkü günah.
      marsa araç indi.resimler geliyor. bunun üzerinden onlarca varsayım ortaya dökülüyor. ama hepsi günah.kuran da yok. ve orda ne olduğunu da henüz bilmiyoruz.
      herkes bu düşünce ile gitseydi şimdi dünyada ne elektrik ne internet ne pc olurdu.
      bazen bu düşünce de birisi olmadığım için kendimi çok iyi hissediyorum. iyiki varsınız.

      • bilal dedi ki:

        Sayın rammsteinn,
        1-Kur’an’ın müteaddit ayetleri bizden tabiatta,dünyaya ve bütün gök cisimlerine bakıp bunlar hakkında gerekli ve doğru bilgi edinmemizi ve bunlar üzerinde gözlem yapıp en iyi bir şekilde istifade etmemizi istemektedir… ‘’ هو الذي سخر لكم ما في السماوات والارض الخ ‘’ O Allah ki,göklerde ve yerde ne varsa hepsini sizin istifade ve hizmetinize sunmuştur…’’ deniliyor.Madem ki,bunlar bizim istiafade ve hizmetimize sunulmuştur.Öyleyse, bunlar üzerinde bilimsel araştırma, gözlem ve deneyler yaparak hizimetimize sunmak suretiyle en iyi derecede bunlardan istifade etmeliyiz …İşte bu vb.ayetler bize, bu konuda çalışmayı ve her şeyi öğrenmeyi teşvik ediyor.Yani bu ayetler bize şöyle bir mesaj veriyor… ’’ Ey insanlar! Eğer çalışıp bilimsel araştırmalar yaparsanız,yerde ve gökler de ne varsa hepsinden en iyi dercede istifadenize sunabilirsiniz..deniliyor…Yine nice diğer ayetlerde de,araştırıp,gözlem yapmaya, düşünüp,anlamaya ve en güzel bir şekilde her şeyden yararlanmaya teşvik edilmekteyiz… 2-Sayın Kadir bey her şeyi çok güzel ve doğru anlatmıştır.Kendisinden Allah razı olsun.. Ama anlatılanları saptırmaya çalışımışsınız.. Zira Kadir beyin anlattığı ‘’ Günah …’’ durumu insanların arasındaki münasebetlerle ilgilidir.Ahlaki tutum ve davranışlarımızla ilgilidir…Yani,kesin bir şey bilmeden,elimizde bir kanıt olmadan insanların hakkında veya aleyhinde bir şey söylemek,sui zanda bulunmak vs.günahtır…’’ diye anlatmış..! Her konuda olduğu gibi burada da anlatılanları saptırıyorsunuz..!!! Bunun “Karadelikler üzerinde bilim adamlarının yorum ve varsayım-larıyla ne alakasi var…??? Bilim adamları bu çalışmayı yapıyorlarsa insanlığa büyük bir hizmeti yapiyorlar demektir. Lütfen konuyu saptırmayalım…!!! Saygılar….

    • Gencer dedi ki:

      Kadir bey Böyle bir genişlik ölçüsü olabileceğini düşünmüyorsundur umarım.Göğün sonu yok biliyorsun değil mi?Yani bu şekilde bir ölçü mümkün değil.

  301. kadir dedi ki:

    HAC 65; , Allah bütün yerdekileri ve emriyle denizlerde akıp giden gemileri hep sizin buyruğunuz altına verdi. diye bildirir. semanında yani uzay boşluğunda olan herşeyin dünyanın menziline girip dünya ile çarpışmasından korur. yani yüce allahın yaratmış olduğu nizam o dilemedikçe asla bozulmaz…. bu durum yüce allahın insanlara bir şefkat ve bir merhamet kaynağı olduğunun göstergesidir.. düşünün uzayda sayısı bilinemez derece gök cismi vardır. ve hepsi bir nizam içinde kendi yörüngelerindedir.. ancak yüce allahın izni ile yörüngeden çıkabilirler…

    şuara 32-33. ayette geçen hz. musanın mucizeleri konusunda yorum yapmaktan allaha sığınırım. çünkü yüce allah kuranda ne bildirdiyse o benim için gerçektir. bu ayetlerde anlatılanların dışına çıkmak istemiyorum… allah dilediği peygambere dilediği mucizeyi verir. günümüzde yahudilerde hz. musanın mucizelerine inanırlar.. zaten hz. muhammetide mucize yok diye reddetmişlerdir..

    ahzap-37: bir kere zeyd hz. muhammetin oğlu değildir. köleside değildir. hz. muhammedin kuzeni olan zeynep ile evlidir.. bu yuvayıda hz. muhammet kurmuştur. bunların geçimsizliklerini hz.muhammet biliyor, içinde gizliyor ve boşanmalarını istemiyordu.. demekki o devirdeki arap kültüründe manevi oğulların eşlerini nikahlamak yasak idi. yüce allahta böyle birşeyin olmadığını oğulluk olarak iddia edilenlerin aslında o kişilerin öz oğulları olmadığını vurgulamıştır.. zaten hz. peygamberde zeyd in eşi ile nikahlanarak bizlere örnek olmuştur…

    • Drogba CC dedi ki:

      Hımm Allah işi gücü yok o kadar mühim konular varken bu kadar gereksiz ve ahlaksız bir şeyi bizzat uygulamak demek!! (Allah yazsa ayeti olmuyor yani. Müminlere bunu bizzat göstermesi gerek yani)

      Sen bugün ellerinle evlendirdiğin manevi oğlunun karısını kendine KARI yaparsan çevren ne der merak ettim? Ahlaki mi sana göre? Hem de halanın kızını..!

      Allah başka çare bulamamış mı? mesela başka biri ile evlendirmek veya nafaka ile dul olarak bir süre yaşaması illa Allah’ın derdi Zeynep i Hz. Muhammed in koynuna mı sokmak?

      Not: O devire bile Arap kültüründe hoş değilse, Ahlaken hiç iyi olmadığı gün gibi açık.
      Benim midem kaldırmaz, manevi evladımın karısı ile cima etmek.! Yaratan bana bunu yaşatmasın…

    • Nuri Baba dedi ki:

      Kadir Bey, inanılmazsınız…Kendinizi neden bu kadar harap ediyorsunuz ki…Siz İslamiyete ve de Allah’a inanıyorsunuz ve biz de saygı duyuyoruz…Bunun ötesinde her şeyi savunmak zorunda değilsiniz ki…

      Ahzap 37-50 ayetlerinin, insanları nasıl deist yaptığını bilseniz, böyle savunmazsınız…

      “”… bunların geçimsizliklerini hz.muhammet biliyor, içinde gizliyor ve boşanmalarını istemiyordu.””…diyorsunuz…Evinizde ki muhterem eşinizin içinden geçenleri bilemezken, 1450 yıl önce yaşamış insanın içinden geçenleri bilmeniz, gerçekten takdire şayan bir durumdur…

      Evet, Zeynep, Muhammed’in Hala kızı idi…Ama evlenmesi, cahiliye dönemi denilen Araplarda ki akraba evliliğinin yasak oluşundan gerçekleşemedi…

      Hani şu canlı canlı kız çocuklarını gömüyorlar diye İslamiyeti yaymak için uydurulan yalanlar vardı ya, işte o işin gerçeği, akraba evliliği nedeniyle sakat doğan çocukların gömülmesiydi…Ve Muhammed tarafından akraba evliliği üzerine konan yasak kaldırılınca, tüm akrabalar akbabalar gibi akraba kızlarına talip olmaya başladılar…Bunu da Ahzap 50 ile başarmıştı değil mi ?

      Hazır konu ahzap 37 den açılmışken “”….biz seni Zeynep’le nikahladık..Allah’ın emri yerine gelmiştir..”” diyordu değil mi ?

      Kadir bey ; sonsuza kadar insanlığı aydınlatacak denilen bu kitap da, bu ayetlerin ne işi var ? Muhammed’in Zeynep’le evlenmesinden bize ne, size ne…

      Yıllarca kendinden çok yaşlı bir kadının , bir anlamda erkek olarak kahrını çeken bir adamın, eşi vefat ettikten sonra kendine harem kurmasından bize ne, size ne…

      Yoksa sizler, Evreni yarattığını iddia ettiğiniz Tanrınızın, Muhammedin eteğiyle özel olarak ilgilendiğini söylemek istiyorsunuz da, bizler mi anlayamıyoruz ?

      Muhammedin bir dediğini iki ettirmeyen Tanrınızla size mutluluklar diliyorum…!!!

      • bilal dedi ki:

        Sayın Nuri Baba !
        Kur’an’ın anlattığına göre defalarca Zeyd gelip hz.peygambere geçimsizliklerini anlatıyor ve boşanmak istiyor.hz.peygamber de her,defasında ona öğüt vererek ve hatta emrederek ‘’امسك عليك زوجك وا تق الله الخ ‘’ Eşini yanında tut,(sakın boşama,)ve bu konuda Allah’tan kork…’’ diyerek onun boşamı isteğini reddediyor…. Peki,hz.peygamber,onların bu geçimsizliklerini bilmez midi..??? Ki saçmalık bir örnek gösteriyorsuunuz… Peki, hz.peygamberin de boşanmış olan Zeynep’le evlenirken siz de oraday mıdınız ??? Onun Zeynep’le evlendiğini gözünüzle gördünüz mü ??? Eğer bunu söyleyen kur’an diyorsanız,yine aynı kur’an,Zeydi’inin de geçimsizliğini ve boşama isteğini hz.peygambere aktardığını ve hz.peygamber de şiddetle karşı çıktığını, onların bu geçimsizliklerini kimsenin duymasını istemediğini anlatıyor..Bu geçimsizlikleri,müşrikler ve münafıklar bilseydiler bu ateşi daha da alevlendirerek hem boşanmlarını hızlandıracaklardı, hem de bakınız,Muhammed kendi eliyle evlendirdiği kişiler mutlu olmadılar,boşanmak zorunda kaldılar.. diyerek bunu hz.peygamberin aleyhine propaganda malzemesini de yaparlardı…İşte,hz.peygamber de,hem boşanmayı,hem de bu durumu önlemek için,bunun yayılmasını ve kimsenin duyulmamasını istiyor ve içinde gizli tutuyor…
        Yazdıklarınızın ne kadar anlamsız ve mantıksız olduğu aşağıdaki ifadelerinizden de açıkça anlaşılabiliyor…!!!
        …Evinizde ki muhterem eşinizin içinden geçenleri bilemezken, 1450 yıl önce yaşamış insanın içinden geçenleri bilmeniz,gerçekten takdire şayan bir durumdur….
        diyorsunuz.!
        Yoksa,okuduklarınızı mı anlayamıyorsunuz ki,böyle anlamsız ifadeleri yazıyorsunuz…??? Pes doğrusu..!!!

    • Gencer dedi ki:

      Gemileride mi Kur’an daki Allah yapmış.Gemiciklerde Allah’tan gelmiştir herhalde.
      Benim Tanrım bu tip şeylerle uğraşmıyor.
      Kadir bey gerçekten yoğun bir terapiye ihtiyacınız olduğunu düşünmeye başladım.

    • rammsteinn dedi ki:

      öz veya manevi oğlunun karısıyla evlenmesi ile size gayet iyi örnek olmuş. daha adetini görmemiş çocukla da gayet iyi örnek olmuş size.
      mide hapımı bulayım yoksa kusacam…

      • bilal dedi ki:

        1-Hz.peygamberin öz oğlu kimdir.??? 2- Onun öz oğlunun karısı kimdir…??? 3-Hz.peygamberin öz oğlu ve öz oğlunun karısı kimdir hemen bize göster..Yoksa,o kadar mantıksız yazıyorsunuz ki,evlatlığı bile olmayan Zey’di de onun öz oğlunu yaptınız…. 3- Yine defalarca,Zeyd’in hz.peygamberin manevi oğlu veya evlatlığı bile olmadığına dair ayet ve kanıtlar gösterildiği halde hala anlamak istemiyorsunuz..Çünkü şartlanmışsınız.!!! 4- Daha adetini görmemiş olan çocuk kimdir…??? O dediğin çocuk 18-19 yaşlarında idi.Buna adetini görmemiş çocuk mu denir.??? Hz.Aişe’nin yaşı 9 değil,18-19 olduğu-na dair kanıtlarlarla ispat edilmiştir… Ama,işiniz gücünüz yalan,iftira,uyduruk ve saçma sapan masal ve rivayetlere inanmaktır… Bunlara inamazsanız,ne ile kur’an’a,islama ve hz.Muhammed’e (s.a.s ) saldıracakasınız..???

  302. murat dedi ki:

    Kadir bey, ben sana yazdığım ayetlerin meallerini yaz dedim, sen tefsir yapmışın kendi yorumlarını yazmışsın??? oysa orijinal kuran deyip duruyordun. orjinalliği sen de bozmuşsun. bana o ayetlerin birebir karşılıklarından oluşan ORJİNAL meallerini yazmanı istiyorum, yorumlarını değil.
    saygılarımla….

    • kadir dedi ki:

      arkadaş burada doğru mealler defalarca yazıldı.. üşenmezseniz bu sayfanın öncelerine bakabilirsiniz. bu araya 100 defada yazsak mealleri yine dönüp dolaşıp aynı soruları soracaksınız… sayfaları gezerseniz görürsünüz… bilal beyin bu tür meallerle ilgili açıklamalarını okuyabilirsiniz… saygılarımla…

      • murat dedi ki:

        Kadir bey, sıkışınca boşa alıyorsun… sen 2 de bir orijinal kuran dedin biz de o kuranı merak ettin ve sana verdiğim ayetlerin meallerini orjinalinden yazmanı istedim. sen meal yerine kendi anladığın şekilde tefsir yapmışsın. ben senden tekrardan yorum katmadan o ayetlerin meallerini istedim. şimdi diyorsun ki başka yerler de yazılı. o zaman ordan copy paste yap da bi daha bakalım. ne imiş o ayetlerin orijinal mealleri???

  303. ehnadgeir dedi ki:

    1400 sene önce ki kuranla şimdiki kuran aynı mı? Bunun garantisini nasıl, neye dayanarak verebilirsiniz!!! İslamiyet 4 halifeden sonra Emevilerin tekeline geçti yanlış hatırlamıyorsam, ve Emeviler topluma kurallarını empoze etmek için dini kullandı, yani dini siyasete alet etti (günümüzde olduğu gibi), bu durumda dini siyasete alet edenler tabi ki kendi çıkarları doğrultusunda kuranda değişiklik yapmış olabilirler! bu benim görüşüm ama dikkat ederseniz bir olasılıktan bahsediyorum, sizin kadar kesin konuşmuyorum, çünkü yaşananlar vuku bulurken ben orada değildim! Bir ikincisi; Şu an tartışılan konuların bir kısmı da arapçanın doğru tefsir edilip edilemediği… Aslında bu her şeyin izahını yapıyor kanımca, Sonsuz kudret sahibi Tanrı neden anlatmak istediklerini daha anlaşılabilir bir dille anlatmamış ki???

    • kadir dedi ki:

      arapça çevrilebilen ve anlaşılabilen bir dildir.. yüce allah hiç kimsenin anlayamacağı, bilmediği bir dilede kuran indirmemiştir ki… günümüzde kuranın hemen hemen her dilde çevirisi vardır… yeterki çeviri yapanlar arapçaya çok iyi derece hakim olsunlar. emevilerin siyaset uğruna dine hurafeler kattığı, kendi çıkarlarına göre kanunlar koydukları doğrudur.. fakat bu kuranın orjinal metninin değiştirildiği anlamına gelmez.. günümüze kadar değişmeden geldiği tarihi kaynaklarla ispatlıdır. hatta geçen senelerde bir haberde kuranın çok eski nüshalarını bulmuşlar. günümüzdeki kuranla karşılaştırıldığında bire bir harfiynen aynı olduğu görüldü. saygılarımla….

  304. Gencer dedi ki:

    Allah bir deve için binlerce insanı yok etmiş.
    İnsanoğlu lütfen aklını başına al.

    • ehnadgeir dedi ki:

      Gencer kardeşim, Kırıkkale’nin Hasandede ilçesinde de insanların ayıbından dolayı taşa çevrilen develer var çok rica ederim :)) şaka bir yana din=bir yığın hurafe, Tek gerçek bilimdir gerisi hikaye.

    • Mahmut dedi ki:

      Ne diyorsunuz davetime. Görmezden mi geleceksiniz gerçekten görmediniz mi?

  305. murat dedi ki:

    Bilal bey,
    ayetleri istediğiniz gibi yorumluyorsunuz. istediğiniz rivayetleri veya hadisleri bu yorumlarda kullanıyorsunuz. biz rivayet, hadis kullandık mı uydurma kabul ediyorsunuz. iyi o zaman aşağıda hiç rivayet ve hadis karıştırmadan direk diyanetin mealinden alınma(umarım meali kabul edersiniz) ahzap 57 bakın. Muhammet allahını kullanarak zeyde iyilik yaptığını yüzüne hatta tüm dünyanın yüzüne vuruyor.(zeyd kölelikten hürriyetine kavuşturulsa bile bu sözle artık ömür boyu manevi köle kabul edecek kendisini, çünkü ayetle muhammede gebe yapıldı.)
    devam edelim; “Allah’ın ortaya çıkaracağı bir şeyi gizliyor ve insanlardan çekiniyordun” burda muhammedin gizlediği ve insanlardan çekindiği şey senin dediğin gibi “Zeynep le zeydi muhammed evlendirmiş te boşanırsalar muhammedin evlendirdikleri boşanmış dedikodusu yapacaklar” iddiası olamaz.
    çünkü; ayette “Allah’ın ortaya çıkaracağı bir şeyi …” diyor yani ortaya çıkması lazım ayette. çıktı mı evet çıktı. işte “Zeyd eşinden yana isteğini yerine getirince (eşini boşayınca), onu seninle evlendirdik”.(daha muhammedin Zeynep te gözü olduğu için zeyd zeynebi boşamak istiyor iddiasını söylemiyorum, çünkü yalan iddia diyeceksin)
    biraz hızlı oldu galiba. insanlar böyle evlilik mi olur diye homurdanmasın. ayete devam edelim,
    “…ki, eşlerinden yana isteklerini yerine getirdiklerinde (onları boşadıklarında), evlatlıklarının eşleriyle evlenmeleri konusunda mü’minlere bir zorluk olmasın. Allah’ın emri mutlaka yerine getirilmiştir.”
    Düşünsene bilal, koskoca kuran da muhammedin annesi-babasının, en yakın arkadaşları, 4 halifenin(Ebubekir,ömer,osman,ali), kadınlarından kimse, amcası ebu talip gibi gibi. hiçkimsenin ismi geçmez ama zeyd’in ismi geçiyor. diğerleri din ve peygamber için zeyd kadar emek mi vermediler. yoksa zeydin muhammede verdiği hediye diğerlerinden daha mı değerliydi de ismini kurana yazdılar???

    Ahzab-37)Hani sen Allah’ın kendisine nimet verdiği, senin de (azat etmek suretiyle) iyilikte bulunduğun kimseye, “Eşini nikahında tut (onu boşama) ve Allah’tan sakın” diyordun. İçinde, Allah’ın ortaya çıkaracağı bir şeyi gizliyor ve insanlardan çekiniyordun. Oysa kendisinden çekinmene Allah daha layıktı. Zeyd eşinden yana isteğini yerine getirince (eşini boşayınca), onu seninle evlendirdik ki, eşlerinden yana isteklerini yerine getirdiklerinde (onları boşadıklarında), evlatlıklarının eşleriyle evlenmeleri konusunda mü’minlere bir zorluk olmasın. Allah’ın emri mutlaka yerine getirilmiştir.
    saygılarımla…..

    • bilal dedi ki:

      Murat bey !
      1-Hadis ve rivayetleri yorumlarda kullanmak istemiyoruz.Ama, bakıyoruz ki,işiniz gücünüz hep yalan ve uyduruk rivayetlerle yorum yapmaktır.Yani sizin malzemeniz söz konusu rivayetlerdir.Madem ki,refaransınız bu uyduruk rivayetlerdir. Biz de bazen anladığınız dilden yorum yapıyoruz.Ama nasıl ? Sizin gibi uyduruk değil,bunların arasında akla,mantıka ve tarihi gerçeklerle uyumlu olan ve doğru olasılığı yüksek olan rivayetleri seçeriz. Ama,siz akıl,mantık ve sağduyunuzu bir kenare atarak sadece uyduruk rivayetlere dalmışsınız.İşte bu nedenle,biz de,rivayeler arasında doğruluk olasılığa en yüksek olan rivayeti size bazen gösteriyoruz. Haydi hiç bir rivayete göre sizde de ,biz de yorum yapmayalım.Sadeece Kur’an’ın arapça metninin verdiği mesajla yorumlarımızı yapalım..Yaptığımız yorum,ne bir hadise,ne rivayete,ne de başkasının yorumuna dayanmasın. Mademki kur’an’ı sorguluyoruz,öyleyese kur’an’ı kur’an dan sorgulayalım. Bir de diyorsun ki,direk Diayanetin mealini vereceğim,Ama bakıyorum ki,meal dışına çıkmış saçma sapan yorumları katmışsınız..Hani sadece direk meal verecektiniz ? Peki, ‘’ Ahzab 57.bakın, Muhammed Allah’ını kullanarak Zeyd’e iyilik yaptığını yüzüne hatta dünyanın yüzüne vuruyor..vs..’’ diyorsunuz.Bu saçma sapan yorum,ayette veya Diyanetin mealinde var mı ? Yoksa bu saçma sapan yorum izin veya sizin gibierin yorumu mu ??? Hz.peygamber Zeyd’i hüriyetine kavuşturduğu için Zeyd,onun manevi oğlu mu olur.? Bilal’ı Habeşi’yi de satın alarak hürriyetine kavuşturan hz.Ebu Bekir’dir.Peki,bununla Bilal’ı Habeş hz.Ebu Bekir’in manevi oğlu mu oldu.??? Bence olayları sağduyunuzla değil,ego ve nefsani duyguları-nızla değerlendiriyorsunuz……..!!! 2-ZEYD’HZ:PEYGAMBERİN EVLATLIĞI DEĞİLDİ,BU İDDİA SADECE BİR KURUNTU İDİ.BUNU SÖYLEYEN KUR’AN’DIR: Kur’an konuyu anlatırkenتبني ‘’ Evlatlık ‘’ değil,ادعياء ‘’ ed’iya ‘’ evlatlığı iddia edilenler..’’ diye ifade ediyor.Yani bu iddia sadece bir kuruntu idi..Evlatlık söz konusu değildi.Aşağıda göstereceğim şekilde,ne kur’an’a göre,ne de Zeyd’in durumuna göre onun evlatlık olması asla söz konusu olamazdı.-..Kur’an’a göre bu evlilik neden gerçekleşmiştir. ? Çünkü,bu durumda olanların bile boşanmış eşleriyle evlenme konusunda bir tereddüt vardı. İşte bu nedenle,hem Zeyneb’in ailesinin ısrarı,hem de bu terdeddütü ortadan kaldırmak için yüce Alllah, böyle bir evliliği gerçekleştirmiştir..Bu evlilik,ne dine,ne hukuka ve ne de örfe aykırı bir durumdur….!!! AŞAĞIDAKİLERİ DİKKATLİCA OKUYALIM;
      a) Zeyd, gerçekten Hz.Muhammed’in evlatlığı mıdı ? b) Evlatlığın şartları yeride
      midi ? c) Hz.Muhammed ile Zeyd arasındaki yaş farkı ne kadardı ?
      d) Zeyd çok küçük yaştan beri Hz.Muhammed’in evinde mi büyüdü ? Bu sorulara doğru
      cevap verildikten sonra olayın mahiyeti açıklığa kavuşacaktır.! Cevap niteliğinde
      açıklamalar :1-Zeyd islamiyeten önce,köle olarak Hz.Hatice’nin eline geçiyor.Dul olan
      hz.Hatice 25 yaşında olan Hz.Muhammed’le evleniyor.O zaman Hz.Hatice’nin kölesi
      Zeyd,21.yaşındaydı.Yani Hz.Muhammed Zeyd’le tanıştığı zaman Zeyd’in yaşı 21,onun
      yaşı da 25 idi..Buna göre Zeyd,çocukluk dönemini Hz.Muhammed’le hiç geçirmemiş ve
      onun evinde de büyümemiştir…..Taki Hz.Hatice ile vleniyor ve o zaman neredeyse..-,Hz.Muhammed ile Zeyd yaşıt sayılıyorlar.Aralarında sadece 4 yaş varkı vardır..Hz…-
      Muhammed hz.Hatice ile evlenir evlenmez hemen Zeydi hürriyetine kavuşturuyor…..
      Hz.Muhammed araştırıp Zeyd’in ailesini buluyor ve Zeyd’i onlara göndermek istiyor. Ama Zeyd,Hz.Muhammed’en gördüğü sevgi,saygı,şefkat nedeniyle onu ailesine tercih
      ederek evinde kalıyor. Aralarında evlatlık bağı olmadığı halde çevredekiler ona öyle
      bir gözle bakıyorlar.Halbu ki,dini ve hukuki yönde de,böyle bir evlatlığın olması müm-
      Zira o,çocukluğundan beri Hz.Muhammed’in evinde yetişip büyümedi,taki 25 yaşında
      iken ve hz.Muhammed,hz.Hatice ile evlenince onunla yeni tanışmaya başlıyor.İkiside g
      genc ve neredeyse yaşıt sayılıyorlar.Bir çocuğun bir aileye evlat olabilmesi için,çok kü-
      çük iken o ailenin himayesinde yetişip büyümesi gerekir.Bu durum ise,Zeyd için söz ko-
      konusu değildir.Zeyd,21 yaşından sonra 25 yaşında olan Hz.Muhammed’e nasıl evlat-
      lık olabilliyor.? Böyle bir evlatlık,ne urfen,ne dinen,ne de hukuken olabilir.!
      2-Hz. MUHAMMED’İN D:TARİHİ 571: VE Zeyd’in D:TARİHİ 575: Hz.Muhammed,
      Hz.Hatice ‘ile evlenince onunla tanışıyor. Kendisi 25,Zeyd’e 21 yaşında. Bu yaşta
      nasıl evlatlık olabilir ??? Zeyd,bebek midi ? süt mü emiyordu ? Hz. Muhammed’in
      kucağında mı büyüdü ? Ki,evlatlığı olsun ! 3-AHZAP SURESİ 40: Bu evlatlığı redde-
      diyor.Çünkü evlatlığı gerektiren hiş bir koşul ortada yoktur. ” ما كان محمد ابا احد من رجالكم ولكن
      رسولااله وخاتم النبين الخ ” Muhammed,içinizden hiç birinin ( Zeyd veya başkasının ) babası
      değildir.Lakin o Allah’ın resulü ve peygamberlerin sonuncusudur. ” Bu ayetin inmesi
      ile de,Zeyd’in Hz.Muhammed’le evlatlığı olmadığının, bu iddianın sadece bir kuruntu
      olduğunun hükmü çıkıyor. 4- Zeynep ile Zeyd’in geçimsizlikleri sürecinde Hz.Peygam-
      berin içinde gizlediği olay ne idi ? Bu konuda bir çok yanlıış yorumlar yapılmıştır. Bunu
      AHZAP SURESİ 37.ayetten öğrenelim: واذ تقول للذي انعم الله عليه وانعمت عليه امسك عليك زوجك
      واتق الله ” Hani,hem Allah’ın nimet ve ihsanına,hem de senin iyiliğine nail olmuş olup da,
      hanımını boşamaya karar vermiş olarak sana danışmaya gelmiş olan kişiye sen,sakın
      ha ! eşini boşama ! Bu konuda Allah’tan kork.! ” demiştin. ” وتخفي في نفسك مالله مبديه الخ
      Allah’ın açığa çıkaracağı bir durumu (Zeyd ve Zeyneb’in geçimsizlik ve boşanma is-
      tekleri ) içinde saklıyordun. ( Bu durumun yayılıp duyulmasını istemiyordun) Zira in-
      sanlardan çekiniyordun.” Neden Hz.Muhammed, bu geçimsizlik ve boşanma istekle-
      rinin yayılıp duyulmasını istemiyordu.Çünkü bu ailevi bir meseledir.münafıklar ve Hz.
      Muhammed’i üzmek isteyenler bu durumu öğrenseydiler,hemen devreye girip Zeyd ile Zeynep arasındaki geçimsizliği alevlendirip boşanmaları için her türlü vesileye baş vura-
      caklardı.İşte bunun için:Hz.Muhammed,bu olayı içinde gizliyor ve kimsenin duymasını
      istemiyor.( الله اعلم) Olay tamamen bundan ibarettir.Uyduruk rivayetlere dayanarak (haşa)
      Hz.Muhammed,içinde gizlediği iddia edilen evlilikle hiç bir alakası yoktu. Çünkü boşan-
      ma gerçekleşmeden gaybı bilmeyen Hz.Muhammed,bunu nereden bilecekti ?.
      Hulasa, a) Zeyd’in evlatlığının dini,hukuki,urfi ve mantığı hiç bir izahı yoktur… b) Hz.
      Muhammed kendi eliyle öz halasının kızı olan Zeyneb’i evlendirdiği halde,nasıl olur da
      o güne kadar Zeyneb’i görmemiş te,evlendirdikten sonra söz konusu uyduruk rivayete
      geçen durum ortaya çıkıyor.? c) Her defasında Hz.Muhammed Zeyd’e” sakın ha ! Eşini
      boşama ! Allah’tan kork” ,diyerek,kesin olarak Zeyd’i boşama isteğinden vaz geçirmeye
      neden uğraşıyordu ? Yoksa emirle değil,belki daha yumuşak söz ve nasihatlarla Zeyd’i
      vazgeçirmeye çalışabilirdi. Ama,Her defasında sakın ha,boşama,Allah’tan kork ! diye-
      rek adeta onu tersliyor ve evine boş gönderiyordu.Onların huzur ve mutluluğunu iste-
      yen Hz.muhammed’ de bir beşer olduğu için engel olamadı ve nihayet boşanma gerçek-
      leşiyor.Hz.Muhammed’in öz halası olan Zeyneb’in annesi ve ailesi de,dul kalan
      Zeyneb’in Hz.Peygamberden başkasına gitmesini istemiyorlar ve israrla hz.peygam-
      berle evlendirmek istiyorlar

      BAKINIZ ! Kur’an bu Konuyu nasıl bir ifadeyele açıklıyor.?.فلما قضي زيد منهاوطرا زوجناكها لكيلا يكون علي المؤمنين حرج في ازواج ادعيائهم اذا قضو منهن وطرا الخ ”.Neticede,Zeyd eşini boşayıp onun
      la ilşkisini kestiktene sonra,biz onu sana nikahladık ki,evlatlıkları iddia edilenlerin,. -eşleriyle ilişkilerini kestikleri,onları boşadıkları zaman,o kadınlarla evlenmek hususunda
      mü’minlere bir güçlük olmasın.”Yani buraya bakıyoruz ki,Kur’an,buna ” أدعياء ” evlatlığı iddia edilen”diye
      iddia edilenler”diye ifade etmiştir.ألله اعلم Şayet gerçek evlatlık olsaydı,ayetin şöyle ol- olması gerekirdi… ” …في ازواج تبنيهم ” ..Evlatlıklarının eşleri..” Çünkü gerçek evlatlık arapça da ” تبني ” kelimesiyle ifade edilir…
      Evlatlığı gerçek olmayanlar ise,” ادعياء ” ed’iya ” kelimesiyle… Ama,bu iddia bile,insan- tereddüde düşürebilirdi..Bu nedenle, ta baştan henüz bu boşanma olayı söz konusu olmazken bile,AHZAP SURESİ 4.ayet,evlatlık edinmeyi ve bundan doğacak sonuçları tamamen reddediyor.Ayet şöyledir. ! ” وما جعل ادعيائكم ابنائكم
      ذلكم قولكم بافواهكم الخ ”…Evlatlıklarını iddia ettiklerinizi de,oğullarınız kılmamıştır.Bunlar
      ağzınızla söylediğiniz boş sözlerden ibarettir….”
      Özetle,kur’an,net bir şekilde في ازواج تبنيهم ‘’ evlatlıklarının eşleri ‘’ değil de,في ازواج ادعيائهم ‘’ evlatlığı iddia edilenlerin eşeleri ..’’ ifadesini kullanmıştır…Yani Zeyd’in evlatlığı diye bir şey söz konusu değildi. Bu iddia sadece bir kuruntu idi… Peki,bu olayı yanlış meal ve yuduruk rivayetlere göre mi değerlendireceğiz,yoksa kur’an’ın arapça metnine göre mi ??? İşte kur’an ne diyorsa,doğru olan odur..Kur’an’ın arapça metnini anlıyor ve biliyorsam bana mealleri göstermenizin anlamı yoktur. Elimde kur’an varken,yanlış meal ve yorumlar beni hiç ilgilendirmez.Kur’an’ın mesajına uymayan ve yanlış olan meal ve yorumlar ancak sizi ilgilendirir…. Çünkü yegane kaynağınız bu yanlış meal,yorum ve uyduruk rivayetlerdir…. !! Saygılarımla….

      • Drogba CC dedi ki:

        Bilal bey, uzun uzun yazarak bişeyler ispatladığınızı mı sanıyorsunuz?
        Gerçekler gün gibi orta da o zaman bile bu yapılan o kadar tepki alıyor ki, İslam peygamberi mecburen Allah dedi ye getirip ayet indirerek tepkileri dizginliyor.
        Siz kafanızı kuma gömüp bin türlü manevra ile dinime iftira vs gibi mazluma yatıp gerçekleri inkar ediyorsunuz.
        Sana sorum böyle saçma ve ahlaksız bir durumu ahlaklı bir şekilde sade yazı ile çözülemez miydi? veya peygamberin Zeyneb i başka birine eş olarak evlendirirdi her şekilde tek güç kendisi zaten. Neden koynuna alıyor? Evlatlığın veya manevi oğlunun karısını koynuna almak ahlaklı bişi yani! Artık sizi cidden Yaratan ıslah etsin diyorum.
        2+2: 4 eder desem o bile işinize gelmese inkar edeceksiniz çünkü saygılar.

  306. murat dedi ki:

    Sayın bilal öncelikle cevabın için teşekkürler,
    Fakat kendi işine gelen rivayetleri alıyorsun ve inanmak istediklerini de doğru kabul ediyorsun.
    yani Muhammet ve hatice evlendiğinde Muhammet 25 ve zeyd 21 yaşında idi diyorsun. peki bunu kuranın neresinden buldun?? ve diyorsun ki! ‘ادعياء ’ ed’iya ‘’ evlatlık değil, “evlatlığı iddia edilenler” demek.
    Hadi senin bu manalarını ve rivayetçilerini de kabul edelim.
    yani insanlar Zeydi muhammede o kadar yakın görmüşler ki, evlatlık iddia ediyorlar. o derece yakın. zaten o dönemde evlatlık belge olmayacaktır.
    öylede olsa yaw insanlığı kurtarıp cennete götürecek bir elçinin en samimi olduğu hatta insanların evlatlık İDDİA ettiği kişinin karısına göz koyar mı? Hem senin dediğin gibi geçimsizseler bırak ta başkasıyla evlensin. sen ve allahın, Zeynep gibi güzel kadına koca mı bulamadınız ?? bu ayetler ile insanların beyni sulandırılırken şeytana iş düşer mi?? diyanetin bile mealini kabul etmeyeceğiniz kadar iş arap saçına dönmüş. yok boşanırlarsa olay olurmuş da dedikodu olurmuş. Ahzap 37 geldi ve zeyneple muhammet direk allah katında evlendirildiler de NE OLDU ACABA??? daha mı iyi oldu???
    isterse arkadaşı olsun düşünsene Abdullah gül tayyibe gidiyor boşanmak istiyorum diyor. olmaz falan derken bakıyosun bir yasa çıkıyor hooop Hayrunnisa eminenin yanında.. ne kadar ayıp değil mi…. seni bilmiyorum ama bana ayıp geldi hem de çok…
    düşünsene;
    1-Muhammet öldükten sonra insanları yönetecek kişinin nasıl, kimler tarafından, hangi şartlarda ve yaşlarda seçilebileceği, kadınların seçme yada seçilme hakkının olup olmayacağı, ve bu başkanın yada halifenin hakkının babadan oğula mı yoksa yeni seçimle mi belirleneceği.
    2-bir gemi de 10 insan dan 1i katil se o katil yüzünden o geminin batırılıp batırılamayacağı.
    3- bir gemi de 10 insandan 9u katil ise 1 masum için o geminin batırılıp batırılamayacağı.
    4- hastanede yatan 10 hayati tehlikesi olan insanın hastanede bulunan sağlam ama yaşlı bir insanın öldürülüp, organlarıyla 10 insanın kurtarılıp kurtarılamayacağı….
    gibi artırılabilir. bunlarla ilgili kuran bir şey söylemez örneklemeler yapmaz ama aşağıdaki ayetleri yazar….
    ahzap 37-50-51-53
    tahrim 1.ayet
    hucurat 4-5
    bakara 187
    acaba hangileri önemli?
    saygılarımla…

    • Drogba CC dedi ki:

      Murat bey, boşa anlatıyorsunuz, sadece okumak istediğini ve görmek istediğini görüyor. İşte insan oğlu eliyle yazarken o kadar şey yazarsa bir yerden hataları böyle çıkar, gerçi hata sayısının haddi hesabı yok ama hepsine bir kulp bulup, bahane ile yama yapa yapa bir hal oldular. Kelimenin 5-6-7-8. manasından tut, Ayet sayılarını çarpıp bölüp, toplayıp bir şeylere bağlıyorlar. Bizler dos doğru olması gibi okuyorsak onlar da dos doğru düzeltmek için ve kitabı haklı çıkarmak için her yolu deniyorlar. Adım gibi eminim hepsi de biliyor ama gerçekler çıkarlara dokunuyor veya ölümden sonra yok olurum korkusu ve vaad edilen tatlı sonsuz, şehvet ve zevk alemi onları inanmaya itiyor. yapacak birşey yok.

  307. murat dedi ki:

    aynen katılıyorum drogba dostum,
    birisine 2*2=4 desen ve o buna inanmak istemezse asla inandıramazsın… sadece objektiflik lazım. ben okul öncesi cami eğitimi, ilkokuldan sonra 1 yıl kuran kursu, 7 yıl imam hatip ve ilahiyat eğitimi aldım. kafamda ötelediğim, kıvırdığım sorgulamalar patladı. meğerse hepsi masalmış….
    yani ben Müslüman bir anne babadan ve Müslüman bir çevrede doğdum. hiç seçme ve sorgulama şansın olmadan, kulağında ezan kamet okutulmasıyla kimliğin belirleniyor. ana dilini konuşmaya başlamadan arapça ayetler ezberletilmeye başlanır. yani seçme ve sorgulama hakkın hiç olmayacak bir yola giriyorsun zaten. bir anti-ateist sitesine bakmıştım da, orda ileri zekalılar yazmış, eğer bir ateist size böyle derse siz ona şöyle cevap yazın. yani dinde ileri zekalılar, geri zekalıların aklı,beyni,sorgucusu herşeyi oluyor… onlar ne derse oooo.
    Düşünsene bu senaryo aynen Hristiyan, Yahudi, Budist ailelerde de böyledir. böyle yetiştirilen ve kanalize edilen bir bireyin, yıllar sonra o örümcek ağlarından kurtulması ne kadar mümkün olabilir. şu dinlerin nüfuslarına bak milyarlarca. her dine göre diğer dindekiler cehennemlik???
    Sorgulayabilme yeteneği ya da cesareti olmayan hiçbir dinci ye gerçekleri ikna edemeyeceğimiz kesin gibi bir şey…. 🙂

    • Drogba CC dedi ki:

      Aynen katılıyorum. Kolay olan masallara inanıp kendini mutlu hissetmek, zor olan ise gerçekle yüzleşip hayattan çıkarsız ve özgürce zevk alabilmek. 😉 Tek kendi yaşamlarını mahfetseler umrumda değil ama diğer insanların hayatlarını,yaşam tarzlarını hatta canlarını almaları artık bir şeylerde insanlara bilgi vermeyi gerektiriyor.

    • rammsteinn dedi ki:

      inanmakla kaybedilecek birşey yok.
      adam inanır ama din namına hiçbirşey yapmaz bütün kötülükleri yapar.gider öbür tarafta cezasını çektikten sonra ver elini cennet.
      diğeri inanmaz ama bir karıncayı bile incitmeden yaşar. sonsuz cehennemde bu adamın cezası.
      hangi peygamberin adı bu kadar kadınlarıyla geçiyor? ahzab50 bile tekbaşına kimin neyin peşinde olduğunun göstergesidir.
      zaten öbür tarafta hurilerle dolu sonsuz hayat varken,neden birisi bu kadar sabırsız davranır? tanrının yüzyüze bile gelmeye kaala almadığı bir peygambere neden bu kadar ayrıcalık? tanrı oğlu isaya bu ayrıcalığı vermemiş.
      milyarlarca insanın,”ya eğer doğruysa.inanayım nasıl olsa birşey kaybetmem” diye düşünerek inandığı masallar

      • murat dedi ki:

        evet rammsteinn dostum, dünyada yan gel yat 4 karın, cariyelerin olsun, zevki yaşa sadece imanla cennete git. öbür tarafta albertcim,edisoncum gecelerini gündüzlerini versin insanlığa faydalı şeyler keşfetsinler onlara cennetin 7 kapısı da kapalı olsun. neden??? muhammede ve kurana iman etmediler yaaa…
        Drogba dostum da dediği gibi; İnançlar insanları mutlu eder, cennetin var olduğuna inanmak bile yeter. cennetin var olduğuna inanırlar ama, cennete gitmenin en büyük ödülü allah için şehitliktir mesela, ama ben yakınımdakilerden bazılarına derim neden şehitlik için suriye, filistin, Afganistan, mynmar gibi yerlere gidip savaşmıyorsunuz. daha ne istiyorsunuz işte inandığınız cennete hoooop gireceksiniz. hatta bazı görüşlere göre şefaatçi bile olacaksınız. ısrarıma rağmen hepsi de aha burdaki konularda olduğu kıvırmaya manaları değiştirmeye başladılar. yok efendim suriyede Müslüman Müslümanla savaşıyormuş da orda cihat olmazmışşş. yok filistinde savaş yokmuş. hepsine bahaneler…
        dedim kusura bakmayın ya sizin imanınız tam değil sadece psikolojik terapi için cennete inanıyorsunuz yada benimle taş*ak geçiyorsunuz.

        elbette drogba gibi ben de inançlara saygılıyım, isteyen namaz kılar, isteyen başörtülü gezer, Hristiyan da Yahudi de budistte, ateistte istediği gibi yaşasın tabiki ama, bu insanların yaşam ölçüleri diğer insanların yaşam alanlarını daraltmasın. lakin ben ve bir çok sogucu arkadaş biliyoruz ki; dinler hiçbir zaman “biz sadece dinimizi yaşamak istiyoruz” deyip orada kalmazlar. bu tabirle sadece tutunmaya çalışırlar. 2. aşama misyonerlik, masonluk, irşat, cihat tır. yani insanları safsatalarına inandırmaya çalışmak. özgür düşünce olarak en azından ben burada devreye girmekteyim ve insanlara bu dinlerin insanlar tarafından uydurulduğunu anlatmaya çalışmaktayım. şu anda islam türkiyede tam anlamıyla hakim değil. eğer hakim olsun bu ülkede özgürlükler yarı yarıya kısılacak. şeriat getirmeye çalışacaklar ama hangi şeriat olacağında da kavgalar olacaktır. zaten şeriat yolunda şimdiden başladılar kızlı erkekli evlere müdahaleyle…
        yahu anlamadığım arap ülkeleri demokrasi nedeniyle türkiyeye hayran ve özenti içinde, bizimkiler de araplara hayran….
        insanların kafalarındaki örümcek ağları ne kadar temizlenirse o kadar ileriye bakabiliriz.
        sevgilerimle…

      • Drogba CC dedi ki:

        Durum düşündüğünden de vahim, şu an Türkiye de imam hatip vb. veya dini ekeni tam olanların hepsi diğer masum mevkivi hak eden, insanların hakkını yiyerek, müdür, müd yrd., işçi olarak görev yapıyorlar. Din sayesinde devletin kaymağını hiçbir bilgi birikimi olmadan işgal ediyorlar artı olarak okullarda zorla din eksenli dersler dayatılıyor. Tepki verenlere toplum baskısı ile dinsiz damgası yaftalanıyor. sonra çıkıp İslam hoşgörü dini hadi oradan derim. Dediğin gibi amaç Şeriat orada kurallar net, içeni kırbaşla, zina yapanı katlet, hırsızın elni kolunu, bacaklarını kes, inanmayı idam et vs… ne hoş ne hoşgörü !!

  308. rammsteinn dedi ki:

    din tebliğ edilmeyenler cezanlandırılamaz denmiş. peki bana kim tebliğ etti. ilkokuldaki din dersi hocammı? kuran kursundaki imam mı? kim?
    tanrının aracısına ve onların masallarına zorundamıyım? denizin yarılmasını,ayın ikiye bölünmesini ben görmedim.
    peygamberlerin gerçek mi yoksa sahtemi olduğuna neye göre inanıyorsunuz? şu anda bile kendini mehdi ilan eden birsürü üçkağıtçı var. peki onlara neden inanmıyorsunuz. mucizemi bekliyorsunuz? mucizesiz inanmayacaksanız,hangi mucizesini gördüğünüz peygambere inanıyorsunuz?
    kesinlikle aracı kişilere inanmıyorum. tanrı varsa ancak onun tebliğiini kabul ederim.
    mehdi şu devirde gelse nasıl bir strateji izler onu da merak ediyorum. facebook,twitter da hesap açıp “yazdıklarımı beğenmeyen takip etmeyen cehennemde yanacak” mı diyecek acaba? brezilyanın balta girmemiş ormanlarından sibiryaya perunun ıssız köylerine kadar herkese nasıl ulaşacak?
    adolf hitlerin kitleleri ikna kabiliyeti
    einstein ın zekası
    napolyonun strateji zekası
    cengiz hanın savaş zekası
    sülün osmanın yalan söyleme kabiliyeti
    eğer bunlar bu dünyada bir kişide toplansa inanın bütün dünyayı mehdi olduğuna inandırır bütün dünyayı peşinde koştururdu.

  309. ehnadgeir dedi ki:

    Ahzab 50 beni dehşete düşürdü resmen…

    • bilal dedi ki:

      Sayın ehnadgeir !
      AHZAB-50.AYETİN AÇIKLAMSI …???
      Tabii ki ayetin ne söylediğini anlamazsanız dehşete düşersiniz ! Sahiden siz bu ayetin ne dediğini anlıyor musunuz ? AHZAB-50:Hz.peygambere bunlarla evlen demiyor.Onun şahsında bütün insanlara mesaj veriyor…Nikah yoluyla kimlerin kimlere helal olduğunun vurgusu yapılıyor.!!! Verilen mesaj şudur..a) Nikah yoluyla himayenize aldığınız eşleriniz helaldır.. b ) Elinizin altında bulananlardan (müslüman olup evlenmek isteyen esirlerden.) nikah yoluyla size helaldır…c) Amca kızlarından ,hala kızlarından,dayı kızlarından ve teyze kızlarından biriyle evlenmek halaldır.(yani bu tür akarabalık evlilğe engel değildir…Bu ayette, bir insan isterse amcasının,halasının,dayaısının ya da teyzesinin kızıyla evlenebilr,hükmü vardır..!!! Bütün bunlarla evlen diye bir anlam çı-karmak kur’an’ın söz konusu ayeti zerre kadar anlamamaktır.Böyle bir iddia mesnetsiz ve saçmalıktır. hz.Peygamber elçi sıfatıyla insanların mümessili olduğu için bazen onun şahsında herkesi ilgilendiren genel hükümler geliyor…!!! MESELA: KEVSER SURESİNDE hz.peygamberin şahsında bütün müslümanlara namaz kılmaları ve de kurban vermeleri emredilmektedir…’’…فصل لربك وانحر الخ ‘’….Rabbin için namaz kıl ve kurban kesiver….’’ İşte,elçilik sıfatıyla mümessil olan hz.peygambere ve onun şahsında müslümanlara namaz kılmak ve kurban kesivermek emredilmektedir….. AHZAB-50. ayette de hz.peygamber şahsında insanlardan kimin kiminle evliliği helaldır ve dinen sakıncası yoktur diye herkesi kapsayan genel bir hüküm vardır..‘’ Sevgili kardeşim, bu ayetin verdiği mesajı anlayan hiç kimse dehşete düşmez…Bilakis,bu ayetin verdiği mesajı çok doğru ve mantıklı bulur….Yeterki bu ayetin mesajını doğru anlayalım…!!!
      Saygılarımla…

      • kadir dedi ki:

        açıklamalarınızdan dolayı size teşekkür ederim bilal bey. fakat bu açıklamarı daha önce defalarca yapmış olmanıza rağmen dönüp dolaşıp sürekli aynı şeyleri sormalarına hiçbir anlam veremiyorum. hiç bir açıklamayla tatmin olmuyorlar.. allah yardımcıları olsun

      • Nuri Baba dedi ki:

        Bilal Beyefendi ; sizi Kadir bey kutluyor ama konumuz bozacı şıracı olmadan yazınızın içinden bir bölümle sorumuza geçelim…

        “”Amca kızlarından ,hala kızlarından,dayı kızlarından ve teyze kızlarından biriyle evlenmek halaldır.(yani bu tür akarabalık evlilğe engel değildir…Bu ayette, bir insan isterse amcasının,halasının,dayaısının ya da teyzesinin kızıyla evlenebilr,hükmü vardır..!!! “”

        Sözlerinize itirazım yok…

        Sadece bu ayetin neden yazılma gereği duyulduğuna dair söyleyeceklerim var…

        Sizler, bizden çok daha iyi bilirsiniz ki, hani cahiliye dönemi diyerek yerden yere vurduğunuz Araplar da, akraba evliliği yasak olmasaydı, böyle bir ayetin yazılmasına gerek olur muydu ?

        Neden cahil araplar yasaklamıştı ? Zira, akraba evliliği sonucu sakat doğan çocukları gömmek zorunda kalıyorlardı…Yani İslamiyetin yayılmak istendiği dönemde söylenen “”Kız çocuklarını diri diri gömüyorlar” sözlerinin de bir iftira olduğu somutlaşmış oluyordu…

        Bu arada, akraba evlilikleri bir anlamda ensest ilişkidir…Bir dinin ensest ilişkiyi özendirmesi, o dinin inandığınız Tanrı tarafından gönderilmediğinin en somut kanıtlarındandır diyeceğim de, sizler Adem-Havva öykülerine de sahip çıkıyordunuz değil mi ?

        Saygılarımla…

  310. ismet dedi ki:

    Muhammedin evelenebilecegi kadin sayisinda hic bir sinir yoktu,o sadece kendi kiziyla evlenemezd ve anasi ve kardesi ile evlenemzdi,bu ikisi yoktu zaten.Muhammed en son demistir zaten,isteyen kadin kendisi Muhammede verebilir diye,evli veya evli degil.Muhammedin bu kadar cok kadin istemesinin sebeplerinden bir tanesi de onun hayatta kalan bir erkek cocuk sahibi olamamasidir,cocuklari cok kucuk yasta vefaat etmistir Muhammedin.Bu durum Muhammedin basini cok agirtmistir.Zaten ona surekli sorurlarmis nicin erkek cocugun olmuyor diye,oda bu duruma kuranda cevap veriyor,deki diyor,karim (ilk esi),yasli ve kisir nasil oglum olsun diye.Bu ayet bir suru seye gebedir. 1.Burada Muhammed oglunun olmamasinin sebebi olarak esini ortaya suruyor,belki o zamanlar pek onemli degildi,ama bugun hic bir kadin kendisi icin yasli ve kisir denmesini istemez . 2.Muhammed ilk esi oldukten sonra bir suru baska kadinlarla evlenmistir ve onlarla bir cocugu olmamistir,bu kadinlardan bazilarinin daha once cocuklari oldugu halde. 3.Anlasilan Muhammedin bir erkek cocugu sahibi olamamasinin nedeni ilk esi degil, Bu durumda -nasil bir oglum olsun esim yasli ve kisir- ayeti anlamsiz ve bosdur. 4.Ayet gerecekten allahtan gelseydi,allah nuhammedin ileridede bir erkek cocugu sahibi olamayacagini bilir bu ayeti indirmezdi. 4.Muhammedin en buyuk isteklerinden biri bir erkek cocugu sahibi olmasiydi ve ugranda savastigi allahi onu kendisine elci secen allahi onun bu en buyuk istegini yerine getirmiyordu,Muhammed mutlaka bir suru dua etmistir bu istegi icin,acaba her hastaliga ve arzuya yonelik olan dualar tutmuyormu bu dualari bir peygamber etse bile.. 5.Ve belki de Muhammed bu yuzden eslerinin ,onun olumunden sonra da kimseyle evlenmesinler diye, bu olabilecek evlikleri yasaklamak icin bir ayet indirmistir,yani kendisinden sonra eslerinin bir baskasiyla cocugu olursa,eslerinin degil kendisini kisir oldugunun anlasilmamasi icin.6. Bu sekilde Muhammed kendisinin olumuinden sonra eslerini yapayalniz ortada birakmistir,analik duygusunu tatmalarini engellemistir ,Dul esleri ievlilklerini yasaklayan ayete uysun ve korksunlar diye mezarligi oldugu evin odasinda yapilmistir. 7Cinsel iliskiden mahrum kalan her insan siddete yonelir,ve nitekim de oyle olmustur.Muhammedden sonra dul esi Ayse bir ordu kurup Alinin kurdugu baska bir orduya karsi savasmistir ve savasi kaybetmistir,bilanco onbinlerce olu. 8.Ve nitekim Muihammedin duil kadinlarina koydugu evlenme yasagi bazi islami ulkeler devam ettirmekte,ornegin Cecenistan.Bu yuzden bu ulkede dul kalan kadinlar eline silahn alip daga cikiyor ,arada bir de kucuk yastaki cocuklara ders veren okullara saldirip ,cocuklari rehin alip oldurebiliyorlar.

    • Gencer dedi ki:

      İlginç bir yazı olmuş.Teşekkürler İsmet.
      Konuyu çok mantıklı bir düşünce çerçevesinde ele almışsın.

    • rammsteinn dedi ki:

      çok mantıklı olmuş ismet.

    • bilal dedi ki:

      İsmet bey ,
      SÖZ KONUSU İDDİALARINIZ DOĞRU DEĞİLDİR.1-AHZAB-52:لايحل لك النساء من بعد الخ ‘’ Mevcut eşler dışında başka biriyle nikahlanman,bunları başka hanınmlarla değiştir-men………….asla sana helal değildir….’’ Hani sınırlama yoktu…??? 2- AHZAB-50 : وامرأة مؤمنة ان وهبة نفسها للنبي الخ ‘’ Bir de karşılıksız peygamberle evlenmek isteyen ve peygamberin de kendisiyle evlenmek istediği (evli olmayan) mü’min kadını….’ Burada’’ mehir istemeksizin evli olmayan bir kadın peygamberle evliliğin caiz olduğuna vurgu yapılmaktadır…a) Bu kadın mutlaka evli olmayacak. b) Böyle bir kadın gönül arzusuyla mehir almaktan feragat edecekse..c) Kendi arzusuyla feragat etmezse, hz.peygamberin de ona mutlka mehir vermek zorundadır…. İşte bu hususiyet sadece mehir konusundadır.(.. isteyen kadın kendisi Muhammed’e verebilir diye evli veya evli değil…) şeklindeki ifadeniz de bir saçmalık olup kur’an’a bir iftiradır.!!! İslama göre evli olan hiç bir kadın ne peygamberle,ne de başka-sıyla asla evlenemez…!!! .’’ Lütfen,kur’an’a iftira atmayın… d) Hz.peygamberin evlilk konusu ile cocuklarının olma- yışı hakkındaki iddialarınızın tamamı da bir saçmalıktan öteye geçmez.. e) Neden hz.peygamberin çocukları olmuyordu ? bu eşlerin tümü kısır mıdı ? Hayır. Peki,neden ? Çünkü hz.Aişe dışında bütün eşleri çocuk doğurabilecek yaşta değildi-ler..hepsi de yaşlı idi.. isteseydi genç olanlarla evlenebilirdi.Ama,o cinsel arzusu için değil,bu kimsesiz ve yaşlı kadınları himaye etmek için bunlarla evlendi. Bu evlilikleri de,kur’an da evlilikle ilgili sınırlama gelmden önce idi..Nitekim bu sınırlamadan sonra AHZAB- 28 ayetle hz.peygamberden ayrılmak isteyen eşlere de olanak sağlanıyor.يا أيها النبي قل لازواجك ان كنتن تردن الحيوة الدنيا وزينتها فتعالين امتعكن واسرحكن الخ ‘’ Ey peygamber ! eşlerine de ki; ‘’ Dünya hayatını ve süsünü istiyarsanız,gelin size bo-şanma bedellerinizi (tazmina-tınızı ) vereyim ve sizi güzelce boşayayım…..’’ Ama hiç bir eşi buna yanaşmaz ve asla boşanmak da istemez……Saygılar…

      • kemal oztas dedi ki:

        Bilal bey,Hz.Muhammed’in zevcelerinin yaşlı oldukları konusu doğru değil.Sizin bu konuda biginizin olmaması mümkün değil.

        Muhammed’in Zevceleri-(Hepsini buraya uzun olmasın diye yazmadım)

        4- Hafsa: (Yaşı 18-22 arası olarak geçer kayıtlarda) Ömer’in kızıdır. Daha önce Huneys ibn Huzafe ile evliydi ama kocası H. 3. yılında Uhud’da hayatını kaybetti. Hafsa 18 yaşında dul kalmıştı ve babası onu önce Ebu Bekr’e vermek istedi ama o kabul etmedi sonnra Osman’a vermek istemesine rağmen Osman da evlenmek istemedi. (Neden acaba ? Belki Uhud’da ölen kocası Osman’ın yakın bir arkadaşıydı ve Osman onunla evlenme fikrini “etik olarak” kabul edemedi ) Bunun durumu Muhammed’e söyleyen Ömer, Muhammed’den şöyle dedi : “Ya Ömer! Hafsa, Osman’dan, Osman da Hafsa’dan daha hayirli birisiyle evlenecektir.” Ömer büsbütün merak içerisinde kalmıştı. Osman’dan daha hayırlı damat kim olabilirdi ki ? Aradan birkaç gün geçtikten sonra Muhammed Hafsa’ya talib oldu–Osman’dan daha hayırlı olan kişi kendisiydi — Ömer’e dedi ki: “Sen kızın Hafsa’yı bana nikahlarsın. Ben de kızım Ümmü Gülsüm’ü Osman’a nikahlarım…” İlginçtir ama Sunni kaynaklarda Ebu Bekr ve Osman’ın Hafza’yı almayı reddetmesinin sebebi olarak bu iki ismin de “Peygamberlerinin Hafza ile evlenmek istediğini bilmeleri” diye geçer. Ömer onların teklifini reddetmelerine çok içerlenmiş ve kızmıştı, normal koşullarda bu iki ismin de saygı ve sevgi duydukları Ömer’in teklifini reddetme davranışında bulunmaları biraz uzak ihtimal, bu yüzden bu tahmin daha uygun düşüyor bu bağlamda. Ebu Davud’da Ömer’den yapılan bir aktarım ile Muhammed’in onu boşadığı ama sonra tekrar geri aldığı (talak-ı reci) yazılıdır. (Ebu Davud Talak, c. 2, 2276) Bu durum İbn İshak ve Taberi’de (c.9 dipnot 884 s.131)’de de geçer. ( Talak-ı reci: Koca bir defa “boş ol” “seni boşadım” derse ve sonra pişman olup eşine dönmek isterse ve kadının iddet müddeti geçmemişse mehir vermeden ve tekrar nikah kıymadan eşine dönebilir–Sadreddin Yüksel)

        Hafza’nın yaşını şöyle hesaplayabiliriz : Hicret yılı 622’dir. Hicretin 45. yılı ölmüştür (S.Ateş S.332) Yani 667 yılında vefat etti. Öldüğünde 60 yaşındadır (Tabari c.39 syf.174) O halde doğumu 607 dir. Kocası Uhud savaşında ölünce dul kaldı. Uhud savaşı yılı 625 tir. Bu durumda dul kaldığında 18 yaşındadır Babası Ömer o dul kalır kalmaz onu evlendirmek için Ebu Bekr ve Osman’a gitmiştir, kabul görmeyince Muhammed almıştır. Bu durumda muhtemelen dul kaldığı sene evlenmiştir ve yaşı 18’dir. (Tabii 1 veya 2 yaş fazla olma ihtimali de Muhammed’in onu kocasının ölümüden ne kadar süre sonra aldığına bağlı olarak mümkündür)

        5- Zeyneb binti Huzeyma : (30 yaşındaydı) Necidli Huzeyme’nin kızı. İlk kocası müslüman Tufeyl ibni Haris idi ama ondan boşanıp kardeşi Ubeyde bin Haris ile evlendi o da Bedir’de hayatını kaybedince dul kaldı. Muhammed onu amcasından istedi ve 400 dirhem gümüş mehir vererek aldı. Muhammed onunla evlendiğinde 30 yaşındaydı (Hamidullah, İslam Peygamberi S. 564, n.1104) Muhammed ile evlendikten üç ya da sekiz ay sonra vefat etti.

        …. Sevgiler…

      • bilal dedi ki:

        Sayın kemal oztas !
        1-Zeynep bin Huzeyman’ıin yaşı 60.diye geçiyor.. 2-Hafsa’nın yaşı da kesin bilinmemekle birlikte bazı yerlerde 22,bazı yerlerde 30 geçiyor….Yani bu yaş neyi ifade ediyor..? 18-19 yaşlarında olan hz.Aişe hariç bütün eşleri dul,bir kısmı çocuklu ve neredeyse çoğu çocuk doğuramayacak yaşta idiler….Neden hz.peygamber 53.yaşına kadar hiç biriyle evlenmedi.?.Hz.hatice vefat etmeden ona sık sık evlenmesini istiyordu.Ama kendisi hep hayır diyordu…!!! (haşa) Gayesi cinsel arzularını tatmin etmek olsaydı,daha genç iken,dul,yaşlı ve kimsesiz bu hanımlarla değil,genç kızlarla evlenecekti..Bunların arasında birilerinin yaşı sizin gösterdiğiniz şekilde olsa ne yazar.? Bu gösterdiğiniz yaş da kesin değildir…Ama olsada hiç bir şey ifade etmez..sanki,onlarla zorla evlenmiştir.? .O zaman çok evlilik gayet normal karşılanırdı,Bu evlilikleri de sınırlama ayeti gelmeden önce idi.. Sınırlama getiren ayet gelince de hz.peygamber ayetin emriyle onları boşanmaya davet ediyor,ama hiç biri buna razı olmuyor…!!! peki bunda yadırganacak ne var. .??? .. Saygılar…

      • Gencer dedi ki:

        Bilal Bey;
        Size göre Her şey yanlış mı?

      • ismet dedi ki:

        sayin Bila lbey,muhammedin ayse haric baska genc esleri vardi ,hem de bir kac tane,bunu herkesbiliyor ve kimse tersini idaa etmiyor.Muhammedden bosanan kadinlar vardi evet,bu kadinlar ,hangi nedennedn dolayi ise,muhammedle cinsel iiskiyi red etmistir.Muhammedin evliliklerini cogu stratejik evliliklerdir,o genelde zengin sulalelerden kadin almistir ,bunun disinda dusmanlarinin kadinlarinida almistir ,onlarla akraba olupta kendisine dokunmasinlar dye.Ayrica muhammed kole kadinlariyla da evlenmistir ve bu eblilikler ona bedavaya gelmistir,kadin kolelerini serbest birakmasi onlarla evlenmesindeki ucreti olmusrur.Aslinda bu sekilde onlari bu sefer omur boyu kolelestirmistir.Demek istedigim muhammed kadinlari korumak icin evlenmiyordu onlarla,boyle olsaydi kendisi ile iliskiye girmek istemeyen kadinlarini bosamazdi.Muhammedin eslerinin ,onun olumunden sonra baskalariyla evlenmeleri kesinlikle yasakti.Muhammedin zeyneple evlenmesi tam bir faciadir,zeydin muhammedin evlatligi oldugunu butun dunya biliyor.Eger zeyd muhammedin evlatligi olmasaydi,kurandaki ayet degismeden muhammed onunla evlenebilirdi ama bu ayete ihtiyaci vardi,ayrica halk muhammed hakkinda kendi aoglunun kesiyle diye konusmaya baslamisti,ve muhammed bu insanlari susturmak icin onlari kendi ve allahin azabiyla korkutan bir ac ayete de ihtiyac duymustur.Kisacasi muhammedin evlilileri stratejik evlililklerdir,ve evlendigi kadinlarin onun korumasina ihtiyaci yoktu,asil muhammed o ladinlarin enginliklerinden ve bu kadinlarin akrabalarinin gucunden cok iyi bir bicimde yaralaniyordu.

    • bilal dedi ki:

      HZ.PEYGAMBERİN EVLİLİK NEDENLERİ…???
      ——Hz.peygamber 25
      yaşında iken 40 yaşında ve dul olan hz.Hatice ile evleniyor.50 yaşında iken 65 yaşına
      gelen hz.Hatice, Ey Muhammed ! ben yaşlandım,artık başka hanımla evlen ‘ deyince
      hz.peygamber şu cevabı verir;’ Böyle söyleme Hatice, Ben üzülürüm.Hz.Hatice 65 ya-
      şında vefat eder.Hz.peygamber 3 sene daha kimse ile evlenmez,53 yaşına gelir .Hz.Ebu
      Bekir’in kızı hz.Aişe daha önce bir müşrikle nişanlı ıdı.Hz.Ebu Bekir ve ailesi müslüman
      olunca müşrik olan hz. Aişe’nin nişanlısı,nişanını geri çeviriyor. Bundan sonra hz.Ebu
      Bekir’in ısrarı üzerine 18-19 yaşlarında bulunan hz.Aişe ile peygamberimiz evleniyor.
      Hz.Aişe dışında eşlerin tümü neredeyse çucuk doğuramayacak kadar yaşlı,dul ve kim-
      sesiz ve bakıma muhtaç kimselerdi.Bunlarla evlilik,ne şehvet,ne de dünya için di. Hz.
      peygamber hangisinin kızını isteseydi ona seve seve verirlerdi.Ama o böyle bir şey yap-
      madı.yaşlı,dul ve kimsesizlere sahip çıkmak istedi.Hz.peygamber çucuk sahibi olmayı
      çok istiyordu.Ama hz.Aişe dışında diğerleri cocuk doğuramayacak kadar büyük yaşta
      idiler.Bunların çocuk doğuramamaları yaşlı olmalarına bağlıdı.Hatta bu nedenle bazı müşrikler,hz.Muhammed’e ” الابتر ” Soyu kesik diye alay ederlerdi.Bunlar neden bir
      düzine çucuk doğurmadılar? Çünkü çocuk doğuracak yaşta değildiler.Neden hep bakire ve genç yaştakilerle evlenmedi de,bu dul,kimsesiz ve yaşlılarla evlendi.??? Evet,hz.peygamberin bu evlilikleri de sınırlama getiren ayet inmeden önceydi .Ve o
      zaman bu tür evlilikler de gayet normal karşılanırdı.! Peki,evlenmeden bunlara yardım
      yapılamaz mdı.? Cevap:Ne kadar iyi bilinirse bilinsin bir erkek dul bir kadının evine ara-
      da bir bile olsa ve kadınlar da çok yaşlı bile olsa uğrarsa dedikodu kaçınılmaz olur.!!!
      Özellikle bütün projektörler üzerine çevirili ve müşrikler tarafınadan devamlı hatası ara-
      nan hz.peygamber gibi biri ise.Yine bakıyoruz ki,düşmanları ona (haşa) deli,cinlenmiş,
      yalancı dediler.Ama hiç biri şehvet düşkünü,diyememiştir. Bu konuda düşmandan daha
      iyi şahit mi olur.??? Montesouieu.” Kanunların Ruhu ” adlı eserinde şöyle diyor.İklimi
      sıcak ülke kadınlarının ihtiyarlıklları 20 yaşından sonra başlar.” hz.Aişe dışında bütün eşleri dul,kimsesiz,bakıma muhtaç ve yaşlı kimsesizler idi.!!! İşte hz.peygamberin
      evlilik nedenlerinin bir kısmı bunlardır.!!! Ne şehvet,ne de dünya için idi.!!! Ne mutlu
      O’na ve onun izinde gidenlere !!!!!!!!!!!! …Saygılarımla…..

    • yasir dedi ki:

      ”deki diyor,karim (ilk esi),yasli ve kisir nasil oglum olsun diye.Bu ayet bir suru seye gebedir.”

      Bu verdiğin ayet nerde geçiyor ismet.

      • Gencer dedi ki:

        İyide sen ayetin Allah’tan geldiğine göre yorum yapmışsın.Bir de Ayet’i Muhammed kendi yazmış gibi düşün.O zaman daha mantıklı oluyor.Yani milletin Muhammed kısır mı sorusuna Allah’mı cevap verir yoksa Muhammed’mi.Muhammedin cevabınamı inanırlar Allahın cevabınamı?İşte bu noktalarda her şey apaçık ortaya çıkıyor.Her tütlü probleme karşı Muhammed bir ayet yazmış ve inanılması için bunu Allah yazdı demiş.
        Yoksa Yüce Yaratıcı’yı herşeye alet etmenin bir anlamı olmazdı.
        Bu sayede Hükümranlık kurmuş ! ha ölene kadar da etrafında ancak binlerle ifade eden bir sayı toplamış.Olayın bu kadar ciddiye alıncağını kendi de düşünseydi eminim geri adım atabilirdi.
        Saygılar

      • yasir dedi ki:

        İSMET DEMİŞ Kİ….”deki diyor,karim (ilk esi),yasli ve kisir nasil oglum olsun diye.Bu ayet bir suru seye gebedir.”

        Bu yukardaki ayet Kuranın Hanği süresinin kaçıncı ayeti…

      • ismet dedi ki:

        o ayeti begenmediyseniz su ayeti okuyun ,”muhammedin soyu kesilmeyecek,esas ona kisir diyenlerin soyu kesilecek” bu guya allahtan geliyor,muhammedin bu ayetten sonra cocuklari olmadi,yani allah yanildimi diyelim yoksa muhammedmi yanildi.

      • yasir dedi ki:

        İSMET DEMİŞ Kİ….”deki diyor,karim (ilk esi),yasli ve kisir nasil oglum olsun diye.Bu ayet bir suru seye gebedir.”

        Senden yukarıdaki verdiğin Ayet numarasını ve sure adını istiyorum…
        Kurandan konuştuğumuzu öğrenmiş olalım…
        Bulamadıysan söyle…

  311. ehnadgeir dedi ki:

    Güzel yazı, ama keşke söz konusu ayetleri de belirtseydin İsmet.

  312. Gencer dedi ki:

    TEKASÜR SURESİ 1-5 arası.
    Çoklukla övünmek sizi, kabirlere varıncaya (ölünceye) kadar oyaladı.
    Hayır; ileride bileceksiniz!
    Hayır, Hayır! İleride bileceksiniz!
    Hayır, kesin olarak bir bilseniz…

    Şimdi bu ayetler mucize ayetler mi?
    Bu yazılar bire bir İnsan düşünceleri.

  313. kadir dedi ki:

    tekasür suresi insan hayatının nefsani duygularla yaşanmasını özetleyen mükemmel bir suredir.

    çoklukla (mal, mülk, para, servet, çocuklar, akrabalar, itibar, başarı, yapılan bir olumlu davranış,) övünmek gerçektende insanı ölüm anı gelinceye kadar oyalamıyor mı.. sağlığında, sıhatinde, ,y, ve güzel anlarında ölümü unutarak (hiç ölmeyecekmiş gibi) hayatını sürdüren insan ölümle birlikte herşeyinin elinden alınmasını ve ne kadar değersiz olduğunu yaşarken anlamıyor.. bu durumu bildiğini zanneden insan her defasında şeytanın kışkırtmalarıyla ölümü unutarak nefsine yenik düşmüş bir şekilde hayatına devam ediyor. yüce allah insanların önemsemediği bu duruma karşı insanlara şöyle diyor; “siz ileride bileceksiniz, eğer kesin olarak bilmiş olsaydınız. cehennemi görürdünüz ve o zaman bu kadar vurdumduymaz olmazdınız.” yüce allah kuranın bütününde insanları sürekli cehennemle uyarıyor. seni yaradan rabbini unutma sen onu görmesende o seni görüyor.. “o müttakilere şöyle denir.; selam sizlere rabbinizi görmediğiniz halde ona iman ettiniz, sabrettiniz.” “nefsine yenilenleri (şeytanın peşinden gidenleri) cehennemle uyar” o ki bu dünya hayatını onlara süslü gösterdi. peki insanlar görmiyorlar mı kabirlere girince çürümüş bir et parçasından başka birşey olmuyor..

    bu sure kuranın bütünüyle, mesajıyla mükemmel uyumludur. insanın alması gereken tebliğlerin en önemlilerden bir tanesi bu surede anlatılıyor. hz. peygamberin böylesine son derece uyumlu ve düşündürücü bir sure yazması mümkün değildir.
    yüce allah bir ayette “(ey muhammet) bizim söylediklerimizin dışında kendinden birşey katarsan (söylersen) biz senin şah damarını keseriz. ve kendine bir yardımcıda bulamazsın, zalimlerden olursun. diye yüce allah peygamberini uyarıyıor…

    saygılarımla..

    • Gencer dedi ki:

      Sayın Kadir Tanrı’ya şükürler olsun ki yazılanı anlayabiliyorum.
      Benim bahsettiğim
      ”Hayır; ileride bileceksiniz!
      Hayır, Hayır! İleride bileceksiniz!
      Hayır, kesin olarak bir bilseniz…”
      Satırlardır.Bu tekrarlamalar hemen hemen her surede bir çok ayette geçiyor.

      Saygılar.

      • kadir dedi ki:

        ayette geçen sümme ; sonra , yine, bir de, gene, bununla beraber, ondan sonra,
        kella; hiç, asla , hayır, hiçbir vakit, katiyen, sakın, söyleme o sözü, olmaz, vazgeç , öyle değildir. anlamındadır. dikkat ederseniz “sümme” ve “kella” kelimelerine hep aynı anlamı (hayır) vermişlerdir.

        saygılarımla…

      • Drogba CC dedi ki:

        Allah dostları olmasa bu sitede napacaz cidden korkuyorum, sağolun Kadir ve Bilal.
        Allah bir türlü ne demek istediğini beceremediği için sayenizde dostluğunuz sayesinde size söylüyor sizde bize yoksa imanım gevşerdi. Selamımı iletin yüce Allah’a..

    • rammsteinn dedi ki:

      NİSÂ – 34
      Diyanet İşleri : Erkekler, kadınların koruyup kollayıcılarıdırlar. Çünkü Allah, insanların kimini kiminden üstün kılmıştır. Bir de erkekler kendi mallarından harcamakta (ve ailenin geçimini sağlamakta)dırlar. İyi kadınlar, itaatkârdırlar. Allah’ın (kendilerini) koruması sayesinde onlar da “gayb”ı korurlar. (Evlilik yükümlülüklerini reddederek) başkaldırdıklarını gördüğünüz kadınlara öğüt verin, onları yataklarında yalnız bırakın. (Bunlar fayda vermez de mecbur kalırsanız) onları (hafifçe) dövün. Eğer itaat ederlerse, artık onların aleyhine başka bir yol aramayın. Şüphesiz Allah, çok yücedir, çok büyüktür.

      siz
      zahmet etmeden ben sizin yerinize cevaplayayım

      1-yanlış çeviri
      2-sureler ayetler tek başına yorumlanmaz.bütününe bakmak gerek.
      3-dövün kelimesi fiziksel anlamda kastedilmiyor.
      4-bu sure kuranın bütünüyle mükemmel uyum sağlıyor.
      5-bu mükemmeliyet bir beşer söz olamaz.
      5-kuran mucizelerle dolu evrensel kitaptır
      6-her gün yeni bir mucizesine tanık olup hayretler içinde kalıyoruz.
      vs vs vs

      • bilal dedi ki:

        NİSA -34. AYETİN VERDİĞİ MESAJ ???
        NİSA-34: ” الرجال قوامون علي النساء الخ ” Erkekler,kadınların haklarını koruyup,gözetmekle
        sorumludurlar…. الطبري1= ابن المنذور 2- ” لسان العرب بيروت ” 3 ” Bu ayeti; ”Erkekler, hakim ve yöneticidirler.” diye anlamak yanlıştır.
        Eğer,öyle olsaydı kur’an, ”قوامون ” değil,” حاكمون ” hakimdirler,yöneticidirler.” diye bir ifade
        kullanacaktı.”قوامون ” Kadın haklarına karşı sorumluluğun ifadesidir.” TEVBE-71.ayette
        olduğu gibi,hakimlik ve yöneticilik,sadece erkeklere değil,her iki cinse verilmektekdir.
        .” والمؤمنون والمؤمنات بعضهم اولياء بعض ” Mü’min erkeklerle mü’min kadınlar birbirlerinin ve-
        lileridirler. Yani her iki cins te,birbirlerine veli ve yöneticilik görevini yaparlar.(birbirlerini
        yönetirler) يأمرون بالمعروف وينهون عن المنكر ” Bibirbirlerine iyiliği emrederler,kötülükten sakın-
        dırırlar. Bu da, yasama,yürütme ve yargısal faaliyetler demektir. Yani her iki cins te,bu
        faaliyetlere katılırlar. Bu ayetlere göre,sadece erkeklerin yöneticiliği değil,her iki cinsin
        de yöneticiliği söz konusudur.Erkeğin hakim ve yöneticiliği kur’an’a değil, uyduruk
        rivayetlere dayandırılmştır.Bu da dini açıdan hiç bir değer ifade etmez. Dinin kurallarını,
        uyduruk rivayetler değil,kur’an belirler.
        ” فليس في نصوص الاسلام الصريحة ما يسلب المرأة اهليتها للعمل النيا بي كتشريع ومراقبة ذا راعت ما عليها
        من الواجبات الخ ” İslamın açık naslarında,(hükümlerinde) kadının temsilciliğini,yasama ve
        yürütme faaliyetlerini kısıtlayan hiç bir hüküm yoktur.Üzerine düşen görevi yaptığı tak-
        dirde her türlü faaliyete katılabilir ve temsilcilik görevini de yürütür….. KAYNAK:
        المرأة بين الفقه والقانون ” دكتور مصطفي السباعي ”
        Hz.Muhammed,buyuruyor ki ; انما النساء شقائق الرجال ” Kadınlar,erkeklerin dengi ve eşidirler.”
        رواه احمد وابوداود والترمذي وغيرهم ”
        Yine Hz.Muhammed buyuruyor: ”الناس سواسية كأ سنان المشط ” Bütün insanlar,(hukuki ve in-
        sanı açıdan ) bir tarağın dişleri gibi eşittirler..Buna rağmen,cinsiyet ayırımı yapan kim
        olursa olsun,kur’an ve sünnete aykırı davaranmıştır….
        BAKARA SURESİ AYET:228:
        ”.ولهن مثل الذى عليهن بالمعروف ” erkeklerin kadınlar üzerindeki hakları gibi,kadınların da er-
        kekler üzerinde aynı hakları vardır.” وللرجال عليهن درجة ” Erkeklerin,kadınlara karşı bir de-
        rece sorumlukları fazladır.” O sorumluluk ise,NİSA suresinde geçen ”وبما انفقوا من اموالهم ”
        cümlesinde geçtiği gibi,erkeklerin kadınlara mallarından infak etme zorunluluğudur.
        Yani evlenen erkek,kadının bütün maddi ve manevi ihtiyaçlarını karşılamakla,kadının
        sosyal güvencesini sağlamakla sorumlu tutulmaktadır… Kadın ise,erkeğin hiç bir
        maddi ihtiyacını karşılamak zorunda değildir…Bu,sadece kur’an hukukunda değil,nere- deyse bütün dünya hukukunda durum aynıdır….
        Erkek,kadının sösyal güvencesini sağlamakla mükellef kılındığı gibi,kadın,erkeğe karşı
        bundan sorumlu tutulmamaktadır. İŞTE; Erkekğin kadın üzerindeki bir derecesi,bu so-
        rumluluk derecesidir. Bu insanı açıdan bir üstünlük derecesi değildir… Bu da, sadece
        erkeğin kadına karşı olan mali bir yükümlülüktür. ” ولهن مثل الذي عليهن بالمعروف ” ayeti keri-
        me her iki cinsin birbirlerine karşı haklarının aynı olduğunu,ancak erkek bundan ziyade
        kadının sosyla güvencesini temin etme hususunda bir derece fazla sorumlu tutulmuş-tur..Hepsi bu kadar.” ابن المنذور ”لسان العرب
        NOT: (الله اعلم ) NİSA-34.AYETİN DOĞRU MEALİ ŞÖYLEDİR:الرجال قوامون قلي النساء بما فضل الله بعضهم علي بعض الخ ‘’ Erkekler kadınların haklarını koruyup gözetmekle sorumludurlar.Bunun sebebi,Allah’ın bazılarının bazılarına karşı yükümlülüğünü daha fazla kılmasından dolayıdır.Ve bir de kocalarının evin masraflarını yüklenmeleri gibi mali yükümlülükleridir….’’
        Sayın Kadir beyi de,konuyu çok güzel açıklamasından dolayı kutlarım.. Saygılar..

  314. kadir dedi ki:

    sayın ramsteinn kurana göre evin bakımı erkeğe bir yüktür.. erkek evine rızık sağlamakla (çalışmak) görevli, eşine çocuklarına bakmakla yükümlüdür.. kadın isterse çalışabilir, istemezse çalışmaz. çünkü bu görev erkeğin üzerinedir. işte erkeğin üstün özelliği budur. takva olarak değil.. yüce allah erkeği kadına göre daha güçlü kuvvetli yaratmıştır. bu yaratmasının karşılığınıda erkeklere bu yükümlülüğü vererek, kadına vermeyerek dengelemiştir. takva ve düşünce-fikir olarak erkek ve kadın eşitir.

    gözü dışarıda olan, sadakatsız, eşine bağlı olmayan, aldatmaya meyilli kadınlara karşı yüce allah onlara önce nasihat edin, bu duruma devam ederlerse ceza olarak yataklarınızı ayırın, eğer buda fayda vermezse onlara o zaman hafifçe onlara bir zarar gelmeyecek şekilde onları dövün diyor. dikkat ederseniz bu söylenenler evliliği kurtarmak için, bir yuvanın dağılmamasını özlemek için, günümüzde böyle bir durumla karşılaşanlar çare olarak hemen boşanma davası açıyorlar.. oysa bazen bir tokat bir yuvanın yıkılmasını önleyebilir.. şimdi size soruyorum yüce allah aile kurumuna bu kadar önem verirken, boşanmaların iyi ve hayırlı olmadığını vurgularken. günümüzdede olduğu gibi evlenip 2 ay sonra, 1 sene sonra boşananlar size göre dahamı iyidir. bir yuvanın kurtulması yıkılmasından elbette daha iyidir. yüce allah bizlere her zaman iyi olan güzel olan şeyi emretmiştir.

    • Gürkan dedi ki:

      İyice çamura battın şimdi… Tokatla evlilik mi kurtulur, kadının gözü dışarıdaysa zaten o evlilik bitmiştir. Bir de aynı durumdaki erkek için ne tavsiye ediyor kuran, onu da açıklar mısın lütfen.

      • Drogba CC dedi ki:

        Erkeğin gözü dışarı ise yüce Allah, 2. al cima ya tam gaz devam diyor. o da kesmezse 4 tane kotamız var. O da mı kesmedi, sana sınırsız cariye diyor. Hala doymazsan, Cennet de 72 huri ve 100 erkek gücü verecek bi zahmet Mümin kardeşlerim de doysun be arkadaş, afiyet olsun amin.

      • kadir dedi ki:

        arkadaş kadına zarar vermeyecek şekilde vurmak en son çaredir. eğer oda kadının bu tutumundan vazgeçmesine etki etmiyorsa en son çare olarak boşanma gerçekleşir. fakat dikkat ederseniz bu tür durumlarda hemen boşanın demiyor allah. evliliği kurtarmak adına önce bir takım bu tutumdan caydırıcı önlemler alın diyor.. siz ayeti nasıl anlıyorsunuz hayret bişeysiniz.

        erkeğin asıl görevi yuvayı ayakta tutmaktır. o yuvaya maddi ve manevi kazanımlar sağlamaktır. bu görevleri arasında mümin bir erkeğin aile içinde huzuru sağlamasıda vardır.. doğal olarak erkeğin sorumluluğu kadından daha fazladır. eğer erkek böyle birşeye kalkışırsa kadının boşanma hakkı vardır. erkeğini bu tür durumlardan vazgeçirebilmesi için onunda benzer yaptırımlar yapması gerekir. buna rağmen erkek kadına şiddet uygularsa veya yine bu kötü duruma devam ederse kadının boşanma hakkı vardır. kadın erkeğe göre daha duygusal bir yapıda olduğundan bu tür durumlara karşı daha hassas davranır. o yüzden bir erkek kadar yuvayı ayakta tutma konusunda başarılı olamaz… zaten bu görevde erkeğindir.. kadın aynı erkek gibi durumunu düzeltmezse erkeğin en son çare olarak boşanma hakkı vardır. saygılarımla…

      • bilal dedi ki:

        NİSA-34.AYETİN DEVAMINDA ÜÇ AŞAMALI AİLE YUVASININ KURTARILMASI OPERASYONU…???
        Bazen hafifçe tokat atmak bile kişinin ciddiyetini gösterir.Böyle bir ciddiyet ve tepki bazılarının yuvalarını da kurtarabilir. Aşağıda anlatılan olay bunun bir kanıtıdır…!!!
        NİSA SURESİ 34.AYET: ” ……والتي تخافون نشوزهن ”
        ” Nüşüzünden endişe ettiğiniz kadınlara önce öğüt veriniz.”فعظوهن ” Nüşüz ne demek.?
        ” Serkeşlik,sadakatsızlık,iffetsizlik,gözü dışarda olmak ve netice de aldatmakla sonuç-
        lanabilen bir durumdur… Hadi serkeşlik,başkaldırma tamam.Peki diğerleri nereden çıkarıyorsunuz ? diye soruyu yöneltebilirsiniz.Benim dayanağım,”VEDA HACCINDA”
        Sevgili peygamberimizin yüzbinin üzerinde sahabiye yaptığı tarihi ”VEDA KONUŞMASI-
        DIR ”Onun bu Veda konuşması mütevatir ve sahihtir.Peygamberimizin sahih sözleri sa-
        dece kur’an’ın açıklamasıdır. EVET : VEDA KONUŞMASINDA: Şöyle buyurur.” فاتقوالله
        في النساء فانكم اخذتموهن بامان الله واستحللتم فروجهن بكلمة الله ولكم عليهن ان لا يوطئن فروشكم احدا تكرهون فان فعلن
        ذلك فاضربوهن غير مبرح ولهن عليكم رزقوهن وكسوتهن بالمعروف الخ ” Kadın hakları konusunda Allah’
        tan korkun.Şüphesiz onları Allah’ın emaneti olarak yanınıza aldınız.Cinsiyet uzuvlarını-
        zı birbirinize Allah’ın sözüyle (nikah akdiyle) helal edindiniz.Sizin onlar üzerindeki hak-
        larınız,hiç kimseyi yatağınıza almamalarıdır.(sadakatsızlık,iffetsizlik,vb.gibi işlere
        tevessül etmemeleridir) Eğer onlar bu iffetsizliği yaparlarsa,”فاضربوهن غير مبرح ” hiç bir
        yerlerine zarar vermeden hafifçe dövünüz.Buna rağmen örfe göre,geçimlikleri,giyim,
        barınak ve bütün maddi ihtiyaçları yine size aittir. Bunları vermekle mükellefsiniz.
        İşte,kadının iffetsizlik yaptığı veya yapmaya çalıştığı zaman Aile yuvasının kurtulması-
        na yönelik üç aşamalı operasyon önerilmektedir.1- Etkili bir iletişim:فعظوهن ” güzel öğüt
        verin.Erkek eşiyle karşılıklı iyi ve etkili bir iletişim,güzel konuşma,örnekler verme,ona
        değer verdiğini ve sevdiğini hissettirme,bu yuvanın yıkılmasını istemediğini en güzel
        şekilde oan anlatma,onu düşünmeye sevk edecek sorular sorma,yaptığı hatasını kav-
        ramaya çalışma,varsa çocukları gündeme getirme vs.gibi öğütler.Bunlara rağmen yine
        devam ederse ”واهجروهن في المضاجع ”Onları yataklarda yalnız bırakın.(yatak boykotu) Kır-
        madan,hakaret etmeden,aşağılamadan yatak boykotunun gerekçesini iyi bir şekilde
        açıklama,kendisini onun yalnış davranışlarının üzdüğünü her vesileyle hissettirme gibi
        yöntemlere başvurma vs..Bu da fayda vermezse, aile yuvasını kurtarma amacıyla,”hiç
        zarar vermeden hafifçe dövmek gelir.”Bununla kadın,erkeğin ciddiyetini ve kararlılığını
        hissederek belki yalnış tutumundan vaz geçer.Bu konuyla igili ”Hürriyet Gaz.15 Mart
        2007 tarihli sayısında şöyle bir haber geçer: DEMET: Maçoluk İstiyorum:İncir çekirde-
        ğini dolduramayacak kadar kavga çıktı (eşiyle) ben zor bir kadınım.OĞUZ’un tek bir is-
        teği benden İst.da sahneye çıkmamamdı.Sonunda onun sözüne geldim.BELKİ İKİ TO-
        KAT atsaydı otururdum.Ama Oğuz böyle bir şeyi hayatta yapmazdı.Boşanalım dedi- ğimde,bağırıp,çağırsaydı ben dururdum….!!!
        EVET: Kur’an-ın önerdiği aile yuvasının son kurtarma operasyonu ile,erkeğin ciddi-
        yet ve kararlığını ortaya koymakla belki nice aile yuvaları kurtarılır.Ateistlere ve müslü-
        man olmayanlara sesleniyorum ! Elinizi vicdanınıza koyun! Eşleriniz size karşı sadakat-
        sızlık yapar,veya gözü dışarda olduğunu hissederseniz,buna karşı tutumunuz tepkiniz. ne olacak.? Bence bir çoğunuz; kur’an’ın aşamalı olarak önerdiği çözümlere baş vur-
        madan belki de eşinizi öldürürdünüz…Vicdanlı olun ve Kur’an’a hak verin.! Kur’an
        sadece bu durum için (sadakatsızlık,iffetsizlik, vb.) aile yuvasını kurtarmaya yöne-
        lik bu yönteme başvurur.Bunun dışında böyle bir şeye başvurmayı asla onaylamaz…
        Saygılarımla…

    • rammsteinn dedi ki:

      sayın kadir ve bilal
      bence nisa34 şöyle olsaydı;
      dünya da yaşayan kadın-erkek herkes eşittir.tek eşli yaşamanız sizin çocuklarınız ve sağlınız için daha hayırlıdır.ailede herkes kendi üzerine düşen görevi yapması farzdır.eşini aldatan beni de aldatmış sayılır. evlilik müessesini bitirmek istediğinizde birbirinize zarar vermeden dostane bir şekilde ayrılın.

      mantıklı,sade, anlaşılır mı? değil mi ?
      sadece tek kelimeyle cevap verin

      • kadir dedi ki:

        sayın ramsteinn açıklamarınızdan dolayı tşk ederim size.. işte kuranın mesajı tamda sizin tarif ettiğin gibidir. kadının-erkek eşitliği ile ilgili ayetler : “ey iman eden erkekler ve iman eden kadınlar” bu ifade de eşit olarak erkek ve bayana hitap ediyor. “karı koca birbirlerinin velileridirler(evin yönetiminde ortaktırlar. kararları ortak alırlar) . birbirlerine iyiliği emreder, kötüğüde men ederler.”

        tek eşliliği anlatan ayet; “eğer adaleti sağlamada şüphe içinde olursanız bir tane alın” bu demek oluyor ki birden çok evlilikte adaletsizlik, kıskançlık, kötü düşünce, alır başını gider. kumalar arasında adaleti sağlamak nedeyse imkansızdır. işte yüce allah bizlere böyle bildirir. birden çok evlilik şarta bağlıdır. savaş, yetim, yardıma muhtaç, evsiz yurtsuz kişiler vs… bu tür durumlarda onlara yardımcı olmak ve içinde bulunulan zor durumdan kurtarmak için allah rızası için yapılır..

        evlilik müessesesinde iyilik ve güzellikle boşanma ile ilgili ayetler; “eşinizden ayrılırken onunla güzellikle ayrılın, ve mehirlerini (onları hakkı olan geçimliği) verin.”
        “onlardan ayrılırken onları hemen evinizden çıkarmayın, onlara güzel söz söyleyin” allah işitentir, bilendir..

        eğer bir kadın eşine ben senden ayrılmak istiyorum. seninle geçinemiyorum derse kurana göre onlara hiçbir şekilde zarar vermeden boşanılır.. fakat kadın boşanmak istemediği halde aldatma veya sadakatsizlik gibi durumların içine girerse bu durumda erkek kadının yaptığı bu cahilce durumu düzeltmek için ona öğüt vermeli, belki aklı başına gelir diye bir takım yaptırımlar uygulamalı, bunlarda etkili olmuyorsa artık sırf evliliği kurtarmak adına onu hafifçe zarar vermeden dövmeli… buraya dikkat edin amaç belli evliliği kurtarmak. erkek sırf kendi keyfi için dövmüyor. bir yuva yıkılmasın diye mücadele veriyor. bunlarda fayda vermezse erkek boşanma yolunu seçme hakkı son çare olarak vardır.

        saygılarımla…..

      • murat dedi ki:

        kadir bey,
        Bir kere muhammed çok eşlilikte adaleti sağlayamadı, insanlar nasıl sağlasın. Anne-baba çocuklarına karşı bile adalette teraziyi kaçırabilirken, eşlerde bunu nasıl dengede tutabileceksin???
        Demekki kuranın allahı daha insanın mayasını keşfedememiş….
        ve diyorsun ki
        ——
        tek eşliliği anlatan ayet; “eğer adaleti sağlamada şüphe içinde olursanız bir tane alın” bu demek oluyor ki birden çok evlilikte adaletsizlik, kıskançlık, kötü düşünce, alır başını gider. kumalar arasında adaleti sağlamak nedeyse imkansızdır. işte yüce allah bizlere böyle bildirir. birden çok evlilik şarta bağlıdır. savaş, yetim, yardıma muhtaç, evsiz yurtsuz kişiler vs… bu tür durumlarda onlara yardımcı olmak ve içinde bulunulan zor durumdan kurtarmak için allah rızası için yapılır..
        ——

        tek eşliliğin şarta bağlandığını hangi ayetten çıkartıyorsun??? eğer adaleti sağlamakta şüphe duyarsaymışım??? kadınları alırken şüphe duymadım ve evlendim 4 kadınla ne oldu??? adaleti de sağlayamadım ne olacak??? bir insan memur olmadan önce ne olursa yaparım der, memur olunca bugün git yarın gel der….
        yani senin kuranın da o kuranın allahı da insanın mayasını bilmiyor. ondan kararı insana bırakmış. zaten zevceyi geçtik cariyede sınır olmadığından tek kadın olayı da çok zorlamaz…. ama uygulamaya bakarsak muhammede sınır yok ama diğerleri 4+sınırsız cariye……

        son paragrafında tam saçmalık yani, ortaya kelime kelime manasını veren ayet koyamıyosun yorumlarınla ayetlerin açıklarını kapatmaya çalışıyorsun…
        kurana göre, erkek kadını sorgu sualsiz 3 talakta boşar. kadın boşanmak isterse aileler araya girecek uzlaştırma falan yani talak hakkı yok….
        kadın boşanmak istemeyip aldatma sadakatsizlik işine girerse demişsin… eee o zaman erkek dövebilir ama hafifçe diye bir şey yooooooook. oran orantı kocaya kalmışş. nasıl ve ne ile döveceği kocanın elindedir. bana hafifçe diye bir şey göster ayetten.
        ama aynı suçlama erkeğe olursa kadın onu dövme yada dövdürme hakkına sahip mi? hafifçe de olabilir… sırf yuva yıkılmasın diye yani. azıcık damı dövemez kadın??? nütfen ama yuva yıkılmasın.

        saygılarımla….

      • bilal dedi ki:

        Sayın rammsteinn ve Drogba CC,
        İSLAMA GÖRE EVLİLK ???
        İslamda tek evlilik esastır.İslamdan önce evliliğe sınır getiren hiç bir kural yoktu.Ama islam o günkü şartlarda bile sınırlamayı getirip tek evliliği esas yapıyor. .Yalnız bazı şartlar ve mazeretler yerinde ise ikinci evlilğe müsaade ediyor.Söz konusu mazeret ve şartları aşağıda yazacağız..Bu şartlar ve mazeretler gerçekleşmeden,ikinci evlilik kur’an’a ve islama aykırıdır.. Bugün bu ikinci evlilk yapılıyorsa,ne kur’an,ne de islam bundan sorumlu değildir..Çünkü bu,kur’an’a ve islama uygun yapılmamaktadır..İslam ve kur’an hukuku egemen olsaydı,bu tür suistimallara asla geçit verilmeyecekti … Resmen belgelerle mazeretini göstermeyen ve söz konusu şartlara haiz olmyanaın hiç biri ikinci evliliği yapamayacaktı..Bundan dolayı bugünkü suistimallardan Islam, kur’an sorumlu sorumlu değildir…!!! – EVET İSLAMDA TEK EVLİLİK ESASTIR,AMA HANGİ ŞARTLARDA İKİNCİ EVLİLĞE RUHSAT VERİLEBİLİR.??? 1-NİSA-3:….فان خفتم الا تعدلوا فواحدة الخ ‘’ .Eğer aralarında adalet ve eşitliği gerçekleştirmekten endişe ederseniz bir kadınla veya elinizin (himayenizin) altında bulunanlardan biriyle evlenin…’’ deniliyor.. Bu adalet şartına dikkat etmek gerekir. a) Bir erkek mevcut eşinin izin ve rızasını almadan ikinci evlilik yaparsa,bırakın endişeyi zaten başta adaletsizlik yapmış oluyor.Mevcut eşin izin ve rızası alınmadan ikinci evlilik yapılırsa,mevcut eş direnecek ve aile içinde sürekli huzur-suzluk olacaktır,bu durumda ise erkeğin adil ve eşit davranması söz konusu bile olama-yacaktır….Yani adil ve eşit davranmamak kesin değilse de,bir endişe veya bir ihtimal bile bu ikinci evlilik yolunu tamamen kapatıyor. ..فان خفتم الا تعدلوا فواحدة الخ ‘’ Bu evliliği tamamen yasaklıyor.Bu şartlar mutlaka gerçekleşmelidir.Yoksa ikinci evliliğe onay yoktur.Şöyle diyebilirsiniz,peki,bugün ikinci evlilik yapanlar bu şartı yerine getiriyorlar mı ? Hayır, bunların çoğu bu şartı yerine getirmiyor…Öyleyse,kur’an böyle bir evliliğe onay vermediği halde yapılan bu evlilik kur’an’a aykırı olup büyük bir vebaldır…Şunu bilmemiz gerekir ki,bugün hiç bir ülkede kur’an hukuku yürürlükte değildir…Kur’an hukuku gerçek anlamda yürürlükte olduğu bir yerede bu şartlar gerçekleşmeden ikinci evliliğe ve bu tür suistimallara asla geçit verilmeycektir……- 2.şart ise resmen mazeretin bulunması gerekir,yoksa ikinci evlilğe onay verilmez..-..Mazeret şöyledir: Mevcut eş hasta, sakat,özürlü veya benzeri.durumlardan dolayı,kadınlık görevini yapamayacak durumda olması halinde ikinci evlilik gerçekleşebilir.Ama yine de adil ve eşit davranılması gerekmektedir..!!! Bu saydığı- mız şartlar veya mazeret yerinde değilse ikinci evliliğe KUR’AN HUKUKUNDA ONAY YOKTUR…Bugün yapılan bir çok ikinci evlilik kur’an’a uygun değildir…İşte görüldüğü gibi ikinci evlilik ağır şartlara ve mazerete bağlanmıştır…Bu durum keyfi bir olay değil-dir…Kur’an hukuku yürürlükte olsaydı,bunların önüne geçilecilip,bu suistimallara asla fırsat verilmyecekti.. 3- sayın Drogba CC, Bu nedenle’’ Erkeğin gözü dışarda ise, al ikinci evlilik vs.’’ şeklindeki ifadenizin bir anlamı,mesnedi ve mantıkı yoktur…!!! 4- Kur’an’ın hangi ayetinde vaya sahih ve mütavtir bir hadiste 72 huri geçiyor …? Yalanlarla dolu uyduruk rivayet ve masalları kur’an mı sanıyorsunuz.??? İslam dinin tek kaynağı kur’an’ı kerim değil midir.? Hz.peygambere ait sahih ve mütevatir bir hadis varsa da kur’an dışında hiç bir bilgi veremez..Özellikle metafizik alemle ilgili kur’an’ın söylediğinin dışında gaybi bir olay hakkında hiç bir bilgi veremez… .Yani cenneteki huriler hakkında hz.peygamber bir şey söyleyemezdi..Çünkü,bu metafizik ve gaybi bir olaydır.Kur’an’a göre, Allah’tan başka gaybi bilen yoktur..Ancak vahiy yoluyla bir durumu elçisine bildirmişse bu müstesnadır.Huri sayısı hakkında vahiy olmadığına göre bu 72 veya benzeri durumu anlatan bir rivayet ne kur’an’a dayanır, ne de sahih bir hadise…!. Huriler hakkında söylenenlerin tümü yalan,uyduruk ve ve saçma sapan masallardır.Hem Kur’an, hem de hz.peygamberin sünneti bu tür yalan ve uyduruk rivayetlerden beriidir……
        -Sayın rammsteinn ! Zaten ‘’ Tek eşli yaşamanız sizin ve aileniz için daha uygun olduğuna,’’dair hüküm,söz konusu ayetin son cümlesinde mevcuttur…Ayetin son cümlesi şöyledir… ‘’ذلك ادني الا تعولوا ‘’ Bu tek evlilik sizin için en yugun ve doğru olanıdır….’’ deniliyor…. Saygılarımla……- ….

  315. Nuri Baba dedi ki:

    Değerli sitenin değerli yorumcuları …

    Sizlere bir kaç söz etmek istiyorum…

    Burada yaptığım bir yorum, aynı ufka baktığımız bazı yorumcular tarafından “Bu sözleri bizlere değil, dini savunanlara söylemeliydiniz” gibi ve daha değişik sözcüklerle eleştirildi…

    Oysa yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var…

    Tartışma ; aynı ufka bakan ancak farklı renkler gören insanlar arasında olur…

    Farklı ufka bakan insanlar arasında ki tartışma sadece kişisel tatmindir…!!

    Sizler, Bilal Beyefendi ile yaptığınız tartışmalar da ve de sayfalar dolusu yazılar da, tek bir konuda Bilal Beye “Haklısınız” dedirtebildiniz mi ?

    Peki, Bilal Bey, size “Haklısınız” dedirtebildi mi ?

    Bu nemenem bir tartışmadır ki, kimse kimsenin fikrinin tek sözcüğünü bile kabul etmemektedir…

    Ama benim aynı ufka bakan arkadaşlarla yaptığım , tartışma değil sadece sohbet bile göze batarak eleştirilebiliyor…

    Oysa, isimlerini saymadan, bu sitede öyle yetkin, öyle mükemmel yorumlar yapan insanlar var ki, hepsinin o muhteşem yorumlarından ders çıkararak, arşivime kaldırıyorum..

    Ve bu bilgili dostların yorumlarından yararlanarak, köşe yazısı yazıp çeşitli siteler de (Face dahil) yayınlıyorum…Ama bu sitede , bilgileneceğim dostlarımla tartışma-sohbet yapamıyorum…Varsa yoksa birkaç teist arkadaş…

    Ben, insan beyninin yarattığı ve kendine güç vereceğine inandığı Tanrı kavramının bir hayal olduğuna inanırken ; birileri bana Tanrı değil, Dinler değil, Dinlerin Peygamberi değil, bu kendini peygamber ilan eden kişinin yazdığı kitabın bilmem kaçıncı sayfasında ki bir sözden bahsediyor…

    Aramızda ki uçurumun ayırdına vardığımda, traji-komik bir durumun vahametini yaşamaya başlıyorum…Ve bu yetmezmiş gibi,Yüksek ilkokul mezunu bir emekli amele olarak, beni bilgilendirecek bir dost bulmakta zorlanıyorum…

    İçten saygılarımı sunuyorum…

  316. ehnadgeir dedi ki:

    Bu dünyada muhammed sürsün sefayı, sonra sen muhammedin koyduğu yasalar için çalış ve cennete git, eğer iyi çalıştıysan, orada da sen kap bir çadır dolusu hatunu, nasıl olsa viagraya da gerek yok, ne ala memleket… E hadi cennet yoksa! işte o zaman ”irin”i yedik….!!!

  317. kadir dedi ki:

    daha doğmadan babası ölen, çocukken annesini kaybeden, dedesinin himayesinde olan, sonra çocuk yaşta amcasının yanında sığıntı gibi yaşayan, çocuk yaşlarda çalışmaya başlayan, seferlere çıkan.. yıllarca çöllerde kalan, bir çok savaşlara giren, yurdunu terkedip hicret eden, kısaca ömrü hep eziyetlerle geçen bir insan mı sefa sürmüş oluyor. elinizi vicdanınıza koyun. sefa sürmek isteyen bir insan hicret edip savaşlara girer mi. neden ölümü göze alsın.. bu kadar düşüncesizce ve cahilce konuşuyorsunuz işte siz. bizim peygamberimize iftira üstüne iftira atıyorusunuz.. ömrünü allaha adamış olan ve onun davası uğruna bütün eziyetlere katlanmayı göze alan bir peygambere attığınız iftira yüzünden size söyleyecek söz bulamıyorum.. inanmadığınız allah size hidayet versin…

    • rammsteinn dedi ki:

      bu ebediyatı ilkokul öğrencileri yiyor artık. orta yaşlarına kadar sersefil sefalet içinde yaşayıp,ancak dul bir kadınla evlenerek peygamberlikle birlikte,onbinlerce kişilik ordunun başına geçen birisi hakkında bu laflar acıtasyon oluyor.
      sefaletten zenginliğe , evlenecek birisini bulamazken hayatındaki kadınları sayamaz duruma gelen bir geçiş.
      bu hayatı da kendi hayatına göre şekillendirdiği kitap sayesinde oluyor.
      bir hikaye duyuyor bunu da hemen kitaba yansıtıyor buyrun;

      “(Ey Muhammed!) Onlara, deniz kıyısında bulunan şehir halkının durumunu sor. Hani onlar Cumartesi
      gününe saygısızlık gösterip haddi aşıyorlardı. Çünkü Cumartesi tatili yaptıkları gün, balıklar meydana
      çıkarak akın akın onlara gelirdi; Cumartesi tatili yapmadıkları gün de gelmezlerdi. İşte böylece biz,
      yoldan çıkmalarından dolayı onları sınamaktaydık…” (K. A’raf sûresi, âyet 163)

      “Kibirlenip de kendilerine yasak edilen şeylerden vazgeçmeyince onlara: -‘aşağılık maymunlar olun’-dedik…” (A’râf sûresi, âyet 166; ayrıca bkz. Bakara sûresi, âyet 65)
      ——–

      yahudilerin balık avlama yasağını delmesiyle kulaktan kulağa efsaneye dönen hikaye.
      hikayeyi uzun uzun yazmayayım. birazda kendiniz araştırın. bu ayetler neden yazılmış diye. neden durup dururken tanrı ” ayşe aldatmadı” desin

      • yasir dedi ki:

        Balık avlama yasağı değil, Cumartesi yasağı…
        Anlatta aydınlanalım…Tabiki her şeyi yanlış ve mantıksız anladığın gibi bunuda nasıl yanlış ve mantıksız anladığını çok merak ediyorum…

      • bilal dedi ki:

        Sayın rammsteinn,
        A’RAF.166.AYETİN DOĞRU MEALİ :فلما عتوا عن ما نهوا عنه الخ ‘’ Onlar serkeşlik edip yasakları çiğnemekte ısrar edince onlara: ‘’ Hor ve hakir olarak (ruhen) maymunlar halinde olun ‘’ diye emrettik.(الله اعلم ) Yani bunlar şeklen ve bedenen maymun olmadılar.. Bunlar ruh,iştah,doyumsuzluk ve karakterleriyle maymunlar gibi oldular. ‘قال مجاهد وعطاء هذا بالطبع والاشتاه لا بالصورة — وروي هذا في الراغب والطبري والمنار ‘’ Büyük mifessirlerden Mücahid ve Ata gibi zatlar bu şekilde söylüyorlar… Ayrıca Ragıp,Tabari ve Menar tefsirlerinde de konu bu şekilde rivayet ediliyor…..

  318. murat dedi ki:

    Kadir bey;
    Arap coğrafyasında kabilesi ne olursa olsun, yetim olan birisi 2. sınıf insan muamelesi görürdü.
    Muhammet bu eziklikle büyümüştür. unutma süt anneler bile onu almamıştır. o toplumun kuralıydı. güçlü kabile ve güçlü baba…
    ve kureyşi yöneten darünnedve meclisine girebilme yaşını da biliyormusun? cevap:40
    peki peygamberlik ne zaman geliyor? cevap:40
    Muhammet yetimken o meclise giremeyeceğini biliyordu. ama içindeki ihtiras onu bu yönteme itmiştir. şairlik meşhurdur oralarda ve şiirlerin gücünü cinlerden meleklerden aldıklarını iddia eden nice hatipler ve şairlerle dolu Mekke ve çevresi. özellikle hac mevsimlerinde kendilerini gösterme çabasında olmuşlardır.

    şimdi gelelim yazdıklarına……

    ölümü falan göze aldığı yok… Gazzeler ve seriyyeler denilen şeyler kervan ve medinedeki Yahudi mahallelerine yapılan baskınlardır ki burda zaten onlardan 2-3kat fazlaydılar. bedir savaşında da ebu süfyanın kafilesini basmak istediler, karşılarına mekkeden çıkan ordu geldi. g.t korkusu oldu ama gazlama ayetleri ile önce 10 katına yetersini sonra olmadı 2 katına yetersiniz diye onu atlattı. uhut zaten ortada. hendekte de haram aylarının gelmesi ile yırttı. sonrada sayıları arttı işte. olay bu kadar özetle…..

    duha suresi (diyanetten)
    Seni yetim bulup da barındırmadı mı? ﴾6﴿ Seni yolunu kaybetmiş olarak bulup da yola iletmedi mi? ﴾7﴿ Seni ihtiyaç içinde bulup da zengin etmedi mi? ﴾8﴿

    demekki neymiş, seni ihtiyaç içinde bulup zengin etmedimi imiş…..
    şimdi düşün kimi kaynaklarda eşleri ve cariyelerinin 50leri aştığı iddia edilen bir kişi onları(ki onların dışarı çıkması insanlara görünmesi kıskançlık gereği yasak ve dolayısıyla evhanımları ve çalışmıyorlar) sadece yemesini,içmesini,giydirmesini ne ile yapabilir. ve bu kişinin işi yok???
    valla benin tek eşim var ve o çalışmıyor. ben ona tek maaşla zor bakabiliyorum. hatta bazen ona takılıyorum, ben Müslümanlığa geçsem de sana cariyeler alsam diye 🙂 ama para yok hacıııı. 😀
    yani Muhammet sefalet içindeydiye… anam ben de öyle sefalet istiyom beaaaaa. 😀

    saygılarımla….

    • yasir dedi ki:

      (((((((((MURAT DİYOR Kİ——–o toplumun kuralıydı. güçlü kabile ve güçlü baba…———–ALINTI——–)))))))))))
      Arap toplumunda o dönem kavmiyetçilik ve ata-dedecilik aşırı bir boyutta idi…
      Geçmişte Kabeye putlar koyulmadan önce İbrahimin hanif dinine inanan bir toplum vardı ve Kuranın indiği dönemdede putlara tapmayan ve kendini İbrahimin-İsmailin hanif dininden gören bir zümrede varken, Kuran’da neden peygamberin kendi Ata ve dedelerine övğüler yokta hep Yakup peygamber ve sonrası İsrailoğlu Peygamberleri anlatılıp övülüyor…Eğer bu kuranı Peygamber yazmış olsaydı Kendi atalarını ve dedelerini över veya büyük arap kabilelerinin ata ve dedelerini övüp yandaşlarını çobuk ve kalay bir yönden çoğaltabilirdi.
      Neden böyle yapmamış?

      • murat dedi ki:

        Tevrat ve incilin ağırlığından olabilir mi yasir bey?
        mesela…..
        Varaka bin nevfelin, nasturi rahibi olduğunu,
        nasturiliğin bir Hristiyan tarikati olduğunu,
        bu tarikatın en önemli özelliği allahın doğmadığı ve doğurulmadığı felsefesine sahip olduğu,
        Varaka bin nevfelin Tevrat, zebur ve incile hakim bilge bir rahip olduğunu,
        Varakanın haticenin kuzeni olduğu,
        Muhammet amcasıyla haticeyi varakadan istediği,
        nikahlarını varakanın Hristiyan usulüne göre kıydığı,
        25 yaşından 40 yaşına kadar muhammedin varaka ile sıklıkla dini sohbetler yaptıkları,
        Muhammet 40 yaşlarında mağarada vahiy aldığını,
        kısa süre sonunda varakanın ardından haticenin öldüğünü,
        ardından 3 yıl vahyin kesildiğini (fetret-ül vahiy),
        biliyorsunuzdur mutlaka….

        eğer varaka daha yaşasaydı sanırım daha ciddi ayetler gelirdi. varaka ölünce Muhammet elinden gelen ve öğrendikleri ile bişeyler kotarmaya çalışmış, günlük olaylara göre incil ile tevrata da bağlı kalmaya çalışarak ayetler indirmiş.
        aşağıda uydurma olduğuna da inandığım bir hadis var, uydurmadır mutlaka da uyduran akıllı insandır diye düşünüyorum, çünkü ayetleri muhammedin uydurduğunu zeki insanlara anlatmak için ve aynı zamanda kelleyi kurtarmak için uydurmuştur diye düşünüyorum. hatta cübbeli gibi salaklarda vaazlarında bu hadisi anlatmaktalar….
        ————–
        işte o hadis……..
        “Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem) Cebrail (Aleyhis-selam)’e:
        – Ya Cebrail! Sen bu vahyi nerden alıyorsun? Cebrail (Aleyhis-selam):
        – Sidretü’l-Münteha’da bir yeşil perde arkasından bana söyleniyor dedi. Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem):
        – Bundan sonra gittiğinde o perdeyi kaldır, sana söyleyene bak dedi. Cebrail (Aleyhis-selam) Sidretü’l-Münteha’da o yeşil perdeyi kaldırdı. Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem)’i gördü. Kendisine söyleyen o idi. Bir rivayette 360 kanadını bir rivayette de altıyüz kanadını (Ramuzu’l-Ehadis, Hadis No: 3857) çırpıp var hızı ile dünyaya geldi. Cebrail (Aleyhis-selam):
        – Muhammed’den evvel dünyaya gideyim dedi. Dünyaya geldi baktı ki Peygamberimizi yerinde gördü. Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem) Cebrail (Aleyhis-selam)’a sordu, Cebrail (Aleyhis-selam) cevab verdi:
        – Ya Muhammed! Ben de hayret ettim; vahyi Allahu Teala’dan alıp bana söyleyen de sensin. Burada benden alıp halka söyleyen de sensin dedi.”
        ———————–

        saygılarımla….

      • yasir dedi ki:

        İiyide arkadaşım ben sana başka bir şey soruyorum sen bana bildiğini okuyorsun…Yahu tarihi çok iyi biliyorsan bunlarıda bilmen lazım, İbrahim peygamber Eşi hacer ve oğlu İsmaili Kabe cevresinde bırakıp ve kabenin temellerini çıkarıp orada yerleştirdikten sonra zaten orada bir yerleşim başladı ve o tarihten itibarin ALLAH’ı birleyen İbrahimin hanif dini yaşanmaya başladı, geçen zamanlar içinde Arap kabileleri yine ALLAH’a inanıyorlardı lakin zaman içinde Tevhit inancı deforma oldu ve her kabile kendi atasını veya din adamını ALLAH ile arasında şefaatçılar görmeye başladılar ve Putlarını dikip onlar adına Kurbanlar kesilmeye başladı sonuçta İbrahimin hanif dinine inananlar çok azınlıkta kaldı ama o tarihte dahi vardı, ALLAH’ın resülüde onlardan biri idi, bende sana diyorum ki zaten Mekke ve cevresindede azınlık olarak ALLAH’ı birleyen bir zümre zaten vardı Hz Muhammet zaten bu dini biliyordu ve o dine mensuptu bu sebebten Mekke ve cevresini kendilerine uzak olan bir kavim ile neden kandırsın…Kitaba belirli büyük arap kabilelerin atalarını ve din adamlarını ve kendi atarlından birikisini serpiştirir kabeden putları kaldırın onlardan şefaat dilemeye devam edin diyebilirdi…Zaten Müşrikler hz Muhammete değişik tekliflerle zaten gitmişlerdir ama hiç biri kabul edilmemişlerdi…Amaç kandırıp çıkar sağlamaksa zaten müşrikler bunun için teklifler sunmuştu ALLAH’ın resulü keyfi ve nefsi için yapmış olsaydı zaten kabul eder yaymak istediği din sadece Arap dini olurdu ama ALLAH ne gönderdiyse onu söylediğinden dolayı ona ne indiyse onlar okunmuştur Kendi kavminden sadece atası olan İsmail peygamber Kuranda geçmektedir…
        Olay kandırmak olsa neden başka kavme inen bir kitapla kandırsın, oda kendi kavminin kitabını yazardı alın sizede özel bir kitap indi diye çok kolay kandırabilirdi…
        Ama asıl olan kadırmak değil imana davet olduğunan ALLAH’ın tek dini olan İslama cağrı devam etmiş ve son ahit olan Kuran inmiştir…

        ZUHRÛF – 57 –Meryemoğlu bir ibretlik örnek olarak ortaya konulduğunda, toplumun hemen ondan yüz çevirdiler. . .

        ZUHRÛF – 58 –“Bizim tanrılarımız mı hayırlı, yoksa İsa mı?” dediler. Bunu sadece seninle tartışmak için ortaya attılar. Şüphesiz onlar kavgacı bir toplumdur.

        Adamlar zaten inanmamaya hazırlar bahane arıyorlar birde kalmışsın başka kavimden başka peygamberler örnek veriyorsun kaldı ki arap toplumu nasılda kavmiyetçi olduğunu sende bilip söylüyorsun…
        Sen varaka’yı söylüyor ve Nasturiliği anlatıyorsun ondan önce zaten Mekke ve cevresindede önemli bir Yahudi topluluğu zaten vardı bunlarda aynı şekilde ALLAH’ı birliyor ortak koşmuyordu hatta kuranda bile geçer yanlarındaki Tevrat dururken seni nasıl hakem kılıyorlarda sonra dönüyorlar, yaşanan bir zina vakasını Resule götürüorlar ve akabinde gelişen olaylar…O dönemde dahi islama en yakın inanç tarzı yine onlarda idi zaten Resul onlarla bu sebebten ittifak kuracaklarını bile sanıyorda lakin yapmış olduklar hayinlikler sonu büyük ayrışmalar oldu…Yahudilerin en büyük suçu Kitabı saklamak açıklamamaktır…

        ÂLİ İMRÂN – 187 –Hani Allah, kendilerine kitap verilenlerden, “Onu (Kitabı) mutlaka insanlara açıklayacaksınız, onu gizlemeyeceksiniz” diye sağlam söz almıştı. Fakat onlar verdikleri sözü, arkalarına atıp onu az bir karşılığa değiştiler. Yaptıkları bu alışveriş ne kadar kötüdür!

        Senin anlatmış olduğun masalları zaten eskiden beri biliyor ve dinliyoruz ama benim aklıma takılan daha kolay kandırmak varken neden zoru şetçi peygamber…
        Ben bu senden öğrenmek istiyorum….Bana Varakayı-nasturiliği-Ferisiliği bilmem neleri anlatmana gerek yok…
        Bana sadece, neden kendilerine, kavmine yabancı olan kişi ve kıssaları ile Arap kavimlerini ve diğer tüm insanlığı dine davet ediyor?
        Kendi ata ve dedelerini ve diğer Arap kavimlerin ata ve dedelerini yazıp çok kolay kandırır ve günümüzdede onlar yadedilmiş olmazmıydı?
        Hani Araplar kavmiyetçi-atacı-dedeciler o bakımdan…Acaba hz Muhammet hiç düşünmedimi kendi ata ve delerini yazıp bu güne kadar hep anılıp yadedileceklerini…
        Benim kafamı kurcalayan bu hususta beni aydılatırsan sevinirim…

    • bilal dedi ki:

      Murat bey,
      DUHA -8.ayet,hz.peygamberin manevi yoksulluk ve zenginliğne vargu yapıyor.maddi yoksulluk ve zenginliğine değil.7.ayet te bunu tam teyit ediyor.. 7.ayetten başlayalım:ووجدك ضالا فهدي ‘’ Seni şaşırmış bir halda bulup doğru yola koymadı mı?ووجدك عائلا فاعني ‘’ Seni (manen din,ilim ve hikmet açısından) yoksul bulup,zengin etmedi mi ? قال ابن عطاء وغيره – اي وجدك فقير النفس فاعنا ك قلبك ووجدك فقيرا من الحجج والبراهين وغيرها فاغناك بها الخ ‘’..Senin gönlünü (manevi yönden ) yoksul bulup zengin etmedi mi,seni ilim,delil ve hikmet bakımından yoksul bulup zengin etmedi mi ? İşte bu yoksulluk ve zenginlik,maddi değil, manevidir.!!! İbni Ata ve diğer alimler. AHZAB-28.ayet te,hz.peygamberin yoksulluğunu vurguluyor.Çünkü,Eşleri dünya malını isterken,hz.peygamber onların isteklerini krşılayacak durumda olmadığı için gelen ayetin emriyle boşanmak isteyenlere teklif götürüyor..yani onlara ben sizin dünveyi isteklerinizi karşılayacak durumda değilim,bu hayata razı olmayanı boşayabilirim diye teklifte bulunuyor,ama onlar yüce Alalh ve Resuluünü dünya hatı ve süsüne tercih ediyorlar.Eğer peygamber onların bu dünyevi istekleri karşılayabilecek durumda olsaydı,sevdiği eşlerini boşanmaya davet eder midi.??? Demek ki, hz.peygamber dünyadan yoksul olarak gitti…Peki.Hz.peygamberin elli eş ve cariyesi olduğuna dair saçmalığı nereden çıkarıyorsunuz.??? Bu kadar da saçmalık olur mu ??? Pes doğrusu.!!!

  319. murat dedi ki:

    yukarda kureyşi yöneten demişim “mekkeyi yöneten darünnedve meclisi olacak” …. özür…. 🙂

    • rammsteinn dedi ki:

      murat yorumlarını takip ediyorum. gayet mantıklı geliyor.
      yasir arkadaş yahudilerin balık avlama yasağını delip maymuna döndürülüşü hikayesini bilmiyor galiba.
      balıkların numara yapışı,yahudilerin balığı tutuşu,davudun da bunları tanrıya ispiyonlaması
      konusunda senin daha detaylı bilgin vardır.

      • yasir dedi ki:

        Ah be Rams, ne olacak senin bu halin…
        Şu kafan yüzünden neler çektin…
        ALLAH’ın izni ile ben biliyorumda, senin mantıksızlıklarını okumak istediğimden senden bekliyorum…
        Çünkü senin çıkarımların ve çözümlemelerin o kadar saçma ve mantıksız ki gülme ihtiyacımıda gidermiyor değil hani…
        Kurduğun cümledeki saçmalığı bile anlayamamışsın, balık avlanma yasağı diye bir şey yok…O yasak Cumartesi(şabat) yasağından gelen bir yasaktır…
        Ama sabırsızlıkla senin saçmalıklarınıda bekliyorum…

  320. Gencer dedi ki:

    NİSA 3 Diyanetten
    Eğer, (velisi olduğunuz) yetim kızlar (ile evlenip onlar) hakkında adaletsizlik etmekten korkarsanız, (onları değil), size helâl olan (başka) kadınlardan ikişer, üçer, dörder olmak üzere nikahlayın. Eğer (o kadınlar arasında da) adaletli davranmayacağınızdan korkarsanız o taktirde bir tane alın veya sahip olduğunuz (cariyeler) ile yetinin. Bu, adaletten ayrılmamanız için daha uygundur.

  321. Gencer dedi ki:

    NİSA 4 Diyanetten
    Kadınlara mehirlerini (bir görev olarak) gönül hoşluğuyla verin. Eğer kendi istekleriyle o mehrin bir kısmını size bağışlarlarsa, onu da afiyetle yiyin.

    • rammsteinn dedi ki:

      cübbeli hocamız iyi anlar bu işlerden. ver mehri,kıy 1 saatlik nikah. tamam. artık günah yok. üstelik nikahıda ruslarla ukraynalılarla yapıyor. heralde nikahtan önce 1 saatliğine müslüman yapıyor. sonra çıkıyor. müslüman olmayan kadından,müslüman çocuğa sütanne olamaz diye vaaz veriyor.
      birileri de bunun anlattıklarıyla kendinden geçiyor sümküre sümküre ağlıyor.
      demekki neymiş herkesin içi dışı bir olmayabiliyor. bazı şeyler göründüğü gibi değil

  322. Gencer dedi ki:

    Bu işin içinden çıkabilen varsa Yardım Lütfen…
    Nisa 11
    Allah size, çocuklarınız (ın alacağı miras) hakkında, erkeğe iki dişinin payı kadarını emreder. (Çocuklar sadece) ikiden fazla kız iseler, (ölenin geriye) bıraktığının üçte ikisi onlarındır. Eğer kız bir ise (mirasın) yarısı onundur. Ölenin çocuğu varsa, geriye bıraktığı maldan, ana babasından her birinin altıda bir hissesi vardır. Eğer çocuğu yok da (yalnız) ana babası ona varis oluyorsa, anasına üçte bir düşer. Eğer kardeşleri varsa anasının hissesi altıda birdir. (Bu paylaştırma, ölenin) yapacağı vasiyetten ya da borcundan sonradır. Babalarınız ve oğullarınızdan, hangisinin size daha faydalı olduğunu bilemezsiniz. Bunlar, Allah tarafından farz kılınmıştır. Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.

  323. Gencer dedi ki:

    Nisa 12
    Eğer çocukları yoksa, karılarınızın geriye bıraktıklarının yarısı sizindir. Eğer çocukları varsa, bıraktıklarının dörtte biri sizindir. (Bu paylaştırma, ölen karılarınızın) yaptıkları vasiyetlerin yerine getirilmesi, yahut borçlarının ödenmesinden sonradır. Eğer sizin çocuğunuz yoksa, bıraktığınızın dörtte biri onlarındır. Eğer çocuğunuz varsa bıraktığınızın sekizde biri onlarındır. (Yine bu paylaştırma) yaptığınız vasiyetin yerine getirilmesinden, yahut borçlarınızın ödenmesinden sonradır. Eğer kendisine varis olunan bir erkek veya bir kadının evladı ve babası olmaz ve bir erkek veya bir kız kardeşi bulunursa ona altıda bir düşer. Eğer (kardeşler) birden fazla olurlarsa, üçte birde ortaktırlar. (Bu paylaştırma varislere) zarar vermeksizin yapılan vasiyetin yerine getirilmesinden, yahut borcun ödenmesinden sonra yapılır. (Bütün bunlar) Allah’ın emridir. Allah hakkıyla bilendir, halimdir (hemen cezalandırmaz, mühlet verir.)

  324. Mahmut dedi ki:

    gözlerini kapat ve dinle.

    • rammsteinn dedi ki:

      Bu sesin sahibi , arapça bilmeyen dindar birine menemen tarifini bu şekilde okusun. kesinlikle eminim gözleri yaş dolar.

      • Mahmut dedi ki:

        Bu sureden anlayacağın onca şey varken bunu anlaman, zaten anlayışındaki sorunları anlatıyor.

  325. murat dedi ki:

    rammsteinn dostum,
    bahsettiğin balık yasağı konusunda da denecek çok şey var elbette de, onlara geçmeden önce yine bu ayetlerle alakalı aklıma gelmişken bir konuya da değineyim. kurana göre Tevrat da incil de kuran da aynı allahın. peki Tevrat da incil de bozulmuşmuş da bakıyoz genel olarak aynı şeylerden bahsediyorlar. şimdi allah insanlara belirlediği doğrular vardır. mesela öldürmemek, çalmamak, avret yerlerini örtmek gibi. bu allahın doğruları değişmemesi lazım.
    nitekim deve eti olayını bilirsiniz,
    ——————–
    Yahudiler Muhammed’e gelip;
    ” Sen İbrahim’in tevhid dinini getirdiğini söylüyorsun ama o senin gibi deve eti yemezdi, çünkü haramdı.” derler.
    Bunun üzerine gelen yada muhammedin getirdiği ayette şöyle der:
    Ali İmran-93. Tevrat indirilmeden önce, İsrail’in (Yakub’un) kendisine haram kıldığı dışında, yiyeceklerin hepsi İsrailoğullarına helal idi. De ki: “Eğer doğru söyleyenler iseniz, haydi Tevrat’ı getirip okuyun.”
    Tevrat’ı okuduğumuzda devenin yasak edilmiş olduğunu görmekteyiz:
    Levililer/ 11:4-24. Ancak geviş getiren ve çatal tırnaklı olan hayvanlardan etini yememeniz gerekenler şunlardır: Deve geviş getirir, ama çatal tırnaklı değildir. Sizin için kirli sayılır.
    Bu durumda deve daha sonra temiz ve eti yenebilir hale evrimleştirilip mi helal kılınmıştır?
    Yoksa zaten temiz ve helaldi de Tevrat mı tahrif edilmiştir?
    Sebebi Kur’an’da belirtilir:
    Enam-146. Yahudilere tırnaklı hayvanların hepsini haram kıldık. Sığır ve koyunların ise, sırtlarında veya bağırsaklarında bulunanlar, ya da kemiklerine karışanlar dışındaki içyağlarını (yine) onlara haram kıldık. İşte böyle, azgınlıkları sebebiyle onları cezalandırdık. Biz elbette doğru söyleyenleriz.
    Dünya halklarından sadece Yahudilere konan bir yasakmış!! :)))
    —————————
    yani Muhammet de hatasını anlamış ve ustaca manevra ile olayı kurtarmaya çalışmış,
    aslında mesele bu değil, burda da baktığımızda muhammedin Tevrat ile ters düşmeme çabası var, yanı allah aynı allahsa kurallar değişmemeli. pekiiii neden Yahudiler de haftanın kutsal günü cumartesi, Hristiyanlarda pazar iken Müslümanlarda cuma olmakta. Birbirine benzememek için denemez, çünkü birbirine benzeyen bir sürü olay var, namaz oruç, örtünme, zina yapmama, öldürmeme, tapınaklar, masallar, merasimler…… devam eder gider.
    birbirine benzememek için geçerli neden olamaz. hatta aynı tanrının dini ise birbirine benzemesi şarttır bile. o zaman bu kutsal günlerin birbirinden farklı olması için bir neden kalıyor o da Tevrat la incil kesin tahrif edilmiştir. onlarda da kutsal gün cumaydı da bu sapkın insanlar allahın gününü değiştirmişler kafalarına göre. hmmmm
    o zaman şu ayete bakalım.
    Araf suresi 163.(diyanet meali) orjinalinden 🙂
    Ey Muhammed ! Onlara, deniz kıyısında bulunan kent halkının durumunu sor. Hani onlar Cumartesi (yasağı) konusunda haddi aşıyorlardı. Zira tatil yaptıkları Cumartesi günü balıklar onlara akın akın geliyor, tatil yapmadıkları (diğer) günlerde ise gelmiyorlardı. İşte onları yoldan çıkmaları sebebiyle böyle imtihan ediyorduk. ﴾163﴿

    haa bu ayette çelişki aramayalım zaten tüm kelimeleri ile kılıç kalkan oyunu oynuyor çelişkiler.

    saygılarımla….

    • yasir dedi ki:

      ÂLİ İMRÂN – 50 –Benden önce gelen Tevrat’ı doğrulayıcı olarak ve size haram kılınan bazı şeyleri de helâl kılmam için gönderildim. Size Rabbinizden bir mucize getirdim. O halde Allah’tan korkun, bana da itaat edin.

      Murat bey, İsa mesih’te aynı mesaj ile gelmişti ve bazı haramları helal kılmak için, hatta İsa mesihin diğer bir görevide Tevhit inancını bütün Milletlere duyurmak idi…Lakin Tevratı ve Tehhit inancını gizleyen, çıkarları için kullanan belirli bir elit ve hahamlar gurubu bunu hep önlüyor ve bu dini kendilerine has kılıyor ve kendilerinin üstün ve seçilmiş millet olduğunu söylüyorlardı…Bu sebebten İsa Mesih ile aynı dönemde yaşamış Zekeriye ve oğlu Yahya peygamberler katledilmiş sonra ise Roma askerlerininde desteği ile Yahudi eliti ve hahamları İsa Mesihi öldürme girişimlerine girmişler ve ALLAH izin vermemiştir…Bu sebebten dolayıdır ki kendilerinin beklemiş oldupu son Peygamber başka kavimden çıkmıştır…
      Ayrıca Yahudilere haram kılınanların bir çoğu ise azğınlıklarının ve sapkınlıklarının sonucu zorluk vermek içindir…Bir hayvanın helal olurken hayvanın belirli etleri bile haram kılınmıştır bunun sebebi sadece zorluk göstermektir…

      MÂİDE – 26 –Allah, şöyle dedi: “O hâlde, orası onlara kırk yıl haram kılınmıştır. Bu süre içinde yeryüzünde şaşkın şaşkın dönüp dolaşacaklar. Artık böyle yoldan çıkmış kavme üzülme.”

      ALLAH onlara zorluk çıkarmak için kutsal toprakları bile 40 yıl haram kılmıştır, yani bunların hepsi azğınlıklarının sonucu bir zorluk çıkarmaktan başka bir şey değildir…

      MÂİDE – 5 –Bu gün size temiz ve hoş şeyler helâl kılındı. Kendilerine kitap verilenlerin yiyecekleri size helâl, sizin yiyecekleriniz de onlara helâldir. Mü’min kadınlardan iffetli olanlarla, daha önce kendilerine kitap verilenlerden olan iffetli kadınlar da, mehirlerini vermeniz kaydıyla; evlenmek, zina etmemek ve gizli dost tutmamak üzere size helâldir. Her kim de inanılması gerekenleri inkâr ederse, bütün işlediği boşa gider. Ahirette de o, ziyana uğrayanlardandır.

      ALLAH’ın Resuli ise son ahit Kuranla bazı haramları helal, bazı helalleri ise haram kılma ve bütün insanlığa duyurmak için gelmiştir…Yani insan ve insanlığın Ruhu-bedeni için temiz olan her şey heladir…

      NAHL – 124 –Cumartesi gününe saygı, ancak onda görüş ayrılığına düşenlere farz kılındı. Şüphesiz Rabbin, ayrılığa düşmekte oldukları şeyler konusunda kıyamet günü aralarında hüküm verecektir.

      Cumartesi yasağı ise zaten Kuranda kalkmıştır, Cuma günü yani cem-cemaat kurma Cum-Cumhur oluşturma birlik günüdür…
      Tevrat-İncil Ve Kuranda evrensel değerler Zina-faiz-yalan-Kul Hakkı-Zekat-Namaz sabittir değişmez…Diğer tefarruatlarda zorluk çıkarmak veya kolaylaştırmak için yasaklar vardır veya bir diğerinde kaldırılmıştır…

      • murat dedi ki:

        Yasir bey;

        demişsin ki….
        1- “İsa mesih’te aynı mesaj ile gelmişti ve bazı haramları helal kılmak için,”
        2- ALLAH’ın Resuli ise son ahit Kuranla bazı haramları helal, bazı helalleri ise haram kılma ve bütün insanlığa duyurmak için gelmiştir.
        3- Cumartesi yasağı ise zaten Kuranda kalkmıştır, Cuma günü yani cem-cemaat kurma Cum-Cumhur oluşturma birlik günüdür…
        4- Tevrat-İncil Ve Kuranda evrensel değerler Zina-faiz-yalan-Kul Hakkı-Zekat-Namaz sabittir değişmez
        ve
        5-Diğer teferruatlarda zorluk çıkarmak veya kolaylaştırmak için yasaklar vardır veya bir diğerinde kaldırılmıştır

        Yani kısaca bu dinleri insanlar uydurdu diyeceksin de cehennemden korkuyorsun….

        yahu bu nasıl allah olabilir ki, 3 dini de kendi yolluyor, ama koyduğu kuralları kendi değiştiriyor. evrensel kurallar koymaya gücü mü yetmiyor ki zamana göre değiştirsin??? hani yeni gelen dini diğer din tahrif oldu bozuldu diye yolluyordun. oysa yeni dinle eski kuralları sen bozuyorsun?? birinde şu haram birin de bu haram?? efendim neymiş bazen zorluk getiriyormuş!! neden zaten görmedikleri şeylere inandırıyorsun insanları, bu yeterince zor değil mi de başka şeytanlıklar peşine düşüyorsun. yok cumartesi yasağı, yok 40 gün yasağı…. akraba evliliğini de yasaklayadın, hala kızıyla evlenmek sakat çocuk doğmasında sebep olabilmekte, bunu düşünemedin mi? ama orda muhammedin Zeynep aşkı vardı dimi. yaw bazı insanlara mucizeler gösterilip onlara torpil geçiyor, diğer insanlar mucizesiz, sorgusuz sualsiz, görmedikleri şeylere inanacaklar bide zorlaştırıcı şeyler olacak??? ÇOK MANTIKLI….

        bi de şu ayeti verdin
        MÂİDE – 26 –Allah, şöyle dedi: “O hâlde, orası onlara kırk yıl haram kılınmıştır. Bu süre içinde yeryüzünde şaşkın şaşkın dönüp dolaşacaklar. Artık böyle yoldan çıkmış kavme üzülme.”

        aynı askerdeki gibi tankın biri tatbikatta bozulmuş da ona ceza vermişler birliğin önünde terkedilmiş bir şekilde kimse yaklaştırılmıyor ve yıllarca ve süresiz cezalı.
        MANTIĞIN BİTTİĞİ YERDE DİN BAŞLAR

        saygılar…..

      • yasir dedi ki:

        Murat bey, cevaplarını bulamadığınızda, klasik mantıksızlığınız devreye girip camur ve saldırı moduna giriyorsunuz…
        Kanunu koyan, kaldırma yetkisinede sahiptir…Bana diğer ahitlerde Namaz-zekat-yardımlaşma-Kul,Komşu hakkı-zina-Faiz-adalet vss bir çok temel konularda değişikşir gösterirmisin…
        Mucize görmek torpil değil bilakis kişiye çok ağır yükümlülükler getirir, Mucize görenin sorumluluğu artar…Mucize görüpte inanmamakla, mucize görmeyipte inanmamak arasında ucurumlar vardır.
        Bu durumda görmek mi iyi, yoksa görmemek mi?

      • murat dedi ki:

        eeee naparsın yasir bey mayamız çamur 🙂 ,

        Mucize görmek mi daha iyi görmemek mi? diyorsunya görmek daha iyi diyorum ben de, hadi göster…

      • yasir dedi ki:

        ”hadi göster…”

        Murat bey, benim öyle bir idam yok, yoldan sapanları ancak o yola getirir.

      • murat dedi ki:

        yasir bey;

        Mucize görmek torpil değil bilakis kişiye çok ağır yükümlülükler getirir, Mucize görenin sorumluluğu artar…Mucize görüpte inanmamakla, mucize görmeyipte inanmamak arasında ucurumlar vardır.
        Bu durumda görmek mi iyi, yoksa görmemek mi?

        diye soran sensin kuran değil o yüzden de cevap veriyorum, mucize görmek istiyorum ve sonuçlarına da katlanırım….
        saygılar..

  326. munzur dedi ki:

    burdaki yorumlara göz attım bir çok güzel anlamlı cümleler ve paragraflar okudum ama ne var ki bu kitap dışında bir şey söylemek istiyorum, soruyorum beni bana sormadan ne hak la yaratıyorsun? ve beni cehennemle mi tehdit ediyorsun yada bu dünyada elimdekine şükredeyim beni cennetinemi alacaksın? sadece gülüyorum bunlara dine duyulan saygıdan bahsetmiş bir arkadaş yukarda, arkadas 1400 yıldır milyonlarca insanı kandıran ve duygularıyla oynayan. hiç bir şeye saygı duymuyorum bu soruya cevap verebilecek kimsesin olabileceğini düşünmüyorum

  327. murat dedi ki:

    Sayın bilal,
    araf 166. ayet ile duha 8. ayetleri nisa 34. ayetlerde parantez içinde verdiğiniz manaların Arapçaları neden yok??

    araf: ‘’ Onlar serkeşlik edip yasakları çiğnemekte ısrar edince onlara: ‘’ Hor ve hakir olarak (ruhen) maymunlar halinde olun ‘’ diye emrettik. hadi o parantezde yazdığının Arapçasını ver???

    duha 8: ‘’ ووجدك عائلا فاعني Seni (manen din,ilim ve hikmet açısından) yoksul bulup,zengin etmedi mi ? parantezin arapçası????

    yapma bilalcim, zorlamanın anlamı yokki. senin işin zor gerçekten, bize ortaokulda öğretmenin birisi tartışma verirdi. yetenek için. konu kar tanesi siyah mı beyaz mı, bir grup siyah olduğunu diğer grup beyaz olduğunu ispatlamaya çalışırdı. bilal de kuranda çelişki olmadığını ispatlamaya çalışırken aynı yukarda kar tanesinin siyah olduğunu ispatlamaya çalışan grup gibi çabalıyor. filikaya binmiş kürek çekiyor fakat filika daha suya indirimemiş…
    çabanı anlıyorum bilal, beynin de sen de kuranı bitirmişsin, fakat, hala cennet, cehennem duygularını atamamışsın… 🙂 zamanla oluşur merak etme…
    saygılar….

    • bilal dedi ki:

      Murat bey,
      1-A’RAF 166:DUHA 8,:NİSA 34: Bu ayetleri bu şekilde açıklayan sadece ben miyim:? 1300 sene önce yaşamış olup sahabeleri gören alim ve müfessirler de aynen bunu söylüyorlar..Bu sadece benim görüşüm değildir…Sana, bunu böyle açıklayan alim ve müfessirleri de yazdım. ARAF-166. ayeti bu şekilde açıklayan üyük alim ve müfessir olan,Mücahid,Ata,Tefsirul menar Taberi ve Ragıp gibi kaynakları da gösterdim…DUHA-8.ayetin açıklamasını böyle yapanları da göstedim..NİSA-34.açıklayan kaynakları da gösterdim…Peki,Kur’an’ın arapça metnini anlamadığın halde seninki doğru bunların ki yanlıştır değil mi.??? 2- Peki,DUHA-8.Ayetin arapça metninde ‘’Sana mal,mülk,servet vererek zengin yaptık ‘’ diye bir ifade var mı ? Yani maddi yoksulluk ve zenginlikle ilgili ayetin arapçasında bir ifade var mı.??? Haydi sen de bana bu ifadeleri göster baka-lım.???? Kur’an genel veya mecaz ifadeleri verebiliyor.Her dilde bu konuşma tarzı vardır. MESELA: Medyada böyle bir haber geçi-yor, ‘’ANKARA Yunanistan’la barış ilan etti…!!! Peki,Ankara bir şehirdir,bu barışı ilan eden Ankara mı,yoksa oraya hakim olup yönetenler mi ??? Neden Ankara’yı yönetenler değil de Ankara barışı ilan etti diyorlar.??? Bunlar yanlış mı yapıyorlar.?? Yanlışsa lütfen düzeltiverin..Her dilde bunun gibi nice örnekler var..Ayrı bir örnek daha;hz.peygamber,kanaat ve gönül tokluğunu tükenmeyen bir zengilik olarak tarif ediyor..القناعة غني لايفني ‘’Kanaat tükenmeyen bir zenginliktir..’’ buyurmaktadır ’’ Eğer ifadelerde,mal,mülk,servet ve maddiyat gibi ismler geçmezse ve özellikle muhatabın maneviyatına yönelik zenginliğiden söz ediliyorsa,bunu maddi zenginlik olarak değerlendimek anlamsız ve mantıksız olur.Siz,sadece maddi zenginliği biliyorsunuz…-,manevi zenginlik nedir bilmezsiniz,çünkü maneviyatta inanmıyorsunuz..!!! İşte DUHA-8.ayette de yüce Allah,hz.peygambere vahiy gönderdikten sonra,onu ilim,hikmet,nübüvvet vb.manevi hasletlerle zengin etmiştir..Ankara için verdiğim örnekte olduğu gibi,burada da bu ifadelerin geçmesi gerekli değildir..Eğer bu ifadelerin geçmesi gereklidir diyorsan ben de,sana burada ‘’ MAL,MÜLK VE SERVET ‘’ gibi ifaderin de geçmesi gerekir diyorum… Haydi sen de ayetin arapça metninde maddi zenginliği ifade eden bu kelimeleri bana göster.!!!..Lütfen,anlamsız ve mantıksız şeyleri söylemeyin… Hz.peygamber zengin olsaydı,eşleri ondan dünya malı ve süsünü isterken,buna gücü yetmediği için,çok sev- diği eşlerini boşanmaya davet etmezdi.Onların isteklerini karşılayacaktı.Onların dünyevi isteklerini yerine getiremeyeceği için,onlara dünyayı isteyen varsa gelsin boşanalım diyor.. .Neden isteklerini karşılamıyor da,onlara boşanma teklifini götürüyor.??? Lütfen,objektif olup,olaylara mantık gözüyle bakın.! İslama,kur’an’a ve insanlığın kurtuluş rehberi ve peygamberi olan hz.Muhammed’e karşı güttüğünüz bu kin ve nefret yüzünden manevi gözünüz körelmiştir… Bu nedenle öyle bir hale gelmişsiniz ki,artık sağduyunuzla hareket edemiyorsunuz…!!! … Saygılarımla…

      • Gürkan dedi ki:

        “Anlayasın diye senin dilinde, arapça olarak indirdim”, “apaçık ayetlerle açıkladım” benzeri birden çok ayet var ve siz hala falanca şöyle anlamış, filanca böyle söylemiş diyorsunuz. kutsal ve evrensel olduğu iddia edilen bir mesajın yorumlanma gereksinimi olmaması gerekir. AÇIK VE NET olmalı ve her dile kolayca çevrilmeli… Hatta göndericisi ayrımsız her dilde göndermeliydi. (çok mu zor olurdu “onun” için.

  328. Gencer dedi ki:

    Şunu çok iyi sorgulamamız lazım.Yahudilik İslama göre yaklaşık 1800 yıl önce çıkmış.Musa’nın yaşadığı tahmin edilen MÖ 1300 göre söylüyorum.Madem Kabe’yi İbrahim yaptım Kabe neden İbraniler için Kutsal değil.Kabe’nin adını bile anmıyor bu İbraniler?Çünkü İbrahim’in o bölgeye gittiğine dair en ufak bir kanıt ve belge yok.Tanrı İbrahim’e Kabe’yi yaptırdı ama nedense İslamiyete kadar Kabe Put evi oldu öylemi.
    Maalesef Kabe Put olmaktan kurtulamadı.Tüm Dünya Kabe’ye doğru namaz kılıyor.

  329. murat dedi ki:

    Sayın yasir,
    sanırım bana yazdın ve şöyle dedin.. “Senin anlatmış olduğun masalları zaten eskiden beri biliyor ve dinliyoruz ” bu nasturilik, ve varaka olayları ile ilgili anlattıklarım için….

    eeee senin dediğini bir zamanlar muhammede de demişlerdi aşağıdaki ayette olduğu gibi….
    Enam-25 (diyanet meali)
    İçlerinden, (Kur’an okurken) seni dinleyenler de var. Onu anlamamaları için kalpleri üzerine perdeler (gereriz), kulaklarına ağırlık koyarız. Her türlü mucizeyi görseler de onlara inanmazlar. Hatta tartışmak üzere sana geldiklerinde inkâr edenler, “Bu (Kur’an) evvelkilerin masallarından başka bir şey değil” derler.
    —bu arada parantez olaylarına dikkat. her zamanki gibi parantez içindekiler Arapçasında yok—

    neyse konumuz parantez olayı değil, bu ayette de eleştirilecek o kadar çok şey var ki…
    özetleyip konumuzla alakalı noktaya döneceğim.
    ayetin eleştirileri;
    1- “İçlerinden, seni dinleyenler de var” diyor. e ne güzel muhammedin saçmalıklarını dinleyen birileri var o toplukluk içinden,
    2- “Onu anlamamaları için kalpleri üzerine perdeler (gereriz), kulaklarına ağırlık koyarız” diyor. pardon anlayamadım ama… nasıl yani hem adamlar seni dinlesin hem de allahın onların kalplerine perde kulaklarına ağırlık koysun… o zaman peygamberleri, kitapları neden yolluyorsun??
    3- aynı cümlede “Onu anlamamaları için kalpleri üzerine perdeler (gereriz)” başka ayetlerde kalp mühürlemesinden de bahseder, anlamanın, sevmenin, inanmanın, beyinde gerçekleştiğini kalbin sadece kan pompalama görevi olduğunu, anlamanın, sevmenin, inanmanın kalp ile alakası olmadığını muhammed de allahı da bilmiyordu tabiki. normaldir çünkü o çağlarda da bilinmiyordu daha…
    3- “Her türlü mucizeyi görseler de onlara inanmazlar” diyor. diyor demesine de hangi mucize???
    İsra suresinin 59. ayetinin DİYANET meali şöyledir:
    Bizi, (Kureyş’in istediği) mucizeleri göndermekten, ancak, öncekilerin onları yalanlamış olması alıkoydu. (Nitekim) Semûd kavmine o dişi deveyi açık bir mucize olarak verdik de onlar bu yüzden zalim oldular. Oysa biz mucizeleri sırf korkutmak için göndeririz.
    –Parantez içindekiler yine yok Arapçasında….—–

    Eweeeet gelelim esas konumuza;
    ne demiş ayette “Hatta tartışmak üzere sana geldiklerinde inkâr edenler, “Bu (Kur’an) evvelkilerin masallarından başka bir şey değil” derler.” bu evvelkilerin masalları diyorlar…. bunu diyebilmeleri için evvelkilerin masallarını biliyor olmalılar, biliyorsalar bu onların da masalıdır. haa gelenler Yahudi Hristiyan da olabilir zaten içiçe yaşamaktalar ve masallar birbirine girmekte. çok ta önemli değil. sonuçta kültürler birbirlerini etkilemektedir.
    Muhammet sadece kendi atalarını da övebilirdi, nitekim mevcut kureyş ileri gelenleri öyle yapmaktaydılar ve asırlardır orda kabe ve arap inançları BÖLGESEL olarak süregelmekteydi. Muhammet de yetim olmasaydı darünnedveye girip aynı atalarının diniyle devam ederdi. ama o yetimdi ve 2. sınıf insandı ve kendini yalnız düşünmeye hira mağarasına sığınmaya bırakırdı. aynı zamanda semavi din rahibi olan varaka bin nevfel ve başka semavi kaynaklardan da etkilenmekteydi tabiki. bu süreç sihirli değnekle oluşmamakta tabi. süreç gerekli. insanlar yaşlarının belli evrelerinde bazı değişimler yaşarlar. said nursi diye bir meczup vardır mesela bu da, kendinde 20li yaşlarda 2. said, 40lı yaşlarda 3. said dediği değişimlerinden bahseder… bunun gibi muhammed te 40 yaşına kadar ticaret nedeniyle olsun tanıştığı varaka gibi bilgelerin anlattıklarından edindikleri olsun, mekkeye hacda gelen tüccar yada hacı gibi uzak diyar kültürleri olsun, baya birikimlerin 2. muhammed patlamasıdır.
    bu kompozisyon sonucu ortaya bir karışım sunmaktadır. bu karışımda da sadece İbrahim soyundaki peygamber masallarından bahsetmez ki araplar da ibrahimin İsmail soyundan geldiğine inanılır, her neyse. muhammed kendi atalarından da bahseder.
    mesela fil olayı, bu tamamen kureyş masalıdır. ve burda kureyşlilere göre allah kabeyi -ki kuran henüz gelmedi ve Hristiyanlık hala geçerli din olması lazım- Hristiyan ordusuna karşı korumuştur. allaha bak bir tarafta putperesler diğer tarafta allahın son dini hıristiyanlık???
    Bir başka masal da KABE, Tevrat ve incil büyük ölçüde kuranla örtüşmektedir, ama ne tevratta ne incilde kabenin allahın evi olduğundan bahsetmez?? öyleya böyle bir şey olsa bugün Yahudiler ve Hristiyanlar kudüs gibi kabe için de savaşırlardı???
    bu da arapların kendi putperesliklerinde kalma masaldır… yani muhammed aklına geleni yazmaya çalışmış. bazılarını karıştırmış, bazılarına eklemeler yapmaya çalışmış, bazılarını da eksik anlatmış, neye göre o devirde anlatılan ve yazılanlara göre…..
    saygılar…..

    • Gencer dedi ki:

      Eline diline sağlık kardeşim Murat.

      • murat dedi ki:

        Sağol gencer dostum, Bilim sağolsun ve hurafelerden arınmış beyinler sağolsun. 🙂

    • yasir dedi ki:

      ENAM–20 – Kendilerine Kitap verdiğimiz kimseler, Peygamber’i, kendi oğullarını bildikleri gibi, bilirler. Kendilerine yazık edenler var ya! İşte onlar iman etmezler.

      ENAM–21 – Allah’a iftira ederek yalan uydurandan veya âyetlerini yalanlayandan daha zalim kim olabilir? Hiç şüphe yok ki zalimler kurtuluşa eremezler.

      ENAM–22 – O gün hepsini mahşere toplayacağız. Sonra Allah’a ortak koşanlara: ” Hani nerede o Allah’a ortak saydığınız ortaklarınız?” diyeceğiz.

      ENAM–23 – Sonra, (Onlar): “Rabbimiz, Allah’a yemin ederiz ki, biz müşriklerden değildik” demekten başka bir özür bulamayacaklar.

      ENAM–24 – Bak, vicdanlarına karşı nasıl yalan söylediler! O uydurdukları putlar da kendilerinden kaybolup gitti.

      Murat Dostum, sen hala bildiğini okuyorsun…Ben ne diyorum sen ne diyorsun…
      Senin verdiğin ayetin üstü kısmını yukarda koyuyorum…Zaten Tevrat ve incilde Son Peygamber geleceği yapacakları ve özellikleri yazmaktaydı bu sebebten Kitap ehli bunu bilir ve Kafirlere karşı nispet yapar Bizim kurtarıcımız gelecek bizi kurtaracak derler idi…

      ÂLİ İMRÂN – 81–Hani, Allah peygamberlerden, “Andolsun, size vereceğim her kitap ve hikmetten sonra, elinizdekini doğrulayan bir peygamber geldiğinde, ona mutlaka iman edeceksiniz ve ona mutlaka yardım edeceksiniz” diye söz almış ve, “Bunu kabul ettiniz mi; verdiğim bu ağır görevi üstlendiniz mi?” demişti. Onlar, “Kabul ettik” demişlerdi. Allah da, “Öyleyse şahid olun, ben de sizinle beraber şahit olanlardanım” demişti.

      A’RÂF – 157 –Onlar, yanlarındaki Tevrat’ta ve İncil’de yazılı buldukları Resûle, o ümmî peygambere uyan kimselerdir. O, onlara iyiliği emreder, onları kötülükten alıkoyar. Onlara iyi ve temiz şeyleri helâl, kötü ve pis şeyleri haram kılar. Üzerlerindeki ağır yükleri ve zincirleri kaldırır. Ona iman edenler, ona saygı gösterenler, ona yardım edenler ve ona indirilen nura (Kur’an’a) uyanlar var ya, işte onlar kurtuluşa erenlerdir.

      EN’ÂM – 20 –Kendilerine kitap verdiğimiz kimseler, onu kendi oğullarını tanır gibi tanırlar. Artık mü’min olmayanlar, nefslerini hüsrana düşürdüler.

      BAKARA – 89 –Daha önce kâfirlere karşı kendilerine bir ilahi yardımın gelmesini diledikleri halde; Allah katından kendi yanlarında olanı doğrulayıcı bir Kitab, özelliklerinden tanıdıkları şey kendilerine gelince onu inkar ettiler. Allah’ın laneti de inkar edenlerin üzerine olsun.

      Kişilerin Kalplerinin-gözlerin neden mühürlendiğini başka bir mesajımda attım…Klplerin ve gözlerin-Kulakların mühürlenmesi tamamen kişinin kaptıkları eylemler soncu Mühürlenir…Kişi eylemi gerçekleştirir sonucu ve her şeyi ALLAH oluşturur.
      Fil Süresinide çok komik açıklamışsın, orada korunan kutsal bir yer, oraya hücum eden ister Yahudi-Hiristiyan-Müslüman farkemez yapılan eylem yanlış ise yapanlar kim olursa olsun sonuç değişmez.Hem zaten belirtmiştim o dönemdede hanif dini mensupları vardı Araplar içinde…Fil Olayı İsmail peygamberden çok sonra oldu ve tamamen Ticari amaç güdülerek yıkılıp merkezi Yemene taşımak isteyen Ebrehe tarafından hüsranla sonuçlanmıştır.
      Yine aynı şekilde İlk kıble Mescidi aksadır sonradan Kabe olmuştur,bunlar tamamen bir imtihandır 1000 yıl senin ve benim için uzun bir zaman lakin ALLAH için çok kısa sonuçta Kabe kutsal kılınmış ve Kuranda bunun evrensel olduğu belirtilmiştir…

      BAKARA – 142 –Birtakım kendini bilmez insanlar, “Onları (müslümanları) yönelmekte oldukları kıbleden çeviren nedir?” diyecekler. De ki: “Doğu da, Batı da Allah’ındır. Allah, dilediği kimseyi doğru yola iletir.”

      BAKARA – 143 –İşte böylece bütün insanlara tanıklık etmeniz, Peygamberin de size tanık olması için sizi, doğru yolun tam ortasında giden bir ümmet yapmışızdır. Zâten evvelce yöneldiğin Kâ’be’yi kıble yapışımızdan maksat da ancak Peygambere uyacak olanları, iki topuğu üstünde gerisin geriye döneceklerden ayırt etmektir. Bu, elbette Allah’ın doğru yolu gösterdiği kimselerden başkalarına ağır gelecek. Allah, imanınızı zayi etmez. Şüphe yok ki Allah, insanları esirgeyicidir, rahîmdir.

      Kıblenin değişmesi ile inandık deyipte inanmayanların ayırt edilmesi ve bir çok yahudininde müşrik olduğu vs bir çok sonuç ortaya çıkıor…

      İstediğim cevapları hala vermedin ve vermemek için elinden geleni yapıyorsun…

      Bilehare kalplerin neden mühürlendiğini açıklayan ayetleri başka bir mesaj ile atıcam…

      • murat dedi ki:

        yasir bey, asıl sen bildiğini okuyorsun.
        verdiğim enam 25. ayet ile yukarısında verdiğin 20 den 24 e kadar ki ayetlerin ne alakası var? enam 25 de esas olarak senin yorumuna binaen “Bu (Kur’an) evvelkilerin masallarından başka bir şey değil” sözüne dikkat çekmek istedim ve bunun için önceki ayetlere de ihtiyaç yok.

        ayrıca diyorsun ki;
        Zaten Tevrat ve incilde Son Peygamber geleceği yapacakları ve özellikleri yazmaktaydı bu sebebten Kitap ehli bunu bilir ve Kafirlere karşı nispet yapar Bizim kurtarıcımız gelecek bizi kurtaracak derler idi…

        ee ne oldu da muhammede uymadılar, özellikleri mi tutmadı. sahi onların bahsettiği özellikler ne idi. bu insanlar aptal mı ki kitaplarında muhammedden bahsetsin de uymasınlar.

        kalp mühürlenmesi olayında benin bahsettiğim kulaklar gözler neden mühürlenir ki, den başka. kalp mühürüdür. yani o zamanda beynin keşfi, nöronların keşfi yapılmamıştı. dolayısıyla beynin tüm fonksiyonlarının kalpte olduğuna inanılırdı. hala eskiden kalan alışkanlıklarda sevgililer birbirlerine kalp yollarlar yani kalp sevgi aşkı simgeler. bu da geçmişten gelen alışkanlıklardandır. oysaki sevgi, nefret, inanmak, reddetmek, üzülmek gibi şeylerin merkezi beyindir kalp değil. kalp sadece kan pompalar, sevemez. düşünsene bir insana kalp nakli yaptığınızı. kalbi alınan kişinin tüm inançları ve sevdikleri hooooop yeni elemana geçiyor….
        Yani Allah bir insanın kalbini mühürleyince sadece kan dolaşımının engelleyeceğini bilememiş olsa gerek. yada Muhammet mi bilemedi diyecektim 🙂

        Fil suresinde de komik olan ben değil, kurandır.
        Fil suresi DİYANETten
        Rabbinin, fil sahiplerine ne yaptığını görmedin mi? ﴾1﴿ Onların tuzaklarını boşa çıkarmadı mı? ﴾2﴿ Üzerlerine balçıktan pişirilmiş taşlar atan sürü sürü kuşlar gönderdi. Nihayet onları yenilmiş ekin yaprakları haline getirdi. ﴾3-5﴿

        Gene çamur/balçık çıktı karşımıza. bu sefer pişirilmiş. yani bu kuşlar bu pişmiş taşları tutmaları fizik kurallarına aykırı ki o kuralları da allah koydu. sonra bu masal gene bir Yahudi Hristiyan kaynakların da bulunmaz (kaynaktan kastım Tevrat ile incil değil, çünkü olay zaten muhammedin dedesi zamanında olmakta). sadece kureyşlilerin anlattığı bir masal.
        şimdi siz düşünün Allah kainatı yaratıyor orada kurallar koyuyor ve maç başladı diyor, maç başladıktan sonra siz ofsayt kuralını değiştiriyorsunuz. ofsaytı kaldırdım diyorsun sonra senin takımın işine gelince tekrar ofsaytı koyuyorsun. bu allah adil olur mu? iyi de kabeyi de korumam lazım ama yani gol yememem lazım? yani neden bir taş yığınını kutsallaştırma gereği duyuyorsun? hem madem ebabil kuşları onu koruyacaktı. yezid mancınıklarla mekkeyi yerle bir ettiğinde o ebabil kuşları uykudamı idi?. yada sen kendi kalene neden gol atıyorsun sellerle depremlerle kabeye zarar vererek.???

        kıble konusu da tam komedi, kıble hicretten önce kabe idi, hicretten sonra Yahudilere tavlarız diye kudüse yöneldiler, baktılar Yahudilerden tık yok birde ömer gibi bi çok kureyşli kabeyi istiyor hoooop tekrar kabeye döndüler….

        namaz oruç gibi evrensel değerlerden bahsettin. meşhur sorun vardı.
        bu kurallar Budist, brahmanistler de de var. bu değerleri insanlar toplumlar oluşturmuştur. mö sümerlere ait hammurabi kurallarını oku. onu da mı allah gönderdi. peygamberim diye kendilerini ortaya atan insanlar vahiy geldi diye o toplumun kabul gördüğü iyi kuralları işleyip gökten indiğini iddia ettikleri kitaplarına giydirmişlerdir. kaldıki namaz değişmemiş kuraldır diyorsun kuranda namaz yazısını bul bakalım. Tevrat ve incilde namazda fark yoktur demeden önce Müslümanlar içince kaç çeşit namaz var bir de ona bak. oruç Müslümanların tuttuğu ile Yahudilerin ve Hristiyanların tuttuğu aynı oruç mu acaba? faiz diyorsun Yahudilerin kendi milletine faizin haram başka milletlere helal olduğunu da biliyor musun?

        saygılar….

      • yasir dedi ki:

        Murat seni tabrik etmek lazım…
        Cevap vermemek yada veremediğin için konuyu nerelere kadar getirdin…
        Enam 25 veriyorsun açıklamaya kalkıyorsun, konuyu saptırdığın yetmiyor gibi ayetide saptırıyorsun…
        Enam 20 ila 25 arasını iyi oku…
        Madem ayeti verdin düzğün açıkla…Enam 20’de başlayıp Müşrik ve kitap ehli olanlarına sesleniyor…Önceki kitaplarında özellikleri belirtilen Resulu hem tanırlar, gelmiş olduğu halde biad etmezler ve içlerinden İnanmayıpta inanmış gibi yapan kitap ehli ve diğer müşriklerin yapmış oldukları azğınlıklar ve düşmanlıklar yüzünden kalpleri-gözleri-Kulaklarının mühürlendiğini söyler…
        Beyim uzmanımız Murat bey…
        Bütün canlılarda, beyin-göz-kulak-kalp varıdr, bizi onlardan farklı kılan nedir?
        Kulak-göz ve kalp ve diyer duyu organları olmadan beyin nasıl alğılıycak…
        Bu sebebten görmek beyin için en önemli faktörlerdendir, koklamakta aynışekilde…
        İnsan kokuyu alır ama görmeden rahat edemez, çünkü görmeden bilemez, gördümü dokunmadan duramaz çünkü hissetmek ister, hissettiği-gördüğü-duyduğu şeyler bilinçi oluşturur ve sonuçta bunların hepsinden sorumludur…Bunların merkezi kalp tepesi sinir-beyidir, beyin önemsiz bir organ zaten denilemez…Ama beyinin alğılamasını sağlayan diğer duyuları çöpemi atıcaz…

        Beyin olmadan kalp çalışırda, Kalp olmadan acaba nereyi calıştırabileçeksin.

    • yasir dedi ki:

      NİSÂ – 155 –Verdikleri sağlam sözü bozmalarından, Allah’ın âyetlerini inkâr etmelerinden, peygamberleri haksız yere öldürmelerinden ve “kalplerimiz muhafazalıdır” demelerinden dolayı (başlarına türlü belâlar verdik. Onların kalpleri muhafazalı değildir), tam aksine inkârları sebebiyle Allah onların kalplerini mühürlemiştir. Artık onlar inanmazlar.

      A’RÂF – 146 — Yeryüzünde haksız yere ululuk satanlara âyetlerimizi idrâk ettirmeyeceğiz, zâten onlar, hangi delili görseler inanmazlar, doğru yolu görseler o yola gitmezler, fakat azgınlık yolunu gördüler mi hemen o yola gitmeye koyulurlar; bu da âyetlerimizi yalan saymalarından ve onlardan gaflet etmelerinden ileri gelir.

      MUHAMMED – 22 – 23 —Demek, yüz çevirdiğinizde yeryüzünde bozgunculuk çıkaracak ve akrabalık bağlarını koparacaksınız, öyle mi?
      İşte bunlar, Allah’ın lânetleyip, kulaklarını sağır, gözlerini kör ettiği kimselerdir.

      Murat Bey, bu yakarıdaki ayetleri aklı selim olarak okursan Azaları mühürlenenler yaptıkları eylemlerden azğınlıklardan dolayı bu sonu hakkettiğini anlayabilirsin…
      Yani durup dururken ALLAH kimsenin bir yerini mühürlemez…
      Bu ayetler daha da çoğaltabiliriz, anlayabilene bir ayet bile yeter aslında…

      • rammsteinn dedi ki:

        şu kalp ve beyin olayında tam bir komedi var.
        diyorsunuzki kalp olmazsa hiçbirşey olmaz beyinde çalışmaz.
        mide,bağırsak,akciğer,kan,damar vs vs vs olmazsada vücut çalışmaz.
        sırf kuranda öyle yazıyor diye sündürdükçe sündürüyorsunuz.kuranda apaçık deniyor ama çeviriciler bile onlarca değişik çeviri yapıyor.kitabın özü kendisiyle çelişiyor. ben ne yapayım? işi gücü bırakıp hayatımın geri kalanını arapçaya mı vereyim? kuran kursuna gittim çocukken.yarısına kadar arapça okudum. dedimki “bunun türkçesini niye okumuyoruz?” hoca “kuran arapça okunmazsa sevabı olmaz evladım” dedi. çok doğru. türkçesi okunursa ne olduğu belli olacak.
        tanrı,dünyada en çok konuşulan dilde niye indirmedi kitabı?
        yüzde 90 ı gereksiz bilgilerle dolu. beni ne ilgilendirir peygambere hangi kadınlar helal,savaş ganimetleri,mucize deve, vs vs

  330. Gencer dedi ki:

    Boşuna çabalıyoruz.Arkadaşlar Kur’an’da Hatalar olduğu çok açık.Tanrı kitap indirecekse o kitapta kesinlikle en ufak bir hata olmaz.O kitap Kişisel ihtirasların belirleneceği bir kitap olamaz.Ömer’in veya herhangi bir insanın isteklerine göre belirlenemez.Kim kimi aldatmış yoksa aldatmamış mı ?Tanrı bunlarla ilgilenmez.

    Burada herkesin hem fikir olacağı bir hata İsa’nın annesi Meryem konusudur.
    Meryem 0 (sıfır) tarihi civarında yaşamıştır.isa doğduğunda tarih sıfır olduğuna göre.İşte tahmini İÖ 20 civarı.
    Meryem’in babası joachim’dir,Annesi ise Aziz Anne (Saint Anne)

    Kur’an’a göre ise Meryem’in Babası İmran abisi Harun ,annesi hakkında bilgiye rastlamadım.

    Bir de İsa’dan 1300 yıl önce yaşamış Musa’nın ailesine bakalım.
    Musa’nın Babası İmran,Annesi Jochebed
    Kardeşleri Harun (Aaron) ve Meryem (Miryam) Miryam İsa’nın annesi ile karıştırılan.

    Şimdi sizce Muhammed bu iki aileyi karıştırmamışmı dır.?

    • kadir dedi ki:

      sayın gencer ne kadar saçmaladığınızın farkındamısınız. kuranda musanın babası imrandır. diye bir ifade nerede geçiyor… kuranda çelişki arıyorsunuz, kurandışı başka kaynaklardan aldığınız bilgileri kurana yamıyorsunuz.. kurana göre meryemin babası imrandır. imran allaha inanan ve içinde allah korkusu olan bir insandır.. harun ise hz.meryemin abisi ve oda tıpkı babası gibi dürüst ve imanlı bir insandır.. zaten yahudilerin meryeme harunun gibi bir insanın kız kardeşi böyle hayasızlık yapamaz diye hz.meryeme çıkışmışlardır. hz.musanın kardeşi olan hz. harunu çok seven yahudiler doğan çocuklarına harun ismini veriyorlardı. işte o harun hz.musanın kardeşi harun değil, hz.meryemin abisi harundur…

      • Gencer dedi ki:

        İstediğin kadar araştır Musanın Babası İmrandır.İmran Arapçaya geçen halidir tabii.Nasıl Josepf Yusuf sa İmran oluyor Arapçada.Musanın abisi Aaron (Harun) ve Miryam (Meryem)
        Muhammed işte MÖ 1300 de yaşamış İmran’ın kızı Harun’un kardeşi olan Miryamı sıfır tarihinde yaşamış İsa’yı doğurmuş olan Joachim’in kızı Meryem ile karıştırmıştır.
        İşte burada pişti oldunuz.

    • yasir dedi ki:

      Gener, şimdi çok doğru söyledin, ne yapıyorsanız boşuna gidiyor…Boş işler bunlar…
      Kuranda ilğili ayetler aşığıda, kimin yaptıklarının boşa gittiğini çok açık anlatıyor kuran…Bütün yaptıklarınız ançak bir boşluk.

      ÂLİ İMRÂN – 22 –Onlardır bütün yaptıkları, dünyada da boşa gidenler, âhirette de. Bir tek yardımcıları bile yoktur onların.

      HÛD – 16 –İşte onlar, kendileri için âhirette ateşten başka bir şey olmayan kimselerdir. (Dünyada) yaptıkları şeyler, orada boşa gitmiştir. Zaten bütün yapmakta oldukları da boş şeylerdir.

      KEHF – 104 –Onlar ki, dünya hayatında tüm çalışmaları boşa giden kimselerdir. . . Oysa onlar güzel işler yaptıklarını sanıyorlardı!

      MÂİDE – 53 –(O zaman) iman edenler derler ki: “Sizinle beraber olduklarına dair var güçleriyle Allah’a yemin edenler şunlar mı?” Bunların çabaları boşa çıkmıştır. Böylece ziyan edenler olmuşlardır.

  331. kadir dedi ki:

    sayın murat araf 166 ta geçen “aşağılık maymunlar olun dedik” ifadesinde dikkat ederseniz yüce allah aşağılık maymunlara çevirdik demiyor.. olun diyor. birde gerçek maymunlarda dahil hiçbir hayvan aşağılık olamaz.. çünkü iradeleri yoktur… arapçada doyumsuz, açgözlü, dünya malına mülküne tapanlar için kullanılan sıkça bir sözcüktür.. işte yüce allahta bunlara madem siz böylesiniz. o zaman aşağılık (insana kullanılan bir ifade) maymunlar gibi maskaralıklara devam edin. yüce allahın onları bu tutumundan dolayı aşağılaması anlatılıyor. fiili olarak kimse maymuna dönüşmüş değildir.. tükçede de bir insan sürekli açgözlülük yaptığında ona “maymun iştahlı” deriz.
    bakın maide 60.ta yüce allah ne diyor…

    De ki: “Allah katında cezaya çarptırılma bakımından bunlardan daha kötüsünü size haber vereyim mi? Allah, kimlere lanet etmiş ve gazabına uğratmışsa; kimlerden maymunlar, domuzlar ve şeytana tapanlar yapmışsa (kılmışsa) işte bunların mekanca çok kötü ve onlar düz yoldan en çok sapmış olanlardır”.

    bu ayette geçen o tür insanların domuz, maymun gibi karakterlere sahip olduğunu, onlar gibi yaşadığını ifade ediyor.. bir insan iyiliğe ve güzelliğe yönelirse bu allahın sonsuz takdirindendir. çünkü özgür iradeyi insan veren allahtır. insanın çok kötü veya bir hayvan gibi yaşama ihtimalide kendi iradesinin seçimi neticesindedir. işte yüce allahın onlara aşağılık maymun olun dedik.. ifadesi iradeyi yaratan allahın bir maymun gibi yaşama ihtimalinide yaratması demektir.. bu insanın kendi seçimidir. butür insanların yüce allah katında en ağır cezaya çaptırılacaklarını haber veriyor allah.. ayeti bodozlama okuyarak burada ahkam kesmeyin. ayetin ne demek istediğini anlamıyorsunuz. sonra burada saçma sapan yorumlar yapıyorsunuz..

    • rammsteinn dedi ki:

      tanrı aşağılık maymun olun demiş neticede. bunu da fiziksel olarak değilde hayat tarzı olarak demiş. diyorsunuz benim anladığım kadarıyla. isterseniz hikayeyi en baştan alıntı yaparak yazalım.
      Vaktiyle Davud “Peygamber” zamanında, Kızıldeniz kıyılarındaki kasabalardan birinde, balıkçılıkla
      uğraşan bir Yahudi kabilesi varmış. Bu kabile geçimini bununla sağlarmış. Ne var ki balıklar, her
      Cumartesi günü akın akın bu kıyılara gelip ertesi güne kadar beklerler ve ertesi gün, yani pazar günü
      hep birlikte kalkar giderlermiş. Ve haftanın diğer günlerinde bu kıyılara hiç gelmezlermiş. Bu şekilde
      yapmalarının sebebi Yahudilere oyun oynamak, onları baştan çıkarmak imiş. Çünkü “idrak” sahibi bu
      kurnaz balıklar, bilirlermiş ki Tanrı, Cumartesi günleri avlanmayı Yahudilere yasaklamıştır. Balık’lar
      bunu bildikleri için yukarıdaki şekilde Yahudilere oyun oynarlarmış. Ne var ki, böyle bir yasağa boyun
      eğmek, Yahudi’ler için aç kalmak demek olurdu. Çünkü Cumartesi yasağına uyacak olurlarsa, balıklar
      diğer günler kıyıya gelmedikleri için, aç ve sefil kalacaklardı. Bu nedenle, Tanrı’nın yasağına uymayıp
      Cumartesi günleri avlanmaya başlarlar. Bunu duyan Davud “Peygamber” Yahudi’lere bedduâ eder.
      Onun bedduâ’sını işiten Tanrı gazaba gelir ve bu kasabadaki Yahudi’lerin tümünü maymun’a
      dönüştürür.
      bu masalı kime anlatsanız güler geçer. böyle işmi olur. der. ama masal kuranda olunca masal masal olmaktan çıkıyor. kuranda bu masal nerelerde geçiyor.

      “(Ey Muhammed!) Onlara, deniz kıyısında bulunan şehir halkının durumunu sor. Hani onlar Cumartesi
      gününe saygısızlık gösterip haddi aşıyorlardı. Çünkü Cumartesi tatili yaptıkları gün, balıklar meydana
      çıkarak akın akın onlara gelirdi; Cumartesi tatili yapmadıkları gün de gelmezlerdi. İşte böylece biz,
      yoldan çıkmalarından dolayı onları sınamaktaydık…” (K. A’raf sûresi, âyet 163)

      “Kibirlenip de kendilerine yasak edilen şeylerden vazgeçmeyince onlara: -‘aşağılık maymunlar olun’-dedik…” (A’râf sûresi, âyet 166; ayrıca bkz. Bakara sûresi, âyet 65).
      —–
      laf dinlemeyen kavimlerin üzerine bit pire çekirge haşare gönderen tanrı,balıkları avladılar diye maymun olun diyor. günümüzde çok büyük günahlar işlenirken tanrı öbür tarafı işaret ediyor ama o devirde cezayı hemen kesiyor. neden?
      o kadar neden diye sorulacak soru varki. her dine ayrı bir gün tahsis etmek. her dinde haram helal karmaşası. vs vs
      din mantığın bittiği yerdedir. insanların çoğu mahalle baskısından dolayı ve “inanmakla kaybedecek bir şey yok” mantığından inanma yolunu seçiyor.

      • Gencer dedi ki:

        Allah Balıkları engelleyememiş mi?

      • kadir dedi ki:

        “laf dinlemeyen kavimlerin üzerine bit pire çekirge haşare gönderen tanrı,balıkları avladılar diye maymun olun diyor. günümüzde çok büyük günahlar işlenirken tanrı öbür tarafı işaret ediyor ama o devirde cezayı hemen kesiyor. neden?” sorunuza cevap

        o zamanda o zamanda yaşayan sapık ve yoldan çıkmış halklara yüce allah mucizeleriyle birlikte peygamberler göndermiştir. bu mucizeler onların kesinkes inanmaları için gönderilir. bu mucizelere rağmen yine iman edilmezse yüce allah o halkı yok eder veya başlarına ağır bir azap indirir.. bir ayette ” sen allahın yaratmış olduğu kanunda hiçbir değişiklik ve bozukluk göremezsin” diye bildirir. işte allah kendi kanunu dışına çıkıp mucize verirse o halkın ömrü inanıp inanmamalarına bağlıdır. hz.peygamberin son peygamber olduğu ve ondan sonra birdaha peygamber gelmeyeceği kuranda açıkça yazıyor. yani hz.peygamberden sonraki zaman ahir zamandır. kıyametin beklendiği zamandır. allah hz. peygambere mucize vermeyerek onun zamanındaki insanlara ve ondan sonra kıyamete kadar gelecek insanlara bir ecel tayin etmiştir. artık kuran değişmeden kıyamete kadar var olacak ve yüce allah tarafından korunacağı için insanlara kıyamet gününe kadar bir rehber var olacaktır.. günümüzde mucize gelmemesinin nedeni yüce allahın taktiridir..

        sizin mantığınızla yola çıkarsak eğer bir insan yüce allaha inanırsa ve iman ederse ve bu şekilde ölürse herkes gibi yok olup gidecek.. kaybedecekte birşeyi olmayacak… fakat ya allah gerçekten varsa ve iman insanlara bir gerçekse o zaman sayın ramsteinn ne yapacaksınız… sizin inançsız yaşamınızın siz ölünce, allah var olsada olmasada hiçbir değeri olmayacak… sonuçta yok olup gideceksiniz…

        bizler körü körüne ve bilinçsizce iman etmiş insanlar değiliz. aklımız ve mantığımızın bize gösterdiği ve araştırmalarımız, gözlemlerimiz neticesinde iman ettik. ya allah varsa mantığıyla değil…

        saygılarımla…

      • murat dedi ki:

        Kadir bey,
        kuranı da insan yazdığı için senin gibi çelişkilere düşmesi tabi normal.

        bak aşağıda senin çelişkin….
        Ne demişşin
        fakat ya allah gerçekten varsa ve iman insanlara bir gerçekse o zaman sayın ramsteinn ne yapacaksınız…

        bizler körü körüne ve bilinçsizce iman etmiş insanlar değiliz. aklımız ve mantığımızın bize gösterdiği ve araştırmalarımız, gözlemlerimiz neticesinde iman ettik. ya allah varsa mantığıyla değil…

        şimdi kadir bey ya varsa mantığıylamı iman ettin araştırmalarınla mı?

        inan kuran da böyle çelişkilerle dolu, oysaki mükemmel yaratıcı çelişkilere düşmemeli, insanlara tuzak kurmamalı, bazı ayetlerini unutturmamalı, gaybı bilmeli ve yeni çağa ve zamana göre yeni ayetler ve kurallar getirmemeli, yarattığı canlılara (maymun gibi) aşağılık dememeli, cumartesi yasağı, 40 yıl uzaklaştırma yasağı gibi anlamsız yasaklar koymamalı, mirasta matematik hatası yapmamalı ve insanları(ömer) onun hatasını düzelmek için reddiye-bevliye yöntemine gitmesiyle kendini küçük düşürmemeli, bir kısım insanlara mucizeler göstermemeli, herkese eşit davranmalı, tapınmaya ihtiyaç duymamalı, zikredilmeye, övülmeye ihtiyaç duymamalı, basitçe 5-6-10-20 ne ise emir verirsin ona uyulmasını istersin. yada insanlara öyle bir sistem yaparsın doğru yanlışı anlayabilecekleri bir vicdan. ona göre değerlendirme yaparsın ve bu onların beyinlerinde yerleşik olur. bir de elçiymiş, peygambermiş uğraşmazsın değilmi. zaten hepsi de başarısız oldu değil mi. hiçbiri yaşarken ortaya bir kitap bırakamadılar. ey ümmet aha size kitap buna ekleme de çıkarmada yapamazsınız. diye…. Muhammet bile öleceğini tahmin edemediğinden kitabı hazırlayamadı. o öldükten sonraki savaşlarda hafızlar ölünce kuran gidiyor kokusuna toplamaya başladılar. ya muhammetten sonra eklemeler çıkarmalar olduysa. neden peygamber toplamadı da insanlara bıraktı. bu da mı imtihan…… öffffff

        neyse saygılar….

      • yasir dedi ki:

        Rams, sana katılıyorum ama gülmekten…
        Yahu balık tuma yasağı diye bir şey yok…
        Ayrıca Cumartesi kurulan kapanları yapmasalar aç kalacak falan değiller, sair günlerde olan balıklar, ALLAH’tan bir imtihan olmak için Cumartesi günleri çok fazla gelmektedir…
        İsraile git, amerikaya git adamlar cumartesi günü hiçbir iş yapmazlar sadece istiraat ve ibadet ederler…

  332. rammsteinn dedi ki:

    yahudileri kimse sevmiyor ya. balıklarda sevmiyor. onların tatil zamanı cumartesi kıyıya geliyorlar. yahudiler dayanamıyor avlıyorlar. davud da duyuyor olayı tanrıya gammazlıyor. tanrıda yahudileri maymuna dönüştürüyor. gel zaman git zaman masal peygamberin kulağına geliyor. o da bunu kuranda açıkça yazdırıyor.
    bizde buna inanmadığımız için kalbimize mühür vuruluyor.

  333. Mahmut dedi ki:

    Burada laf salatası dönüyor. Kendine çok güvenen biri gelsin bana desin ki enfal suresi hatalı. Ya da başka bir sure. Sadece bunun üstüne tartışalım ki konuyu değiştirip değiştirip kaybettiğiniz tartışmanın üstüne kapatamayın.
    Hiçbirinizde cesaret yok suyu bulandırıyorsunuz. Benim dinim her zaman sizin iftiralarınızdan uzaktır. Soruları çoğaltıyor gerçeği saklamaya çalışıyorsunuz.
    Gelin tek bir konu üzerinde tartışalım o da enfal suresi olsun. Eğer tartışamayacaksınız hepinize benim dinim üstün geldi demektir.

    • Gencer dedi ki:

      Sayın Mahmut Arkadaşım.
      Enfal 1 de Ganimetlerin Tamamı Allah’ın ve Resulunün’ken Enfal 41’de neden 5/1 e düşüyor.?Allah Enfal 1 de 41 deki taksimatı düşünememiş mi oluyor veya İnsafamı geliyor.?
      Enfal 37 de Allah tuzak kuranların en hayırlısı diyor.Allah tuzak kurarmı?
      Saygılar.

      • kadir dedi ki:

        ya arkadaş siz gerçekten inanılmazsınız.. ayeti nasıl okuyosunuz, nekadar iftiracısınız..

        “sana ganimetlerin paylaştırılmasını sorarlar. deki; ganimetlerin taksimi (bölüştürülmesi) allaha ve resulüne aittir….” (enfal-1)
        sen şimdi bu ayetten ganimetlerin allah ve resulüne ait olduğunu nasıl anlıyosun. inanılmazsınız….

        enfa-41. ayette ganimetlerin nasıl dağıtılacağı anlatılıyor.

      • murat dedi ki:

        Kadir bey;
        enfal 41. ayete göre bugün Müslümanlar savaşa girer ve ganimet elde ederseler, taksimi için ne yapacaklarmış.
        bi tane allaha, bi tane muhammede, bi tane de muhammedin akrabalarına ayıracaklar mıııııış. amanııın iyi de onlar yooook. Demekki neymiş, Muhammet ayet uydururken öleceğini unutmuuuuuuş. keşke bu ayetin sonuna ” bu taksimat peygamber ölene kadar geçerlidir” diye ekleseymiş. sonra muhammedin arkasını toplamak ebubekire ömere falan kalıyor.
        saygılar….

      • bilal dedi ki:

        Gencer bey,
        Galiba yazılanları okumuyorsunuz..!! Yoksa defalarca aynı konuyu gündeme getirmez-diniz.! Al sana ENFAL-1,ENFAL-41: ENFAL-1:يسالونك عن الانفال الخ ‘’ Sana enfalın taksimini soruyorlar.De ki; onun teksiminin yetkisi Allah’a ve Resulüne aittir.Yani burada enfalı kim taksim edecek diye bir soru sorulmuştur…Kime enfal taksim edilecek diye bir soru sorulmamıştır…. ENFAL-41. ayette ise…Herhangi bir soruya karşılık cevap değildir.Burada,ganimetlerin taksim yetkisi değil,elde edilen ganimetlerin kimlere dağıtılacağının hükmü bildirilmektedir…Yani her iki ayetin konusu farklıdır…Bu nedenle birbirile çelişkili veya tutarsız değildir.. ENFAL-41.ayet soru üzerine değil,normal inmeye başlamıştır.1.ayet ise soru üzerine ve farklı bir konu için inmiştir.. ENFAL-41.açıklaması.!
        GANİMETLERİN BEŞTE BİRİ KİMLERE VERİLİR:? ” ENFAL-41: واعلموا انما غنمتم من شيئ
        فان لله خمسه وللرسول ولذي القربي الخ ” Biliniz ki ganimet olarak aldığınız herhangi bir şeyin
        beşte biri, 1) Allah’a (amme hizmetine,) 2) Eilçiye, 3) Ona yakınlığı olanlara, 4) Yetim-
        lere, 5) Yoksullara, 6 ) Yolda kalmışlara,yolculara,gariplere aittir. Bu ayette göre gani-
        metlerin beşte dördü,devletin (halkın ) bütçesine gider.Greriye kalan sadece beşte biri de altı gruba gider. Yani hz.peygambere düşen pay beşte birinin altıda biri olur.Bu da
        çok cüzi bir şeydir.Bunu da muhtaçlara dağıtırdı. Peki,az da olsa neden ganimetin beşte
        birinin altıda birini alıyordu.? Çünkü,islam devletinde toplanan zekat,fitre,bağış,sada-
        ka vb.mallar hem hz.peygambere,hem de yakınlarına haramdı..İslama göre bunlardan
        bir kuruş dahi ne hz.peygambere,ne de yakınlarına verilebilir.Bunlar onlara haram idi.
        Bunlar tamamen yoksul,düşkün,fakir,işsiz,yaşlı,çalışamayan,sakat,malül,özürlü vb.leri-
        ne dağıtılırdı.En güzel,en adil,ve en kapsamlı sosyal güvenlik sistemi işte bu idi.Herkese
        Devlet bütçesinden yardım yapılırdı.Hz.peygamber ve yakınlarına bundan pay veril-
        mezdi. Sadece savaştan bir ganimet gelseydi,o da,beşte birinin altıda birsi verilirdi.Her
        zaman bu ganimet de yoktu.Arasıra olurdu.O da payına düşen çok az idi.O,nu da muh-
        taç ve yoksullarla paylaşırdı. !!! Bugün medeni dediğiniz dünyanızın hangi lideri böyle yapabiliyor.??? Hz.peygamber isteseydi kral gibi yaşayabilirdı.Ama böyle yaşamadı.!!! Vefat edince de arkasında neyi bıraktı.??? Biricik kızı hz.Fatima’ya ve dul kalan eşlerine neyi bıraktı.??? İşte insanlığın, en güzel ahlakın tek önderi ve adaletin yegane timsa-
        li hz.peygamber idi !!! اشهد ان لا اله الا الله واشهد ان محمدا عبده ورسوله
        Saygılar…

      • bilal dedi ki:

        Gencer bey,
        ENFAL-37.ayet değil,30.ayettir.Verdiğiniz meal da bir hata vardır.Allah tuzak kurmaz….- 1-ENFAL-30.AYETİN DOĞRU MEALİ ? ‘’ وا ذ يمكر بك الذين كفروا ليثبتوك او يقتلوك او يحرجوك الخ ‘’ Bir vakit de o inkarciler senin elini kolunu bağlayıp zindana mı atsınlar,yahut öldürsünler mi,yahut seni ülke dışına mı sürsünler diye bir plan yapıyordular.Onlar böyle bir planı yapadursunlar,Allah da onların planlarını boşa çıkarıyordu.Allah bu tür pılanları boşa çıkaranların en hayırlısıdır…’’ ( tuzak kuranların en hayırlısıdır..’’ şeklindeki meal doğru değildir…. 2- ENFAL-17:ayetin seebebi nuzulü şöyledir.. Galip olarak Bedir’den dönen müslümanlardan bazıları gururlanıp övünmeye başladır.İşte onların bu övünmeleri pek hoş bir şey değildi.. Bunun üzerine yüce Allah,onların gururlanarak övünmelerini hoş karşılamıyor ve onları uyarmak üzere ENFAl-17.ayeti indiriyor..فلم تقتلوهم ولكن الله قتلهم الخ ‘’ Siz,savaşta onları kendi kuvvetinizle öldürmediniz..(bunu gurur ve övünme vesilesini yapmayın.) Allah size kuvvet vererek hakikaten o öldürdü.(sizleri galip ve onları mağlup eden o dur..) İşte bununla övünüp gururlanmamaları istenmiştir.Allah’ın yardımı size yoksa bir şey yapamazsınız,demek isteniyor… İnsan birinin ölümüne sebep oluyor,ama hakikaten onun hayatına son veren ve canını alan hayat sahibi Allah’tır.İşte bunlar hatır- latılıyor..Övünüp gururlanmak ise,bu ayetle yerilmektedir..Ayetin devamı :وما رميت اذ رميت ولكن الله رمي ‘’ Attığın vakit sen (onların kalplerine korku ve paniği ) atmadın.Lakin bunu (onların kalplerine) Allah attı…’’ şeklindedir…. Saygılar…..

      • murat dedi ki:

        Bilal bey istediğiniz gibi çevirmekte üstünüze yok maalesef.
        ayeti aşağıdaki şekilde mealliyorsunuz ve parantez içine istediklerinizi koyuyorsunuz. bizim istediğimizi koymuyorsuz.
        وما رميت اذ رميت ولكن الله رمي ‘’ Attığın vakit sen (onların kalplerine korku ve paniği ) atmadın.Lakin bunu (onların kalplerine) Allah attı…’’ şeklindedir…
        diyorsunuz ya neden
        وما رميت اذ رميت ولكن الله رمي ‘’ Attığın vakit sen (oku, mızrağı ) atmadın.Lakin bunu (oku,mızrağı) Allah attı…’’ şeklinde olmuyor nedense??
        varsın olmasın.
        senin dediğine göre bedirde onların kalplerine korku ve paniği atarken iyiydi de uhudda neden atmadı?? ok mu bitti. şey korku mu bitti?
        saygılar…

    • yasir dedi ki:

      Mahmut kardeş, eline sağlık…
      Bunlar hep böyle işin sonun soru yumağına, çızmazına getirip kargaşa yaratma…Net cevap yok soruya soruyla karşılı ve hakaret etmekle karşılık veriyorlar…

      • Gencer dedi ki:

        Mahmut arkadaş Enfal üzerinde tartışalım diyor bende o şekilde yaptım ama yinede sana yaranamıyoruz Yasir bey.

      • yasir dedi ki:

        Gencer ben genel bir konuyu dile getirdim…
        Sen sadece bu mesajına göre üzerine alınma…

    • Gencer dedi ki:

      Allah yarattıklarını cinayet işleyerek mi öldürmüş?
      Enfal 17
      Onları siz öldürmediniz, fakat Allah onları öldürdü. Attığın zaman da sen atmadın, fakat Allah attı. Mü’minleri, tarafından güzel bir imtihanla denemek için Allah öyle yaptı. Şüphesiz Allah hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.

      Mucize mucize diye herkesin başının etini yedik .İşte size Mucize (Allah’ın Ok Atması)

      • kadir dedi ki:

        bu ayetin öncesin müminlerin savaşta az bir grupla galip gelerek bunu kendilerine övünç meselesi yaptıklarına vurgu yapıyor. yüce allahta diyor ki sakın kibirlenmeyin onları siz öldürmediniz. onlar allahın size olan yardımıyla öldüler.. bir insanın canının alınmasını allah taktir eder..

      • murat dedi ki:

        Kadir bey, enfal 17. deki “oku siz atmadınız allah attı” olayı için Müslümanlar böbürlenmesin diye öyle dedi diyorsunuz. savaşı allahın ve meleklerin yardımıyla kazanmışlar.
        peki uhudda nerdeydiler. muhammedin dişi kırılıp dağa kaçtığında???
        kesin orda da imtihan için yardım etmemişlerdir. yoksa müşriklerde cin ve şeytan ordusuyla geldiler de melekleri alt mı ettiler???
        kimbilir….
        saygılar….

  334. murat dedi ki:

    yasir bey,
    Yoldan saptıran allah, yoldan sapanları da yola getirecek olan allah. biz neciyih la burda. o zaman imtihana da allah girsin…

  335. Gencer dedi ki:

    Bakın kızmayın ama dindar arkadaşlar hitapta bile belli bir medeniyet çizgisinin altındalar.Bizler dindar arkadaşlara dostum arkadaşım veya bey diye hitap ederken dindar arkadaşlar isimle hitap ediyorlar.Burada yaşça belki de aramızda onlarca yaş var bunu bile ihtimal dahilinde bulundurmuyorlar.
    saygılar.

    • yasir dedi ki:

      Gencer bey, birinin size isimle hitap etmesi bir samimiyet göstergesidir, bir hakaret değil …
      Her şeyi yanlış anladığınız gibi bunuda yanlış alğılamışsınız…
      Bizde bundan sonra, Gencer bey diye hitap ederiz…

  336. kadir dedi ki:

    sayın murat sizi okuduğunu anlamayn türde anlamayan insan olduğunuzu size ispatlayayayımmı …

    yukarıdaki yazdığım yazımın en son paragraftan alıntı yapıyorum..

    “bizler körü körüne ve bilinçsizce iman etmiş insanlar değiliz. aklımız ve mantığımızın bize gösterdiği ve araştırmalarımız, gözlemlerimiz neticesinde iman ettik. ya allah varsa mantığıyla değil…”

    okuduğunu önce anlayın sonra buraya yazın iftiralarınızla bir yere varamazsınız…

    • murat dedi ki:

      kadir bey;
      ben okuduğumu gayet iyi anlıyorum fakat siz yazdıklarınızdan haberini yok sanırım.
      yazdığınız aşağıdadır. her zamanki gibi işinize gelen paragrafları alıyorsunuz. kuranda da öyle yapıyorsunuz. yazdığınız yazınızın bir önceki paragrafına da bakın isterseniz.
      ramsteinn e hitaben yazdığınıza.
      ——————————–
      sizin mantığınızla yola çıkarsak eğer bir insan yüce allaha inanırsa ve iman ederse ve bu şekilde ölürse herkes gibi yok olup gidecek.. kaybedecekte birşeyi olmayacak… fakat ya allah gerçekten varsa ve iman insanlara bir gerçekse o zaman sayın ramsteinn ne yapacaksınız… sizin inançsız yaşamınızın siz ölünce, allah var olsada olmasada hiçbir değeri olmayacak… sonuçta yok olup gideceksiniz…

      bizler körü körüne ve bilinçsizce iman etmiş insanlar değiliz. aklımız ve mantığımızın bize gösterdiği ve araştırmalarımız, gözlemlerimiz neticesinde iman ettik. ya allah varsa mantığıyla değil…
      —————————-
      pardon “ya allah varsa” ile “ya allah gerçekten varsa” arasında “gerçekten” geçiyor ve burdaki mana farklı oluyordu sanırım???

      saygılar….

      • kadir dedi ki:

        ben o yazıyı o ramsteinn düşüncelerine hitaben yazdığımın kanıtı son paragraftır.. bizler körü körüne olasılıklara göre iman etmedik. diye belirttim. bu yazının üstüne hala yazı yazmanız sizin okduğunu anlamayan bir insan kategorisine koyuyor. laf uzatmanın ve yazıları çarptırmanın size hiçbir faydası olmaz. bakın son paragrafı bir daha kopyalıyorum. nasıl iman ettiğimi, iyi anlamaya çalışın. safsatalarla uğraşmayın…

        “bizler körü körüne ve bilinçsizce iman etmiş insanlar değiliz. aklımız ve mantığımızın bize gösterdiği ve araştırmalarımız, gözlemlerimiz neticesinde iman ettik. ya allah varsa mantığıyla değil…”

        saygılar…

      • murat dedi ki:

        Kadir bey;
        kasmanıza gerek yok. yazılarınız içerisinde çelişki olabilir insanlık hali bu. ben de hata yapabilirim. sonuçta tanrı değiliz. tanrı hata yapmamalı çelişkili olmamalı. o yüzden burada tartışıyoruz. kuran da o yüzden tanrı kitabı değil.
        saygılar…

    • rammsteinn dedi ki:

      neyin araştırmasını yaptınız acaba? kuran araştırması mı? elinizde tek bir düşünce yapısı var. dünya ve evren bir düzen içinde ve bu kendi kendine oluşamaz. başka?
      asıl araştırma yapan dinden çıkar.
      samimiyet ifadesi sorununa bir yorum yapayım. müslümanlara başka dinden olanlarla dostluk kurulmasın deniyor. yani dininiz size şunu diyor.

      “Mü’minler, mü’minleri bırakıp da kâfirleri dost edinmesin. Kim bunu yaparsa artık onun Allah
      nezdinde hiçbir değeri yoktur. Ancak kâfirlerden gelebilecek bir tehlikeden sakınmanız başkadır. …”
      (K. Al-i İmrân sûresi, âyet 28)

      “Ey Müslümanlar, Yahudileri ve Hıristiyanları dost olarak benimsemeyin; onlar birbirlerinin dostudur.
      Sizden kim onlarla dost olursa, o da onlardandır” (K. Mâide sûresi, âyet 51

      çiçek aşını bulan kişi müslüman değildi. ve her üç çocuktan birinin çiçek hastalığından öldüğü dönemde çiçek aşısını geliştirdi. kurtardığı çocuk sayısı onmilyonlar hatta yüzmilyonlardan bahsediliyor. şimdi gelecek biri benim çocuğumun hayatını kurtaracak. dinimde bana “onu dost edinme” diyecek. bırak dostluğu , o adamın ayaklarını yalarım

      • murat dedi ki:

        aynen rammsteinn dostum, hiçbir din insana insan olduğu için, hayvana hayvan olduğu için değer vermez. varsa yoksa takım tutar gibi benim dinimdense insandır ve değerlidir felsefesi. özellikle semavi dinlerde böyledir maalesef…

  337. kadir dedi ki:

    sayın murat yukarıdaki yazınıza cevap. “attığınız zaman siz atmadınız lakin allah attı” siz bu ifadenin başına “ok u” getirmişsiniz. oysa ayetin orjinali sizi dediğiniz gibi değildir. buda demek oluyorki yine bir kurana iftirayla karşı karşıyayız. bakın sayın murat…
    Araplar, “Allah senin için atsın” ifadesini kullanırlar ve bununla “Allah sana yardımcı olsun, sana zafer versin, anlamını kastederler. buradaki ifadede, “sana yardım eden, sana zafer veren allah’tır” demektir. burada kullanılan “atmak” arapça bir deyimdir. bilginizin olmadığı şeylerin peşine düşerseniz. sürekli yanılırsınız. sayın murat.. sizden ricam iyice araştırdıktan sonra buraya yazın
    saygılarımla…

    • murat dedi ki:

      kadir bey,
      enfal 17. DİYANET
      (Savaşta) onları siz öldürmediniz, fakat Allah onları öldürdü. Attığın zaman da sen atmadın, fakat Allah attı. Mü’minleri, tarafından güzel bir imtihanla denemek için Allah öyle yaptı. Şüphesiz Allah hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir. ﴾17﴿
      ben ayeti direk yazmadım konu anlaşılsın diye yazdım ok değil mızrak ta olabilir. peki ayet yukarda allah ne atmış olabilir? birilerinin bişey attığı doğru da….. bence palavradır.
      peki bu atıcılar uhudda nerdeydiler demiştim atılan şeyin ne olduğu önemli değil..
      saygılar..

      • bilal dedi ki:

        Murat bey,
        Onlara atılan ok veya mızrak değil,Sayın kadir beyin de ifade ettiği gibi..Allah’ın manevi yardımıdır..Allah onların kalbine korku ve panik atmıştır..Allah ok atar mı.? ENFAL-17:
        ..فلم تقتلوهم ولكن الله قتلهم الخ ‘’ Siz,savaşta onları kendi kuvvetinizle öldürmediniz..(bunu gurur ve övünme vesilesini yapmayın.) Allah size kuvvet vererek hakikaten o öldürdü.(sizleri galip ve onları mağlup eden o dur..) İşte bununla övünüp gururlanmamaları istenmiştir.Allah’ın yardımı size yoksa bir şey yapamazsınız,demek isteniyor… İnsan birinin ölümüne sebep oluyor,ama hakikaten onun hayatına son veren ve canını alan hayat sahibi Allah’tır…İşte bunlar hatırlatılıyor..Övünüp gururlanmak ise,bu ayetle yerilmektedir..Ayetin devamı :وما رميت اذ رميت ولكن الله رمي ‘’ Attığın vakit sen (onların kalplerine korku ve paniği ) atmadın.. Lakin bunu (onların kalplerine) Allah attı…’’ şeklindedir…. Saygılar…..

      • rammsteinn dedi ki:

        her savaşta tanrının yardımı var ama uhud da niye yardım etmedi acaba?
        üstelik savaşa ne gerek var. azraile verir emri olur biter savaş başlamadan biter.hemde müslüman kanı da akmazdı.

      • kadir dedi ki:

        yüce allah uhud savaşında niye yardım etmedi? sonunuza cevap..

        bedir savaşında müslümanlara karşı kalabalık bir orduyla gelen mekkeli müşriklerin tamamen ya esir alınıp, yada savaş meydanında hepsinin öldürülmesini emretmişti. allah. fakat allahın yardım vaadine rağmen müslümanlar bedirde gerekli olan kararlılığı ve azmi tam olarak gösterememişlerdi.. ve müşriklerin bir bölümü savaş meydanından kaçmışlardır.. hani yüce allah kuranda diyorduya… “siz kervanı (ganimetleri) istiyorsunuz, allahta kafirlerin kökünü kazımak istiyor…” işte bedirde bunu yapamayan müslümanları allah uhud savaşında denemiştir (sınamıştır.) bir ayette “içinizden gerçekten iman etmeyenleri ayırmadan, hepininiz cennete gireceğinizimi sandınız” diye ayet indirmiştir.. uhud savaşında müslümanlar yenilmişlerdir. fakat allahın izni ile müslümanlığın yok olacak seviyesine gelecek şekilde kayıp vermemişlerdir… bu savaşta allah yolunda gerçekten cihad eden, savaştan kaçmayan, kalbi allah sevgisiyle dolu olan insanlarla, kendini müslüman zanneden ve münafıkları birbirinden ayırmıştır.. işte yüce allahın uhudda müslümanlara yardım etmemesinin nedeni budur. kuranda bunu ayetlerle açıklıyor.. bu yenilgi sadece bir imtihandan ibarettir. temelli bir yenilgi değildir.. zaten ileride mekke feth edilmiş, ve islamiyet huzur ve güvene kavuşmuştur..

        saygılarımla…

      • murat dedi ki:

        Kadir bey, siz uhut savaşına bedrin imtihanı diyorsunuz biz de bedrin intikamı. çünkü kureyşliler sırf bedrin intikamını almak için gelmişlerdi uhuda ve aldılar da.
        hem dedin ki,
        “siz kervanı (ganimetleri) istiyorsunuz, allahta kafirlerin kökünü kazımak istiyor…” işte bedirde bunu yapamayan müslümanları allah uhud savaşında denemiştir
        neyi denemiş allah, neyi sınamış, yani Müslümanlar bedirdeki gibi kazanacaklarını ve cariyelere ganimetlere konacaklarını sanmışlar ve gitmişler uhuda hatta ilk başlarda öne de geçmişler. ve okçular dağa kaçışan hatunları kapmak için yerlerini terk etmişler ve olan olmuş.
        şimdi imtihan bu mu. bu ise bu işten hamzanın suçu neydi, allahın melekleri onu koruyaydı. yoksa o sınavı kayıp mı etti. ya muhammedin dişinin kırılması?? melekmi yoktu ona atılanı tutacak. yoksa allahınkiler sadece atmaya mı odaklı??? amma iyi atıyo…
        esas zafer mekkenin fethiyle geliyor ve İslamiyet huzur ve güvene kavuştu diyosun…. hmmmmm
        hangi huzur ile hangi güven mesela???? sıffin ler, cemel ler, kerbelalar gibi huzurlar mesela. yezidin mekkeyi mancınıklarla yerle bir etmesi gibi huzurlar mesela. hatta şu anda bile huzur içinde bir İslamiyet var inan ki…..
        yahu ben bu kadir ile bilalin Müslüman olduğuna inanmıyorum arkadaşlar gerçekten bak. yani ya Müslümanlar başka dine inanıyor yada bu kadir ile bilal.
        saygılar….

    • rammsteinn dedi ki:

      araştırmaya gerek yok. ilk emir “oku”
      tanrı peygambere oku diyor. peygamberde “ben okuma bilmem diyor”
      hiç düşündünüzmü
      -tanrı bilmiyormuydu okuma yazma bilmediğini?

      • bilal dedi ki:

        1-‘’Oku ‘’ emri geldikten sonra hz.peygamber ‘’ ben okuma bilmem ‘’ demiyor.’’ Ben,neyi okuyacağımı bilmem diyor.’’..Bir insana oku dediğimiz zaman illaki kitaba bak ve oku anlamına gelmez..İnsan birine,haydi bildiklerini oku diye bilir… Elbette ki,yüce Allah hz.peygamberin kendiliğinden bir şey okuyamayacağını biliyor..Ama,hz.peygamber ansızın ve ilk defa meleği karşısında görünce bir beşer olarak hem ürküyor,hem de çok heyecanlınıyor…İşte,melek ona ilk defa (oku) demesiyle onu konuşturup içindeki heyecan ve korkuyu gidermeye çalışıyor…Rivayete göre,melek onu üç defa kucaklayıp oku diyor. O ise ‘’ Ben neyi okuyacağımı bilmem ‘’ diyor..Amaç onu konuşturup içindeki heyacanı gidermektir..Bu hareketlerle heyecenı gidince melek Alak suresini zaten ona okutturuyor. Yani bunda ne var.???

  338. Gencer dedi ki:

    GÜZEL BİR ALINTI…

    Kur’an’i durup dusunmuyorlar mi? Eger o, Allah’tan baskasindan gelseydi, onda cok aykiriliklar bulurlardi.” (Nisa suresi, 82.ayet)

    Yukaridaki ayeti dikkate alarak yazimi okumaya devam edin. Yorumsuz bir sekilde size ayetler sunacagim. Iki renk arasindaki anlam farkini bulmak size kalmis…

    “Benim katimda soz degismez.” (Kaf Suresi, 29. ayet)

    “…Tanri’nin sozlerinde degisme olmaz…” (Kehf suresi, 64.ayet)

    “Biz bir ayeti baska bir ayetin yerine degistirdigimiz zaman…” (Nahl suresi, 100. ayet)

    “Herhangi bir ayeti ‘nesh’ eder ya da unutturursak…” (Bakara suresi, 106. ayet) Nesh etmek: Bir seyi, baska bir seyle degistirmek

    “Tanri diledigini siler, diledigine yer verir. Ana Kitab O’nun yanindadir.” (Ra’ suresi, 39. ayet)

    Iyilik ve kotuluk Allah’tan midir, degil midir?

    “Onlara bir iyilik gelirse, “Bu, Allah’tandır” derler. Onlara bir kötülük gelirse, “Bu, senin yüzündendir” derler. De ki: “Hepsi Allah’tandır.” Bu topluma ne oluyor ki, neredeyse hiçbir sözü anlamıyorlar!” (Nisa Suresi, 78.ayet)

    “Sana ne iyilik gelirse Allah’tandır. Sana ne kötülük gelirse kendindendir. Seni insanlara bir peygamber olarak gönderdik. Şahit olarak Allah yeter.” (Nisa Suresi, 79. ayet)

    Bir Musluman kac kafire bedeldir?

    “Ey Peygamber! Müminleri savaşa teşvik et. Eğer içinizde sabırlı yirmi kişi bulunursa iki yüz kişiye galip gelirler. Eğer içinizde yüz kişi bulunursa, inkar edenlerden bin kişiye galip gelirler. Çünkü onlar anlamayan bir kavimdir. (Enfal Suresi, 65. ayet)

    Şimdi ise Allah yükünüzü hafifletti ve sizde muhakkak bir zaaf olduğunu bildi. Eğer içinizde sabırlı yüz kişi olursa iki yüz kişiye galip gelirler. Eğer içinizde bin kişi olursa, Allah’ın izniyle iki bin kişiye galip gelirler. Allah sabredenlerle beraberdir. (Enfal Suresi, 66. ayet)

    Islam Baska Dinleri Kabul Eder mi?

    “Sizin dininiz size, benim dinim bana.” (Kafirun suresi, 6. ayet)

    “Suphesiz, inananlar, Yahudi olanlar, Hristiyanlar ve Sabiilerden(gok cisimlerine tapim) Allah’a ve ahiret gunune inanip yararli is yapanlarin ecirleri(sevap olarak karsiliklari), Rablerinin katindadir. Onlar icin artik korku yoktur.” (Bakara suresi, 62. ayet)

    “Allah katinda din, suphesiz Islamiyet’tir…” (Al-i Imran suresi, 19. ayet)

    “Allah’in dininden baska din mi arzu ediyorlar? Oysa goklerde ve yerde kim varsa, ister istemez O’na teslim olmustur. O’na donecektir.” (Al-i Imran suresi, 83. ayet)

    “Kim, Islamiyet’ten baska bir dine yonelirse, onunki kabul edilmeyecektir. O, ahirette de kaybedenlerdendir.” (Al-i Imran suresi, 85. ayet)

    Muhammed’e bir soru sormadan once bir sadaka vermek gerekir mi?

    Ey iman edenler! Peygamber ile başbaşa konuşacağınız zaman, başbaşa konuşmanızdan önce bir sadaka verin. Bu, sizin için daha hayırlı ve daha temizdir. Şâyet (sadaka verecek bir şey) bulamazsanız, bilin ki Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir. (Mucadele Suresi, 12. ayet)

    Başbaşa konuşmanızdan önce sadakalar vermekten çekindiniz mi? Bunu yapmadığınıza ve Allah da, sizi affettiğine göre artık namazı kılın, zekatı verin, Allah’a ve Resülüne itaat edin. Allah bütün yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır. (Mucadele Suresi, 13. ayet)

    Savas sonrasi kazanilan ganimetler kime aittir?

    (Ey Muhammed!) Sana ganimetler hakkında soruyorlar. De ki: “Ganimetler Allah’a ve Resûlüne aittir. O halde, eğer mü’minler iseniz Allah’a karşı gelmekten sakının, aranızı düzeltin, Allah ve Resûlüne itaat edin.” (Enfal Suresi, 1. ayet)

    Bilin ki, ganimet olarak aldığınız herhangi bir şeyin beşte biri mutlaka Allah’a, Peygamber’e, onun yakınlarına, yetimlere, yoksullara ve yolculara aittir. Eğer Allah’a; hak ile batılın birbirinden ayrıldığı gün, iki ordunun karşılaştığı gün kulumuza indirdiklerimize inandıysanız (bunu böyle bilin). Allah her şeye hakkıyla gücü yetendir. (Enfal Suresi, 41. ayet)

    Islamda Hosgoru Var mi?

    “Ogut ver, cunku sen, yalnizca bir ogutcusun; onlarin uzerinde bir zorba degilsin.” (Gasiye suresi, 22-23. ayetler)

    “Dinde zorlama yoktur.” (Bakara suresi, 256. ayet)

    “Hurmetli aylar cikinca, puta tapanlari, buldugunuz yerde oldurun. Onlari yakalayip hapsedin. Her gozetleme yerinde onlari bekleyin. Eger tevbe eder, namaz kilar ve zekat verirlerse peslerini birakin. Dogrusu Allah bagislar ve merhamet eder.” (Tevbe suresi, 5. ayet)

    “Onlari, nerede bulursaniz orada oldurun…” (Bakara suresi, 191. ayet)

    “Arzu ettiler ki kendilerinin küfre saptıkları gibi siz de sapasınız da beraber olasınız. Bu sebeple, onlar Allah yolunda hicret edinceye kadar içlerinden dost edinmeyin. Eğer bundan yüz çevirirlerse onları yakalayın ve bulduğunuz yerde öldürün. Onlardan ne bir dost edinin, ne de bir yardımcı.” (Nisa Suresi, 89. ayet)

    “Eğer bunlar sizden uzak durmazlar, sizinle barış içinde yaşamak istemezler, ellerini savaştan çekmezlerse, onları yakalayın ve onları nerede bulursanız öldürün. İşte bunlara karşı size apaçık bir yetki verdik.” (Nisa Suresi, 91. ayet)

    “Ey Peygamber! Kafirlerle ve munafiklarla savas. Ve onlara kati-sert davran! Varacaklari yer, cehennemdir. Orasi ne kotu bir varis yeridir.” (Tevbe suresi, 73. ayet; Tahrim suresi, 9. ayet)

    “Kitap verilenlerden Allah’a, ahiret gunune inanmayan, Allah’in ve Peygamberinin haram kildigini haram saymayan, hak dini din edinmeyenlerle; boyunlarini bukup kendi elleriyle cizye (Musluman olmayanlarin, farkli dinde oldup Muslumanlara vermek zorunda olduklari vergi) verene kadar savasin!” (Tevbe suresi, 29. ayet)

    SONUC:

    Yukarida listeledigim gibi daha nice ayetler cikarilabilir. Peki Kur’an’in “omnipotent” yani her seye gucu yeten, herseyi bilen Tanrisi, boylesine celiskili fikirler iceren bir kitap yazmis olabilir mi? Yoksa daha mantikli olani, bir insanin, 23 yil boyunca, degisik kosullar ve cikarlara gore kitap yazmasi ve zaman icerisinde haliyle celiskilerin dogmasi midir? Unutmayin ki, Muhammed Kur’an’i yazarken elinde bir laptop ve Microsoft Word’u yoktu. “Su sureye ne yazmistik?” diye geriye donmek istediginde “CTRL ve F” dugmesine basarak aratamiyordu konuyu, keza Kur’an daha toplanmis bir kitap bile degildi. Muhammed her neredeyse, ayet yazdirmak istediginde en yakinlarindakine yazdiriyor ve yazili ayet degisik yerlerde muhafaza ediliyordu. Nitekim Muhammed’in olumunden yillar sonra binlerce ayet yazili deri, kemik ve benzeri levhalar bir araya getirilip bazilari elendi, bazilariysa “evet budur” denerek Kur’an’a kondu.

    Ben simdi hayati anlatan felsefi bir kitap yazmaya karar versem ve 23 yil boyunca aklima gelen her seyi buldugum kagitlara not etsem, bu 23 yil surecinde fikirlerimde degismeler olabilir mi? Gayet tabii… 10 yil once soyledigimin tam tersi bir fikre sahip olma ihtimalim var midir? Mutlaka…

    Netice itibariyle Kur’an’da celiski yoktur diyebilmek icin beyninizin mantik lobunu tamamen bloke etmis olmaniz gerekir

    • bilal dedi ki:

      Gencer bey,
      AYETLERDE ASLA BİR ÇELİŞKİ VEYA TUTARSIZLIK YOKTUR…!!!
      Yukarıda gösterdiğiniz ayetlerin hiç birinde zerre kadar çelişki yoktur.Siz,bir şey anlamdan çelişki üretmeye çalışıyorsunuz.. Bu ayetlerin neleri anlattığını bilmiyorsunuz. Bu ayetlerle kur’an’ın değil,sizin mantıkınızdaki çelişkiler ortaya çıkmaktadır. SÖZ KONUSU AYETLERİN HİÇ BİRİNDE ÇELİŞKİ YOKTUR…!!!- 1-KAF- 27-28-29: Ahiret günü cehenneme gidecek olanlardan bazıları birbirlerini suçlayıp tartşmaya başlıyorlar.Dünyada iken sen beni hidayet ve doğru yoldan saptırdın ve senin yüzünden bugün cehennemlik oldum diyor,diğeri ise kendini savunmaya çalışıyor…İşte o gün yüce Allah onlara ‘’…لاتختصموا لدي الخ ‘’ Bugün huzurumda çekişmeyin.Çünkü ben daha önce gelecek tehlikeyi size elçiler vasıtasıy- la bildirmiştim.Benim verdiğim kararlar değiştirilmez.Ben kullarıma asla zulm etmem.’’ Bu kararlar değiştirilmez ifadesi tamamen ahiret günü ile ilgilidir….Yani kitaplar vasıtasıyla size dünyada ne söylenmişse, bugün onlar aynen gerçekleştirilecektir…’’ deniliyor…Bunun kur’an veya diğer ilahi kitaplarla ne alaksı var..??? Cımbızlama suretiyle ayetler arasındaki münasebeti koparmayın… 2-KEHF-64.ayeti yanlış vermişsiniz…Öyle bir ayet söz konusu yerde yoktur…!!! Onun için cevabını burada vermeyeceğim… 3-NAHL-100 değil,101.dir…’’ Burada da yüce Allah şöyle buyuruıyor… ‘’ وذا بدلنا اية مكان ا ية الخ ‘’ Biz bir ayetin yerine başka bir ayet getirdiğimiz zaman…..’’ Burada ne anlatılıyor.?.Burada yüce Allah istediği zaman dünviyi hükümlerde değişiklik yapabilir….Mesela,Tevrat’ta,Zevbur’da veya İncil’de o zamanki insanlara muamelat konusundu verdiği bir hükmü kur’an’da değiştirebilir.. Yani yüce Allah istediği zaman toplumun ihtiyacına binaen daha önce bir kitapla gönderemiş olduğu bir dünyevi hükmü sonraki kitapla değiştirip yerine yeni hüküm ge- tirebilir.Bu değiştirme aynı kitapta değil,sonraki kitabın önceki kitaptaki bir hükmünü değiştirmesidir. Bu olay ayni kitapta,yani kur’an’da söz konusu olamaz..Daha önceki kitaplardaki hükmü kur’an’ın getireceği hükümle değişebilir…İşte ayet bunu anla- tıyor… 4-BAKARA-106 ما ننسخ من اية او ننسها نا تي بخير منها او مثلها ‘’ Biz,bir ayeti nesh eder veya unutturursak ondan daha iyisini veya mslini getirebiliriz…..’’ deniliyor….. Burada yüce Allah nesih yaptığını söylemiyor…Yine istediği zaman daha iyisini veya mislini getirebilir hükmü vardır..’’ Yüce Allah dilerse,toplumun ihiyacına binaen önceki kitapta verdiği hükmü yeni kitapta değiştirebilir. Veya inananlar tarafından bir hüküm unutulmuşsa yerine daha iyisini vaya misilni getirebilir….deniliyor..RA’D-39:.يمحوا الله ما يشاء ويثبت وعنده ام الكتاب الخ ‘’ Allah dilediği hükmü siler,dilediğini de sabit bırakabilir.Ana kitap onun yandadır…’’ Burada da aynen diğer ayetlerde geçtiği gibi yüce Allah dilediğin de,bir önceki kitaptaki dünveyi bir hükmünü yeni kitabın hükmüyle siler,istediğini de yeni kitapta sabir bırakır…deniliyor…Mesela,kur’an’la Tevrat ve İncil’in bazı hükümleri kaldırılmış,bazıları ise sabit bırakılmıştır…!!! İşte görüldüğü gibi,kur’an’ın ayetlerinde zerre kadar bir çelişki söz konusu değil….Çelişkiyi sizler üretiyorsunuz,kur’an’ın bütün ayetleri birbiriyle tam uyumludur..Sorun kur’an dan değil,sizden kaynaklanıyor… Yüce Rabbim nasip ederse diğer konulara da değine-ciğim..Bütün bunlar defalarca yazıldığı halde sürekli tekrar etmenzin ne anlamı var…Zaten bu yazdığınız saçmalıkların tümü burada yazılıdır…!!! … Saygılar….

      • Gencer dedi ki:

        Bilal bey ;
        Bakın bir Tanrı olgusundan bahsediyoruz ve bende Yüce Yaratan olduğuna inanıyorum.Bizim sizinle anlaşamayacağımız nokta şudur.Bir kere Yüce Yaratanı bu işlerin dışında tutalım.Ben ve benim gibi insanlar sağolsunlar araştırmacı arkadaşların ortaya koyduğu çelişkili ayetleri inceliyoruz ve belli bir kanaate ulaşıyoruz.Bu kanaatte şudur.Muhammed kendi hükümranlığını kurmak için bugünün diliyle bir kumpas kurmuş ve önceki masal kitapları olan kitapların ne kadar etkili olduğunu görmüş ve cahil insanları kullanma yoluna gitmiştir.Ayetler arası bütünlük çok fazla yoktur.Yaşantıyla beraber ilerleyen kanunlar silsilesidir bizi çelişkilere ikna eden.Yani Muhammedin Kur’anı yazdığı 23 yıla göre şekillenmiş Tüm İslamiyet mensuplarının binlerce yıl sürecek hayatı.
        Bu sizce mantıklı mı?

        Bakın bir örnek daha;

        Elleri kurusun Ebu Leheb’in; zaten kurudu ya! Ne malı kurtardı onu ne de kazandığı. Alevli bir ateşe yaslanacaktır o; Karısı da, Odun hamalı olarak. Gerdanında bir ip olacaktır onun, en sağlam fitillisinden…

        Şimdi bu ayet benim hayatımı nasıl yönlendirebilir.Belliki Ebu Leheb’e sinirlenen bir insanını sözleri bunlar.Yani her ayeti islami bir dille açıklama görevinde bulunuyormuşsunuz gibi bir haliniz var.
        Burada Yaratan bir insan için elleri kurusun dermi ve bunun gibi bir sürü lanet yağdırırmı yarattıklarına.
        Tanrı bir sürenin ayetinde Dinde zorlama yoktur derken bir diğerinde boyunlarını vurun,gördüğünüz yerde öldürün ve bunun için size apaçık yetki verildi dermi.Çok bağışlayıcı olan Tanrı bunları söylermi?
        Gelin olayları biraz mantık çerçevesinde değerlendirin lütfen.Ayrıca siz Allah diyorsunuz ve bu Allah ismi Putların en büyüğü olan el-İlah’tan geldiği söyleniyor.
        Bu yüzden ben Yüce Yaratan diyorum.Çünkü Yüce Yaratan sıfatı daha yerinde oluyor.
        Sizi mantığa davet ediyorum.
        Saygılarımla

      • murat dedi ki:

        Çok güzel bir yorum gencer bey.
        yani Tevrat, incil, kuran eğer tanrı kitabıysa stephen Hawking in “büyük tasarım”nı kim yazdırmış olur acaba??
        saygılar…

      • kadir dedi ki:

        sayın bilal bey açıklamalarınızdan dolayı size tşk ederim. birşeyde ben eklemek istiyorum..
        ali imran suresinde

        Allah onu İsrailoğullarına (şöyle diyecek) bir peygamber olarak gönderir: “Şüphesiz ki ben size Rabbinizden bir âyet (mucize, belge) getirdim: Size, kuş biçiminde çamurdan birşey yaparım da içine üflerim, Allah’ın izniyle o, kuş olur; anadan doğma körü ve alacalıyı iyileştiririm ve Allah’ın izniyle ölüleri diriltirim. Evlerinizde ne yiyor ve neleri biriktiriyorsanız size haber veririm”. (ali imran-49)

        “Önümdeki Tevrat’ı doğrulayıcı olarak ve size haram kılınan bazı şeyleri helal kılmak için (geldim) ve Rabbiniz tarafından size bir mucize getirdim. Artık Allah’tan korkun da bana uyun”.(ali imran-50)

        bu ayetlerde yüce allah hz. isanın gönderiliş amaçlarından birini açıklıyor.. daha önce yahudilere haram kılınan şeyleri yine onun emriyle helal kılmaya geldim.. yani söz konusu olay geçmiş tarihler itibariyle, o dönemin imkanları ve yaşayış tarzına göre, insaların alaha karşı tutumuna göre haram kılınan şeyler hz isa zamanın helal kılınmıştır. bir ayetin yerine başka bir ayetin gelmesi kurandaki herhangi ayetin iptal olup onun yerine yeni bir ayetin gelmesi değildir.. tevratta veya incilde yasak olan birşeyi, yüce allah kuranla yok edebilir..

        sayın kuran düşmanı arkadaşlar.. kuranı kerimin hiçbir hükmü, hiçbir ayeti hüküm dışı kalmış değildir. hüküm dışı kalan önce kitapların ayetlerinden allahın diledikleridir…

        saygılarımla…

      • murat dedi ki:

        Sayın muhammedin uydurduğunu kurtarıcı Kadir bey;
        demişsin ki “kuranı kerimin hiçbir hükmü, hiçbir ayeti hüküm dışı kalmış değildir. hüküm dışı kalan önce kitapların ayetlerinden allahın diledikleridir…”
        eee o zaman aşağıdaki ayetlerin de hükmünün kalkmamış olması lazım ve bugün de Müslümanlar bu ayetlerle amel edip nasıl uygulayacağına da MUTLAKA bir cevabın vardır .

        Ahzab/53.
        Ey iman edenler! Siz zamanını gözetlemeksizin, bir yemeğe davet edilmedikçe, Peygamber’in evlerine girmeyin. Ancak davet edildiğiniz vakit girin. Yemeği yediğinizde hemen dağılın, sohbete dalmayın. Çünkü bu hareketiniz Peygamber’i üzmekte, fakat o size bunu söylemekten utanmaktadır. Ama Allah, hakkı söylemekten çekinmez. Peygamber’in hanımlarından bir şey istediğiniz zaman perde arkasından isteyin. Bu, hem sizin kalpleriniz, hem de onların kalpleri için daha temiz bir davranıştır. Sizin Allah’ın Resûlünü üzmeniz ve kendisinden sonra onun hanımlarını nikâhlamanız asla caiz olamaz. Çünkü bu, Allah katında büyük bir günahtır.

        Mücadele/12
        Ey inananlar! Peygamberle hususi olarak konuşacağınızda, bu konuşmanızdan önce fakirlere sadaka veriniz; bu, sizin daha iyi ve daha temiz olmanız içindir. Eğer sadaka verecek bir şey bulamazsanız üzülmeyiniz. Allah şüphesiz bağışlayandır, acıyandır.

        Mücadele/13
        Baş başa konuşmanızdan önce sadakalar vermekten çekindiniz mi? Bunu yapmadığınıza ve Allah da, sizi affettiğine göre artık namazı kılın, zekâtı verin, Allah’a ve Resûlüne itaat edin. Allah, bütün yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.

        Hucurat/2
        Ey inananlar! Seslerinizi, Peygamberin sesini bastıracak şekilde yükseltmeyin. Farkına varmadan, işlediklerinizin boşa gitmemesi için, Peygambere birbirinize bağırdığınız gibi yüksek sesle bağırmayın.

        Ahzab/51
        Onlardan dilediğini geriye bırakır, dilediğini de yanına alırsın. Boşadığın hanımlarından arzu ettiğini tekrar yanına almanda, senin üzerine bir günah yoktur. Böyle yapman onların mutlu olmalarına, üzülmemelerine ve hepsinin, senin verdiklerine razı olmalarına daha uygundur. Allah, kalplerinizde olanı bilir. Allah hakkıyle bilendir, halimdir.

        Hucurat/4
        (Ey Muhammed!) Odaların arkasından sana bağıranların çoğu aklı ermeyen kimselerdir.

        daha örnekler çoğaltılabilir de konunun anlaşılması için yeterli. anlayana tabi.
        saygılar….

      • bilal dedi ki:

        Gencer bey,
        İYİLİK VE KÖTÜLÜK ALLAH’TAN MIDIR,DEĞİL MİDİR.???
        1-Allah’ın yarattığı doğa kanunları gereği, ‘’قل كل من عند الله ‘’ De ki; Her şey Allah katındandır…’’ NİSA-78: // Zira doğa ve onun kanunlarını yaratan Allah olduğu için,dolaylı olarak her şey Allah’tandır. Bu ayette iyilik ve kötülüğün geliş şekli ile an- latılmıştır..!!! NİSA-79.ayette ise, ‘’فمن نفسك ‘’ Kötülük ise senin nefsindendir…’’ ifadesiyle kötülük kimin tarafından değil de,nedeni konu edilmiştir.78.ayette ‘’من عند الله ” Min indillahi ‘’ yaratılış itibariyle her şey Allah tarafındandır…Burada , ‘’عند ‘’ indi ‘’ ifa- desi geçerken,79.ayette ise,bu ifade geçmiyor.Burada direk ‘’فمن نفسك ‘’ Kötülük senin nefsinden kaynaklanmaktadır.’’deniliyor… Yani,bunun müsebbibi sensin,sen sebep oluyorsun..Doğa kanunları gereği her şey Allah’tandır,dedik..MESELA: a) Bir insan elini ateşe soksa,elinin yanması,Allah’ın yarattığı doğa kanunu gereğidir,ama elin yanmasına sebep olan insanın kendisdir.. b) Bir firma tarafından üretilmiş olan otomobilin hız limitini aşıp kazaya neden olan üretici firma değil,sürücüsüdür… c) Ateşi yakma aracı olan kibrit,çakmak vb.ni üreten bir firmadır.Birileri bunları eline alıp ormanı yakarsa,sorumlu bunları üreten firma değil,ormanı yakandır…İşte kötülüğün asil sebebi insanın negatif tutum ve davranışrıdır..d) Uçağı,otomobili vs.nice şeyleri üreten insandır..Ama,bunların hammaddesini ve bunları icat edip üreten insanı da,Allah yaratmıştır… Öyleyse dolaylı olsa da her şeyin yaratıcısı yüce Allah’tır.Bu yaratılış yönüyle,78.ayette her şey Allah’tan-dır,denilmiştir… 79.ayette ise,bu kötülük olayına sebep olan insanın kendisidir..onun nagatif tutum ve davranışlardır,denilmiştir..Özetle,bu ayetlerin yerine doğru mealleri koyduğumuz zaman var gibi görülen sorunun yok olduğu görülecektir.Bu nedenle,ayetler arasında zerre kdar bir çelişki vaye tutarsızlık söz konusu değildir,bilakis bu ayetler birbi-riyle tamamen uyumludur..Kur’an’da çelişki üretmeye çalışanlar boşuna uğraşıyorlar.!!!- Saygılarımla…

      • murat dedi ki:

        Bilal bey, keşke allah Cebrail yerine ayetleri seninle yollasaymış. parantez içindekileri istediğin gibi giydirirdin.
        78 de bir ‘’عند ‘’ indi ‘’ nelere kadirmiş. neler yükledin bu “indi”ye.
        “yaratılış itibariyle her şey Allah tarafındandır” dedin. bu manayı ‘’عند ‘’ indi ‘’ ile mi veriyorsun.
        ve 79. ayette de dedin ki;
        ‘’فمن نفسك ‘’ Kötülük senin nefsinden kaynaklanmaktadır.’’deniliyor… Yani,bunun müsebbibi sensin
        ve örnekler verdin.
        a) Bir insan elini ateşe soksa,elinin yanması,Allah’ın yarattığı doğa kanunu gereğidir,ama elin yanmasına sebep olan insanın kendisdir..
        Peki bu ahmetin elini Mehmet ateşe soksa, bu kötülük ahmetin nefsinden mi? Allahtan mı.
        cevap verirken mehmetten deme sakın çünkü elimizde 2 ayet var 78 e göre Allahtan 79 a göre nefsinden. 3. şık yok maalesef. diyorumya sen Cebrail olsaydın düzeltirdin bu sorunları ondan eminim.
        b) şıkkında adam normal hızla giderken yandan araba çıksa çarpsa.

        sen nefsi insanoğlu olarak genelliyorsun. orda ‘’فمن نفسك ‘’ der ve kötülüğe maruz olan muhatap(ك) ve tekil kişiden bahseder değilmi. ( كم ) siz dememiş.
        dolayısıyla senin ima etmeye çalıştığın;
        iyiliği de kötülüğü de allah yaratmıştır (78. ayete göre) oysa ayette yaratmak yoktur.
        insanlar iyiliği yada kötülüğü kendileri seçer ( 79. ayete göre) ayette seçmek yoktur.
        yani güzel felsefe de işte kuran öyle demiyor. sen zorluyorsun o kadar. ama gerçekte bilal karde sen yazsan bu kuranı çok güzel yazardın ona inanıyorum. 🙂 bak ben de inanabiliyorum

        ayrıca bir adamı yolda giderken köpek ısırsa o zaman da mı kötülük insandan olur…
        cevap vermek zorunda değilsin. sadece aklıma takıldı.
        saygılar….

      • bilal dedi ki:

        Murat bey,
        a ) Ahmet’in elini mehmet ateşe soksa,yine bu kötülük insandandır.ha Ahmet elini ateşe soktu,ha mehmet onun elini ateşe soktu.Nihayet her iki durumda da bunun sebebi yine bir insandır…Ama ateşi yakıcı özellikte yaratan Allah olduğu için,yaratılış bakımından bu Allah’tan olur…Bu yakmanın sebebi ise yine bir insandır. şu veya bu insan fark etmez…b) Adem yine normal hızla giderken araba çıksa çarpsa ’’ yine birinin ihmali söz konusudur… Yani bu durumda da bunun sebebi yine bir insandır…-. .Bunun da birinci şıktan pek farkı yoktur.sadece birinci şıktaki kötülük bilerek yapılmış,ikinci şıkta ise ihmal sonucu olmuştur.Yine her iki durumda da bunun sebebi insandır.c) Köpekten örnek getirdiniz,Ama kur’an’daki‘’سيئة ‘’ genelde’ insan elinden veya onun yüzünden çıkan kötülüğe denir…Köpekten gelen ısırma ve insanlardan kaynaklanmayan doğal felaketler vs.bunlara genelde ‘سيئة ‘’ denilmez.Genel anlamda seyyiet,insan tarafından yapılan kötülüklere denir…Zaten 78.ayette de yüce Allah,münafıkların söylediklerini bize şöyle anlatıyor..وان تصبهم سيئة الخ ‘’ Onlara bir seyyiet (kötülük ) gelince ‘’ Bu senin yüzündendir ‘’derler. ‘’seyyiet ‘’ genelde insan kaynaklı kötülüklerdir..Yani,inasanın yaptığı kötülüklere seyyie denir. İnsandan kaynaklanmayan durumlara seyyie pek denilmez.Yani’’ köpek ısırırsa ‘’seyyiet yaptı denilmez.Çünkü seyyiet insanın bilerek veya bilmeyerek yaptığı negatif eylemlerin sonucudur….Bu nedenle,köpeğin ısırması,tabii felaketler,belalar, musibetler vb.leri bu ayetin kapsamında olmayabilir değildir.‘’سيئة ‘’ le ifade edilen kötülükler genelde insan eyleminin sonucu olduğundan,insan nefsine izafe edilmiştir… Özetle,yaratma bakımından her şey Allah’tandır.Fakat ‘’seyyiet’’e sebebiyet veren insan olması itibariyle bu durum insana izafe edilmiştir.Yani,78.ayet,her şey yaratma bakımından Allah’a,79.ayette ise sebebiyet bakımından seyyiet’i insana izafe etmiştir..bu nedenle her iki ayette zerre kadar tutursızlık veya çelişki yoktur,tam aksine bir uyum vardır…. Murat bey,dalga geçmeyi bırakın,sağduyunuzla,matıkınızla hareket ederek doğruları kabullenin…Yüce Allah’a inanıyorum diyorusun.Peki bu evren,içinde bulunan her şey ve özellikle her şeyden en üstün meziyetlerle Allah tarafınadn yaratılan insan bir oyun ve eğlence olsun mu diye yaratılmış ??? Bir mücit,bilgisayrı,telefonu veya her hangi bir cihazı icat edip ürettikten sonra,bu cihazları kullanmıyor mu,onları ürettikten son- ra bunlarla ilgilenmiyor mu.? Yoksa oyun ve eğlence olsun diye bunları icat edip ürettikten sonra çöpe mi atıyor? Hangi amaçla bunları icat edip üretmişse bunları soz konusu amaç için kullanmıyor mu.? İcat ettiği eserleriyle ilgilenmiyor mu ? Peki,evreni ve insanı yaratan Allah,bunları amaçsız ve başıboş kalsın mı diye yaratmış.? Eğer evren ve insanın yaratılış gayesi olmasaydı,neden yüce Allah yaratsın ki ??? افحسبتم انما خلقناكم عبثا وانكم الينا لاترجعون ‘’ Bizim sizi anlamsız,amaçsız ve boşuna yarattığımızı,bizim huzurumuza dönüp hesap vermeyeceğinizi ni sandınız.?.’’ işte,bu yaratılış gayemiz,ilahi mesajları içeren kitapların gelmesi ve bu ilahi mesajları bize aktarıp tebliğ eden elçilerin bulunmasını zorunlu kılmaktadır..Bunlar,tebliğ göreviyle görevlendirilmiş bizim temsilcilerimizdir.Her insana birer vahiy veya kitap gelecek değildir…….-İnsanlardan bu göreve layık olanlara bu elçilik görevi verilmiştir..İlahi mesajlar gelmeyince,insan kendi akli ile yüce Yaratıcının varlığını anlayabilir,ama ötesini akliyle çözemez…ahiret hayatını,Allah’ın sıfatlarını,ona nasıl ibadet edileceğini,zati ve subuti sıfatlarının ne olduğunu,her yönüyle yüca yaratıcı nelerden hoşnut olduğunu vs.bütün bunları insan kendi akliyle kavrayamaz.Bu nedenle ilahi mesajlara,kitaplara ve bunları tebliğ eden insanların temsilcileri olan elçilere ihtiyaç vardır.. İnsan diğer canlı varlıkları gibi başıboş ve sorumsuz bırakaılacak değildir….. Sagduyusuyla,mantıkıyla düşünen her insan bunun böyle olduğunu anlayabilecektir..-..Eğer insan,kendi yaratılışını amaçsız,kendini sorumsuz ve başboş bırakılacağını sanıyorsa,bence diğer canlı varlıklardan pek farkı kalmıyor….. İyi akşamlar….

      • murat dedi ki:

        bilal bey,
        aynı şeyleri tekrar etmek zorunda kalıyorum. nefsihi diyor ayette. kötülük gelirse nefsihi’ndendir. yani kendisindendir. başka insandan değil, kendisinden. ahmete mehmetten kötülük gelirse ahmedin nefsindendir-kendisindendir. yani özürlü doğan çocuğun kötülüğü de nefsindendir.
        ayrıca muhammedin Allahtan vahiy aldım ben peygamberim iddiasıdır dalga olan. esas o bu kadar insanla dalga geçmiştir.
        saygılar

      • bilal dedi ki:

        Murat bey,
        1-Her halda size anlatamadım,ya da siz anlattıklarımı anlayamıyorsunuz… NİSA-78. ayette göre,münafıklar hz.peygambere senin yüzünden bize ‘سيئة ‘’ kötülük,uğursuzlık geliyor..dediler..Yani seyyit,bütün kötülükler değildir..İnsanın yaptığı,sebep olduğu veya ondan dolayı vuku bulduğu kötülüklere denir.Çocuğun özürlü doğması,bela,musibet,, felaket ve tabii ölümler,seyyiet kapsımına girmez.Bu nedenle özürlü doğan çocuğun kötülüğü kişinin nefsinden değildir,özürlü doğmasının kötülüğüne seyyie denilmez.Yani 79.ayette geçen seyyiet (kötülük) insan kaynaklı olmayan kötülükleri kapsamaz.79.ayette insandan kaynaklanan veya insanın sebep olduğu kötülükler kastediliyor.Bu ayette tabii felaketler,ölümler,belalar,musibetler,özürlü doğmak vs.kütülükler kastedilmiyor. Bunlar bizden kaynaklanmıyor.Defalarca,buradaki ‘’seyyiet ‘’ kötülük’’insandan kaynaklanan ve-ya insanın sebep olduğu kötülükler olduğunu belirttiğim halde hala özürlü doğan çocuğun kötülüğünü de bunun içine katıyorsunuz…Ya ben anlatamıyorum,ya da siz anlamıyorsu- nuz… 79.ayette yazdığınız gibi ‘’ Nfsihi’’ değil, ‘’ Nefsike ‘’ geçiyor…. Bu nefsike,kelimesiyle,bir insan değil,insan cinsi kastedilkiyor.Yani insan cinsinden biri örnek gösterilmiştir. Anlayabilmeniz için,şöyle diyeyim,. 79.ayette bize şöyle bir mesaj veriliyor… ’’ Ey insan,tabii ölümler,felaketler,musibetler,belalar,depremler,özürlü doğmak,insandan kaynaklanmayan menfi durumlar vs.hariç, diğer kötülüklerin sebebi sizsiniz, deniliyor.. Çünkü,ayette geçen,’’ seyyiet ‘’ tabii kötülükler değil,insan kaynaklı olan,insanın sebep olduğu veya insan yüzünden meydana gelen kötülüklerdir…İşte,bu nedenle 79.ayet,bu tür kötülüklerin müsebbibi insandır,diyor….!!! Özetle,78 ve 79.ayetlerde,tabii olan kötülüklere değil,insandan kaynaklanan,insanın sebep olduğu veya insan yüzünden meydana gelen ‘’ seyyiet ‘’e (kötülüğe ) vurgu yapılmaktadır..Bu nedenle,özürlü vb.durumlarda doğan çocuğun kötülüğü buna dahil dehildir.. Çünkü bu özür,insan kaynaklı değildir.. Ayetlerde,insanlardan kaynaklanan kötülüklerin sebebi insandır deniliyor, özürlü doğmak vb.durumlar insandan kaynaklanmıyor.Söz konusu ayetlerde ise,sadece insan kaynaklı kötülüklere vurgu yapılmıştır…Bilmem anlatabildim mi ??? … Saygılar…

      • murat dedi ki:

        Bilal bey,
        Gerçekten ne yapmaya çalıştığınızı, neyi ispatlamaya çalıştığınızı yada yeni bir islami oluşum içinde mi olduğunuzu anlamadım.
        Nisa 79.DİYANET
        Sana ne iyilik gelirse Allah’tandır. Sana ne kötülük gelirse kendindendir. (Ey Muhammed!) Seni insanlara bir peygamber olarak gönderdik. Şahit olarak Allah yeter.
        Saçmalığa bakarmısın bilal bey, bu nasıl bir yaratıcı sözü olur. Sana iyilik gelirse Allahtan diyor ya.
        senin açıklamana göre de;
        yani sen bana iyilik yaparsan, elimden tutarsan, Allahtan mış!!! ee sen bana kötülük yaparsan bu kendinden oluyor????
        hem o açıklamanda nefsinden derken insanları kastediyor dedin.
        nefsinden=kendinden demek. eğer insanlardan deseydi ayete insanları eklemesi gerekirdi. ve bunların dışından gelebilecek kötülüklerin durumunu da açıklaması gerekirdi, tabii olaylar, fıtrati(doğuştan) olaylar/kötülükler, cinlerden gelecek kötülükler, hayvanlardan gelecek kötülükler gibi…

        Bilal bey, Özürlü doğan çocuğu, köpek ısırmasını, afetler gibi kötülükleri bu ayetin içinde değerlendirdiğimde kızıyorsunuz. iyi de bunlar iyilik mi? kimden geliyor bu iyilikler o zaman??

      • bilal dedi ki:

        Murat Bey,
        1-ALİ İMRAN-189.ayette ‘’ Göklerin ve yerin hükümranlığı Allah’ındır.Allah her şeye hakkıyla gücü yetendir. ’’Peki,bu güç maddi bir güç müdür..? Bunları Allah yaratırken başkaların yardımıyla mı yarattı.? Hiç bir şeyin yardım ve gücüne ihtiyaç duymaksızın evreni yaratmadı mı ??? Öyleyse,Allah’ın gücü maddi bir güç değildir…..!!! Her şeye ‘’kadir ‘’dir,dediğimiz zaman bunun maddi bir güçle hiç alakası yoktur..2-‘‘ملك ‘’ Mülk’’ kelimesi zaten var arapçada.’’يدا ‘’ YEDA’’ kullanmasına gerek yoktu..’’ diyorsunuz..’’ Her halde siz,’’mülk ile yed ‘’ kelimesini aynı şey sanıyorsunuz.! Öyle değil,’’ ملك’’ taşınmaz mal demek, Burada ‘’يدا ‘’ YEDA’’ ise,her tülü güç ve kudret demektir.Yani,durum ne olursa olsun,burada beddu diye bir şey yoktur.Önemli olan da budur.Yüce Allah beddua etmemiştir..3-Her yerde ‘’يد ‘’ kelimesi,güç anlamına gelir veya el anlamına gelmez diyen mi var.? Ayetin siyak ve sibakına göre anlamı değişebilir.Sanki biz,arapçada ‘’يد ‘’ kelimesi el anlamına gelmez demişiz,öyle bir ifade-miz var mı???
        1-HZ.MUHAMMED VAHİY İLE ELÇİ OLMUŞTUR.KUR’AN ONUN SÖZÜ OLAMAZ..-.Aşağıdaki ayetler bunun bir kanıtıdır. a) ANKEBUT-22:وما انتم بمعجزين في الارض ولا في السماء ‘’ Siz,ne yeryüzünde,ne gök yüzünde Allah’ı aciz bırakamazsınız.’’Yani yer gezege-ninde de,gök yüzünde de onun hakimiyetinin dışına kaçarak kurtulamazsınız.1400 sene önce bu ayet,neye işaret ediyor.? İnsanlar yeryüzünde Allah’ın hakimiyetinden kaçamayacağı gibi,gözyüzünde de yine Allah’ın haikimiyetinden kaçıp kurtulamaz..-,deniliyor… Bununla kur’an, ta 1400 sene önce insanın uzaya gidebileceğine,ama Allah’ın hakimiyetinin dışına çıkamayacağına vurgu yapmaktadır..b) YUSUF-105:وكايي من اية في السموات والارض يمرون عليها وهم عنها معرضون ‘’ Göklerde ve yeryüzünde nice onun (Allah’ın) belgeleri vardır ki, insanlar üzerinden geçip gidecekleri halde yüzlerini çevir-diklerinden farkına varmazlar.‘’ Bununla da kur’an,1400 sene önce uzay çağına,işaret ederek isanların uzaya gidebileceğine işaret etmektedir…c) İNŞİKAK-19:والقمر اذا ا تسق لتركبن طبقا عن طبق ‘’ Dolunay halini alan ay hakkı için; Siz bir katmandan diğer katma- na bineceksiniz..’’ Arapçada göğün katmanlarına ‘’طبق- طباق ‘’ denir…1400 sene önce bu ayet,dolanay dan söz ettikten sonra uzayın katmanlarına insanların gideceğine ve de önce aydan söz ederken,ilk önce insan aya ayak basabileceğine ,daha sonra da uzayın diğer yerlerine (gezegenlere ) gidebileceğine vurgu yapıyor..’’ Maalesef,eski yorumcular,insanın uzaya gidebeileceğine pek bir anlam veremiyordular..çünkü yakın çağımıza kadar da bunu söyleyebilmek için deli olmak gerekirdi,kimse böyle bir şeye inanmıyordu,işte bu nedenle,yorumcular bu net ve açık ifadeyi tevil ederek,’’ haldan hale gececeksiniz..’’ diye yorumlamışlardır…Halbu ki,net bir şekilde ayet,göğün katmanından söz ediyor.. Göğün katmanına bineceksiniz..’’ diyor… arapçada ‘’hal ‘’ ifadesinin karşılığı ‘’طبق ‘’ değil, ‘‘طور ‘’ Tavr ‘’ dır… Kur’an’ın her yerinde ‘‘طبق- طباق ‘’ kelimesi uzayın katmanlarına denir..Birde ayet bunlara bineceksiniz diyor..’’لتركبن ‘’ Arapçada geçeceksiniz ifadesinin karşılığı ise,‘’ تمرون ‘’ Temurrune ‘’dir.Burada ne ‘’ Tavr ‘’ Hal, ne de ‘’ Temurrune ‘’ geçeceksiniz ‘’ diye hiç bir ifade geçmiyor..İşte,yan- lış yorum ve mealler kur’an’ı nasıl bir hale getirdiğini görüyoruz.Var gibi görülen bütün sorunlar yanlış yorum ve meallerden kaynaklanmakatadır.Bu ayetler,1400 sene önce bizim gibi bir beşer olan hz.Muhammed’in sözü olamaz. 2-1400 sene önce kur’an bugünkü teknoloji ürünü olan ulaşım vasıtalarına (kara,deniz ve hava ulaşım vasıtaları-na) adeta müjde mahiyetinde o günkü insanlara haber vermiştir.!!! NAHL-8:والخيل والبغال والحمير لتركبوها وزينة ويخلق ما لا تعلمون ‘’ Atları,katırları,merkepleri hem onlara binesiniz diye,hem de onları sizin için bir süs olarak yarattı.Allah şu an bilemeyeceğiniz ( hayal bile edemeyeceğiniz ) daha neler neler yaratacak..’’ İşte 1400 sene önce bu ayet’te o zamanki insanlara adeta müjde vererek daha nice binit ve ulaşım araçlarının (kara,hava ve deniz ulaşım araçlarının ) icat edileceğine açıkça vurgu yapmıştır… . 3-Kur’an 1400 sene önce atomlardan daha küçük elementlerin (elektron,proton,nötron vb.) varlığına işaret yapmıştır.SEBE-3:لايعزب عنه مثقال ذرة في السموات ولا في الارض ولااصغر من ذلك ولا اكبر الا في كتاب مبين ‘’ Göklerde (uzayda ) ve yerde, zerre (atom) kadar bile olsa,hiç bir şey onun ilminden kaçamaz.Zerreden (atomdan) daha küçük ve daha büyük hiç bir şey yoktur ki her şeyi açıklayan kitapta (Lavh-i mahfuzda ) bulunmasın..”- İşte 1400 sene önce kur’an,atom ve atomlardan daha küçük elementlere vurgu yap-mıştır..(elektron,proton,nötron vb.) Halbuki, 19.yüzyıla kadar da bilim dünyasıının görüşü şöyle idi… ‘’االذرة جزء لايتجزء ‘’ Atom,parçalanıp bölünemeyen en küçük elementir .’’ .Yani atom o kadar küçük bir elementir ki ne bölünür,ne de parçalınır ve dolayısıyla ondan daha küçük bir element yoktur,denilyordu.Bilim dünyası 19.yüzyı- la kadar da bu görüşte idi…Taki,sonra bilimsel araştırma ve deneylerle bunun böyle olmadığının, atomdan daha küçük elemntlerin de bulunduğunun tespiti yapıldı..Ama bakıyoruz ki,1400 sene önce kur’an’ı Kerim atomlardan daha küçük elementlerin de var olduğuna açıkça vurgu yapmıştır..Evet,şimdi soruyorum,bu vb.daha nice ayetlerin, 1400 sene önce o cahiliye döneminde yaşamış olan hz.Muhammed’e ait olabilir mi.??? Bunları kendiliğinden söyleyebilir midi.??? İşte bu ve daha nice ayetler bize gösteri- yor ki,bu kur’an,1400 sene önce cahilye döneminde yaşamış olan bir beşerin sözü olamaz… !!! Bu Kur’an Ancak,evreni yaratıp sonsuz ilmiyle her şeyi kuşatan yüce Allah’ın sözü olabilr.Kur’an yüce Allah’ın sözü olduğuna göre,hz.Muhammed’de onun elçisidir……!!! ..Saygılarımla…

      • murat dedi ki:

        Bilal bey,
        eğer, tebbet suresindeki ayette allah ebu lehep için “elleri kurusun” dediğinde beddua etmemiştir diyorsanız. ben de size “Ellerin kurusun bilal bey” dediğimde beddua etmemiş olurum sanırım.

        diğer açıklamalarınızla da cahilliğinizi gösteriyorsunuz maalesef;
        mesela aşağıda ankebut22 için açıklama yaptınız;
        a) ANKEBUT-22:وما انتم بمعجزين في الارض ولا في السماء ‘’ Siz,ne yeryüzünde,ne gök yüzünde Allah’ı aciz bırakamazsınız.’’Yani yer gezege-ninde de,gök yüzünde de onun hakimiyetinin dışına kaçarak kurtulamazsınız.
        Burda, yer gezegeni demişsiniz, oysa ayette الارض YER, der. bildiğimiz düzlemsel günlük hayatta kullandığımız “adam 4. kattan yere çakıldı” gibi yer. dünya hakkında kuran hiçbir yerde küre demez, daireseldir demez, yuvarlaktır demez. bazı mealciler ” الارض ” YER için yer-küre yazarlar oysa ” كرة Kürre” yada başka kelime ” الارض”ARD kelimesinin yanında yoktur. yani kurana göre dünya o zamanki insan topluluklarının, Yahudilerin, Hristiyanların inandığı gibi düz ve tepsi gibidir. tepsinin dış kenarları yüksek dağları ifade eder içi su doludur ortalarında da ” الارض”ARD YER vardır. suyun üstünde bulunan yeri de, üzerine koydukları dağlar aracılığı ile çivi gibi tepsiye sabitlediklerini söyler kuran(Enbiya-31).
        zülkarneyn hikayesi vardır kuranda
        KEHF-86-Güneşin battığı yere varınca, onu siyah balçıklı bir su gözesinde batar buldu.
        KEHF-90.Güneşin doğduğu yere ulaşınca,güneş arasına örtü koymadığımız halk üzerine doğar buldu.
        burda güneşin doğduğu yer ile battığı yer neresidir acaba. bana şimdi bile o yerlerin koordinatlarını verebilirmisin??
        “RAHMAN-5.Güneş ve ay bir hesaba göre hareket etmektedir.” burda güneş hangi hesaba göre hareket etmektedir??
        yada burda “YASİN-38.Güneş de kendi yörüngesinde akıp gitmektedir.” güneşin yörüngesi mi dedi???
        ya da burada
        “ENBİYA-33. O, geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı yaratandır. Her biri bir yörüngede yüzmektedirler.”
        yani dünya tepsi ise,
        dünyadan çıkmak isteyenlerin de denizi aşmaları ardından dünyanın etrafını çevreleyen esas büyük dağları aşmaları gerekir. işte bu zordur allaha yada muhammedin uydurduğu kurana göre,
        Rahman-33 DİYANET
        Ey cin ve insan toplulukları! Göklerin ve yerin uçlarından bucaklarından geçip gitmeye gücünüz yeterse geçip gidin. Büyük bir güç olmadıkça geçip gidemezsiniz.
        burda göklerin ucu neresi, yerin ucu neresi?? Bilal bey ankebut 22 deki yorumunuzda “Bununla kur’an, ta 1400 sene önce insanın uzaya gidebileceğine,ama Allah’ın hakimiyetinin dışına çıkamayacağına vurgu yapmaktadır.” dediniz ama bu ayete göre de yerin ucundan geçip gitmeye gücünüz yeterse geçin gidin diyor???
        Peki insanların ve cinlerin bu dağların ve göklerin ucundan nereye gitmelerinden bahsediliyor, bu önceki dinlerde de inanılan ve islamda da Levhi Mahfuz denilen ve gelecekle alakalı bilgilerin de bulunduğu özel yer olduğuna inanılır. bu yere eski efsanelerde de ulaşılmaya çalışıldığı bahsedilir. bu efsane kurana da girer.
        Cin suresi 8-9 DİYANET
        “Kuşkusuz biz göğe ulaşmak istedik, fakat onu çetin bekçilerle ve yakıcı ışıklarla dolu bulduk.” ﴾8﴿ “Halbuki biz, (daha önce) göğün bazı yerlerinde gayb haberlerini dinlemek için otururduk. Fakat şimdi her kim dinlemeye kalkacak olursa, kendini gözetleyen yakıcı bir ışık bulur.” ﴾9﴿
        düşünsenize eskiden beri böyle efsaneler anlatılır ve kuran da bunlara yer verir.
        ayrıca dinlemekten bahsediyor, oysa başka ayette kitapta yazılı olduğu söyleniyor.
        Hadid 22 DİYANET
        Yeryüzünde ve kendi nefislerinizde uğradığınız hiçbir musibet yoktur ki, biz onu yaratmadan önce, bir kitapta (Levh-i Mahfuz’da) yazılmış olmasın. Şüphesiz bu, Allah’a göre kolaydır.

        zerre dedin, zerre minicik demektir. geçmişin miniciği arpadır, dünün atomdur bugünün elektrondur, yarının başka şey olur…. bu genel ifadedir.
        aşağıda dinlere göre evren modeli tasviri vardır bakın isterim.

        DİNE GÖRE KOZMOLOJİ

        saygılar…

      • bilal dedi ki:

        Murat bey,
        Suıkışınca cahil demeye mi başladınız.? Ama ben böyle ifade sizin için kullanmayacağım.. Şimdi konuya gelelim..Arapçada ‘’تب ‘’ Tebbe’’ nin anlamı bir kere kurumak değildir.Arapçada kurunun adı ‘’يبس ‘’ yebis ‘’dir. ‘’Tebbe’’ değildir.Tebbe’nin anlamı şöyledir.’’تبت – اي خسرت – قاله قتادة – وقيل – اي خابت = قال ابن عباس- اي ضلت == قاله عطاء == وقيل هلكت قاله ابن جبير وقال يمان بن رثاب –اي صفرت من كل خير== خلاصة المعني – اي خسرتا وخابتا وخسر وخاب هو – { القرطبي } ‘’ İşte.burada,Kutade,İbni Abbas,İbni Cubeyr,Ata,Yeman bin Yaris ve daha niceleri ‘’Tebbet ‘’ zarar gördü,ziyan etti,hiç bir iyiliği kalmadı,her şeyini kaybetti, bütün iyiliklerini yitirdi,bütün iyiliklerden mahrum kaldı vs..’’ Bütün bu ifadelerle,beddua değil, Ebu Leheb’in uğradığı ve de uğrayacağı durumdan haber veriliyor.. ‘’ .Onun her iki elli kursun ‘’ şeklindeki meallerin tümü yanlıştır..Yukarıda gösterdiğim metinde ismi geçen bütün alim ve müfessirler burada beddua değil,durumunu belirten haber vardır.Bunun mazı (geçmiş ) fiilinin çekimini yaptığımız zaman şöyle olur..- ’’تب – تبا – تبوا – تبت – تبتا – تبتن – تبت – تبتما – تبتم – تبت – تبتنا ‘’ Tebbe,tebba,tebbu,tebbet,-tebbeta,tebbetne,tebbette,tebbettuma,tebbettum,tebbettu,tebbetna..’’ Bütün bunlar fiili mazıdır.Geçmiş kipleridir,zerre kadar beddua ile alakaları yoktur..Beddua olsaydı şöyle olurdu, ‘’تبا ليدي ابي لهب ‘’ Tebben li yediy Ebi Lehebin ‘’ Ebu Lehebin her iki eli zarar etsin, ziyan etsin,her şeyisi yok olsun, her şeyden mahrum kalsın…’’ Peki, Bu yanlış meallere mi inanayım,yoksa arapça bilen biri olarak yukarıda ismi geçen alaimlere ve de bildiğime mi inanayım.??? Özetle,beddu diye bir ifade burada kesinlilke yoktur…İster yed kelimesin- den elden çıkan güç diye anla,istersen bundan normal el (organ) diye anla,her iki durum-da da zerre kadar beddua diye bir şey yoktur…..!!! .. Saygılar….

      • murat dedi ki:

        Bilal bey,
        herşeyi kendi inançlarınızla değerlendiriyorsunuz. inançlarınıza paralelse ok. değilse yanlış mana verilmiş.
        Siz tebbet için “kurumak” değil, “zarar gördü,ziyan etti” manası var diyorsunuz. neye göre bu anlamı veriyorsunuz. tabiki fikirlerinize uygun tefsir yapanlara bakarak. dedimya geçmişten günümüze binlerce belki de onbinlerce farklı tefsirler yazılmış. kurandaki tezatlar ve hatalar örtülsün diye kırkbin yamalı bohça gibi tefsirler yazıladurmuş. tabiki de kuranda bu tür kelimelere ekstra manalar yüklenmiş. bu ekstra manaların çoğuda yamacı tefsirciler nedeniyle yüklendi. senin de örnek aldığın gibi. Yani bilal bey herkes yanlış anlıyor bu kuranı ve bir sen ve senin bulunduğun hareket ne ise onlar doğru anlıyor sanırım. O zaman gene sorun var, demekki allahın dediği gibi bu ayetler apaçık değil…
        bak aşağıda farklı mealler var birbirleri ile seninle de uyuşmayanlar var.
        Diyanet İşleri : Ebû Leheb’in elleri kurusun. Zaten kurudu.
        Abdulbaki Gölpınarlı : Elleri kuruyasıca Ebû Leheb ve kendi, kurudu da.
        Adem Uğur : Ebu Leheb’in iki eli kurusun! Kurudu da.
        Ahmed Hulusi : Ebu Leheb’in elleri kurusun. . . Kurudu da!
        Ahmet Tekin : Fitne ve fesat ateşini, İslâm’a düşmanlığı körükleyen Cehennem kütüğü Ebu Leheb’in, Ebû Lehebler’in elleri, güçleri ve imkânları kurusun! Kendileri de kahrolsun, muradlarına eremeyip perişan olsunlar.
        Ahmet Varol : Ebu Leheb’in iki eli kurusun ve (zaten) kurudu da.
        Ali Bulaç : Ebu Leheb’in iki eli kurusun; kurudu ya.
        Ali Fikri Yavuz : Elleri kurusun, Ebû Leheb’in… Zaten kurudu, mahvoldu o… (Çünkü kendisini, peygamber imana davet ettiği zaman, Allah’ın peygamberine beddua etmişti o.)
        Bekir Sadak : Ebu Leheb’in elleri kurusun; kurudu da!
        Celal Yıldırım : Kurusun iki eli Ebû Leheb’in, (nasıl ki kendisi de) kurudu.
        Diyanet İşleri (eski) : Ebu Leheb’in elleri kurusun; kurudu da!
        Diyanet Vakfi : (1-5) Ebu Leheb’in iki eli kurusun! Kurudu da. Malı ve kazandıkları ona fayda vermedi. O, alevli bir ateşte yanacak. Odun taşıyıcı olarak ve boynunda hurma lifinden bükülmüş bir ip olduğu halde karısı da (ateşe girecek).
        Edip Yüksel : Ateş kürükleyenin elleri kahrolsun, zaten kendisi kahroldu.
        Elmalılı Hamdi Yazır : Yuh oldu iki eli Ebu Lehebin, kendi de yuh
        Elmalılı (sadeleştirilmiş) : Ebu Leheb’in iki eline yuh oldu, kendine de yuh
        Elmalılı (sadeleştirilmiş – 2) : Ebu Leheb’in elleri kurusun (yok olsun o), zaten yok oldu ya.
        Fizilal-il Kuran : Ebu Leheb’in iki eli kurusun, kurudu da!
        Gültekin Onan : Ebu Leheb’in iki eli kurusun; kurudu ya.
        Hasan Basri Çantay : «Ebû Leheb» in iki eli kurusun. (Kendisi de) kurudu (helak oldu ya).
        Hayrat Neşriyat : Ebû Leheb’in iki eli kurusun; kurudu da!
        İbni Kesir : İki eli kurusun Ebu Leheb’in ve yok olsun.
        Muhammed Esed : Kahrolsun o parlak yüzlünün iki eli ve kahrolsun kendisi!
        Ömer Nasuhi Bilmen : Ebû Leheb’in iki eli helâk oldu, kendisi de hüsrâna uğradı.
        Ömer Öngüt : Ebu Leheb’in elleri kurusun! Zaten kurudu, mahvoldu.
        Şaban Piriş : Elleri kurusun Ebu Leheb’in, kurudu ya.
        Suat Yıldırım : Kurusun Ebû Leheb’in elleri. Zaten de kurudu!
        Süleyman Ateş : Ebu Leheb’in iki eli kurusun (yok olsun o); zaten yok oldu ya.
        Tefhim-ul Kuran : Ebu Leheb’in iki eli kurusun; kurudu ya.
        Ümit Şimşek : Ebu Leheb’in iki eli de helâk olsun-nitekim oldu da.
        Yaşar Nuri Öztürk : Elleri kurusun Ebru Leheb’in; zaten kurudu ya!

        gene de çoğunluk “kurumak” demiş; önemli değil dedim ya. ister kurumak isterse senin dediğin gibi, zarar gördü, ziyan etti olsun.
        dua nedir? istemektir. iyi şeyler dilemektir. iyilik istemek. kim ister? kul.
        Bed-Dua nedir? Bir kimsenin başına kötü şeylerin gelmesi için yapılan duaya(isteme) da beddua denir.

        Peki bu beddua manası içermediğini iddia ettiğin ayeti senin dediğin şekilde meallendirelim o zaman;
        Ebu lehebin iki eli de zarar görsün/ziyan etsin. zarar gördü/ziyan etti de.
        şimdi yukarda bedduanın manasına bak ve burda beddua olmadığını söyle…
        Alaimlerinizle nice inançlara bilal bey…
        saygılar…

      • bilal dedi ki:

        Murat bey,
        1-Arapçada tepsinin ismi ‘صينية ‘’ tır.. peki ’’ kur’an dünya tepesi gibidir.’’ diyorsunuz.. Sen yanlış meal ve yorumlardan değil,sadece ayetin arapça metninden bana ‘’صينية ‘’ tepsi ‘’ kelimesini bulup gösterirsen memnun oulrum.Sakın,meal ve yorumlardan değil,ayetin arapça metninden göstereceksin.!.Sizi buna davet ediyorum.yoksa ileri geri konuşmayalım. San ki,o yanlış mealleri bilmiyorum da bana bir sürü birbirinin kopyası olan yanlış mealleri gösteriyorsunuz.Hz.peygamberle birlkte yaşayan İbni Abbas ve diğer alim ve müfessirlerin söyledikleri yanlış da, adeta birbirinin kopyası olan mealler doğrudur değil mi? Senin kaynağın yanlış meallerdir,bizim ki ise,direk kur’an’ın orjinal ayetidir….Kur’an’ dünya için nediyor.???
        a) NAZİAT-30: والارض بعد ذلك دحيها” Ondan sora (Allah) arzı (dünyayı) söbülleştirdi ”deniliyor.
        Öyleyse,neye dayanarak islama göre dünya düzdür diyorsunuz.Ayetlerde dünyanın düz
        olduğuna dair tek bir işaret yoktur. Lütfen,hatalı meal ve yorumları bize göstermeyin…
        Bize ayeti gösterin ! b) ZUMER-5: يكور الليل علي النهار ويكور النهار علي الليل ” Devamlı surette
        geceyi gündüze dolar,gündüzü de geceye dolar.( yani bir topun yerde dolandığı gibi…)
        Neden top diyorum ? Çünkü arapça da futbol topuna ” كرة القدم ” kürretül kadem ” denir.” كرة
        kürre (ekseni etrafında dolanan ) يكور ” yukevviru” fiilinin masdarıdır (yani köküdür ) Demek
        ki,dünyanın kendi ekseni etrafındaki dolanmasıyla gece ve gündüzler oluşabilmektedir. Ayette ki bu ifade,hem dünyanın yuvarlak olduğunu,hem de kendi ekseni etrafında top gibi uzay boşluğunda (güneş etrafında ) dolandığını gösteriyor. c) Arapçada düz ifadesinin karşılığı”Basat ” kelimesidir.Kur’an’ın hiç bir yerinde dünya için böyle bir ifade geçmiyor ki, dünya bir tepsi gibi düzdür diyelim.!!! Özetle,kur’an’da ”Besatal arda” arzı düz yaptı ” diye hiç bir ifade yoktur… ” Dünya düzdür ” diyen meallerdeki ifadelerın tamamı meacilere ait yorumlardır.Kur’an’ın orijinal metninde böyle bir ifade asla yoktur.Bu nedenle dünyanın düz olduğuna dair görüş,ne islamı ve ne de Kur’an’ı bir görüştür…KUR’AN’da akıl,mantık
        ve bilimle çelişen tek bir ayet yoktur. Çelişir dibi görünenlerin tamamı hatalı meal ve yo- rumlardan kaynaklanıyor,kur’an’dan değil…. Saygılar…

      • murat dedi ki:

        Bilal bey, akademik birikiminiz var gibi geliyordu bana ama bu açıklamalarınızla akademikliğinizden şüphelenmeye başladım. eğer akademik birikiminizle böyle yorumlar yapıyorsanız gerçekten adınıza üzülürüm.
        Kuranda tepsi ‘صينية ‘’kelimesi olmadığını söylediniz. ben var demedim zaten bilal bey. kuran o zaman ki dünya toplumlarının da hatta kurandan çok sonralarına kadar da dünyayı tepsi kabul ettiğini söyledim(istisnai birkaç filozof hariç). yani kuranı muhammedin uydurduğunu düşünürseniz, önceki açıklamamda da verdiğim ayetlerde de dünyayı düz kabul ettiği ortada dedim. tepsi ‘صينية ‘’kelimesi var demedim ama sizin dediğiniz “kürre” top kelimesi de yok dünya için hep ARZ (yer) kullanılmıştır.
        naziat 30 daki دحيها DEHAHA kelimesi, döşek sermek manasındadır, çadır kültürü olan araplarda bu döşeği düdükleyip kaldırmak ve lazım olduğunda döşeğin bir ucundan tutup sermek gibi DEHAHA, (tabi şimdi DEHAHA kelimesinin DEHAV türemesiyle deve kuşu yumurtası manasına da geldiğini söylemeyin ne olur) hatta başka ayetlerde kıyamette ayın ve güneşin dürülmesinden de bahseder, neyler dürülür, mesela döşek, kağıt….
        Zümer 5 için de, يكور ” yukevviru” dediniz. burda örtmek, dolamak demek. DEHAHA(döşek gibi serilmiş) edilmiş düz dünyanın üzerinde bir gece çarşafı bir gündüz çarşafı örtülür, dolandırılır.
        yani ayette, geceyi gündüze dolar gündüzü de geceye, tabi muhammed dünyayı düz kabul ettiği için geceyi gündüze doladığında dünyanın öbür tarafındaki gündüz açıkta kaldığından haberi yok. yani gecenin dünyanın arka tarafını kapatamadığını düşünememiş. ne gece gündüze ne de gündüz geceye dolanamamış olur. Oysa bu yeti gerçek yaratıcı gönderse nasıl yazmalıydı.
        “Ey insanlar biz dünyayı da, diğer gezegenleri de yuvarlak yarattık. dünyaya kendi çevresinde döndürmekteyiz. böylece dünyanın bir tarafı güneşi görürken diğer taraf geceyi yaşamaktadır.”

        nasıl daha anlaşılır değilmi. bunu ozamanın insanları anlamazdı deme çünkü
        Ünlü matematikçi ve düşünür olan Pisagor, MÖ 500’lü yıllarda Dünyanın yuvarlak olduğunu bilmiş ve kurduğu ünlü Pisagor okulunda bunu öğrencilerine öğretmiştir. Pisagor’dan sonra Eratosthenes de aynı şeyi keşfetmiş, hatta güneş ve ay ışıklarının düşüşlerine göre dünyanın çevresini hesaplamıştır.
        yani insanların bile keşfedebildiği birşeyi, allahın ayetle iletmesi insanlara ağır gelmez. şeytan, cin, levhi mahfuz, Tanrının ARŞI-TAHTI gibi o kadar saçmalığın yanında dünya yuvarlaktır demek saçma gelmezdi insanlara…
        Konu ile alakalı ilginçlikler;
        *mekkeden uzaklaştıkça kabeye doğru namaz kılanların kıbleyi tutturamayacakları(uzaya doğru namaz)
        *kutuplara doğru gidildikçe oruç saatlerinin uzadığı, İskandinav gibi ülkelerde en yakın Müslüman devlete göre oruç tutma ve iftar yapıldığı
        * alaskada Müslümanların oruç tutma itimalinin olmayacağı, hatta namaz vakitlerinin de çorba olacağı(çünkü 24 saati aşıyor)
        gibi durumlar ancak kuranı arap çölünde yaşayan ve başka yerleri bilmeyen ve dünyayı o dönemdeki toplumlar gibi düz zanneden birilerinin yazdığı anlaşılır.
        aşağıdaki hadis de bunu destekler.
        Hem Buhari hem de Müslim’de geçen bir Ebu Zer (r.a.) hadisinde şöyle deniyor: “Rasulullah (s.a.s.) bir gün şöyle dedi: “Bu güneş nereye gider bilir misiniz?” Oradakiler: “Allah ve Rasulû bilir” dediler. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu: “Güneş, arşın altındaki yerine gidinceye kadar döner. Oraya varınca secdeye kapanır ve o şekilde kalır. Sonra Ona: Kalk! Çıktığın yere dön, denilir. Çıktığı yere döner ve oradan doğar. Bu durum insanlara farklı gelmeyecek şekilde devam eder. Ve yine arşın altındaki yerine gelir. Ona: Kalk! Geldiğin yoldan geri dön, denilir. Bunun üzerine o da batış yerinden doğar.” Rasulullah (s.a.s.): “Biliyor musunuz bu ne zaman olur? Bu önceden iman etmemiş ya da imanında bir hayır kazanmamış olan kimseye artık imanının bir fayda sağlamayacağı zaman da olur” dedi.” (Buhari, Bed’u’l-Halk 4; Tevhid 22, 23; Müslim, İman 250)

        saygılar….

      • bilal dedi ki:

        Murat bey,
        KEHF-86 VE ZÜLKARNEYN.?
        KEHF SURESİ AYET 86: حتي اذا بلغ مغرب الشمس وجدها تغرب في عين حمئة الخ
        ” Nihayet (Zülkarneyn) güneşin battığı yere varınca,onu kara bir balçıkta batar buldu”
        Bu ayete,Allah güneşin kara bir balçıkta batıyor demiyor ;Peki ne diyor ? Zülkarneyn ken-
        di bakışı ve hissi ile güneşi öyle bir yerde batar gibi görüyor..demek suretiyle bu olay,
        Kur’an da Hz.Muhammed’e vahyedilir.OLAY ŞÖYLEDİR; Zülkarneyn,batıda Atlas okya-
        nusuna kadar gitti.Orada (okyanus sahilinde ) güneşin okyanus ufkunda batışını
        seyretti.Ancak,koca kainat içinde bu okyanus,kendisine bir su gözesi kadar küçük
        geldi.Güneş,sislerle kaplı deniz ufkunda,sanki balçıklı bir su gözesine gömülür gibi batı-
        yordu. Yani burada Kur’an,Zülkarneyn’in o anki seyrettiği o tabiat manzarası karşısında
        onun kapıldığı his,duygu ve ruh haletini anlatıyor.Sİz deniz sahilinde güneşin batışını sey-
        rettiğiniz zaman sanki güneş denizin içine batar gibi görür ve hissedersiniz. Kur’an,burada
        İskender Zülkarneyn’in batıya ve doğuya egemen olduğunu ve bir gün deniz sahilinde
        güneşin batışını seyrederken bu tabiat olayı karşısında böyle bir his ve duyguya kapıldığı-
        nı ve dolayısıyla onun kıssasını bize anlatıyor..Hanı Kur’an, وجدها تغرب Zülkarneyn,güneşi
        öyle batar gibi gördü.diyor…. Bu durum net ve açık iken,haşa sanki” yüce Allah,öyle
        görüyordu” diye algılamak kadar bir saçmalık yoktur.Özetle,yüce Allah,Zülkarneyn’ın o ta
        biat manzarası karşısında kapıldığı hayret,his ve duygusunu (onun hikayesini) anlatıyor..
        Sence güneş sabit midir.???
        1-Astronomların hesaplarına göre güneş,içinde bulunduğu galaksinin hareketi nedeniyle ‘’ Solar Apex ‘’ adı verilen bir yörünge boyunca ‘’ Vega ‘’ yıldızına doğru saate 720.000. km.lik bir hızla yolculuk etmektedir.!!! Demek ki bilimden de haberiniz yoktur.İşte kur’an’ın 1400 sene önce söylediğinin aynısını bugün bilim de söylüyor.Umarım kur’an’ı inkar etme uğruna bilimi de inkar etmezsiniz..!!!
        2-Güneş, Samanyolu merkezinin çevresinde yaklaşık 26.000 ışık yılı uzaklıkta döner. Galaktik merkez çevresinde bir dönüşünü yaklaşık 225–250 milyon yılda bir tamamlar. Yaklaşık yörünge hızı saniyede 220 kilometredir (+/-20 km/s). Bu da her 1.400 yılda bir 1 ışık yılıdır. Bu galaktik uzaklık ve hız bilgileri şu anda sahip olduğumuz en doğru bilgilerdir. Ancak bilimde her zaman olduğu gibi bilgi arttıkça bunlar da değişebilir.[12]
        Bkz. ‘’ Güneş – Vikipedi. ‘’ Hani güneşin yörüngesi yoktu.??? … Saygılar…

      • bilal dedi ki:

        Murat bey,
        1-Galiba her şeyi çorba gibi yapıyorsunuz..Kur’an bizzat dünyaya düz ve tepsi gibi dememişse,şu ve bu tür saçmalık raivayetler bizi ilgilendirmez..Çarşaf ve cadırlardan söz ediyorsunuz…neyi karıştırıyorsunuz..??? Siz,yanlış meal ve yorumları kur’an’ mı sanıyorsunuz.??.Meal ve yorumlarda dünyanın düz veya tepsi gibi olduğuna dair ifadeler kur’an’da da geçiyor mu ? Biz kur’an’a bakıyoruz.Siz ise,yanlış meal ve yorumlara… Bir şeyi sorguluyorsanız ve onun orjinal metni de elinizde varsa başka kayanklara mı bakacasınız.??? .Demek ki,mantıkınıza göre asil kaynak olan kur’an’a değil,hatalı meal ve yorumlara bakılmalıdır..Zaten bu hatalı meal ve yorumlar elinizde yoksa ne ile islam ve kur’an’a saldıracaksınız.???..2-‘’kutuplarda nasıl namaz kılınır ve oruç tutulur ? diye bu sayfalarda daha önce gerekli açıklamalar yapıldı..İstiyarsanız arayıp bulabilirsi-niz… ….Tekrar ettirmeyin… 3- Ebu Zer’den naklen getirdiğiniz rivayet doğru olmayan uyduruk bir rivayettir.Bu konuda bilgi vermek kur’an’a aykırıdır..Bu haber tamamen gaybi bir olaydır.Kur’an’a göre Allah’tan başka gaybi bilen yoktur.Bu nedenle yüce Allah her hangi bir elçisine vahiy yoluyla gaybi bir durumu bildirmemişse söz konusu eliçinin bunu bilmesi mümkün değildir.Bu durum kur’an’da hz.peygambere bildirilmediğine göre bunu bilmesi asla mümkün değildir..Bunun tersini düşünmek insanı imandan bile çıkarabilir.Çünkü,nice ayetlerde yüce Allah benden başka gaybi bilen yoktur diyor..Bu riva- yet tamamen kur’an’a da aykırıdır…4-Buhari,Müslim ve diğer kütübü Sitteler Allah’ın kitabı mıdır.? Veya bunları yazan hz.peygamber midir.? Hz.peygamber hayatta iken hadislerinin yazılmasına bile müsaade etmezdi..Buhari,Müslim ve diğer kitaplar hz.peygamberin vafatından yaklaşık 200-300 sene sonra kulaktan dolma söylentilerle derlenip yazılmıştır. Yazılıp kaydedilmemiş olan birilerine ait sözlerin 200-300 seneye kadar nasıl sağlıklı korunabilir..??? Ebu Hanife ve İmam Malik gibiler Buhari ve Müslim’de geçen hadislerin bir çoğuyla amel etmemişlerdir…Çünkü,buralarda geçen bir çok rivayet hz.peygamberin sünnetine de aykırıdır… Ebu Hanife’ye göre bütün hadisler arasında SİKKA ( güvenilr ve mütevatir ) olanların sayısı 17 taneyi geçmemektedir. ..KAYNAK :تاريخ الاسلام — دكتور ابراهيم حسن ج – 2 – ص – 133 ‘’ Bu 17 SİKKA hadis de islamın esasları olan ibadetlerle ilgilidr..Evet,bugün bu kitaplarda bulunan bir çok rivayet hadisle hiç alakası yoktur..Gösterdiğiniz rivayet bile kur’an’a aykırıdır.Bu tür gaybi bir durum hz.peygambere vahiy yoluyla bildirilmediğinden dolayı bunu anlatabilmesi söz konusu olamaz…Özetle,söz konusu rivayet sahih ve doğru değildir..!!! ..Saygılar…

  339. kadir dedi ki:

    sayın gencer bey “ebu lehebin elleri kurusun” ne demek?
    arapçada “yeda” “el” güç,imkan,servet, kazanç, anlamına gelir… yani bu ayette anlatılan ebu lehebin kendi organı olan eli değil. yüce allah burada ebu leheb e beddua etmiyor.. ebu lehebin malının mülkünün kuruduğunu yani bir işe yaramadağını, onu kurtaramadığını söylüyor.. ona hiçbir faydada vermediğini haber veriyor… şimdi burada mantıklı düşünelim.. allahın isimlerinden biri “rahman” dır. yani insan ister inansın ister inanmasın allahın merhametinin ve rahmetinin sonsuz olduğu anlamına gelir… mülkün sahibi allah olduğuna göre ebu lehebe imkan olanak ve mal mülk verende allahtır… ebu lehebin peygambere karşı kötü tutumu ve sürekli olarak zenginliğine ve olanaklarına (emrinde çalışan adamlarına, itibarına) güvenmesi sonucunda yüce allahın onun malının ve olanaklarının ona fayda vermeyeceğini söylüyor.. çünkü islama zarar vermeye çalışan allah düşmanı bir insandır ebu leheb… hani yüce allah kuranda kendi yolundan sapan insanlara

    “biz uyarıcılar gönderdik ama onlar açgözlülüğüne devam ettiler. bizde onlara “aşağılık maymun” olun dedik.

    biz ebu lehebe imkan olanaklar, zenginlik verdik. gözü doymadı kibirlendi. bizde ona ellerin (malın,mülkün,imkanların) kurusun (sana fayda vermesin) dedik….

    bu iki ayette anlatılmak istenen beddua değil. o insanların tutumundan dolayı başlarına gelecek akıbetleridir…

    saygılarımla…

    • Gencer dedi ki:

      Kadir bey selamlar;
      Sizden bir de Allah’a Tanrı Denir’mi başlık altındaki yazıyı (benim yazım değil alıntıdır.) okuyup yorumlamanızı isteyeceğim.
      Vaktiniz olduğunda tabiiki.
      Saygılar.

      • kadir dedi ki:

        gün içinde okuyup yorumlamaya çalışacağım gencer bey

    • murat dedi ki:

      Kadir bey,
      ben Türkçeyi her manaya çekilir bilirdim ya meğer dilin or*spusu arapça imiş. bunu da sen ve bilal sayesinde öğrenmiş olduk. kelimeliri Shakira dan daha güzel kıvırttırıyorsunuz.
      Arapçada YEDA(يَدَا) “el” değil “iki eli” demektir. eydî-him (أَيْدِيهِمْ) onların elleri demektir.
      eğer Arapçada gücün ne olduğunu bilmek istiyorsan kendi ismine bakacaksın.

      aşağıda da elin kullanımı var.
      maide-33
      Allah’a ve Resûlüne savaş açanların ve yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya çalışanların cezası; ancak öldürülmeleri, yahut asılmaları veya ellerinin ve ayaklarının çaprazlama kesilmesi, yahut o yerden sürülmeleridir. Bu cezalar onlar için dünyadaki bir rezilliktir. Ahirette de onlara büyük bir azap vardır. ﴾33﴿

      bunu da tebbet gibi yorumla bakalım. ellerinin ayaklarının çaprazlama kesilmesi ile ne demek istedi elleri ile güçlerinin kesilmesi ayakları ile nedir? aydınlat bizi….

      saygılar…

      • rammsteinn dedi ki:

        bende bunun cevabını bekledim. onun için verilecek cevaplar belli. eller ayaklar fiziki olarak kesilmiyor. demek istiyorki “bozgunculuk yapanların,bozgunculuk yapma kabiliyetlerini yok edin” yani bu bize uygulanırsa büyük ihtimalle internetimizin kesilmesi ve pc mizin virüslerle bozulması olabilir. neticede bizde bozguncuyuz.
        inanan arkadaşlar diyeceğim ama islam onların bizimle arkadaş olmamızı yasaklıyor. bilal bey ve kadir beyin kafasında bir çok katı kuralları olmayan modernize islam modeli oluşmuş. bunun için kurandaki tüm yazılanları o modelle şekillendiriyor.
        yani “bu zamana kadar ibadet ettik.bu ibadetler boşa gitmesin. konu komşu ne der” düşüncelerinide çok mantıklı buluyorum.

      • kadir dedi ki:

        sayın murat bey arapçada “el”,”eller” imkan olanak, servet, güç vs. vs. dedik. maide 33.ayeti daha önce yazdım. tekrar tekrar buraya yazıp insanı yoruyorsunuz. bu yazdıklarınıza cevapta versek, bir süre sonra aynı şeyleri yine yazacaksınız… o yüzden zahmet edip form daki yazılara bir göz gezdiririn. tekrar tekrar yazmanın bir anlamı yok…
        çelişki zannettiğiniz ayetlerin hepsine daha önce bu sitede cevap verildi… eğer yeni bir ayeti çelişkili gelirse size, yazında cevaplayalım. birde lüften seviyeyi bozmadan ve araştırarak yazalım..

      • bilal dedi ki:

        Murat bey,
        1-‘’Kadir ‘’ kelimesi manevi güç ve iktidara sahip olan demektir… 2- يد veya يدا ‘’ ifadeleri arapça da her ne kadar el,iki el anlamına gelse de kur’an’ı kerimin bir çok yerinde maddi güç,srevet,mal,mülk kazanç vb.durumları da ifade ediyor…Çünkü, mal,mülk,servet ve kazanç insan elinin üründür. Bu nedenle,bunlar direk el ifadesi ile de kullanılabilir.İki el,aynı zamanda bütünlük ifadesidir..(yani mal,mülk,servet ve bütün maddi ve manevi güç..) 3- ‘’تب – تبا – تبوا الخ ‘’ Bunlar,fiili mazı kip- leri olup,haber niteliğindedir..Beddua değil..Yani,onun mal,mülk,servet,maddi ve manevi var olan bütün gücü yok hükmün-münde olup,ona hiç bir fayda vermedi… Ayette geçen fiil kiplerinin tümü mazıyı (geçmişi) ifade eden haber kipleridir………Beddua değil….. Kur’an’ın bazı yerlerin de ‘’يد ‘’ kelimesi el alnımına da gelebilir.Ama her yerde,el olarak algılamak yan-lıştır… Yine tekrar edeyim, ‘’ Kadir ‘’ kelimsiyle ,manevi güç ve iktidar ifade edilir..Hani, Kur’an’ı kerimde yüce Allah her şeye ’’ kadir’’ dir deniliyor…Peki,Allah’ın bu kudreti mal,mülk,servet ve maddi güce mi dayalıdır.??? İşte, ‘’يد ‘’ kelimesiyle de maddi güç de ifade edilebilr. (الله اعلم ) Tebbet suresin deki ‘’يد ‘’ bunu ifade ediyor….!!! sayın Kadir beye hitaben diyorsunuz ki,‘’Arapçada gücün ne olduğunu bilmek istiyorsan kendi ismine bakacaksın ‘’ Murat bey,maalesef bu ifadeniz sizin aleyhinize oldu…Çünkü, ‘’ Kadir ‘’ ismi menavi gücü ifade eder,ama ‘’ yed ‘’ ise,maddi gücü ifade ediyor.. tam arapçayı bilmiyor-sanız bunu anlamazsınız..!!! .Bu nedenle,sayın Kadir beye yönelik bu ifadenizin hiç bir anlamı kalmıyor….!!! Ayrıca,sayın Kadir bey,bu değerli açıklamalarınızdan dolayı da ben de size çok teşekkür ederim… Allah razı olsun……Saygılarımla…

      • murat dedi ki:

        Bilal bey, tam arapça nasıl oluyor???
        sizin anlayışınızla, Arapçada her kelime her manaya geliyor zaten. bunun için bir şey öğrenmeye gerek yok. cımbızla istediğiniz manaları alıyorsunuz.
        saygılar.

    • rammsteinn dedi ki:

      sayın kadir bey. peygamber olarak kabul ettiğiniz isanın hayatını okuyun ama islami yazarlardan değil. neler yapmış bakın. burda uzun uzun yazmaya gerek yok. isa yaşarken “ben peygamberim.benim söylediklerim tanrı sözüdür.bunu yazıya dökün” dememiştir. isa yaşarken insanları dokunarak iyileştirerek insanların gözünde öldükten sonra peygamberleştirilmiştir.isayı hayatında hiç görmemiş insanlar incil yazmışlardır. yahudilerin kendi peygamberleriyle böbürlenmesi sonucu insanlarda “işte bu da bizim peygamberimiz” diyerek doğmuştur.
      yahudilik çok katı bir dindir. ben şimdi yahudi olmak istesem yahudiler kabul etmiyor.çünkü yahudi olmak için yahudi olarak doğmuş gerek. o devirde de insanlar yahudi olmak istediklerinde olamıyorlardı. dolayısıyla dışlanıyordu.
      herzaman islam derki”incil değiştirildi” incil hiçbir zaman tanrı sözleriyle oluşmadı zaten. sıradan insanların yahudi toplumuna karşı “işte bizim peygamberimiz,işte kitabımız” tepkisiyle yazılmıştır. insanlar isayı yahudilerden kurtuluş olarak gördü. onun için mesih olarak anılıyor.yahudilikte semavi bir din. onuda tanrı indirmiş. peki böyle bir olurmu? dünyadaki dinlerin içinde yahudilik oranı %0,4 . yahudi olmak için yahudi olarak doğmak kuralı yüzünden yahudilik hiçbir zaman büyümeyecek. tanrı böyle bir kuralı niye koysun?
      hiç böyle bir din olurmu?

      akvaryumun içindeki balık gibi hep kendi etrafınızdakilere bakıyorsunuz. birazda okyanusa açılın. bilgileri taraflı kısımlardan almayın.diyorum ama cehennem öyle bir korku ki, insanın beynini uyuşturuyor.

      • kadir dedi ki:

        sayın ramsteinn farkındaysanız ben size kuranı kerim dışı bişe söylemiyorum. siz haklı olabilrsiniz. buraya yazdıklarınızı hangi kaynaktan aldınız bilmiyorum fakat bu aldığınız kaynak doğruda olabilir, yanlışta olabilir. en doğrusunu allah bilir… kuranda geçen kıssalarda “meryemoğlu isaya incili verdik” sözü hz. isaya allah tarafından bir kitap-rehber gönderildiğinin kanıtıdır. ben kurana inanırım. kuran bizlere ne bildirdiyse onun dışına pek çıkmak istemiyorum.. saygılarımla…

    • rammsteinn dedi ki:

      maymun olma hikayesinin ebu leheb ile alakası yok. o olay yahudilerin yasak günde balık avlamasından dolayı yahudilere bedduasıdır.
      diyorsunuzki uhudda yenilen ordu sınandı.
      adam kelleyi koltuğa almış savaşa girmiş. adam canını ortaya koymuş. tanrı hala sınamanın derdinde.ölürse inancını kanıtlayacak.
      zaten tanrı bilmiyormuki inanıp inanmadığını. savaşla iman mı kanıtlanır.
      tanrıyı ve peygamberi kuranla örtüştürmek için binbir türlü şekle giriyorsunuz.
      tanrı “ben bunları sınıyorum” diye düşündüğünü bildirdiğini neye dayanarak biliyorsunuz?

      • kadir dedi ki:

        sayın ramsteinn bizler yaptıklarımızdan sorumluyuz. düşüncelerimizden değil. bir insan kötü düşünebilir. fakat bu düşüncesi onu o kötülük adına bir davranışa sürükleyemebilir. mesela yüce allah hz. ibrahimin imanını, kalbinde olanı çok iyi biliyordu. hz.ismaili kurban et diye allah emrettiğinde onun (hz.ibrahimin) bu en zor anında nasıl davranacağını iradesi hangi yöne kayacağına dair yapılan bir sınavdır. işte buda böyle. herkes herşey kolay iken inancını sorgulamadan yaşar. birde zor anlarında bakalım o imanda eksilme oluyor mu? işte asıl imtihan budur.. ne demiştir. allah insana özgür irade vermiştir. ve bu iradesine karışmaz. bu iradeyi sınayabilir. fakar irade hangi yönde olursa olsun yüce allah bunu bilir… saygılarımla…

  340. kadir dedi ki:

    sayın murat ayetin iptal olması ne demek önce bunu iyi anlamanız gerekiyor…

    “ey inanlar peygamberle konuşmadan önce (ihtiyaç sahiplerine) bir sadaka verin…” peygamber dönemini anlatan bu ayet o döneme göre kuranın hükmüdür..

    fakat bizim zamanımızda bir peygamber ve başka bir kitap geldiğini düşünün. kitabın bir ayetindede şöyle yazsın..

    “ey inanlar peygamberle konuşmadan önce (ihtiyaç sahiplerine) bir sadaka vermenize gerek yoktur”

    işte bu son ayet önceki ayetin hükmünün değiştiğinin göstergesidir.. fakat o dönemde anlatılan hz. peygamberin hayatıyla ilgili ki bu geçmişten haberlerdir, bu haberlerdir. peygambere karşı insanların tutumunun nasıl olması gerektiğini anlatan ayetlerdir. yani bu ayetler iptal olmuş değildir.
    kıyamete kadar değişmeden var olacaktır..

    saygılarımla…

  341. murat dedi ki:

    Bilal bey resmen acıtasyon içindesiniz.
    ben kadir beyin YEDA(iki el) kelimesine güç manası yüklemesini eleştirdim. Güç kelimesinin arapça karşılığı için kendi adınıza bakın dedim.
    siz ne dediniz. ” ’Kadir ‘’ kelimesi manevi güç ve iktidara sahip olan demektir.” dediniz.
    ali imran 189 DİYANET
    وَلِلّهِ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ وَاللّهُ عَلَىَ كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ
    (Göklerin ve yerin hükümranlığı Allah’ındır. Allah, her şeye hakkıyla gücü yetendir.)
    peki ozaman yukardaki ayette “kadir” kelimesi ile allah herşeye manevi olarak mı gücü yetendir.???

    başka ne dediniz.
    “يد veya يدا ‘’ ifadeleri arapça da her ne kadar el,iki el anlamına gelse de kur’an’ı kerimin bir çok yerinde maddi güç,srevet,mal,mülk kazanç vb.durumları da ifade ediyor…Çünkü, mal,mülk,servet ve kazanç insan elinin üründür” dediniz
    oysa mülk için مُلْكُ “mülk” kelimesi zaten var arapçada يدا YEDA kullanmasına gerek yoktu.

    Bu kelimeler orijinal manalarında kullanılmıştırlarda yüzyıllardır tefsirciler kuranı kurtarmak ve çelişkileri kapatabilmek için bu tür kelimelere farklı manalar yükleyerek bir tefsir kültürü oluşturulmuştur. binlerce tefsir yazılmış, oysa kuran bunlar apaçık ayetlerdir diyor. neden bu kadar tefsir yazılması gereği duyuluyor??. üstelik kelimelere bir tane değil birden fazla mana yüklenmiş. يد YED kelimesi gibi mesela, orijinal manası EL olmasına rağmen sizin yüklediğiniz gibi biri güç, biri mal, biri, kazanç, biri mülk, yüklemişler de yüklemişler farklı manaları, işinize geleni çekiyorsunuz. bugün kuran Arapçası öğrenen bir türk araplarla gitse iletişimde zorlanır. çünkü kuran Arapçası yüklenen ekstra manalarla tam da arap saçına dönmüş. kuran Arapçası ile lisan Arapçası birbirinden kopmuştur.

    ayrıca sonlarda demişsiniz ki;
    “sayın Kadir beye hitaben diyorsunuz ki,‘’Arapçada gücün ne olduğunu bilmek istiyorsan kendi ismine bakacaksın ‘’ Murat bey,maalesef bu ifadeniz sizin aleyhinize oldu…Çünkü, ‘’ Kadir ‘’ ismi menavi gücü ifade eder,ama ‘’ yed ‘’ ise,maddi gücü ifade ediyor.. tam arapçayı bilmiyor-sanız bunu anlamazsınız”
    dediniz….
    ben “kadir” kelimesinin güç demek olduğunu ali imran 189. ayeti yukarda yazarak ifade ettim.
    YED kelimesinin de EL demek olduğunu aşağıdaki ayetten görün,
    maide-33
    إِنَّمَا جَزَاءُ الَّذِينَ يُحَارِبُونَ اللَّهَ وَرَسُولَهُ وَيَسْعَوْنَ فِي الْأَرْضِ فَسَادًا أَنْ يُقَتَّلُوا أَوْ يُصَلَّبُوا أَوْ تُقَطَّعَ أَيْدِيهِمْ وَأَرْجُلُهُمْ مِنْ خِلَافٍ أَوْ يُنْفَوْا مِنَ الْأَرْضِ ۚ ذَٰلِكَ لَهُمْ خِزْيٌ فِي الدُّنْيَا ۖ وَلَهُمْ فِي الْآخِرَةِ عَذَابٌ عَظِيمٌ
    Allah’a ve Resûlüne savaş açanların ve yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya çalışanların cezası; ancak öldürülmeleri, yahut asılmaları veya ellerinin ve ayaklarının çaprazlama kesilmesi, yahut o yerden sürülmeleridir. Bu cezalar onlar için dünyadaki bir rezilliktir. Ahirette de onlara büyük bir azap vardır. ﴾33﴿

    şimdi YED ve KADİR kelimelerini açıkladıktan sonra sizin cümlenize bakalım “Murat bey,maalesef bu ifadeniz sizin aleyhinize oldu” velevki benim açıklamalarım yanlış sizinkiler doğru olsun. ne olacak yani bu sizin kuranın doğruluğunu mu ispatlayacak. ben tanrı değilim bilal bey, dolayısıyla burdaki YED ve KADİR kelimelerinde ifade ettiklerimin doğruluğunu kabul etsem de yanlış söyleyebilirim, bu kuranı tanrının gönderdiğini ispatlamaz. ama kuranda 1 tane bile çelişki ve hata olamaz, olmamalı. çünkü onun tanrı sözü olduğu iddia ediliyor.
    Oysa seni ve Kadir beyi benim sözlerimde hata arama gayretinde görüyorum. Merak etmeyin ben tanrı değilim. böyle bir iddiam yok. benim söylediklerimde yanlışlar olabilir. ama kuranda asla olmamalı ki, maalesef 1 değil binler var.

    saygılar….

    • kadir dedi ki:

      sayın murat o kadar çok saçmalıyorsunuz ki bu saçmalıklarınızdan siz bile ne dediğinizi bilmiyorsunuz. “yüce allah bir şeyin olmasını dilediği zaman ona “ol” der oda hemen oluverir.” işte kainatıda yüce allah böyle yaratmıştır. allahın gücü herşeye yeter (Kadir”dir). sayın bilal bey okadar açık ve net yazmış ki buna rağmen sırf cevap vermek ve muhalefet olmak için yazıyorsunuz…

      • murat dedi ki:

        kadir bey,
        saçmalayan ben değil, siz ve kuranınızdır. bu kitap eğer tanrı kitabı olsa böyle tartışmalar, böyle kelimelere onlarca manalar yüklenmezdi. eğer sorun kitaptaysa bu kitap tanrı kitabı olamaz, yok sorun Arapçadan kaynaklanıyorsa o zaman da tanrı yanlış bir dil seçmiş demekki, gene tanrı kitabı olamaz….rsa, “biz size apaçık ayetler gönderdik” diyen kitaptan binlerce farklı tefsirler çıkması çelişkisini sanırım bir kelimenin bile onlarca anlamı çıkmasına bağlarsınız.

        Allah bir şeyin olmasını isterse ona ol der….
        peki allahın ol demesi kaç gün sürüyor, 6 mı yada 8 de olabilir!!
        mesele “ooooool” demiş olabilir yada “ooooooool” kim bilir!!

        bir de ne dediniz;
        “işte kainatıda yüce allah böyle yaratmıştır. allahın gücü herşeye yeter (Kadir”dir).”
        şimdi sizin anlayışınıza göre YED, güç manasına da geliyorya…
        dolayısıyla burda da KADİR yerine YED EL manasında kullanılmıştır. Allahın eli herşeye yeter. 🙂 kelimeleri orijinal manaları dışında kullandığımızda olay daha kötü yerlere gider….
        saygılar…

      • rammsteinn dedi ki:

        bir kitapta , tanrı alemi 6 günde yarattı bir günde dinlendi deniyor.
        herşey hemen oluvermese bile tanrı yorulmuşmudur?

        tanrı yahudilere aşağılık maymun olun dediyse,maymuna dönüşmüşlermidir?
        dönüşmedilerse de neden maymun olun demiştir?beddua etmek tanrıya yakışırmı? beddua etmek çok günah ise tanrı niye beddua ediyor. halbuki maymun o kadar aşağılık bir canlı değildir. kaldıki zeka olarak en ileri hayvanlardan birisidir.

        kuran müslümanlara , “başka dinden olanları kendinize dost etmeyin” diyor. “yoksa sizde benim gözümde onlardan farkınız kalmaz ” diyor. yani ben dindar birisiyle arkadaş olursam o da benim gibi inanmayan birisi mi sayılacak?

        ayrıca bu maymun olma bedduası kafamı çok karıştırdı.
        yasak gün olan cumartesi günü balık tutan yahudilere maymun olun dendiyse eğer,
        pazar günü de hristiyanlara tatil. eğer hristiyanlardan biri pazar günü çalışırsa aynı bedduayı alırmı?
        müslüman cuma günü iş yapıyorsa neden beddua almamıştır?
        cumartesi günleri yahudiler acil durumlarda ne yapacak? hastaneler de doktorlar çalışmayacakmı? polisler ne yapacak?

        saçma kurallardan saçma sorular biliyorum
        ben eskisi gibi dindar birisi olmak istiyorsam eğer,bu soruların da mantıki cevapları olmak zorunda.

  342. Gencer dedi ki:

    Dindar arkadaşlara bir sorum olacak.Biliyorsunuz ülkemizde bir çok yerde patlama oldu.Terörsitler masum yüzlerce insanın ölümüne neden oldu.Güngören patlamasını hepimiz biliyoruz.Burada ölenler ve sakat kalanlar oldu hemde çok sayıda.Burada ölen yaralanan insanların ve ölen yaralanan insanların başlarına gelen kötülük KİMDENDİR:.???

  343. kadir dedi ki:

    sayın murat bilal bey yukarıda açıklamayı detaylı bi şekilde yapmıştır. allah ondan razı olsun. siz ise istediğiniz kadar konuyu uzatabilirsiniz. bu saatten sonra anlamanızı zaten beklemiyorum.. saygılar…

  344. Mahmut dedi ki:

    Değerli deist veya ateist arkadaşlar hepinizi son ve kusursuz din İslam’a davet ediyorum.
    İnkardan dönün! işte size en büyük kozlardan biri olarak kullandığınız iki ayetin açıklaması:
    Enfal suresinde :Enfal-65. Ey Peygamber! Müminleri cihada teşvik eyle. Eğer sizden sabredecek yirmi kişi olursa ikiyüze galip gelirler ve eğer sizden yüz kişi olursa kafirlerden bin kişiye galip gelirler. Çünkü onlar hakkı ve akıbeti düşünmeyen anlayışsız bir kavimdirler.
    İki ayet birbiri ardına sıralansa da inişleri arasında zaman geçmiştir. Okuduğunuz surelerin çoğu tek seferde inmemiş parça parça inmiş ve sure sure ayet ayet yerleştirilmiştir.
    Bu ayetler Müslümanların nasıl davranması gerektiğini anlatan ayetlerdir. İki ayetinde geçerliliği vardır. Ayetler karşılaşacağı düşman kuvvetleriyle kendi kuvvetleri arasındaki hükmü verir.
    Canlı örnek verelim: Bedir Savaşı 305’e 950’lik bir karşılaşmaydı. Ayet 10 katına kadar da olsa sabredip savaşanlara zaferi vaat ediyor. Hesapladım 3.11 katı yapıyor. Demek ki savaş alanından kaçmak haram.
    Enfal-66. Şimdi Allah sizden yükü hafifletti ve sizde bir zaaf olduğunu bildi. O halde sizden sabredecek yüz kişi olursa ikiyüz düşmana galip gelirler, sizden bin kişi olursa Allah’ın izniyle ikibin düşmana galip gelirler. Allah sabredenlerle beraberdir.
    Daha sonra inen ayetse şöyle diyor. Allah sizden yükü hafifletti, sizde zaaf olduğunu bildi. ne zaafı: korku! Başka bir ayette savaş alanında Allah’tan korkar gibi ölümden korkanlar olduğu belirtilmiş. Artık bu ayetten sonra ki savaşlarda savaş alanından kaçma hükmü 2 katına indirilmiş.
    Canlı örnek: Geliyoruz Uhud Savaşı’na… 700’e 3200. Hesaplayalım: 4.57 katı. Savaştan kaçılabilir ki kaçanlarda olmuş ve üzerlerine bir vebal yok.
    Canlı örnek 2: Gelelim Mute’ye 3000’e 10.000. Hesaplıyoruz: 33.33 katı. Kaçılabilir mi? Kaçılabilir. Yine de bir süre savaşılmış.
    Yani Allah matematik hatası yapmış mı? Yapmamış.
    Sadece bu kitapta hata bulmaya çalışıyor gördüğünüze anlamadan saldırıyorsunuz.
    Bakın ayette ne diyor yükü hafifletti buradan bile anlamanız lazım ama tek bir noktaya odaklanıp gerçeği göremiyorsunuz.
    Bunu size açıkladığım gibi diğerlerinin hepsini tek tek açıklarım fakat güzel olan sizin kendinizin bunu bulmanızdır.
    Bu sayfadaki veya başka yerlerdeki bütün yazışmalarımda galip geldim muhattabım cevap veremeden kaçtı çünkü dinimi biliyorum. Anlayarak iman ediyorum.
    Samimi iseniz anlayamadığınız noktaları ciddiyetle bana sorun özelden veya buradan cevaplayacağım.
    Bu yazı özellikle Gencer Bey’e yazılmıştır. Hala hiçbir konuşmamızda dediklerimi çürütememiş ve hala dinime uydurma demektedir.
    Şimdi olacakları söyliyim. Bu yazı hiç yazılmamış gibi davranacak olanlar var
    bir de daldan dala atlayıp ortalığı bulandırmaya çalışanlar.
    Bu da bunu yapanların körü körüne inkarcı ve bağnaz olduklarının ispatı olacaktır.

    • rammsteinn dedi ki:

      305 kişiyi de tek tek saydın mı sayın mahmut?
      benim sorularıma da cevap verirmisin?
      özellikle maymunlu hikayeye

      • bilal dedi ki:

        Sayın rammsteinn,
        Al sana maymunlu hikaye.!!!
        A’RAF.166.AYETİN DOĞRU MEALİ :فلما عتوا عن ما نهوا عنه الخ ‘’ Onlar serkeşlik edip yasak-ları çiğnemekte ısrar edince onlara:‘’Hor ve hakir olarak maymunlar halinde olun ‘’ diye emrettik.(الله اعلم ) Yani bunlar şeklen ve bedenen maymun olmadılar.. Bunlar ruh, iştah, doyumsuzluk ve karakterleriyle maymunlar gibi oldular. ‘قال مجاهد وعطاء هذا بالطبع والاشتاه لا بالصورة — وروي هذا في الراغب والطبري والمنار ‘’ Büyük mifessirlerden Mücahid ve Ata gibi zatlar bu şekilde söylüyorlar Ayrıca Ragıp,Tabari ve Menar tefsirlerinde de konu bu şekilde rivayet ediliyor….. saygılar…

      • murat dedi ki:

        Bilal bey görüyorsunuz değil mi;
        apaçık ayetler göndermişti hani allah. daha müfessirler bile birbirlerinden farklı anlıyorlar. insancıklar ne yapsın…
        şeklen değil de “Bunlar ruh, iştah, doyumsuzluk ve karakterleriyle maymunlar gibi oldular” diyorsunuz. bu zorlama bir mana çıkarma olduğunu sen de biliyorsun. fakat sizin dediğiniz gibi olsun. kısa battaniyeyi kafana çeksen ayağın ayağa çeksen kafan açıkta kalır misali..
        nereyi düzeltseniz başka yerden açık çıkıyor.

        biliyorsunuz ki sebt günü Yahudiler iş yapmazlar. neden mi çünkü onlara göre allah dünyayı 6 günde yarattı 7. günü istirahat etti
        tevratta bu olaya girişte değinilmiştir. tekvin ayetinin 2. babının başlangıcında bu konuya değinilir ve tanrının 7. gün istirahat ettiği açık bir şekilde beyan edilir.

        tekvin, bab 2:
        ve gökler ve yer ve onların bütün orduları itham olundu, ve allah yaptığı işi 7. günde bitirdi; ve yaptığı bütün işten 7. günde istirahat etti, ve allah 7. günü mübarek kıldı, ve onu takdis etti; çünkü allah yaratıp yaptığı bütün işten o günde istirahat etti.

        dolayısıyla Yahudiler de bu yasak günde iş yapmazlar. onlar da istirahat ederler. böyle bir emir olur mu? Allah istirahat etti siz de istirahat edin? ee o gün bir hasta gelse doktor istirahatte, askerler istirahatte, polisler istirahatte. artık allah yorulur ve istirahat eder mi? sorusunu da sormuyorum…

        kuran da bu gaf’a imza atıyor ya da muhammed cumartesi yasağının kaynağını bilmiyordu.
        Araf- 163-164-165-166 DİYANET aşağıdakiler de apaçık ayetlerdir…
        Ey Muhammed ! Onlara, deniz kıyısında bulunan kent halkının durumunu sor. Hani onlar Cumartesi (yasağı) konusunda haddi aşıyorlardı. Zira tatil yaptıkları Cumartesi günü balıklar onlara akın akın geliyor, tatil yapmadıkları (diğer) günlerde ise gelmiyorlardı. İşte onları yoldan çıkmaları sebebiyle böyle imtihan ediyorduk. ﴾163﴿
        Hani onlardan bir topluluk demişti ki: “Siz Allah’ın helak edeceği veya şiddetli bir azaba uğratacağı bir kavme ne diye (boş yere) öğüt veriyorsunuz?” Onlar da, “Rabbinize bir mazeret beyan etmek için, bir de belki Allah’a karşı gelmekten sakınırlar diye (öğüt veriyoruz)” demişlerdi. ﴾164﴿ Onlar kendilerine hatırlatılanı unutunca biz de kötülükten alıkoymaya çalışanları kurtardık. Zulmedenleri yoldan çıkmaları sebebiyle, şiddetli bir azapla yakaladık. ﴾165﴿ Yasaklandıkları şeylerden vazgeçmeye yanaşmayınca da onlara “aşağılık maymunlar olun” dedik. ﴾166﴿

        saygılar…

      • rammsteinn dedi ki:

        maymun olma hikayesi nerden gelmiştir sayın bilal bey?
        bu insanlar (yahudiler) nasıl büyük bir günah işledilerki böyle bir beddua aldılar?
        asıl soru
        tek kelimelik cevap
        -tanrıya beddua hakaret yakışır mı?
        insan kendi evladına bile beddua edemezken,tanrı yarattığına nasıl beddua ediyor?

        düşünsenize
        eve geç gelen çocuğa aynı davranışı
        -“oğlum eve geç geldin. bundan sonra domuzlar gibi olursun,maymun gibi aşağılık olursun emi…”

      • Mahmut dedi ki:

        bilal bey bana sorulan soruya ben cevap vereyim. Düşüncelerimiz bazı yerlerde çelişiyor.

      • Mahmut dedi ki:

        305 geçen rivayetlere göre ortak kanı. buna takılmanıza gerek yok.
        Memnuniyetle cevap veririm. Bilgim yettiğince…
        Öncelikle Kur’an’ın evrime karşı çıkmadığını belirtmekte fayda var. Son bilimsel araştırmalara göre biçimsel, embriyo ve dna olarak en çok benzeştiğimiz hayvanlar arasında domuz, maymun, fare gibi hayvanlar var.
        Doğal olarak insanlık var olmadan önce Allah’ın bizi bunlardan veya bunlara benzer canlılardan türettiğini düşünebiliriz.
        İkinci olarak: Kur’an’da “gibi” anlatımı vardır. Kitaba kusursuz bir edebiyat kitabı gözüyle bakın. Ne düzyazı ne şiir. fakat ikisinden de üstün bir belagat. Mesela: cehennemden de bahsedilirken de gibi anlatımı vardır. Ateş’te yanar gibi, derisi yanar gibi, irin içer gibi.
        Üçüncü olarak Allah varlığını kanıtlamak için mucize göstermez. Bir çok mealci beyan veya ayet kelimesini cümlenin akışına göre mucize olarak çeviriyorlar (kendi düşüncelerini katıyorlar. düşüncelerden ari olarak okumanız için Yaşar Nuri’yi tavsiye ederim).
        Allah günahların karşılığını vermede acele etmez. Erteler, bağışlar veya ahirete bırakır. Başlarına bela gelen Nuh, Hud veya Firavun bir anlık felaketle yok olmamış zaman onları yok etmiştir.
        Maymun’dan bahsedilmesiyse benim için bir övünç kaynağıdır. Büyük bilim adamı Darwin’den önce söylediği için.
        İnsanlar maymun arasındaki benzerlik ve farkları düşün. İnsan olarak yaratılıp hayvan gibi yaşayan sürüyle insan var.
        Yani o kişilerin bir anlık mucizeyle maymunlara dönüştüğü yok. Hak ettikleri üstlerine yazıldı sadece ve bu insanlar günümüzde de yaşayan insanlar.
        Aklını kullanmayana akılsız veya aptal demek aynıdır. Biri söylenişi itibariyle hakaret gibi duruyor sadece.

      • bilal dedi ki:

        Sayın rammsteinn !
        Beddua etmek ayrı bir şey,azgınlıkları yüzünden onları cezalandırmak ayrı şeydir.İşte kur’an’da beddua diye bir şey yoktur. Yüce Allah hiç kimseye beddua etmez..Kur’an’ın bazı yerlerinde geçen ifadeler yanlış meallerde beddua gibi çevirilmiş olabilir. Ama söz konusu yerlerde geçen ifadelerin hiç biri beddua ile alakası yoktur.Söz konusu yerlerde geçen bütün ifadeler kınama sözcükleridir.Yalnız azgınlıkları nedeniyle ceza alanlar var-dır.Galiba siz beddua ile cezayı birbirine karıştırıyorsunuz… Saygılar…

      • bilal dedi ki:

        Sayın Mahmut bey,
        Size karşı bir hatam olmuşsa özür dilerim, Bu soru aynen bana da sorulmuştu.Kendimce bir cevap vermiştim.Ama Rammasteinn bey görmemiş olabilir diye ben yine söz konusu yazıyı yazdım..Bir de bazı noktalarda düşüncelerimiz aynı olmayabilir,bunu normal bulup saygıyla karşılıyorum.Ayrıca çok değerli açıklamlarınızdan dolayı da size çok teşekkür ederim,yüce Rabbim sizden razı olsun….Selamlar…

      • Mahmut dedi ki:

        Murat bey. Apaçık ayetler olduğu kadar sadece bilim adamı veya o konuyla ilgili ihtisas yapan kişilerin anlayabileceği ayetlerde vardır. Burada Kur’an tartışılıyor sen Tevrattan örnek getiriyorsun. biz tevrat kusursuz demedik ki. Kendince tespit yaptığını zannediyorsun sadece ya da bir yerlerden kopyalıyorsun. Müfessirlerin farklı yorumu onları ne dinden çıkarıyor ne Allah’tan uzaklaştırıyor. Hepsi bu benim düşüncem veya şurada şöyle denmiş diyorlar ve en doğrusunu Allah bilir diyorlar. Hangisi sana doğru geliyorsa al. Maksadın doğruyu aramak değil kusur bulmak olduğundan da hiçbir yere varamıyorsun.
        Fikir farklılığı bizim zenginliğimizdir.

  345. Gencer dedi ki:

    Güzel bir yorum.Meraklının Güncesinden Alıntı.

    Dinin eğitim seviyesi düşük, çok zeki olmayan, veya inatçı insanlar için lazım olduğu düşüncesine katılmıyorum. Eğer öyle olsaydı din bu insanların yasalara karşı gelmesini engellerdi ve mesela Amerika’daki hapishane istatistiklerinde dinsizler sadece %0.21 çıkmazdı (toplumdaki oranları çok daha yüksek olduğu halde): http://www.holysmoke.org/icr-pri.htm

    Ayrıca genel olarak en dinsiz ülkelerin refah ve mutluluk seviyesi en yüksek ülkeler olması da bu ikisinin arasında bir bağlantı olduğuna veya bunların ortak bir sebebi olabileceğine işaret ediyor: (İngilizce) http://www.religiondispatches.org/archive/religionandtheology/1697/imagine_no_religion:_sustaining_morality_without_god__

    Tam tersine, bence daha tehlikeli olan, tam olarak dediğin gibi insanların dindar olması. Eğer çoğunluk din konusunda tarafsız ve objektif kaynaklara bakarak araştırmadan, sorgulamadan her söyleneni kabul eder durumda bırakılırsa (aşağı yukarı Türkiye’deki durum), bu insanlar başka konularda da her söyleneni kabul etmekte ve mantıklarını kullanmadan duygularına göre kararlar vermekte bir sakınca görmezler. Bilinçüstünde (farkında olarak) veya bilinçaltında (farkında olmadan) şöyle bir düşünme şekli oluşur: “Bunlara inandım araştırmadan, soruşturmadan; o zaman diğerlerine niye inanmayayım ki.” Bu insanlar ondan sonra nazar gibi batıl inançları önlemek için nazar boncuklarına da para verir, paralarını falcılara ve diğer sahtekarlara da kaptırır, politikacıların her dediğine de inanır, yönetime dar görüşlü ve şeriatçı şahısları da getirir, bilimin (mesela evrimin) öğretilmesini de engeller (ve dolayısıyla ülkenin bilimde sürekli geri kalmasına sebep olur). Eğer doğru koşullar altında beyinleri yeterince yıkanıp, Kuran’da söylenen “Allah yolunda ölürsen, direk cennete gidip, sonsuza kadar memeleri yeni sertleşmiş hurilerle beraber olabilirsin” iddiasına inandırılırsa, bu bireyler intihar eylemlerinde bile kullanılabilir, şimdiye kadar bir çok örneğini gördüğümüz üzere. İlgili bir yazı:
    http://www.agnostik.org/11332-cocuk-intihar-bombacisi-nasil-yetisiyor.html

    Dinin diğer zararlarını düşünelim. Dinin ve/veya Kuran’ın körüklediği, desteklediği, kabul ettiği, ve/veya bahsedip de karşı çıkmadığı şeyler: ensest ilişki, pedofili (çocukla seks yapmak ve evlenmek), kadın düşmanlığı ve kadınların yarım erkek değerinde gösterilmesi, eşcinsel düşmanlığı, kölelik, dinsiz ve diğer dinlerden olanlara nefret, şiddet, ve cahillik (mesela dinde bir çelişkiye işaret edildiğinde “Allah’ın işine akıl ermez” denilmesi veya mantıksız gerekçeler uydurulması, Kuran’a ters olan şeylere insanların aklını kapatma, …):
    http://www.agnostik.org/2230-10-ayette-kuran.html

    Çözüm ne peki? İnsanları olabildiğince bilinçlendirmek, onlara din olmadan da mutlu, topluma faydalı, iyi insanlar olunabileceğini, dinin nasıl da bir virüs gibi yayıldığını ve insanlığı etkisi altında tuttuğunu göstermek (bunu çok güzel anlatan bir kitap: “The God Virus: How Religion Infects Our Lives and Culture”, Darrel W. Ray), ve onların >1400 yıllık efsanelerin gerçekten de masal olduğunu fark etmelerini sağlamak. İnternet bunun için çok iyi bir araç. O yüzden Janos’un blog’u, http://www.agnostik.org ve benzer diğer siteler önemli ve gerekli.

    (Dinle ilgili olmasa da, asılsız iddialara inanmanın zararları hakkında İngilizce bir yazı: http://trueslant.com/michaelshermer/2010/03/05/what%E2%80%99s-the-harm-answer-pentagon-gunman-was-a-911-truther/ )

  346. Mahmut dedi ki:

    Gencer bey öyle taraflısınız ki. hala bana cevap veremeden konu değiştiriyorsunuz.
    Toplumdaki refahın eğitim seviyesiyle alakası vardır. Din de bir eğitimdir. Din eğitimi Türkiye’de çok mu iyi zannediyorsunuz veya başka ülkelerde. Kelime-i şahadet getirenin öldürülemeyeceği yerde Suriye’de her gün kafa kesiyorlar.
    Siz hiç kafa kesen İslam profesörü gördünüz mü? ya da halkı örgütleyip sağa sola saldıran.
    Bunun sebebi dindarlar değil cennetten arsa aldığını zanneden dincilerdir.
    David Rockefeller’in sizin gibi dinsiz olduğunu hatırlatmak isterim.

    • Gencer dedi ki:

      Ben senin sorunu hatırlamıyorum Mahmut Kardeşim.
      Sen yine sorarsın ama bu arada ben sana bir soru sorayım.
      Şimdi;
      Allah’ın ilk ayeti nedir kardeşim ”Oku” ”Yaradanın adıyla Oku” değil mi ?
      Peki önündeki Kur’an’ı aç bakalım ilk ayet nedir? Fatiha suresine ait ayetler.
      Hani nerede ilk ayet ”Oku” ?
      Kim değiştirmiş Allah’ın ilk ayetini almışta taaaa 96.Sureye koymuş.
      Buna nasıl bir cevap vereceksin merak ediyorum.
      Saygılar.

  347. rammsteinn dedi ki:

    zümer suresi 6. ayet
    Diyanet İşleri

    O, sizi bir tek nefisten yarattı. Sonra ondan eşini var etti. Sizin için hayvanlardan (erkek ve dişi olarak) sekiz eş yarattı. Sizi annelerinizin karnında bir yaratılıştan öbürüne geçirerek üç (kat) karanlık içinde oluşturuyor. İşte Rabbiniz olan Allah budur. Mülk (mutlak hâkimiyet) yalnız O’nundur. O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. O hâlde, nasıl oluyor da haktan döndürülüyorsunuz?
    —–

    matematik zayıf birilerinin

    • bilal dedi ki:

      ZÜMER -6.AYETİN DOĞRU VE DÜZGÜN MEALİ..!!!
      ‘’ O, sizi (özünüzü) bir nefsi vahideden (ilk tek canlı hücreden) yarattı.Ayrıca ondan çiftini de meydana getirdi. Size etleri yemeniz için deve,sığır,koyun ve keçiden erkekli ve dişili olmak üzere sekiz çift hayvanın helal olduğuna dair hükmünü indirdi..O,sizi analarınızın karnında üç karanlık içinde peş peşe yaratır.İşte gerçek ilah olan Allah,bunları yapan Rabbinizdir.Bütün mülk ve hakimiyet onundur.Ondan başka tanrı yoktur.Hala nasıl oluyor da hak yoldan vaz geçiriliyorsunuz? ‘’ Ayete geçen ‘’üç karanlık perde ‘’ ana karnı,ana rahmi ve cenini saran zar (plasenta) olabilir…(الله اعلم ) İşte gördüğünüz gibi ayetin çevi-risi doğru ve düzgün yapıldığın da söz ettiğiniz iddianın hiç bir anlamı kalmamaktadır…. Saygılar….

      • rammsteinn dedi ki:

        tavuk,balık,geyik,tavşan,???

      • bilal dedi ki:

        Arapçada ‘’ EN’AM ‘’ ifadesi etinden,sütünden vs.istifade edilen sadece evcil hayvanlar için kullanılan genel bir isimdir. Söz konusu ZÜMER-6.ayette bunların önemine binaen özellikle vurgu yapılmıştır. Diğer bazı ayetlerde de balıktan söz edilmiştir. Söz .konusu ayette yüce Allah, sadece bunları helal kıldık demediği için tavuk,balık,geyik,tavşan vb.leri de helal kapsamındadır..Kur’an,her şeyin ismini sayacak değildir. ! Saydıklarınız arasında en önemlisi de balıktır..Zeten bir kaç ayete de balıktan söz edilmiştir.Herkes geyik ve tavşandan yararlanmıyor ki,özellikle bunların önemine de vurgu yapılsın…!!!

      • Gencer dedi ki:

        Bilal bey kusura bakma ama Kıvırmakta Asena’yı geçtin.

      • Gencer dedi ki:

        1.Çift :Deve Çifti
        2.Çift:Sığır Çifti
        3.Çift:Koyun Çifti
        4.Çift:Keçi Çifti
        5.Çift: ?????
        6.Çift:??????
        7.Çift:???????
        8.Çift:????????

        Soru işaretli çiftler ilerleyen zamanda gökten indirilecektir.Merak etmeyin gökteki erzak ve hayvan depomuz herşeye yeter.Biz herşeye gücü yeteniz.Sen bizim gücümüzü nereden bileceksin?Hayır hayır sen bizim gücümüzü nerden bileceksin.Bilmeyenler için yukarda birde Darı dikeni,Zakkum veya Kanlı irinlerden oluşan menümüz de var.Sen cehennem menüsünü nereden bileceksin.
        Ayrıca yukardaki matbaayıda değiştirdik.Dijital platforma geçtik yakında link vereceğiz ve artık herkes yukarıdan indirebilecek.
        Bizim herşeye gücümüz yeter.

        Biraz tii ye alınmış şekli oldu ama gerçekten tiiye alınmayacak gibide değil be arkadaş.

  348. Gencer dedi ki:

    (Ey Muhammed!) Yoksa “Onu (Kur’an’ı) kendisi uydurdu” mu diyorlar? De ki: “Eğer onu uydurmuşsam, suçum bana âittir. Ben de sizin işlemekte olduğunuz suçlardan uzağım.”
    Hud suresi ﴾35﴿ —diyanet—

    Şimdi eğer onu uydurduysam suçum bana aittir diyor.Benim bu ayette anladığım şudur;Ben bu ayeti oldu ki uydurdum ve uydurmuşsam bunun suçu bana aittir.Ancak bilesiniz ki sizin suçunuz benim suçumun yanında devede kulak kalır.

    Başka bir şey anlamak olasılık dahilinde değil herhalde.
    Benim sorum şu ;Kur’an’ı uydurup bu kadar cahil kitleleri buyruğun altında toplayıp hurafelerle bu cahilleri sömürmek,karılarını kızlarını almak,mallarını gasp etmek,erkeklerin kellesini uçurmak,boğazlarını kesmek nasıl olurda başkalarının yaptığı suçlardan hafif olur.

    Saygılar.

  349. Gencer dedi ki:

    Hayal Gücüne Bakarmısınız!!
    Mearic 8-9
    Göğün, erimiş maden gibi ve dağların atılmış renkli bir yün gibi olacağı günü hatırla.

    Nasıl hatırlayalım olmamış bir şeyi.,?? Dil bilgisinden sıfır.
    Gelecek zamandan bahsedip sonra onu geçmişte olmuş bir şeymiş gibi hatırla diyor.
    Bu nasıl bir şeydir yahu.

    • bilal dedi ki:

      Gencer bey,
      1-Sen de kusura bakma,aynı konuları defalarca tekrar etmekte papağını bile geçtin..!!! HUD-35.ayet ile diğer kunuları kaç defadır papağan gibi tekrarlıyorsunuz….!!! 2- ZÜMER-6.ayete ‘’ ÇİFT ‘’ ifadesi sadece bir kere geçmesine rağmen bunu böle böle sanki defalarca aynı kelime tekrarı olmuştur diye mantıksızca anlamsız şeyleri uyduruyorsunuz…!!!!!!!!!!!!!!!!!! HUD-35.ayetle ilgili gerekli açıklmayı daha önce hem ben,hem de sayın Kadir bey yaptı..Peki,neden zahmet edip okumadı- nız.??? Neden her yerde defalarca aynı şeyi tekrarlıyorsunuz…??? Aynı konuyu anlamsızca yazmayın…İnsan aynı konuyu bir defa yazar…!!! Daha önce bu konuyu nerede yazmışsanız size yönelik cevap ta orada bulunur…Lütfen,papağan gibi aynı konuları defalarca tekrarlamayın….!!! 3- MEARİC-8 ve 9.ayetin neresinde ‘’ HATIRLA ! ‘’ diye bir ifade vardır.??? Yoksa bütün mealler arasında sadece birinde bu ifade yanlış geçmişse hepsini yok sayıp kafanıza göre mi yazacaksınız.??? Siz ne kadar saçmaladıklarınızın farkında mısınız.? Ayetin arapça metninde bu ifadenin karşılığı varsa heemen bana gösterin, yoksa mantıksızca anlamsız şeyleri yazmayın.. Ben seni de söz konusu meale ‘’ hatırla ‘’ ifadesini de kafasından ekelyen mealciyi de bu ifadeyi bana arapça metninden göstermeye davet ediyorum….Al sana yok saydığın bütün mealler…!!!! Bunların neresinde ” hatırla ” ifadesi vardır.???

      Abdulbaki Gölpınarlı : O gün gök, yağ tortusuna döner.
      Adem Uğur : O gün gökyüzü, erimiş maden gibi olur.
      Ahmed Hulusi : O gün semâ, erimiş maden gibi olur.
      Ahmet Tekin : Göğün erimiş bir maden haline geleceği günde görüyoruz.
      Ahmet Varol : O gün gök erimiş maden gibi olur.
      Ali Bulaç : Gökyüzünün erimiş maden gibi olacağı gün;
      Ali Fikri Yavuz : O gün, gök erimiş maden gibi olacak;
      Bekir Sadak : Gok, o gun, erimis maden gibi olur.
      Celal Yıldırım : O gün ki gök erimiş maden gibi olur.
      Diyanet İşleri (eski) : Gök, o gün, erimiş maden gibi olur.
      Diyanet Vakfi : O gün gökyüzü, erimiş maden gibi olur.
      Edip Yüksel : Gün gelecek, gök erimiş maden gibi.
      Elmalılı Hamdi Yazır : O gün ki olur sema’ erimiş bir maden gibi
      Elmalılı (sadeleştirilmiş) : O gün, gök erimiş bir maden gibi olur.
      Elmalılı (sadeleştirilmiş – 2) : O gün gök erimiş bir maden gibi olur.
      Fizilal-il Kuran : O gün gök, erimiş bakır gibi olur.
      Gültekin Onan : Gökyüzünün erimiş maden gibi olacağı gün;
      Hasan Basri Çantay : O gün gök erimiş ma’den gibi olacak,
      Hayrat Neşriyat : O gün gök, erimiş ma’den gibi olur!
      İbni Kesir : O gün gök, erimiş maden gibi olur.
      Muhammed Esed : (Bu hesap,) göğün erimiş madene benzeyeceği Gün (vuku bulacak),
      Ömer Nasuhi Bilmen : (7-8) Halbuki, Biz onu pek yakın görürüz. O gün ki, (azabı vaki olur) gök erimiş maden gibi olacaktır.
      Ömer Öngüt : O gün gök erimiş maden gibi olur.
      Şaban Piriş : O gün, gök erimiş maden gibi olur.
      Suat Yıldırım : O gün gök erimiş maden gibi olur,
      Süleyman Ateş : O gün gök, erimiş maden gibi olur.
      Tefhim-ul Kuran : (O azab geleceği) O gün gök, erimiş gümüş gibi olur.
      Ümit Şimşek : O gün gök erimiş madene döner.
      Yaşar Nuri Öztürk : O gün gök, erimiş bir maden gibi olur.

      • murat dedi ki:

        Bilal bey, işinize gelmediğinde ibni Abbaslar dururken, orijinal kuran dururken mealcilere mi inanayım, diyorken işinize gelince mealcileri örnek veriyorsunuz.

        saygılar…

      • bilal dedi ki:

        Murat bey,
        1-‘’ Tebbet yeda‘’konusunda kendinize kanıt olarak yanlış mealleri göstermemiş olsaydınız ben de İbni Abbas ve diğer zatların tefsirlerini size göstermezdim.İbni Abbas ve bu zatlar böyle tefsir yapmamış olsaydılar bile ben yine bu sureyi böyle anlıyordum. Yani burada beddua diye bir şey yoktur.İbni Abbas ve diğerlerinin görüşlerini bilmeden önce de söz konusu sureyi yine bu şekilde anlıyordum. Siz iddianızı yanlış meallerle savunurken,ben de söz konusu yanlış meallere karşı İbni Abbas ve diğer zatların tefsirlerini gösterdim. Bu zatlar öyle söylediği için,söz konusu açıklamayı yapmadım….-.Siz,bu yanlış meallere hep baktığınız için,bunlara karşı İbni Abbas ve diğer alimlerin tefsirlerini size gösterdim…Bunları göstermeyince de sanki kafamızdan bir şeyler söylüyoruz diye yanlış bir algıya düşüyorsunuz.Hatta sizlerden bazıları bize,sizin söylediğiniz gibi başka söyleyen de var mı diye sorarlar…??? 2- Söz konusu mealleri kendime örnek vermedim.Hiç bir meale bakmadan MEARİC-8-9.ayetlerde ‘واذكر ‘’ Hatırla ‘’ diye bir ifadenin de olmadığını biliyordum..Bu ayetlerde bu ifade olmadığı halde Gencer beyin neden buraya bu ifadeyi katmıştır diye düşündüm ve söz konusu meallere baktım…Gördüm ki,Gencer bey bütün mealleri hiçe saymış,sadece bir yerde hataen o ifade geçtiği için öyle bir yanlışlıkta bulunmuştur…Bu nedenle kendim için değil,onun yanlışını kendisine göstermek için söz konusu mealleri buraya yapıştırdım…Yani bunda var.??? Ne kadar da anlamsız şeyleri söylediğinizin hiç farkında değilsiniz.Gencer beyin bu yanlışını ona söyleyeceğinize bana takıldınız. Çok objektifsiniz.!!! .Demek ki, bir şey ne kadar yanlış olursa olsun zihniyetinze uygun olduktan sonra sizin açınızdan hiç bir sorun yoktur….. Saygılarımla…

      • Gencer dedi ki:

        Ben Diyanetten bakıyorum ayetlere.Şimdi yukarıda bir çok mealciden ayetin açıklamasını yazmışsın.Birincisi mantıken gök eriyip maden gibi veya gümüş gibi olmaz.Gök katı bir şey değilki erisin.Ayrıca birisi gümüş demiş birisi bakır demiş birçoğu maden demiş yağ tortusu diyen bile var.
        Yani hiç kimse ayeti tam anlamıyla açıklayamıyor diğer ayetlerde olduğu gibi.
        Kuran ne anlatmak istediğini tam anlamıyla anlatamıyor gibi.
        Hud 35 e niye takıldım ,hud 35 te çok önemli bir şifre var.Kendi ağzından uydurduğunu araya koymuş Muhammed.
        İyi geceler.

      • rammsteinn dedi ki:

        işinize geldiği zaman meal örnekleri dökülüyor. ama
        ama işinize gelmeyen mealleri , diyanetinkiler dahil reddediyorsunuz.
        örnek A’RAF.166.
        aşağılık maymun ifadesi çoğu çeviride mevcut. ama niyeyse kabullenemiyorsunuz.

      • bilal dedi ki:

        Gencer bey, MEARİC-8.AYETİN DOĞRU MEAL VE AÇIKLAMASI ???
        1-MEARİC-8-9.Ayetlere ‘’Hatırla ‘’ifadesini katmamış olsaydınız,söz konusu mealleri size göstermezdim..Zaten mealler bir sürü hatalarla doludur.Kur’an’ı sorunlu gibi gösteren meallerdeki hatalardır..Şimdi yeni sorunuza dönelim.Yine bu meallerde hatalar vardır ! Arapçada gümüşün karşılığı ‘’فضة ‘’ Fiddat ‘’ tır. Bakırın karşılığı ‘’نحاس ‘’ Nuhas ‘’ tır. Madenin karşılığı ‘’معدن ‘’ Ma’den ‘’ dır.Kurşunun karşılığı ‘’ رصاص ‘’ Rusas ‘’ tır. Tortunun karşılığı ‘’دردي – عكر ‘’ Durdi ve aker ‘’dir. Erimenin karşılığı ‘’ذا ب – يذوب – ذوبا ‘’ Zevb ‘’ tır…’’ Bu ifadelerin hiç biri söz konusu ayete geçmemektedir.! Bu ifadeler tama-men meal ve yorumcuların ayete ileve ettikleri kendi yorumlarıdır.Onun için birileri maden,öbürleri bakır,diğerleri ise tortu demişlerdir…Eğer bu ifadelerden biri söz konusu ayete olsaydı herekes belki aynı şeyi söyleyebilirdi.Demek ki,ifadelerin hiç biri ayete yoktur..Peki,ayetin doğru meali nedir.?? İşte ‘’ جامع البيان عن تفسير اي القران للامام الطبري ‘’ Adlı tefsirinde ayetin doğru anlamı şöyle geçmektedir.! ’’يوم تكون السماء كالمهل — اي تتحول يومئذ لونا اخر الي الحمرة ‘’ O gün,gök yüzü kızıl bir renge dönüşecektir…’’ Özetle, şu an mas- mavi renkte görülen gök yüzü kızıl bir renge bürünecektir… Çünkü güneş ve yıldızlar daki nükleer reaksiyonlar son bulacak,hayat için zorunlu olan atmosfer de yok olacaktır…İşte bu durumdan sonra gök yüzü kızıl bir renge bürünecek vs.” Yani hayat için gerekli olan bütün kuşullar yok olacaktır… ‘’ (الله اعلم ) Söz konusu ayet bu durumu anlatıyor…Ama maalesef,diğer yerlerde olduğu gibi burada da mealci ve yorumcular adeta yarışırcasına ayeti yanlış yorumlamışlardır…. Hiç bir mealci ve yorumcu, ‘’ gümüş,bakır,maden ve erime ‘’ gibi ifadelerin karşığını söz konusu ayetin arapça metninde geçtiğini bize gös-teremez…!!! Çünkü, bu ifadelerin karşılığı söz konusu ayete asla yoktur…. Bak sevgili kardeşim,kur’an’ı Kerimin hiç bir ayetinde ne bir sorun,ne de bilimle çelişen bir ayet vardır.!!! Var gibi görülen bütün sorun ve çelişkilerin nedeni yanlış meal ve yorumlardır… Evet Kur’an bir beşer sözü olamaz,O,evreni yaratıp sonsuz ilmiyle her şeyi kuşatan yüce Allah’ın sözüdür….. Saygılarımla…

  350. Mahmut dedi ki:

    Gencer bey. Cevap veremeyeceğin yerden kaçışta Usain Bolt’u geçtin.
    Durumunuzu size şöyle özetliyim:
    Bir soru soruyorsunuz. Cevabını eksiksiz aldıktan sonra buna da cevap ver hadi buna da cevap ver bakalım modundasınız. dönme dolap gibi sırayla aynı soruları soruyorsunuz. Bu kadar çabuk unutan hafıza ile nasıl benim dinimin mükemmel kitabını eleştirmeye kalkıyorsunuz. Garipsiyorum. Zümer suresinde Suda canlılığın başlatılmasından bahsediliyor 1400 yıl öncesinde. Bunu yanlızca bu evrenin yaratanı söyleyebilir deyip iman etmiyor kendinizin anlayamadığız yerleri çelişki olarak gösteriyorsunuz.
    Ramştayn ise Enfal Suresi’ndeki 65-66. ayetleri başınıza yıkmama değil 305 kişiye takılıyor.
    Çanakkale Savaşı için 56bin şehit deniyor. Sen bunu söylesen saydın mı dediklerinde ne cevap vereceksin. Kaynaklar böyle diyeceksin benim diyeceğim gibi.
    Komiksiniz ama umutla içinizden samimi gerçekten bu dini araştıran birilerini bulabileceğime inancım hala var.

    • rammsteinn dedi ki:

      evet enfalı başıma yıktın. hata bendeki büyük mucizeye yeni idrak oldum.305 sayısı mucizesi. tersten gidersek 5-3=2 yaparki bunuda kendisiyle bölersek 1 olur bu da tanrının tekliğine işaret eder. elim ayağım titredi.
      mükemmel kuran dediğiniz kitap, öyle anlaşılmazki,bu gün hala birbirinden farklı birsürü çevirisi var. kaldıki kitap toplanırken anlaşılabilir olması için herekeler sonradan eklenmiş. düşünebiliyormusunuz, bu herekelerde olmasa kitabı anlamak için profesor olmak gerekirdi. bu kitap apaçık anlaşılır olduğunu kendisi belirtmiyormuydu?
      biz bugün eğer burada bu kitabın yanlış çevirilerini konuşuyorsak eğer,tanrı bunu kitabı gönderirken bilmiyormuydu?
      basit sade anlaşılır mantıklı olsaydı herkes anlar daha fazla insan inanırdı.

  351. Mahmut dedi ki:

    Gencer bey lüzumsuz sorunuza cevap bile veresim yok ama size karşı bu din hiçbir zaman cevapsız kalmayacaktır. Ben Allah’ın kitabının savunucusu olarak yazıyorum o yüzden ona karşı attığınız her iftiranın cevabını bilimsel yollarla izah edeceğim.
    Soruna cevap vermeden önce her şey bitti bu mu kaldı demekten kendimi alamıyorum.
    Fatiha’nın en başa konulmasının anlamı özeldir. Bir çok sebebi vardır. Bana sorma kendin araştır.
    Bir müslüman Rabb’inin gönderdiği kitabı vücudunun organlarının yerini bildiği gibi, kendi mahallesinin sokaklarının yerini bildiği gibi bilmelidir. O yüzden son sûre son ayet olsaydı ne farkedecekti ya da Kur’an’ın en başına koyulsaydı müslüman mı olacaktın. Bu kadar önemli bir mesajın “okumak” gibi bu kitapta olması yeterli değil birde dinin peygamberinden çok daha kaliteli bir zeka veya anlayışa sahip gibi konuşuyorsun. Öyleyse bir topluluk kur ve bir önder ol da dünya’nın tarihini en çok etkileyen adam ol.

    • Gencer dedi ki:

      Kusura bakma Masum insanların boğazlarını,kafalarını keserek,karılarına kızalarına sahip olmak,mallarını gasp ederek önder olmak hayatta yapmak isteyeceğim en son şeydir.

      • Mahmut dedi ki:

        Bahsettiğin iyilik dinini yay o zaman. peygamberliğinden itibaren ilk 10 yılında en ufak bir çatışmaya bile girmediler. ve bütün peygamberlik hayatının sadece 2 ayı savaşlarda geçti.
        ve yine cevap veremediğin yerde usain bolt’luğunu konuşturdun. başka konuya atladın.

      • murat dedi ki:

        ne güzel söylediniz, ilk 10 yıl çatışma yaşamadı. yaşayamazdı. 60-70 kişi nere koca şehir nere? akıllı siyaset izledi. ne zaman medineye hicret etti ordaki Medinelileri de arkasına aldı ve palazlandı. gazzeler ve seriyyeler kırıla gitmiştir. savaşlara katılımı artırmak için savaşa katılanlara ganimet(cariye, köle v.b.) ödül sistemi getirmiştir. kendisi her savaşa katılmamıştır, çünkü katılma gereği yoktur, enfal 1 ve enfal 41 ile ganimetini garantilemiştir.
        saygılar….

  352. murat dedi ki:

    Bilal bey, ben sizin bütün söylediklerinizi yalanlayıcı değilim, Gencer bey için de geçerli. hatta yukarda sanırım yasir beye verdiğim cevapta da belirttim, kendimin bile yanlış algılamaları veya beyan ve hatalarım da olabilir. Ama 15-16 yıllık dini eğitim alan birisi olarak benim kesin inandığım bir şey var, oda kuranın, incilin ve Tevrat-zeburun bir yaratıcı kelamı olmadığı ve olamayacağıdır.
    Çünkü bu kitaplar yine bu kitapların belirlediği yaratıcı tasvirleri ile çelişmektedir.
    Mesela, semavi dinlerin ilahı MUTLAK ADALET sahibidir.
    buna göre;
    peygamberler ; peygamber seçimleri insanlar arasından yapılır. ama herhangi bir kriter yoktur. kimi, 3 yaşında kimi 40 yaşlarında. kimi babadan oğula. Tanrı bir yarış yapmıyor kendi inisiyatifine göre peygamber seçiyor. dolayısıyla o kişi otomatikmen cennetlik oluyor. Peygamberlik bir ayrıcalıktır ve Adalet sahibi olan ilah bu ayrıcalığa sahip olacak kişileri adaletli yarışla seçmesi gerekirdi. Oysa böyle bir durum yok. Sadece ortadoğuda olan peygambercilik oyunu. bu kitaplar da dünyanın sadece ortadoğudan ibaret olduğunu sanarlar. dünyanın diğer taraflarından habersizdirler. kavmiyetçidirler çünkü bulundukları kavimlerde ağzı laf yapanlar peygamberim der ve kendi kendi kavimlerini yüceltirler.
    Kitaplar; Gariptir hiçbir kitap peygamberleri zamanında yazılmamıştır.
    Tevrat; musanın yaşadığı tahmin edilen zamanlar m.ö. 13. yüzyıldır. Tevratın yazımı ise 4 aşamada ve M.Ö. 9 yy da başlar M.Ö. 4.yy la kadar sürer.
    İncil: İncil isa isadan 60 ile 150 yıl sonra olduğu sanılmaktadır.
    Kuran ise;
    Oda muhammed zamanında toplanmamıştır. onun ölümünden sonraki halife Ebubekir zamanında yemame savaşlarında çok sayıda hafızın ölmesi üzerine ömerin ısrarıyla (hatta Ebubekir önce karşı çıkar muhammedin yapmadığını ben nasıl yaparım diye) zeyd başkanlığında komisyon kurularak toplanmıştır. Düşünsenize bu savaş ve hafızların ölmesi olmasa gene toplanmayacaktı. peki bu kuran nerde? merak etmeyin oda yok. çünkü osman zamanında yeniden yazıldı. ve eskisi yok edildi. Düşünün artık insan eli değen bir kitap. Allah muhammedin öleceğini bilmiyormuydu yoksa?? neden ona görevini Cebraili ile birlikte tamamlatıp alın işte 23 senede size indirdiğimiz kuran, deyip kitaplaştırmadı. neden muhammed ölmeden allah muhammede ve cebraile görev verip, artık bu kitabı tamamlayıp son defa muhammede okut (ilk emir oku idi ya) ve insanlara bırakın demedi. ilk emir hep anlatılır. son emir neden tamamlanmadı. yoksa allah diğer peygamber ve kitaplarda olduğu gibi yine çuvalladı mı?? yada bu peygamberler de kitaplar da insanların uydurmaları mı?

    Şimdi sizler incilin de tevratın da insan eliyle yazıldığına inanıyorsunuz.
    ama gidin bir Hristiyan yada Yahudi ile tartışın ve onların kitaplarında ne kadar açık ve çelişki varsa ikna etmeye çalışın eğer sorgulayıcı bir yapıda değilse ikna edemezsiniz. çünkü inanç sorgulamayı kapatıyor.
    şimdi de bizler(kuran arap insanlarının ve kültürünün ürünü olduğuna inanan) sizi ikna edemiyoruz. doğrusu ben ikna çabasında da değilim, sonuçta güzel yorumlar da çıkmakta.
    Tabiki burası tartışma platformu, bizler kuran insan yazısıdır diyor ve insanların kitaplarında olabilecek çelişkileri göstermekteyiz. sizler de kuranın ilahi kitap olduğunu iddia ediyorsunuz ve bizim çelişkilerimizi çürütmeye çalışıyorsunuz.

    Mesela;
    kuranda;
    Böylece biz Kur’an’ı apaçık âyetler halinde indirdik. (Hac suresi, 16. ayet) kuranın apaçık olduğunu bildiren farklı 11-12 ayet vardır.
    Fakat;
    – Namaz günde kaç defa ve kaçar rekattan, nasıl kılınır?
    – Oruç nedir, nasıl tutulur?
    – Elif, lam mim, taha, yasin gibi kelimeler ne anlama gelir?
    – Peygamberin ölümünden sonra yöneticilerin nasıl, kimler tarafından seçileceği, kadınların seçme ve seçilme durumu?
    -dünyanın yuvarlak olduğunu bilememesi ve bundan dolayı, kuzeye gittikçe uzayan oruçlar? ve kutuplara doğru namaz vakitlerinin birbirine girmesi durumu?
    – mekkeden uzaklaştıkça asla yön olarak kabeye yönelinemeyeceği gerçeği?
    — Lokman Süresi 10. ayette “O gökleri direksiz yarattı, onları görüyorsunuz. Yeryüzüne de sizi çalkalar diye ağır baskılar bıraktı” derken bize neden gerizekali muamelesi yapılmaktadır? Yeryüzünün direksiz yaratılması belki 50 bin yıl önceki insanları etkileyebilirken, Mısır’daki muhendislik harikalari piramitler bu ayetin yazılışında 2000 yıl kadar önce yapıldığıni bilmiyor mudur; insanlığın bu kadar da cahil olmadığını farketmemis midir Allah?
    – birileri muhammede zülkarneyn den soruyor da Muhammet kitaplardan yada sağdan soldan aldığı bilgilerle zülkarneyn hikayesi anlatıyor, neden zülkarneyn diyor da o zülkarneyn için aslında onun gerçek adı III. Aleksandros namı diğer büyük iskenderdir, demiyor da Tevrat ve incil anlatımlarına paralel bir anlatım ;
    18kehf suresinde anlatılan hikaye aşağıdadır.
    18:83 – Bir de sana Zülkarneyn’den soruyorlar. De ki: Size ondan bir hatıra okuyacağım. (okuyacağım diyor??)
    18:84 – Gerçekten biz onu (Zülkarneyn’i) yeryüzünde iktidar sahibi yaptık ve ona ulaşmak istediği her şeyi elde etmesinin bir yolunu verdik.
    18:85 – Derken o da bu yollardan birini tutup gitti.
    18:86 – Nihayet güneşin battığı yere vardığı zaman, güneşi, (sanki) kara bir balçıkta batıyor buldu. Bir de bunun yanında bir kavim buldu. Biz ona dedik ki: “Ey Zülkarneyn! Onları ya cezalandırırsın veya onların hakkında iyi davranırsın.”
    18:87 – O da demişti ki: “Kim haksızlık ederse muhakkak ona azab edeceğiz; Sonra Rabbine geri döndürülecek, O da onu görülmemiş bir azabla cezalandırır.”
    18:88 – “Amma her kim de iman edip iyi bir iş yaparsa, buna da en güzel mükâfat vardır. Biz ona dünyada kolaylık gösterir zor işlere koşmayız.”
    18:89 – Sonra Zülkarneyn yine bir yol tuttu.
    18:90 – Biz süre sonra, güneşin doğduğu yere varınca onu, güneşe karşı kendilerine bir siper yapmadığımız bir topluluğun üzerine doğar buldu.
    18:91 – İşte Zülkarneyn’in kudret ve saltanatı böyleydi. Ve biz onun yanında olan her şeyi bilgimizle kuşatmıştık.
    18:92 – Sonra yine bir yol tuttu

    Bir yol tuttu gidiyor ve allahın işi yok, daha önemli konular yokmuş gibi lüzumsuz ayetlerle insanları meşgul ediyor. ayrıca 86. ayette zülkarneyn ile allah konuşuyor. bir kral ile ne işi olur. hem aynı ayette güneşin balçıkta batışını görmüş. eğer muhammed dünyayı düz kabul etmiyorsa bu ayetin burda ne işi var elin kralının güneşin batış manzarasını izlemesinden insanlara ne?? dünyada en batı en doğu neresidir?

    – Allah yaratacaksa bunun için altı gün gibi bir süreye mi ihtiyacı vardır? ol deyince olması gerekmez mi?

    hele adem havva hikayeleri tam fiyasko, şeytan kovuluyor ama gene cennete giriyor, şeytan gördüğü halde allahla sidik yarışına girmesi.

    daha niceleri
    saygılar…..

    • yasir dedi ki:

      Kadir bey, çok güzel açıklamışsınız elinize sağlık…
      Kuranda belirtilen ‘’yevm’’ güden kasıt belirlenmiş zaman birimidir, Araplar bunu günü doğuşu ve batışı dünyanın kendi ekseninde döndüğü zaman dilimine diyorlar…
      Uzaya giden biri için gün kavramı nasıl oluyor acaba bunu biri acıklayabilir mi?
      Peki dünyadan binlerce kat gezegen ve yıldızlarda gün kavramı ve dereceleri nasıl bunun hesabını yapan var mı?
      Gün, bizim için dünyanın kendi ekseninde bir tur atması ama dünya dışındaki gün kavramı nasıl bunu hiç düşündünüz mü?
      Kuranda anlatılan 6 günden kasıt olarak zamanın kastedildiğini nerden çıkarıyorsunuz…6 bölüm olamazmı belkede her bir yaratılış bölümünün-evrenin zamanıda birbirinden uzun yada kısada olabilir, olamaz mı?
      Belkide bahsedilen bu 6 gün bizim günlerimizden bile kısa olma ihtimalini neden düşünmüyorsunuz…

      • kadir dedi ki:

        değerli bilgilerinizden dolayı bende size tşk ederim sayın yasir bey…

      • rammsteinn dedi ki:

        hadi diyelimki kuran yazılırken evre yerine gün yazıldı sizde düzeltiyorsunuz..hadi diyelim kuran musaflardan toplanırken yazan derleyen birilerinin dili sürçtü yanlış yazdı.
        hiç diğer kitaplara bu konuda ne yazıyor diye baktınızmı? bakmadınız çünkü takıyorsunuz at gözlüklerini.
        tevrat yaratılış kısmı kurana çok benzer. kurandaki gibi 6 günden bahseder. bu kadar yüce yerşeyi bilen yaratan tanrı gönderdiği iki kitapta bastıra bastıra 6 günde yarattım diyor. fark ise tevratta 7. gün dinlendim diyor. kuranda bi yorgunluk oluşmadı diyor.
        dersinizki “onların kitabı değişti” gidin bunu bir yahudiye söyleyin. anında sizin tavrınızda davranır. “siz din düşmanısınızdır.kutsal kitap değişmemiştir.”
        eğer ki bu din yüz sene önce indirilseydi kuranda yaratılış kısımları böylemi olurdu acaba?
        kesinlikle üzerine bastıra bastıra dünyanın yuvarlak olduğu.evrenin çok büyük olduğu.dünyanın yaratılışının milyarlarca yıl sürdüğü,uzak gezegenlere ulaşılabileceği yazılı olurdu.
        peygamberin döneminden yüzlerce yıl önce dünyanın yuvarlak olduğu gizli gizli konuşuluyordu. (bknz:agora filmine ordanda alınacak isimlerle google)
        dünyanın yaratılışı 6. yüzyılda sıradan bir bedevi nasıl hayal edebiliyorsa kuranda öyle yazılmıştır. bütün tasvirler dünyanın düzlüğünü işaret eder.
        eğerki hristiyanlığın ve yahudiğin o zamanki felsefecilere olan baskıcı tutumu olmasaydı , dünyanın yuvarlak olduğu konuşmalaları aleni bir şekilde yapılabilirdiki; bundan da peygamberin haberi olur kuranda da yuvarlak olduğu açıkça belirtilebilirdi. bütün sorun bu bilginin peygamberin kulağına gitmemiş olduğu veya gidipte inandırıcı gelmemesidir.
        kısaca tanrı gün ve evre kelimelerini 2 kitapta da birbirine karıştırmaz. imalı hiç konuşmaz.
        öfkelenmez.hakaret etmez.bana inanmadılar diye bütün insanlığı su altında hiç bırakmaz.

        zeus medusa hera apollo nike hades bunlar insanlara artık komik geliyor.
        (nike marka giyen mümin arkadaşlara takılıyorum bazen. bu yunan mitalojisinden bir tanrı.diyorum. tövbe giymem bir daha diyor. gerçekten komik)
        dünyayı sırtında atlasın taşıdığına inanan herşeye inanır.
        yakında biz bu isimlere nasıl bakıyorsak semavi dinlerdeki isimlerede öyle bakacağız.
        bastır bilim

      • murat dedi ki:

        Güzel yorum rammsteinn dostum. emeğine sağlık. 🙂

    • bilal dedi ki:

      Sayın Murat bey,
      1-Bu kadar süre dini eğitim aldım diyorsunuz… Ama,bu dini eğitimini yüce Allah’ın gönderdiği kur’an ayetlerinin arapça metninden değil,yanlış meal,yorum ve uyduruk rivayetlerden almışsınız. Bunu sedace sizin için dimiyorum,Bu durum maalesef, genel olarak aynen devam ediyor…İnsanlarımızın çoğu dinini direk kur’an dan değil,yanlış yorum ve uyduruk rivayetlerden öğreniyor..Bu uyduruk rivayetler hurafelerle doludur.-Yani yüce Allah’ın göndermiş olduğu hak din olan islam doğru bir şekilde üğretilmi- yor.. İşte sizin ve daha nicelerin sorunu bundan kaynaklanıyor..Ama,araştırp doğruyu bulayım diye sizde bir gayret de görmüyorum..Peşinen karar veriyorsunuz..Bu durum insanın manevi gözünü köreltir…İnsan elbette araştıracak,ama gayesi doğruyu bulmak olacak,araştırmadan karar veriyorsa,araştırmasına hiç gerek yoktur,zaten kararını vermiştir,bundan sonra bu kararla yürümeye mahkümdür.Özetle,bu gün öğretilen din, bir çok konuda yüce Allah’ın gönderdiği hak dinle pek bağdaşmadını rahatlıkla söyle-yebiliriz………..Lütfen,siz de doğruyu bulmak için araştırın,saldırmak için değil …. 2-Peygamberlerin seçimi bir imtiyaz değildir..Söz konusu dönemlerde görevlendi- rilen elçilerin tümü bu göreve en layık olup inasanlara örnek olabilecek şahsiyetler-dir…Bundan dolayı bunlar görevlendirilmişlerdir..Herkes bu görevi yapamazdı.Her iş ehil olana teslim edilmelidir.MESELA: Bir hastanın tedavisini Dr. veya konunun uzmanı olmyan birine teslim ederseniz,hastayı öldürürsünüz.. İşte yüce Allah’da, elçileri görevlendirirken,söz konusu dönemin insanları arasında bu görevi hakkıyla yerine getirip insanlara örenek olabilecek şahsiyetleri görevlendirmiştir….3-Babadan oğula geçmiştir diyorsunuz ! Yanılmıyorsam bunca peygamberler arasında sadece 4-5 kişi vardır…Bunlar da,o zaman bu göreve en layık zatlar olup,insanlara örnek olabilecek şahsiyetlerden oldukları için bu elçilik görevi kendilerine verilmiştir…Durum böyle olmasaydı,her peygamberin bütün oğulları da peygamber olacaktı.Mesela bakıyoruz ki,hz.Yakub’un 12 tane oğlu vardı.Ama bunların arasında söz konusu dönemde ancak hz.Yusuf bu göreve layık idi..O,İnsnlara örnek olabilecek bir şahsiyete sahip idi. Bu-lunduğu dönemde onun gibi biri yoktu..İşte bu nedenle yüce Allah onu görevlendir-miştir.Zaten bu liyakat durumuna da kur’an da vurgu yapılıyor.Bunda ne bir ayırım,ne de bir imtiyaz söz konusudur…!!! 4-Kur’an hz.peygamber zamanında ve gözetiminde yazılıp kaydedilmiştir,ama değişik materyaller üzerinde…Vefatından hemen sonra da kurulan vahiy komisyonunda tedvin edilip bir araya getirilmiştir.5-Bütün peygamberlerin Orta doğu olduklarının iddiası gerçeği yansıtmamaktadır. sanki bütün peygamberlerin ismi ve yaşadıkları yeri kur’an’da geçiyor…Nice peygamberler olmasına rağmen 25 kişinin ismi kur’an’da geçiyor…Bunların çoğunun nereden geldikleri de kur’an da bir açıklama yokur…sadece rivayetler vardır,bunların de ne derece doğrudur bilinmez. Ama,nice peygamberler olmasına rağmen kahir çokluğunun isim ve yaşadıkları yer belirtilmemiştir.Peki bunların da Orta doğudan geldiklerini kim söyleyebilir.? Kim bilir belki bunlar Çin,Avrupa,Amarika,Antertika,Asya ve Afrika gibi dünyanın bütün kıtalarından dan çıkmış olabilirler.??? Bütün peygamberlerin Orta doğudan çıktığına dair iddianın hiç bir mesnedi yoktur. Çünkü peygamberlerin kahir çokluğu hakkında kur’an bir bilgi vermemiştir ki,hepsi Orta doğudan gelmiştir diyebilelim.!!! 6- Kur’an’ın bütün ayetleri Allah’ın buyruk ve yasakları,helal,haram ve dini hükümleri bakımından açıktırlar…’’ zaten bu konuda ihtilaf da yoktur…Zira kur’an genel kaide ve kuralları koyuyor. İğneden ipliğe kadar her şeyin teferruatine girmez.O,dinin hükümlerini açıklıyor…Yüce Allah ayetlerini açık yapmıştır. Ama,her insanın akil,zeka,bilgi ve düşünme yeteneği aynı düzeyde olmadığı için bazı yerlerde farklı şekilde anlamlar ortaya çıkabilir..Bu da gayet normaldır..Zaten bizden istenen dini hükümlerde böyle bir durum da söz konusu değildir…İnsan bu konuda ancak bildikleriyle sorumludur. 7- Bazı surelerin başında ‘’Hurufu mukatta’a’’ olarak geçenlerin dini bir hükümü içermediklerinden dolayı yüce Allah bunları bize açıklamamıştır… Ancak, ‘’يسن ‘’ Yasin ‘’ İnsan kelimesinin kısaltılış şekli olduğunu ve bununla ‘’ Ey insan ! ‘’ diye vahiy alan hz.peyegmbere bir hitaptır.’’ diye söyleyenler de vardır.. Çünkü ondan sonra, ‘’ Hikmetli kur’an’ın hakkı için,şüphesiz ki,sen Allah tarafından gönedrilen eliçilerden-sin…’’ deniliyor..Bu üçüncü ayet de‘’Yasin’in ‘’ bu anlamda olduğunu teyit eder gibidir.. .(الله اعلم ) ‘’TAHA ‘’ ismine gelince,yine bazı müfesir ve alimler bunun anlamı,hz.pey-gambere hitaben ‘’ TA ‘’ Tahir (temiz) isminin kısaltılışı, ‘’Ha’’ Hadi’nin ‘’ İnsanlara doğru yolu gösteren isminin kısaltılışıdır diyorlar. Bunlara göre (الله اعلم ) ‘’TAHA ‘’ nın anlamı, Ey kötülüklerden arınan ve insanlara doğru yolu gösteren zat !!!, Yani vahiy alan peygambere hitaptır…… (الله اعلم ) en doğrusunu Allah bilir… 8- Kur’an lider ve yöneticilerin seçimini topluma bırakmıştır…Şöyle ki,hz.peygamber hayatta iken,ona inen şu ayetlerle devletin yönetiminde halkın ve toplumun kararı esas alınır.Bunun başında lider ve yöneticilerin seçimi de gelir.. a) ALİ İMRAN-159:وشاورهم في الامر الخ ‘’ Her konuda ( devlet yönetimi ve toplumu ilgilendiren konularda ) onlarla istişare ederek fikir ve kararlarını al…’’ (Yani kamu düzeni ve yönetime katılmalarını sağla.) b) ŞÜRA-38:.وامرهم شوري بينهم ال ‘’ Onların bütün yönetim işleri aralarında iştişare (görüş alış verişi ) ile kararlaştırılır…’’ Yani kamu düzeni ve bütün yönetim işleri kur’an ışığında halkın vereceği karara göre çözülür..’ Burada da bütün halkın yönetime katılmasını sağlayan bir sisteme vurgu yapılmaktadır…( Yani seçim ve seçilme sistemine dayalı bir yönetim tarzı.!!! ) Bu durum kur’an’ın net bir emridir.Bu nedenle Kur’an’a göre halkın yönetici ve temsilcileri mutlaka halkın kararıyla (seçimi) ile belirlenmelidir… İşte,bu hükümler kur’an’da mevcut olduğundan dolayı hz.peygamber hiç bir kimseyi müslü-manlara lider veya yönetici olarak tayin etmedi… Bunu halka bıraktı..!!! .Ondan sonra da,her dört halife kur’an’ın hükmüne ve hz peygamberin sünnetine uyarak,o zamanki seçim sistemi olan (biat) yöntemiyle yönetici oldular…Ama onlardan sonra Emevi Hanedanları zorla iktidare gelip biat (seçim) sistemine son vererek islam ve kur’an dışı monarşi bir rejim olan babadan oğula geçen yönetim şeklini uyguladılar..İşte o gün-den bu yana islam ve kur’an’a aykırı olan bu monarşi yönetimi günümüze kadar hep edevam edegelmiştir..!!! Özetle,kur’an bu konuya net bir şekilde vurgu yapmıştır….-..Saygılarımla…..

      • sorgucuyuz dedi ki:

        Sayın Bilal,
        Aşağıdaki yorumunuz çelişkilerle dolu malesef:

        “Bütün peygamberlerin Orta doğu olduklarının iddiası gerçeği yansıtmamaktadır. sanki bütün peygamberlerin ismi ve yaşadıkları yeri kur’an’da geçiyor…Nice peygamberler olmasına rağmen 25 kişinin ismi kur’an’da geçiyor…Bunların çoğunun nereden geldikleri de kur’an da bir açıklama yokur…sadece rivayetler vardır,bunların de ne derece doğrudur bilinmez. Ama,nice peygamberler olmasına rağmen kahir çokluğunun isim ve yaşadıkları yer belirtilmemiştir.Peki bunların da Orta doğudan geldiklerini kim söyleyebilir.? Kim bilir belki bunlar Çin,Avrupa,Amarika,Antertika,Asya ve Afrika gibi dünyanın bütün kıtalarından dan çıkmış olabilirler.??? Bütün peygamberlerin Orta doğudan çıktığına dair iddianın hiç bir mesnedi yoktur. Çünkü peygamberlerin kahir çokluğu hakkında kur’an bir bilgi vermemiştir ki,hepsi Orta doğudan gelmiştir diyebilelim.!!! ”

        Peki ben size sorayım o zaman: neden Kuranda sadece israiloğullarından veya ortadoğu bölgesinden ve onunla ilişkili peygamberlerden bahsediliyor da Çinden afrikadan antarktikadan, avrupadan ve bu bölgelerle ilişkili 1 tane bile peygamberden bahsedilmiyor?
        Kimbilir diyorsunuz ya Allah bilir ve bunuda 1 örnekle ne güzel açıklayabilirdi kuranda???

        Saygılar…

      • yasir dedi ki:

        Örnek zülkarneyn…
        Al işte sana bir örnek, yettiğimi sanmıyorum yetmemiştir…

      • murat dedi ki:

        zülkarneyn için peygamber olduğuna dair bir ayet getirirmisiniz yasir bey.
        Ayrıca tevratta zülkarneynin Yahudilere baskı yapan Babil krallığı ile savaştığından, tevrata girmiş ve kutsanmıştır, dolayısıyla olayın özü yine ortadoğuda. muhammede de Yahudiler onu sorduklarında, muhammed uyanık davranıp o iyi birisiydi deyince hoşlarına gitmiştir. zülkarneyn lakaptır ve çift boynuzlu demektir. allah ta kalkıp onun asıl adı şudur demek yerine kitaplarda anlatılan lakapla devam ediyor. deseydiya eymuhammet o Yahudilere söyle siz onu zülkarneyn biliyorsunuz ama onun asıl adı III. Aleksandros tur. gibi mesela. yoksa imtihan sırrı mı bozulurdu acaba???
        saygılar….

      • yasir dedi ki:

        Murat bey, sorularınızın cevabını aldığınızda iman mı edeceksiniz…
        Sordunuz alın işte size örnek…
        Zulkarney, kaç kavim gezmiş ve tebliğde bulunmuştur Allah inancı ve imanı olan, ortak koşmayan tek yaradana inanan bir elcidir…Demek Allah sadece Bir yere elçi-uyarı göndermiş değildir dünyanın farklı yerleri ve kavimlerinede gitmiştir…

        BAKARA – 253–İşte peygamberler! Biz, onların bir kısmını bir kısmına üstün kıldık. İçlerinden, Allah’ın konuştukları vardır. Bir kısmının da derecelerini yükseltmiştir.

        NİSÂ – 164 –Bir kısım peygamberleri sana daha önce anlattık, bir kısmını ise sana anlatmadık. Ve Allah Musa ile gerçekten konuştu.

        Nahl 36:–Andolsun biz, her ümmete, “Allah’a kulluk edin, tâğûttan kaçının” diye peygamber gönderdik. Allah, onlardan kimini doğru yola iletti; onlardan kimine de (kendi iradeleri sebebiyle) sapıklık hak oldu. Şimdi yeryüzünde dolaşın da peygamberleri yalanlayanların sonunun ne olduğunu görün.

      • murat dedi ki:

        Yasir bey, yazımı okuyup cevap verdiğiniz için size teşekkür ederim.

        Zulkarney, kaç kavim gezmiş ve tebliğde bulunmuştur Allah inancı ve imanı olan, ortak koşmayan tek yaradana inanan bir elçidir
        dediniz….
        peki kuranda olmayanı kuranda var demenin kurana göre suç olduğunu biliyor musunuz?
        kuranda zülkarneynin elçi,resul,peygamber olduğunu belirten bir ayet numarası verebilirmisin.
        işin garip tarafı. zülkarneyn bile kurana göre ne batı da ne doğudadır çünkü yol alıp önce batıya sonra yol alıp doğuya gidiyor. yine Ortadoğu gibi yerlere yakın olduğu anlaşılabilir. allah bilir 🙂

        ben sizin için zülkarneyn ayetlerini aşağıda derledim. inceleyin

        Kehf suresi 83-98 ayetleri DİYANET
        (Ey Muhammed!) Bir de sana Zülkarneyn hakkında soru soruyorlar. De ki: “Size ondan bir anı okuyacağım.” ﴾83﴿
        Biz onu yeryüzünde kudret sahibi kıldık ve kendisine her konuda (amacına ulaşabileceği) bir yol verdik. ﴾84﴿ O da (Batı’ya gitmek istedi ve) bir yol tuttu. ﴾85﴿ Güneşin battığı yere varınca, onu siyah balçıklı bir su gözesinde batar (gibi) buldu. Orada (kâfir) bir kavim gördü. “Ey Zülkarneyn! Ya (onları) cezalandırırsın ya da haklarında iyilik yolunu tutarsın” dedik. ﴾86﴿ Zülkarneyn, “Her kim zulmederse, biz onu cezalandıracağız. Sonra o Rabbine döndürülür. O da kendisini görülmedik bir azaba uğratır” dedi. ﴾87﴿ “Her kim de iman eder ve salih amel işlerse ona mükafat olarak daha güzeli var. (Üstelik) ona emrimizden kolay olanı söyleyeceğiz.” ﴾88﴿ Sonra yine (doğuya doğru) bir yol tuttu. ﴾89﴿ Güneşin doğduğu yere ulaşınca onu, kendileriyle güneş arasına örtü koymadığımız bir halk üzerine doğar buldu. ﴾90﴿ İşte böyle. Şüphesiz biz onun yanındakileri ilmimizle kuşatmışızdır. ﴾91﴿ Sonra yine bir yol tuttu. ﴾92﴿ İki dağ arasına ulaşınca, bunların önünde, neredeyse hiçbir sözü anlamayan bir halk buldu. ﴾93﴿ Dediler ki: “Ey Zülkarneyn! Ye’cüc ve Me’cüc (adlı kavimler) yeryüzünde bozgunculuk yapmaktadırlar. Onlarla bizim aramıza bir engel yapman karşılığında sana bir vergi verelim mi?” ﴾94﴿ Zülkarneyn, “Rabbimin bana verdiği (imkan ve kudret, sizin vereceğiniz vergiden) daha hayırlıdır. Şimdi siz bana gücünüzle yardım edin de, sizinle onların arasına sağlam bir engel yapayım” dedi. ﴾95﴿ “Bana (yeterince) demir madeni getirin” dedi. İki yamacın arasındaki boşluğu (dağlarla) bir hizaya getirince “körükleyin!” dedi. Demiri eritip kor (gibi) yapınca da, “Bana erimiş bakır getirin, bunun üzerine boşaltayım” dedi. ﴾96﴿ Artık onu ne aşabildiler, ne de delebildiler. ﴾97﴿ Zülkarneyn, “Bu, Rabbimin bir rahmetidir. Rabbimin vaadi (kıyametin kopma vakti) gelince onu yerle bir eder. Rabbimin vaadi gerçektir” dedi. ﴾98﴿

        Aynı zaman da ilginç bir yaklaşım sergiliyorsun. bana 1 ayet ispat edince imana gelmemi istiyorsun. ben çok defa söyledim. yanlış yorumda yapabilirim. yanlış ifadem de olabilir. benim hata yapmam normaldir. ama YARATICI hata yaparsa o olmaz. dolayısıyla siz kuranda 1 mucizeye şahit olsanız iman edeceksiniz yada imana çağıracaksınız. ben de diyorum ki kuranda 1 hata olsa bu YARATICI kitabı olamaz ve reddedilir.

        saygılar…..

      • govalioglu dedi ki:

        Bu adamlar da arapça kurallarını bilmiyor ve kuranı yanlış yorumluyor sanırım 🙂

      • yasir dedi ki:

        Murat bey, yanlış anlamayın ama sizde okuduğunuzu anlamama gibi bir problem olmasın…Alttaki ayetleri iyice okuyun sonrada Kuranda Zulkarney’in peygamber olmadığına dair olan ayetleri getirin, kuranda elçi diye geçmemesi elçi olmadığı anlamına mı geliyor…
        Kaldıki bir önceki mesajımda Peygamberler ile ilğili bakara 253 ve nisa 164’ü verdim..Allah’ın konuşmadığı peygamberlerde olma olsılığı çıkmaktadır kaldıki bu Zulkarneyn için söyleyemeyiz lakin aksini sende söyleyemesin…
        Allattaki ayetleri aklı selim olarak okursak bir elçi ve Allah’ın emirlerini tebliğ ettiğini anlayabiliriz…Bunlar bile elçi, tebliğ eden olmuş olmuyormu…Allah’ın Kitap vermediği peygamberler peygamber değimli şimdi…Yakup-Yusuf-Zekeriya-Yahya vs çok uzatabiliriz…
        Ayrıca Musa peygamber sadece İsrailoğlularına gönderilmiş bir peygamber değildir aynı zamanda zamanın süper gücü olan Mısır ülkesine fravunada uyarıcı olarak gitmiştir, bunları sakın göz ardı etmeyi, aynı dönemde meyden ve eyke kavimlerine şuayb peygamber gönderilmiştir ve şuayb peygamber israiloğlu değildir…

        İnşallah daha çok örneklerde verilebilir, inşallah anlarsınız…

        Zulkarney’in Tebliği…Zaten 88.ci ayette açık seçik fark ediliyor…
        Biz onu yeryüzünde kudret sahibi kıldık ve kendisine her konuda (amacına ulaşabileceği) bir yol verdik. ﴾84﴿

        Ey Zülkarneyn! Ya (onları) cezalandırırsın ya da haklarında iyilik yolunu tutarsın” dedik. ﴾86﴿
        Zülkarneyn, “Her kim zulmederse, biz onu cezalandıracağız. Sonra o Rabbine döndürülür. O da kendisini görülmedik bir azaba uğratır” dedi. ﴾87﴿
        “Her kim de iman eder ve salih amel işlerse ona mükafat olarak daha güzeli var. (Üstelik) ona emrimizden kolay olanı söyleyeceğiz.” ﴾88﴿

        Zülkarneyn, “Bu, Rabbimin bir rahmetidir. Rabbimin vaadi (kıyametin kopma vakti) gelince onu yerle bir eder. Rabbimin vaadi gerçektir” dedi. ﴾98﴿

      • murat dedi ki:

        Yasir bey,

        Okuduğumu anlamama sorunum yok, sizin yazdıklarınız hariç.

        tartışmanın çıkış noktası “Sorgucuyuz” arkadaşımızın sorduğu, neden Ortadoğu haricinde ve belli soylar dışında peygamber örneği olmayışıdır. siz de ona ortadoğu dışından peygamber olarak zülkarneyni örnek verdiniz.
        şimdi;
        1- siz zülkarneynin Ortadoğu dışında yaşadığını neye göre iddia ediyorsunuz?
        2- kuran onun peygamber olduğunu ifade etmemesine rağmen siz nasıl peygamber kabul ediyorsunuz.

        şimdiki yorumda da diyorsunuz;
        “Allah’ın konuşmadığı peygamberlerde olma olsılığı çıkmaktadır kaldıki bu Zulkarneyn için söyleyemeyiz lakin aksini sende söyleyemesin”
        yukardaki cümleyi sen kurdun da inan okuduğumu anlayamadım gerçekten….
        zaten ne demek istediğinizden de emin değilsiniz peygamber de demiyorsunuz değil de demiyorsunuz. önce bir karar verinki ben de okuduğumu anlayabileyim…

        neyse ben anlatmak istediğini anlamaya çalışayım.
        önce peygamber kimdir? allahın elçisidir. nebidir. resuldür. Peki peygamberlere inanmak kurana göre şartmıdır. tabiki şarttır. Ya peygamber olmayan birine peygamberlik isnat etmek suçmudur sence?

        şimdi diyorsun ki allah birileri ile konuşunca yada yardım edince yada allaha inanınca peygamber olabilir.
        şimdi bu görüşe göre; lokman, üzeyr, ashabı kehf gibileri de peygamberdir o zaman….

        ve DEDİNİZKİ;
        Zulkarney’in Tebliği…Zaten 88.ci ayette açık seçik fark ediliyor…
        Biz onu yeryüzünde kudret sahibi kıldık ve kendisine her konuda (amacına ulaşabileceği) bir yol verdik. ﴾84﴿
        Ey Zülkarneyn! Ya (onları) cezalandırırsın ya da haklarında iyilik yolunu tutarsın” dedik. ﴾86﴿
        Zülkarneyn, “Her kim zulmederse, biz onu cezalandıracağız. Sonra o Rabbine döndürülür. O da kendisini görülmedik bir azaba uğratır” dedi. ﴾87﴿
        “Her kim de iman eder ve salih amel işlerse ona mükafat olarak daha güzeli var. (Üstelik) ona emrimizden kolay olanı söyleyeceğiz.” ﴾88﴿

        yahu dostum şu inanç gözlüklerinizi çıkarın artık,
        düşünsenize biraz, allah peygamberini tevrattaki gibi lakapla anar mı? zülkarneyn “iki boynuzlu” peygamber!!!.

        saygılar….

      • murat dedi ki:

        yasir bey, ayrıca dediniz ki;

        Alttaki ayetleri iyice okuyun sonrada Kuranda Zulkarney’in peygamber olmadığına dair olan ayetleri getirin, kuranda elçi diye geçmemesi elçi olmadığı anlamına mı geliyor

        cevap;
        aynen de öyle, kuranda elçi diye geçmeyenler yine kurana göre peygamber değildir.
        bir de bana zülkarneynin peygamber olmadığına dair ayet getirin diyorsunuz!!!!
        bu nasıl bir mantıkdır yasir bey. yine okuduğumu anlayamadım kusura bakmayın.
        yani senin peygamber olmadığına dair ayet varmı? yada muhammedin dedesinin, dedesinin babasının peygamber olmadığına dair ayet getirebilir misin?

        saygılar…

      • yasir dedi ki:

        Murat bey, biz sizlere alıştık her zaman ki gibi olayın sonunu getiremediğiniz zaman yaptığınız karğaşa ve saptırma yöntemlerine başvuruyorsunuz, ayrıca hiç etik olmayan bir durum bu yapılanlar…
        Sorgucuyuz ve diğerleriniz hep diyorsunuz ki niye sadece Ortadoğu ve çoğu Yahudi peygamber gelmiş bizde sadece oraya değil değişik kavimlerede gelmiştir cevabını alınca hemen detaylara inip saptımalar başlıyor…
        Yahu Zulkarneyn ister gerçek ismi olsun ister olmasın, ister peygamber olsun ister olmasın kendisi Tek Yaradan Allah’a inanıyor ki Kurana girmiş ve kendi kavmi dışında 3 farklı kavim ile diyoloğa girmiş ve onları iman etmeye cağırmış Allah’ın varlığını ve birliğini sölemiş, şimdi bunların hiç birisi sizler için bir anlamı yokmu…Yani Allah katında bu kişinin konumunun ne olduğu bizleri hiç ilğilendirmez önemli olan kendi kavmi hariç başka kavimlerede tebliğde bulunması ve Allah nazarında değer görüp Kuranda anılmasıdır…
        Şimdi başka kavimlerede Her şeyi yaradan Allah’ın olduğu ve ortağı olmadığı tebliği ulaşmıştır siz bunu öğrenmek istiyordunuz öğrenmiş oldunuz, zaten karışık olan kafanızı yok o peygambermi yok bu peygambermi diye yormayın sizler zaten Allaha bile inanmazken zulkarneyn peygamber olsa inanacakmısınız…
        İbrahim peygamberde dönemin süper gücü olan Nemrut krallığına Mezapotamyada gelmiştir ve kavmin iman ettiğini düşündüğümüzde cevresindeki bir çok kavimde ister istemez tebliği almış olacaktı…
        Musa peygaöber sadece İsrailoğlularına değil dönemin süper gücü Mısara Fravunada tebliğide bulunmuş ve Fravunu ve kavmini bir çok kere imana cağırmıştır…
        Şuayb peygamberde menyen ve eyke halkına gitmiştir…
        Zulkarney ise hanği dönemde yaşadığı kim olduğu tartışma konusu olan bir şahsiyettir benim kesin konuşmamamın sebebide yanlış zanda bulunmamak içindir, en iyisini Allah bilir…Şu kesindir ki kendi kavmi hariç 3 farklı coğrafyada 3 farklı kavim ile diyoloğa girdiği ve konumu ne olurasa olsun onları imana cağırdığıdır…

        ‘’(Ey Muhammed!) Bir de sana Zülkarneyn hakkında soru soruyorlar. De ki: “Size ondan bir anı okuyacağım.” ﴾83﴿
        Biz onu yeryüzünde kudret sahibi kıldık ve kendisine her konuda (amacına ulaşabileceği) bir yol verdik. ﴾84﴿ O da (Batı’ya gitmek istedi ve) bir yol tuttu. ﴾85﴿ Güneşin battığı yere varınca, onu siyah balçıklı bir su gözesinde batar (gibi) buldu. Orada (kâfir) bir kavim gördü. “Ey Zülkarneyn! Ya (onları) cezalandırırsın ya da haklarında iyilik yolunu tutarsın” dedik. ﴾86﴿ Zülkarneyn, “Her kim zulmederse, biz onu cezalandıracağız. Sonra o Rabbine döndürülür. O da kendisini görülmedik bir azaba uğratır” dedi. ﴾87﴿ “Her kim de iman eder ve salih amel işlerse ona mükafat olarak daha güzeli var. (Üstelik) ona emrimizden kolay olanı söyleyeceğiz.” ﴾88﴿’’

        Parante içindekiler kuranda geçmeyenlerdir söylemeye gerek yok…Şimdi kendi kavmiden çok uzaklara ve muhtemelen batıda kendi yaşadığı kavmin batısı ve karanın son noktasında güneşi okyanuslarda batışını gördüğünü anlatmakta, buradaki kavime tebliğte bulunmuştur.Burası neresidir hanği kavimdir bilinmiyor.

        ‘’Sonra yine (doğuya doğru) bir yol tuttu. ﴾89﴿ Güneşin doğduğu yere ulaşınca onu, kendileriyle güneş arasına örtü koymadığımız bir halk üzerine doğar buldu. ﴾90﴿ İşte böyle. Şüphesiz biz onun yanındakileri ilmimizle kuşatmışızdır. ﴾91﴿’’

        Bu yukardaki ayetleri okuduğumuzda ise ilk yolculuğundan sonra güneşin doğuş yönüne ve güneş ile aralarında siper olmayan bir kavim, buradan dünyada güneşin batmadığı bölğeler olma olasılığıda çıkmaktadır…

        ‘’Sonra yine bir yol tuttu. ﴾92﴿ İki dağ arasına ulaşınca, bunların önünde, neredeyse hiçbir sözü anlamayan bir halk buldu. ﴾93﴿ Dediler ki: “Ey Zülkarneyn! Ye’cüc ve Me’cüc (adlı kavimler) yeryüzünde bozgunculuk yapmaktadırlar. Onlarla bizim aramıza bir engel yapman karşılığında sana bir vergi verelim mi?” ﴾94﴿ Zülkarneyn, “Rabbimin bana verdiği (imkan ve kudret, sizin vereceğiniz vergiden) daha hayırlıdır. Şimdi siz bana gücünüzle yardım edin de, sizinle onların arasına sağlam bir engel yapayım” dedi. ﴾95﴿ “Bana (yeterince) demir madeni getirin” dedi. İki yamacın arasındaki boşluğu (dağlarla) bir hizaya getirince “körükleyin!” dedi. Demiri eritip kor (gibi) yapınca da, “Bana erimiş bakır getirin, bunun üzerine boşaltayım” dedi. ﴾96﴿ Artık onu ne aşabildiler, ne de delebildiler. ﴾97﴿ Zülkarneyn, “Bu, Rabbimin bir rahmetidir. Rabbimin vaadi (kıyametin kopma vakti) gelince onu yerle bir eder. Rabbimin vaadi gerçektir” dedi. ﴾98﴿’’

        Bu yukardaki ayetlerde ise dağlık bir bölğe günümüzde çin Seddi olduğunda uzak doğu olduğu ihtimali olduğu kanısında olanlarda var tabiî ki mantıklı ama en iyisini Allah bilir.Bu ayetlerden Zulkarney Tek yaradanı-Allah’ı bildiği iman ettiği ve karşılaştığı her kavmide İmana davet ettiğidir, yok peygambermi değili gibi akıl bulanıklığı yapmaya hiç gerek yok, Allah farklı coğrafya ve kavimlerede elçi gönderip kendisine iman edip iyi işler yapmayı öğütlemiştir…

        Ayrıca Allah katında peygamber veya başka sıfatlarla ayrım yapmak bizim haddimiz değildir…

        Musa peygamber döneminde, Musa peygamberin yolculuğa cıktığı kişi İlim olarak ve bazı konularda Musa peygamberim kaldıramıyacağı veya kavrayamayacağı ilimlere ve özelliklere sahip idi…Keza Süleyman peygamber döneminde Sebe melikesinin tahtını istemesi üzerine emrindeki cinlerden birinin sen yerinden kalkmadan onu sana getiririm dedi ve akabinde kitaptan ilim verilmiş bir kişi bu kişi bir insan, Süleymana sen gözü açmadan ben onu saan getirim dedi ve tahti yanında gördü…Şimdi bu ayetlere bakarak Allah katındaki üstünlüğü ve dereceleri ölçmek ve biçmek kimseye düşmez onun ilmi şüphesiz Allah katındadır…

      • murat dedi ki:

        Yasir bey, siz neyin kafasını yaşıyorsunuz anlamak mümkün değil.
        Sorgucuyuz arkadaşımız, Ortadoğu dışından ve adem, nuh, İbrahim soyu dışından bir peygamber var mı? diye sordu.
        siz de zülkarneyn dediniz.
        ben de size zülkarneyn peygamber mi dedim.
        siz de ister olsun ister olmasın diyorsunuz???? 1 allaha inanıyor ve insanları imana çağırıyor diyorsunuz.
        peki bir allaha inanan ve insanları imana çağıran herkes de peygamber mi? mesela yezid?
        yahu bu kadar da mantıksızlık olmaz….

        sonra kalktınız en batı ile en doğuyu anlatmaya çalıştınız.
        en batı neresi yasir bey. bana yuvarlak dünyanın en batısını söyler misiniz. yada en doğusunu???
        iddiadır ki;
        bu bir komutan III aleksandros olma olasılığı da çok yüksek. m.ö. 400lü yıllar ve tevratın da son bölümlerinin yazıldığı dönemlerle örtüşmekte. bu kişi o dönemde yahudilere baskı yapan persleri yendiği için de Yahudiler için çok sevilen kişidir.

        önemli değil iddia orda kalsın. peki bu zülkarneyn güneşin battığı yere gittiğinde sen neden okyanus diyorsun??
        şam olamaz mı?, yada izmir?
        yazında ayet yazdın; “Sonra yine (doğuya doğru) bir yol tuttu.” bu ayete parantezde doğuya doğruyu ekledin. meşhur orijinal kuranınızdan bana “doğuya doğru” kelimesini gösterirmisin??
        oysa devam eden ayette güneşin doğduğu yere ulaşınca diyor.
        mesela sana örnek versem; bu adam izmirden yola çıksın ve gürcistan üzerinden hazar denizine ulaşsın ve buraya geldiğinde güneş doğsun!!! şimdi burası güneşin doğduğu yer olabilir mi?? bu kuranı yazanın coğrafya bilgisi nasıl bir şeydir.

        ve siz;
        Güneşin doğduğu yere ulaşınca onu, kendileriyle güneş arasına örtü koymadığımız bir halk üzerine doğar buldu. ﴾90﴿İşte böyle. Şüphesiz biz onun yanındakileri ilmimizle kuşatmışızdır. ﴾91﴿’’
        Bu yukardaki ayetleri okuduğumuzda ise ilk yolculuğundan sonra güneşin doğuş yönüne ve güneş ile aralarında siper olmayan bir kavim, buradan dünyada güneşin batmadığı bölğeler olma olasılığıda çıkmaktadır…
        dediniz…
        peki “güneş arasına örtü koymadığımız bir halk ” derken çıplak ve medeniyet yoksunu toplum olamaz mı? bana, iddia ettiğin gibi sürekli doğuya gidip ulaşabileceğin güneşin doğmadığı yer gösterebilir misin?

        kısaca zülkarneyn bir kraldır. kim olduğu tevratın hayal gücüne kalmış Muhammet de Yahudilere şirin gözükmek için hikayeyi kendi hayal dünyasıyla süslemiş.
        onu allahın sadık kulu Allahtan emir alan kral yapmış.
        bu olayı aynı samanyolu tv nin çevirilerine benzettim.
        stv kanalı “heman” adlı filmde kaplan olan atılganın ismini mücahit olarak çevirmişti.
        “f*ck you very much” -> “çok taşşakkür ederim”*

        saygılar

      • yasir dedi ki:

        Murat bey, siz neyin kafasında ve mantığındasınız sizide anlamak mükün değil…Kuranda anlatılan, Vardığı son kara parçasıdır kendi bulunduğu kavim hanğisi bilinmemekle Büyük iskenderde-Oğur han bilmem nelere kadar tahminler vardır lakin kendi kavminden güneşin batış noktası batı yönünde vardığı son kara parçasıdır ve ötesinde sular ve bulanık sularla kaplı gidemediği veya gitmediği anlaşılıyor bu nokta sizin dediğiniz gibi Ege denizide olabilir, Akdeniz veya atlas okyanusuda olabilir…Güneş ile aralarında siper olmayan bölğeler, güneşin batmadığı bölğeler olması çok mu mantıksız…
        Şimdi gelelim aslı konuya siz sorunuzun cevabını aldıkca olayı soru girdabına sokuyorsunuz…Başka çoğrafya ve kavimlere uyarıcı ve tebliği gitmiştir, ama sizin için götüren kişinin peygamber olup olmadığı husus eksik kaldığından o konudan dem vurup olayı nasıl saptırabilirim ayaklarına girişiyorsunuz…Bende size diyorum ki ne farkederrrrr, ha kral, ha peygamber veya hanği milletten, sen tebliğin gittiğine ve giden tebliğin gerçekliğine bakmalısın…Diyelim ki zulkarneyn kral, götürdüğü tebliği sayılmıycakmı…Açık açık ayette biz ona güç-kudret verdik bir yol tutu ve karşılaştığı kavimler içide ona dilediğin gibi hükmet , cezalandırabilir veya iyi yolu tutabilirsin dedik deniliyor, onunda tebliğini gerçekleştirdiğini ayetlerden apaçık anlıyoruz…
        Diyorsunuz ki Allah’a cağıran herkes Peygambermi, işte sizin mantığınız ortada…yahu kafir kavimden söz ediliyor ve sonuçta tebliğ yapan herkez ve Kuran’a giren herkes elçidir, elçinin anlamını biliyormusunuz…Bunların dereceleri farklı olabilir bunu zaten Kuran ile Allah belirtiyor, biz peygamberleri birbirinden üstünde kıldıklarımız var Allah’ın direk konuştuklarıda var kitap verdikleri vermedikleride var vsvsvs…Ayrıca Kuranda anlatılmayan peygamberlerin olduğunu yine Kuran bizlere söylemekte ve kuranda anlatılıp ismi geçmeyen elçilerde var…

        Mûsâ’dan sonra İsrailoğullarının ileri gelenlerini görmedin mi (ne yaptılar)? Hani, peygamberlerinden birine, “Bize bir hükümdar gönder de Allah yolunda savaşalım” demişlerdi. O, “Ya üzerinize savaş farz kılındığı halde, savaşmayacak olursanız?” demişti. Onlar, “Yurdumuzdan çıkarılmış, çocuklarımızdan uzaklaştırılmış olduğumuz halde Allah yolunda niye savaşmayalım” diye cevap vermişlerdi. Ama onlara savaş farz kılınınca içlerinden pek azı hariç, yüz çevirdiler. Allah zalimleri hakkıyla bilendir. (Bakara, 246)

        Mesela yukardaki ayette bahsedilen peygamber Kuranda ismi geçmemekte…İsmi Kuranda ismi geçmiyor diye o peygamber isimsizmi ve tebliği geçerli değilmi…Kalkmışsın Lakaplarla uğraşıyorsun ona bakarsan Yahudiler bir çok peygamberi hatta Davut peygamberi bile peygamber saymaz kral görürler vss…Ha Kral, ha elçi, ha başkası ne fark eder sen bunlar kafanı takma önemli olan mesajdır sen-biz bunların ayrımını yapsak bile onların dereceleri Allah katındadır…

  353. kadir dedi ki:

    bir kitapta , tanrı alemi 6 günde yarattı bir günde dinlendi deniyor.
    herşey hemen oluvermese bile tanrı yorulmuşmudur?

    kuran müslümanlara , “başka dinden olanları kendinize dost etmeyin” diyor. “yoksa sizde benim gözümde onlardan farkınız kalmaz ” diyor. yani ben dindar birisiyle arkadaş olursam o da benim gibi inanmayan birisi mi sayılacak?

    sayın ramsteinn bu sorularınıza cevap;

    yüce allah evreni 6 günde yaratmıştır ifadesini mantıklı bir şekilde düşünelim… bizim bildiğimiz gün nedir; 24 saat zaman zarfında dünyanın kendi ekseni etrafında dönmesiyle gece ve gündüzü oluşturan olaydır.. bu olay dünyanın hareketleriyle ilgilidir.. şimdi gelelim yüce allah daha kainatı yaratma evresinde daha dünya ve güneş nizama sokulmadan neden gün ifadesini kullanmıştır. buradan anlaşılıyo ki yüce allah katındaki gün bizim saydığımız günler gibi değildir..
    yüce allah kainatı bir zaman zarfında değil, evre evre yarattığını çok rahat anlayabiliriz. şu ayet bunu çok güzel anlatıyor.. “biz yerleri ve gökleri 6 günde (evrede, aşamada,) yarattık. bize bir yorgunlukta dokunmadı” yüce allah bir gaz kütlesi halinde olan evreni büyük batlama sonucunda birbirinden ayırmış sonra bu ayrılan evreni nizama ve düzene koymuş… bir ayette diyorya “(yer ve gök birbirinden ayrıldıktan sonra) önce arzı (yeri) düzene koydu, sonra göğe yöneldi.. ” işte bu ayetler yerlerin ve göklerin 6 aşamada yaratıldığının bir göstergesidir. sadece kuranı bir bütün olarak düşünmek yeterlidir.. bizim vakıf olduğumuz zaman astronomiye bağlıdır, allah katındaki zaman, astronimiye bağlı değildir. zaten astronomiyide yaratan allahtır. allah katındaki zaman bizim zamanımızla aynı değildir.

    yüce allah bir ayetinde
    “sizi yurdunuzdan çıkarmayan, size düşmanlık beslemeyen, ve arkanızdan planlar kurmayan (yahudi,müşrik,hristiyan vs.) kişilere karşı iyilik yapmanızı allah men etmez. şüphesiz allah adildir.”

    bu ayetten anlaşılıyorki bunları yapan kişiler dost edinemez, ikili ilişkiler kurulamaz fakat bunları yapmayan insanlar bunun dışındadır. onlarla münasebet kurabilir, onlara yardımda bulunabilirsiniz. demektir. bunu kuran açık açık bizlere bildirmiştir. sayın ramsteinn.. siz sevgi ve saygı çerçevesinde bir müslümanla, veya bir müslümanın yine saygı ve sevgi çerçevesinde bir ateistle dost olması kurana göre yasak değildir. tek şart birbirlerine bozgunculuk yapmayacak, ve birbirlerine karşı kin nefret beslemeyecekler…

    saygılarımla….

    • rammsteinn dedi ki:

      bir müslümanın yine saygı ve sevgi çerçevesinde bir ateistle dost olması kurana göre yasak değildir
      demişsiniz amaaaa
      bakınız kuranda ne yazıyor

      “Ey Müslümanlar, Yahudileri ve Hıristiyanları dost olarak benimsemeyin; onlar birbirlerinin dostudur.
      Sizden kim onlarla dost olursa, o da onlardandır” (K. Mâide sûresi, âyet 51; ayıca bkz. Al-i İmrân
      sûresi, âyet28; Nisâ sûresi âyet 144).

      +

      “Mü’minler, mü’minleri bırakıp da kâfirleri dost edinmesin. Kim bunu yaparsa artık onun Allah
      nezdinde hiçbir değeri yoktur. Ancak kâfirlerden gelebilecek bir tehlikeden sakınmanız başkadır. …”
      (K. Al-i İmrân sûresi, âyet 28)

      ben en satırdan şu anlamı çıkardım. kafirlerden (bu biz oluyoruz büyük ihtimalle ) gelebilecek bir zarar görürseniz bunun dışında. yani biz size zarar vermek istersek sizde bunu farkederseniz iki yüzlü davranıp bizimle arkadaş gibi görünebilirsiniz.
      bu ayetleri nereye çekerseniz çekin nereye sündürürseniz sündürün ne denmiş ortada. yok yanlış çeviri yok yanlış anlama yok ayetin başına sonuna bakma yok fiilin mastar hali yok geçmiş hali ben anlamam.açık açık yazıyor kendiniz dışında kimseyle arkadaş olmayın diye.
      yahudi hristiyan zaten birbirine düşman.islam diğer ikisini dost etmeyin diyor.
      bu nasıl bir tanrıdır??
      nerden baksan tutarsızlık …
      nerden baksan ….

      • Gencer dedi ki:

        Şimdi Şöyle bir Tanrı düşünün ki İbrahim adında çok saygıdeğer bir amcaya büyük bir değer vererek soyuna bir sürü kitap ve peygamberlik veriyor.Sonra ne oluyor ki bu aile fertleri birbirinin kanlı bıçaklı düşmanı oluyor.Bizzat Tanrı bu düşmanlığı körüklüyor.Birilerine diyor ki ben sizi diğerlerine üstün kıldım.Birilerine diyorki bunları dost edinmeyin.İyide kardeşim bunlar kardeş.Kardeşleri nasıl birbirine düşman edersin.Ortada ne var ki birden ortamı kan revana döndürecek.
        Tevrat’ta bencillik Kuran’da bizzat ÖLÜM var.
        Boğaz kesmek var,El Ayak Çapraz kesme var ki bu en korkuncu.

        Bir insan İnsani duygularıyla hareket ettiğinde bu vahşeti nasıl savunabilir.
        Hurafelerle insanları korkutup esir etmenin çok güzel bir yoluymuş.
        Yaratan eğer gerçekten ağır bir ceza verecekse öncelikle bu İbrahim Soyuna verecektir buna eminim.Yaratanı kullanıp ortalığı binlerce yıldır kana buladılar.
        Kimse kutsal kitapları savunmasın özellikle Kuranı hiç kimse savunmasın.

        Saygılar.

      • bilal dedi ki:

        Sayın rammsteinn !
        HANGİ YAHUDİ VEYA HIRİSTİYAN GURUBU VELİ EDİNMEZ:???
        1-MAİDE-51.ayeten sonra gelen 57.ayete baktığımız zaman kitap ehlinden (Yahudi ve Hıristiyanlardan ) hangi gurubu kendimize veli edinemeyeceğimizi açıkça anlarız.Her Yahudi ve Hıristiyan söz konusu değidir.Dinimizi alaya alıp,inancımıza saygısızlık yapan,hakaret eden vs. bunları kendimize veli, (yönetici ve samimi dost ) edinmeyiz Hangi Yahudi veya Hıristiyan bir müslümanı kendine veli (yönetici yapar.?) İşte bu du-rum normal bir arkadaşlıkla alakası yoktur.Arapçada dost kelimesinin karşılığı ‘’صديق ‘’ sadik’’tir.Mesela arapçada ‘’صديقي ‘’ Sadikiy ‘’ dediğin zaman ‘’ benim dostum demek oluyor..İnsanın insanı kendine veli edinmesi (onu kendine yönetici ) kılması demektir.. Söz konusu ayetlerde dost ifadesi değil,veli ifadesi geçiyor..İşte, 57.ayete hangi gurup yahudi ve Hıristiyanları kendimize veli edinemeyeceğimizi açıkça belirtiliyor…Yani 57.ayet,51.ayetin detaylı açıklamsıdır…. Peki,eğer dinimizi ve ianancımızı alaya alıp hakaret etmeyen Yahudi ve Hristiyanlarla dostluğumuz yasaklansaydı,neden kur’an onlarla evlenmemize onay veriyor.?.Onlarları sevip dost edinmesezsek nasıl evlenebi-lirzi..??? İnsanın en çok sevip dost edindiği kişi eşi değil midir.??? Neden kur’an bunu yasaklamıyor.? Demek ki,Yahudi ve Hıristiyanları kendimize dost,arkadaş edinebiliriz…-.Sadece 57.ayete kötü özellikleri sayılan Yahudi ve Hıristiyanları dost edinmeyiz……..(İslam,kur’an ve inancımızı alaya alıp hakaret edenleri dost edinmeyiz.) Bunun dışında kişinin inancı,düşüncesi ve dini ne olursa olsun hepsini kendimize dost ve arkadaş edinir, -sevip sayarız.. Saygılarımla….

    • rammsteinn dedi ki:

      dünyanın en doğusu batısı diye bir şey olurmu yahu.
      “güneşin doğduğu yere gittim güneş balçık içindeydi” hikayesi 1500 sene önce mantıklıydı.
      dünyanın düz olduğunu düşünen herkes bu hikayeye inanır. dünya yuvarlak olunca hikaye “en doğuya en batıya gitti” denilerek revize edildi. yuvarlak bir cismin en doğusu batısı diye bir şey olmaz.
      gerçi “kabe dünyanın altın oranı noktasındadır” diyen bir cehaletten ne beklenir.

  354. Gencer dedi ki:

    ALINTIDIR.

    Kuran’ın gök cisimleri ve hareketleri konusunda,evrenin yapısı ve işleyişi konusunda oldukça yanlış fikirlere sahip olduğu göze çarpmaktadır.
    -Dünyayı düz sanmaktadır
    -Göğü/uzayı düz sanmaktadır
    -Yeryüzünü evrenin en aşağı kısmı sanmaktadır
    -Dünyanın kendi çevresinde döndüğünü bilmemektedir
    -Kütleçekimi hakkında yanlış bilgilere sahiptir

    Biz dünyaya yakın göğü, bir süsle, yıldızlarla süsledik-SAFFAT 6 KURAN

    Kuran işte bu göğün yerden yükseltildiğini düşünüyor ki bu çok yanlışlıştır.Çünkü yıldızlı gök dünyadan daha önce vardı.Hatta dünya bu yıldızlı uzay boşluğundan çekilen parçalardan oluştu.Bunu bilmediği için,kütle çekimini bilmediği için yıldızlı göğün yeryüzünden yükseltildiğini sanıyor Kuran.

    Göğü Allah yükseltti ve düzenini o kurdu-RAHMAN 7 KURAN

    Görmekte olduğunuz gökleri direksiz olarak yükselten, sonra Arş’a istiva eden, güneşi ve ayı emrine boyun eğdiren Allah’tır. (RAD 2 KURAN)

    Ve yükseltilmiş tavana and olsun-TUR 5 KURAN

    Ve göğü nasılda yükseltmişiz-GAŞİYE 18 KURAN

    Onu yükseltti ve bir tavan gibi yaptı-NAZİAT 28 KURAN

    Gökleri yarattı direkler olmaksızın…LOKMAN 10 KURAN

    Tavan düz yada kubbemsi olur.Yuvarlak değildir.Oysa dünya yuvarlak olduğu için gök/uzay dünyanın tavanı olamaz.Olsa olsa dünyayı her bir tarafından sarmalayan bir şey olur.Yani dünyayı düz sanan birinin ifadesidir göğü düz bir tavan olarak sunan ifade.
    Yıldızlarla dolu bu gök yerden yükseltildiği için,gökyüzünün yere düşmesi tehlikesi vardır Kuranda.

    Görmedin mi, Allah, yerdeki eşyayı ve emri uyarınca denizde yüzen gemileri sizin hizmetinize verdi. Göğü de o tutar, yer üzerine düşmesin diye . HACC 65 KURAN

    Göğü nesnel bir tavan olarak düşündüğü için,yeryüzüne düşecek bir şey sanma cehaletine düşüyor Kuran.Tıpkı bir evin tavanının çökmesi gibi.

    Onlardan öncekiler de hile yapmışlardı. Sonunda Allah da onların binalarını temellerinden söktü üstlerindeki tavan da tepelerine çöktü.-NAHL 26 KURAN

    Biz, gökyüzünü korunmuş bir tavan gibi yaptık.ENBİYA 32 KURAN

    Evreni bir ev gibi düşünen,dünyayı evin düz zemini göğü de evin tavanı zanneden bir yanılgının içindedir Kuran.Gök yazılı bir kağıt gibi düz sanılıyor.O yazılı düz kağıt gibi dürüleceği söyleniyor.

    Gök o gün yazılı bir kağıt gibi,kitap sayfası gibi dürülecek(enbiya 104 kuran)

    Dünyayı evrenin en alt kısmı sanarsanız,göğü de dünyadan yükseltilmiş bir yer sanarsanız;göğün yere düşme tehlikesinin olduğu yanılgısına da düşersiniz böylelikle.

    Göğü Allah yükseltti ve düzenini o kurdu-RAHMAN 7 KURAN

    …Göğü de o tutar, yer üzerine düşmesin diye . HACC 65 KURAN

    Görünen o ki düz bir dünyanın üzerinde direksiz yükseltilmiş düz bir gök hayali var kuranda.Ve bu göğün yer üzerine düşme tehlikesi var.Tabi burada gök yukarısı dünyada aşğısı konumunda sanılmaktadır.
    Oysa uzay bilgisi olan herkes bilir ki;
    Yukarısı ve aşağısı gibi kavramlar söz konusu değildir uzayda.
    Dünyayı evrenin en aşağısı zanneden biri için söz konusudur göğün düşme hareketi.
    (Zaten Arapça Dünya/deni kelimesi edna/en aşağı olan kelimesinden türetilmiştir.Ve en aşağıda olan anlamına gelir.Yani Kuran gök yukarda dünya aşağıdadır diyerek,kendinden öncekilerin dünyayı evrenin en alt zemini sanma yanılgısını sürdürüyor.)
    Dünyayı evrenin en aşağısı zannettiği için;var olan her şeyin gök ve yer/dünya arasında olduğunu sanıyor.

    Biz, göğü, yeri ve bunlar arasındakileri, oyun olsun diye yaratmadık. -ENBİYA 16 KURAN

    Rabbinizden olan mağfiret ve eni göklerle yer kadar olan cennet için yarışın; o, muttakiler için hazırlanmıştır. (Âli İmran Suresi-133 kuran)

    Yer’den kastedilen dünya gezegeni olduğuna göre, dünya da uzayda diğer gök cisimlerinden bir olduğuna göre “gök ile yer kadar” demek anlamsız bir ifadedir. Hatta bu ifadeden yerin en altta, uzayın ise üstte algılandığı anlaşılmaktadır.
    #################################
    Ve Kuran Dünyanın kendi ekseni etrafında döndüğünü bilmediği için,Güneşin doğup batması olayını Güneşin hareketine yoruyor.Oysa olay sadece dünyanın kendi etrafında dönmesi olayıdır.Bunu bilmeyen Kuran yazarı olayı Güneşin bir yere gidip gelmesi olarak sunuyor.

    Allah kendisine mülk (hükümdarlık ve zenginlik) verdiği için şımararak Rabbi hakkında İbrahim ile tartışmaya gireni (Nemrut’u) görmedin mi! İşte o zaman İbrahim: Rabbim hayat veren ve öldürendir, demişti. O da: Hayat veren ve öldüren benim, demişti. İbrahim: Allah güneşi doğudan getirmektedir; haydi sen de onu batıdan getir, dedi. Bunun üzerine kafir apışıp kaldı.(BAKARA 258 KURAN)

    Görüldüğü gibi Güneş bir yere gidip geliyor sanmaktadır kuran.Oysa olay sadece Dünyanın kendi etrafında dönmesidir.Güneşin bir yere gidip geldiği yoktur.Yani Kuran kendi çağının astronomi cehaletini aynen paylaşmaktadır.
    ################################################
    Aslında dünyanın düz olduğunu direk söyleyen ayetlerde vardır Kuran da:

    Ve yeryüzünü düz yaptı(sutıhat-düz olan-سُطِحَتْ)-GAŞİYE 20 KURAN

    Yeri bir döşek kıldık-NEBE 6 KURAN

    Döşek te ‘yuvarlak değil düz bir şey’dir.Üzerine uzanacağınız düz bir zemini ifade eder.

    Ve yeryüzünü yayıp döşedi-NAZİAT 50 KURAN

    Ve yeri döşeyip yaydık(medednâ-hâ-مَدَدْنَاهَا)-KAF 7 KURAN

    Yeryüzünü uzunlamasına yaydık(medednâ-hâ-مَدَدْنَاهَا)-HİCR 19 KURAN

    Ve yere ve onu düzleyene(tahaha-طَحَاهَا)ŞEMS 6 KURAN

    (ayette geçen tahaha açıkça düzleştirmek,düz kılmak anlamlarına geldiği halde modern çevirilerde farklı anlamlar verilmeye çalışılıyor.Böylece olayın üstü örtülmeye çalışılıyor.)
    İbni Abbas,İbni Kesir ve Celaleyn tefsiri,bu ayetler dünyanın düz oluşunu çok iyi anlatır demişlerdir.
    ################################

    O’dur ki Güneş’i bir ışık yaptı. Ay ise bir nûrdur, ona birtakım konaklar da tayin etti ki yılların sayısını ve vakitlerin hesabını bilesiniz-YUNUS 5 KURAN

    Ay’ın bir nur olmadığı sadece geceleri güneşten aldığı ışığı yansıttığı biliniyor.

    • rammsteinn dedi ki:

      İnsanların umutlarıyla oynama, belki sahip oldukları tek şey odur.
      konfiçyüs

    • murat dedi ki:

      Güzel alıntı Gencer dostum,
      Kuranın düz dünyasını yuvarlamaya gayretli arkadaşların işi hayli zor.
      🙂

      • Drogba CC dedi ki:

        sanmam, Bilal bey ve tayfası birazdan, yusyuvarlak yaparlar dünyayı hatta Kuran dan geoit şeklini bile ispatlarlar. Bunla da yetinmez Güneş sistemini Kuran da bulurlar. 😉

    • bilal dedi ki:

      Gencer bey,
      GÖK YERYÜZÜNDEN Mİ YÜKSELTİLMİŞTİR ???
      1-Kur’an yıldızlı göğün yeryüzünden yükseltildiğini söylemiyor.Yıldızlı göğün yeryüzünden yükseltildiğini anlamsızca yorumlayan ve bunu kur’an’a uydurmaya çalışan sizsiniz…Kur’an bu saçmalık yorumunuzden beriidir..Kur’an bu yükseklikten neyi kastediyor.??? Bununla kur’an,galaksiler ve yıldızlar uzay boşluğunda dünya ile paralel bir çizgide olmadığını,uzay boşluğun-daki konumları itibariyle dünya gezegeninden çok uzak ve yüksek olduğunu belirtiyor..Yani bunlar mantıksızca anladığınız gibi dünyanın üstünde değiller..Bir dağın rakımı diğerinkinden yüksek ise, bir bina diğer binadan yüksek ise,bu yüksek dağ ve yüksek bina diğerinin üstünde mi olur ???..İşte bu ayetlerle,yıldızlı göğün dünya üstünde değil,onun güneş etrafında çizdiği dairedeki konumuna paralel olmadığına vurgu yapılmaktadır…Konuyla ilgili bütün ayetler bunu anlatmaktadır………… 2-TUR-5.ayetle ne anlatılıyor.? ‘’والسقف المرفوع ‘’ Yükseltilmiş tavana.’’(üstümüzü saran atmosfer) ve ENBİYA-32: وجعلنا السماء سقفا محفوظا الخ ‘’ Semayı (üstünüzü ) dengesizliğe düşmekten korunmuş bir tavan konumunda yaptık…’’Dünyayı bir tavan gibi saran nedir.? Elbette Atmos- ferdir.. Üstümüzü saran atmosfer,bizi ve dünyamızı hem meteor taşlarından,hem de ultraviyole ışınlarından bir tavan gibi korumaktadır..Manevi bir tavandır…İşte bu ayetler bilimsel bir gerçeğe vurgu yapmaktadır,ama öyle görülüyor ki,kur’an’ın bu hakikatını örtmeye çalışıyorsunuz..!!! 3-SAFFAT-6.ayetin doğru meali..?. انا زينا السماء الدنيا بزينة الكواكب ‘’ Biz,dünya semasını gezegenlerle donattık…’’ şeklinde-dir.‘’Yıldızlarla ‘’ ifadesi tamamen yanlıştır.Çünkü arapçada gezegene ‘’كوكب ‘’ Yıldıza ise ‘’نجم ‘’ denir……! Öyleyse söz konusu ayete ‘’نجوم ‘’ yıldızlar değil, ‘’كواكب ‘’ gezegenler geçiyor. 4-Kur’an’a göre dünya gezegeni ve bütün gök cisimleri birlikte yaratılmıştır..ENBİYA-30: ‘’اولم ير الذين كفروا ان السماوات والارض كا نتا رتقا ففتقنا هما الخ ‘’Hakkı,inkar edenler görüp bilmediler mi ki göklerle (gök cismleriyle) dünya bitişik (bir bütün,tek bir madde) iken onları birbirinden bölüp ayırdık.’’ Demek ki,bütün evrenin oluşumu aynı süreç- te başlamış ve diğer ayetlerde de belirtildiği gibi bütün evrenin oluşumu 6 uzun evrede tamamlanmıştır….’’ 5-Kur’an’a göre dünya düz değil,küre şeklindedir…NAZİAT-30:والارض بعد ذلك دحيها ‘’ Sonra arzı söbülleştirdi..’’ GAŞİYE-20: ‘’ والي الارض كيف سطحت ‘’ Arza,yaşam için nasıl everişli hale getirildiğine bakmıyorlar mı ? ‘’ ŞEMMS-6:والارض وما طحيها ‘’ Arza ve onu yaşam için elverişli hale getirene….’’ HİCR-19:والارض مددناها الخ ‘’ Arzı da genişlettik..’’ ( Yani yaşam için arzı geniş bir hale getirdik, hacmini küçük ve dar yamadık.) deniliyor. KAF-7:والارض مددناها ‘’ Arzı da genişlettik…’’ bu da aynen diğeri gibidir.. Görüldüğü gibi dünya dümdüz değil,üzerinde dağlar varsa,rakımlar değişik ise nasıl dümdüz olur.Kur’an’ın nice ayetlerinde dağlar ve yüksek yerlerden söz ediliyor,öyley- se kur’an’a göre dünya dümdüz değildir….Kur’an adına bunu bu şekilde yorumlamak saçmalamaktan başka bir şey değildir. 6-Kur’an’a göre güneş bir ‘’Sirac ve ziya ‘’dır.. yani içindeki nükleer rekaksiyonlarla yanıp tuşan, Kendiliğinden ısı ve ışık enerjisi yayan bir kaynaktır… 7- Ay ise, ‘’ Nur ‘’ Yani güneşten ışık yansıtır… Bu ifadeler YUNUS-5: ‘’هوالذي جعل الشمس ضياء والقمر نورا ‘’ O.dur ki güneşi bir ışık ( kaynağını) yapatı.Ay’ı da bir nur (ışık yansıtıcı ) yaptı.’’ Arapçada ‘’ Ziya,sırac ‘’ ayrıdır,Nur ayrıdır…Kur’an’da güneş için, ”Sirac ve Ziya ‘’ ışık yayan kaynak olarak ifade ederken,ay için bu ifadeler kullanılmamış ve onun Nur,yani başka bir kayanaktan ışık yansıtan bir ifade kullanılmıştır.Siz hangi mantıkla güneş için kullanılan Ziya-sirac ile ay için kullanılan ‘’Nur ‘’ ifadesini aynı şekilde değerlen- diriyorsunuz..Aynı olsaydılar,Kur’an güneş için kullandığı ifadeleri ay için de kullanacaktı…Neden farklı anlamlara gelen ifadeler kullanmıştır…??? Siz neden bunu düşünemiyorsunuz..??? 8- HAC-65:ويمسك السماء ان تقع علي الارض الخ ‘’ O, bir gök cisminin dünya ile birleşmesini (çarpışmasını ) önlemektedir…’’ a) Burada çoğul olan ‘’samavat ‘’ değil,tekil olan ‘’sema’’ geldiğine göre her hangi bir gök cismi veya gök taşları ifade edilmektedir..Yani bir gök cisminin dünya yörüngesine girip bir araya gelmesini veya onunla çarpışmasını önlemekte-dir..Sema tek olduğu için bir gök taşı da bunun kapsamına girebilir…Bu olaylar hiç olmaz da anlamına gelmez,çünkü Allah dilerse bu olayalar da gerçekleşir deniliyor… b) Bu ayete ‘’تسقط ‘’ ‘’taskuta ‘’ düşmek ‘’ kelimesi gelmemiş,bilakis ‘’تقع ‘’bir arada olmak,birleşmek,çarpışmak gibi anlamlara gelen bir kelime gelmiştir..’ Yani meallerde hata vardır…’’سقط ‘’ ile ‘’وقع ‘’ arasında fark vardır. ‘’سقط ‘’ üsten,yuıkarıdan düşmek,’’وقع ‘’ ise har hangi bir taraftan ona doğru gelmek,onunla bir arada bulunmak,çarpış-mak vs.anlamındadır…(الله اعلم ) ayet bunu ifa- de ediyor….!!! 9 – ALİ İMRAN-133: Burada ‘’ Samavat ‘’ gökler geçtiğine göre bütün gök cisimlerini kapsar…(الله اعلم ) Farzedelim ki,dünya ve bütün gök cisimlerini bir araya getirip birleştirdikten sonra Bü-tün bunların çapı ve eni ne kadar olacaksa işte cennetin eni de o kadardır ”Bu neden-le ‘’ gök ile yer kadar ‘’ demek ‘’ ve hatta yerin en alta,uzayın ise üstte algılandığı anlaşılmaktadır ‘’ diye şeklindeki ifadeniz tamamen anlamasız olmaktadır.Öyle bir durum söz konusu değildir.. siz kur’an’ın mesajını anlamadan kur’an hakkında anlamsızca yorumlarda bulunuyor-sunuz.!!! 10 –BAKARA-258: Burada azgın ve dikatatör hükümdarla tartışan hz.İbrahim hükümdara ‘’ İşte Allah güneşi doğudan getirmektedir,haydi sende onu batıdan getir,dedi.’’ Peki,bu ifadeyi söyleyen Allah mı,yoksa hz.İbrahim mi.??? Sana göre sanki burada yüce Allah diyor ki, ‘’ güneş doğudan doğuyor.’’ Bu ifade büyük ihtimalle henüz peygamber olmadan hz.İbrahim’e aittir.Zaten bu ifade Allah’a ait değildir. Hz.İbrahim henüz peygamber bile olmadan bu diktatör ve pütperest kavmiyle mücadele ediyordu..Bu nedenle hz.İbrahim’in böyle bir ifadeyi kullanması gayet normaldır..Yani burada kur’an güneş doğudan geldiğini söylemiyor. Kur’an, hz.İbrahim küçük iken ve büyük ihtimalle henüz peygamber bile olmadan onun mücadelesini,burada sarfettiği söz-lerni aynen bize aktarmaktadır..O zamanda onun bu tür bir ifadede bulunması gayet normaldı..Bu söz ona aittir,kur’an’a ait değildir.Zaten o zaman bu tür ifadeyi kullanmak daha uygun idi.Bugünkü biilgiye göre söyleseydi, herkes hz.İbrahim’e deli diyecek.ve hiç bir kimse de ona inanmaz-dı..!!! Hz.İbrahim,o dönemin bilgisine göre en doğruyu söylemiştir…Saygılar….

      • kadir dedi ki:

        sayın bilal bey değerli açıklamalarınızdan dolayı size tşk ederim… allah sizden razı olsun..

        Hz. İbrahim’in “güneşi doğudan getiriyor ifadesinde herhangi abes ve çelişkili durum yoktur.. sizinde dediğiniz gibi astronomi ile ilgili bilgileri kuranda allah bizzat kendisi veriyor. hiçbir peygamberin veya varlığın bu bilgileri bilmesi veya onun izni olmaksızın öğrenmesi söz konusu değildir. burada hz. ibrahimin allaha bağlılığını ve onun uğrunda nasıl mücadele verdiğini anlatıyor… terkardan size tşk ederim sayın bilal bey… fakat sizde biliyorsunuzki kalp inanmayınca beyin asla tastik etmez. tastik edilecek şey doğrunun doğrusuda olsa.. .

        saygılarımla…

      • bilal dedi ki:

        Sayın Kadir bey,çok değerli açıklamalarınızdan dolayı asil ben size teşekkür ederim..Yüce Rabbim herkese hidayeti de nasip eylesin.!!! Selamlar…

  355. yunus emre dedi ki:

    yav he he bir grup kendini felsefe bilirmiş havası veren kişiler KURAN ın kusurlarını bulmaya çalışıyor

  356. Gencer dedi ki:

    Burada sürekli Dik duruş sergileyen Murat ve Rammsteinn dostlarıma teşekkürler ediyorum.Bende Kuran’daki bu çelişkileri,yanlışlıkları,hurafeleri,hınzırlıkları,vahşeti,adaletsizlikleri,haksızlıkları,cahillikleri,zenginlik ve kadın düşkünlüğünü inanın 2 ay öncesine kadar hiç tahmin edemezdim.Son birkaç aydır bu bilgilerle gerçekten kendimi yeni doğmuş gibi hissediyorum.
    Yaratanın insani hareketler yapamayacağı zaten hep kafamda bir soru işareti olarak kalmıştı ama oturupta Kuranı enine boyuna incelemeyi hiç düşünmemiştim.Bir kaç rastlantı ve ATAMIN 1937 meclis konuşmasındaki ”gökten indiği sanılan kitapların dogmaları” demesi üzerine konu üzerine eğilmem sonucu şu anda bulunduğum yerdeyim.
    Bulunduğum yere Değerli Arkadaşlar Bilal,Yasir,Kadir,Mahmut gibi olaya tamamen tarafsız değilde Kuran tarafından bakan arkadaşları bir adım yaklaşmaya davet ediyorum.
    Hiç değilse tarafsız gözlerle bir ACABAMI demeleridir.
    Göreceklerki Dünya üzerindeki bu düzen YALANLAR üzerine kurulmuş bir düzendir.
    Yok At Gözlükleri takmaya devam edeceklersede Onların CANLARI sağolsun.

    Ayrıca bir kaç aya kadar kendilerini Hanefi diye tanımlayan kitlenin içindeydim.
    Ama artık tamamen Tek Tanrıya inanan ama hiçbir şeye mensup olmayan birisiyim.
    Bu o kadar büyük mutluluk ki herkese tavsiye ediyorum.

    Tüm dostlara çok çok SAYGILAR.

    • kadir dedi ki:

      sayın gencer 2 ay gibi bir sürede kesin kanılara varmışsınız. bu kadar erken bir zamanda fikir değiştirmeniz ileride size pişmanlığa yol açabilir. sizin düşüncelerine saygı duyuyorum. sizler kurana tam vakıf olamadan eleştirmeye çalışıyosunuz. keşke iyi araştırsanızda o zaman kesin yargıya varsaydınız. ama görüyorum ki iş işten geçmiş artık. en azından yüce yaradana inandığınız için sizi tebrik ederim. allah yolunuza hidayet versin…
      saygılar…

      • Gencer dedi ki:

        Teşekkür ederim Kadir;
        Yaradana sonuna kadar inanıyorum.
        Eğer şöyle enine boyuna oturup bir düşünsen bu dinlerin insanları Köle yerine koymak için ortaya çıktığını anlamak inan 2 ayını bile almaz.
        Her şey çok açık seçik ortada.Hiç ayet filan tartışmaya bile gerek yok.
        Şunun meali bunun meali çokta önemli değil hepsi de 3 aşağı 5 yukarı aynı yola çıkmışlar.
        Kuran daki amaç kendini açık bir şekilde ele veriyor.
        Tanrı olgusuna Din olmadan da ulaşmak pekala mümkündür.
        Yaratana inanmak için illa ki bir aracı gerekmiyor.Özelliklede benim için.

        İyi niyetin ve yaklaşımın için ayrıca teşekkür ederim.
        Saygıdeğer Arkadaşım Kadir.

  357. rammsteinn dedi ki:

    63 bilimsel çalışmadan 53’ü ateistlerin dindar insanlara oranla daha zeki olduğunu ortaya koydu
    http://www.haberturk.com/dunya/haber/869120-ateistler-hadi-bunu-da-aciklayin

    arabistanda kuranı inceleme komisyonu kurmuşlardı. senelerdir inceliyorlar. hayır neyi inceliyorlar o nu da anlamış değilim.
    -bugün pi sayısını arayalım ya habibler
    -hesaplıyorum sayıyorum çarpıyorum bölüyorum 3.15 çıkıyor
    -acaba mucize diye bu sureyi mi versek. yukarı yuvarladık deriz
    -yemezler bence. bi de altın oran formulünü arayalım bakalım.

    • sorgucuyuz dedi ki:

      Sevgili rammsteinn arkadaşım,
      Bu istatistikte şu an için tanrı varlığını kabul edip, dinlere inanmayanların durumu yok sanırım. Yalnız şunuda belirtmeden geçemeyeceğim. Dindar arkadaşların içindede çok zeki olanlar var. Fakat bence, malesef öncelikle cehennem korkusu ve daha sonra bulundukları konum ya da çevresel faktörlerden dolayı inanışlarına devam etmek zorunda hissediyorlar kendilerini.
      Saygılar.

  358. murat dedi ki:

    Bilal bey;
    Benim aldığım dini eğitim seviyesinde eğitimi tahminimce Müslüman coğrafyasında %10 dan bile az müslüman alabilmekte. geri kalan kulaktan duyma dinci olmakta. sen o %10 eğitim alan da yanlış diyorsun. sorması ayıp da sadece sen mi doğru dini biliyorsun. bir orijinal kuran dır tutturdunuz gidiyorsunuz. işinize gelen yorumları ibni abbastan alıyorsunuz, işinize geleni taberi yada başkalarından.
    Benim basit sorum, çelişkisiz kuran sanırım 12 yer de bu size apaçık kurandır/ayetlerdir/kitaptır der.
    peki bu apaçık kuranı aşağıda listelenen kişilerce birbirinden farklı yorumlanan, büyük çoğunluğunun tarikat, cemaat, mezhepler kurduğu, yine büyük çoğunluğunun tefsir kitaplarının mevcut olduğu, ihtilafa düştükleri konuların ana temalarının itikadi, ibadet(namaz,oruç, örtünme v.b..) gibi önemli konular da olduğu gerçeğine karşın hala bu kuranın çelişkide olmadığı ve apaçık olduğunu mu söyleyeceksiniz.
    Bize uyduruk meallerle yanlış eğitildiğimizi ve orjinal kurandan eğitim almamız gerektiğini söylerken, aşağıdaki insanların da meallere bakarak mı ihtilafa düştüklerini söyleyeceksiniz??

    saygılar……

    7. yüzyıl
    601 ile 700 arası

    (571 – 632)
    Ebu Bekir (573 – 634)
    Ömer bin Hattab (581 – 644)
    Abdullah bin Mesud (? – 653)
    Osman bin Affan (580 – 656)
    Übeyy bin Kâb (? – 656)
    Ali bin Ebu Talib (599 – 661)
    Ebu Musa el-Eş’arî ( – 662)
    Amr bin el-Âs (583 – 664)
    Zeyd bin Sabit (610 – 676)
    Ebu Hureyre (? – 676)
    Abdullah bin Abbas (619 – 687)
    Abdullah bin Zübeyr (624 – 692)
    Abdullah bin Ömer (613 – 692)
    Câbir bin Abdullah (601 – 694)

    8. yüzyıl
    701 ile 800 arası – (s)= Sahabe

    Enes bin Mâlik (s) (612 – 709)
    Said bin Cübeyr (? – 713)
    İbrahim en-Nehaî (? – 713)
    Mücâhid[1] (645 – 722)
    Tavus bin Keysan (? – 723)
    İkrime (? – 725)
    Amir bin Şerahil (? – 727)
    İbn-i Sirin (? – 728)
    Hasan el-Basrî (641 – 728)
    Atiyye el-Avfî (? – 729)
    Atâ bin Ebu Rebah (647 – 732) Tefsiru’s Suddi el-Kebir
    Katade bin Diame (680 – 735)
    Suddi-i Kebir (671 – 744)
    Ebu Abdullah Cabir (? – 744)
    İbn Ebu Necih (? – 749)
    Zeyd bin Eslem (? – 753)
    Rebi bin Enes (? – 757)
    Ali bin Ebu Talha (? – 760)
    İbn-i Cureyh[2] (? – 767)
    Mukatil bin Süleyman (702 – 767) Tefsir-i Kebir
    Dahhak ibn Mezâhim (? – 767) Tefsir-i Dehhak
    Sabit bin Dinar (? – 767)
    İbn Said el-Kelbî[3] (? – ?)
    Ebu Hanife (699 – 767)
    Şu’be ibn el-Verd (713 – 777)
    Süfyan es-Sevrî (713 – 778)
    Mâlik bin Enes (712 – 795)
    Yunus bin Habib (? – 799)

    9. yüzyıl
    801 ile 900 arası

    Ebu’l Hasan el-Kisaî ? – 804
    Muhammed er-Rüvasî ? – 805
    Veki’ bin Cerrah 744 – 811
    Süfyân bin Uyeyne 725 – 813
    Abdullah bin Vehb (742 – 813
    Ruh bin Ubade – 820
    Yezid bin Harun – 821
    İmam Şafii 767 – 820
    Vâkidî 748 – 822
    El Ferra – 823
    Abdurrezzak bin Hemmam ?- 826
    Adem bin Ebu İyâs ? – 835
    Muhammed bin Hâlim ? – 849
    Ebu Bekir bin Ebu Şeybe ? – 849
    İshak bin Rahûye ? – 852
    Osman bin Ebu Şeybe ? – 853
    Ahmed bin Hanbel 780 – 855
    Ebu’l Hasan el-Mervezî (? – 858)
    Abdullah bin Humeyd (? – 863)
    Darimî (? – 868)
    Muhammed el-Buharî (810 – 869)
    Ebu Said Abdullah Kindi (? – 873)
    Müslim bin Haccac (821 – 875)
    Ebu Mansur Herevi (? – 883)
    İbn Mâce (824 – 886) Kitab’üt Tefsir
    Ebu Davud (817 – 889)
    İbn’ün Nakib el-Endelusî ? – 889)
    Bakiyy bin Mahled el-Endelusî ? – 889)
    Muhammed bin S’ad Avfî (? – 889)
    Ebu Hatim er-Razî (? – 890)
    Ebu Muhammed Kasım Kurtubi (? – 891) Tefsir-i İbn-i Seyyar
    Ebu İsa et-Tirmizî (? – 892)
    Ebu Hanife ed-Dineverî (? – 895)

    10. yüzyıl
    901 ile 1000 arası

    Ebu Yahya er-Razî (? – 904)
    İbrahim bin Ma’kıl Nesefi (? – 907)
    Muhammed bin Cerir et Taberi (839- 922) Cami’ül Beyan fi Tefsir’ül Kur’an
    Ebu İshak İbrahim Zeccac (? – 922)
    Ebu Bekir Muhammed Nişaburi (? – 922)
    İbn-i Kuteybe (? – 928)
    Muhammed bin Münzir Nişaburi (? – 930)
    Ebu Kasım Abdullah bin Ahmed-i Belhi (? – 931)
    Ebu Hasan Eş’ari (873 – 935)
    İbn-i Ebi Hatim Abdurrahman Razi (? – 938)
    Ebu Bekir Muhammed (? – 941) Tefsir-i Sayrefi
    Ebu Bekir Muhammed bin Aziz Sicistani (? – 941) Garib’ul Kur’an
    Ebu Mansur el-Matüridî 863 – 944 Tevilat-ı Kuraniyye
    Ömer bin Ebi Ali (? – 932) Tefsir-i Hırki
    Ebu Bekir Abdullah bin Muhammed (? – 946) Tefsir-i İbn-i Ebi Şiybe
    Ebu Cafer bin Nahhas Mısri (? – 949) Tefsir’ul Kur’an
    Abdullah ibn-i Amine (? – 951)
    Ahmed bin Muhammed Nişaburi (? – 964) El Muvaddah fi’l Kur’an
    Ebu Bekir Muhammed Nakkaş (? – 971) Şifa’us Sudur
    Ebu Said Hüseyin İsbahani (? – 979) Tefsir-i Za’ferani
    Ebu Bekir Ahmed Cessas (? – 980) Ahkam’ul Kur’an
    Ebu’l-Leys Semerkandî (? – 983) Bahr’ül Ulûm[4]
    Abdullah ibn-i Atiyye (? – 993)
    Ali bin İsa Rummani (? – 994)
    Ebu Hafs Ömer (? – 995) Tefsir-i Şahin
    Ebu Kasım Abdullah (? – 997) Tefsir-i İbn-i Cezv
    Muhammed bin Ali Mukri Edfuvi (? – 998)
    Ebu Bekir (? – 998) El İstiğna

    11. yüzyıl
    1001 ile 1100 arası

    Ebu Hilal Hasan (? – 1004) Tefsir-i Askeri
    Halef bin Ahmed Sicistani (? – 1008)
    Mevlana Ebu’l Abbas (? – 1012) Tefdilu’l Cami Li Ulu mit Tenzil
    Nizamuddin Hasan Nişaburi (? – 1015) Garabib’ul Kur’an Regaib’ul Furkan
    Muhammed ibn-i Fevrek Nişaburi (? – 1015)
    Ahmed bin Musa İsfahani (? – 1019)
    Abdurrahman Muhammed Sülemi (? – 1021) Tefsir’ul Kur’an
    Kadı Abdulcabbar bin Ahmed (? – 1024) Tenzih’ul Kur’an an’il Metain
    Ahmed bin Muhammed Sa’lebi (? – 1035) El Keşf-u ve’l Beyan fi Tefsir’ul Kur’an
    Ebu Ali İbn- i Sina (? – 1036)
    Ebu Mensur Abdulkahir Bağdadi (? – 1037)
    Ali İbn-i İbrahim Hui (? – 1038) El Burhan fi Tefsir’ul Kur’an
    Ebu Abdullah İsmail Nişaburi (? – 1038) El Kifaye
    Ebu’l Abbas Ahmed Mehdevi (? – 1038) El Cami’li Ulumi’t Tenzil
    Ebuzer Hezevi (? – 1044)
    Ebu Muhammed Abdullah C. Nişaburi (? – 1063)
    Mekki İbn-i Ebi Talib (? – 1046)
    Ebu’l Feth Selim Razi (? – 1055) Ziya-ul Kulub
    Abdusselam Kazvini (? – 1056)
    Ebu’l Hasan Ali Maverdi (? – 1058)
    Muhammed bin Abdurrahman Buhari (? – 1063)
    Ebu Muslim Muhammed İsfahani (? – 1066)
    Ebu’l Kasım Abdurrahim Kuşeyri (? – 1072) Letaif’ul İşarat Teysir fi Tefsir
    Ebul Hasan Ali Nişaburi (? – 1074) El Havi
    Ali bin Ahmed Vahidi (? – 1075) El Veciz Fi’t Tefsir
    Ebu Muzaffer Şahfur İsfahani (? – 1078)
    Abdulkahir Curcani (? – 1081)
    Süleyman Baci (? – 1081) Tefsir Ebi Velid
    İmam’ül Harameyn Abdülmelik (? – 998) Medarik’ül Ukul
    Abdulkerim bin Abdussamed (? – 1085)
    Abdullah bin Ensari (? – 1088) Tefsir-i Herevi
    Abduselim Bani Muhammed (? – 1095)
    El Hulvani (? – 1088)

    12. yüzyıl
    1101 ile 1200 arası

    Abdulmelik ed-Deylemî ( – 1106) Futuh’ur Rahman fi İşaret’il Kur’an
    Ebu Muzaffer Mensur bin Muhammed ( – 1106) Tefsir-i Sem’ani
    Ebu Muhammed Abdulvahhab (?- 1106) Tefsir-i Şirazi
    Mahmud bin Hamza Kirmani (? – 1106) Acaib’ul Kur’an
    Hatib Tebrizi (? – 1108) Tefsir’ul Kur’an
    El Gazali 1058 – 1111) Yakut’ut Tevil fi Tefsir’it Tevil
    Ebu Muhammed Hüseyin Begavi (? – 1122) Mealim’ut Tenzil[5]
    Ebu Cemre Abdullah bin Said Endulisi (? – 1131)
    Ebu Kasım İsmail İsfahani (? – 1140) El Mutemed el Muvazzah fi’t Tefsir
    Zemahşerî 1074 – 1143 el-Keşşâf an-Hakâik[6]
    Abdullah bin Hüseyin Akberi (? – 1143) Ebu’l Baka Tefsiri
    Ebu Hafs Ömer Nesefi (? – 1038) Et Teysir
    Ebu’l Hasan Ali Harezmi (? – 1144)
    Ragıb el İsfahani (? – 1145) El Mufredat
    Ebu’l Mehasin Beyhaki (? – 1149)
    Fafru’z Zeman (? – ?)
    Aleaddin Muhammed Buhari (? – 1151)
    Ebubekir İbn’ul Arabi (? – 1151) Ahkam’ul Kur’an
    Abdurrahman Bağdadi (? – 1151) Tefsir-i Hulvani
    Abdulhak İbn-i Atiyye Cimati (? – 1151) El Muharrer’ul Veciz fi Tefsir’il Kitab’il Aziz
    Ebu Ali Fadl bin Hasan Taberi (? – 1153) Cevami’ul Cem’i, Mecma’ul Beyan
    Ebu’l Hafs Ömer bin Osman (? – 1155)
    Ebu Cafer Muhammed Tusi (? – 1164) Mecma’ul Beyan li Ulum’il Kur’an
    Ebu’l Fadl Mehmed Harzemi (? – 1166) Miftah’ut Tenzil
    İbn-i Ebi Meryem Nas Şirazi (? – 1169)
    Şemseddin Ebu Muh İbn-i Zafer (? – 1169) Yenbu’ul Hayat
    Mevlana Şerafeddin (? – 1169)
    Ebu’l Hasan Ali bin Abdullah Ensari (? – 1171)
    İbn-i Hakim Muh ibn-i Esad (? – 1173) Tefsir-i İbn-i Hakim
    İbn-i Dahhan Said bin Mübarek (? – 1173)
    Zahuriddin Muhammed Nişaburi (? – 1181) Besair
    Abdulgani Hicazi (? – 1186)
    Ebu Nasr Ahmed bin Muhammed (? – 1190) Tefsir-i Attabi
    Şihabeddin Sühreverdî (1155 – 1191
    Ebu Fahir Muhammmed (? – 1199) Tefsir-i Bennan
    Ebu’l Ferac Abdurrahman ibn-i Cezvi (? – 1200) Zad’ul Mesir, El Muğni
    Zahuriddin Hasan Numani (? – 1200)

    13. yüzyıl
    1201 ile 1300 arası

    Ebu Ali el-Fâfisî – 1203
    Ebu’l Kasım el-Kazvinî – 1226
    İbn Berrecân – 1239
    Muafâ el-Mavsılî ? – 1233
    Şihabeddin Sühreverdî 1155 – 1191
    Sehavî ? – 1245
    Sibt İbn’ül-Cevzî – 1256
    Ebu Abdullah el-Mürsî ? – 1257
    İbn Abdüsselam ? – 1262
    İzzeddin er-Rüstağfenî ?- 1263
    Sadreddin Konevî ?- 1274 İ’câz’ül Beyân
    Muvaffaküddin el-Mavsîlî (? – 1281)
    Ebu’l Abbas el-İskenderî ? – 1284
    Burhaneddîn el-Hanefî ? – 1290
    Abdülaziz ed-Dirinî ? – 1294
    Bahaeddin el-Kıftî ? – 1297

    14. yüzyıl
    1301-1400 arası
    Ali ibn-i Ahmed – 1304 Tefsir’ur Rahman
    Ebu Cafer Muhammed Gımati – 1308 Melek’ut Te’vil
    Nesefî ? – 1310 Medâriku’t Tenzil ve Hakaiku’t Te’vil
    Kutbeddin Şirazî 1236 – 1310 Feth’ül Mennân , Müşkilat-ı Tefasir
    Necmeddin el-Bağdadî ? – 1310 İşârât’ül İlâhiyye
    İksir fi İlm’it Tefsir
    Hoca Reşidudin Fazlullah ? – 1318
    İmâdüddin el-Mâlikî – 1320 El Kefil bi Maani’t Tenzil
    Nizameddin Hasan Nişaburi ? – 1327
    Şehabettin Ahmed ? – 1327 Feth’ul Kadir
    İbn Teymiyye 1263 – 1328 Tefsir-i Kur’an
    Kemaleddin Kaşani ? – 1329 Tevilat
    Abdulvahid ibn’ul Münir ? – 1332
    Alauddevle Ahmed ? – 1336
    Şerefüddin İbn’ül Barizî ? – 1337 er-Ravza fi Tefsir’il Kur’an
    Hüseyin ibn-i Ebubekir İskenderi ? – 1340
    Alaeddin Ali bin Muhammed ? – 1340 Elke fi’l Bi Maanit Tenz’ul Lubab’ut Te’vil fi Maan’it Tenzil
    İbrahim bin Muhammed Sefasifi ? – 1349 İrab-ı Kur’an
    Hasan bin Muhammed Tıybi – 1342
    Ebu Hayyan el-Endülüsi – 1344) Bahr’ul Muhit Nehr’ul Mad minel Bahr
    Muhammed bin Ebubekir İbn Nakib – 1344) Tefsir-i İbn-i Nakib
    İbn Mektum Abdulkadir – 1346 Durr’ul Lekit Bahr’ul Muhit
    Şemseddin Muhammed İsfehani – 1348
    Alaaddin Türkmeni – 1349
    Şemseddin Muhammed ibn-i Kayyim Cezviye | – 1350
    Takiyuddin Sübki – 1355 ed Durr’un Nazim Tefsir’il Kuran’il Azim
    Kadı Adudiddni – 1355 Tefsir-i Tahkik
    Şemseddin Muhammed ibn-i Nakkaş| – 1361
    Taftazani – 1365 Keşf’ul Esrar
    Abdullah ibn-i Akil Mısri – 1369 Zahire, Veciz
    İbn Kesir 1301 – 1373 Tefsir’ül Kur’an’il Azim
    Mevlana Mehmed Hızır ? – 1371 Tibyan
    El Haddâdî – 1397 Keşf’üt Tenzil fi Tahkik’it Tevil
    Aydınlı Hacı Paşa – 1397 Mecme’ül Envar
    Muhammed ibn Arefe – 1400
    Şihâbeddin Sivasî – 1400 Uyun’ut Tefâsir

    15. yüzyıl
    1401 ile 1500 arası

    İbn Tayfur Secavendi (? – 1401) İber’ul Meani
    Abdulkerim Cilî (? – 1402)
    Demirî (? – 1405)
    Seyid Şerif Curcânî 1340 – 1413
    Aydınlı Hacı Paşa 1339 – 1413 Mecma’ül Envâr
    Muhammed Firuzabadî 1329 – 1414 Besair
    Kutbeddin İznikî (? – 1418)
    Muhammed bin Mahmud Hocapansa (? – 1419) Melak’ut Tev’il
    Bedreddin Simavî (? – 1420)
    Celaleddin Abdurrahman Bulkini (? – 1421) Ulum’ul Kur’an
    Ahmed bin Muhammed el-Besili (? – 1426)
    Muhammed bin Yunus (? – 1429)
    Molla Fenârî 1350 – 1430 Ayn’ül A’yân
    Ali el-Hindî (? – 1430) Tefsir’ur Rahman Tesyir’ul Mennan
    Şemseddin Muhammed (? – 1444) Tefsir-i ibni Zühre
    Takiyuddin Ahmed ibn-i Şehbe Dımışkî (? – 1447)
    Mevlana Alaeddin Mehmed (? – 1449)
    İbni Arabşah (? – 1450) Ebu’l Leys Tefsiri Tercümesi
    İbn’uz Ziya Muhammed ibn-i Ahmed (? – 1450)
    Yazıcızâde Mehmed Bicân (? – 1451) Fatiha Tefsiri
    Ali Semerkandi (? – 1457) Bahr’ul Ulum
    Celaleddin Muhammed ibni Ahmed (? – 1459) Celaleyn Tefsiri
    Salih el-Bülkînî (? – 1463) Nehr’ul Hayat
    Alâeddin Musannifek (? – 1470)
    Alaeddin Ali Kuşçu (? – 1474) Tefsir-i Zehraveyn
    Muhyiddîn Kâfiyeci (? – 1474) Tefsir-i Ayet’ul Müteşabihat
    Nasıruddin Muhammed bin Abdullah (? – 1477) Feth’ur Rahman fi Tefsir’il Kur’an
    Şemseddin Muhammed bin Zühre (? – 1479)
    Burhaneddin el-Bikâî (? – 1480) Nazm’üd Dürer
    Molla Gürani (? – 1488) Gâyet’ül Emânî
    İbni Cemaa Burhaneddin Kinani (? – 1487)
    Molla Câmî (? – 1492)
    Cemal Halveti (? – 1494)
    Muhammed Karahisârî (? – 1494) Revnak’üt Tefasir
    Hüsameddîn Bitlisî (? – 1494) el-İşare

    16. yüzyıl
    1501 ile 1600 arası

    Hakimşâh el-Kazvinî (? – 1502) Tefsir-i Hakimşâh
    Celaleddin Devvanî (? – 1512)
    Nimetullah Nehcuvanî (? – 1514) Fevâtih’ül İlâhiyye

    17. yüzyıl
    1601 ile 1700 arası

    Ali el-Kârî ? – 1605 Envar’ül Kur’an
    Şeyhülislam Muhammed Efendi ? – 1615 Hulâsat’üt Tebyin
    Bahaeddin el-Âmilî ? – 1621
    İsmail Rusuhî ? – 1632) Fütuhat-i Ayniye
    Abdülmecid Sivasî ? – 1639
    Fereciullah el-Hüveyzî ? – 1640
    Abdurrahman el-İmadî ? – 1641 Tahrir’üt Te’vil
    Beypazarlı Muslihiddin ? – 1641 Tefsir-i Bekbazârî
    Manastırlı Şâh Muhammed ? – 1642 Nehr’üd Dekâik
    Tireli Mehmed Efendi ? – 1650
    Abdülhakim es-Siyelkutî ? – 1657
    Şihabeddin el-Hafacî ? – 1658 İnâyet’ül-Kâdî
    Manisalı Abdurrahman Efendi ? – 1669
    Şeyhülislam Yahya Efendi ? – 1677
    Ahmed Nâsıh ? – 1684 Zübdet’ül Âsâr
    Antakyalı Remzi Efendi ? – 1688 Lem’at’ül Envar
    Abdülbaki et-Tebrizî ? – ?
    İznikli Ali Çelebî ? – 1694 Keşf’ül Esrar
    Usturumcalı Şeyh İsmail ? – 1698

    18. yüzyıl
    1701 ile 1800 arası

    Şeyhülislam Feyzullah Efendi ? – 1703
    Abdülhayy Efendi ? – 1705
    Şeyhülislam Feyzullah Efendi ? – 1703
    Şeyhülislam Abdurrahim Efendi ? – 1715
    Ahmed el-Hindî ? – 1717 Tefsirat’ül Ahmediye
    Saçaklızâde Mehmed Efendi ? – 1732
    Mescizâde Abdullah Efendi ? – 1735
    Kazâbâdlı Ahmed Efendi ? – 1749
    İzmirli Mehmed Efendi ? – 1751
    Lübbî Mehmed Efendi ? – 1752
    Amasyalı Abdullah Efendi ? – 1753
    Hadimli Mehmed Efendi ? – 1762
    Şah Veliyullah ed-Dihlevî ? – 1762
    Abdülgafur el-Amidî ? – 1771
    Konyalı İsmail Efendi ? – 1780
    Erzurumlu Lutfullah Efendi ? – 1787
    Bursalı Abdülkadir Efendi ? – 1787
    Müstakimzâde Sadeddin Efendi ? – 1787
    Süleyman el-Ezherî ? – 1789

    19. yüzyıl
    1801 ile 1900 arası

    Muhammed Senaullah el-Hindî (? – 1801) Tefsir’ül Mazherî
    İsmail Müfid Efendi (? – 1802) Kadı Beydavî Tefsiri haşiyesi
    Bursalı Abdüllatif Efendi (? – 1831) Fütuhât-i Kenz-i Kur’an
    Zübdet’ül Beyân
    Giritli Sırrı Paşa (1844 – 1895)

    20. yüzyıl
    1901 ile 2000 arası

    Musa Kazım Efendi (1858 – 1911) Safvet’ül Beyân fi Tefsir’il Kur’an[7]
    Elmalılı Hamdi Yazır (1878 – 1942) Hak Dini Kur’an Dili
    Mehmet Vehbi Çelik (1862 – 1949) Hülâsat’ül Beyân fi Tefsir’il Kur’an
    Abdurrahmân b. Nâsır es-Sa’dî (1885 – 1957) Teysîru’l-Kerîmu’r-Rahmân fî Tefsîri Kelâmi’l-Mennân
    Said Nursi (1876 – 1963) Nur Risaleleri
    İşaret’ül İ’câz
    Seyyid Kutub (1906 – 1966) Fî Zılâl’il Kur’an
    Ömer Nasuhi Bilmen (1884 – 1971) Büyük Tefsîr Tarihi
    Kur’an’ı Kerim’in Türkçe Meal-i Âlîsi ve Tefsiri
    Ebu’l A’lâ el-Mevdudî (1903 – 1979) Tefhim’ül Kur’an
    Muhammed Hüseyin Tabatabaî (1902 – 1981) El Mizan fi Tefsir’ul Kur’an[8]
    Muhammed Esed (1900 – 1992) The Message of the Qur’an[9]

  359. murat dedi ki:

    Sayın Bilal;
    Benim yorumum üzerine aşağıda ki cevabı vermişsiniz.
    .
    .
    .
    2-Peygamberlerin seçimi bir imtiyaz değildir..Söz konusu dönemlerde görevlendi- rilen elçilerin tümü bu göreve en layık olup inasanlara örnek olabilecek şahsiyetler-dir…Bundan dolayı bunlar görevlendirilmişlerdir. Herkes bu görevi yapamazdı.Her iş ehil olana teslim edilmelidir.MESELA: Bir hastanın tedavisini Dr. veya konunun uzmanı olmyan birine teslim ederseniz,hastayı öldürürsünüz.. İşte yüce Allah’da, elçileri görevlendirirken,söz konusu dönemin insanları arasında bu görevi hakkıyla yerine getirip insanlara örenek olabilecek şahsiyetleri görevlendirmiştir
    ….dediniz…
    Bilal bey;
    Peygamberlik imtiyaz değildir diyorsunuz da. bal gibi de imtiyazdır. kutsal kitaplarda cehenneme gidecek bir peygamberden bahseder mi hiç. Yani cennet garanti hatta şefaat hakları bile var. Dr. örneği verdiniz. sen diyorsun ki hastayı konunun uzmanı dr.’a teslim etmek lazım.
    Bu örnek olmadı, çünkü ben yorumumda peygamber seçimindeki kriter nedir dedim. Yani dr.’a teslim edelim hastayı da, dr olmak için kriter olmalı. birileri dr olmak ister onlar sınava girer başarılı olanlar dr olur değil mi. bir başkan çıkıp ta seni, seni seni dr. seçtim derse adil midir??? ben de dr olmak istiyorum ama başkan beni dr seçmiyor?? neden seçmediğini de söylemiyor. seçme kriterini de söylemiyor!!
    Allah elçileri görevlendirirken o dönemin insanlarından bu görevi hakkıyla yerine getirip insanlara örnek olabilecek kişiler seçilmiş dediniz,
    peki bakalım ne kadar hakkıyla yapmışlar….

    Adem peygamber,
    Yasağa uymuyor,
    TaHA 117,118,119,120,121 DİYANET
    Biz de şöyle dedik: “Ey Adem! Şüphesiz bu (İblis) sen ve eşin için bir düşmandır. Sakın sizi cennetten çıkarmasın; sonra mutsuz olursun.” ﴾117﴿ “Şüphesiz senin için orada aç kalmak, çıplak kalmak yoktur.” ﴾118﴿ “Orada ne susuzluk çekersin, ne de güneş altında kalırsın.” ﴾119﴿ Nihayet şeytan ona vesvese verip şöyle dedi: “Ey Adem! Sana ebedilik ağacını ve yok olmayan bir saltanatı göstereyim mi?” ﴾120﴿ Bunun üzerine onlar (Adem ve eşi Havva) o ağacın meyvesinden yediler. Bu sebeple ayıp yerleri kendilerine göründü ve cennet yaprağından üzerlerine örtmeye başladılar. Adem Rabbine isyan etti ve yolunu şaşırdı. ﴾121﴿
    ——————-
    Yunus Peygamber;
    Kavmini ikna edemeyince Allahtan da izin almadan sen gemiye bin ve git…. bak bak bak sonra gemiden hooop balığın midesine…
    Saffat 139,140,141,142,143,144,145 DİYABET
    Şüphesiz Yûnus da peygamberlerdendi. ﴾139﴿ Hani o kaçıp yüklü gemiye binmişti. ﴾140﴿ Gemidekilerle kur’a çekmiş ve kaybedenlerden olmuştu. ﴾141﴿ Böylece, Yûnus kendini kınayıp dururken balık onu yuttu. ﴾142﴿ Eğer o, Allah’ı tespih edip yüceltenlerden olmasaydı, mutlaka insanların diriltileceği güne kadar balığın karnında kalırdı. ﴾143-144﴿ Derken biz onu hasta bir halde sahile attık. ﴾145﴿
    Enbiya 87 DİYANET
    Zünnûn’u(Balık sahibi-yunus) da hatırla. Hani öfkelenerek (halkından ayrılıp) gitmişti de kendisini asla sıkıştırmayacağımızı sanmıştı. Derken karanlıklar içinde, “Senden başka hiçbir ilah yoktur. Seni eksikliklerden uzak tutarım. Ben gerçekten (nefsine) zulmedenlerden oldum” diye dua etti. ﴾87﴿
    ——————-
    Musa peygamber;
    adam öldürdü,
    Kasas 15-16 DİYANET
    Mûsâ halkın habersiz olduğu bir sırada şehre girdi. Orada biri kendi tarafından, diğeri düşmanı tarafından; kavga eden iki adam gördü. Kendi tarafından olan, düşmanına karşı ondan yardım istedi. Mûsâ da ona bir yumruk indirip onu öldürdü. Mûsâ, “Bu şeytanın işidir. O gerçekten apaçık bir saptırıcı düşmandır” dedi. ﴾15﴿ Mûsâ, “Rabbim! Şüphesiz ben nefsime zulmettim. Beni affet” dedi. Allah da onu affetti. Şüphesiz o, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir. ﴾16﴿
    Şuara 19-20 DİYANET
    “(Böyle iken) sen o yaptığın işi yaptın (adam öldürdün). Sen nankörlerdensin.” ﴾19﴿
    Mûsâ şöyle dedi: “Ben onu, o vakit kendimi kaybetmiş bir halde iken (istemeyerek) yaptım.” ﴾20﴿
    —————–
    Harun Peygamber;
    Harun musanın kardeşi ve peygamber olmasına rağmen aşağıdaki ayette 40gün idare edemeyip yetersizliğini görün
    Araf 150. ayet DİYANET
    Mûsâ, kavmine kızgın ve üzgün olarak döndüğünde, “Benden sonra arkamdan ne kötü işler yaptınız! Rabbinizin emrini beklemeyip acele mi ettiniz?” dedi. (Öfkesinden) levhaları attı ve kardeşinin saçından tuttu, onu kendine doğru çekmeye başladı. (Kardeşi) “Ey anamoğlu” dedi, “Kavim beni güçsüz buldu. Az kalsın beni öldürüyorlardı. Sen de bana böyle davranarak düşmanları sevindirme. Beni o zalimler topluluğu ile bir tutma.”
    —————–
    Zekeriya ve yahya gibi peygamberler de öldürülmüş olmaları, isanın göğe alınması allahın yanlış tercih yaptığını göstermektedir.

    Muhammet peygamber,
    Meşhur salman ruştinin de yazdığı meşhur şeytan ayetleri olayından haşlama;
    aşağıdaki ayetlerden 19-20 de geçen mekkenin meşhur putlarından lat menat uzza hakkındaki ayeti okurken Muhammet ki deyip bunlarında şefaati umulur demiş ve Mekkeliler hemen secde etmiş …..
    Necm 19-23 DİYANET
    Lât ve Uzza’ya ve diğer üçüncüsü Menat’a ne dersiniz? ﴾19-20﴿ Erkek size de, dişi O’na mı? ﴾21﴿ Öyle ise bu çok insafsızca bir paylaştırmadır. ﴾22﴿ Onlar ancak sizin ve atalarınızın (ilah edindiğiniz şeylere) taktığınız isimlerdir. Allah, onlar hakkında hiçbir delil indirmemiştir. Onlar (putperestler)yalnız zanna ve nefislerin arzusuna tâbi oluyorlar. Andolsun ki, kendilerine, Rableri katından yol gösterici gelmiştir. ﴾23﴿
    Evet bu olay üzerine muhammet de putlarımızın yüceliğini kabul ettti diyen müşrikler üzerine islamdan çıkanlar bile olmuş, bu olaylar üzerine aşağıdaki haşlama ayetleri geliyor. ve olay her zamanki gibi şeytana ve müşriklere ihale ediliyor, onlar az kalsın onu yoldan çıkaracakmış…..
    İsra 73-75 DİYANET
    Onlar, sana vahyettiğimizden başkasını bize karşı uydurman için az kalsın seni ondan şaşırtacaklardı. (Eğer böyle yapabilselerdi) işte o zaman seni dost edinirlerdi. ﴾73﴿ Eğer biz sana sebat vermiş olmasaydık az kalsın onlara biraz meyledecektin. ﴾74﴿ İşte o zaman sana, hayatın da, ölümün de katmerli acılarını tattırırdık. Sonra bize karşı kendine hiçbir yardımcı bulamazdın. ﴾75﴿
    Hac 52-54 DİYANET
    Senden önce hiçbir resül ve nebi göndermedik ki, bir şey temenni ettiği zaman, şeytan onun bu temennisine dair vesvese vermiş olmasın. Ama Allah şeytanın vesvesesini giderir. Sonra Allah âyetlerini sağlamlaştırır. Allah hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. ﴾52﴿ Allah şeytanın verdiği bu vesveseyi, kalplerinde hastalık bulunanlar ile kalpleri katı olanlara bir imtihan vesilesi kılmak için böyle yapar. Hiç şüphesiz ki o zalimler derin bir ayrılık içindedirler. ﴾53﴿ Bir de kendilerine ilim verilmiş olanlar onun, Rabbinden gelen hak olduğunu bilsinler, böylece ona iman etsinler ve sonuçta da kalpleri ona saygı duysun diye Allah böyle yapar. Hiç şüphe yok ki Allah iman edenleri doğru yola iletir. ﴾54﴿

    Meşhur yüz çevirme olayı;
    Abese 1-10 DİYANET
    Kendisine o âmâ geldi diye Peygamber yüzünü ekşitti ve öteye döndü. ﴾1-2﴿ (Ey Muhammed!) Ne bilirsin, belki de o arınacak, ﴾3﴿ Yahut öğüt alacak da bu öğüt kendisine fayda verecek. ﴾4﴿ Kendini muhtaç hissetmeyene gelince; ﴾5﴿ Sen, ona yöneliyorsun. ﴾6﴿ (İstemiyorsa) onun arınmamasından sana ne! ﴾7﴿ Allah’a karşı derin bir saygıyla korku içinde koşarak sana geleni ise bırakıp, ona aldırmıyorsun. ﴾8-10﴿

    Soy üstünlüğü yok babadan oğula olayı 4-5 kişilik demiştin ya ve tüm peygamberler ortadoğuda dememi de eleştirmiştinya; allah peygamberler hangi soydan seçtiğini belirtmiş oluyor aşağıda…
    Ali İmran 33-34 DİYANET
    Şüphesiz, Allah, Adem’i, Nûh’u, İbrahim ailesini (soyunu) ve İmran ailesini (soyunu) birbirinden gelmiş birer nesil olarak seçip âlemlere üstün kıldı.Allah her şeyi hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir. ﴾33-34﴿
    yani ortada bir üstün nesil olarak seçilmişlik var ve siz biz zaten kaybetmişiz….. 🙂

    Seçme seçilme olayını sordum, kimler seçebilir kimleri seçebilir, kadınlar da olabilir mi?
    sen çıkartmışsın;
    ” a) ALİ İMRAN-159:وشاورهم في الامر الخ ‘’ Her konuda ( devlet yönetimi ve toplumu ilgilendiren konularda ) onlarla istişare ederek fikir ve kararlarını al…’’ (Yani kamu düzeni ve yönetime katılmalarını sağla.) b) ŞÜRA-38:.وامرهم شوري بينهم ال ‘’ Onların bütün yönetim işleri aralarında iştişare (görüş alış verişi ) ile kararlaştırılır…”
    yukarda 2 ayet seçmişin ve danışmadan bahseder. sen bunun içini istediğin gibi dolduruyorsun. ucu açık ne de olsa. burda kadınlar seçeilir mi? seçilebilir mi? yani bi çok ülkede yüksek seçim kurulları var yüzlerce binlerce yasa ve maddeleri var. sen bi istişare içine her şeyi koydun. ee tabi allah muhammedin uçkuruyla uğraşayım, camdan bağıranlara kızayım, evinde oturanları kovayım, 1001 gece masalları anlatayım hatta bir sürü de tekrar yapayım derken hooop yer kalmadı kalanlarını da aranızda halledin dedi herhalde…. istişare şart…..
    saygılar…..

    • Drogba CC dedi ki:

      Murat bey, yazılarınız, bilginiz ve mantık yürütmeniz çok başarılı sırf sizin cevaplarını okumak için giriyorum. tabi bilgilenmekte yanında kar kalıyor.

      • murat dedi ki:

        Drogba dostum, yorumlarımı beğenmeniz beni mutlu etti gerçekten. teşekkür ederim. Ama bu yorumların güzel görünmesinde buradaki arkadaşların hepsinin katkısı olduğuna da inanıyorum. Gerçekten güzel ve seviyeli bir tartışma olmakta. İnsanların herşeyi sorgulaması gerektiğine inanıyorum. ancak o zaman gerçeğe ulaşılabilir ve ancak o zaman bilgi gelişebilir. eğer avrupada Protestanlık hareketleri ve din sorgulamaları olmasaydı belkide bilim bu seviyelere gelemezdi.
        herkese saygılar….

    • kadir dedi ki:

      sayın murat yüce allah o dönemlerde yaşayan ve allah inancı içinde olan… yoldan çıkmış, putperest, zalim olmuş, bozguncu olmuş bir halka karşı allah inancını savunan ve doğru veya yanlış bu yolda onlarla mücadele eden, iyi huylu, karakterli, dürüst insanlardan en doğru olanı seçer… nefsine hakim olamayıp allah hakkında saçmalıklar üreten kişilerden peygamber seçmez…. siz bunu bir okul sınavımı zannediyorsunuz.. şimdi size bir soruyorum.. sizin mantığınızla yola çıkarsak yüce allah dünyadaki bütün insanlara deseki ; “aranızdan bir peygamber seçecem bunun için sizi sınav yapacam..” o zaman allahtan bi haber yaşayan ve allaha karşı gerekli sorumluluğa sahip olmayan herkes sorgusuz sualsiz onun azameti karşısında iman eder. çünkü artık herkes allahla iletişime geçtiği için kesin olarak onun varlığını biliyor.. o zaman nerede kaldı insanların imtihanı, nerede kaldı nefis, insan hatasız değildir. peygamberlerde hata yapabilirler… yüce allah bunu kuranda söylüyor zaten. önemli olan allaha karşı sorumluluğunu bilen, tam teslimiyet gösteren, insanlar peygamberliğe en layık olan insanlardır. bu insanlar istemeden hata yapabilir….
      mesela hz. musa o adama nefsine yenik düşerek vurdu ve öldürdü. allaha karşı bir sorumluluk beslemese zaten tövbe etmezdi, bilerek ve isteyerek o adamı öldürmedi. kısacası hata yaptı. hiçbir peygamber bile bile allaha karşı hata yapmaz. o kadar çok saçmalıyosunuz ki sayın murat bozuk plak gibi sürekli aynı şeyleri söyleyip duruyorsunuz.. maksat konuyu uzatmak.. onuda geçtim. daha kuranda insanın var olma amacını bilmeden körü körüne burada yorum yazıyorsunuz…

      • murat dedi ki:

        Kadir bey, öcelikle yorumumu okumuş olmanız ve cevap yazmanız beni mutlu etti. ilginize de teşekkür ederim. yormunuz da güzel ve mantıklı gibi duruyor. lakin iman gözlüğü ile baktığınızda gerçekteki problemleri görememeniz de normaldir. bunun için inanç gözlüklerini çıkarıp bakmalısınız.
        Mesela benim peygamberlik seçimi için sınav yapılması önerimi eleştirdin. ve bana aşağıda alıntıladığım soruyu sordun;

        sizin mantığınızla yola çıkarsak yüce allah dünyadaki bütün insanlara deseki ; “aranızdan bir peygamber seçecem bunun için sizi sınav yapacam..” o zaman allahtan bi haber yaşayan ve allaha karşı gerekli sorumluluğa sahip olmayan herkes sorgusuz sualsiz onun azameti karşısında iman eder. çünkü artık herkes allahla iletişime geçtiği için kesin olarak onun varlığını biliyor.. o zaman nerede kaldı insanların imtihanı,
        dediniz…….

        kısaca insanlar allahı görer ve onun azameti karşısında iman eder dediniz.
        1- daha iyiya allahın istediği de bu değilmiydi yoksa??
        2- burda allahı görmekten bahsediyorsunuz. kaç peygamber allahı gördü?
        3- allahı görmek ve ona inanmak, yada görmeden inanmak, iyi bir insan yada cin yada herneyse olmak için yeterlimi? yeterli olsaydı iblis yaratanını bildiği halde neden isyan etti. yada imanı sağlam olan Müslümanların %? kaçı namazını orucunu yada diğer sorumluluklarını tam yapıyor?
        bu süreçte peygamberlik sınavını kaybedenlerin imtihanı devam edemez mi? siz peygamberlik sınavını kaybettiniz ama sınava devam size yeni hayırlı tuzaklar kuracağım peygamber aday adayları gibi. mesela cumartesi yasağını değiştirelim cumaya alalım. birde 10 sene uzaya çıkmak yasak. gibi.gibi.
        4-imtihan sırrı diye bir şey söylüyorsunuz… nasıl bir sırmış bu da sadece bize gelince ortaya çıkıyor.
        musanın kavmi her türlü mucizeyi görüyor. deniz yarılsın, gökten yiyecek gelsin, tur dağı tepelerine kalksın, bir de elindeki asa her türlü maymunluk yapsın, isa beşikte konuşsun, İbrahim yanmasın, daha niceleri ve insanlar bunlara şahit olsun. onlar için imtihan sırrı kalksın bize gelince. “yarabbi şükür”. imtihan sırrı kardeşiiiiim.!!!

        Bugün bir çok ülkede milletvekili seçilmek için sicilinin temiz olması lazım ama bakıyosun allah peygamber seçerken sicile bakmıyor. efedim neymiş bilerek yapmamış. e bide bilerek yapsaydı yani. adama yumruk atıyosun resmen ve kayıtlara göre de musa çok iri ve güçlü birisiymiş. yani yumruğuna dikkat edecksin değilmi. nefsini kontrol edebilen biri değil demekki. yada “o atmadı allah attı” mı?
        zaten musanın peygamber seçilmesi de saçma, allahla pazarlık yapıyor beni peygamber seçtin ama yardımcı olması için kardeşi harunu da peygamber olarak yardımcı istiyor. bak bak bak. hani yeterliydi musa. bir de harun çıktı. boşu boşuna kadro işgal ediyorlar. zaten 2side ellerine yüzlerine bulaştırdılar biri dağa çıkınca diğeri 40 gün bile idare edemiyor…

        neyse daha uzar gider….
        saygılar….

  360. murat dedi ki:

    Bu arada kendi yazdığım adem peygamberle alakalı son yorumumda KURANDA BAŞKA ÇELİŞKİLER farkettim.

    ademin yaratılışı,
    Bakara 30 DİYANET
    Hani, Rabbin meleklere, “Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım” demişti. Onlar, “Orada bozgunculuk yapacak, kan dökecek birini mi yaratacaksın? Oysa biz sana hamdederek daima seni tesbih ve takdis ediyoruz.” demişler, Allah da, “Ben sizin bilmediğinizi bilirim” demişti. ﴾30﴿

    (konumuzla alakalı değil ama antiparantez olsun, hani bazı din öğreticileri derler, allahın sizin tespih ve zikirlerinize ihtiyacı yok siz kendiniz için(cennet-cehennem) yapıyorsunuz. oysa bu ayette melekler ne diyor “biz seni tespih ve takdis/kutsama ediyoruz” yani bozgunculuk yapacak bu insanlara ne ihtiyacın olur.)-demekki tatmin etmiyor. Yada yunan mitolojisinde olduğu gibi, takdis edildikçe daha da mı büyüdüğü düşünülüyor….

    Neyse konumuza dönelim, yukardaki ayette, insanın yaradılış süreci anlatılıyor, melekler biz seni zaten tespih ediyoruz, bozguncu insana ne gerek var diyor. allah ta her zamanki gibi. ben sizin bilmediğinizi bilirim diyor.
    peki allahın bildiği ve meleklerin bilmediği nedir acaba? ayete devam edelim
    Bakara 31 DİYANET
    Allah Adem’e bütün varlıkların isimlerini öğretti. Sonra onları meleklere göstererek, “Eğer doğru söyleyenler iseniz, haydi bana bunların isimlerini bildirin” dedi. ﴾31﴿

    yahu bu ayetlerin de neresine dokunsak elimizde kalıyor. Yani bu ayetleri iyi bir psikolog incelese muhammed ve arkadaşlarının ruh sağlığını ortaya koyabilir. Yani şu allahın(yada Muhammet) kurduğu cümleye bak “eğer doğru söyleyenler iseniz” melekler de mi yalan konuşuyor?? bu nasıl bir düzen yaa.

    neyse devam;
    bakara 31 de allah ademe bütün varlıkların(artık ne oluyorsa) isimlerini öğretti, ama meleklere öğretmeden soru sordu hadi doğrucuysanız bilin diye yine allah (yada muhammed) adilce olmayan bir sınav yaptı.

    diğer ayete devam;
    Bakara 32,33 DİYANET
    Melekler, “Seni bütün eksikliklerden uzak tutarız. Senin bize öğrettiklerinden başka bizim hiçbir bilgimiz yoktur. Şüphesiz her şeyi hakkıyla bilen, her şeyi hikmetle yapan sensin” dediler. ﴾32﴿
    Allah şöyle dedi: “Ey Adem! Onlara bunların isimlerini söyle.” Adem, meleklere onların isimlerini bildirince Allah, “Size, göklerin ve yerin gaybını şüphesiz ki ben bilirim, yine açığa vurduklarınızı da, gizli tuttuklarınızı da ben bilirim demedim mi?” dedi. ﴾33﴿

    nasıl yani…? şimdi allah ademe öğretiyor, kopya veriyor, ama meleklere gelince hadi bunların isimlerini bildirin diyor, meleklerden tık yok çünkü bilmiyorlar, çünkü onlara öğreten yok, ve melekler “Senin bize öğrettiklerinden başka bizim hiçbir bilgimiz yoktur” diyorlar. Sonra ademe dönüyor, hadi sen say diyor oda sayıyor. allah sanki büyük ve adil bir sınav yapmış ve melekleri alt etmiş gibi yada öyle bir ihtiyacı varmış gibi düşünüp ayetin devamında da “”Size, göklerin ve yerin gaybını şüphesiz ki ben bilirim, yine açığa vurduklarınızı da, gizli tuttuklarınızı da ben bilirim demedim mi?” ” diyerek güç gösterisi yapıyor.

    şimdi burda allah yaptığı sınavda neyi ispat etmeye çalışmıştır acaba ve bu sınavda ademi galip yapmıştır ki onu da yeryüzüne halife kılmıştır. aa yeryüzüne halife yapmadan bir cennete girin mi dedi. neyse şimdi sınavı inceleyelim
    1- Zeka testi yapmıştır ve adem zeki çıktı. (isimleri ezberletip sonra da söyletmesi zeka testi mi?)
    2- hafıza testi yapmıştır ve adem hafızası güçlü çıktı.( iyi de meleklere ezberletmeden bilmedikleri şeyi soruyor. ademe çalıştırdığı yerden soruyor???
    bir de hafızası en sağlam fillerdir ve primatları da unutmayalım. aşağıda videosu var.

    3-Mantık ve sorgulama testi yapmak istemiştir.( o zaman da melekler ve iblis kazanır . çünkü onlar sorguladılar. melekler “Orada bozgunculuk yapacak, kan dökecek birini mi yaratacaksın? Oysa biz sana hamdederek daima seni tesbih ve takdis ediyoruz.”
    demişlerdi bir de “Seni bütün eksikliklerden uzak tutarız. Senin bize öğrettiklerinden başka bizim hiçbir bilgimiz yoktur. Şüphesiz her şeyi hakkıyla bilen, her şeyi hikmetle yapan sensin” dediler
    dediler, gayet sorgucu özellikleri vardı.
    iblis te; “Ben bir çamurdan yarattığın kimseye mi secde ederim?” demişti. o da gayet mantıklı ve sorgucu özelliğe sahip.

    o zaman neden adem seçildi. oysa 4 maddede de çuvallladı. zeka/irade desen sınav zeka sınavı değil hafıza desen ademe öğretip öğrettiği yerden soruyor, meleklere öğretmeden soruyor. mantık desen o da yok ki melekler ve şeytan daha çok mantık kullanıyor.
    nitekim iblis (ki o cinlerdendir kehf-50) ademden daha zeki olduğunu yine kuran ispatlıyor;
    inceleyelim,
    TaHA 117,118,119,120,121 DİYANET
    Biz de şöyle dedik: “Ey Adem! Şüphesiz bu (İblis) sen ve eşin için bir düşmandır. Sakın sizi cennetten çıkarmasın; sonra mutsuz olursun.” ﴾117﴿ Nihayet şeytan ona vesvese verip şöyle dedi: “Ey Adem! Sana ebedilik ağacını ve yok olmayan bir saltanatı göstereyim mi?” ﴾120﴿ Bunun üzerine onlar (Adem ve eşi Havva) o ağacın meyvesinden yediler. Bu sebeple ayıp yerleri kendilerine göründü ve cennet yaprağından üzerlerine örtmeye başladılar. Adem Rabbine isyan etti ve yolunu şaşırdı. ﴾121﴿

    bak adem zeki değilmiş, elindeki cennetten de oldu. 🙂 hayır kendi kovuldu da bizim suçumuz neydi. belki ilk ademi değil de Einstein i yaratsaydı iblis onu yenemeyebilirdi? allah bilir 🙂

    anti parantez, melekler hakkında mantık yürütelim;
    1- melekler allaha yardım etmek için yaratıldılar (allahın yardıma ihtiyacı mı var)
    2- melekler allahı tespih ve takdis/kutsama/yüceltme için yaratıldılar( allahın yüceltilmeye ihtiyacı mı var)

    saygılar…..

    • Gencer dedi ki:

      Murat bu yazının başında bende bir çelişki tespit ettim.

      Bu Adem amca Cennetten kovulmadı mı ? EEE Allah Adem’i Yeryüzünde yaratmış.Sonra cennete alıp oradan kovmuş mu?
      Adem’de maymuna dönmüş resmen.

      ademin yaratılışı,
      Bakara 30 DİYANET
      Hani, Rabbin meleklere, “Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım” demişti. Onlar, “Orada bozgunculuk yapacak, kan dökecek birini mi yaratacaksın? Oysa biz sana hamdederek daima seni tesbih ve takdis ediyoruz.” demişler, Allah da, “Ben sizin bilmediğinizi bilirim” demişti. ﴾30﴿

      • rammsteinn dedi ki:

        ayrıca merak ediyorum.
        tanrı melekler şeytan hep birbirlerine şunu demişler bunu demişler deniyor
        peki bunlar hangi dilde konuşuyorlar acaba?
        adem tanrıyla konuştuysa adem bu dili biliyor demektir.
        araplar kesinlikle “arapça konuşuyorlar” der.

    • rammsteinn dedi ki:

      1 saniyenin bile altında hafızaya nasıl alıyor hayret ettim.
      tanrı boşuna dememiş yahudiler için “aşağılık maymun olun” diye
      adamların rakamlarla arası iyi ticarette bir numaralar.
      buradan da ayrıca bir mucize çıkar.

  361. Gencer dedi ki:

    KURAN HATA VE ÇELİŞKİLERLE DOLUDUR.

    Kuran ı Notradamus un kitabı gibi gizemli olduğunu gösterme çabaları vardır. İslamcılar, Kuranı okuyanların anlamadığını kendileri itiraf etmektedirler. Kuranın anlaşılır ve net olmaması nedeniyle kelimelerin içinde başka anlamlar olduğunu söylüyorlar. Kuranı Türkçeye çeviren mealcilerin ve din adamlarının Türkçe çevirilerine bile itibar etmememiz gerektiğini söylerler. Kuran tercümecilerin, Arapçayı bilmedikleri için çeviri yapamadığını, bu nedenle kuranı anlayamadıklarını söylerler. Kuranı çeviri yapacak şekilde Arapça bilenler de anlamadığına göre, Kuran anlaşılır bir kitap değildir. Aslında bu söylemler sonucu Kuranın hiçbir şey anlatamadığını kabul etmiş oluyorlar.
    Allah anlatmak istediklerini neden gizlesin? Kuranı Allah bir bulmaca kitabı olarak göndermiş olabilir mi? Söylenen her sözün başka bir anlamı olmasının mantığı nedir?
    Müslümanlar İslamın tüm zamanlarının dini olduğunu söylerler. Kuranın anlaşılır bir kitap olmamasından anlıyoruz ki, İslam kendi zamanının bile dini değildir.Kendi zamanında ve günümüzde kuranda yazanların anlaşılamadığı ortadadır. Her önüne gelenin Kuranı farklı anlamasıyla mezhepler,tarikatlar yüzlerce çeşit müslüman toplulukları oluşmuştur.
    Müslümanlar Kuranı herkes anlamaz diye Kurandaki çelişkileri gizlemeye çalışırlar. Müslümanlar, Kuranın Allahın söylemek ve anlatmak istediğini anlatamadığını,Kuranda yazılı olanların anlaşılması için bilen birilerinin açıklama yapması gerektiğini söylerler. Fakat onlara göre Kurandan anlayan kişi de mutlaka onlar gibi düşünmek zorundadır. Kuranı kendi anladıkları şekilde anlamayanların kuranı bilemeleri mümkün değildir diye düşünürler.
    Bu şekilde anlamsız düşünmelerini ise, Kuranda yazan kelimeler aslında okunanı değil başka şeyleri anlatmaktadır. Sanki, Kuran inananlar anlamasın diye şifrelenmiş bir kitap ve Şifreleri Allah zaman zaman belli kişilere vermektedir. Kuranda bir ayette yazılanların anlatıldığı şeyden farklı başka şeyler anlatılıyorsa, Müslümanlar okuyup anlayamıyorsa, kuranı göndermeye ne gerek vardı?
    Allah öyle demek istememiştir aslında şunu anlatmak istemiştir diyerek Allahın Anlaşılma konusunda aciz bir yaratıcı olduğunu öne sürmüş olurlar.”Allah Kuranda oku duğunuz gibi öyle demek istememiş,öyle yazıyor ama anlatmak istediği bizim söylediğimiz gibidir” benzeri şeyler söylemeleri aslında islamcıların Allaha ortak koşmalarından başka bir şey değildir.
    Ey Dinadamı ve imam veya müslüman,Allahın ne demek istediğini Allah tan daha mı iyi biliyorsun? Eğitimin nedir ki yazılı bir metni bir profesörden daha iyi anladığını iddia edebiliyorsun?Allah anlatamaz ben anlatırım gafleti içerisindesin.Allah hem yücedir diyorsun hemde ondan daha iyi anlatabileceğini söyleyebiliyorsun. Oysa Kuranda Allahın ayetleri açık açık herkesin anlayacağı şekildedir yazıyor.

    NUR SURESİ-46AYET”Andolsun ki, biz, bilmediklerinizi size açık seçik bildiren ayetler indirdik.”

    Kuran da kimse bana hakemlik yapmasın yazar.Kuran da ne yazıyorsa anlamıda O dur yazan ayetler vardır. Yazan başka,anlamı başka olmaz.Allah tan geldiğini iddia ettiğiniz bir kitap için “öyle yazdığına bakmayın aslında başka bir şeyi anlatmak istiyor”” Aslında öyle yazıyor ama böyle demek istememişti “veya “orada mecaz var”gibi şeyler söylemek Onu inkar etmektir.Kitabın aslından uzaklaşmakdır. Hiç kimsenin doğru anlayamıyor olması Kuranın Allahın kelamı olmadığının kanıtı demektir.

    Bu gibi şeyleri söyleyenlerin aslında şunları savunmuş olduğu aklına gelmiyor.Kuran 1400 yıldır İslam aleminde yanlış anlaşılıyorsa ortada Allahın gönderdiği kitap kalmamıştır.Her mezhep ve tarikat kendi yaptığını doğru görmektedir.Mezhep tarikat ve cemaatler islamın ve Kuranın anlaşılamaması nedeniyle oluşmuştur. Kuranı Allah gönderse bir kitap daha gönderip bu yanlış anlaşılmaları düzeltmek zorundaydı. Eğer islamın Allahla ilgisi varsa günümüzde bile yeni kitapla düzeltmek zorundadır.

    En’am-114:Allah size Kitab’ı açıklanmış indirmişken, ondan başka hakem mi isteyeceğim?(hakem=hadisci)
    Binlerce mezhep ve tarikat olmasının nedeni, her biri için İslamın farklı anlaşılmasındandır. İslamda biri için doğru olan diğeri için ayetleri yalanlanmak olmaktadır. Ayet yalanlayanlar o kadar çoktur ki, Araf-64 ayetinde”Ayetlerimi yalanlayanları suda boğdum” yazdığına göre, Allah yeni bir Tufan yapmak zorundaydı. Şimdiye kadar tufan yapmamış olması Kuranda Nuh tufanını yapma nedenini geçersizleştirmiştir. Kuran ve Tufanda masal olmuştur.
    İslamcılar, önceki kitaplar Tevrat ve İncilin bozulması sonucunda Kuran’ın gönderildiğini iddia ediyorlar. Oysa, Kuranın bozulduğu daha açıktır. Kuranda Ayetlerin mantık dışı kalması sonucu sonradan ilave edildiği çok açık olan Ayetler vardır. Surelerin bir çoğunun en son ayetleri yanlışlıkları örtme çabaları sonucunda eklenmişlerdir.
    Mezhep ve tarikatların çok olması Kuran’ın anlaşılmaz olduğunu kanıtlar. Yüzlerce tarikat ve cemaat varsa, Kuran bozulmamıştır, Kuran’ın bir harfi bile değişmemiştir savunması anlamsız olur. Anlam değiştikten sonra harfler aynı kalsa ne olur? Önemli olan şekil mi? yoksa verilen mesaj mıdır?
    Kuranı siz anlamazsınız, Kuranda mecazlar, müteşabih ayetler var diyenler, aslında Kuranın anlaşılır olmadığını, geçerliliğinin kalmadığını söyleyerek, Kuranın Allahla bir ilgisinin olmadığını tasdiklemiş olurlar.
    Kuranı siz okusanızda anlayamazsınız diye söyleyenler, Kuranın kutsal kitap olmadığını ve anlaşılamadığını belirterek“Kuran’da artık işe yaramıyor”diye kendileri söylemiş oluyorlar. Islamcılar ne söylediklerinin farkında bile olamıyorlar.

  362. rammsteinn dedi ki:

    sayın bilal bey
    ÂLİ İMRÂN – 28
    Diyanet İşleri : Mü’minler, mü’minleri bırakıp inkârcıları dost edinmesin. Kim böyle yaparsa Allah ile bir ilişiği kalmaz. Ancak onlardan (gelebilecek tehlikeden) korunmanız başkadır. Allah, asıl sizi kendisine karşı dikkatli olmanız hakkında uyarmaktadır. Çünkü dönüş Allah’adır.

    demişsinizki ordaki anlam dost değil velidir. hemen bakıyoruz.
    http://www.kuranmeali.org
    toplam mealci sayısı : 31
    arkadaş diyen mealci : 24
    veli diyen : 5
    veli+dost diyen : 2

    daha bilgi sahibi olayım diye wiki den bakayım dedim bu veli kelimesi ne demek
    Anlamlar
    [1] Öğrencinin anne/babası veya yasal sorumluluğunu üstlenen kişi
    [2] Reşit olmayan kişinin yasal sorumluluğunu üstlenen kişi
    [3] (eskimiş) Eren, ermiş
    [4] (din) (Sufi terminolojisi) Bir çeşit veliyyullah veya Allah’ın dostu. Burda Veli’nin anlamı dostdur. Genelde bu insanlar mistik sufi camialarının müntesipleri olup bu kişilerin Allah’la özel ilişkileri olduğu değerlendirilir. Hacı Bayram-ı Veli gibi.
    [5] (din) (Şia Terminolojisi) Burda da veliyullahın kısaltılmış kullanımıdır. Aslında veliyullah Hz Peygamberin damadı Hz Ali’ye refre için kullanılır.
    [6] (din) (Selefi terminolojisi) Aşağıdaki ayeti alıntılar ve üstad, koruyucu, efendi, sahip anlamlarının dışında bir anlama tahvil etmez.

    sonrada demişsiniz ki.

    dinimizi ve ianancımızı alaya alıp hakaret etmeyen Yahudi ve Hristiyanlarla dostluğumuz yasaklansaydı,neden kur’an onlarla evlenmemize onay veriyor.?

    hemen ona da bakıyoruz kuranda yabancı olanlarla evliliğe
    BAKARA – 221
    Diyanet İşleri : İman etmedikleri sürece Allah’a ortak koşan kadınlarla evlenmeyin. Allah’a ortak koşan kadın hoşunuza gitse de, mü’min bir cariye Allah’a ortak koşan bir kadından daha hayırlıdır. İman etmedikleri sürece Allah’a ortak koşan erkeklerle, kadınlarınızı evlendirmeyin. Allah’a ortak koşan hür erkek hoşunuza gitse de; iman eden bir köle, Allah’a ortak koşan bir erkekten daha hayırlıdır. Onlar ateşe çağırırlar, Allah ise izniyle, cennete ve bağışlanmaya çağırır. O, insanlara âyetlerini açıklar ki, öğüt alıp düşünsünler.

    demekki neymiş yabancı (hristiyan,yahudi,ateist vs vs ) ile ne dost edinebiliriz ne de evlenebiliriz.
    islamı hoşgörülü saygılı mantıklı sevgi dini göstermeye çalışırken karşınızdakinin zeka seviyesine hakaret ediyorsunuz. bunları sorgulamayan birisine anlatsanız her dediğinizi hiç sorgulamadan inanır.

    • yasir dedi ki:

      Âl-i İmrân / 64–De ki: ‘Ey Kitap Ehli, bizimle sizin aranızda ortak (olan) bir kelimeye (tevhide) gelin. Allah’tan başkasına kulluk etmeyelim, O’na hiç bir şeyi ortak koşmayalım ve Allah’ı bırakıp bir kısmımız (diğer) bir kısmımızı Rabler edinmeyelim.’ Eğer yine yüz çevirirlerse, deyin ki: ‘Şahid olun, biz gerçekten müslümanlarız.’

      Rams, her zamnki gibi sana katılıyorum ama gülmekten…
      Yine her zaman ki gibi çuvallamışsın…
      Allah , Ehli kitap ile evliliğe izin veriyor, yani Allaha ortak koşmayan Hiristiyan ve Yahudileri bahsediyor onların sofrasıda size helaldir diyor…
      Yahudiler, sünnet olur, domuz eti yemez, Allaha ortak koşmaz vss, tabiî ki hiristiyanlar için bunu pek söyleyemeyiz…Bu durumda oların sorfasıda kızlarıda helaldir…Yani yurtdışına gidersen helal ve harama dkkat ediyorsan Koşer damgası olan ürünleri yiyebilirsin…

      MÂİDE – 5 –Bu gün size temiz ve hoş şeyler helâl kılındı. Kendilerine kitap verilenlerin yiyecekleri size helâl, sizin yiyecekleriniz de onlara helâldir. Mü’min kadınlardan iffetli olanlarla, daha önce kendilerine kitap verilenlerden olan iffetli kadınlar da, mehirlerini vermeniz kaydıyla; evlenmek, zina etmemek ve gizli dost tutmamak üzere size helâldir. Her kim de inanılması gerekenleri inkâr ederse, bütün işlediği boşa gider. Ahirette de o, ziyana uğrayanlardandır.

      • rammsteinn dedi ki:

        ÂLİ İMRÂN – 28 / kendinizden başkasını dost edinmeyin
        BAKARA – 221 / inanmayanlarla evlenmeyin
        MÂİDE – 5 / kitap gönderilenlerle evlenin
        burada gülünecek bir şey varsa,
        bunları birilerinin yazdırırken ne yazdırdığını unutmasıdır. normaldir 23 sene. insan sabah ne yediğini unutuyor. ne söylemiştim ben diye bakmaya kalksa 600 sayfalık bir kitabın ağaç yapraklarına tahtalara derilere yazıldığını düşünürsek ara ara bir haftada bulamaz.(yanındakilere de soramaz.”yahu ben konuda ne demiştim?”)
        onun için bana göre normaldir. bir yerde olmaz bir yerde olur denmesi.

      • yasir dedi ki:

        ÂLİ İMRÂN – 28 / kendinizden başkasını dost edinmeyin
        Rams, yine ortalığı dağıttın…Allah daha önce kitap verilen Yahudi ve hiristiyanlara Kuran ile hiç olmasa ortak noktamız olan tevhit inancında buluşalım diye bir uyarı veriyor, yani insanları Rabler edinmeyelim, Hiristiyanlar İsa’yı edindikleri gibi veya Yahudilerin bir kısmının Üzeyir’i edindikleri ve yoldan sapmaları gibi…

        BAKARA – 221 / inanmayanlarla evlenmeyin
        Ayet çok net İnanmayan ve ortak koşan kim olursa olsun ister kitap ehli ister kitap verilmemiş, Kafir ve münafıklarla evlenmeyin diyor…

        MÂİDE – 5 / kitap gönderilenlerle evlenin
        Yine çok açık bir ayet rams, kitap verilenlerden ortak koşmayan helale ve haramlara riayet edenlerin yiyecekleride kızlarıda helaldir…Ayetin sonunda her kim inanılması gerekenleri inkar ederse bütün işleri boşa gider deniliyor…

        Rams, senin halin ne olacak böyle…Sen bir kitabı okuyup ortak sonuçlarını çıkaramadan kalkıyorsun bir şeyler yapmaya ama 3 satırı bile anlayamıyorsun…

      • Gencer dedi ki:

        Yasir arkadaş bu üç ayetin birbiriyle taban taban zıtlık içermesini bile anlayamayacak kapasitedeymişsin.Bizde senin yorumlarını okuyoruz.

      • yasir dedi ki:

        Gencer bey, İnanan-ortak koşmayan-helal ve haramlara riayet eden-din husussunda sizlere saldırmayan-yurtlarınızdan sizi sürmeyen ve bunlarla işbirliği yapmayan Kitap ehlinden söz ediliyor…Tabi anlamak için tarafsız olmak, okumak, düşünmek, önyarğısız olmamak gerekli ve pazıları birleştirmek lazım…

        Şimdi birde Rams’ın her zaman yaptığı cımbızlamalara bakalım…

        ÂLİ İMRÂN – 28 –Mü’minler, mü’minleri bırakıp inkârcıları dost edinmesin. Kim böyle yaparsa Allah ile bir ilişiği kalmaz. Ancak onlardan (gelebilecek tehlikeden) korunmanız başkadır. Allah, asıl sizi kendisine karşı dikkatli olmanız hakkında uyarmaktadır. Çünkü dönüş Allah’adır.

        Bu ayette, inanların inanları bırakıp inkarcı kafirleri ve munafıkları dost edinmemesinden söz edilip böyle yapanların Allah ile bir ilişiği kalınmaz ve bu konuda Allah’tan bir uyarıdır…Bu ayette ortak koşma şirk söz konusu değildir yani burada direk Allah’ı inkar edenler yani kafirler kast ediliyor ama biz bunların içine ortak koşanlarıda sokabiliriz.

        BAKARA – 221 –İman etmedikleri sürece Allah’a ortak koşan kadınlarla evlenmeyin. Allah’a ortak koşan kadın hoşunuza gitse de, mü’min bir cariye Allah’a ortak koşan bir kadından daha hayırlıdır. İman etmedikleri sürece Allah’a ortak koşan erkeklerle, kadınlarınızı evlendirmeyin. Allah’a ortak koşan hür erkek hoşunuza gitse de; iman eden bir köle, Allah’a ortak koşan bir erkekten daha hayırlıdır. Onlar ateşe çağırırlar, Allah ise izniyle, cennete ve bağışlanmaya çağırır. O, insanlara âyetlerini açıklar ki, öğüt alıp düşünsünler.

        Şimdi bu ayette ise ayrım yapmadan Ortak koşan, kişilerle evlilik yasaklanıyor, ortak koşan kitap ehli hiristiyan ve yahudide olsa yasaktır kaldıki Allahı hiç tanımayıp inanmayanlar söz konusu bile değil…Bu ayette ise direk Müşrikler ve munafıklar anlatılıyor bunlarla evlenmek yasaklanıyor, Allahı bilip iman edip ortak koşan kişiler bunlar, bunların içine Allaha hiç iman etmemiş kafirleride sokabiliriz…

        MÂİDE – 5 –Bu gün size temiz ve hoş şeyler helâl kılındı. Kendilerine kitap verilenlerin yiyecekleri size helâl, sizin yiyecekleriniz de onlara helâldir. Mü’min kadınlardan iffetli olanlarla, daha önce kendilerine kitap verilenlerden olan iffetli kadınlar da, mehirlerini vermeniz kaydıyla; evlenmek, zina etmemek ve gizli dost tutmamak üzere size helâldir. Her kim de inanılması gerekenleri inkâr ederse, bütün işlediği boşa gider. Ahirette de o, ziyana uğrayanlardandır.

        Bu ayette ise Helal ve haram açıklanıp kitap ehlininde yiyecekleri ve kızlarıda helaldir zina ve dost tutmamak şartıyla ve akabinde daha önceki ayetlere baktığımızda detaylar zaten açıklanmıştı…Yani Kuranın kitap ehli dediği Hiristiyan ve Yahudilerin sofrasına oturup yemek yiyecek ve kızları ile evleneceksek onların ortak koşup koşmadığına ve haram helallere uyup uymadığına bizlere din hususnda ve yurtlarımızda düşmalık edip etmediklerine bakıp öyle seçimler yapmamız anlamı çıkmaktadır…Eğer aksini çıkarabiliyorsanır sizleri tebrik etmek lazım…

        Ayrıca Ayetlerin arapçalarınada bakın ali İmran 28 kafirleri, bakara 221 ise müşrikleri anlatmakta…
        Yani Ali İmran 28 Kafirleri Evliya-dostlar edinmeyin derken, Bakara 221 ortak koşanlarla evliği yasaklamakta, Maide 5 ise kitap ehlinden söz etmekte, kitap ehlinden kasıt ise Allaha iman etmiş, ortak koşmayan helal ve haramlara uyanlar kast ediliyor, zaten kitap ehli olup Ortak koşuyorsa, din konusunda ve yurtlarınız konusunda müminlere düşmanlık yapıyorsa onların dostluğuda haram kılınmıştır…
        Şimdi Gencer bey en azından sizin bir yaradan inancınız var…Onun kutsallığına inanarak ve ona olay sayğınızdan dürüst olup bu ayetlerin neresinde çelişki olup olmadığını söylermisiniz…

      • Gencer dedi ki:

        Yasir Kardeşim;
        ALi İmran 28 de Müminlerden başkasıyla dostluk yapmayın diyor.Mümin kimler oluyor Muhammedin yolundan gidenler.(Mutabıkız herhalde)
        Bakara 221 de Müminlerler evlenin diyor.
        Maide 5 te Hıristiyanlarla,Musevilerle evlenebilirsiniz diyor.

        Zaten Ali İmran’da Müminlerden başkasıyla dostluk etmeyin diyor.Dostluk etmediğin kişilerle zaten evlilik bağı kurman mümkün değil.
        Şunu kabul edinki Muhammed veya yanındakiler her kimse bu ayetlerin kombinasyonunu kuramamışlar bu çok belli.
        Bende Rammsteinn gibi anlıyorum.Başka türlü anlaşılmıyor ne yazık ki.

        Tarafsız olmak lazım diyorsun peki sen tarafsızmısın.??Bizim bir tarafı tuttuğumuz yok.Zaten bizim için tutacak bir tarafta yok.Bizler Kuran Tanrı Kelamı değildir diyoruz başkada bir şey demiyoruz.
        Tanrının bu boş işlerle uğraşacağını düşünmüyorum ben.
        Özelliklede Tanrı diye Hitap ediyorum Allah demiyorum çünkü Allah ismi Kabe deki Putlardan Al-Uzza,AL-Menat ve Al-Lat’ın Babası olan Ay Tanrısı Al-İlah’tan geliyor.

        Tanrı öncelikle Kitap uyduranların ve sorgulamadan peşinden gidenlerin hesabını görecektir.

        Al-İlah Putunun amblemi Hilal’dir araştırırsan çok rahat bulabilirsin.
        Google —> Görseller ===>> Ara == Al-İlah
        Bak çıkan resimlere.

        Putlarla ilgili.
        Bkz Örnek Wikipedia Kabe ve Tarihçe Bölümü..
        http://tr.wikipedia.org/wiki/K%C3%A2be

        Saygılar.

      • yasir dedi ki:

        Gencer bey, zaten anlayamayacağınızı ve anlasanızda anlamazlıktan gelip saptıracağınızı az çok tahmin edebiliyoruz…
        İlah ve Allah isimleri hakkındada her zamanki gibi yanlış zanlar ve belirli odakların manipilasyon ve dezenfermasyonlarına uymaktan başka elinizden gelen bir şey yok, zaten olamazda…
        Arap mitlerini, tarihi ve Kronolajiyi iyi okuyup-anlayıp ondan sonra bazı şeyleri yazmayı deneyin…Bunları yapmadan yazdığınızda her zaman ki gibi komik durumlara düşüyorsunuz…
        Senin bahsettiğin Lat-menat-Uzza’dan çok önce İlk insandan beri Allah veya ilah veya Elohim bunlar bilinen şeylerdi farklı dillerde farklı formları vardı…
        En komiği ise Peygamberin babasının ismi neden Abdullah diyor inanmayanlar yahu her seferinde söylemekten bıktık İsmail peygamberden beri Araplar Tek İlah olan tek yaradan olan Allah’a ibadet ediyorlar ve kabede namazgahları ve bütün insanlığın kutsal yeridir, Tarih içinde bu inançı saptırıp putperestliğe ortak koşmaya dönmüşlerdir…Aynı olay Mısırdada yaşanmıştır Yusuf peygamber döneminde tek tanrılı dine dönmüşler fakat zamanla onlarda dinlerini bozmuşlardır putperestliğe dönmüşlerdir…
        Bunları anlatmaktan bıkyık, siz hala öğrenemediniz…
        Komiklik yapmayı artık bırakın, sizler sanıyorsunuz ki Araplar Allah ismini Kuran ve Hz.Muhammet ile tanıdılar yahu İsmail peygaber ile Muhammet peygamber arasında bir kronoloji yap,,, İsmail peygamberden sonra tevhid inancı devam etti, sonraki dönemde Araplarda Allah inancı yine vardı ama ortak koşuyorlardı yani Müşrik idiler…Allah’ta başka bir şeye tapmadıkları dönemde ve ilerleyen tarihlerde ALLAH-KULU anlamına gelen ABDULLAH ismini koymaları doğal bir durum olmuyormu…ama ilerleyen dönemlerde ortak koşmaya ve her kabile kendi atasının ve taptığı başka ilahları kabeye dikmeye başladılar sonuçta o putların kulu anlamına gelen Abdul-menaf,abdul-uzza-abdul-haris vsvs bir çok putun isimlerini caçuklarına vermeye başladılar….Kafir-müşrik-munafık bunları ayırt etmeye başlayın artık…Biraz tarih-Kronolaji öğrenin, aslında bilenleriniz biliyor ama bazılarınız hep komik duruma düşüyor ve diğer abilerinizide zor duruma sokuyorsunuz ama ne yapsınlar onlar yinede sizleri destekliyorlar…

      • Gencer dedi ki:

        Sayın Yasir Bey.
        Yani Allah ile En Büyük Put olan Ay Tanrısı olan AL-İlah’ın isimlerinin aynı olması bir tesadüfmü dür.
        Al-İlah Putunun simgesinin Hilal Olması ve Hilalin islamiyette kullanılan en önemli bir figür olması da bir tesadüftür değil mi?

        Saygılar…

      • yasir dedi ki:

        Gencer bey, inşallah anlıycanız umuduyla yazıyorum çünkü bir yaradan inancı olduğunuzu söylüyorsunuz bu bağlamda bu yaradanın yarattıklarını uyarması çok doğaldır…
        Allah-İlah vs kavramlar zaten insan olmadan önce bile var idi, İbrahim peygamber oğlu İsmail ile İlk ev ve ilk ibadethane olan yıkılmış kabenin var olan temellerini Allah’ın işareti ile bulup inşa ediyorlar ve İsmail peygamber Arap kabileleri içinde kalıp onlara namazı ve zekatı tek yaradana inanmayı ve putlara tapmamayı emrediyor, zamanla bu kabileler eski pagan-putperest inanaışlarına geri dönüp Allah inanacını eski pagan inanışlarına giydiriyorlar ve en büyük ilah Allah ve putlarınıda Allah ile aralarında şefaatçi kılıyorlar…Putların hepside eskiden yaşamış ya din adamları yada kabile önderleri bu kişiler öldükten sonra bunları yüceltmek için putlarını kabeye dikip bunların ALLAH ile aralarında şefaatçi olduğunu belirtip kurbanlar kesip secdeler edip yüceltiyorlar…Yani İbrahimin içlerine İsmail peygamberi yerleştirip öğrettiği tek Yaradanlı dini bozmuş eski pagan-putperet inanışlarına giydirmiş oluyorlar ikisinide bir arada götürüyorlar…
        Kuran ve Resullah ile bunların hepsi temizleniyor…
        Nasılki Romanın Hiristiyanlığı kabul ederken eski pagan putperetlik inancına benzetmesi gibi, yani Avrupa hiristiyanlığı aslı gibi değil putperestliğe uydurarak isayı rab edinerek kabul ediniyorlar, hiristiyanlıktaki bir çok gelenek avrupanın eski pagan inanışlarından gelmektedir…Ayrıca Anadoludaki Aleviliğide incelerseniz onlarda eski orta asya şaman gleneklerine Aleviliği giydirmişlerdir…

        Yani bu durumu şöye düşün—Kiminin tanrısı paradır, kiminin güç, kimin ise ALLAH, burada tanrı=ilah oluyor…Neye tapar ve inanırsan senin tanrın-ilahın odur…
        Bizler her şeyleri yaratan-yaşatan-öldüren-öldürdükten sonra diriltecek olan-her şeyleri bilen-gören-duyan-herşeylere güçü yeten yerlerde-göklerde ve heryerde olan ALLAH’a inanıyor ve tapıyoruz-secde ediyoruz ve Kuran’da okuduklarımız ile ALLAH bizlere bunu emrediyor paraya-güçe-put=insana-vs şeylere tapmayın, kormayan yalnız bana tapın ve benden korkun deniliyor…

    • yasir dedi ki:

      Yani Allah, inkar eden, ortak kaşan müşrik-münafık ve kafirler ile evlenmeyi ve onların safrasını haram kılıyor…Bu ayrımı yapabilecekmisin.

    • bilal dedi ki:

      Sayın rammsteinn,
      1-Zaten sayın Yasir bey kardeşimin de ifade ettikleri gibi evlilik konusunda gösterdiği-miz ayet kitap ehli ile ilgilidir.Söz konusu veli edinip edinmeme konusu da yine onlarla ilgilidir.Ayrıca değerli açıklamalarından dolayı da sayin Yasir beye de çok tşk.ederim.! Sayın rammsteinn, MUMTEHİNE-8 ve 9.ayetlerde konumuzla ilgili genel ve kesin bir hüküm vardır.Umarım bu iki ayetle konumuz tam açıklığa kavuşur . .MUMTEHİNE-8-9:لا ينهاكم الله عن الذين لم يقا تلو كم في الدين ولم يخرجوكم من دياركم ان تبروهم وتقسطوا اليهم الخ ‘’ Allah,sizi din (inanç) yüzünden sizinle savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan çıkarmayan kimslere sadakat göstermenizden,her konu da onlara iyilik etmenizden,onlara adaletli davran-manızdan men etmez.Çünkü Allah her konuda adil davrananları sever.Allah sizi ancak sizinle din (inanç) yüzünden savaşan,sizi yurtlarınızdan çıkaran ve çıkarılmalarınıza yardım edenleri veli edinmektan men eder.Kim onları veli edinirse artık onlar zalimlerin ta kendileridir.’’ İşte burada durum net ve kesindir.Kişinin dini ,inancı ne olursa olsun müslümanlara saldırmayan,onları yurtlarından sürüp çıkarmayan herkesle samimi olup en güzel bir şekilde iyi ilişkilerimizi sürdürmeliyiz.Çünkü ayetin sonunda‘’Allah her konuda adil davrananları sever..’’ deniliyor.Hatta 9.ayete dikkat ettiğimizde görüyoruz ki,bizimle savaşıp bizi yurdumuzdan çıkaranlara iyilik edip adil davranmamız bile yasaklanmıyor..Yasaklanan nedir.? Sadece onları veli edinmektir…Bundan şunu çıkarırız,müslümanlar düşmanlarına her türlü iyiliği de yapar,onlara adil de davranırlar..sadece onları veli edinmezler..İslamdan başka hangi din ve inançta düşmanın bile olsa,ona her türlü iyilik yapmayı ve adil davranmayı istenir… Yine MAİDE-8.ayete bakıyoruz; يا ايها الذين امنوا كونوا قوامين لله شهداء بالقسط ولا يجرمنكم شنا ن قوم علي الا تعدلوا اعدلوا اعدلوا هو اقرب للتقوي واتقوالله الخ ‘’ Ey iman edenler ! Haktan yana olup var gücünüzle ve bütün işlerinizde adaleti gerçekleştirin ve adalet numunesi şahitler olun.Bir kavme (topluluğa ) karşı,içinizde beslediğiniz kin ve düşmanlık,sizi Adalet-sizliğe sürüklemesin.Her zaman adil davranın, takvaya (Allah’a karşı saygı duymaya) en uygun hareket budur. Bu konuda (adaletsizlik yapmakta) Allah’a karşı gelmekten sakının.Zira Allah yaptığınız her şeyden haberdardır.’’ İşte bu konu kur’an da net ve kesindir..Başka bir şeyi söylemeye gerek yok…!!! 2- ‘’ Allah’a ortak koşanlarla evlenmeyin …’’ deniliyor.Niçin böyle.? Bu onlara karşı bir kötülük mü ? Hayır,peki neden..??? Çünkü,sorunsuz,huzur ve mutlu bir aile hayatının sürebilmesi için her iki eşin son derece birbirlerinin inancına saygılı olmaları gerekir. Yoksa birbirlerinin inancına saygısızlık yapan,hakaret eden iki eşin birlikte yaşamaları mümkün değil-dir..Her an aile içinde ufak tefek te olsa tartışmalar veya kavgalar olabiliyor.Bu durum-da özellikle nice erkekler öfkelerine hakim olamıyor ve eşinin inancına hakarete bulunabiliyor. ..Böyle bir aile ortamında huzurdan söz edilemez…İşte aile hayatının sorunsuz ve huzurlu sürebilmesi için, kur’an inançları aynı olan kimselerin birbiriyle evlenmesini uygun görüyor…sakın demeyin,kimse kimsenin inancına saygısızlık yapmaz veya dünya medeni olmuştur…!!! İnanç ve düşünceleri birbiriyle uyumlu olmayan nice ailer sorunlu yaşıyor.benim bildiğim böyle nice aileler vardır..Kadın çocuğunu kendi inancına göre yetiştirmek istiyor,erkek de kendi inancına göre..Bu konuda aile içinde sık sık kavgalar oluyor.Ben buna gözümle şahit olmuşumdur… Özetle,müslümanlara saldırmayan,onları yurtlarından çıkarmayan ve inançlarına hakaret etmeyen kim olursa olsun ateist vs. hiç fark etmez müslümanlar bunlarla hem dost,hem arkadaş olurlar,hem de yardımlarını esirgemezler…. Saygılarımla…

      • rammsteinn dedi ki:

        BAKARA – 221
        Diyanet İşleri : İman etmedikleri sürece Allah’a ortak koşan kadınlarla evlenmeyin. Allah’a ortak koşan kadın hoşunuza gitse de, mü’min bir cariye Allah’a ortak koşan bir kadından daha hayırlıdır. İman etmedikleri sürece Allah’a ortak koşan erkeklerle, kadınlarınızı evlendirmeyin. Allah’a ortak koşan hür erkek hoşunuza gitse de; iman eden bir köle, Allah’a ortak koşan bir erkekten daha hayırlıdır. Onlar ateşe çağırırlar, Allah ise izniyle, cennete ve bağışlanmaya çağırır. O, insanlara âyetlerini açıklar ki, öğüt alıp düşünsünler.
        —-
        MÂİDE – 5
        Diyanet İşleri : Bu gün size temiz ve hoş şeyler helâl kılındı. Kendilerine kitap verilenlerin yiyecekleri size helâl, sizin yiyecekleriniz de onlara helâldir. Mü’min kadınlardan iffetli olanlarla, daha önce kendilerine kitap verilenlerden olan iffetli kadınlar da, mehirlerini vermeniz kaydıyla; evlenmek, zina etmemek ve gizli dost tutmamak üzere size helâldir. Her kim de inanılması gerekenleri inkâr ederse, bütün işlediği boşa gider. Ahirette de o, ziyana uğrayanlardandır.

        ÂLİ İMRÂN – 28
        Diyanet İşleri : Mü’minler, mü’minleri bırakıp inkârcıları dost edinmesin. Kim böyle yaparsa Allah ile bir ilişiği kalmaz. Ancak onlardan (gelebilecek tehlikeden) korunmanız başkadır. Allah, asıl sizi kendisine karşı dikkatli olmanız hakkında uyarmaktadır. Çünkü dönüş Allah’adır

        (K. Mâide sûresi, âyet 51;
        “Ey Müslümanlar, Yahudileri ve Hıristiyanları dost olarak benimsemeyin; onlar birbirlerinin dostudur.
        Sizden kim onlarla dost olursa, o da onlardandır”

        bu 4 ayeti birbiriyle uyumlu hale getirebiliyorsunuz.
        sizi çok takdir ediyorum. inanın bi avukat olsanız en azılı bir suçluyu bile hakimin karşısına melek gibi çıkarırsınız..

        önünüzdekilere objektif olarak bakmanız dileklerimle…

  363. sorgucuyuz dedi ki:

    Murat Kardeşim,
    Yazılarını hayranlıkla takip ediyorum ve her seferinde yeni bilgiler öğreniyorum. Yazıların için ayrıca teşekkürler. Foruma renk kattığını düşünüyorum. bu arada ramsstein, drogba, gencer, nuri baba ve farklı görüşlerde olsakta bilal kardeşimin ellerine sağlık diyorum. Özellikle bilal kardeşimden dini konularda öğrendiklerim yadsınamayacak kadar çok.

    Bu foruma emeği geçen ve seviyeli tartışmaları canı gönülden yapan tüm arkadaşlara saygılar.

  364. kadir dedi ki:

    sayın murat allah dileseydi insanı sadece melekler gibi sadece iyilik düşünebilen bir varlık olarak yaratırdı. o zaman böyle şeylerede gerek kalmazdı… diyosunuzki daha iyi ya işte herkes iman eder.. peki o zaman allahın bizleri yaradış kanununa ne oldu.. özgür iradeye ne oldu.. bi kendinize bakın sayın murat nasıl yaratılmışsınız… siz bir insan olarak bu evdende sizin gibi irade sahibi olan bir varlık daha varmı… işte insanın halife olma özelliği buradan gelmektedir. özgür irade sahibi olmasından… sadece insanda olan bu özellik başka hiçbir canlıda yoktur. işte bu özelliği uyaracak, o özelliği ona vereni tanıtacak peygamberlerin gelmesi sizi niye bu kadar rahatsız ediyor… bundan doğal daha ne olabilir. önemli olan allahı görmeden ona iman etmektir. düşünenle düşünmeyen hiçbir zaman bir olmaz. ben tarafsız gözle bakmayı çok denedim sayın murat, her defasında da allahın varlığı ve birliği konusunda ve onun hükümleri konusunda (kuran) iman ettim. ve öğrendikçe imanım dahada arttı.. kuranı kerim sizin anlasanızda anlamasanızda kuran eşi benzeri olmayan mükemmel ötesi bir kitaptır.. ak olana kara diyenlerin peşinden giderseniz hiçbir zaman kuranın tebliğini anlayamazsınız. saygılarımla…

  365. Gencer dedi ki:

    Musa peygamber, bir insanı öldürüp tüm insanlığı öldürmüştür.!!
    Kuran da bir ayeti yazarlarken, karşıt ayetler olduğunu unutmuşlardır. Bu günkü teknolojiler 500 yıl önce olsaydı, bu türden hataları yapmayacaklardı. Kuran bir Peygamberin, peygamberim demeden önce, katil olduğunu yazıyor. Yada bir katilin peygamber olabildiğini yazıyor.

    KASAS-15.AYETİ-Mûsâ, halkın habersiz olduğu bir sırada şehre girdi. Orada biri kendi tarafından, diğeri düşmanı tarafından; kavga eden iki adam gördü. Kendi tarafından olan, düşmanına karşı ondan yardım istedi. Mûsâ da ona bir yumruk indirip onu öldürdü. Mûsâ, “Bu şeytanın işidir. O, gerçekten apaçık bir saptırıcı düşmandır” dedi.

    ŞUARA-18.AYET-Firavun, şöyle dedi: “Seni biz küçük bir çocuk olarak alıp aramızda büyütmedik mi? Sen ömrünün nice yıllarını aramızda geçirdin.”

    ŞUARA-19.AYET-“(Böyle iken) sen o yaptığın işi yaptın (adam öldürdün). Sen nankörlerdensin.”

    ŞUARA-20.AYET-Mûsâ, şöyle dedi: “Ben onu, o vakit kendimi kaybetmiş bir hâlde iken (istemeyerek) yaptım.”

    ŞUARA-21.AYET-“Sizden korktuğum için de hemen aranızdan kaçtım. Derken, Rabbim bana hüküm ve hikmet bahşetti de beni peygamberlerden kıldı.”

    MAİDE 32.İşte bu yüzden biz, İsrailoğulları üzerine şunu yazdık: Kim bir kişiyi, bir kişiye karşılık yahut yeryüzünde bir fesat sebebiyle olmaksızın öldürürse, insanları toptan öldürmüş gibidir. Ve kim bir kişiye hayat verirse insanlara toptan hayat vermiş gibidir. Andolsun, resullerimiz onlara açık-seçik kanıtlar getirmişlerdir. Ama onlardan birçoğu bunun ardından da yeryüzünde zulüm ve azgınlığa sapmaktadır.

    Bir insanı öldürerek bu kadar büyük suç işlemiş olan insan neden peygamber yapılır?
    Allah Harunun konuşma yeteneğinden habersiz ki, Musa kardeşim Harun benden iyidir diye söylüyor. Musa diyor ki, kardeşim Harun benden iyidir. Harun peygamber olmaz ise, ben tek başıma başaramam diyor.

    KASAS-34.AYETİ-“Kardeşim Hârûn’un dili benimkinden daha düzgündür. Onu da benimle birlikte, beni doğrulayan bir yardımcı olarak gönder. Çünkü ben, onların beni yalanlamalarından korkuyorum.”
    KASAS-35.AYETİ-Allah, “Seni kardeşinle destekleyeceğiz ve size bir iktidar vereceğiz de âyetlerimiz sayesinde size (kötü bir amaçla) ulaşamayacaklar. Siz ve size uyanlar, galip gelecek olanlardır” dedi.

    Allah bu güne kadar hiç peygamber yardımcılığı kadrosu açmadım sen yaparsın diyemiyor.
    Musanın isteğini kabul etmesi gösteriyor ki, Allah Harun olmadan işi başaramayacağını anlıyor.
    Allah suç işlememiş bir Harunu tercih etmesi gerektiğini Musadan öğreniyor.
    Harun’a iş bulan Musa görevi kabul ediyor.
    Allahın Tek başına peygamberlik yapamam diyen birini peygamber yapması ve iktidarı paylaştırması normal olabilir mi? Yoksa Kuran kutsal değildir,yanlış mı yazıyor.

    • bilal dedi ki:

      Gencer bey,
      1-O zaman hz.Musa peygaber değildi. 2-hz.Musa kasten öldürmedi.3- Bu bir kaza idi. 4-Hz.Musa ona sadece bir tokat attı,bir tokat insanı öldürür mü? Demek ki,bunun ayrı bir hastalığı vardı.Bir insanın sadece arının sokmasıyla vefat ettğini de görrmüşüm.bunun da ayrı bir bir hastalığı vardı,bundan dolayı öldü..5- Bu ölen insan birine saldırıyor, bu diğer adam da kurtulmak için hz.Musa dan yardım istiyor.. Hz.Musa bu saldırganı korkutmak..-onları ayırıp kavgalarına son verdirmek amacıyla sadece bir tokat atıyor.Ama başka bir hastalığı nedeniyle adam ölüyör.Bu bir kaza idi.Hangi kafa ve mantıkla hz.Musa bütün insanları öldürmüş gibi sayılır diye söylüyorsunuz..??? Kur’an,kasten masum bir insanı öldüren bütün insanları öldürmüş sayılır,diyor. Bu kasten değil,bir kaza idi. .Bir tokatla öleceğini kim bilirdi.Hz.Musa bilseydi ona hiç tokat atar mıdı.??? Lütefn mantıklı olup saçma sapan yorumları yapmayın…..!!! saygılar…

      • Drogba CC dedi ki:

        Ama ayette ben o vakit kendimi kaybetmiş haldeydim diyor ?? burası ne yaptığımı bilmiyodum geçirdim tokatı geberttim gibi bir anlam var. Katil de böyle olunuyor ki adam birşeye kızıyor kendini kaybedip karşıdakini katlediyor.

      • Gencer dedi ki:

        Bilal bey o kadar çok savunuyorsunuz ki islamiyeti birde aşağıda eklediğim yazıya bir cevap bulun.Muhammed yıllarca bizi Kabe’deki en büyük Puta taptırmış (Al-İlah-Ay Tanrısı-Hani camilerin tepesindeki Hilal varya işte o puta)
        Sizler hala puta tapmaya devam ediyorsunuz.

      • bilal dedi ki:

        Gencer bey,
        Ne kadar da anlamsız şeyleri yazdığınızın farkında mısınız…??? Kim hilale tapıyor..??? Veya minarelerin tepesindeki hilal hz.peygamber zamanında mı gelmiştir..??? Bunu bir araştır.Onun zamanında bu tür şeyler mi vardı? Bu hilal şekli minarelerde varsa ona tapılıyor mu.??? Sayın Drogba CC, Tabii ki hz. Musa isteyerek tokat atmış değildir,böyle olacağını bilseydi hiç de tokat atmazdı..ŞUARA-20: ‘’Ben’’ dedi ‘’yanlışlıkla ,sonunda ne olacağını bilmeksizin şaşkın bir vaziyete o işi yaptım…’’ diyor…Demek ki,gayesi adamı öldürmek değildi..Amacı onları ayırmaktı,ama bir kaza oldu… Yani ne var bunda ???

  366. Gencer dedi ki:

    Kadın Müslümansa sokağa çıkamaz

    Tesettür siyasi bir harekettir. Örtünmenin İslam diniyle hiç bir ilgisi yoktur.

    Kurandan kanıtlar ve örnekler verilen yazıyı okuduğunuzda gerçeğin ne olduğunu kolayca görebileceksiniz.

    İslam ve Kuran günümüz dünyasına uygun değildir. Kurana uymak, sizi Dünyanın dışına iter.

    İslam çağa uygun olmadığından, Dindarlar sizin için ismini değiştirilmeden uygulamaları farklı olan yeni bir din uydurmuşlardır. Kuran ayetleri içinden çıkılamaz hale gelmiş ve Türkçesi okunmasında, bu acayiplikler görünmesin diye her türlü çaba harcanıp, İnanılmaz yalanlar söylenmektedir.

    Kadını evden çıkarmamanın çağımızda mümkün olmayacağını anlayan Müslümanlar, kadının burka, çarşaf ve tesettür giymesinin yeterli olacağını söyleyerek, Allahın ayetlerini yalanlamışlardır.

    İslam dininde kadınlar çalışamaz. Okula, Tiyatroya, çarşıya, pazara gidemez. Düğünde, törenlerde, eğlencelerde bulunamaz. Kuran ayetlerinde, kadının evden dışarı çıkması yasaklanmıştır. İslam, Allahtan geldiği iddia edilen Kurana göre böyle emreder.

    Biz böyle bilmiyorduk diye karşı çıkmanız normaldir. Size söylenmediğini biliyoruz.

    İslam’ın kurallarına göre; Bilerek uygulamayan gibi, araştırıp doğruyu öğrenmeyende kafir olur. Kadını evden çıkaranda, evden çıkan kadın da, Allah’ın ayetlerini yalanlamış olacağından kafir olur. İslam’a göre sizin duymamış olmanız da olması sizi kurtaramaz. İslam’a göre Kuran sadece Din adamlarına gelmemiştir. Doğruyu araştırmayan ve öğrenmeyen de ayetleri yalanlamış olur.

    AZHAB-33.(Ey peygamber eşleri) evlerinizde oturun ve ilk câhiliyet devrinde olduğu gibi sokaklara çıkmayınve dua edin ve zekât verin ve itâat edin Allah’a ve Peygamberine. Ancak ve ancak Allah, ey Ehl-i Beyt,sizden her çeşit pisliği, suçu gidermek ve sizi tam bir temizlikle tertemiz bir hale getirmek diler.

    Kadınlar konusunda Kuranın ayetinin istediği, kadınların evlerinden çıkmamasıdır. Bu şekilde kadının iftiralardan ve işleyeceği suçlardan korunacağını söyler. Kadın İslam’a göre suç işlemeye meyilli bir yaratılandır. Açılıp saçılmayın, süslenip püslenip, kendinizi teşhir etmeyin gibi çeviriler yapılmaya çalışılsa da, Bunları yapmak yerine evinizde oturun kesin emirdir. Çünkü sadece süslenen insanlar suç işlemezler yada tecavüze uğramazlar.

    Abdulbaki Gölpınarlı şöyle çeviriyor.

    AHZAB-33.Evlerinizde oturun. Önceki cahiliye döneminde olduğu gibi sokaklara çıkmayın.
    AZHAB-34.Oturun da evlerinizde okunan âyâtullahı ve hikmeti anın, şübhe yok ki Allah, lâtif, habîr bulunuyor

    Kuranda ki emrin açılıp saçılma işleminin yada süslenip çıkmayla olmadığı evden çıkmama olduğu Azhab34 de kesinleştirilir. Kuranın emri kesindir. Kadınların sokağa çıkmaması gerekir. Bir kadın Müslüman’ım diyor ise, evinden çıkmamak zorundadır. Bir erkekte Müslüman ise karısının evden çıkmasına izin vermeyecektir. Erkek izin verirse, kadında evden çıkarsa ortada Müslümanlık kalmayacaktır.

    Şöyle düşünelim eski yaşam şartları günümüzdeki gibi değildir. Çölde yaşamda kadının evi dışına gideceği yerler yoktur. Çarşı Pazar yok, Avm bakkal yok, Sinema tiyatro ve cafeler yoktur. Çölde tarla ve bahçelerde yoktur. Kadın evde oturup çocuklarıyla ve Çadır işleriyle uğraşmaktadır. Ayetlerde söylenmek istenen halk ve kalabalığa karışmama işidir.

    İslam’da kadın sokağa çıkamadığı gibi, evde erkeklerle bir arada bulunamaz. Erkeklerin bulundukları ortamlarda olmaları yasaktır. Kadınlar için bu kadar önemli bir zorunluluğu İslamcıların bilinmediği gerçek olabilir mi? Tabi ki hayır. Bu ayetleri ve peygambere uyma zorunluluğunu bilen İslamcılar, kadınlar konusunda bu açıklamayı neden yapmamışlardır? Bunun nedeninin günümüz kadınına Kuranın emri de olsa böyle ilkel bir uygulamayı kabul ettiremeyecek olmalarıdır. Bu cemaat yada tarikat liderleri Kurana ve İslam’a uymak yerine İslam ve kuranı kendilerine uydurmaya çalışmışlardır. Peygamber eşlerine yaptırılan Kuran emri neden kadınlara farz olmasın? Kuranda “Ey Muhammed üç gün oruç tut” diye bir ayet olsaydı Müslümanlar bu üç gün orucu tutacaklardı. “Ey peygamber hanımları Cuma namazı kılın” diye emir olsaydı. Tüm kadınlar Cuma namazlarına gitmek zorunda kalacaklardı.

    AZHAB-53.Ey iman edenler! Peygamberin hanımlarından bir şey istediğiniz zaman perde arkasından isteyin. Böyle davranmanız hem sizin kalpleriniz, hem de onların kalpleri için daha temizdir. Allah’ın Resûlüne rahatsızlık vermeniz ve kendisinden sonra hanımlarını nikâhlamanız ebediyyen söz konusu olamaz. Çünkü bu, Allah katında büyük bir günahtır.

    İman eden Müslüman erkeklere yapılan ikaz çok önemli. Dikkat ederseniz ikaz peygamber eşlerine değil, ziyarete gelen erkeklere yapılıyor. “Peygamber eşlerinden bir şey istediğinizde perde arkasından isteyin diyor.” İşte üzerinde durmamız gereken cümle budur. Burada geçen perde arkası sözünden ne anlamalıyız.

    Eğer peygamber eşlerinin yüzlerinin kapalı olması istense, bu emrin gelen misafirlere değil, direk peygamber eşlerine söylenmesi gerekirdi. “Ey peygamber eşleri gelen misafirlere yüzlerinizi göstermeyin” şeklinde olması gerekirdi. Eve gelen misafirlere seslenilerek, peygamber eşlerinden bir şey istediğinizde, onlardan perde arkasından isteyin diye yazıyor.

    Eve gelen namahrem erkeklerle perde arkasından konuşulması gerektiği açık ve net ortadadır. Kadının üstünü örtün kapatın emri değildir. Bu ayette geçen perde arkasından isteyin sözlerinden yola çıkarak, ne yazık ki kadınların baş ve yüzlerini göstermemesi, peçe takması gerektiği öne sürülmüştür. Hâlbuki anlatılmak istenen sadece ev içindedir. Yukarıdaki ayetler kadınların sokağa çıkmayıp evde oturmaları gerektiğini, erkeklerle ancak perde arkasından görüşebilecekleri, kendilerini göstermemeleri gerektiğini, her konuda Muhammedi örnek alarak onun yaptığını yapmalarını anlatmaktadırlar.

    İslam’da kadınlar için, evlenmenin haram sayıldığı kişiler dışında, yakın akrabalarla dahi aynı ortamda olması yasaktır. Müslüman kadınlar, evde baba, kardeş ve oğulları dışında başka erkekler olduğunda, ortada görülmeyecek, perde arkasında olacak ve kendisini göstermeyecektir.

    Örnek verecek olursak; halanız ve teyzenizden birinin kızlarının evine gittiniz. Sizinle teke tek görüşmesi İslam kuralları açısından mümkün değildir. Başka bir kadın ya da erkeğin evde olması durumunda ise, ancak onunla aranızda bir perde ve engel varken konuşabilirsiniz. Kurandaki ayetler buna izin vermektedir.

    Nisa 23 ayetinde erkeğe nikah düşmeyen kişiler sayılmıştır. İslam’da kadınların, namahrem olanlarla aynı ortamda olmaları ancak evlenmeleriyle mümkündür. Müslüman erkekseniz, anneniz, halalarınız, teyzeleriniz, Kız kardeşleriniz kardeşlerinizin çocukları ve gelininiz dışındaki kadınlarla aynı ortamda bulunmanız yasaktır.

    Kardeşlerinizin eşleri, Amcanızın eşleri ve kızları, dayınızın eşleri ve kızları, halalarınızın ve teyzelerinizin kızları bile sizinle aynı ortamda bulunamaz.

    Nisa-ayet.23-Size şunlarla evlenmek haram kılındı: Analarınız, kızlarınız, kız kardeşleriniz, halalarınız, teyzeleriniz, erkek kardeş kızları, kız kardeş kızları, sizi emziren sütanneleriniz, süt kız kardeşleriniz, karılarınızın anneleri, kendileriyle zifafa girdiğiniz karılarınızdan olup evlerinizde bulunan üvey kızlarınız, -ANNELERİ ile ZİFAFA girmemişseniz ONLAR la evlenmenizde size bir günah yoktur- öz oğullarınızın karıları, iki kız kardeşi bir araya getirmeniz. Ancak geçenler başka. Şüphesiz Allah çok bağışlayıcıdır, merhamet edicidir.

    Nur-31 de ise kadınların kimlere kendilerini göstermeyecekleri sayılmıştır. Babaları, oğulları ve kardeşleri dışında herkesten kendilerini sakınmaları gerekmektedir. Amca dayı bile bir kadın için sakıncalı görülür.

    NUR-31.Mü’min kadınlara da söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar. görünen kısımlar müstesna, ziynetlerini göstermesinler. Başörtülerini ta yakalarının üzerine kadar salsınlar. Ziynetlerini, kocaların dan, yahut babalarından, yahut kocalarının babalarından, yahut oğullarından, yahut üvey oğullarından, yahut erkek kardeşlerinden, yahut erkek kardeşlerinin oğullarından, yahut kız kardeşlerinin oğullarından, yahut Müslüman kadınlardan, yahut sahip oldukları kölelerden, yahut erkekliği kalmamış hizmetçilerden, yahut da henüz kadınların mahrem yerlerine vakıf olmayan erkek çocuklardan başkalarına göstermesinler. Gizledikleri ziynetler bilinsin diye ayaklarını yere vurmasınlar. Ey mü’minler, hep birlikte tövbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz!

    Akraba erkekleri için bile sakıncalı sayılan kadının, evi dışında yaşam olanağı yoktur. İslam kadının evinin içinde yaşamasını mecburi hale getirir. İslam’da kadının sokağa çıkamamasının nedeni, İslam ve kuranın zorunlu bırakmasıdır.

    Örnek olarak;

    AZHAB SURESİ 37 Zeyd, eşinden yana senin isteğini yerine getirip eşini boşayınca, onu seninle evlendirdik ki, Evlatlıklar eşlerinden yana babalıklarının isteklerini yerine getirip onları boşadıklarında, Müminlere evlatlıklarının eşleriyle evlenmeleri konusunda bir zorluk olmasın. Allah’ın emri mutlaka yerine getirilmiştir.

    Yukarıdaki ayet, Muhammedi örnek alarak onun yaptığını yapmalarını anlatmaktadırlar. Muhammed ve eşlerinin yaptığı örnek teşkil etmektedir. Kadınların evden çıkmaması sadece Muhammed’in eşlerini bağlar diye düşünemezsiniz. Peygamber eşlerinin örnek alınması zorunludur. İslam’da Peygambere gelen emir herkese gelmiş niteliğindedir.

    Ne yazıyor, “onu seninle evlendirdik ki, Evlatlıklar eşlerini boşadıklarında, Müminlere evlatlıklarının eşleriyle evlenmeleri konusunda bir zorluk olmasın.”Ayet, ilerde gelinleriyle evlenmek isteyenler, bunu yapmak istediklerinde, çekinmeden yapabilsinler diye, sana baba diye hitap eden evlatlığın Zeyd’in eşi Zeynep ile evlilik yaptırdım yazmaktadır.

    Muhammed’in yaptıklarını örnek almak zorunluluğunu Kuran Azhab 21 Azhab 37 ve Haşr 7 de net olarak görmekteyiz. Azhab-37 de Muhammed’in geliniyle evlenmesinin nedeni, ilerde babalar evlatlıklarının karısıyla evlenmek istediklerinde örnek alsınlar ve utanmasınlar diye yazar. Azhab-21 ve Haşr 7 de Her Türlü konuda muhammedin yaptıklarının örnek alınması gerektiği belirtilir.

    İslam’da öncelikle Muhammed’in yaptığını yapmak “sünnet” sayıldığı için, Muhammed’in yaşadığı gibi yaşamak zorunluluğu vardır. Müslümanlar onun giyindiği gibi giyinmeye, onun gibi sakal bırakmaya, onun gibi diş fırçalamaya çabalarlar. Kuranda onun yaptığını yapmak zorunlu olduğundan, Müslüman’a onu örnek alması öğütlenmiştir.

    İslam’da Muhammedin yaptığını yapmak için kaynaklardan örnekler.

    “Peygamber hiç bir vakit ayak üstünde işemedi” (Hanbel 4/196; 6/136,192,213).
    “Peygamberin ayak üstünde işediğini gördüm” (Buhari 4/60,62; Hanbel 4/246; 5/382,394).

    “Bıyıkları kısaltın, sakalları uzatın;”(Buhârî, Libas, 63-64; Müslim, Tahâret, 52;EbuDâvûd (4199)

    “Hz. Âişe (anlatıyor: “Rasulullah buyurdular ki: ‘On şey fıtrattandır: Bıyığın kesilmesi, sakalın uzatılması, misvak, istinşak (burna su çekmek), mazmaza (ağza su çekmek), tırnakları kesmek, parmak mafsallarını yıkama, koltuk altını yolmak, etek traşı olmak, intikâsu’lmâ yani istinca yapmak.’ ”(Müslim, 56 (261); Ebû Dâvûd, Tahâret 29, (53); Tirmizî, Edeb 14

    Kuran Muhammedin yaşamının örnek alınması gerektiği konusunda kesin ayetler vermektedir.

    HAŞR-7“Peygamber size neyi verirse onu alın, Peygamber sizi neyden sakındırırsa da ondan uzak durun.”

    AZHAB SURESİ-21.Andolsun, Allah’ın Resûlünde sizin için; Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı uman, Allah’ı çok zikreden kimseler için güzel bir örnek vardır.

    Nikah olmadan, içinde seks olan her türlü olayın, İslam’da zina sayılması ile kadınlar, kendilerine tecavüz eden olsa bile, Tecavüzcülerini şikayet edemezler. Çünkü kurana göre 4 şahit bulmaları zorunludur. Dört şahit bulabilmek ancak toplu tecavüzlerde mümkün olur. Tecavüzü ispatlayamayan kadının şikayetçi olması sadece herkesin duymasına yol açar.

    NUR-4.Namuslu kadınlara zina isnat edip sonra da dört şahit getiremeyenlere seksen değnek vurun. Artık onların şahitliğini asla kabul etmeyin. İşte bunlar fâsık kimselerdir.

    NUR-13.Dört şahit getirmeleri gerekmez miydi? İşte bunlar, şahit getirmedikçe Allah katında yalancı olanlardır.

    İslam’a göre 4 şahitte yeterli olamayabilir çünkü tam ilişkiyi gördüm demedikçe şahitlik anlam ifade etmiyor. Aynı yatakta çıplak görmek bile yeterli değilken nasıl ispat edebilir.

    Tecavüzü ispatlayabilse, bu durumda da kadın nikahsız seks yapmış olacağından zina suçu işlemiş olur. Zina sonrasında recm edileceğini bilen bir kadın tecavüzcüsünü şikayet edebilir mi? Ölmeyi göze alarak hiçbir kadın tecavüzcüsünü şikayet edemez.

    Kadın Kocasına söylese ve kocası şikayetçi olsa, zinanın ispatı için 4 şahit gerektiğinden 4 şahit bulunabilme imkansızlığından koca 80 sopa yer. Kadın recmedilerek ölür. Kocası karısını kaybettiği gibi yediği dayakla oturur kalır. İşte İslam ve Kuran dedikleri budur. Çözüm değil çözümsüzlük ve adaletsizlik yaratır.

    Kurallarını Kurandan alan İslam, sonuçta tecavüzü yaygınlaştırdığından kadın için tecavüzden kurtulmanın tek çaresi eve kapanmak olmaktadır.

    Müslüman kadınlar evde baba, kardeş ve oğulları dışında başka erkekler olduğunda ortada görülmeyecek perde arkasında olacak ve kendisini göstermeyecektir.

    Günümüzde kadınlar evden çıktıkları gibi, ayrıca çalışan kadınlar da vardır. Tesettür kıyafeti giymekle Müslümanlığının devam ettiğini düşünen kadınlar vardır. Karısı tesettür giydiğinde Müslümanlığının devam ettiğini zanneden erkekler vardır. Tesettürü yapan kendini örttüğünü düşünen kadın Müslüman’ım diye çalışıyor. Gezmeye eğlenmeye gidiyor. Bu nasıl bir Müslümanlıktır. Ben Müslüman’ım diye söyleyenlerin evinde oturma zorunluluğu var. Kuran ayetlerine uymayanların Müslümanlığı ikiyüzlülüktür.

    Yukarıdaki ayetler kadınların sokağa çıkmayıp evde oturmaları gerektiğini, erkeklerle ancak perde arkasından görüşebileceklerini kendilerini göstermemeleri gerektiğini, her konuda Muhammedi örnek alarak onun yaptığını yapmalarını anlatmaktadırlar.

    Kuranda ki Azhab -33 ayetine göre Kadınların evden çıkartılmaları yasaklanır.

    Azhab-53 ayetinde ise perde arkasından konuşmaları gerektiğine işaret edilir.

    Kuranın bu uygulaması kadını sosyal yaşamın dışında tuttuğu gibi, yaşamdan da koparır.

    Bu kadar ağır uygulama tepki çekeceği ve uygulanmayacağı için, İslamcılar evden çıkma yasağını peygamberin eşleri ve cariyeleri içindir diye yumuşatmaya çalışırlar.

    Bir ülkede Kraliçe artık sokağa çıkamaz diye bir kanun yapılmış olursa, O ülkede yaşayan diğer kadınlar sokağa çıkabilirler mi? Kraliçeye konulan her yasak hemcinslerine zaten konulmuş demektir. Peygamber eşleri çıkamıyorsa kadınlar hiç çıkamazlar.

    Sonuç olarak kadınların tesettür ve örtünme diye bir zorunluluklarının olmadığı görülmektedir. Çünkü evden çıkmalarının ve kendilerini göstermelerinin yasak olduğu bilinirken tesettüre ihtiyaç kalmamaktadır

    • yilmazcizrekoop@hotmail.com dedi ki:

      arkadaşım sen ayeti nerenden anamışsın doğrusu pek anlayamadım 4 şahit tecavüz edilen kadından istenmiyor eğer sen bir gün şunun karısı bununla yatıyor gibi bir iddia ortaya atarsan o zaman senden 4 şahit bulman isteniyor bulamazsan 80 değnek yersin diyor iftira atma diyor gerçekleri saptırıpta cahilleri yoldan çıkarmayın ya da siz cahilliğinize bir son verin

  367. Gencer dedi ki:

    İslam’da kadının boşama hakkı yoktur

    Kocası Dövse de, sövse de, tecavüz etse de,
    İslam’da anamızın, bacımızın, kızımızın kocasını boşama hakları yoktur.
    İşte! İslam böyle ilkel bir Dindir.

    Bakara 229-230 ayeti bu konuda net olarak bize gerekeni söylemektedir.
    BAKARA-229. Boşama iki defadır. Sonrası, ya iyilikle geçinmek, ya da güzellikle bırakmaktır. BAKARA-230.Bundan sonra kadını boşarsa, kadın başka birisiyle evlenmedikçe bir daha kendisine helal olmaz. Eğer ikinci koca da onu boşarsa, Allah’ın yasalarını koruyacaklarını sanırlarsa eski karı kocanın birbirlerine dönmelerine bir engel yoktur. Bunlar, bilen kimseler için Allah’ın açıkladığı yasalardır.
    Boşanma iki defadır,

    Bu boşanma günümüz medeniyet nikahın dan sonra mahkeme sonrası boşanma değildir. Bu boşanma iyi geçinemeyen çiftler arasında yılda onlarca kez gerçekleşir. Öfkelendiğin bir anda hata yapıp, karına küfretsen, Ananın evine git! boş ol! veya seni istemiyorum! benzeri cümleler kullanırsan karını boşamış olursun. Eğer çok öfkelendiğinde “boş ol, boş ol, boş ol” benzeri çoklu cümleler kurarsan söylediğin sayı kadar boşanmış olursun. İslam’da karı boşamak o kadar kolaydır ki, fark etmediğiniz anda bile karınızı boşamış olursunuz.

    AZHAB-28. Ey Peygamber! Hanımlarına de ki: “Eğer dünya hayatını ve onun süsünü istiyorsanız, gelin size mut’a vereyim ve sizi güzelce bırakayım.”

    AZHAB-49.Ey iman edenler! Mü’min kadınları nikâhlayıp, sonra onlara dokunmadan (cinsel ilişkide bulunmadan) kendilerini boşadığınızda, onlar üzerinde sizin sayacağınız bir iddet hakkınız yoktur. Bu durumda onlara mut’a verin ve kendilerini güzel bir şekilde bırakın.

    Mahkemelere gidip yüzlerce duruşmaya falan girmenize gerek yoktur.”bırakıverirsiniz”
    “Karın ile tekrar aynı yastığa yatmak istiyorsan, karın önce başka birisi ile evlenmeli ve gerdeğe girmelidir.”

    İslamcılar bu ayette bu kadar kötü bir şey istemesi, boşanmayı zorlaştırmak içindir derler. Bu ayet yukarda ki cümleleri söylemenizi engelleyebilir mi? Hakim karşısında boşanma olsaydı insanların iki defadan fazla boşanmaya zaten ömürleri yetmezdi.

    Bakara-230 ayeti net ve açık olarak, Kocası karısını bırakıverdiğinde pişmanlık duyup tekrar boşandığı karısıyla aynı yastığa baş koymak isteyebilir demektedir. Bu kocanın seni bıraktım demesi iki defadan fazla olursa hülle nikahı yap denmektedir.

    Bakara 230 ayetinde çocuklarının babasıyla kadının tekrar beraber olma şartı nedir?
    1- Bir başka erkekle gerdeğe girecek yani yeni koca sahibi olacak
    2- Ancak bu yeni koca boşarsa eski kocasına helal olacak
    Ya bu boşanmak için geçici hülle ile evlendiği yeni koca boşamaz ise ne olacak?
    -Eski kocasıyla evlenemez.
    -İyi de bunlar zaten anlaşma yapılarak eski kocaya dönme amacıyla evlenmişti.
    -Koca boşamadıkça bunun anlaşması falan olmaz ayetler böyle diyor.

    Anlaşmalı yapılan hülle nikahında bile, Evlendiğin yeni kocan seni boşamaz ise ,sen boşayamıyorsun.Çocuklarının Anası sen, “Anlaşmalı olarak sadece bir geceliğine” gerdeğe girdiğin adamı boşayarak Çocuklarının babasına geri dönemiyorsun..!!!!!

    Normal kocanla evlenirken, kadın olarak “bana istediğimde seni boşama hakkını ver” desen de boşanamazsın. Çünkü Bakara 230 da gecelik gerdek için hüllede bile
    “yeni kocan seni boşarsa” yazıyor.!!

    “Karın ile tekrar evlenmek istiyorsan, karın önce başka birisi ile evlenmeli ve gerdeğe girmelidir.”

    Bir Müslüman bunu yapmaya mecbur mu?
    Evet karısıyla birini evlendirip gerdeğe sokmak zorundadır.
    Bu evlilik kuran ve İslamın zorunlu kıldığı bir evliliktir.

    Öfkelendiğin bir anda Bir hata yapıp, karına küfretsen, Ananın evine git! boş ol! veya seni istemiyorum! dersen veya kuran ayetlerindeki gibi salıverir yada bırakıverirsen çocuklarının anası olan karınla Müslüman olarak bir araya gelmen mümkün değildir.

    Bakara 230 ayetine baktığınızda, yeni karısıyla evlenip gerdeğe giren kadın, tekrar eski kocasına dönmek ister ise, Hülle olan yeni kocasını boşayabiliyor mu? Hayır.
    Kadın 1 günlük kocasına “ ben seninle İslam zorladığı için, çocuklarımın babasına dönme şartı ile gerdeğe girdim ve seni boşuyorum diyebiliyor mu? Hayır

    Ayet ne söylüyor?

    Böyle bir durumda bile, eğer uyduruktan gerdeğe girdiğin yeni koca seni boşarsa ancak o takdirde çocuklarının babasıyla yeniden evlenebilirsin diyor.

    Ya kadın hoşuna gitti diye yeni uydurma koca boşamaz ise ne olacak? Boşanamayacak
    Tanrıdan gelme diye inanılan kitap bu işte!!

    Diyanet işleri başkanlığı, Müftülerin ve İslamcıların” İslam kadını Yüceltir” sözünü ispatlamasını bekliyoruz. Uydurma sözlerle değil ayetle kurandan ispat bekliyoruz. Kuranda kadın erkeği boşayabilir ayetini verebilecek Diyanet işleri başkanı bekliyoruz. Din adamları ve İslamcılar İslam’ın nasıl kadını yücelttiğini söylüyorlar. Kadınlar İslam’ın kendilerini mal yerine koyduğunu anlarlar ise, ortada İslam kalmaz diye mi korkuyorlar? İnandıkları Allah önce Kurana Allahtan gelme diyenleri yakacaktır. Allah varsa en önce Müslümanları yakacaktır. Bunları yazan kitabı benim gönderdiğime nasıl inanırsınız diye.

    • rammsteinn dedi ki:

      sayın bilal beyi klasik cümleleriyle bekliyoruz.
      sayın gencer bey
      yazdıklarınızın biri değil ikisi değil üçü değil hepsi yanlıştır.
      hepsi yanlış çeviri
      bütün sorun kuranın yanlış yorumlanmasından kaynaklanmaktadır.

    • kadir dedi ki:

      sayın gencer lütfen rica ediyorum daha önce yazılan ve cevap verilen şeyleri tekrar tekrar yazıp burada herşeye cevap vermek zorunda bırakmayın. bu sorunuzu saha önce sordunuz.. ben ve sayın bilal bey bu sorunuza cevap vermiştik… kadının elbette boşanma hakkı vardır.. şiddetli geçimsizlik, zina vs. durumlarda kadının islamda boşamna hakkı vardır… tıpkı erkeğin olduğu gibi… saygılarımla…

      • Gencer dedi ki:

        Arkadaşım Kadir.
        Öncelikle sana veya Bilal arkadaşıma soru sorduğum yok.Sizler kimsiniz ki titriniz nedir ki ben bu yazdıklarıma sizden cevap alayım.Yaşım 44 belli bir bilgi birikimine sahibim.
        Ayrıca yukarıdaki yazıdan bir soru sorduğumu çıkartman da çok enteresan.Yukarıdaki yazı soru niteliği değil bilgi niteliği taşımaktadır.
        İnsanların sapkınca bir dine ve Kabe’deki en büyük Put Olan Ay Tanrısına (AL-İlah) inandırılmasının açığa çıkması için bilgi aktarımı yapmaktayız.
        Şahsen her gün yeni bir bilgiye sahip oluyorum ve gerçekten daha önce ne kadar ahmakça yaşadığımı anlamış oluyorum.

        http://tr.wikipedia.org/wiki/Kabe

        Bu linkten Kabe’yi inceleyip Tarihçe kısmına baktığında Kabe’deki putlar hakkında bilgi sahibi olabilirsin.
        veya Google’a al-ilah yaz görsellerden bakalım karşına ne çıkacak.Unutmaki Allah Al-İlah isminin sonraki halidir.
        Sonra Görsellerden Hubel yaz ve karşına çıkan resimlerde Hubel’in el bağlamasının Namaz’daki el bağlaması ile benzerliğine bak.
        Burada bizlere cevap yetiştireceğinize gerçeklere dair araştırmalar yapın.
        Allah neden Muhammed’den çok önce isim olarak vardı.İnsanlar neden çocuklarına Muhammed’in babasının ismi gibi Abdullah ismini koyardı diye bir incele bakalım.

        Her yazımızdan sizden icazet almayı beklemiyoruz.

        Teşekkürler.

      • murat dedi ki:

        kadir bey, yuvarlama yapmayın.
        Siz;
        şiddetli geçimsizlik, zina vs. durumlarda kadının islamda boşamna hakkı vardır… tıpkı erkeğin olduğu gibi…
        dediniz…..

        Peki, bana kadının tıpkı erkekler gibi boşama yetkisi olduğunu ayetlerle ispat eder misiniz.

        kurana göre;
        erkek boşar.
        kadın ise ancak boşanma talebinde bulunabilir. (ailelere ve yetkililerin kararına kalmış).
        boşama hakkı yoktur.
        bana ispat için getireceğiniz ayetleri biliyor ve bekliyorum.

        saygılar

      • bilal dedi ki:

        Murat ve Gencer bey,
        İSLAMADA BOŞANMA.???
        1- Boşanma davasını açmak her iki eşin de hakkıdır.Erkek de durup dururken istediği an eşini boşayamaz..Nikah nasıl iki tarafın onayı ile gerçekleşebiliyorsa,boşanma da aynen öyle.Bir erkek keyfi olarak istediği an eşini boşayamaz.Bu boşanma evde veya sokakta olamaz.Ancak şahitlerin huzurunda yetkili mercilerde bu olay gerçekleşebilir… İslamda zulüm ve haksızlık yapmak haramdır.Boşanmayı gerektiren bir durum olmak-sızın erkek kadını boşamak suretiyle ona bu zulüm ve haksızlığı yapamaz.Erkek de ancak resmi makama baş vurarak öyle bir olayı gereçekleştirebilir… Bu durum kadın için de aynen geçerlidir.. Yani boşanmayı gerektiren bir durum yoksa,ne erkek boşan-ma davasını açabilr,ne de kadın..Fakat, hiç bir gerekçe olmadan da her iki tarafın baş- vurusuyla boşanma gerçekleşebilir..Şayet bir tarafın itirazı varsa mutlaka boşanmayı gerektiren bir durumun da bulunması gerekir…
        TALAK-2:واشهدوا ذوي عدل منكم الخ ‘’ Boşanmayı gerçekleştireceğiniz zaman mutlaka sizlerden adalet sahibi iki tanık tutun…’’ deniliyor.Bu durum ise ancak yetkili mercilerde gerçekleşebilir… Demek ki,her yerde ve her halukarde boşanma olayı gerçekleşe-mez..Bu şartlar yerine de diğilse,erkek veya kadın birbirlerini 1000 kere boşasalar bile yine boşanmazlar… Peki,Gencer bey,Hangi mantıkla,’’ İslama göre kocası dövse de, sövse de,tecavuz etse de kadının boşanma hakkı yoktur.’’ diyorsunuz..??? Bu tür saçmalıkları nereden çıkarıyorsunuz.??? Mesnedi ve mantıkı olmayan her şeyi kafanıza göre yazıyorsunuz..!!! Böyle bir durumda kadın hemen boşanma davasını açabilir..Özetle, boşanmak isteyen taraf hangisi olursa olsun (kadın-erkek fark etmez.) ancak yetkili mercilere baş vurmak suretiyle birbirinden boşanabilirler… Kur’an’da (…..Adalet sahibi iki tanık tutun..) ifadesiyle boşanmanın ancak yetkili mercilerde gerçekleşebileceğine vurgu yapılmaktadır
        Murat bey,
        Kur’an daki delilimiz,kimsenin kimseye haksızlık yapamayacağıdır. Öyleyse,erkeğin elinde boşanmayı gerektiren bir durum yoksa eşini boşayamaz.Çünkü boşadığı zaman eşine zulüm ve kasızlık etmiş oluyor..İslamda zulüm ve haksızlık haram ve yasaktır.. Yani,erkek istediği zaman boşama yetkisine sahip değildir..Bu durum kadın için de aynıdır…Yani o da her istediği zaman boşanma davasını açamaz.. .Ancak onun da boşanmayı gerektiren bir durumu söz konusu ise,o da aynen erkek gibi yetkili makama muracaat ederek boşanma davasını açabilir…. Her iki tarafın da birbirlerine haksızlık yapamaz…Zaten bir veya her iki taraf boşanmak isterlerse,söz konusu evliliğin de hiç bir anlamı kalmıyor.. İslamda ne zulüm etmek var,ne de zulme uğramak..İslam buna müsaade etmez..’لاتظلمون ولا تظلمون ‘’ Ne zulüm edin,ne de zulme uğrayın..Bu,islam da genel bir kuraldır..Bu nedenle erkek istediği zaman eşini boşayamaz, bu durumla o da kadın gibi olur. .Hangi taraf boşanma davasını açarsa,bunun gerekçelerini göstermek durumdadır… Yoksa boşanmaya karar verilemez…Ancak taraflarca itiraz yoksa,o zaman boşanmayı gerektiren bir durumun da bulunması gerekmez…Bu nedenle,bo-şanma konusunda erkek ile kadın arasında hiç bir fark kalmıyor…..Saygılar…

      • murat dedi ki:

        Bilal bey;
        İslamda zulüm ve haksızlık haram ve yasaktır dediniz. tabi zulüm ve haksızlıktan ne anladığınıza bağlı. mesela kadın için mirasta yarı pay, şahitlik te yarım insan muamelesi, kölelik-cariyelik sisteminin devamı gibi gibi.

        şimdi
        1- Boşanma davasını açmak her iki eşin de hakkıdır.Erkek de durup dururken istediği an eşini boşayamaz
        dediniz.
        çarpıtmayın bilal bey kadın boşanmak isteyebilir, ama sadece ister hakemler seçilir onlar onaylarsa boşama olur. talak hakkı yoktur. oysa erkek istediğinde boşar. aşağıdaki ayete bakın.
        TALAK 1 DİYANET
        Ey peygamber! Kadınları boşamak istediğinizde onları iddetlerini dikkate alarak (temizlik halinde) boşayın ve iddeti sayın. Rabbiniz olan Allah’a karşı gelmekten sakının. Apaçık bir hayasızlık yapmaları dışında onları (bekleme süresince) evlerinden çıkarmayın, kendileri de çıkmasınlar. Bunlar Allah’ın sınırlarıdır. Kim Allah’ın sınırlarını aşarsa, şüphesiz kendine zulmetmiş olur. Bilemezsin, olur ki Allah, sonra yeni bir durum ortaya çıkarır. ﴾1﴿

        Bilal bey, Bektaşi gibi ayetin cımbızla işine gelen tarafını alırsan ve kurandaki hataları örtmeye çalışırsan düşündüğün gibi cennete gideceğini sanma!!

        ne dediniz peki ona bakalım;
        TALAK-2:واشهدوا ذوي عدل منكم الخ ‘’ Boşanmayı gerçekleştireceğiniz zaman mutlaka sizlerden adalet sahibi iki tanık tutun…’’ deniliyor.Bu durum ise ancak yetkili mercilerde gerçekleşebilir… Demek ki,her yerde ve her halukarde boşanma olayı gerçekleşe-mez..Bu şartlar yerine de diğilse,erkek veya kadın birbirlerini 1000 kere boşasalar bile yine boşanmazlar
        dediniz.
        ben size kırptığınız ayetin tamamını veriyorum;
        Talak 2 DİYANET
        Boşanan kadınlar iddetlerinin sonuna varınca onları güzelce tutun, yahut onlardan güzelce ayrılın. İçinizden iki âdil kimseyi şahit tutun. Şahitliği Allah için dosdoğru yapın. İşte bununla Allah’a ve ahiret gününe inanan kimselere öğüt verilmektedir. Kim Allah’a karşı gelmekten sakınırsa Allah ona bir çıkış yolu açar. ﴾2﴿

        şimdi bilal bey, Talak 1 ve talak 2 yi okuyun ve boşayanın kim olduğuna karar verin.
        ben size ayetlerin anlatmak istediklerini özetleyeyim
        1. ayette kadınları boşamak istediğinizde diyor. boşarken iddetlerini dikkate alın diyor. iddet süresince kadını oda da bekletin(hapsedin de denebilir). çıkartmayın. tabi hayasızlık yaparsa atabilirsiniz. kadına da tembihliyor ayet. oda çıkmasın. bunlar allahın sınırlarıdır. “Kim Allah’ın sınırlarını aşarsa, şüphesiz kendine zulmetmiş olur” da der. hem bu süre içerisinde adamın kafası tak eder tekrar evliliği sürdürme kararı alabilir. evliliğe devam ederse nikah da gerekmez. ayetin sonunda da diyor zaten “Bilemezsin, olur ki Allah, sonra yeni bir durum ortaya çıkarır” yani evliliğe devam ettirecek durum çıkabilir. tabi bu süreçte tekrar birleşip tekrar erkek boşarsa aynı iddet beklemesi olur ve tekrar barışırlarsa gene nikah gerekmeksizin birleşirler. 3. talak da artık o kadın başka bir kocaya varıncaya kadar ona helal olmaz(bakara-230)
        gelelim şimdi senin cımbız kullandığın talak 2. ayete. ne diyor,
        boşadığınız kadınlarla iddetleri bitince ya onları güzelce tutun yada onlardan güzelce ayrılın. ama 1. talak(boşama) olduğu için hala kocanın onu geri alma hakkı var. almadınız ve ayrılmaya kesin kararlısınız. o zaman güzelce ayrılın diyor ve ayrılırken adil 2 şahit tutun. bu şahitler boşanma işini yapmaları için değildir bilal bey. bu şahitler kadının erkek tarafından baskı görmesini ve haksızlık yapılmasının engellenmesi için düşünülmüştür.

        aşağıdaki ayetlerden de anlaşılmaktadır.
        bakara 231-232DİYANET
        Kadınları boşadığınız ve onlar da bekleme sürelerini bitirdikleri zaman, ya onları iyilikle tutun yahut iyilikle bırakın. Haklarına tecavüz edip zarar vermek için onları tutmayın. Bunu kim yaparsa kendine zulmetmiş olur. Sakın Allah’ın âyetlerini eğlenceye almayın. Allah’ın üzerinizdeki nimetini, size öğüt vermek için indirdiği Kitab’ı ve hikmeti hatırlayın. Allah’a karşı gelmekten sakının ve bilin ki Allah her şeyi hakkıyla bilendir. ﴾231﴿ Kadınları boşadığınız ve onlar da bekleme sürelerini bitirdikleri zaman kendi aralarında aklın ve dinin gereklerine uygun olarak güzellikle anlaştıkları takdirde, eşleriyle (yeniden) evlenmelerine engel olmayın. Bununla içinizden Allah’a ve ahiret gününe iman edenlere öğüt verilmektedir. Bu sizin için daha hayırlı ve daha temizdir. Allah bilir, siz bilmezsiniz. ﴾232﴿

        Talak-6 DİYANET
        Onları (iddetleri süresince) gücünüz nispetinde, oturduğunuz yerin bir bölümünde oturtun. Onları sıkıntıya sokmak için kendilerine zarar vermeye kalkışmayın. Eğer hamile iseler, doğum yapıncaya kadar nafakalarını verin. Sizin için (çocuğu) emzirirlerse (emzirme) ücretlerini de verin ve aranızda uygun bir şekilde anlaşın. Eğer anlaşamazsanız, çocuğu baba hesabına başka bir kadın emzirecektir. ﴾6﴿

        görüldüğü üzere erkek istediği gibi boşar bilal bey. erkeğin 3 talak hakkı vardır. kadın ise sadece geçerli mazeret olacak ve bu mazeret doğrultusunda boşanmak talebinde bulunacak. ona da hakemler karar verecek. erkeğin kadına seni boşuyorum deme ve iddet bekletme hakkı vardır. ama kadın kocasına seni boşuyorum deme hakkı yok.

        Tüm dinler de olduğu gibi kadın bir mal dır erkeğin malı dır. siz bana örnekler veriyorsunuz ve diyorsunuz ki,
        kadın mal değildir çünkü kuran kadına değer veriyor. yahu kadına değer veriyor ewet ama bu değer bir insanın malına verdiği değer gibidir yani 1\2 dir.
        bir kişi arabasını yıkaması, yağına suyuna bakması o arabayı o kişinin mallığından çıkartmaz değil mi!!!
        saygılar….

      • bilal dedi ki:

        Murat bey,
        Niçin Erkeğe İki, Kadına Bir Hisse?

        1. İslâm’da miras, şahısların ihtiyaç ve mesuliyetine göre taksime tabi tutulmuştur. Anne, eş, kız çocuk veya kız kardeşin geçimi, kendisine ait olmayıp; oğul, koca, baba veya erkek kardeşin sorumluluğundadır. Kadın çoğunlukla kendisi dışında başkalarının geçimini sağlamakla da mükellef değildir.
        Erkek ise bütün durumlarda eşinin, kızının, annesinin veya kız kardeşinin geçimini sağlamakla mükelleftir.
        Erkek, resmen bütün maiyetinden sorumludur. Bu sebepledir ki, “Nimet, mesuliyete göredir.” kaidesine uygun olarak, eşinin, kızlarının, annesinin ve gerektiğinde kız kardeşinin nafakasını sağlamakla mesul olan erkeğe, böyle bir sorumluluğu olmayan kadının payının iki misli pay verilmiştir.
        2. Kadın kendi mal varlığında istediği gibi tasarruf hakkına sahiptir. Kadın zengin olsa bile, ailenin harcamalarına katılma mecburiyeti yoktur. Bu açıdan değerlendirdiğimizde de, kadın ile erkeğe eşit pay verildiğinde, hisseleri aynı olduğu hâlde, erkek ailenin geçimini sağladığı, kadının ise böyle bir mesuliyeti olmadığı için denge erkek aleyhinde bozulmuş olacaktır ki, bu erkeğe haksızlık edilmesi demektir.
        Kız,evlendiği zaman kendisinin ve çocuklarının nafakasını temin tamamen kocasının vazifesidir. Eşinin hiçbir nafaka sorumluluğu yoktur.
        Üstelik kadın bir de kocasından mehir alacak ve örfe göre, altın, ev eşyası, para vs.birçok hediyeye de sahip alacaktır. Kadın sahip olduğu malı, nafaka kocaya ait olduğu için harcamayabilir. 39
        İsterse onu işleterek artırabilir. Erkek kardeş ise babadan aldığı mirası, evlilik masraflarına, mehre ve ailesinin nafakasına harcamakla bitirecektir. Kaldı ki bekâr kız kardeş, babasından aldığı mirasla geçinemiyorsa, erkek ona yardım etme mecburiyetindedir. Dolayısıyla bu açıdan da meseleyi ele alıp değerlendirdiğimizde erkek çocuğa bir, kıza yarım hisse gerçek adalettir.
        İşte saymaya çalıştığımız sebeplerden dolayıdır ki, erkeğe malî mesuliyetlerinin ağırlığına uygun olarak mirastan pay verilmiş, zengin ve fakir olma durumlarında bile, hiçbir malî yükümlülüğü bulunmayan, bununla birlikte kız, eş, ana ve dul kalma durumlarında bile sosyal güvenliği daima güvence altına alınmış kadına da ona göre pay verilmiştir. Eğer hükümlerinde sonsuz hikmet sahibi Allah’ın bu hükmü âdil değilse, yeryüzünde adâlet yok demektir. Özetle, ikiye bir hisse sadece ölenin çocukları arasında gerçekleşir…
        Diğer durumlarda kadın ile erkek arasında böyle bir olay söz konusu
        değildir. Eş,anne,çocuk vs.bütün bunların geçimleri,maddi ihtiyaçla-
        rının karşılanması,kadına yüklenmeyen bütün harcamalardan sorum-
        lu tutulan erkektir.Gerek islam da,gerekse mevcut hukuk sisteminde
        bütün mali yükümlülük ve masraflar tamamen erkeğe yüklenmiştir….
        Yani erkek,kendisine,eşine,çocuklarına,annesine ve kız kardeşlerine
        bakmakla ve onların bütün maddi ihtiyaçlarını karşılamakla yükümlü-
        dür.Ama böyle bir yükümlülük kadına verilmemiştir.Kadın kendisine
        ait maldan tek bir kuruş harcamak zorunda değildir…Görüldüğü gibi
        erkeğin parası,maddi varlığı sürekli bölünür.. Ve üzerinde bir çok so-
        rumluluk vardır.İşte bu nedenlerle, sadece erkek ve kız çocuklar ara-
        sında mirasta bir farklılık olmuştur… Bu durumda olan erkeğe daha
        fazla miras verilmezse bu defa erkeğe büyük haksızlık olur,hem aile
        yükü onun üzerinde,hemde payı az olacak,böyle bir durum adaletsiz-
        lik değil mi ? Şunu da bilelim ki,kur’an gelmeden önce hiç bir huku-
        ta kıza ve kadına miras hakkı tanınmıyordu ve bir kuruş dahi onlara
        verilmiyordu,kur’an bu konuda büyük devrim yaparak kız ve kadın-
        rı da mirasa ortak yaptı. Şunu da bilmekte fayda var.İslam daki mi-
        ras hukuku ancak,islam hukukunun yürürlükte olduğu yerlerde uy-
        gulanır.Şayet mevcut bir hukuk sistemi aile masrafını her iki tarafa da
        yüklüyorsa bu dafa durum değişir.
        Yani mevcut hukuka göre miras paylaşımı olabilir,çünkü mevcut hu-
        kuk ikisinine de birbirine karşı maddi yükümlülk getirmiştir… Özetle,
        İslam daki miras hukuku en adil hukuk sistemidir… Saygılar

      • bilal dedi ki:

        Murat bey,
        İKİ KADININ ŞAHİTLİĞİ GEREKLİ Mİ? ” Kur’an’ın indiği dönemden
        bugünümüze kadar genellikle kadın ev işleriyle,çocukların bakım ve terbiyesiyle meş-
        gul olmuş,taicaret,alış veriş hayatıyla pek az ilgilenmiştir.Ticari faaliyete,alış verişe pek
        az katılan kadınlarıın bu konuda şahitlik yapabilmeleri de çok nadir olabiliyordu.Bu ne-
        denle hakların koruması için sadece borçlanma hukukunda,bir kadının şahitliği geçerli
        olmakla birlikte bir yedek şahidin bulunması tavsiye mahiyetinde daha uygun görül-
        müştür.Bu bir şart değildir..BAKARA SURESİ 282.ayetin tümünü birlikte değerlendiril-
        böyle olduğunu görürüz. ” يا أيها الذين امنوا اذا تداينتم الي اجل مسمي فاكتبوه الخ ” Ey iman edenler!
        Belirlenmiş bir süre için birbirinize borçlandığınız vakit onu yazın.Bir katip onu aranızda
        adaletle yazsın. Hiç bir katip Allah’ın kendisine öğrettiği gibi yazmaktan geri durmasın.(
        ( her şey olduğu gibi) yazsnı.üzerinde hak olan kimse (borçlu) da yazdırsın,Allah’tan
        korksun ve borcunu asla eksik yazdırmasın.Şayet borçlu sefih, aklı zayıf veya kendisi
        söyleyip yazdıramayacak durumda ise,velisi adaletle yazdırsın.Erkeklerinizden iki de
        şahit bulundurun.Eğer iki erkek bulunamazsa rıza göstereceğiniz şahitlerden bir erkek ile ”ان تضل احديهما فتذكر احديهمالاخري
        biri yanılırsa (veya unutursa) diğerinin ona hatırlatması için iki kadın…” Buraya dikkat
        edildiği zaman ”ان تضل ”şayet yanılırsa ki,bu durumda şahitlik yapamaz ”فتذكر احديهم الاخري
        diğer yedek şahit ona hatırlatır. Neticede doğal olarak şahitlik yapan yine de bir kadın
        olur,iki kadın değil.Yani bir kadının da şhitliği geçerlidir.Bu uzun ayetin tümünü birlikte ele aldığımızda durumun böyle olduğunu görürüz ”.ذلكم اقسط عندالله واقوم للشهادة وادني الا اترتابوا
        ” Böyle yapmanız Allah nezdinde daha adaletli,şehadet için daha sağlam,şüpheye
        düşmemeniz için daha uygundur.Buraya da dikkat ettiğimizde” daha uygun,daha sağ-
        lam ” deniliyorsa,iki kadının şahitliği zorunlu değil,tevsiye mahiyetinde olduğu anlaşılır.
        Çünkü daha sağlamın karşıtı sağlamdır.Yani bir kadın dahi şahitlik yaparsa bu geçerli
        olur.Yani bir kadının şahitliği de yeterlidir.Sadece saydığımız nedenlerden dolayı,yedek
        bir şahidinin de bulundurulması daha uygun görülmüştür.Eğer iki kadınının şahşahitliği zorunlu olsaydı,NİSA SURESİ 15 ve NUR SURESİ 4 ve 8.ayetlerde de böyle bir durum
        söz konusu olacaktı.Halbuki bu ayetlerde cinsiyet ayırımı yapılmadan 4 şahit istenmek-
        tedir.Her dördü kadın da olabilir,erkek te olabilir,bir kısmı kadın öbür kısmı erkek te ola-
        bilir.Hiç bir ayırım söz konusu olmamıştır. Kur’an,bire iki oranını şahitlikte nisap olarak
        belirlemez.ÖZET OLARAK;BİR ERKEKLE BİRLİKTE BİR KADININ ŞAHİTLİĞİ DE GE-
        ÇERLİDİR.YALNIZ SAYDIĞIMIZ NEDENLERDEN DOLAYI BORÇLANMA KONUSUN-
        DA BİR ŞAHİDİN YANINDA YEDEK BİR ŞAHİDİN BULUNDURULMASI DAHA UYGUN
        GÖRÜLMÜŞTÜR.KUR’AN’IN AYETLERİNİ CIMBIZLAMADAN BİRLİKTE ELE ALDIĞI-
        MIZDA BUNUN BÖYLE OLDUNU GÖRÜRÜZ.YANİ ERKEĞİN SÖZÜ İLE KADININ
        SÖZÜ AYNIDIR,HER İKİ CİNS DE ALLAH KATINDA VE HUKUK ÖNÜNDE EŞİTTİR. NETİCE DE BÜTÜN KONULARDA İKİSİNİN ŞAHİTLİĞİ DE AYNIDIR,ARALARINDA
        HİÇ AYIRIM YOK.YUKARIDA GÖSTERİLEN BAZI NEDENLERDEN DOLAYI YEDEK
        OLARAK İKİNCİ BİR ŞAHİDİN TUTULMASI TAVSİYE EDİLMİŞTİR:BİRİNCİ ŞAHİT
        KADIN UNUTUR VEYA YANILIRSA,BU DEFA YEDEK ŞAHİT DEVREYE GİRER,YA-
        Nİ ŞAHİTLİK YAPAN YİNE DE TEK KADINDIR,İKİ DEĞİL: İŞTE KUR’AN’IN DOĞRU AÇIKLANMASI !.

      • murat dedi ki:

        Bilal bey;

        dediniz ki,
        İKİ KADININ ŞAHİTLİĞİ GEREKLİ Mİ? ” Kur’an’ın indiği dönemden
        bugünümüze kadar genellikle kadın ev işleriyle,çocukların bakım ve terbiyesiyle meş-
        gul olmuş,taicaret,alış veriş hayatıyla pek az ilgilenmiştir.Ticari faaliyete,alış verişe pek
        az katılan kadınlarıın bu konuda şahitlik yapabilmeleri de çok nadir olabiliyordu.Bu ne-
        denle hakların koruması için sadece borçlanma hukukunda,bir kadının şahitliği geçerli
        olmakla birlikte bir yedek şahidin bulunması tavsiye mahiyetinde daha uygun görül-
        müştür.

        dediniz, tabi kuranın yaratıcı kitabı değil de, muhammedin bedevi arap klavuzu olduğunu düşünürseniz o zaman yukardaki düşünceleriniz ancak oturur. zira gaybı bilen birisi tarafından yazılan kitapta 1400 sene sonra kadınların iş hayatı yükünün ve ticaret hayatı yükünün çoğunu taşıyacağını bilip böyle bir hata yapmazdı o zaman.
        Birde manayı gene cımbızla 1 kadının yerine diğeri yedek oluyormuş muş. yahu ayrımcılık yoksa neden erkeğin yerine yedek olmuyor da kadına yedek yapılıyor. kadının ev işi çokmuş muş. bu tam çelişki eğer işi çoksa kadının yedeklemeli bile olsa 2 kadın ile şahitlik yapıp daha çok kadını neden meşgul ediyor. biri unutursa diğeri hatırlatsın diye imiş. unutma özelliği kadınlara mahsus bişeymiş gibi. erkekler unutmazmış gibi. bu kitabı yazan kadınları daha tanıyamamış anlaşılan. esas erkek unutur kadın unutmaz. böyle saçma bir gerekçe olamaz.

        sonuç olarak kuran bulunduğu devir ve coğrafyaya göre o zamanın şartlarına göre yazılmış bir mahluktur. Birçok kuralları aynen copy paste etmiş. bazılarını toplumun taleplerine göre değiştirmiş. bazılarını muhammed kendi hevasına göre değiştirmiş. bazılarını da ömer gibi ileri gelenlerin hevasına göre düzenlemiştir. dolayısıyla çelişkilerin olması da gayet normaldir.

        saygılar….

    • yilmazcizrekoop@hotmail.com dedi ki:

      ALLAHIN EN HOŞLANMADIĞI HELAL BOŞANMADIR. BU AYETTE YALNIZ KOCA İSTERSE BOŞAYABİLİR GİBİ BİR ANLAM ÇIKMIYOR YANİ HELAL KADINA DA HELAL

  368. Gencer dedi ki:

    Al-İlah Kimdir

    Sembolü Hilal ,hani camilerde ve Müslüman ülke bayraklarının sembolü.

    İslam’dan önce Kâbe’de pagan Araplar tarafından kutsal sayılan 360 tane put bulunmaktaydı. Bunların en büyüğü en güçlüsü Al-İlâh’ın Güneş’le evli olup Al-Uzza, Al-Menat ve Al-Lât adlı üç kızı olduğuna inanılırdı. Putların yanı sıra İbrahim, İsmail, İsa ve Meryem’in figürlerinin de yer aldığı kaydedilmiştir.

  369. Gencer dedi ki:

    Al-İlah

    İslâmiyet öncesi kâbe’deki yüzlerce putun* en büyüğüne, yani ay tanrısına verilen isimdir. bu isim pagan araplara antik kenan panteonundan miras kalmıştır. son şeklini islâmiyet’le birlikte araplardan (muhammed’den) almıştır. al-menat, al-uzza ve al-lat olarak anılan üç kızı vardır. muhammed adlı islâm kurucusunun babası da bu ismi taşımaktadır.
    (bkz: abdullah)
    (bkz: el-ilah)
    2. etimolojik yolculuğunu “allah” olarak sonlandıran arap putunun ismi.
    inceleyelim…
    sümerlerde, akadlarda, araplarda, göktürklerde, romalılarda, osmanlıda ve diğer eski kültürlerde bulunan hilâl sembolü; ay kültünün yegâne simgesidir. müslümanlık da tıpkı önceli olan paganizm gibi sembolik bir dindir. bunu, tıpkı öncesinde yapıldığı gibi hacerü’l esved’e, kâbe’ye ya da menat’a karşı ibadet etmelerinden rahatlıkla anlayabiliyoruz.
    islâmiyet’in yaygınlaşmasıyla imhası doğru orantılı seyreden putların mekke’de değil de hemen güneyinde bulunmasına binaen, “mekkeliler al-ilah’a hiç tapmadı” demek şapşal-ı sükselikten başka bir şey değildir. mekkeliler al-ilah’a hiç tapmadı ise; abdullah, abdulmenat, abdullat, abduluzza gibi isimlerin gerek dönemin mekkelilerinde gerekse de islâmiyet’in içinde ne işi var!?
    “ilah” adlandırmasının kökeni ibranice “eloah”tan gelmektedir. “eloah” ise yalnızca en kudretli tanrılara adanan bir yakıştırmadır. “eloah”, arapçaya “ilah” şeklinde yuvarlanmıştır. pagan araplar da zamanla sin* ya da hubal olarak adlandırdıkları en kudretli ay tanrılarını, söylenceye güç katan “al” ekiyle birlikte “al-ilah” olarak anmaya başlamışlardır. buna mukabil olarak zaman içinde ibranicenin yerini alan aramicede bulunan “eloah” sözcüğünü hıristiyanlara mâl etmek etimolojik açıdan yanlış olduğu gibi, tarihsel açıdan da ayıptır!
    al-ilah ismi, islâmiyet öncesi arap yazıtlarından tutun da muhammed’in baba adına kadar her yerde geçer. çünkü al-ilah, pagan arapların en büyük tanrısının ismidir ve tıpkı diğer tanrılar gibi al-ilah’a da putlar aracılığı ile tapılır. al-ilah, o dönemki arapların en güçlü nesne sandıkları ay’ı bile yöneten tanrı oluşundan ötürü ay tanrısı olarak anılmaktadır. muhammed’in sözde ay’ı yarma mucizesi ise, al-ilah’ın ay’ı elan daha yönetmekte olduğunu kanıtlama çabasından ileri gelmektedir. ay’ın nurdan yaratıldığını iddia edişine ise hiç girmiyorum…
    şu noktada muhammed, al-ilah’ı putlardan arındırarak dönemin ve coğrafyanın yükselen dinleri hristiyanlığa ve yahudiliğe sırnaşmıştır. kendini isa ve musa’nın ardılı ilan etmesi ya da kıblenin yönünü kâbe’den kudüs’e çevirmesi bu yöndeki kanıtlardandır.
    3. Allah’ın kökeni olan putatapar arap inancında kabe’deki en büyük puttur. Ay ilahının adıdır. Bir sami ırkı olan Arapların kardeşleri olan ibraniler’in Elohim adını verdikleri kendi ilahlarının isminden türemiştir ismi.
    4.islamiyet in arak bir din olduğu gerçeği’nin bir başka vesikası…
    Alıntıdır.

    Doğruya Doğru.

    • yilmazcizrekoop@hotmail.com dedi ki:

      sevgili kardeşim bu saydığın isimlerin diğer pagan ve semavi dinlerde hep benzerlik göstermesi sakın kaynağının aynı olduğunu ispatlamasın sana…demek ki allah ismi her ne kadar değişik şekillere bürünsede dünya var olduğundan beri var demek ki yani yeryüzündeki büütn din ve inanç gruplarının kökeni bir yerden allahtan geliyor haşa şunu anlama sakın allah pagan ya da sapmış din yaratmaz demek istediğim tek din vardı ve bütün semavi pagan vs…dünya üzerinde ne kadar inanç çeşidi varsa hepsi bu tek dinin iyi veya kötü çeşitli yansımalarıdır..çoğu da insan eiyle sonradan eksiltme veya çoğaltma yoluyla tahrif edilmiştir

  370. Gencer dedi ki:

    Miras Paylaşımında Matematik Hatası

    islam dininin kitabı olan kuran-ı kerim’de miras bölüşümü ile ilgili ayette göz çarpan hatadır.

    nisa suresi 11 ve 12. ayetlerde islam dinine uygun miras bölüşümü anlatılmıştır fakat ayetten hareketle ortada bir yanlışın olduğu ortaya çıkmaktadır. yani kuran’ı kerim’de hata vardır bu hata matematiksel bir hatadır fakat matematiksel veya mantıksal olması birşey ifade etmez, kutsal bir kitaptaki hata ne tür olursa olsun eleştiriye veya gözden geçirilme gereksinimi uyandırmalıdır.

    bu hata ise şu şekilde yazı ve sayısal değerlerle açıkça ifade edilmiş ve okuyanları ikna etmiştir.

    ps: eğer bu hatayı kabul etmeyecekler varsa bence okumasınlar ki matematik yalan söylemez. feridun düzağaç demiş, “bu matematik bize yalan söylüyor hocam” diye ama o bir şarkı sözü.

    ***
    – alıntı –

    Nisa Suresi/11. Allah size, çocuklarınız hakkında, erkeğe, kadının payının iki misli (miras vermenizi) emreder. (Çocuklar) ikiden fazla kadın iseler, ölünün bıraktığının üçte ikisi onlarındır. Eğer yalnız bir kadınsa yarısı onundur. Ölenin çocuğu varsa, ana-babasından her birinin mirastan altıda bir hissesi vardır. Eğer çocuğu yok da ana-babası ona vâris olmuş ise, anasına üçte bir (düşer). Eğer ölenin kardeşleri varsa, anasına altıda bir (düşer. Bütün bu paylar ölenin) yapacağı vasiyetten ve borçtan sonradır. Babalarınız ve oğullarınızdan hangisinin size, fayda bakımından daha yakın olduğunu bilemezsiniz. Bunlar Allah tarafından konmuş farzlardır (paylardır). Şüphesiz Allah ilim ve hikmet sahibidir.

    Nisa Suresi/ 12. Yapacakları vasiyetten ve borçtan sonra eşlerinizin, eğer çocukları yoksa, bıraktıklarının yarısı sizindir. Çocukları varsa bıraktıklarının dörtte biri sizindir. Çocuğunuz yoksa, sizin de, yapacağınız vasiyetten ve borçtan sonra, bıraktığınızın dörtte biri onlarındır (zevcelerinizindir). Çocuğunuz varsa, bıraktığınızın sekizde biri onlarındır (zevcelerinizindir). Eğer bir erkek veya kadının, anababası ve çocukları bulunmadığı halde (kelâle şeklinde) malı mirasçılara kalırsa ve bir erkek yahut bir kızkardeşi varsa, her birine altıda bir düşer. Bundan fazla iseler üçte bire ortaktırlar. (Bu taksim) yapılacak vasiyetten ve borçtan sonra, kimse zarara uğramaksızın (yapılacak)tır. Bunlar Allah’tan size vasiyettir. Allah her şeyi hakkıyle bilendir, halîmdir.

    Bu ayetlere göre varsayalım ki, bir adam öldü ve geride üç kız evlat, bir ana, bir baba ve eşini bıraktı.. Yukarıdaki ayetlere göre miras paylaşımı şöyle olacaktır:

    Üç kız evlada mirasın 2/3’ü, ana ve babanın her birine 1/6, karısına 1/8 kalacaktır.

    Bu durumu, matematiksel olarak hesaplarsak:

    (2/3)+(1/6)+(1/6)+(1/8 )= 27/24 = 1,125 bulunur! (Halbuki 1,0 olması gerekirdi!..)

    Bu sonuç Kur’an’da verilen oranların hatalı olduğunu göstermektedir. Çünkü mirasın %112,5 u mirasçılara dağıtılamaz. Böyle %100’ün üstünde bir dağıtım yapmak imkansızdır.

    ÖRNEK:

    Adam ölüyor. Geride kalan varisler şunlar; eşi, 3 kız çocuğu, annesi ve babası..

    Buna göre miras dağıtım oranları Nisa suresi 11. ve 12. ayetin de şöyle bildirilmiştir:

    Kız çocuklarına mirasın 2/3 ü
    Anneye mirasın 1/6 sı
    Babaya mirasın 1/6 sı
    Eşine mirasın 1/8 i

    ————————————

    Adamın kalan mirasını 120 milyar farzedelim:

    120 x 2/3 = 80 çocuklara
    120 x 1/6 = 20 anneye
    120 x 1/6 = 20 babaya
    ——————————
    toplam = 120 Görüldüğü gibi mirastan eşe hiç para kalmadı.

    Eğer eş de almış olsa;
    120 x 1/8 = 15 Eşe düşen pay
    —————————-
    Toplam = 135 olacaktı.

    Halbuki ortada 120 milyar var. Eşe 1 kuruş dahi kalmadı.

    işte bu Kur’an ayetlerinin hatalı olduğunu gösterir.

    • bilal dedi ki:

      Gencer bey,
      KUR’AN DA MATEMATİK HATASI YOKTUR,MATEMATİĞİ BİLMEYEN SİZİN GİBİLER BU HATAYI ÜRETİYORLAR:!!! AL SANA CEVAP !!!
      Mesela: Bir insan ölmüş ve geride
      a) Bir eş, b) Anne, c ) Baba, d) İkiden fazla ( üç ) kız bıramıştır.
      Bıraktığı terike de 120 liradır.Bu 120 liranın 1/8’i Eşe,bundan sonra
      kalanın 1/6’i anneye, 1/ 6’i babaya, 2/ 3’i de kızlara verilecektir…….
      Bu 120 lirayı 8 pay yapıyoruz.Buna göre 120= 15+15+15+15+15+15+
      15+15 = 120 lira. Bu sekiz paylarının 1/ 8’i olan 15’lik bir payı eşe ver-
      dik. 120-15= 105 kalıyor.Bu defa 105’in 1/6’i olan 17.5’da anneye ver-
      dik.105-17.5= 87.5 kalıyor. Kalan 87.5’un 1/6’i olan 17.5’ da babaya verdik… 87.5-17.50 = 70 kaldı, Bu da 2/3’ nin tamamıdır…
      Yani, a)Eşe, 1/8’i, b) Anneye, 1/6’i, c) Babaya, 1/6’i, d) Kızlara da 2/3’i
      vermiş oluyoruz ve böylece herkes tam hakkına kavuşmuş oluyor………
      Kur’an’da hiç hata yoktur,bu hatayı matematik bilmeyenler üretiyorlar…..
      =====================================================
      2- 90 bin liralık terikeden de bir örnek Bunun daha kolay anlaşı-
      labilmesi için üç sıfır atalım 90 lira kalsın. Yani terikemiz 90 liradır……
      a ) Eşe,1/ 8’i,olan 11 lira düşer, b) Anneye,1/6’i olan 13 lira düşer,
      c) Babaya, 1/6’i olan 13 lira düşer, d) Kızlara, 2/3’i olan 53 lira düşer.
      Bunların toplamını yapıyoruz.11+13+13+53= 90 eder……Yani herkes
      hakkına kavuşuyor. a) Eşe, 11 lira (veya 11.000 lira )
      b) Anneye, 13 lira,
      c) Babaya, 13 lira
      d) Kızlara, 53 lira.Toplam: 90 lire eder.Demek
      ki,kur’an da hata yoktur.yapılan hesaplar yanlıştır…

      Bir son hesap: Terike 90 TL. a) Eşe, 11 TL. 90-11=79 kaldı.(1/8’i.)
      b) Anneye, 13 TL. 79-13=66 kaldı.(1/6’i.)
      c) Babaya, 13 TL. 66-13=53 kladı.(1/6’i.)
      d) Kızlara, 53 TL. 53-53 = 0,TL. (2/3’i.)
      İşte doğru hesap ortadadır.kur’an da hiç bir hata yoktur.!!!
      Özetle,yapılan hesaplar yanlıştır.Bu hataları sizin gibiler üretiyorlar…Kur’an’a
      inanmamak için bahane aramaya gerek yoktur.Boşuna uğraşıyorsunuz…!!!
      Saygılar…

      • bilal dedi ki:

        Not: ( 90.000 ) 90 lirayı hesaplarken ufak bir hata olmuştur,düzeltiyorum: 1- Eş 1/ 8’i = 11.25
        2-Anne 1/ 6’i = 13.12.5
        3-Baba 1/ 6’i = 13.12.5
        4-Kızlar 2/ 3’i = 52.50
        Toplam: 11.25 + 13.12.5 + 13.12.5 + 52.50 = 90,000 lira.sıfırları atınca 90 lira . İşte herkesin hakkı tam veriliyor ne fazla,ne de eksik kalıyor…..

  371. murat dedi ki:

    Aklıma bir şey daha takıldı.
    Yunus suresi 90 DİYANET
    İsrailoğullarını denizden geçirdik. Firavun da, askerleriyle birlikte zulmetmek ve saldırmak üzere, derhal onları takibe koyuldu. Nihayet boğulmak üzere iken, “İsrailoğulları’nın iman ettiğinden başka hiçbir ilah olmadığına inandım. Ben de müslümanlardanım” dedi. ﴾90﴿
    firavun boğulmak üzere iken iman etmek istemiş;
    Yunus 91 DİYANET
    Şimdi mi?! Oysa daha önce isyan etmiş ve bozgunculardan olmuştun. ﴾91﴿
    ama iş işten geçmiş allah kapıları kapatmış…

    lakin
    iş kendi adamına gelince… torpil işliyor
    yunus peygamber kavmine allahı, imanı yıllarca anlatamayınca Allahtan bile izin almadan kaçıyor.
    işte ayetler;
    saffat 139-144 DİYANET
    Şüphesiz Yûnus da peygamberlerdendi. ﴾139﴿ Hani o kaçıp yüklü gemiye binmişti. ﴾140﴿ Gemidekilerle kur’a çekmiş ve kaybedenlerden olmuştu. ﴾141﴿ Böylece, Yûnus kendini kınayıp dururken balık onu yuttu. ﴾142﴿ Eğer o, Allah’ı tespih edip yüceltenlerden olmasaydı, mutlaka insanların diriltileceği güne kadar balığın karnında kalırdı. ﴾143-144﴿
    adam taaa balığın karnına bile girmiş ama onun tevbesini kabul ediyor. firavuna gelince yarabbi şükür diyor.

    yunus demişken bir de aşağıdaki ayette ilginçtir.
    saffat 147 DİYANET
    Biz onu yüz bin, yahut daha fazla insana peygamber olarak gönderdik. ﴾147﴿
    allah net rakamı nüfus sayımından sonra verecek sanırım. 🙂

    herkese saygılar….

    • yasir dedi ki:

      Ne kadar sığ ve mantıksız bir düşünce içerisinde olduğunuzun farkında değilsiniz olsaydınız böyle konuşmazdınız, inanmak veya inanmamak önemli değil…
      Firavun ile Yunus peygamber bir mii…
      Fravun hayatını Allaha muhalefet ve inkar üzerine kurmuş ve hep inkar ve karşı gelmiştir…Kuran ölüm arafesine girenlerin tövbesinin kabul olmayacağını bildirmekte bundan önce tövbe edip iyi işler yapanların tövbeleri kabul göreceğini Allah bildiriyor.
      Yunus peygamber ise tam tersi, hayatını Allaha adamış onun tebliğine adamış kavminin iman etmemesinden dolayı kavminden uzaklaşıp tebliğini kesmiştir…Yani Yunus peygamber isyan etmiyor, Allahın tebliğini keserek sabredemediği ortaya çıkıyor…Bu sebebten cezalandırılıyor tövbe edince tövbesi kabul görüp tebliğe devam ediyor…
      Bunları bile anlayamayacak mantıkların daha fazlasını anlamalarını beklemek fazla olduğunu biliyoruz…Kusura bakmayın

      • murat dedi ki:

        yasir bey ben mi sığ ve mantıksız düşünüyorum?
        Firavun ile Yunus peygamber bir mii
        diyorsunuz…
        elbette bir değil yasircim. bi tanesi malum soydan gelen torpilli yunus. hem bu yunus peygamber ve allahla irtibatlı. o ki allaha isyan edip tebliği bırakıp gemilerle uzaklara kaçmaya çalışıyor.
        diğeri ise bir kral ve kuranın iddiası iman etmeyen allahın onunla irtibat kurmadığı torpilsiz firavun.
        şimdi birini elçi seçtiği halde isyan ediyor diğeri elçi seçilmediği halde isyan ediyor. biri boğulacakken çark ediyor diğer balığın midesine indikten sonra???
        yunusun ki kabul firavun red??
        eee normaldir. yunus kutsal soydan geliyor. o soy ne halt ederse etsin affedilir.

        bir parti başkanını düşün. bu partiye daha önce oy vermeyen bir vatandaş son dakka dönüp bu partiye oy vermek istese başkan da yooooo olmaz kardeşim sen şimdiye kadar başka partiye oy verdin dese mantıklı mıdır?
        Birde bu partinin ilçe başkanını düşün. seçim zamanı işi gücü bırakıp terki diyar etsin ve taaaaa seçim zamanına kadar gelmesin. gelince bu başkan o ilçe başkanını oooo hoş geldin aslanım deyip kucaklasın????
        çok mu mantıklı…..

        bu arada yorumlarımın çoğunu ben kendim yazıyorum yasir bey. copy paste yapmıyorum. alıntı yaptıklarımı zaten yazarım. ayrıca alıntı yapsam da mantıklı olduktan sonra her görüşün sitesine bakarım ateist, deist, sizin gibi teist, agnostik. ne olursa olsun. ben o bilgileri gözlüksüz sentezlerim. mantığıma uyanları alırım.
        saygılar….

      • rammsteinn dedi ki:

        wikiden
        RAB bir gün Amittay oğlu Yunus’a, “Kalk, Ninova’ya, o büyük kente git ve halkı uyar” diye seslendi. Ne var ki, Yunus RAB’bin huzurundan Tarşiş (Tarsus)’e kaçmaya kalkıştı. Yafa’ya inip Tarşiş’e giden bir gemi buldu. Ücretini ödeyip gemiye bindi……..
        Gemiciler korkuya kapıldı, her biri kendi ilahına yalvarmaya başladı. Gemiyi hafifletmek için yükleri denize attılar. Birbirlerine, “Gelin, kura çekelim” dediler, “Bakalım, bu bela kimin yüzünden başımıza geldi.” Kura çektiler, kura Yunus’a düştü. Sonra Yunus’u kaldırıp denize attılar, kuduran deniz sakinleşti. Bu arada RAB Yunus’u yutacak büyük bir balık sağladı. Yunus üç gün üç gece bu balığın karnında kaldı. Yunus balığın karnından Tanrısı RAB’be dua etti: RAB balığa buyruk verdi ve balık Yunus’u karaya kustu. Yunus kente girip dolaşmaya başladı. Bir gün geçince, “Kırk gün sonra Ninova yıkılacak!” diye ilan etti. (Yunus 1, 2 ve 3)

        cem yılmazın radyasyondan kaçan adam esprisini aklıma getirdi.
        yunus peygamberimiz tanrının huzurundan tarsusa kaçıyor. sanki orda tanrı yok.

      • murat dedi ki:

        cidden rammsteinn dostum yani. şu allahın seçtiği peygambere bakarmısın daha allahını tanıyamamış ve ondan kaçmaya çalışıyor!!!
        ben dedim ama şu peygamberlik işi için sınav yapılması lazım diye. sonra böyle akılsızların canilerin, şeytanın tuzağına düşenlerin, 40 gün bile idare edemeyenlerin, kavimlerine kendilerini ifade edemeyip öldürülenlerin, beceriksizlikleri yüzünden kavimlerini helak ettirenlerin, meleklere sarkıntılık etmesinler diye(sanki kendilerini koruyamazmışlar gibi) kızlarını kavimlerine ikramlık sunanların gibi gibi gibi fiyaskolarla sonuçlanmazdı. o kadar peygamber gelmiş ama 1 tane sağlam kitap peygamberlerinin eliyle teslim edilemedi. bütün kitaplar peygamberlerinden sonra yazıldı????
        peygamberlerin böyle hatalar yaptığı bir durumda diğer insanlar ne yazarlar o kitaplara bir düşünmek lazım. 🙂

        saygılar….

    • bilal dedi ki:

      Murat bey,
      1-Firavun,boğulmak üzere iken ölümden korktuğu için iman etmeye başlıyor.Halbuki, iman korkudan değil,gönülden olması gerekir.Yoksa söz konusu iman geçerli olmaz. İman gönül işidir,gönülden gelirse kabul edilir…2- Firavun’un yeis ve korku halindeki imanı ile,hz.Yunus’un ufak bir hata yüzünden tevbe etmesi aynı şeyler değildir.SAFFAT-142.ayete göre Yunus balık tarafından yutulmadan önce pişman oluyor. balık tarafından da yutulduktan sonra sadece yüce Allah’ı tesbih ve takdis ediyor..Yani bu duruma düş-meden önce pişmanlığını dile getirmişti. Bu nedenle bunun pişmanlığı gönüldendi,çünkü zaten inancı vardı.Ama Firavun’un daha önce imanı yoktu.Boğulma anından önce iman etseydi o zaman gönülden olurdu..Ayrıca büyük balığın Yunus’u yutması boğulmkatan kurtulması içindi.balık yutmasaydı belki boğulurdu,işte yüce Allah hz.Yunus’u boğulmktan kurtarmak için balığı buna vesile yapıyor.Özetle,hz.Yunus’un durumu ile Firavun’un durumunu aynı şekilde değerlendirmek yanlıştır.. 2- SAFFAT-147.ayetin bir kelimesinde meal hatası vardır: Doğru meal şöyledir:‘’ Biz onu yüzbin nüfuslu bir yere göndermiştik ve de gittikçe oranın nüfusları artıyordu da…’’ Yani burada ‘’ yahut ‘’ ifadesi yoktur….. Burada ‘’yahut ‘’ değil, ” ve de, hatta ‘’ anlamına gelen bir ifade vardır ….. Bu nedenle, ‘’…..Net rakamı nüfus sayımdan sonra verecek sanırım…’’ şeklindeki ifadenizin hiç bir anlamı yoktur….İşte görüyoruz ki, bütün sorunların sebebi hatalı meal ve yorumlardır…. saygılar….

      • murat dedi ki:

        Bilal bey,
        bu yorumlarınız maalesef sizin boş teneke sesi çıkartmaya çalıştığınızı göstermekte.
        daha önceki yazışmalarımızda peygamber seçimi için neden kriter yok dedim. sizde, özetle peygamberlerin ehil kişilerden seçildiğini ve büyük sorumlulukları olduğunu söylediniz.
        Yani şimdi kuran açısından da bakarsak öyle olması lazım. Yunusu allah peygamber seçti, onunla konuştu yada Cebrail aracılığıyla konuştu herneyse. sonuçta yunus için imtihan sırrı kalkmış ve bir yaratıcının varlığı kesinleşmiş oldu. bu büyük bir sorumluluk olmalı. artık bu kişi yalan bile söylese, mucize görmemiş sıradan bir kuldan daha büyük günah olmalı. bir dr.un alkolik olması, bir polisin hırsız olması nasıl abes ise bir peygamberin allahından kaçmaya çalışması cebraili görmemiş bir firavunun iman etmemesinden 1000 değil bir milyon kat büyük günah olması lazım.
        sen ne diyorsun peki;
        Firavun’un yeis ve korku halindeki imanı ile,hz.Yunus’un ufak bir hata yüzünden tevbe etmesi aynı şeyler değildir
        firavuna gelince korku içinde diyorsun, yunusa gelince korku içinde demiyorsun ve aralarında 1milyon kat fark varken ufak hata diyorsun. ufalsında cebime girsin bari.

        bir de balık yutmadan pişman oldu diyorsun. o denize atılana kadar aklı neredeydi? denize atıldı, onu da yeis ve korku sarmadımı?

        bir de dedinki;
        SAFFAT-147.ayetin bir kelimesinde meal hatası vardır: Doğru meal şöyledir:‘’ Biz onu yüzbin nüfuslu bir yere göndermiştik ve de gittikçe oranın nüfusları artıyordu da…’’ Yani burada ‘’ yahut ‘’ ifadesi yoktur…..
        dediniz,,,
        peki bilal bey
        اَوْ bağlacının manasının VEYA/yada olduğunu bilmiyormusunuz yoksa sizin meşhur orijinal kuranda başka manalara mı geliyordu? ve sizin verdiğiniz mana olan ” ve de” yani ” وأيضا ” nerede geçiyor.
        aşağıya benim bildiğim orijinal ayeti koyuyorum.
        وَاَرْسَلْنَاهُ اِلٰى مِائَةِ اَلْفٍ اَوْ يَز۪يدُونَۚ
        ve bu ayete mana verirken ” oranın nüfusları yüzbin di ve gittikçe artıyordu da” diye çevirdiniz. bu nasıl komedya dır. ne gereksiz bilgi o bölgenin nüfusu 100bin di ama artıyorduda. diğer kavimlerden bahsederken nüfuslarının artışından bahsetmediğine göre onların ki artmıyordu herhalde. sırf ayetin açığını kapatayım diye اَوْ bağlacının manasını “veya/yahut” dan “ve de” manasına kıvırtıyorsun ve ayeti daha komik duruma düşürüyorsun. kaldıki bu manalar diyanetin manalarıdır.

        saygılar…

      • bilal dedi ki:

        Murat bey,
        Arapçada atıf bağlaçları nelerdir ve anlamları nedir biliyor musuznuz.? ‘او ‘’ bağlacı cümlenin siayak ve sibakına göre ‘’و ‘’ VE , ’’ بل ‘’حتي ‘’ ‘’hatta ve ’’ vaya ‘’ gibi anlamlara gelebilir..Bunu arapça dilblimcileri söylüyorlar.dikkat ederseniz bazıları doğru meal yaptıklarını da görürsunuz..Bazıları da arapça dil gramerine tam vakıf olmadıkları veya dikkatsızlık yüzünden yanlış meal vermişlerdir…Bu ayete ki ‘’او ‘’ bağlacı gibi bir ifade İNSAN suresinde de ( 24.ayete) geçiyor.’’ ولا تطع منهم اثما او كفورا ’’ ..Onlardan hiç bir günahkara ve hiç bir nanköre itaat etme…’’ şekilnde bir ayet vardır..Yani burada da ‘’او ‘’ EV ‘’ bağlacı vardır,anlamı da ‘’و ‘’ VE ‘’ demektir.Burada da bazı mealciler bu anlam farkını bildikleri için ‘’ EV ‘’ bağlacını ‘’ VE ‘’ olarak açıklamışlardır..Ama maalesef,bazıları da burada yine hata yapmışlardır.. Şöyle yanlış bir meal olabilir mi.? ‘’ Onlardan hiç bir günahkara yahut hiç bir nanköre itaat etme…’’ !!! Yani yüce Allah diyecek ki ‘’ Ya günahkara itaat etme,ya da nanköre…??? ‘’ Buna göre iksinden birine itaat edebilirsin.! Böyle bir saçmalık olur mu.??? Bir çok mealcilerin nasıl hata yaptıklarını görüyoruz…. Çünkü bir çok meal adeta birbirlerinin kopyasıdır.Ama her iki ayete doğru meal verenler de vardır. Bakabilirsiniz… Özetle,arapçada ‘’او ‘’ EV ‘’ bağlacı cümlenin siyak ve sibakına göre ‘’و ‘’ VE,‘’ hatta,veya ‘’ anlamlara gelebilir.Siz arapça dil gramerini bimediğiniz halde biliyormuş gibi davranıyorsunuz.! İyi akşamlar….

      • murat dedi ki:

        bilal bey çuvallayıp durmayın. yazdığımı iyi okuyun. (” ve de” yani ” وأيضا ” ) dedim ben. ordaki yani arapça kelimenin manası değildir. orada VEEYDAN ın manası “ve de” dir. “yani” benim iki kelime arasında kullandığım Türkçe bağlaçtır.
        kısaca demek istediğim, siz SAFFAT-147.ayetin mealini verirken, ‘’او ‘’ EV bağlacı için meal olarak “ve de” demişsin. oysa “ve de” mealinin çıkması için, ayetin ORJİNALİNDE ” وأيضا ” diye kelime olmalı. tabi siz istediğiniz manayı verdiğiniz için, bunların da bir anlamı yok. hadi ‘’او ‘’ EV ‘ bağlacı “veya” manasına gelmesine karşın “ve” manası da verdiniz de bu bağlaca أيضا eklemeden ” VE DE” manasını nasıl verdin ordaki ” DE” nereden geldi!!! hayret doğrusu…

        birde yunus peygamber için ;
        o Allahtan kaçmadı, halkını ikna edemediğinden terk-i diyar etti demek istiyorsunuz sanırım. şimdi bu hafifletici neden mi??? resmen ilahi komedya olmuşsun.
        Düşünsene, bir kralın elçisi bir ülkeye kralın mesajını götürmeye gittiğinde kelle koltukta gider. ama o elçi kellem uçmasın diye mesajı atıp uzak yerlere giderse(kaçarsa), sen burda da “o düşman kralın onun kellesini alması ihtimalinden dolayı sadece o ülkeyi terk etti” diye olayı hafifletirsin sanırım.

        hem, madem halkı yunusu dinlemiyordu da adamcağızı kaçırttılar, geri geldiğinde ne oldu da halkı ikna oldu acaba??? balığın midesinde, musanın asasından mı buldu???
        Üstelik yunusun kavmi, gitgide de çoğalıyordu/ziyadeleniyordu/artıyordu. neyse işte nasılsa sen yeni mana verirsin o kelimeye…
        saygılar…

      • murat dedi ki:

        Bilal bey gözünüzü seveyim böyle şeyler yapmayın,
        Ve ile Veya bağlaçları klasik mantıkta da kullanılan çok hayati bağlaçlardır. bunları asla birbirinin yerine kullanamazsınız. tabii o dili düzgün ve doğru kullanabilirseniz. ama bedevi birilerinin yazdığı kitaptaki, mantık, yazım ve çelişki hatalarının ortaya çıktığı her yüzyılda birileri bu tür kelimelere ekstra manalar yüklemesiyle yeni bir “kuran Arapçası” diye bir terminoloji ortaya çıktı.
        şimdi de siz bu akıma kapılıp gidiyorsunuz. işinize gelmeyen mealcileri reddediyorsunuz.
        bir de cümlenin “siyak ve sibakına” göre kelime bu manayı alır diye bir şey çıkattınız. yani siz kafanızda bir anlayış oluşturun siyak sibakı ona oturtun sonra da
        -aha işte buldum, burda ‘’او ‘’ EV bağlacı “ve” manasında kullanıldı
        deyip yapıştırıyorsunuz.
        Siyak ve sibak nerede kullanılır biliyormusunuz bilal bey, sizin yanınıza bir İngiliz gelir. çat pat Türkçesi ile size birşeyler anlatmaya çalışır, ama cümle içinde bir yada birkaç kelimeyi düzgün söyleyemez de, siz bu cümlesinde anlamadığınız kelimeleri tahmin etmek ve ne demek istediğini anlamak için “siyak ve sibak”ına yani kelimenin önceki ve sonrasına uyumluluğuna bakarsınız.
        şimdi siz kuranda da siyak ve sibaka bakarsanız, bu kitabı bedevi arabı yazmıştır ki, siyak ve sibak arıyorsunuz. yoksa yaratıcı böyle kendini ifade etme sıkıntısı yaşamamalıydı.

        öyleyse ‘’او ‘’ EV ‘’ ” türkçesi=YADA” bağlacı cümlenin siyak ve sibakına göre ‘’و ‘’ VE” “Türkçesi= VE” manasına asla gelmez, getirilirse bu dilbilgisi kuralına aykırı manadır. kişilerin, tefsircilerin, mealcilerin, Bilallerin bu manayı vermeye çalışmaları da kuralı asla değiştirmez.

        örnek bir ayet verdiniz;
        aşağıda söylediğinizi alıntıladım;
        Bu ayete ki ‘’او ‘’ bağlacı gibi bir ifade İNSAN suresinde de ( 24.ayete) geçiyor.’’ ولا تطع منهم اثما او كفورا ’’ ..Onlardan hiç bir günahkara ve hiç bir nanköre itaat etme…’’ şekilnde bir ayet vardır..Yani burada da ‘’او ‘’ EV ‘’ bağlacı vardır,anlamı da ‘’و ‘’ VE ‘’ demektir.Burada da bazı mealciler bu anlam farkını bildikleri için ‘’ EV ‘’ bağlacını ‘’ VE ‘’ olarak açıklamışlardır..Ama maalesef,bazıları da burada yine hata yapmışlardır.. Şöyle yanlış bir meal olabilir mi.? ‘’ Onlardan hiç bir günahkara yahut hiç bir nanköre itaat etme…’’ !!!
        dediniz,
        şimdi
        Veya ile Ve
        Or ile And
        ‘’او ‘ ile ‘’و ‘’
        asla birbirlerinin yerine ve birbirlerinin manasında kullanılamazlar. dilbilgisi hatasıdır bu. Eğer kullanılırsa da, o yazıyı okuyanlar onu yazan için, ” bu ya dil bilmiyor, yada yanlışlıkla böyle yazdı” derler.
        mesela;
        Ahmet veya ayşe birbirleriyle evlendi.
        şimdi,bu cümleyi İngilizceye çevirmek istediğimizde,
        olması gereken çeviri
        ahmet or ayşe married to each other. –Ahmet veya ayşe birbirleriyle evlendi–
        ama bilal bey çevirince “burda VEYA OR manasında kullanılmıştır, oyüzden doğru çeviri aşağıdaki gibi olacaktır, zaten Ahmet veya ayşe birbiriyle evlendi çok mantıksız olurdu ” deyip çeviriyi aşağıdaki gibi yapacaktı. 🙂
        ahmet and ayşe married to each other. -Ahmet ve ayşe birbirleriyle evlendi—

        Ewet bilal bey;
        şimdi de verdiğiniz ayetin gerçek manasına gelelim;
        İNSÂN suresi – 24
        فَاصْبِرْ لِحُكْمِ رَبِّكَ وَلَا تُطِعْ مِنْهُمْ آثِمًا أَوْ كَفُورًا (orjinali- أَوْ bağlacına dikkat)
        manası;
        Öyleyse, Rabbinin hükmüne sabır göster. Onlardan günahkâr VEYA nankör olana itaat etme.
        gerçek mana budur,
        siz diyorsunuz ki “Şöyle yanlış bir meal olabilir mi.? ”
        ben de derim ki yanlış olan meal değil bilal bey yanlış olan Arapçası, yani bedevi arabın bir hatası daha….

        saygılar….

      • bilal dedi ki:

        Murat bey,
        1-Yunus peygamber Allah’tan mı kaçmıştı.??? Yoksa bir beşer olarak halıkının menfi tutum ve davranışlarına dayanamayarak bulunduğu ortamdan mı kaçtı.??? Elbette ilahi mesajın kabul görülmediği bir ortamdan uzaklaşmak istemişti. Haşa Allah’tan değil,yine Allah için bu ortamdan kaçmıştı..Çünkü, çok uğraşmasına rağmen halkı iman etemiyordu ve neticede onlaradan ümidini kesmişti.işte bu nedenle söz konusu ortamdan uzaklaşmak istemişti.. Siz ne kadar anlamsızca yorum yaptıığınızın farkında mısınız.? 2- Bir de bana arapça öğretmeye kalkışmayın..Bana ‘’ايضا ‘’ kelimesini ‘’ YANİ ‘’ olarak diye göstermişsiniz..Bu doğru mu ? arapça bilmeyen birini belkiı yanıltabilirsiniz,ama beni asla…!!! Arpçada ‘’ YANİ ‘’ ifadesinin karşılığı ‘’ايضا ‘’ değil, ‘’اعني ‘’ dir.. ‘’ ايضا ‘’ nın karşılığı ‘’ keza,gene,ayni şekilde ‘’ gibi ifadeerdir.. .Lütfen bana arapça öğretmeye kalkışmayın,zira komik bir duruma düşüyorsunuz… saygılar…

      • bilal dedi ki:

        Murat bey,
        Benim gibi söyleyen mealleri neden görmezden geliyorsunuz, mademki zahmet ediip kendiniz bakmıyorsunuz,öyleyse söz kounsu mealleri ben göstereyim..Bu durum arapça tefsirinde de geçiyir..!!!
        Ahmet Varol : Ve onu yüz bin (kişiy)e hatta daha fazlasına peygamber olarak gönderdik.
        Ali Fikri Yavuz : Biz onu yüzbine, hatta daha ziyadesine peygamber göndermiştik.
        Elmalılı Hamdi Yazır : Ve onu yüz bine Resul gönderdik ve hattâ artıyorlardı
        Elmalılı (sadeleştirilmiş) : Ve onu (Yunus’u) yüz bin insana peygamber olarak gönderdik ve hatta artıyorlardı.
        Hasan Basri Çantay : Onu yüz bine peygamber gönderdik. Hattâ artıyorlardı da.
        Ömer Nasuhi Bilmen : (147-148) Ve O’nu yüz bin ve daha artar olana (böyle bir kavme peygamber) gönderdik. Nihâyet imân ettiler, artık onları bir müddete kadar geçindirdik (faidelendirdik
        Suat Yıldırım : Biz onu yüz bin nüfuslu bir şehre göndermiştik, hatta gittikçe nüfusları artıyordu da.
        Ümit Şimşek : Ve onu yüz bin, hattâ daha fazla kişiye peygamber gönderdik.
        قوله تعالى: « أو يزيدون » قد مضى في « البقرة » محامل « أو » في قوله تعالى: « أو أشد قسوة » [ البقرة: 74 ] . وقال القراء: « أو » بمعنى بل. وقال غيره: إنها بمعنى الواو، ومنه قول الشاعر:
        فلما اشتد أمر الحرب فينا تأملنا رياحا أو رزاما
        أي ورزاما. وهذا كقوله تعالى: « وما أمر الساعة إلا كلمح البصر أو هو أقرب » [ النحل: 77 ]
        İşte yukarıda gösterdiğim tefsir metininde de ‘’ EV ‘’ bağlacı ,‘’ VE ‘’ ile ‘’ HATTA ‘’ anlamında geçiyor… Sanki her şey kafamızdan söylüyoruz.Evet,arapça bilen biri olarak ben de söz konusu ayeti bu şekilde anlıyorum..Ya siz meallere bakmadan ayetleri anlayabiliyor musunuz.??? Ben arapça metnine bakıyorum,siz ise doğru meallerin de olmasına rağmen yine görmezden geliyorsunuz..!!! saygılar…

      • murat dedi ki:

        Sayın bilal bey,
        http://www.kuranmeali.org sitesi tüm mealcilerin meallerini vermesi açısından beğendiğim sitedir. bazı mealciler birbirleriyle, arkadaşlık, hoca öğrenci gibi ilişkilerinden meal benzerlikleri de vardır. benim savunduğum tarafta da sizin savunduğunuz tarafta da böyledir. siz 8 kişinin mealini aldınız ve onların 0rjinalinde “VEYA” manası olan kelimeyi “VE” diye çevirmişler. ben de aşağıya “VEYA” yı yine “VEYA” diye çevirenleri listeliyorum.

        Diyanet İşleri : Biz onu yüz bin, yahut daha fazla insana peygamber olarak gönderdik.
        Abdulbaki Gölpınarlı : Ve onu yüz bin kişiye, yahut daha da artmakta olan bir topluluğa peygamber olarak gönderdik.
        Adem Uğur : Onu, yüz bin veya daha çok kişiye peygamber olarak gönderdik.
        Ahmed Hulusi : Onu (Yunus’u) yüz bin (kişiye) yahut daha da fazlasına irsâl ettik.
        Ahmet Tekin : Onu yüz bin veya daha çok kişiye özgürce sorumluluklarını yerine getirmek üzere peygamberlik görevi ile gönderdik.
        Ali Bulaç : Onu yüz bin veya (sayısı) daha da artan (bir topluluk)a (peygamber olarak) gönderdik.
        Bekir Sadak : Onu, yuzbin veya daha cok kisiye peygamber olarak gonderdik.
        Celal Yıldırım : Ve onu yüzbin veya daha fazla bir topluluğa peygamber olarak gönderdik.
        Diyanet İşleri (eski) : Onu, yüzbin veya daha çok kişiye peygamber olarak gönderdik.
        Diyanet Vakfi : Onu, yüz bin veya daha çok kişiye peygamber olarak gönderdik.
        Edip Yüksel : Biz onu yüzbin veya daha çok kişiye gönderdik.
        Elmalılı (sadeleştirilmiş – 2) : Biz onu (Yunus’u) yüz bin veya daha çok insana peygamber olarak gönderdik.
        Fizilal-il Kuran : Ve onu yüz bin insan ya da daha çok kişiye peygamber olarak gönderdik.
        Gültekin Onan : Onu yüz bin veya (sayısı) daha da artan (bir topluluk)a (peygamber olarak) gönderdik.
        Hayrat Neşriyat : Ve onu yüz bin (kişilik bir topluluğ)a veya (daha da) artmakta olanlara(peygamber olarak) gönderdik.
        İbni Kesir : Onu yüz bin veya daha fazlasına elçi gönderdik.
        Muhammed Esed : Ve onu (bir kez daha kendi halkına,) yüz bin veya daha fazla (kişi)ye gönderdik.
        Ömer Öngüt : Onu yüzbin veya daha fazla bir topluluğa peygamber olarak gönderdik.
        Şaban Piriş : Sonra da onu yüz bin kişiye veya daha fazlasına göndermiştik.
        Süleyman Ateş : Ve onu yüz bin insana ya da daha fazla olanlara elçi gönderdik.
        Tefhim-ul Kuran : Onu yüz bin olan veya (sayısı) daha da artan (bir topluluk)a (peygamber olarak) gönderdik.
        Yaşar Nuri Öztürk : Onu yüz bin kişiye yahut daha fazla olanlara elçi olarak gönderdik.

        Ewet, 22 kişi de “veya” diye çevirmiş, yani orijinal manasında çevirmiş.
        Şimdi bir de bu iddianızı doğrulamak için adı belli olmayan ki önemli de değil tefsircinin yorumunu getirdiniz. Şİmdi bilal bey, bu tefsircinin yorumu da “VEYA” yı asla ne “VE” ne “HATTA” gibi manalara değiştirmez, değiştiremez. Hiçbir dilin dilbilimcileri bunu doğru kabul etmez.
        yani kuranda 12 yerde bu apaçık ayet/kuran/kitaptır desin fakat;
        HATTA demek için حتى “HATTA” (zaten Türkçeye de öyle geçti.)
        VE demek için و “VE” (o da Türkçede aynı)
        kelimelerini bilmiyor muydu da hepsine أو “EV” Türkçesi-VEYA- olan bağlaçla idare etmek istesin? tabiki hayır.
        Kalkıp ta bana o tefsircinin de yazdığı gibi, bakara74’de , nahl 77’de veya kuranın başka yerlerinde, أو “EV” Türkçesi-VEYA için yok burada şu manadadır yok buşurada bu manadadır diye kimse demesin. o ayetlere de o çarpık manaları siz yüklüyorsunuz. kuranın arka sayfasında vahiyle gelen bir lugatça mı var ki orda allah “ben burdaki kelime aslında VEYA iken VE manasında kullandım” desin???. böyle çarpıtmalar “apaçık kuran”a aykırıdır. ama kuranın bir tanrı kelamı olmadığını söylerseniz ve bedevi arabın arapça metinlerdeki mantık ve yazım hatalarını kapatmak içinse olabilir. çünkü bu tür hatalar ancak insanlarca yapılabilir.
        Tarihte 1400 yıldır bir sürü tefsirci çıkmıştır. bir kısmı bu hataları anlamış ve bunları kapatmak için problemli kelimelere başka manalar yüklemeye çalışmışlar. ben onlara KURAN KURTARICILARI diyorum. siz de o yolda gidiyorsunuz.

        şimdi sizin tefsircini kıvırdığı diğer ayetlerin gerçek manalarını veriyorum.
        BAKARA-74
        Sonra bunun ardından kalbleriniz yine katılaştı. Şimdi onlar taş gibidir.VEYA daha da katı. Zira öylesi vardır ki; ondan ırmaklar kaynar, öylesi vardır ki; yarılıp ondan su fışkırır, öylesi de vardır ki; Allah korkusundan yuvarlanır. Allah, yaptıklarınızdan asla gafil değildir.

        NAHL -77
        Göklerin ve yerin gaybı Allah’ındır. Saat hadisesi ise ancak bir göz kırpma gibi VEYA daha yakındır. Şüphesiz ki Allah; her şeye Kadir’dir

        kuranı kurtaracağım diye Arapçayı katledenler var.

        saygılar….

      • bilal dedi ki:

        Murat bey,
        Demek ki,süper arapçan var mış .!!! Sen arapça dilini bütün arap dil bilimcilerinden ve aşağıda isimlerini yazacağım arapça tefsirlerinden daha iyi biliiyor muşsun…Peki,arap-çayı bilmediğiniz halde bu dilin ‘’ او ” bağlacını hangi mantıkla Türkçe dilindeki ‘’veya ‘’ ile kıyaslıyorsunuz.??? Bir dili ve onun özelliğini bilmeden hakkında konuşmak mantıklı mı ??? Lütfen bilmediğiniz bir dilin sözcüklerine kafanıza göre bir anlam vermeyin.. Ne kadar inat ettiğinizin ve anlamasızca yorum yaptığınızın farkında mısınız.??? Aşağıda isimlerini vereceğim bütün arapça tefsirlerinde söz konusu ayetlerle geçen ‘’او ‘’ bağlacı,‘’ ve ile ‘’ hatta ”anlamında kullanılmıştır. تفسير الجلااين – فتح القدير -الطبري- -القرطبي – المراغي – تفسير ابن عا شور – -تفسير الامام الشوكاني- Bu tefsirlerin dışında da bazı alimlerin isimlerini veriyo-rum.. ابن عباس -.الفراء – مقا تل –الكلبي — مؤمل – -سفيان الثوري – -منصور = سا لم– حكم بن عبد الله – والكوفيون كلهم — Bütün Küfeliler ve daha sayamadığımız alim ve mifassirler hepsi aynı şeyi söylüyorlar.Ama arapça dilbilimcimiz Murat bey ise,bunların tümünü yanlış bulmaktadır. -..Buna hak veriyorum.Çünkü süper arapçası vardır. Süper arapçası olduğu için şu met-nin özetini kendisinden rıca edeceğim,yemin billah kimseye tercüme ettirmeden,bana bu mentnin sadece özetini çıkarırsa memnun olur ve bu konuda kendisine hak vereceğim..- ….Özetini rica edeceğim metin şöyledir….
        هل قدم داروين ارائه مقترنة بانكا ر الخالق .
        الناظر في كتاب اصل الانواع لداروين لا يلاحظ فيه ان الرجل قد انكر فيه وجود رب الخالق انه لم يقرر فيه فكرة التطور الذاتي ولا التولد الذاتي بل فيه ما يشعر بان فكر ة التطور التي يقول بها انما هي من القوانين واللسنن التي بثها الخالق في المادة وجاء في اخر كتابه المذكور قوله اني فيما يظهر لي ان الاحياء التي عاشت علي هذه الارض من صورة واحدة اولية نفخ فيهاالخا لق نسمة الحياة – كيف دبت الحياة في المادة غير الحية. ان العقل والمنطق والبحوث العلمية والنصوص الدينية تكشف لنا ان الحياة سر من اسرار الخالق ونفخة ربانية روحية في المادة فالحياة ليست نتاج المادة بل المادة وعاء لها فالقرار العلمي الاخير ان الحياة لاتتولد الا من حياة وذلك لان القرار الذي انتهي اليه علماء الاحياء اليولوجي بعد تجارب كثيرة ومتنوعة يجزم بان المادة الميتة لايمكن ان تتحول ذاتيا الي مادة حية وان الحي لابد ان يتولد من حي العلم والتكنولوجية عاجز عن ايجاد الحياة القرار الصادر عن علماء السوفيت وعلماء امريكا عام – 1969 – هكذا العلم عاجز عن ايجاد الحياة وليس للعلوم قدرة علي اثبات ان الحياة نتيجة تفاعل كيميوي وليس في مستطاع الوسائل العلمية ايجاد الحياة الا عن طريق الخلايا الحية التي لانستطيع ان نوجدها من المادة غير الحية وكذلك النبات االخ وقد اثبت الباحثون الرياضيون وغيرهم من العلماء ان مثل هذالاتقان العجيب في الكون وما فيها من الاحياء من المستحيل بالمصادفة والتطور الذاتي والمصادفة في الكون امر مرفوض حتما علميا وعقليا ومنطقيا وفلسفيا وهذالكون اثر ذي عقل مدبرة ذي ارادة حرة خالقة وراء المادة وهو الله الخ
        Saygılarımla…

      • murat dedi ki:

        Peki bilal bey,
        ben bu arapça metni tercüme edersem yenilgiyi kabul edecek misiniz??? Ve kuran ile ilgili iddialarımı kabul edecek misiniz.??

        بلال سيدي، أنت لن تتخلى عن الآن؟ أشكركم على احترام

      • murat dedi ki:

        ayrıca bilal bey, siz bana taberi, celaleyn, ibni abbas, kufeliler, imam şevkani gibi tefsircilerin isimleri ile VEYA kelimesine VE manası vermeye çalışmanızın hiçbir objektif tarafı yoktur. çünkü kuran ile alakalı kurtarma çalışmaları ilk toplandığı Ebubekir zamanında başlar. bu ilk kitapta yapılan bir çok hata farkedilmiş olacak ki, osman zamanında çoğaltılmak adı altında tekrar yazılıyor ve Ebubekir nüshası yok ediliyor (güya hafsa ya veilmiş ordan halifeye geçmiş ve güya o da ilk kurana tapılmasın diye yakmış. kim inanıri kadir bile inanmaz).
        osman zamanında bir çok hata gideriliyor ama işte gördüğümüz gibi birsürüsü de gözden hatta gözlerden kaçıyor işte.

        şimdi bilal bey, konuyu dağıtmadan basit bir soru soracağım.
        bana VEYA bağlacının Arapçada karşılığını yazarmısınız. bir de VE nin arapça karşılığı???

        saygılar….

      • bilal dedi ki:

        Murat bey,
        1-Anlamsızca diyorsunuz ki, ‘’ Bir kısım tefsirciler bu hataları anlamış ve bunları kapatmak için problemli kelimelere başka manaları yüklemeye çalışmışlar..’ Peki, İbni Abbas Hz.peygemberle birlikte yaşayan ve ilmini ondan öğrenen bir zat değil midi. .O, bu tefsirini hz.peygamber ve sahabeler döneminde yapmamış mı.???. .İbni Abbas hz.peygamberin döneminde ve ocağında yetişmedi mi ??? İşte İbni Abbas da böyle söylüyor…!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!! Siz hangi mantıkla bilmediğiniz bir dil hakkında yorum yapıyorsunuz.??????? Arapçayı tam bileceksiniz,ondan sonra itiraz hakkınız doğar.. Lütfen,bu inadınızı bırakın,kimse sizi inandırmaya zorlayamaz.İstediğiniz kadar dinsiz yaşayın,kimse size karışamaz.Kur’an dilini bilmediğiniz halde siz mi bize kur’an’ı yorum-layacaksınız..? Bir önce gidin,kur’an dilini öğrenin,ondan sora gelin arapça dilini değer- lendirelim .. !!! 2 -Diyorsunuz ki, ‘’ kur’an’ı kurtaracağım diye arapçayı katledenler var..’’ Peki,arapçayı biliyor musunuz ki boyle bir iddiade bulunabiliyorsunuz…???? Arapçayı bilmediğiniz halde hangi mantıkla böyle bir şeyi söyleyebiliyorsunuz..? Pes doğrusu..!!!
        Saygılar…

      • bilal dedi ki:

        Murat bey,
        Mantıklı düşünelim, 1- Arapça tefsirlerinde söz konusu ‘’او ‘’ bağlacı benim söyelediğim gibi geçiyor. 2- Mealcilerin bir kısmı da aynen anlattığım gibi çevirisini yapmışlardır… 3-Arapça dil gramerine vakıf olmayan bir Kısım mealci de ayrı şey söylemişlerdir.Peki, -hangisi doğru.? Bunu ancak arapçayı tam bilenler değerlendirebilirler.Sizin gibi bu dili bilmeyen biri nasıl kalkıp da bu meal doğru,diğeri yanlıştır,diyebiliyor.?? Her iki durumu değerlendirebilmeniz için arapçayı tam bilmeniz gerekir..Yoksa bilmediğiniz bir dilin şu çevirisi yanlıştır diyemezsiniz.Bunu ne zaman diyebilirsiniz. ??? Onlar gibi arapçayı bileceksiniz,ondan sonra değerlendirmeyi yaparsınız.. Şahsen ben arapçayı bilmemiş olsaydım,bu meal doğru,diğeri yanlıştır demezdim.Ama,bakıyorum ki,siz de böyle karak-ter yoktur…Bilmediğiniz halde,biliyormuş gibi inant üstüne inat ediyorsunuz…. Her halde size göre arapça veya her hangi bir dilde bir kelimenin sadece bir anlamı vardır,öyle mi ? Bir örnek verelim;Türkçe de‘’ YÜZ ‘’ifadesi,cümlenin siyak ve sibakını göre anlamı değiş-miyor mu.??? 1- Ben denizde yüz-erim. 2- Benim yüz liram var.. 3-Benim yüz-üm kızardı.. 4-Derisini yüz-erim..’’ Buradaki ‘’ YÜZ’’ ifadesinin cümleye göre anlamı değiş-memiş mi ??? Hani sadece dili bilmeyenler için bunlar söz konusudur diyordunuz.? Özellikle arapçada bu tür kelimeler çoktur.. Lütfen,arapçayı bilmiyorsanız bu dil hakkında kafanıza göre yorum yapmayın.. Arapça bilmediğiniz halde,hangi mealin çevirisi doğru, hangisinin ki yanlıştır diye nasıl bir hüküm verebiliyorsunuz…?????????? Saygılar….

      • murat dedi ki:

        Bilal bey, çırpındıkça batıyorsunuz.

        sizin verdiğiniz örnek ile benim verdiğim örnekteki farkı söyleyeyim ben size.
        ‘’او ‘’ “VEYA” anlamına gelen bir bağlaçtır. bu bağlacın, başka bir bağlaç manasında kullanılması, hangi dilde olursa olsun, dilbilgisi hatasıdır.
        siz kalkmış YÜZ kelimesi gibi sesteş kelime ile örnek veriyorsunuz.
        oysa ‘’او ‘’ “VEYA” bağlacının bir sesteşliği olmamakla birlikte, zaten var olan ” و ” “VE” gibi başka bir bağlacın manası verilmektedir ve bu da dilbilgisi hatasıdır. Bu durumları da KURAN KURTARICILARI ortaya atmaktadır.

        saygılar…

      • bilal dedi ki:

        Murat bey,
        Bak bakalım arapçada ‘’او ‘’ EV ‘’ bağlacının kaç tane anlamı vardır aşağıdaki meitinden öğren.( özellikle 5. ve 6. madelere bak ) sana göre bu bağlac harfının tek bir anlamı var dır değil mi ? İşte kaç tane anlamı vardır burada gör..Özellikle 5.ve 6.maddelere bir bak.
        { ما معني حرف { او
        1- عاطفةٌ للشّكّ نحو قولِه تعالى: (قالوا لبِثْنا يوماً أو بعضَ يومٍ) الكهف:19، المؤمنون:113
        2- عاطفةٌ للإبهام [أو التَّحيير]: (وإنّا أو إيّاكُم لَعَلى هُدى أو في ضلالٍ مُبينٍ) سبأ:24، فهي هنا تُفيد تَحْييرَ المُخاطَبِ أو الإبهامَ عليه، أمّا المتكلّم صلّى الله عليه وسلّم فهو يعلمُ أنّه على هُدى
        3- عاطفة للتّخيير: وهي الواقعةُ بعد الطّلب وقبلَ ما يمتنع فيه الجمع نحو تزوّجْ هنداً أو أُختها ، وقولِه تعالى: (فكفّارتُه إطعامُ عشرةِ مساكينَ من أوسطِ ما تُطعِمونَ أهليكُم أو كِسوتُهُم أو تَحْريرُ رقَبَة) المائدة:89
        4- عاطِفة للإباحة، وهي الواقعة بعد الطلب وقبلَ ما يجوز فيه الجمع، نحو جالس العلماء أو الزهّاد وتعلَّم الفقه أو النحو وإذا دخلت لا الناهية امتنع فعل الجميع نحو: (ولا تُطع منهم آثماً أوْ كفوراً) الإنسان:24
        5- عاطفةٌ لمطلق الجَمع كالواو، نحو قولِ الشّاعر:
        جاءَ الخلافة أو كانت لهُ قدراً \\// كما أتى ربَّهُ موسى على قدرِ
        6- عاطفةٌ للإضراب: مثل بل، نحو قولِه تعالى: ((وأرسلناهُ الى مائة ألفٍ أوْ يزيدونَ) الصّافّات:147، أي: بل يزيدون، هكذا جاء في التفسير مع صحته في العربية

        7- عاطفةٌ للتقسيم نحو الكلمة اسم أو فعل أو حرف

        8- عاطفة بمعنى “إلاّ” في الاستثناء، وهذه ينتصب المضارع بعدها بإضمار أنْ كقولك: “لأضربنَّه أو يَستَقيمَ” وقوله:
        وكنتُ إذا غمزتُ قناةَ قومٍ … كسرتُ كُعوبها أوْ تستقيما

        9- عاطفة بمعنى “إلى” ، وهي كالتي قبلها في انتصاب المضارع بعدها بأن مضمرةً، نحو لألزمنَّك أوْ تقضيَني حقّي وقوله:
        لأستسلهنَّ الصّعبَ أوْ أُدركَ المُنى … فما انقادتِ الآمالُ إلاّ لصابِرِ .
        10- عاطِفةٌ للتقريب، نحو ما أدري أسلَّمَ أوْ ودَّع .
        11- عاطفةٌ للشّرط، نحو لأضربنَّهُ عاش أوْ ماتَ أي إن عاش بعد الضرب وإن مات، ومثله لآتينَّكَ أعطيتَني أو حَرَمْتَني، قالَه ابنُ الشّجَري. Saygılar……

      • murat dedi ki:

        Bİlal bey,
        bana verdiğiniz örnekle bozacının şahidi şıracı gibi oldu….

        benim anlatmak istediğimi anlamadın hala. 1400 yıl önce başlayan kuranı kurtarma çalışmaları ki senin ibni abbas ve arkadaşları da dahildir. Yani bedevi arapların yazdığı, içinde anlatım bozuklukları, kimin ağzından çıktığı belli olmayan(allah mı, Cebrail mi, muhammed mi dedi) cümleleri, çelişkilerle dolu, 1000lerce tefsicinin bile içinden çıkamadığı bir kitabı kurtarmak için tefsircilerin lugatçı kesildiği. Ve yine ilginçtir, kelimelere başka anlam vermek neyse de, BAĞLAÇların anlamını bile değiştirip, başka bağlaç anlamını vermek(tabii kurandan dayanak gösterip, zaten eleştirilen kitap kaynak oldu) gibi düzenlere ve bu düzenleri Müslümanlara normal bir şey gibi gösterme çabası.

        tekrar ediyorum..
        basit bir mantık. VEYA ile VE bağlacı varken VE manası verilecek yere VEYA bağlacını kim yazar???

        sizin meşhur siyak ve sibaka göre aşağıdaki konuşmayı inceleyelim;

        — Odaya giren kişiyi gördün mü? (bu cümleye göre 1 kişi girmiştir)
        ++ hayır, ama Ahmet ve ali girmiştir. (bu cümleye göre odaya 2 kişi birden girmiştir.)
        şimdi sizin tefsirciler siyak ve sibaka göre bu cümleleri inceler ve derler ki 2. cümledeki VE bağlacı aslında VEYA manasında kullanılmıştır. yoksa hiç böyle yanlış mana olur mu derler yada dersiniz.

        oysaki yukarda yanlış olan mana değil orjinaldir. yani kuran bir yaratıcı kelamı olamayacak kadar insan hatalarıyla doludur…

        saygılar

      • bilal dedi ki:

        Murat bey,
        1-Bilmediğiniz,anlamadığınız bir dilin hatalarını hangi mantıkla açıklayabiliyorsu-nuz.Türkçe bilmedikleri halde bir arap,bir ingiliz türk dilindeki hataları anlayabiliyor mu .??? Öyleyse türkçe bilmeyen bir arap,bir ingliz gelsin de Türk dil bilimcilerine şu kounuda türkçede ki sözcükler yanlıştır desinler bakalım.??? Sizin yaptığınız bundan hiç farkı yoktur.Demek ki,sana göre ilk araplar da bugünkü araplar da arapçayı doğru bilmiyorlar.Dünya da arapçayı tam iyi bilen sadece Murat bey miş.??? Arapçayı öyle biliyor ki, arap dil bilimcilerine bile arapçadaki hataları gösterbiliyor muş.? 1400 sene önce kur’an’ın indiği dönemde yaşayan İbni Abbas gibi zatların ve bugün modern arapça dil bilimcillerinin arap dili hakkında söyeldiklerinii nasıl yanlış bulabiliyorsu-nuz.???.. Siz,onlardan anadillerini daha iyi mi biliyorsunuz .??? Siz mi araplara arapçayı öğreteceksiniz.??? Ne kadar anlamsız düşünüyorsunuz.değil mi.? Haydi bakalım,sana göre arapça dilinde hatalar var,öyleyse ben dahil ve bütün araplar zati alinizden hatasız ve yeni bir arap dilini üretmenizi rica ediyoruz…Bu arap milletini bu hatadan kurtarırsanız onlara büyük bir hizmet yapmış olursunuz…Haydi araplara anadillerindeki dil bilgisi hatasını öğret bakalım..!!! 2- ‘’ Ahmet veya Ayşe birbiriyle evlendi ‘’ şekilndeki örnekte geçen‘’veya ‘’ sözcüğünün türkçede sadece tek bir anla- mı vardır.Bu nedenle nerede gelirse gelsin anlamı aynidir… Ama rapçadaki ‘’Ev ‘’ bağlacının farklı anlamları vardır,bunun anlamı kullanılan cümleye göre Türkçe deki ‘’Yüz ‘’ ifadesi gibi değişiyor…Ayrıca bu gösterdiğiniz örnekte tek bir cümle vardır. ‘’………Evlendi…’’ Oysa ayette iki farklı cümle var.. a) ‘’…..Gönderildi ..’’ ifadesiyle tamamalanan cümle, b) ’’…Gittikçe sayları artıyordu…..’’ Yani burada iki cümle söz konusudur.. …Birinci cümle, ‘’…..yüzbine gönderildi,diğeri ise,‘’ Gitikçe nüfusu artıyordu…’’ Burada ‘’ يزيدون ‘’ Nüfusu çoğalıyordu,artıyordu ‘’ ifadesi olması-na rağmen bazı mealciler bunun farkına bile varmadan veya bunu bilmeden ‘’ Daha fazla ‘’ diye yanlışlıkla çeviri yapmışlardır..Halbu ki,arapçada ‘’يزيدون ‘’ fiili müzari olup,artıyordu anlamındadır.. Arapçada daha fazlanın karşılığı ‘اكثر ‘’ dir. Yani ‘’اسم التفضيل ‘’ gelmesi lazımdı. Halbuki burada böyle bir şey yoktur… Özetle,burada iki farklı cümle söz konusu iken,bunu tek ve ayni anlamda olan örneğinizdeki cümleyle hangi mantıkla kıyaslıyorsunuz.??? Maalesef,getirdiğiniz örnekle komik bir duruma düşmüşsunuz.! Asıl siz çırpındıkça hem batıyorsunuz hem de komik oluyorsunuz.!!! Siz o metni başkasına mı tercüme ettireceksiniz,sizden bunu mu istedim.?.. Tercümesini bana göstersen de sana ait olamaz.Zira yanılmıyorsam daha önce ben kur’an’ı arapça olarak anlamıyorum,ama dini eğitim görmüşüm diye benzer bir ifadeyi kullanmıştınız. Şimdi hangi kurnazlıkla ben tercüme etsem yenilgiyi kabul edecek misiniz??? Kur’an’la ilgili iddialarımı kabul edecek mişsiniz ? diye bana böyle soruyu yöneltiyorsunuz…??? ‘بلال سيدي الخ ‘’ demekle bu iş hal olmaz…! Üzerinde bu kadar zaman geçtiğine göre,tercümesini bana gösterirseniz bile başkasına yaptırmadığınız-dan emin olmam…..!!! ‘’..ايضا ‘’ kelimesinin karşılığını bana ‘’Yani ‘’ diyen birinin kendi bilgisiyle bu metnin tercümesini yapamaz…Boşuna uğraşmanıza da gerek yoktur,önemli değil..Ayrıca Bu konuyu daha da fazla uzatmaya gerek yoktur diye düşünüyorum… saygılarımla…

      • murat dedi ki:

        Bilal bey okuduğunu da mı anlamıyorsun. ‘’..ايضا ‘’ kelimesine “yani” manası verdiğimi nerde okudun. daha önce de yazmışsın aynı iddiayı ve orda da yazdım tekrar oku diye.
        tekrar açıklıyorum
        SAFFAT-147 ayetinde ‘’او ‘’ EV bağlacı için meal olarak “ve de” manası vermişsin. oysa “VE DE” mealinin çıkması için, ayetin ORJİNALİNDE ” و أيضا ” diye kelime olmalı dedim tabi bu kelimeyi açıklarken kullandığım yani yi sen أيضا manası olarak anlamışsın. okuduğunu da anlayamamışsın. o açıklamama iyi bak.
        bir de süper arapça bildiğimi iddia etmedim bilal bey, ben basitçe ‘’او ‘’ kelimesinin APAÇIK kuranda bilinen manası olan “VEYA” olduğunu söyledim. APAÇIK kuran kelimeleri böyle 7. göbekten manalarla insanlara anlatmamalı, yada kıvırmamalı. Belki de kuran o manada kullandı da birileri “böyle kullanım olur mu” deyip işi kurtarmaya çalışmıştır. Hem bana da gerek yok zaten 1400 yıldır 1000lerce tefsircinin birbirinden farklı manalar vermesi de bu işin ispatıdır.
        hem SAFFAT-147 de manayı değiştirdiğiniz de bile ayeti kurtaramıyorsunuz da.
        ayete
        “..yüzbin VEYA daha fazla insana peygamber olarak gönderik.”( allah şehrin sayısından emin değil)
        “..yüzbin VE DE daha artan insana peygamber olarak gönderik.”( o kavmin nüfus artışından bahseder ki nüfusu artmayan kavimler mi var? Böyle gereksiz bir ayrıntıyı niye kullansın ki? yüzbin kişiden oluşan büyük bir kavme peygamber gönderdik diyebilirdi.)

        kısaca Muhammet tevrattan okuduğu kadarıyla, yunusun kavmi olan ninova kentinin büyük bir kavim olduğunu öğrenmişti. 100bin kişilik diyor ama tam da emin değil VEYA daha fazla kişi diyor. Oysa Tevrat bu halka 120bini aşkın diyor. tevratın aşağıda verdiğim son ayetine özellikle dikkat et.

        BÖLÜM 1
        Yun.1: 1-2 RAB bir gün Amittay oğlu Yunus’a, “Kalk, Ninova’ya, o büyük kente git ve halkı uyar” diye seslendi, “Çünkü kötülükleri önüme kadar yükseldi.”
        BÖLÜM 3
        Yun.3: 1 RAB Yunus’a ikinci kez şöyle seslendi:
        Yun.3: 2 “Kalk, Ninova’ya, o büyük kente git ve sana söyleyeceklerimihalka bildir.”
        Yun.3: 3 Yunus RAB’bin sözü uyarınca kalkıp Ninova’ya gitti. Ninovaöyle büyük bir kentti ki, ancak üç günde dolaşılabilirdi.
        Yun.3: 4 Yunus kente girip dolaşmaya başladı. Bir gün geçince, “Kırkgün sonra Ninova yıkılacak!” diye ilan etti.
        Yun.3: 5 Ninova halkı Tanrı’ya inandı. Oruç* ilan ederek büyüğünden küçüğüne hepsi çula sarındı.
        .
        .
        Yun.4: 8 Güneş doğunca Tanrı yakıcı bir doğu rüzgarı estirdi. Yunusbaşına vuran güneşten bayılmak üzereydi. Ölümü dileyerek, “Benimiçin ölmek yaşamaktan iyidir” dedi.
        Yun.4: 9 Ama Tanrı, “Keneotu yüzünden öfkelenmeye hakkın var mı?”dedi. Yunus, “Elbette hakkım var, ölesiye öfkeliyim” diye karşılık verdi.
        Yun.4: 10 RAB, “Keneotu bir gecede çıktı ve bir gecede yok oldu”dedi, “Sen emek vermediğin, büyütmediğin bir keneotuna acıyorsun da,
        Yun.4: 11 ben Ninova’ya, o koca kente acımayayım mı? O kentte sağınısolundan ayırt edemeyen yüz yirmi bini aşkın insan, çok sayıda hayvan var.”

        saygılar….

      • bilal dedi ki:

        Murat bey,
        Ayetin meali ‘’ Onu yüzbin veya daha fazla insana peygamber gönderdik ‘’ şeklinde değil.Bu mealciler iki yerde büyük hata yapmışlardır.. a) ‘’او ‘’ bağlacını ‘’ veya ‘’ olarak çevirmişlerdir, b) Fiili muzari olan ‘’يزيدون ‘’ Yezidune ‘’ yi,’’اسم التفضيل ‘’ olarak çevirmişlerdir..Yani gittikçe nüfüsuları artıyordu.’’ diyeceklerine ‘’daha fazla nüfusa …’’ diyerek büyük bir meal hatasını da yapmışlardır…’اسم التفضيل ‘’ Yani ‘’Daha fazla , ‘’اكثر ‘’ kelimesiyel ifade edilir.Halbuki söz konusu ayete asla böyle bir kelime, (yani ‘’اسم التفضيل ‘’ olarak daha fazla ‘’ ) yoktur…Bu mealcilerin çoğuda arapça bilmiyor.Adeta birbirinden kopya çekiyor gibidirler….Bir ayete iki yarde meal hatası.??? Sevgili kardeşim,doğru meal şöyledir: ‘’ Biz onu yüzbin nüfuslu bir yere peygamber olarak göndermiştik.” Ve ( hatta) gittikçe nüfusları artıyordu da…’’ Not önceki mealde ‘’ Ve ‘’ diyeceğime ‘’ ve de ‘’ demişim,halbuki bu ‘’ de ‘’bağlacı ayetin sonunda yazılması gerekirdi,bir yazım hatası olmuştur.bağışlayın.! daha önce düzeltecektim,fakat hep unutuyordum. Kalın sağlıcakla….

  372. Gencer dedi ki:

    Birinci konu: Kur’an’ın gönderiliş amacı

    “Ne diyorlar, incil ve tevrat bozuldu, kur’an onu düzeltmeye geldi.”
    Şimdi, bir Allah düşünün, kendi sözünü koruyamıyor. Kendi kitabının değişmesine engel olamıyor. İnsanlar (ki allahın can verdiği bir canlı), onu istedikleri gibi değiştirmişler. İnsanlar kendi sözünü/kitabını koruyamayan bir allah’ın onları kurtuluşa, sonsuz yaşama kavuşturacağını düşünüyorlar. Bir dur, düşün, bu allah daha kendi sözünü/kitabını korumayı beceremiyor, sana nasıl yardımı dokunsun.. Eskiler, kelin ilacı olsa, başına sürer derler 🙂

    Neyse devam ediyorum aynı mevzuya.. Sonra aynı Allah, değişen sözlerini düzeltmesi için, başka bir postacı gönderiyor (peygamberler allahın sözünü ileten postacıdır sonuçta) onun ilettiği de bir süre sonra bozuluyor, sonra bir postacı daha, sonra bir postacı daha.. Hiç biriyle gönderdiği söz korunmuyor hepsi bozuluyor. En sonunda da en son postacısından (isa) 600yıl kadar sonra son postacısını gönderiyor (ki o da muhammed).
    Muhammed’i de tüm dünya üzerinde seçe seçe, ne hikmetse yine ortadoğudan seçiyor. Hatta bu seçtiği, cahil bir adam. (cahili hakaret olarak söylemiyorum, sonuçta okuma yazma bilmiyormuş muhammed öncesinde). Yani Allah işi gücü bırakıyor, tüm insanlığı yola getirecek kişiye, okuma bilgisi yüklüyor. (bir de dikkat edin, sadece okuma yüklüyor, yazma becerisi yüklemiyor sanırsam, muhammedin yazma yeteneğine sahip olduğuna dair bir kaynak bulamadım, ama yalanlayan bir kaynak da yok; kanıt olmaktan uzak söylentiler var, yazabildiği biraz bilinmez sanırsam)
    Neyse, konuya geri dönersek, Allah, tekrar tekrar postacı/peygamber gönderiyor. Ama bu yöntem, tekrar tekrar işe yaramıyor. Yani aklı başında biri ne yapar? bir şey işe yaramıyorsa, başka bir yöntem arar. Değil mi? Allahsan, herşeyi bilensen, bunun işe yaramayacağını bilmen gerekirdi. Hadi diyelim bilmiyordun, deneme yanılma yoluyla öğrenmiş olması gerekirdi.

    Ama Allah ısrarcı, illaki istediği gibi olsun istiyor. Çok takıntılı bir durum 🙂 İllaki peygamber aracılığıyla iletişim kuracak, illaki insanlar ona yalvarcak yakaracak falan.. Biraz ego olayları var sanırsam.
    Allah’san, eğer sözünün bozulmamasını istiyorsan, musaya on emir verirken taş tablete yazacağına, git onu adam gibi bir kağıta yaz. Bu kağıt 21yüzyıl teknolojisinden de üstün olsun, yanmasın, ıslanmasın, silinmesin, ezilmesin, radyosyondan etkilenmesin falan filan. Yani kimse bozamasın..
    Yani Kısacası; Allah’ım, eğer söylediğin gibi heryerdeysen ve bu satırları da okuyabiliyorsan, ve de senin de Kur’anda bahsettiğin gibi söylediğin sözler bozulmuşsa şayet, bunda kabahat senin. Yarın öbürgün insanları sorguya çekecek olursan, bunları bir düşün .

    İkinci Konu: “Kur’an’ın aslı korundu, hiç değiştirilmedi mevzusu”
    Şimdi Muhammed’in yazmayı büyük olasılıkla bilmediğini düşünülmesinin nedeni, kur’anı kendisinin yazmamış olması. Yazmayı bilse, oturup da adam gibi niye yazmasın, di mi? (yani allah’ın muhammede: “bak evladım bunları bir köşeye not al, sınavda bunlardan sorumlusunuz” demesi gerekmez mi?) 🙂
    Muhammed birilerine anlatmış, birileri de başkalarına anlatmış.. herkes ezberlerini tekrar edip durmuşlar net 30 yıl boyunca, brüt 50-60 yıl boyunca. (Muhammede gelen ilk vahiy, 60 yıl falan beklemiş yazıya geçmek için, ölümünden 30 yıl sonra yazılaşmış)
    Şimdi müslümanlar iddia ediyorki 30 yıl boyunca 600 sayfalık kitabı, insanlar hatırlarında tuttular, ya da sağa sola küçük küçük tweetler halinde yazılmış ayetlerden hangisinin doğru hangisinin yanlış olduğunu seçebildiler. (ayetlerin bir kısmı yazıya geçirilmiş sonuçta)
    Şimdi bir düşünün, bir insanın (hem de bu insanlar okumamış etmemiş ortaçağ insanları) 600sayfalık kitabı ezberlerinde 30 yıl tutabilirler mi?
    Ufak bir deney yapalım:
    Hepimiz istiklal marşını ezberledik okullarda, bu satırları okuyan aranızdan kaç kişi 3. 4. kıtanın sonrasını hatırlayabilecek? Çoğu kişi ikinci kıtaya gelene kadar bile hata yapar. (istiklal marşı sadece bir örnek tabiki, bunu bir zamanlar ezbere bildiğiniz, ama 10-15 yıldır söylemediğiniz her türlü şiir vs. tarzı edebi eserle deneyebilirsiniz. Sonra da bunu 600 sayfalık bir kitapla karşılaştırın)
    Unutmak insani bir eylemdir. insanlığın yaradılışında olan bir şeydir. Allah ki bu insanları yarattı, o zaman bunu da bilmesi, ve “son”olacağını iddia ettiği sözüne daha iyi sahip çıkması gerekirdi.

    Ama en en en önemlisi, Şu ana kadar söylediğim bir kanıt değildir. Yani bir müslüman, yukarıdaki unutma mevzuna bir açıklama getirip, aslında kur’an’ın ne kada iyi korunduğunu, aslının hiç değişmediğini, muhammed her ayet okuduğunda, birilerinin o ayetleri sağa sola tweetlediğini falan söyleyebilir. Tartışmaya açık, kendilerince cevapları var. Bu sebeple, sallamasyondur bu ayetler desek de, yine de olasılık dahilinde kalan bir kısım var. Bu yüzden bu 30yıl bekleme mevzusu üzerinden %100 net bir sonuca ulaşmak zor. (bu yukarda söylediklerim bana yeter, size yetmez falan bakış açısı giriyor biraz, onu kastediyorum)

    ALINTIDIR.

    • rammsteinn dedi ki:

      tanrı yunusa görev veriyor. yunusta beceremeyince tarsusa gidiyor. aklı sıra tanrıya trip atıyor. bunu denize atınca balık yutuyor. balığın karnında başı sıkışınca tanrım beni affet.
      benden fazla yunusun yanması lazım. tanrı bana kendini gösterecek. bende beceremeyince kaçacam. olurmu öyle şey.
      tanrı bana kendini göstersin. öl desin ölürüm.
      bu arada bu nasıl bir balıktırki. balina desen o civarda balina yok. köpekbalığı desen anında kol bacak koparır yutar. hamsi desen hiç olmaz. yunus balığı desen insanı yutmaz.
      ama tanrının sırf yunusu dize getirmek için dizayn ettiği bir balık olabilir. dişleri olmayan.karnında hava dolu felan

    • rammsteinn dedi ki:

      sayın bilal bey
      demişsinizki

      Bu mealciler iki yerde büyük hata yapmışlardır
      ‘’او ‘’ bağlacını ‘’ veya ‘’ olarak çevirmişlerdir

      tamam. sizin görüşünüz. ama google çevirisi bile bunu söylerken daha niye buna karşı çıkıyorsunuz. şimdi diyeceksiniz ki “google yanlış biliyor.
      kuranmeali.org daki çevirmenler yanlış biliyor,google çevirisi yanlış biliyor.herkes yanlış biliyor. o kadar kendinize güveniyorsanız yazın kuran mealini okuyalım ona göre yorumlayalım.
      tamam anlıyoruz kuranı temize çıkarmak istiyorsunuz.ama
      hisleriniz mantığınızın önüne geçiyor.

      • bilal dedi ki:

        Sayın rammsteinn,
        1-Ben,hislerimle hareket ederek kur’an’ı kerim’i yanlış yorumlamaktan yüce Allah’a sığınırım. Ahirette yüce Allah’a hesap vereceğimin inanç ve bilinciyle hareket ediyorum. Arapça bilen biri olarak ayetin arapça metnini böyle anlıyorum.Hz.peygamberin ocağında yetişmiş olan İbni Abbas ve daha nice tefsirci ve alimler de böyle söylüyorlar.Konuyla ilgili kaynakları da gösterdim..Peki,bunlarda mı hisleriyle davranmışlar.??? Hz.peygamberin ocağında yetişenler ondan ayrı mı düşünecekler? Mealciler,google de yorum yapanlar İbni Abbas ve diğer tefsirci ve alimlerden arapçayı daha mı iyi biliyorlar ??? Ben hislerim- le değil akıl ve mantıkla hareket ediyorum.Kur’an’ı direk arapça metninden anladığım için, ne google deki yorumculara,ne de bir çok hatası olan meallere ihtiyacım vardır..Benim tek kaynağım,kur’an’ın arapça metnidir… Bunda ne varsa o doğrudur.. Meal ve yorumlarda nice hata olur,çünkü bunu yapanlar bizim gibi beşerdirler. 2-Bir de diyorsunuz ki ’’ haydi siz bir meal yapın..’’ Meaalesef,şu an böyle bir imkanatım yok,ben buraya yutdışından katılıyorum.Ama ilerde yüce Rabbim nasip eder ve imkanatım olursa acizane belki böyle bir şey düşünebilirim… …Kalın sağlıcakla….

      • Müspet dedi ki:

        Yahu Bilal, kaç zamandır bu sitede yazılar yazıyosun. Bir insan hiçmi değişmez arkadaşım. Hala aynı şeyleri sayıklayıp duruyorsun.Arapçanın yanında birde tarafsız gözlem yaparak kainatı oku ve tefsir et bakalım. Şimdi bunada bir takım yorumlar yaparsın boşuna yazma yazılarını şimdiden tahmin edebiliyorum.

  373. kadir dedi ki:

    sayın murat yuvarlama yaptığım yok. fakat siz yine kuran hakkında hiçbirşey bilmeden ve sağdan soldan (ateist sitelerden) kopyaladığınız yazıları buraya yapıştırarak gündem yarattığınızı sanıyosunuz.. kuran hakkında zerre kadar bir bilginiz yok. eğer olsaydı buraya kadının boşanma hakkı varmıdır diye bir soru sormazdınız… şimdi gelelim sizin sorunuza…. kuranı kerim hz. peygamberi bizlere bir örnek olarak anlatır… yani kuranı kerimi bu dünyada hayatına ve yaşam tarzına en güzel biçimde geçiren o mübarek insan hz.muhammettir.. kuranı kerimin bir ayetinde hz. peygamberin eşlerine allah boşanma hakkı veriyor.. “eğer peygamberi sevmezseniz, onun arkasından iş çevirerek bu dünyanın çıkarları için uğraşırsanız şunu bilin ki allah sizin yerinize takvalı, dürüst, ve mümin eşler (peygambere nasip eder) ve bunları söyleyerek uyarıyor.. yani isterseniz bunları bilerek ayrılın peygamberden diyor.. “cahiliye dönemindeki gibi süslenip, giyinip, dışarı çıkmayın. yani cahiliye dönemlerinde hareket ettiğiniz gibi hareket etmeyin….” bir başka ayette “ey peygamber hanımlarına şöyle söyle; eğer bu dünya hayatının süsünü ve çıkarlarını istiyorsanız eğer, size bunları vereyimde güzellikle salıvereyim sizi…. bu ayete dikkat ederseniz. hz. peygamber eşlerine boşanma hakkı tanıyor. yani kadınlarında kurana göre boşanma hakkı vardır.. kurana göre kadın ve erkek her zaman eşittir… üstünlük sadece takvadadır.. diye bize bildirir. bir ayette erkeğin kadının üzerinde hakları olduğu gibi, kadınında erkeğin üzerinde hakkı vardır diye bizlere bildirir… bir bayan erkeğini istemezse, ondan boşanmak isterse, ve bu evliliği kafasında bitirirse o evde hiçbir huzur ve düzen kalmaz. erkeğinde kadını zorla tutacak hali yoktur. kısaca islamda boşanma hakkıyla ilgili erkeğe ne söylendiyse bayanın hakkıda aynısıdır. şunu hiçbir zaman unutmayın sayın murat sizin inanmadığınız kuranda kadın ve erkek her zaman eşittir. bunu ister kabullenin isterseniz farklı anlayın gerçek budur.

    hiç düşünmüyosunuz sayın murat sağdan soldan aldığınız bilgilerle kurana iftira atmaya devam ediyorsunuz. siz ne kadar iftira atsanızda kuran sizin iftiralarınızdan berii dir. o allah tarafından indirilen mükemmel bir kitaptır. tüm kalbimle ona iman ederim..

  374. kadir dedi ki:

    sayın gencer bey bu sitede dikkat ederseniz eğer sürekli daha önce sorulan sorular tekrardan soruluyor… isterseniz önceki yazılara vaktiniz olduğunda göz gezdirebilirsiniz… yazınızın muhattabı tabiki sadece ben veya başka kişiler değildir. sadece bunu bilmenizi istedim… bu şekilde yazmamızın nedeni ise kendi adıma konuşuyorum. sorulan soruya sanki biz müslümanlar cevap veremiyomuşuz gibi zannediliyor. kuranda hata yoktur, sadece var zannediliyor… burada sorulan her soruya cevap verildi… saygılarımla….

    • Gencer dedi ki:

      İyide Kadir bey bu sitenin sahibi siz değilsinizki!
      Tabii ki inancınızı sonuna kadar savunuyorsunuz ama bu kadar net konuşmayın bence.
      Ayrıca Hatadan ziyade çelişkileri irdeliyoruz.
      Hata bence daha basit bir kavram kalıyor çelişkilerin yanında.

      Kuran’da yüzlerce çelişki var.
      Buda gün gibi ortada.

      İyi akşamlar.

      • kadir dedi ki:

        sayın gencer kuranda çelişki oldğunu iddia etmeniz biz müslümanlara göre iftiradır.. kurana iftira atmaktır. kuranı kerimi savunmak ise biz bütün müslümanların görevidir.
        şunu diyebilirsiniz; ben bu kuranı defalarca okudum fakat ben çelişkili buldum. ben bu kurana inanmıyorum deyin. inancınıza sonuna kadar saygı gösteririm.. fakat ayetleri buraya yazarak yok şu ayet böyle, şu böyle derseniz. yüce allah katından inen ve ona iman eden insanlar olarak sonuna kadar savunuruz..

        kurandaki çelişki yoktur. çelişki insanların beyinlerindedir. beyinlerdeki çelişkiyi kurana maal etmek asla kabul edilemez.. iyi araştırmanızı tavsiye ederim…

        saygılarımla gencer bey..

  375. murat dedi ki:

    Kasas 30 DİYANET
    Mûsâ, ateşin yanına gelince o mübarek yerdeki vadinin sağ tarafındaki ağaçtan şöyle seslenildi: “Ey Mûsâ! Şüphesiz ben, evet, ben âlemlerin Rabbi olan Allah’ım.” ﴾30﴿
    bu peygamberlerin hepsi de şizofren yaaa…
    şuna bak ağaçtan sesleniyor yaa. acaba diyorum ağacın arkasından birisi işlettimi yoksa tam şizofren mi???
    saygılar

    • rammsteinn dedi ki:

      yalnız dikkat et murat kanunlarımıza
      “toplumun bir kesiminin inandığı dini olgulara hakaret,aşağılama,küfretme cezai müeyyide gerektirir”
      fazıl say sevan nişanyan ceza aldı bundan dolayı.

      kendimce bir örnek vereyim. şimdi ben desemki “benim kafamın üstünde görünmeyen bir dinozor var.evreni o yarattı.benide o yönlendiriyor.bana tapacaksınız” benim gibi kafadan kontak 3-4 kişiyi de kandırsam alın size yeni bir din. ee dalga geçecekler benim inancımla dinozorumla. ben savcıya gitsem “benim ve müritlerimle dalga geçiyorlar” desem beni kimse kaala almaz.
      ateistlerde aynı duruma düştü. dindarlar istediklerini söyleyebiliyorlar ama ateistler yorumlarını dindarlar incinmeyecek şekilde yapmak zorundalar.
      kanunun çifte standartı.

  376. Gencer dedi ki:

    RESMEN KOMEDİ
    Ateşin içindeki muhabbete bakarmısınız.

    Mülk 6 -Rablerini inkar edenler için cehennem azabı vardır. Ne kötü varılacak yerdir orası!
    Mülk 7-Oraya atıldıklarında, onun kaynarken çıkardığı korkunç uğultuyu işitirler.
    Mülk 8-Neredeyse cehennem öfkeden çatlayacaktır! Oraya her bir topluluk atıldıkça oranın bekçileri onlara, “Size bir uyarıcı gelmemiş miydi?” diye sorarlar.
    Mülk 9-Onlar da şöyle derler: “Evet, bize bir uyarıcı gelmişti. Fakat biz onu yalanlamış ve ‘Allah hiçbir şey indirmemiştir. Siz ancak büyük bir sapıklık içindesiniz’ demiştik.”
    Mülk 10-Yine şöyle derler: “Eğer kulak vermiş veya aklımızı kullanmış olsaydık, şu alevli ateştekilerden olmazdık.”
    Mülk 11-İşte böylece günahlarını itiraf ederler. Artık alevli ateştekiler Allah’ın rahmetinden uzak olsun!

  377. Nuri Baba dedi ki:

    Sürekli dinlere karşı çıkıyorsun..Söyle bakalım, Kur’anı bir insan yazabilir mi ?
    Yazamaz…
    Ya bak, sende kabul ettin sonun da..
    Neyi ?
    Kur’anın insan yazımı olmadığını..

    Bak salak adam..Muhammed’in aşk hayatını anlatan, bir surede aynı ayetten 31 adet olan, Muhammed’den 30 yıl sonra, 300 kişiyle yazılırken, dünyanın kuzey yarım küresini ıskalayan kitap, elbette tek bir insanın kitabı değildir…

    Madem öyle, hadi bir tane daha yazsalar ya, sizin ateistler ?

    Bak salak adam…Dünyada ki tüm inançlılar bir araya gelseler, Karl Marks’ın “”Kapital”” kitabını yazabilirler mi ?

    O ne yaaa…

    15 Bin ışık yılı uzaklıkta ki PPWears Gezegeninden gelmiş bir kitap…

    Hadi be ordan…Bu kadar saçmalık yeter artık…

    Ulan salak adam…Sen yüzyıllarca gökten geldiğini söylediğin vahiylerle hayatına yön verilirken sesimiz çıkmıyor da, şimdi ben nereden geldiğini söyleyince mi kızıyorsun ?

    Şuna bak yahu..Bizim kutsal kitabımızı hangi kitaplarla kıyaslıyor…

    Senin kutsal dediğin kitap, dünyada kimsenin umurunda değil ama o beğenmediğin “Kapital”i özümsemeyenleri, Amerika’da Avrupa’da Holdinglere yönetici yapmıyorlar…

    Ne yani, şimdi o dediğin kitabı okuyanlar cennete mi gidiyorlar ?

    Hayır salak adam ; cennetin uyduruk bir masal olduğunu anlıyorlar….!!!

  378. yasir dedi ki:

    • emre dedi ki:

      ”- Âyetlerimizi hükümsüz bırakmak için yarışanlara gelince, işte onlar Hakk’ın huzuruna azab içinde getirileceklerdir.”
      Sebe'(38)
      sizin yazdıklarınızı okurken rastgeldim bu Ayete yüzlerce tefsirin arasındaki bu ayeti istemdışı olarak okudum..

  379. Gencer dedi ki:

    Ya Sin Suresi 5-6

    Kur’an, ataları uyarılmamış, bu yüzden de gaflet içinde olan bir kavmi uyarman için mutlak güç sahibi, çok merhametli Allah tarafından indirilmiştir.

    Çok bilmiş arkadaşlar açıklayın bakalım.
    Hani İbrahim,İsmail v.s. Müslümandı Hani ? Ataları uyarılmamış diyor.

    Birde bu surede hitap edilen Sin kimdir.Sanki Ya Rab der gibi.????

    • bilal dedi ki:

      MAALESEF,YASİN-6.AYETTE YİNE BİR MEAL HATASI SÖZ KONUSUDUR.!!!
      1-DOĞRU MEAL:لتنذر قوما ما انذر اباؤهم ‘’ Li tünzire kavmemma unzire abauhum…’’ Kur’an,ataları uyarıılmış olduğu gibi,gaflette giden bir topluluğu da uyarman için mutlak güç sahibi,çok merhametli Allah tarafından indirilmiştir….’’. buradaki ‘’ ما ‘’ Nefiy (olumsuz) edatı değil,’’موصولة ‘’ edati olup ‘’الذي ‘’ anlamındadır. ! قا ل ابن عباس وعكرمة وقتادة هي بمعني الذي فا لمعني = لتنذر مثل ما أ نذر اباؤهم ‘‘ İbni Abbas,İkrime,Kutade ve daha niceleri buradaki ‘’ ما ‘ olumsuz edatı değil,mevsula edatı olup ‘’الذي.‘’.anlamındadır.Yani ayetin meali ‘’…ataları uyarılmış……… ’’ şeklindedir ( …القرطبي = ج = 8 = ص = 10 2- YASİN,Kelimesinin anlamı.??? ‘’ YA ‘’ nida (sesleniş ) harfıdır.. ‘’ SİN ‘’ de,insan kelimesinin kısaltılışıdır.. ‘’ Anlamı,vahiy alan hz.peygambere ‘’ Ey insan ! diye hitaptır.” -Meali şöyle oluyor.(hz.peygambere) ” Ey insan ! Hikmetli olan kur’an hakkı için,elbette sen gönderilen elçilerdensin.Sen doğru yol üzerindesin….’’ … Saygılar….

      • sorgucuyuz dedi ki:

        Bilal bey kıvırma konusunda size diyecek bir laf bulamıyorum malesef. Ve bu konudada sizi ayakta alkışlıyorum.
        Bakın burada siz ya da diğer arkadaşlar orijinal dediniz, orijinal ne dedik, diyaneti adres gösterdiniz. Ben diğerlerinede yer verdim.

        İmam İskender Ali Mihr :Babaları uyarılmamış bir kavmi, uyarman içindir. Çünkü onlar gâfillerdir.
        Diyanet İşleri :(5-6) Kur’an, ataları uyarılmamış, bu yüzden de gaflet içinde olan bir kavmi uyarman için mutlak güç sahibi, çok merhametli Allah tarafından indirilmiştir.
        Abdulbaki Gölpınarlı:Korkutman için, ataları korkutulmamış topluluğu; onlardır gafil olanlar.
        Adem Uğur:Ataları uyarılmamış, bu yüzden kendileri de gaflet içinde kalmış bir toplumu uyarman için indirilmiştir.
        Ahmed Hulusi :Ataları uyarılmamış, bu yüzden (hakikatlerinden, Sünnetullah’tan) kozalı olarak yaşayan bir toplumu uyarman için.
        Ahmet Tekin :Ataları sorumluluk hesap ve ceza hatırlatılarak uyarılan, kısa sürede imandan ve şer’i hükümlerden habersiz hale gelen milletleri uyarman için indirilmiştir.
        Ahmet Varol :Ataları uyarılmamış bir kavmi uyarman için (gönderildin). Çünkü onlar gaflet içindedirler.
        Ali Bulaç :Babaları uyarılmamış, böylece kendileri de gafil kalmış bir kavmi uyarman için (gönderildin).
        Ali Fikri Yavuz :Babaları (Allah’ın azabı ile) korkutulmamış bir kavmi (Kureyşi) korkutasın diye gönderildin. Çünkü onlar habersiz gafillerdir.
        Bekir Sadak :Bu, babalari uyarilmadigindan gafil kalmis bir milleti uyarman icin guclu ve merhametli olan Allah’in indirdigi Kuran’dir.
        Celal Yıldırım :Babaları uyarılmayan bir milleti —ki onlar gaflet içindedirler— uyarman içindir.
        Diyanet İşleri (eski) : Bu, babaları uyarılmadığından gafil kalmış bir milleti uyarman için güçlü ve merhametli olan Allah’ın indirdiği Kuran’dır.
        Diyanet Vakfi :Ataları uyarılmamış, bu yüzden kendileri de gaflet içinde kalmış bir toplumu uyarman için indirilmiştir.
        Edip Yüksel :Ataları uyarılmadığından tümüyle habersiz kalmış bir toplumu uyarman için…
        Elmalılı Hamdi Yazır :İnzar edesin, vehameti haber veresin diye bir kavme. Babalar inzar edilmedi de haberleri de yok gafiller
        Elmalılı (sadeleştirilmiş) :Babaları uyarılmamış olup gaflet içinde olan bir topluluğu uyarasın (vehameti haber veresin) diye.
        Elmalılı (sadeleştirilmiş – 2):Babaları korkutulmamış ve kendileri de gafil olan bir kavmi, çok güçlü ve çok merhametli olan Allah’ın indirdiği (Kur’ân) ile korkutasın.
        Fizilal-il Kuran :O Kitap, sana, ataları uyarılmamış, bu yüzden kendileri de gaflet içinde kalmış bir toplumu uyarman için indirilmiştir.
        Gültekin Onan :Babaları uyarılmamış, böylece kendileri de gafil kalmış bir kavmi uyarman için (gönderildin).
        Hasan Basri Çantay :(Bunun) hikmeti de (yakın) ataları azâb ile korkutulmamış, bu yüzden kendileri gaflet içinde kalmış olan bir kavmi (onunla) korkutmandır.
        Hayrat Neşriyat :Tâ ki, (fetret devrinde) babaları korkutulmamış, kendileri de gaflet içinde (kalmış)kimseler olan bir kavmi korkutasın!
        İbni Kesir : Babaları uyarılmadığından gaflet içinde kalmış bir kavmi uyarman için.
        Muhammed Esed :ataları uyarılmamış ve bu nedenle kendileri (doğru ile eğrinin ne olduğundan) habersiz kalmış bulunan insanları uyarasın diye (sana indirilmiş olanın) (sayesinde).
        Ömer Nasuhi Bilmen:Tâ ki, bir kavmi korkutasın ki, onların ataları korkutulmamıştır. Artık onlar gâfil kimselerdir.
        Ömer Öngüt :Ataları uyarılmadığı için gaflet içerisinde kalmış bir kavmi uyarman içindir.
        Şaban Piriş :Ataları uyarılmadığı için gafil bir toplumu uyarman için.
        Suat Yıldırım :O, azîz ve rahîmden indirilen bir tenzil olup, ataları uyarılmamış, hâliyle, kendileri de gaflette giden, bir topluluğu uyarmak için gönderilmişsin.
        Süleyman Ateş : Babaları uyarılmamış, bu yüzden kendileri de gaflet içinde kalmış bir toplumu uyarman için (seni gönderdik).
        Tefhim-ul Kuran:Babaları uyarılıp korkutulmamış, böylece kendileri de gafil kalmış bir kavmi uyarıp korkutman için (gönderildin).
        Ümit Şimşek: Tâ ki, ataları uyarılmadığı için haktan habersiz kalmış bir toplumu uyarasın.
        Yaşar Nuri Öztürk:Babaları uyarılmamış, tam gaflet içinde bir toplumu uyarman için gönderildin.

        Bunların tümü yanlış çevirmişler.Sizinki doğru.Bunlar işi bilmiyor, siz biliyorsunuz. Sonra burada gelip, diğer arkadaşların arapçasını eleştiriyorsunuz. Ayrıca arapçayada yeni bir soluk getirdiniz. Sizi kutluyorum.
        Bu konuda tarafsız olduğunuzu düşünmüyorum ve malesef benim şahsen bu konuda size güvenim kocaman bir sıfır oldu.
        Arapça çeviri konusunda Murat arkadaşımızın çevirilerini takip etmenin daha doğru olacağını düşünüyorum.

        Saygılar.

      • murat dedi ki:

        Bilal bey, sizin arapça hocanız kim merak ettim??

        buradaki ‘’ ما ‘’ Nefiy (olumsuz) edatı değil,’’موصولة ‘’ edati olup ‘’الذي ‘’ anlamındadır. !
        diyorsunuz.
        bilal bey ;
        1 – ‘’ ما ‘’ dan sonra fiil kullanılması ‘’ ما ‘’nın olumsuzluk anlamını vermesini daha mantıklı tutmaktadır.
        2- senin verdiğin manada “topluluğu da” demişsin ki, arapça metninde “.. DA” anlamını verebilmek için أيضا benzeri kelime olması lazım değil mi?
        3- ‘’ ما ‘’ Nefiy (olumsuz) edatı, ‘’الذي ‘’ —> “manası= gibi, öyleki ” manasında kullanıldığını söylüyorsun. yahu bu allah APAÇIK kitabında kelimeleri başka kelimelerin manasında neden kullanıp ta insanların hatta tefsircilerin bile kafasını bulandırır ki, madem ‘’الذي ‘’ manasında kullanacaktı, neden direk ‘’الذي ‘’ yazmamış, o esnada aklına o kelime gelmedi de, onun yerine ‘’ ما ‘’ yazayım nasılsa, ibni abbas ile Bilal bey benim ne demek istediğimi insanlara anlatacaktır diye mi düşünmüştür???
        Kim bilir, Allah bilir. 🙂
        saygılar…

      • bilal dedi ki:

        Sayın sorgucuyuz ve Murat bey,
        1-Bakınız,kur’an da bunun bir çok örnekleri vardır. 1-İNFİTAR-5:.علمت نفس ما قدمت واخرت ‘’ Ailmet nefsun MA kaddemet ve ehharet ‘’ İşte o zaman her nefis neyi sunduğunu ve neyi ertelediğini bilecektir..’’ Burada ‘’ما ‘’ MA ‘’ edatı olumsuz değiil,yine mevsule edetı olarak kullanılmıştır.. 2-İNŞİKAK-4:.والقت ما فيها وتخلت ‘’ Ve elkat MA fiha ve tehallet ‘’ V e yer içindekini atıp boşaldığı zaman…’’ Burada da ‘’ما ‘’ MA’’ olumsuz edatı değil,yine mevsula ‘’ edatıdır…3-TEKVİR-14:.علمت نفس ما احضرت ‘’ Alimet nefsun MA ahdaret ‘’ İşte o zaman her nefis ne hazırladığını bilip anlayacaktır..’’ yine burada da ‘’ما ‘’ MA ‘’ olumsuz edatı değildir. Bütün bunlarda ‘’ما ‘’ MA ‘’ edatından sonra da fiiller kullanılmıştır..Ve hiç birinde ‘’MA’’ olumsuz edatı olarak gelmemiştir..Bunun gibi nice örnekler vardır..Ama anlayana bu kadar yeterlidir ..Neden buralarda fiillerden sonra ‘’MA’’ kullanılmıştır.??? Sizin mantıkınıza göre burada ki ‘’MA’’ edatları da olumsuz olması gerekirdi.Ama maalesef dediğiniz gibi değil…Bir önce ‘’ علم الصرف والنحو ‘’ SARF VE NAHİV ilmini iyice okuyup öğrenmenizi tavsiye ederinm… Bütün mealler aynı şeyi söyleseler bile bu gerçek yok olamaz.Bu mealleri yapanların ne kadar arapça dil gramerinden haberdar olduklarını merak ediyorum. Zaten neredey- se bu meallerin çoğu birbirinin kopyası gibir.. Daha önce biri taşa ağaç,ağaca taş demişse,hemen hemen bu durum aynen devam etmiştir… Yukarıda buna dair İbni Abbas ve diğerlerinin tefsilerini de kaynakla birlikte gösterdim.Herhalde ne mealcile-rimiz,ne de Murat bey ,İbni Abbas ve onun gibi müfessir ve alimlerden arapçayı ve kur’an tefsirini daha iyi bilecek değidir. Yüzlerce meal gösterilse de hiç bir şey ifade etmez..Arapçayı tam bilmeyen bu mealcilere mi inanalım,yoksa hz.peygamberin ocağında yetişmiş olan İbni Anbbas gibi alim ve müfessirlere mi inanalım.?.. Biz meallere değil,direk kur’an’ın arapça metnine bakıyoruz.Zaten yüce Rabbimizin kitabı olan kur’an’ı kerimi bu hatalı meal ve yorumlar sorunlu hale getirmektedirler.Kur’an,bu hatalardan beriidir.O evreni yaratan ve sonsuz ilmiyle her şeyi kuşatan yüce Allah’ın sözüdür.. Sayın sorgucuyuz arkadaşım, isim vermeden yukarıda birinci sırada gös-terdiğiniz mealcinin videosunu bizzat izlemişim..Arapça bir duayı okuyor, fakat irap bakımından neredeyse hepsini yanlış okuyordu,buna rağmen kalkıp bir meal yapmış-tır…Arapça dua metnini düzgün okuyamayan biri nasıl bir meal yapabiliyor..??? 2- Burada‘’Ma’’ edatını olumsuz yapanlara göre bile yine,ayete bir sorun yoktur.Çünkü onlar da şöyle diyorlar..’’اي لم ينذروا في زمن الفترة ‘’Fetret döneminde (yani hz.İsa’dan hz. Muhammed’e kadar geçen peygambersizlik döneminde ) ‘’……ataları uyarılmamış olan…….’’ şeklindedir..Yani ‘’Ma ‘’harfını olumsuz yapsak bile yine hiç bir sorun yoktur.Ama buna hiç gerek kalmadan en doğru tefsir,’’ما ‘’ harfını olumsuz edatı yap-mamaktır..Çünkü,kur’an’ı kerim de bunun bir çok örnekleri vardır…Murat bey,yine aynen bunun gibi ‘’YASİN-35.ayeti gösterebiliriz:YASİN-35:.ليا كلوا من ثمره وما عملته ايديهم افلا يشكرون ‘’ Li ye’külü min semerihi ve MA amilethu eydihim efela yeşkürüne..’’ ( Bütün bunları ) Onun ürünlerinden ve kendi ellerinin yaptıklarından yesinler diye (yaptık) . Burada yine ‘’MA’’ edatı aynen olumlu olarak gelmiştir……. Bir de dikkat edilirse her iki ayetin içindeki ‘’MA’’ edatı aynı konumda gelmiştir..Birinde ‘’ Li tunzire‘’ Uyarasın diye, diğerin-de ise, ‘’ Li ye’külü ‘’ yesinler diye.’’ şekilindedir…Allahaşkına aralarında bir fark var mı ? Niye aynı konumda gelen ‘’MA’’ harfı bir yerde olumsuz,..-öbür yerde olumlu gelsin…??? Zaten ‘’Ma’’ harfının bu durumu bilindiği için onun yerine ‘’Ellezi’’nin gelemsine gerek yoktur..Ayrıca ‘’MA’’ ifadesi cümleye ‘’Ellezi’’ den farklı bir anlam da katmaktadır. ‘’MA’’ ifadesiyle ‘’ öyle bir topluluk ki..’’ yani cümleye ( Öyle..) ifadesini de katmaktadır..Eğer,bunun yerine ‘’Ellezi ‘’ gelseydi,yine olumlu olurdu,ama (Öyle…) ifadesi burada söz konusu olmayacaktı…İşte bu nedenle, ‘’ Ellezi ‘’ yerine ‘’ Ma ‘’ harfı gelmiştir..Yani, ‘’MA’’ harfının bu ayette katmış olduğu anlamının tamamını ‘’ Ellezi ‘’ kelimesi katamaz.!!! Lütfen,inadınızı bırakın,kur’an’ın doğru anlaşılmasından korkmayın..!!! Saygılarımla….

      • murat dedi ki:

        Bilal bey, senin okuduğunu anlayamama gibi bir sorunun var, buna kesin inandım artık. senin daha Türkçe yazılan metni okuyup kavrama sorunun varken, kuranı nasıl en doğru sen anlıyorsun pes doğrusu!!!
        benim yazdığım aşağıdaki yazıdan nasıl ‘’ ما ‘’ nın sadece fiillerden önce olumsuzluk manası verdiği anlamını çıkarttın, bu nasıl bir hayal gücü, ibni abbas bile bu kadar hayal edemez…
        yazdığım yazı aşağıda ve bana anladığını yaz.
        ———
        1 – ‘’ ما ‘’ dan sonra fiil kullanılması ‘’ ما ‘’nın olumsuzluk anlamını vermesini daha mantıklı tutmaktadır.
        ———-
        düşünsene be bilal;
        ‘’او ‘’ yerine ” و ” bağlacını, ‘’ ما ‘’ yerine ‘’الذي ‘’ edatını, APAÇIK ayetleri olduğunu iddia ettiği kitabında neden kullanmaz??
        yoksa Muhammet ve arkadaşlarının mı hatası??
        yoksa İbni abbas ta örtbas etme çabasında mı??

        Bu kadar kuran mealcisi yanlış Bilal beyefendi doğru, 1000lerce tefsirci yanlış anladı, ibni abbas doğru.

        Özet olarak Bilal bey;
        Kuranı bir sen anladın, ama sen de yanlış anladın be dostum…

        saygılar….

      • Nuri Baba dedi ki:

        “”Kuranı bir sen anladın, ama sen de yanlış anladın be dostum…””

        İşte sonunda söylenecek olan buydu ve sevgili Murat Beyefendi de gereğini söyledi…

        Saygılarımla…

      • murat dedi ki:

        ayrıca Bilal bey;
        yukardaki yorumunuzda verdiğiniz bir ayet te dikkatimi çekti.
        verdiğiniz ayet ve mealini aşağıda alıntıladım;
        —-
        1-İNFİTAR-5:.علمت نفس ما قدمت واخرت ‘’ Ailmet nefsun MA kaddemet ve ehharet ‘’ İşte o zaman her nefis neyi sunduğunu ve neyi ertelediğini bilecektir..’’
        —-
        Şimdi kuranı doğru anlayan ve doğru mealini sunan arapça alimi bilal bey;
        bana yukarda verdiğiniz mealden yola çıkarak, Arapçasında “İŞTE” “O ZAMAN” “HER” ” -ECEKTİR” kelime ve eklerinin karşılıklarını gösterir misiniz???

        cem yılmazın da dediği gibi “hadi göster, hadi, hadi, göstersene”
        hatta ibni abbası da çağır….

        saygılar…..

      • murat dedi ki:

        Bilal bey,
        örnek verdiğin diğer ayetlerde de, Arapçasında olmayıp Türkçesinde eklediğin fazla kelimeler var. onları da sana ev ödevi vereceğim bakalım bulabilecek misin??. bulamazsan söyle ben yardımcı olurum. şimdi ibni abbası da bulamazsın…

        saygılar….

      • Gencer dedi ki:

        İnsan sanki Nas diye geçiyor.Sin diye aradım Google da Ay Tanrısı çıkıyor birde arapça ve İbranicede bir harf çıkıyor.
        Sin’in İnsan anlamında kullanıldığı bir yer bulamadım.
        Özellikle İnsan için NAS suresi var.İlahinnas,Melikinnas gibi kelimeler geçiyor.İnsanların İlahı İnsanların Meliki anlamında.
        Sin’in İnsan olduğuna eminmisin ?,

        İyi akşamlar.

      • bilal dedi ki:

        Gencer bey,
        1-Arapçada NAS,çoğuldur,insanlar demektir..2-İnsan ise,tekilldir çoğul değil… Nas ile insanı birbirine karıştırmışsınız… 3- Sin,diye bir isim olarak bir yerde bulamazsınız.. Çünkü ‘’س ‘’ sin ‘’bir harftır..4- ‘’ YASİN ‘’ suresinin başında geçen bu kelime ile ‘’ Ey insan ! ‘’ diye vahiy alan hz.peygambere bir hitapt şekildir diyen,İbni Abbas,İbni Mesut ve daha nice alimlerdir. Bu konun metni bazı tefsirlerde şöyle geçiyor. ‘’وروي عن ابن عباس وابن مسعود وغيرهما ان معني == يس == يا انسان ! خطا با للنبي ‘’ Delilleri de ,’’انك لمن المرسلين ‘’ Sen elbette gönderilen elçilerdensin…’’ Yani, ‘’ Ey insan! (vahiy alan peygamber ) hikmetli kur’an’ın hakkı için sen elbette doğru yol üzerindesin…’’ Bunu böyle diyen yukarıda isim-lerini yazdığım müfessir ve alimlerdir…Farklı şeyleri söylenler de vardır..fakat en mantıklı görüş budur diye düşünüyorum…Ben bunu onlara dayanarak söyeldim… Ama,yine de en doğrusunu yüce Allah bilir.. (.الله اعلم بمراده ) … İyi akşamalar…

      • bilal dedi ki:

        Murat bey,
        1-Her halde ‘’Ma’’ harfı konusunda anlaştık gibi görülüyor.Çünkü bu bir gerçektir… 2- ‘’ İŞTE,O ZAMAN,HER,ECEKTİR.’’ şeklindeki ifadelerin karşılığını arapça metnin- de göstermemi istemişsiniz..Gayet mantıklı bir soru sormuşsunuz..Cevap:.علمت نفس ‘’ Alimet nefsun ‘’den önce 1,2,3 ve 4. ayetlerde zamanın şart edatı olan ‘’اذا ‘’ İZA ‘’ bulunuyor..Bununla söz konusu ‘’.olaylar gerçekleştiği zaman…’’ yani bu olayların gerçekleşmesi bir zamana bağlanıyor (Bunlar gerçekleştiği zaman) işte bu şart cüm-lesinin cevabı de‘علمت نفس ‘’ İşte o zaman her nefis neyi sunduğunu,neyi ertelediğini bilecektir.’’ Şeklindeki cevap geliyor… a) علمت ‘’ fiili,kendinden önce her dört ayete geçen ‘’اذا ‘’ şart ‘’edatının cevabıdır.Bu ayetlerde ‘’ söz konusu olayların gerçekleş-mesi ‘’ İZA ‘’ ifadesiyle zamana bağlandığından,haliyle buradaki,‘’ İZA,’ şart edatının cevap cümlesi olan ‘’ alimet ‘’ ifadesinde de ‘’ İşte o zaman’’ gibi bir anlamın çıkması olmaktadır. b) ‘’ HER ‘’ ifadesi de ‘’ نفس ‘’ Nefsun ‘’ kelimesinden çıkıyor..Çünkü, bu kelime ‘’ NEKİRE ‘’ olarak geldiği için,’’ İSMİ CİNS ‘’ oluyor.. .Bu şekilde gelen ‘’ Nefsun ‘’ lafzan tekil,manası ise geneldir. (her nefis..bütün nefisler..) MESELA: ‘’ İnsan kelimesi,ismi cinstir..Lafız olarak tekil,ama anlam olarak manası bütün insan-lardır…İşte,’’ Nefsun ‘’ kellimesinin lafzı tekil,fakat ismi cins olduğu için anlamı ‘’ her nefis ‘’ bütün nefisler..demek.oluyor. c) ‘’ CEKTİR ‘’ .Bunu Nereden çıkarıyoruz.?? Burada ki cevap cümlesi olan‘’ alimet ‘’ fiili, geçmişe değil,gelece ait bir cevaptır…- .Geleceğe yönelik olaylar ,’’ CEK- CEKTİR’’ gibi eklerle gelir. Mesela: Mehmet gelecek (cek ) diyoruz.veya bunun gelmesi kesin ise ‘’ Gelecektir.’’(tir) diye ilave edi-yoruz.İşte kıyametteki bu olayın da geleckete vuku bulacağı için ”cektir” diye ifade ediyoruz…Özetle, söz konusu kıyametteki olayların gerçekleşmesi hem kesin,hem de gelecekte vuku bulacağı için, ‘’ alimet ‘’ cevabı da ona uygun olarak (CEKTİR ) şek-linde gelmesi Uygun olur… Yani bu. ‘’alimet ‘’ fiili ,geleceğe ‘’ Kıyametteki olaya” bir cevap olduğu için,geleceğin eki olan (cek ) ifadesi eklenir.Bir de,bu olay kesin olduğu için,buraya kesinlik ifade eden (tir) ifadesinin gelmesi de daha uygun olur.Son olarak özetleyecek olursak, 1- ‘’alimet,zamanı ifade eden şart cümlesine cevap cümlesi olduğu için,buna,‘’ İşte o zaman ‘’ ifadesinin eklenmesi uygun olur..Yani bu durumla cevap cümlesi olan ‘’علمت ‘’, şart cümlesiyle mutabık oluyur… Şart cümlesinde ‘’ zaman ‘’ varsa ,cevap cümlesine de,bu ifadeyi eklemekle her iki cümleyi birbirine mutabık yapmış oluyuruz.( yani cevap cümlesindeki hüküm,şart cümlesindekine uygun bir cevap olur). 2- ‘’نفس ‘’ Nekire olduğundan ismi cins oluyor..( yani her nefis..) Lafız olarak tekil,ama anlam olarak geneldir.her nefis (bütün nefisler.) 3-‘’CEKTİR ‘’ ifadesi gelecek zamanı belirtiyor. Zaten ‘’ alimet ‘’ yani cevap cümlesinde geçen hüküm de gelecek zamanda (kyamette) vuku bulacak.Bu nedenle bu cevap cümlesini‘’cektir.. -‘’ifadesiyle belirtmek daha uygun olur..Böylece hem şart cümlesi,hem de cevap cümlesi birbirine mutabık kılınmaktadır… İşte,söz konusu ayetin metninde bu ifadeler açıktan geçmese bile,bunlar hükmen vardır…Bunlarla şart cümlesi ile cevap cümlesi birbirine tam mutabık kılınmaktadır.. ‘علمت ‘’ her ne kadar fiili mazı gibi görünse de, geleceğe ait olan şart cümlesine cevap cümlesi olduğundan anlamı da gelceğe ait olur.Bu ne-denle burada cevap cümlesi de geleceği ifade eden (cektir) eki ile gelir..İyi geceler..

      • murat dedi ki:

        Bilal bey;
        benim size sorduğum soru tuzak sorusuydu. tuzak kuranların en hayırlısı kadar olmasa da…
        Benim tuzağım gerçekten de hayırlıydı, tuzak kurup cehenneme atmak değil niyetim.
        Sadece, senin objektif, mantıklı, dürüst ve zekice cevapların olabilecek mi diye bakmak istedim…

        şimdi karşılaştıralım;
        önce senin yazdığın bir ayet ve anlamı aşağıda,
        ——
        “1-İNFİTAR-5:.علمت نفس ما قدمت واخرت ‘’ Ailmet nefsun MA kaddemet ve ehharet ‘’ İşte o zaman her nefis neyi sunduğunu ve neyi ertelediğini bilecektir..’’”
        ——

        ben bu ayet ve anlamı için;
        “bana yukarda verdiğiniz mealden yola çıkarak, Arapçasında “İŞTE” “O ZAMAN” “HER” ” -ECEKTİR” kelime ve eklerinin karşılıklarını gösterir misiniz??? ”
        demiştim

        siz de cevap olarak kısaca, bu manaları önceki 1,2,3 ve 4. ayetlere bağladın.

        Bilal bey, ben sıradan bir imamın bu cevabı vereceğini zaten biliyordum da acaba dedim bilal beyin mantıklı bir açıklaması var mı? maalesef yok muş…
        şimdi açıklamamı yapayım,
        önce infitar suresinin orijinal Arapçasını ve esas mealini yazıyorum ardından seninkiyle farkını anlatacağım
        İNFİTAR SURESİ (1-5)
        اِذَا السَّمَٓاءُ انْفَطَرَتْۙ ﴿١﴾ وَاِذَا الْـكَوَاكِبُ انْتَثَرَتْۙ ﴿٢﴾ وَاِذَا الْبِحَارُ فُجِّرَتْۙ ﴿٣﴾ وَاِذَا الْقُبُورُ بُعْثِرَتْۙ ﴿٤﴾ عَلِمَتْ نَفْسٌ مَا قَدَّمَتْ وَاَخَّرَتْۜ ﴿٥
        Türkçesi;
        1)Gök yarıldığında 2) ve yıldızlar dağıldığında 3) ve denizler fışkırtıldığında 4) ve kabirler altüst edildiğinde 5) NEFİS, TAKDİM ETTİĞİ VE ERTELEDİĞİ ŞEYİ BİLDİ.

        evet bilal bey, bahsettiğin ayetlerin tamamının Arapçasını da Türkçesini de yazdım. Türkçesinde Arapçada olmayan tek harf bile yoktur. olması gereken orijinal de budur. yok orda onu demek istemedi yok burda bunu demek istedi, yok parantez içinde bu. aslaaaa ekleme yapılmamış gerçek ve ORJİNAL meal böyle olur. Sen yada ibni abbas kim oluyorsunuz da da allahın ne demek istediğine karar verebiliyorsunuz. ekleme yada çıkarma yapıyorsunuz.

        Neyse bilal bey konumuza devam edelim, 5. ayetin manasını büyük yazdım sen ne mana vermiştin bakalım;
        “İşte o zaman her nefis neyi sunduğunu ve neyi ertelediğini bilecektir”
        diye mana vermiştin. aradaki farkı görüyorsundur sanırım. acaba hangisi ORJİNAL ve OBEKTİF.

        eklediğin fazlalık “o zaman” zaman edatı için,
        1.2.3. ve 4. ayetlerde kullanılan ( اِذَا =..dığı zaman) edatını kaynak gösterdin.
        peki soruyorum;
        1- ilk dört ayette اِذَا varken hatta 2,3 ve 4. ayette “و ” ile birlikte kullanırken, neden 5. ayette de yok, sayfaya mı sığmadı. Dalga değil, cidden sığmamış olabilir. o zamanki bir sayfaya 1 ayet zor sığıyordu, dolayısıyla اِذَا sığmamış olabilir… kim bilir 🙂
        alttaki linkte bilinebilen ilk kuran resmi var ki bu bildiğiniz ilk kuran da değil osman zamanı olduğu sadece bir tahmin.

        2- Hadi اِذَا koymadın bari bir ” و = ve” benzeri bir ’’موصولة ‘’ birleştirme edatı kullansaydı. O zaman önceki cümlenin “zaman” manaları da 5. ayete mantık olarak geçerdi değil mi?

        Gördüğün gibi bilal bey 5. ayet bağımsız ve önceki ayetlerle bağlaçla bağlanmayan bir ayettir. bu durumda sizin meal asla orijinal değil, aksine uyduruk bir mealdir.

        Bir de,
        ” نَفْسٌ ” kelimesini meal olarak “HER NEFİS” dediniz. böyle manayı da ibni abbas mı öğretti size.
        Oysaki (” نَفْسٌ “= nefis) tir.
        sizin dediğiniz gibi HER NEFİS manasını verebilmemiz için ” كُلُّ نَفْسٍ ” dememiz lazım.
        mesela;
        ankebut 75
        كُلُّ نَفْسٍ ذَٓائِقَةُ الْمَوْتِ… ﴿٥٧﴾ = Her nefis ölümü tadıcıdır. )
        siz diyorsunuz ki نَفْسٌ nekredir ve genel demektir. genel olması başına “HER” eklemenize asla icazet vermez. eğer Muhammet HER eklemeni isteseydi, ankebut 75 gibi yazardı.

        Bazı insanlar, fakir anne-babalarını arkadaşlarına tanıştırmaktan kaçarlar ve etrafa anne-babaları zenginmiş gibi caka satmaya çalışırlar, oysa gerçek ortaya çıktığında da yerin dibine girerler. Halbuki özürlü bile olsa insanlar kendileri ile barışık olurlarsa veya oldukları gibi görünseler, hem mutlu olurlar, hem de dürüstlükleri onlara büyük güven ve katkı sağlar.

        Bilal bey, size de tavsiyem hatasıyla, kusuruyla kuranı sevecekseniz de olduğu gibi sevin, fakir olabilir, özürlü olabilir, insan yapısı sonuçta bu kitap. Bir yaratıcının kitabıymış gibi göstermeye çalışmanız dürüstlüğünüzü bozmakta….

        saygılar….

      • bilal dedi ki:

        Murat bey,
        1-İNŞİKAK-4: Burada ‘’ Yer ‘’ve ‘’ Zaman ‘’ ifedeleri açıkta yoktur,fakat hükmen vardırlar. Ondan önceki .3.ayete baktığımız zaman burada ‘’اذا ‘’ iza‘’ yani zamanın şart edatı vardır. 4.ayet ise,3.ayete atıf edatı olan ‘’و ‘’ harfıyla atıf edildiği için,matufu aleyhinin üzerinde bulunan 3.ayette ki ‘’ iza ‘’ ile belirtilen zamanın anlamı matuf olan cümleye de aynen verilmiş olur.Yani matufu aleyhin (üzerine atıf yapılanın ) hükmü de aynen matufa (atfı yapılana) verilmektedir.Öyleyse,4.ayet hükmen ve takdiren şöyle oluyor واذا { القت } الارض { ما فيها وتخلت }‘’ Ve yer içindkini atıp boşaldığı zaman ‘’ şekilne giriyor.. ‘’والقت ‘’ fiili mazı olup 3.ayete atıf edildiğinden içinde ‘’müstetir zamiri olan ‘’هي ‘’ ( o ) arza raci olur. Bu nedenle 4.ayete zaman ve yer ifadeleri açıktan geçmiyorsalar bile,atıf edatıyla bunlar hükmen burada var sayılırlar.. takdiren ve hükmen burada zaman edatı olan ‘’ iza ‘’ ve ”elkat ‘’fiili içindeki ‘’zamirle ‘’ Yer ‘’ifadesi de girmiş bulunuyor..İşte 4.ayette bu şekilde‘’ zaman ve yer‘’ ifadeleri girmiş oluyor.TEKVİR-14: Yine burada da açıktan ‘’ işte,o zaman ve her ‘’ ifadeleri bulunmamasına rağmen yine İNFİTAR-5.ayet hakkında daha önce bellirtiğim hükümler bunun için de aynen geçerlidir.Ayrıca burada ’.anlayacak-tır.’’ ifadesi de yoktur..Fakat ‘’علمت ‘’ ifadesi ile ‘’anlamak’’ ifadesi neredyse aynı anlamı taşıyorlar.Bu nedenle cevap cümlesinin anlamını daha da pekiştirmek için bu ifadeyi buraya koyabiliriz.Bununla ayetin anlamına hiç bir halel gelmez,bilakis mevcut anlam bununla daha da pekiştirilmiş olur..Yani bir kelimenin anlamını genişletebilrsin…Bilmek, anlamak,kavramak gibi ifader birlikte kullanılabilir..Çünkü bu ifadeler neredeyse aynı anlamı taşırlar,birlikte söylendikleri zaman cümlenin anlamı daha da pekiştirilmiş olur..İşte burada da ‘ anlayacaktır ‘’ ifadesi‘’ alimetin‘’ anlamını pekiştirmiş oluyor.Fakat bu ifade ( ayette yoktur) Ayrıca bunu bir dikkatsızlık yüzünden bu şekilde yazdığımı düşünüyo-rum..Ama ayete bir sorun olmamıştır,bilakis ‘’alimet ‘’ ifadesinin anlamını da pekiştirmiş-tir……Saygılarımla….

      • bilal dedi ki:

        Sayın Murat,
        1-İNFİTAR -1,2,3,4 ve 5.AYETLERİN DOĞRU MELİ:???
        1-..اذا السماء ا نفطرت ‘’ Sema (gök cisimleri) bölünüp parçalandığı zaman, 2-‘’وا ذا ا لكواكب انتثرت ‘’ Gezegenler dağılıp saçıldıkları zaman, 3-‘’واذا ا لبحار فجرت ‘’ Denizler patladığı zaman,(denzlerin altında meydana gelen volkanik patlamalar vb.) 4-‘’واذا القبور بعثرت ‘’ Kabirler alt üst edildiği zaman,( ölüler diriltip çıkarıldığı ) 5-‘’علمت نفس ما قدمت واخرت ‘’ işte o zaman. ! .’’..Her herkes neyi sunduğunu ve neyi ertelediğini bilecektir.-.’’ veya (bilmiş olacaktır.) Siz arapça konusun da çırpındıkça batıyorsunuz.Arapçada geleceğe ait olaylar şart cümlesi ‘اذا ‘’ vb.edatlarla başlamışsa,şart cümlesinin cevap cümlesi olan fiili mazı,gelecek fiile dönüş yaptığından hiç haberinz yok demektir.Arap-ça konusunda kendinizi çok komik duruma düşürüysunuz..!!! Bir önce gidin rapçayı öğrenin..2-Kurnazca davranarak arapçayı biliyormuş gibi hareket ediyorsunuz. Ama her şeyiniz ortaya çıkıyor .3- ‘’ İlk dört ayette ‘اذا .’’ varken,hatta 2,3 ve 4.ayette ‘’و ‘’ ile birlikte kullanılırken,neden 5.ayette de yok,sayfaya mı sığmadı..? ‘’ diyorsunuz..!!! Bununla arapçayı hiç analamadığınızı ve daha beteri de ne kadar mantıksızca yorumlar yaptığınızı ortaya koymuş oluyorsunuz. 4- BAKINIZ, İNFİTAR-1,2,3 ve 4.ayetlerle kıyamette doğru mevcut evrende meydana gelecek olaylardan bahsedili-yor…Bütün bunlar ‘’ اذا ‘’ ile gelmiş şart cümleleridir….Bu dört ayetin konumu aynıdır. Yani hepsi de cümlei iptidaiyedir… 5.ayet ise bunların cevap cümlesidir. 1,2,3 ve 4 ayetler ibtida cümlesi,5.ise bunların haber cümlesidir. Konumları birbirinden tamamen ayrııdr..1,2,3 ve 4.ayetler kıyamette doğru evrende meydana gelecek olayları anlatıyor, 5. ayetin ise evrendeki olaylarla hiç alakası yoktur…Bu olaylar gerçekleşince insan dünyada ‘’… ne yapıp yapmadığını ahirette bilecektir,’’ diyor… Yani 5.ayet ile diğer ilk dört aytin kunumu birbirniden ayrıdır,ilk dört ayetler iptida cümleleridir,5,ayet ise cevap cümlesidir..Bu nedenle 5.ayetin üzerine ne ‘’اذا ‘’ gelebilir,ne de ‘’ و ‘’ harfı,Bu ikisinden herhangi birini 5.ayetin başına getirdiğin zaman,cevap cümlesi diye bir şey ortada kalmaz.ve her ilk dört ayet de cevasız kalırlar… Bu durumda bu çarpık mantııkınıza göre 5.ayetin anlamı şöyle olur.’’ Her nefis ne yapıp yapmadığını bildiği zaman ‘’ yani buraya ‘’ iza’’ veya و ‘’ harfını getirdiğimiz zaman cevap cümlesinin bütün anlamı bozulmuş ve ibtida cümlelerin tümü de cevapsız kalmış olurlar.. O zaman bu ilk dört cümlenin cevabı nerede kalır.????????? Ben sizi bir şey sanmıştım,ama yanılmı-şım…!!! Ne kadar mantıksızca yorum yaptığınızın farkında mısınız.??? 5- Arapçada ‘’نفس ‘’ İsmi cinstir,yani nefis olan her şeyi kapsar..Mesela : İnsan ismi cinstir.İnsan dediğin zaman insan olan herkes bu ifadenin içine girer.İnsan olmayan diğer varlıkların tümü kelimenin dışında kalır.. Yani ‘’nefis ‘’ anlamı tükçedeki karşılığı ‘’ herkes demek-tir.’’ Bu her ifadesi zaten kelimenin içindedir..Ama. ‘’كل ‘’ küllü ‘’ gibi ifadeleri getirdiği-niz zaman her insan değil,’’ her canlı’’ demek olur…..Diğer aytelerde geçen ‘’نفس ‘’ NEKİRE’dir ‘’ yani marife değil,tarif edatları üzerinde yoktur…Bu nedenle ismi cinstir. Anlamı herkes demektir.. Fakat tarif (belirteç) edatlarıyle birlikte geldiği zaman yani ‘ النفس ‘’ tarif edatı olan ‘’ال ‘’ harfıyla geldiğii zman NEKİRE olmaktan çıktığı için, İSMİ CİNS olmaktan da çıkyor ve anlamındaki her ifadesi de yok oluyor.. ‘’النفس ‘’ dediğin zaman her nefis, herkes değil,şu bildiğimiz mevcut nefisler veya kimseler demek oluyor.. ..ALİ İMRAN-185: ’’ كل نفس ‘’ dediğimiz zaman,herkes değil, bütün canlılar ölümü tadacaktır.. deniliyor… Oysa,İNFİTAR ve TEKVİR suresinde geçen ‘علمت نفس ‘’ alimet nefsün ‘’ Herkes ‘’ yani ‘’ Her insan bilecektir..’’deniliyor.. Ama,ALİ İMRAN-185:كل نفس ذائقة الموت ‘’ Küllü nefsin zaikatul mevti ‘’ Anlamı her kes değil,’’ HER CANLI ÖLÜMÜ TADACAKTIR.’’ deniliyor.Bu Küllü ifadesi bir canlı türü olan sadece insanları değil,bütün canlı türlerini kapsıyor. Ve bu genelleme de ancak ‘’كل ‘’ gibi ifadelerle açıklanabilir…. …’’نفس ‘’ dediğiniz zaman ‘’İFİTAR VE TEKVİR ‘’ surelerinde gçtüği gibi sadece canlı türü olup ahirette hesap verecek olanlar içindir…yani diğer canlı türleri için değil..İşte bütün canlı türlerini kapsayabilmek için ‘’ ‘’كل ‘’ küllü ‘’ gibi bütün canlı türlerini kapsayan bir kelimenin gelmesi lazım. Bütün canlı türleri öleceklerinden dolayı ‘’küllü ‘’gelmiştir.Ama ahirette bütün canlılar hesap vermeyecekleri için,burarda bu ‘’küllü ‘’ ifadesinin gelemesine gerek kalmıyor..Bu nedenle ALİ İMRAN-185.ayete ‘’ Herkes (veya her insan ) ölümü tadacaktır.’’ iafedesi yanlıştır..Doğru olan ifade, ‘’ Her canlı ölümü tadacaktır ‘’’ şeklindedir..Bu nedenle ALİ İMRAN-185.ayette gelen küllü ifadesi bu diğer yerlerle kıyas edilemez.’’ Özetle,sayın Murat bey, boşuna çırpınıyor-sunuz,anlamasızca yorumları yapıyorsunuz..arapça biliyor muş gibi davranıyorsunuz fakat bildiğiniz hiç bir şey de yok.Lütfen özellikle arapça konusunda bu kadar kendinzi komik bir duruma düşürmeyin…. saygaılar…

      • murat dedi ki:

        Bilal bey, Bilal bey, Bilal bey;
        benim mealim mi doğru senin mealin mi tartışmasına girmeye gerek yok. Çünkü benim yaptığım meal ama senin yaptığın beyin okuma. sen ayetlerden allahın ne demek istediğini açıklayarak allahın beynini okumaya çalışıyorsun. sence bu allahının gücüne gitmez mi??? ya senin düşündüğün gibi demek istemediyse.
        oysa ben ayetlerin eklemesiz, eksiksiz, parantez açıklamasız direk manalarını verdim. bu çıplak manadan ne anlıyorsan odur. sen nediyosun efendim neymiş 5. ayetin diğerleri ile mana bütünlüğü koparmış. o benim sorunum değil bilal bey kuranı yazanın sorunu. fiile geçmiş değil gelecek manası verseymiş o zaman. hani APAÇIK kuran dı.
        Ama bakıyoruz kuranda bir yazım hatası mı var, hooop tefsirciler bunu arapça dilbilgisine sokarlar onu kural yaparlar ve hatta o ayet o kurala örnek gösterilir. Eğer arapça eğitimi aldıysan Kuranın kuralsızlık dediğimiz bir istisnalar kitabı olduğunu da görürsün. Bugün senin de ortaya atmaya çalıştığın arapça gramer kurallarının çok büyük çoğunluğu kuranın istisnaları ile doludur.
        hatta arapça lugatlara(özellikle büyük lugatlar) bakın kelimelerin manaları verirken ayetleri örnek verirler.

        Bilal bey sen ayetleri meal ederken allahın beynini okuyorsun demiştim.
        işte verdiğin mealler,
        1-..اذا السماء ا نفطرت ‘’ Sema (gök cisimleri) bölünüp parçalandığı zaman, 2-‘’وا ذا ا لكواكب انتثرت ‘’ Gezegenler dağılıp saçıldıkları zaman, 3-‘’واذا ا لبحار فجرت ‘’ Denizler patladığı zaman,(denzlerin altında meydana gelen volkanik patlamalar vb.) 4-‘’واذا القبور بعثرت ‘’ Kabirler alt üst edildiği zaman,( ölüler diriltip çıkarıldığı )

        Niyet okuyucu bilal bey;
        1. ayette; “gök/sema yarıldığında” diyor. (şimdi burada muhammed ve o devirdekiler semayı sandık,kubbe(bir sandık kapağı) gibi düşününce yarılmak mantıklı gelir, ama günümüzde semanın öyle olmadığı biliniyor, hemen devreye bilal ve kuran kurtarıcıları girer ve ALLAH için NİYET OKUMA yöntemini devreye sokarlar. peki bunlara göre allah ne demek istemiş te diyememiş.. GÖK CİSİMLERİ BÖLÜNÜP PARÇALANDIĞINDA demek istemişte diyememiş ALLAHTAN bilal bey var….)
        2. ayette; e tabii 1. ayette kubbe gibi gök yarılınca olacak olan da bu oraya asılan yıldızlar da yarımanın etkisiyle dağımıştır. 🙂
        gök kubbemi yoksa 15 milyar ışık yılı (1 ışık yılı=10 trilyon kilometre) mesafede Kozmik tırtıl adında gaz bulutu bulanan ve kara deliklerle uzunluğu tespit edilemeyen bir boşluk mu?
        ama kurana göre bir kubbe ve kubbeler düzlemlerde olur.
        MÜLK-5-Andolsun biz, en yakın göğü kandillerle donattık.Onları şeytanlara atılan taşlar yaptık ve onlara alevli ateş azabını hazırladık.
        İNFİTAR-1-Gök yarıldığı zaman,
        ENBİYA-32-Gökyüzünü de korunmuş bir tavan yaptık.
        HAC-65-Görmüyor musun ki, İzni olmaksızın yerin üzerine düşmesin diye göğü O tutuyor.
        LOKMAN-10-Allah, gökleri görebileceğiniz direkler olmaksızın yarattı.
        SAFFAT-6-Biz, en yakın göğü ziynetlerle, yıldızlarla donattık
        HAKKA-16-Gök de yarılmış ve artık o gün o da çökmeye yüz tutmuştur.

        evet gök hakkındaki bilgiler bunu gibi. devam edelim…
        3. ayette; denizler fışkırtıldığında diyor, siz allahın beynini okuyup denizdeki volkanlara yoruyorsunuz. denizleri fışkırtmak için alahın volkana ihtiyacımı var sence, kimyasal reaksiyon yada ol deyince yapamaz mı? siz de kuran gibi 1400 sene öncesinin kafasıyla hareket ediyor ve o mantığı kullanıyorsunuz. aslında bunlar daha önceleri yaşanan efsanelerdir bence. bugünlerde tsunami dediğimiz denizin taşması olayları mö yüzyıllardan beri vardır. o zamanda bir şehri denizin basması yani denizin fışkırması, bilimsel olarak ifade edilemediğinden “tanrı kızmıştır” diye yorumlanmıştır ve bunlar bir efsane olarak anlatılagelmiştir. bunlardan en tutanı nuh tufanı masalıdır.
        4. ayette; kabirler altüst edildiğinde diyor. sen yine parantez açıklaması ekliyorsun. orda ne ölüden ne de diriltilmesinden bahsetmiyor.

        bir de sen;
        ALİ İMRAN-185:كل نفس ذائقة الموت ‘’ ayetine meal olarak (her canlı ölümü tadacaktır) dedin
        canlı demek için, نفس değil aksine حَيَّ yada يعيش gibi kelimeler kullanılması gerekirdi. tabi ayette gerçek mana “Her nefis ölümü tadacaktır.” olmasına rağmen nefis insanlar için kullanıldığından bilal bey ve ekibi tekrar devreye giriyor ve allahın beynini okuyup aslında allah burda “her canlı” demek istedi deyip kuranı kurtarıyorsunuz.

        Bilal bey, değil ibni Abbaslar, binlerce tefsirciler, tüm dünyanın bilim adamlarını da getirseniz. kuran, bir tanrı kelamı olduğunu ispatlayamayacak kadar çok insan hataları ile doludur.

        saygılar…

      • bilal dedi ki:

        Murat bey,
        Resmen arapçayı katlediyorsunuz. . 1- ” حي ‘’ Nedemek.? Ezande ‘’حي علي الصلاة ‘’ nedemek.? ‘’Haydin namaza…’’ değilmi.? Bu kelime canlı mı demek.? 2-‘’يعيش ‘’ ne demek ? ‘’يعيش حياة طيتة ‘’ Ne demek.? ‘’ O güzel bir hayat yaşıyor.’’ Yani,varlıklı, halı durumu yerinde ve sağlıklı bir hayat yaşıyor vb..Allahaşkına bunların canlılıkla ne alakası var.?? 3- ‘’نفس ‘’ ne demek ? Nefis,ruh,can değil mi ? 4-‘’كل نفس ‘’ her canlı ‘’ değil mi ? 5- ‘’ انفجر ‘’ Patlama anlamına gelmiyor mu.? ‘’انفجرت القنبلة ‘’ Ne demek ? ‘’ Bomba patladı ‘’ değil mi.?? 6- ‘’انفطر – انشق ‘’ her ikisinin anlamı de bir olup,bölünmek ve parçalanmak demektir.Yarılmak ve çatlamak ise karşılığı ‘’صدع ‘’dır.ÖRNEK TARIK -12 .والارض ذات الصدع ‘’ çatlayıp yarılan yer yüzüne .’’’ Arapça konusunda kendinizi öyle anlamsızlaştırıyorsunuz ki,bu konuda sizi muhatap bile almak istemiyorum.Bırakın bu bozuk arapçanızı..Arapçayı bilmediğiniz için arapça sitelerine girerek çorba gibi her şey karıştırıyorsunuz. ‘حي – يعيش ‘’ ?? Size göre canlı mı demek ?? Maşallah ne kadar da doğru düzgün bir arapçanız var.??? Allah nazardan korusun..Lütfen arapçayı çorba gibi yapmayın..Biz sizden bu bozuk ve yanlış arapçayı istemiyoruz..siz de diğer arka-daşlar gibi bildiğiniz başka şeyleri anlatın.Bilmediğiniz,içine ettiğiniz bu yanlış arapçayı bırakın.Zerre kadar doğru ve düzgün bir arapçayı bilmiyorsunuz.Yoksa yeni bir arapça dilini mi üretmek çabasındasınız.? Galiba arap dünyası bu hizmetinizi bekliyor.
        2-TUR-5.ayetle ne anlatılıyor.? ‘’والسقف المرفوع ‘’ Yükseltilmiş tavana.’’(üstümüzü saran atmosfer) ve ENBİYA-32: وجعلنا السماء سقفا محفوظا الخ ‘’ Semayı (üstünüzü ) dengesizliğe düşmekten korunmuş bir tavan konumunda yaptık…’’Dünyayı bir tavan gibi saran nedir.? Elbette Atmosferdir.. Üstümüzü saran atmosfer,bizi ve dünyamızı hem meteor taşlarından,hem de ultraviyole ışınlarından bir tavan gibi korumaktadır..Manevi bir tavandır…İşte bu ayetler bilimsel bir gerçeğe vurgu yapmaktadır,ama öyle görülüyor ki,kur’an’ın bu hakikatını örtmeye çalışıyorsunuz..!!! 3-SAFFAT-6.ayetin doğru meali..?. انا زينا السماء الدنيا بزينة الكواكب ‘’ Biz,dünya semasını gezegenlerle donattık…’’ şeklindedir..‘-Yıldızlarla‘’ifadesi tamamen yanlıştır.Çünkü arapçada gezegene ‘’كوكب ‘’ Yıldıza ise ‘’نجم ‘’ denir..! Öyleyse söz konusu ayete ‘’نجوم ‘’ yıldızlar değil, ‘’كواكب ‘’ gezegenler geçiyor.
        HAKKA-16: Gök (cisimleri) de bölünür,parçalanır ve artık o günde çökmeye yüz tutar.- HAC-65:ويمسك السماء ان تقع علي الارض الخ‘’Yere düşüp çarpmasın diye semayı (gök cismini) – O tutuyor.” a) Burada çoğul olan ‘’samavat ‘’ değil,tekil olan ‘’sema’’ geldiğine göre her hangi bir gök cismi veya gök taşı ifade edilmektedir….
        Ayrıca ‘’تسقط ‘’ tam üsten düşmeyi değil, ‘’تقع ‘’ herhangi bir taraftan gelip düşmek, çarpışmak,anlımana gelen bir kelime gelmiştir.. Bu nedenle her hangi bir gök cismi veya göktaşının dünyaya düşüp çarpışması kast edilebilr..Ama bu durum da ancak onun izniyle olabilir.. İyi geceler…

      • bilal dedi ki:

        Murat bey,
        ‘’حي ‘’ İsmi cins değil,bu sadece bir sıfattır. Bu bir isim değil bir sfat olduğu için ‘’نفس ‘’ gibi tek başına gelemez.Mutlaka başına bir isim veya isim yerine geçecek bir zamirin gelmesi lazım..MESELA: . علي حي ‘’ Ali’yyun hayyun ‘’ Ali yaşıyor..’’ Ali canlı bir varlıktır ‘’ değil… ’’والدي حي ‘’ Validi hayyun’’ Babam yaşıyor ‘’ Babam canlı bir varlıktır değil.‘’هو حي ‘’ Huve hayyun ‘’ O yaşıyor ‘’ O canlı bir varlık ‘’ değil.. Bunu canlı bir varlık yapabil-men için ismi cins olan ‘’حيوان ‘’ Hayvanun ‘’ kelimesine çevirmen gerekir. ‘حيوان ‘’ hayva-nun dediğin zaman ‘’ canlı bir varlık.’’ oluyor.’’ Ayette ‘’كل نفس ‘’ Her canlı,bütün canlılar.-. ’’ demek..Yani hem ‘’ذوي العقول ‘’ akil sahibi olan bütün canlılar.( İnsan,melek ve cin ) gibiler, hem de ‘’غير ذويالعقول ‘’ Bunların dışında kalan diğer bütün canlılar. ‘’ كل نفس ‘’ cümlesiyle ifade edilir..’’كل حيوان ‘’ dediğin zaman ‘’ ‘’ذوي العقول ‘’ değil, ‘’غير ذوي العقول ‘’ olan canlı varlıkları kapsar… Oysa, ‘’كل نفس ‘’ dediğin zaman bütün canlı türlerini kap-sar..Bu nedenle ayette geçtiği gibi ancak ‘كل نفس ‘’ gibi bir ifadenin kullanılması lazım..Not: birinci yazıda bir dikkatsızlık yüzünden ‘’حي ‘’ Hayyun ‘’ ifadesini ‘’ hayye ‘’ olarak değerlendirdiğim için ‘’ حي علي الصلاة ‘’ diye bir örnek getirdim,özür dilerim…….. Özetle, ‘’حي ‘’ bir sıfat olup ismi cins değildir.Bu nedenle canlılara ‘’ hayyun’’ denilmez..-Ancak başına bir isim veya isim yerine geçen bir münfasıl zamirini getirirsen ,mesela . ’’اخي حي ‘’ Ahi hayyun ‘’ yani ‘’ kardeşim yaşıyor ‘’ diyebilirsin..’’Kardeşim canlı bir varlık-tır..’’ değil.Zaten canlıdır.canlı olduğu için.’’Hayyun ‘’ ifadesini kullanamazsın..Kullandığı-nız zaaman,anlamı ‘’ canldır ‘’ değil, ‘’ Yaşıyor demektir…… Yani ismi cins ile sıfatların neler olduğunu iyice bilmememiz lazım,yoksa çok yanlışlık yaparız.!!!…. iyi geceler…

      • murat dedi ki:

        Bilal bey
        Bütün yorumlarıma hızlıca ve ahanda bunun yanlışını yakaladım edasıyla yaklaşıp, düşünmeden yorum yapıyorsunuz ve karşılığında başka hatalara düşüyorsunuz maalesef.

        burda ‘’ كل نفس ‘’ derken insanlar kastedilmiştir. çünkü NEFSUN insanlar için kullanılır. “her NEFİS olümü tadacaktır” denilen bir ayeti siz muhammedin hatasını kapatmak için “her CANLI ölümü tadacaktır” a çeviriyorsunuz.
        neden mi? çünkü orijinal mana olan “her nefis” derseniz bu sefer diğer canlılar ve cinler ölümü tadmayacak mı? soruları ile muhatap olunacaktır ki ilk tefsirlerde böyle sorularla karşılaşıldığından, sonraki tefsirciler gardlarını aldılar ve yeni mana yüklediler NEFSUN kelimesine. ne imiş başına KÜLLÜ gelirse canlı manası verirmiş. biz de yedik. KÜLLÜ nün manası HER/TÜMÜ/BÜTÜN demektir. NEFSUN dedin mi 1 nefis, KÜLLÜ NEFSUN dedin mi her/bütün nefis demek olur. APAÇIK kuranı karmaşıklaştırmaya gerek yok değil mi. Arapçada KİTABUN bir kitap demektir. KÜLLÜ KİTABUN her kitap demek olduğu gibi.
        oysa NEFSUN yerine ‘’حي ‘’ HAYY kullansaydı daha genelleyici olurdu. olmadı ikisini de kullanırdı ve bağlacıyla. mükerrer ayetler, gereksiz uyarılar, muhammedin keyfine gelen ayetlerden yermi kalmadı kuranda???

        saygılar..

      • bilal dedi ki:

        Murat bey,
        Özellikle arapça konusunda çırpındıça bilgisizliğiniz gün gibi ortaya çoıkıyor…. . 1-Önceki bir yazınızda ANKEBUT suresinin 57 ayetin arapça rakamını 75 diye türkçe olarak yazmıştınız.Yani rakamı tersten okumuştunuz.Ben yine sesimi çıkarmadım. Eğer arapça rakamı da yanında olmasaydı bu bir dikkatsızlık sonucudur diye düşüne- bilirdim.Ama rapaça rakamı orada bulunduğu halde yanlış ve ters okumanız bile arap-çayı anlamadığınızın bir göstergesidir….İşte söz konusu yazınız…!!!
        1- ”……mesela;
        ankebut 75
        كُلُّ نَفْسٍ ذَٓائِقَةُ الْمَوْتِ… ﴿٥٧﴾ = Her nefis ölümü tadıcıdır. )
        siz diyorsunuz ki نَفْسٌ nekredir ve genel demektir. genel olması başına “HER” eklemenize asla icazet vermez. eğer Muhammet HER eklemeni isteseydi, ankebut 75 gibi yazardı…..”
        Burada 57 olan arapça rakamını tersten okuyarak 75 yapmışsınız….!!!!
        2-Arapça bilmediğinize dair ilkinci hatanız aşağıda arapça olarak verdiğiniz yanlış metinle ortaya çıkıyor…Hatalı metniniz aşağıdadır..
        Buradaki hatanız ‘’ KÜLLÜ KİTABUN ‘’ şeklinde yazmanızdır.Eğer Arapça dil grame- rini bilmiş olsaydınız ‘’ KÜLLÜ KİTABIN ‘’ şekilnde yazacaktınız.. Çünkü ‘’ KÜLLÜ ‘’ مبتأا ‘’ ve ‘’مضا ف ‘’ tır. ‘’كتا ب ‘’ ise, KÜLLÜ için ‘’مضا ف اليه ‘’ dır. Arapça dil gramerine göre,cümle içindeki ‘’مضا ف اليه ‘’nin irabi ‘’مرفوع ‘’ değil,‘’مجرور‘’ dur..Cümlenin terkibi ve irabı şöyledir.. كل كتا ب { كل} مرفوع با لضمة مبتدأ
        { كتا ب } مضا ف اليه مجرور بالكسرة } Yani cümle içinde bulunan ‘’ KÜLLÜ ‘’ kelimesin irabı ve terkibi ‘’مبتدا ‘’ olup ‘’مرفوع ‘’ tur.. ‘’كتاب ‘’ ın irab ve terkibi ise ‘’مضاف اليه ‘’ olup,kesre ile mecrurdur.’’ Bu,arapça dil gramerinin kuralıdır.Buna göre yanlış yaptığınız cümle için-deki‘’كتا ب ‘’ yazılşı ‘’ KÜLLÜ KİTBUN ‘’ değil,‘’ KÜLLÜ KİTABIN ‘’ olması lazım.Çünkü burada ‘’كتا ب ‘’ kelimesi ‘’مضاف اليه ‘’ dir.Her ‘’مضاف اليه ‘’ nin irabi daima ‘’مجرور ‘’ dur.. Arapçanın bu dil gramerini ( yani ‘’ علم النحوي والصرف ‘’ ) bilmyen hiç bir insan doğru ve düzgün bir çeviri yapamaz…. İşte bunları siz hiç bilmiyrsunuz…Mealcilerin çoğu da bunu bilmiyor,bu da hatalı meal ve hatta yorumlara sebep oluyor..Ben,arapça konu- sundaki bu bilgiszliğinizi hiç de anlatmak istemezdim..Fakat baktım ki,arapçayı çok iyi biliyor muş gibi edasıyla hareket ederek adeta bütün arapları ve hatta arap alimlerini bile arapça dil bilgisi konusunda hatalı bulma çabasındasınız.İşte bu nedenle bunları anlatmak ihtiyacını hissetim…
        ‘ 3-”KÜLLÜ NEFSUN ” demenizle de yine yanlış ve çarpık arapçanızı gösteriyorsunuz.
        4- Bir de, ilk ve sonraki tefsirciler hakkında kafanızdan mesnetsiz ve anlamsız yo- rumları yaparak şöyle diyorsunuz !”..Ki ilk tefsirlerde böyle sorularla karşılaşıldığından,
        sonraki tefsirciler gardlarını aldılar ve yeni mana yüklediler NEFSUN kelimesine.”
        Ya arkadaş,meğer ki hem ilmi evvelin,hem de ilmi ahirinlerin tümünü biliyor muşsunuz da bizim haberimiz yok muş.! Lütfen kendinizi komik duruma düşürmeyin…Saygılar.

      • murat dedi ki:

        Bilal bey, konumuzdan uzaklaşıp benim yazım kurallarımı incelemeye başladınız. 57 sayısını yazarken 75 yazmışım. ama siz konunun siyak ve sibakına göre ne olduğunu anlamışsınız. aynı kurandaki gibi. yani beşer şaşar, aynı kurandaki gibi…..
        nefsun ve kitabun kelimelerini, arapça kullanım içinde sunmadım. kelimelerin yazılış benzerliklerini bozmamak için de izafiyet uygulamadım. ben size küllü kullanımı örneği verdim. Nefsun kelimesinin de insanlar için olduğunu vurguladım. aynı şeyi “HAYY” , “EYDAN” kelimelerinde de yaptınız. ben kuranın çelişkilerini ve insan ürünü olduğunu olması gereken kelimelerle sunuyorum. size küllü nefsun, küllü kitabun kelimelerini cümle içinde kullanmadığım gibi, harf-i cerr, muzaf, muzafun ileyh örneklemeleri de yapmadım. konu nefsun kelimesi kullanımı idi. unutmayınız benim hatamı bulmanız kuranı tanrı kelamı yapmaz… Ayrıca ben kuranı sizin hatalarınızla da çürütmüyorum. siz de benim gibi insansınız. hata yapacaksınız tabiki. Ama bir tanrı kelamı için bu affedilemez değil mi?

        saygılar…

  380. Gencer dedi ki:

    Hicr :8

    Biz melekleri ancak hak ve hikmete uygun olarak indiririz. O zaman da onlara mühlet verilmez

    Savaşta sözde 3000 meleği savaş meydanına indirirken Hak ve Hikmete göre mi indirdi.?

    Çelişkilere devam.

    • bilal dedi ki:

      HİCR-8:ما ننزل الملائكة الا با لحق الخ ‘’ ……Biz o melekleri ancak gerçek bir nedene bağlı olarak indiririz…’’ Yani, Allah onları sebepsiz,lüzumsuz göndermez….. 3000 meleğin gönderilmesi de bunun ifadesidir. Gerçek bir neden içindir. ..Yüce Allah onları,bir amaç ve gerçek bir neden için göndermiştir..İşte burada da ayet buna vurgu yapıyor…Söz konusu ayetin metninde ‘’hikmet ‘’ ifadesi de asla yoktur. Özetle,ne kadar çırpınırsanız çırpının kur’an da asla bir çelişkiyi bulamayacaksınız..boşuna uğraşmayın. kur’an da hiç bir çeliş-
      ki yoktur..Çelişkiyi üretme çabanız yüce Allah’ın izniyle daima hüsranla sonuçlanacaktır…

  381. kartal dedi ki:

    Merhaba.
    Bu sayfadaki celıskılerin ve yorumların bir kısmına goz attım. Vardıgım sonuc egıtımlı kısıler bıle kuran dakı ifadeleri anlayamıyorlar. Bu cok onemli bir celiski.

  382. Gencer dedi ki:

    Fatır 24

    Şüphesiz biz seni müjdeleyici ve uyarıcı olarak hak ile gönderdik. Hiçbir ümmet yoktur ki, aralarında bir uyarıcı gelip geçmiş olmasın.

    Ya Sin Suresi 5-6

    Kur’an, ataları uyarılmamış, bu yüzden de gaflet içinde olan bir kavmi uyarman için mutlak güç sahibi, çok merhametli Allah tarafından indirilmiştir.

    • yasir dedi ki:

      Gencer bey, yine her şeyi çorba yapmışsınız, yoksa siz çorbacımısınız…
      Ümmet ile kavim bu ikisi ne demek, ne anlama geliyor…
      Yapcak bir şey yok.

      • Gencer dedi ki:

        Yasir bey Çorbacılıkla ne alaksı var.Birinde ATaları uyarılmamış diyor.
        Birisindede herkes için uyarılmamış kimse yoktur diyor.
        Buradaki zıtlığı fark edemiyormusunuz.
        Bırakın yok Ümmetmiş Kavimmiş.

        İlkokul kaçtan terk ettiniz Yasir Bey.

        İyi akşamlar.

      • toro dedi ki:

        Yasir ümmet için genel kabul görmüş bir çeviriyi buraya koyalım;

        ümmet Ar. ummet
        a. din b. Hz. Muhammed’e inanarak, onun yaptıklarını ve söylediklerini uygulayarak çevresinde toplanan Müslümanların tümü: Allah’ım, sen koru Muhammed ümmetini bu eşkıyanın zulmünden.

        ya da

        1. Bir peygambere inananların tümü. 2. Müslüman dinine bağlı olanların tümüne verilen ad.
        http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_bts&arama=kelime&guid=TDK.GTS.5298447cc928b5.15283572

        Şimdide Gencer Bey in örneğini buraya taşıyalım!

        ”Fatır 24

        Şüphesiz biz seni müjdeleyici ve uyarıcı olarak hak ile gönderdik. Hiçbir ümmet yoktur ki, aralarında bir uyarıcı gelip geçmiş olmasın.”

        Şimdi anlamı bir peygambere inananların tümü olan ümmetlere peygamberler gelmeden onlar ümmet olabilirlermi? ”Hiç bir ümmet yoktur ki” derken zaten peygamberin gelişiyle ve ona inanma ile ümmet olabilen bir topluluktan bahsediyorsun!
        Dolayısıyla peygamberi olan topluluklar ümmet ise, tanrı nasıl olurda ”hiçbir ümmet yoktur ki, aralarında bir uyarıcı gelip geçmiş olmasın” şeklinde bir cümle kurabilir!
        Aralarından peygamber geçti ki ümmet oldular,geçmese zaten ümmet denilemezdi ki!

        Burada bir çeviri hatası olabilir! Ama eğer çeviri hatası varsa bu seferde yasir senin
        Ümmet ve Kavim birbirinden farklıdır minvalindeki yorumun boşa çıkar. Çünkü o zaman ümmet mi kavim mi doğru çevrilmiş diye bakmamız gerekir!

      • yasir dedi ki:

        Gencer bey, ilkokul 2,5’tan birincilikle terkim…
        Hindi Çobanıyım…
        İslam ümmetini düşün içinde kaç kavim var.
        Kavim ise aynı dil ve etnik bireylerin oluşturduğu topluluktur.
        Türkler ve Araplar ayrı kavimlerdir ama aynı ümmettir.

        Çünkü ümmîlere içlerinden, kendilerine âyetlerini okuyan, onları temizleyen, onlara Kitab’ı ve hikmeti öğreten bir peygamber gönderen O’dur. Kuşkusuz onlar önceden apaçık bir sapıklık içindeydiler. (62 / CUMA – 2) Ve onlardan başkalarına ki henüz onlara katılmamışlardır ve odur üstün olan hüküm ve hikmet sâhibi. (62 / CUMA – 3)

        Araplara kitap inmediği için Yahudi ve hiristiyanlar onlara Ümmi diyorlardır, İsmail peygamberden sonra onları uyaran bir elçi gelmedi ve zamanla dinlerini bozdular senin kastetmiş olduğun hem Araplardır hemde uyarılmamış diğer kavimler ve yüzyıllar geçtikçe bu kavimler artmaktadır…
        Sen Kuranı okumadığın veya okusanda anlamadığın, anlasanda bir bütünlük sağlayamadığın için bence hiç böyle konuları karıştırma, kafanı bulandırma…Biz seni böyle kabul ettik, Allah yakın cevrene sabır versin, onların halini anlayabiliyorum.

  383. kadir dedi ki:

    yasin suresi -6.ayette özgü bazı farklı görüşler vardır.

    1.) hz. ibrahim ve ismail soyundan hz.muhammete kadar olan geçen zamanda allah arap halkına peygamber göndermiş fakat zamanla bu gönderilen peygamber uyarıları devre dışı kalmıştır. allaha olan sorumluluk unutulmuş, allah yerine putlardan medet umar olmuştur insanlar.. allah bildikleri halde putlara tapar olmuşlardır.

    2.) hz. isadan, hz.muhammete kadar geçen zamanda yani fetret devrinde ataları uyarılmamış olan insanları uyarılması için bu kuran indirilmiştir. görüşleride vardır.

    3.) hz. muhammet son peygamber olduğundan ve bütün insanlık için bir rahmet olarak gönderildiğinden daha önce uyarılmamış milletleri bu kuran ile uyarması için indirilmiştir. tarzı görüşlerde vardır..

    kendi düşünceme göre 1. madde bu ayetin asıl mesajıdır. çünkü daha önce bu allaha ortak koşanların ataları sadece allaha inanırdı. onlara peygamber gelmişti.onlar uyarılmıştı. fakat onların arkalarından gelen nesiller gaflete düştüler. yani allaha olan sorumluluğu unuttular, ihmal ettiler, sorumluluk bilinçleri yok oldu, heva ve heveslerine uydular. işte sen bu insanları uyarasın diye sana bu kuranı indirdik. fakat bu ayette dikkatimi çeken bir nokta daha vardır. yüce allah sadece arap toplumuna mı işeret ediyor dersiniz. çünkü bu ayette sadece arap toplumunu işaret eden bir ifade yoktur. hani allah kuranda diyorya “her ümmete uyarıcı gelmiştir.” fakat bu uyarılanlar zamanla fıtrattan ayrıldılar. hz. peygamberde bütün insanlığa gönderildiği için bütün insanları uyarması için kuran indirilmiştir. yani; ayetin açıklaması şöyledir.

    ey muhammet bizim hükümümüzü içeren kurana yemin ederim ki sen gönderilen elçilerdensin. ve (kuran ile) dosdoğru bir yol üzerindesin. daha önce ataları uyarılmasına rağmen atalarının dinini unutup devre dışı bırakan, ihmal eden, sorumsuzca yaşayan, gaflete düşen kavmi (insanları, insan topluluğunu) uyarısın diye sana bu kuranı indirdik.
    bazı ayetlerde dikkat ederseniz allah belli bir insan topluluğuna işaret etmektir. örneğin ” uyarmaya önce en yakınlarından (akrabalarından) başla” başka bir ayette “mekke ve çevresini uyarasın” tarzı ayetlerle öncelik olarak allah belli bir kesim uyarılması gerektiği haber veriyor. fakat bu ayette sadece arapları işaret etmiyor. öyle bir ifadede geçmiyor…

    sayın bilal beye çıldırmış, şaşırmış diyenler önce kendilerine baksınlar. kendileride bu ayette geçen gafillerden farklı değiller. allah bilal beyden razı olsun.. fakat anlamak isteyene. ateist sitelerden takip ettikleri kuranda şu var bu var tarzı yazıları buraya kopyalamanız sizin için hiçbirşey ifade etmez. çünkü allahın izniyle hepsini çürütürüz. çünkü kuran sizin gafil olduğunuzdan öte mükemmel ve insan ötesi bir kitaptır. bunu ister kabul edin ister etmeyin. gerçek budur.

  384. sorgucuyuz dedi ki:

    Size sıcak bir haber:

    “İsrail polisi yaptığı yazılı açıklamada, Netanya kentinde bir İsraillinin “Mesih’in döneceği inancıyla” yeğeninin boğazını kesmek istediği ifade edildi.

    Amcası tarafından öldürülmek istenen 6 yaşındaki kız çocuğu ağır yaralı olarak Linyado hastanesine kaldırıldı. Olayın ardından ambulans çağıran zanlı, eylemi gerçekleştirdiği bıçakla beraber yakalanarak gözaltına alındı.
    Zanlının, “eve döndüğünde “Mesih’in dönmesi için yeğeni İdma’yı öldürmesini isteyen bir ses” duyduğunu ve bu nedenle onu yaraladığını” ileri sürdüğü belirtildi.”

    Yorum yok!

  385. Ersin dedi ki:

    Arapça bilinmediği için bunca yanlışlık çıkıyor. Bu her şeyi bilen allah neden kuranı arapça indirmiş? sizin dediğinize göre anlamı çok derinmiş peki neden daha sade daha anlaşılır daha açık bir şekilde indirmemiş ?

  386. Mahmut dedi ki:

  387. bir dost dedi ki:

    murat eğer inanırsak ki inanmam Allaha şükür müslümanım kaybedeceğimiz bişey yok yazmış arkadaş aslında var dinimizi imanımızı kaybederiz vede öbür tarafta acısını çekeriz ben müslümanım müslüman kalıcam bunlar yalan sakın inanmayın..

    • Nuri Baba dedi ki:

      Dostlar ; işin en komik tarafı -bana göre- hiçbir antitez getirilemeyişi…

      Bir zamanlar Amerika’da “Antimarksist” bir fakülte açılmıştı ve bir yıl sonra kapandı…Nedeni de, Marksizmi çürütmek için açılan fakültenin öğretim üyeleri “Adam 2 kere 2 = 4 eder diyor, nasıl çürüteceğiz” diyerek beyaz bayrağı çektiler…

      Bunu neden anlattım…Diyelim ki bir ateist kişi , dünya yuvarlaktır ve güneşin etrafında elips şeklinde döner diye bir iddiada bulunuyor…

      Ve bir teist de diyor ki “Siz o kafire inanmayın, yalan söylüyor”…

      O zaman sende doğrusunu söyle..Var mı bilgin ? Yok..
      Ya ne var ?
      Bolca masal ve cennette ki hurileri becerme çabası…

      93 yaşında ki dindar babam imama sordu : “Dünyada ki dinler cennet cehennem demeseydi , yani ödül veya korku vermeseydi ; dinlere inanan kaç kişi çıkardı ?”

      İmam ; “Dede, bunu bende düşündüm…Sanırım kimse eski inançlarını bırakmazdı” dedi ve dürüstlük örneği verdi…

      Sadece soruyorum :

      Dünyanın kuzey yarımküresini bile bilmeyen Kur’an, sizi mutlu etti mi ?
      Kadına köpek ve domuz muamelesi yapan dininiz, size nasıl yardımcı oldu ?
      Çok zorda kaldığınızda veya çok dara düştüğünüzde, inandığınız Tanrı size nasıl yardım etti ?
      Örneğin ; çalışmadan size ekmek verdi mi ? Ders çalışmadan, Tanrıya inanıyorsunuz diye sınıf geçtiniz mi ? Hazinesinin sonsuz olduğunu söylediğiniz Tanrınız, Afrika’da ki bir çocuğa bir lokma ekmek bulamadı mı da açlıktan öldü ?

      Konu ne kadar dağılıyor değil mi ? Özellikle yapıyorum ki, “Ben müslümanım ve öyle öleceğim” diye üstünü başını yırtanlar, bakalım şu kahvehane muhabbeti düzeyinde ki sorulara yanıt verip çürütecekler mi ?

      Yoksa hep yaptıkları gibi “İnanmayın, hepsi yalan” diyerek insan olabilmenin temel koşulu olan sorgulamaktan yine kaçacaklar mı ?

      Yoksa, “inandığımız din de sorgulamak yasak” mı derler ?

      Saygılarımla…

      • hüseyin dedi ki:

        bak sana insan demeye utandım bir anda kuranı kerim kuzey yarım küreyi bilmez diyorsun dünyanın terkezinin tam olarak kabe olduğunu biliyor ve tam olarak kabenin üstü olduğunuda biliyor kadına köpek domuz muamelsiyapmıyor üstünlük kadın erkek de değil takvadadır diyor…. cennet cehennem korkudan bahs etmişsin allahı teala insanların fıtratına bu hisleri vedi ki sınav etsin ve sonunda ebedi cennete göndersin ha korkmadan inanan insanlarda oldu ilk inanan sahabilere baksana ne çıkarları vardı…….kmekten açlıktan bahs etmişsin paradan yardımdan bahs etmişsin onu orda aç bırakan insanlar değilmi senin gibi ismamiyetin hoş görüsünü anlamayan insanlar değilmi yardımı emreden kitaba uymayan insanlar değilmi……peygamber efendimiz ne diyor komşusu aç iken tok yatan bizden değildir diyor herkes komşusunu doyursa dünyada fakir kalırmı kalmaz ama insanlar nefislerine uyuyorlar senin gibi ayette diyorki ancak kafirlere ibadet etmek zor gelir sanada bu yüzden zor geliyor bence güzellikkleri görmeye çalış..nefsine uyma şeytana uyma

      • pante dedi ki:

        İnsan demeye utandınsa insan olmaktan uzaksın demektir. Farklı inanç ve düşünceleri insan olup olmamakla bağdaştıran biri insan olamamıştır çünkü.
        Kuzey yarım küreden habersiz oluşuna itiraz ederken ortaya bir argüman koymak yerine ilgisiz konulardan bahsetmek mi senin kanıtın? Birkaç güzel sözle, iyilikten bahsedip kötülüğe karşı çıkmakla mı ispatlamış olacak ilahi olduğunu? Hangi din kötülüğü methediyor ki? var mı öyle bir din dünyada? Yüzlerce farklı din ve inanç akımı var. Hepsi de iyiliklerden bahsetmiştir. Çünkü insanlara şirin görünmenin yolu budur. Kim inanır hırsızlığı-arsızlığı methedene? Bunlar her kitapta var ve o kitapların Tanrıdan olduğunu kanıtlayacak bir nitelikleri yok. Git bir Japon’a de ki “Kur’an iyiliklerden bahseder, kötülüğü meneder” “peygamber efendimiz köleleri korumuş, kollamıştır, fakiri-yoksulu savunmuştur” kıçıyla güler sana. Çünkü Kur’an’ın ve Muhammed’in bahsettiklerinin yüz katı Budha’da var zaten. Hind dini metinlerini okuduğunda binlerce katını bulursun sevginin, iyilik bahsinin. Ama bunlardan bihaber cahil insan, sanır ki anasından-babasından-sülalesinden edindiği din en doğrusudur, en güzelidir. Tersine savaşmayı, cihadı, islamı tüm dünyaya hakim kılmayı emreden emirlere sahiptir ki bunları söylerken cenneti, hurileri vaad ederek tehlikeli bir din oluşturulmuştur. Bugün İslamcı teröristlerin bu denli çoğalmasının, fetvacı yobazların bu denli artmasının temelinde bu emirler vardır. Ya diğer dinlerde de böyle emirler olsaydı, ne olurdu dünyanın hali? Bu mu güzellik dediğin? şeytan dediğin sizin zihninizde, asıl siz onu atın ve insanlığa adım adım yaklaşın, kurtulun. Yoksa bu gidişat doğru değil, sonu İslam ülkelerinin batışı olacaktır.

      • murat dedi ki:

        Güzel Yorumunuza teşekkürler Pante dostum;

  388. murat dedi ki:

    Güzel özetlemişsin Nuri baba,
    “müslümanım kaybedeceğimiz bişey yok” tezi ile “ya biz haklıysak” diyen başka bir müslümanın tezine karşı aynı basitlikte soru sormak lazım. dünyada 4700 üzerinde din, tarikat gibi farklı inançlar mevcutken neye dayanarak müslümanlık doğru ve haklı oluyor, bunu diyebilmek için geri kalan 4699 inancın yanlış olduğu ispatladınız mı da buna karar verdiniz?
    Basit sorum ise; “Ya siz müslüman olduğunuz için cehenneme gidecekseniz?”

    Oysa basit şekilde beynimizi kullansak, sorgulamalar yapsak, her anlatılana sorgulamadan inanmasak, ne kadar saçmalığa maruz kaldığımızı ve inanmak zorunda kaldığımızı görürüz aslında..

    saygılar

  389. Nuri Baba dedi ki:

    Murat Beyefendi ; ilginiz ve yorumunuz için çok teşekkür ederim…

    Mutlu yıllar diliyorum…

    Saygılarımla…

    • ben de murat bey’in açıklamalarına ve aklî tutumuna katılıyorum; üstelik İslam öyle inanılmayacak bir din de değil, eğer kur’an, harekesiz bir şekilde ve dilbilimsel açıdan incelenirse bugünkü müslümanların inandığı birçok esas buhar olur ama o zaman İslam inanılacak bir din haline gelir diye de düşünüyorum. (tevrat vs için de geçerli bu sözüm, ayrım yok)… iyi seneler…

      • Nuri Baba dedi ki:

        Özellikle “Teist” arkadaşlara bir link vereceğim…

        Bu NASA nın bir sitesi…

        Ve açtığınız da siteyi, sonsuz evreni izliyorsunuz…

        İzledikçe beyninizin karıncalandığını duyumsuyorsunuz…

        Ve bir süre sonra Dünyayı arıyor gözleriniz ama katrilyonlarca yıldız içinde, bir “Mavi Nokta”yı bulmanızın olanaksızlığının ayırdına varıyorsunuz…

        Ve işte dalmışken sonsuz evrenin sonsuzluğuna, aklınıza bunu yaratan geliyor ve diyorsunuz ki “”Yüce Rabbim neleri nasıl da yaratmış””…

        Ve sonra uykudan veya kabustan uyanır gibi uyanıyorsunuz ve düşünüyorsunuz…

        Tüm bu inanılmaz güzellikte ki sonsuzluğu yaratan mı ; varlığı bile fark edilmeyen dünya içinde ki bazı canlılarla iletişim kurdu ve de üstelik yıllarca onların özel hayatlarını düzenledi…

        Ve sonra aynaya bakarak diyorsunuz ki ” Bana yuh olsun be..Bunca yıl nasıl da kandırılmışım, nasıl da aldatılmışım, Binlerce insanın çıkarı adına, milyonlarca insanın iliğini kemiğini sömürmüşler, binlerce yalanlarla..Bana yazıklar olsun” ..diyorsunuz ve …ve…ve…farkına bile varamadan DEİST oluyorsunuz…

        Bursa E tipi cezaevi…Koğuşta 24 kişi var…22 kişi namaz kılıyor…Bir ben, bir de çok kilolu kişi kılmıyoruz…Namaz kılanların tümü uyuşturucudan, silah kaçakçılığından ve cinayetten içerdeler…

        Bir gün bana neden kılmadığımı sordular…

        Kılınca tahliye olacak mıyım ? dedim…

        Kimseden yanıt gelmedi ve bir ay sonra kılanlar yarıyarıya azaldı…Daha sonra da üç kişi kaldı…
        ,
        Neden ? Nedeni basit…Yaptıkları eylemin ve ibadetin kendilerine hiç bir yararı olmadığını ve de olamayacağını fark ettiler…

        Ya cennet cehennem…

        Yapmayın arkadaşlar…Adam müebbet veya 36 yıl ceza almış, sen ona cennetten cehennemden söz ediyorsun…İçeri girmeyenler, içerinin nemenem bir cehennem olduğunu bilmezler..

        Benim o cehenneme düşmemi engellemeyen veya düştüysem kurtarmayan Tanrı sizin olsun…

        Siz, ayakkabı kutularını başucunuza koyun ve başlayın Tanrı’ya ibadete ve yalvarmaya…

        Bakarsınız sabaha içi paralarla dolu olarak uyanırsınız…!!!

        Saygılarımla…

        http://apod.nasa.gov/apod/archivepix.html

      • murat dedi ki:

        Doğru diyorsunuz Nuri Baba,
        Allah katında dualar geri çevrilmez diye inanış da vardır mesela.
        çocuğunun üniversite sınavını kazanması için 1milyon kişi dua eder ama 100bini kazanır.
        yağmur duası için 1000 kere çıkar dua ederler, 1 keresi tutsa Allahtan derler, 999 kere tutmaz ona da vardır Allahın bir bildiği derler….
        saygılarımla…

  390. Gencer dedi ki:

    Mu’minun Suresi 14.Ayet

    Soru Şu Sizce Kaç Tane Yaratan Var?

    Diyanet Çevirisi
    Sonra bu az suyu “alaka” hâline getirdik. Alakayı da “mudga” yaptık. Bu “mudga”yı da kemiklere dönüştürdük ve bu kemiklere de et giydirdik. Nihayet onu bambaşka bir yaratık olarak ortaya çıkardık. Yaratanların en güzeli olan Allah’ın şânı ne yücedir!

    Abdulbaki Gölpınar Çevirisi
    Sonra o bir katre suyu kan pıhtısı haline getirdik, derken kan pıhtısını bir parça et hâline soktuk, derken ette kemikler yarattık, derken kemiklere et giydirdik, sonra da onu başka bir yaratılışla meydana getirdik; ne yücedir şanı yaratıcıların en güzeli Allah’ın.

    Ali Bulaç Çevirisi

    Sonra o su damlasını bir alak (embriyo) olarak yarattık; ardından o alak’ı (hücre topluluğu) bir çiğnem et parçası olarak yarattık; daha sonra o çiğnem et parçasını kemik olarak yarattık; böylece kemiklere de et giydirdik; sonra bir başka yaratışla onu inşa ettik. Yaratıcıların en güzeli olan Allah, ne yücedir.

    Bekir Sadak

    Sonra nutfeyi kan pihtisina cevirdik, kan pihtisini bir cignemlik et yaptik, bir cignemlik etten kemikler yarattik, kemiklere de et giydirdik. Sonra onu baska bir yaratik yaptik: Yaratanlarin en guzeli olan Allah ne uludur!

    Yorum yapmıyorum sadece ayeti anlamaya çalışıyorum.Bir çok çeviri var ben bir kaçını yayınladım.

    Muhammed Suresi 31.ayet

    Soru Şudur:Allah Geleceği Bilmiyor mu?

    İmam İskender Ali Mihr Çevirisi
    Ve sizin aranızdan mücahitler ve sabredenler Bize belli oluncaya kadar sizi mutlaka imtihan ederiz. Ve haberlerinizi de imtihan edeceğiz.

    Diyanet Çevirisi
    Andolsun, içinizden, cihad edenleri ve sabredenleri belirleyinceye ve durumlarınızı ortaya koyuncaya kadar sizi deneyeceğiz.

    Ahmed Hulusi Çeviris
    Andolsun ki biz, sizden, mücahitler (Allâh yolunda mücahede edenler) ve sabredenler (sizce de) bilininceye kadar sizi (belâlarla) deneyeceğiz. . . Haberlerinizi duyuracağız!

    Celal Yıldırım Çeviris
    And olsun ki, içinizden mücâhidleri ve sabredenleri bilip tanıyıncaya kadar sizi hep deneyeceğiz ve haberlerinizi ortaya çıkarıp açıklıyacağız.

    Saygılarımla.

    • 1okuyucu dedi ki:

      Sn. Gencer;

      kişi eklerinden söz konusu eylemleri bir çok kişinin birlikte yaptığı anlaşılıyor, çünki söz konusu metinlerin gizli öznesinin ‘biz’ olduğu görülüyor,

      ayrıca, bu işleri yapan ekibin kaç kişiden oluştuğu konusunda bir bilgi sahibi olmadığım için dolayısıyla tanrıların sayısı konusunda bir cevap veremeyeceğim.

      saygılarımla.

    • bilal dedi ki:

      KUR’AN’DA (BİZ) İFADESİ ???
      Allah kendisinden başka bir tanrının olmadığını ifade ederken ‘’ Ben ‘’ ifadesini kullan mıştır.Çünkü ben tek tanrıyım demezse yine yanlış algılanabilr. Fakat icraatlarından söz ederken genelde bakıyoruz ki ‘’biz ‘’ifadesini kullanmıştır.Nden biz ifadesini kullanı yor 1-Yüce Allah kur’an’da ” انا– اني ” Ben” demesi yüce zatına,” Biz ” demesi isim ve
      sıfatlarına vurgu yapıyor.2-” biz”ifadesi,Yüce Allah’ın azamet ve kudretini ifade eder. 3-Kur’an’da yüce Allah kendisinden birinci şahıs olarak bahsederken hem tekil ”ben”ifa
      desini,hem azamet,saygınlık belirtisi olarak çoğul olan”biz”ifadesini kullanır. 4-Allah icraatını anlatırken genelde ”biz” ifadesini kullanıyor.5-Ayrıca bütün dillerde her zaman
      ”biz veya siz” ifadesi çoğulu ifade etmez.Bu kelimeler saygı ve nezaketen dolayı da sık sık kullanılır. 6-Kur’an’ı Kerim de Allah’ın birliğini ifade eden bütün yerlerde ”ben” ifade
      esi kullanılıyor.7- Kur’an’daki ”biz ”ifadesi,aynı zamanda saygı ve nezaket belirtisidir…
      YARATANLAR NE DEMEK ??? MÜ’MİNÜN – 14:
      احسن الخالقين ” Yaratanların en güzeli ve mükemmeli;Takdir,tasvir,edenlerin,şekil ve
      suret vernlerin en güzeli ve mükemmeli.. Allah yoktan her şeyi yoktan güzel ve
      mükemmel yaratır,İnsanlar da yaratır,ama yoktan yaratamaz.Yani Allah insana da yaratma gücünü vermiştır,ama yoktan değil,İnsan yoktan bir şey yaratamaz.Allah
      yoktan yaratır.Bu nedenle ” Allah,yaratanların en güzeli ve mükemmelidir.”
      denilmiştir.Yani Allah,insanalara da yaratma ve icad etme yeteneğini vermiştir.Fakat
      bu Allah’ın ki ile kıyaslanamaz.Çünkü Allah’ın yaratması mükemmeldir,yoktandır,in-
      sanların yaratması ise,eksiktir,mükemmel değildir,özellikle yoktan yaratamez..İşte
      bu nedenle söz konusu ayette bu ifade kullanılmıştır..

      MUHAMMED SURESİ 31.AYETİN DOĞRU MEALİ ? ALLAH GELECEĞİ BİLİYOR !!!
      MUHAMMED-31: Mutlaka içinizden gayret edip sabır ve sebat gösterenleri bizzat fiili olarak ayırıncaya ve sözlerinizin doğruluğunu da fiili olarak meydana çıkarıncaya kadar biz sizi sınamaya devam edeceğiz..‘’ Görüldüğü gibi,yüce Allah onların durumunu bildiği halde,gayret,sabır ve sebatlarının fiili olarak ortya çıkıncaya kadar onları sınamaya tabi tutuyor.Çünkü işlere karşılık verilmesine,mükafat veya ceza verilmesine esas teşkil eden yüce Allah’ın ezeli bilgisi değil,kişinin bilfiil olarak ortaya koyduğu eylemleridir..Söz konusu ayetin açıklamsı şöyledir:
      Biz sizin neler yapıp neler yapmayacağınızı çok iyi biliriz.Bununla beraber imtihandaki adaletin tahakkuk etmesi için,her şeyi kuşatan sonsuz ve ezeli ilmimizi değil fiilen ve bir eylem olarak sizin ortaya koyacağınız performansınızı esas alacağız. Bu sebeple, içinizden gayret edenlerin,sabır ve sebat gösterenlerin eylem olarak ortaya koyacağı çabaların sonucunu görünceye kadar sizi denemeye devam edeceğiz”.deniliyor..
      Özetle,yüce Allah ezeli ilmiyle her şey bilir.Fakat bununla beraber imtihandaki adaletin tahakkuk etmesi için ezeli ilmini değil,fiilen ve bir eylem olarak insanların ortaya koyacağı performansı esas alıyor.. İşte söz konusu ayet bunları anlatıyor.. Saygılarımla..

      • ismet dedi ki:

        nezekat sahibi oldugunu sölüyorsun ozaman dinle beni kuranı kerime genel olarak baktıgın zaman sürekli şöyle cezalandıracağız şöyle azap vardır kesintisiz sonsuz itaat istiyor. madem nezekat sahibi madem insan bütün yaratılanların mahlukatın en hayırlısı en üstünü ozaman birde şunlara bak

        INSAN NANKORDUR:
        “Kahrolası insan ne nankördür (inkârcıdır)” (Abese 80/17)
        “O size istediğiniz her şeyden verdi. ALLAH’ın ni’metlerini sayacak olsanız sayamazsınız. Doğrusu insan zâlim ve keffardır (nankördür) ” (İbrâhim 14/34)
        İNSAN ACIZDIR:
        toplu iğneyi batırsan zıplar, sivrisinek anasını ağlatır… Yarım nefesi alamazsa ya da verememezse sahte azameti ve palavrası yerle bir olur!. (Mâide 5/30-31-Nahl 16/4 )
        INSAN NANKORDUR VE CAHILDIR;
        “Biz emâneti göklere, yere ve dağlara teklif ettik de onlar bunu yüklenmekten çekindiler, (sorumluluğundan) korktular. Onu insan yüklendi. Doğrusu o (insan) çok zâlim ve çok câhildir!…” (Ahzâb 33/72)
        İNSAN HIRSLI VE HUYSUZDUR VE MIZIKCIDIR;
        “Gerçekten insan pek hırslı ve huysuz yaratılmıştır. Fenalık dokununca mızıkçı, hayr dokununca kıskançtır.” (Meâric 70/19-21)
        İNSAN YAGMACIDIR:
        “Malı öyle bir seviş seviyorsunuz ki yığmacasına!…” (Fecr 89/20)
        İNSAN AZGINDIR:
        “Sakın okumazlık etme! Çünkü insan, muhakkak azıtır!…” (Alâk 96/6)
        İNSAN SAPIKTIR;
        “Andolsun ki; cin ve insanlardan bir çoğunu cehennem için yarattık. Onların kalbleri vardır, onunla gerçeği anlamazlar; gözleri vardır, onlarla göremezler; kulakları vardır, ama onlarla işitmezler. İşte bunlar hayvan gibidirler, hatta daha şaşkın (dallun:sapık) dırlar. İşte gafiller bunlardır.” (A’râf 7/179)
        INSAN HAYVANDIR;
        “Yoksa sen onların çoğunun işittiklerini veya anladıklarını (kavradıklarını) mı sanıyorsun? Onlar sırf hayvan gibi, hatta gidişçe (yolca) daha sapkındırlar. (dallun) ” (Furkân 25/44)

        Ve siz bir aslanın aslanı veya bir ineğin bir ineği yediğini gördünüzmü?
        Ama hepimiz yamyamları biliriz değilmi.?
        Çelişkilerin en büyüğü Birtaraftan biz onunyarattığı en özeliz yazacak ..sonra birde insan hakkında yukardaki yazılanları..

        VE şunuda unutma eğer kuranı kerımde şöyle yapcaz şöyle edecez yerine ilerisiyle ilgili bir tane olay anlatılsaydı mesela kuranı kerımde japonyanın çok büyük bir tsunami felakati ne ugrayacağını binlerce insan öleceğini ne bilyim bunun gibi olacaklarla ilgili bir tek ayet olsaydı emin ol dünyadaki insanların hepsi kafalarını secdeden kaldırmazdı.

      • Nuri Baba dedi ki:

        İsmet Beyefendi ; verdiğiniz bilgiler için teşekkür ederim..Zira başka sitelerde çok işime yarıyor ve çok yararlanıyorum…

        Bir yorumum da demiştim ki ; eğer kutsal denilen kitapların Tanrısal olmadığını kabul ederseniz, anlaşmamız çok daha kolay olacaktır…

        Örneğin ; sizin verdiğiniz bu bilgiler ışığında teist arkadaşlara soralım…

        Bu ayetleri, inandığınız tanrının gönderdiğini hala ve ısrarla söyleyebiliyor musunuz ?

        Elbette söylüyoruz dediğinizi duyar gibiyim…

        Haklısınız…

        Olmayan bir güce, her türlü zorbalığı ihale etmek ne kadar kolay değil mi ?

        Saygılarımla…

      • murat dedi ki:

        İsmet bey, siz kuranı okuduğunuza emin misiniz?
        kuranda gelecekten haber veren ayet olsaydı… demiştiniz.

        gerçi birkaç yıl dedi 12-13 yıl olmuş ama olsun. 🙂

        Rum Suresi 2-5. ayetler
        Rumlar, yakın bir yerde yenilgiye uğratıldılar. Onlar yenilgilerinden sonra birkaç yıl içinde galip geleceklerdir. Önce de, sonra da emir Allah’ındır. O gün Allah’ın (Rumlara) zafer vermesiyle mü’minler sevinecektir. Allah, dilediğine yardım eder. O, mutlak güç sahibidir, çok merhametlidir.

        saygılar…

  391. Gencer dedi ki:

    İlhan Arsel’den Alıntı;

    Muhammed’in, “Tanrı’dan geldi” diyerek yerleştirdiği hükümlerin çelişkili ya da
    birbirleriyle tutarsız olması, bir aralık öylesine göze batar ve öylesine halkın tuhafına gider olmuştur ki, gerek Araplar, gerek Yahudiler ve Hıristiyanlar onu alaya almışlardır. Tanrı’nın asla hata yapmayacağını, Kur’an’ı sil boz tahtası haline sokmayacağını, çelişkili hükümler koymayacağını söyleyerek, Muhammed’i “uydurmacılıkla” damgalayanlar olmuştur. Onların bu şekilde konuşmalarına karşı Muhammed, Kur’an’ı uydurmadığına dair Tanrı’dan vahiy
    geldiğini söyleyerek işin içinden sıyrılmaya çalışmıştır. Bu amaçla Kur’an’ koyduğu ayetlerden biri şöyledir:
    “Ey Muhammed sana, ‘Kur’an’ı kendiliğinden uydurdu’ derler; de ki, Uydurdumsa suçu bana aittir’…”(Hûd Suresi, ayet 35).
    Bunu yaparken, Kur’an’da, çelişki bulunmadığını, çünkü “çelişki” ve “tutarsızlık” gibi şeylerin insana özgü olup, ancak insan yapısı kitaplarda (sözlerde) bulunabileceğini, oysa ki, Tanrı’dan sadır olan sözlerde böyle bir şey olamayacağını anlatmak üzere şu ayeti koymuştur:
    “(Eğer Kur’an) Tanrı’dan başka bir yerden gelseydi, onda birbirini tutmaz birçok (çelişme) olurdu” (Nisa Suresi, ayet 82).
    Fakat, işi biraz daha sağlama almak için, ayetlerin zamana ve ihtiyaca göre Tanrı tarafından değiştirildiğini söyleyerek, çelişkili gibi görünen ayetlerin kaldırılmış olduğu kanısına yer vermiştir. Nahl Suresi’ne koyduğu şu ayeti okuyalım:
    “Bir ayetin yerini bir başka, ayetle değiştirdiğimizde -ki Allah indirdiğini gayet iyi bilir onlar Muhammed’e, ‘Sen sadece uyduruyorsun’derler. Hayır, öyle değildir” (Nahl Suresi, ayet 101).
    Bunu pekiştirmek üzere de, “Allah dilediğini mahveder, dilediğini bırakır” (Rad Suresi, ayet 39) şeklindeki ayetleri örnek vermiştir. Anlatmak istemiştir ki, Tanrı, her yarattığını dilediği gibi yok edebildiği gibi, dilediği ayetleri “nesh eder”, yani kaldırır ya da değiştirip yerine bir başkasını koyar veya olduğu gibi bırakır. Bu doğrultuda olmak üzere, Kur’an’ koyduğu ayetlerden bir diğeri şöyledir:
    “Herhangi bir ayetin hükmünü yürürlükten kaldırır veya unut-tufursak, onun yerine daha hayırlısını veya benzetini getiririz… “(Bakara Suresi, ayet 106).
    Yani Tanrı, koymuş olduğu ayetlerden herhangi birini kaldırmak istediği zaman, onun yerine daha “iyisini”, daha “hayırlısını” ya da “benzerini” koymakta olduğunu bildiriyor! Ancak, Muhammed, bu tür ayetleri öne sürerek Kur’an’da çelişki olamazmış, yani Tanrı çelişkili hüküm koymazmış kanısını yaratmaya çalışırken, çok daha sakıncalı çelişkilere neden olmuştur. Bir yandan Tanrı’yı, “Hiç yanılmayan, din gününün sahibi olan, her şeyin hakimi, ilim ve hikmetin kökeni, ebediyetler ve ezeliyetler boyunca hata islemez olan, her şeyi en mükemmel bir şekilde önceden hesaplayan, her yaratığın kaderini daha doğmadan önce deftere yazan” olarak tanımlarken, yani Tanrı’nın asla yanılmaz, asla hata yapmaz, her şeyi en mükemmel ve eksiksiz, en “hayırlı” şekliyle düşünür ve yapar olduğunu belirtirken, diğer yandan bu aynı Tanrı’nın, her şeyi en iyi şekliyle düşünemediğini, ‘ en isabetli şekilde karar veremediğini, “hayırlı” hükmün ne olduğunu bilemediğini, hata işleyebildiğini ve bundan dolayı koyduğu ayetlerin hükmünü yürürlükten kaldırıp, yerine “daha hayırlısını veya benzerini” koyduğunu söylemiştir.
    Tanrı’yı hem “hata yapmaz” hem de “hata yapar” şekilde, tanımlamakla yeni çelişkilere sebebiyet vermiştir. Fakat, Kur’an’ın “uydurma” olmadığını ve çelişkili hükümler kapsamadığını belirtmek amacıyla, Tanrı’dan vahiy geldiğini söylemesine ve örneğin, “(Eğer Kur’an) Tanrı’dan başka bir yerden gelseydi, onda birbirini tutmaz birçok (çelişme) olurdu” (Nisa Suresi, ayet 82) şeklinde ayetler yerleştirmesine rağmen, Muhammed, halktan kişilerin kendisi hakkında “yalancı”, “uydurucu” ya da “meczub” diye konuşmalarını önleyememiştir. Önleyebilmek için, iyice güçlenmeyi beklemiştir. Nitekim, Medine’ye geçip de, taraftarlarının sayısının arttığını ve giderek güçlendiğini gördüğü an, kendi aleyhinde konuşanları kılıç yoluyla susturmaktan geri kalmamıştır. Yaratmış olduğu korku ve dehşet havası sayesinde, artık hiç kimsenin kendisini uydurmacılıkla ya da çelişkili hükümler koymakla damgalamaya cesaret gösteremeyeceğini düşünmüştür.

    • Mahmut dedi ki:

      Bu kadar bilgi kirliliğine bu kadar deist az bile. size tavsiyem madem dinle bu kadar haşır neşir olacaksınız dua edin. yok etmem diyorsanız uğraşma kardeşim. yanlış biliyor. yanlış bildiğini bilmiyor ve başkalarını da bu yanlışa inandırabiliyorsun.
      Allah’tan hidayet dileyin. gerçeği öğretmesini isteyin. kendi beynine bu kadar güvenirsen aldanmaya, yanlış yapmaya meyilli beynin daha binlerce hata yapacaktır.
      Duanızda gereken tek şey samimiyettir. kimseyi ateşle korkutmuyor meyveler ve kadınla müjdelemiyorum.
      ateistin, deistin sorabileceği tüm soruları sordum cevabını aldım şimdi bu dinin gerçek olduğundan hiçbir şüphem kalmadı.
      Muhammed’in eşlerine takılıp kalmışsınız. sebebiyse beyninizin çoğunlukla cinselliğe çalışmasıdır.
      Sıkça ettiğim bir dua’yı etmenizi tavsiye ederim. “Allah’ım ilmimi ve anlayışımı artır.”
      sahte bir peygamber ashabının asla ilim sahibi ve anlayışlı olmasını istemez.

      • gencer70 dedi ki:

        Senin adına üzüldüm.
        Bizde her geçen gün daha fazla inanıyoruz Dinlerin sizin gibi sazanları avlamada kullanılan bir yöntem olduğuna.

      • murat dedi ki:

        sayın mahmut,
        dua ile bişey olmaz. insanlar hep ihtimali olan şeyler için dua ederler, sıkıysa topal bir insanın ayağının tekrardan çıkması için dua edilsin. bildiğiniz tüm ermişleri de çağırın, Geylaniler falan da gelsin…. bişey değişmeyecektir..
        saygılar…..

      • Nuri Baba dedi ki:

        Değerli Gencer Dostumuz, saygıdeğer İhsan Arsel’den alıntı yapmış…

        Doğrudur veya yanlıştır…Ama ortaya bir iddia atılmış ve iddia da da tarihsel olarak kanıtlanmaya çalışılmıştır…

        Şimdi İhsan Arsel’in görüşlerine katılmama hakkı olduğunu ve de görüşlerinin yanlışlığını öne sürenler ; bunu “Bilgi kirliliği” gibi büyük kelamlar ederek çürütemeyeceklerini bilmelidirler…

        Ateistin soracağı soruları (!) sormuş ve dininizin gerçek olduğuna inanmışsınız..Elbette inanacaksınız…Sizler ; Tanrı adı verdiğiniz ve kendi yarattığınız ve de doğa üstü güçlerle bezendirdiğiniz bir “Güce” bile inanıp önünde eğildikten sonra, Muhammed’in mağaradan çıkıp kendisine peygamberlik görevi verildiğini söylemesine de inanacaksınız…

        Aynı dönemde peygamberlik iddiasında bulunan “Rahman”, bu savaşı kazanmış olsaydı, şimdi de Rahman’ı savunuyor olacaktınız değil mi ?

        Bakınız “”a-politik…a-sosyal…a-teist””….Size bir şey anlatıyor mu ? Yani, birileri, politikayla, birileri sosyal yaşamla, birileri dinle ilgilenmez…Bu anlamda size din hakkında soru sormazlar,zira din ; bir ateistin hiç umurunda bile değildir…Ateistler, din adına ukalalık yapanların tümünden katbekat fazla dini bilgilere sahiptirler…

        İşte bu yüzden ateist olmuşlardır ya…Ateistler bilime inanırlar ve bilimin önünde saygıyla eğilenlerin de masallarla geçirecek boş zamanları yoktur…

        Sizler hiç, bilim insanlarının “Biat” ettiğini veya biat edenlerden bilim insanı çıktığını gördünüz mü ?

        Neden ? Biat etmek, sorgulamayı yasaklar…Sorgulamayana canlı dense de, asla insan denemez…

        Dünyada hiç bir sosyalist ülke, sosyalizmin temel kurallarını rahatlıkla yaşama geçiremez…Bunun nedeni de, çevresinde ki ülkelerin kapitalist olmalarıdır…Yani, sosyalizm ; silahlanmaya karşıdır ama komşu kapitalist ülke silahlandıkça, kendi halkını koruma adına istemeden silahlanmak zorunda kalır…

        Bir ateistin din veya tanrı kavramları umurunda değildir ama çevresinde ki teistler nedeniyle zorunlu olarak ilgilenmek durumunda kalır…”O da ilgilenmesin canım” mı dediniz ?

        Sizler, masallar manzumesi ve katliamlar tarihi dolu dininizi o deiste ve ateiste dayatmasanız, sizin dininizin adını bile anmaz ve aklına bile gelmez…

        Yaşamın her alanında, 1450 yıllık yalan meclisi kararlarını ve de hokkabazlıkları ve de sermayesiz kazanç kapılarını bizlere cennet cehennem masallarıyla dayatırsınız…Küçücük evlatlarımızı okullarınızda zehirlemeye çalışırsınız ve de “Dindar – Kindar” lanet bir nesil yaratmaya çalışırsınız…

        Ve sonra da utanmadan dersiniz ki ; “Madem inanmıyorsun, neden dinimizle ilgili konuşuyorsun ?”…

        Sizlerin saçma sapan kurallarınızla nasıl savaşmamızı bekliyorsunuz ?

        Üzgünüm, bizler “Allahu Akbar” diyerek insanın kafasını kesemeyiz…

        Bizler, cinayet çetesi müridi değiliz…

        Sadece insanız ve hep öyle kalacağız…

        Sizler olmasanız da…!!!

        Saygılarımla……..

      • murat dedi ki:

        Güzel söyledin nuri baba,
        bakıyorsun müslümanların çoğuna, kendi dinleri hakkında bilgileri bile yok. benim tartıştığım nice müslümanlara tek soru soruyorum “kuranın mealini okudun mu?” %99u hayır diyor… ama ateist, deist ve agnostik olanlara bakıyoruz neredeyse %90ı okumuştur.
        Birde müslümanlar bir şey yapınca Allah için yaptıklarını söylerler, Allah için sadaka verdim allah için oruç tuttum, allah için namaz kıldım falan.. sanki allaha rüşvet verir gibi. bir de allah için öldürenleri var?? ne imiş inançsız, mürted neyse… ulen madem inançsızların yok olması lazım allah onları neden yaratıyor, yaşatıyor canlarını almıyor da siz bunu onun için yaptığınızı iddia ediyorsunuz??? allahın elimisiniz???
        saygılar sunarım…

      • Nuri Baba dedi ki:

        Sevgili Murat dostum ; yorumunuza sonuna kadar katılıyorum…

        Teistlerin bir çoğu, hiç bir dini yayını okumamış ama çevresinde ki ağzı laf yapanlardan duyarak, aklınca inançlı olmuştur…

        Oysa, inandığını söylediği kitabında, mealen “Biz isteseydik, onlarında yüreğine iman ateşi salardık” anlamında bir dolu ayet var…Yani, bazı insanların “İmansız” olmasını Tanrı istemiş…Çok komik…

        Mutlaka izlemişsinizdir..Müslüman militanlar, pardon katiller, üç TIR’ı durduyorlar ve şöförleri sorguya çekiyorlar…Şöförlerin “Alevi” olduklarını öğrenince de, üçünü de kurşuna diziyorlar…

        Lütfen dikkat buyurunuz…Öldürdükleri insanlar da müslüman…Sadece farklı mezhepten…

        En iyi müslüman, en çok kelle koparan olduğu için, şöförlerin müslüman olmaması değil, farklı tarikattan olması bile katledilmeleri için yeterli bir neden oluyor…

        Şimdi tüm inandığını söyleyen zatı muhteremlerin vicdanlarına seslenelim…Kulakları pek duymuyor da…

        Dinler, özellikle semavi dinler olmasaydı, bu üç şöför şu an hala yaşıyor ve aileleriyle çay içiyor olmayacaklar mıydı ?

        Başka sözüm yok bağımsız yargıcım…!!!

      • murat dedi ki:

        Evet Nuri Baba dostum,
        malesef izledim ve gerçekten çok üzüldüm. Onlarda(aleviler) inançlı insanlar, öldürenler de (sünniler) inançlı insanlar. yani benim görüşümden ve felsefemden değiller. ama iki taraftan öldürülenlere de üzülmekteyim. nitekim bir hiç uğruna malesef. şoförlerin alevi olduklarını anlamak için namaz vakitlerini sormaktaydılar test etmek için ki zaten onlar açıkça söylemişdiler alevi olduklarını.
        Malesef dinler insanların birbirlerine düşman olması için en önemli etken olmakla birlikte insaları sürü gibi kullanabilmek için de bulunmaz fırsat. Nitekim şu anda dünyayı yöneten katil aileler isteseler dinleri bitirebilirler fakat bu onların işlerine gelmemekte. nasıl olsa her teist toplumun kutsal kitapları o toplumların kullanma kılavuzu gibidir, istedikleri gibi o toplumları yönetebilmekteler. insanlar da kitaplarındaki hataları görememekteler ve o sürünün parçası olmaya devam etmekteler.
        mesela kabeye BEYTULLAH denilmesi. allahın evi.
        eee beytullah allahın eviyse o zaman ona tapınmak lazım. neden?
        ee allahın ya ondan.
        yahuu sıradan 4 tarafı duvar bir yapı. allahın ibrahime yaptırdığı yalanıyla da tapının diyor. dedimya bu yapının bir özelliği yok. oysa bundan binlerce yıl önce yapılan piramitlerin bile sırları çözülebilmiş değil. devasa yapılar. allah bunlar kadar iyisini yaptıramamış mı? yani illede tapınmak için allahın yapısına tapınılacaksa, bu insan eliyle olan şeyler yerine direk allahın yaptığına tapınsalar ya. mesela Güneş, Ay, yıldızlar, yada direk semaya tapınılsaydı. öyleya allahın kurulduğu ARŞına (tahtına) doğru. Göğe doğru tapınılması için öyle amuda kalkmak ta gerekmez. düz durduğunda önün göktür. ee dünyanın yuvarlak olduğunu bilmek gerekir tabiki. bilmezsen düz tepsi gibi bir yerde önünde bir yapı aramak zorunda kalırsın tapınmak için….
        Saygılar sunarım…

  392. bilal dedi ki:

    Sn.Nuri Baba Merheba,
    1-Oysa, inandığını söylediği kitabında, mealen “Biz isteseydik, onlarında yüreğine iman ateşi salardık” anlamında bir dolu ayet var.Yani bazı insanların “İmansız” olmasını Tanrı istemiş.Çok komik…” Sizden <> Söz konusu ayetleri yanlış algılıyorsunuz.Yüce Allah herkesin iman etmesini istemektedir.Zira insanların iman etmelerini dilememiş olsaydı,ne kitapları,ne de peygamberleri gönderirdi..Hem bütün insanları iman etmeye davet decek,hem de iman etmelerine mani olacak öyle mi ??? Ayrıca konuyla ilgili ayetleri gösterirseniz değerlendirebiliriz..

    2-Anlatıklarınızdan da anşıldığı gibi bu üç masum insanın öldürülmesinin nedeni din değil, mezheptır.Peki,kur’an’da veya sünnete mezhep veya tarikat diye bir şey var mı ? Kur’an ve sünnete olmadığı halde mezhep ve tarikatların yanlışlıklarını dine atmak sizce doğru mu? Mezhep ve tarikatlar insanların yorumu olup iyi yönleri olduğu gibi sakıncalı ve kur’an’a aykırı nice yönleri de vardır. Din kur’an’la tamalanmıştır.Kur’an’dan başka dinin bir kaynağı da yoktur,sahih ve mütevatir sünnet ise,sadece dinin yorumu ve şerhi olabilir.Bu nedenle ne mezhep,ne de tarikat din değildir.Bunların hatalarını islama maal etmek çok yanlıştır.Burada bu masum insanların öldürülmesinin sebebi farklı mezhep olduğuna vurgu yapmanıza rağmen mezhepleri değil,dini eleştirmeniz hiç isabetli olmamıştır..!!! Saygılarımla…

    • rammsteinn dedi ki:

      onlarca islami terör örgütü var. yakıyorlar yıkıyorlar masum insanları katlediyorlar. peki islam dünyası ne yapıyor? hiçbir şey. çünkü birçoğu gizliden destekliyor. lafa geldiği zaman “bunlar müslüman olamaz” iyiki hristiyanlar artık koyu dindar değil. yoksa fazlasıyla misilleme yaparlar dünyada taş üstüne taş kalmazdı.
      bilal bey dinin eleştirilmesini istemiyor. ama bu kadar terör örgütünün esin kaynağı kurandakl şiddet içeren ayetlerdir. bir ayette “öldürün” diyor.bir yerde “aşırıya kaçmayın” bir yerde “öldürmeyin” terör örgütleri öldürün ayetine takılı kalıyor,bilal bey “yok olmaz öyle bakın öldürmeyin yazıyor” diyor. herkes işine geldiği gibi kuranı anlıyor. zaten sorun olan bu muallak ayetler. her yere çekebilirsiniz.kaldı ki içinde kesinlik içeren ayetler bile sündürülüp değişik yerlere çekiliyor.
      neticede hristiyanlar dinden koptu bilimde ilimde çığır açtılar.
      darısı islam dünyasının başına.
      1500-2000 sene önce din gerekliydi. ama artık günümüz dünyasında din insanoğlunun kamburu.belki içinde hayat olan canlı olan aklı iradesi olan canlılarla dolu bir gezegen bulunacak. o zaman kuran tefsircileri bazı yerlerde değişiklik yapacaklar. “şehirlerin anası mekke” tabiri genişletilecek. “şehir olarak gezegen denilmek isteniyor” denecek.

      • murat dedi ki:

        Çok doğru dedin rammsteinn dostum.
        aynen de öyle malesef Kuranda 18 ayette kuranın ayetlerin apaçık olduğu yazmakta, ama bakıyorsunuz birbirini inkarla suçlayan onlarca, yüzlerce mezhepler var. onu geçtik günümüzde ilahiyatçılar bile birbirini yalanlamakta. hatta onu bile geçiyorum diyanetin içinde bile var.
        hepsi kuranı referans gösteriyor. yahu hadi günümüz Türkiyesinde Bilal Beyin belittiği gibi mealden kaynaklanan yanlış anlaşılmalar oldu diyelim. Yahu İslam daha ortadoğudan çıkmadan başlayan farklı mezheplere ne diyeceksin.

        MÜRCİE : Halife osman zamanında çıkmış.

        MUTEZİLE : Hasan-ı Basri’nin talebelerinden Vâsıl bin Atâ hocasıyla tartışmasından sonra Vâsıl bin Atâ tarafından kuruldu tahminen Halife Alinin hilafeti kaybettiği dönemler.

        CEBRİYYE: Cehm bin Safvân tarafından kuruldu. Allah kelamının yaratılmış olduğunu iddia edip öldürülen Ca’d bin Dirhem’in öğrencisiydi. kendiside 2. mervan döneminde öldürüldü. yani bu da emeviler döneminde kurulan bir itikadi mezhep.

        SELEFİYYE : Selefîler, Hicri 4. yüzyılda ortaya çıkmışlardı. oluşturanlarda hanbeli mezhebinin insanları. daha sonraları hicri 7. yy.da Şeyhül İslâm İbn-i Teymiyye tarafından yeniden ele alındı ve yayıldı. daha sonra Hicrî 12. yüzyılda Muhammed b. Abdülvahhab tarafından Arap yarımadasında yeniden ortaya çıkarıl­mıştır. bunun adı da VEHHABİLİK olmuştur.

        KADERİYYE: bu da muteziledeki gibi Hasan-ı Basri’nin öğrencisi Ma’bed el-Cüheni hocasıyla görüş ayrılığına girip bu görüşe sahip çıkıp ilahi kaderi reddetmişti.

        MÜŞEBBİHE : Emevilerin son dönemlerinde ortaya çıkan görüş
        .
        Bunların sayısı artırılabilir. Bilal Bey bunlardan daha iyi arapça biliyordur sanırım. Kuranı arapça okuyan ve anadili arapça olan nice alimler bile itikatta ihtilafa düşerken Bilal bey Diyanetin mealine takılmakta. Kuran 18 yerde bunlar apaçık ayetlerdir derken bu araplar neden ihtilafa düşmüşler. buda mı yanlış meal…
        hala yanlışlık varsa. Bilal beyden ricam, bari kendisi bir meal yazsında biz de gerçeği öğrenelim. yada varsa burada paylaşsın.
        Saygılar sunarım….

      • Nuri Baba dedi ki:

        Sevgili “rammsteinn” dostumun, katıldığım yorumunun sonuna geldiğim de, istem dışı kahkaha atmışım…

        “”o zaman kuran tefsircileri bazı yerlerde değişiklik yapacaklar. “şehirlerin anası mekke” tabiri genişletilecek. “şehir olarak gezegen denilmek isteniyor” denecek.””

        “Bizim” diyerek dostları bağlamış olmamak için, benim anlatamadığım veya anlamak istemedikleri konuyu bir kez daha kısa ve net olarak ortaya koyayım…

        Biat kültürüyle yoğrulmuş arkadaşlar ; bizlerin Kur’anı reddettiğimizi, kabul etmediğimizi ve içinde çeşitli çelişkiler bularak Allah’a karşı geldiğimizi falan iddia ederek, bizlere Kur’anı anlatmaya ve de doğruluğunu kanıtlamaya çalışıyorlar…

        Oysa ; Kur’anın, insan beyninin çeşitli doğa olaylarının ve de yaşamın acımasızlığının korkusuyla yarattığı Tanrı kavramıyla bir ilgisinin olmadığını ve de olmasının söz konusu bile olamayacağını kabul ederek, bu kitabın çok zeki bir ekibin ürünü olduğunu bize söyleseler ve savunmalarını böyle yapsalar, bugüne değin en azından binlerce ilahiyatçı birbirlerinden farklı görüşleri ileri sürerken oralarını buralarını oynatmaya gerek duymazlardı…

        Oysa onlar, koskoca bir yalanı, bir başka yalanlarla takviye ederek savunmaya çalışıyorlar..Kendi yarattıkları tanrıları, kendileriyle birlikte ölüyor, farkında değiller…

        Dünya insanlık tarihi göstermiştir ki, insanların hayallerinde yaşattıkları ve hayallerinde doğaüstü güç yaptıkları tanrılarıyla konuştuğunu söyleyen her kişi nitelikli dolandırıcıdır…Bırakın olmayan bir şeyle konuşmayı, olmayan bir şeyden kitap bile geldiğini iddia etmektedirler…

        Neden ? Dinler, öylesine sermayesiz kazanç kapılarıdır ki, hırsızlığı kural haline getirenler, dört elle yapışırlar…Ve dümenlerini yürütebilmek için de kitleleri eğitimsiz bırakırlar ve insanlara cinayet işletirler, insanları katil yaparlar…İnsanları birbirlerine düşman ederler ki, insanlar bölündükçe daha çok hırsızlık ve vurgun yapabilsinler…

        Bilal Bey, bana sözünü ettiğim ayetleri soruyor…Neden ? Beni yeniden ormanın içine sokarak ağaçlara toslatmayı amaçlıyor…Oysa çok uzun yıllar önce ormana yukarıdan bakmayı öğrendim ve ormanın içinde ki uyuşturucudan kurtuldum..Sanırım bazıları hala uyuşturucunun etkisindeler…

        Bu arada sevgili Murat Dostumuzun verdiği çok güzel bilgileri de ıskalamayalım…Ve de arşivimize kaldıralım…

        Mezhep ve tarikatların İslam dini içinde olmadığını , bizler aklımız erdiğinden beri savunurken “4 hak mezhep” yalanlarıyla bizlere baskı yapılırken neredeydiniz Bilal Bey…Bunların gerçek anlamda dinin emri olmadığını bilmekteyiz ama bu mezhep ve tarikatlar din referanslı değiller mi ?

        Öyleyse, sunni katil, alevi suçsuzu katlederken, dininden etkilenmiyordu da, namusunu mu temizliyordu ?

        Saygılarımla…

  393. vahit dedi ki:

    yoruma gerek yok kuran matamatik gibi beraber işlemlerdir içinden seçip bazılarını ayırırsan anlamsız bir şey olur önerim işlemi bütün olarak doğru olduğunu düşünerek yaparsan inan çok basit bir işlemdir.Bak ozaman nasıl doğrudur aradığımız doğruluk oradadır.

    • Nuri Baba dedi ki:

      Vahit Bey ; benim için, Kur’anın doğruluğu değil önemli olan…Önemli olan kim tarafından yazıldığı…

      İnsanlık tarihinin son 3500 yıla damgasını vuran Tek Tanrılı Dinlerin uydurduğu Tanrı mı yazdırdı bu kitabı, yoksa dinler hakkında oldukça yetkin olan bir ekip mi hazırladı…?

      Eğer bu konuda anlaşırsak, bundan sonra ki sohbetlerimiz de birbirimize daha hoşgörülü oluruz…

      Ama biliyorum ki anlaşamayacağız…

      Kolay değil, bunca yıl, insan beyninin manevi anlamda yaslanmak için yarattığı Tanrının , dört kitabı yazdırdığını iddia ettikten sonra, “Evet haklısınız, bu kitaplar Tanrısal değildir” demek…

      Gerçekten kolay değil…

      Eğer, çelişkiler ve yanlış bilgilerle donanmış bu kitabı Muhammedin Tanrısı yazdırdıysa ; Karl Marks’ın çelişkisiz ve de yanlışsız “Kapital” isimli kitabını Tanrı bizzat kendi eliyle yazmıştır…!!!

      Saygılarımla…

      • toro dedi ki:

        Bence Tolstoy’a Diriliş i yazarken de yardım etmiş olabilir!

        Sevgili Nuri Baba,

        Biz tarihte babadan oğula geçen iki ana gelenek biliyoruz! Birisi krallık diğeri ise israiloğullarının peygamberleri! İsrailoğullarının peygamberleri o denli şanslıymış ki hepsinin ünvalarını devredebilecekleri erkek çocukları olabilmiş bu sayede hikaye uzayıp gitmiş! Düşünsenize onlardan sonra gelen ikisinin de ünvanlarını devredebilecekleri erkek çocukları olsaydı (olmaması garip) daha ne hikayeler çıkardı o coğrafyadan! İşte söylediğim seneryo gerçekleşmeyince ”Babalar ve oğulları” hikayesini devam ettirmek en muhteşem münafık Ebu Süfyan ve oğlu Muavviyeye kalmış!

        Ortada yeter ki yönetilecek ya da yönetilmeye can atacak kalabalıklar olsun. Her daim onları yönetecek babalar ve oğulları çıkacaktır!

      • Nuri Baba dedi ki:

        Sevgili “toro” ; öncelikle ilginiz ve yorumunuz için teşekkür ederim…

        “Babalar ve Oğullar” hikayesine hiç bu açıdan bakmamıştım…Gerçekten çok doğru…

        İnsanlar biat ettiği sürece ve bu nedenle de sorgulayamadığı sürece, insan olmanın olağanüstü erdemini ıskalayacak ve koyun olmanın dayanılmaz hafifliğiyle başına hep bir çoban arayacaktır…

        Güdülmek, koyunun doğasında vardır..

        Ve son paragrafınız…İzninizle imzalıyorum…

        Saygılarımla…

      • toro dedi ki:

        Sayın Nuri Baba,
        Aramızda teşekküre lüzum yok, bende zaman zaman sizin yazılarınızdan zihnime çakan ışıklardan faydalanıyorum!

        Zaten amacımız, bittiğinde neye benzeyeceğini hiç birimizin bilmediği ama en azından ömrümüzün el verdiği süre içinde yaşamımıza anlam katacağını umduğumuz uçcuz bucaksız yap-boz un bir parçasını bilinir kılmak ve bizden sonrakilerin diğer parçaları çözebilmesi için onlara çözdüklerimizi miras bırakmak değilmidir! Bu yolda herkes elindekini paylaşacak, paylaştıklarımız umut olacak, geleceğe yol olacak! Ben aklımı akılla birleştirmek, birleşen akılların üettiği bilgiden yararlanmak derdindeyim. Bu nedenle zaman zaman beni etkileyen ve yararlandığım yazılarınızı okumaktan mutluluk duyuyorum.

        Sağlıcakla…

  394. ismet dedi ki:

    nezekat sahibi oldugunu sölüyorsun ozaman dinle beni kuranı kerime genel olarak baktıgın zaman sürekli şöyle cezalandıracağız şöyle azap vardır kesintisiz sonsuz itaat istiyor. madem nezekat sahibi madem insan bütün yaratılanların mahlukatın en hayırlısı en üstünü ozaman birde şunlara bak

    INSAN NANKORDUR:
    “Kahrolası insan ne nankördür (inkârcıdır)” (Abese 80/17)
    “O size istediğiniz her şeyden verdi. ALLAH’ın ni’metlerini sayacak olsanız sayamazsınız. Doğrusu insan zâlim ve keffardır (nankördür) ” (İbrâhim 14/34)
    İNSAN ACIZDIR:
    toplu iğneyi batırsan zıplar, sivrisinek anasını ağlatır… Yarım nefesi alamazsa ya da verememezse sahte azameti ve palavrası yerle bir olur!. (Mâide 5/30-31-Nahl 16/4 )
    INSAN NANKORDUR VE CAHILDIR;
    “Biz emâneti göklere, yere ve dağlara teklif ettik de onlar bunu yüklenmekten çekindiler, (sorumluluğundan) korktular. Onu insan yüklendi. Doğrusu o (insan) çok zâlim ve çok câhildir!…” (Ahzâb 33/72)
    İNSAN HIRSLI VE HUYSUZDUR VE MIZIKCIDIR;
    “Gerçekten insan pek hırslı ve huysuz yaratılmıştır. Fenalık dokununca mızıkçı, hayr dokununca kıskançtır.” (Meâric 70/19-21)
    İNSAN YAGMACIDIR:
    “Malı öyle bir seviş seviyorsunuz ki yığmacasına!…” (Fecr 89/20)
    İNSAN AZGINDIR:
    “Sakın okumazlık etme! Çünkü insan, muhakkak azıtır!…” (Alâk 96/6)
    İNSAN SAPIKTIR;
    “Andolsun ki; cin ve insanlardan bir çoğunu cehennem için yarattık. Onların kalbleri vardır, onunla gerçeği anlamazlar; gözleri vardır, onlarla göremezler; kulakları vardır, ama onlarla işitmezler. İşte bunlar hayvan gibidirler, hatta daha şaşkın (dallun:sapık) dırlar. İşte gafiller bunlardır.” (A’râf 7/179)
    INSAN HAYVANDIR;
    “Yoksa sen onların çoğunun işittiklerini veya anladıklarını (kavradıklarını) mı sanıyorsun? Onlar sırf hayvan gibi, hatta gidişçe (yolca) daha sapkındırlar. (dallun) ” (Furkân 25/44)

    Ve siz bir aslanın aslanı veya bir ineğin bir ineği yediğini gördünüzmü?
    Ama hepimiz yamyamları biliriz değilmi.?
    Çelişkilerin en büyüğü Birtaraftan biz onunyarattığı en özeliz yazacak ..sonra birde insan hakkında yukardaki yazılanları..

    VE şunuda unutma eğer kuranı kerımde şöyle yapcaz şöyle edecez yerine ilerisiyle ilgili bir tane olay anlatılsaydı mesela kuranı kerımde japonyanın çok büyük bir tsunami felakati ne ugrayacağını binlerce insan öleceğini ne bilyim bunun gibi olacaklarla ilgili bir tek ayet olsaydı emin ol dünyadaki insanların hepsi kafalarını secdeden kaldırmazdı.

  395. savuçka. dedi ki:

    Biz insanlar çok gçsüzüz mesela etrafımızdaki herkesin öldüğünü grdük ve bu ilk çağlardan beri öyleydi herkes yavaştan yok oluyodu ve korktuk kndimize yok olmayı sindiremedik ölümsüz olmayı istedik hep başka yerlerde başka hayatlar varmış gibi ve kndimize bi ruh kavramı yarattık sonrada ruhu yaratn biriniiin olduğunu düşnerek olağan östü bişeyin olduguna inanıp tanrı kavramını oluşturduk ve sonrada iyi olsak o bize ceza vermez diyerekten iyi olduk ktülüğün nefsimizin yptını dşündük ve hala aydın değiliz bu inanış şekilerinde çnkü ne tanrı diye bi kavram var nede peygamberi eskiden bri glen evsanelerle yşıyoruz bn kalkıp bi oğuz han destnınında kitabını kendime kuran saya bilirim yada bi mısır piramıtını yada reisin haritasını yada mayanın takvimini bunların hepsi birer evsane arkadaşlar 21. yy dayız daha aydın daha bilgili daha tknolojik çağdayız kıyamet neden hala kopmadı neyi bkliyoo biz insanlar yığınla cahilleriz aslında var olanı grmüyor gürünmeyen şeye var deyip kndimizi ölümden yok olmamktan avutuyoruz su yüzndeki çüpleri toplayıp derine inemiyoruz korkuyoruz BİZ İNSANIZ GELECEK İÇİN DAHA AYDIN KAFALARA hawkng…

  396. AZİZ dedi ki:

    Allah ve melekleri Peygamber’ e salat eder mi demişsiniz. bir ayete dayanarak, sonrada salat=namaz=dua demişsiniz, Salat aynı zamanda destek vermek demektir. Evet Allah ve melekleri Peygamber’ destek verirler. Bize de, sizde ona destek olun diyor. örneğin şimdi ben bu yazı ile Peygambere salat ediyorum. Siz aslında uzaklaşmamışsınız aksine yaklaşmışsınız, ama bilinizki çelişki Kuran’ da değil, İslam’ ı sorgulamayıp körü körüne inananlardadır. Kuran da ne anlatılıyor diye, düşüne düşüne okunan kitapta, EVET . ÇELİŞKİ GÖREBİLİRSİNİZ AMA AYETLER ARASI DEĞİL, İSLAM İLE UYGULANAN ARASINDAKİ ÇELİŞKİYİ.

  397. AZİZ dedi ki:

    Kötülük Allah’ tan mı gelir diye başlık atıp iki ayetle çelişki bulmuşsunuz, sözüm ona. Allah dilediğine hidayet verir dilediğine sapıklık. ayetini düşünelim ki aynı şeydir. bunu düşüncesizce yorumlarsan çıkan sonuç Allah keyfi davranarak istediğini selamete çıkarır istediğini de belaya atar gibi düz bir mantık çıkar (Haşa). Ancak madem felsefecisin düşün bakalım. Allah tan hidayet isteyene Allah hidayet verirse, Allah’tan sapıklık isteyene Allah sapıklık verirse, Ayet yine oturmuş olacak, çelişki olmayacaktır. Hem bu ayet Allah’ ın adaletine de örnek gösteriyor. UNUTMAYINIZ Kİ KURAN BİR BÜTÜNDÜR. MÜTEŞABİHLİKTE BURDA BAŞLAR. KİTABIN ANA FİKRİNİ ANLAMADAN MÜTEŞABİHLERE DALAMAZSINIZ.

  398. AZİZ dedi ki:

    Allah gönderdiği kanunları, hükümleri değiştirir mi? demişsiniz. Sonrada “Herhangi bir Ayet’in hukmunu yururlukten kaldirir veya unutturursak, onun yerine daha hayirlisini veya benzerini getiririz. Allah’in herseye gucunun yettigini bilmezmisin? “ ayetini yerleştirmişiniz. E şimdi, sayın Hocam, Tabiki her türlü düşünceye, düşünmeye saygımız var ancak. Hakkında tam emin olmadığınız şeyler için düz mantık yürütmeniz bence düşünceli bir kişiye yakışmıyor. Kuran da muhkem ayetler olduğu gibi müteşabih (yoruma açık) ayetlerde var, Ali İmran 7 bunun açıklamasını yapıyor. içeriğinde, bütün yorumlar doğrudur. En doğrusunu da Allah bilir diyor. Kuran bir yol gösterir adı müstakim (dosdoğru) yol.Bu yol güzergahındaki her yorum elbette doğrudur. Bakara 106 ya gelince, ben Kuran’ı değişik zamanlarda okuduğumda, müteşabih olarak nitelendirdiğim her ayette her zaman farklı manalar çıkarıyorum. bu yorumlar bir öncekinden herzaman farklı oluyor. E şimdi düşününüz, Bakara 106 ne güzel anlatmış.“Herhangi bir Ayet’in hukmunu yururlukten kaldirir veya unutturursak, onun yerine daha hayirlisini veya benzerini getiririz. Allah’in herseye gucunun yettigini bilmezmisin? ilk okulda matematiğe başlarsınız cevizlerle fasulyelerle, ortaokul-lisede x’ler y’ ler devreye girmiştir. üniversitede aynı işlemleri karmaşık sayılarla yaparsınız. Aslında hep aynı şeyi için uğraşırsınız “sonucu bulmak”. Ama sonucu bulmak için her yıl daha iyi farklı bir şeyler öğrenmişsinizdir. Bakara 106 da işte bunu anlatıyor. Saygılarımla.

    • Nuri Baba dedi ki:

      Aziz Beyefendi ; yorumunuzu dikkatle okudum…

      İnançlı olmanıza saygı duymamız, kendinizi bu kadar zorlamanıza da saygı duyacağımız anlamı taşımamaktadır…

      Böyle bir yorumu yapabilen kişinin, bizlerin bildiklerini bilmediğini düşünmek bile abesle iştigaldir..

      Öncelikle Kur’anın tanrısal olduğunu kabul ederek konuya girmiş olmanız, tartışmamızın sona ermesi için yeterli bir nedendir…

      Zira, Tevrat nasıl çok tanrılı Sümer – Babil dinlerinden kopyalanmış veya çalınmışsa, Kur’an da ,Tevrat’tan yararlanılarak yazılmıştır…

      Sitemizde bu konuda öylesine derin ve somut bilgiler içeren yazılar vardır ki, onları çürütmeden , tanrının hata yaptığını belgeleyen ayetleri temize çıkarmaya çalışmanız, bence nafile bir çabadır…

      Kur’anı onlarca kez okuyacaksınız ve Muhammed’in 23 yıllık peygamberlik yaşamını irdeleyeceksiniz ve sonra aynaya bakarak bir soru soracaksınız…

      “Muhammed veya İslamiyet, insanlığa yararlı ne yapmıştır ve insanlığa yeni ne getirmiştir ?”

      Bu sorunun yanıtını veremeden, bu sayfalar da bilmem hangi ayetin ne demek istediğini veya nasıl anlaşılması gerektiğini bizlere anlatmak için nafile uğraş içine girmiş olursunuz…

      Ama siz yorulmayın diye bir tanesini ben söyleyeyim, diğerlerini de (!) siz bulun….

      Cahiliye (!) dönemi Arapları ; müslümanların üstüne basa basa söyledikleri “Kız çocuklarını diri diri gömme” eylemlerini gerçekleştiriyorlardı ama kız erkek ayırmadan yapıyorlardı…

      Neden ? Bu eylemi sadece sakat doğan çocuklara yapıyorlardı, zira o günün koşullarında sakat çocuklara bakacak durumları yoktu…Ve Cahiliye dönemi Arapları, bu sakat doğumların, “Akraba Evliliklerinden” kaynaklandığını anladıkları andan itibaren, akraba evliliğini yasakladılar…

      Ne de olsa cahil (!) diler….!!!

      Ve işte Muhammed, Hala Kızı Zeynep’i, bu yasak nedeniyle , Hatice’nin Muhammed’e hediye ettiği kölesi Zeyd ile nikahlamıştı…Yani, koşulların zorlamasıyla…Yoksa Zeynep, kaçırılacak gibi değildi…

      Ve sizlerin, insan beyninin yarattığı bir hayal ürünü olan tanrıdan geldiğini savunduğunuz Kur’anın Ahzap 50. ayetinde , akraba evliliğine konan yasak kaldırıldı…

      Sonrasını biliyorsunuz…Akraba kızlarının haricinde , Mekke de ve Medine de, ortalarda gezen bir dişi sinek bile kalmadı Muhammed’e selam vermeyen…

      Evet, insanlığa hizmet etmek isteyen ve kendini peygamber ilan eden bir insan “Kölelik dinimizce yasaklanmıştır” demeliydi ama ne yazık ki, insanlığa fayda olmasın diye midir nedendir, öncelikle akraba evliliği yasağı kaldırılmıştır….

      Ve İslam dininin yaptığı devrim (!) budur…

      Siz, daha farklı ve yararlı devrimler biliyorsanız, yazın ki biz de okuyalım…

  399. Orhan dedi ki:

    Öcelikle sunu bilmek gerekir “Kur’an-i Kerimin meali demek” Kurana yakin magnada cervirmek demek…
    Tam anlamiyla cevirmek mümkün deyildir!!! Bu nedemek yaklasik 350.000 tesvir yazilmistir kur’an-i Kerim icin…
    Bir Suresi bes kitap kalinligi icereir siz burda neyi tartiiyorsunuz anlam verebilmek zor.
    Kur’an-i Kerim zaten bu konuda bu kisileri alay konusuna aliyor.
    Efendimiz (s.a.v.) Kur’an’ın ayetleriyle şöyle meydan okumuştur:
    1- Eğer Bu Kur’an’ın Allah’ın kelamı olduğundan şüpheniz varsa, yani bu kitabı benim yazdığımı iddia ediyorsanız, o zaman haydi sizlerden benim gibi okuma-yazma bilmeyen birisi böyle bir kitap yazsın da görelim. Eğer bu kitabı -hâşâ- ben yazdıysam, benim gibi okuma-yazma bilmeyen sizlerden birisi de yazabilir. Hadi yazsın, getirsin, görelim…
    Bu meydan okumaya karşı müşriklerin sesi çıkmayınca 2. mertebede meydan okuma yapıldı:
    Madem benim gibi okuma-yazma bilmeyen birisi böyle bir kitap yazamıyor. Hadi o kişi okuma-yazma bilsin. Hem gayet âlim ve söz söyleme sanatının üstadı olsun, Kur’an gibi bir kitap yazsın da görelim…
    Bu meydan okumaya karşı da o zamanın dâhi edipleri sessiz kalmış ve Kur’an gibi bir kitap yazamamışlardır.
    Bundan sonra Kur’an’ın lisanıyla 3. mertebede meydan okuma yapılmıştır:
    Madem tek başınıza böyle bir kitap yazamıyorsunuz, o halde birleşin, kafa kafaya verin, bütün edip ve söz sultanlarınızı toplayın, hatta eski yazılmış eserlerden de istifade edin. Hatta güvendiğiniz ilahlarınızı da yardıma çağırın ve Kur’an gibi bir kitap getirin.
    Bu mertebede meydan okumaya da müşrikler sessiz kalmış ve Kur’an gibi bir kitap getirememişlerdir. Sonra Kur’an 4. mertebede meydana okumayı şu şekilde yapmıştır:
    Madem Kur’an’ın bütün inceliklerine benzer bir kitap getiremiyorsunuz, o halde gelin sadece belagatına benzer bir kitap yazınız. Bunu yapınız ve Kur’an’ın davasını çürütünüz.
    Bu meydan okumaya karşı da müşrikler sessizliğini bozamamış ve Kur’an’ın belagatına benzer bir kitap yazamamışlardır.
    Bundan sonra Kur’an 5. mertebede şöyle meydan okumuştur:
    Madem Kur’an’ın belagatına benzer bir kitap da getiremiyorsunuz, o halde, verdiği haberlerin doğru olmasını da sizlerden istemiyorum. Verdiği haberler yalan olsun, önemli değil, sadece belagatına benzese yeter. Bunu yapınız…
    Müşrikler bu meydan okumaya karşı da çaresizce susunca, Kur’an 6. meydan okumasını yaptı:
    Madem Kur’an’ın tamamına benzer bir kitap getiremiyorsunuz, öyleyse 10 suresi kadar bir kitap yazınız ve Kur’an’a benzetiniz.
    Müşrikler 10 suresinin de benzerini getiremeyince, Kur’an 7. meydan okumasını yaptı:
    Hadi madem 10 sureye benzer bir kitap yazamıyorsunuz, 10 sure olmasın, sadece bir suresine benzesin bu da yeter. Bunu yapınız ve Kur’an’ın davasını çürütünüz.
    Müşrikler bunu da yapamadılar ve Kur’an’ın bir suresine benzer getiremediler. Bunun üzerine Kur’an 8. ve son meydan okumasını yaptı:
    Madem uzun bir sureye benzer getiremediniz, o halde o sure uzun olmasın kısa olsun, kısa bir surenin benzerini getiriniz. Hiç değilse bunu yapınız. Zira bu dünyada haysiyet ve namusunuz, izzet ve dininiz, asabiyet ve şerefiniz, can ve malınız, dünya ve ahiretiniz bunu yapmakla kurtulabilir. Eğer bunu da yapamazsanız –ki yapamayacaksınız- o halde bilin ki, dünyada haysiyetsiz, namussuz, dinsiz, şerefsiz, zillet içinde yaşayacak, can ve malınız helakette mahvolup gidecek. Ahirette de Cehennemin ebedî hapsi ile mahkûm olup, putlarınız ile beraber ateşe odun olacaksınız…
    Kur’an’ın bu meydan okumasına karşı da müşrikler sessizliklerini bozamadılar. Kur’an’ın davasını çürütmek için, kısa yol olan Kur’an’ın benzeri bir suresini yazamayıp, uzun ve tehlikeli olan, canların ve malların heder edildiği savaş yolunu tercih ettiler. Hâlbuki Kur’an’ın kısa bir suresinin benzerini yapabilselerdi, savaşa gerek kalmayacak ve Kur’an’ın davasını iptal edeceklerdi. Ama onlar savaşı tercih ettiler. İşte bu hal gösterir ki, kısa yol olan, Kur’an’ın benzerini getirmek mümkün değildir. Madem Kur’an’ın benzerini getirmek mümkün değildir, o halde Kur’an bir beşer sözü olamaz. Okuma- yazma bilmeyen bir beşerden asla sudur edemez.
    Bu makamda şöyle bir soru akla gelebilir: Kur’an’ın 8 mertebede bu meydan okumasına karşı müşriklerin benzer bir kitap yazamadıklarını nereden bilelim. Belki de yazmışlardır.
    Bu soruya karşı cevabımız şudur: Eğer onlar Kur’an’ın bir suresine benzer bir şey yazabilselerdi, elbette bu, âlemde şöhret bulacak ve Kur’an’ın davasını iptal etmek isteyen insanlar ona taraftar olacaktı. Hem nasıl ki onlar Kur’an’ın aleyhine zannettikleri her şeyi âleme neşretmişler, o halde bunu da neşredecekler ve bu da tarih ve siyer kitaplarına girecekti. Hâlbuki bütün tarih ver siyer kitapları araştırılsa, Kur’an’a benzer olarak yazılmış bir kitap, hatta kısa bir sure bile bulunamaz. İşte bu durum ispat eder ki, O asrın dâhi edipleri Kur’an’a benzer bir kitap yazmaktan aciz kalmışlardır.
    Hatta bir edip, onların bu aczini şöyle ifade etmiştir: “Muarazayı bi-l huruf mümkün olmadı, muharabe-i bis-suyûfa mecbur oldular.” Yani “harfler ile karşı gelmek mümkün olmadığından, kılıçlar ile savaşmaya mecbur oldular.”
    İşte Kur’an’ın 8 mertebede onlara meydan okuması, onların ise bu meydan okumaya karşı aciz kalmaları ve birkaç satır yazmak gibi kısa bir yolu bırakarak, uzun ve tehlikeli yol olan savaş yolunu tercih etmeleri ispat eder ki: Kur’an Allah’ın kelamıdır ve Onun sözüdür.

  400. murat dedi ki:

    Sayın Nuri Baba, yorumunuz tam yerinde olmuş. teşekkürler.

    Sayın Aziz, yorumlarınızı ben de okudum. bazı kelimelerin manalarına takılmışsınız. inanın ben de çok takılıyorum. nitekim bir çok kelimeye sürülerce manalar yüklenmektedir. ben bunları irdeledim. öyleya kuranda 18 ayrı ayette bu kitabın ve ayetlerin APAÇIK olduğu yazılıyken bu kadar mana neden?? inanın bu verilen manaların tahminimce %90 ları muhammet zamanlarında yoktur. ondan sonra çıkan yorumcuların eklemeleri ve kuranda her dönemde çıkan uyumsuzlukları gidermek için uydurulmuştur.
    X ler Y ler fasülyeler demişsiniz yani yaşa ve döneme göre eğitimde farklılık olacağını dolayısıylada kuranda allahın bazı ayetleri döneme göre unutturabileceğini anlatmaya çalıştınız…
    Bakın bu örnek bir hükümdar için uyar, bir insan için uyar. ama Yine kuranın tasvirine göre GAYBI bilen, ADALETLİ, KADİR herşeye gücü yeten ve en önemlisi HÜKMÜnün kesin olduğu Allah yolladığı ayetleri nesh eder ve yenisini getirirse, ya gaybı bilmiyor, ya adam kayırıyor, ya kadir değil, ya kesin hüküm sahibi değil, yada bu kuran bir yaratıcıya ait değil. onu arap yarımadası ve çevresinde yaşayan, dünyayı sadece oradan görebilen muhammet ve arkadaşlarınca 23 yılda yazılmıştır. 23 yılda yazılınca 10yıl önceki ayet 10 yıl sonraki şartlara uymayınca da nesh yolu ve revizyon yolu düşünülmüştür. kaldıki kuranın bahsettiği nesh olayı unutturmadır. yani aslında şu anda kuranda olmayan bir çok ayet olduğu bunların unutturulduğu anlatılmak istenmektedir. yani bir kısım ayetler gerçekten unutulmuş, bir kısmını yazıldığı yerden keçiler yemiş, bir kısmını da yeni şartlara uymadığı için muhammet tarafından bilerek unutturulmuş.
    Düşünsenize, insanların yaptığı anayasalar bile yüzyıllarca değişmeden yaşayabilirken, 1 yıl bile yaşayamayan ayetler var.

    mesela beni düşünmeye iten 2 ayet…(peşpeşe inmiştir yani belki ay yada aylar geçmeden)
    şimdi bir takim kendini bilmezler, ikide bir peygambere danışmaya gelip rahatsız ediyorlarmış. bunun üzerine pat diye o evrensel ayet iniverir(ya da uydurulur):
    “ey iman edenler! peygamber ile gizli-özel bir şey konuşmak istediğiniz zaman, bu konuşmanızdan önce bir sadaka veriniz. bu sizin için daha hayırlı ve daha temizdir. şayet bir şey bulamazsanız, artık allah bağışlayan ve merhamet edendir.”(mücadele, 12)
    fakat İlginçtir, Ali’den başka kimse dirheme kıyamaz, peygambere ne gelen olur, ne de giden. bunun üzerine kutsal danışma ücreti aynı surenin 13. ayetiyle nesh ve de feshedilir:
    “gizli (özel) bir şey konuşmanızdan önce sadaka vermekten korktunuz da mı yerine getirmediniz? fakat allah da sizi affetti. şu halde namazı kılın, zekatı verin, allah’a ve resulüne itaat edin. allah, yaptıklarınızdan haberi olandır.” (mücadele, 13)

    Bak şu Allahın işine şimdi??? bir ay sonra kaldıracağı ayeti neden gönderip kuranı şişiriyor da daha önemli konulara yer açmıyor??? namaz vakitleri? kutuplarda nasıl namaz kılınacağı ve nasıl oruç tutulacağı? kabeden binlerce yıl önce yapılan piramitlerin nasıl oluyor da allahın ibrahime öğreterek yaptırdığı kabeden daha yüksek ve daha teknolojik ve daha gizemli olduğu? seçme seçilme kriterleri ve yaşlarıyla, kadınlarında seçilip seçilemeyeceği? gibi. gibi…

    Yani kısaca kuran tamamen muhammet ve arkadaşlarının arapça, arap yarımadasına hitap eden, arapların hayalindeki cennet vaatleri olan, arap adetlerinden oluşan ritüel ve tapınma şekillerini uygulayan içinde tekrar eden ayetleri ve gereksiz ayetleri çıkarttığınızde 600 sayfanın 200 sayfalara ineceği bir insan ürünü ve asla GAYBI bilen bir yaratıcı tasvirinde birini yazmayacağı kadar basit hatalar bulunduran kitaptır. Üstelik yüzyıllar boyunca bunlar dile getirilmesine rağmen bu insanlar ya öldürülmüş yada sesleri bastırılmıştır. sebebi 4 halife dönemi de dahil günümüze kadar kuran ve din sayesinde yöneticiler iktidarların tadını çıkarmışlardır.

    Kuranın arapların ve arap yarımadasının ürünü olduğuna dair…;
    1- kabeye yönelmek…
    Yüzünün semada aranıp durduğunu görüyoruz. Artık için rahat olsun. Seni hoşnut olacağın bir kıbleye yönelteceğiz. Haydi, yüzünü Mescid-i Haram’a (Kâbe’ye) çevir. Siz de ey müminler, nerede olursanız yüzünüzü ona doğru çeviriniz… (Bakara suresi, 144)’
    Cevap: bu ayete bakarak hawai deki bir müslümanın kabeye yönelebilmesi için yüzüstü toprağa yatması gerektiğini allah bilemezmiydi?? elbette bilirdi de muhammet bilemezdi işte…

    2- Tabiat olayları:..
    Kuranda bakıyoruz da ne volkanlarda, ne kar yağmasından, ne dolu dan, ne buzullardan bahsetmez. oysa onları da allah yaratmış olması lazım. yarattığı şeyi bilmez mi?

    3- Bilimsel Gerçeklerden…
    * buna en önemli örnek. Kalp tir. kuran defaaten kalbin mühürlenmesinden bahseder. yani kalbi; karar veren, seven, düşünen, irade merkezi sanır. doğrudur kuran insan ürünüyse böyle düşünülebilir çünkü o dönemlerde öyle sanılırdı. hala sevgi ve aşk ikonu olarak kalp şekli kullanılır bu eskiçağlardan beri gelen alışkanlıktır. kalbin sadece kan pompaladığı BEYİNin ise esas bilgi ve irade merkezi olduğuna sonralardan ulaşılabildi.
    Burda sorun şuki insanlar böyle sanabilir ama allah yaratıcı olarak kalbin değil beynin mühürlenmesinden bahsetmesi gerekirdi. çünkü herşey oradadır.
    * Ayrıca dünyanın,Ayın ve güneşin kürre yani yuvarlak oluşundan bahsedilmez.
    * Elektirkten bahsetmez. (nitekim Cİn inanışı burdan doğmuştur. nitekim elektrik insanlıktan öncesinden beri vardır ama keşfi yakınçağda olmuştur. dolayısıyla insanları bazı statik yada sürtünmeden oluşan elektirk çarpmaları yaşandığı ve bunu görünmeyen bir yaratığın varlığına yorumlamışlardır ki buna da CİN adını vermişlerdir.(kendi yorumum))
    * Şura/ 32-33. Denizlerde yüce dağlar gibi gemilerin yürümesi de O’nun kudretinin delillerindendir. O, dilerse rüzgârı durdurur da onlar denizin üstünde durakalırlar. Elbette bunda çok sabreden, çok şükreden herkes için ibretler vardır.
    Oysa şimdi o gemiler motorlarla su pervaneleriyle gitmektedir. hatta suyun altında da havada da gitmektedir. Muhammet bunu bilemeyebilirdi ama Allah bilmezmiydi.

    4- Cennet ödüllerine bakın hep arapların hayalleri.
    araplar kadına çok düşkündür. ve çadır da en önemli inleridir.
    Çadırlara kapanmış huriler. (Rahman/72)

    ırakta, şamda ve mısırdaki gibi ırmak hayalleri var. Yemiş ve hurma. Tabi arapların vazgeçilmezi olan gölgelikler. ee ne de olsa ağaç az güneş çok ve yakıcı. cennette de gölgelik vaadi kaçınılmaz olur. Eee kıyamet kopunca güneşte yokolmayacakmıydı? yenisini mi yapacak allah, e yapınca sadece ışık saçan ve yakmayanında yapsaymış.. gölgeliğe ihtiyaç olmazdı… İnsanların tasvir ettiği dünya şeklinde cennet ancak böyle olur işte.
    “Allah’a karşı gelmekten sakınanlara va’dolunan cennetin durumu şudur: Onun içinden ırmaklar akar, yemişleri ve gölgeleri devamlıdır. İşte bu, Allah’a karşı gelmekten sakınanların sonudur. İnkâr edenlerin sonu ise ateştir.”(RAD-35)

    Ayrıca arap yarımadasının hurma ağaçları gibi yüksek ağaçlardan meyve toplamak zor olduğundan olsa gerek muhammet bu işi de cennet için çözmüş;
    “Üzerlerine cennetin gölgeleri sarkmış, cennetin meyveleri (kolayca alınacak şekilde) yakınlaştırılarak hazırlanmıştır.”(insan suresi 14. ayet)

    Daha çoooook artırılabilir bunlar. sadece kuranın mealini okuyun ve sorgulayın. Gerçek yaratıcı bu kadar hatalar yapar mı?…

    Saygılar…

    • Nuri Baba dedi ki:

      Sevgili Murat dostumuzun yazısını iki kez okudum…Varolsun bizleri aydınlattığı için…Bana çok yararlı oluyor…

      Herkesin bir görüşü olduğu gibi, bir de inanışı vardır…Görüşlere ve inanışlara saygı duymak zorunda olmasak da – duymamız için bir neden de yok – karşımızda ki kişinin insan olmasına ve kişiliğine saygı duyarız..(Bu saygı sözcüklerimin içine soysuz dincilerin girme olasılığı da yoktur.)…

      Bu anlamda, tanrı, tanrılar ve tanrısallık benim ilgi alanımın dışındadır, bazı yazılarımda zorunlu olarak söz etsem de…

      Arapçayı ve Kur’anı su gibi içmiş bir ilahiyatçıya, ciddi tartışma sitesinde bir soru sordum…

      “”Bırakın tanrının çiçeği böceği otu poku nasıl yarattığını anlatmayı..Bana tanrının tek bir faydasını söyleyin…- Sermayesiz kazanç kapısı olmasının dışında – ..Bende biat edeceğim.”” ..

      Her soruya veya yoruma bir yanıt yetiştirmeye çalışan kişiden yanıt gelmedi…Ve tanımadığım bir diğer tartışmacı ; “”Olmayan bir nesnenin yararını nasıl anlatacak, onu düşünüyordur.”” dedi…

      Çok haklıydı…Afrika da açlıktan ve susuzluktan can veren küçücük çocuklara yardım edemeyen tanrıya inanarak, cennette (!) ki hurileri becerme adına bir hayale kul olmak bana göre değil…

      Kim kime eğiliyorsa eğilsin…Ülkemde binlerce orospu çocuğu hırsız varken ve ülkem elimden sabun gibi kayıyorken, ben bir çöl bedevisinin yalanlarının peşine düşüp, bir hayalin önünde eğilemem….

      Bazılarının ne kadar eğileceğine de ben karar veremem…

      Saygılarımla…

      • rammsteinn dedi ki:

        nuri baba
        dünyanın yarısı açlıktan kırılıyor diğer yarısı obezite ile savaşıyor. müslümanların durumu zaten ortada. önümüzdede kurandan bir ayet

        ANKEBÛT – 62
        Allah, kullarından dilediğine bol verir ve (dilediğine) kısar. Şüphesiz Allah, her şeyi hakkıyla bilendir.

      • Nuri Baba dedi ki:

        rammsteinn dost, varolasın…

        Olmayan tanrının adaleti de işte böyle oluyor besbelli…

        Soyu bozuk tayyiban tarikatına verdikçe veriyor ama bir çocuk açlıktan ölüyor…

        Peki, burada tanrının hatası var mı ?

        Hayır, yok…

        Neden ?

        Hayaller, sadece bize aittir ve onlara hataları da yine bizler yaptırırız…

        Saygılarımla…

  401. kuantum-agnostik dedi ki:

    kuantum fiziğine göre dünyayı şekillendirirseniz, açlığın ve acının gerçekliğini yitirdiğini görebilirsiniz. maddenin ardındaki sır adlı yayınlarda faydalı olacaktır. herşey bir rüyadır. matrix gibi dünyaya algılarımızla bağlıyız o kadar. üzerimize düşen, iyi,akıllı,bilinçli, olmak , kendimizi ve çevremizi olumlu geliştirmek. .güzel bir yaşam için bunlar gerekli.

    işin içine reenkarnasyonuda alırsak, ki gayet mantıklıdır. bir sınav veya gelişme süreci, tek bir koşul ve tarihte adilce sonuçlandırılamaz…ölüp ölüp dirilmek kalıyor burada 🙂 sonra üstün kamil insan oluyoruz ve tanrısallaşıp bizlerde belki yeni insancıklar yapar oynar dururuz 🙂 gelişsin sınavları kazansın dursun bana ne ?

    yada büyük evrensel tanrılar birliği kurulacaktır. hepimiz söz sahibi olacağız. ama hala bizleri yapanı kim yaptı diye sorup duracağız. ahiretin illümünatisi olmamız hedefleniyo da olabilir. tüm sivrizekalılar bizim gibi büyükbaş uyanıkların güç senfonisi. herşeyi çözmüş olmamızın ve masalları yutmamamızın zaferiyle ot,cigara çekeriz keyifle… (şarab varsa ot da olsun)

    yada kuantuma göre enerji olduğumuza göre yine enerji olup dağılıp gideceğiz evrene.. mıçtığımızla kalırız dünyanın içine. gelişimiz gibi gidişimizde acaip anlamsız olur böylece:)

    o halde önümüzdeki gerçekliğe -an- a bakalım. gerisi boş. tanrı varsa! bu onun sorunu… o bukadar relax ise bütün bunlara demekki dünya bir oyun .. tanrının zekasındaki hücreleriz belkide bizimle beraber zekasını geliştiriyo.. enel hakkkız belki?

    • amon-ra shegl dedi ki:

      Bana danışmadan beni bazı durumlarımda kıstlayıp kural koydugu icin, ve beni bu hayata sürukleyip bana yaşam veren, bu görünmeyen sunsuz yokluktan gelen ve bilimsel olarak hiç bir delil ize rastlanmayan tamamen hayali olan tanrıya gerek duymuyorum…

  402. 8385 dedi ki:

    niye geldiğini kendi kendine bir sorgula.muhakkakki kuralları insanlar koysay dı ortalık karışır dı. dünya üzerindeki devlet düzenlerine bir bak.

    • Nuri Baba dedi ki:

      İnsanoğlu, Tanrı diye bir kavram icat etmiş…Dünyanın gelmiş ve dahi gelecek olan farklı gezegenlerde ki canlıların bile bilemediği bir “Maymuncuk”…

      Açmadığı tek kapı yok…

      Adam trafik kazası yapıyor ve yaralı kurtuluyor…

      “Allah korumuş”…

      Ama adam ölüyor…

      “Bu kadar da hız yapmasaydı pezevenk”…

      Dünyaya , olmayan hayalin kuralları diye yalanlarla süsleyerek bize dayattıkları kurallar olmasaydı ; insanoğlu şimdi kendi cennetinde mutlu ve huzurlu ve savaşsız ve sömürüsüz yaşayıp gidiyordu…

      Bir din diye inanılmaz bir uyuşturucu icat ettiler, milyonlarca insanı katledip, milyonlarca insanı mutsuz ettiler…

      Yetmedi, dünyayı da yaşanması çok güç olan bir arenaya çevirdiler…

      Tanrı ; hayali bir kavram ve bir inanç olduğu için üzerinde tartışmak anlamsız da …

      Eğer Dinler olmasaydı….

      İnsanoğlunun nasıl mutlu ve huzurlu olabileceğinin sınırlarını belirleyebilecek miydiniz ?

      • rammsteinn dedi ki:

        nuri baba
        burada yorumlarını en sevdiğim kişisin.
        dinler olmasaydı şöyle rezil olurduk,böyle rüsva olurduk diyenler,ancak kendince dinlerini överek sevap kazanma peşinde.
        refah seviyesi en yüksek ülkelerde dinden uzak yaşayanların oranı %60 larda.
        bu ülkelerde 10 yaşında çocukların evlenmesini,kılıçla kellelerin kesilmesini,intihar bombacılarını,cehaleti,sefaleti görmüyoruz.
        sefalet,cehalet içinde yaşayan insanlar elinde sadece vaad edilen cennet var.
        semavi dinlerin kökü tevrat. onunda kökü sümer,mısır.
        Muazzez İlmiye Çığ müthiş insan.
        ondan röportaj

        Tevrat’ta Hezekie 16/3 ile 43 Bölümü’nde geçen ilginç bir hikâyeye rastladım. Size de anlatayım:
        Tevrat’ta Yahve (Yehova), yani Tanrı diyor ki: “Seni ben kırda henüz göbeğin kesilmeden kanlar içinde atılmış olarak buldum. Seni aldım, yıkadım, seni güzelleştirdim, yetiştirdim, bilezikler taktım, ipekli elbiseler aldım. Üzerine eteğimi attım ( Bu deyim İsrail dilinde cinsel ilişkide bulunmak demek ). Seninle bir anlaşmaya girdim. Sonra senin güzelliğin diğer milletler arasında yayıldı. Sen Babillere kadar gittin fahişelik yaptın…”
        Önce ben bu yazılanların ne demek olduğunu anlayamadım. Daha sonra düşününce burada anlatılanlar Sümer’in aşk Tanrıçası İnanna ya ait, dedim. Burada bereket tanrıçasını İsrailliler arasında atma çabası görülüyor. Bunun tefsirini bir de hahama sordum. O da sözüm ona Allah İsrail’i o halde bulup almış büyütmüş de sonra O Allah’a kötülük yapmış, şeklinde tefsir ettiler. Ama biz İnanna’nın öyküsü olduğunu biliyoruz Sümer tabletlerinden.
        – Bu öykünün Kuran’da bir karşılığı var mı?

        – Hayır. Ama orada da Harut Marut melekleri ile ilgili Bakara Suresi’nin 102-103. ayetlerinde bahsediliyor İnanna’dan. İnceledim ve Harut Marut meleklerinin hikâyesi de Sümer’in aşk Tanrıçası İnanna’nın öyküsüne bağlanıyor.

        Melekler isyan ediyorlar bir gün Allah’a, neden insanları yarattı diye. Onlar bir gün kötülük yapacaklar neden yarattın insanları diyor melekler? Allah diyor ki: siz de yeryüzüne inerseniz kötülük yaparsınız. Biz yapmayız, seçin gönderin aramızdan birilerini diyor melekler. Harut Marut’u gönderiyorlar. Onların karşısına çok güzel bir kız çıkıyor. Kız eğer tek Allah’ın olduğunu inkâr ederseniz sizinle birlikte olurum diyor. Melekler kabul etmiyorlar ve gidiyorlar. Ertesi gün aynı kız elinde bir çocukla karşılarına çıkıyor ve bu çocuğu öldürürseniz sizinle birlikte olurum diyor. Hayır öldüremeyiz diyor melekler. Üçüncü kez elinde şarapla geliyor kız, içmelerini istiyor, onlar da içiyorlar ve bir şart daha öne sürüyor kız; bana nasıl gökyüzüne çıktığınızı anlatacaksınız, ben de uçmak istiyorum, o zaman sizinle yatarım diyor. Melekler de anlatıyorlar sırlarını ve kız göğe çıkıp yıldız oluyor. Kızın adı Zühre; Zühre yıldızı oluyor. Zühre’nin diğer karşılığı “Venüs”. Venüs yıldızının simgesi Sümer’de İnanna. Aslında bu Harut Marut’un hikâyesi de İsrail kaynaklarından alınmış Kuran’a.
        – Kuran’ın bilgi kaynağı olarak gösterdiğiniz Tevrat’ı Sumer’e dayandırdınız. Sumer dışında hangi uygarlıklardan beslenmiş Tevrat?
        – Mısır, Kenan, Babil kaynaklarından çok beslenmiş Tevrat.

      • Nuri Baba dedi ki:

        Sevgili Dost ; beni öylesine gururlandırdın ve onurlandırdın ki, seni sevgi ve saygıyla selamlamak bile bana büyük keyif verdi…Varolasın…

        Yorumunu özenle okudum…Haklısın…

        Din ; cahil bırakılmış toplumların sığınağı…

        Geçenlerde face deki bir grupta şöyle bir paylaşım vardı…

        “”Islam Misyoneri 24 Mart, 09:32

        ALLAH ın varlığına deliller….

        ELMA !
        Elma belkide en faydalı meyve…
        hem lezzetli hem estetik hemde şekli insanın ağız yapısına çok uygun.
        peki ELMA neden bu kadar mükemmel ?
        ELMA nın iradesiyle mi bu kadar mükemmel oluverdi ?
        ELMA nı iradesi var mı ?
        HAYIR !
        çünkü ELMA tek başına acizdir.
        O’nun suya toprağa,güneşe havaya hatta uygun hava şartlarına ihtiyacı vardır.
        Diğer meyveler ve sebzelerde böyledir…
        süper bir GÜC’ün yaptırımına muhtaçtır.
        işte o SÜPER GÜÇ …
        ALLAH tır…””

        Ve verdiğim yanıt…

        Sayın İslam Misyoneri ; demagoji yapmak bazen gerekebilir de, böylesine kaba saba demagoji de çok can sıkıyor…

        İnsan kendinin ahmak yerine konulmasına kızar değil mi ? Peki, siz niye bizleri ahmak yerine koyuyorsunuz ?

        Bundan birkaç bin yıl önce Mısır da erkeklerde bir frengi hastalığı başladı ve kendilerince çözüm olarak erkeklerin penisinin ucunda ki et parçasını kesmekte buldular…Yani “Sünnet” ettiler..

        Ve bu sünnet, önce Tevrata girdi sonra da İslamiyete…Ve sizler de sünnet oldunuz değil mi ?

        Öyleyse soralım : Sizin inandığınızı söylediğiniz Tanrı, erkeklerde üretim hatası mı yapmıştı da, siz Tanrı’nızın yaptığı hatayı düzeltiyorsunuz ?

        Bu arada, elmadan örnek vermişsiniz ya, bende elmadan devam edeyim…Elma kurdunu kendi yapar…Yoksa sizin Tanrınız, bazı elmalara kurt koyarken, diğer elmaları ıskaladı mı ?

        Yoksa görevlendirdiği melekler mi, işlerini savsaklıyorlar…

        Oysa bu olay, diyalektik materyalizmin temel dört kuralından biridir…

        “”Her şey zıddını içinde taşır..””..

        Sizin vücudunuzda ki al ve ak yuvarların bir arada olması gibi….”””

        Sevgili dost ; bir hayali savunmak ne kadar zor değil mi ?

        Hadi savunsunlar, itirazımız yok da, o hayalle, eti kemiği olan bir canlının konuşmasını nasıl savunuyorlar, anlamış değilim…

        İnandıkları İslam Peygamberinin vefatından 30-40-50- yıl sonra kitap haline getirilen Kur’anın tek bir noktasının değişmediğini iddia etmek ve buna inanmak, nasıl bir ruh halinin, nasıl bir cehaletin ve de nasıl bir biat etmenin ürünü olabilir, bir insan olarak anlamakta çok zorlanıyorum…

        Sevgili Dost ; saygılar sunuyorum…

  403. sercan dedi ki:

    1arkadaşlar bende şu sorunun cevabını birtürlü bulamadım kuranda hep her kavmebir peygamber yolladık deniyor her neyse hepde bu küçük arap yarım adasına geliyor bu peygamberler daha 500yıl önce amerika keşfedildi ama ne hikmetse burada yaşayan yerlilere`, çin e avustralya kıtasına afrika yerlilerine, onlarda bir zamanlar insan eti yiyorlardı ama allah bunlara uyarıcı bir peygamber yollamamış çok garip, yoksa allah ,sadece arapların. allahımı.?2 birde evrim yok diyorlar şimdi zenci ırk rusyada 500 yıl yaşasa rengi beyaza ..beyaz ırk afrikada yaşasa zenciye döner nasıl evrimi inkar ediyorsunuz?3 işin aslı bence insan düşünen hayal gücü olan bir canlı olduğu için,ölünce yok olmayı kabüllenemiyor ve bu tür hayaller kuruyor olması gayet normal ama bu hayallerin doğru olacağı anlamına gelmez akıllı bir canlı ölünce neden yok olacağını kabul etsinki.ama . öbür dünyaya gidip geleni ben değil hiç kimse görmemiş.4 Birde kuranda .hep olan şeylerden bahsedilir mesala güneşi doğudan doğdurup batıdan batırmak zaten bilinen bişey kuranda yağmurdan yıldırımdan depremden bahseder bunlar bilinen bişey ne hikmetse kar ,dan hiç bahsetmez oysa şöyle bir ayet olması lazımdı / gökten donmuş su buz yağdırırım ama siz bunu bilmezsiniz gibi .E tabi kuran arap bir insan tarafından yazıldığı için ne bilsin soğuk ülkelerde kar yağdıyını,.

  404. sercan dedi ki:

    birde anlamadığım islam şöyle güzel bir din deyip duruyorlar öve öve bitiremiyorlar, bugün hangi islam ülkesinde insanlar mutlu refah içinde yaşıyorlarki. birtane örnek gözteremezler cevabına gelince ,onlar kuranı tam anlayarak uygulamıyorlar derler ya ayetlerde, apaçık ayetlerimiz deniyor. hocalarda siz anlamassınız biz size anlatalım derler iki hoca yanyana gelse bir ayet üzerinde anlaşamazlar bu ne yaman çelişki. zaten islam ülkelerinde yüzyıllardır vahşice savaşlar bu kuranın anlaşılamasından devam ediyor ve edecek .2birde kuranda insan öldürmeyin deniyor sözde ama başka ayette yeryüzünde tekdin islam kalıncaya kadar birbrinizi öldürün diyor .

    • Nuri Baba dedi ki:

      Sercan Kardeşim ; yorumların bence çok mantıklı…

      Ama ne yazık ki yanıtını kimse veremiyor…

      Şimdi bende bir soru sorayım…

      Dünyada ki mevcut binlerce dinden söz etmiyorum..

      Sadece, dünyada SEMAVİ DİNLER olmasaydı…

      İnsanlar ne kadar mutlu ve ne kadar kardeşçe yaşarlardı değil mi ?

      Tüm kavgaları, kapitalizme karşı olurdu…

      Ve bizim gibi ülkelerin başına soyu belirsizler de gelemezdi demeyeceğim, siyaset sahnesinin merdivenlerini bile temizleyemezlerdi..

      Ama o uydurulmuş masallar manzumesi olan dinler sayesin de, üç günlük dünyada işkence, zulüm, kan ve ölüm her an hepimizin kapısını çalacak gibi…

      Dinden nemalananlar dışında, sosyal yaşamında veya özel yaşamında dinin bir yararını gören var mı ?

      Saygılarımla………!!!

      • sercan dedi ki:

        nuri kardeş malesef din öyle bir anahtarki her kapıyı açıyor ülkemizde, bununda kaymayını yiyen uyanık münafıklar, çok sömürülen kandırılan gene gerçekten allaha inanan gariban vatandaşa oluyor bir nevi isyan etmek istemesinin önünde hakkını istemesinin allaha karşı gelmek olacağını düşünüyor, çünkü allah,ın onları yoksullukla çileyle denediğini sanıyorlar. bir nevi modern köleliğe din tam bir araç, ben bu kitapların hepsini okudum okudukça inanmamaya başladım nedenmi allah ikidebir fikir değiştirmez tevrat incil kuran bu kitaplar hep birbirini yalanlayan kötülüyen ayetlerle dolu şu apaçıkki kuran ve diğer kitaplar kesinlikle insan yazmasıdır o kadar ayet yollayan allah ayetlerimi kitap haline getirin demeyi akıl edememişmi muhammet öldükten sonra arapların aklına geliyor ne hikmetse, 1000 yıllık sıradan kitaplar varken bu allahın sözleri kitap olarak yok BİR YARATICI VAR AMA BU KURANDAKİ ALLAH OLMADIĞI KESİN .

      • sercan dedi ki:

        sayın nuri bey önceki yazımda dinden kazanan din tüccarlarını yazmıştım size katılıyorum aynen şu din yüzünden özellikle mezhepçilik den kapı komşun bile yüzüne gülse bile içinden düşmanlık düşünüyor dinin söylen diği gibi hiç bir birleştirici yanı yok tam tersi islam ülkelerinde yüzyıllardır süre gelen mezhep savaşları devam ediyor çıksın birisi yalan desin ha derlerki amerika israil ortalığı karıştırıyor allah çok akıllı yaratmış ya müminleri oyunu bozun o zaman bunlar zora gelince hemen başkasını suçlarlar kendileride bir suç aramazlar bu dinler insaları kafa kesen yaratık tan başka bişey yapmamıştır tam tersi din kitapları ile değil insan yazması olan kanun kitaplarıyla yönetilen ülkelerde evrensel insan hakları var ve refah içinde yaşıyorlar bizim müslümanlarda acaba kime savş açsamda birilerinin kafasını kessem diye planlar yapıyorlar BENCE DİN HİÇ OLMASYDI İNSANLAR DAHA MUTLU YAŞARLARDI ama dinsiz olmak herşey serbest olurdu diye kimse düşnmesin herşey insanların koyduğu kanunlarla yönetilmelidir ve suç işleyen yine kanunlar çerçevesinde cezalandırılmalı yani herşeyi allaha havale etmeye gerek yok.

  405. sercan dedi ki:

    birde bu kurancılar şunu söyler ormanda bir araba bulsan bunu yapan bir usta olduğunu düşünürsün de kainatı yaratanın allah olduğuna bir ustası olduğuna niye inanmassın. ya insanın gülesi geliyor ulan allahın yaptığı bir araba ve ya bir iğne göstersene dünya kaos içinde bi taraf sıcaktan yanıyor bi taraf donuyor corafyası desen karma karışık sürekli doğal afetler oluyor nerde nizam denge var, kuranda allah sürekli yeminler ediyor biz inanalım diye taşa toprağa yıldıza güneşe bir varlık kendi yarattığı bir şeye yemin edermi insan kendi yaptığı bir araba üzerine yemin etmesi trene binaya uçağa ne kadar saçma değilmi ya arkadaşlar okadar doluyumki yaz yaz bitmez BENCE İNANÇ ADI ÜZERİNDE BİR ŞEYE İNANMAK AMA BU İNANDIĞIN ŞEYİN DOĞRU OLDUĞU ANLAMINA GELMEZ öyle olsaydı binlerce mezhep onlarca din olmazdı tek din tek mezhep tek kitap olurdu ve insanlar buna ya inanırdı yada inanmazdı adresim sercann.3434@hotmail.com

    • kadir dedi ki:

      insanın yapmış olduğu bir arabanın veya iğnenin veya bir binanın aslında allahın yaptığının farkına varmayan bir insan bilgisizce böyle yazılara devam eder.. yolun açık olsun kardeşim.. böyle devam..

      • toro dedi ki:

        Kadir Bey,

        Yaptığınız yorumu referans alırsak insanın yaptığı bütün kötülükleri de aslında tanrı yapar demeliyiz! Ne dersiniz? Bu durumda özgür irade balonu patlamış olmuyormu?

      • sercan dedi ki:

        kadir bey iddanızın hiç bir kanıtı olmadan yine yapılan şeyleri allahın yaptığını söylüyorsunuz sadece inandığınız için ama ben kanıtlarla konuşuyorum siz allahın yaptığını umduğunuz için yani kale boş dilediğiniz herşeyi allahın yaptığını söyleyebilirsiniz normal bişeydir ama doğru olduğu anlamına gelmez sadece inançtan öteye gitmez bu ,

    • rammsteinn dedi ki:

      sercan
      ben bu yeminlerden kıllanarak bu noktaya geldim. baktım kuranda taşa toprağa yemin var. bakıyorsun araplarda herşeye yemin ediyor. aynen kuranın dediği gibi yaptım. oku oku oku.baktım herşey tutarsız.dinden çıktım. ama okuduğunu anlamayanlar hala dine devam.
      tanrının olma ihtimali var ama dünya üzerindeki hiçbir dinin tanrısı değil bence.
      bütün dinlerin kaynağı,insanın korkusu.
      şimşek çakmış insanlar korkmuş. deprem olmuş insanlar korkmuş. bunları ancak tanrının yaptığını,yanlış bir şey yaptıkları için tanrının kendilerini cezalandırdıklarına inanmışlar. onun için kurbanlar kesmişler. taşı toprağı şekillendirerek simgesel olarak tanrıya tapma yoluna girmişler.

      daha 5-6 yüzyıl önce bir ordu savaşmak için yola çıkar. tam yolda güneş tutulur. askerlerhuzursuzlanır.güneş tutulması kötüye işarettir. gündüz vakti güneşin tutulmasının,ortalığın bir kaç dakikalığına kararmasının “tanrının işareti” olmasına inanırlar. onlara göre tanrı “şavaşırlarsa kaybedeceklerini” demek istemiştir.
      inançların tüm kökü bu korkulardan kaynaklanır.

      • rammsteinn dedi ki:

        yazmayı unuttum. sözettiğim ordu savaşmaktan vazgeçer geri döner.

      • sercan dedi ki:

        rammstein arkadaşım senin fikirlerine katılıyorum ben daha önce allaha inanan biri idim ne zaman kuran okumaya başladım ister inanın ister inanmayın inançsız olmaya başladım zaten inanan insanların yüzde seksenide kuranı baştan sona okumuş değiller okusalarda bişey anlamıyorlar bizim tevsirciler ne kadar ayetleri yumuşatarak bazı yerde anlamını değiştirirek çevirmelerine rağmen ..zaten okuyan anlamış olsa bu kadar hacı hocaya gerekte yok yani. kuran muhammet güncel olaylara göre halkı yönete bilmek için allahın sözleri diye insanları kandırmış bir ıspatıda muhammet yaşarken ayetleri kitap haline getirme ihtiyacı duymaması, zaten böyle bir sorumsuz peygamber olurmu 10000 bin yıl önce yaşamış sümerler bile sıradan alacak verecek lerini kil tabletlere yazacak 70000 kadar /ama peygamber sözde allahın ayetlerini kitap haline getirip koruyamıcak birde şöyle birşey var o zaman taşlara yazarak hafızların aklındakıleri toplayarak kitap olurmu bir insan 600 sayfalık bir kitabı ezberlese bile.. imkansız mutlaka ayetlerde bir yanlışlık olur buda zaten kurandan belli birçok kelimeler eksik bazı ayetlerde 3 kelime varsa 6 kelimede parantez içinde tevsirci yazmış hani biz daha iyi anlayalım diye sözde

  406. sercan dedi ki:

    1Arkadaşlar birde bir trafik kazası oluyor otobüsteki 49 dokuz kişi ölüyor bir kişi kurtuluyor ve hemen öldürmeyen allah öldürmez diyorlar bak bir kişi kurtuldu diyorlar ya peki ölenleri niye öldürüyor bu allah Derlerki onların vadesi gelmiş ulan hep bir araya toplanmış bu vadesi dolanlar oysaki kazalar araştırmalarda insan hatası ve ihmalinden olduğu kesindir bu kazada başka bir ilahi varlığın müdahalesi yoktur madem var o zaman kazaya karışan kişilere dava açmak hapse atmak niye allahın işi deyip insanları suçlamayın 2İnanç aslında gelenek kültür birimikidir nasıl? şöyle bir müslüman anne babadan doğan ve hırstiyan aileye verilen buradaki gelenek ve kültürle büyüyen çocuk ne olur tabiki hırıstiyan çocuk üzerinde ilahi bir yönlendirme varmı tabiki yok olamazda bütün irade insanlarda insan allah var derse var yok derse yoktur ,3 birde şu çok ilginç inançsız olan ülkelerde insan hakları son derece gelişmiş dindar toplumlarda savaş kan mezhepler arasın da nefret küçük çocuklara tecavüz insan haklarının İSİ olmayan ülkeler bunlar 3bunun aksini idda edecek bir delikanlı olacağını sanmıyorum işte ıspatı günümüzden örnek Gözlemlerimde bu güne kadar hırıstiyan ülkelerden bir tane kişi yokki islam ülkelerinden sığınma hakkı istesin ama islam ülkelerinden avrupa hırıstiyan ülkelerine ölümü göze alarak tüm geçmişini malını ailesini arkadaşlarını bırakarak milyonlarca insanın kaçışını görüyoruz .çünki adamın yaşadığı düzen saçma sapan olan dinci köpek Liderlerin hüküm sürdüğü faşist insanı insan yerine konulmadığı bir düzen

  407. sercan dedi ki:

    inanmanın arka pilanında şu yatar inanmassam ya allah varsa beni cehennemde yakarsa ama inanırsam bir kaybım yok cennete gitme ihtimalim var diye düşünür yani tüççar kafası kar zarar hesabı Düşünen bir canlı elbette bu hesabı yapar gayet normal bu allahın varlığının kanıtı değildir İnanmak insanın doğasında vardır bilinen en eski uygarlıklarda kuran daha yokken ,sümerlerde mısırda asteklerde kızılderililerde bu uygarlıkların birbirinden haberi yokken bir çok tanrıları zaten vardı ve kuraklıktan selden yıldırm çakmasından depremden korktukları için aynı zamanda liderlerin halkı emri altına alarak yönete bilmesi için insandan dahi kurban verilirdi yani tanrı kavramı kitaplarla birlikte cıkan birşey değildir öncesi vardır AMA YİNE TEKRAR EDİYORUM BEN KURANDAKİ ALLAHA DEĞİL AMA BİR YARATANIN OLDUĞUNU DÜŞÜNÜYORUM benim inandığım yaratıcı böyle insanı insana kırdıran sürekli fikir değiştiren muhammede kıyak olsundiye amca kızı dayı kızı evlatlığının karısını kendini hibe eden hicret eden kadınları sadece muhammede helal kılıpda diğer müslümanlara ,haram, diyen zaten bunu dese dese ancak bir insan der koca kainatı yaratan yüce varlık böyle kişisel sorunlarla uğraşmaz ,

    • kadir dedi ki:

      sayın sercan
      “inanmanın arka planında şu yatar inanmassam ya allah varsa beni cehennemde yakarsa ama inanırsam bir kaybım yok cennete gitme ihtimalim var diye düşünür ”

      sizden alıntı…

      yukarıdaki yazınız allaha iman konusunda şüphe içinde olanlar için geçerlidir. inanırsam ne kaybederim mantığı.. mesela siz bir yaratıcıya inanıyorsunuz. peki inanırsam ne kayberdim mantığı ile mi inanıyorsunuz?

      bizler yüce allaha gönülden iman eden kimseleriz.. gayb da bize olacağını bilmeyiz. yüce allahın bizim hakkımızdaki hükmü bilmeyiz. sadece bizi rahmetine kavuşturacağını umuyoruz. bunun için onun rızası doğrultusunda çaba göstermeye çalışıyoruz… hz. peygamber bile “bana ne olacağını bilmem, ben gaybı da bilmem.. onun rahmet edeceğini umuyorum” dediğine göre kesin cennete gireceğiz diye birşey asla söz konusu değildir.. bunu bildiğimiz halde allaha iman ediyoruz..

      ayrıca insanı insana kırdıran yüce allah değil, insanların bizzat kendileridir.. yoksul fakiri gözetmez, bencillik hat safhaya çıkar, kibirli olur, kendi nefsinin tatmini için bu dünyanın heva heveslerine uyarsa işte sonuç bu olur.. bu asla ve asla allaha maal edilemez.. insanın özgür iradesiyle (kendi eliyle yaptığı şeylerdir.)

  408. kadir dedi ki:

    “Kadir Bey,
    Yaptığınız yorumu referans alırsak insanın yaptığı bütün kötülükleri de aslında tanrı yapar demeliyiz! Ne dersiniz? Bu durumda özgür irade balonu patlamış olmuyormu?”

    arkadaş yazımı görünce hemen nasılda heyecanlanmışsınız. sakin olun… sorunuza cevap vereceğim..

    sayın toro iyiliği ve kötülüğü yaratan allahtır. insanı bunları yapabilecek kabiliyette yaratan allah aklı-zekayı, düşünme yeteneğini insana verdiğine göre, insan bu özgür iradesini istediği yönde kullanmakta özgürdür.. böyle iken bu dünyayı insan temsil eder. insanda allaha karşı sorumludur.. yapılan bir icat, buluş allahın insana bahşetmiş olduğu zeka ile gerçekleştiğine göre.. sonunda bütün herşey allahın ilmi ve kudretiyle alakalıdır..

    sizin bahsettiğiniz kötülük ise vicdani bir meseledir.. kötülük yapmak insan iradesinin negatif yönüdür.. bir insan kötülük ve fenalık yaparsa özgür iradesini bu yönde kullanmıştır demektir. ve yüce allahın yasakladığı bir davranışı yerine getirmiştir.. bu kesinlikle yüce allaha maal edilemez. çünkü yüce allah bu tür davranışların kesinlikle yasak ve günah olduğunu insanlara kuranı kerim ile bildirmiştir.. yüce allah insana aklını daima iyi yönde kullanmasını emreder.. örneğin insan kendi aklını kullanarak icat ettiği bir taşıtı insanlara fayda sağlamak amacıyla kullanabilir, veya insanları ezmek içinde kullanabilir.. bu durumda taşıtı yaratan allahtır. fakat bu taşıtı iyi veya kötü yönde kullanacak olan insandır.. umarım açıklayıcı olmuştur sayın toro

    selamlar…

    • toro dedi ki:

      Sayın Kadir,

      Sanırım ben değil ama, mesajımı gördüğünüzde siz bayağı bir heyecanlanmışsınız!
      Tüh yinemi toro dediniz mi, mesajımı ilk gördüğünüzde?

      ”yapılan bir icat, buluş allahın insana bahşetmiş olduğu zeka ile gerçekleştiğine göre.. sonunda bütün herşey allahın ilmi ve kudretiyle alakalıdır.. ”

      İnsan araba yaptığında arabayı yapmasını sağlayan zekayı tanrı BAHŞETMİŞ oluyor! O arabayla birini öldürdüğünde ise, arabayla birini öldürmesini sağlayan zekası tu kaka oluyor!

      Bir kere siz hala hikaye anlatıyorunuz! Eğer bir tanrı ”ben istediğimi iman ettiririm istediğimi iman ettirmem” diyorsa, üstüne ”birilerinin gözüne perde kulaklarına ağırlık koyduğunu” söyleyerek yaparım dediğini gerçekten yaptığını söylüyorsa orada insan özgür değildir! Bir insan bu durumda tanrısı isterse iman eder, istemezse edemez! Tanrısı isterse kötülük yapar, istemezse yapamaz! Tanrısı isterse icat yapar, istemezse yapamaz!

      ”bu durumda taşıtı yaratan allahtır. fakat bu taşıtı iyi veya kötü yönde kullanacak olan insandır.”.

      Ekleme yapayım sayın kadir, bu taşıtı iyi veya kötü yönde kullanacak insanı yaratan da tanrıdır! Dolayısyla insanı aradan çıkarın ortada sadece araba kalır! O zaman arabayı iyi veya kötü yönde kullanacak bir varlıktan nasıl bahsedeceğiz? Tanrı iyi ve kötü kullanım yapacak şekilde yaratmadığı taktirde bir insan nasıl kötü veya iyi yönde hareket eden bir varlık olabilir? Öncelikle kötülüğü yaratmamaktansa yaratmayı tercih eden bir tanrı bir insanın kötülüğe açılan ufkunuda oluşturmuş olur! İyilik te aynı şekildedir! Onun yolunuda açan tanrıdır! O halde tanrı açtığı için varolan iki kapının kullanımının kullanıcı için artı veya eksi kazanımlar yaratması kullanıcının değil kapıyı yapanın problemidir!

      Nasıl ademin belki hiç farketmeyeceği bir ağacı baştan söyleyerek ademin ona ilgi duyması sağlanmış ve o ağacın meyvasını yeme fikri ademin kafasına sokulmuşsa kötülük ve iyilikte yaratılarak yapılmak üzere insanın kafasına tanrı tarafından sokulmuştur! Tanrı tarafından kafaya sokulan kötülük insanın kötülüğe bizzat tanrı tarafından yönlendirilmesidir! Kötülüğü yaratırken bunu kullanmak istermisin diye insana sormayıp doğrudan kafasına sokarsanız bunun adı özgür irade değil, yönlendirme olur!

      Tanrı yasak dediği anda özgür irade diye birşeyden artık söz edilemez! Özgür irade bütün şartların 0 noktasında olduğu hali anlatır! Sıfır noktasında insanlık testidir!
      Eğer seyrettiyseniz hatırlarsınız,”sana o vazodan bahsetmesem yine de o vazoyu düşürürmüydün”?

      Kötülük ve iyilik insanların tercih ettikleri seçenek değillerdir! Tanrının yaratarak tercih etmeleri için insanlara dayattığı seçeneklerdir! Çünkü tanrı yarattığı seçeneği dayattığında bu seçeneklerin ikisininde kısmen kullanılacağını bilir! Bildiği için sadece cenneti yaratmamış yanına birde CEHENNEM inşa etmiştir! O halde tanrı baştan biliyordur ki insanlar kötülük seçeneğinide kullanacak! Tanrının baştan bilerek hazırlandığı bir seçeneğin kullanımı için özgür iradeden bahsedemezsiniz!

      İşin komedisi! Tanrı kötülük seçeneğinin kullanılmasınıda istemektedir! İstemeseydi neden sadece kendi varlığını bilsin diye insanı yaratan tanrı ona birde kullanabilsin diye kötülük seçeneğini yaratsın? Demek ki insanın sadece iyilik seçeneğiyle yaşayıp tanrısının varlığına şahitlik etme ihtimali tanrıyı tatmin etmemiş! Birde kötülük seçeneğini kullanıp kendi varlığını şahitlik etmeyecek insanlarında olmasını istemiş!

      Görüyorsun ya bütün tercihleri tanrı yaratıyor, ama suçlu biz oluyoruz!

      • kadir dedi ki:

        sayın toro…

        “Bir kere siz hala hikaye anlatıyorunuz! Eğer bir tanrı ”ben istediğimi iman ettiririm istediğimi iman ettirmem” diyorsa, üstüne ”birilerinin gözüne perde kulaklarına ağırlık koyduğunu” söyleyerek yaparım dediğini gerçekten yaptığını söylüyorsa orada insan özgür değildir! Bir insan bu durumda tanrısı isterse iman eder, istemezse edemez! Tanrısı isterse kötülük yapar, istemezse yapamaz! Tanrısı isterse icat yapar, istemezse yapamaz!”

        sizden alıntı…

        sizin bana cevap yazmanız beni hiçbir zaman rahatsız etmez.. fakat sevgili arkadaşım.. kibiri şimdi bir kenara bırakıp bu söylediklerime bir kulak ver;
        eğer kurandan zerre kadar haberin olmuş olsaydı yukarıdaki yazıyı yazmazdın.. ancak kurandan bi haber olan bir insan böylesine saçma sapan yazılar yazabilir.. hatta sizin gibi akıllı bir insanın böylesine saçma yazılar yazması aslına bakarsanız tereddüdden çok beni üzüyor.. şu bi gerçekki bu sitede bir çok ateist arkadaşla karşılıklı yazıştım.. fakat şunu gördüm ki o ateist arkadaşlar kendi çerçevelerinde kuranı araştırmış en azından vakit ayırmışlardır.. fakat üzgünüm ki sizde bunu göremiyorum.. yukarıdaki yazınız bunun en büyük kanıtıdır.. ayrıca net değilsiniz.. sürekli olarak yazı kalabalığı yaparak asıl konunun dışına çıkarak konuyu karman çorman hale getiriyorsunuz. ne kadar bilgili olduğunuzu kanıtlamanız için uzun uzadıya yazmanıza gerek yok.. kısa ve net olarak yazdığınızdada bilgili olduğunuz anlaşılır.. bundan şüpheniz olmasın.. sevgili dostum toro.. şimdi yukarıda yazdıklarınızın kuranda yeri olmadığını ve sizin yine sağdan soldan duyduklarınızı kurana maal ettiğinizi kısa ve öz olarak açıklayacağım.. umarım bu bir daha tekrarlanmaz..

        rahman ve rahim olan allahın adına…

        Doğrusu biz insanı, imtihan etmek için karışık bir nutfeden (erkek ve kadın sularından) yarattık da onu işitici, görücü kıldık. Şüphe yok ki biz ona (insana) doğru yolu gösterdik; (özgür iradesiyle) ister (allaha) şükredici olur, iman eder. isterse nankörlük ederek (gerçeği görmezden gelerek) iman etmez. (insan suresi-2,3)

        Allah dileseydi elbette hepinizi tek bir ümmet yapardı. Fakat Allah sapmak isteyeni (doğru yoldan çıkmak isteyeni) saptırır, doğru yola girmek isteyeni (hidayete yönelene) de hidayet verir. Şüphesiz ki, (mahşerde) bütün yaptıklarınızdan sorumlu tutulacaksınız. (nahl suresi-93)

        bu ayetlerden açık ve net olarak anlaşılıyor ki özgür irade sahibi insanın iradesi insanın yolunu belirler.. yüce allahın tek müdahalesi insana özgür irade vermesidir. ve bu özgür iradeyi hangi yönde kullanması gerektiğini bildirmesidir.. ve kendi iradesiyle doğru yola giren ve kuranın özelliklerini taşıyan bir müminede bu dünyada da ahirette de katından bir rahmet vermesidir..

        kuranda geçen deyimlerden kulaklara verilen ağırlık, gözlere çekilen perde ne demek?
        bir insan nefsinin kölesi olduğu vakit o insanın imana girmesi neredeyse imkansızdır.. böyle insanlar hidayet yolundan oldukça uzak olduklarından onlara karşı “kulaklarına ağırlık verdik”, işitmezler, “gözlerine perde çektik” görmezler ifadesiyle anlatılır.. fakat bu ölene kadar bu şekilde olacak değildir.. çünkü insanın sınavı son nefesine kadardır.. bu zaman zarfında eğer kendi aklı fikri ile birşeyleri görüp iman etme ihtimalide vardır. fakat böyle insanların bu ihtimalinin kendi tercihleri olduğu için neredeyse olmayan bir ihtimal olduğunu bildiriliyor.. örnek ; ebu leheb , ebu cehil..

        umarım açıklayıcı olmuştur.. selamlar.

      • toro dedi ki:

        Sayın Kadir,

        Öncelikle size ne yazdığımı bir kere okuduğunuzda anlayamıyorsanız bir kere daha okuyun! Size yaptığımın değerlendirmenin geneli akıl çalıştırmadır! Sizin dayanağınız benim dayanağım olsaydı bunları yazabilirmiydim? Bu na devam edeceğim öncelikle şuKuran’dan bi haber olma meselesine gelelim!

        Siz hemen hemen herşeyden tanrınıza sığındığınızı, herşeyi onun bildiğini söyleyip duruyorsunuz! Peki bu söylediklerinize gerçekten inanıyormusunuz? Çünkü benim Kuran dan bi haber olup olmaman sizin emin olarak yorumlayabileceğiniz bir bilgi değil! Bu bilgi inancınıza göre kesin olarak tanrınız tarafından bilinebilir! Siz arada sırada tanrıcılık oynamayı seviyormusunuz? Mesela ben Türkmüyüm, bunu bilebiliyormusunuz? Bilebilirmisiniz? O halde neyden bihaber olup olmadığımıda bilemezsiniz!

        Ben akıllı bir insan değilim, aklını kullanmayı tercih eden bir insanım! Ben herkeste mevcut bir yeteneğin bende daha gelişmiş olduğunu iddia edecek kibirde bir adam değilim! Ama aklımı kullanırken bana aklını kullanmadan cevap verenlerle aynı çizgide olmayı kabul edemem! Bir kez daha söylüyorum ben ATEİST değil DEİST im!

        Yani sizinle aynı şekilde bir TANRIYA inanıyorum! Bende sizin gibi ona görmeden, onu duymadan, ona dokunmadan,kokusunu almadan inanıyorum!
        Ama sizden farklı olarak onun insanlarla konuştuğuna, onları yönlendirdiğine, birbirleriyle savaştırdığına, sınadığına, gelecekte ise bu sınamanın sonucu olarak onları cezalandıracağına veya ödüllendireceğine inanmıyorum!

        Şimdi söyleyin bana benim bir tanrıya inanmam sizin için bir sorunmu?

        İkimiz beraberce aynı olmasalarda GÖRMEDİĞİMİZ varlıklarını kesin olarak BİLEMEDİĞİMİZ tanrılara İNANIYORUZ! Benim inancım bu noktada bitiyor! Çünkü devasa bir güce sahip olduğunu düşündüğüm ve adına tanrı dediğim varlığın zekasının bizimkiyle kıyaslanamayacak ve tarif edilemeyecek kadar büyük olduğuna inanmam gerekiyor! Bu nedenle biz göremediğimiz halde ona İNANABİLİRİZ ama O göremediğimiz halde O na İNANMAMIZI İSTEYEMEZ!

        Bu basit bir akıl yürütmesidir! Örneğin ben size şuan benim siyah derili bir insan olduğuma inanmalısın yoksa 30 yıl sonra başına yıldırım düşürecem ya da inanırsan 30 yıl sonra zengin olacaksın desem yaptığım şeyde bir zeka bulabilirmisiniz? Ben beni hiç görmemiş olan sizden benim siyah derili bir insan olduğuma inanmanızı hangi mantıklı nedene dayanarak bekleyebilirim?
        Birde olayı şöyle yapalım,Sizinle doğrudan temasa geçmeyeyim!

        Bu siteden herhangi biri hemde güvendiğiniz biri size benim siyah derili bir insan olduğuma inanmanız gerektiğini eğer inanmazsanız 30 yıl sonra başınıza yıldırım düşüreceğimi ya da inanırsanız 30 yıl sonra zengin olacağınızı söylese bu talep benim tarif edilemez üstünlükteki zekamın ürünümü sayılacaktır?

        Bakın üstelik ben cezayı da ödülü de ölüm sonrasına ötelemedim, ölmeden göreceğiniz şekilde bir ödül ve ceza kurguladım!

        Şimdi devam edelim! Diyelim ki eninde sonunda beni hiç görmeden bu siteden güvndiğiniz birinin benimle gerçekten konuştuğuna da inanarak benim siyah derili bir insan olduğuma inanır hale geldiniz! Söylermisiniz bu noktadan sonra size güvendiğiniz kişi vasıtasıyla ileteceğim hangi bilgiye inanmam diyebilirsiniz?

        İşte din budur! İlk kapıdan inanarak girerseniz artık sonra söylenecek herşeye zaten inanırsınız!

        Ben bu yüzden olaya ilk temas anından itibaren bakarım! Ve yukarıda anlattığım gibi iki insan arasında bile inanıp inanılmaması büyük bir güven bunalımına yol açacak bir durumun tanrı tarafından bir beklenti olarak sunulacağına yani tanrısal zekanın görmediğimiz bir varlıktan gelen direktiflere uymamızı ekleyeceğine inanmıyorum!

        Arada paygamberler varmı, onların kitapları varmış o kitaplarda birşeyler yazarmış bu noktada anlamsızdır! Çünkü yukarıdaki isteğin bir tanrı zekasının ürünü olmadığı insanı tanıyan biri için kesindir!

      • sercan dedi ki:

        sayın toro fikirlerinize katılıyorum aynen devam

  409. kadir dedi ki:

    “kadir bey iddanızın hiç bir kanıtı olmadan yine yapılan şeyleri allahın yaptığını söylüyorsunuz sadece inandığınız için ama ben kanıtlarla konuşuyorum siz allahın yaptığını umduğunuz için yani kale boş dilediğiniz herşeyi allahın yaptığını söyleyebilirsiniz normal bişeydir ama doğru olduğu anlamına gelmez sadece inançtan öteye gitmez bu”

    sayın sercan

    allah insana özgür irade vermiş, allahın yaptığı şey yaratma ve insana özellik verme sanatıdır.. bu özellikleri kullanmada özgür olan insandır.. mesela siz istediğiniz anda istediğiniz şeyleri düşünbeliyorsunuz, ne yapmak istiyorsanız onu yapıyorsunuz.. kötüde yapsanız, iyide yapsanız allah size müdahale ediyormu.. müdahale etse emin olun o yaptığınız kötü şeyleri birdaha yapamazsınız…

    saygılarımla..

    • sercan dedi ki:

      sayın kadir bey allah insana özgür irade vermiş diyorsunuz ama kurana göre öyle değil zaten benim fikrimde insan ne yaparsa kendi iradesiyle yapar aslında benim matığımla allah,hıda savunmuş oluyorum. çünkü insanın başına kötüde iyide bişey gelse allahı suçluyorlar .kurana gelince bir ayette biz dilediğimizi inançlı dilediğimizi inançsız yaparız diyor nerde, insanın hür iradesi. bir örnek geçen gün eminönünde bebek denize düşmüştü kadın kalkıp şunu dedi bebek arabadydı allah tarafından çekilip düşürüldü .ya arkadaş öyle kızdımki yani kadın kendi sakarlığını kabul etmiyor suçu allaha atıyor. bir allah varsa eğer piskopat değildir mutlaka günahsız bebekle niye uğraşsın dimi. birde insana allah özellik vermiş diyorsunuz bence insan özelliğini cevresel kültürel inanç aile okuma ve hayat tecrübesinden alır örnek bir ikiz bebek düşünelim birisi istanbul bakırköyde büyüsün diğeri dağın başında dağda yaşayan çevreye uyum sağlamak için avlanmağı soğuya dayanıklı olmayı ağaca tırımanmayı ,ve kas yapısı olarak şehirdeki kardeşinden daha güçlü olur demekki bir ilahi güç değil tamamen cevresel etkilerden insan özellik kazanır birde allah size müdahale ediyormu diyorsunuz. olsada keşke edse bukadar kötülükler olmasaydı,

      • Nuri Baba dedi ki:

        Sercan Kardeşim ; olaylara öylesine masumane ve de öylesine yüreğinle bakıyorsun ki, tam bir halk adamısın ve aklını kullanan sıradan ve insan olmanın onurunu taşıyan bir kişisin…

        Bunları, sizi psikolog gibi tahlil etmek için söylemedim..Sadece sözü eğip bükmeden, kitabın ta ortasından konuşmandan etkilendim ve hoşuma gitti..

        Teist arkadaşlarla sohbet ederken (Tartışmak olası değildir), bizi kutsal diye inandıkları kitabın sayfaları arasına çekerek, laf kalabalığı ile bizi oraya gömmek isterler…

        Bu anlamda bu arkadaşlarla özellikle Kur’anın ayetlerinden konuşmak, gereksiz enerji ve zaman kaybıdır..

        Yorumunun son sözcükleri üzerinde duracağım ve bir soruyla konuyu kapatacağım…

        “…olsada keşke edse bukadar kötülükler olmasaydı,”…

        Evet, “Olsa”…Ne yazık ki öyle bir ruhani varlık yok…Biz yarattık, yani insanlar yarattı ve kendi yarattıklarından korktukça, bazı zeki insanlar da bunlardan yararlanarak, korkulan ruhani varlıkla konuştuklarını iddia edecek kadar ileri gittiler ve bu güne kadar milyonlarca insanı çıkarları adına kandırdılar ve kandırmaya, insanları koyun yerine koymaya da devam ediyorlar…

        Dedim ki ; bir soruyla kapatacağım…

        Hiç bir duyguya kapılmadan ve kimseye hesap verme zorunluluğu duymadan ve insanlar kendileriyle başbaşa iken şu sorunun yanıtını nasıl verirler…

        Siz yaşadığınız bu güne kadar “Rab, Tanrı, Allah” diye isimlendirilen ruhani varlığın, insanlığa yaptığı tek bir güzelliğe tanıklık ettiniz mi ?

        Başka sorum yok bağımsız yargıcım…

        Saygılarımla…

      • bilal dedi ki:

        Sn.Sercan,

        1-Hangi ayette ‘’ Biz dilediğimizi inançlı,dilediğimizi de inançsız yaparız ‘’ deniliyor? Bu şekildeki ifade hangi ayete geçiyorsa gösterebilir misiniz? Galiba konuyla ilgili ayetleri yanlış algılıyorsunuz..!!!

        2- Yüce Allah’ın insanların kötülüklerine engel olmaması onun yokluğunun delili olamaz..Zira Evrenin varlığı,onun varlığının yegane kanıtıdır. Bu cansız,şursuz evrenin kendiliğinden veya tesadüfen var olması mümkün değildir. Bir eserin,bir binanın kendiliğinden oluştuğunu,bir ürünün,bir cihazın kendiliğinden üretildiğini,bir resmin kendiliğinden çizildiğini vs. gösterebilir misiniz ki,bu koca evrenin de kendiliğinden veya tesadüfen meydana gelmiş olabilsin? Özetle, yüce Allah insanı izgür bir iradeye sahip yaptığı için,onun pozitif veya negatif hiç bir eylemine engel olmaz.Eğer engel olsaydı o zaman ona vermiş olduğu özgür iradesini geri almış oluyordu.Halbuki insanının sorumlu olabilmesi için özgür bir iradeye sahip olması gerekir…… İşte bu nedenle yüce Allah imtihana tabi tuttuğu insanın özgür iradesine müdahale etmez ve onun yaptığı hiç bir eylemine de engel olmaz. Sadece elçiler aracılığıyla iyilikleri emreder ve kötülükleri de yasaklayarak, kötü işleri yapanlara ceza,iyi işleri yapanlara da mükafat vereceğini bildirir… İnsan iyilikleri yaparsa yüce Allah’tan mükafat almayı,kötü işleri yaparsa da ceza almayı hak eder. Yani yüce Allah insana öyle özgür bir irade vermiştirki,cennetlik veya cehennemlik olmak insanın elindedir. Yani insanın cennet veya cehennemi insanın özgür iradesiyle sergilenen tutum ve davranışları belirler….

        3-,,,BİRDE şu nuh tufanı masalı yok bütün canlılardan birer çift gemiye bindirme ya arkadaşlar ogünün tekniğiyle ne kadar gemi yapabilirsin yeryüzünde .1500.000 canlı çeşidi var sen bunları nereye sığdırdın ve sekiz ay neyle besledin. ‘’ diyorsunuz.
        Hz.Nuh’un tufanı bölgesel olduğu için bütün canlı türleri gemiye almış değildir,sadece elindeki evcil hayvanlardan birer çifti gemiye almıştır.Maalesef,bazı meallerde ilgili ayetin yorumu yanlış yapılmıştır..!!! Konuyla ilgili daha önceki bir yazımı aşağıya alıyorum..

        ‘’ Nuh’un Tufanı genel değil,bölgeseldir. Çünkü hz.Nuh’un muhatabı sadece onun kavmidir,başka milletler değil..NUH-1-2:.انا ارسلنا نوحا الي قومه ان انذر قومك من قبل ان ياتيهم عذاب اليم قال يا قوم اني لكم نذير مبين ‘’ Biz Nuh’u kendi kavmine peygamber olarak gönderip; acı bir azap başlarına gelip çatmadan önce kavmini uyar ! ‘’ dedik. O da: ‘’ Ey benim kavmim ! Ben size gönderilen apaçık bir uyarıcıyım..’’ İşte buna ve diğer ayetlere baktığımız zaman görüyoruz ki,hz.Nuh’un muhatabı onun halkı olup,tebliğ alanı da sadece yaşadıkları bölgedir..Onun muhatabı bütün insanlar ve tebliğ alanı da bütün dünya değildir. Bu nedenle Tufana maruz kalan sadece söz konusu kavmin yaşadığı bölgedir.. !!! HÜD-40:قلنا احمل فيها من كل زوجين اثنين الح ‘’………Geminin içine her birinden ikişer çift yükle ‘’ dedik.. Burada gemiye yüklenmesi istenen bütün hayvan türleri değil, onların ellerinde olup faydalandıkları evcil hayvanlardan birer çiftin gemiye alınması isteniyor.! Tufan,genel olmadığından ne bütün insanlar,ne de bütün hayvan türleri bundan etkilenmiştir ! Be nedenle her canlı türünden birer çiftin gemiye alınmasına gerek olmadığı gibi,böyle bir durumun söz konusu olması da zaten bellirtiğiniz gibi mümkün değildir…

        4- Evren kendi kendine var olamaz.Çünkü madde,kütlesi,hacmi ve eylemsizliği olan bir şeydir.
        Eylemsizlik,maddenin konumunu değiştirmeme eğilimidir.Bundan şu sonuç çıkar,maddeyi etkileyen bir dış kuvvet olmazsa sonsuza kadar aynı konumda durmaya devam edecektir. Yani madde kendi kendini var edemez ve bulunduğu konundan da kendiliğinden çıkamaz. Öyleyse ilk maddeyi var etmeye zorlayan ve var ettiği bu ilk maddeyi harekete geçiren madde üstü bir akıl,bir zeka,bir irade ve yaratıcı bir KUDRETİN var olması gerekir…. Yoksa,cansız ve bilinçsiz bu maddenin kendi kendine meydana gelmesi,meydana geldikten sonra da eylemsiz özelliğe sahip olduğu için ayni konumda durmaya devam etmesi gerekirdi.Halbuki,ilk madde bulunduğu konumdan çıkarak bugünkü evrene dönüşmüştür.Demek ki,bu cansız maddeyi var eden ve var ettikten sonra da onu bugünkü duruma getiren madde üstü bir zeka,akıl,bilinç,irade ve yaratıcı bir KUDRET vardır…..
        Maddeler ve bütün zerreler hep değişmektedir. Değişmekte olan şey ezeli olamaz, sonradan yaratılmış olması lazımdır. Çünkü her maddenin kendinden öncekinden meydana gelmesi işi, sonsuz öncelere kadar gidemez. Bu değişmelerin bir başlangıcı olması,yani ilk maddenin yoktan var edilmiş olmalası lazımdır…
        Yoktan var edilmiş olan ilk madde bulunmasaydı,yani sonraki maddelerin kendinden önceki maddeden hasıl olması işi sonsuz öncelere gitseydi,maddelerin birbirlerinden meydana gelmelerinin bir başlangıcı olmazdı ve bugün hiçbir maddenin var olmaması lazım gelirdi. Maddelerin var olmaları ve birbirlerinden hasıl olmaları,yoktan var edilmiş ilk maddelerden üremiş olduklarını göstermektedir.Madde alemi sonradan yaratılmış olunca, bunu yoktan yaratan vardır. Çünkü hiçbir olayın kendiliğinden olamayacağı kesin olarak bilinmektedir. Bugün fabrikalarda binlerce ilaç,ev eşyası,sanayi ve ticaret maddeleri, elektronik aletler,harp vasıtaları yapılmakta olup,bunların çoğu ince hesaplardan,yüzlerce tecrübeden sonra elde ediliyor…. Bunlardan hiç birine dahi kendiliğinden var oldu denilememektedir. Dünyayı,gök cisimleri,atomları ve canlıları düzenli olarak yaratan,her hareketi var eden tek bir yaratıcı vardır.Bu yaratıcı,var olması için hiçbir şeye muhtaç değildir..
        Çünkü,O YARATICI KUDRET ne maddedir,ne de maddenin özelliklerini taşıyor..Eğer o da madde olup özelliklerini taşımış olsaydı,o zaman onu kim yarattı,onu kim var etti.? diye sorulabilirdi. Biz maddeye ve maddenin özelliklerine bakarak maddenin kendi kendine var olamayacağını anlıyoruz.Çünkü maddenin özelliği budur.Ama yüce YARATICI madde değil ve maddenin özelliklerini de taşımıyor.Öyleyse onun varlığını maddenin varlığı gibi değerlendirmek çok yanlıştır.Aynı özelliklere sahip olan şeyler aynı durumla kıyaslanabilir. Ama yüce YARATICI madde değil ki onun varılığını maddenin varlığı gibi değerlendirelim. Yani onun varlığı başka bir sebebe dayandırılamaz,çünkü o madde gibi değil,o madde üstü yaratıcı bir kudrettir..Bu nedenle onun varlığı maddenin varlığıyla kıyaslanamz.!!!
        Özetle kendi kendine var olamayacak maddesel bir evren var ise,onu var eden madde üstü bir zeka,bir akıl,bir bilinç,bir irade ve YARATICI BİR KUDRET de vardır..Yoksa bugünkü maddesel evrenin meydana gelmesi söz konusu bile olamazdı…Madde üstü bir zeka,akıl,bilinç ve yaratıcı bir KUDRET’in var olmasıyla,evrensel maddenin varlığı yokluğuna tercih edilmiştir..Evrenin varlığı neden yokluğuna tercih edilmiştir.? Bu evren olmaya da bilirdi.. .Neden var oldu.? Demek ki,cansız ve şuursuz maddenin varlığını yokluğuna tercih eden madde üstü,bir bilinç,zeka,akıl,irade ve yaratıcı bir KUDRET vardır.O madde üstü ve maddeyi yaratan yüce KUDRET’E Allah diyoruz.Evet,bu avrensel maddenin kendi kendine var olması veya tesadüflerle meydana gelmesi asla mümkün değildir..Bir eser müessirini,bir resim ressamını,bir heykel heykeltraşını,bir bina banisini vs.gösteriyorsa,bu koca evrensel maddenin de kendi yaratıcısını bize göstermektedir. Öyleyse,yaratıcıyı kim yarattı demek de mantıkla bağdaşmadığı gibi abesle iştigal etmektir….Çünkü evreni yaratan bir yaratık değil ki,onu kim yarattı diyelim.!!!!! Kendisi bir yaratık ise, o zaman yaratıcı olamaz,böylece nereye gidilecek.?? Ama kendi kendine var olamayan bir evren,büyük bir eser vardır,öyleyse bu eserin müessiri,bu kainatin mücidi ve yaratıcısı da vardır,yoksa bu cansız,bilinçsiz maddesel evren de var olamazdı.!!!

        Saygılarımla….

      • sercan dedi ki:

        sayın bilal fizik kurallarını bildiğinizi sanırım…. ben ilkokul mezunu sıradan biriyim…..siz anlaşılan okumuş birisiniz nuh tufanında suyun kurana göre cudi dağına kadar tevrata göre ağrı dağına kadar yüksediği yazıyor şimdi suyun buraya kadar çıkması için için tüm denizlerinde dolması lazımki sular dağın başına kadar yükselsin ayrıca bu nuh tufanı bir sümerler masalı olduğu kanıtlarla ortada istanbul arkeoloji müzesine gidin orada kil tabletlere yazılı 5…6 bin yıllık yazılar var

      • Nuri Baba dedi ki:

        Sercan Kardeşim ; inanılmazsın, seni kutluyorum…

        Sen ilkokul mezunusun, ben de emekli ameleyim…

        Demek ki, gözlerde ki perdenin açılması için yüksek tahsil değil, özgür insan olmanın yüksek onuru gerekiyormuş…

        Seni bir konuda dostça uyarmak zorundayım…

        Genellikle ağaçlara değil, ormana bakıyorsun ama seni bazı yorumcular ağaçların arasına sokarak, senin ağaçlara toslamanı istiyorlar…

        Diyorlar ki ; şu konu, şu söz, şu kelam, şu emir v.s. Kur’anın hangi ayetinde var…?

        İşte bu tuzaklara düşme…

        Bize ne kardeşim , Muhammedin bir ekiple hazırladığı ve vefatından 30-40 yıl sonra derlenip toplanmış bir kitabın hangi sayfasında ne yazdığından , bize ne arkadaş…

        Bizi, Muhammedin cebrail aracılığıyla konuştum dediği ve de 23 yıl boyunca kendine vahiy gönderen (!) Tanrısı bile ilgilendirmiyorken, Kitabın bilmem kaçıncı sayfası bizi niye ilgilendirsin ki…

        Diyorlar ki ; bir insanoğlu kendi başına Kur’an gibi bir kitabı yazabilir mi ?

        Kur’an, bir insanın değil, bir ekibin işidir…Üstelik bu ekip, ne yazık ki dünyanın kuzey yarımküresini bilmemektedir…Ve bu nedenle, o tarafla ilgili hiçbir bilgi verememektedir..

        Ama bir insanın nasıl bir kitap yazdığını ve de bir başka kişinin yazma olanağı olmayan kitabı öğrenmek isterlerse buraya yazalım da araştırsınlar…

        Bakalım içinde bir çelişki veya masal veya uydurma paragraflar bulabiliyorlar mı ?

        Kitabın adı mı ?

        DAS KAPİTAL……..Yazarı : Karl Marks…

        Saygılarımla…

  410. sercan dedi ki:

    NURİ BEYE CEVAP Siz yaşadığınız bu güne kadar “Rab, Tanrı, Allah” diye isimlendirilen ruhani varlığın, insanlığa yaptığı tek bir güzelliğe tanıklık ettiniz mi ? SAYIN nuri bey sorunuza istinaden milyonlarca kez bir ilahi gücün bizi yönlendirmediğinin ıspatı var bu güne kadar milyarlarca olaylar olmuştur fakat ne hikmetse hiç bir olayda tanrının bir müdahalesine rastlanmamıştır örnekler ri yazmaya ömrüm yetmez. amarika ıraka saldırıyor milyonlarca müslümanı işkenceyle öldürüyor.tanrıdan tık yok müslüman müslümanın kafasını kesiyor tık yok afrika müslümanları açlıktan ölüyor,suudi müslümanlar petrol sayesinde yemekten çatlıyor tık yok 60 yaşındaki adam 10 yaşındaki kızla gerdeğe giriyor tık yok dünyada 100 yıl öncesine kadar insanlar esir pazarında hayvan gibi satılıyor tık yok ÖRNEKLERİMDE AKLI OLAN İNSANLAR İÇİN BİR AYDINLANMA OLACAĞINI DÜŞÜNÜYORUM ama dinciler hemen fi tarihindenıspatı olmayan binlerce abuk sabuk hadislerden örnek vereceklerini şimdiden tahmin ediyorum ya arkadaşlar bu tanrının mucizeleri müdahalesi neden hep 1400 yıl önce oluyorda şimdi tık yok .. islam bugün gelseydi muhammet diye bri ben peygemberim deseydi insanlar buna inanmazdı diyeceksin ogün niye inandılar arkadaşlar birşeyin oluşması için uygun zaman uygun ortam olması lazım o zaman insanlar cahil okuma yazma bin kişiden bir kişi insanları kandımanın tam uygun zamanı ama yine de ozaman da muhammedin amcası ebu talip muhammedin peygamber olduğuna inanmadan ölmüŞ…. AMA YİNE SÖYLÜYORUM KEŞKE BİR TARI OLSADA HAKSIZLIĞA İŞKENCEYE SAVAŞLARA MÜNAFIKLARA KENDİNE KARŞI GELENLERE CEZASINI BU DÜNYADA VERSE O ZAMAN BAK İNSANLAR NE MUTLU YAŞARLARDI BENDE O TANRININ KULU OLURDUM..

    • Nuri Baba dedi ki:

      Sevgili Sercan kardeşim ; yazının altını izninle imzalıyorum..

      “Tanrı istemezse yaprak bile düşmez” derler..

      20 yaşında ki bir Anadolu delikanlısını pkk denen emperyalizmin köpekleri sırtından haince vurup katlederlerken, Allah’tan izin mi almışlardı ?

      “Canı Allah verir, Allah alır” derler…

      Pkk nın kiralık katilleri 20 yaşında ki delikanlının, gencecik öğretmenin canını alırken ; Allahu akbar nidalarıyla insanların kafası koparılırken , bu caniler Allah tarafından Azrailin Jokeri olarak mı kullanılmışlardı ?

      Başka sorum yok bağımsız yargıcım…-Kaldıysa-…!!!

      Saygılarımla…

      • sercan dedi ki:

        nuri bey sana yine katılıyorum kesinlikle Ama bu dinciler işlerine gelince tanrı istemesse yaprak bile kımıldamaz der işlerine gelmeyince tanrı insana iyilik ve kötülük yolu göstermiştir der insanın kendi elinde der yani tam bir kaos … kuran ayetlerini yorumlayanlar bile anlaşmazlık içine düşer bunun için mezhepler çıkmiş kelle kesmeler de bu mezhepler yüzünden ortaya çıkmıştır

  411. geçerken dedi ki:

    40. Hiç şüphesiz o (Kur’an), çok şerefli bir elçinin sözüdür.

    41. Ve o, bir şair sözü değildir. Ne de az iman ediyorsunuz!

    42. Bir kâhin sözü de değildir (o). Ne de az düşünüyorsunuz!

    43. (O), âlemlerin Rabbi tarafından indirilmiştir.

    44. Eğer (Peygamber) bize atfen bazı sözler uydurmuş olsaydı,

    45. Elbette onu kıskıvrak yakalardık.

    46. Sonra onun can damarını koparırdık (onu yaşatmazdık).

    47. Hiçbiriniz buna mâni de olamazdınız.

    48. Doğrusu o (Kur’an), takvâ sahipleri için bir öğüttür.

    49. İçinizde (onu) yalan sayanlar bulunduğunu şüphesiz bilmekteyiz.

    50. Muhakkak o, kâfirler için bir iç yarasıdır.

    51. Ve o, gerçekten kat’î bilginin ta kendisidir.

    52. O halde, ulu Rabbinin adını yüceltip noksanlıklardan tenzih et.

    En tutarlı surelerden biri! Peygamber normal bir insan gibi ölüyor, günlerce hasta yatağında ecelle boğuşuyor. Bir rivayete göre üç yıl önce ki zehirlenme vak’asının izleri, diğer bir rivayete göre Ayşe ve Hafsa’nın zehirlemesi… Derken… 45-46-47! hatta naaşı üç gün kapıda kalıyor ki bir Peygambere yakıştırılabilir bir ölüm değil… onca biat, bağlılık, sevgi, saygı!!!
    hoş ölümünü ağızlarına almayanlar acaba kutlu doğum haftaları kutlayarak günah mı çıkarıyorlar yoksa dinsel gerçeklerin üzerini mi örtüyorlar? bu arada güme giden 23 Nisan ve 19 Mayıs milli bayramlarımızın bu vesile ile katledilerek, milli değerlerimizin islamın gölgesinde iç edilmesine ne demeli! helak olmak demeli, tam da kitabın vurguladığı gibi… zaten 48’de ne diyor… takva sahipleri için bir ögüttür… tüm bu eleştiriler, sorgulamalar ilk ortaya çıktığı dönem de yapılmış ve öğüt olduğunu kabul eden kitap yada kelamlar bütünü bu gerçekle savaşmış ve sürekli olarak kendisini ispatla yükümlü kılmış; hayır şair değil, kahin değil, sihir değil, büyü değil, büyücü değil………………… o yazmadı, bu yazmadı, şu yazmadı…….. oradan almadık, buraya eklemedik, bunu uydurmadık… vs….
    Türkçe okudukça, iniş sırasına göre okudukça, islam tarihi kronolojisi ile okudukça, sonra mekke ve medine ayetlerini surelerin içinden ayıklaşıp, ilgili yerlere koyarak okudukça daha da güzelleşen öğüt kitabı….
    şu haliyle orjinal olduğunu iddia edenler varsa hala 2014 yılında yazık derim! San’a da bulunan mushaflar ile kitap karşılaştırıldığında ayetlere eklenen ya da ayetlerden çıkarılan sözcükler bariz bir şekilde ortaya konulmuş.
    sıkıntı şu ki Türkler yüz yıllık derin uykuda. İslamın devletlerini vakti zamanında nasıl helak ettiğini ve yeniden inşaa edebilmek için nasıl bir milli mücadele vermek zorunda kaldıklarını yine unuttular ve yine aynı “kaynar denizin” içine düştüler. her yan deccal, her yan cehennem… beklenen mesih mi? o şansı biz Atatürk ile kullandık ve tüm gelişmeler gösteriyor ki, ülkemiz maalesef bunca yıldır dahi yetiştirememiş, yetiştirememesi için de tüm sistem (devlet) iğdiş edilmiş.

    yazılacak çok şey var da, insanların şu çağda, şu internet karşısında hala akıllarını çalıştırmayıp, hurafelere, hadislere, şıh ve şeyhlere inanarak yol alması acı verici….

    oysa cennet zaten var ve ülkemiz… üç yanı denizlerle çevrili, dört mevsim aynı anda yaşanan…. bereketli tarihi, toprağı ile cennet ülkemiz ve tüm dünyanın bu cennette gözü varken, her yanımız bilerce yıllık düşmanlarımızla sarılmış ve biz sadece “işgali” mala bağlanmış şekilde izliyorken, Allah ya da Tanrı ne yapsın? Bence Türklere bakıp “ahmaklar” diyordur. Zira yaptığımız ahmaklıktan başka şey değil.

    bu ülkenin müslümanlığı dünyanın zerre kadar umurunda değil. araştırma çalışmalarım nedeniyle arap sitelerini de geziyorum. bir tane Türkçe kaynak, Türkçeye çevirilen site onca islami site arasında bulursam seviniyorum! bu mu kendini parçalayan dini bütün müslümanların diline gösterilen saygı?

    uyuyoruz…
    uyutuluyoruz…
    siyonizmin pençeleri binlerce yıldır üzerimizde…
    ve mesele islam değil kardeş sen hala anlamadın
    mesele Türklük ve Türkiye!

    geçmiş olsun hepimize…
    Peygamberin sünnetleri elbet kurtarır!
    Vakit öldürmeye, beyin ve yürek köreltmeye devam….

    Dipnot: Sen eğer o ilahi gücü (Allah/Tanrı/ her ne ise inandığın ya da inanmadığın şey) kalbinde, ruhunda, beyninde bulamadı isen; dünyanın kitabını serseler önüne, yüzlerce peygamber türetseler, onlarca kitap yazsalar yine de iflah olmazsın! Çünkü bunların hepsi aslında yaradana ulaşmak ona inanmak ya da onunla bir olmak için araç. ama sen özü bırak şekle takıl….

    geçmiş olsun Türkiye.
    uyandığında çok geç olacak…
    eller bop derdinde biz hala peygamberin savunmasının peşinde…
    Allah’ım bu millete akıl, fikir versin.

    • sercan dedi ki:

      GEÇERKEN BEY. ve arkadaşlar ben bir dinin insanlara ne kattığına bakarım her gelen kitap ve peygamber bir önceki toplumlardan sizi üstün kıldık deyip savaşmaları için gaz verilir …günümüze baktığımızda müslüman toplumların hali ortada birbirilerini boğazlamaktan çağımıza ayak uyduramamış bu güne kadar ne bir toplu iğne ne bir ilaç nede insan ırkına yarar sağlan bir icatları yok şuda bir gercekki hırıstiyan toplumunda olan silahlar bunlarda olsa dünya gezegeni kainattan silinmişti adam ların düşüncesi şu senin gibi olmayanlara acıma öldür ve cennete gitme hakı kazan……. tevbe suresinin özeti
      ….YA ARKADAŞLAR BENMİ SALAĞIM YOKSA BU DİNCİLERMİ ..dini kurallarla bir uygarlık YÖNETİLEMEZ…..her insanın parmak izi farklı olduğu gibi insanların düşünçeleride faklı örnek iki takım maç yapacak tarafları iddaya giriyor neden çünki kendi takımının kazanacağına inanıyor ama bu sadece inanç kesinlik asla değil inançlarda böyle zaten onlarca din var herkes benim inancım doğru dediğinde diğer inançları yok sayıyor onlar otomatikmen kafir oluyor öyleyse inançların hiçbir kesin doğruluğunu kimse idda edemez .. SADECEVARSAYIM /// HA… BİRDE SİZİN ÖRNEK VERDİĞİNİZ AYET . Hiç şüphesiz o (Kur’an), çok şerefli bir elçinin sözüdür.///// şimdi bu ayette zaten muhammedin konuştuğu apaçık belli gaf yapmış.

  412. sercan dedi ki:

    bence insan kendi kaderini kendi ve cevresel etkileşimden dolayı.. NEDEN SEBEP, SONUÇ. İLİŞKİSİ İÇİNDE BELİRLENİR KESİNLİKLE BİR İLAHİ GÜÇ YOK bunun binlerce örneği vardır hepimiz bazen yaptığımız birşeyden bazen pişmanlık duyarız keşke öyle yapmasaydım bunlar başıma gelmezdi veya iyiki yapmışım ki şu an çok memmunum gibi bir oto tamircisi bile insanın kaderini değiştirabilir işini doğru yapmaz frenin patlar gider duvara toslarsın ilahi güç varmı yok bu kaza da kusurlu olan açığa cıktığında dava insanamı yoksa allahamı açılır? allah istemese yaprak kımıldamaz diyen zihniyet o zaman haksızlığa uğradığında kimseden davacı olmaması lazım çünki sorumlu allah tır,,,,,,, olaylar ,,doğal afetler ,,hastalıklar yani makro ,,ve mikro olaylar herşey hatta ve hatta ..en ufak bir virüsten depremlere kadar // geçmişte yaşanan mikrobik hastalıklardan milyonlarca insan ölmüştür bugün insan ırkı yaşıyorsa bu ilahi güçten değil bilim adamların geliştirdiği ilaçlar aşılar ve teknoloji sayasinde varız geçmişte bilim olmayan toplumlarda ben kralım ben dünyanın hakimiyim ben peygamberim diyen insanlar aslında ne kadarda acizmiş bir virüs geliyor ve o uygarlığın kökönü kazıyor hiç birşey yapamıyorlar allahtandır deyip kendilerini avutuyorlar günümüzde bu hastalıkların sebebi biliniyor ilacıda var ..

  413. sercan dedi ki:

    HADİSÇİLER DİYORKİ 124000 bin bazıları 27 peygamber geldi şimdi iki açıdanda yorum yapalım dinci gözüğle ne kadar bereketsiz bir evrede yaşıyoruz 124000 peygamber geliyor ve biz hiç birini görmeden öleceğiz//// AKLIYLA DÜŞÜNEN biri olarak her peygamber geldiğinde helaklar din savaşları kafa kesmeler hat safhaya cıkıyor iyiki gelmiyor diyorum zaten bundan sonra ben peygamberim diyenleri akıl hastanesine yolluyorlar şimdi diyeceklerki kuranda muhammedin son peygamber olduğu yazıyor peki neden allah insanların artık adam olduğuna kanaatmi getirmiş yoksa size peygamber yollamaktan bıktım artık inanıyorsanız inanın yoksa bu son şansınız mı diyerek tüm kainatı yok etmeklemi tehdit ediyor varsın etsin zaten SÖZDE vermiş olduğu nimetleri hep başımıza kakıyor yok yağmur indirdim bıldırcın yumurtası ,demir indirdim,,gemileri suda yüzdürdüm ,, tatlı suyu acı suyla karıştırmadım ..güneşi doğudan doğdurup batıdan batıran ,, bunlar zaten fizik kuralları hadi bunun aksini yapsın batıdan doğdurup doğudan batırsın bizde diyelimki fizik ötesi bir ilahi güç var ve bütün insanlar inançlı olsun yoksa allah herkesin kendisine inanmasını istemiyorda birilerini cehenneme yollamaktan zevkmi alıyor ,,,BİRDE şu nuh tufanı masalı yok bütün canlılardan birer çift gemiye bindirme ya arkadaşlar ogünün tekniğiyle ne kadar gemi yapabilirsin yeryüzünde .1500.000 canlı çeşidi var sen bunları nereye sığdırdın ve sekiz ay neyle besledin

  414. sercan dedi ki:

    DÜNYANIN YAŞI 4,5 MİLYAR YIL OLDUĞU KESİNLİK KAZANMİŞTIR FAKAT insanlık 2..3.. milyondan beri var şimdi soruyorum madem bir yaratıcı tanrı var 4.447.000.000 bin yıl neden insanı yaratmamış SÖZDE OL DEYİNCE HERŞEY OLUYORMUŞ.. birde şu sonsuz kainatta bilerce gezegen var ama insanlar buralara ne gidebiliyor nede görebiliyor birçoğundada hayat olmayacağı kesinlik kazanmış öğleyse allah bunları neden yaratmış hani sebebsiz birşey yaratmazdı ….ŞİMDİ BEN DİNCİ GÖZÜYLE BAKTIĞIMDA OTURDUĞUM MAHALLENİN DÜNYADAN İBARET OLDUĞUNA HERŞEYİN İNSANLARIN BİN YIL ÖNCEDE RAHAT KOLTUĞUNDA OTURUP MUTLU YAŞADIĞINA İNANDIĞIMDA ALLAH OLABİLİR DİYE ŞÜPHE ETMİYOR DEĞİLİM … ama kainata baktığımda bizim gezegenimiz bir toz parçası kadar ve diyorumki milyarlarca yıldız binlerce gezegen neden var ama sadece yaşadığımız gezegen olsaydı o zaman derdimki bunu insanlar için allah yaratmıştır bence insanda yaşamda dünya olduktan milyarlarca yıl sonra olmasının sebebi ol değince olması değil herşeyin uygun ortam uygun zaman ve şartların bir araya gelmesi sonucu olmasıdır… DİNCİ ARKADAŞLAR SİZ DUA EDİNDE BİR DİNLER SAVAŞI CIKMASIN HIRSTİYAN ALAMİNİN DÜNYAYI YOK EDECEK SİLAHI VAR BİRKAÇ BOMBAYLA BİR ÜLKEYİ YOK EDEBİLİR VE ESKİSİ GİBİ İMAN GÜCÜ HİÇ BİR İŞE YARAMAZ MAALESEF şu an insanlık tarihi en savaşsız zamanı yaşıyor 50 yıl önce 60 milyon insan öldü tanrıdan tık yok islam ülkeleri sömürge oldu tık yok demekki bu allah hiç bir işe karışmıyor

  415. sercan dedi ki:

    ayrıca dünyadaki hiç bir madde ve ağırlık değişmez göktaşı düşmesi hariç soruyorum birazda espiri …. bu kadar su ne oldu inek içip dağamı kaçtı

  416. sercan dedi ki:

    SAYIN BİLAL E CEVAP -Hangi ayette ‘’ Biz dilediğimizi inançlı,dilediğimizi de inançsız yaparız ‘’ deniliyor? Bu şekildeki ifade hangi ayete geçiyorsa gösterebilir misiniz? Galiba konuyla ilgili ayetleri yanlış algılıyorsunuz..!!! İŞTE SİZE APAÇIK BİR AYET CASİYE SURESİ 23 Kendisinin ilahı olarak kendi duygu ve arzusunu almış kişiyi gördün mü? Allah onu bir ilim üzerine saptırmış, kulağı ve kalbi üzerine mühür basmış, gözünün üstüne de bir perde çekmiştir. Allah’tan sonra ona kim kılavuzluk edecektir. Hâlâ düşünüp ibret almıyor musunuz?

    • bilal dedi ki:

      Sn.Sercan,

      Bir aydan beridiir rahatsız olduğum için aslında yorumları yazmak istemiyorum,ama yine de bir kaç cümle yazayım.

      1-ayrıca dünyadaki hiç bir madde ve ağırlık değişmez..’’ diyorsunuz.
      Big Bang’tan önce ilk madde nasıl idi,bu olaydan sonra nasıl oldu..??? Yani Big Bang olayından önce bugünkü anlamda bir evren var mıdı?.Ama bu olaydan sonra bugünkü evren oluşmuştur.Yani evrenin ilk maddesi bulunduğu konumdan bugünkü duruma gelmesiyle bir değişim olmamış m ???

      2-DÜNYANIN YAŞI 4,5 MİLYAR YIL OLDUĞU KESİNLİK KAZANMİŞTIR FAKAT insanlık 2..3.. milyondan beri var şimdi soruyorum madem bir yaratıcı tanrı var 4.447.000.000 bin yıl neden insanı yaratmamış SÖZDE OL DEYİNCE HERŞEY OLUYORMUŞ.sizden alıntı ‘’

      a) Tanrı,dünyayı yaratıktan hemen sonra insanı da yaratrmak zorunda mıdı ki neden hemen insanı da yaratmadı diyorsunuz.? Böyle bir mecburiyeti mi vardı.???

      b) SÖZDE OL DEYİNCE HERŞEY OLUYORMUŞ’’konuyla ilgili ayetin anlamı da maalesef yanlış algılanıyor. Ayetin verdiği mesaj ‘’الله اعلم ‘’ şöyledir.” Allah bir şeye ol dediği zaman, hemen olma süreci başlıyor.’’ şeklindedir..Zira kur’an’ı kerimde yüce Allah evrenin yaratılmasından söz ederken,onu bir anda değil,evrelerle yarattığını bildirmektedir.Demek ki,yüce Allah ‘’ Ol DEDİĞİ ZAMAN ‘’hiç geçikmeksizin olma süreçı başlıyor..Evrenin yaratılması,yüce Allah’ın evren için koymuş olduğu kanunlar (sünnetullah) gereği ansızın değil,uzun evrelerle olmuştur.

      3- Kur’an’da geçen ‘’ CUDİ’’ sadece yüksek bir dağın ismi değil,dağ ve tepelerden müteşekkil bir bölgenin adıdır.Yani bu bölgede rakımı yüksek olan herhangi bir yer veya tepe de olabilir. Çünkü kur’an ‘’ CUDİ dağı ‘’ yani dağ ifadesini kullanmıyor,söz konusu bölgenin ismi olan sadece ‘’Cudi’’ ifadesini kullanıyor.Cudi ise,yalnız dağın ismi değil, dağın bulunduğu bölgenin ismidir.Kur’an’da,dağ isminden değil, ‘’Cudi’’ yani dağın bulunduğu yerin isminden söz ediyor.Bu nedenle söz konusu ayette geminin dağın en yüksek zirvesine oturduğununa dair hiç bir işaret bulunmamaktadır.Yani Cudi dağının en yüksek yerleri su altında kaldığına dair bir işaret yoktur….

      4- CASİYE SURESİ 23 Kendisinin ilahı olarak kendi duygu ve arzusunu almış kişiyi gördün mü? Allah onu bir ilim üzerine saptırmış, kulağı ve kalbi üzerine mühür basmış, gözünün üstüne de bir perde çekmiştir. Allah’tan sonra ona kim kılavuzluk edecektir. Hâlâ düşünüp ibret almıyor musunuz? sizden alıntı ‘’

      Ayetin doğru meal ve yorumu ;

      ‘’ Baksana kendi hava ve hevesini (egosunu) ilah edinen,Allah’ın da onun bu durumunu bilmesi üzerine kendisini şaşırtıp,kulağını ve kalbini mühürlediği,gözlerine de perde çektiği kimsenin haline ! Kendi egosunu ilah edinerek hakkı görmemekte ve azgınlıkta israr etmesi sebebiyle böyle birine Allah’tan sonra kim kılavuzluk edebilir? Hala düşünmez misiniz.? ” deniliyor..

      Zaten ayetin ilk cümlesine göre bu kişi kendi heva ve hevesini (egosunu) kendine ilah ve tanrı edinmiş olduğundan kendini şaşırtan,kulak ve kalbini mühürleten,gözlerine de perdeyi çektiren kendisi olmuştur. Bub nedenle vebal kendisine aittir.Yani egosunu kendine ilah edinen böyle bir insan zaten kendini saptırmıştır. Zira,kişi kendi iradesi ile neyi tercih ederse,onunla karşılaşır.Bu nedenle bunun sapmasına yüce Allah değil, kendisi sebep olmuştur.Çünkü bu kişinin kendi egosunu ilah ve tanrı edinmesi ile zaten doğru yoldan sapmış olup kulak ve kalbine mühür,gözlerine de perdeyi kendisi çektirmiş oluyor.Özetle,yüce Allah hiç kimseyi sebepsiz saptırmaz,insanı saptıran yüce Allah değil, insanın kendisidir.Bir insan kendi egosunu tanrı ve ilah edinmesiyle zaten kendini saptırmış oluyor! Bu kişi kendi egosunu tanrı ve ilah edinmemiş olsayd böyle bir durumla karşılaşacak mıdı ??? Kesinllikle hayır !!! Öyleyse vebal kendisine aittir….
      xxxxxxxxxxxxx
      5- TEKVİR 19.ayetle ilgili yaptığınız yorum da tamamen yanlıştır. Zira burada ki elçi,
      hz.Muhammed değil,yüce Allah’ın mesajını getiren cebrail adında ki melektir.

      Ayetin doğru meali şöyledir.‘’ Kur’an,değerli bir elçinin,(Cebrail’in Allah’tan) getirip okuduğu sözdür.’’şeklindedir. Yani konuyla ilgili yaptığınız yorum geçersizdir..!!!

      Ayrıca bir rahatsızlığım nedeniyle bundan böyle yorum yazmaya da ara veriyorum…
      Herkese sevgi ve saygılar…

      • toro dedi ki:

        Sayın Bilal,
        Geçmiş olsun, acil şifalar dilerim.

      • bilal dedi ki:

        Sayın Toro ve Sercan bey,
        Teşekkür ederim,sağ olun,var olun.

      • kadir dedi ki:

        bilal kardeşim geçmiş olsun. allah acil şifalar versin..

      • bilal dedi ki:

        Sn.Kadir kardeşim,
        Çok teşekkür ederim,sağ olun,Allah razı olsun…

  417. sercan dedi ki:

    SAYIN BİLAL BEYE CEVAP -ayrıca dünyadaki hiç bir madde ve ağırlık değişmez..’’ diyorsunuz.
    Big Bang’tan önce ilk madde nasıl idi,bu olaydan sonra nasıl oldu..??? Yani Big Bang olayından önce bugünkü anlamda bir evren var mıdı?.Ama bu olaydan sonra bugünkü evren oluşmuştur.Yani evrenin ilk maddesi bulunduğu konumdan bugünkü duruma gelmesiyle bir değişim olmamış m ??? 1…. BİLAL BEY KONUYU KARIŞTIRARAK DOĞRU OLDUĞUNU DÜSÜNDÜĞÜNÜZŞEY YANLIŞ ben dünya olduktan sonra hiç birşey değişmez demedim tam tersi sizde evrimi kabul etmesenizde farkında olmadan kabul etmiş oluyorsunuz dünya olduktan sonra ne sular eksilmiş nede artmış dünyanın ağırlığı hep aynı kalmış dedim DEĞİŞMEYEN TEK ŞEY DEĞİŞİMDİR…. AMA MADDE NE YOK OLUR NEDE YOKTAN VAR OLUR SADECE BOYUT VE ŞEKİL DEĞİŞTİRİR …..İNSAN ÖLDÜĞÜNDE DE CESEDİ ÇÜRÜR TOPRAK OLUR EĞER ÜZERİNE BİR AĞAÇ DİKERSEN O AĞAÇINDA BÜYÜMESİNE VİTAMİN OLUR YANİ MADDE ŞEKİL DEĞİŞTİRİR…….2b) SÖZDE OL DEYİNCE HERŞEY OLUYORMUŞ’’konuyla ilgili ayetin anlamı da maalesef yanlış algılanıyor. Ayetin verdiği mesaj ‘’الله اعلم ‘’ şöyledir.” Allah bir şeye ol dediği zaman, hemen olma süreci başlıyor.’’ şeklindedir..Zira kur’an’ı kerimde yüce Allah evrenin yaratılmasından söz ederken,onu bir anda değil,evrelerle yarattığını bildirmektedir.Demek ..CEVAP KURANI BEN YAZMADIM KURANDA DÜNYANIN 6 …VEYA 8 GÜNDE YARATILDIĞI ZATEN YAZIYOR BİR DE ŞU YANLIŞ ANLAMIŞSINIZ GİBİ ŞEYLER LÜTFEN DEMEĞİN ….3 a) Tanrı,dünyayı yaratıktan hemen sonra insanı da yaratrmak zorunda mıdı ki neden hemen insanı da yaratmadı diyorsunuz.? Böyle bir mecburiyeti mi vardı.??? BUDA KAÇAMAK CEVAP SEN BİR ARABA ALDIĞINDA 50 YIL SONRAMI KULLANMAYA BAŞLIYORSUN4…….ELÇİ OLAYINA GELİNCE BİZ HEP 1 ELÇİ MUHAMMEDİ.. ARACIYIDA CEBRAİL OLDUĞUNU BİLİRİZ DEMEKKİ 2 ELÇİ VARMIŞŞŞ. AYSARICA KURANIN ÇEVİRİSİNİ BEN YAPMIYORUM DİNAYETTEKİ ALİMLER TOPLULUĞU YAPIYOR OKADAR İNSANIN YANLIŞ ÇEVİRİ YAPMASI İMKANSIZ….. GEÇMİŞ OLSUN ..

  418. sercan dedi ki:

    bilal beye CEVAP…….. ENAM 73 AYET GÖKLERİ ve yeri hak olarak yaratan da O’dur. “Ol!” dediği gün, hemen oluverir. Sözü haktır O’nun. Sûra üfleneceği gün de mülk ve yönetim O’nundur. Âlim’dir, görünmeyeni de görüneni de bilen O’dur. O’dur Hakîm, O’dur Habîr.
    bilal bey siz kuranı okumadınızmı ya desem nerde hani diyorsunuz … BU SİZİN YORUMUNUZ .b) SÖZDE OL DEYİNCE HERŞEY OLUYORMUŞ’’konuyla ilgili ayetin anlamı da maalesef yanlış algılanıyor. Ayetin verdiği mesaj ‘’الله اعلم ‘’ şöyledir.” Allah bir şeye ol dediği zaman, hemen olma süreci başlıyor.’’ şeklindedir..Zira kur’an’ı kerimde yüce Allah evrenin yaratılmasından söz ederken,onu bir anda değil,evrelerle yarattığını bildirmektedir.Demek ki,yüce Allah ‘’ Ol DEDİĞİ ZAMAN ‘’hiç geçikmeksizin olma süreçı başlıyor..Evrenin yaratılması,yüce Allah’ın evren için koymuş olduğu kanunlar (sünnetullah) gereği ansızın değil,uzun evrelerle olmuştur……. SİZİN YORUMUNUZLA AYETLER BİRRE BİR ZIT İŞTE ISPATI KAPI GİBİ SİZ OL DEĞİNCE OLMAYA BAŞLAR AMA MİLYONLARCA SENE SONRA OLUR DİYOR SUNUZ AYETİ İYİCE OKUYUN …OL DEDİĞİ GÜN OLUR DİYOR SİZMİ YALANSINIZ AYETMİ KARAR SİZİN VE OKUYUCULARIM …….

  419. sercan dedi ki:

    SAYIN NURİ BEY UYARINIZ İÇİN TEŞEKKÜRLER ADAMLARA NE ANLATSAN YOK BÖLE DEMEK İSTEMEMİŞDE AYETİ BİZ YANLIŞ ANLAMIŞIZ ADAMA AYETLE CEVAP VERİYORUM BU SEFERDE CEVİRİ YANI SUÇLUYORLAR …ASLINDA AYETLERDE SOMUT VE NET BİR ANLAM OLMADIĞI İÇİN BİR AYETDE ÜÇ DÖRT ANLAM ÇIKOYOR BU DA BİZİM DEĞİL KURANI YAZAN OSMANIN HATASI BAZI AYETLER ÇOK SERT OLDUĞU İÇİN YUMUŞATMA YOLUNA GİDİLDİĞİNDEN HANİ TARAF KAZANMAK İÇİN …ANLAIMINDAN ÇIKMIŞTIR ..YANİ NEREYE ÇEKERSEN ORAYA GELİR LASTİK GİBİ ……

    • Gencer dedi ki:

      Sercan arkadaş bu arkadaşlara ne kadar net kanıt göstersen de kaçacak bir delik sığınacak bir gerekçe buluyorlar.Ayan beyan ortada arkadaş Kuran’da bir çok çelişki birbirinin yalanlayan bir çok ayet ve bilime fene ters düşen yüzlerce ayet ve ifade var.
      Kesinlikle birileri tarafından din kisvesi altında biz kandırıldık mı acaba diye bile kendilerine sormuyorlar.
      Bir ayette Ak denen diğer bir ayette Kara olarak ortaya çıkıyorsa durup bir düşünmek gerekmez mi?Savunma hep aynı hep aynı dili konuşuyorlar çünkü din onları robotlaştırmış ve tek düze insan haline getirmiş durumda.Arkadaşın biri Kuran’ımı sorgulayacağız abi dedi bana ve ben evet cevabı verdiğimde dehşete düştü ve büyük günaha girdiğimi söyledi.Nedir abi büyük günah Kuran’ı sorgulamak insan öldürmekten, tecavüzden ,hırsızlıktan daha büyük bir günah mı?Sorguluyoruz işte ne oluyor başımıza bir şey mi geliyor?Buna cevapta şu olacak öldüğünde cezanı çekeceksin ve anlayacaksın,peki Muhammede ve yandaşları niye inanmayanların cezasını bu dünyada vermeye kalkmışlar.Neden ? işte bu soruya mantıklı bir cevap bulamazsınız? Bizler buluyoruz neden ölüm kusmuş İslamiyet ” Güç,Zenginlik,iktidar hırsı ve sınırsız sex” Sonuçları bunlar olmamış mı? Hemde dibine kadar.
      İslamiyet ve diğer dinler hepsi kısır bir döngüye sahiptir.”Muhammed’in Peygamber olduğunu söyleyen kim ; ALLAH , Evreni yaratanın bir tanrı olduğu ve bu tanrının Allah olduğu nerede yazıyor;KURAN’da, Kuran’ın Allah’ın sözü olduğunu söyleyen kim,Muhammed” Gelde çık işin içinden.
      Biz çıktık darısı tüm insanlığın başına.

  420. 1okuyucu dedi ki:

    Sn. Bilâl;

    geçmiş olsun, temenni ederim eski sağlığına en kısa zamanda kavuşursun.

  421. geçerken dedi ki:

    Evet, zaten Peygamberler de “bey” değil mi?
    Evet, zaten Allah/Tanrı (haşa) “bey” olduğu için kadınların başını illa ki örtüyoruz değil mi?
    Evet, ülkeleri yönetenler de “bey”ler!
    Evet, şıhlar, şeyhler, din alimleri de “bey”ler öyle değil mi?
    Evet, tüm ateistler ve tüm deistler ve tüm teistler de “bey”ler.

    Geçerken neden “bey” olmasın?
    Bu beylerdeki beynin “bey” kısmı “kadın”ı düşünen, sorgulayan, yazan, üreten bir canlı olarak idrak edemedikçe…

    Tartışmaların uzağında durmalı… Daha çok yol almamız lazım çok!

    Saygılar beyler…

    Bir kadın kıraathanesi bulayım kendime.

    • toro dedi ki:

      Sayın geçerken,

      Tam aksine burada olmalısınız çünkü yaşamak direnmektir! Direnmeyen küçük balıklar büyük balıkların kendilerine çizdiği kaderden kaçamazlar ve yutulurlar. Madem muzdarip olduğunuz bir problem var çözmek adına ses verin, ”geçerken” uğramak olmaz!

  422. sercan dedi ki:

    GENCER ARKADAŞIM sana katılyorum doğru söylüyorsun …………… fakat bu dinci arkadaşlar her yalana kılf bulmakta çok uzmanlaşmış 30 yıl öncesine kadar dünyanın hala düz olduyunu idda eden din alimleri varken bugün nasa dan daha ileri bilgiye sahip olduklarını kuran sayesinde idda ediyorlar uzayla ilgili yeni bir bilgi ortaya cıktığında bu zaten kuranda yazıyordu demekten yalan uydurmakta hiç çekinmezler velevki kuranda yazıyor o halde müslüman proflar neden bi şey bulamıyorda hep başka dinden veya ateist olan bilim adamları buluyor///// bu dinciler daha mevsimlerin güneşe göre degil aya göre değiştiğini sanarak ay takvimi hesabı yapıyorlar oysaki ay takviminde mevsimler hiç birbirini tutmaz şu an bu hesbın yanliş olduğunu görüyoruz 11 gün geriden ,, geldiğinden ay hesabı bi bakıyoruz ocak oruç ayı bi bakıyoruz ağustos oruç ayı ///////oysaki mevsimler güneş yılına göre olduğu kesindir bunların yalanlarını yazmaya insanın ömrü yetmez…….

    • toro dedi ki:

      Sayın sercan,
      Düşüncelerinize katılmakla beraber, bu düşüncelerinizi ifade etme tarzınızı doğru bulmadığımı söylemeliyim! Karşınızda düşman yok! Bir şeye inanmış ya da inandırılmış insanlar var! Her insanın kendi istediği gibi inanma hakkı vardır! Kimin neye nasıl inanacağını biz tayin edip, bizim istediğimiz gibi inanmıyorlar diye onları irite edici sıfatlarla yaftalamaya kalkamayız! Bu durum size tanıdık geldimi? Aynı tavra genelde biz muhatap oluyoruz değilmi? Peki bize yapılanı bizde aynı şekilde karşı tarafa yapacaksak yani hareket tarzımız, tepkilerimiz onların ki ile aynı olacaksa biz neyin kavgasını veriyoruz ki? Münazarada bilgi yarrıştırmak, düşünce ifade etmek esastır! Eğer biz farklı isek farkımızı zekamızla ortaya koymalıyız! Çünkü bu karmaşanın içinde peşinden gittiğimiz yegane şey akıldır! Kısasa kısas geleneği değil!

  423. sercan dedi ki:

    sayın toro tavrımın rendice edici olduğunu düşünmüyorum kimseyede hakaret etmedim …….. lütfen bir örnek veriniz

    • toro dedi ki:

      Sercan Bey,

      ”fakat bu dinci arkadaşlar her yalana kılf bulmakta çok uzmanlaşmış”
      ”bu dinciler”
      ”bunların yalanlarını yazmaya insanın ömrü yetmez”

      Bunlar başlıcaları! Sercan bey zeki insanlar yaftalarla uğraşmazlar, zeki insanlar akıllarını konuştururlar! Bence özellikle dünyadaki en büyük sınırı aşmış yani herkesin inandığına inanmamayı bir seçenek olarak içselleştirmiş insanların meramlarını yaftalarla değil zekalarıya ifade etmelerini beklenir! Size diyorum ki farklı olduğunuzu iddia ediyorsanız size yapılanı karşı tarafa yapmayın! Yaftalanmaya yaftalamayla karşılık vermeyin!Özellikle sizinle aynı fikri paylaşanlarla aranızda yaptığınız sohpetlerde birbirinizi gaza getirmek için bunu yapmayın! Elinize birşey geçmez! Öncelikle bir hedefiniz olsun! Hedefiniz karşınızdakileri yaftalamak,hakaret etmek ve size yaptıklarını oların temsilcisi gibi gördüklerinizden çıkartarak kendinizi rahatlatmak mı ya da siz onların bilmediği birşeyleri öğrendiniz, biliyorsunuzda bunu etrafınızdaki herkesle paylaşmakmı istiyorsunuz?

      Öfke öfkeyi, kin kini çağırır! Hepimiz insanız, bizi düşüncelerimiz ayırır ama aynı türün üyesi olmamız birşleştirir. Hepimiz bildiklerimizi birbirimizle paylaşacağız, arasıra tatlı sert atışacağız, bazen gerileceğiz ama hiç bir zaman içimizde karşımızdakine karşı gizli bir ajanda saklıyormuş izlenimi vermeyeceğiz!

      Bakın size sadece uyarıda bulundum, unu yaparken insanlara hakaret ediyorsunuz diye birşey yazmadım! Ama siz bir anda savunma durumuna geçtiniz! İşte bu durum hepimiz için sizin dinci dedikleriniz içinde geçerli! Siz bu tavırla söze girerseniz doğru söylüyor olsanız bile kapıdan giremezsiniz! Kalenin yanından geçip giden orduya bize saldıracaklar diye ok atmaya başlarsanız o ordunun aklına hiç yoktan kalenize saldırma fikrini de kendi eyleminizle yerleştirmiş olursunuz!

      Benim ki arkadaşça bir uyarı, bir durum tespiti! Ama tabiki tavrınıza karar vermek sizin tercihiniz, sizin hakkınız!

      • sercan dedi ki:

        toro bey dinci demem insanları kötülemek değil …sadece bir düşünceye sahip olanlara hitap şekli onlar bize ateist diyor

  424. sercan dedi ki:

    KADİR BEYE CEVAP LÜTFEN AŞAĞIDAKİ AYETLERİ DİKKATLİ OKUYUN Tüm bu olanlar, eski sahiplerinden sonra yeryüzüne mirasçı olanlara şunu göstermedi mi: Dilersek onları günahları yüzünden belaya çarptırırz, kalpleri üzerine mühür basarız da artık söz dinleyemez olurlar. araf 100. ayet/////////
    içlerinden sana kulak verenler vardır; ama biz onu gereğince anlamamaları için kalplerine kılıflar geçirmiş, kulaklarına bir ağırlık koymuşuzdur………. Tüm mucizeleri görseler de onlara inanmazlar. Nihayet sana gelip seninle çekişerek söyle derler küfre sapanlar: “Bu, eskilerin masallarından başka bir şey değildir.”//////enam 25…. ayet…………………………. .Doğrusu biz insanı, imtihan etmek için karışık bir nutfeden (erkek ve kadın sularından) yarattık da onu işitici, görücü kıldık. Şüphe yok ki biz ona (insana) doğru yolu gösterdik; (özgür iradesiyle) ister (allaha) şükredici olur, iman eder. isterse nankörlük ederek (gerçeği görmezden gelerek) iman etmez. (insan suresi-2,3) BUDA KADİR BEYİN allah insanı hür iradeli yaratmış iddiası yukardaki ayetler nasılda birbirğle çelişiyor açıkça belli arkadaşlar aslında bizi bu kadar tartışmaya iten kurandaki çelişkiler ….. saygılar

  425. kadir dedi ki:

    sayın sercan

    kalplerin mühürlenmesi ile ilgili yazımı daha önce yazmıştım. hz. salih kıssasınıda örnek olarak vermiştim.. o yazımı okursanız konuyu anlayacağınızı umuyorum.. kısaca…

    kalplerin mühürlenmesi demek.. nefsinin kölesi olan insanların nefsani duygularını hiçbir şekilde değiştirmemesi, söylenene kulak asmaması, doğru dan olsa kabul etmemesi demek..
    yani insan inkar konusunda öyle bir noktaya gelir ki.. ona ne söylersen söyle inkarcı duygularını harekerete geçirerek sürekli olarak bertaraf eder.. bu insana ne söylersen söyle seni duymaz, anlamaz, sorgusuz sualsiz seni reddeder.. bu tür insanlarda akıl devrede değildir.. tamamen inkarcı duyguların esiri olmuşlardır.. yüce allah kuranda onların bu durumunu kalplerin mühürlenmesi, kulaklara ağırlık vermesi, gözleri olduğu halde aslında görmediği, gibi deyimlerle anlatır.. bu tamamen insanın kendi seçimidir.. hani yüce allah kuranda diyorya “dileyeni doğru yola iletirim, dileyenide saptırırım” insana doğruyu ve yanlışı seçme kabiliyetini veren allahtır.

    saygılarımla…

  426. sercan dedi ki:

    sayın kadir bey insanı doğru yada yanlışa saptıran allah ise allah önce kulunun kendisine inanmasını istemiyor sonrada sen bana inanmıyorsun diye cehenneme yollamakla tehtid ediyor bu ne yaman çelişki .. madem öyle perdeleri ağırlığı kaldırsın…. insanda sözde, hür iradesiğle inansın veya inanmasın sonra ceza veya mükafat versin…

    • kadir dedi ki:

      sayın sercan günaydın…

      yazımı dikkatli okumamışsınız.. insanı doğruya ve yanlışa saptıran allah değildir.. insanın özgür iradesidir.. yüce allah insanın tutumuna göre ceza veya mükafat verir.. allahın insana tek müdahalesi doğruyu ve yanlışı seçme yeteneği vermesidir.. eğer insan yanlış birşey yaparsa “allah böyle yapmamı istedi ondan yaptım, kaderim böyleymiş” gibi söylemlerin arkasına sığınamaz.. çünkü ne seçerse seçsin kendi iradesiyle seçer. yüce allah onun iradesine asla müdahale etmez.. müdahale ederse ahirette yargılanma ayetleriyle uyumsuz olur.. bu aynen şuna benzer ; bir baba çocuğunu bir yere gönderir.. sonra çocuğa gönderdiği yere gitti diye ceza verir..
      yüce allahta kendi iradesini insana zoraki dayatırsa insana ceza veya mükafat vermesi anlamsız olur.. kuranı kerim sürekli olarak ahirette yargılanmadan bahseder. öyle ise insan ne yaparsa yapsın özgür iradesiyle yapar….

      saygılarımla…

      • rammsteinn dedi ki:

        islamın gelimişiminin ilk zamanları.
        yeni müslüman olanlar,olmayanları sorgular.zira peygamberin en yakındakiler müslümanlığa geçmemiştir. bende olsam aynı şeyi sorardım.
        “ey peygamber,ben sana inandım. ama senin akrabaların,senin en yakınındakiler sana inanmıyor.” bu durumda kuşkulanmaları bastırmak için,inananları özel hissettirmek için tanrı hemen ayetleri gönderiyor. tanrı diyorki
        ” ey inananlar sizi kalbinizin temizliğini ben gördüm sizi cennetlik kıldım. ama inanmayanların kalplerini kapattım onlar ne olsada inanmazlar. onlar artık cehennemlik”

        bir taşla iki kuş. bu ayeti duyanlar kendilerini şanslı hisseder. inanmaya yatkın olanlarında elinde inanmak için bir bahanesi olur. yani inanırlarsa seçilmiş kişi olacaklardır.

        burda kıvrak bir zeka ürünü ayetler var.
        inanmayanların neden inanmadığı açıklanıyor.
        inananların seçilmiş kişiler olduğu belirtiliyor.
        arada kalanlarada “özel olma” şansı veriliyor.

  427. sercan dedi ki:

    SAYIN KADİR BEYE CEVAP…… sevgili kadir bey bu ayetde nerede hür irade var allah muhammede ayetlarini insanlara,,,,, inansınlar diye yolluyor ,,, bir taraftanda ben onların kalplerine mühür bastım sana inanmazlar diyor …bunu anlamak için çok akılı olmaya gerek yok …. enam 25.. ayet… içlerinden sana kulak verenler vardır; ama biz onu gereğince anlamamaları için kalplerine kılıflar geçirmiş, kulaklarına bir ağırlık koymuşuzdur………. Tüm mucizeleri görseler de onlara inanmazlar. Nihayet sana gelip seninle çekişerek söyle derler küfre sapanlar: “Bu, eskilerin masallarından başka bir şey değildir.”//////

    • kadir dedi ki:

      sayın sercan…

      Onlar arasında öyleleri var ki (ey Peygamber) seni dinler (görünür)ler: Ama kalplerinin üstüne, onları hakikati kavramaktan alıkoyan perdeler yerleştirdik, kulaklarına da sağırlık. Ve (hakikatin) bütün işaretleri(ni) görselerdi yine de ona inanmazlardı; o kadar ki, onlar tartışmak için sana geldiklerinde, hakikati inkara şartlanmış olanlar, “Bu, eski zamanların masallarından başka bir şey değil!” derler. (enam-25)

      “Diğerlerini ondan (kurandan) alıkoyar ve kendileri de ondan uzaklaşırlar: Ama (bu şekilde) yalnız kendilerini mahvederler ve (üstelik) bunu da idrak etmezler.” (enam-26)

      sayın sercan enam 25. ayette yüce allahın “onlardan öyleleri var ki” dediği hz. peygamberi kalben reddeden kimselerdir.. yani en başından beri hissi duygularıyla hareket ederek hz. peygamberi kuranı reddeden onunla savaşan kimselerdir.. böyle iken.. bu insanlar hz. peygamberin yapmış olduğu toplantılarda meclislerde hz. peygamberi görünürde (sözde) dinliyorlarmış gibi görünürler.. amaç hz. peygamberi dinlemek değil, bu topluluk içinde provakasyon çıkarmaktır.. yüce allahta onların bu tutumunu kuranı kerimde bildiriyor.. zaten enam suresinin başından 25,ayete kadar okuduğunuzda yüce allahın kimlerden bahsettiğini çok net bir şekilde görebilirsiniz..

      Amaçları dinlemekten öte inkarcı duyguları kalıplaşmış insanların durumlarını yüce allah bilir.. çünkü bu insanlarda saptanmışlık duyguları vardır.. ne söylersen söyle kendi duyguları ve nefisleri ile hareket ederler.. bu durumu enam-26. ayette de çok net bir şekilde yüce allah belirtiyor…

      sayın sercan; yukarıdaki yazımı dikkatli okuyarak bu son yazdıklarımla bağlantıyı kurmaya çalışın…

      İnsanın kendi fıtratının üzerini örtmesine yani fıtratının dışına çıkmasına küfür denir. bu küfürü gerçekleştiren kişilere de kafir denir..

      işte enam 25-26. ayetlerde kendi fıtratının üzerini örtmüş (gizlemiş, devreye sokmamış) insanlardan bahsediliyor.. kendi fıtratının üzerini örten insanlarda akıl ve düşünce hiçbir zaman devrede değildir. devrede olan hissiyatlarıdır.. böyle iken onlara ne söylersen söyle seni duymazlar, görmezler, kalpleri hiçbir zaman tatmin olmaz..

      dikkat ederseniz yüce allah insanın duygularından bahsediyor.. göz, kulak, kalp,

      şöyle ki; kuranın temel emri insanın düşünmesidir..

      yaratan rabbinin adına ikra et (düşünerek oku, anlamaya çalış)
      o insanı bir alaktan yarattı
      oku (bunları düşün ki) rabbin sonsuz ekrem sahibidir.
      insana bilmediklerini öğretendir.. (alak suresi)

      kuranı kerimin daha inen ilk ayetlerinde insanın aklına işaret ediyor..

      saygılarımla..

      • sercan dedi ki:

        sayın kadir bey şunu bir türlü kabullenemiyorsunuz..ben burada kime hangi kavme dediğini değil …… ne dediğine bakarım diyor sunuzki kalben en baştan ret edenlere .. bende diyorumki en baştan veya en sondan ret eden olsun … konunun anahtar cevabı …. sonuçta allah inanmadıkları için kalplerini mühürlemiyor …mühürlediği .. için insanlar inanmıyor burayı iyi düşünün…saygılar….

  428. sercan dedi ki:

    rammstein arkadaşım sana katılmamak akla ihanettir ….gruplaşma ayrışma mezhepçilik kelle kesmeler savaşlar malesef inananlar veya inanmayanlar arasında ilk olarak tevrattan beri var ama 1400 yıldır en şiddetlisi oluyor TEVBE 5.. AYET O haram aylar çıktığında artık müşrikleri, kendilerini bulduğunuz yerde öldürün. Yakalayın onları, kuşatın onları, tüm geçit noktalarını tıkayın onların. Bunun ardından tövbe eder, namazı gereğince kılar, zekâtı verirlerse, yollarını açın onların. Kesin olan şu ki, Allah Gafûr’dur, Rahîm’dir. ….. bu ayet nereden baksan kainatı yaratan tanrı olmadığı kesin …konu akışı önce öldürün diyor sonra yollarını kesip yakalayın diyor,, öldürdükten sonramı yakalayacaklar… birkere dinler temelden yanlış sözde bir ilah çıkıyor bir adam seçiyor ve diyorki ben allahım sende benim peygamberimsin .. ben asla gözükmem bir sırım.. sen benim emirlerimi kullarıma ,,anlat inanan senle bir olur inanmayanları birlikte öldürün.. ya madem cennet cehennem var cezayı vereceksin …bu dünyada neden insanları bir birine kırdırıyon tam bir kısır döngü ..zaten bu dinlerde çelişkiler olmamış olsa 1400 yıldan beri …bütün dünya müslüman olurdu kuşkusuz ..ama inanmak teslimiyet ,,korkaklık…. inanmamak cesaret kahramanlıktır şüphesiz …NOT inanmamak derken din kitaplarındaki tanrıyı kasteddim … AMA HER ZAMAN SÖYLÜYORUM BİR YARATAN VAR AMA ,, BU DİN KİTAPLARINDAKİ İNSANI İNSANA KIRDIRAN YÖRESEL TANRI DEĞİL … TÜM KAİNATIN ERDEMLİ YÜCE BİR YARATANIDIR……

    • 1okuyucu dedi ki:

      Sercan;

      “””konu akışı önce öldürün diyor sonra yollarını kesip yakalayın diyor,, öldürdükten sonramı yakalayacaklar”””

      öncelikli emir öldür olduktan sonra, yapılacak tek şey öldürmektir, başka bir şey değil, o nedenle ilk cümleden sonra söylenenlerin hiçbir anlamı yoktur, ilâve cümleler laf olsun torba dolsun kabilinden yazılmış.

      erdemli dediğin tanrıya bende inanıyorum ama ayni zamanda zalim olduğuna da inanıyorum, çünki varlığı zorunlu olan ve varlığın eylemlerinin sonuçlarını tarif eden zıt kavramların tanrının eylemleri içinde geçerli olması nedeniyle tanrının eylemlerinin de sonuçlarının iyi ve kötü olmasının kaçınılmaz olması tanrıyı erdemli olduğu kadar zalim de yapmaktadır, örnek vermek gerekirse, insan iradesi dışında gerçekleşen doğal felaketler, çaresi bulunamayan kanser tipi hastalıklar tanrının erdemli olmasıyla açıklanamaz,

      tevbe suresinin tamamına baksak ta, “onları yakaladığınız yerde öldürün” cümlesini yok saymamız mümkün değil.

      • sercan dedi ki:

        kadir beyin iddiası ………. tevbe 5. ayet sizin ve ateist sitelerin anladığı gibi değildir.. bu konu hakkında defalarca açıklama yapılmıştır.. şimdi buraya papağan gibi tekrar tekrar yazıp cevap vermenin bir anlamı yok.. formu araştırırsanız. ayetin sizin anladığınız gibi olmadığını görürdünüz.. size tavsiyem.. tevbe suresini baştan başlayaran dikkatli okumanızdır… tek bir ayete bakarsanız ayeti yanlış anlarsınız…………. kadir beye cevap ……… belki farkında değilsiniz ama sizin tabirinizle papağan gibi aynı iddiada bulunuyorsunuz nemi işte böyle demek istememiş te şöyle demek istemiş ,,,,ve sureyi baştan sona okuyun gibi ,,,tek ayetten yorum yapmayın gibi ,,,,mantığıyla düşünenlere,, sorgulayanlara verilen klasık kurandan anlamassınız gibi cevaplar ..küçümsemeler… bunları yapmayın lütfen …ŞİMDİ tevbe suresine gelince tevbe suresinin tek ayetini okuduğumu buradan bir fikir sahibi olduğumu ..düşünmüyorsunuzdur umarım …tevbe suresinin özeti şöyle muhammet kendine inananları savaşa yolluyor ama insanlar savaşmaktan bıkmış bazılarıda korkuyor bunları savaşa yollamak için,,, sözde ,,, gelen ayatlerdir ……… saygılar…

      • sercan dedi ki:

        1 okuyucuya cevap …bizim tanrı ifademiz kurandaki gibi izni olmadan yaprak kımıldamayan bir tanrı değil zaten … yani depremler hastalıklar gibi insanın iradesi dışında olan olaylara müdahale ediyor desek .. kurandaki tanrıdan farkı olmaz ,,,, benim anladığım tanrı kainatı yaratmış ama insanların işine karışmak gibi doğal olaylara karışmak gibi bir isteği yok olmuş olsaydı zaten bu kadar doğal afetler olmazdı …

      • Nuri Baba dedi ki:

        Değerli dostlar ;

        Bilim insanları tam sayıyı bilemeseler de, katrilyonlarca yıldız ve gezegen olduğunu iyi biliyorlar…

        Bazı süpernovalar da çarpışarak parçalarını sonsuzluğa dağıtsalar da sayı pek değişmiyor…

        İşte bu katrilyonlarca yıldızlardan sadece biri olan dünya denen gezegenin bir başka yıldızla çarpışarak evrenin sonsuzluğuna dağılması diğer yıldızları veya sadece bizim güneş sistemimizde ki gezegenleri olumsuz etkiler mi ?

        Yani, sonsuz evrende dünya denilen bir “Mavi Nokta”nın olmayışı , evren için üzülüp ağlanacak bir büyük kayıp mıdır ?

        Dünyanın içinde varolan insan veya karıncanın yaşıyor olmaları, diğer canlıların yaşadığı gezegenler için her hangi bir önem arzetmekte midir ?

        Evet, işte bu sonu belirsiz evreni ve de katrilyonlarca yıldızı yarattığına inanılan Tanrı, Evrende ki bir Mavi Nokta üzerinde öylesine özenle duruyor ki, ve burada yaşayan canlılara kendisini ve de kendine yapılmasını istediği ibadeti öylesine kanlı şekilde duyuruyor ki ; eğer dünyada yaşayan iki ayaklı canlılardan insan olanı, katrilyonlarca yıldızı yaratana “Eyvallah” demezse , onu yaşadığına pişman etmekle kalmayacak, üstelik de öldükten sonra da öldüğüne pişman edecek…

        Yani, katrilyonlarca yıldızı olan evreni yaratan (!) Tanrı, bunlardan birinin varlığıyla, kendi varlığını özdeş görüyor…

        Siz Tanrı olsaydınız, şöyle uzaktan Mavi Noktaya bakarak, ” Hastir lan, senin cürmün ne yarattığım evrenin içinde..İpimden aşağıya Samanyoluna ” demez miydiniz ?

        Üstelik de, sizinle konuştuğunu söyleyenler varsa…

        Kahkahalarla gülmez miydiniz ?

        Elbette gülerdiniz, olsaydınız eğer…!!!

    • bilal dedi ki:

      Sn.Sercan,
      Ben yorum yazmayacaktım,fakat bakıyorum ki,Tevbe suresindeki 5.ayetle ilgili çok yanlış bir yorumda bulunmuşsunuz,bu nedenle konuyla ilgili daha önceki bir yazımı bazı ilavelerle birlikte size göstermek istedim.!

      TEVBE-5.AYETTEKİ SAVAŞIN NEDENLERİ ???
      1-Söz konusu müşrikler,barıştan yana yaptıkları anlaşmayı tek taraflı bozup verdikleri söze sadık kalmamışlardı. 2-Müslümanlara her türlü zulmu yaparak,nicelerini de dinden döndürmek için her türlü şiddet ve işkenceyi uyguluyorlardı.3-Müslümanlara din,vicdan ve inanç hürriyetini tanımıyarak onları yurtlarından tehcir ettirerek sığınmacı durumuna düşürmüşlerdi.4-Hz.Muhammed’i ortadan kaldırmak için sinsi planları uygulamktan geri durmuyorlardı.5-Yurdunu,evini,barkını,mal,mülk ve tüm servetlerini terk etmek zorunda kalıp Habeşisten’a ve Medine’ye sığınan hz.Muhammed ve arkadaşlarını buralarda da rahat ve huzur içinde bırakmayıp devamlı surette Medine deki yahudi kabilelerle gizli görüşmlerde bulunmaktan,sinsi planları hazırlmaktan ve müslümanları yok etmekten geri kalmamışlardı.6-Müslümanlar her şeylerini onlara bırakarak Mekke den 450 km.mesafede bulunan Medine’ye göç ettikleri halde yine müşrikler her fırsatta Medine’ye saldırıları düzenlemekten hiç geri kalmıyorlardı. 7-Bütün savaşlar Mekke ve çevresinde değil, Medine ve çevresinde meydana gelmiştir. Bu nedemektir? Demek ki saldıran taraf daima Mekkeli müşrikler olmuştur.8-Müslümanları Medine de yok etmek için her türlü sinsi plan ve saldırı hazırlığında bulunup,yaptıkları antlaşmayı bozmuşlardır. İşte bu durum üzerine nazil olan TEVBE suresinin ilk ayetleriyle müslümanlarla yaptıkları barış ve saldırmazlık antlaşmasını bozan müşrik guruplarına 4.ay ÜLTİMATOM veriliyor. 4.ayette ‘’الا الذين عاهذتم من المشكين الخ ‘’ Ancak kendileriyle antlaşma yapmanızdan sonra şartları eksiltmeksizin tamamen yerine getiren ve sizin aleyhinizde kimseye destek vermeyen müşrikler ( yapılan antlaşmaya sadık kalanlar ) bu hükmün dışındadırlar….”.deniliyor.. .

      TEVBE-5.AYETİN DOĞRU MEALİ :

      TEVBE- 5: O halde Haram aylar çıkınca (ültimatom süresi bitince) artık o müşrikleri (yani barış ve saldırmazlık antlaşmasını bozup ihanet eden saldırganları ) bulduğunuz yerde siz de öldürün.Onları tutuklayın,hapsedin ve gözetleme yerinde onları bekleyin” şeklindedir.

      2- ….. bu ayet (5.ayet ) nereden baksan kainatı yaratan tanrı olmadığı kesin .konu akışı önce öldürün diyor sonra yollarını kesip yakalayın diyor,,,,,,öldürdükten sonramı yakalayacaklar…” sizden alıntı ”

      ‘’ Öldürdükten sonra mı yakalayacakalar’’ şeklindeki ifadeyi nereden çıkarıyorsunuz.? Burada ‘’sonra’’ ifadesinin veya yorumunun yapılabilmesi için söz konusu ayette ‘’بعد veya‘’ثم ‘’ifadesinin gelmesi lazımdı.Ayrıca ‘’önce‘’ ifadesinin gelmesi veya bu şekilde yorumun yapılabilmesi için de‘’قبل ‘’ ifadesinin de bulunması gerekirdi,halbuki söz konusu ayete bu tür ifadelerin hiç biri bulunmadığı gibi,böyle bir anlamın çıkması da mümkün değildir.Burada geçen atıf (bağlaç) edatı olan‘’و ‘’harfı,söz konusu ayete ne‘’önce’’ ne de‘’ sonra‘’ifadesini katmaktadır.Yani atıf edatı olan ‘‘و ‘’ harfı tertip için olmadığı gibi,cümleye de sonra ifaedesini katmamaktadır.Ayetin verdiği mesajla’’saldıran müşriklerin önce öldürülmeleri,sonra yakalanıp hapsedilmeleri değil,saldıran,anlaşmayı bozup ihanet eden müşriklerin öldürülmeleri de,yakalanmaları da,hapsedilmeleri de uygun olduğuna vurgu yapılmıştır .‘‘ Yani bu durumlardan herhangi birine baş vurmak mübah ve uygun görülmüştür. Ayrıca burada ki hüküm ise sadece‘’ anlaşma yaptıktan sonra,anlaşmayı bozup ihanet eden saldırgan müşrikleri kapsamaktadır.’’ Bunların dışında kalan hiç bir müşrik için böyle bir hüküm söz konusu değildir. Bu nedenle yaptığınız yorum ayetin mesajıyla bağdaşmadığı gibi,mantıken bir anlamı da yoktur…….

      Özetle,kur’an da geçen ‘’savaşla ‘’ ilgili bütün ayetler müdafaaya yöneliktir.Kur’an’a göre hiç bir kimse inancı için öldürülemez,kur’an bunu şiddetle yasaklamaktadır..Konuyla ilgili bir iki ayet şöyledir…

      1-BAKARA-256.‘’لا اكراه في الدين ‘’ Dinde zorlama yoktur.. ‘’ Bu nedenle dini veya inancı için hiç bir insanın öldürülmesi asla meşru değildir..!!!

      2-BAKARA-190.ayete de kimlerle savaş yapılabileceğine açıktan vurgu yapılmıştır..

      Mealen: Size savaş açanlara karşı Allah yolunda siz de savaşın.(savunmanızı yapın.) Fakat haksız yere siz saldırmayın,zira Allah haksız yere saldıranları sevmez.’’denilmiştir. Demek ki sadece ‘’saldıranlara ‘ karşı müdafaa yapmak meşrudur,bunun dışında hiç bir savaş meşru değildir… Bu nedenle savaşla ilgili kur’an da geçen bütün ayetlerin hükmü sadece savunmaya yöneliktir…

      5.ayette ‘’الله اعلم ‘’ şöyle bir mesaj veriliyor.” Onlardan (esir aldıklarınzdan) tevbe ederek,namaz kılıp,zekat verenler olursa serbest bırakın.‘‘ deniliyor. Yani onlara güvenin, bunlar korkularından dolayı veya serbest bırakılsınlar diye böyle yapıyorlar demeyin.! Çünkü bu ayette böyle hüküm bildirilmemiş olsaydı,esirlerden tevbe edenlerin tevbeleri müslümanlar tarafından ciddiye alınmayacaktı,bunlar korkularından dolayı veya serbest bırakılmaları için böyle yapıyorlar veya serbest bırakıldıkların da bunlar tekrar müslümanlara saldıran müşrik guruplarına iltihak edecekler diye düşünülebilirdi.İşte bu ayetle tevbe eden müşriklerin tevbelerinin ciddiye alınıp serbest bırakmaları isteniyor… Yani tevbe edenler olursa savaşın bitmesini beklemeden serbest bırakılmaları isteniyor, zira tevbe etmeyenler ise,savaşın bitimisine kadar serbest bırakılmayacaklardı..Ayrıca bu ayet onları tevbe etmeye,namaz kılmaya veya zekat vermeye de zorlamıyor. Bunlar kendi rızalarıyla tevbe edenlerdir..

      3-TEVBE-6.ayete bakıyoruz ki,müslümanlara sığınan,saldırmayan müşriklerinden iman etmeyenlerin de güvence altına alınmaları ve sonra güven içinde evlerine,memleketlerine gönderilmeleri isteniyor. ‘‘İman etmedikleri halde.!!! Demek ki,bu savaş inanmadıkları için değil,barış anlatşmasını bozdukları ve müslümanlara saldırdıkları içindir.. Zaten söz konusu 5. ayetin hükmü de sadece müslümanlara saldıran müşrik guruplara yöneliktir.. –
      Tevbe- 6.ayet şöyledir: ‘’ Eğer müşriklerden biri senden sığınma hakkı isterse,sen de ona güvence ver,ta ki Allah’ın mesajını dinlesin,düşünsün.Sonra şayet İNANMAZSA onu, kendisi güvenlikte hissedeceği yere (evine) ulaştır.’’deniliyor.Bu ayete bakıyoruz ki bunlar inanmadıkları halde yine serbest bırakılmaları isteniyor.Demek 5.ayeteki hüküm sadece anlaşmayı bozup ihanet eden ve müslümanlara saldıran müşrik guruplara yöneliktir..!!! Yoksa inanmadıkları halde bunların serbest bırakılmaları değil,öldürülmeleri istenecekti. –
      Özetle, a) TEVBE suresi 5.ayetin hükmü genel olmayıp,sadece barış antlaşmasını bozan,saldıran ve bu sözleşmeye ihanet eden guruba yöneliktir…b) Saldırmaktan vazgeçip sığınma talebinde bulunanlara hiç dokunulmayacak ve bunlara güvence verilecektir. c) İnançlarına asla baskı yapılmayacaktır. d) Gönül rızasıyla islamı beğenmeyenin kendini güvenlikte hissedeceği yere (evine,vatınana) gönderilecektir. e) Antlaşmayı bozup saldıranlara yönelik bu hüküm,inançlarını değiştirmek veya onları müslümanlığa zorlamak için değildir….!!!

      Saygılarımla…

      • 1okuyucu dedi ki:

        Bilal;

        bu kadar şey yazmana gerek yoktu, biz ayetin iniş sebebini değil, içeriğini yorumluyoruz, ayetin içeriğinde yapılması gerekenler sayılıyor ama ayetteki İLK CÜMLEDE verilen emir “öldürün” emri olunca, sonraki cümlelerde sayılan seçeneklerin hiç bir anlamı kalmıyor,

        eğer önce diğer seçenekler ayetin başına yazılsaydı, bu seçenekler denendikten sonra herhangi bir çözüme ulaşılmazsa öldürmek belki zorunlu hale gelebilirdi ama ayetteki ilk cümlede öldürün dendiğinde yapılması gereken şey, ele geçirilenlerin aman dilemelerine bile aldırış etmeden onları öldürmektir, çünki emri veren tanrıdır ve kayıtsız şartsız uyulması gerekir, yani tanrı ilk önce öldürün dediyse, ilk önce yapılacak şey ele geçirilenlerin öldürülmesidir, başka bir şey değil,

        özetle, seçenekler içerisinde öldürmek son çare olsaydı, diğer seçeneklerin bir anlamı olurdu,
        ama en başta söylendiği için diğer seçeneklerin hiç bir anlamı yok, yani ayet kendi içerisinde tutarsız, başka türlü yorumlamak ise mantık kurallarına aykırı.

      • bilal dedi ki:

        Sn.1okuyucu,

        ‘’ ayetin içeriğinde yapılması gerekenler sayılıyor ama ayetteki İLK CÜMLEDE verilen emir “öldürün” emri olunca, sonraki cümlelerde sayılan seçeneklerin hiç bir anlamı kalmıyor, ‘’sizden alıntı’’

        a ) Durum algıladığınız gibi olsaydı söz konusu ayete sadece ‘’ öldürün ‘’ emri olacaktı. Yakalayın,hapsedin emirleri olmayacaktı…!!!
        b ) 6.ayete geçen ’ Senden sığınma hakkı isteyene sen de ona güvence ver.İslamı benimsemez ve inanmazsa daha sonra onu güven içinde evine,yurduna ulaştır emri de olmayacaktı.!!!

        Tevbe- 6.ayet şöyledir: ‘’ Eğer müşriklerden biri senden sığınma hakkı isterse,sen de ona güvence ver,ta ki Allah’ın mesajını dinlesin,düşünsün.Sonra şayet İNANMAZSA onu, kendisi güvenlikte hissedeceği yere (evine) ulaştır.’’deniliyor.

        c) Silah koşanarak saldırıya geçenlerle savaşılır.Peki bu savaş niçin yapılır? Karşı taraf saldırırsa,tabiki saldırıya uğrayanın kendini kurtarması için elinden gelirse kendisi saldırganı öldürecektir… İşte ayetin birinci cümledeki emir,silahiyle saldırıp müslümanı öldürmeye çalışan ve hiç bir surette teslim olmayı kabul etmeyen ve saldırmaya devam eden kişiler içindir.!

        d) Yakalayın ve hapesedin ‘’ emirleri de ‘’ öldürülmeden yakalanan ve teslim olanlar içindir. Bunlar saldırmaktan tevbe etmezlerse,hapsedilecek ve barış sağlanıncaya kadar gözetim altında tutulacaklardır.’’ İşte bu ayete bu hükümlerin tümüne birlikte vurgu yapılmıştır..
        Bu nedenle aslında size ait olan ‘’ … sonraki cümlelerde sayılan seçeneklerin hiç bir anlamı kalmıyor,‘’ şeklindeki yorumunuzun bir anlamı kalmıyor…!!! Neyse rahatsızlığım nedeniyle konuyu uzatmak istemiyorum….

        Saygılarımla hoşça kalın….

      • 1okuyucu dedi ki:

        Bilâl;

        algılama hatası filan yok, ilgili ayetteki ilk cümlede onları yakaladığınız yerde öldürün emrinin olması, sonraki cümleleri geçersiz kılıyor,

        tevbe-5’te anlaşmaya uymadıkları iddia edilenlere uygulanacak yaptırımın öldürmek olduğu belirtiliyor,

        Kuranın tanrısı en başta onları yakaladığınız yerde öldürün dedikten sonra, öldürmek için yakalamaya çalıştığın birini hapsetmeyi düşünebilir misin?

        kusura bakma ama bu ayet, dam üstünde saksağan vur beline kazmayı kabilinden yazılmış bir ayet, kendi içinde tamamen tutarsız bir ayet,

        6. ayet sözleşmeye uyan müşrikler için söylenmiş, yani sözleşmeye uymayanlarla bir ilgisi yok,

        aklın yolu birdir, siz de çelişkiyi görüyorsunuz ama imanınız sakatlanmasın diye bunu kabullenmek istemiyorsunuz,

        “””””c) Silah koşanarak saldırıya geçenlerle savaşılır.Peki bu savaş niçin yapılır? Karşı taraf saldırırsa,tabiki saldırıya uğrayanın kendini kurtarması için elinden gelirse kendisi saldırganı öldürecektir… İşte ayetin birinci cümledeki emir,silahiyle saldırıp müslümanı öldürmeye çalışan ve hiç bir surette teslim olmayı kabul etmeyen ve saldırmaya devam eden kişiler içindir.! “””””
        ayette haram aylar çıkınca onları yakaladığınız yerde öldürün deniyor, yani anlaşmayı bozan müşrikler haram aylar çıkınca saldırmasalar bile ayetteki emir gereği Müslümanlar müşriklere saldırmak zorunda,

        sen ise bu örneği vererek, Müslümanların haklı olduğu için müşriklere yaptırım uyguladıklarını anlatmaya çalışıyorsun ama ayni zamanda bu örnekle saldırgana karşı savaşmak gerektiğini söyleyerek, savunma savaşı yapmak için tanrının izin vermesi diye bir şeyin söz konusu olmayacağını da kabul etmiş oluyorsun,

        demek ki saldırıya uğrayan biri kendini savunmak için saldırana karşı savaşmak zorundaymış, zaten olması gereken de bu, saldırıya uğrayan her canlı (insanlar ve hayvanlar) kendini savunmak zorunda olduğundan istese de isteme de kendini savunma refleksi gösterir,

        daha iyi anlaman için bir örnek vereyim, Mekkeliler Medineyi işgal etmek için Medine önlerine geldiklerinde (hendek savaşı) o ana kadar Kuranın tanrısı “size savaş farz kılındı” ayetini göndermemiş olsaydı, Medineliler bize savaş izni verilmedi deyip, öldürülmelerini veya yakalanmalarını mı bekleyeceklerdi? yoksa kendilerini savunmak için Mekkelilerle savaşmayı mı göze alacaklardı? tabi ki kendilerini savunmak için savaşmayı göze alacaklardı,

        demek ki” size savaş farz kılındı” ayetinin savunma savaşıyla bir ilgisi yokmuş, çünki savunma savaşı mecbur kalındığı için yapılan bir savaşmış, yani tanrının izninin olup olmadığına bakılmaksızın yapılması gereken bir savaşmış?

        o halde savaş niye farz kılınmış? “fitne yok oluncaya kadar, din Allahın oluncaya kadar onlarla savaşın” diyen bir tanrı, Müslümanları savaşa zorlamak için savaşı farz kılmaktan başka ne yapabilirdi? savaşı farz kılarak, Müslümanları gösterdiği hedefler doğrultusunda savaşmaya mecbur bırakmıştır,

        savaşın, öldürün diyen bir tanrı figürünü kabullenmek zor geldiği için Müslümanların kendilerini savunmak için böyle davranmak zorunda olduğunu iddia ediyorsun ama Kuranın tanrısının Muhammede inanmayanları fitne sebebi göstererek, Müslümanlara hedeflerinin ne olması gerektiğini açıkça ilân eden bir tanrıyı da görmezden geliyorsun,

        ayrıca, Kuranın tanrısının hışmına uğramak istemiyorsan, herkesi cennete yollama meramından vazgeç,

        senin sağlığına musallat olan musibete lânet olsun! defolup cehennemin dibine gitsin!

        kendine iyi bak, arayı açma.

      • bilal dedi ki:

        Sn.1okuyucu,

        Aslında sağlığımı düşünerek yorum yapmam gerekirdi,fakat ayetlerle ilgili yanlış yorumları görünce de insan dayanamıyor.!

        ‘’ tevbe-5’te anlaşmaya uymadıkları iddia edilenlere uygulanacak yaptırımın öldürmek olduğu belirtiliyor,’’ sizden alıntı ‘’

        a ) Anlaşmaya uymayanlar‘’ SALDIRANLARDIR……!!! Bunlar saldırarak müslümanları öldürecekler,fakat müslümanlar onları öldürmeyecekler,onları sadece yakalamaya çalışacaklar değil mi.? Yani söz konusu müşrik gurubu silahını kuşanarak müslümanları öldürmek için saldırıya geçecek,darbeyi indirip müslümanları öldürecek müslümanların da onlara darbeyi indirmeyip sadece yakalmaya çalışacak öyle mi? Seni öldürmek için elindeki silahiyle saldıranı nasıl yakalaybilirsin? Bunun ya teslim olması gerekir,ya da kendini kurtarman için sen onu öldüreceksin. İşte 5.ayetin İLK CÜMLESİ buna vurgu yapıyor…!!! Müslümanları öldürmek için silahiyle saldıranlar yakalnmaz veya teslim olmazlarsa bunlar öldürülürler.Yakalanır veya teslim olanlar ise öldürülmeyeceklerdir.

        İşte 5. ayetin İKİNCİ CÜMLESİNDE geçen ‘’وخذوهم واحصروهم واقعدوا لهم كل مرصد الخ‘’ …Onları tutuklayın,hapsedin ve gözetleme yerinde onları bekleyin” hükmün de saldıranlardan yakalanan veya teslim olanlara yöneliktir…!!!

        ‘’ 6. ayet sözleşmeye uyan müşrikler için söylenmiş, yani sözleşmeye uymayanlarla bir ilgisi yok, ‘’ sizden alıntı ‘’

        b) Bunu da yanlış alglıyorsunuz.Zira 6.ayete genel bir ifade kullanılmıştır,şöyle ki,‘’وان احد من المشركلن الخ ‘’ Eğer MÜŞRİKLERDEN ( ister saldıran,isterse anlaşma yapanlardan olsun) her hangi biri senden sığınma hakkı isterse……..’’ şeklindeki ifadeyle bütün müşrik guruplarına vurgu yapılmıştır. Çünkü 6.ayet kayıtsız şartsız ‘’ MÜŞRİKLERDEN BİRİ …‘’ diyor,sadece anlaşma yapanlara vurgu yapmıyor..!!!

        ‘’ saldırıya uğrayan her canlı (insanlar ve hayvanlar) kendini savunmak zorunda olduğundan istese de isteme de kendini savunma refleksi gösterir, ‘’ sizden alıntı ‘’

        c ) Elbette her canlı da kendini savunma refleksi vardır.Ama niceleri de kendini savunma refleksini gösterme yerine kaçarak veya teslim olarak hayatını kurtarmaya çalışır,bunun böyle olmadığını söyleyebilir misiniz.??? Eğer konuyla ilgili ayetler inmemiş olsaydı,hangi unsur müslümanları bir araya getirip onları birlikte toplu savunma cihetin sevk edebilirdi? Belki niceleri de hayatlarını kurtarmak için savunmayı değil,teslim olmayı tercih edecekti. İşte o zaman islam toplumu yok olmaya mahküm olurdi.Bu nedenle yüce Allah da onlara toplu halde savunmayı emrederek bunu bir inanç meselesi haline getiriyor.Ayrıca her toplum kendini ve vatanını korumak için askeri bir teşkiletin kurulmasına ve askerlik görevinin yapmasının gerekli olduğuna inadığı halde yine askerlik yapmak istemeyen nice insanlar vardır,hatta askere gitmemek için para veren ve çürük rapor çıkaranların da sayısı çoktur.Bu durum her toplumda vardır.Bu nedenle her toplum askerlik görevini yapmak istemeyenlere veya bu görevden kaçanlara ağır müeyyideleri uygulamaktadır. İşte islam dini de can,mal,namus ve vatan savunmasını bir inanaç meselesi haline getirerek böyle olası bir durumun önlenmesine çalışmıştır.Yani islam can,mal,namus ve vatan savunmasını bile dini bir görev ve inanç meselesi haline getirmiştir.Peki madem ki,her insanda kendini ve vatanını savunma reflekksi vardır,öyleyse neden her ülke vatan savunması görevinden kaçan vatandaşlarına ağır cezalar veriyor.? Demek ki,her insanda her ne kadar kendini ve vatanını savunma refleksi varsa da bu refleksi göstermeyenler de çoktur.İşte bu nedenle islam dini de bu menfi durumun önüne geçilebilmesi için bu tür ayetlerle müslüman toplumuna hem kendilerini,hem de vatanlarını savunmaya teşvik ederek can,mal,namus ve vatan savunmasını dini bir inanç haline getiriyor..
        .
        ‘’ aklın yolu birdir, siz de çelişkiyi görüyorsunuz ama imanınız sakatlanmasın diye bunu kabullenmek istemiyorsunuz. ‘’ sizden alıntı ‘’

        c) Tam tersine eğer bu durum anlattığınız gibi olsaydı, bu defa imanımız sakatlanmasın diye (haşa) iddia ettiğiniz çelişkilerle kur’an’ı kabullenecektik ..!!! Ama durum hiç de anlattığınız gibi değildir. Bu nedenle bu şekildeki yorumunuzun da bir anlamı yoktur….

        ‘’ demek ki” size savaş farz kılındı” ayetinin savunma savaşıyla bir ilgisi yokmuş, çünki savunma savaşı mecbur kalındığı için yapılan bir savaşmış,’’ sizden alıntı ‘’

        d) Bu iddianızda da yanılıyorsunuz,zira islam dini savunma savaşını da emrederek insandaki savunma refleksiyle birlikte bunu bir inanç meselesi haline getiriyor.Böylece müslümandaki bu tür savunma refleksini de güçlendirmiş oluyor…

        ‘’…… ama Kuranın tanrısının Muhammede inanmayanları fitne sebebi göstererek, Müslümanlara hedeflerinin ne olması gerektiğini açıkça ilân eden bir tanrıyı da görmezden geliyorsun. ‘’ sizden alıntı ‘’

        e) Bu iddianızda da yine yanılmışsınız.. Zira hz.Muhammed’e İNANMAMAK fitne sebebi olarak gösterilmemiştir.Ayete geçen FİTNE hz.Muhammed’e inanmamak değil,müşriklerin müslümanları yurtlarından edinmek ve şiddete baş vurarak her türlü işkenceyle müslüman fertlerini dinden döndürme olayıdır… İşte söz konusu ayete geçen ‘’ FİTNE ‘’ kelimesiyle bu olaya vurgu yapılmıştır.! Aşağıdaki tefsir metinleri de ‘’FİTNENİN ‘’ anlamı böyle olduğunu açıokça göstermektedir…

        (وَالْفِتْنَةُ أَشَدُّ مِنَ الْقَتْلِ) أي إن فتنتهم إياكم عن دينكم بالإيذاء والتعذيب والإخراج من الوطن ومصادرة المال أشد قبحا من القتل ف

        Saygılarımla…..

      • 1okuyucu dedi ki:

        Bilâl;

        a) saldırganı bertaraf etmek için yapacağın tek şey onunla mücadele etmektir, yani savaşmaktır, savaşta ise kim öle kim kala, hani ayette “onlarla savaşın” dese amenna, ki savaşın denmesi bile abes, kendilerine saldıranlara karşı savaşmayıp ne yapacaklar,

        kaldı ki savaşta vuruştuğun düşmanı ya öldürürsün, ya o seni öldürür, ya o seni esir alır, yada sen onu esir alırsın, bunlar savaşın bilinen sonuçları, ama ayet “yakaladığınız yerde öldürün diyorsa”, ele geçirdiklerinizi öldürmek zorundasınız demektir, yani ayete göre ele geçirilenlerin esir alınmaları söz konusu değil,

        eğer ayetin ilk cümlesi “haram aylar çıkınca onlarla savaşın” şeklinde olsaydı, diğer şıkların bir anlamı olurdu, o nedenle “öldürün” emri diğer şıkları geçersiz kılıyor, yazdıklarımı mantık terazisine koyduğunda haklı olduğumu anlayacaksın ama imanını sakatlamamak için kabullenmeyeceksin.

        b) tevbe 5’te öldürün emri gereği anlaşmaya uymayanların öldürüleceklerini varsayarak, tevbe 6’nın anlaşmaya uyanlardan söz ettiğinden bahsettim, yani benim açımdan herhangi bir tutarsızlık yok,

        c) bu benim bir öngörüm, kabullenmenizi bekleme hakkım yok,

        d) savunma refleksi her canlıda var, bunun için bir yerlerden talimat beklenmesine gerek yok, bir serçe su içerken yılanı gördüğünde kaçıp kurtulmayı dener ama yuvasına saldıran bir yılanla yuvasını korumak için ölmek pahasına mücadele eder, çünki serçe yuvasındaki yumurtaları, yavruları yılana kaptırmak istemez, o nedenle savunma refleksinin imanla inançla da bir ilgisi yok,

        tarihte bile hiçbir toplum savaşmadan teslim olmamıştır, Osmanlı bile gerileme döneminde bir çok toprak kaybetmiştir, bu durum Anadolu halkının umurunda bile olmamıştır ama Anadolu halkı öz yurduna bir saldırı olduğunda ne Çanakkale savaşında nede 1.dünya savaşında ölmek pahasına düşmanı yurduna sokmamıştır, 1. dünya savaşında müttefiklerimiz savaşı kaybettiği için bizde yenik sayılmış, galip devletler tarafından dayatılan barış anlaşması gereği düşmanın geçici olarak yurdumuzu işgal etmesine göz yumulmuştur,

        bir dip not, kurtuluş savaşında savaştan kaçanların büyük çoğunluğu tekke denilen pislik yuvalarındaki din tacirlerinin müridleriydi, onlara göre padişahın onaylamadığı bir savaşa katılmanın bir anlamı yoktu, çoğu savaştan yırtmak için kendini din alimi olarak yutturmaya kalkmıştır,

        özetle saldırganı bertaraf etmek için bir yerlerden izin alınmasına gerek yoktur, izin verdiğini iddia edenin böyle bir dahli de yoktur hakkı da, o nedenle savaşı farz kılan ayetin savunma savaşına izin verildiğini söylemenin akılla mantıkla bağdaşır bir tarafı da yoktur,

        e) Muhammed döneminde, Muhammede inanmayanlar müşrik olarak nitelendiriliyorda günümüzde Muhammede inanmayanların müşrik olarak nitelendirilmesinin önünde bir engel mi var? kaldı ki Muhammede muhalefet edenler sadece müşrikler değildi, gayrimüslimlerde Muhammede muhalefet ediyorlardı,

        “hiçbir fitne kalmayıncaya ve din tamamen Allahın oluncaya kadar onlarla savaşın” diyen ayetin hükmü sadece peygamber dönemindeki Mekkeli müşrikler için midir?

        peki Allahın dininin egemen olmasının önündeki engeller fitne sebebi değil midir? din Allahın oluncaya kadar, yani İslâm kuralları (şeriat) geçerli oluncaya kadar savaşılması gerekenler yok mudur? en basiti Ülkemizin büyük çoğunluğu Müslüman olmasına rağmen şeriatle değil, beşeri bir sistem olan lâik demokrasiyle yönetilmektedir, sizin Allahın dinini (şeraiti) egemen kılmak için bir yükümlülüğünüz yok mudur?

        özetle söylersek enfal-39 size bir hedef göstererek ne yapmanız gerektiğini söylüyor, (savunma savaşı yapın demiyor) öyle bir hedef ki kıyamete kadar fitne yok olmayacağına göre kıyamete dek sürecek bir hedef gösteriyor, sizin tek hedefiniz bu olmalı, başka bir şey değil?

  429. kadir dedi ki:

    sayın sercan..

    rammstein arkadaşım sana katılmamak akla ihanettir ….gruplaşma ayrışma mezhepçilik kelle kesmeler savaşlar malesef inananlar veya inanmayanlar arasında ilk olarak tevrattan beri var ama 1400 yıldır en şiddetlisi oluyor TEVBE 5.. AYET O haram aylar çıktığında artık müşrikleri, kendilerini bulduğunuz yerde öldürün. Yakalayın onları, kuşatın onları, tüm geçit noktalarını tıkayın onların. Bunun ardından tövbe eder, namazı gereğince kılar, zekâtı verirlerse, yollarını açın onların. Kesin olan şu ki, Allah Gafûr’dur, Rahîm’dir. ….. bu ayet nereden baksan kainatı yaratan tanrı olmadığı kesin …

    tevbe 5. ayet sizin ve ateist sitelerin anladığı gibi değildir.. bu konu hakkında defalarca açıklama yapılmıştır.. şimdi buraya papağan gibi tekrar tekrar yazıp cevap vermenin bir anlamı yok.. formu araştırırsanız. ayetin sizin anladığınız gibi olmadığını görürdünüz.. size tavsiyem.. tevbe suresini baştan başlayaran dikkatli okumanızdır… tek bir ayete bakarsanız ayeti yanlış anlarsınız..

    saygılarımla..

  430. Gencer dedi ki:

    Kim ne derse desin Muhammed müthiş zeki bir insanmış.Önünde şapkamı çıkarıyorum.Peygamber olduğuna inanmıyorum ve yeryüzünde bir tane bile Peygamber olduğuna inanmıyorum.Ancak müthiş kurgu ile dönemin zır cahillerini kendisine öyle bir köle yapmış ki bu akıl ve kurnazlık karşısında diyecek bir şey bulamıyorum.Diğer tarafta görüşürsek ki düşük bir ihtimal onu tebrik edeceğim.Din safsatalarına inananlar için artık hiç bir şey söylemiyorum çünkü aklını kullanmayı reddeden birisine ne söylersen söyle bir anlam ifade etmez..Kuran’daki ayetleri çözmek ve bunun bir kurgu olduğunu anlamak çok kolay bir şey ancak böyle bir ihtimalin kesinlikle olmayacağını düşüneneler için ise oldukça zor bir şey.
    Çağdaş İlkeli bir topluluk olacağımız günler bizim için çok uzak görünüyor ancak cesaretle din kisvesinden kurtulmak en büyük hedef olmalı ancak yinede işimiz çok çok zor.
    Saygılar.

    • sercan dedi ki:

      gencer bey size katılıyorum , birazda ilave ben yapayım …m ö den yaşamış hamurami diye bir kralda ülkesini yönetmek insanları hizaya sokmak için cıkardığı yasaları tanrı tarafından kendisine geldiğini söylermiş… bu efsane değil gercek istanbul arkeoloji müzesinde kendi heykelinin üzerin kanunları yazıyor …bugün bile bazı uyanıklar yokmu sanki .. hırıstiyan veye müslüman toplumlarda bana vahi allahtan geliyor ben peygamberim diye insanları kandırmaya çalışıyorlar ama kimse yemiyor bunları artık …..

    • sercan dedi ki:

      GENCER ARKADAŞIM BU GÜNÜN SİYATSETÇİLERİ NASILKİ 10 YIL ÖNCE OLMAZ DEDİKLERİ BİRŞEYİ ŞİMDİ EN ÇOK OLMASINI İSTİYOR VE ÇEİŞKİYE DÜŞÜYOR MUHAMMETDE 1400 YIL ÖNCE AYNI ÇELİŞKİLERE DÜŞMÜŞ GÜNCEL OLAYLARA GÖRE KANUNLAR ÇIKARARAK 10 YIL ÖNCE AK DEDİĞİNE DAHA SONRA KARA DİYEREK KURANDAKİ AYETLER BU YÜZDEN ÇELİŞKİLERLE DOLU AMA GERÇEKTEN HERŞEYE RAMEN AKILI ADAMMIŞ .. SAYGILAR

  431. sercan dedi ki:

    ARKADAŞLAR şu bir kesindirki dünya tarihinde yaşadığımız dönem aslında insalık için kısada olsa rahat bir dönemdeyiz biz insanlar son 2 milyondur var olduğumuz söyleniyor .ama insanlık bu güne gelene kadar çok fazla felaketler savaşlar toplu katliyamlardan nesli azalmış.. hastalıklardan 300 yıl önce dünya nüfusunun üç te ikisi yok olmuş bugün bir çok hastalığın kökü kazınmış ülkeler arasında savaş çikacağı zaman insanlar ayaklanarak savaşa hayır diye biliyorlar 100 yıl önce hayır deme şansları yoktu …ayrıca yeryüzü ..yedi milyar insanı bir arada görmemişti neden insanlar akıllandıkça ..herşey allahtan değilde.. ne olusa bizim elimizden olur diye ……. şavaşırken ölürsek yok olacağını başka bir dünyanın olmadığını ….ölmek ve öldürmek için sözde şehitlik diye teklif edilen rüşveti almadıkları için ….. bu dünyaya çile cekmek birilerine kölelik köpeklik yapmayı insanlık onuruna aykırı olduğunu anlamış olmak …. bilime ve bilim adamına önem ve değer vermek dinden uzaklıştıkça hür ve mantıksal düşünçeye sahip olmanın değerini anlamak bunlar hep aklıyla haraket eden insanlar … dini kurallarla değil…

  432. 1okuyucu dedi ki:

    Sercan;

    “”””””bizim tanrı ifademiz kurandaki gibi izni olmadan yaprak kımıldamayan bir tanrı değil zaten … yani depremler hastalıklar gibi insanın iradesi dışında olan olaylara müdahale ediyor desek .. kurandaki tanrıdan farkı olmaz ,,,, benim anladığım tanrı kainatı yaratmış ama insanların işine karışmak gibi doğal olaylara karışmak gibi bir isteği yok olmuş olsaydı zaten bu kadar doğal afetler olmazdı …””””””

    tanrının doğa yasalarına karışmak gibi bir isteği yok, evreni yaratan tanrı, koyduğu doğa yasalarıyla onun işleyişini otomatiğe bağlamıştır, yani belli bir düzene bağlanan ve programlandığı şekilde işleyen bir sistemde tanrının herhangi bir müdahalesine gerek yoktur ama insanoğlu doğa yasaları gereği zorunlu olarak verdiği yaşam mücadelesinde birbirleriyle savaşmalarına rağmen doğal afetlere karşı birlikte savaşmak ihtiyacı hissetmiştir,

    çünki doğal afetler inanır inanmaz ayırımı gözetmeden tüm insanlığın başına musallat olmuş bir belâdır,

    bunun tanrı için bir anlamı olmayabilir ama tüm insanlığı hedef alan belâlara karşı insanlığın ortaklaşa verdiği mücadelenin bir realite olduğunu da görmezden gelemeyiz,

    insanoğlunun var olduğu sürece kendi iradesi dışında ekstradan kucağına bırakılan bombayı def etmek için vermek zorunda kalacağı mücadeleyi hoş bir durum olarak görmek de mümkün değil,

    kısaca söylersek, doğal felaketler insanoğlunun ortak düşmanıdır, hemde tüm teknolojik gelişmelere rağmen başa çıkamadığı bir düşman….

    belki doğal afetlerin hayvanlar ve bitkiler için bir anlamı olmayabilir ama insanlar için sonuçları açısından bir felakettir, yani insan denen varlığın olmadığı bir dünya canlı yaşam için sorun olmayabilir ama insanında dahil olduğu bir canlı yaşam için tam bir felâkettir,

    sanki bu dünya insan denen varlık göz önüne alınmadan dizayn edilmiş ama herhalde anarşist bir hücre insana dönüşerek hesapta olmayan bir duruma neden olmuş, zaten dünyanın istiab haddine bakılınca insan denen varlığı kaldıramayacak şekilde dizayn edildiği hissi uyandırıyor,

    eğer insan oğlu yaratılmasaydı, ne dünyanın kendi ekolojik dengesini korumaya çalışmak gibi bir derdinden nede doğal afetlerin yıkıcı sonuçlarının sebep olduğu bir durumdan bahsedilecekti,

    ama madem insanoğlu yaratılmış, realitedeki sonuçları yorumlamak kaçınılmaz olur, o nedenle bana göre insanoğlunun sebep olduğu felaketleri kötü olarak tanımlıyorsak, insanoğlunun iradesi dışında gelen felaketleri de kötü olarak tanımlamak zorundayız,

    yani tanrı masum değil, ayni Müslümanların yaptığı gibi inandığın tanrıyı erdemli göstermeye çalışman tanrının kusursuz bir varlık olacağı inancıyla örtüşse de, yer altının çatlak patlak olduğu, dozajı ayarlanamamış fırtınaların, sağanak yağışların var olduğu bir dünya tanrının yaratmasında olumsuz yönler olduğu gerçeğini örtmüyor,

    doğal afetler dünyanın varlığı açısından gerekli olsa da dozajının iyi ayarlanmamış olması nedeniyle sebep olduğu felaketler ancak tanrının ayni zamanda zalim olmasıyla açıklanır, bu benim kendi düşüncem, ben doğal felaketlerin sonucunu insanlık için bir zulüm olarak görüyorum,

    • sercan dedi ki:

      1 OKUYUCUYA CEVAP sizinle düşünce yönünden bir fark yok zaten yazdıklarının çoğuna katılıyorum…

  433. sercan dedi ki:

    sayın BİLAL BEYE SİZİN ÖRNEK AYETLERİNİZ 2-BAKARA-190.ayete de kimlerle savaş yapılabileceğine açıktan vurgu yapılmıştır..23. ,,,,,,,,,,,,, 190. Sizinle çarpışmaya girenlerle Allah yolunda siz de çarpışın. Ama haksız yere saldırmayın/çarpışmada zulme sapmayın. Çünkü Allah, sınır tanımaz azgınları sevmiyor……… CEVAP …BÖYLE BİR DİN OLURMU YA BU KADAR ÇELİŞKİ OLURMU BİR AYETTE KİMSEYE ZULÜM YAPMAYIN DERKEN DİĞER AYETTE DİN İÇİN BABANIZI ANANIZI KARDEŞİNİZİ İNKAR EDEREK ONLARA PİSİKOLOJIK VE FİZİKEN SAVAŞ AÇABİLİRSİNİZ DİĞOR Ey iman edenler! Babalarınız ve kardeşleriniz, eğer imana karşı inkârı seviyorlarsa, onları dostlar edinmeyin. İçinizden onları dost edinenler zalimlerin ta kendileridirler. ,,,,,,,,,,,,,,,,
    28. Ey inananlar! Müşrikler bir pisliktir. Artık bu yıllarından sonra Mescid-i Haram’a yaklaşmasınlar. Eğer yoksulluktan korkarsanız bilin ki, Allah dilediği taktirde sizi yakında lütfundan zengin edecektir. Allah herşeyi bilir, tüm hikmetlerin sahibidir ,,,,,,,,,,,,, CEVAP BİR ARKADAŞA DİNCİ DEDİĞİM İÇİN BANA ALINARAK BÖYLE HİTAP YAPMAYIN DİYE BENİ UYARMIŞTI PEKİ BU AYET NE İNANMAYANLARA PİSLİK DENİYOR ALLAH HİÇ KÜFÜR EDERMİ ,,,,*1-BAKARA-256.‘’لا اكراه في الدين ‘’ Dinde zorlama yoktur.. ‘’ Bu nedenle dini veya inancı için hiç bir insanın öldürülmesi asla meşru değildir..!!! BU AYETTE DİNDE ZORLAMA YOK DİYOR DİĞERİNDE ,,,,, .29. Kendilerine kitap verilenlerden Allah’a ve âhiret gününe inanmayan, Allah’ın ve resulünün yasakladığını haram saymayan ve hak dini din edinmeyenlerle, boyun eğerek kendi elleriyle cizye verecekleri zamana kadar savaşın. HARAÇ VERENE KADAR ,, GEREKİRSE ÖLDÜRÜN DİYOR HANİ ZORLAMA YOKTU ,,,GÖRÜYORSUNUZ ARKADAŞLAR BUNLARI BEN KAFAMDAN UYDURMUYORUM AYETLER BÖYLE ,,,SİZİNLE ANLAŞAMADIĞIMIZ NOKTA NE BİLİYORMUSUNUZ BİZLER MANTIKSAL VE DERİNLEMESİNE DÜŞÜNEREK AYETLERDEKİ ÇELİŞKİLERİ ANLAYABİLİYORUZ SİZLER İSE SANKİ GÖZLERNİZDE PERDE KALPLERİNİZDE BİR MÜHÜR VARMİŞ GİBİ BİR TÜRLÜ BU ÇELİŞKİLERİ ANLAMAK İSTEMİYORSUNUZ SAKIN SANMAYINKİ BİZ İNANMAK İSTEMİYORUZ ,,,,DEĞİL EN AZ SİZİN KADAR BİZDE İNANMAK İSTİYORUZ FAKAT BU KADAR ÇELİŞKİLİ ,,,BABASINI ANASINI BİLE DÜŞMAN YAPAN BİR DİNİ ASLA KABUL EDEMEYİZ ,,,,, BU AYETLER KESİNLİKLE İNSAN YAZMASI ,,OLDUĞUNU BİRAZ MANTIK YÜRÜTEN BİR İNSAN ANLAR ,,,SAYGILAR …..

  434. sercan dedi ki:

    bilal beye Özetle, a) TEVBE suresi 5.ayetin hükmü genel olmayıp,sadece barış antlaşmasını bozan,saldıran ve bu sözleşmeye ihanet eden guruba yöneliktir…b) Saldırmaktan vazgeçip sığınma talebinde bulunanlara hiç dokunulmayacak ve bunlara güvence verilecektir. c) İnançlarına asla baskı yapılmayacaktır. d) Gönül rızasıyla islamı beğenmeyenin kendini güvenlikte hissedeceği yere (evine,vatınana) gönderilecektir. e) Antlaşmayı bozup saldıranlara yönelik bu hüküm,inançlarını değiştirmek veya onları müslümanlığa zorlamak için değildir….!!!BİLAL BEY LÜTFEN …YORUMUNUZ KURANDAN ÖRNEK VERİRKEN SANKİ BİR ANNENİN ÇOCUĞUNA GÖSTERDİĞİ ŞEFKAT GİBİ ANLATIYORSUNUZ İNSANLARI İSLAM DİNİNE İSINDIRMAK İÇİN ÇELİŞKİLİ YORUMLAR YAPMAK YERİNE GERCEK NE İSE ONU ALATIN ….
    DİNDE ZORLAMA YOK DİYOR DİĞERİNDE ,,,,, .29. Kendilerine kitap verilenlerden Allah’a ve âhiret gününe inanmayan, Allah’ın ve resulünün yasakladığını haram saymayan ve hak dini din edinmeyenlerle, boyun eğerek kendi elleriyle cizye verecekleri zamana kadar savaşın. AYETLER ARASINDA BUKDAR ÇELİŞKİ OLURMU YA ,,, BU AYETİN ÖNÜ AÇIK İSTİKRARLI ,,YANİ KELLE KESİLE BİLİR ZULÜM YAPILA BİLİR DEMEK İSTİYOR ,,, BİR RİCAM.. İŞTE MUHAMMETE ŞÖYLE KALLEŞLİK YAPMIŞLARDA ŞU AYET ŞUNUN İÇİN GELMİŞTE FALAN DEYİP UZUN UZUN YAZMANIZA GEREK YOK ,,BUNU İDDİA ETDİĞİNİZDE KURANIN O GÜNÜN GÜNCEL OLAYLARINA İSTİNADEN GEDİĞİNİ ,,HİÇ BİR EVRENSEL GEÇERLİĞİNİN OLMADIĞINI FARKINDA OLMADAN KABUL ETMİŞ OLUYORSUNUZ ,,,,
    Saygılarımla…

    • bilal dedi ki:

      Sn.Sercan

      TEVBE-28-29 .AYETLERİN DOĞRU MEAL VE YORUMU :
      ‘’ Ey iman edenler ! O müşrikler (manen) necistirler..’’ yani şirk koşmaları,batıl inanç,tutum ve davranışları kötüdür… ‘’وبهذا يقول اكثر العلماء وهو اصح الاقوال — الطبري – الرلزي — ابن عاشور – الكشاف
      İşte yukarıda ismi geçen tefsirlerde alimlerin kahir çokluğu da buradaki ‘’نجس ‘’ ifadesi ile ‘’MANEVİ ’’ necaset kastedilmiştir,demektedirler.Yani şirk koşmaları,batıl inanç,tutum ve davranışları necistir, fiziksel bedenleri değil…Ayrıca İlgili tefsirlerde de bu görüş teyit edilmiştir..Buna göre bu müşrikler bedenleri itibariyle,maddi varlıklar yönünden değil, putlara tapmaları,batıl inançları,kötü tutum ve davranışları bakımından bu şekilde nitelendirilmişlerdir.Yani necis olan sadece putlara tapmaları,kötü tutum ve davranışlarıdır. Ayrıca bunlar başta putlara tapma yönündeki inançları olmak üzere KABEYİ çıplak tavaf etme,birbirlerine cinsel organlarını gösterme,kabenin etrafını kirletme,etrafında defi hacet yapma gibi çirkin davranışları nedeniyle de böyle nitelendirilmişlerdir… Bu nedenle ayetin devamında ’’فلا يقربوا المسجد الحرام الخ ‘’ Onun için bu yıldan sonra Mescidi Harama yaklaşmasınlar.’’ denilmiştir.(yani Mescidi Harame girip tavaf yapmaları yasaklanmıştır.) Zaten ayete de onların bedenleri itibariyle,maddi varlıklar yönünden değil,yanlız ‘’ MÜŞRİK’’ olma özelliklerine vurgu yapılmak suretiyle de bunun böyle olduğunu göstermektedir.necis olan sadece onların putlara tapma,kötü tutum ve davranışlardır Bu nedenle onlara bir hakaret yapılmamış olup,sadece kötü tutum ve davranışları yerilmiştir. Biz de,gayet doğal olarak herhangi bir İNSANIN KÖTÜ TUTUM ve DAVRANIŞLARINA pisliktir,kötüdür ‘’diyebiliriz,bununla kişiye hakaret yapılmıyor,onun kötü tutum ve davranışları yeriliyor.Özetle,bunlara hakeret diye bir şey söz konusu değildir,sadece onların putlara tapmaları ile kötü tutum ve davranışlarına yönelik böyle bir niteleme yapılmıştır. !!!

      3-CİZYE İLE İLGİLİ HÜKÜM !!! TEVBE-29:

      Cizye ile ilgili ayeteki hüküm,evvela onların islam devleti otoritesine karşı silahli güç oluşturup saldırmaları şarttır.Yani bunlar islam devleti vatandaşı olup devlete karşı isyan edip silah kullanan kesimlerdir.Bunlar islam devletinde yaşıyorlarsa,devlete baş kaldırmayıp vatandaşlık görevini yapmaları gerekir,nasılki gayri müslim bir ülkede yaşayan müslümanlar da söz konusu devlete karşı isyan etmeyip vatandaşlık görevini yerine getirmek zorunda iseler bunlar da böyle.Bunlar güç kullanıp saldırmıyorlarsa
      onlarla savaşılmaz…….. Zira BAKARA-190.ayetle ancak saldıranlarla savaş yapılabilir hükmü konulmuştur.. وقاتلوا في سبيل الله الذين يقاتلونكم ولا تعتدوا ان الله لا يحب المعتدين ‘’Size savaş açanlara karşı (saldıranlara) siz de Allah yolunda savaşın.Fakat haksız yere saldırmayın. Zira haddi aşıp saldıranları Allah sevmez’’ deniliyor.Bu nedenle kitap ehli olanladan da silahlı güç oluşturup saldırıyorlarsa bu hükme tabi tutulurlar.Ayrıca bu çok cüzi olan cizye ile bunlar islam devletinin otoritesini kabul etmiş olurlar,yani vatandaşlık görevini yerine getirmiş olurlar.Bu cizye ise,İslam devletinin, gayri müslim vatandaşlarından aldığı çok cüzi bir vergidir.Bu da müslüman vatandaşların verdiği zekattan çok azdır.İslam devletinin vatandaşlığını kabul etmenin garantisi,onların güç oluşturup saldırıya geçmemesi ve vatandaşlık görevi olan cizyeyi yani ‘’ vergilerini ödemek suretiyle devletin otoritesini kabul etmesi anlamına gelir.’’ …Buna karşılık islam devleti de,onların can,mal,din,inançlarını korumak ve aynen müslümanlar gibi onları sosyal güvenlik sistemi kapsamına alarak devletin bütün hizmetlerinden yaralandıracaktır..Bu çok cüzi olan cizyenin de sadece müslümanlara karşı savaşan erkeklerden alınır.Konuyla ilgili ayetin açıklaması aşağıdadır. Cizye kadın,yaşlı,çocuk vs.gibilerden alınmadığı gibi savaşmayan erkeklerden de alınmaz Konuyla ilgili tefsir metni aşağıdadır…
      قال علماؤنا رحمة الله عليهم: والذي دل عليه القرآن أن الجزية تؤخذ من الرجال المقاتلين، لأنه تعالى قال: « قاتلوا الذين » إلى قوله: « حتى يعطوا الجزية » فيقتضي ذلك وجوبها على من يقاتل ‘’ ر
      ”نقلا من تفسير القرطبي ”

      Bunlar bu cüzi vergiyi ödemekle devletin otoritesini kabul etmiş sayıldıkları için bütün vatandaşılık haklarından ve devletin hizmetlerinden yararlanma hakkına sahip olurlar. Bugün yaşadığımız ülkeye vergimizi ödemiyor muyuz? Yaşadığımız devletin hukuki yasalarına uymuyor muyuz? Yoksa devletin otoritesini reddedip karşı mı çıkıyoruz? Hangi ülkde böyle bir durum var ? Bir kişi dünyanın hangi ülkesinde yaşıyorsa yaşasın,eğer söz konusu ülkenin mevcut yasalarına karşı çıkıp vergisni ödemiyorsa,orada yaşaması da mümkün değildir.Şayet silahlı bir güç oluştururup saldırırsa,bu defa devlet de onu yaşatmaz..İşte Tevbe-29.ayetinde de ‘’silahlı güç oluştup islam devletine baş kaldıran guruplara yönelik böyle bir hüküm bulunuyor.’’ Hukuki olarak da böyle bir hüküm gayet doğaldır…Ayrıca,söz konusu ayet ’’ ..Onlar iman edinceye kadar değil,cizye verinceye kadar..’’ (yani silahlı güç oluşturmaktan vaz geçip vatandaşlık görevlerini ifa edinceye Kadar) siz de onlarla çarpışın. şeklindedir.
      Özetle,kur’an da asla ne bir çelişki,ne de din ve inanç konusunda bir zorlama vardır.!!!

      Saygılarımla….

      • sercan dedi ki:

        bilal bey yazınızı iyice okudun ama siz benim yazdıklarımı dikkatli ya okumuyorsunuz,,
        yada işinize gelmiyor
        ayeti tekrar yazıyorum ,,,, .29. Kendilerine kitap verilenlerden Allah’a ve âhiret gününe inanmayan, Allah’ın ve resulünün yasakladığını haram saymayan ve hak dini din edinmeyenlerle, boyun eğerek kendi elleriyle cizye verecekleri zamana kadar savaşın. yazınızda sadece cizye açıklaması yapmışsınız yani vergi elbette vergisiz bir devlet olmaz lakin ,,,, sözde hak dini islamı kabul edinceye kadar savaşını allaha ve ahirete inanmayı es geçmişsizniz.. şimdi bu ayeti okuyupta islamda zorlama yok baskı yok
        nasıl denilebilir .günümüzde laik devletlerde inançlara karışılmaz ama 1400 yıl önce net şekilde belliki islama inanmayanları insan yerine bile konmadıyı yaşam hakkı bile olmadığı
        ayetler bize söylüyor ..

      • bilal dedi ki:

        Sn.Sercan,

        Söz konusu 29.ayet,islam devletine baş kaldıran bu silahli gurupların kitap ehlinden olup inançlarına vurgu yaptıktan sonra (yani bunların kimler olduğunu anlattıktan sonra) ‘’ CİZYEYİ ‘’ yani islam devletine baş kaldırmaktan vaz geçip vatandaşlık görevi olan olan bu vergiyi verinceye kadar siz de onlarla çarpışın’’ diyor….Söz konusu ayete ‘’ ONLAR MÜSÜLÜMAN OLUP İMAN EDİNCEYE KADAR ÇARPIŞIN.. ‘’ demiyor. !!! Lütfen söz konusu ayetin mealini doğru ve dikkatli okuyun.

        Saygılarımla….

  435. sercan dedi ki:

    NURİ BEYİNDEN ÖZET Yani, katrilyonlarca yıldızı olan evreni yaratan (!) Tanrı, bunlardan birinin varlığıyla, kendi varlığını özdeş görüyor…

    Siz Tanrı olsaydınız, şöyle uzaktan Mavi Noktaya bakarak, ” Hastir lan, senin cürmün ne yarattığım evrenin içinde..İpimden aşağıya Samanyoluna ” demez miydiniz ?

    Üstelik de, sizinle konuştuğunu söyleyenler varsa…

    Kahkahalarla gülmez miydiniz ?

    Elbette gülerdiniz, olsaydınız eğer…!!!
    CEVAP…….nuri bey kesinlikle öyle olurdu ,,, yani sonsuz evrende tanrı kainatta işi gücü bırakıp ,,,bir bakteri küçüklüğü kadar olan ve bunun içinde kattirilyonlarca olan olayları yönetip uğraşaçak … BENİM AKLIMADA ŞÖYLE SORU GELİRDİ YA ALLAHIM SEN BU KAİNATI İNSANLAR İÇİN YARATIĞSAN MİLYONLARCA GEZEGEN VAR AMA BU BİZİM HİÇ BİR İŞİMİZE YARAMIYOR NE GİDEBİLİRİZ NEDE GÖRE BİLİRİZ BUNLARI ,,, ÖYLEĞSE NİYE YARATTIN….. HANİ SEBEBSİZ YERE YARATMAZDIN?…..

  436. kadir dedi ki:

    sayın sercan..

    ,ve sureyi baştan sona okuyun gibi ,,,tek ayetten yorum yapmayın gibi ,,,,mantığıyla düşünenlere,, sorgulayanlara verilen klasık kurandan anlamassınız gibi cevaplar ..küçümsemeler… bunları yapmayın lütfen …ŞİMDİ tevbe suresine gelince tevbe suresinin tek ayetini okuduğumu buradan bir fikir sahibi olduğumu ..düşünmüyorsunuzdur umarım …tevbe suresinin özeti şöyle muhammet kendine inananları savaşa yolluyor ama insanlar savaşmaktan bıkmış bazılarıda korkuyor bunları savaşa yollamak için,,, sözde ,,, gelen ayatlerdir ……… saygılar… ———–sizden alıntı—–

    bu sadece sizin için geçerli değil bütün insanlık için geçerlidir… eğer bende sadece tek bir ayete bakarak hüküm ve kanıya varmaya çalışırsam. bende yanılabilirim.. fakat siz olayı farklı yöne çekip küçümsendiğinizi düşünüyorsunuz.. bu laf kalabalığından başka birşey değildir.. tevbe suresini ateist sitelerin anladığı gibi anlamışsınız.. oysa birazcık emek harcayıp önyargısız araştırırsanız. ayetlerin ne anlattığını çok net anlarsınız.. sayın bilal bey kardeşimde konu ile ilgili detaylı açıklama yapmıştır.. onun yazısını tekrar tekrar okumanızı tavsiye ederim..

    saygılarımla..

  437. kadir dedi ki:

    sayın sercan….

    BÖYLE BİR DİN OLURMU YA BU KADAR ÇELİŞKİ OLURMU BİR AYETTE KİMSEYE ZULÜM YAPMAYIN DERKEN DİĞER AYETTE DİN İÇİN BABANIZI ANANIZI KARDEŞİNİZİ İNKAR EDEREK ONLARA PİSİKOLOJIK VE FİZİKEN SAVAŞ AÇABİLİRSİNİZ DİĞOR Ey iman edenler! Babalarınız ve kardeşleriniz, eğer imana karşı inkârı seviyorlarsa, onları dostlar edinmeyin.

    ——–sizden alıntı——-

    sayın sercan yüce allah bir insana anne ve babasına kesin itaati emretmiştir.. anne ve babanın dini ne olursa olsun. durum değişmez.. fakat anne ve baba çocuklarını islamdan (allah yolundan alıkoymaya çalışırsa) sadece bu sebeple onlara itaat edilmez.. onun dışında kesin itaati emreder..

    böyle iken; anne baba çocuklarını allah yolundan alıkoymaya çalışırlarsa çocuk bu konuda anne ve babayı veli edinmesi yasaktır.. işte ayet bunu anlatıyor.. siz tabi işine gelen ayeti seçip diğer ifadeleri görmezden gelerek konuyu çapptırmaya çalışıyosunuz. bu tavırlarla ancak kurandan bihaber olan insanları kandırabilirsiniz. bizleri kandıramazsınız.. şu ayet herşeyi çok ne açıklıyor..
    tabi anlaya;

    “Rabbin kesin olarak şunları emretti: Ancak kendisine ibadet edin, anne ve babaya iyilik edin. Onlardan biri veya her ikisi senin yanında yaşlanırsa, sakın onlara “öf” bile deme ve onları azarlama. İkisine de tatlı ve güzel söz söyle.” (isra-23)

    yüce allah kesin olarak bunu emretmiştir.. anne baba bir evladı islamdan alıkoymaya çalışsa bile yine yukarıdaki ayetin hükmü kesin olarak emredilmiştir.. sadece dinden döndürme konusunda itaat edilmez..

    • sercan dedi ki:

      KADİR BEYE CEVAP 1 şu ayetleri işinize geldiği gibi yorumlamayın lütfen bu ayette baba,, anne,,,, oğlu gibi islamı seçmiyorsa dost edinmeyin diyor ,,,,,sizin demeniz gibi babanın oğluna islami seçersen bana itaat etme demiyor 2 sizden alıntı…… Rabbin kesin olarak şunları emretti: Ancak kendisine ibadet edin, anne ve babaya iyilik edin. Onlardan biri veya her ikisi senin yanında yaşlanırsa, sakın onlara “öf” bile deme ve onları azarlama. İkisine de tatlı ve güzel söz söyle.” (isra-23) bu ayettede babanız sizin gibi islamı seçmemiş olsa dahi ,,babanızı sayın ona itaat edin demiyor zaten sadece babada oğlu gibi islamı seçmişler için geçerli ,,,,,,,,3 ha bide islamcılar şöle der islam dini barış dini sevgi dini ne alakası var arkadaş sadece aynı dinde mezhepte olanlar için olanlara geçerli ,,,, tabiki uğgulamada böyle bişeyde yok… islamcılar yüzyıllardır birbirini boğazlamaktan başka dindekilere sıra gelmemiş……. 4 zaten bunu sizde,, kuranda doğruluyor
      babanız dahi islamı seçmiyorsa dost edinmeyin diye
      hani nerde islam dini kardeşlik dini ,,,,

      • kadir dedi ki:

        sayın sercan…

        kuranın mesajınıdan haberiniz olmadığından.. size ne söylersem söyleyeyim.. anlamayacağınız belli… kuranı önyargılarınızdan kurtularak temiz bir kalp ve düşünce ile okumanızı tasiye ederim.. son derece ayetleri yanlış anlıyorsunuz..

  438. sercan dedi ki:

    enfal suresideki ÇELİŞKİLER
    ganimetler önce hepsi allahın ve muhammedin oluyor sonra karar değiştiriyor … bize beşte birini verİn üstü size kalsın diyor.. nedenmi muhammedin askerleri isyan ediyorda ondan bedavamı savaşacağız diyorlar ….
    şimdi arkadaşlar bu tür aç gözlülüğü ancak insan yapar ve karar değiştirir allah diye bir varlığın ganimetlerle ne işivar … koskoca kainatı yaratan sözde allah üç beş altın.. paçavra bezin peşinemi düşecek…
    allah daha önce yetimleri öksüzleri düşünememiş sonramı aklına geliyor..
    1. Sana harp ganimetlerini sorarlar. De ki: “Onlar Allah ve Resul içindir. O halde Allah’tan korkun ve aranızda barış ve esenliği kurun. Ve eğer müminler iseniz Allah’a ve O’nun Resulü’ne itaat edin!”
    41, Doğru ile yanlışın ayrılış günü, iki topluluğun karşılaştığı gün, kulumuza indirmiş olduğumuza inanıyorsanız şunu bilin: Ganimet/kazanç olarak elde ettiğiniz şeylerin beşte biri Allah’a, resule, yakınlara, yetimlere, yoksullara ve yolda kalmışa aittir. Allah herşeye kadirdir.

    • bilal dedi ki:

      Sn.Sercan,

      enfal suresideki ÇELİŞKİLER
      ganimetler önce hepsi allahın ve muhammedin oluyor sonra karar değiştiriyor’’diyorsunuz.

      GANİMETLER !

      1-ENFAL – 1.AYETİN DOĞRU MEALİ :

      ‘’ Sana ganimetlerin taksimini soruyorlar.De ki: Onun taksimi Allah’a ve resulüne aittir.’’
      deniliyor….
      Yani taksim hükmü Allah’a,onun hükmüne göre taksimi yapma görevi de onun eliçisine aittir. 1.ayetle ‘’ Ganimetlerin taksim hükmü ve bu taksimi yapma görevi kimlerde olduğuna‘’ açıklık getirilmiştir..’’ Ganimetler Allah’ın ve Resulünün değil,taksim hükmü Allah’a ve bu hükme uygun taksimi yapma görevi de elçiye aittir.’’şeklindedir. İşte 1.ayete buna vurgu yapılmıştır….

      2-41.ayetle de ‘’Ganimetlerin nasıl,ne kadar ve kimlere dağıtılacağına‘’açıklık getirilmiştir
      Yani her iki ayeteki hükmün konusu değişiktir.Zira her iki ayete ganimetlerle ilgili farklı hükümler açıklanmıştır..Bu nedenle ‘’ karar değiştirme ‘’ diye bir olay söz konusu değildir.
      Lütfen,ayetleri çarpıtarak yanlış yorumlamayın…!!!

      Saygılarımla….

      • rammsteinn dedi ki:

        bilal bey
        öncelikle geçmiş olsun

        ENFÂL – 1
        1. yes’elûne-ke : sana sorarlar
        2. an el enfâli : ganimetlerden
        3. kul el enfâlu : de ki, ganimetler
        4. li allâhi : Allah’ın
        5. ve er resûli : ve resûl
        6. fe ittekû allâhe : artk Allah’a karşı takva sahibi olun
        7. ve aslihû : ve düzeltin, ıslâh edin
        8. zâte : sahip olunan hal, durum
        9. beyni-kum : sizin aranızda
        10. ve etîû allâhe : ve Allah’a itaat edin
        11. ve resûle-hû : ve onun resûlüne
        12. in kuntum : eğer siz iseniz
        13. mu’minîne : mü’minler, kalbine îmân yazılmış kimseler

        Diyanet İşleri
        Ey Muhammed!) Sana ganimetler hakkında soruyorlar. De ki: “Ganimetler, Allah’a ve Resûlüne aittir. O hâlde, eğer mü’minler iseniz Allah’a karşı gelmekten sakının, aranızı düzeltin, Allah ve Rasûlüne itaat edin.

        sizin mealiniz
        ‘’ Sana ganimetlerin taksimini soruyorlar.De ki: Onun taksimi Allah’a ve resulüne aittir.’’

        çevirilerin neredeyse hepsinde diyanetin çevirisine benzer çeviriler var.
        ayetteki kelimelerin içinde taksim etmek,paylaştırmak gibi bir kelimeyi göremedim.
        “paylaştırma allaha aittir” derken çevirimi yoksa yorummu yapıyorsunuz ?

        diyorsunuz ki…
        Lütfen,ayetleri çarpıtarak yanlış yorumlamayın…!!!

        sizin çeviri ile diğer çeviriler arasında zıt bir anlam oluşuyor.
        siz bizim yerimizde olsanız kime inanırsınız?

        profesor doktor ile hemşire
        siz kimin dediğine inanırsınız?

      • bilal dedi ki:

        Sn.rammsteinn,

        Öncelikle ben de size teşekkür ederim,sağ olun,var olun.

        ENFAL-1: GANİMETLER KONUSU:

        Ganimetler hakkında soru soruluyorsa niçin soruluyor? Taksimi hakkında olmayacak mı ? Yoksa niçin sorulacak? Eğer taksimi hakkında değilse soru sormanın ne anlamı var? Bunlar neyi ve niçin soruyorlar ???

        Bir çok mealde hatalar vardır,kur’an’ın arapça dilini tam iyi bilen bir insan bu mealleri iyice araştırırsa bunun farkına varacaktır…!!!

        Ayrıca aşağıdaki meallerde de ENFAL -1.ayetin meali doğru olarak verilmiştir…!!!

        Fizilal-il Kuran : Sana savaş ganimetlerinin bölüşümü hakkında soru sorarlar. De ki; ganimetler hakkında hüküm verme yetkisi Allah’a ve Peygamber’e aittir.

        Ahmet Tekin : Sana savaş ganimetlerinin nasıl dağıtılacağını soruyorlar: De ki:
        ”Ganimetler Allah ve Rasûlünün tasarrufundadır….

        Suat Yıldırım : Sana ganimetlerin taksimini soruyorlar. De ki: “Onun taksimi Allah’a ve Resulüne aittir

        Ali Fikri Yavuz : (Ey Rasûlüm),sana harb ganimetlerinin kime âit olduğunu soruyorlar. De ki: “Bu ganimetlerin taksimi, Allah’a ve Rasûlüne aittir.

        Elmalılı Hamdi Yazır : Sana ganimetlerin taksiminden soruyorlar, de ki ganimetlerin taksimi Allaha ve Resulüne aid…”

        Elmalılı (sadeleştirilmiş – 2): Sana ganimetlerin bölüştürülmesini soruyorlar. De ki; ganimetlerin taksimi Allah’a ve Resulüne aittir…..

        Tefsirlere ait aşağıdaki metinlerde de ayetin meali aynen öyle geçiyor…!!!

        فسألوا رسول اللّه صلى الله عليه وسلم عنها، فأنـزل اللّه يَسْأَلُونَكَ عَنِ الأنْفَال كيف تقسم وعلى من تقسم ؟ يَسْئَلُونَكَ عَنِ الْأَنْفالِ) أي يسألونك أيها الرسول عن الأنفال لمن هي ؟ ؟

        (قُلِ الْأَنْفالُ لِلَّهِ وَالرَّسُولِ) أي قل لهم الأنفال لله يحكم فيها بحكمه، وللرسول يقسمها بحسب حكم الله تعالى، وقد قسمها بالسواء.

        «يسألونك» يا محمد «عن الأنفال» الغنائم لمن هي «قل» لهم «الأنفال لله» يجعلها حيث يشاء «والرسول» يقسِّمها بأمر الله فقسَّمها صلى الله عليه وسلم بينهم على السواء، رواه الحاكم في المستدرك

        تفسير الجلا لين – المراغي .. وغيرها من التفا سير …..) )

        Sn.Sercan,birileri bir ayete hatalı veya eksik meal vermişse,başka biri de doğru meal vermişse bu çelişki anlamına mı geliyor? İkisinden biri doğru,diğeri hatalı olduğuna göre çelişkiyi nereden çıkarıyorsunuz.???
        Özetle,Kur’an’ın orjinal arapça metninde asla bir çelişki yoktur,çelişki gibi görünen
        bazı yerler Kur’an dan değil,hatalı meal ve yorumlardan kaynaklanıyor..!!!

        Saygılarımla..

  439. sercan dedi ki:

    sayın kadir bey
    bu cevap kurandaki çelişkiyi berteraf etmiyor ne kadar uyraszanızda olmuyor …

    • rammsteinn dedi ki:

      sayın bilal bey
      konumuz enfal 1
      (Ey Muhammed!) Sana ganimetler hakkında soruyorlar. De ki: “Ganimetler, Allah’a ve Resûlüne aittir. O hâlde, eğer mü’minler iseniz Allah’a karşı gelmekten sakının, aranızı düzeltin, Allah ve Rasûlüne itaat edin.”

      sana göre “ganimetlerin taksimi allaha aittir”
      bu şekilde çeviri yapanları gösteriyorsun. peki senin isteğin şekilde çeviri yapmayanlar?
      kuranmeali.org

      sana göre uygun çeviri yapanlar 2-3
      sana ters düşenler 24
      ortada kalanlar 1-2

      ayetteki kelimelerin içerisin de “taksim,bölüştürme,pay etme” gibi bir kelime olmadığı gibi bunları andıracak hiçbir kelime yoktur. herzaman arapça kelimelerin yapılarıyla oynayarak istediğiniz yöne çekebiliyorsunuz. ama burada elinizde oynayabileceğiniz bir kelime bile yok. topu direk sizin istediğiniz tarzda çeviri yapanlara atıyorsunuz.

      azbuçuk zeka seviyesinde olan biri neden bu ayetin yazıldığını çok rahat anlayabilir. ama ucunda cehennem korkusu varsa gözlerini kapatır.
      “kuranda hiçbir çelişki yoktur” demekle çelişkiler yok olmuyor.

  440. sercan dedi ki:

    bilal beye cevap
    bilal bey birkere daha kurandaki çelişkiyi onaylamış oluyorsunuz
    nedenmi ,,ya en basit 10 cümlede bile iki kişi anlaşamıyoruz
    BU SİZİN YORUMUNUZ
    Sana ganimetlerin taksimini soruyorlar.De ki: Onun taksimi Allah’a ve resulüne aittir.’’

    BUDA DİYANET BAŞKANLIĞININ,,, BURADA TAKSİMLENDİRMEK YANİ BÖLÜŞMEK GİBİ BİŞEY YAZMIYOR ,,,
    (EyMuhammed!) Sana ganimetler hakkında soruyorlar. De ki: “Ganimetler Allah’a ve Resûlüne aittir. O halde, eğer mü’minler iseniz Allah’a karşı gelmekten sakının, aranızı düzeltin, Allah ve Rasûlüne itaat edin.” ﴾1﴿
    kusura bakmayın yanlış çeviri yapıyorsunuz
    yada diyanet başkanlığı yani din alimi topluluğu ,,bize gıcıklık olsun ortalık karışsın diye
    kasıtlı olarak yanlışmı ceviri yapıyor yani kuranı türkçe okuyanlar hep yanlışmı okudu bu güne kadar
    zaten ben kendimi bildim bileli daha öncede yazmıştım iki din prof yan yana geldimi birtürlü anlaşamaz
    ne anlaşılması bir kitapmış bu
    birde biz ayetlerimizi herkes anlasın diye apaçık yazdık diye ayet var

  441. sercan dedi ki:

    SAYIN rammsteinn arkadaşım
    aynı dakikkalarda aynı şeyleri yazmışız demekki aklın yolu birmiş
    bu arkadaşlar kendi aralarında bile çelişkiye düşüyor kafalarına göre
    ayet yorumlağıyorlar ne desek inanmıyorlar ayetleride göstersek nafile
    kurandaki ayetlerde çelişki yok diyorlar .. sanki bu arkadaşların gözlerine perde kalplerinde mühür var ,,,herşey apaçık ortada kafamızdan birşey uydurduyumuz yokki..

    • Nuri Baba dedi ki:

      Sevgili Sercan arkadaşım…

      Uzun zamandır gösterdiğin çabayı saygıyla izliyor ve özenle okuyorum…

      Bir insan vardır, öğrenmek istiyordur ve ne senin fikrine, ne de karşıdaki kişinin fikrine kapılmıyor ve kendince doğruyu bulmaya çalışıyordur..

      İşte böyle insanlara bıkıp usanmadan anlatabilirsin ve de büyük bir olasılıkla bir şeyleri öğretip kabullendirebilirsin…

      Annem 86, babam 93 yaşında ve hayattalar…Kendimi bildim bileli de ibadetlerini aksatmazlar…Şu anda annem eğilip doğrulamadığından oturduğu yerde kılıyor namazını…

      Ve babam, inandığı tanrıyla benim selamlaşmadığımı biliyor…Ve gerekçelerini de vurguladığım için, bazen gülerek ” Nuri, biz bunca yıl boşa mı kürek çektik” diyor…

      Bunu neden bu kadar rahatlıkla söylüyor…Babam için, insan olmanın olmazsa olmazlarını yerine getirmek yeterlidir…Zira gerisi için teferruat der ve açıklar..”Bundan gayrısı Arabın yalellisi”…

      Sercan kardeşim ; senin burada özellikle vurguladığın Enfal suresinin 1-41 ayetlerinde ki tutarsızlık ve Muhammed’in para hırsını babama özellikle anlatmıştım…

      Sadece şunu sordu..” Allah’ın ganimetlere ihtiyacı mı varmış”….

      En az 80 yıldır ibadetini aksatmayan babamın, hala sorgulayabilmesi benim için büyük gurur vesilesidir…

      Bunları sana neden anlattım…Hangi konuda olursa olsun, sorgulamayan bir kişiyle tartışmayacaksın ve de kendince doğru olduğuna inandıklarını da anlatmaya çalışmayacaksın…

      Örneğin ; tartıştığın teist arkadaşların biri bile sorgulama gibi insan olmanın olmazsa olmazlarına, konu din ve kur’an olduğunda yanaşıyorlar mı ?

      Elbette hayır…

      Neden ?

      İnandıklarını söyledikleri din de, sorgulamak yasaktır da ondan…

      Madem ki sorgulayamayacaklar ve madem ki yazılanları Tanrı kelamı olarak kabul edecekler, sen neyi anlatmaya çabalıyorsun ki canım kardeşim…

      Sevgi ve saygılarımla…

      • sercan dedi ki:

        NURİ BEYE CAVAP SİZDEN ALINTI Madem ki sorgulayamayacaklar ve madem ki yazılanları Tanrı kelamı olarak kabul edecekler, sen neyi anlatmaya çabalıyorsun ki canım kardeşim… ,,,NURİ KARDEŞ ben burada kurana inanmışları sabit fikirlileri sorgulayıcı ,,şüpheyle bakmayanları inançlarından vazgeçirmek için yazmıyorum
        sadece inandıklarının allahın kelamı değil muhammedin o günki siyasetinin ürünü olduğunu ve henüz inanayımmı,,inanmayımmı diye ortada kalanlara bir ikaz anlamında yazıyorum….saygılar

  442. sercan dedi ki:

    KADİR BEYE CEVAP
    SİZDEN ALINTI ,,,,,,,,,, kuranın mesajınıdan haberiniz olmadığından.. size ne söylersem söyleyeyim.. anlamayacağınız belli… kuranı önyargılarınızdan kurtularak temiz bir kalp ve düşünce ile okumanızı tasiye ederim.. son derece ayetleri yanlış anlıyorsunuz..,
    yanlış anladığım falan yok
    1bu kuranı doğru anlayan zaten çelişki olduğunu anladığı için inanmaz
    2hiç okumayan veya başkasından dinleyen inanır
    3okumadan önce kendini inanmak için şartlandıran kişiler inanır

    4veya okuyupda inanmadığı halde inanmış gibi yapıp bu işten rant elde edenler inanır

    5 ön yargı ve konusuna gelince kesinlikle önyargılı okumuyorum
    6 temiz kalp konusuna gelince ,,işte bu bilinç altınızda inanmayanların kalbinin temiz olmadığını düşünüyorsunuz değilmi
    7 tam tersine temiz kalbin inanmışlıkla veya inanmayla hiç bir alakası yok
    iki kesimdende kötüde iyi kalplide cıkabilir
    8 size yaşadığım gerçek bir olay anlatağım bir tatil yöresinde yılan yuvasına rastladım ve
    6 tane yılanı kürekle öldürdüm
    100metre ileride karavanda tatil yapan çok katı ateist olan arkadaşa anlattığımda bana
    kızdı ve o yılanları öldürmeye hakkın yok diye ,,,bu bölge onların evi sen misafirsin dedi
    biraz düşündüm ve adama hak verdim
    beyenmediğiniz ateist arkadaş bunları düşünürken
    inanmışların bırakın yılanları düşünmeyi kendi gibi düşünmeyenlerin yaşama
    hakkı yok diyorlar
    şimdi inananmı ,,,inanmayanmı temiz kalpli….

    • kadir dedi ki:

      sayın sercan kendinizi çok fena gaza getirmişsiniz. ve ya ateist siteler sizi çok fena gaza getirmiş.. bizim dinimizde biz müslümanlara fiili olarak saldırmayan hiçbir inanç grubunun yaşam haklarına tecavüz etmeye hakkımız yoktur. bunu yüce allah kuranı kerimde kesin olarak yasaklamıştır.. bizlere saldıran olursa elbette ki kendimizi savunmaya geçeriz. her canlının yaşam hakkı yüce yaratanın elindedir.. islam adı altında terör estirenler, sivasta, maraşta katliam yapanların islamla uzaktan yakından alakası yoktur.. bizim kitabımız kuranı kerimde asla böyle şeylere izin verilmez.. buna rağmen kendine müslüman sıfatı yakışıtıran bir insan bu tür terör eylemleri yaparsa bu islama ve kurana maal edilemez..
      bir kaç ayet…

      “dinde zorlama yoktur.”
      “sen sadece bir uyarıcısın”
      “sen insanların üzerinde bir zorba değilsin”
      “bizim vahyimizin üzerine söz getirirsen şah damarını keseriz, kendine bir yardımcıda bulamazsın”
      “sizin dininiz size bizim dinimizde bize”

      saygılarımla..

      • sercan dedi ki:

        KADİR BEYDEN ALINTI “dinde zorlama yoktur.”
        “sen sadece bir uyarıcısın”
        “sen insanların üzerinde bir zorba değilsin”
        “bizim vahyimizin üzerine söz getirirsen şah damarını keseriz, kendine bir yardımcıda bulamazsın”
        “sizin dininiz size bizim dinimizde bize”

        saygılarımla..
        KADİR BEY butür sözler liderliğe aday olan ancak henüz güçsüz olanlar tarafından
        söylenen klasıkleşmiş duygu sömürülerinden başka bişey değil
        buğünkü siyasetcilerde aynı takdiği uyguluyorlar
        ama ne zaman güçleniyorlar ayetlar veya uslup sertleşiyor
        muhammedin gücü eline geçirdikten sonrada bunları söylüyormu hayır

        yok kimseye savaş açmazmışta karıncayı bile incitmezmişte
        bir kere islam ülkelerinde hiç bir zaman barış huzur olmadı bundan sonrada kesinliklede olmayacak bu dinci zihniyet olduğu için
        rahat koltuklarınızda oturup felsefe yapmak kolay birde gidip suriyede ırakta sudanda yemende yaşa insanların vahşetini gör sonra yorum yap,,,,
        islamın barış kardeşlik dini OLMADIĞINI şu an canlı olarak yaşıyoruz….
        birde bu işin kolaycılığı var insanları öldüren müslüman değil deyip işin içinden sıyrılmak ,,,,,saygılar

  443. Nuri Baba dedi ki:

    Sercan kardeşim…

    Ben bunca yıl mapushanelerde bir tane ateiste rastlamadım…

    Mutlaka vardır ama ben denk gelmedim…

    Adam, uyuşturucu ticaretinden 36 yıl yemiş ve beş vakit namaz kılıyor…

    Diğeri üç kişiyi öldürmüş ve müebbet yemiş, kendini vermiş ibadete…

    Bilim, sürekli kendini yeniler ve bilimsel bilinç, insanlara dışarıdan verilir…

    Örneğin, sınıfsal bilinç gibi…

    Değişmezliğiyle övünen bir dinin, insanlığa sadece zararı olur ki hep birlikte bunu yaşıyoruz…

    Toplanmışlar bir kaç müslüman “”Sen niye namaz kılmıyon”” diye höykürüyorlar bana…

    “Namaz kılarsam tahliye olacak mıyım ?” dedim ve sustular ve daha sonra kılanlar yarıyarıya azaldılar…

    Din ; olmayan bir tanrıyla yapılan ticari anlaşmalardır…Karşılıklı yarar yoksa, anlaşma bozulur…

    İşte bu mahkumlar da, tahliye olamayacaklarına inanınca, namazı da orucu da bıraktılar…

    Kısaca, ahlaklı olmanın dinlerle bir ilişkisi yoktur…

    Ülkemizi yönettiğini iddia edenlere bakarsan, dinin insanları ahlaksız yaptığını net görürsün..

    Sevgi ve saygılarımla…

    • sercan dedi ki:

      NURİ KARDEŞ
      çok güzel yazılar yazıyorsun bana diyecek bişey kalmıyor … aynen devam
      saygılar

    • rammsteinn dedi ki:

      nuri baba
      bugüne kadar yazdıklarının hepsine katılmışımdır.
      din insanı öyle bir uyuşturuyorki, bırakın sorgulamayı , sorgulayanı bile kendisine hedef alıyor düşman görüyor.
      üniversite eğitiminden geçmiş birisiyle geçen konuşmamız.

      insanlığın geçmişi 7bin yıldır
      -öyle olduğunu kim diyor?
      dinimize göre insanoğlunun geçmişi 7bin yılmış
      -ama fosiller yüzbinlerce yılı işaret ediyor
      yalan söylüyor o.çocukları.onların ben an. avr. s…
      ???????
      —-

      yazık…

      dindar arkadaşların yazacakları bellidir. boşuna siz zahmet etmeyin ben sizin yerinize yazarım

      “islamda böyle bir şey yoktur. islam sevgi saygı hoşgörü dinidir. yüce allahımızın gönderdiği mucizelerle dolu kuranımızda böyle bir şey yoktur. bilim ile islam kesinlikle çatışmaz. “

      • Nuri Baba dedi ki:

        Sevgili Dost rammsteinn ;

        Öncelikle yazdıklarımı okuduğun ve de katıldığın için çok teşekkür ederim..

        Evet, her yazımda özellikle SORGULAMA konusuna ağırlık veririm..

        Zira, sorgulamak ; insan olmanın olmazsa olmazlarının başında gelmektedir ve sorgulamayan canlılar “İnsan” sıfatını hak etmemektedirler…

        Bu üniversite mezunu, sanırım Tayyip gibi bir mezundur…Tayyip, üniversiteyi okumamış ve arşivi yanan fakülteden mezuniyet diplomasını Erbakan’ın gücünü kullanarak almıştır…

        Dinciler, dünyanın en aşağılık, en onursuz, en şerefsiz, en hırsız ve en zalim canileridir ve de tüm dinciler pedofildir…Eğer Tanrı olsaydı, öncelikle dinci doğuracak anaları yok ederdi…

        Benim dinlerle ve dinlerin tanrılarıyla selamım olmamasına karşın, sözcüklerimin içinde asla “Dindar”lar geçmez…Onlar, kendi inançlarıyla doğru veya yanlış yaşar giderler…Bizim lanetimiz ve kahpe dölleri dediklerimiz dincilerdir, yani dinden nemalananlardır…

        “Sen tayyibin üniversite mezunu olmadığını nasıl biliyorsun ?” mu dediniz ?

        Söyleyelim….

        Siz Tayyibi ortalama 20 yıldır tanıyorsunuz…Bunca yıl içinde, ünivwersiteyle ilgili, bir arkadaş, bir anı, bir öğretim üyesi, bir grup, bir ses, bir nefes duydunuz veya gördünüz beya tanık oldunuz mu ?

        Neden ?

        Bir insan 4 yıl üniversite okuyacak ama o dört yılla ilgili bir tek resim, belge, anekdot olmayacak öyle mi ?

        Kur’ana bin kılıf bulanlar, müslüman Tayyibe de bir kılıf hazırlayacaklardır ama ne yazık ki artık mızrak çuvala sığmamaktadır…

        Evet sevgili dost ; insanlık tarihi 130 – 200 Bin yıl arasındadır…Bilim insanları, yaptıkları araştırmalarla ve de fosiller üzerinde yapılan incelemelerle bu yılları bulmuşlardır…

        Çok tanrılı Sümer-Babil dinlerini kaldır ortadan, taş kitabeler de doğal olarak kalkacaktır ve Tevrat denilen Tanrı’dan gelen (!) kitap ne yazık ki yazılamayacaktır…

        Doğal olarak da İncil ve Kur’an da yazılamayacak ve insanlık semavi dinlerin uydurduğu tanrılardan kurtularak, insan gibi yaşayacaktır, Allahu Akbar diyerek kafası bedeninden ayrılmadan…

        Sevgili Dost ; bizim güneşimizden 1860 kat büyük olan PPWears gezegeni, bizim Samanyolu Galaksisi içinde sıradan bir gezegendir…Ve düşün ki, o gezegenden 1860 kat küçük olan bir Güneşe bağlı olarak etrafında dönen bir “Mavi Nokta”nın içinde , evren zamanına göre 6 saat yaşayan canlılardan birileri, işte o sonsuz evreni yarattığı iddia edilen manevi güçle konuştuğunu söylüyor…

        E artık sıkılıyorum ve sussam olmuyor, konuşsam ağzımdan dökülüyor…

        Yalanın da bu kadarına…..Hastir beee…!!!

      • bilal dedi ki:

        Sn,rammsteinn,

        üniversite eğitiminden geçmiş birisiyle geçen konuşmamız
        ‘’ ……. insanlığın geçmişi 7bin yıldır
        -öyle olduğunu kim diyor?
        dinimize göre insanoğlunun geçmişi 7bin yılmış
        -ama fosiller yüzbinlerce yılı işaret ediyor
        yalan söylüyor o.çocukları.onların ben an. avr. s…
        ???????. ‘’ sizden alıntı ‘’

        İslam dinin temel kaynağı sadece kur’an’ı kerimdir… Peki bu arkadaşın size ‘’ .. insanlığın geçmişi 7bin yıldır ‘’ diye söylemiş olduğu bu bilgi kur’an’ın neresinde geçiyor.? Neden konuyla ilgili bir ayeti ondan istemediniz.??? Kur’an insanoğlunun geçmişine işaret etmemiştir…. Kim din veya kur’an adına insanoğlunun geçmişi 7.bin vs… dir dese ,kur’an’ı hiç bilmiyor demektir..!!! Lütfen,bunların söylediklerini dine ve kur’an’a mal etmeyelim…

        Saygılarımla…

      • sercan dedi ki:

        rammsteinn ARKADAŞIM BEN HER ZAMAN DİYORUM BU ARKADAŞLAR NE YAPACAĞINI NE DİYECEYİNİ ŞAŞIRMIŞLAR
        KENDİ KENDİNİ YALANLIYORLAR
        İSLAM ALİMLERİ DERKİ BU GÜNE KADAR 127000 PEYGAMBER GELMİŞ GEÇMİŞ
        PEKİ Bİ HESAP YAPALIM
        365*–7000=2555000 GÜN /127000 PEYGAMBER =20,GÜN
        YANİ BU DİNCİ ÜNİVERSİTELİNİN HESABINA GÖRE PEYGAMBERLER 20 GÜN YAŞAMIŞ OLUYOR .
        HA DESELERKİ 127000 PEYGAMBER YALAN 27 PEYGAMBER KURANDA GEÇİYOR DESELER HESAP YİNE TUTMAZ
        İKİ MİLYON YILLIK FOSİLLER VAR 74074 YILDA BİR PEYGAMBER GELMİŞ OLUYOR
        BUDA ABES
        BENİM GİBİ İLKOKUL MEZUNU OLSA KANDIRILMASI KOLAY OLURDU

        BİRDE HAYRETLER İÇİNDE KALIYORUM ÜNİVERSİTE OKUMUŞ BİR ADAM NASIL BU SAÇMALIKLARA İNANIYOR BU HESABI YAPMAKTAN ACİZMİ
        SAYGILAR…

    • kadir dedi ki:

      sayın nuri bey..

      “Namaz kılarsam tahliye olacak mıyım ?” dedim ve sustular ve daha sonra kılanlar yarıyarıya azaldılar…

      sizden alıntı….

      namaz kılan bir insan tahliye olmak için namaz kılmaz.. ömrünün sonuna kadar 5 vakit namaz kılan bir insanın kesin olarak cennete gireceği garanti değildir.. bununla ilgili bir ayet..

      “ben size bir meleğim demiyorum, ben gaybıda bilmem, ben sadece bana vahyolunana uyuyorum.. ”
      “ileride bana ve size ne olacağını bilmem. ben sadece onun (allahın) bana rahmet edeceğini umuyorum..”

      hz. peygamberin son nefesine kadar cennete veya cehenneme gideceği garanti değildir..

      namaz kılmamanın cezasını yüce allah kuranda bildirmemiştir.. hiçkimse namaz kılmayanların cehenneme gideceğini iddia edemez.. namazın asıl amacı yüce allaha derin saygı ve sevginin bir göstergesidir.. ve bu nedenle insanı kötülüklerden alıkoymasıdır.. allaha derin saygı ve bağlılık gösterenler namaz kılar. bu amaçlar dışında namaz kılınmaz..

      “göklerde ve yerde ne varsa allahı tespih eder”

      ibadeti amaçsız ve içi boş olarak yapanlar zaman geçtikçe namazı terk etmeye başlarlar..

      bununla ilgili çok güzel bir ayet…

      dini yalanlayı gördün ya
      işte o yetimi itip kakar,
      yoksulu doyurmaya teşvik etmez.
      o ibadet edenlere yazıklar olsun ki
      yaptıklar ibadetin ne olduğu bilmezler
      (ibadetleri) gösterişten ibarettir..
      en küçük bir yardımlığı bile sakınırlar..

      (maun suresi)

      bu surede yaptıklar imanı salih amele dönüştürmeyen mekkelileri yüce allah bize örnek olarak anlatıyor.. iman içi boş, amaçsız ve gösteriş olarak yapılırsa, insanın sosyal hayatına ve karakterine (yani salih ameline) pozitif olarak yansımıyorsa, o ibadetin allah katında bir değeri olmadığına vurgu yapılıyor..

      yüce allah hepimize salih amele yönlendirecek ibadetler nasip etsin..

      saygılarımla..

  444. sercan dedi ki:

    MUHAMMEDİN EVLİLİK HAYATINI ANLATAN AYET
    Ey Peygamber! Biz sana mehirlerini verdiğin eşlerini, Allah’ın sana ganimet olarak verdiklerinden elinin altında bulunan kadınları; seninle beraber hicret eden, amcanın kızlarını, halalarının kızlarını, dayının kızlarını ve teyzelerinin kızlarını sana helal kıldık. Ayrıca, diğer mü’minlere değil de, sana has olmak üzere, mehirsiz olarak kendini Peygamber’e bağışlayan, Peygamber’in de kendisini nikahlamak istediği herhangi bir mü’min kadını da (sana helal kıldık.) Mü’minlere eşleri ve sahip oldukları cariyeleri hakkında farz kıldığımız şeyleri elbette bilmekteyiz. Bütün bunlar, sana herhangi bir zorluk olmaması içindir. Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.

    ŞİMDİ BU AYETİ BİRAZ SORGULUYALIM burada sözde allah muhammede sınırsız kadınla evlenme hakkı tanıyor ama diyor sadece sana
    diğer müminlere değil

    1peki neden sadece muhammede akraba evliliği serbeste başkalarına yasak
    2 koskoca allah kainattaki bütün işleri bırakmışda muhamedin hareminimi kurmayla uğraşacak..
    3 sonrada diyor sana bir zorluk olmasın diye çok kadınla evlilik ne gibi kolaylık sağlıyor insana ?
    4 allah muhammede cariyeleri ganimet olarak verdiğini söylüyor …eğer o düzen bugünde olsaydı savaşta kaybedenlerin ,,,,birilerinin karısı veya kızı mal gibi alınıp satılabilirdi ,,,herkes için geçerli bu
    5 ha birde cahiliye dönemimde,,, derdimki islam ne güzel dinmiş çocuklarla kadınlara dokunmuyorlar diye,,, sonradan öğrendimki onları köle olarak kullanmak için dokunmuyorlarmış hayvan gibi alıp satmak için …

    • 1okuyucu dedi ki:

      Sercan;

      Müslüman arkadaşların iddialarına göre Kuranın tanrısı sosyal yaşamla ilgili örf ve adetlere yeni bir düzenleme getireceği zaman inanırlar tarafından kolayca benimsenmesi için bunu ilk önce Muhammede uygulatıyor,

      örneğin; Kuranın tanrısı Mekke törelerine göre daha önce yasak olan evlatlığın boşadığı karısıyla cicibabanın evlenmesini serbest bırakmak için önce Muhammedi, Muhammedin evlatlığının boşadığı karısıyla evlendiriyor ki, Müslümanlara örnek olsun, daha doğrusu gelebilecek itirazların önünü kesebilmek için yeni uygulama önce Muhammede uygulatılıyor, öyle ya Muhammedin yapmakta sakınca görmediği bir şeyi kim eleştirebilir, kim gayri ahlâki bulabilir,

      sanki “size evlatlıklarınızın boşadığı kadınlarla evlenmeniz helâl kılındı” demek zor bir şeymiş gibi, tabi inanırların kendi ahlâk anlayışlarına ters gelen bir durumu benimsetebilmek için uygulama önce Muhammede yaptırılıyor ki inanırlar bu durumu kabullenmek zorunda kalsınlar,

      aynı şekilde Muhammede akraba kızlarıyla evlenmek serbest bırakılıyor ki inanırlarda akraba evliliği yapmakta sakınca görmesinler, yani sakat doğumlar nedeniyle daha önce terk edilmiş akraba evlilikleri sırf Muhammed Zeyneple evlenebilsin diye helâl kılınıyor, tabi bunu mirasın yabancılara gitmesini istemeyenlerin bir dayatması olarak ta düşünebiliriz?

      zaten akraba evliliğinin inanırlara da serbest bırakıldığını şuradan anlayabiliriz, Muhammedle birlikte göç eden sadece halasının kızı Zeynep var, ayette sadece akraba olarak hala kızı sayılsaydı, niye diğer akraba kızları değilde sadece hala kızıyla evlenmek serbest bırakılıyor diye gelecek sorular arasında, sırf Muhammedi hala kızıyla evlendirmek için Muhammede ayrıcalık tanınması sorusunun yanı sıra akla başka soruları da getirecekti, o nedenle ayette tüm akraba kızları sayılmış ama Muhammedle birlikte göç eden bir tek hala kızının olması gözden kaçırıldığı için ayette afaki (boş) sözler söylemek gibi bir gaf yapılmış, yani kılıf minareye uymamış,

      özetle söylersek, sadece kendilerini mehirsiz olarak sunan kadınlar hariç, Muhammede helâl kılınan her şey inanırlara da helâl kılınmıştır, yani sakat doğumların öncelikli nedeni olarak bilinen akraba evliliği İslâmda serbest?

      dolayısıyla, ahlâk ve fazilet yönünden inanırlarının da Muhammedden aşağı kalır yanı yok?

      Muhammedin cariyesi maryadan bir oğlu olduğunu ve 18 ay yaşadığını İslâm alemi bile kabul ediyor, yani Muhammedin cariyeleri olmadığını söylemek, boş bir iddia?

      cinsel yaşamı ayetlere bu derece konu olan başka bir peygamber var mıdır bilmiyorum!

      neyse, say say bitmez, ben başka bir şeye gelmek istiyorum, tevbe-5 te anlaşmaya uymayan müşrikler hakkında ilk cümlede ” onları yakaladığınız yerde öldürün” emri gereği, Müslümanların anlaşmaya uymayan müşriklerin hepsini yakalayıp öldürdüklerini varsayalım, hani hepsinin kaçıp saklanmak varken armut gibi yakalandıklarını varsayalım,

      bu durumda biz bir katliamdan söz edecektik, Müslüman arkadaşlar ise tevbe-suresi 5. ayetin ilk cümlesindeki emir gereği tanrının Müslümanlar eliyle onları cezalandırdığını söyleyeceklerdi ama ayeti bir ilkokul çocuğuna da göstersen tevbe 5’teki ilk cümlenin katliam emri olduğunu kolaylıkla söyleyecekti,

      “öldürün “diyen bir tanrının inanırları, önlerinde engel gördükleri için niye “katli vaciptir” demesinler? hani imam cemaat kıssası vardır ya….

      • sercan dedi ki:

        sayın 1okuyucu
        konuya çok mantıksal yaklaşarak güzel bir açıklama olmuş tebrikler
        ben her zaman dinin insanlara ne kazandırdığına bakarım
        müslümanlara neler kaybettirdiği ortada halen 3, dünya ülkeri sınıfında…. otomobilden ilaça hep hırıstiyan ülkelere muhtaç ser sefil hayatları var birde kalkıp islamı öve öve bitiremezler,,,,,,,,

  445. sercan dedi ki:

    BİLAL BEYDEN ALINTI Kur’an insanoğlunun geçmişine işaret etmemiştir…. Kim din veya kur’an adına insanoğlunun geçmişi 7.bin vs… dir dese ,kur’an’ı hiç bilmiyor demektir..!!! Lütfen,bunların söylediklerini dine ve kur’an’a mal etmeyİ
    CEVAP ,,,,, BİLAL BEY SÖZDE YANLIŞA,, DOĞRU CEVAP VEREYİM
    ,,,,,,DERKEN SİZDE YANLIŞA BATIYORSUNUZ
    BİR DEFA KURAN AYETLERİNİN YARISI KENDİNDEN ÖNCE YAŞAMIŞ
    KAVİMLERDEN BAHSEDER ,,,NUH TAN ,,MUSA DAN,,YANİ 2,,3,,BİN YIL ÖNCESİNDEN SİZ NASIL İNSANOĞLUNUN GEÇMİŞİNDEN BAHSETMEZ DİYORSUNUZ ,,,,
    SADECE ŞU DOĞRU KURANDA 7,,BİN YIL DİYE BİŞEY YAZMAZ ,,,,
    SAYGILAR ,,,,,

    • bilal dedi ki:

      Sn.Sercan,

      2-Bir önce neyi anlattıklarımı iyice okuyup anlayın,ondan sonra yorum yapın.Ben insanın geçmişinden neyi kastettiğimi anlamamışsınız.Bakınız ben bunu kimin yorumuna yönelik yazmışım. ! Sn.rammseteinn bir yazısında birinin ‘’ insanlığın geçmişi 7bin yıldır ‘’ dediğini anlatıyor,ben de buna yönelik ceveben‘’Kur’an insanoğlunun geçmişine işaret etmemiştir demişim.YANİ KUR’AN,İLK İNSANIN DÜNYA ÜZERİNDE NE ZAMAN YAŞAMAYA BAŞLADIĞINA DAİR BİR İŞARET VERMİYOR,DÜNYA ÜZERİNDE İNSANINOĞLUNUN GEÇMİŞİNE BELLİ BİR TARİH VE ZAMAN vermiyor diye anlatmaya çalışmışım,fakat siz ya okuduklarınızı anlamıyorsunuz ya da anlama sorunu yaşıyorsunuz…!!!

      2-Bana yönelik ‘’ DERKEN SİZDE YANLIŞA BATIYORSUNUZ
      BİR DEFA KURAN AYETLERİNİN YARISI KENDİNDEN ÖNCE YAŞAMIŞ
      KAVİMLERDEN BAHSEDER ‘’ sizden alıntı ‘’

      Sercan arkadaşım! Söz konusu yazıda anlattığımız ‘’İnsanoğlunun geçmişi nedemek ? Bunun anlamı geçmiş insan ve kavimlerden söz etmek midir? Yoksa insanoğlunun dünya üzerinde yaşamaya başladığı zaman mı ? Lütfen okuduklarınızı anlayarak okuyun.!!!!!

      3- 124 bin peygamberin olduğuna dair bir bilgi ne kur’an’ı kerimde,ne de sahih bir hadiste vardır. !!! Bununla ilgili rivayet doğru ve muteber değildir,bunların sayısı 27 de değildir.. Çünkü kur’an nice peygamberlerden de söz etmemiştir,bu nedenle peygamberlerin sayısını yüce Allah’tan başka bilen yoktur.Ayrıca İnsanlığın geşmişi de 7 bin yıl vs.değildir. Buna rağmen konuyla ilgili ‘’ PEKİ Bİ HESAP YAPALIM diye boş yere hesap yapmanızın ne anlamı vardır ? Olmayan bir şey için hesap yapılır mı? Biz burada insanların görüşlerini mi tartışıyoruz,yoksa kur’an’ı kerimin verdiği bilgileri mi ???

      Saygılarımla…

      • sercan dedi ki:

        bilal bey ben sizin insanlık tarihi 7000 yıldır diye iddia eddiniz demedimki onu üniversiteli bir gence hiteben söyledim
        sizle anlaşamadığımız kuranın eskilerden bahsetmemiş demeniz eğer nuh musadan bahsediyorsa bu insalık tarihi olmuyormu
        zaten kuran deseki insalık 2 milyon yıl önce başladı ben hemen inanacam bulunan insan fosilleriyle uyuşuyor cünki
        ama bilimsel verilerle uyuşmadığı kesin
        saygılar

  446. sercan dedi ki:

    DİNCİ VE DİNDAR ARKADAŞLAR BİRAZ VİCDAN MUHASEBESİ YAPMANIZ İÇİN,,,,,,,
    şimdi hepimiz rahat koltuğumuza oturup ooo dünya ne güzel herşey var araba var uçak var
    bilgisayar var teknoloji o biçim diyorsunuz ama bunlarıda allah yaptı diyorsunuz
    peki bu saydıklarımın hangisini müslümanlar yapmış hiç birini
    kendi kendinize sormuyormusunuz
    neden bunları yapmayı ,,allah müslümanlara ,,nasip etmemişde gayrımüslümlere?
    sözde kuranda mislümanları önceki kavimlerden üstün kılındığını yazdığı halde
    şu an müslüman halkının savaşlar ve yoksulluktan
    kıvrandığı dünyanın en tehlikeli en yaşanmaz halde
    olduğunu sormuyorsunuz kendinize
    çünki bu işler allahla kuranla olmuyor
    öyle olsaydı müslüman ülkeler bu gün dünyanın hakimi olurlardı her gün 5 vakit
    değil 50 vakitte namaz kılınsa nafile bi işe yaramaz
    daha öncede yazmıştım ,,bugün insan ırkı varsa bu ateist dediğiniz bilim
    adamları sayesinde var
    yukarda saydıklarımı hep ateist bilim adamları icat etmiştir
    din alimlerinin bir tane insanlık için bir ilaç veya
    bir alet icatları varmı
    asıl sizlerin gözlerinizde perde kalplerinizde mühür var
    bu gercekleri görmüyorsunuz ….
    insanlık bu günlere gelene kadar binlerce yıl evrimleşmiş
    10000 yıl önce yazı yokken bugün
    insanlar yazı yazarak telofonda konuşarak havadan yoluyorlar
    bu insan beyninin evrimleşmesi değilde ne peki
    ha bide şu var siz hastalandığınızda doktoramı gidiyorsunuz ,,,camiyemi hangisi tedavi edici sizce
    ŞİMDİ DİNCİ ARKADAŞLAR ŞUNU DİYECEKLER KLASIK CEVAPLARDAN
    ALLAH DERT VERİRSE DERMANINIDA VERİR
    arkadaşlar öyle bişey yok ateist bilim adamları ,,,onlara saygım sonsuz ,,
    bir ilaç bulmak için 10..20.yıl çalışıyorlar …
    eğer kuranla allahla olsaydı müslümanlar eskiden ,,,,veba hastalığı onları kırıp geçirmezdi
    DÜNYADA ÖNEMLİ BİR BULUŞ ,,İCAT OLDUĞUNDA DİNCİ ARKADAŞLAR KOLTUKLARINA OTURUP
    YA ZATEN BU KURANDA VARDI YAZIYORDU GİBİ ADİCE VE ŞEREFSİZCE DİĞER İNSANLARIN
    YILLARCA ARAŞTIMASINA EMEĞİNE SAYGISIZLIK EDERLER BUNA ÇOK KIZARIM ….
    ADAMA SORARLAR KURANI BUNLAR MÜSLÜMANLARDAN DAHAMI İYİ OKUYORLAR…..

    • bilal dedi ki:

      Sn.Sercan,

      1-Bilgisayar vs. işaret ederek..’’ neden bunları yapmayı ,,allah müslümanlara ,,nasip etmemişde gayrımüslümlere? ‘’ sziden alıntı ‘’

      Peki yüce Allah bunları yapmayı müslümanlara nasip edeceğim,müslüman olmayanlara nasip etmeyeceğim diyor mu ? Yüce Allah kimsenin inancına,dinine vs.bakmaz,kim çalışırsa ona nasip eder,gayri müslim de çalışırsa ona nasip eder.Bakınız siz yüce Allah’a ve onun göndermiş olduğu kur’an’a inanmıyorsunuz,ama yine de sizi yaşatıyor,müslüman ile gayri müslim arasında hiç bir ayrım yapmıyor,nankör ve günahkar olsa bile gayri müslim de yine onun kuludur…Eğer müslümanların hayatında gerçek anlamda islam ve kur’an olsaydı onlar asla bugünkü durumda olmayacaklardı.Onlar kur’an ve islamdan uzaklaştıkları için bugüngü üzücü durumu yaşıyorlar.Ayrıca halkı müslüman olan hiç bir ülkede ne islam,ne de kur’an hukuku egemendir.Bu ndenle bunların durumundan islam ve kur’an sorumlu değildir. Zaten Emevilerden bugünümüze kadar halkı müslüman olan hiç bir ülkede gerçek anlamda islam ve kur’an hukuku uygulanmamıştır..!!!

      2- arkadaşlar öyle bişey yok ateist bilim adamları ,,,onlara saygım sonsuz ,,
      bir ilaç bulmak için 10..20.yıl çalışıyorlar.’’ sizden alıntı ‘’

      Araştırmadığınızdan dolayı müslüman bilim adamlarından da haberiniz yoktur.!!!

      Müslüman Bilim Adamları Buluşları, Müslüman İslam Alimleri ve Buluşları !!!

      Abdüsselam : ( 1926 – ) Pakistanli Fizik Bilgini Ilk nobel ödülü alan müslüman bilim adami.

      Ahmed Bin Musa : ( 10. yüzyil ) Sistem mühendisliginin Öncüsü. Astronom ve Mekanikçi.

      Aksemseddin : ( 1389 – 1459 ) Pasteur önce Mikrobu bulan ilk bilim adami. Istanbulun fethinin manevi babasidir. Fatih sultan Mehmet’ in Hocasidir

      Ali Bin Abbas : ( ? – 994 ) 1000 sene önce ilk kanser ameliyatini yapan bilim adami. Kilcal damar sitemini ilk defa ortaya atan bilim adamidir. Eski çagin en büyük hekimlerinden olan hipokratesin (Hipokrat) Dogum olayi görüsünü kökünden yikti.

      Ali Bin Isa : ( 11. yüzyil ) Ilk defa göz hastaliklari hakkinda eser veren müslüman bilim adami.

      Ali Bin Ridvan : ( ? – 1067 ) Batiya tedavi metodlarini ögreten islam alimi.

      Ali Kusçu : ( ? – 1474 ) Ünlü Bir türk astronomi ve matematik bilginidir.

      Ammar : ( 11 yüzyil ) Ilk katarak ameliyatini kendine has biçimde yapan müslüman bilim adami.

      Battani : ( 858 – 929 ) Dünyanin en meshur 20 astrononumdan biri trigonometrinin mucidi, sinus ve kosinüs tabirlerini kullanan ilk bilgin.

      Dinaveri : ( 815 – 895 ) Botanikçi Ve astronom bir alim olarak bilinir.

      Ebu Kamil Suca : ( ? – 951 ) Avrupaya matematigi ögreten islam bilgini.

      Ebu’l Fida : ( 1271 – 1331 ) Büyük Bir bilgin tarihçi ve cografyacidir.

      Ebu’l Vefa : ( 940 – 998 ) Matematik ve Astronomi bilginidir trigonometriye tanjant, kotanjant, sekant ve kosekanti kazandiran matematik bilginidir.

      Ebu Maser : ( 785 – 886 ) Med-cezir olayini (gel-git) ilk kesfeden bilgindir.

      Evliya Çelebi : ( 1611 – 1682 ) Büyük Türk seyyahi ve meshur seyahatnamenin yazaridir.

      Farabi : ( 870 – 950 ) Ses olayini ilk defa fiziki yönden ele alip açiklayip izah getiren ilk bilgindir.

      Fergani : ( 9. yüzyil ) Ekliptik meyli ilk defa tesbit eden astronomi alimi.

      Giyasüddin Cemsid : ( ? – 1429 ) Matematik alimi. Ondalik kesir sistemini bulan çemsid cebir ve astronomi alimi.

      Harizmi : ( 780 – 850 ) Ilk cebir kitabini yazan ve batiya cebiri ögreten bilgin. Adi algoritmaya isim oldu rakamlari Avrupa’ ya ögreten bilgin. Cebiri sistemlestiren Bilgin.

      Hasan Bin Musa : ( – ) Dünyanin çevresini ölçen, üç kardesler olarak bilinen üç kardesten biri..

      Hazini : ( 6 – 7 yüzyil ) Yerçekimi ve terazilerle ilgili izahlarda bulunan bilgin.

      Hazerfen Ahmed Çelebi : ( 17. yüzyil ) Havada uçan ilk Türk. Planörcülügün öncüsü.
      Huneyn Bin Ishak : ( 809 – 873 ) Göz doktorlarina öncülük yapan bilgin.

      Ibni Avvam : ( 8. yüzyil ) Tarim alaninda ortaçag boyunca kendini kabul ettiren bilgin.

      Ibni Battuta : ( 1304 – 1369 ) Ülke ülke , kita kita dolasan büyük bir seyyah.

      Ibni Baytar : ( 1190 – 1248 ) Ortaçagin en büyük botanikçisi ve eczacisidir.

      Ibni Cessar : ( ? – 1009 ) Cüzzam hastaliginin sebeb ve tedavilerini 900 sene önce açiklayan müslüman doktor.

      Ibni Ebi Useybia : ( 1203 – 1270 ) Tip Tarihi hakkinda essiz bir eser veren doktor.

      Ibni Fazil : ( 739 – 805 ) 12 asir önce ilk kagit fabrikasini kuran vezir.

      Ibni Firnas : ( ? – 888 ) Wright kardeslerden önce 1000 sene önce ilk uçagi yapip uçmayi gerçeklestiren alim.

      Ibni Haldun : ( 1332 – 1406 ) Tarihi ilim haline getiren sosyolojiyi kuran mütefekkir. Psikolojiyi tarihe uygulamis, ilk defa tarih felsefesi yapan büyük bir islam tarihçisidir. Sosyolog ve sehircilik uzmani.

      Ibni Hatip : ( 1313 – 1374 ) Vebanin bulasici hastalik oldugunu ilmi yoldan açiklayan doktor.

      Ibni Havkal : ( 10. yüzyil ) 10 asir önce ilmi degeri yüksek bir cografya kitabi yazan alim.

      Ibni Heysem : ( 965 – 1051 ) Optik ilminin kurucusu büyük fizikçi. Islam dünyasinin en büyük fizikçisi, batili bilginlerin öncüsü, göz ve görme sistemlerine açiklik kazandiran alim. Galile teleskopunun arkasindaki isim.

      Ibni Karaka : ( ? – 1100 ) Dokuzyüz yil önce torna tezgahi yapan bilgin.

      Ibni Macit : ( 15. yüzyil ) Ünlü bir denizci ve cografyaci. Vasco da Gama onun bilgilerinden ve rehberliginden istifade ederek hindistana ulasti.

      Ibni Rüsd : ( 1126 – 1198 ) Büyük bir doktor, astronom ve matematikçidir.

      Ibni Sina : ( 980 – 1037 ) Doktorlarin sultani. Eserleri Avrupa üniversitelerinde 600 sene temel kitap olarak okutulan dahi doktor. Hastalik yayan küçük organizmalar, civa ile tedavi, pastör’ e isik tutmasi, ilaç bilim ustasi, dis belirtilere dayanarak teshis koyma, botanik ve zooloji ile ilgilendi, Fizikle ilgilendi, jeoloji ilminin babasi.

      Ibni Türk : ( 9. yüzyil ) Cebirin temelini atan islam bilgini.
      Ibni Türk : ( 9. yüzyil ) Cebirin temelini atan islam bilgini.

      Ibni Yunus : ( ? – 1009 ) Galile’den önce sarkaci bulan astronom.

      Ibni Zuhr : ( 1091 – 1162 ) Endülüsün en büyük müslüman doktorlarindan asirlarca Avrupa’da eserleri ders kitabi olarak okutuldu.

      Ibnünnefis : ( 1210 – 1288 ) Küçük kan dolasimini bulan ünlü islam alimi.

      Ibrahim Efendi : ( 18. yüzyil )Osmanlilarda ilk denizaltiyi gerçeklestiren mühendis.

      Ibrahim Hakki : ( 1703 – 1780 ) Büyük bir sosyolog, psikolog, astronom ve fen adami. En ünlü eseri marifetnâme, Burçlardan, insan fizyoloji ve anatomisinden bahsetmistir.

      Idrisi : ( 1100 – 1166 ) Yedi asir önce bügünküne çok benzeyen dünya haritasini çizen cografyaci.

      Ihvanü-s Safa : ( 10. yüzyil ) çesitli ilim dallarini içine alan 52 kitaptan meydana gelen bir ansiklopedi yazan ilim adami. Astronomi , Cografya, Musiki, Ahlâk, Felfese kitaplari yazmistir.

      Ismail Gelenbevi : ( 1730 – 1791 ) 18 yüzyilda osmanlilarin en güçlü matematikçilerinden.

      Istahri : ( 10. yüzyil ) Minyatürlü cografya kitabi yazan bilgin.

      Kadizade Rumi : ( 1337 – 1430 ) Çagini asan büyük bir matematikçi ve astronomi bilgini. Osmanlinin ve Türklerin ilk astronomudur.
      Kambur Vesim : ( ? – 1761 ) Verem mikrobunu Robert Koch’dan 150 sene önce kesfeden ünlü doktor.

      Katip Çelebi : ( 1609 – 1657 ) Osmalilarda rönesansin müjdecisi cografyaci ve fikir adami.

      Kazvini : ( 1203 – 1283 ) Ortaçagin Herodot’u müslümanlarin Plinius’u , astronom ve cografyaci bilgin.

      Kemaleddin Farisi : ( ? – 1320 ) Ibni Heysem ayarinda büyük islam matematikçisi, fizikçi ve astronom.

      Kerhi : ( ? – 1029 ) Islam Matematikçilerinden.

      Kindi : ( 803 – 872 ) Ibni Heysem’e kadar optikle ilgili eserleri kaynak olan bilgin. Fizik, felsefe ve matematik alaninda yaptigi hizmetleri ile taninmistir.

      Kursunoglu Behram : ( 1922 – ? ) Genellestirilmis izafiyet teorisini ortaya atan beyin güçlerimizden. Halen prof. Behram Kursunoglu Amerika da florida üniversitesinde teorik fizik merkezinde baskanlik yapmaktadir.

      Lagarî Hasan Çelebi : ( 17. yüzyil ) Füzeciligin atasi, osmanlilarda ilk defa füze ile uçan bilgin.

      Macriti : ( ? – 1007 ) Matematikte baskan kabul edilen Endülüslü Matematikçi ve astronom.

      Magribi : ( 16. yüzyil ) Çaginin en büyük matematikçilerinden . Magribinin eseri olan Tuhfetü’l Ada isimli kitabinda üçgen, dörtgen, daire ve diger geometrik sekillerinin yüz ölçümlerini bulmak için metodlar gösterilmistir.

      Maasallah : ( ? – 815 ) Meshur islam astronomlarindandir. Usturlabla Ilgili ilk eseri veren bilgindir.
      Mes’ûdi : ( ? – 956 ) Kiymeti ancak 18. 19. Yüzyillarda anlasilan büyük tarihçi ve cografyaci. Mesudi günümüzden 1000 sene önce depremlerin olus sebebini açiklamistir. Mesûdinin eserlerinden yel degirmenlerinin de müslümanlarin icadi oldugu anlasilmistir.

      Mimar Sinan : ( 1489 – 1588 ) Seviyesine bugün dahi ulasilamayan dahi mimar. Mimar Sinan tam manasi ile bir sanat dahisidir.

      Muhammed Bin Musa : ( 9. yüzyil ) Dünyanin Çevresini ölçen 3 kardesten biri. Matematikçi ve astronom.

      Mürsiyeli Ibrahim : ( 15. yüzyil ) Piri reisten 52 sene önce bugünkü uygun Akdeniz haritasini çizen haritaci. Günümüzden 500 sene önce kadar önce yasamistir.

      Nasirüddin Tusi : ( 1201 – 1274 ) Trigonometri sahasinda ilk defa eser veren, Meraga rasathanesini kuran, matematikçi ve astronom.

      Necmeddinü-l Misri : ( 13 yüzyil ) Çaginin ünlü astronomlarindan.

      Ömer Hayyam : ( ? – 1123 ) Cebirdeki binom formülünü bulan bilgin. Newton veya binom formülünün kesfi ömer hayyama aittir.

      Piri Reis : ( 1465 – 1554 ) 400 sene önce bu günküne çok yakin dünya haritasini çizen büyük cografyaci. Amerika kitasinin varligini kristof kolomb ‘dan önce bilen ünlü denizci.

      Razi : ( 864 – 925 ) Kesifleri ile ün salan asirlar boyunca Avrupa’ya ders veren kimyager doktor ünlü klinikçi. Devrinin En büyük bilgini Ibni Sina ile ayni ayarda bir bilgin.

      Sabit Bin Kurra : ( ? – 901 ) Newton’ dan çok önce diferansiyel hesabini kesfeden bilgin. Dünyanin çapini dogru olarak hesaplayan ilk islam bilgini. Matemetik ve astronomi alimi.

      Sabuncu Oglu Serefeddin : ( 1386 – 1470 ) Fatih devrinin ünlü doktor ve cerrahlarindandir. Deneysel fizyolojinin öncülerindendir.

      Seydi Ali Reis : ( ? – 1562 ) Ünlü bir denizci, matematik ve astronomi alimidir.

      Semsettin Halili : ( ? – 1397 ) Büyük bir astronomi bilginidir.

      Sihabettin Karafi : ( ? – 1285 ) orta çagin en büyük fizikçi ve hukukçularindan.

      Takiyyüddin Er Rasit : ( 1521 – 1585 ) Istanbul rasathanesi ilk kuran çagindan çok ileride asrin önde gelen astronomi alimidir.

      Ulug Bey : ( 1394 -1449 ) Çaginin en büyük astronomu ve trigonometride yeni çigir açan ünlü bir alim ve hükümdar.
      Zehravi : ( 936 -1013 ) 1000 sene önce ilk çagdas ameliyati yapan böbrek taslarinin nasil çikarilacagini ve ilk böbrek ameliyatini gerçeklestiren bilim adami..

      Zerkali : ( 1029 – 1087 ) Keşif ve hizmetleri ile ün salmis astronomi alimidir.

      Saygıalrımla…

      • rammsteinn dedi ki:

        bu kadar yazdığınız bilim adamlarının yaşadıkları döneme hiç dikkat ettinizmi?
        kaldıki bu 50-100 bilim adamının keşiflerinin karşısına 5bin tane daha iyisi çıkar.
        burda önemli olan, bilimin karşısına din herdaim engel olmasıdır. günümüzde hiç şöyle haberler çıkıyormu?
        arap bilimadamlarından çığır açan buluş
        mısır bilim adamlarının büyük keşfi
        yok göremezsiniz.
        eski tarihtekilerle övünme sadece bir avuntudur.

        dindar kesmin,dinlerine uygun olmayan keşiflere,buluşlara ne derece tepki verdiği ortadadır.
        dünya din yerine bilime sarılsaydı bugün insanoğlunun hayatı çok daha başka olurdu.
        şu andaki durumdan kötü mü olurdu iyi mi?
        cevap bellidir.

  447. bilal dedi ki:

    Sn.Sercan,
    ‘’ ŞİMDİ BU AYETİ BİRAZ SORGULUYALIM burada sözde allah muhammede sınırsız kadınla evlenme hakkı tanıyor ama diyor sadece sana diğer müminlere değil ‘’ sizden alıntı ‘’

    1-Bu ayetin neresinde Allah hz.Muhammed’e sınırsız evlenme hakkı tanıyor…?

    Bir önce AHZAB-50. ayetin doğru meal ve yorumunu okuyalım,

    AHZAB-50.AYETİN DOĞRU MEALİ !!!

    AHZAB-50: Ey Peygamber! Mehirlerini verdiğin eşlerini ve Allah’ın sana bahşettiği savaş esirleri arasından sağ elinin altında bulunanları,(bunlardan müslümanlığı seçip evlenmek isteyenleri) sana helal kıldık.Ve seninle birlikte göç etmiş olan amcalarının ve halalarının kızlarını,dayılarının ve teyzelerinin kızlarını;ve kendisini Peygamber’e özgür iradesiyle mehirsiz teklif eden,Peygamber’in de nikahlamak istediği (evli olmayan) mümin kadını da (sana helal kıldık): (bu sonuncusu,yani gönül rızasıyla mehir almak istemeyen) yalnız sana özgüdür,öteki müminler için değil,(zaten) onlara eşleri ve sağ ellerinin altında bulunanlar konusunda yapmaları gerekeni bildirdik ki sana bir zorluk çıkmasın,şüphesiz Allah çok bağışlayan ve çok merhamet edendir..’’

    AHZAB-50:Hz.peygambere bunlarla evlen denmiyor.Onun şahsında bütün inananlara mesaj veriliyor..Nikah yoluyla kimlerin kimlere helal olduğunun vurgusu yapılıyor..!! Verilen mesaj şudur….a) Nikah yoluyla himayenize aldığınız eşleriniz helaldır.. b ) Elinizin altında bulananlardan (müslüman olup evlenmek isteyen esirlerden.) nikah yoluyla size helaldır..c) Amca kızlarından ,hala kızlarından,dayı kızlarından ve teyze kızlarından biriyle evlenmek halaldır.( yani bu akarabalık evlilğe engel değildir..Bu ayette, bir insan isterse amcasının,halasının,dayısının ya da teyzesinin kızıyla evlenebilir hükmü vardır.! Ayrıca Bütün bunlarla evlen veya hz.Muhammed’e sınırsız evlenme hakkı tanındığını iddia etmek veya böyle bir anlamı çıkarmak kur’an’ın söz konusu ayeti zerre kadar anlamamaktır.Böyle iddia yanlış,mesnetsiz ve saçmalıktır… hz.Peygamber elçi sıfatıyla insanların mümessili olduğu için bazen onun şahsında herkesi ilgilendiren genel hükümler geliyor…!!! MESELA: KEVSER SURESİNDE hz.peygamberin şahsında bütün müslümanlara namaz kılmaları ve de kurban vermeleri emredilmektedir…’’…فصل لربك وانحر الخ ‘’….Rabbin için namaz kıl ve kurban kesiver….’’
    İşte,elçilik sıfatıyla mümessil olan hz.peygambere ve onun şahsında müslümanlara namaz kılmak ve kurban kesivermek emredilmektedir…..

    AHZAB-50. ayette de hz.peygamber şahsında insanlardan kimin kiminle evliliği helaldır,dinen sakıncası yoktur diye herkesi kapsayan genel bir hüküm vardır..‘’

    : 2-1peki neden sadece muhammede akraba evliliği serbeste başkalarına yasak’’ sizden alıntı ‘’

    Bu tür akraba evliliği ona serbet de başkalarına yasak mı ???
    Peki hiç araştırdınız mı,müslümanlar bu tür akrabalarla evlenmiyorlar mı ? Bu tür akrabalarla evlenmek sadece hz.Muhammed’e mi hastır.??? Müslümanların bu tür akrabalarla evlilik yaptığını hiç bilmiyor musunuz.? Bir araştırın bakalım.!!!

    3 – ‘’…..ama diyor sadece sana,diğer mü’minlere değil…’’ sizden alıntı’’

    Galiba okuduğunuzu ya anlamıyorsunuz,ya da dikkatsiz okuyorsunuz.!!! Ayete geçen ‘’ ..Bu sana özgüdür,diğer mü’minlere değil ‘’ iafedesi ‘’mehirsiz evlenmek isteyen ‘’ kadın hakkındadır. Yani evli olmayan bir kadın isterse mehirsiz de hz. peygamberle evelenebilir…İşte söz konusu ayetin bu cümlesi bunu anlatıyor,ama anlayamıyor veya anlamak istemiyrsanız o başka.!!!

    – AHZAB-50 : وامرأة مؤمنة ان وهبة نفسها للنبي الخ ‘’ ….Bir de karşılıksız peygamberle evlenmek isteyen ve peygamberin de kendisiyle evlenmek istediği (evli olmayan) mü’min kadını….’ Burada’’ mehir istemeksizin evli olmayan bir kadın peygamberle evliliğin caiz olduğuna vurgu yapılmaktadır…a) Bu kadın mutlaka evli olmayacak. b) Böyle bir kadın gönül arzusuyla mehir almaktan feragat edecekse..c) Kendi arzusuyla feragat etmezse, hz.peygamberin de ona mutlka mehir vermek zorundadır…. İşte bu hususiyet sadece mehir konusundadır.

    4- AHZAB-52:لايحل لك النساء من بعد الخ ‘’ Bundan böyle sahip olduğun (mevcut) eşler dışında başka biriyle nikahlanman,bunları başka hanınmlarla değiştirmen,kendilerini güzel bulup beğensen bile.asla sana helal değildir….’’ Hani sınırsız evlenme hakkı..???

    5———–xxxxxxxxxxxxxxxxx

    ‘’ 4 allah muhammede cariyeleri ganimet olarak verdiğini söylüyor …’’ sizden alıntı’’

    Ayete ‘’CARİYE ‘’ ifadesi asla yoktur,elinin altındakiler,harp esirleridir..Bunlar kesinlikle cariye edinilemezler..Bunlardan müslüman olup evlenmek isteyenler evlenirler,müslüman olmayanlar ise savaş bitminde mutlaka serbest bırakılmaları gerekiyor……

    MUHAMMED-4.ayete bu hükme açıkça vurgu yapılmıştır….ayetin ilgili cümlesi şöyledir…….. – ’’فاما منا بعد واما فداء….. ’’ ….savaş bitince mutlaka esirleri ya lütuf olarak karşılıksız salıverin, ya da fidye alarak ( esir takası yaparak vs……) serbest bırakın…’’ şeklindeki ayetin emriyle,hiç bir surette ‘’HİÇ BİR SAVAŞ ESİRİNİN KÖLE VEYA CARİYE EDİNİLEMEYECEĞİNE, BUNLARIN MUTLAKA SERBEST BIRAKILACAĞINA…’’ dair kesin bir hüküm verilmiştir……!!!!!!!!!!
    .
    Bu nedenle söz konusu iddianız hem yanlış,hem de anlamsız ve mesnetsizdir……!!!!

    Saygılarımla…..

    • toro dedi ki:

      Sevgili Bilal,
      Öncelikle aramıza hoşgeldiniz, umarım rahatsızlığınız düzelmiştir.

      Konumuza dönecek olursak. Şimdi Sayın Bilal burada aylardır karşılıklı olarak münazara yapıyoruz ve siz artık klasikleştiği üzere diyanetten alıntılanan ayet meallerini kendi doğru meallarinizle revize ediyor ve bu revizyon üzerinden de kendi cevaplarınızı kurguluyorsunuz! Öncelikle açık olalım sizin bize söylemek istediğiniz şey, Diyanet in Kuran meali yapmakta yetersiz olduğu ve bu yüzden yaptıkları meallerin yanlış olduğumudur? Öncelikle Diyanet bu işi biliyor ya da bilmiyor, ya da biliyorsa benden daha iyi bilmiyor şeklinde birkanıya sahipseniz bunu bizimle paylaşmanızı isterim!

      Şimdi Ahzab 50 ye gelirsek!

      Sizin iddianıza göre bu ayet kendine peygamber diyene değilde bütün müslümanlara hitap ediyor! Ben ise tersini yani hitabın sadece kendine peygamber diyene yapıldığını düşünüyorum! Şimdi bu konuyu bence bir örnekleme yaparak çözebiliriz!
      Aşağıya Ahzab 50 ile beraber başka bir ayeti daha koyacağım!

      ”AHZAB-50: Ey Peygamber! Mehirlerini verdiğin eşlerini ve Allah’ın sana bahşettiği savaş esirleri arasından sağ elinin altında bulunanları,(bunlardan müslümanlığı seçip evlenmek isteyenleri) sana helal kıldık.Ve seninle birlikte göç etmiş olan amcalarının ve halalarının kızlarını,dayılarının ve teyzelerinin kızlarını;ve kendisini Peygamber’e özgür iradesiyle mehirsiz teklif eden,Peygamber’in de nikahlamak istediği (evli olmayan) mümin kadını da (sana helal kıldık): (bu sonuncusu,yani gönül rızasıyla mehir almak istemeyen) yalnız sana özgüdür,öteki müminler için değil,(zaten) onlara eşleri ve sağ ellerinin altında bulunanlar konusunda yapmaları gerekeni bildirdik ki sana bir zorluk çıkmasın,şüphesiz Allah çok bağışlayan ve çok merhamet edendir..’’

      ”NUR-30:Mü’min erkeklere söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar. Bu davranış onlar için daha nezihtir. Şüphe yok ki, Allah onların yaptıklarından hakkıyla haberdardır.”

      Bu iki ayetten hangisinde kuranın tanrısı bütün insanlara (erkeklere) hitap etmektedir?

      Öncelikle Ahzab 50 başlangıç, gelişme ve sonuç olarak değerlendirildiğinde ayetin sonunda zaten diye devam eden bölüm sonradan ayete eklenmiş izlenimi vermektedir. Esasen ayetin özellikle ”Ve seninle birlikte göç etmiş olan amcalarının ve halalarının kızlarını,dayılarının ve teyzelerinin kızlarını” kısmıda tanrısal değildir! Çünkü kendine peygamberim diyene bu ayetle KENDİSİYLE BERABER GÖÇ (HİCRET) etmiş olan akraba kızları helal edilmiştir! Burada bir eylemi yapanlar yani GÖÇ e iştirak edenler özellikle vurgulandığına göre bu kelam sadece kendine peygamber diyen için geçerlidir! Aksi halde ayette ”seninle birlikte göç etmiş olan” olmayacak ve sizin iddianızı doğrulayacak şekilde bütün müslümanlara hitap ediyor anlamı çıkarabileceğiniz şekilde (bana göre yine de çıkmaz) yani, ”Ve amcalarının ve halalarının kızlarını,dayılarının ve teyzelerinin kızlarını” şeklinde olacaktı! Sanırım bu basit değişimin hitaba etkisini BİR TANRI daha iyi bilecektir!

      Öte yandan ayette ”birlikte göç ettiği söylenen akraba kızları” tanımı kadüktür! Çünkü peygamberle beraber göç eden tek akraba kızı HALASININ kızı olup EVLATLIĞI Zeyd ile evlendirdiği Zeynep’tir! O tanıma uyan sadece hala kızı Zeynep vardır! Bu nedenle ayet kendi içinde tanrısallıktan uzak bir muaallaklıkla kurgulanmış ve bir tanrı hitabından bulunması mantıklı olmayacak şekilde anlam kargaşası barındırmaktadır! Buna en önemli örnek sizin ”DOĞRUSU” diyerek kendi mealinizi göstermenizdir! Bir tanrı hitabının her insan algısında farklı konumlanması ve her insanın o tanrı kelamı için kendi ”DOĞRU” sunun olması nasıl mümkün olabilir? Tanrı hitap eder, hitap açık ve nettir, herkes aynı şekilde anlar ama sonrasında anladığına inanıp inanmamak konusunda bir kararı olur! Ama burada görüyoruz ki hitap başlıbaşına anlama problemlerini barındırırken ondan sonraki aşamayı düşünmek ya da o aşamaya geçmek mümkün değildir!

      Diyorsunuz ki ”BAZEN” kuranın tanrısı kendine peygamber diyenin nezdinde bütün insanlara hitap eder! Ama bazende ”DOĞRUDAN” bütün müslümanlara hitap ediyor! Peki sizce neden böyle yapıyor? Kafaları karışsın ve yüzyıllarca ayetin aslında ne anlama geldiğini aralarında tartışıp hepsi kendi ”DOĞRU” mealini oluştursun diye mi?
      Bütün müslümanların yapmasını istediği şeyler için NUR 30 da yaptığı gibi doğrudan hitap etmesi daha efektif sonuçlar yaratmazmıydı? Tabi özellikle kafaları karışsın diye uğraşmıyor ya da asıl kurgucu kendine avantaj sağlayayım derken çam devirmiyor sa! Çünkü bir insan o hengamede sadece halasının kızının kendisiyle göç ettiğini unutmuş ya da farketmemiş olabilir! İnsandır dalgınlığına verilebilir! Ama eğer bir tanrı kendi peygamberinin dayısı olmadığını bilmiyor, teyzelerinin ise göçten çok önce öldüğünü unutuyorsa tarılığı sorgulanır hale gelir! Peki sorarım size hangi tanrı tanrılığını bu şekilde sorgulatacak bir söylemde bulunabilir?Ve hangi tanrı tanrılığının bu şekilde sorgulandığı anlarda kurtuluşunu bazı insanlarının asıl ”DOĞRU” budur dediği meallere bağlayabilir?

      • bilal dedi ki:

        Sn.Toru,

        Öncelikle ilginiz ve iyi dilekleriniz için çok teşekkür ederim,Allah’a şükür durumum iyi sayılır,fakat aşırı efordan uzak durmam gerekiyor,bu nedenle sık ve her zaman değil,ara sıra belki yorum yapabilirim.!

        1-AHZAB-50.ayete geçen ‘’……..mehir vermeksizin peygamberle evlenmek isteyen ve peygamberin de kendisiyle evlenmek istediği (evli olmayan) bir kadını da helal kıldık.Bu durum ise sadece peygambere hastır diğer mü’minlere değil..’’ şeklindeki ifadeyle sadece bu durum (yani mehirsiz evlenme durumu ) hz.peygambere hastır,diğer durumlar değil, Diğer durumlar ise bütün müminler için de aynen geçerlidir…….Yani bu tür akrabalardan biriyle evlenmek hem hz.peygambere,hem de bütün mü’minlere caizdir….’’ Eğer söz konusu ayete istisna yapılmadan bütün bunlar peygambere hastır,diğer mü’minlere değil şeklinde olsaydı,o zaman ayetin mesajı iddia ettiğiniz gibi olurdu,ama ayetin mesajı hiç de öyle değildir…
        ..
        2- ‘’ Esasen ayetin özellikle ”Ve seninle birlikte göç etmiş olan amcalarının ve halalarının kızlarını,dayılarının ve teyzelerinin kızlarını” kısmıda tanrısal değildir! Çünkü kendine peygamberim diyene bu ayetle KENDİSİYLE BERABER GÖÇ (HİCRET) etmiş olan akraba kızları helal edilmiştir! Burada bir eylemi yapanlar yani GÖÇ e iştirak edenler özellikle vurgulandığına göre bu kelam sadece kendine peygamber diyen için geçerlidir! ‘’sizden alıntı’’

        Burada da ‘’ Ey peygamber ! mehirlerini verdiğin eşlerini…vs……sana helal kıldık…..’’ şeklindeki hüküm ve mesajla nasılki hz.peygambere mü’minlerin mümessili sıfatıyla hitap edilmişse ‘’ seninle HİCRET edenler…’’ ifadesi de ayenen öyledir.Yani mü’minlerin mümessili sıfatıyla ona hitap edilmiştir.Ayrıca hicret eden sadece hz.peygamber değil.. mü’minler de hicret etmiştir.Zaten Medine’ye hicret eden hz.peygamber ve mü’minlerin de o dönemde ancak hicret edenlerle evlenebilirlerdi,hicret etmeyenlerle ise evlenebilmeleri mümkün değildi..Bu nedenle yukarıdaki yorumunuzu doğru ve isabetli bulmuyorum.

        3- Ama eğer bir tanrı kendi peygamberinin dayısı olmadığını bilmiyor, teyzelerinin ise göçten çok önce öldüğünü unutuyorsa tarılığı sorgulanır hale gelir! ‘’ sizden alıntı ‘’

        Bunun cevabı da zaten hz.peygambere mümessil sıfatıyla yapılan hitapta mevcuttur.. çünkü maksat sadece hz.peygamberin akrabaları değil,yine bütün mü’minlerin bu tür akrabalarıdır.Diğer konularda olduğu gibi,yine bu konuda da hüküm geneldir.Yani ilgili ayete hz.peygamberin şahsında mü’minlerin bu tür akrabalarına da vurgu yapılmıştır.!
        Sevgili Toro,yanılmıyorsam bu konuyu daha önce ya sizinle ya da başka bir arkadaşla paylaşmıştım,isterseniz arayıp bulabilirsiniz.Bu nedenle aynı konuya tekrar girmenin bir anlamı yoktur….

        Saygılarımla hoşça kalın….

      • 1okuyucu dedi ki:

        Bilâl;

        “””””Sevgili Toro,yanılmıyorsam bu konuyu daha önce ya sizinle ya da başka bir arkadaşla paylaşmıştım,isterseniz arayıp bulabilirsiniz.Bu nedenle aynı konuya tekrar girmenin bir anlamı yoktur….”””””

        evet, benimle paylaşmıştın, bende senin Kuranın tanrısının akraba evliliğine cevaz verdiği iddianı kabul etmiştim, sakat doğumların en önemli sebebi olan akraba evliliklerine Kuranın tanrısının cevaz vermesi, sonuçları doğanlar ve ebeveynleri açısından göz önüne alındığında Kuranın tanrısının insanları ne çirkin bir şeye teşvik ettiğini kabul etmeni kabul etmemden başka bir şey değildi,

        eğer akraba evliliklerini gerçekten doğru buluyorsan diyeceğim bir şey yok ama sonuçlarını gördüğünde kafana takılan bazı sorular oluyorsa, “doğrusunu Allah bilir” de geç git?

      • toro dedi ki:

        Sayın Bilal,

        ”Burada da ‘’ Ey peygamber ! mehirlerini verdiğin eşlerini…vs……sana helal kıldık…..’’ şeklindeki hüküm ve mesajla nasılki hz.peygambere mü’minlerin mümessili sıfatıyla hitap edilmişse ‘’ seninle HİCRET edenler…’’ ifadesi de ayenen öyledir.Yani mü’minlerin mümessili sıfatıyla ona hitap edilmiştir.Ayrıca hicret eden sadece hz.peygamber değil.. mü’minler de hicret etmiştir.Zaten Medine’ye hicret eden hz.peygamber ve mü’minlerin de o dönemde ancak hicret edenlerle evlenebilirlerdi,hicret etmeyenlerle ise evlenebilmeleri mümkün değildi..Bu nedenle yukarıdaki yorumunuzu doğru ve isabetli bulmuyorum.”

        Bakın yukarıdaki yorum sizin ve siz farkında olmadan benim söylemek istediğime geldiniz! Şöyle ki ayette ”Ve seninle birlikte göç etmiş” şeklinde ki yönlendirme kilit vaziyettedir! Çünkü benim tarafımdan da sizin tarafınızdan da sadece göç eden kendine peygamber diyen ve akrabalarından ya da HİCRETE katılan diğer müslüman ve akrabalarından söz edilmiş oluyor! Yani GÖÇ e fiilen katılmamış hiç kimse yani 622 yılından sonra hiçkimse bahsedilen akrabalarının kızıyla EVLENEMEZ! Ayet kesinlikle evrensel değildir, sadece bir olaya bağlanmıştır!

        Ayrıca ayetin sonunda kuranın tanrısı ayrıca, ”onlara eşleri ve sağ ellerinin altında bulunanlar konusunda yapmaları gerekeni bildirdik ki sana bir zorluk çıkmasın” diyerek diğer müslümanların eşleriyle ilgili tasarruf ve ödevlerini daha önceden söylediğini bildirmiyor mu?

        Bu ayetler için Müminun ve Nur surelerini tekrardan okumak sizin için yeterli olacaktır!

        Bunların hepsini bir kenara bırakalım! Ayet kendi içinde gayet açık ve net olarak sadece kendine peygamberim diyeni muhatap alır!

        ”AHZAB-50: Ey Peygamber! Mehirlerini verdiğin eşlerini ve Allah’ın sana bahşettiği savaş esirleri arasından sağ elinin altında bulunanları,(bunlardan müslümanlığı seçip evlenmek isteyenleri) sana helal kıldık.Ve seninle birlikte göç etmiş olan amcalarının ve halalarının kızlarını,dayılarının ve teyzelerinin kızlarını;ve kendisini Peygamber’e özgür iradesiyle mehirsiz teklif eden,Peygamber’in de nikahlamak istediği (evli olmayan) mümin kadını da (sana helal kıldık): (bu sonuncusu,yani gönül rızasıyla mehir almak istemeyen) yalnız sana özgüdür,öteki müminler için değil,(zaten) onlara eşleri ve sağ ellerinin altında bulunanlar konusunda yapmaları gerekeni bildirdik ki sana bir zorluk çıkmasın,şüphesiz Allah çok bağışlayan ve çok merhamet edendir..’’

        Yukarıdaki ayet sizin paylaştığınız haliyle aynen kopyalanmıştır!

        Bakın,

        ”Ey Peygamber! Mehirlerini verdiğin eşlerini ve Allah’ın sana bahşettiği savaş esirleri arasından sağ elinin altında bulunanları sana helal kıldık.”
        İzninizle parantez içindekileri paylaşmak istemiyorum, bence hiç bir tanrının sözleri ayrıca parantez içi açıklamaya muhtaç olmamalı!

        Neyse, Bakın yukarıda cümle KILDIK yüklemiyle bitiyor görünse bile hemen arkasından cümleye VE bağlacı konularak ek yapılıyor ve VE den sonra gelen emirler KILDIK ile biten cümleye ekleniyor!
        Yani son durum aynen şöyledir,

        ”Ey Peygamber! Mehirlerini verdiğin eşlerini ve Allah’ın sana bahşettiği savaş esirleri arasından sağ elinin altında bulunanları sana helal kıldık ve seninle birlikte göç etmiş olan amcalarının ve halalarının kızlarını,dayılarının ve teyzelerinin kızlarını;ve kendisini Peygamber’e özgür iradesiyle mehirsiz teklif eden,Peygamber’in de nikahlamak istediği mümin kadını da.”

        Şimdi siz ayetin içine parantezlerle sözde açıklamalar koyarsanız, ayeti istediğiniz gibi yorumlayabilirsiniz!O parantezlerin tanrısal dayanağı kuranın neresindedir, zaten yazılı yani belli olan ayet nasıl olursa cümle aralarına parantez içi açıklama koymak yoluyla bir nevi tercümeye tabi tutulur anlaşılır değildir! Bakın ayeti son bıraktığım yerden alıyor ve devam ediyorum;

        ”Ey Peygamber! Mehirlerini verdiğin eşlerini ve Allah’ın sana bahşettiği savaş esirleri arasından sağ elinin altında bulunanları sana helal kıldık (1) ve seninle birlikte göç etmiş olan amcalarının ve halalarının kızlarını,dayılarının ve teyzelerinin kızlarını;ve kendisini Peygamber’e özgür iradesiyle mehirsiz teklif eden,Peygamber’in de nikahlamak istediği mümin kadını da(2).Yalnız sana özgüdür,öteki müminler için değil, onlara eşleri ve sağ ellerinin altında bulunanlar konusunda yapmaları gerekeni bildirdik ki sana bir zorluk çıkmasın,şüphesiz Allah çok bağışlayan ve çok merhamet edendir..’’

        Şimdi sayın bilal bakın cinlik aynen şöyle yapılıyor;
        2 ile işaretlediğim cümlenin bitişi 1 ile işaretlediğim cümlenin bitişine dahil edildiği halde sanki okuyan bunu anlayamazmış gibi 2 ile işaretlediğim cümlenin sonuna yeniden parantez içinde (sana helal kıldık) yazılmış! Bu cinlik sanki 1 ve 2.cümle birbirinden bağımsız ya da birbirini tamamlıyor şeklinde görünmesin diye özellikle yapılmış! Dolayısıyla siz emevinin yazdığının değilde tanrının ne söylediğinin peşinden gitmeye gayret ettiğinizde ilgili ayetin tamamında muhatabın kendine peygamber diyen olduğunu hatta bu durum iyice anlaşılsın diye ”öteki müminler için değil” şeklinde bir uyarıyla durumun pekiştirildiğini açıkça görebilirsiniz!

        Dolayısıyla bu ayete neden bu kadar çok parantez içi açıklama sıkıştırıldığınıda anlamış olursunuz!Klasik islamik boşvermişliktir bu! Yüzyıllardır bize de hak verildi diye binlerce akraba evliliği yapıldıktan sonra bu evlilikleri yapanlara yanlış yapmışız,yapmışsınız demektense kuranın tanrısının ayetini kuranın tanrısına rağmen yeniden dizayn etmek daha kolay gelmiş! Peki bunlarda hiç Allah korkusu yokmuydu derseniz size olsaydı kabeyi mancınıkla yıkmaz, peygamberlerinin torunlarını gaddarca katletmezlerdi derim!

        O kuranın tanrısından korkusu olmayanların ellerindeki güçle başka hangi uluslara ne acılar çektirdikleri, hangi katliamları yaptıkları tarihte bellidir! O zalimlerin miraslarına koşulsuz olarak biat etmeye devam edenlerin halide bu yüzyılda ibretliktir!

    • toro dedi ki:

      Sayın Bilal,
      Birbirine karışmasın diye yazınıza iki parça olarak karşılık vermek istedim.

      Şimdi yine bir iddianız var;

      ”MUHAMMED-4.ayete bu hükme açıkça vurgu yapılmıştır….ayetin ilgili cümlesi şöyledir…….. – ’’فاما منا بعد واما فداء….. ’’ ….savaş bitince mutlaka esirleri ya lütuf olarak karşılıksız salıverin, ya da fidye alarak ( esir takası yaparak vs……) serbest bırakın…’’ şeklindeki ayetin emriyle,hiç bir surette ‘’HİÇ BİR SAVAŞ ESİRİNİN KÖLE VEYA CARİYE EDİNİLEMEYECEĞİNE, BUNLARIN MUTLAKA SERBEST BIRAKILACAĞINA…’’ dair kesin bir hüküm verilmiştir……!!!!!!!!!!”

      Sadece yanıtınızı duymak istiyorum!

      ”savaş bitince mutlaka esirleri ya lütuf olarak karşılıksız salıverin, ya da fidye alarak ( esir takası yaparak vs……) serbest bırakın…’’ şeklinde kurgulanan bir ayet sonucunda hangi savaş galibi fidye ve esir takası yapma hakkı varken elindeki esiri ”lütuf olarak karşılıksız” salıverir?

      Siz esiri karşılıksız salıvermenin yanına ayrıca para karşılığı salıvermeyide koyarsanız sonucun genellikle fidye karşılığı salıvermeye gideceğini gayet iyi bilirsiniz! Bunu siz iyi bilirseniz tanrı nasıl bilir söylemiyorum bile! Düşünün savaş yapılmış, esirler alınmış! Diyelim ki alınan esirinin karşılığında takas edilecek bir esir ya da fidye verecek birileri yok bu durumda savaş galibinin esiri takas ya da fidye karşılığı salıvermek için belirsiz bir süre esir olarak tutmasının ve onu istediği şekilde kullanmasının önünde ne engel var?

      Bakın tanrının bir insanın hayatı üzerinde 2 farklı seçenek geliştirmesi mantıklı değildir! Bir kere ”LÜTUF” olarak salıvermek bir insanın özgürlüğünün ve kaderinin başka bir insanın yani yaratılış olarak eşitinin eline bırakılması demektir! Yani kölelik ”LÜTUF” kelimesiyle sözde tanrı eliyle resmileştirilir! İşin tuhafı zaten islamdan önce savaş sonunda yapılan ya da yapılagelen esir takası veya fidye karşılığı salıverme işlemi sözde tanrı tarafından sanki yeni birşey getiriyormuş gibi yeniden sunulmaktadır!

      Peki size bir soru esir ya da köle sadece savaşlardamı ele geçirilir? Sizin ayet savştan bahsediyor! Peki şehir yağmaları, kervan baskınları! Burada ele geçirilen insan ganimeti? Ya da zaten köleleştirilmiş birinin para karşılığında saın alınması yani savaş sonucu olmayan köle edinmeleri ne olacak?

      Kuranın herhangi bir yerinde artık hiçbir suretle köle satın almayın diye bir ayet biliyormusunuz? Şüphesiz ki bilmiyorsunuz, çünkü yok! Eğer olsaydı kuranı ana dilleriyle okuyan araplar resmi olarak 1962 de Birleşmiş Milletlerin zorlamasıyla köleliği kaldırdıkları tarihe kadar bu sistemi kullanmaya devam etmezlerdi! Kuranı araplardan daha iyi anladığını iddia eden Türklerin (Osmanlı) ise araplardan tek farkı köleliği onlardan 115 yıl önce yani 1847 de kaldırmasıdır!

      Zaman akıp gidiyor, dil değişiyor, kelimelerin anlamları çeşitleniyor ve siz 1400 yıl sonra islamın doğduğu coğrafyanın uzağından bir yerden o coğrafyada yaşayan ve anadilleriyle kurana muhatap olan bir topluma ”BEN SİZDEN DAHA İYİ BİLİYORUM” diyorsunuz! Çok bilindiği için bu topraklarda o topraklarda olmayan ”KUTLU DOĞUM HAFTALARI” kutlanıyor ve o topraklarda kılınmayan sünnet namazları bu topraklarda zorunlu kılınıyor!

      Bilal Bey, lütfen bırakalım bu ben daha iyi bilirim ya da onlar yanlış anlıyorlar kolaycılığını! Tanrının amacı nettir! Hitap etmek ve muhatabından karşılık görmek! Muhatabına hitap edemeyen ya da hitabı anlaşılamayan bir tanrı nasıl olurda muhatabından karşılık görmeye bekler?

      • Nuri Baba dedi ki:

        Sevgili toro dost…

        “”Kuranın herhangi bir yerinde artık hiçbir suretle köle satın almayın diye bir ayet biliyormusunuz? Şüphesiz ki bilmiyorsunuz, çünkü yok! Eğer olsaydı kuranı ana dilleriyle okuyan araplar resmi olarak 1962 de Birleşmiş Milletlerin zorlamasıyla köleliği kaldırdıkları tarihe kadar bu sistemi kullanmaya devam etmezlerdi! Kuranı araplardan daha iyi anladığını iddia eden Türklerin (Osmanlı) ise araplardan tek farkı köleliği onlardan 115 yıl önce yani 1847 de kaldırmasıdır!

        Zaman akıp gidiyor, dil değişiyor, kelimelerin anlamları çeşitleniyor ve siz 1400 yıl sonra islamın doğduğu coğrafyanın uzağından bir yerden o coğrafyada yaşayan ve anadilleriyle kurana muhatap olan bir topluma ”BEN SİZDEN DAHA İYİ BİLİYORUM” diyorsunuz! Çok bilindiği için bu topraklarda o topraklarda olmayan ”KUTLU DOĞUM HAFTALARI” kutlanıyor ve o topraklarda kılınmayan sünnet namazları bu topraklarda zorunlu kılınıyor!

        Bilal Bey, lütfen bırakalım bu ben daha iyi bilirim ya da onlar yanlış anlıyorlar kolaycılığını! Tanrının amacı nettir! Hitap etmek ve muhatabından karşılık görmek! Muhatabına hitap edemeyen ya da hitabı anlaşılamayan bir tanrı nasıl olurda muhatabından karşılık görmeye bekler?””…

        Lütfen imzalamama ve saygılarımı sunmama izin veriniz…!!!

        NOT : Olmayan bir tanrıdan kitap indi derseniz, altından kalkamayacağınız sorunlar açarsınız ve sevgili “toro” dostun yaptığı tüm yorumların da ağırlığı ve gerçekliği karşısında ezilirsiniz…

      • Passenger dedi ki:

        Dunyaya bir dahi geldiginde onu su isaretten taniya biliriz : TUM AHMAKLAR ONA KARSI BIRLESMISTIR.

      • sercan dedi ki:

        SAYIN TORO BEY size katılıyorum zaten islamda ana gaye
        savaş ,,yağma ,,,talan ,,köle,, mal ,,altın üzerine kurulmuş
        çok iyi bir din olsaydı koşulsuz ve şartsız kölelik muhammet zamanında kaldırılırdı zaten
        saygılar

    • sercan dedi ki:

      BİLAL bey
      ayetin sonunda sadece sana helal kıldık diyor
      ayetin tamamamına atıfta bulunuyor
      siz kalkıp ayetin içinden bir cümle seçip
      buna demiştir buna dememiştir gibi
      kelime oyunları yapmayın lütfen
      HA BİRDE KONUMUZUN ANA TEMASI KURANDAKİ ÇELİŞKİLER
      SİZ BİZİMLE DEĞİL ZATEN KURANIIN ÇEVİRİSİNİ YAPAN
      DİĞER ALİMLERLEDE ÇELİŞKİYE DÜŞÜYORSUNUZ
      YOK ONLAR YANLIŞ BEN DOĞRUYUM
      YOK ONLAR BİLMEZ İYİSİNİ BEN BİLİRİM GİBİ …
      HERZAMAN DİYORUM AYETTE ÇELİŞKİLER OLMASA BU KADAR TARTIŞMADA OLMAZDI ….. BİR KİTABIN 100 TANE ÇEVİRİSİ OLUPTA
      SONRA CEVİRENLER BİR BİRİĞLE ANLAŞMAZLIĞA DÜŞÜYORSA
      ,O ZAMAN DERİMKİ ATEŞ OLMAYAN YERDEN DUMAN ÇIKMAZ ……
      saygılar…

  448. kadir dedi ki:

    sayın sercan…

    “ayetin sonunda sadece sana helal kıldık diyor
    ayetin tamamamına atıfta bulunuyor”

    demişsiniz…

    arapça dil bilgisini çok iyi biliyosunuz sanırım.. yukarıdaki iddia ettiğiniz yazınızı arapça dil bilgisi dahilinde açıklayıcı olarak yazmanızı rica ediyorum..

    • sercan dedi ki:

      KADİR BEY KURANI ANLAMAK İÇİN ARAPÇA BİLMEK GEREKMEZ
      BİZİM YERİMİZE ÇOK SAYIDA DİNAYETİN YETİŞTİRDİĞİ ALİMLER ÇEVİRİ YAPIYOR ,,
      SİZ İNGİLİZCEDEN TÜRKÇEYE CEVRİLMİŞ BİR KİTAP OKUDUĞUNUZDA
      BEN BU KİTAPTAN BİŞEY ANLAMADIM GİDİP İNGİLİZCE ÖĞRENEYİM SONRA TÜRKÇESİNİ OKUYUP ANCAK ÖYLE ANLARIM DİYORSUNUZ
      VELEVKİ ARAPÇA BİLMEYEN ANLAMAZ
      O ZAMAN BU KİTABIN SADECE ARAPLARA GÖNDERİLDİĞİNİ
      EVRENSEL OLMADIĞINI İDDA EDMİŞ OLURSUNUZ ,,,,SAYGILAR

      • kadir dedi ki:

        sayın sercan kuranı anlamak başka, anlamadığınız, bilmediğiniz şeyler hakkında biliyormuş gibi tavırlar başkadır.. sen burada bilal beye karşı sanki arapça biliyormuşsunuz tarzı yazılar yazıyorsunuz.. bilmediğiniz şeyler hakkında yorum yapıyosunuz. kendi kafanıza göre çeviri yapmış oluyosunuz.. neye dayanarak ayetin tamamına atıfta bulunulmuştur diyebiliyosunuz.. türk olmayan biri bizim konuşmalarımızı yazılarımızı türkçe dil bilgisi, gramer yapısını bilmeden anlayabilir mi? anlaması için bizim metinlerimizin bizim dil kurallarına uygun ve en doğru biçimde çeviri yapılması gerek..

        işte buda aynı şeydir.. siz “ayetin tamamına atıfta bulunuyor” diyorsanız, bunu arapça dil bilgisi dahilinde detaylı açıklama yapmanızı istiyorum.. çünkü ortada bir iddia var.. eğer bunu açıklayamıyorsanız.. sıft birilerine cevap vermek amacı ile yazılar yazmış olan biri durumunda olursunuz..

        saygılarımla..

      • kadir dedi ki:

        sayın sercan…

        VELEVKİ ARAPÇA BİLMEYEN ANLAMAZ
        O ZAMAN BU KİTABIN SADECE ARAPLARA GÖNDERİLDİĞİNİ
        EVRENSEL OLMADIĞINI İDDA EDMİŞ OLURSUNUZ ,,,,SAYGILAR”

        sizden alıntı…..

        sayın sercan eğer kuran türkçe inmiş olsaydı, insanlar yine aynı muhabbetleri yapacaktı.. yada ingilizce, çince, rusca, ermenice, vs.vs..

        o zaman insanın aklına şu soru gelebilir..

        “allah aynı anda kuranı kerimi bütün dünya dillerinde gönderseydi ya..”
        o zaman tekrardan şu soruyu sormak gerekir.. cebrail hz. muhammete birden çok dilde kuran metni getirecek, hz. muhammette bu metinleri ilgili milletlere dağıtmış olması gerekirdi..

        bu size mantıklı geldi mi?

        eğer mantıklı gelmediyse ben şöyle bir senaryo daha ortaya atabilirim..

        allah ms. 610 yıllarında her millete ayrı ayrı birer peygamber gönderir. sonra o peygamberler aracılığı ile kuranı kerimi her milletin kendi dilinde göndermesi daha uygun olabilirdi?

        peki bu senaryo size mantıklı geldi mi?

        eğer buda mantıklı gelmediyse sizde bir senaryo ortaya atabilirsiniz?

      • 1okuyucu dedi ki:

        Kadir;

        şöyle olabilirdi, kağıt ve kalemin bilindiği o yıllarda, Kuranın tanrısı son ayeti gönderirken Kuranın tüm dünya dillerine tercüme edilmiş kitap halini Cebrail vasıtasıyla Muhammede teslim ederdi, Muhammed bu kitapları bir kütüphane benzeri depoda muhafaza ederdi, daha sonraki yıllarda hangi millet İslâmiyete girmek istiyorsa o millete kendi diliyle yazılmış kitap verilirdi yada tüm milletlere kendilerine ait olan kitap gönderilerek İslâm dininden haberleri olması sağlanabilirdi, böylece herkes Kuranı Arapların anladığı gibi anlardı, dolayısıyla Kuranı anlamak için insanların Arapça öğrenmelerine gerek kalmazdı,

        madem böyle bir şey yapılmadı o zaman diğer milletlerin Kuranı anlayabilmek için Kuranı anlayanların onu nasıl uyguladıklarına bakarak İslâm dini hakkında fikir sahibi olmaktan başka çareleri yok, yani İslâm dinini Kuranı en iyi Arapların uygulayabileceklerini kabul etmekten başka çareleri yok, öyle ya uygulamanın Türkçesi, Arapçası olmaz, uygulama ne görüyorsan odur, yani uygulamayı görmek için dil bilmeye gerek yok, o nedenle diğer milletlerin Kuranı en iyi anlayan Arapları kılavuz edinmekten başka çareleri yok?

        Orta doğunun din savaşları nedeniyle kan gölüne döneceğini önceden bilebilseydi, Kuranın tanrısı din göndermekle nasıl bir halt edeceğini anlardı, o zaman yasak meyve gibi mantıksız bir senaryo yazmaya kalkışmazdı.

      • toro dedi ki:

        Sayın Kadir,

        Her zaman ki gibi islamda aslında olmayan ama sizin olmasını istediğiniz yel değirmenleriyle savaşıyorsunuz! Ne zaman bir problem ya da mantıksal kurgu hatası önünüze konsa önünüze konulanı bırakıp kendi yarattığınız yel değirmenlerine yöneliyor ve o yeldeğirmenleriyle kavga ederek bizlere birşeyler ispat ettiğinizi düşünüyorsunuz! Olabilir, bu da bir rahatlama yolu olabilir! Ama ne kadar zorlasanız da gerçeklerden kaçamazsınız!

        Bakın, Yusuf,2; de kuranın tanrısı ne diyor;

        ”Biz onu, AKIL ERDİRESİNİZ diye ARAPÇA bir Kur’an olarak indirdik.” Diyanet

        Yukarıdaki çeviri bu yüzyılda yapılmış diyanet çevirisi.
        Bu da 900 lü yıllarda yapılmış Taberi Tefsirinin çevirisi,

        ”Şüphesiz ki biz, bu kitabı, okuyup anlamanız için Arapça bir Kur’an olarak indirdik.”

        Şimdi bu noktada dünyada yaşayan başka topluluklar olduğundan ve o topluluklarında başka diller konuştuğundan HABERDAR olan bir tanrı yıllar sonra sadece bize değil bütün dünyaya seslenilmiştir diye anlatılacak kitabında diğer dilleri konuşanların AKIL ERDİREMEYECEK ya da ANLAYAMAYACAK durumda olduğunu söyleyebilirmi?

        Öncelikle tek bir insandan yani Adem den türeyen (!) insanlar nasıl ve KİMİN izniyle kavimlere ayrıldılar ve ayrı diller konuşur hale geldiler? Sizin iddianıza göre hiç birşey tanrının izni olmadan olamaz! O halde tanrınız insanları kavimlere ayırdı ve onların farklı diller konuşmalarını sağladı! Sonrada o dillerden bazılarını KUTSADI! Mesela Türkçe konuşan kavimleri kendine ulaşmak için ayrıca ARAPÇA bilmeye muhtaç kıldı! Çünkü Arapça bilmeden Tanrı ya akıl erdiremez hale getirilmişlerdi!

        Ama ortada bir sorun var! Kuranın tanrısı o kadaaaaaaar güçlü ki bütün insanlara son kez henüz emekleme seviyesinde olan bir dil olan ARAPÇA ile seslenebiliyor! O kadar güçlü ki ARAPÇA bilmeyenler ona akıl erdiremiyor!

        Sorun sadece bu mu? Tabi ki hayır, kuranın tanrısına göre arapça bilmeyenler yani diğer kavimler zaten kuran a biat etmez ona inanmazlar;

        ”Biz onu Arapça bilmeyenlerden birine indirseydik ve o da bunu kendilerine okusaydı, yine buna inanmazlardı.” Şuara,198-199

        Peki süreç yukarıda söyenildiği gibimi gelişti! İnanmadılar mı? Üstelik kendilerine kendi dillerinde okunmadığı halde!

        ”Biz onu, Allah’a karşı gelmekten sakınsınlar diye hiçbir eğriliği bulunmayan Arapça bir Kur’an olarak indirdik.”Zümer,28

        Peki yukarıdaki ayeti ne yapacağız!Kuranın tanrısı açıkça ey araplar size kuranı o kadar açık ve pürüzsüz verdim ki anlayamadım diyemezsiniz diyor! Yukarıdaki ayet herhangi başka bir dili konuşan için ne ifade edebilir? Ne anlamı olabilir? Kuranın tanrısı muhatabının kim olduğunu size daha açık nasıl söyleyebilirdi?

        ”Böylece biz sana Arapça bir Kur’an vahyettik ki, şehirlerin anası olan Mekke’de ve çevresinde bulunanları uyarasın. Hakkında asla şüphe olmayan toplanma günüyle onları uyarasın. Bir grup cennette, bir grup ise cehennemdedir.” Şura,7

        Peki sayın kadir, kendilerine arapça verilen bir Kuran varken Mekke ve çevresidekileri (size göre bütün dünyayı) hangi dille uyaracaklardı?

        Mesela Peştunca konuşan bir Afganı aşağıdaki ayeti okuyarak mı uyaracaklardı;

        ”Apaçık Kitab’a andolsun ki, iyice anlayasınız diye biz, onu Arapça bir Kur’an yaptık.” Zuhruf,2-3

        Çat pat arapça bilen bir Peştuna yukarıdaki ayet okunduğunda yüzünde nasıl bir ifade belirirdi bir düşünün bakalım!

        Ya da öyle yapmayın, kendinizi bir tebliğci olarak düşünün ve arapça konuşmayan bütün halklara deyin ki;

        TANRIM yemin ediyor ki,kuranı İYİCE anlayasınız diye ARAPÇA indirdi!

        Gerisine siz karışmayın, bırakın kendileri düşünsüzler, arapça bilmeyen birisi arapça bir hitabı nasıl İYİCE ANLAYABİLİR?

        Ya da karışmak istiyorsanız, gidin kurandan ey bütün dünya halkları beni anlamak ve bana ulaşmak için size ARAPÇA öğrenmeyi zorunlu kıldım diyen bir tanrı sözü bulun!

        Bu çok kolaydır,
        Bir emekli belediyenin indirimli ulaşım listesine baktığında,

        Öğrenci,
        Dul,
        Öğretmen,
        Şehit yakını,

        arasında kendi adını göremiyorsa ona indirim yoktur!Buna rağmen otobüse indirimli bilet ile binmeye çalışıyorsa başına gelecekler için başkasını suçlamaya da hakkı da yoktur!

  449. sercan dedi ki:

    BİLAL BEYDEN ALINTI Bu tür akraba evliliği ona serbet de başkalarına yasak mı ???
    Peki hiç araştırdınız mı,müslümanlar bu tür akrabalarla evlenmiyorlar mı ? Bu tür akrabalarla evlenmek sadece hz.Muhammed’e mi hastır.??? Müslümanların bu tür akrabalarla evlilik yaptığını hiç bilmiyor musunuz.? Bir araştırın bakalım.!!!
    CEVAP diyelimki sizin iddia etdiğiniz gibi müslümanlara akraba evliliği serbest bilal bey bugün bilimsel araştırmalar gösteriyorki
    akraba evliliği sakat coçukuların doğmasının bir numaralı sebebi
    bunun aksini iddaa etme şansınız varmı?
    hal böyle iken sözde allah akraba evliliğinden olan çocukların sakat
    doğacağını bilmiyormu özellikle zeka geriliği gibi/////
    ahlakende kardeş çocuklarının evlenmesi hiç hoş birşeyde değil
    iddianızla yine çıkmaza girdiniz …..

    • bilal dedi ki:

      AKRABA EVLİLİĞİ HER DURUMDA SAKINCALI MI DIR ?

      1-Akraba evliliği her zaman zararlı değildir.Ailede ve soyunda kalıtım bir hastalık yoksa,sorun yoktur.Ama tedbiren yine de tavsiye edilmez.Eğer ailelerde kuşaklar boyunca geçtiği bilinen kan hastalıkları,kas hastalıkları,görme bozukluğu,tekrarlayan ölü doğumlar veya sakat doğumlar var ise bu ailelerin kendi içlerinde evlilik yapmamaları gerekir..Bu sorunlar yoksa faydası da olabilir.İstenilen karaktere sahip iki akraba soy çaprazlandığı zaman melez yavrular istenilen özellik bakımından her iki ebeveynkinden daha kuvvetli olurlar.Toplumda daha yetenekli çocukların doğma olasılığı artar. Ancak hangi akraba evliliğinde hasta çocuk doğma olasılığının olduğu ve bu olasılığın da bilinmediği için genel olarak akraba evliliği yapılmaması tavsiye edilir… 2-KUR’AN , birinci ve ikinci derecede yakınlığı olanların evliliğini kesinlikle yasaklamıştır… Akrabalığı üçüncü derecede olanlarına ise,sadece ruhsat vermiştir.Bunu ne teşvik ve ne de tavsiye etmiştir.. Üçüncü dereceden maksadım amca,hala,teyze ve dayı çocuklarıdır… Bunlarla evlilik sadece bir ruhsattır.Ama hiç bir zaman,tevsiye edilmemiş,tam aksine yabancılarla evlilik teşvik ve tavsiye edilmiştir..Konuyla ilgili bir hadis şöyledir..’’ Pek yakınınız olan bir kadınla evlenmeyin.Zira çocuk zayıf,(hastalıklı,sakat vs.) çelimsiz olabilir…’’ Demek ki, her halu karda yabancılarla evlilik tavsiye edilmiştir.. Özetle kur’an’ın,sadece ruhsat verdiği amca,hala,teyze ve dayı çocuklarıyla yapılan evliliğin mutlaka zararlıdır diye hiç kimse söyleyemez.Bu tamamen kalıtım hastalıklarına bağlıdır,bunlarda böyle bir hastlık varsa sakıncalı olur,yoksa hiç bir sakancası yoktur.Ama tedbiren yapılmaması daha uygundur.bilim akraba evliliğinin sakıncalığını kalıtım hastalıklarına bağlıyor.Bu tür hstalıklar varsa,evlilk sakıncalı oluyor. Bu tür hastalıklar yoksa,kur’an’ın sadece ruhsat verdiği bu tür evliliklerde hiç bir sakınca yoktur.. Ama yine de tedbiren hem islam,hem de bilim akrabalarla değil,yabancılarla evliliği tevsiye ediyor…

      • 1okuyucu dedi ki:

        Bilâl;

        “””””Konuyla ilgili bir hadis şöyledir..’’ Pek yakınınız olan bir kadınla evlenmeyin.Zira çocuk zayıf,(hastalıklı,sakat vs.) çelimsiz olabilir…’’ Demek ki, her halu karda yabancılarla evlilik tavsiye edilmiştir.. Özetle kur’an’ın,sadece ruhsat verdiği amca,hala,teyze ve dayı çocuklarıyla yapılan evliliğin mutlaka zararlıdır diye hiç kimse söyleyemez.Bu tamamen kalıtım hastalıklarına bağlıdır,bunlarda böyle bir hastlık varsa sakıncalı olur,yoksa hiç bir sakancası yoktur.Ama tedbiren yapılmaması daha uygundur.bilim akraba evliliğinin sakıncalığını kalıtım hastalıklarına bağlıyor.Bu tür hstalıklar varsa,evlilk sakıncalı oluyor. Bu tür hastalıklar yoksa,kur’an’ın sadece ruhsat verdiği bu tür evliliklerde hiç bir sakınca yoktur.. Ama yine de tedbiren hem islam,hem de bilim akrabalarla değil,yabancılarla evliliği tevsiye ediyor…”””””

        akraba evliliği derken hiç kimsenin aklına kardeşle kardeş, dedeyle torun, neneyle torun, yeğenle teyze, yeğenle dayı, yeğenle amca, yeğenle hala gelmez, tabiî ki kardeş çocukları akla gelir, Kuran 3. derece akraba evliliklerine ruhsat vermiştir demen anlamsız olmuş, herhalde Kuran 1. ve 2. derece akraba evliliklerine ruhsat verecek değildi?

        akraba evliliğinin yapılabileceğini ama tedbiren yapılmamasının daha uygun olduğunu söylüyorsun, Kuranın tanrısı akraba evliliğine ruhsat vermişse sen yapılmamasının tedbiren daha uygun olduğunu nasıl söyleyebilirsin? sen neyin nasıl yapılacağını Kuranın tanrısından daha iyi mi biliyorsun?

        üstelik bu söylemini bir hadisle desteklemeye çalışıyorsun, hemde peygamberin vefatından 200-300 sene sonra yazıldıklarını söylediğin hadislere itibar edilemeyeceğini söylediğin halde bir hadis’e can simidi gibi sarılıyorsun, peki örnek verdiğin hadis Kuranın tanrısının ruhsat verdiği akraba evliğine uyuyor mu? yani Kuran örnek verdiğin hadisi destekliyor mu?
        sakın o hadisteki sözler ahzap-50 inmeden önce söylenmiş olmasın? tabi söylenmişse?

        ayrıca Kuran akraba evliliğine ruhsat verirken kalıtımsal hastalıklardan söz ediyor mu?

        Muhammede ayrıcalık tanınmadığını savunmak uğruna akraba evliliğine cevaz verdin, şimdide yapılmaması tedbiren daha uygundur diyorsun, sanki kaş yapayım derken göz çıkarmış gibisin, kör gözle pirincin taşını ayıklamak zor olsa gerek?

  450. sercan dedi ki:

    bilal beyin kuran çevirisi///// AHZAB-52:لايحل لك النساء من بعد الخ ‘’ Bundan böyle sahip olduğun (mevcut) eşler dışında başka biriyle nikahlanman,bunları başka hanınmlarla değiştirmen,kendilerini güzel bulup beğensen bile.asla sana helal değildir….’’ Hani sınırsız evlenme hakkı..??? DİYANET İŞLERİNİN ÇEVİRİSİ Bundan sonra, güzellikleri hoşuna gitse bile, başka kadınlarla evlenmek, eşlerini boşayıp başka eşler almak sana helal değildir. Ancak sahip olduğun cariyeler başka. Şüphesiz Allah her şeyi gözetleyendir. ﴾52﴿ ahzap
    BİLAL BEY kaç tane kuran var birden çokmu ?????????????
    siz kafanıza göre ceviri yapıp sonrada bunlara inanmamızı beklemiyorsunuz herhalde
    iddanızda muhammedin sınırsız evlenme hakkı yok diyorsunuz
    hadi sizin dediğiniz olsun peki
    Ancak sahip olduğun cariyeler başka. Şüphesiz Allah her şeyi gözetleyendir. ﴾52﴿ ahzap
    ha sınırlı sayıda evlenmiş ha sınırsız sayıdaki cariyelerle nikahsız birlikte olmuş
    sonuç/// cariyeler insan değilmi onlarlada sonuçta
    ilişkisi var nikah olmadan bu bir erkeğin daha işine gelir,,,,
    demekki sonuçta nikah olsada olmasada çok sayıda kadınla ilişki kurmasında sakınca yok ,,,,,,
    AYETTEN CARİYE KELİMESİNİ ÇIKARARAK ANLAM DEĞİŞTİRİP İNSANLARI KANDIRMAYA ÇALIŞMAYIN ……….SAYGILAR…

    • bilal dedi ki:

      Sercan bey,

      Ahzab-52.ayete cariye ifadesi asla yoktur.Cariye ifadesi sadece mealcilerin yorumudur. Onların bu yorum da yanlıştır.Burada cariye değil,‘’الا ما ملكت يمينك ‘’ yani ‘’sahip olduğun mevcut eşler dışında..’’ anlamı vardır..Arapça da cariyeye ‘’جارية – امة ..’’denir. Söz konusu ayete bu tür ifadeler asla yoktur.! Özetle,sizin gösterdiğiniz meal hatalıdır….

      Saygılar

  451. sercan dedi ki:

    sercan dedi ki:
    24/04/2014, 21:51
    KADİR BEYDEN ALINTI “dinde zorlama yoktur.”
    “sen sadece bir uyarıcısın”
    “sen insanların üzerinde bir zorba değilsin”
    “bizim vahyimizin üzerine söz getirirsen şah damarını keseriz, kendine bir yardımcıda bulamazsın”
    “sizin dininiz size bizim dinimizde bize”

    saygılarımla..
    KADİR BEY butür sözler liderliğe aday olan ancak henüz güçsüz olanlar tarafından
    söylenen klasıkleşmiş duygu sömürülerinden başka bişey değil
    buğünkü siyasetcilerde aynı takdiği uyguluyorlar
    ama ne zaman güçleniyorlar ayetlar veya uslup sertleşiyor
    muhammedin gücü eline geçirdikten sonrada bunları söylüyormu hayır

    yok kimseye savaş açmazmışta karıncayı bile incitmezmişte
    bir kere islam ülkelerinde hiç bir zaman barış huzur olmadı bundan sonrada kesinliklede olmayacak bu dinci zihniyet olduğu için
    rahat koltuklarınızda oturup felsefe yapmak kolay birde gidip suriyede ırakta sudanda yemende yaşa insanların vahşetini gör sonra yorum yap,,,,
    islamın barış kardeşlik dini OLMADIĞINI şu an canlı olarak yaşıyoruz….
    birde bu işin kolaycılığı var insanları öldüren müslüman değil deyip işin içinden sıyrılmak ,,,,,saygılar

    • kadir dedi ki:

      “KADİR BEY butür sözler liderliğe aday olan ancak henüz güçsüz olanlar tarafından
      söylenen klasıkleşmiş duygu sömürülerinden başka bişey değil
      buğünkü siyasetcilerde aynı takdiği uyguluyorlar
      ama ne zaman güçleniyorlar ayetlar veya uslup sertleşiyor
      muhammedin gücü eline geçirdikten sonrada bunları söylüyormu hayır”

      yukarıdaki yazınızda sanki hz. peygamberi, süleyman demireli bildiğiniz gibi onuda tanıyormuşsunuz havası vardır.. siz hangi gerekçeye dayanarak ve hangi gerçeğe dayanarak hz. peygamberi haşa üçkağıtcı siyasetçi olarak görebiliyorsunuz. eğer kuranın ayetlerini önyargısız okumuş olsaydınız. bu söylediklerinizi bir daha gözden geçirirdiniz..

      yukarıdaki yazdığım ayetlerin büyük bir kısmı medinede, yani savaş döneminde ve savaşlardan sonra inen ayetlerdir.. mesela bakara suresinde “dinde zorlama yoktur” ifadesi medinede inmiştir.. hani uslüp değişiyodu, hani güçlenince kafirlere karşı sert olunuyor ki.. ben size kurana iftira atıyosunuz diyemem.. çünkü siz tamamen bilgisizliğinizden bu tür yazılar yazıyorsunuz.. kuranı detaylı okuduğunuzda bu tür yazılar yazmayacağınızı umuyorum..

      şimdi diyeceksiniz ki tevbe suresi ne oluyor o zaman..

      sevgili kardeşim tevbe suresi anlaşmayı bozanların müslümanlara karşı yaptıkları saldırıları ve zülümleri konu ediniyor.. bu sureyi dikkatili ve ayetleri bütünleştirerek okursanız ayetin mesajını anlarsınız.. ateist sitelerde bu sure hakkında sürekli olarak gerçeği yansıtmayan, iftiralarla dolu yazılar mevcuttur.. oysa aklı ve gönlü objektif olan bir insan tevbe suresini okuduğunda ve araştırdığında surenin ne dediğini çok net anlar.. size tavsiyem bir kere olsun kendinize bir yilik yapın. kimsenin peşinden gitmeden kendi vicdanınızla kuranı araştırın.. ne islami yazılara bakın, nede ateist yazılara…

      saygılarımla…

      • sercan dedi ki:

        KADİR BEY BİR KERE ŞU ÖNCE İNDİRİLMİŞ BU SONRA İNDİRİLMİŞ GİBİ BİŞEY YOK
        TEKRAR TEKRAR YAZMAKTAN BIKTIM MUHAMMET ÖLDÜKTEN 30 YIL SONRA
        YAZILAN BİR KİTABIN AYETLERİNİ NHANGİSİ ÖNCE SONRA OLDUYUNU BİLMEK İMKANSIZ BAKARA SURESİNE GELİNCE
        KURANDAKİ EN FAZLA KONU KARMAŞASINI OLDUĞU
        KONUDAN KONUYA GEÇEN SURE BÖYLE BİR KİTABA NASIL İTİBAR EDİLİRKİ

  452. kadir dedi ki:

    sayın toro…

    “Peki sayın kadir, kendilerine arapça verilen bir Kuran varken Mekke ve çevresidekileri (size göre bütün dünyayı) hangi dille uyaracaklardı?”

    yazılarınızı çok uzun yazdığınızdan dolayı hepsini okumakta güçlük çekiyorum.. yukarıdaki sizden yaptığım alıntıda hz. peygamber önce kendi milletini uyarmaya kalktığında, arapçayı su gibi bilen mekkeliler ona inanmışmıydı.. bir grup zayıf ve güçsüz insandan başka mekkenin çoğu kuranı ve hz. peygamberi reddetmediler mi? sizin mantığınıza göre inanmak için illa arapçayı su gibi bilmek mi gerek.. eğer öyle ise neden ebu leheb, ebu cehil ve saz arkadaşları hz. peygambere ve vahiylere inanmadılar.. bu kuran türkçe inmiş olsaydı.. türklerin hepsinin inanacağınımı düşünüyorsunuz yoksa.. yada dünyada en çok konuşulan dillerden, çince ve ingilizce indirilmiş olsaydı… bu sizlerin inanmamak için kendi içinizde yarattığınız bahanelerdir.. sular kesilince ders çalışamayan öğrenci gibi…

    sevgili toro… bu açıklamalardan sonra Biz onu, AKIL ERDİRESİNİZ diye ARAPÇA bir Kur’an olarak indirdik. ayetinde kuranın neden arapça indirildiği gerçekten akıl erdirebiliyomusunuz. iyi düşünün.

    saygılarımla..

    • toro dedi ki:

      Sayın Kadir,
      Sizin söylediklerinizden gidelim, siz cevap verin neden anadili arapça olanları inandıramadığına! Evet peygamberlik tarihi 611 ve Mekkede Hicrete (622) kadar geçen 11 senede inananların sayısı yaklaşık ikiyüz! Çoğu eş,dost,akraba! Mekkenin nüfusunun yaklaşık 20.000 kişi olduğu düşünüldüğünde bana bu 11 yıllık performansın başarılı olduğunu mu söyleyeceğinizi düşünmüyorum! Başarı demişken sayın kadir, söylermisiniz hicret için ilk tercih sizce Medine’miydi? Tabi ki değildi, ilk önce Taif’e gidilmek istendi, ileri gelenleriyle görüşüldü, sonrası malum taşlama hadisesi!

      Bana söylermisiniz kuranın tanrısı müslümanları medineye hicret ettirip kılıç kullanmalarını sağlayamadan(!) sadece dağlardan taşlardan bahsederek geride kalanları inandırabilecek güce sahip değilmiydi?

      Hayır iyilikten, güzellikten özellikle de kuranın tanrısının iyiliğinden,güzelliklerinden bahsedildiği bir ortamda kuranın tanrısı insanları kılıçla tehdit etmeden ya da kılıçla teslim almadan kendine inandırmaya muaffak olamıyormuydu?

      Mekke de geçen koskoca bir 11 yılda 20 000 kişiden yaklaşık 200 ünü ikna edebilmek sizce tanrısal bir kudret veya ilahi bir inandırıcılığın tezahürümü?

      O süre zarfında kendine peygamber diyen Müseylime daha fazla arabı peygamberliğine inandırabilmiş! Üstelikte müslümanlara göre arkasında bir tanrı bile yokken!

      Benim ”mantığıma göre inanmak için illa arapçayı su gibi bilmek” gerekmiyor! Ama iddia sahibi ben değilim ki, bunu söyleyen Kuranın tanrısı!

      Bana değil ona soracaksınız,

      ”Apaçık Kitab’a andolsun ki, iyice anlayasınız diye biz, onu Arapça bir Kur’an yaptık.” Zuhruf,2-3

      Bakın yukarıda sizin algılayamadığınız ya da algılamaktan ısrarla kaçındığınız açıklıkla diyor ki tanrınız;

      ”iyice anlayasınız diye biz, onu Arapça bir Kur’an yaptık”

      İşte bu noktada arapça bilmeyen diğerlerinin nasıl İYİCE anlayabileceğini değerlendirecek olan sizsiniz! Çünkü siz onun muhatabı olmayı kabul edensiniz! Bu durumda siz soracaksınız kendisine bunca ayette AÇIK AÇIK yapılan arapça vurgusunun nedenini! Ha soramıyor, neden olduğunu da kendi kendinize anlayamıyorsanız, dışarıda kalanlara anlamadığınız birşey üzerinden anlıyormuşcasına dersler vermeyeceksiniz!

      Bakın sayın kadir, eğer kainatın yaratıcısının kuranın tanrısı olduğuna inanıyor ve onun o kudretiyle dünya da tuzlu su ile tatlı suyun birbirine karışmayacak şekilde dizayn ettiğini iddia ediyorsanız sorun bakalım bütün dünyayı anlatmak için mekke ve çevresi demekten daha öte kelime dağarcığına sahip değilmidir? Sormaya devam edin, mekke ve çevresi yani size göre bütün dünya arapçamı konuşmaktadır?

      Bu arada Talkan katliamını ve müslümanlaştırmak üzere kılıçtan geçirilen türk şehirlerinden ganimet olarak alınarak cariye yapılan türk kızlarınıda unutmayın! Ne yazık ki kılıç zoruyla geçmişini unutanlar kendilerinin ezelden beridir arap olduğunu sanıyor! Sayın Kadir eğer Türk iseniz unutmayın! Türkler henüz müslüman değilken o müslümanlar kendi aralarında yaptıkları savaşta medineyi, mekkeyi yakıyor, yıkıyor kabeyi mancınık atışlarıyla yerlebir etmekten sakınmıyorlardı! Atalarınız önce birbirlerini iktidar için kesen sonra ganimet için türk şehirlerini yağmalayan arapların kılıçlarının gölgesinde müslümanlaştırıldılar! Koşa koşa kabeye gidip, bizi aranıza kabul edin demediler! Şimdi alıştıkları, alıştırıldıkları dini sanki o din önce onlara gelmiş de onlar yaymış gibi sahipleniyor,savunuyorlar!

      Bu nasıl bir alışkanlıktır, örnek isterseniz bir hafta boyunca cep telefonunuz olmadan işinize gelip gidin! Sanki ezelden beri kullanıyormuşuz gibi! Halbuki Türkiyede sadece 20 yıldır var!

      • sercan dedi ki:

        toro bey tebrikler

      • kadir dedi ki:

        sayın toro…

        sayın toro benim yazımın çok kısa ve net bir cevabı olduğu halde yine yazınızda daldan dala atlayarak konuyu karman çorman hale getirerek işin içinden çıkılmaz bir hale getirdiniz.. kendinizi bu kadar hırpalamanıza gerek yoktur.. ben sercan beye bir soru sordum.. bir senaryoda siz yazın diye, siz onun yerine bana cevap vermeye kalktınız. fakat bu cevaptan öte karmaşıklığa neden oluyor.. eğer onun yerine siz cevap vermek istiyosanız.. çok kısa bir şekide sercan beye sorduğum soruyu yanıtlayın.. o sorduğunuz ve içinizi kemiren… “apaçık kitaba andolsun, biz kuranı arapça indirdik” ayetini ve bu konu haricinde gereksiz kalan diğer sorulanızı başka bir yazıda tartışalım..

      • toro dedi ki:

        Sayın Kadir,

        Karıştırmaya başladınız her halde! 25/04/2014 16:49 tarihli bana hitaben yazılmış yazınızı unuttunuz sanırım. Bu daldan dala atladığımı iddia ettiğiniz ama peşimden daldan dala atlayarak cevaplayamadığınız yazımı o yazınıza hitaben yazmıştım!

        Bakın sorumu tekrarlamakta yarar görüyorum! Sizce (arap olmadığınızı varsayıyorum) atalarınız koşa koşa mekkeye giderek mi müslüman oldu yoksa araplar ellerinde kılıç atlarını koştura koştura yurtlarınıza gelip atalarınızı kılıç korkusuyla müslümanlaştırdı?
        Şunu da unutmamakta fayda var! Cihad diyorlar ya! Sizce Kuranın tanrısının katında dinini yayan(!) müslümanlara ödenmesi gerekli bir bedelmi vardır? Kuranın tanrısının dinini başka kavimlere götürüyorsun ama dönerken yanında ganimet ve esirler var!

        Size değiştirildiğini, değiştirildiği içinde tanrının(!) başka bir peygamberle güncellediğini iddia ettiğiniz bir önceki dinin inanırları olan hristiyanlar için afrikalı bir liderin söylediği bir sözü hatırlatırım;

        ”Avrupalılar geldiklerinde onların elinde İncil, bizim elimizde ise topraklarımız vardı. Bize gözlerimizi kapatıp dua etmeyi öğrettiler. Gözlerimizi açtığımızda baktık ki İncil bizim elimizdeydi. Topraklarımız ise beyazların olmuştu.”

        Bu tavır size bir yerlerden tanıdık geldi mi?

  453. Gencer dedi ki:

    Maide-101. Ey iman edenler! Size açıklandığı takdirde sizi üzecek olan şeylere dair soru sormayın. Eğer Kur’an indirilirken bunlara dair soru sorarsanız size açıklanır. (Halbuki) Allah onları bağışlamıştır. Allah çok bağışlayandır, halimdir (hemen cezalandırmaz, mühlet verir.)

    Sizce Allah bu ayette insanlıktan İmkansızı mı İstemiştir.???

    • 1okuyucu dedi ki:

      Gencer;

      böyle bir şey söylemek insan aklıyla alay etmektir, yada Arabın mantığı bu kadar?

      açıklandığı taktirde beni üzecek şeyleri sormamam için o şeylerin açıklandığında beni üzeceğini önceden bilmem gerekir, öyle ya beni üzeceğini önceden bildiğim şeyleri niye sorma gereği duyayım, bildiğim şeyi sormak hangi akla hizmet?

      insan cevabını bilmediği bir şey hakkında soru sorar, bildiği bir şey hakkında değil?

      Sizden önceki bir millet o tür şeyleri sordu da sonra o yüzden kâfir oldu. (maide-102)

      ne akılsız milletmiş, açıklandığında sevinecekleri şeyleri sorsalardı, kafir olmazlardı? ama onlarda haklı, açıklandığında sevineceklerini veya üzüleceklerini nereden bilsinler, herhalde müneccim .oku yemediler, en iyisi eşeği sağlam kazığa bağlamak için hiçbir şey sormamak? baksana soru soranlar kafir oluyor, kayıtsız şartsız teslim ol, gerisine karışma.

      • sercan dedi ki:

        SAYIN GENCER ÇOK GÜZEL
        BEN DENDE KATKI OLSUN
        insan önce merak eder sonra soru sorar ve öğrenmeye çalışır
        merak edmeyen sormayan insan zaten eksik insan demek
        işte bu sormama araştırmama yasağı islamcıları böyle
        3,dünya ülkesi yapar..
        Sizden önceki bir millet o tür şeyleri sordu da sonra o yüzden kâfir oldu. (maide-102)
        bu ayet insalık tarihinin ilk sansürlerinden,,,,,,,,,,

  454. sercan dedi ki:

    KADİR BEY DEN ALINTI işte buda aynı şeydir.. siz “ayetin tamamına atıfta bulunuyor” diyorsanız, bunu arapça dil bilgisi dahilinde detaylı açıklama yapmanızı istiyorum.. çünkü ortada bir iddia var.. eğer bunu açıklayamıyorsanız.. sıft birilerine cevap vermek amacı ile yazılar yazmış olan biri durumunda olursunuz
    CEVAP KADİR BEY KURANI ANLAMAK İÇİN ARAPÇA BİLMEK GEREKMEZ
    BİZİM YERİMİZE ÇOK SAYIDA DİNAYETİN YETİŞTİRDİĞİ ALİMLER ÇEVİRİ YAPIYOR ,,
    SİZ İNGİLİZCEDEN TÜRKÇEYE CEVRİLMİŞ BİR KİTAP OKUDUĞUNUZDA
    BEN BU KİTAPTAN BİŞEY ANLAMADIM GİDİP İNGİLİZCE ÖĞRENEYİM SONRA TÜRKÇESİNİ OKUYUP ANCAK ÖYLE ANLARIM DİYORSUNUZ
    VELEVKİ ARAPÇA BİLMEYEN ANLAMAZ
    O ZAMAN BU KİTABIN SADECE ARAPLARA GÖNDERİLDİĞİNİ
    EVRENSEL OLMADIĞINI İDDA EDMİŞ OLURSUNUZ ,,,,
    KADİR BEY SİZ BENİM YAZILARIMI NE ŞEKİLDE OKUYORSUNUZ ANLAMADIM
    BEN SİZE DİYANETİN VE DAHA BİRÇOK MEALCİNİN ÇEVİRİSİYLE ÇELİŞKİYE DÜŞÜYORSUNUZ ,,AÇIK AÇIK AYETLERİ YANYANA GETİRİP GÖZTERİYORUM
    SİZ BANA HALA ARAPÇA BİLİYORMUSUN
    BAK BEN BİLİYORUM SEN BİLMİYORSUN DİYEREK KÖŞEYE SIKIŞTIRMAYA ÇALIŞIYORSUN..
    HALA ANLAMADINMI SENİN BİLAL BEYİN SORUNUN BENLE DEĞİL DİĞER MEALCİLERLE ,,,, İŞTE KAPI GİBİ ÖRNEK
    bilal beyin kuran çevirisi///// AHZAB-52:لايحل لك النساء من بعد الخ ‘’ Bundan böyle sahip olduğun (mevcut) eşler dışında başka biriyle nikahlanman,bunları başka hanınmlarla değiştirmen,kendilerini güzel bulup beğensen bile.asla sana helal değil
    DİYANET İŞLERİNİN ÇEVİRİSİ Bundan sonra, güzellikleri hoşuna gitse bile, başka kadınlarla evlenmek, eşlerini boşayıp başka eşler almak sana helal değildir. Ancak sahip olduğun cariyeler başka. Şüphesiz Allah her şeyi gözetleyendir. ﴾52﴿ ahzap
    AYETTEN CARİYE KELİMESİNİ ÇIKARARAK ANLAM DEĞİŞTİRİP İNSANLARI KANDIRMAYA ÇALIŞMAYIN ……….… KURANIN ÇEVİRİSİ YILLAR ÖNCE YAPILMIŞ ZATEN
    AMERİKAYI YENİDEN KEŞFETMEYE GEREK YOK
    SAYGILAR,,,,,,,

    • bilal dedi ki:

      MAİDE-101-102.AYETLERİN DOĞRU MEAL VE AÇIKLAMASI :

      Ey inananlar,size açıklanınca hoşunuza gitmeyecek olan o ( cahiliye dönemine ait luzumsuz ve faydasız) şeyleri sormayın. Eğer kur’an ayetleri indirilirken onların dışında ihtiyaç duyduğunuz şeyleri sorarsanız,size açıklanır.Allah,bu konuda (sizi her türlü yükümlülükten) muaf tutmuştur.Zira Allah,çok bağışlayıcıdır, halimdir…..
      Doğrusu,sizden önce bir kavim,öyle (lüzumsuz) şeyleri sordu da,sonra da o (lüzumzus) şeyler yüzden kendileri inkarci oldular..’’ şeklindedir.

      1-Burada sorulması istenmeyen şeyler mü’minleri ilgilendirmeyen cahiliye adetleriyle ilgili boş ve faydasız olanlardır.Bu ayetle mü’minlerin boş,lüzumsuz ve faydasız şeylerle değil, lüzumlu ve faydalı şeylerle meşgul olmaları isteniyor..Yani bu ayetle mü’minlerin insanlık için yararlı ve güzel şeylerle ilgilenmeleri isteniyor.Boş,lüzumsuz ve faydasız şeylerle değil Peki,insanı lüzumsuz,faydasız ve kendisini ilgilendirmeyen şeylerden menedip,faydalı ve lüzumlu şeylere yönlendirmek ve teşvik etmek bir SANSÜR MÜ ??? Bu ayetle mü’minler güzel,faydalı ve onları ilgilendiren hususlarda eğitiliyorlarsa buna SANSÜR MÜ denir ??? Bu ayetin neresinde bir sorun var.???

      İşte ayetin meal ve açıklaması doğru yapıldığın da var gibi görülen sorun yok olmaktadır. Çünkü kur’an’ın orjinal arapça metninde asla bir hiç sorun yoktur…!!!

      2-Söz konusu kavim,kendileri kafir (yani inkarci) olmuştu,onları kafir (yani inkarci) yapan haşa yüce Allah değil.Çünkü İnsan kendini kafir (yani inkarci ) yapar..!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!

      Saygılar…

      • 1okuyucu dedi ki:

        Bilâl;

        “”””””Ey inananlar,size açıklanınca hoşunuza gitmeyecek olan o ( cahiliye dönemine ait luzumsuz ve faydasız) şeyleri sormayın. Eğer kur’an ayetleri indirilirken onların dışında ihtiyaç duyduğunuz şeyleri sorarsanız,size açıklanır.Allah,bu konuda (sizi her türlü yükümlülükten) muaf tutmuştur.Zira Allah,çok bağışlayıcıdır, halimdir…..
        Doğrusu,sizden önce bir kavim,öyle (lüzumsuz) şeyleri sordu da,sonra da o (lüzumzus) şeyler yüzden kendileri inkarci oldular..’’ şeklindedir.”””””

        parantez içerisinde gösterdiğin ifade acaba Kuranın orijinalinde var mı? yoksa tanrından ayete ilâve yapmak için yetki mi aldın? yada tanrı ayeti eksik bırakmışta sen mi tamamladın?

        bir peygambere sorulacak sorular ancak anlamadıkları ayetlerle ilgi olabilir, cahiliye dönemine ait faydasız lüzumsuz şeyler değil,

        bir insan cevabını bilmediği soruları sorar, cevabının ne olacağını bilmediği için cevabın hoşuna gidip gitmeyeceğini de bilemez, cevabını bildiği soruları ise sorma saçmalığında bulunmaz, o nedenle açıklanınca hoşunuza gitmeyecek şeyler sormayın ifadesinin akılla ve mantıkla bağdaşır bir tarafı yoktur,

        ayete parantez yamayacağına açıklandığında hoşunuza gitmeyecek şeyleri sormayın ifadesinin mantıksal açıklamasını yapsaydın daha doğru olurdu, öyle ya sende haklısın ipe sapa gelmez bir ifadeyi hangi mantık terazisine oturtacaktın.

      • toro dedi ki:

        Sayın Bilal,
        Öncelikle size sormak istediğim birşey var! Maide 101 ve 102 olarak verdiğiniz;

        ”Ey inananlar,size açıklanınca hoşunuza gitmeyecek olan o ( cahiliye dönemine ait luzumsuz ve faydasız) şeyleri sormayın. Eğer kur’an ayetleri indirilirken onların dışında ihtiyaç duyduğunuz şeyleri sorarsanız,size açıklanır.Allah,bu konuda (sizi her türlü yükümlülükten) muaf tutmuştur.Zira Allah,çok bağışlayıcıdır, halimdir…..
        Doğrusu,sizden önce bir kavim,öyle (lüzumsuz) şeyleri sordu da,sonra da o (lüzumzus) şeyler yüzden kendileri inkarci oldular..’’

        ayetin orjinal arapçasında yani kuranın tanrısının doğrudan insanlara hitabında aşağıdakiller var mıdır?

        ( cahiliye dönemine ait luzumsuz ve faydasız)
        (sizi her türlü yükümlülükten)
        (lüzumsuz)
        (lüzumzus)

        Mesela Kuranı ben çevirsem ve ilk parantezin içine (aslında sizi cennette bekleyen altından soğuk nehirler akan köprüler olmadığına dair) desem yanlış söylediğimi nasıl ispat edebilirsiniz? Tipik bir kendi yorumunla cümle türet örneğidir bu!

        Bunu da geçtim, zaten cahiliye dönemini yaşamış ve bu dönemin o size göre kuranın tanrısını söylediği ”( cahiliye dönemine ait luzumsuz ve faydasız)” adetlerine muhatap olan araplara kuranın tanrısı bilmedikleri ne söyleyecekti de hoşlarına gitmeyecekti?

        Yoksa cahiliye dönemini aslında türkler yaşadı da tanrı arapların türklerin cahiliye döneminde yaptıklarını öğrenip rahatsız olmalarından mı endişeleniyor? Yoksa sürekli soru sorup, sorgulamayın cevap vermekte zorlanıyorum ve hata yapıyorum diye içinden geçiren birilerimi vardır?
        Tıpkı şu ayette olduğu gibi;

        ”Ey iman edenler! Yemek için çağrılmaksızın ve yemeğin pişmesini beklemeksizin (vakitli vakitsiz) Peygamber’in evlerine girmeyin, çağrıldığınız zaman girin. Yemeği yiyince de hemen dağılın. Sohbet için beklemeyin. Çünkü bu davranışınız Peygamber’i rahatsız etmekte, fakat o sizden de çekinmektedir. Allah ise gerçeği söylemekten çekinmez. Peygamberin hanımlarından bir şey istediğiniz zaman perde arkasından isteyin. Böyle davranmanız hem sizin kalpleriniz, hem de onların kalpleri için daha temizdir. Allah’ın Resûlüne rahatsızlık vermeniz ve kendisinden sonra hanımlarını nikâhlamanız ebediyyen söz konusu olamaz. Çünkü bu, Allah katında büyük bir günahtır.” Ahzab,53

        Sanırım bu ayetteki düzenleme örneğin venüsün güneşin etrafındaki yörüngesini dizayn etmekten daha öncelikli bir tanrı müdahalesi olabilir!

        Kusura bakmayın ama ”Yemeği yiyince de hemen dağılın” diyen bir tanrının varlığına inanmaktansa türklerin demirden bir dağı ateş yakarak erittiğine inanmak daha mantıklıdır!

    • kadir dedi ki:

      sayın sercan bey…

      CEVAP KADİR BEY KURANI ANLAMAK İÇİN ARAPÇA BİLMEK GEREKMEZ
      BİZİM YERİMİZE ÇOK SAYIDA DİNAYETİN YETİŞTİRDİĞİ ALİMLER ÇEVİRİ YAPIYOR ,,
      SİZ İNGİLİZCEDEN TÜRKÇEYE CEVRİLMİŞ BİR KİTAP OKUDUĞUNUZDA
      BEN BU KİTAPTAN BİŞEY ANLAMADIM GİDİP İNGİLİZCE ÖĞRENEYİM SONRA TÜRKÇESİNİ OKUYUP ANCAK ÖYLE ANLARIM DİYORSUNUZ

      sizden alıntı…

      beki bende bir çeviri yapsam.. ve bende diyanette görevli bir ilahiyatçı olsam. benimde çevirime kesin kes inanacakmısınız.. siz her söz inanırmısınız.. bahis konusu yüce allahın sözlerinin çevirisi olunca araştırmadan vicdanınızı tatmin edebilirmisiniz.. ingilizce bir kitabın türkçe çevirisini okurken.. benim için ne kadar önemli olduğuna bakarım.. önemlilik derecesine göre ben araştırırım.. hiçbir kitap kuranı kerim kadar önemli değildir..
      sayın sercan.. kuranı kerimin çevirisini yapmak çok ciddi bir iştir.. kuran çevirilerinin hemen hemen hepsine bakın, kuranın muhkem ayetleri, yani asıl mesajlarında pek bir farklılık göremezsiniz. fakat bir kelimenin birden çok anlamı olan müteşabih ayetlerinde farklılıklar vardır.. bunları iyi kavramak için muhakkak arapça metinden araştırmak gerekir.. siz bunu yapıyomusunuz.. çeviri yapanların meallerini burada kendinize kanıt edinmişsiniz.. eğer gerçekten bu işte samimi iseniz.. kuranın arapça metnini kendinize kanıt edinin..

      • sercan dedi ki:

        sayın kadir bey den alıntı sayın sercan.. kuranı kerimin çevirisini yapmak çok ciddi bir iştir.. kuran çevirilerinin hemen hemen hepsine bakın, kuranın muhkem ayetleri, yani asıl mesajlarında pek bir farklılık göremezsiniz. fakat bir kelimenin birden çok anlamı olan müteşabih ayetlerinde farklılıklar vardır.. bunları iyi kavramak için muhakkak arapça metinden araştırmak gerekir.. siz bunu yapıyomusunuz.. çeviri yapanların meallerini burada kendinize kanıt edinmişsiniz.. eğer gerçekten bu işte samimi iseniz.. kuranın arapça metnini kendinize kanıt edinin..
        CEVAP kadir bey bu kuran demeki nasıl anlamak istiyorsan öyle okunan bir kitap
        net bir kitap değil
        bu kuranı çevirmek ne kadar zormuş////
        1400 yıldır alimler ben doğrusunu çevirdim sen yanlış çevirdin değip bir biriğle sürekli kapışırlar
        eğer gerçekten benim çevirim doğru diyorsanız diyanetin kapısına gidip siz yanlış yapıyorsunuz insanlara kuranı yanlış anlatıyorsunuz deyip yanlışı düzeltmeniz gerekir
        yani bu iddanız muhatabı aslında diyanet ben değilim…………..
        saygılar,,,,,,,,,,,,,

      • 1okuyucu dedi ki:

        Kadir;

        Kuran tercümesinin ciddi bir iş olduğunu anlayabilmene sevindim, herhalde bundan sonra diyanetin kabul etiği tercümelerin yanlış tercüme olduğunu söylemezsin,

        birden fazla anlama gelen kelimelere gelince, birden fazla anlama gelebilen kelimelerin hangi anlama geldiği kullanıldığı cümle içerisinde anlaşılır, cümle içerisinde kelimenin ne anlama geldiğini bilmek içinde Arapça bilmeye gerek yoktur,

        örneğin,
        Yahudiler Allahın bir “eli” sıkıdır dediklerinde, cümledeki “el” kelimesinin anlamının “cimrilik” olduğunu anlarız,

        hayır onun iki “eli” de açıktır dendiğinde, buradaki “el” kelimesinin “cömertlik” olduğunu anlarız,

        hırsızın “elini” kesin, dendiğinde buradaki “el” kelimesinin kendi anlamında kullanıldığını ve insan elinden söz edildiğini anlarız. yani buradaki el gerçek anlamında ki eldir,

        ama muhkem ayetleri müteşabih ayet gibi göstermeye kalkanlar hırsızın eline mecazi anlam yükleme gayreti içerisine girerler,

        Kuranı bilmediğimizi sandığınız gibi dil bilgisi kurallarını da bilmediğimizi sanmanız, eğer yanılgı değilse başka niyetlere açık hale geldiğini bilmemeniz söz konusu olamaz? yani bile bile….

  455. sercan dedi ki:

    KADİR BEYDEN ALINTI o zaman tekrardan şu soruyu sormak gerekir.. cebrail hz. muhammete birden çok dilde kuran metni getirecek, hz. muhammette bu metinleri ilgili milletlere dağıtmış olması gerekirdi..
    CEVAP KADİR BEY ,,,,TİYE ALARAK VERDİĞİNİZ ÖRNEKLER
    1400 YILÖNCE Kİ MUHAMMEDİN BEN PEYGAMBERİM DİYE
    İDDİA ETME TARZINDAN ÇOK DAHA İYİ OLURDU
    1400 YILDIR ANCAK DÜNYANIN ALTIDA BİRİ MÜSLÜMAN GÖZÜKÜYOR DEMEKKİ HİÇ ETKİLİ YÖNTEM MUHAMMET KULLANMAYI BİLMEMİŞ,,,,,,

    • kadir dedi ki:

      peki sayın sercan.. gerçekten bu size mantıklı geldi mi? gerçekten sizin için böyle birşeyin olması mümkün mü?
      hz. peygamber bu metinleri bütün dünya milletlerine dağıtmaya kalksa, o metinleri daha peygamberden bile haberi olmayan milletler kabul ederler miydi? hadi kabul ettiler diyelim. bu seferde bizim kitabımız daha üstündür yarışına gireceklerdi.. gerçekten bu size mantıklı geliyosa, size yazacak fazla bir yazım olamaz..

      saygılarımla..

  456. sercan dedi ki:

    KADİR BEYDEN ALINTI Peki sayın kadir, kendilerine arapça verilen bir Kuran varken Mekke ve çevresidekileri (size göre bütün dünyayı) hangi dille uyaracaklardı?”CEVAP islam dini yerel bir din diyorsanız başka dile çevirmeye gerek yok
    ama evrensel diyorsanız tabiki o gün en çok konuşulan dillere çevrilmesi mutlaka gerekiyordu
    ama muhammedin düşüncesi açık burada
    ben öldükten sonra ne yaparlasa yapsınlar
    kitap yazmaylamı uğraşacam deyip
    sağken kendi dilinde bile kitap haline getirmeyi akıl etmemiş değil gerek duymamış zaten
    örnek ,,,,dün ermeni meselesi yle ilgili açıklamayı başbakan 9 dilde ceviri yaparak dünyaya duyurdu
    peki ozaman SÖZDE allahın ayetleri neden diğişik dillere çevirerek daha çok
    islam dinine geçilmesi için yazılmamıştır ….

    ikinci ihtimal belkide muhammet kitap yazacaktı ama allah ona ne zaman öleceyini söylemeyi
    unuttu veya söylemek istemeyince
    kitap işi olmadı
    ALLAH muhamedin kile evlenecine ne yiyeceyine kadar aynı ayetleri tekrar tekrar söylerken
    nede şöyle bir ayet indirmemiş
    ey muhammet ayetlerimi kitap haline getirki senden sonraki müminler okuyup islamın dışına cıkmasınlar …….saygılar

  457. sercan dedi ki:

    SAYIN KADİR BEYE KADİR BEY BAKIYORUMDA İŞİNİZİ GELEN 1400 YIL ÖNCE OLDUYU İDDİA EDİLEN AMA DOĞRULUĞU BİR TÜRLÜ KANITLANMAYAN SOYUT ŞEYLER ÜZERİNDEN
    CEVAP VERİYORSUNUZ
    HADİ BU GÜNCEL KONULARIDA BUNLAR YALAN DEĞİN AMA ISPATIĞLA …….. DİNCİ VE DİNDAR ARKADAŞLAR BİRAZ VİCDAN MUHASEBESİ YAPMANIZ İÇİN,,,,,,,
    şimdi hepimiz rahat koltuğumuza oturup ooo dünya ne güzel herşey var araba var uçak var
    bilgisayar var teknoloji o biçim diyorsunuz ama bunlarıda allah yaptı diyorsunuz
    peki bu saydıklarımın hangisini müslümanlar yapmış hiç birini
    kendi kendinize sormuyormusunuz
    neden bunları yapmayı ,,allah müslümanlara ,,nasip etmemişde gayrımüslümlere?
    sözde kuranda mislümanları önceki kavimlerden üstün kılındığını yazdığı halde
    şu an müslüman halkının savaşlar ve yoksulluktan
    kıvrandığı dünyanın en tehlikeli en yaşanmaz halde
    olduğunu sormuyorsunuz kendinize
    çünki bu işler allahla kuranla olmuyor
    öyle olsaydı müslüman ülkeler bu gün dünyanın hakimi olurlardı her gün 5 vakit
    değil 50 vakitte namaz kılınsa nafile bi işe yaramaz
    daha öncede yazmıştım ,,bugün insan ırkı varsa bu ateist dediğiniz bilim
    adamları sayesinde var
    yukarda saydıklarımı hep ateist bilim adamları icat etmiştir
    din alimlerinin bir tane insanlık için bir ilaç veya
    bir alet icatları varmı
    asıl sizlerin gözlerinizde perde kalplerinizde mühür var
    bu gercekleri görmüyorsunuz ….
    insanlık bu günlere gelene kadar binlerce yıl evrimleşmiş
    10000 yıl önce yazı yokken bugün
    insanlar yazı yazarak telofonda konuşarak havadan yoluyorlar
    bu insan beyninin evrimleşmesi değilde ne peki
    ha bide şu var siz hastalandığınızda doktoramı gidiyorsunuz ,,,camiyemi hangisi tedavi edici sizce
    ŞİMDİ DİNCİ ARKADAŞLAR ŞUNU DİYECEKLER KLASIK CEVAPLARDAN
    ALLAH DERT VERİRSE DERMANINIDA VERİR
    arkadaşlar öyle bişey yok ateist bilim adamları ,,,onlara saygım sonsuz ,,
    bir ilaç bulmak için 10..20.yıl çalışıyorlar …
    eğer kuranla allahla olsaydı müslümanlar eskiden ,,,,veba hastalığı onları kırıp geçirmezdi
    DÜNYADA ÖNEMLİ BİR BULUŞ ,,İCAT OLDUĞUNDA DİNCİ ARKADAŞLAR KOLTUKLARINA OTURUP
    YA ZATEN BU KURANDA VARDI YAZIYORDU GİBİ ADİCE VE ŞEREFSİZCE DİĞER İNSANLARIN
    YILLARCA ARAŞTIMASINA EMEĞİNE SAYGISIZLIK EDERLER BUNA ÇOK KIZARIM ….
    ADAMA SORARLAR KURANI BUNLAR MÜSLÜMANLARDAN DAHAMI İYİ OKUYORLAR…..

    • kadir dedi ki:

      sayın sercan…

      “bilgisayar var teknoloji o biçim diyorsunuz ama bunlarıda allah yaptı diyorsunuz
      peki bu saydıklarımın hangisini müslümanlar yapmış hiç birini
      kendi kendinize sormuyormusunuz
      neden bunları yapmayı ,,allah müslümanlara ,,nasip etmemişde gayrımüslümlere?
      sözde kuranda mislümanları önceki kavimlerden üstün kılındığını yazdığı halde
      şu an müslüman halkının savaşlar ve yoksulluktan
      kıvrandığı dünyanın en tehlikeli en yaşanmaz halde
      olduğunu sormuyorsunuz kendinize
      çünki bu işler allahla kuranla olmuyor”

      bu sizin yorumunuz sosyal hayatla ilgilidir.. müslümanların bilimde ve teknolojide geri kalmalarını ben onaylıyorum mu zannediyorsunuz. bu müslümanların aşması gerek üzerinde öncelikle durması gereken bir konudur. ayrıca bu dünyada hangi dinden ve milletten olursa olsun, her insanın aklını kullanma yetkisi vardır. bir ateist veya hristiyan çok iyi icatlar yapmış olabilir.. topluma faydalı şeylerin yapılması elbetteki takdir edilecek bir durumdur. hedeften sapan bir toplumda huzur bulunmaz.. dünyada kendine kuranı rehber edinen ne kadar müslüman vardır.. kendine veli olarak allahı edinmeyen bir toplumda kendine müslümanda dese sapmışlık alır başını gider..

      saygılarımla…

      • sercan dedi ki:

        sayın kadir bey
        iddamı doğruladınızdan dolayı teşekürler
        ama bir fark var islam ülkelerindeki insanlar doğuştan icat ve teknoloji
        YAPAMAMA özürlü olarak doğmuyor
        tabiki buralardada zeki insanlar var
        sorun şurada islam dinine mensup olan insanlara bu din öğretileri yle yetişmiş insanlar a
        malesef bu din sistemi manidir
        kanıt olarakta dünyadaki bilim adamlarının yüzde doksan beşi dini kitapları kesinlikle kabul etmez
        bir insan hem bilim adamı hemde dindar olmaz
        SÖZDE allahın ol değince olduğuna inanan bilim adamı neden araştımacı
        sorgulayıcı olsunki
        geçmişte bilim adamlarına yapılan dindarlar tarafından zulümleri okumadınızmı
        örnek galilo dünya güneşin etrafında döndüğünü söylediğinde adama ömür boyu hapis cezası veriliyor
        özet olarak din ile bilim kesinlikle zıttır ,,,,,,,,,,,,,,,,,,
        saygılar

  458. sercan dedi ki:

    BİLAL BEYDEN ALINTI

    Peki yüce Allah bunları yapmayı müslümanlara nasip edeceğim,müslüman olmayanlara nasip etmeyeceğim diyor mu ? Yüce Allah kimsenin inancına,dinine vs.bakmaz,kim çalışırsa ona nasip eder,gayri müslim de çalışırsa ona nasip eder.Bakınız siz yüce Allah’a ve onun göndermiş olduğu kur’an’a inanmıyorsunuz,ama yine de sizi yaşatıyor,müslüman ile gayri müslim arasında hiç bir ayrım yapmıyor,nankör ve günahkar olsa bile gayri müslim de yine onun kuludur…Eğer müslümanların hayatında gerçek anlamda islam ve kur’an olsaydı onlar asla bugünkü durumda olmayacaklardı.Onlar kur’an ve islamdan uzaklaştıkları için bugüngü üzücü durumu yaşıyorlar.Ayrıca halkı müslüman olan hiç bir ülkede ne islam,ne de kur’an hukuku egemendir.Bu ndenle bunların durumundan islam ve kur’an sorumlu değildir. Zaten Emevilerden bugünümüze kadar halkı müslüman olan hiç bir ülkede gerçek anlamda islam ve kur’an hukuku uygulanmamıştır..!!
    !Ömer Hayyam : ( ? – 1123 ) Cebirdeki binom formülünü bulan bilgin. Newton veya binom formülünün kesfi ömer hayyama aittir. CEVAP…1.bilal bey siz kimi kandırmaya çalııyorsunuz ,,ömer hayyam bir defa islama inanmayan allahla dalga geçen iranlı bir filozof ve kendisini
    çok seven biriyim İSMİ ARAPÇA DİYE HERKESİ DİNDARMI SAYIYORSUNUZ ömer hayyamdan
    bir dörlük size
    yaşamın sırlarını bileydin
    Ölümün sırlarını da çözerdin ;
    Bu gün aklın var, bir şey bildiğin
    Yarın, akılsız, neyi bileceksin

    Beni özene bezene yaratan kim ? Sen !

    Ne yapacağımı da yazmışsın önceden.

    Demek günah işleten de sensin bana :

    Öyleyse nedir bu cennet cehennem ?

    Ey kör ! Bu yer, bu gök, bu yıldızlar boştur boş !

    Bırak onu bunu da gönlünü hoş tut hoş !

    Şu durmadan kurulup dağılan evrende

    Bir nefestir alacağın, o da boştur boş

    Camiye gittim, ama Allah bilir niye :

    Ne namaz kılmaya, ne dua etmeye.

    Eskiden bir kilim aşırmıştım camiden :

    O eskidi gittim yenisini yürütmeye
    şimdi tanıdınızmı ömer hayyamı islamla dalga gecen çok büyük bir filozof
    biz kim olduğunu bilmesek adamı peygamber aşığı diye bize yutturacaktınız
    ömer hayyamı okumanızı şiddetle tavsiye edrim………..

    2bilal bey ya çok safsınız yada anlamak istemiyorsunuz
    3bir defa ben islam alemini geri kalmış derken bireyleri değil ….İSLAM DİNİNİN SİSTEMİNDEN DOLAYI GERİ KALMIŞ DİYORUM
    elbetteki islam dininden olan bilginler mutlaka var ama verdiğiniz örnek kişilerin sadece
    ismi müslüman ismi
    4bu alimler o zaman tezlerini açıkladığında alkış alacaklarına malesef allaha karşı gemekle
    allahın işine karışmakla suçlanmışlardır …
    zaten ogünkü yönetim bunları destekleseydi biz şu an japonlardan daha ileri olurduk
    yani geri kalmamızın suçlusu 30 tane müslüman bilgeler değil
    islam sisteminin bunlara sahip çıkmaması destek olmaması…
    5 sizden alıntı////////////////////// Zaten Emevilerden bugünümüze kadar halkı müslüman olan hiç bir ülkede gerçek anlamda islam ve kur’an hukuku egemen değildir …
    ya bilal bey ,,,şimdi 1400 yıldır şu kuran anlaşılamamış uygulanmamış öyleyse
    ya kuranın uygulanması imansızmış yada insanlar ahmak sizce hangisi?????????????
    6inanmayanlarıda yaşatıyor diye iddanız var
    şimdi bu cevap boş kaleye akşama kadar gol atmak demek
    siz daha kuranın allahını ıspat edmiş değilsinizki
    böyle düşünürseniz biri cıkar benim tanrım sizin allahınızdan büyüktür der ama bunun hiç bir kanıtı olmadan tabi ..
    saygılar….

  459. Gencer dedi ki:

    Diyanet İşleri : O, hanginizin amelinin daha güzel olacağı konusunda sizi imtihan için, henüz Arş’ı su üstünde iken gökleri ve yeri altı gün içinde (altı evrede) yaratandır. Böyle iken “Ölümden sonra şüphesiz diriltileceksiniz” desen, inkârcılar “Mutlaka bu, apaçık bir büyüdür” derler.

    Allah Dünyayı yaratırken suyun üzerinde tahtında oturuyormuş. Gök olmadan su nasıl olmuş acaba ?

    • 1okuyucu dedi ki:

      Gencer;

      “””””””Diyanet İşleri : O, hanginizin amelinin daha güzel olacağı konusunda sizi imtihan için, henüz Arş’ı su üstünde iken gökleri ve yeri altı gün içinde (altı evrede) yaratandır. Böyle iken “Ölümden sonra şüphesiz diriltileceksiniz” desen, inkârcılar “Mutlaka bu, apaçık bir büyüdür” derler.
      Allah Dünyayı yaratırken suyun üzerinde tahtında oturuyormuş. Gök olmadan su nasıl olmuş acaba ?””””””

      soruyu yanlış soruyorsun, arşa yükselen bir tanrıdan söz edebilmemiz için tanrının bir şeklinin olması gerekir, bu da tanrının her yerde olması ilkesiyle bağdaşmaz,

      diğer bir deyişle tanrının bir yerde bulunduğundan söz etmek tanrıyı cismani bir varlık olarak tanımlamak anlamına gelir ki böyle bir tanrının tanrı olduğu iddia edilemez.

      • Gencer dedi ki:

        Sayın okuyucu ayetlerden anlamsızlık olarak bir çok veri elde edilebiliyor.Ben bir mantıksızlığı görürken siz aynı ayette farklı bir mantıksızlık görüyorsunuz.İşte ayetlerin ne kadar tutarsız olduğunun açık bir kanıtıdır bu.

  460. sercan dedi ki:

    BENİM İDDAM diyelimki sizin iddia etdiğiniz gibi müslümanlara akraba evliliği serbest bilal bey bugün bilimsel araştırmalar gösteriyorki
    akraba evliliği sakat coçukuların doğmasının bir numaralı sebebi
    bunun aksini iddaa etme şansınız varmı?
    hal böyle iken sözde allah akraba evliliğinden olan çocukların sakat
    doğacağını bilmiyormu özellikle zeka geriliği gibi/////
    ahlakende kardeş çocuklarının evlenmesi hiç hoş birşeyde değil
    iddianızla yine çıkmaza girdiniz ….. BİLAL BEYİN İDDASI .Konuyla ilgili bir hadis şöyledir..’’ Pek yakınınız olan bir kadınla evlenmeyin.Zira çocuk zayıf,(hastalıklı,sakat vs.) çelimsiz olabilir…’’ Demek ki, her halu karda yabancılarla evlilik tavsiye edilmiştir.. Özetle kur’an’ın,sadece ruhsat verdiği amca,hala,teyze ve dayı çocuklarıyla yapılan evliliğin mutlaka zararlıdır diye hiç kimse söyleyemez.Bu tamamen kalıtım hastalıklarına bağlıdır,bunlarda böyle bir hastlık varsa sakıncalı olur,yoksa hiç bir sakancası yoktur.
    Ama yine de tedbiren hem islam,hem de bilim akrabalarla değil,yabancılarla evliliği tevsiye ediyor…
    CEVAP bilal bey kendi açıklamanızla kuranın hatalı bir ayeti olduğunu kabul etmiş oldunuz
    akraba evliliğinin zararlı olduğunu kimse söyleyemez diyorsunuz //////
    peki çok yararlı olduğunuda söyleyen varmı .?
    dünyadaki ülkeler içinde en çok sakat insanların olduyu ülkeler islam ülkeleri sebebide
    akraba evliliği ,,,,,,,,,,,,,,,,allah o zaman niye açıklamamış kalıtısal hastalığınız varsa akraba evliliği yapmayın diye ,,,,,,,,,,,,,yazık o sakat doğan insanlara ..
    allah akraba evliliğini yasaklasaydı .. milyonlarca insan sakat doğmazdı
    ha birde ahlakimi diye sordum ama görmezden gelmişsiniz
    bir daha soruyorum bir kişinin kardeşinin çocuklarının evlenmezi ahlakimi sizce ,,?

  461. sercan dedi ki:

    bilal beye
    ömer hayyamı bize dindar müslüman diye ,,,,,,yutturmaya çalışmanızla ilgili yazımı okuyup cevap bekliyorum lütfen
    saygılar

  462. sercan dedi ki:

    ÖMER HAYYAMDAN SEÇMELER
    ÖLÜMÜNDEN 1000 YIL GEÇMİŞ AMA SÖZLERİ ÖLÜMSÜZ…………. Seni aramaktan dünyanın başı dertte; zengine de göründüğün yok, fakire de; sen konuşursun da biz sağır mıyız yoksa, hep kör müyüz, sen varsın da görünürde.

    Geçmiş oIan dünden hiç yad etme, yarın da geImemişken feryad etme, düşünme geIeceği de geçmişi de, şimdi şen oI da yaşamı berbad etme.

    Sen nesin, varIık nedir, nerden biIeceksin? Dünyan esen yeI üstüne kuruImuş senin. İki yokIuk arasında bir varIık seninki: hiçIik ne varsa çevrende, sen de bir hiçsin.

    Ne diyebiIirim ki sana, varIığın sırIarı sakIı senden, benden; bir düğüm ki ne sen çözebiIirsin, ne ben. Bizim ki perde arkasında dedikodu; bir indi mi perde, ne sen kaIırsın, ne ben..

    Sen sofusun, hep dinden dem vurursun, banada sapık, dinsiz der durursun. Peki ben ne görünüyorsam o’yum. Ya sen ne görünüyorsan o musun…….

  463. rammsteinn dedi ki:

    bilal beye sorduğum ayet yukarıda kaldığı için buraya tekrar kopyalamak zorunda kalıyorum kusura bakmayın

    konumuz enfal 1
    (Ey Muhammed!) Sana ganimetler hakkında soruyorlar. De ki: “Ganimetler, Allah’a ve Resûlüne aittir. O hâlde, eğer mü’minler iseniz Allah’a karşı gelmekten sakının, aranızı düzeltin, Allah ve Rasûlüne itaat edin.”

    sana göre “ganimetlerin taksimi allaha aittir”
    bu şekilde çeviri yapanları gösteriyorsun. peki senin isteğin şekilde çeviri yapmayanlar?
    kuranmeali.org

    sana göre uygun çeviri yapanlar 2-3
    sana ters düşenler 24
    ortada kalanlar 1-2

    ayetteki kelimelerin içerisin de “taksim,bölüştürme,pay etme” gibi bir kelime olmadığı gibi bunları andıracak hiçbir kelime yoktur. herzaman arapça kelimelerin yapılarıyla oynayarak istediğiniz yöne çekebiliyorsunuz. ama burada elinizde oynayabileceğiniz bir kelime bile yok. topu direk sizin istediğiniz tarzda çeviri yapanlara atıyorsunuz.

    azbuçuk zeka seviyesinde olan biri neden bu ayetin yazıldığını çok rahat anlayabilir. ama ucunda cehennem korkusu varsa gözlerini kapatır.
    “kuranda hiçbir çelişki yoktur” demekle çelişkiler yok olmuyor.

    • bilal dedi ki:

      Sn.rammsteinn,

      İnsanların çoğu aynı şeyi söylüyorsa da bunun doğru olduğunun anlamına gelmez.Bu nedenle mealcilerin çoğu aynı şeyi söylemiş olsa bile yine bunların söyledikleri mutlaka doğrudur kimse söyleyemez.Zetan bir çok meal adeta birbirinin kopyasıdır.Ayrıca Sanki kur’an’ı açıklayan sadece 20-30 kişi melacilerimizdir. Sanki İslam dünyasında bunlardan başka kur’an’ı n açıklamasını yapabilecek kimse yoktur,sadece bir kaç türk mealcileriimiz vardır,onlardan başka da kur’an’ı bilen kimse yok,öyle mi ??? Ayrıca ben size arapça tefsirlerindeki metinleri de gösterdim,ama onları yok saymışsınız,arapça tefsirleri yanlış da bir kaç türkçe meallerimiz mi doğru? Halbuki arapça tefsirlerinde de söz konusu ayetin anlamı aynen bizim açıkladığımız gibidir,neden arapça tefasirlerini yok sayıyorsunuz.??

      Konumuzla ilgili aşağadaki arapça tefsir metinlerini birine tercüme ettirin,bakalım söz konusu ayetin anlamı bizim söylediğimiz gidir,yoksa göstediğiniz meallerdeki gibidir ? – فسألوا رسول اللّه صلى الله عليه وسلم عنها، فأنـزل الله يَسْأَلُونَكَ عَنِ الأنْفَال كيف تقسم وعلى من تقسم ؟
      (قُلِ الْأَنْفالُ لِلَّهِ وَالرَّسُولِ) أي قل لهم الأنفال لله يحكم فيها بحكمه، وللرسول يقسمها بحسب حكم الله تعالى، وقد قسمها بالسواء.
      «يسألونك» يا محمد «عن الأنفال» الغنائم لمن هي «قل» لهم «الأنفال لله» يجعلها حيث يشاء «والرسول» يقسِّمها بأمر الله فقسَّمها صلى الله عليه وسلم بينهم على السواء، رواه الحاكم في المستدرك

      تفسير الجلا لين – والمرا غي – وغيرها من التفاسير }}

      Saygılarımla….

      • rammsteinn dedi ki:

        sayın bilal bey
        ben enfal 1 deki bölüşme kelimesini merak ettim.bu ayetteki hangi kelime “bölüştürmeyle” alakalı diye sordum.
        arapça tefsirini ortaya atıyorsunuz.
        peki hangi tefsircinin tefsiri doğru? buna siz mi karar veriyorsunuz. kainatı yaratan tanrının gönderdiği kitabın anlaşılabilir olması için tefsire mi ihtiyacı var?
        siz bazı “kuranı mealleriyle aklamaya” çalışan mealcilerin arkasına saklanıyorsunuz. zaten bölüşterme kelimesiyle alakalı bir kelime olsa yüz satırlık bir yazı yazardınız.
        hadi diyelimki ayet sizin istediğiniz gibi olsun
        ganimetlerin taksimi Allah’a ve Resulüne aittir. diyelim.
        sizin hiç aklınız alıyormu? kainatın yaratıcısı ganimetlerin nasıl bölüştürüleceğini belirleyecek bunu da binlerce yıl hükmü sürülecek kitaba yazdıracak.

        bu ayette gözü para hırsı bürümüş birisinin ganimetlere konma çabası açıkça gözüküyor.
        bunu anlamak için ayeti sündürmeden okumak ve cehennem korkusunundan sıyrılmış olmak gerekir.

        ENFÂL – 1
        (Ey Muhammed!) Sana ganimetler hakkında soruyorlar. De ki: “Ganimetler, Allah’a ve Resûlüne aittir. O hâlde, eğer mü’minler iseniz Allah’a karşı gelmekten sakının, aranızı düzeltin, Allah ve Rasûlüne itaat edin.”

      • bilal dedi ki:

        Sn.rammsteinn,

        a ) Bunlar ya ganimetlerin rengini ve şeklini vs.sormuşlardır.(ganimetlerin rengi siyah mı, bayaz mı vs…)
        b) Ya da ganimetlerin kime ne kadar ve nasıl dağıtılacağını (yani taksimiyle ilgili hükmü sormuşlardır.!

        Peki sizin mantıkınıza göre hangisini sormuşlardır ??? Karar sizindir…..!!!.

        ‘’kainatın yaratıcısı ganimetlerin nasıl bölüştürüleceğini belirleyecek bunu da binlerce yıl hükmü sürülecek kitaba yazdıracak. ‘’ sizden alıntı’’

        İster 1400 yıl öncesine ait olan geçici bir durum olsun ister kıyamete kadar kalacı olsun kur’an son ve evrensel ilahi bir kitap olduğundan her ikisine de değinecektir,Çünkü kur’an sadece bugünümüze hitap etmiyor. Hem 1400 yıl önce yaşayanlara hitap ediyor,hem de kıyamete kadar gelip geçecek olan bütün insanlara hitap ediyor.Ayrıca kur’an’ın indiği dönemde böyle bir durum varsa kur’an’ı gönderen yüce yaratıcının bu durum hakkında hüküm bildirmemesi mi gerekiyor.??? Kur’an sadece bugünümüze mi hitap ediyor.??? Eğer sadece bugünümüze hitap etseydi,o zaman evrensel olmazdı… !!!
        xxxxxxx

        Sayın Kadir bey kardeşim,Allah’a şükür durumum iyi,fakat aşırı efordan uzak durmam gerekiyor.Bu nedenle ara sıra yorum yapmayı düşünüyorum..Yüce Rabbim sizden razı olsun,çok teşekkür ederim…Selam ve saygılarımla…..

    • kadir dedi ki:

      konumuz enfal 1
      (Ey Muhammed!) Sana ganimetler hakkında soruyorlar. De ki: “Ganimetler, Allah’a ve Resûlüne aittir. O hâlde, eğer mü’minler iseniz Allah’a karşı gelmekten sakının, aranızı düzeltin, Allah ve Rasûlüne itaat edin.”

      sayın ramsteinn bu ayeti defalarca ve düşünerek okurmusunuz.. siz düz bir metin olarak ve sorgulamadan okuduğunuz için farklı bir kanıya varmışsınız.. bu ayeti detaylı bir şekilde incelersek…

      “sana ganimetler hakında soru sorarlar” bu ifadede savaşta galip gelen müslümanların hz. peygambere savaş ganimetlerini neden sormuş olabilieceği hakkında düşünelim.. elde edilen ganimetlerin sorulmasının birkaç açıklaması olabilir..

      1) amaçsız olarak; peygambere ganimetlerin durumu sorarlar,
      2) yada bundan hak talep etmek amacıyla peygambere sorarlar..

      yüce allah amaçsız olaran hiçbir şeyi kuranda yer vermez. çünkü kuranın her ayeti amaç ve bir mesaj içerir..

      öyle ise müslümanlar ganimetlerin bölüştürülmesi hakkında hz. peygambere soru sordukları ve ondan hak talep ettikleri açıktır.. böyle iken yüce allah ganimetlerin nasıl paylaştırılacağına dair ayet indirmiştir..

      sana ganimetlerden sorarlar.. ganimetler allahın ve resulünündür.. diye çeviri yaparsak..
      enfal suresinin ileriki ayetlerinde ganimetlerin kimlere taksim edileceğine dair olan ayetle çelişki içinde olur.. çünkü ganimetlerin kimlere verileceği enfal suresinin 41. ayetinde detaylı olarak açıklanmıştır.

      böyle iken enfal 1.ayetin meali

      “sana ganimetlerinden sorarlar, de ki; ganimetlerin bölüştürülmesi allaha ve resulüne aittir (yani herkes kafasına göre ganimetten hak talep edemez. bunu hak ile ilgili yerlere dağıtma yetkisi allahın ve resulünündür.). eğer siz gerçekten mümin iseniz ( bu tutumu bırakp) allahtan korkun. ona ve elçisine itaat edin.. ”

      bu arada bilal kardeşim sağlığın umarım düzelmiştir.. terkardan geçmiş olsun..

      saygılarımla…

      • rammsteinn dedi ki:

        enfal1 de ;
        dağıtmak,bölüştürmek,taksim etmek gibi bir kelime nerede?
        bilal bey tefsircilerin arkasına sığınıyor.
        kadir bey siz de mi aynı taktiğe başvuracaksınız?
        yoksa “mecaz anlam veya yanlış çeviri” gibi klasikleşmiş klişelere mi gireceksiniz?

        1.yol:
        sizin dediğiniz yoldan gidelim. diyelim ki “ganimetlerin taksimi allaha aittir”
        allah bölüştürme işini yaparken acaba nasıl bir yol izledi?

        “Abd-al-Alim 10 müşrik öldürmüş. 5 gümüş kaşık,2 altın kolye verilsin.
        Abd-al-Qadir 13 müşrik öldürmüş. 3 deve,20 cariye,15dönüm arazi onun.
        Abd-al-Wahhab kimseyi öldüremedi ama allah cömerttir. ona 1 keçi verilsin”

        2. yol:
        diyelim ki ayet aynen diyanetin verdiği gibi
        “ganimetle allah ve resulunundur”
        o zaman sevigili müthiş peygamberimiz hayli yüklü bir ganimete kondu. istediği gibi harcamıştır. sorun yok. ama ganimetlerin allaha kalan kısmını ne yaptılar acaba?
        bir yere toplayıp allah acaba bütün altınları,incik boncukları kendi katına mı çekti?
        belki başka gezegendeki peygamberlerine gönderdi. onlara dini yaymak için ekonomik kaynak yarattı.

        ayeti nasıl yorumlarsanız yorumlayın nereye çekerseniz çekin izlenecek 2 yol benim anlattıklarıma gelir.

  464. sercan dedi ki:

    KADİR BEYDEN ALINTI sayın sercan eğer kuran türkçe inmiş olsaydı, insanlar yine aynı muhabbetleri yapacaktı.. yada ingilizce, çince, rusca, ermenice, vs.vs..

    o zaman insanın aklına şu soru gelebilir..

    “allah aynı anda kuranı kerimi bütün dünya dillerinde gönderseydi ya..”
    o zaman tekrardan şu soruyu sormak gerekir.. cebrail hz. muhammete birden çok dilde kuran metni getirecek, hz. muhammette bu metinleri ilgili milletlere dağıtmış olması gerekirdi..

    bu size mantıklı geldi mi?
    SAYIN KADİRBEY kardeş diyecem ama sizin kurandaki allahınız buna mani
    biliyorsunuzki allaha ve peygambere inanmayanla dost ve kardeş olmayı allah yasaklıyor

    2 gün öncede yazdım birtürlü cevap gelmedi
    tekrar yazayım o zaman
    sizin verdiğiniz örnekler hiç şüphesiz
    muhammede arapça inen kuranı arapçadan anlamayan ve kabul etmeyen
    kavimlere kılınç zoruğla kabul ettirmesinden
    çok daha kansız olacağı kesindir ….
    ÖRNEK diyelimki türkçe bilmeyen ingiliz hocadan ingilizce dersi alıyorsunuz ama anlamadığız şeyleri
    türkçe soruyorsunuz oda sizi anlamayıp bu sefer size ya beni anlarsın yada
    kılınç boynunun üstünde derse ne yaparsın???????????????

    peki ingilizce öğrenmeyi türkçe bilen bir hocadan öğrensen bu tür şiddete maruz kimse kalmazdı
    yani muhammet in arkasında kainatı yaratan SÖZDE allah var ama
    muhammet bu ayetlari o günün çok konuşulan dillerine cevirip insanlara öğretmeyi akıl edememiş
    NOT ,,,,KENDİ YAŞIYORKEN KURANI KİTAP HALİNE GETİREMEYEN BİR PEYGAMBERDEN BUNU BEKLEMEK TABİKİ ABES OLUR …………………
    SAYGILAR

    • kadir dedi ki:

      “muhammede arapça inen kuranı arapçadan anlamayan ve kabul etmeyen
      kavimlere kılınç zoruğla kabul ettirmesinden
      çok daha kansız olacağı kesindir ….”

      sizden alıntı……

      sayın sercan… sizin aileniz müslüman mı bilmiyorum.. fakat bu sitede bir çok arkadaş sonradan islamı reddetmiş kişilerdir. yani ailesi bir nevi müslüman olan kişilerdir.. diyelim ki aileniz ataları orta asyada iken kılıç yolu ile müslüman oldu, peki siz şuan kılıç yolu ile mi islamı reddettiniz.. sizi kim engelledi, yada kim kabul ettirdi.. siz inandınız diye yada inanmadınız diye size kılıç çeken veya kafanız silah dayayan oldu mu?

      öyle ise siz özgür iradenizi bu yönde kullandınız… inanç özgürlüğü insanın içindedir.. kılıç zoru ile bile olsa kişinin içini hiçkimse bilemez. gönülden reddeden bir insana zorlada namaz kıldırsan, onun kalbi bunu istemediği için o insan zorla müslüman olmuş olmaz. sadece kişilik haklarına saldırıda bulunulmuş olur.

      “NOT ,,,,KENDİ YAŞIYORKEN KURANI KİTAP HALİNE GETİREMEYEN BİR PEYGAMBERDEN BUNU BEKLEMEK TABİKİ ABES OLUR …………………
      sizden alıntı….

      sayın sercan hz. peygambere peygamberlik yıllarından ölüm anına kadar vahiy inmiştir..
      hayatı boyunca ona daha ne kadar vahiy ineceğini veya inmeyeceğini hz. peygamberin bilmesi mümkün değildir.. böyle iken hayatı boyunca tamamlanmayan bir vahyi nasıl kitap haline getirebilir..

      saygılarımla…

      • rammsteinn dedi ki:

        kadir bey
        “allahın izni olmadan bir yaprak bile düşmez” diyeceksiniz.
        ardından; allah “kainatın efendisi” olarak gönderdiği en sevdiği peygamberin ne zaman öleceğini bilemediği için kuranın tamamlanamadığını söyleyeceksiniz.
        bu kitap tamamlanamadıysa eğer;allahın peygamberin öldürülmesini veya sebeb ne olursa olsun ölümünü geciktirerek kuranı tamamlaması gerekmiyormuydu?
        allahın herşeye gücü yetmiş. ama kuranı tamamlamaya gücü yetmemiş. bu kadar saçmalık olurmu?

      • 1okuyucu dedi ki:

        Kadir;

        “””””hz. peygambere peygamberlik yıllarından ölüm anına kadar vahiy inmiştir..
        hayatı boyunca ona daha ne kadar vahiy ineceğini veya inmeyeceğini hz. peygamberin bilmesi mümkün değildir.. böyle iken hayatı boyunca tamamlanmayan bir vahyi nasıl kitap haline getirebilir..”””””

        peygamber ne kadar süre vahiy inip inmeyeceğini bilemeyebilir ama Kuranın tanrısı gönderdiği ayetlerin sonuncusunun hangisi olduğunu bilir, son ayeti gönderdiğinde bunu bir şekilde peygambere bildirebilirdi, son ayet indikten sonra Kuranın kitap haline getirilmesi zor olmazdı herhalde,

        yani peygamberi Kuranı niye kitap haline getirmedi diye sorgulamak doğru olmaz, bir kusur aranacaksa bu tamamen Kuranın tanrısının kusurudur, Muhammedin değil.

      • toro dedi ki:

        Sayın Kadir,

        Zaten o bilebilsin diye değil iletsin diye görevlendirilmiş değilmidir?
        O halde;

        ”hayatı boyunca ona daha ne kadar vahiy ineceğini veya inmeyeceğini hz. peygamberin bilmesi mümkün değildir.. böyle iken hayatı boyunca tamamlanmayan bir vahyi nasıl kitap haline getirebilir”

        Yorumunuz anlamsızdır! Çünkü geleceği göreceğini iddia eden o değil kuranın tanrısıdır(!) ve size benim iddiam, henüz kitaplaştırılmamış kuran ayetlerinde kazan ”kitap”,”bu kitap” şeklindeki anlatımlar büyük ihtimalle kitap haline getirenlerin işgüzarlığıdır!

        Eğer tanrı bu iş için bir elçi görevlendiriyorsa o elçinin görevini tamamlayacağı zamana yani elçisi nezaretinde yazıldığında en azından yazılma şeklinin sorgulanmayacağı kitabın bitiş anına kadar elçisinin yaşamasını sağlayabilirdi diye düşünüyorum!

        O yüzden soru bence şu şekilde olmalıdır;

        Kuranın tanrısı(!) sözlerinin kitap haline getirilmesinin sağlanacağı zamana kadar elçisini hayatta tutmaktansa, sözlerinin kitap haline getirilmesi görevini buldukları ilk fırsatta birbirlerinin gırtlağına sarılacak olan diğer müslümanlara mı bırakmıştır?

        Bu kuranın tanrısının(!) onca tutmamış girişimden (tevrat,zebur,incil) sonra alabileceği bir riskmidir?

        Ya da hepsini boşverin! Daha kitap haline getirilmeden kendisi için kitap diyen bir ”kitap” ortadayken o kitabın elçisi nasıl olurda bu işlem için bir vasiyet bırakmadan ya da ona göre güvenilir bir komiteye bu işi havale etmeden ölebilir? Vadesi yetmemiş olabilir demeyin, arkasında onun vadesini istediği kadar uzatabilecek kudrette bir tanrının olduğunu iddia eden birinin arkasından inandırıcı bir savunma olmayacaktır!

  465. Gencer dedi ki:

    Biz bir âyeti değiştirip yerine başka bir âyet getirdiğimiz zaman -ki Allah, neyi indireceğini gayet iyi bilir- onlar Peygamber’e, “Sen ancak uyduruyorsun” derler. Hayır, onların çoğu bilmezler.

    Şimdi bu ayetteki mantıksızlık ”bana göre tabii.”
    Bir ayeti değiştirip yerine başka bir ayet getirdiğimiz zaman dediğinde arkasından gelen cümle Allah neyi indireceğini gayet iyi bilir mi olmalıydı?.Bilemiyormuş işte bazen geleceği göremeyip yanlış ayet gönderebiliyormuş.

    • Gencer dedi ki:

      Yukarıdaki ayet.
      Nahl 101 ayeti.

      • rammsteinn dedi ki:

        NAHL – 101
        Diyanet İşleri
        Biz bir âyeti değiştirip yerine başka bir âyet getirdiğimiz zaman -ki Allah, neyi indireceğini gayet iyi bilir- onlar Peygamber’e, “Sen ancak uyduruyorsun” derler. Hayır, onların çoğu bilmezler.

        önümüde böyle bir ayet varsa demekki bazı ayetlerin geçerliliği kalmamış. peki hangi ayetlerin artık hükmü yok? elimizde bir “geçerli ayetler” , “geçersiz ayetler” fihristi yok.
        neye göre belirlenecek hangi ayetlerin geçerli olup olmadığı? bilen biri varsa beri gelsin.

    • 1okuyucu dedi ki:

      Gencer;

      tanrılık ilkesi gereği tutarlı olması gereken bir tanrı işe yaramayan ayet göndermez ama Kuranın tanrısı gönderdiği bazı ayetlerin boş yere söylediği sözler olduğunu anlamış ve yürürlükten kaldırmış, her ne kadar tanrı katında söz kesindir değişmez dense de Kuranın tanrısın boş yere konuştuğu durumlar meydana gelmiş, bazı ayetleri yürürlükten kaldırma veya değiştirme durumu hasıl olmuş,

      bu ayetlerden hangilerini kaldırdığını bilemeyiz ama değiştirdiklerini tanrı bildi anladı ifadesi kullanılan veya bu ifadeyi çağrıştıran ayetlerden anlayabiliriz, örneğin, savaşa teşvik etme ayetleri, oruç ayetleri, inanırların kimler oldukları ayetleri, vb. gibi,

  466. sercan dedi ki:

    kadir beyden alıntı

    sayın sercan hz. peygambere peygamberlik yıllarından ölüm anına kadar vahiy inmiştir..
    hayatı boyunca ona daha ne kadar vahiy ineceğini veya inmeyeceğini hz. peygamberin bilmesi mümkün değildir.. böyle iken hayatı boyunca tamamlanmayan bir vahyi nasıl kitap haline getirebilir..CEVAP BENİM YAZACAKLARIMI RAMMSTEİN ARKADAŞIM ÇOK GÜZEL CEVAP VERMİŞ İZNİNLE kadir bey
    “allahın izni olmadan bir yaprak bile düşmez” diyeceksiniz.
    ardından; allah “kainatın efendisi” olarak gönderdiği en sevdiği peygamberin ne zaman öleceğini bilemediği için kuranın tamamlanamadığını söyleyeceksiniz.
    bu kitap tamamlanamadıysa eğer;allahın peygamberin öldürülmesini veya sebeb ne olursa olsun ölümünü geciktirerek kuranı tamamlaması gerekmiyormuydu?
    allahın herşeye gücü yetmiş. ama kuranı tamamlamaya gücü yetmemiş. bu kadar saçmalık olurmu?

    • kadir dedi ki:

      sayın sercan…

      “allahın izni olmadan bir yaprak bile düşmez” diyeceksiniz.
      ardından; allah “kainatın efendisi” olarak gönderdiği en sevdiği peygamberin ne zaman öleceğini bilemediği için kuranın tamamlanamadığını söyleyeceksiniz.
      bu kitap tamamlanamadıysa eğer;allahın peygamberin öldürülmesini veya sebeb ne olursa olsun ölümünü geciktirerek kuranı tamamlaması gerekmiyormuydu?”

      sizden alıntı…

      yüce allah hz. peygamberin vefatını öyle taktir etmiştir. o vefatı ile vahiy tamamlanmıştır.
      o hayattayken vahiyleri hem yazı ile kayda aldırmıştır.. ayrıca sahabelerinde ezberinde olan kuranı kerim toplanarak kitap haline getirilmiştir. bu sizi niye bukadar rahatsız ediyor onu anlamış değilim..

      o zaman bende şöyle diyeyim.. cebrail hz. peygambere kuranı kerim kitabını kuşe kağıda baskılı olarak getirseydi ya… bütün bunlarada gerek kalmazdı.. ne dersiniz buna?

      bu kitabın koruyucusu olan allaha hamd olsun ki o günden günümüze kadar değişmeden gelmiştir.. hiç kimsenin bu kitabı yok etmeye gücü yetmemiştir.. hz. peygamber veya sahabenin vahiyleri derlemesinin bir önemi yoktur.. önemli olan allahın zikrinin önceki kitaplarda olduğu gibi kaybolmamasıdır..

      saygılarımla..

  467. sercan dedi ki:

    KADİR BEYDEN ALINTI sayın sercan… sizin aileniz müslüman mı bilmiyorum.. fakat bu sitede bir çok arkadaş sonradan islamı reddetmiş kişilerdir. yani ailesi bir nevi müslüman olan kişilerdir.. diyelim ki aileniz ataları orta asyada iken kılıç yolu ile müslüman oldu, peki siz şuan kılıç yolu ile mi islamı reddettiniz.. sizi kim engelledi, yada kim kabul ettirdi.. siz inandınız diye yada inanmadınız diye size kılıç çeken veya kafanız silah dayayan oldu mu?
    KADİR BEY siz bugünün şartlarığla ogunü kıyaslamanız kadar yanlış bişey olamaz
    o gun insanlar tabiki kılıç zoruyla müslümanlaştırımış bunlar tarihi gerçekler
    ama bugünde o günki gibi şeriatla yönetim olsa tabiki ben burada bu yazıları yazamam
    hiç basını takip etmiyormusunuz arapistanda kurana inanmayanlara
    terörist muamelesi yapılarak 20 yıl ceza veriliyor
    BENİM KURANA İNANMAMAM İSLAM DİNİNİN BANA BİR LÜTFU VEYA SECENEYİ DEĞİL
    ŞERİAT YÖNETİMİNDEN KURTULMUŞ BİR DEVLETİN DEMOKRASİYLE YÖNETİLMESİNDENDİR
    OZAMANDA İNSANLAR SAVAŞTA YENİLİNCE ÇARESİZ MÜSLÜMAN OLMUŞLAR

    PEKİ GÜNÜMÜZDE BİR KİŞİ BEN PEYGAMBERİM DESE BAŞKA BİR DİNE SİZİ GEÇİRMEYE
    KALKSA SİZ BEN HEMEN İNANDIM İSLAM DİNİ YALANMIŞ DEYİP İSLAMDAN VAZMI GEÇECEKSİNİZ YOKSA SONUNA KADAR SAVAŞIP ,SAVAŞI KAYBEDİNCE HALA BEN SİZE İNANMADIM DEME SANSINIZ OLCAKMI OLACAKSA YAŞAMA ŞANSINIZ YOKKİ,,
    MECBUR BASKIN GELEN TOPLUMA AYAK UYDURAKCAKSINIZ DEĞİLMİ …
    AMA GÜNÜMÜZDE ÖYLE BİR ŞEY YOK 3, DÜNYA ÜLKELERİ HARİÇ

    • kadir dedi ki:

      sayın sercan siz ne demek istediğimi anlamadınız sanırım önceki yazımdada belirttim, siz şuan islama kurana inanmayan bir olarak size kılıç veya bugünün şartları ile silah çeken olsa ve sizi zorla müslüman yapmaya kalksa ve size zorla ibadetler yaptırsa, siz kendinizi müslüman olarak görürmüsünüz? kalpten inanmadıktan sonra size istedikleri kadar baskı yapsınlar, dışınızı bilirler ama kalbinizi bilemezler.. size zorla namaz kıldırsalar, kalben inanmadığınız için namazınız sadece yat kalktan ibaret olur.. çünkü önemli olan sizin hissiyatınızdır.. saygılarımla..

      • sercan dedi ki:

        kadir bey sorunuzu çok iyi anladım merak etmeyin
        1 devlet olarak böyle bir baskıya maruz kalsam tabiki kurana inanmak zorunda olurum
        ama siz beni anlamadınız ,,
        ben ne diyorum 3, dünya islam devletlerinde yaşasam istemedende olsa
        nesilden nesile geçtiği için gelenek ler ve din 2 nesil sonra olanlar
        araplardan daha müslüman olmuş
        şimdide öyle değilmi
        2 ASIL SİZ BENİM ŞU SORULARIMA CEVAP VERİN
        PEKİ GÜNÜMÜZDE BİR KİŞİ BEN PEYGAMBERİM DESE BAŞKA BİR DİNE SİZİ GEÇİRMEYE
        KALKSA SİZ BEN HEMEN İNANDIM İSLAM DİNİ YALANMIŞ DEYİP İSLAMDAN VAZMI GEÇECEKSİNİZ YOKSA SONUNA KADAR SAVAŞIP ,SAVAŞI KAYBEDİNCE HALA BEN SİZE İNANMADIM DEME SANSINIZ OLCAKMI OLACAKSA YAŞAMA ŞANSINIZ YOKKİ,,
        MECBUR BASKIN GELEN TOPLUMA AYAK UYDURAKCAKSINIZ DEĞİLMİ
        İŞTE ATALARIMIZDA BU BASKIDAN DOLAYI MECBUREN İSLAMI KABUL ETMİŞ
        KUŞAKTAN KUŞAĞA ŞİMDİDE KRALDAN DAHA KRALCI OLUP
        ARAPLARA DİNLERİNİ ÖĞRETMEYE ÇALIŞIYORLAR…………..
        3 BUNUN AÇIK KANITIDA ZATEN KURANDA VAR
        MUHAMMEDİN YAKIN ÇEVRESİ HARİÇ HEP SAVAŞARAK İNSANLARA KABUL ETTİRMİŞLER
        BİR ÇOK AYETTE ZATEN İNANMAYANLARLA SAVAŞIN
        TEK DİN İSLAM DİNİ YERYÜZÜNDE OLANA KADAR SAVAŞIN DİYOR
        ŞİMDİ KALKIPTA YOK SAVAŞMADAN HERKES MÜSLÜMAN OLMAK İÇİN
        SÜNNETÇİLERİN ÖNÜNDE KENDİ İSTEĞİYLE SIRAYA GİRMİŞ DEMEZSİNİZ HERHALDE 4 TEKRAR DİYORUM ŞU AN SİZ İNANMIŞ OLARAK İSLAM DİNİNİ BIRAKIP BAŞKA DİNE GEÇERMİSİNİZ DUR BEN SÖYLEYİM GEÇMESSİNİZ
        İSLAMDAN ÖNCEDE İNSANLAR BAŞKA ŞEYLERE İNANIRDI PEKİ ONLAR NEDEN HEMEN
        İNANÇLARINI BIRAKIPDA SEVE SEVE GEÇSİN?????????????????
        DİĞER SORUNUZA GELİNCE CEVABI VERMİŞSİNİZ BANA GEREK YOK……………

  468. kadir dedi ki:

    sayın rasmteinn

    “NAHL – 101
    Diyanet İşleri
    Biz bir âyeti değiştirip yerine başka bir âyet getirdiğimiz zaman -ki Allah, neyi indireceğini gayet iyi bilir- onlar Peygamber’e, “Sen ancak uyduruyorsun” derler. Hayır, onların çoğu bilmezler.

    önümüde böyle bir ayet varsa demekki bazı ayetlerin geçerliliği kalmamış. peki hangi ayetlerin artık hükmü yok? elimizde bir “geçerli ayetler” , “geçersiz ayetler” fihristi yok.
    neye göre belirlenecek hangi ayetlerin geçerli olup olmadığı? bilen biri varsa beri gelsin.”

    sizden alıntı…

    nahl suresi 101. ayetinde bahsedilen değiştirilen ayetler daha önce allah tarafından gönderilen kitaplarla ilgilidir. allahın sosyal bir olguya işaret eden ve zamanın şartlarına göre ve o toplumun yapısına ve tutumuna göre indirilen ayetlerin hükmü yerine kuranı kerimi göndermiştir..

    bu konu ile ilgili bakara 106. ayette de bu konuya değinilmiştir. bakarsanız ayetin ne dediğini net anlarsınız..

    • rammsteinn dedi ki:

      kadir bey diyorsunuz ki
      allahın sosyal bir olguya işaret eden ve zamanın şartlarına göre ve o toplumun yapısına ve tutumuna göre indirilen ayetlerin hükmü yerine kuranı kerimi göndermiştir..

      bu yorumu doğru varsayarsak;
      allah toplumlara göre ayetleri gönderdi. yahudilere hristiyanlara müslümanlara.

      domuz yemek; araplara uygun değil ama yahudilere hristiyanlara göre uygun.
      içki; araplara uygun değil ama diğerlerine göre uygun.
      recm; tevrata göre uygun ama diğerlerine göre değil.
      çok eşlilik; araplara göre uygun ama diğerlerine göre değil
      fazla uzatmanın alemi yok
      demekki allah şöyle düşündü “araplar içki içince sapıtıyor diğerleri içsin ama onlar içmesin”
      çok eşliliği neden araplara bahşetti acaba?
      sebebinin ne olabileceğini yazardım ama,ağır gelebileceğini düşündüğüm için yazmıyorum..

      • kadir dedi ki:

        sayın ramsteinn…

        bu ayeti yine doğru anlamış değilsiniz… bakın hz. isa peygamberimiz kuranda yahudilere ne diyor..

        ” ben size daha önce haram kılınan şeyleri helal kılmaya geldim,”

        yüce allah bununla ilgili kuranda örneklerde vermiştir.. domuz eti yahudilerede haramdır..
        böyle iken hristiyanlarada haramdır.. sizin bahsettiğin şeyler insan eliyle değiştirilmiş şeylerdir.. domuz eti daima haram idi..

      • Gencer dedi ki:

        Muhammed 31
        Andolsun, içinizden, cihad edenleri ve sabredenleri belirleyinceye ve durumlarınızı ortaya koyuncaya kadar sizi deneyeceğiz.

        Demekki neymiş Allah geleceği tam olarak bilemiyormuş? Kim sabredecek kim cihad edecek önceden belirleyememiş.
        Ben mi yanlış anlıyorum acaba ?
        Benim gibi anlayan var mı bu ayeti?

    • Gencer dedi ki:

      Allah Tevratı İncili ( incilin gönderildiğine dair kesin bir yargıya rastlamadım) gönderirken,bu kitapların değiştirileceğini bilmiyormuydu ? Allah 3 denemedemi kesin sonuca varmış oldu.? Tek seferde becerememiş mi bu din denen illeti.???

  469. sercan dedi ki:

    BİLAL BEYE ORTAYA BİR İDDİA ATIYORSUNUZ DOĞRUMU YANLIŞMI BİHABERSİNİZ
    İDDANIZI KANITLAMAKLA MÜKELLEFSİNİZ ömer hayyamı bize dindar müslüman diye ,,,,,,yutturmaya çalışmanızla ilgili yazımı okuyup cevap bekliyorum lütfen
    SAYGILAR

    • bilal dedi ki:

      Sercan bey,

      1-Ömer bin Hayyam müslümandır. VİKİPEDİ’de aynen şu ifadeler gfeçiyor. ‘’……………. Ancak unutmamak gerekir ki Hayyam’ın yaşadığı dönem, kendisi gibi çağları aşan ve tarihin gördüğü en büyük düşünürlerden birini yaratacak sosyo-kültürel altyapıya sahipti. Kendi tarihinin belki de en aydınlık dönemlerini yaşayan İslam dünyasında felsefenin hak ettiği ilgiyi gördüğü, Selçuklu saraylarında ise sentez bir Orta Doğu kültürü (Türk-Hint-Arap-Çin-Bizans) oluşmaya başladığı bir dönemde yaşayan düşünür, böylece nispeten yansız ve bilimsel bir öğrenim görmüş, Müslüman fakat felsefeyi günah saymayan bir toplum içinde özgürce felsefe ile ilgilenebilmiştir….’’.VİKİPEDİ ‘’

      2- Gösterdiğiniz şiirler de onunkine karıştırılmış şiirlerdir. Yine bakınız ‘’ VİKİPEDİ ‘’ de aşağıdaki ifadeler aynen geçiyor.’’ ….Pek çok Rubai ünü sebebiyle Hayyam’ınkilerine karıştırılmıştır,bilinen kadarıyla Rûbailerinin sayısı 158’dir. Fakat kendisine mal edilenler binin üzerindedir ’’ !!! ‘’ VİKİPEDİ ‘’

      ÖZETLE,Ömer HAYYAM BİR MÜSLÜMANDIR,ONA AİT RUBAİLER 158’dir,AMA KENDİSİNE MAL EDİLEN RUBAİLER BİNİN ÜZERİNDEDİR..’’ Sizin gösterdiğiniz şiirlerde onunkine karıştırılan ve ona mal edilenlerdendir… Aslında siz bununla kimi kandırmaya çalışıyorsunuz? ?? Hem Allah’a inanacak,hem de haşa onunla dalga geçecek,öylemi ??? Siz hangi mantıkla konuşuyorsunuz.???

      3- 2bilal bey……….”
      3bir defa ben islam alemini geri kalmış derken bireyleri değil.İSLAM DİNİNİN SİSTEMİNDEN DOLAYI GERİ KALMIŞ DİYORUM- ‘’sizden alıntı ‘’
      Şu ifadeler size ait değil midir? din alimlerinin bir tane insanlık için bir ilaç veya bir alet icatları varmı‘’sizden alıntı’’ Bu tür ifadeler bireyler için değil mi ??? Ama şimdi kıvırarak‘’ben bunu kastetmedim diyorsunuz.Siz bu şekilde bir iddiade bulunduğunuz için,ben de islam alimlerinin bazı buluşlarını size göstermeye çalıştım….

      Ayrıca Emevilerden bu yana halkı müslüman olan hangi ülkede islam sistemi hakimdi ??? İslam sistemini bilmediğiniz için,bu gün dahil halkı müslüman olan ülkerin islam sistemiyle yönetildiğini sanıyorsunuz,!!! Halbuki halkı müslüman olan ülkelerde islam sistemi değil, hep gayri islami sistemler uygulanmıştır.Bu nedenle bu ülkelerin geri kalmışlığın sebebi islam sistemi değil,tam aksine gayri islami sistemlerdir.Emevilerden bu yana halkı müslüman olan ülkelerde İSLAM SİSTEMİ HAKİM olsaydı her konuda bu ülkeler dünyanın hakimi olurlardı.!!!!
      4- ya bilal bey ,,,şimdi 1400 yıldır şu kuran anlaşılamamış uygulanmamış öyleyse
      ya kuranın uygulanması imansızmış yada insanlar ahmak sizce hangisi???????? diyorsunuz.!

      Kur’an’ın uygulanmaması anlaşılamamış olduğundan değildir,bunun yegane sebebi halkı müslüman olan ülkelerde halkı zorla yöneten despot ve diktatörlerdir…..Bunlar kur’an’ı uygulamamışlardır.Bunlar kur’an’ı uygulamış olsaydılar istedikleri gibi devleti yönetip halkı kendilerine köle yapamazlardı,sözleri de kanun olarak kabul görülemez ve yönetim babadan oğula geçemezdi.vs.’’ işte bunun için bunlar kur’an’ı uygulamadılar.Kur’an ilahi bir kanundur kanunu uygulayabilecek olan ise bireyler değil devlettir..Ayrıca siz kur’an ve islam sisteminin ne olduğunu bilmediğiniz gibi, her halde bunu da bilmiyorsunuz……….. Bunun için kur’an’ın uygulanmamasını anlaşılamamasına bağlıyorsunuz…!!!!!!!!!

      5- 4bu alimler o zaman tezlerini açıkladığında alkış alacaklarına malesef allaha karşı
      gelmekle allahın işine karışmakla suçlanmışlardır …’’sizden alıntı ‘’

      Yukarıdaki iddialarınız hıristiyanlık dünyası için geçerlidir,zira Nevton,Galileo,Bruno vb.bilim adamları bilimsel çalışmalrı nedeniyle kilise tarafından aforoz edilmiş ve en ağır cezalara çarpılmışlardır,ama böyle bir olay islam dünyasında asla olmamıştır…Galiba iyice araştırmadığınız için bilim adamlarına karşı hıristiyanlık dünyasında yaşanan bu tür menfur olayları da müslümanlara mal ediyorsunuz…!!!

      6-‘’ zaten ogünkü yönetim bunları destekleseydi biz şu an japonlardan daha ileri olurduk..’’
      ” sizden alıntı ”
      Bu düşüncenize aynen katılıyorum,fakat ‘’Ogünkü yönetim kur’an ve islami yönetim değildi,onlara sahip çıkmayan ogünkü gayri islamı yönetimlerdir.Yani suç islam sisteminin değil,halkı müslüman olan ülkelerdeki gayri islami yönetimlerindir.. Çünkü Emevilerden bu yana halkı müslüman olan ülkelerde kur’an sistemi uygulanmamıştır,bunun sebeplerini de yukarıda açıkladım….

      Saygılar

  470. sercan dedi ki:

    KADİR BEYE sizden alıntı…

    yüce allah hz. peygamberin vefatını öyle taktir etmiştir. o vefatı ile vahiy tamamlanmıştır.
    o hayattayken vahiyleri hem yazı ile kayda aldırmıştır.. ayrıca sahabelerinde ezberinde olan kuranı kerim toplanarak kitap haline getirilmiştir. bu sizi niye bukadar rahatsız ediyor onu anlamış değilim..
    1 KADİR BEY BENİM RAHATSIZ OLMAM DİYE BİŞEY YOK BEN SADECE GERCEĞİN PEŞİNDEĞİM
    KEŞKE KURANDA ŞÜPHEYE DAİR BİŞEY OLMASADA BENDE İNANSAM
    AMA KENDİME YEDİREMİYORUM BU KADAR ŞÜPHELİ BİR KİTABA NASIL İNANAYIM,,,,,,,
    2 ŞİMDİ İDDANIZI ANALİZ EDELİM
    SİZ ŞÜPHESİZKİ 1400 YIL ÖNCE YAŞAMIŞ SAHABELERDEN DAHA AKILLI VE BİLGİLİSİNİZ
    ŞİMDİ 600 SAYFALIK KURANIN 60 SAYFASINI KELİME KELİME HARF HARF EZBERLEYİP
    30YIL SONRA BİR HARF EKSİZSİZ OLARAK YAZABİLİRMİSİNİZ BEN SÖYLEYİM KESİNLİKLE HAYIR /////////////// NOT BU SORUMU ATLAMAYIN/////////////////////
    3 BU SAHABELERİN BİR ÇOĞUDA ZATEN O ZAMANA KADAR ÖLMÜŞTÜR
    PEKİ BEN NASIL BU AYETLERİN ALLAHIN OLDUĞUNU KABUL EDEĞİM
    ŞİMDİ BU KOMİK BİRŞEY OLUYOR ALLAH AYETLERİ YOLUYOR AMA MUHAMMET VE SAHABELER AYETLARİ Bİ KENARA SONRA LAZIM OLURSA BAKARIZ DERCESİNE ,,,,,,,,,,,,
    HANİ GÜNÜMÜZDE MASAMIZDA DİPNOT KAĞITLARI OLURYA NOT ALIP Bİ KENARA ATARIZ LAZIM OLUNCADA NEREYE KOYDUM DİYE ARARIZ …..AYNI BÖYLE BİŞEY OLMUŞ O ZAMAN
    AMA AKILLI İNSAN ALLAHTAN GELEN AYETLERİ ÖYLE ASLA YAPMAZ
    NE YAPAR YAŞARKEN YAZAR KİTAP HALİNE GETİRİP ONU CANI PAHASINA KORUR VE NÜSHA YAPARKİ BİRİNE BİŞEY OLDUĞUNDA DİĞERİ KALSIN
    4 BÖYLE MUHAMMET ÖLDÜKTEN SONRA 30 YILSONRA TELLAL BAĞIRTIP HEY AHALİ ELİNİZDE NE KADAR AYET VARSA GETİRİN KİTAP YAPACAĞIZ DİYE KİTAP YAZILMAZ……………….YAZILIRSADA BUNA AKLI BAŞINDA OLAN İNSAN İNANMAZ………….
    SAYGILARIMLA

    • bilal dedi ki:

      Sn.Gencer,

      KUR’AN’IN DERLENMESİ !

      Hiç araştırdınız mı? kur’an hz.peygamberden 30 sene sonra mı yazıldı.???
      Kur’an’ın tümü zaten hz.peygamber gözetiminde değişik nesneler üzerinde yazılıp kayda geçirilmişti. Vefatından hemen sonrada ( vefatı 632 yılında) ilk halife hz.Ebu Bekir döneminde derlenip bir kitap haline getiriliyor.Hz.Osman’a kadar da kur’an bir nüsha halinde idi.14 sene sonra hz.ömer’in şehadeti üzerine hz.Osman halife seçiliyor,hz.Ömer döneminden başlayarak hz.Osman’ın dönemine kadar islam dini diğer ülkelere de yayılınca tek nüsha (tek kitap halinde) olan mevcüt kur’an’ı kerimin çoğaltılmasına ihtiyaç duyuldu.Bunun üzerine hz.Osman da hz.Ebu bekir döneminde ilk defa kur’an’ı derleyen komisyon başkanı olan Zeyd bin Sabit’i yine komisyon başkanı olarak görevlendirmiş ve mevcüt olan tek nüsha halindeki kur’an yazılarak 7 nüshaya çıkartılıyor.Bu ikincisi bir derleme olayı değildir,bu ihtiyaç üzeri tek nüshanın çoğaltılması olayıdır..

      Özetle, a) hz.peygamber hayata iken kur’an’ın tümü onun gözetiminde vahiy katiplerince yazılmış,kayda geçirilmiş ve bir çok sahabi de ezberlemişlerdir. b) Vefatından hemen sonra hz.Ebu Bekir döneminde derlenip bir kitap haline getiriliyor..c ) Hz.Ebu Bekir den sonra halife seçilen hz.Ömer de şehit olunca (645 yılında ) hz.Osman halife seçiliyor.( 645 tarihinde).Onun döneminde islam dini diğer ülkelere de yaılınca ihtiyaç üzeri hz.Ebu Bekir ve hz.Ömer’den devr aldığı kur’an nüshasını çoğaltarak farklı bölgelere birer nüsha gönderiyor,bu bir derleme olayı değil,mevcüt nüshasının çoğaltılmasıdır..d) Bütün bu işlemler müslümanların ittifakıyla gerçekleşmiştir.Böylece kur’an’i kerim korunarak tevatüren bugünümüze kadar gelmiştir..!!!!!!!!!

      Ayrıca 30 sene sonra kur’an yazıldı veya derlendi demek tarihi gerçekleri çarpıtmaktan başka bir şey değildir..Bir araştırın bakalım.!!! 1- İlk defa kur’an’ın derlenmesi ne zaman yapıldı ? 2-Çoğaltılması ne zaman yapıldı.? bunlar 30 sene sonra mı olmuştur ???

      Saygılarımla….

      • bilal dedi ki:

        Not: Kur’an’ın derlenmesiyle ilgili yukarıdaki yazım SERCAN beye yöneliktir.Sehven Gencer bey diye yazmışım özür diliyorum…!!!

      • sercan dedi ki:

        SONUÇTA KURANIN ORJİNALİ YOK EBUBEKİR YAZIYOR OSMAN BEYENMEYİM YAKIYOR TEKRAR YAZILIYOR ,,,HADİ 645 DEKİ KURANI GÖSTERDE İNANALIM,,,,,,,,

      • toro dedi ki:

        Sayın Bilal,
        Peki siz hiç sorguladınızmı, ”Kur’an’ın tümü zaten hz.peygamber gözetiminde değişik nesneler üzerinde yazılıp kayda geçirildiği” halde neden elinde,hafızasında kuran ayetleri olanlar yanlarında 2 şahitle kuranı kitaplaştırma görevi verilen komiteye başvurmaya çağırılıyor?
        Size göre zaten yazılmış olan her bir ayet için 2 adet şahit istemenin gereği nedir?
        Bu nedir biliyormusunuz, bu işin aslında hiç önemsenmediği ve söylenilen ayetlerin kapanın elinde kaldığı! Yoksa son çağrı olması hasebiyle bu kadar önem arz eden ayetler ordan burdan toplanmaya gerek duyulmaksızın ayetleri ileten(!) elçinin arşivinden alınır ve sedece temize çekilerek kitap haline getirilme işlemi tamamlanırdı?

        Kusura bakmayın ama tarih bize bu dinin en tepesinden en altındakine kadar o dönemi yaşayanlarının tanrılarının sözlerini(!) ne kadar önemsediklerini(!) açıkça gösteriyor!

        TANRI sözü için iki İNSANIN şahitliğinin yine İNSANLAR tarafından istenmesi başlı başına komedidir!

  471. sercan dedi ki:

    BİLAL BEYE CEVAPLAR
    SİZDEN ALINTI
    1-Ömer bin Hayyam müslümandır. VİKİPEDİ’de aynen şu ifadeler gfeçiyor. ‘’……………. Ancak unutmamak gerekir ki Hayyam’ın yaşadığı dönem, kendisi gibi çağları aşan ve tarihin gördüğü en büyük düşünürlerden birini yaratacak sosyo-kültürel altyapıya sahipti. Kendi tarihinin belki de en aydınlık dönemlerini yaşayan İslam dünyasında felsefenin hak ettiği ilgiyi gördüğü, Selçuklu saraylarında ise sentez bir Orta Doğu kültürü (Türk-Hint-Arap-Çin-Bizans) oluşmaya başladığı bir dönemde yaşayan düşünür, böylece nispeten yansız ve bilimsel bir öğrenim görmüş, Müslüman fakat felsefeyi günah saymayan bir toplum içinde özgürce felsefe ile ilgilenebilmiştir….’’.VİKİPEDİ ‘’
    CEVAP 1 ÖMER HAYYAM HIRSTİYANDI DİYEN OLMADI ZATEN
    MÜSLÜMAN AİLEDEN OLDUĞU İÇİN MÜSLÜMAN OLARAK TABİ BÜYÜDÜ
    AMA BU ONUN DİNDAR BİR MÜSLÜMAN OLDUĞU ANLAMINA GELMEZ ŞİRLERİNİN BİR TANESİNDE BANA ALLAHI ÖVDÜĞÜNÜ GÖSTERİNSENE
    ZATEN ONUN ŞİİRLERİ DEĞİLDİ GİBİ BAHANE BULACAĞINIZI BİLİYORDUM KÖŞEYE SIKIŞINCA HEP ÖYLE OLUR ,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,
    SİZDEN ALINTI 3bir defa ben islam alemini geri kalmış derken bireyleri değil.İSLAM DİNİNİN SİSTEMİNDEN DOLAYI GERİ KALMIŞ DİYORUM- ‘’sizden alıntı ‘’
    Şu ifadeler size ait değil midir? din alimlerinin bir tane insanlık için bir ilaç veya bir alet icatları varmı‘’sizden alıntı’’ Bu tür ifadeler bireyler için değil mi ??? Ama şimdi kıvırarak‘’ben bunu kastetmedim diyorsunuz.Siz bu şekilde bir iddiade bulunduğunuz için,ben de islam alimlerinin bazı buluşlarını size göstermeye çalıştım….
    CEVAP 2 BİLAL BEY SİZ BENİM YAZILARIMI MAGAZİN YAZILARI GİBİ OKURSANIZ KONUYU BÖYLE ANALARSINIZ BEN SİZE DİYORUMKİ ÖRNEK VERDİĞİNİZ BİLGİNLER MÜSLÜMAN İSMİ OLABİLİR AMA BU ONLARIN DİNDAR MÜSLÜMAN OLDUĞU ANLAMINA GELMEZ ,,,,,,
    SALMAN RÜŞTİDE MÜSLÜMAN İSMİ SİZE BİŞEY ANIMSATIYORMU
    3 AMA İÇLERİNDEN DİNDAR OLANDA VAR TABİ
    TEKRAR TEKRAR SÖYLEMEKTEN BIKTIM SİZ ANLAMAMAKTAN BIKMADINIZ kıvırma gibi bişey yok
    BEN DİYORUMKİ BU BİLGE İNSANLAR KATI ALLAH VE KURAN İNANCIYLA YÖNETİLEN ORTAMDA İLERLEYEMEMİŞ VE YETENEKLER DEVAM ETTİRELEMEDİĞİNDEN KÖRELİP GİTMİŞTİR İSLAM ANLAYIŞINA TERS OLDUYUNDAN HEP DUVARA TOSLAMIŞLAR
    sizden alıntı Nevton,Galileo,Bruno vb.bilim adamları bilimsel çalışmalrı nedeniyle kilise tarafından aforoz edilmiş ve en ağır cezalara çarpılmışlardır,ama böyle bir olay islam dünyasında asla olmamıştır…Galiba iyice araştırmadığınız için bilim adamlarına karşı hıristiyanlık dünyasında yaşanan bu tür menfur olayları da müslümanlara mal ediyorsunuz…!!!
    CEVAP 4 GALİLO 500 YIL ÖNCE DÜNYANIN GÜNEŞİN ETRAFINDA DÖNDÜĞÜNÜ İDDA EDİYOR
    MÜSLÜMAN DÜNYASI 40 YIL ÖNCESİNE KADAR DÜNYANIN DÜZ OLDUĞUNA İNANIYORDU
    5 BEN BURADA SADECE İSLAMI DEĞIL TÜM DİNLERİ ELEŞTİRİYORUM BÜTÜN DİNLER GELİŞMENİN TEKNOLİJİNİN ÖNÜNDE ENGELDİR,,,,,,,,,,,,,,,,,,, NEDEN PEKİ İNSANLAR UYANMASINDA BİZ NE DERSEK DİN EMREDİYOR DİYE DEDİKLERİMİZİ YAPSINLAR DİYE
    ÇİNDE 868 DE İLK MATBAA ÇALIŞIYOR
    OSMANLIYA 1493 DE GELİYOR NİYE ,,??????????????,,,,,,,
    SİZDEN ALINTI Kur’an’ın uygulanmaması anlaşılamamış olduğundan değildir,bunun yegane sebebi halkı müslüman olan ülkelerde halkı zorla yöneten despot ve diktatörlerdir…..Bunlar kur’an’ı uygulamamışlardır.Bunlar kur’an’ı uygulamış olsaydılar istedikleri gibi devleti yönetip halkı kendilerine köle yapamazlardı,sözleri de kanun olarak kabul görülemez ve yönetim babadan oğula geçemezdi.vs.’’ işte bunun için bunlar kur’an’ı uygulamadılar.Kur’an
    CEVAP6 BANA LİDERİNİ SÖYLE SANA HALKININ KİM OLDUĞUNU SÖYLİYEYİM HER TOPLUM KENDİNE LAYIK LİDERİ SEÇER DEMEKKİ İSLAM GELENEĞİNDE
    DEMOKRASİ İNSAN HAKLARI OLMADIYINDAN SEÇİLEN LİDERDEN BUNLARI BEKLEYEMEZSİN

    SİZDEN ALINTI ayrıca Emevilerden bu yana halkı müslüman olan hangi ülkede islam sistemi hakimdi ??? İslam sistemini bilmediğiniz için,bu gün dahil halkı müslüman olan ülkerin islam sistemiyle yönetildiğini sanıyorsunuz,!!! Halbuki halkı müslüman olan ülkelerde islam sistemi değil, hep gayri islami sistemler uygulanmıştır.Bu nedenle bu ülkelerin geri kalmışlığın sebebi islam sistemi değil,tam aksine gayri islami sistemlerdir.
    CEVAP 6 ARTIK BIRAKIN ŞU İNSANLAR KURANA GÖRE DEVLET YÖNETİLMİYORMUŞTA
    AH BİR YÖNETİLSE İSLAM ALEMİ AYA GİDER GİBİ İFADELERİ
    BUNLAR BAHANE BUNLARA ARTIK KİMSE İNANMIYOR
    BANA DÜNYADA DİNLE YÖNETİLEN BİR İLERLEMİŞ ÜLKE GÖSTERSENE ?**YOK BULAMASSIN
    DİNLE YÖNETİLMEK İSTENEN AFGANİSTAN GİBİ OLURDU O TALİBANCILAR TAM DA,,,,,,,,,,,,,,,MUHAMMEDİN TEVBE SURESİNDEKİ SAVAŞÇI KABİLESİNİN GÜNÜMÜZDEKİ VERSİYONU ,,,,,,,,,,,,,,,İŞTE BU GERÇEK İSLAM SAVAŞMAK BAŞKA BİRŞEY YOK ……

    • Nuri Baba dedi ki:

      Sevgili Sercan Kardeşim ;

      Tam onikiden vurmuşsun..

      Dünyada İslamiyeti en iyi uygulayan tek ülke Afganistan Talibanlarıdır…

      Bilal Bey , İslamiyeti yanlış anlıyor ve uyguluyorlar derken çok haklı…

      Zira, Talibanlardan daha iyi anlayan ve uygulayan ülke yok dünyada…

      Uygar ülkelere bakınız..

      Kadın Erkek eleledir ve birlikte savaşarak güzele ve iyiye varırlar…

      Kadının olmadığı her yer, Arabistan Çölüdür…

      İslamiyet ; bizatihi ve tartışılamayacak kadar bir erkek dinidir ve kadının köpek kadar haysiyeti ve kişiliği yoktur…

      Böyle bir ülke kalkınıp refaha ulaşabilir mi ?

      Ulaşabilir diyenler, Talibanların neden ulaşamadığını açıklamalıdırlar…

      Dinler ; insan haysiyetine hakarettir…

      Düşünsenize, insanoğlu Musa’nın, İsa’nın, Muhammed’in emirlerine göre yaşayacak ve de tüm yaşamını Arabistan Yarımadasında ki bedevilerin sözlerine göre ayarlayacak…

      Beyni özgür bir insana bunu anlatabilir misiniz ?

      “Bu sözler ve emirler o kişilerin değil, Allah’ın emirleridir” mi dediniz ?

      Sizler böylesi teknolojinin limitleri zorladığı bir çağ da, hala mızmızlanan çocukları uyutmak için anlatılan masallara mı inanıyorsunuz ?

      7 yaşında ki torunuma babası “Bu sene sınıf birincisi olabilecek misin bakalım, Allah bilir” deyince, o küçücük çocuk ” Baba, Allah’ın neyi bilip bilmediğini ben bilemem ama eğer sınıf birincisi olamazsam, bunun benim tembelliğim olduğunu bilirim”…

      Evet, sözümü geri alıyorum…

      Artık o masallarınızla çocuklarımızı da kandıramayacaksınız…!!!

      Saygılarımla…

      • sercan dedi ki:

        ENFAL 65. Ey Peygamber! Müminleri çarpışmaya teşvik et! Sizden sabırlı yirmi kişi olsa, küfre sapanların iki yüzüne galip gelir; sizden yüz kişi olsa, onların binine galebe çalar. Çünkü onlar gereğince anlamayan bir topluluktur.
        İKİ AYET ARASINDA GEÇEN KONUŞMALARI TAHMİN EDEREK YAZIYORUM TARAFSIZCA
        1,,,,,,,BU AYETLER NEDEN ÇELİŞİR SÖZDE ALLAH İNANANLARI SAVAŞMALARI İÇİN MUHAMMET VASTASIYLA ONLARI KIZIŞTIR KIŞKIRT VE SAVAŞTIR DİYOR ARKASINDANDA ŞİDDETLİ BİR GAZ VERİYOR 20 KİŞİNİZ 10 KAT KAFİRİ MAHVEDERSİNİZ GİBİ
        SONRA BAKIYORKİ KİMSEDEN ÇIT YOK DÜŞMANI GÖRÜNCE KORKUDAN SAVAŞMIYORLAR
        HOOOP 66,, AYET GELİYOR ÖZEL İSTEK ÜZERİNE ,,,,,,

        66. Şimdi Allah yükünüzü hafifletti. Bilmiştir ki sizde bir zaaf var. İçinizden sabırlı yüz kişi olsa, iki yüz kişiye galip gelir; sizden bin kişi olsa, Allah’ın izniyle iki bin kişiye galebe çalar. Allah, sabredenlerle beraberdir!

        HEMEN VERİLEN GAZ GERİ ALINIYOR 1 KİŞİNİZ 2 KİŞİYİ DÖVER GİBİ
        PEKİ HERŞEYİ BİLEN ALLAH BUNLARI NEDEN BİLEMİYOR
        AYNI GÜN KARAR DEĞİŞTİRİYOR,,,,, İŞTE BU VE BUNUN GİBİ AYETLER KURANIN ALLAH TARAFINDAN DEĞİL İNSAN TARAFINDAN YAZILDIĞININ APAÇIK KANITI

        ŞİMDİ GÜNÜMÜZE GELELİM BU SÖZDE AYETLERİN GÜNÜMÜZDE NE KIYMETİ NE NEDE GEÇELİLİĞİ VAR
        HİÇMİ IRAK AMERİKA AFGANİSTAN PAKİSTAN SAVAŞI VE NÜKLEER BOMBANIN ATILDIĞINI GÖRMEDİNİZ
        AMERİKAN ASKERİ İNSANSIZ VEYA İNSANLI HAVA ARACIYLA ATEŞ ETTİĞİNDE İMANLI MÜSLÜMANLAR ATEŞİN NERDEN GELDİĞİNİ DÜŞMANINI GÖREMEDEN BUHAR OLUP UÇUYOR
        YANİ TAM TERSİ 10000 İMANLI AMA TEKNOLOJİDEN YOKSUN ASKERİN OLACAĞINA
        10 TANE TEKNOLOJİK SİLAHLARLA DONANIMLI İMANSIZ ASKERİN OLSUN YETER

        YANİ BU GÜNÜN ŞARTLARINA O AYETLER HİÇ UYMUYOR ,,,
        KURANIN HİÇ BİR EVRENSELLİĞİ YOK TAM TERSİNE ESKİDİKÇE YENİ NESİLLER
        ONU BİR MASAL KİTABI NİYETİNE OKUYACAKLAR

  472. kadir dedi ki:

    sayın sercan….

    2 ASIL SİZ BENİM ŞU SORULARIMA CEVAP VERİN
    PEKİ GÜNÜMÜZDE BİR KİŞİ BEN PEYGAMBERİM DESE BAŞKA BİR DİNE SİZİ GEÇİRMEYE
    KALKSA SİZ BEN HEMEN İNANDIM İSLAM DİNİ YALANMIŞ DEYİP İSLAMDAN VAZMI GEÇECEKSİNİZ YOKSA SONUNA KADAR SAVAŞIP ,SAVAŞI KAYBEDİNCE HALA BEN SİZE İNANMADIM DEME SANSINIZ OLCAKMI OLACAKSA YAŞAMA ŞANSINIZ YOKKİ,,” sizden alıntı……

    hz. isa peygamberimiz saf suresinde ne diyor…

    “benim gönderilim amacım benden önceki tevratı doğrulamak (yani onun asıl hükümlerini doğrulamak) ve benden sonra gelecek olan ahmet adındaki peygamberi müjdelemektir..”

    burada hz. isa kendisinden sonra gelecek bir peygamberin daha olduğunu bildirmiştir.. öyleki o zamanlarda herkes bir peygamber bekliyordu.. yahudiler kendi içlerinden bir peygamber gelecek zannediyorlardı.. o yüzden arap bir peygamberi kabul etmediler.. sonuç olarak hz. muhammet peygamberlerin zirvesidir. ondan sonra gelecek olan bir peygamber daha yoktur.. böyle iken benim peygamber iddialarında bulunanla inanmam söz konusu bile değildir.. bunun en önemli gerekçelerinden biride kuranı kerimin değişmeden gününmüze kadar gelmiş olmasıdır.. yani ne başka bir kitaba nede başka bir peygambere gerek vardır.. kitabın zirvesi kuranı kerim, peygamberlerin zirvesi (sonuncusuda) hz. muhammettir.. kendine müslüman diyen bir kişi bu ikisine iman eder… kendine ondan başka veli edinmez.. saygılarımla..

    • sercan dedi ki:

      KADİR BEYDEN ALINTI benim gönderilim amacım benden önceki tevratı doğrulamak (yani onun asıl hükümlerini doğrulamak) ve benden sonra gelecek olan ahmet adındaki peygamberi müjdelemektir..”SORUM,,,,,KADİRBEY BU AHMET İSMİ HANGİ AYETTE GEÇİYOR ,,,,,,,,,,,, ISPAT ETMENİZİ BEKLİYORUM
      KADİR BEY YUKARDAKİ AÇIKLAMALAR HER PEYGAMBER GELDİĞİNDE İNANANLARI HEP SİZİN GİBİ KLASİK CEVABI VERMİŞTİR ,,,,,,,,,,,,,,,,, BENİM PEYGAMBERİM EN İYİSİ BAŞKA PEYGAMBER İSTEMEM GİBİ…………..

  473. kadir dedi ki:

    sayın sercan…

    “ARAPLARA DİNLERİNİ ÖĞRETMEYE ÇALIŞIYORLAR…………..
    3 BUNUN AÇIK KANITIDA ZATEN KURANDA VAR
    MUHAMMEDİN YAKIN ÇEVRESİ HARİÇ HEP SAVAŞARAK İNSANLARA KABUL ETTİRMİŞLER
    BİR ÇOK AYETTE ZATEN İNANMAYANLARLA SAVAŞIN
    TEK DİN İSLAM DİNİ YERYÜZÜNDE OLANA KADAR SAVAŞIN DİYOR”

    kuranı kerimin hangi ayetinde “inanmayanlarla savaşın” ifadesi geçiyor.. bana ayeti göstermenizi istiyorum.. eğer gösteremezseniz siz kurana iftira atan ve yalancı durumuna düşersiniz.

    • rammsteinn dedi ki:

      TEVBE – 29
      Diyanet İşleri
      Kendilerine kitap verilenlerden Allah’a ve ahiret gününe iman etmeyen, Allah’ın ve Resûlünün haram kıldığını haram saymayan ve hak din İslâm’ı din edinmeyen kimselerle, küçülerek (boyun eğerek) kendi elleriyle cizyeyi verinceye kadar savaşın.
      ————————————–
      enfal1+tevbe29 = para hırsı

      • Gencer dedi ki:

        Allah’ın bu kadar maddiyatçı ve hırslı bir varlık olduğunu gerçekten bilmiyordum.Ganimetler cizyeler nedir bu ya.???

      • bilal dedi ki:

        Sn.rammsteinn,

        1- Benim soracağım soru şöyle; Peki kur’an’ın neresinde ‘’ İNANMADIKLARI İÇİN ONLARLA SAVAŞIN.’’ diye bir ayet vardır..??? Bence sayın Kadir bey kardeşim de bu türden bir soru sormak istemiş,ama belki bir dalgınlık yüzünden veya sehven de böyle yazmış olabilir.Mesela,yukarıdaki bir yazımda ben de SERCAN bey diye yazacağıma,bir dalgınlık yüzünden veya sehven Gencer bey diye yazmışım.! Bu durum da gayet doğaldır…!!!

        2-TEVBE-29.ayetle verilen hüküm bunlar İNANMADIKLARI için değildir,bunlar silahlı güç oluşturarak islam devletine baş kaldıran ve devleti tanımayan kitap ehlinden silahlı bir guruptur,bunlara yönelik savaş İNANMADIKLARI için değil,bunlar silahlarıyla islam devletine baş kaldırdıkları sebebiyledir…..

        ‘’ EĞER İNANMADIKLARI İÇİN ONLARA KARŞI BÖYLE BİR EMİR VERİLSEYDİ, AYETİN SONUNDA BUNLAR İMAN EDİNCEDYE KADAR ONLARLA SAVAŞIN…’’ denilecekti.!!! ‘’ HALBUKİ BUNLAR İMAN EDİNCEYE KADAR ŞEKLİNDE DEĞİL,CİZYE VERİNCEYE KADAR.‘’şeklindedir.Yani bunlar silahlarını bırakarak vatandaşlık görevlerini yerine getirmek suretiyle devleti tanıncaya,baş kaldırmaktan vaz geçinceye kadardir….. Bu da vatandaşlık görevi olan cizyeyi vermekle olur.Bunlar silahlı eylemlerinden vazgeçip vatandaşlık görevi olan vergiyi verince de devletin bütün hizmetlerinden yararlanırlar. Bunlardan sadece silahlanan kişiler bu cizyeyi vermek zorundadırlar,Kadın,yaşlı,hasta ve yoksul bu tür vergiden muaftırlar. Halbuki islam devletinde yaşayan müslümanlar da bunlardan daha fazla zekatı vermek zorundadırlar.Ayrıca vatandaşlık görevi olan bunların verecekleri çizye de çok cüzidir..

        Burada para hırsı diye bir şey sözkunusu değil.. Bu ayetle verilen hüküm bunların islam devletine başkaldırmaktan vazgeçmeleri ile devleti tanıyıp vatandaşlık görevlerini ifa etmeleri içindir. Ayrıca her vatandaşın yaşadığı devleti tanıyıp,vatandaşlık görevi olan vergisini vermekle mükellef değil midir ??? İşte söz konusu ayete buna vurgu yapılıyor.!!!
        Bu nedenle yukarıdaki iddialarınzın tümü mesnetsiz ve anlamsızdır…!!!

        Saygılarımla…

      • 1okuyucu dedi ki:

        Bilâl;

        Kendilerine kitap verilenlerden Allah’a ve ahiret gününe iman etmeyen, Allah’ın ve Resûlünün haram kıldığını haram saymayan ve hak din İslâm’ı din edinmeyen kimselerle, küçülerek (boyun eğerek) kendi elleriyle cizyeyi verinceye kadar savaşın. (tevbe-29)

        Allah’a ve Resûlüne savaş açanların ve yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya çalışanların cezası; ancak öldürülmeleri, yahut asılmaları veya ellerinin ve ayaklarının çaprazlama kesilmesi, yahut o yerden sürülmeleridir. Bu cezalar onlar için dünyadaki bir rezilliktir. Ahirette de onlara büyük bir azap vardır. (maide-33)

        “””””TEVBE-29.ayetle verilen hüküm bunlar İNANMADIKLARI için değildir,bunlar silahlı güç oluşturarak islam devletine baş kaldıran ve devleti tanımayan kitap ehlinden silahlı bir guruptur,bunlara yönelik savaş İNANMADIKLARI için değil,bunlar silahlarıyla islam devletine baş kaldırdıkları sebebiyledir…..””””

        bir Devlete silahlı başkaldırı isyana girer ve cezası cizye almak değildir, Kurandaki cezası ise maide-33 le belirlenmiştir,

        Devlete başkaldırana gel cizyeyi ver vatandaşlık haklarından yararlan denmeyeceğini, dolayısıyla söz konusu cizyenin Devlete isyan edenlerden değil, gayrimüslimlerden alınan bir vergi olduğunu bütün İslâm alemi bilirde bir sen bilmezsin,

        ayrıca koyduğu vergiyi savaşarak tahsil etmeye kalkan bir Devlet modeli yeryüzünde görülmedi???

        bu olsa olsa, ortada kurulmuş bir Devletin henüz olmadığı, daha doğrusu hizmet verecek bir Devletin olmadığı, dolayısıyla vergi ödenecek bir Devletin olmadığı aşiret benzeri yapılanmalarda kendi silahlı gücüne güvenerek benim bölgemde yaşamak istiyorsan bana haraç vereceksin dayatmasından başka bir şey değildir,

        iyisimi sen kaş yapmaktan vazgeç.

      • Nuri Baba dedi ki:

        Sevgili 1okuyucu dost…

        Sizi ayakta alkışlıyorum..

        Saygılarımla…

      • bilal dedi ki:

        1okuyucu,

        1-MAİDE-33.ayetin hükmü genel olup cizye vs.ile hiç bir ilgisi yoktur.Bunlar halka ve topluma karşı silah kullanan.öldüren,katliam yapan,terör estiren,toplumun huzur ve düzenini bozan kesimlerdir. bunlar müslümanlar da olabilir,gayrimüslimler de.Yani bu ayetin hükmü geneldir….

        2-TEVBE-29.ayet ise silahlı güç oluşturup islam devletine baş kaldıran sadece kitap ehlinden bir guruptur.Yani bunun hükmü genel değildir.Burada devlete başkıldıran müslümanlardan hiç biri yok. Çünkü ayet bunlara ‘’ KİTAP EHLİNDEN ‘’ diyor……
        MAİDE-33.ayete ise hüküm genel olup,bunlar öldüren,katliam yapan,terör estiren, toplumun,halkın huzur ve düzenini bozan kişilerdir.Bunlar müslüman guruplar da olabilir,gayri müslim guruplar da.Çünkü ayete genel hüküm verilmiştir.Bunlara kitap ehli denilmemiştir..TEVBE -29.ayete de sadece kitap ehlinden silahlı güç oluşturanlara vurgu yapılmıştır.!!! .Peki bu her iki ayetin hüküm ve içeriği farklı olmasına rağmen neden ve hangi mantıkla konuları karıştırıyorsunuz.???

        3- ‘’ ayrıca koyduğu vergiyi savaşarak tahsil etmeye kalkan bir Devlet modeli yeryüzünde görülmedi??? ‘’ sizden alıntı ‘’

        Buradaki savaş vergi vermeleri için değil,silahlı güç oluşturup baş kaldırdıkları içindir,eğer silahlı güç oluşturup baş kaldırmıyorlarsa onlara yönelik böyle bir savaş asla söz konusu olmayacaktır.Bunlar silahlı güç oluşturup baş kaldırdıkları için onlarla savaş yapılıyor, yoksa cizye vermedikleri için değil,zaten silahlı bir güç yoksa devlet kiminle savaşacak.? Savaş ancak silahlı bir güce karşı yapılır, böyle bir güç yoksa savaş yapılamaz ??? Vergi başka yöntem ve müeyyidelerle alınır,yeterki karşı taraf silahlı güç oluşturup baş kaldırmasın… !!! Ayrıca bunlar cok cüzi olan bu tür cizyeyi vermekle silahlı güç oluşturup devlete baş kaldırmaktan vazgeçtiklerini onaylamış olurlar..Yani bu savaş,cizye için değil,silahlı güç oluşturup başkaldırdıkları içindir……

        4- ‘’ dolayısıyla söz konusu cizyenin Devlete isyan edenlerden değil, gayrimüslimlerden alınan bir vergi olduğunu bütün İslâm alemi bilirde bir sen bilmezsin ‘’ sizden alıntı ‘’

        Evet,cizye gayri müslimlerden alınır.Kimisi silahlı güç oluşturup başkaldırıyor ve cizyesini vermiyor,kimisi ise başkaldırmadan bir vartandaşlık görevini yerine getirerek cizyesini veriyor..İster bunu gönülden versin, ister devletin hakimiyetini kabul etmek zorunda kaldığı için versin,gayri müslimlerden alınan bu tür vergiye CİZYE denir. Yani her iki durumda da verilen vergiye cizye denir..Aslında bunun böyle olduğunu herkes bilir de bir sen bilmezsin –

      • 1okuyucu dedi ki:

        Bilâl;

        Kendilerine kitap verilenlerden Allah’a ve ahiret gününe iman etmeyen, Allah’ın ve Resûlünün haram kıldığını haram saymayan ve hak din İslâm’ı din edinmeyen kimselerle, küçülerek (boyun eğerek) kendi elleriyle cizyeyi verinceye kadar savaşın. (tevbe-29)

        Kendilerine kitap verilenlerden Allah’a ve ahiret gününe iman etmeyen

        Allah’ın ve Resûlünün haram kıldığını haram saymayan

        hak din İslâm’ı din edinmeyen kimselerle

        küçülerek (boyun eğerek) kendi elleriyle cizyeyi verinceye kadar savaşın.

        yukarıdaki cümlelerden devlete başkaldıran silahlı gruplar anlamını nasıl çıkarabilirsin,

        ilk cümle ahiret inancı olmayan bazı Yahudileri, İsayı tanrı edinen Hristiyanları,

        ikinci cümle haramları haram saymayanları, yani Yahudileri, Hristiyanları, Müşrikleri, (şarabı haram saymıyorlar veya domuzu)

        üçüncü cümle İslamı kabul etmeyenleri yani Müslüman olmayan herkesi saydıktan sonra dördüncü cümle cizyeyi vermeyi kabullenene kadar onlarla savaşın diyor,

        Müslüman olmayan herkesin tarif edildiği bir ayette kastedilenlerin, devlete baş kaldıran silahlı gruplar olduklarını iddia edersen, Müslüman olmayan herkesin devlete başkaldırdığını iddia etmiş olursun,

        KALDI Kİ BU AYET İNMEDEN ÖNCE ORTADA CİZYE DİYE BİR UYGULAMA YOK ki cizye vermemek için devlete silahlı başkaldırıda bulunan gruplardan söz edilebilsin,

        yani daha ortada gayrimüslimlerden cizye alın diye bir emir yokken nasıl olurda silahlı guruplar cizye vermemek için başkaldırırlar?

        ne dersin, sakın bu devlete başkaldıranlar gaipten haber almış olmasınlar?

        zaten bu ayet indikten sonra kendi rızalarıyla cizye vermek istemeyenlerle SAVAŞIN DENDİĞİ için cizye vermek istemeyenlerin savaşmayı göze almaları gerekiyor, silahlı başkaldırıda bulunup bulunmamalarının da bir önemi yok, çünki DEVLETİN KENDİSİ ONLARA SAVAŞ AÇIYOR?

        işte bu ayet nedeniyle gayrimüslimlerden cizye alınır, evet bunu herkes bilir ama bu cizye ayetinin devlete başkaldıran silahlı guruplarla bir ilgisi olmadığını okuduğunu anlayan herkes bilir.

        cizye tahsilatıyla ilgili olası senaryoları daha önce konuştuğumuz için tekrar etmiyorum,

        maide 33′ ün cizye ayeti olduğunu söyleyen oldumu ki maide 33 cizye ayeti değildir gibisinden boş konuşuyorsun, sizin tevbe 29’ da kastedilenlerin devlete başkaldıran silahlı gruplar olduğunu söylemeniz üzere ben devlete isyan edenlere uygulanacak müeyyidelerin maide 33’ te belirlendiğini söyledim,

        seni anlıyorum, ayetteki son cümlenin zorbalık olduğunu bildiğin için, hedef saptırıp karşı tarafı suçlu göstererek yavuz hırsızı oynuyorsun,

        aslında bu ayetin devlete silahlı başkaldırıda bulunanlara yönelik olduğunu söyleyerek ayetin içeriğini saptırıyorsun, bunu yaparken Allahın ayetini başka manalara çekerek ayeti inkâr etmiş oluyorsun.

        eğer bu ayetin cizye ilgili genel bir tebliğ olduğunu anlayamadıysan bari susta imanını sakatlama,

    • sercan dedi ki:

      kadir beye cevap
      kadir bey siz kuranı nasıl okuyorsunuz hayret
      sizden alıntı
      kuranı kerimin hangi ayetinde “inanmayanlarla savaşın” ifadesi geçiyor.. bana ayeti göstermenizi istiyorum.. eğer gösteremezseniz siz kurana iftira atan ve yalancı durumuna düşersiniz.
      CEVAP ,kadir bey siz kuranı bir sevgi ve şefkat kitabımı olduğunu sanıyorsunuz

      29. Kendilerine kitap verilenlerden Allah’a ve âhiret gününe inanmayan, Allah’ın ve resulünün yasakladığını haram saymayan ve hak dini din edinmeyenlerle, boyun eğerek kendi elleriyle cizye verecekleri zamana kadar savaşın.

      BURADA NE DİYOR HAKDİNİNİ DİN EDİNMEYENLERLE SAVAŞIN
      cevabı aldınız ben ıspatladım
      ŞUAN SİZ YALANCI VE BANA KARŞI İFTİRACI DURUMUNA DÜŞTÜNÜZ
      not ,,,ben yazılana bakarım siz şimdi bir sürü çarpıtmalarla bu böyle değilde şöyle demek istemiş gibi sözlerle haklı olduğunuzu ıspatlamaya çalışacaksınız ….ama bundan sonra acıklamalarınızı hiç dikkate almıyorum

      saygılar

      • kadir dedi ki:

        sayın bilal kardeşim.. “inanmayanlarla savaşın” ifadesini bilerek yazmadım.” fakat öyle yazmış bile olsam sende çok iyi bilirsinki dinde zorlama yoktur.. herkesin dini kendinedir.. kurana göre müslümanlara saldıranlar dışında hiçkimseye saldırmak dinimizce kesin olarak yasaklanmıştır.. işte tevbe sureside bunun ön güzel örneğidir. “inanmayanlarla savaşın” ifadesi islamı reddeden herkesi zorla islama sokma olarak algılanır. oysa kuranda böyle bir hüküm söz konusu değildir.

        sercan bey….

        “Kendilerine kitap verilenlerden Allah’a ve âhiret gününe inanmayan, Allah’ın ve resulünün yasakladığını haram saymayan ve hak dini din edinmeyenlerle, boyun eğerek kendi elleriyle cizye verecekleri zamana kadar savaşın.” (tevbe 29)

        bu ayetten önce tevbe suresi 6. ayette; senden sığınma hakkı isteryen olursa ona güvence ver. ve kendini güvende hissedeceği yere ulaştır…

        bundan önceki ayetlerde de anlaşmayı bozanlardan, yani islama saldıranlardan bahsediliyor.. bunun dışındakilere asla bişey yapmayın diyor..

        şimdi gelelim tevbe 29. ayete… kendilerine kitap verilen zümreden kasıt, aynı müşrikler gibi, hz. isayı ilahlaştıran, uzeyire veya hahamları ilah olarak gören yahudi ve hristiyanlardan bahsediyor.. böyle insanların alllaha ve ahiret günününe inanması söz konusu değildir. allahı birlemek, ona ortak koşmamak tek inanç sistemidir. çünkü aynı putperestler gibi allaha birtakım şeyleri ortak koşarak, onların peşinden gitmektedirler. böyle insanlar allahla mücadele ederler. zaten bu ayette de bundan bahsediyor.. allahı birlemek yerine şirke bulaşarak peygamberle mücadele içine girmişler, peygamberimizi reddetmişler, ona saldırıda bulunmuşlardır.. bundan önceki ayetlerde bundan bahsediyor.. bundan sonraki ayette bu ehli kitabın durumundan bahsediyor..

        müslümanlara saldırılarda bulunan müşrik kılıklı ehli kitaptan bir grup zümreye karşı sizde savaşın diyor.. taa ki bu tutumlarından (saldırılarından, peygamberle mücadelelerinden vs.) vazgeçinceye kadar onlarla savaşmasını emrediyor.. bu tür saldırganların bu tutmlarından vazgeçecek duruma geldiklerinde onlar islam devletine vergi vermek zorundadırlar.. bu aynı şu duruma benzer.. türkiyede gayri müslimlerin vergiden muaf olupta verginin sadece müslümanlardan alınması gibi… bu kabul edilemez… çünkü islam devleti inanç özgürlüğü dahilinde inananların ve inanmayanların güvenliğini sağlamakla mükelleftir..

        tevbe suresinin ana konusu müslümanlara saldırıda bulunanların, onlara tuzak planlayanların tuzaklarına karşın yüce allahın ayetlerle peygamberine yol göstermesidir..
        saldırıda bulunmayanlara karşı ise onlara (mallarına canlarına dokunulmayacağına dair ) güvence ver. onları kendilerinin güvende hissedecekleri yerlere koruyarak ulaştır.. yada

        bakara 256. dinde zorlama yoktur.. bu bütün açıklamaların özetidir..

        sayın sercan yine diyorum siz iftiracısınız.. kuranın bütününde inanç özgürlüğü olduğu halde sanki inanmayanlara karşı sebepsiz yere saldırın, öldürün tarzı hava yaratarak kendinizi coşturuyorsunuz.. tevbe 29. ayeti kendinize kanıt göstermeniz son derece bilgisizliğinizden ve cahilliğinizden kaynaklıdır.. eğer biraz düşünebilseniz. kuranı yorumlamaya çalışırken tek bir ayeti kendinize kanıt göstermez, ayetleri bir bütün olarak yorumlardınız. maalesef ki ateist siteler beyin zarlarınıza fena bir biçimde hükmetmiş..
        tevbe 29. ayetin failleri bundan önceki ayetlerde detaylı bir biçimde açıklanmıştır.. yani saldıranlardır.. kuranı kerimde inanç savaşı diye birşey yoktur.. bu yasaktır. herkesin dini kendinedir.. “sizin dininiz size bizim dinimiz bize” (kafirun suresi).

        herkes inancını özgürce yaşar

        “dinde zorlama yoktur” (bakara 256)

        “size saldırıda bulunmayanlara karşı onlara iyilik etmenizi allah men etmez..”

        bu ayette ise bir insan hangi zümreden olursa olsun onun inancına baskı yapmaya, onu düşman görmeye hakkı yoktur.. tek bir şartlar oda islam ülkesine saldırılmaması koşulu ile..

        son olarak sayın bilal beyde konuyu çok güzel özetlemiştir.. onada teşekkür ederim.. allah razı olsun…

      • bilal dedi ki:

        Sercan bey,

        ‘’ BURADA NE DİYOR HAKDİNİNİ DİN EDİNMEYENLERLE SAVAŞIN ‘’ sizden alıntı ‘’
        a ) Burada silalı gurup oluşturarak islam devletine baş kaldıranların kimler olduğuna vurgu yapılmıştır.Bunlar kitap ehlinden olup gerçek anlamda Allah’a ve ahiret gününe inanmayan vs….dir’’ Bu ifadelerle bunların kimler oldukları anlatılmışlardır.Onların inanmama durumu savaş gerekçesi değildir,savaş gerekçesi ise sadece silahlı güç oluşturarak devlete baş kaldırmalarıdır…!!!

        b) şimdi ben de şunu size soruyorum :Bu ayete ‘’ BUNLAR HAK DİNİNİ HAK EDİNCEYE KADAR ONLARLA SAVAŞIN DİYOR MU ??? Yani savaşın gerekçesi inanmamaları mı ? Eğer öyle olsaydı‘’ ONLAR HAK DİNİNİ HAK EDİNCEYE KADAR ONLARLA SAVAŞIN” denilecekti ! neden ayetin mesaj bu şekilde değil? Demekki onlarla savaş gerekçesi inanmamaları değil,sadece güç oluşturarak islam devletine baş kaldırdıkları içindir.. Özetle yaptığınız yorumun hiç bir anlamı ve mantıkı yoktur…!!!!!

        Saygılarımla…

      • 1okuyucu dedi ki:

        Bilâl;

        Kendilerine kitap verilenlerden Allah’a ve ahiret gününe iman etmeyen, Allah’ın ve Resûlünün haram kıldığını haram saymayan ve hak din İslâm’ı din edinmeyen kimselerle, küçülerek (boyun eğerek) kendi elleriyle cizyeyi verinceye kadar savaşın. (tevbe-29)

        yukarıdaki ayette kastedilenler, silahlı güç oluşturup devlete başkaldıranlar değildir,

        burada Allaha ve ahiret gününe inanmayanlara, haramlara uymayanlara, İslâmı hak din edinmeyenlere uygulanacak yaptırımlardan söz ediliyor,

        benim okuduğumu sen de okuyorsun herhalde, hiç devlete baş kaldırmış silahlı gruplardan bahseden bir durum var mı?

        lütfen bir şeyleri savunmak uğruna aklına benliğine ihanet etme.

    • 1okuyucu dedi ki:

      Kadir;

      “”””kuranı kerimin hangi ayetinde “inanmayanlarla savaşın” ifadesi geçiyor.. bana ayeti göstermenizi istiyorum.. eğer gösteremezseniz siz kurana iftira atan ve yalancı durumuna düşersiniz.”””””

      Baskı ve şiddet kalmayıncaya ve din tamamen Allah’ın oluncaya kadar onlarla savaşın. Eğer (küfürden) vazgeçerlerse, şüphesiz ki Allah onların yaptıklarını hakkıyla görendir. (Enfal-39)

      bu ayette, Kuranın tanrısının “onlarla savaşın” diyerek hedef gösterdiği kişiler Muhammede inananlar mı?

      • kadir dedi ki:

        sayın okuyucu…

        enfal suresi 39. ayetin doru meali…

        Ve de fitne (zorla dinden çıkarma, zorla yurttan çıkarma) kalmayıp, din yanlız allahın oluncaya kadar onlarla savaşın.(kafirlere karşı kararlı ve daima mücadeleci olun, sakın geri durmayın, ta ki din Allahın oluncaya kadar). artık vazgeçerlerse düşmanlık sadece zalimleredir..

        bu ayette Mekkeli müşriklerin iman edenleri imanlarından döndürmek için her türlü zulmü yaptıkları, yetmedi onları yurtlarından çıkardıkları ortadadır.. müşriklerin bu tutumuna karşın yüce allah onlarla savaşmayı farz kılmıştır. bakın yine bu durumda bir şart var..

        diyor ki rabbimiz; eğer bu tutumlarından vazgeçerlerse, önceki yaptıklarından sorumlu değillerdir. yani müslümanları uyarıyor, vazgeçen kafirlere karşı sakın kin beslemeyin.. ama vazgeçmeyenlere karşı sonuna kadar mücadele edin taa ki hüküm allahın oluncaya kadar.. biliyoruz ki müşrikler bu tutumlarını devam ettirmiş, müslümanları ortadan kaldırmak için medineye sefer düzenlemiş, medine yakınlarında bir grup müslümanla savaşmışlardır..

        müslümanlara karşı sefer düzenlemeleri yetmemiş birde mallarını allah yolundan alıkoymak için kullanan, sarf eden müşrikler. müslümanları yok etmek için her türlü hile, düzen, saldırı, sürgün vs.vs. gibi şeylere başvurmuşlardır. bu tutumlarından vazgeçmemişlerdir. bu durum enfal 36. ayette anlatılır..

        saygılarımla…

      • 1okuyucu dedi ki:

        Kadir;

        ayetlere öyle parantezler ekliyorsunuz ki Kuranın tanrısı delik deşik ettiğiniz ayetlerin hesabını sormaya kalkarsa hiç şaşırmam,

        birde şu mağduru oynamaktan vazgeçin artık, Muhammed din yaymak için ortaya çıktığında bunu kendi kabilesine güvenerek yapmıştır,

        bir hristiyan misyoner Müslüman mahallesinde propaganda yapmaya kalkışsa anında başına gelecekleri ben söylemeyeyim sen söyle, oysa Muhammed Mekkede tam 12 yıl din pazarlıyor, din pazarlarken herkes tanrı katında eşittir deyip, kölelerden yoksullardan kendine taraftar toplamaya çalışıyor, kölelerinin ayartılmasına sessiz kalmayan zenginler haklı olarak tepki koyuyorlar, hiç kimse kendi mahallesinde başka bir din pazarlanmasından hoşlanmaz, tepki koyuyor diye de kınanamaz,

        peki neye güvenerek din pazarlıyor, tabiî ki kendi kabilesine güvenerek din pazarlıyor, üstelik ambargoya maruz kalmalarına rağmen kabilesi başta amcaları olmak üzere arkasında duruyor, diğer kabileler Muhammede dokunmaktan çekiniyorlar, Mekkeliler ise bırak Muhammedi göçe zorlamayı, Habeşistana göç edenleri bile geri getirmeye uğraşıyorlar,

        bu arada Muhammed Taiflilerle temasa geçiyor, olumsuz yanıt alınca Medinelerle temasa geçiyor, yaptığı bir dizi görüşmeler sonucu özel statüye sahip bir kişi olarak Medinede herkesin kendi şeriatını uygulayacağı federe devlet benzeri bir yapılanmanın başına getirilmesi konusunda anlaşıyorlar (Medine sözleşmesi)

        ticaret yolları üzerindeki böyle bir yapılanmanın olumsuz sonuçlarını tahmin eden Mekkeliler Muhammedin Medineye gitmesini engellemek istiyorlarsa da Muhammed gizlice kaçıyor, yolu üzerindeki Taifte din pazarlamaya kalkınca taşlanarak kovalanıyor, (halbuki Mekkede tam 12 yıl din pazarlamıştı)

        Arap tarihi Muhammedle başlatıldığı için subjektif anlatımlarla duygu sömürüsü yapılıyor, halbuki diğer kaynaklara bakıldığında Muhammedin göçe zorlanmadığı aksine göç etmesinin engellendiği anlaşılıyor,

        nitekim Medineye vardığında ilk yaptığı iş, Mekkelilere ait kervanları soymaya kalkışması oluyor, ipi koparan durumda bu oluyor ve aralarında bitmeyecek olan bir kavga başlıyor, kavgayı ilk başlatan ise Muhammed oluyor, kervanlara saldırmaya kalkmasalar böyle bir kavga başlamayacaktı, o nedenle Müslümanları masum müşrikleri tu kaka göstermekten vazgeçin, çünki her ikiside aynı soyun sopu…

        en iyisi, al birini vur ötekine deyin olsun bitsin, çünki her ikiside aynı sudan içmiş, aynı ağacın dibine şey etmiş birbirinin benzeri ilkel vahşi yaratıklar, her ikisinin de en çok sevdiği yiyecek insan ciğeri…

        fitne yok oluncaya kadar ve din Allahın oluncaya kadar onlarla savaşın demek, Müslümanlara verilen bir savaş emridir, yani fitne sebebi olanlara karşı savaşı başlatacak olanlar Müslümanlardır, fitne sebebi ise Müslüman olmayan herkestir,

        savaşmaktan vazgeçme şartı nedir, Müslümanlarla savaşmak istemeyenler ya İslâmı kabul edip zekât verecek, yada İslâmı kabul etmiyorsa cizye verecek, savaştan vazgeçip te parası olmayanların öldürülmesinde bir ise sakınca yok, çünki maddi olanaksızlıklar nedeniyle savaştan vazgeçme şartını yerine getirememiştir,

        ayetlerin evrensel olacağını varsaydığımıza göre, ne diyelim gazanız mübarek olsun, çünki kıyamete kadar bitmeyecek bir savaşınız var sizin?

      • bilal dedi ki:

        Sn.1okuyucu,

        ENFAL-39.

        ‘’ Baskı ve şiddet kalmayıncaya ve din tamamen Allah’ın oluncaya kadar onlarla savaşın. Eğer (küfürden) vazgeçerlerse, şüphesiz ki Allah onların yaptıklarını hakkıyla görendir. (Enfal-39)
        Bu sizin gösterdiğiniz hatalı meal !!!

        Gösterdiğiniz ayetin mealinde hatalar vardır..Ayrıca söz konusu mealdeki parantez içindeki ‘’KÜFÜR’’ ifadesiyle yapılan yorum bile ayetin ilk cümlesiyle hiç uyumlu değildir. Bu nedenle parantez içine alınan ‘’…KÜFÜRDEN…’’ kelimesi tamamen yanlıştır….. Çünkü,
        a ) Ayeteki son cümle ‘’KÜFÜRDEN.‘’değil‘’ BASKI VE ŞİDDETEN VAZGEÇERLERSE.! şeklindedir..

        b) Söz konusu ayet ‘’küfürden ‘’hiç söz etmemiştir,Baskı ve şiddeten söz etmiştir..Peki, ayete ‘’Küfürden’’ hiç söz edilmediği halde hangi mantıkla son cümlesinde ‘’ KÜFÜR ‘’ yorumu yapılarak parantez içine alınıyor.???

        c) Din Allah’ın oluncaya…’’ ifadesiyle de ‘’müslümanlar baskı ve şiddeten kurtularak inandıkları dininin gereğini serbestçe yerine getirebilecek durum söz konusudur…Yani bu cümleyle böyle duruma vurgu yapılmıştır…!!!

        Bu ayetin ilk cümlesinde ‘’ Baskı ve şiddet kalmayıncaya ve din Allah’ın oluncaya (yani inananlar baskı ve şiddeten kurtulup dinin gereklerini serbestçe yerine getirip Allah’ın dinini yaşayabilecek duruma gelinceye) kadar siz de onlarla ( o baskı ve şiddeti uygulayanlarla ) savaşın…..’’ deniliyor…

        d) Enfal-40.ayete de ‘’فان انتهوا الخ ‘’ Yok eğer ( söz konusu baskı ve şiddeten) vazgeçerlerse (siz de vazgeçin ) bilniz ki Allah sizin mevlanız ! O ne güzel mevla,ne güzel yardımcıdır.! Yani onlar baskı ve şiddeten vazgeçerlerse artık siz de onlarla savaşmayın..! deniliyor…
        .
        e) ‘’ bu ayette, Kuranın tanrısının “onlarla savaşın” diyerek hedef gösterdiği kişiler Muhammede inananlar mı? diyorsunuz,

        Bu sorunuzın yanıtını ayetin verdiği mesajla veriyorum !!!

        ‘’ Bu ayete yüce Allah‘’onlarla siz de savaşın ‘‘ diyerek hedef gösterdiği kişiler inananlara
        ‘’ BASKI VE ŞİDDETİ UYGULAYANLARDIR.!!! Hepsi bu kadar! Özetle,ayetleri çarpıtarak konuyu daha da bulandırmaya gerek yoktur !!!

        Saygılarımla…

        xxxxxxxxxxxx

        Ayrıca sayın Kadir bey kardeşim,dün yaptığınız yorumdaki söz konusu ifadeyi bilerek o şekilde yazmadığınızı kesin olarak biliyordum,çünkü zaten müslümanlara saldıranlar ve müslümanların da savunmalarını yaparak karşılık verdikleri kesim de zaten ‘’ İNANMAYANLARDIR.’’ Bunu bilmeyen hiç kimse yoktur..’’ İnsan zaman zaman sehven bu tür şeyleri yapabilir…’’ Mesela,ben de önceki bir yazımda Sercan bey diyeceğime, sehven Gencer bey diye yazmışım,her insan için bu tür durumlar gayet doğaldır…..Yüce Rabbim sizden de razı olsun..

        Selam ve saygılarımla…

      • 1okuyucu dedi ki:

        Bilâl;
        parantezlere fazla takılma, parantezlere itibar etmediğimi biliyorsun,

        Allahın dininin egemen olması dendiğinde ne anlıyorsun?

        Allahın dininin egemen olmasının önünde sadece baskı ve şiddet uygulayanlar mı vardır? Örneğin, Ülkemizde Allahın dini (İslâm hukuku) egemen değildir, ayrıca Allahın dininin egemen olmadığı bir çok ülke vardır, Kuranın tanrısı herhalde bu dini bazı yerlerde egemen olsun diye göndermedi, sizin göreviniz bellidir, yer yüzüne dağılıp insanları İslâma davet etmek değil midir? bunu kılıç zoruyla mı yaparsınız propagandayla mı yaparsınız? orasını bilemem,

        ayrıca baskı ve şiddet uygulayanlara gösterilecek tepki onlarla savaşmaktır, Allahın dininin egemen kılınmasıyla ise bir ilgisi yoktur, örneğin Kore Araplara savaş açsa, Araplar Koreyle Allahın dinini egemem kılmak için mi savaşırlar?

    • Gencer dedi ki:

      Yani İnanmayan İnanmasın kardeşim Savaşa gerek varmı? Peki Ganimetleri nasıl paylaşmışlar sen ondan bahset.

  474. murat dedi ki:

    Değerli dostlar, Herkese bilgilerini paylaşmasından dolayı teşekkür ederim.
    Güzel yorumlar ve tespitler oluyor…

    Benim Dikkatimi çeken, Bilal beyin, Kuranı 1400 yıl öncesinin anlayış ve mantığından günümüz çağdaş, hümanist, canlıları ve doğayı seven gibi anlayışa yaklaştırmaya çalışması.
    Peki bunun için Bilal beye ne gerekmektedir.
    1- arapça kuran
    2- arapça kuranı açıklayan arapça tefsir. 🙂
    3- bunları türkçeye çevirmek. Sözümona, GERÇEK MANASI 🙂

    evet, Bilal bey yorumlarında, yok o ayetin gerçek manası şu, yok bu ayetin gerçek manası şu nidalarıyla sanki kurandaki 18 ayrı yerde “Bu apaçık kuran/ayet/kitap” diyen ayetlerden habersiz gibidir.
    Bundan daha öte sanki Hud Suresi 1 ve 2. ayetleri de bilmiyor gibidir.
    Hud1-2 ” Elif. Lam. Ra. ayetleri sağlamlaştırılmış sonra hikmet sahibi ve her şeyden haberdar olan tarafından etraflıca açıklanmış bir Kitap’tır, Öyle ki, Allah’tan başkasına kulluk etmeyin. Ben size O’nun tarafından bir uyarıcı ve müjdeleyiciyim. ”

    Bu ayetler de önce allahın ağzından çıkıp sonra muhammedin ağzından devam etmesi çelişkisinden başka Bilal beyin yorumlarına da gönderme vardır.
    O gönderme de;
    Bu ayetlerde, allahtan başkasına kulluk etmeyin diye ayetlerinin allah tarafından etraflıca açıklanmış kitap olmasıdır.

    Şimdi bu ayetlerde ve 18 diğer ayette allah tarafından açıklanmış kitabı, Celaleyn, taberi gibi binlerce, onbinlerce hem de arapçadan arapçaya açıklayan tefsirler neden yazıldı. Yani “burda esas bunu demek istedi” yok “gerçek mana bu” gibi zamana yada mekana göre ayetleri yuvarlamak ancak insanların yazdığı ve 1400 sene önceki kitaplarda olur. Geleceği bilen, kainatı yaratan ve herşeyine hakim olan, Mutlak adalet sahibi olan, yarattıklarına tuzak kurmayan yaratıcının kitabı böyle çelişkilerle yada hertarafa çekilen manalarda olmazdı.

  475. sercan dedi ki:

    kadir beyden alıntı ,,,,,,,,,,,,,,, kendinize kanıt göstermez, ayetleri bir bütün olarak yorumlardınız. maalesef ki ateist siteler beyin zarlarınıza fena bir biçimde hükmetmiş..
    1,,,, KADİR BEY BEN ATEİST SİTELERDEN DEĞİL DAHA İNTERNET YOKKEN BEN BUNLARI SORGULAMAYA BAŞLADIM
    2 BENİM BEYNİMİN ZARLARINI BU SİTELER ETKİLEMEDİ AMA
    BELLİKİ BU AYETLER,, HADİSLER SİZİN BEYNİNİZDE KALICI BİR ÖRÜMCEK AĞIYLA SARILMASINDAN DOLAYI neokorteksini,zin ÇALIMASINI ENGELLEMİŞ……………

  476. bilal dedi ki:

    Sn.Murat bey,

    ‘’ Benim Dikkatimi çeken, Bilal beyin, Kuranı 1400 yıl öncesinin anlayış ve mantığından günümüz çağdaş, hümanist, canlıları ve doğayı seven gibi anlayışa yaklaştırmaya çalışması.‘’ sizden alıntı ‘’

    1-Benim böyle bir çalışmam söz konusu değil,bu sizin düşüncenizdir saygı duyarım…..

    Ben kur’an’ın arapça ojinal dilini bildiğim için,yüce Allah’ın gönderdiği kur’an’ı kerimin ayetlerini böyle anlıyorum,benim inandığım kur’an’ı hümanist vs.bir anlayışa yaklaştırmak gibi bir amacım söz konusu değil. Ayrıca kur’an sadece 1400 sene, 500 sene veya 100 sene vs.önce yaşamış olan insanların aklına hitap etmiyor,kur’an evrensel ve son ilahi bir kitap olduğundan her zaman ve her çağda yaşayan insanların aklına hitap edecektir.Bu nedenle kur’an kimsenin tekelinde değil. Kur’an son ve evrensel ilahi bir kitap ise (ki öyledir) 1400 sene önceki yaşayanlar da,uzay çağında yaşayanlar da ve kıyamete kadar gelip geçecek olan bütün insanlar da ona yorum yaparlar.Kur’an her çağda yaşayan insanların aklına hitap ediyorsa,onun orjinal dilini bilen biri olarak ben de yüce Allah’ın bana bahşettiği aklımı kullanarak ayetleri doğru anlamaya çalışacağım………..Bu nedenle birilerinin kur’an’ın bazı ayetleriyle ilgili farklı anlayışı beni bağlamaz. Ayrıca ahiret gününde yüce Allah’a karşı kendimi bir vebal altında bırakmamak için de çok dikkatli olmaya çalışıyorum.Zira benim için önemli olan ahiret gününde sadece yüce Allah’ın rızasını kazanarak ona karşı bir vebal altında kalmamaktır.Bu inanç ve şuurla yaşamaya çalışıyorum….

    2-‘’ Bundan daha öte sanki Hud Suresi 1 ve 2. ayetleri de bilmiyor gibidir.
    Hud1-2 ” Elif. Lam. Ra. ayetleri sağlamlaştırılmış sonra hikmet sahibi ve her şeyden haberdar olan tarafından etraflıca açıklanmış bir Kitap’tır, Öyle ki, Allah’tan başkasına kulluk etmeyin. Ben size O’nun tarafından bir uyarıcı ve müjdeleyiciyim ‘’ sizden alıntı ‘’

    Evet,kur’an anlaşılamayacak durumda değil,etraflıca açıklanmıştır..’’ Fakat her zaman ve her çağda yaşayan bütün insanların zihin,akıl ve mantık melekesi ile bilgi ve kültür düzeyi farklı olduklarından,evrensel ilahi bir kitap olan kur’an’ın bazı ayetlerine yapılan bu tür farklı yorumlar, anlayışlar gayet doğaldır.Bu durum kur’an’ın evrensel olduğundan kaynaklanıyor.. Çünkü kur’an 1400 sene önce yaşayan insanların aklına da,bugün teknoloji ve uzay çağında yaşayan insanların aklına da hitap ediyor…..!!! Özetle,kur’an açıktır,her insanın bilgi düzeyi,akıl ve mantık melekesi farklı olduğundan ona yapılan farklı yorumlar ve anlayışlarla asla onun apaçık bir kitap olmadığının anlamına gelmez…!!! Eğer her zaman ve her çağda yaşayan bütün insanların akıl ve mantık melekesi ile bilgi ve kültür düzeyi aynı olsaydı belki böyle bir durum da söz konusu olmazdı…Bu nedenle kur’an’a yapılan farklı yorumlar,onu apaçık olmaktan asla çıkarmaz… Ayrıca bir ülkenin hukuku kültürlü,bilgili ve yüksek eğitim görmüş yetkili kişiler tarafından yazıldığı halde söz konusu hukukun bazı maddelerine yine farklı yourmlar yapılabiliyor.Mesela,bir ülkenin alt mahkemesiyle verilen karar,yüksek mahkemenin farklı yorumuyla iptal edebiliyor…..’’ işte insanların akıl,mantık melekesi ile kültür ve bilgi düzeyi farklı olduklarından her çağda yaşayan,her insanın aklına hitap eden son ve verensel ilahi bir kitab olan kur’an’ın bazı ayetlerine de farklı yorumların yapalması gayet doğaldır….!!!

    Saygılarımla…..

    • 1okuyucu dedi ki:

      Bilâl;

      insan yazımı şeylerde net anlatım olamayacağı durumlarda farklı yorumlamalar olabilir, bu durum insanların anlatma becerilerindeki zaafiyetlerden kaynaklanan insansı bir durum olarak hoş görülebilir, çünki insanoğlu hatasız değildir, yani anlatmak istedikleri dört dörtlük olmayabilir, yada anlatmak istedikleri dört dörtlük olsa da herkesin anlayacağı bir şekilde anlatamamıştır,

      ama bir tanrı, algılama düzeyi ne olursa olsun tüm insanların anlayabileceği şekilde konuşmak zorundadır, tanrı, anlayanlar anlamayanlara anlatsın kabilinden anlaşılmaz şeyler söyleyemez, eğer bir tanrının sözleri farklı yorumlara neden oluyorsa, bu tanrının anlatma konusunda bir zaafiyeti olduğu anlamına gelir, ona da zaten tanrı denmez ve anlattıkları hiçte doğal karşılanmaz.

      • Nuri Baba dedi ki:

        Vay canına…

        Sevgili 1okuyucunun yazdıklarını iki kez okudum ve doğrusunu isterseniz Bilal Beyin yerinde olmayı asla istemezdim..

        Olabildiğince zorladım kendimi ama bu sade ve sıradan gibi görünen sorulara ve ileri sürülen fikirlere bir tutarlı yanıt bulamadım..

        Umarım, Bilal Bey her zaman ki koruma içgüdüsüyle yeni bir yanıt operasyonuna imza atabilir..

      • 1okuyucu dedi ki:

        Nuri Baba;

        ben onun kendi aklına ihanet etmek pahasına yaptığı mantık kurallarıyla çelişen yorumlarına aldırmıyorum artık,

        çünki, Bilâl bey cinler tayfasına katıldığı için Kurandaki çelişkileri kendi yaptıkları yamalarla örtbas etmeye kalkışan cinlerin sözcülüğüne soyunmuş, hatta boynuz kulağı geçer misali cin oğlu cinliğe soyunmuş, öyle ki şu Arapça denilen dili şimdiye kadar hiç kimse tam anlamıyla öğrenememiş ama Bilâl bey, Arapçayı Araplardan bile daha iyi öğrenmiş, bu gidişle Araplara Arapçayı öğretmek için kurs vermeye başlarsa hiç şaşırma.

      • sercan dedi ki:

        sayın 1 okuyucu YORUMLARINIZ ÇOK AÇIKLAYICI VE MANTIKLI ,,,,,,,,,,,,,,, SAYGILAR,,,,

  477. sercan dedi ki:

    enfal suresi 39. ayetin doru meali…

    kadirbeyden alıntı ,,,,,,,,,,,,,,,,, Ve de fitne (zorla dinden çıkarma, zorla yurttan çıkarma) kalmayıp, din yanlız allahın oluncaya kadar onlarla savaşın.(kafirlere karşı kararlı ve daima mücadeleci olun, sakın geri durmayın, ta ki din Allahın oluncaya kadar). artık vazgeçerlerse düşmanlık sadece zalimleredir..
    CEVAP KADİR BEY BU NE BİÇİM AYET 3 CÜMLE VAR 15 TANE PARENTEZ İÇİNDE
    SİZMİ YAZDINIZ MEALCİLERMİ KAFALARINA GÖRE PARENTEZ İÇİNİ DOLDURUYORLAR HANİ BİZ ANLAYALIM DİYE ,,,,,,,BÖYLE YAMALI BOĞÇA GİBİ BİR YAZIYA AKILLIİ İNSANLARIN İNANACAĞINI DÜŞÜNMÜYORSUNDUR UMARIM,,,,,,,,,,,,,,,,,,BİRDE KALKIŞ BİZ KİTABIMIZI KORUMAYI BİLİRİZ DİYE AYET VAR
    DAHA İLK YAZILDIĞINDA CÜMLELER EKSİK BİR KERE NERESİ KORUNMUŞ BUNUN…………..

    • kadir dedi ki:

      sayın sercan..

      fitne; dinden zorla çıkarma, müslümanları zorla yurttan çıkarma anlamlarına gelir.. bilmiyosanız. laf kalabalığı yaparak yorum yapmaya çalışmayın.. ikinci parantezte ise sizlerin ayetleri bodozlama olarak okuduğunuzdan açıklama yaparak yazdım.. ama görüyorum ki sizde anlayış sorunu vardır.. çünkü ayetin anlattığı birinci ve ikinci parantezde yazdıklarımdır.. bu parantezler olmadanda anlamanız gerek. fakat sizde o kapasiteyi maalesef göremiyorum. işte yazmamın amacıda budur..

      saygılarımla..

  478. sercan dedi ki:

    MAİDE 29 Kendilerine kitap verilenlerden Allah’a ve ahiret gününe iman etmeyen, Allah’ın ve Resûlünün haram kıldığını haram saymayan ve hak din İslam’ı din edinmeyen kimselerle, küçülerek (boyun eğerek) kendi elleriyle cizyeyi verinceye kadar savaşın.

    BİLALBEYİN YORUMU
    EĞER İNANMADIKLARI İÇİN ONLARA KARŞI BÖYLE BİR EMİR VERİLSEYDİ, AYETİN SONUNDA BUNLAR İMAN EDİNCEDYE KADAR ONLARLA SAVAŞIN…’’ denilecekti.!!! ‘’ HALBUKİ BUNLAR İMAN EDİNCEYE KADAR ŞEKLİNDE DEĞİL,CİZYE VERİNCEYE KADAR.‘’şeklindedir.Yan

    BİLAL BEY KIVIRARAK AYETLERİN ANLAMINIMI DEĞİŞTİRECEĞİNİZİ SANIYORSUNUZ
    BİRKERE MESELE CİZYE OLSA İNANIPTA CİZYE VERMEYENLERLEDE SAVAŞIN DERDİ
    CİZYE İSTEMESİNİN SEBEBİ İNANMADIKLARINDAN DOLAYI ONLARA PARA CEZASI KESİLMESİ
    BİRAZ DELİKANLI OLUNDA DOĞRULARI ÇARPITMAYIN……..

  479. bilal dedi ki:

    Sercan bey,

    ‘’BİRKERE MESELE CİZYE OLSA İNANIPTA CİZYE VERMEYENLERLEDE SAVAŞIN DERDİ…’’ diyorsunuz.

    1-İnananların islam devletine verdikleri dini verginin adı ZEKATTIR. 2-İslam devletinde gayri müsllim vatandaşların devlete verdikleri verginin adı ise CİZYEDİR.. 3-Müslümanın da yaşadığı devlete dini ve vatandaşlık görevi olan zekatını vermek zorundadır.Vemese ondan zorla alınır, vermemek için silahlı güç oluşturup baş kaldırırsa devlet aynen bunlarla da savaşır…Çünkü halka sunulacak olan bütün hizmetler ancak zekat ve vergilerle gerçekleşebilir……!!!

    Siz bunları bile henüz öğrenmiş değilsiniz,bu nedenle araştırıp öğrenmeğe ihtiyacınız vardır…!!!

    • sercan dedi ki:

      KADİR BEYDEN ALINTI 3-Müslümanın da yaşadığı devlete dini ve vatandaşlık görevi olan zekatını vermek zorundadır.Vemese ondan zorla alınır, vermemek için silahlı güç oluşturup baş kaldırırsa devlet aynen bunlarla da savaşır…Çünkü halka sunulacak olan bütün hizmetler ancak zekat ve vergilerle gerçekleşebilir……!!! CEVAP KADİR BEY PEKİ NEDEN HİÇ BİR AYETTE
      İSLAM DİNİNİ KABUL EDİP ZEKATI VERMEK İSTEMEYENLERLEDE SAVAŞMAK CAİZDİR GİBİ BİR AYET YOK ,,,,, NEDENMİ ASIL AMAÇ İSLAMDİNİNİ KILINÇ ZORUYLA KABUL ETTİRMEK İKİNÇİ PLANDADA CİZYE ALMAKTIR,,,,,,,,,,,,,,,,

      • kadir dedi ki:

        sadaka vermeyen, infak etmeyen veya sizin tabirinizle zekatı gerçekleştirmeyen kişiler, hep bana diyen, ve cimriliği nefsinin kabullenmesiyle karşı karşıyadır.. islam olmak, müslüman olmak ciddi bir iştir.. şunu yapayımda, bunu yapmasamda olur düşüncesiyle bir islam yaşantısı olmaz.. kuran nasıl bir bütünse insanın islam anlayışıda kuran gibi bütün olmadır. ayrıca ortada müslümanlara yapılan ehli kitap tarafından saldırılara karşı bu ayet inmiştir.. ayrıca saldırılara karşı yüce allah müslümanlar arasında şöyle buyuruyor..

        “eğer müslümanlar iki grup birbirlerine saldırırsa onların aralarını bulun, yok yine saldırmaya devam ederlerse bu sefer saldıran tarafa karşı sizde karşı koyun,”

        sizin iddia ettiğiniz gibi müslümanlar istina edilmiş değildir. saldıran kim olursa olsun o önce uyarılır, daha sonra onlara karşı konulur.. yukarı daki ayette bunun kanıtıdır..

  480. sercan dedi ki:

    sercan dedi ki: ARKADAŞLAR ANLAŞOLAN O Kİ BİLALLE KADİR BUNA CEVAP VERMEK İÇİN 2 GÜNDÜR DÜŞÜNÜYORLAR AMA CEVAP YOK TEKRAR ,,,,YAZMAK İSTEDİM CEVAP BEKLİYORUM MERAK EDİYORUM BAKALIM BU ÇELİŞKİYİ NASIL ÖRTBAS EDECEKLER …….

    ENFAL 65. Ey Peygamber! Müminleri çarpışmaya teşvik et! Sizden sabırlı yirmi kişi olsa, küfre sapanların iki yüzüne galip gelir; sizden yüz kişi olsa, onların binine galebe çalar. Çünkü onlar gereğince anlamayan bir topluluktur.
    İKİ AYET ARASINDA GEÇEN KONUŞMALARI TAHMİN EDEREK YAZIYORUM TARAFSIZCA
    1,,,,,,,BU AYETLER NEDEN ÇELİŞİR SÖZDE ALLAH İNANANLARI SAVAŞMALARI İÇİN MUHAMMET VASTASIYLA ONLARI KIZIŞTIR KIŞKIRT VE SAVAŞTIR DİYOR ARKASINDANDA ŞİDDETLİ BİR GAZ VERİYOR 20 KİŞİNİZ 10 KAT KAFİRİ MAHVEDERSİNİZ GİBİ
    SONRA BAKIYORKİ KİMSEDEN ÇIT YOK DÜŞMANI GÖRÜNCE KORKUDAN YUSUF YUSUF SAVAŞMIYORLAR
    HOOOP 66,, AYET GELİYOR ÖZEL İSTEK ÜZERİNE ,,,,,,

    66. Şimdi Allah yükünüzü hafifletti. Bilmiştir ki sizde bir zaaf var. İçinizden sabırlı yüz kişi olsa, iki yüz kişiye galip gelir; sizden bin kişi olsa, Allah’ın izniyle iki bin kişiye galebe çalar. Allah, sabredenlerle beraberdir!

    HEMEN VERİLEN GAZ GERİ ALINIYOR 1 KİŞİNİZ 2 KİŞİYİ DÖVER GİBİ
    PEKİ HERŞEYİ BİLEN ALLAH BUNLARI NEDEN BİLEMİYOR
    AYNI GÜN KARAR DEĞİŞTİRİYOR,,,,, İŞTE BU VE BUNUN GİBİ AYETLER KURANIN ALLAH TARAFINDAN DEĞİL İNSAN TARAFINDAN YAZILDIĞININ APAÇIK KANITI

    ŞİMDİ GÜNÜMÜZE GELELİM BU SÖZDE AYETLERİN GÜNÜMÜZDE NE KIYMETİ NE NEDE GEÇELİLİĞİ VAR
    HİÇMİ IRAK AMERİKA AFGANİSTAN PAKİSTAN SAVAŞI VE NÜKLEER BOMBANIN ATILDIĞINI GÖRMEDİNİZ
    AMERİKAN ASKERİ İNSANSIZ VEYA İNSANLI HAVA ARACIYLA ATEŞ ETTİĞİNDE İMANLI MÜSLÜMANLAR ATEŞİN NERDEN GELDİĞİNİ DÜŞMANINI GÖREMEDEN BUHAR OLUP UÇUYOR
    YANİ TAM TERSİ 10000 İMANLI AMA TEKNOLOJİDEN YOKSUN ASKERİN OLACAĞINA
    10 TANE TEKNOLOJİK SİLAHLARLA DONANIMLI İMANSIZ ASKERİN OLSUN YETER

    YANİ BU GÜNÜN ŞARTLARINA O AYETLER HİÇ UYMUYOR ,,,
    KURANIN HİÇ BİR EVRENSELLİĞİ YOK TAM TERSİNE ESKİDİKÇE YENİ NESİLLER
    ONU BİR MASAL KİTABI NİYETİNE OKUYACAKLAR
    SAYGILAR…………….

  481. bilal dedi ki:

    Sercan bey,

    İki gündür düşündüğümüz diye bir şey yok.Daha önece defalarca bu konu tartışıldı,bu siteye sizin gibi giren herkes aynı konuyu tekrar ediyor,bir bakın sorunuzun cevabı var mı,yok mu? Eğer yoksa o zaman sorabilirsiniz..Bu sitede defalarca aynı konuyu papağan gibi tekrar etmenin ne anlamı var.??? Ama yine de daha önce başka bir arkadaşa yönelik yazdığım yorumu buraya da yapıştırarak size de aynı şekilde gösteriyorum,ayrıca zamanınız bol olabilir,ama benim ki öyle değil,hata rahatsızlığım nedeniyle yazı yazmam gerekir,bu nedenle her yorumunuza cevap verilmeyebilir…!!!

    1-Siz,söz konusu ayetlerin mesajlarını anlamış değilsiniz,bu nedenle size göre burada bir çelişki var.Halbuki bu konuda çok yanılıyorsunuz,çelişki diye bir olay söz konusu değildir. Çünkü,65.ayetin verdği mesaj,66.ayetin mesajından farklıdır. Mesela: 65.ayete göre mü’minlerden yirmi kişinin iki yüz müşrike,yüz mü’minin bin müşrike galip gelebilmesi için bazı şartlar ileri sürülmüştür, Bunlar,teşvikin netice vermesi ile böyle kaçınılmaz bir savaşa hazırlıklı, sabırlı,eğitimli,kararlı ve cesur bir birliğin oluşması halinde bu galibiyet söz konusu olabilir,deniliyor.(yani bu galibiyet bazı şartlara bağlanmıştır.) Söz konusu şartlar şöyledir. يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ حَرِّضِ الْمُؤْمِنِينَ عَلَى الْقِتَالِ إِن يَكُن مِّنكُمْ عِشْرُونَ صَابِرُونَ‘‘ Ey Peygamber,müminleri savaşa karşı hazırlayıp coştur. Sizden sabırlı, eğitimli, kararlı, cesur yirmi kişilik özel bir birlik oluşursa,iki yüz kâfire galip gelirler;sizden böyle yüz kişilik özel bir birlik oluşursa,onlardan bin kişiye galip gelirler.Çünkü onlar anlayışsız ve savaş konusunda bilinçsiz bir güruhtur’’ deniliyor……..Yani bu galibiyet,teşvikin netice vermesine,savaşa tam hazırlıklı olmasına,sabırlı,sebatlı,eğitimli,kararlı ve cesur bir birliğin oluşmasına bağlanmıştır.İşte böyle bir durumda az sayıdaki inanan bir birlik,bu durumda olmayan sayısı çok olan bir kafir guruhun üstesinden gelebilir,deniliyor…!!!

    66.ayete ise,mü’minlerin böyle bir durumda olmadıklarını ve bu yüzden onların yükleri hafifletilerek ancak,iki katına karşı savunma savşını yapmak zorunda olduklarına dair bir hüküm veriliyor. yani saldıran kafirlerin sayısı mü’minlerin iki katından daha fazla değilse, o zaman mü’minler bu savunma savaşı yapmak zorunda kalıyorlar… 66.ayetin mealine bakalım; ‘’……… الآنَ خَفَّفَ اللّهُ عَنكُمْ وَعَلِمَ أَنَّ فِيكُمْ ضَعْفًا‘‘Şimdi Allah yükünüzü hafifletti, zira içinizde zaaf bulunduğunu biliyordu. Sizin sabırlı yüz kişiniz onlardan ikiyüz kişiyi yener; sizin bin kişiniz, Allah’ın izniyle, ikibin kişiyi yener. Allah sabredenlerle beraberdir.‘‘ deniliyor.

    Özetle,bu iki ayetin neresinde çelişki vardır ??? Siz anlamıyorsanız,sorun sizden kaynaklanıyor, kur’an’dan değil…Bu nedenle yukarıdaki iddianız anlamsız ve mesnetsizdir……

    Ayrıca öyle davranıyorsunuz ki,sanki bütün ayetler bugünümüzün şartlarına yönelik indiğini algılıyorsunuz..Bu savaşlarla ilgili ayetler o günün şartlarına yönelik inmiştir..Yani bu ayetler o günün şartlarına hastır.Ama siz sanki söz konusu toplumun yaşadığı çağın şartlarını hiç bilmiyorsunuz…Yani bununla 1400 sene önceki toplumun yaşadığı çağın şartlarını hiç hiç bilmediğinizi ispatlıyorsunuz…!!!

    Saygılar….

    • murat dedi ki:

      Bilal Bey, Sizden alıntı
      ————
      Ayrıca öyle davranıyorsunuz ki,sanki bütün ayetler bugünümüzün şartlarına yönelik indiğini algılıyorsunuz..Bu savaşlarla ilgili ayetler o günün şartlarına yönelik inmiştir..Yani bu ayetler o günün şartlarına hastır.Ama siz sanki söz konusu toplumun yaşadığı çağın şartlarını hiç bilmiyorsunuz…Yani bununla 1400 sene önceki toplumun yaşadığı çağın şartlarını hiç hiç bilmediğinizi ispatlıyorsunuz…!!!
      ————alıntı sonu——

      Evet doğru diyorsunuz Bilal bey. bu ayet iddialarının ne demek istediklerini malesef biz de, onbinlerce tefsirciler mealciler anlayamamakta. çünkü o dönemin şartlarını bilmek gerekir. %80 den fazlası evrensel olmayan bu ayetleri ancak o dönemi göz önüne alıp değerlendirilebilir. Oysa bu ayetleri bir yaratıcı yollasaydı değil 1400 yıl sonrası taa kıyamete kadar insanların rahat anlayacağı, değil gayr-i müslimlerce çelişkiye düşülmesi, müslümanların bile çelişkiye düştüğü, Bilal beyin Ak dediğine, diyanetin kara dediği,
      Şianın ak dediğine sünninin kara dediği,
      Maturidinin, eşarinin, ak dediğine cebriyyenin, kaderiyyenin kara dediği,
      vahhabilikten, selefiye, mişebbiheden mürcie ye kadar yüzlerce, binlerce mezheplerle,
      nice nice çelişkiler çıkmazdı sanırım.

      Ama bu ayetleri insan yazarsa, bu insan da geleceği hatta bulunduğu dönemde diğer kıtaları bilemezse, dünyanın ve kainatın yapısını bilemezse, unutma özelliğinden dolayı geçen yıl yazdırdıklarını hatta dün yazdırdıklarını unutursa ve bundan dolayı eleştirildiğinde de suçu allaha atıp
      “Biz bir âyetin hükmünü yürürlükten kaldırır veya onu unutturursak, mutlaka daha hayırlısını veya benzerini getiririz.” Bakara Sûresi, 106
      şeklinde kıvırırsa,
      Bazen toplumu kontrol edemeyip münakaşada sesini kabul ettirmek için,
      “Ey iman edenler! Seslerinizi, Peygamber’in sesinin üstüne yükseltmeyin. Birbirinize bağırdığınız gibi, Peygamber’e yüksek sesle bağırmayın, yoksa siz farkına varmadan işledikleriniz boşa gider.” hucurat 2
      diye hakimiyet kurmaya çalışırsa,
      Enfal 65 de verdiği gazı, 66 da çıkartmaya çalışırsa,
      daha nice nice çelişkilerle, bu ayetlerin bir yaratıcıya değil, Muhammedin çevresindeki inançlardan ve 15 yaşından itibaren 40 yaşlarına kadar yaptığı ticaret yolculukları ile farklı kültürlerden de etkilenerek beyninde oluşturduğu bir allah figürü ile yaşadığı şartlara ve karşılaştığı olaylara göre ayet uydurmasıyla direk kendine ait ayetlerdir.
      ve Bilal bey, bu ayetlerin büyük çoğunluğunun çelişkilerle dolu olması dediğin gibi onları o döneme göre değerlendiremememizden kaynaklanır. çünkü bu ayetler insan ürünüdür, ancak o dönem göz önüne alınırsa ne denilmek istendiği belki anlaşılır.
      saygılar…

      • Gencer dedi ki:

        Murat bey değerlendirmenizi ilgiyle okudum ve size bu konuda teşekkür etmek istedim.

      • murat dedi ki:

        Teşekkürler Gencer dostum, napalım aklın yolu bir. 🙂

    • SERCAN dedi ki:

      bilal beye cevap
      1 bilal bey birkere ben çelişkili ayetleri başka bir yerden okumadım kendim buldum
      2 açıklamanızın hiç bir ikna edici yanı yok
      3 zaafı olduğunu müminler biz bu kadar askerle baş edemeyiz dedikten sonramı allahın aklına gelir
      4 bu ayette kesinlikle allahın karar değiştirmesi var ama siz kalkıp asıl meseleyi bırakıp yok sadece özel eğitimli imanlı olanlar üstün gelirmiş gibi şeyler söyleyim durumu kurtarma yoluna gidişyorsunuz
      5 ben size müminlerin durumunu sormuyorum allah önce ayet yolluyor sonra hemen fikir değiştiriyor ALLAHIN YANILMA FİKİR DEĞİŞTİRME GİBİ HUYLARININ KESİNLİKLE OLMAMASI LAZIM,,,,,,,,
      6 AÇIKLAMANIZLA KONUNUN HİÇ BİR ALAKASI YOK İKNA OLMADIM

      7 İŞİNİZE GELMEDİĞİ İÇİN BU SORUMA HİÇ CEVAP GELMEMİŞ
      AŞAYIDA YAZANLAR BU AYETİN HİÇ EVRENSEL OLMADIĞININ KANITI

      ŞİMDİ GÜNÜMÜZE GELELİM BU SÖZDE AYETLERİN GÜNÜMÜZDE NE KIYMETİ NE NEDE GEÇELİLİĞİ VAR
      HİÇMİ IRAK AMERİKA AFGANİSTAN PAKİSTAN SAVAŞI VE NÜKLEER BOMBANIN ATILDIĞINI GÖRMEDİNİZ
      AMERİKAN ASKERİ İNSANSIZ VEYA İNSANLI HAVA ARACIYLA ATEŞ ETTİĞİNDE İMANLI MÜSLÜMANLAR ATEŞİN NERDEN GELDİĞİNİ DÜŞMANINI GÖREMEDEN BUHAR OLUP UÇUYOR
      YANİ TAM TERSİ 10000 İMANLI AMA TEKNOLOJİDEN YOKSUN ASKERİN OLACAĞINA
      10 TANE TEKNOLOJİK SİLAHLARLA DONANIMLI İMANSIZ ASKERİN OLSUN YETER

      BU GÜNÜN ŞARTLARINDA O AYETLERİN HİÇ GEÇERLİLİĞİ YOK
      KURANIN HİÇ BİR EVRENSELLİĞİ YOK TAM TERSİNE ESKİDİKÇE YENİ NESİLLER
      ONU BİR MASAL KİTABI NİYETİNE OKUYACAKLAR
      SAYGILAR………

      • kadir dedi ki:

        sayın sercan…

        “1 bilal bey birkere ben çelişkili ayetleri başka bir yerden okumadım kendim buldum”

        eğer bu ayeti kendiniz bulmuş olsaydınız, emin olun üzerinde biraz düşünürdünüz. oysa bütün bu iftiralar ateist sitelerde kol gezer.. ballandıra ballandıra anlatırlar. ancak bi kendilerini, birde cahil insanları kandırabilirler.. aklı selim olan bir insan kuranda çelişki aramaz, eğer kuranı anlamak istiyorsa aklına yatmayan ayet hakkında peşin yargı yerine araştırma içine girer.. çelişki kuranı kerimde değil, sizlerin beyinlerindedir..

      • bilal dedi ki:

        Sn.Murat ve Sercan bey,

        1-1400 sene önce gerçekleşmiş olan bir savaş olayı bugünümüzün şartlarıyla değerlendirmeniz hiç de mantıklı değildir.Bu savaşlar o güne has geçmiş olaylardır,söz konusu ayetler de ogün yapılmış olan savaş için inmiştir,siz hangi mantıkla ogünün bir olayını bügünkü şartlarla değerlendiriyorsunuz???

        2- Kur’an’ın ilk muhatabı olan ogünkü toplumun ve ogünün savaş şartlarını göz önüne almak en mantıklı davranıştır.Mantıklı düşünen ve akli selimle haraket eden insanlar çağlar önce vuku bulmuş bir olayın şartlarını bugünün şartları gibi değerlendiremez….

        3- Ogünün şartlarını bugünün şartları gibi değerlendirmek mantıksızlıktır…Ayrıca ogünkü savaşlar geçmiş olaylardır,çağlar önce geçmiş bir olayı çağlar sonra meydane gelecek bir olayla mukayese mantıklı bir davranış değildir.

        4-Kur’an 1400 sene önceki çağda yaşayan insanlara inince o çağın bulunduğu şartları elbette göz ardı etmez,zira çağın şartlarını göz önüne almak ve söz konusu toplumun içinde bulunduğu şartlara uygun mesaj vermek hem gerekli hem de gayet doğladır…

        5-Bu durum kur’an’ın evrensel olmasına mani değildir,tam aksine ogünün şartlarını da göz önüne almak kur’an’ın evrenselliğinin bir göstergesidir…Bu savaşlar ogün vuku bulduğuna göre,konuyla ilgili mesajlar da ogünün şartlarına has ve yönelik olacaktır,bundan daha mantıklı ve doğal bir şey de yoktur…

        6- ‘’ Oysa bu ayetleri bir yaratıcı yollasaydı değil 1400 yıl sonrası taa kıyamete kadar insanların rahat anlayacağı, değil gayr-i müslimlerce çelişkiye düşülmesi, müslümanların bile çelişkiye düştüğü,Bilal beyin Ak dediğine,diyanetin kara dediği‘’Murat beyden alıntı‘’

        Daha önceki yazımı her halde ya okumamışsınız, ya da anlamaya çalışmamışsınız.Bu nedenle konumuzla ilgili yazıyı tekrar gösteriyorum….
        ‘’ Evet,kur’an anlaşılamayacak durumda değil,etraflıca açıklanmıştır..’’ Fakat her zaman ve her çağda yaşayan bütün insanların zihin,akıl ve mantık melekesi ile bilgi ve kültür düzeyi farklı olduklarından,evrensel ilahi bir kitap olan kur’an’ın bazı ayetlerine yapılan farklı yorumlar, anlayışlar gayet doğaldır.Bu durum kur’an’ın evrensel olduğundan kaynaklanıyor.. Çünkü kur’an 1400 sene önce yaşayan insanların aklına da,bugün teknoloji ve uzay çağında yaşayan insanların aklına da hitap ediyor!!! İnsanların anlama kabiliyeti,akıl,mantık melekesi ile bilgi ve kültür düzeyi faklı ise,kur’an’ın bazı ayetlerine yapılan yorumlar da farklı olabilir.. Çünkü herkesin anlama kabiliyeti aynı değildir.Bazı ayetlerle ilgili bu tür farklı yorumlar da insanların anlama kabiliyeti aynı olmadığından kaynaklanıyor.. Özetle,kur’an açıktır,her insanın bilgi düzeyi, akıl ve mantık melekesi farklı olduğundan bazı ayetlere farklı yorumlar yapmak gayet doğaldır.Bu durumla kur’an apaçık bir kitap olmadığının anlamına gelmez…!!! Eğer her zaman ve her çağda yaşayan bütün insanların akıl ve mantık melekesi ile bilgi ve kültür düzeyi aynı olsaydı belki böyle bir durum da söz konusu olmazdı .Yani bu durum kur’an dan değil,insanların farklı anlama kabiliyetinden kaynaklanıyor…. Ayrıca bir ülkenin hukuku kültürlü,bilgili ve yüksek eğitim görmüş yetkili uzman kişiler tarafından yazıldığı halde söz konusu hukukun bazı maddelerine yine farklı yourmlar yapılabiliyor.Mesela,bir ülkenin alt mahkemesiyle verilen karar,yüksek mahkemenin farklı yorumuyla iptal edebiliyor…..’’ işte insanların akıl,mantık melekesi ile kültür ve bilgi düzeyi farklı olduklarından her çağda yaşayan,her insanın aklına hitap eden son ve verensel ilahi bir kitab olan kur’an’ın bazı ayetlerine de farklı yorumların yapalması gayet doğaldır……

        7- ‘’ “Biz bir âyetin hükmünü yürürlükten kaldırır veya onu unutturursak, mutlaka daha hayırlısını veya benzerini getiririz.” Bakara Sûresi, 106. şeklinde kıvırırsa,‘’ Murat beyden
        alıntı ‘’

        Tabiki ayetin incelliğine dikkat etmiyorsanız size göre öyle olabilir,ama inceliğine dikkat edip artniyetsiz doğru algılamaya çalışırsanız,öyle yanlış bir yanılgıya düşmezsiniz……

        BAKARA- 106.ayetin meal ve açıklamsı :

        ‘’ Biz bir ayetin hükmünü kaldırır veya onutturursak.!!! Mutlaka daha iyisini veya benzerini getiririz…..’’ deniliyor.

        a ) Dikkat edilirse ‘’…. kaldırır veya unutturursak…’’ deniliyor. Bunun anlamı,şayet bir ayetin hükmünü kaldırır veya unutturursak (!!!) daha iyisini veya benzerini tekrar getirebiliriz …’’ şeklindedir…Yani kur’an’dan bir ayetin hükmünü kaldırdık veya unutturduk diye asla bir anlam çıkmaz..!!! Çünkü durum takdiridir.Yani şayet böyle bir durumda bulunursak !!! daha iyisini veya mislini de getirebiliriz.’’ hükmü vardır.Bu nedenle kur’an da nasih ve mensuh diye bir olay asla söz konusu değildir.Çünkü bu ayete ‘’ şayet bir ayetin hükmünü kaldırırsak ( !!!) ..deniliyor. ‘’…KALDIRDIK VEYA MUTLAKA KALDIRACAĞIZ ‘’ denilmiyor.

        b ) Ayrıca bu durumla geçmiş kitaplardaki bazı hükümlerin kur’an’la kaldırılabileceğine de vurgu yapılmıştır..Yani önceki ümmetlere nispetle bazı hükümler de değişiklik olabilir…. Çünkü şeriatler.Yani dünyevi hükümler değişen toplumun maslahatına göre değiştirilebilir. İşte bu ayetle aynı zamanda buna da vurgu yapılmıştır.Zaten bundan önceki ayete de böyle bir duruma işaret yapılmıştır……..Özetle,kur’an’ın bazı ayetlerindeki hükmün başka ayetlerin hükümüyle asla kaldırılmamıştır,böyle durum söz konusu değildir….Bu nedenle bu ayetle ilgili yapmış olduğunuz yorum tamamen anlamsız ve mesnetsiz olup asla bir çelişki yoktur.

        8-Hücurat -2.ayetle ilgili yorumunuz da yanlıştır…Zira bu ayetle a) ‘’ Bir topluluğa hitap edene karşı hz.peygamberin şahsında mü’minlere dinleme konusunda edep,terbiye ve saygı kuralları öğretiliyor. Yani bir topluluğa hitap edildiği zaman her medeni insanın saygıyla dinlemesi gerekir. İşte Kur’an bu duruma vurgu yaparak mü’minlere hz.peygamber şahsında bir topluluğa hitap eden kişiye karşı edep,terbiye ve sagıyı öğretiyor…..

        b) Aynı zamanda bu ayet,bir insanın kendi muhatabıyla nasıl konuşacağını,sesini muhatabının sesinden yüksek tutmamasını ve saygıyla dinleyebilmesini öğretiyor….

        c) Muhatabına karşı bu edep,terbiye ve saygı kurallarına uymayanların yaptıkları işleri boş ve faydasız olacağına da vurgu yapılmıştır..Yani muhatabına saygılı olmayan bir insanın yaptığı bu hareket boş ve anlamsızdır…Özetle,bu ayetle insanın kendi muhatabına karşı terbiyeli ve saygılı olmaya davet ediliyor….

        9-Ayrıca Enfal-65 ve 66.ayetleri arasında asla bir çelişki söz konusu değildir.Çünkü her iki ayetle belirtilen durum farklıdır.Belirtilen durum farklı ise hüküm de farklı olur.Zira 65. ayete mü’minlere savaşla ilgili savunma emri verilmemiştir.Fakat burada sayılan özellikt eğitimli,sabırlı,sebat ve fadekarlık gösteren donanımlı bir birliğin oluşturullması halinde böyle 20 kişilik bir birlik,bu durumda olmayan 200 kişiyi yenebilir,,’’ deniliyor.Ama 66.ayetle mü’minlerin böyle bir durumda olmadıkları için,düşman sayısı ancak onların iki katı olursa karşılık vermeleri isteniyor. Burada mü’minlere siz iki katınızı yenebilirsiniz deniliyor.Yani yüce Allah mü’minlerin 65.ayete anlatılan durumda olmadıklarını önceden bildiği için yüklerini hafif tutmuştur.. Yani 65.ayete savaş değil,savunma savaşına yönelik sadece teşvik,sabır,sebat vs.. gibi konularda mü’minlerin eğetilip hazırlıklı olmaları iştenmiştir. 66.ayete ise, mü’minlerin bu özelliklere sahip olmadıklarını yüce Allah önceden bildiği için onların yüklerini hafif yapmıştır….
        Özetle,her iki ayetle verilen hükümler farklıdır,65.ayete teşvik vs..durumlar istenmiş,66. ayete ise karşılık vermeleri istenmiştir…. Yani 65.ayete hazırlık yapmaları isteniyor 66.ayete ise karşılık vermeleri isteniyor.Burada her iki ayete farklı durumlar işlendiği için ne bir fikir değişikliği,nede bir çeilişki söz konusudur…!!!!

        Bu ayetlerle saldırgan düşmana karşı yapılacak savunma savaşında mü’minlerin eğitimine, sebat,cesaret,inanç ve dava uğruna fedakarlık duygularına vurgu yapılıyor.Her iki tarafın silah gücüne değil…Ama bugün bile eğitimli,sabırlı,sebatlı,inanç ve davası uğruna seve seve canını feda edbilen bir askerin bile ,bu durumda olmayan 10 askerin üstesinden gelebilir…. Bu ayetler,silah gücüne değil,eğitim,inanç,ceseret,fedekarlık gibi duygulara vurgu yapmıştır.Siz bu durumu anlayamıyorsanız size daha da söyleyebilecek bir şeyimiz kalmıyor…

        10 – YANİ TAM TERSİ 10000 İMANLI AMA TEKNOLOJİDEN YOKSUN ASKERİN OLACAĞINA
        10 TANE TEKNOLOJİK SİLAHLARLA DONANIMLI İMANSIZ ASKERİN OLSUN YETER.
        ‘’Sercan beyden alıntı ‘’

        Ben de aynı yöntemle size yanıt veriyorum,’’ bugün teknolojiden yoksun 10.000 İmansız askerin hakkında teknolojik silahlarla donanınmlı 10 tane imanlı askerin olsun yeter….!!! şimdi değişen ne oldu.??? Demek ki,kur’an’ın söylediği gibi 10 asker bile on katını ve hatta daha fazlasını da yenebiliyor… Aslında siz farkında olmadan bu durumnuzla kur’an’ın söylediğni tasdik etmiş oluyorsunuz….!!! zira siz de 10 askerin de nicelerini de yenebileceğini itiraf ettiniz,böylece farkına varmadan söz konusu ayetle ilgili iddianızı da adeta çürütmüş oldunuz….!!!!!

        Saygılarımla…
        .

      • murat dedi ki:

        Bilal bey aşağıda kuranın apaçık olduğu 18 ayetten 3ü var.
        HİCR SURESİ 1. AYET
        Elif. Lâm. Râ. Bunlar Kitab’ın ve apaçık bir Kur’an’ın âyetleridir.

        YUSUF SURESİ 1. AYET
        Elif. Lâm. Râ. Bunlar, apaçık Kitab’ın âyetleridir.

        NEML SURESİ 1. AYET
        Ta, sin. Bunlar Kur’an’ın ve apaçık olan kitabın ayetleridir.

        hem apaçık ayetler diyor, hem de başlarında Elif-Lam-Ra yada Ta-Sin gibi anlamsız harfler var. bu nasıl açık kitap?

        Hem apaçık kuran diyecek… hem de 10binlerce tefsirci farklı yorumlayacak ve bilal bey “gerçek meal” deyip bambaşka yorumlayacak???

        Bilal bey sadece kuran değil, siz de yorumlarınızda kendi içinizde çelişiyorsunuz. Bu doğaldır. Çünkü sizde muhammet gibi insansınız muhammet nasıl kendi aklıyla yazdırdığı ayetlerinde çelişiyorsa sizin de çelişmeniz normaldir.

        Bilal bey;
        hem, “Ogünün şartlarını bugünün şartları gibi değerlendirmek mantıksızlıktır…” diyeceksiniz.

        Hem de; “Bu durum kur’an’ın evrensel olmasına mani değildir” diyeceksiniz!!!!!!

        Ve diyorsunuz ki; (‘’ Evet,kur’an anlaşılamayacak durumda değil,etraflıca açıklanmıştır..’’ Fakat her zaman ve her çağda yaşayan bütün insanların zihin,akıl ve mantık melekesi ile bilgi ve kültür düzeyi farklı olduklarından,evrensel ilahi bir kitap olan kur’an’ın bazı ayetlerine yapılan farklı yorumlar, anlayışlar gayet doğaldır.Bu durum kur’an’ın evrensel olduğundan kaynaklanıyor.. )
        ***********
        Kuran 18 yerde kendisinin apaçık olduğunu söylüyorken, sen kuranın her çağda ve her insan aklına göre farklı anlaşılabileceğini ve yorumlanabileceğini söylüyorsun. bu nasıl bir çelişkidir…

        Oysa kuran yanlış anlaşılacak cümleler kuruyorsa bu onun eksikliğini gösterir.
        1400 sene önceki olayları o zamanı değerlendirmeden bugün anlayamayacaksak, o zamanı değerlendirecek deliller de kulaktan kulağa eksik nakledilecekse. bugün yada 5000 yıl sonra bunları okuyup ezberlemenin manası ne?
        Hucurat suresinin aşağıdaki ayetlerinin günümüzle bağlantısı ne? peygamber öldü gitti ve yenisi gelmeyecekken bu ayetler neden var? Ama siz bu ayetleri yorumlarken “Yani bir topluluğa hitap edildiği zaman her medeni insanın saygıyla dinlemesi gerekir.” diye yorumluyorsunuz. peki neden ben öyle birşey okumuyorum bu ayetlerde. yada yaratıcı bu ayetlerin altına yada üstüne. ey insanlar burda peygamberden sonra da sizi yönetenlere de böyle davranın deseydi zor muydu? belki de geleceği, dolayısıylada gelecekte böyle tartışmaların olacağını bilmiyordu!!!.
        1. Ey iman edenler! Allah’ın ve Peygamberinin önüne geçmeyin. Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz, Allah hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.
        2. Ey iman edenler! Seslerinizi, Peygamber’in sesinin üstüne yükseltmeyin. Birbirinize bağırdığınız gibi, Peygamber’e yüksek sesle bağırmayın, yoksa siz farkına varmadan işledikleriniz boşa gider.
        3. Allah’ın elçisinin huzurunda seslerini kısanlar, Allah’ın, gönüllerini takvâ (Allah’a karşı gelmekten sakınma) konusunda sınadığı kimselerdir. Onlar için bir bağışlanma ve büyük bir mükâfat vardır.
        4. (Ey Muhammed!) Odaların arkasından sana bağıranların çoğu aklı ermeyen kimselerdir.
        5. Onlar, sen yanlarına çıkıncaya kadar sabretselerdi, elbette kendileri için daha iyi olurdu. Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.

        Ne kadar evrensel ayetler bunlar değil mi..???

        Bakara 106 için yorumunuz da çok banal olmuş. “Kaldırır yada unutturursak” demekki kaldırmamış. dediniz.
        Kaldırmamış yada unutturmamışsa, neden böyle ayet yollayıp da, yer ve zaman işgal ediyor. zaten kağıt kalem yollamamış. insanlar kemiklere, ceylan derilerine kazıyorlar ayetleri… böyle gereksiz ayetler. gereksiz tekrarlarla zorluklar çıkartıyor???

        saygılar…

  482. kadir dedi ki:

    sayın sercan…

    “BU GÜNÜN ŞARTLARINDA O AYETLERİN HİÇ GEÇERLİLİĞİ YOK
    KURANIN HİÇ BİR EVRENSELLİĞİ YOK TAM TERSİNE ESKİDİKÇE YENİ NESİLLER
    ONU BİR MASAL KİTABI NİYETİNE OKUYACAKLAR
    SAYGILAR………”

    enfal 65. ve 66. ayetleri dikkatli okursanız bir mesajı farkedersiniz.. yüce allah diyor ki benim yolumda çaba gösterenlere ben katımdan yardım ve hidayet veririm.. bir insan benim yolumda sabırla ve kararlılıkla yürürse o insan on inanmayana bedeldir.. eğer inancında bir zaafiyet varsa ben ona artık inancı kadar yardım ederim. yani iki insana bedeldir. eğer sabır göstermez ve zaafiyet dahada fazla düşerse ben o insana yardım etmem.. işte yüce allahın mesajı budur.
    allah kuranın birçok ayetinde “allah sabredenlerle beraberdir” ifadesini kullanmıştır. o dönemde yüce allahın yardım vaadini bilen müminler bedirde galip gelmiş, daha sonra nede olsa allah bizimle birlikte diye bedirde gösterdikleri çabayı ve inancı göstermemişlerdir. allahın yardımına güvenmişlerdir. işte zaafiyet budur.. kısaca günümüzdede bu geçerlidir. kalpten ve sabırla allah yolunda çaba gösteren insanla, göstermeyen insan bir olmaz. allah daima kendi yolunda çaba gösterenlere yardım eder..

    kısaca ateist sitelerin attığı iftiralar size bulaşmış, sizde onları kendinize veli edinmişsiniz..

    “yaratan rabbinin adına oku (düşün, aklını kullan, anla)
    o insanı bir alaktan yarattı
    (aklınla) oku ki rabbin sonsuz kerem sahibidir..

    bu ayetleri insanın beynine işaret eden ayetlerdir. bu ayetleri defalarca okumanızı tavsiye ederim..

    “allahtan başka kendine veliler edinenlerin durumu kendine yuva yapan örümceğin durumuna benzer, halbuki evlerin en çürüğü/güvensizi dişi örümceğin yuvasıdır” (ankebut- 41)

    saygılarımla…

    • ORHAN dedi ki:

      KADİR BEY SORULARIMIN HİÇ BİRİNE AÇIKLAYICI CEVAP VERMEMİŞSİNİZ
      KAFANIZA GÖRE YAZMIŞSINIZ YAZDIKLARINIZ SORUMUN CEVABI DEĞİL …..

    • murat dedi ki:

      haklısınız kadir bey,
      ayetleri defalarca okumak lazım. okudukça daha çok çelişki çıkıyor.
      mesela ankebut41 dediniz. evlerin en çürüğü ve en güvensizi, örümcek evidir diyor ayette. düşündüm de bunu dese dese bir insan der. bir yaratıcı böyle hata yapmaz.
      1- örümceğe çürük ev yapmayı öğreten yaratıcı demekki düzgün yaratamamış. mükemmellik sıfatına aykırı iş yapmış. Sanki o örümceği başka tanrı yaratmışmış gibi onu hakir ve küçük görüyor.
      2- örümceğin yuvası hangi yuvaya kıyasla ve hangi tehlikeye göre çürük ve güvensiz miş???
      mesela 10 şiddetindeki bir depreme örümcek yuvası dayanabilirken, bunu kabe için söyleyebilirmisiniz?

      bir de muhammedi ve arkadaşı ebu bekiri medineye kaçarlarken mağarada saklanırlarken koruyan bir örümcek yuvası vardı sanırım. 🙂

      Oysa Mükemmel Yaratıcı, yattıklarıyla alay geçmemeli, onları hakir görmemeli. daha da ötesi mesela örümcek yuvasıyla dalga geçecekse de neye göre ve hangi saldırıya göre gibi tanımları bilal ve kadir beyler gibi kuran kurtarıcılarına bırakmamalı ve kendi açıklamalı.
      tabi bu ayetler insan ürünüyse, 1400 sene öncesine kıyasla güzel bir eser. 🙂
      saygılar….

      • kadir dedi ki:

        sayın murat…
        “1- örümceğe çürük ev yapmayı öğreten yaratıcı demekki düzgün yaratamamış. mükemmellik sıfatına aykırı iş yapmış. Sanki o örümceği başka tanrı yaratmışmış gibi onu hakir ve küçük görüyor.
        2- örümceğin yuvası hangi yuvaya kıyasla ve hangi tehlikeye göre çürük ve güvensiz miş???
        mesela 10 şiddetindeki bir depreme örümcek yuvası dayanabilirken, bunu kabe için söyleyebilirmisiniz?”

        sayın murat ne kadar bilinçsizce, ve ayetin mesajını örümcek yuvasını anlamadan yıkılan bir bina olarak görüyosunuz.. işte size bunun kanıtı…

        “kendine allahtan başka veliler edinenlerin durumu kendine yuva yapan örümceğin durumu gibidir.. oysa evlerin en çürüğü/güvensizi örümcek yuvasıdır. keşke bilselerdi..

        burada yüce allah, kendisinden başka kişileri kendine rehber ve yönetici edinenlerin sağlam bir kulpa tutunmadığını, o kişilerin sonunun hüsran olacağını bildirir.. ağ ören ve kendine yuva yapan dişi örümceği örnek vermesinin nedeni, dişi örümceğin çiftleştikten sonra erkek örümceği yemesidir.. yani dişi örümceğin evi erkek örümcek için güvenilir, sağlam bir yer değildir.. işte yüce allahı kendine veli edinmeyenlerin durumuda aynen bunun gibidir..

      • murat dedi ki:

        Çok bilinçli kadir bey,
        kusura bakmayın biz o ayeti de diğer ayetleri de sizin anladığınız gibi anlayamıyoruz. ankebut41 deki “Allah’tan başkalarını dost edinenlerin durumu, kendine bir ev edinen örümceğin durumu gibidir. Evlerin en dayanıksızı ise şüphesiz örümcek evidir. Keşke bilselerdi!” ayetinden örümcek yuvasının dayanıksız olmasına verilen örnekten nasıl “dişi örümcek çifleştikten sonra erkek örümceği yemesi” nedeniyle dayanıksızdır manası çıkarttın anlamak mümkün değil. ayetin neresinde böyle bir şey var, gerçekten hayal gücünüze şaştım.
        Sanırım kuranın allahı sizlere özelden mesaj atıyor, şu ayeti böyle, bu ayeti şöyle anlayın diye…

        saygılar…

      • murat dedi ki:

        kadir bey, kuran ayetleri gibi bir şey oldu yazdığınız. çık işin içinden çıkabilirsen. 🙂
        Bu tür yorumlar yazmazsanız, söz iman edeceğim 🙂 .
        Neyse bir latife yaptım, kusura bakmayın lütfen.
        Tabi ben herhangi bir ego olayında değilim öyleya burda reelde ne sen beni, nede ben seni tanımıyoruz, sadece seviyeli ve gerçeklere ulaşmak için bilgiyi daha ileri taşımak için bu platformdayım. Öyleya insanlar doğduklarında yanlarında olan kişileri doğru kabul eder ve onlardan öğrendiklerini sorgulamazlar. annesi babası onlara bu kitap allahın kitabıdır onu o gönderdi derler ve çocuklar buna inanırlar, asla sorgulamazlar. hatta ben senin annen ve babanım demelerini bile sorgulamazlar. oysa duymuşsunuzdur nice yıllar sonra bir kısım çocuklar gerçek anne yada babalarının başkaları olduğunu öğrenince nasıl yıkılır ve kabul etmek istemezler. hatta bazıları üvey ebevynlerini anne baba olarak görmeye devam ederler. din de böyledir. kabul etmesi zordur ama sorgulama gücüne sahip olmalı. eee ne de olsa bu düşünme, akıl yürütme ve sorgulama yeteneğini de veren o yaratıcı değil mi?
        saygılar…

      • toro dedi ki:

        Sayın Kadir,

        Çok fazla dahil olmak istemiyorum ama sizin bu kısa mesaj ile yukarıdan aldığınız ayet açıklama içerikli mesajlarınız insanı müdahale etmeye zorluyor!

        ”burada yüce allah, kendisinden başka kişileri kendine rehber ve yönetici edinenlerin sağlam bir kulpa tutunmadığını, o kişilerin sonunun hüsran olacağını bildirir.. ağ ören ve kendine yuva yapan dişi örümceği örnek vermesinin nedeni, dişi örümceğin çiftleştikten sonra erkek örümceği yemesidir.. yani dişi örümceğin evi erkek örümcek için güvenilir, sağlam bir yer değildir.. işte yüce allahı kendine veli edinmeyenlerin durumuda aynen bunun gibidir..”

        Bakın yukarıdaki yorum kuran ın hiçbir yerinde geçmez! Ama siz Tanrı böyle deme istiyor diyorsunuz! Madem kuranın tanrısının her şeye bir açıklaması var bize yukarıdaki açıklamayı aynen göstermelisiniz! Ya da demelisiniz ki kuranın tanrısının ayeti benim yazdığım gibi açıkça yazdırmaktansa mevcut halde yazdırmasının nedeni şudur.

        Sonra şunuda bilmelisiniz! Her örümcek türünde dişi, erkeğini yemez! Bu olay genellikle Tarantulada ve Karadul adlı türlerde görülür! Ve sanılanın aksine bu durum genel değil nadir dir. Çünkü erkek örümcek uzun bacakları yardımıyla dişiye çok yaklaşmadan spermlerini bırakır ve orada hızlı şekilde kaçar! Aksi halde her çiftleşmeden sonra dişi, erkek örümceği yese idi örümcek popülasyonu nasıl devam edebilirdi? Yani siz nadir görülen bir durumu genel bir açıklamaya konu ediyorsunuz! Maalesef ki yazarken yazdığınızı pekiştirecek ya da altını dolduracak bilgileri edinmeye pek istekli değilsiniz! Bu dişi örümcek eyleminin evle falan alakası yoktur! Dişi örümceğin erkek örümceği YEMEK olarak görmesiyle alakası vardır!

        Bu arada bu çürük evli(!) örümceğin o çürük evini güçlü bir duvar yaparak peygamberinizi olası bir ölümden kurtardığını da unutmayın!

        Ama asıl komedi buda değil! Öümceğin ördüğü ağ onun evi değil, avlanmak için kurduğu tuzağıdır! Örümcek ördüğü ağda yaşamaz! Özellikle çölde yaşayan örümcekler evlerini toprağın içine kazdıkları tünellere yaparlar. Bu tünelleri çökmeye karşı güçlendirir ve duvarlarını ipek ile sıvarlar!Bu sayede yuva yüksek çöl ısısına karşı yalıtılmış olur!

        Bunları bilince ayetteki şu cümle beni gerçekten güldürüyor;

        ”keşke bilselerdi”

        Evet keşke bilselerdi de bu ayeti bu yanlışlıkla kurgulamasalardı!

  483. SERCAN dedi ki:

    YENİ BİR ÇELİŞKİ DAHA

    SIĞIR SURESİ 286. Allah hiçbir benliğe, yaratılış kapasitesinin üstünde bir yük yüklemez/teklifte bulunmaz. Her benliğin yaptığı iyilik kendi lehine, işlediği kötülük kendi aleyhinedir/kişinin hem kendisini hem başkaları için kazandığı onun lehine, yalnız kendi nefsi için kazandığı onun aleyhinedir/kişinin kendi emeği ile kazandığı lehine, başkalarının sırtından kazandığı aleyhinedir. “Ey Rabbimiz! Unutur yahut hata edersek bizi hesaba çekme. Ey Rabbimiz! Bize, bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır yük yükleme. Ey Rabbimiz! Bize, güç yetiremeyeceğimiz şeyleri de yükleme. Affet bizi, bağışla bizi, acı bize. Sen bizim Mevlâ’mızsın.Gerçeği örten nankörler/inkârcılar topluluğuna karşı yardım et bize!”

    AYETTE Allah hiçbir benliğe, yaratılış kapasitesinin üstünde bir yük yüklemez/teklifte bulunmaz.. DİYOR SONRADA KENDİNİ YALANLIYOR

    Ey Rabbimiz! Bize, bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır yük yükleme. Ey Rabbimiz! Bize, güç yetiremeyeceğimiz şeyleri de yükleme.
    ÇELİŞKİYE BAK ÖNCE HERKESİN TAŞIYACAYI YÜK YÜKLENİR DİYOR
    SONRADA ALLAHA YALVARAN
    BİZDEN ÖNCEKİLERE YÜKLEDİĞİN GİBİ TAŞIYAMIYACAĞIMIZ YÜK YÜKLEME DİYOR ,,,,

    • murat dedi ki:

      Sercan Bey, yorumlarınızı ilgiyle takip ediyorum. güzel ayrıntılar yakalıyorsunuz. 🙂

  484. sercan dedi ki:

    KOCA BİR ÇELİŞKİ DAHA saf suresi 6. Hatırla ki, Meryem oğlu İsa: Ey İsrailoğulları! Ben size Allah’ın elçisiyim, benden önce gelen Tevrat’ı doğrulayıcı ve benden sonra gelecek Ahmed adında bir peygamberi de müjdeleyici olarak geldim, demişti. Fakat o, kendilerine açık deliller getirince: Bu apaçık bir büyüdür, dediler.

    kadir beyin yorumu
    29/04/2014, 09:30…

    bu ayeti yine doğru anlamış değilsiniz… bakın hz. isa peygamberimiz kuranda yahudilere ne diyor..

    ” ben size daha önce haram kılınan şeyleri helal kılmaya geldim,”
    1 BU AYET İNCİLDE OLMASI GEREKİRKEN ,,KURANDA YAZMASININ HİÇ BİR GEÇERLİLİĞİ
    OLMADIĞININ KANITI
    2 İSA ÖLELİ 600 YIL OLMUŞ ,,SONRA ADAMIN HABERİ YOKKEN BÖYLE DEDİ DİYORSUNUZ
    3 ŞİMDİ BU ŞUNA BENZER SİZ ÖLÜYORSUNUZ AMA 600 YIL SONRAKİ TORUNUNUZA BAŞKA BİRİ DİYORKİ SENİN DEDEN BANA SENET İMZALADI VERDİ
    BANA BORCUN VAR NE KADAR SAÇMA DEĞİLMİ ???
    4 EĞER İSA KENDİNDEN SONRA GELECEK PEYGAMBER OLACAĞINI BİLSEYDİ BUNU
    KURANDA DEĞİL İNÇİLDE YAZARDI …
    5 ZATEN BÖYLE BİRŞEY DEMESİ KENDİSİNİN YETERSİZ BECERİKSİZ BİR PEYGAMBER
    OLDUĞUNU KABUL ETMİŞ OLURDU
    6 İSLAM İSAYI KABUL EDİYOR AMA ONA İNANANLARI DÜŞMAN OLARAK KABUL EDİYOR
    BU DA KOÇA BİR ÇELİŞKİ
    7 DUR TAHMİN EDEYİM ŞİMDİ DİNCİ ARKADAŞLAR ŞUNU DİYECEKLER İNCİL VE TEVRAT DEĞİŞTİRİLMİŞDE ONA İNANALAR O YÜZDEN KAFİR OLMUŞ
    8 HANİ (SÖZDE ALLAHIN AYETLERİNİ) SONSUZA KADAR KİMSE DEĞİŞTİREMEZDİ,,,,,,,,,,,,,,,,

  485. sercan dedi ki:

    ÇELİŞKİLER YAZMAYLA BİTMİYOR ARKADAŞLAR BİR TANE DAHA BULDUM
    (AYETLERİ) DİKKATLİCE OKUYUN

    ENFAL 65 Ey Peygamber! Müminleri çarpışmaya teşvik et! Sizden sabırlı yirmi kişi olsa, küfre sapanların iki yüzüne galip gelir; sizden yüz kişi olsa, onların binine galebe çalar. Çünkü onlar gereğince anlamayan bir topluluktur.

    SIĞIR SURESİ 286. Allah hiçbir benliğe, yaratılış kapasitesinin üstünde bir yük yüklemez/teklifte bulunmaz. …….

    66. Şimdi Allah yükünüzü hafifletti. Bilmiştir ki sizde bir zaaf var. İçinizden sabırlı yüz kişi olsa, iki yüz kişiye galip gelir; sizden bin kişi olsa, Allah’ın izniyle iki bin kişiye galebe çalar. Allah, sabredenlerle beraberdir……………..

    HEM DİYOR SİZE GÜCÜNÜZDEN FAZLA YÜK YÜKLEMEZ
    SONRADA SİZE ÇOK YÜKLEDİM BİRAZ YÜKÜNÜZÜ HAFİFLETİĞİM DİYOR ……..
    kusursuz allah böyle çelişkili ayet yazarmı ??????????

  486. bilal dedi ki:

    Sercan bey,

    ENFAL-65.ayete mü’minlere yüklenen bir yük yok,burada sadece teşvik,eğitim,sabır,sebat,fedakarlık gibi duygularla eğitilmeleri isteniyor.Burada mü’minlere 10 misliyle savaşmayı emredilmiyor. Burada mü’minlere fazla bir yük yüklenmemiş,çünkü mü’minlerin 10 misliyle savaşmaları emeredilmemiştir. Sadece savunma savaşına yönelik hazırlıklı olmaları istenmiştir….

    ENFAL- 66.ayete ise,mü’minlere teşvik vb. durumlar değil,savunmaye yönelik karşılık vermeleri isteniyor.Yani sadece bu ayetle mü’minlere savunma yükü verilmiştir…Galiba bunları anlayabilecek bir durum sizde yoktur…ÖZETLE,YÜCE ALLAH MÜ’MİNLERİN DÜŞMANLARININ İKİ KATINI YENEBİLECEKLERİNİ BİLDİĞİ İÇİN ONLARA KARŞILIK VERMELERİ İSTEMİŞTİR..YANİ MÜ’MİNLERE GÜÇLERİNDEN FAZLA BİR YÜK YÜKLEMEMİŞTİR….Buna rağmen anlamsızca yorumları yapıyorsunuz…..!!! ‘’…SONRADA SİZE ÇOK YÜKLEDİM…’’ sizden alıntı.’’ Peki,bu ifedeniz nerede geçiyor ??? Nerede size çok yükledim ‘’ diyor.??? Lütfen,kafanızdan mesnetsizce yorumları yaparak ayetleri çarpıtmayın.!!! Elbette kusursuz Allah çelişkili ayet göndermez,Ayetlerde zerre kadar asla bir çelişki söz değildir,Çelişki ayeten değil,sizden kaynaklanıyor.Bence bu konuda kendinizi sorgularsanız daha iyi olur…!!!
    Ayrıca yukarıdaki yorumunuzda da ‘’ KOCA BİR GAF YAPMIŞSINIZ,ÇÜNKÜ ÇELİŞKİ AYETEN
    DEĞİL,SİZDEN KAYNAKLANIYOR…!!! Bu nedenle anlmasızca yaptığınız bu yorumunuza cevap yazmayı bile gerek duymuyorum…… !!!

    Saygılar…

  487. orhan dedi ki:

    BENİM İDDAM

    HİÇMİ IRAK AMERİKA AFGANİSTAN PAKİSTAN SAVAŞI VE NÜKLEER BOMBANIN ATILDIĞINI GÖRMEDİNİZ
    AMERİKAN ASKERİ İNSANSIZ VEYA İNSANLI HAVA ARACIYLA ATEŞ ETTİĞİNDE İMANLI MÜSLÜMANLAR ATEŞİN NERDEN GELDİĞİNİ DÜŞMANINI GÖREMEDEN BUHAR OLUP UÇUYOR
    YANİ TAM TERSİ 10000 İMANLI AMA TEKNOLOJİDEN YOKSUN ASKERİN OLACAĞINA
    10 TANE TEKNOLOJİK SİLAHLARLA DONANIMLI İMANSIZ ASKERİN OLSUN YETER

    BU GÜNÜN ŞARTLARINDA O AYETLERİN HİÇ GEÇERLİLİĞİ YOK
    KURANIN HİÇ BİR EVRENSELLİĞİ YOK TAM TERSİNE ESKİDİKÇE YENİ NESİLLER
    ONU BİR MASAL KİTABI NİYETİNE OKUYACAKLAR
    SAYGILAR………

    BİLAL BEYİN CEVABI Ben de aynı yöntemle size yanıt veriyorum,’’ bugün teknolojiden yoksun 10.000 İmansız askerin hakkında teknolojik silahlarla donanınmlı 10 tane imanlı askerin olsun yeter….!!! şimdi değişen ne oldu.??? Demek ki,kur’an’ın söylediği gibi 10 asker bile on katını ve hatta daha fazlasını da yenebiliyor… Aslında siz farkında olmadan bu durumnuzla kur’an’ın söylediğni tasdik etmiş oluyorsunuz….!!! zira siz de 10 askerin de nicelerini de yenebileceğini itiraf ettiniz,böylece farkına varmadan söz konusu ayetle ilgili iddianızı da adeta çürütmüş oldunuz….!!!!!

    Saygılarımla…

    BİLAL BEY BİR MAKALEYİ OKURKEN İŞİNİZE GELDİĞİ GİBİ DEĞİL MANTIĞINIZI KULLANIN LÜTFEN
    ASIL SİZ BENİM HAKLI OLDUĞUMU KABUL ETTİNİZ AÇIKLAMANIZLA
    NASILMI DİKKATLİ OKURSANIZ ANLARSINIZ AMA BEN SİZE GENE AÇIKLAYIM SİZDE BİRAZ ANLAMA SORUNU VAR
    SENİN VE BENİM AÇIKLAMAMDA ,,,,,,,GALİBİYETİN SIRRI İMANLI OLMAK,,LA ALLAHA İNANMAKLA
    NAMAZ KILMAKLA İŞİ ALLAHA BIRAKMAKLA KESİNLİKLE DEĞİL………..

    TAMAMEN TEKNLOJİDE BU DETAYI NASIL ANLAMIYORSUNUZ HAYRET EDİYORUM

    • 1okuyucu dedi ki:

      Orhan;

      Ey Peygamber! Mü’minleri savaşa teşvik et. Eğer içinizde SABIRLI yirmi kişi bulunursa, iki yüz kişiye galip gelirler. Eğer içinizde (sabırlı) yüz kişi bulunursa, inkâr edenlerden bin kişiye galip gelirler. Çünkü onlar anlamayan bir kavimdir. (Enfal-65)

      Şimdi ise, Allah yükünüzü hafifletti ve sizde muhakkak bir zaaf olduğunu bildi. Eğer içinizde SABIRLI yüz kişi olursa iki yüz kişiye galip gelirler. Eğer içinizde (sabırlı) bin kişi olursa, Allah’ın izniyle iki bin kişiye galip gelirler. Allah, sabredenlerle beraberdir. (Enfal-66)

      insanlık tarihi boyunca toplumları yöneten liderler, yönettikleri toplumların hoşuna gidecek sözler söyleyerek, bir nevi onları teşvik etikleri şeylerde gaza getirmeye çalışmışlardır, hiç bir gerçekliği olmayan ipe sapa gelmez absürd ifadelerin ne amaçla söylendiğini bilenler ise bu tür söylemlere gülüp geçmişlerdir, çünki söylenen sözlerin realiteyle bir ilgisi olmadığını anlayabilecek zekâya sahiptirler, ciddiye almadıkları bu sözleri söyleyenleri sorgulama gereği duymazlar,

      ama tanrı bunu yaparsa ciddiye alınır, çünki tanrı boş söz söylemez ve tanrının yanılması düşünülemez, ayrıca tanrılık ilkesi gereği tanrının böyle bir şey yapması da düşünülemez, yani bir tanrı hiçbir gerçekliği olmayan absürd ifadeler kullanmaz, o nedenle yukarıdaki ayetler yok hükmündedir,

      gel gör ki Kuranın inanırları Kuran ayetlerini yok sayamayacakları ve bu ayetleri Kurandan çıkarıp atamayacakları için mecburen kabullenmek zorunda kaldıkları böyle ayetleri zorlama yorumlarla savunmaya kalkarlar,

      Ey Peygamber, hesap edilmeyen tehlikeleri önlemek, sıkıntıları kolaylaştırmak için mü’minleri savaşa, savaşa hazırlıklı olmaya tekrar tekrar teşvik et. SİZDEN SABIRLI, EĞİTİMLİ, KARARLI, CESUR yirmi kişilik özel bir birlik oluşursa, iki yüz kâfire galip gelirler; sizden yüz kişilik özel bir birlik oluşursa, kulluk sözleşmesindeki ortak taahhütlerini, Allah’a iman, kulluk ve sorumluluk bilincini şuur altına iterek örtbas edip inkârda ısrar ile küfre saplananlardan bin kişiye gâlip gelirler. Bu, onların hakkı ve âkıbeti düşünmeyen anlayışı kıt bir toplum olmalarından ileri gelmektedir. (enfal-65)

      Şimdi Allah sizin yükünüzü hafifletti. Sizde bir zaaf olduğunu bildi. SİZDEN SABIRLI, EĞİTİMLİ, KARARLI, CESUR yüz kişilik özel bir birlik oluşursa, iki yüz düşmana galip gelirler. Sizden bin kişilik özel bir birlik oluşursa, Allah’ın izniyle iki bin düşmana galip gelirler. Allah sabrederek mücadeleye devam edenlerle beraberdir (enfal 66)

      bu zatı muhterem, ayetlerde tahrifat yapmayı göze alarak, yaşamı süresince ok atmamış, kılıç sallamamış biri sabırlı olsa ne olur, sabırsız olsa ne olur diye düşünmüş olmalı ki sabırlı kriterinin yanına başka kriterlerde yamayarak ayeti savunmaya kalkışmış, bir nevi tanrılığa soyunmuş yada Yahudilere özenmiş?

      hadi onun dediği gibi olsun diyelim ama yinede ayetlerin sırıtmasını önleyememiş,

      SİZDEN SABIRLI, EĞİTİMLİ, KARARLI, CESUR yirmi (20) kişilik özel bir birlik oluşursa, iki yüz kâfire galip gelirler; (enfal 65’ten alıntı)

      SİZDEN SABIRLI, EĞİTİMLİ, KARARLI, CESUR yüz (100) kişilik özel bir birlik oluşursa, iki yüz düşmana galip gelirler. (enfal 66’dan alıntı)

      her iki ayette de kriterler ve AYNI olduğu halde verilen oranlarda %80’lik bir FARKLILIK var,

      hepimiz biliriz ki yük kamyonlarının üzerinde istiap haddi yazar, o kamyonu dizayn eden mühendisler, o kamyonun istiab haddini belirlerken, aşırı yüklendiğinde yokuş yukarı çekiş gücünün azalıp azalmayacağını veya yokuş aşağı inerken frenlerinin tutup tutmayacağını ve bazı mekanik testlere dayanıklılık gösterip göstermeyeceğini belirledikten sonra o kamyonun taşıyabileceği yükün azami sınırını tespit ederler ve seri üretimde AYNI özelliklere sahip yük kamyonlarının istiab haddinin AYNI olacağını bilirler, yanılma payları ise %1 veya %2 cıvarında olur,

      ama Kuranın tanrısı, her iki ayette de ayni özellikleri saymasına rağmen % 80’lik bir yanılgıya düşmüş, Mümin denen kamyona 1000 kilo yüklemiş bakmış kamyonun lastikleri patlamış, niye böyle oldu? diye kamyonun sağına soluna bakarken kamyonun kasasında istiab haddi 200 kilo yazan etiketi görmüş,

      yaptığı gafın üstünü örtmek için bunu kamyonun zaafı olarak göstermeye kalkmış, merhameti ve acıma duygusu nedeniyle Müslümanlara acıdığı için yükü azalttığını söyleyerek Müslümanlara % 80’lik bir jestte bulunmuş?

      hiçbir Müslüman da, tanrı yarattığı kulunun özelliklerini bilmez mi ki AYNI kriterlere sahip kulları için nasıl olurda FARKLI söylemlerde bulunur dememiş, diyemez, çünki dese tanrıyı eleştirmiş olur, bunun anlamı da dinden çıkmak olur, diğer bir deyişle vaad edildiği iddia edilen cennete veda etmek olur, o nedenle ipe sapa gelmez şeyleri savunmaya çalışmanın ızdırabıyla kıvranıp dururlar,

      çünki savaşın kelle kıyaslamakla değil, plân, taktik, teçhizatla kazanılacağını onlarda bilir.

      • sercan dedi ki:

        SAYIN KADİR ENAMIN TÜRKÇEDE DAVAR DEMEK OLMADIĞINI ISPATLAYIN SİZDEN ÖZÜR DİLEYECEM .ISPATLAMAYAZSANIZ SİZ BENDEN ÖZÜR DİLEYİN….. 6-En’am: Davar Suresi, Arapların hayvanlara uyguladıkları bazı gelenekler kınandığı için bu adı almıştır.

        KADİR BEY enam suresinin türkçe karşılığı davar dır bilmiyormusunuz yoksa
        ben burada ne yazıyorsam kafamdan uydurup yazmıyorum buna bile kızıyorsunuz
        kurana enam ,,,yani türkçe adığla davar suresini ben koymadım….
        merak etmeyin bana karşı bir hakaret olmadığı sürece ben kimseye hakaret etmem …

        sizin kişiliksiz ve karaktersizliğinizin bir göstergesidir.. eğer gerçekten saygılı bir insan olsaydınız önce araştırıp sonra enamın ne olduğunu öğrenip yazardın … bana itamlarınızı aynen iade ediyorum…..

      • sercan dedi ki:

        SAYIN 1 OKUYUCU SİZİ YÜREKTEN KUTLUYORUM .İŞTE GERÇEK MANTIK ……

      • 1okuyucu dedi ki:

        Sercan;

        emin ol onlar için üzülüyorum, ipe sapa gelmez ayetleri yok sayamadıkları için savunmak uğruna kıvranıp duruyorlar, hatta gereksiz yamalarla Kuranda kendilerine gelen kitabı tahrif ettikleri için eleştirilen Yahudilerin yaptıkları gibi ayetleri tahrif ettiklerinin farkına bile varamıyorlar, (bilerek yapanların dinden nemalanan ateisler olduğunu biliyoruz)

        çoğu zaman ipe sapa gelmez ayetlerin altındaki ezilmişliklerinin hıncını, Kuranın tanrısın bizler için yaptığı çirkin yakıştırmalarla ilgili ayetleri buraya kopyalayarak dolaylı yoldan hakaret etmek suretiyle bizden çıkarmaya çalışıyorlar,

        velhasıl Müslümanlık zor zenaat, ellerinde öyle bir kitap var ki! atsan atılmaz, satsan satılmaz,

        not: biliyorum, dikkat çekmek için yapıyorsun ama mesajlarını büyük harfle yazma, sanal alemde büyük harfle mesaj yazmak hakaret veya küfür anlamına geliyor, dikkat çekmek istediğin kelimeleri büyük harfle yazmanda bir sakınca yok.

  488. SERCAN dedi ki:

    İSMİM SERCAN ORHANI YANLIŞLIKLA YAZDIM BİLAL BEY

  489. sercan dedi ki:

    bilal bey den alıntı Sn.Murat ve Sercan bey,

    1-1400 sene önce gerçekleşmiş olan bir savaş olayı bugünümüzün şartlarıyla değerlendirmeniz hiç de mantıklı değildir.Bu savaşlar o güne has geçmiş olaylardır,söz konusu ayetler de ogün yapılmış olan savaş için inmiştir,siz hangi mantıkla ogünün bir olayını bügünkü şartlarla değerlendiriyorsunuz???
    cevap bilal bey ogünün şartını bugünle kim kıyasladıki
    ben size şöyle bişeymi dedim 1400 yıl önceki asker bugünün asker ve teknolojisiyle savaşsın demedim,,,, imanlı olmak o günde bugünde savaşlarda
    üstünlük sağlamaz üstünlük sağlayan bilim ve teknoloji
    ıraktaki müslümanlardan ,,,,dahamı imanlığdı amerikan askeride ırakı yerle bir edip
    1,500,000 milyon müslümanı öldürdüler …
    6000 amerika askeri
    senin mantığına göre bu rakamların tamtersi olmazı lazım değilmi ???
    ANLAŞILAN O Kİ MUHAMMET
    CÜNEYT ARKININ FİLİMLERİNİ O GÜNDEN İZLEMİŞ
    İMANLI MALKOÇOĞLU ,,KAFİR BİZANS ASKERLERİNİN 300 NÜ YENEBİLİYOR!!!!!!!!!!!!

  490. sercan dedi ki:

    sercan dedi ki:
    04/05/2014, 19:58
    tevbe 26.Sonra Allah, Resûl’ü ile müminler üzerine sekînetini (sükûnet ve huzur duygusu) indirdi, sizin görmediğiniz ordular (melekler) indirdi de kâfirlere azap etti. İşte bu, o kâfirlerin cezasıdır.
    ne hikmetse bu görünmeyen ordular 1400 yıldan bu yana birdaha hiç
    müslüman hırıstıyan savaşlarına katılma ihtiyacı görmemişler !!
    müslümanların sürekli savaş kaybedip sömürülmelerine ramen
    allah kılını bile kımıldatmamaya sanırım gökteki yıldızlar üzerine yeminmi etti????????????

  491. sercan dedi ki:

    ARKADAŞLAR BU KURANI OKUDUKÇA ÇELİŞKİLERİ YAZMAYLA BİTİREMİYECEM GALİBA
    dinci arkadaşlar ve kuran(( alimleri))) hepsi derki tevrat ve incil değiştirildiği için
    onların geçerliliği kalmadığından kuran indirildi ,,,,,
    peki bu ayet ne

    Elmalılı Hamdi Yazır 27-Rabbinden sana vahyolunanı oku! O’nun sözlerini değiştirecek yoktur. O’ndan başka bir sığınakcak da bulamazsın!

    hani allahın sözlerini kimsenin değiştirmeye gücü yetmezdi……………….

    • bilal dedi ki:

      Sercan bey,

      ‘‘ dinci arkadaşlar ve kuran(( alimleri))) hepsi derki tevrat ve incil değiştirildiği için
      onların geçerliliği kalmadığından kuran indirildi..’’ sizden alıntı ‘’

      Elmalılı Hamdi Yazır 27-Rabbinden sana vahyolunanı oku! O’nun sözlerini değiştirecek yoktur. O’ndan başka bir sığınakcak da bulamazsın..”

      Kafanızı biraz çalıştırın.Surenin ismini vermediğiniz KEHF-27.ayete sadece kur’an’a vurgu yapılıyor,Tevrat ve İncil’e değil…!!!!!!!!!!!!

      Zira ayete hz.Muhammed’e hitaben ‘’ Rabbinden sana vahyolunanı oku.(yani kur’an ayetlerini oku) Onun sözlerini değiştirecek yoktur..’’ deniliyor..Yani kur’an’daki Allah’ın bu ayetlerini değiştirecek bir güç yoktur,kur’an’ın aslı kıyamete kadar korunacaktır..deniliyor.. Bu değiştirilmeme hükmü tamamen kur’an’a hastır,Tevrat ve İncil’le değil…!!! Ama her ayeti olduğu gibi bunu da anlayamayadığınız için habire çelişki deyip ayetleri kafanıza göre anlamsızca yorumluyorsunuz..!!!!!!!! Kusura bakma,ikide bir çeilişki buldum diyorsunuz,ama çeilşki kur’an dan değil,kafanızdan kaynaklanıyor…. Yani siz de sorun var,kur’an’da değil….!!!!!!!

      • sercan dedi ki:

        kadir bey cevabınızı okuyunca gülmekten kendimi tutamadım ,,,,,,,,,,,
        sizden alıntı
        Kafanızı biraz çalıştırın.Surenin ismini vermediğiniz KEHF-27.ayete sadece kur’an’a vurgu yapılıyor,Tevrat ve İncil’e değil…!!!!!!!!!!!!
        CEVAP yani sizin mantığınız alıyormu incil ve tevrat sözleri başka tanrıyamı ait ki onlar
        değiştirilebilir ama kuran asla kadir bey beni artık güldürmeye başladınız ….. lütfen mantıklı açıklamalar bekliyorum…

  492. sercan dedi ki:

    tevbe 26.Sonra Allah, Resûl’ü ile müminler üzerine sekînetini (sükûnet ve huzur duygusu) indirdi, sizin görmediğiniz ordular (melekler) indirdi de kâfirlere azap etti. İşte bu, o kâfirlerin cezasıdır.

    ne hikmetse bu görünmeyen ordular 1400 yıldan bu yana birdaha hiç
    müslüman hırıstıyan savaşlarına katılma ihtiyacı görmemişler !!
    müslümanların sürekli savaş kaybedip sömürülmelerine ramen
    allah kılını bile kımıldatmamaya sanırım gökteki yıldızlar üzerine yeminmi etti????????????
    Cevapla

  493. sercan dedi ki:

    mağara suresi 59 İşte sana bir yığın kent/medeniyet. Zulme saptıklarında onları helâk ettik. Onları helâk etmek için de bir süre belirlemiştik…………….
    cuma günü afganistanda toprak kaymasından dolayı 2100 kişi öldü
    öncelikle afganistandaki insanların ölümünden dolayı üzüldüğümü belirtmek isterim
    şimdi dinci arkadaşlar bu olayla bu ayetin bağlantısı olabilirmi
    hani sizin meşhur yorumlamanalırınız varya bir kelimeden kitap yazmak gibi
    şimdi diyorum ayettede söylendiği gibi acaba allahmı bu talibancıları helak etti…
    yoksa bilimden uzak mağara çağını yaşayan afganlılar,,
    köyün kurulduğu yerin ZEMİN ETÜTÜ yapılmadan kendi hatalarından dolayı
    doğal afete kurbanmı gittiler
    veya şuda olabilir allah tarafından vadeleri dolmuştu ne dersiniz????????

  494. sercan dedi ki:

    ARKADAŞLAR BU KURANDA BU KADAR ÇELİŞKİ VARKEN DAHA ÇOOOOKKK YAZARIM BURADA …..AMA DİNCİ ARKADAŞLAR NEDENSE BUNLARA MANTIKLI BİR CEVAP VERMİYORLAR …….BENİ ÜZÜYORLAR…………

  495. bilal dedi ki:

    Sercan bey,

    1-ne hikmetse bu görünmeyen ordular 1400 yıldan bu yana birdaha hiç müslüman hıristiyan
    savaşlarına katılma ihtiyacı görmemişler !! ” sizden alıntı ‘’

    MELEKLERİN YARDIMI !!!

    a ) Ayetlerin indiği ogünün mü’minleri (hz.peygamber dönemindekiler) kimseye saldırmayıp sadece yüce Allah’ın emrine uygun olarak haklı müdafaalarını yaparlardı.Kendilerine saldırılmadıkça veya müşrikler saldırı hazırlığında bulunmadıkça müslümanlar onlara saldırmazlardı.Yani yüce Allah’ın yardımını (meleklerin manevi yardımlarıını ) hak ediyordular.Çünkü hz.peygamber zamanındaki savaşlar haklı savaşlar olup sadece müdafaa içindi.Dünya için olunca yüce Allah onlara bile yardım etmezdi.Mesela,Uhut savaşında 700 küsür müslüman ordusu 3000 kişlik müşrik ordusunu önce hezimete uğratıyor,müşrikler panik içinde kaçışırken tepeye yerleştirilen müslüman okçular hz. peygamberin talimatini dinlemeyerek bulundukları yeri terk edip geride kalan ganimetleri toplamaya başlayınca arka taraftan tekrar müşrik ordusu saldırıya geçiyor ve bu defa savaş müslümanların aleyhine dönüşüyor,bu durumuyla bunlar ganimet peşinde koştukları için yüce Allah’da onlara bile yardımını kesiyor…!!!

    b) Müslümanlar kur’an’dan ve islamdan uzaklaşınca yüce Allah’ın yardımından da mahrum kalırlar. Emevilerden bu yana hangi savaş gerçek anlamda yüce Allah’ın emrine uygun olmuşturki (yani sırf müdafaa için olmuşturki) manevi yardımı hak etmiş olsunlar? Halkı müslüman olan hangi ülke kur’an’a ve islama göre yönetiliyor..???

    c) Bugün yapılan savaşların hangisi kur’an’ın öngördüğü meşru bir savaştır ki,onlara manevi yardım yapılsın.İslamdan ve kur’an dan uzak bir hayat yaşayan ve islam düşmanlarının oyununa gelen,birbirlerini öldüren müslümanlara yüce Allah’ın manevi yardımı mı olacak?? Bunlar yardımı hak ediyorlar mı ??? Niçin savaşıyorlar ? niçin bibrbirlerini öldürüyorlar ? Niçin ‘’ …Bir cana kıyan bir insanı öldüren,bütün insanları öldürmüş gibi büyük suç ve günah işlemiştir……..’’ diyen kur’an’a uymuyorlar.??? Böyle olanlara yüce Allah (meleklerle) manevi yardım mı yapacak ? Bu yardımı hak ediyorlar mı ???
    Ayrıca o Iraklı müslümanlar birbirlerini değil yek vücut olup toplu halde ABD.emperyalist işgalcı güçlere karşı savaşsınlar bakalım,kim başarır,kim kaybeder.Kendileri mi,yoksa işgalcı güçler mı??Oraya işgalcı güçlerin girmesine sebep olan,işgalci güçlerin oyununa gelen Iraklılar değil mi ??? Bir de işgalcı güçlerin oyununa gelerek birbirbirlerini öldürmüyorlar mı ??? Sadece burası değil, diğer yerler için de aynı durum söz konusu !!! Bir örnek daha verelim;1979 yılında Sovyetler Birliği’nin Afganistan’daki Marksist hükümetin daveti üzerine Afganistan’a girerek ülkeyi işgal ediyor.Ama müslüman halk bir ve baraber olup bu emperyalist marksist güçlere karşı mücadele vererek onları ülkeden çıkarıyorlar.Yani mazlum konumunda iken yüce Allah’ın manevi yardımını hak etmişlerdi..Ama ondan sonra ne oldu.??? Emperyalist güçlerin oyununa gelerek ogünden bugüne kadar birbirlerini öldürüyorlar,ogünden bugüne kadar Afganistan’da iç savaş yaşanıyor. kardeş kardeşi öldürüyor,tabiki bütün bunlar yine emperyalist güçlerin oyunun sonucudur.Peki bu durumda oldukları sürece yüce Allah’ın manevi yardımını hak ediyorlar mı ???

    d) Melekler velevki yardım etseler,onlar görünmedikleri gibi yardımları da görünmez.Yani yaptıkları yardım sadece manevidir,kimse onların yardımını gözle görmez,eğer o gün yüce Allah vahiy yoluyla onların yardımından söz etmeseydi kimse de bunu bilmezdi,savaşta elde edilen başarının sırrı tamamen başka sebeplere bağlanırdı.zaten insan maddi ve manevi bütün sebeplere sarılırsa
    başarılı olmayı hak eder,yani o zaman başarabilir.Çünkü gerekli sebeplere sarılmakla sünnetullah gereği yüce Allah’ın yardımı tecelli eder…!!!

    Saygılarımla….

    • sercan dedi ki:

      kadir bey bu kadar uzun yazmanıza gerek yok …hemde hasta halinizle umarım sağlığınızda düzelme olmuştur,,,, doktor ve ilaçların sayesinde
      CEVAP yazınız özetinden şu çıkıyor şu müslümanlar yine kuranı doğru anlayp uygulama yapmadığından böyle mucize beklemelerine gerek yok diyorsunuz
      yani bana isnat ettiğiniz suçlama şuydu
      sizden alıntı çeilşki kur’an dan değil,kafanızdan kaynaklanıyor…. Yani siz de sorun var,kur’an’da değil….!!!!!!!
      ha demekki 1400 yıldan beri milyarlarca insan kurana uyum sağlayamamış olduğuna göre
      sorunun insanlardan değil kurandan olduğuna eminim,,,,,,
      saygılar…..

  496. sercan dedi ki:

    pardon bilal bey yazcaktım

  497. sercan dedi ki:

    muhammet yine büyük bir gaf yapmış ,,,,kendi tahmin edemezdiki bilgisayar ortamında bunlar bulunacak diye ipliğim pazara cıkacak diye nerden bilsinki,,,,,,,,,,,, DAVAR SURESİ 163. “Ortağı yoktur O’nun. Bununla emrolundum ben. Ve Müslümanların ilkiyim ben.”
    Ali İmran ailesi suresi……… 67. İbrahim, ne Yahudi, ne de Hristiyandı. Fakat o, Allah’ı bir tanıyan dosdoğru bir müslümandı, müşriklerden de değildi.
    ŞİMDİ muhammet müslümanların ilkiğim ben diyor
    ama sözde allah hayır ilk müslüman ibrahimdi
    yoksa ibrahim muhammetten sonramı yaşadı!!!!!!!!!!!!!
    bu sözde ayetler birbirini yalanlıyor
    biliyorum bana dinci arkadaşlar kızıyor ama
    kuranın bir harfini dahi yalanlamadan aynen yazıyorum
    malesef bu çelişkiler çıkıyor aslında bana
    değil kuranı yazan muhammede kızmanız gerekiyor …..
    saygılar……. bilal ve kadir bey bunlara mantıklı bir açıklama istiyorum ……

    • bilal dedi ki:

      Sercan bey,

      Al SİZE CEVAP !!!

      1- EN’AM-161-163: De ki: Rabbim beni doğru yola,İbrâhim’in dimdik ayakta duran, batıldan uzak,tamamen Hakka yönelmiş tevhid dinine iletti.O,asla müşriklerden olmamıştı.. (162-163) De ki: “Benim namazım da, her türlü ibadetlerim de, hayatım da ölümüm de hep Rabbülalemin olan Allah’a aittir. Eşi ortağı yoktur O’nun. Bana verilen emir budur. Ben ( bu ümmet içinde) ona ( Allah’ın buyruklarına) teslim olanların ilkiyim.

      2- ALİ İMRAN-67: İbrahim,ne bir”Yahudi”,ne de “Hristiyan” idi,ama kendini Allah’a teslim ederek her türlü batıldan yüz çevirmiş biriydi;ve O’ndan başka bir şeye ilahlık yakıştıranlardan değildi. ‘’ deniliyor

      Her peygamber kendi döneminin ilk inananı ve müslümanıdır.Kendisine gelen ilahi vahye ilk inanan peygamberlikle görevlendirilen zattır.Hz.ibrahim yüce Allah’ın buyruklarına teslim olan kendi döneminin ilkidir.Hz.Muhammed’de çağlar sonra peygamberlikle görevlendirildiği kendi döneminin ilk müslümanıdır..Her peygember kendisine gelen ilahi vahye inananın ilkidir..’’ İşte ayetlerin verdiği mesaj böyledir.Ama doğru algılama sorunu yaşıyorsunuz ..Bu nedenle aslında en büyük GAFI siz yapıyorsunuz…!!!

      Saygılar…

      • sercan dedi ki:

        bilal bey bu açıklamanız benim iddamı tastik ediyor zaten
        ben kalkıpta size muhammetten öncekiler SÖZDE müslüman peygamber
        olamaz demedimki .
        ne dediğim
        iddamı unuttunz galiba bir ayatte muhammedin(( İLK))) müslüman olduğu yazdığı halde
        başka ayette neden ibrahim müslümandı deniyor
        bakın bilal bey GERÇEKLER detaylarda saklıdır siz
        o ilk kelimesini silerseniz zaten ortada çelişki kalmaz
        bir de bu müslüman mahalesinde ademden beri gelen peygamberler
        hep müslümandı gibi iddaları söylemek kolay
        kale boş istediğin gibi gol atabilirsin
        merak ediyorum acaba bu iddları hırıstiyan dünyasında söylesen sana
        senin akıl sağlığının bozuk olduğunu düşünerek tedaviye ihtiyacın olduğuna karar verirlerdi
        peki tersden düşünelim bir hırıstiyan çıkıp muhammet dahil sözde bütün peygamberler hırıstiyandı gibi ABSÜRT BİR İDDA da bulunsa eminimki çok kızardınız dimi ,,,bende çok kızardım doğrusu
        o kişinin tedaviye ihtiyacı olduğunu düşünürdüm…………
        saygılar….

      • 1okuyucu dedi ki:

        Bilâl;

        tüm peygamberlerin Müslüman olduğunu kabul ettiğimizde, her peygamberin ümmetinin de Müslüman olduğunu kabul etmek zorundayız,

        bu durumda, her peygamber kendi getirdiği kitabın ilk inananı olabilir ama ilk Müslümanı olamaz, çünki bir önceki peygamberin ümmetinden olupta yeni peygamber zamanına ulaşanların içerisinde kendi peygamberlerinin yolundan giden kişiler zaten Müslüman sayılacağı için yeni peygamberin geldiği dönemin ilk Müslümanı olması mantıken mümkün değildir,

        eğer yeni peygamberin geldiği dönemde, önceki peygamberlere tabi olupta, kendi peygamberlerinin yolundan giden hiç kimse kalmamışsa, yani bunca peygambere rağmen ortada Müslüman kalmamışsa, böyle bir durumda yeni gelen peygamber döneminin ilk Müslümanı olur,

        tabi bu durumda da onca peygambere rağmen gelen peygamberlerin yolundan giden bir tek kişinin bile olmaması, o peygamberlerin ve tanrının çabasının boşa gitmesi anlamına gelir, yani sıfıra sıfır, elde var sıfır.

        o nedenle, bir peygamber getirdiği kitabın ilk inananı olabilir ama kendi döneminin ilk Müslümanı olamaz, olur derseniz, Kuranın tanrısının o döneme kadar olan çabasını çöpe atmış olursunuz.

  498. kadir dedi ki:

    sayın sercan…

    size cevap yazmadan önce terbiyenizi takınmanızı tavsiye ederim.. sizin ve hiç kimsenin bizim kitabımız ve surelerimiz hakkında aşağıyacı yakıştırmalar yapmaya hakkınız yoktur.. davar suresi demeniz sizin kişiliksiz ve karaktersizliğinizin bir göstergesidir.. eğer gerçekten saygılı bir insan olsaydınız böyle cümleler sarfetmezdiniz.. kendinizi son derece gaza getirip papağan gibi aynı şeyleri tekrarlayıp duruyosunuz.. bu siteye yeni gelmişsiniz sanki bu sorular daha önce hiç sorulmamış gibi, altın bulmuş gibi tekrarlayıp duruyosunuz.. çok merak ediyosanız daha önceki yazıları okuyun.. bizden mantıklı bir açıklama bekleyeceğinize siz biraz mantıklı olunda başkalarının inancına hakaret ve alaycı cümleler kurmayın…

  499. kadir dedi ki:

    “Çok bilinçli kadir bey,
    kusura bakmayın biz o ayeti de diğer ayetleri de sizin anladığınız gibi anlayamıyoruz. ankebut41 deki “Allah’tan başkalarını dost edinenlerin durumu, kendine bir ev edinen örümceğin durumu gibidir. Evlerin en dayanıksızı ise şüphesiz örümcek evidir. Keşke bilselerdi!” ayetinden örümcek yuvasının dayanıksız olmasına verilen örnekten nasıl “dişi örümcek çifleştikten sonra erkek örümceği yemesi” nedeniyle dayanıksızdır manası çıkarttın anlamak mümkün değil. ayetin neresinde böyle bir şey var, gerçekten hayal gücünüze şaştım.
    Sanırım kuranın allahı sizlere özelden mesaj atıyor, şu ayeti böyle, bu ayeti şöyle anlayın diye…

    saygılar…”

    sayın murat bey… nefsinizi tatmin etmek için bana cevap yazmayın.. sadece yukarıdaki yazdıklarımları tekrar tekrar okuyun… örümcek evine neden çürük/güvensiz dendiği konusunu gözden geçirin.. siz allahı bırakında örümceğe sığının.. dikkat edin sizi yiyen olmasın…

  500. sercan dedi ki:

    sercan dedi ki:
    05/05/2014, 15:10
    SAYIN KADİR ENAMIN TÜRKÇEDE DAVAR DEMEK OLMADIĞINI ISPATLAYIN SİZDEN ÖZÜR DİLEYECEM .ISPATLAMAYAZSANIZ SİZ BENDEN ÖZÜR DİLEYİN….. 6-En’am: Davar Suresi, Arapların hayvanlara uyguladıkları bazı gelenekler kınandığı için bu adı almıştır.

    KADİR BEY enam suresinin türkçe karşılığı davar dır bilmiyormusunuz yoksa
    ben burada ne yazıyorsam kafamdan uydurup yazmıyorum buna bile kızıyorsunuz
    kurana enam ,,,yani türkçe adığla davar suresini ben koymadım….
    merak etmeyin bana karşı bir hakaret olmadığı sürece ben kimseye hakaret etmem …

    sizin kişiliksiz ve karaktersizliğinizin bir göstergesidir.. eğer gerçekten saygılı bir insan olsaydınız önce araştırıp sonra enamın ne olduğunu öğrenip yazardın … bana itamlarınızı aynen iade ediyorum…..

    • kadir dedi ki:

      sayın sercan.. enam davar, veya hayvan anlamlarına gelebilir.. fakat sizin tarzını alaycı bir ifadeyle davar suresi demeniz asıl sorundur.. bu sitede sizden başka hiçbir arkadaşım sureler hakkında böylesine alaycı bir tavır takınmamıştır.. siz kuranla alay etmeden önce kendinize bir bakın, eğer kendinize insan diyorsanız, hoşunuza gitmeyen şeyler hakkında alaycı tavır takınmayın, ve aşağılamayın… önce herkesin inancına ve değerlerine saygılı olmayı öğrenin…

      • sercan dedi ki:

        demek kabul ettiniz o halde özür bekliyorum ..
        ayrıca davar …davardır ben mavar demedim bu alay etmeyi de kabul etmiyorum davar kelimesi bir yakıştırma değil türkçe kaşılığı….asıl siz kendinize insan diyorsanız
        insanların inançlarını sömürmeden ne ise gerçek onu söyleyin…türkçe kuran yazıyorsak neden surenin türkçe isminin söylenmesi bu kadar zorunuza gidiyor anlamış değilim
        bundan sonra beni eleştireceğinize siz kendinize bir bakın ben neden bu kadar kızıyorum ne oluyor bana diye sözlerinize dikkat etmenizi tavsiye ederim …..

      • 1okuyucu dedi ki:

        Sercan ve Kadir;

        dalaşmayı bırakın, gelin beyin cimnastiği yapalım,

        varsayalım bedir ve uhud savaşları yapılmamış olsun, varsayalım, müşrikler Müslümanlara saldırmak için Medine önlerine gelmiş olsunlar, varsayalım müşrikler Medine önlerine geldiklerinde Müslümanlara savaş farz kılınmamış olsun, yani bakara 216 inmemiş olsun,

        bu durumda yaşadıkları toprakları saldırıya uğrayan Müslümanlar, bize savaşmak için izin verilmedi deyip boynunu kasabın bıçağına uzatan koyunlar gibi boğazlanmayı mı beklerlerdi? yoksa canlarını, mallarını, ırzlarını korumak için müşriklerle kanlarının son damlasına kadar savaşırlar mıydı?

      • sercan dedi ki:

        KADİR BEY buradan açıklıyorum bundan sonra sureleri türkçe ismiğle yazacam
        davara gelince BEN DAVAR ÇOBANLIĞI YAPTIM 12 YAŞINDA 250 KEÇİ OTLATTIM
        1 YIL BOYUNCA ve ilkokul mezunuyum ben neysem oyum ..
        bununlada gurur duyarım her yerde söylerim bu ayıp birşey değil
        ayrıca muhammedinde çobanlık yaptığı söyleniyor
        ASIL MESELE NE BİLİYORMUSUN senin anlamak istemek tarzın
        veya şu olabilirmi cevap veremeyince demogoji yaparak asıl konudan
        uzaklaşarak durumu idare etmek…..
        saygılar…..

      • Gencer dedi ki:

        Bakın bu iyi bir gelişme.
        Kadir bey Kuran’daki bir sürenin isminin Türkçe yani anlamıyla zikredilmesinden rahatsız olmuş.Allah surenin ismini davar koyduysa bizler ne yapabiliriz.Eğer bu isimleri Allah
        ( İslamiyetin Allah’ı) koymadıysa Muhammed veya havarisi koyduysa o zaman surelerle ilk alay eden kendileri olmuştur.
        İnek Davar Örümcek sureleri diye sureler varsa ben bu sureleri kesinlikle ciddiye almam.
        Hindistan’da insanlar İnek’e tapıyor sizlerde İnek başlığı adı altında yazılanlara inanıyorsunuz.
        Unutmayın ki İnanmak Kanmak’la eş anlamlıdır.Kanmak ise sadece zayıf insanların özelliğidir.
        İyi geceler.

  501. kadir dedi ki:

    sercan bey..

    “kadir bey cevabınızı okuyunca gülmekten kendimi tutamadım ,,,,,,,,,,,
    sizden alıntı
    Kafanızı biraz çalıştırın.Surenin ismini vermediğiniz KEHF-27.ayete sadece kur’an’a vurgu yapılıyor,Tevrat ve İncil’e değil…!!!!!!!!!!!!
    CEVAP yani sizin mantığınız alıyormu incil ve tevrat sözleri başka tanrıyamı ait ki onlar
    değiştirilebilir ama kuran asla kadir bey beni artık güldürmeye başladınız ….. lütfen mantıklı açıklamalar bekliyorum…” sizden alıntı…

    sercan bey yanlışlıkla benim adımı kullandınız sanırım.. ayetlerin nesh konusu ile ilgili açıklama aynen bilal beyin açıklaması gibidir..

    örnek; Ve iza beddelna ayetem mekane ayetiv vallahü a’lemü bima yünezzilü kalu innema ente müfter bel ekseruhüm la ya’lemun (nahl-101)

    meali: biz bir ayetin yerine başka bir ayeti koyduğumuz zaman ki, allah neyi indireceğini çok iyi bilir. inkar edenler; sen bir iftiracısın dediler. hayır! öyle değil onların çoğu (bu gerçeği) bilmezler..

    kuranda “ayet” delil demektir.. bu yüce allahın peygamberlerle beraber gönderdiği deliller ve mucizelerdir.. örnek; salih peygamberin devesi, musa peygamberin asa sı, isa peygamberin bir takım delilleri vs.vs.vs.

    kuranda geçen “ayat” çoğul olanları kuran metinlerini ifade eder, bazı çevirmenler “ayet” tekil ifadeyide kuran metinleri olarak yorumlamışlardır.. oysa nahl 101. ayette de bahsedilen “ayetem” ve “ayetiv” tekil ifadeler kuran metinleri (ayetleri) değildir.. isterseniz kuranda bu kelimeleri araştırabilirsiniz.. o halde ayetin doğru meali şu şekilde olur…

    “biz bir delilin yerine başka bir delil koyduğumuzda ki allah neyi indireceğini çok iyi bilir, inkar edenler; sen ancan bir iftiracısın dediler.” (nahl-101)

    kuranın bu ayeti (metni) daha önce allahın varlığına delil olan olayların yerine yüce allah yeni bir delil göndermiştir.. o delilde kuranı kerimdir.. önceki delillerden kastedilen ise allah katından indirilen tevrat, zebur, incil, vs. kitaplardır. veya bunlarla birlikte bazı mucizelerdir..
    işte kuranı kerimin hükümleri bu kitapların hükümlerinide kapsar.. kuran indikten sonra o kitaplardaki hükümlerin bir geçerliliği kalmamıştır.. bilal beyin de dediği gibi kuranın kendi metinleri arasında iptal olan, hükmü kaldırılan bir ayet yoktur.. bu şekilde anlamanız sizin bilgisizliğinizden ve ateist düşünceden kaynaklıdır..

  502. sercan dedi ki:

    BİLAL BEYDEN ALINTI Uhut savaşında 700 küsür müslüman ordusu 3000 kişlik müşrik ordusunu önce hezimete uğratıyor,müşrikler panik içinde kaçışırken tepeye yerleştirilen müslüman okçular hz. peygamberin talimatini dinlemeyerek bulundukları yeri terk edip geride kalan ganimetleri toplamaya başlayınca arka taraftan tekrar müşrik ordusu saldırıya geçiyor ve bu defa savaş müslümanların aleyhine dönüşüyor,bu durumuyla bunlar ganimet peşinde koştukları için yüce Allah’da onlara bile yardımını kesiyor…!!!
    CEVAP KADİR BEY BANA YARDIMCI OLDUYUNUZ İÇİN TEŞEKÜRLER
    ben demedimmi bu islamcılar dini ,,güç olarak kullanım ekonomilerini geliştiriyorlar
    sırasığla asıl amaç,, para,, mal ,,cariye, ve iktidar ,,,en son islam dini
    işte apaçık kanıt demekki muhammede inananların asıl amaçı bu saydıklarımmış …
    adamlar kendilerinden olan yaralılara yardım bile etmeden ganimetin başına çörekleniyorlar,,,
    bilal beyin anlattığını ben anlatsam buna kimse inanmazdı
    saygılar bilalbey …….

    • bilal dedi ki:

      Sercan bey,

      Hz.peygamber zamanındaki mü’minler de bizim gibi beşer olup her zaman yanılabilirlerdi, zira inancımıza göre hatasız ve yanılmayan kul yoktur.Okçuların yaptıkları bir içtihat hatası olup hz.peygamberin talimatine de aykırı olmuştur,bu nedenle daha önce kazandıkları savaş onların aleyhine dönüşmüştür….. Ayrıca onların bu tutumunu hz. peygamber tasvip etmemiştir ki ABUK SABUK konuşuyorsunuz.!!!
      Bi de hangi dilde olursa olsun özel isimler aynen yazılır.Bu nedenle arapça olan surelerin özel isimleri başka bir dile çevirilerek yazılmaz.!!! Ama türkçeye çevirip surelerin özel isimlerini bozuyorsanız bu hem bilgisizliğinizin,hem de kin,nefret ve saygısızlığınızın bir göstergesi olur… !!!!

      Saygılar…

      • sercan dedi ki:

        1 MUHAMMET OLANLARI TASVİP ETMİŞTİR dediğimi hatırlamıyorum
        ama şu gerçek sözde müminlerin amacı islamı yaymak deyil
        ganimet peşinde oldukları açık mutlak ve kesindir..
        2 özel isimde olsa anlamını bilmekten daha doğal ne var
        kuranda harf ve kelime canbazlığı yapmış değilim! ( BAZI UYANIKLAR GİBİ)
        SİZ BANA KIZACAĞINIZA GİDİN kurana kafalarına göre anlam katmak isteyenlerle
        uyraşın
        3sonuçta surelerin ismini kim koyduysa ona kızın …
        4ayetleri türkçe okunuyorda surelere gelince neden arapça olmasını istiyorsunuz korkunuz nedir ????????
        5 şimdi daha iyi anlıyorum osmanlının neden kuranı türkçeye çevirtmediğini
        çünki o günün akıllı adamları bunu okuyanlar anlayanlar kuranın kutsallığının
        olmadığını anlamasınlar diye mutlaka
        6 ABUK SABUK SAÇMA SAPAN NE ANLATMAK İSTEDİĞİNİZİ KENDİNİZDEN BAŞKASI ANLAMAYAN 5 KELİMEDE ANLATILACAK BİRŞEYİ ÜÇ SAYFADA ANLATMAYA ÇALIŞAN
        BİRİSİNİZ …………….
        saygılar bilal bey

      • 1okuyucu dedi ki:

        Bilâl;

        bir metnin tercümesinde konu başlığı ve içerik çevrildiği dile göre yazılır, sadece insan ve yer isimleri tercüme edilmeyerek aynen yazılır, o nedenle sure isimlerinin Türkçeye çevrilmesinde hiçbir sakınca yoktur,

        zaten Arabın okuduğunda davar olarak anladığı kelimeyi biz niye davar olarak anlamayalım da enam olarak saklamaya çalışalım, surelerin anlamını bilmenin ne sakıncası var ki bunu kin ve nefretle açıklamaya çalışıyorsun, çok yersiz ve gereksiz bir tepki gösteriyorsun.

  503. sercan dedi ki:

    kadir bey saat 15,,10yazdığıma cevap lütfen

    • kadir dedi ki:

      sizin gibi insana verilecek cevap yoktur.. insan olun ondan sonra insan gibi sorular sorun.. allah size doğruyu nasip etsin.. size diyecek fazla söz yoktur…

      saygılarımla…

      • sercan dedi ki:

        sen kimsinde benim insanığımı yargılama hakıkını ediniyorsun
        buna en kibar cevabı veriyorum
        önce siz insan olun sonra dindar olmaya çalışın

  504. sercan dedi ki:

    BİR ÇELİŞKİ DAHA En’am-108 ‘Allah’tan başka dua ettikleri şeylere sövmeyin ki, onlar da bilgisizlikte aşırıya gidip Allah’a sövmesinler…’

    Tevbe-28 ‘Ey inananlar’ Allah’a eş koşanlar mutlaka pisliklerdir…’
    sonra da kendi verdiği emri unutarak ve ya hiçe sayarak küfür eden kendisi
    bu ne büyük bir gaf !!!!!!!!!!!!!!

  505. sercan dedi ki:

    Zariyat-56 ‘Ben cinleri de insanları da ancak bana kulluk etsinler diye yarattim.’

    A’raf-179 ‘Andolsun ki, biz cinlerin ve insanların çoğunu cehennem için yarattık. Onların kalpleri vardır ama, anlamazlar. Gözleri vardır ama o gözlerle görmezler…’
    ALLAH baştan kafaya koymuş inanmayanlar için yapılacak birşey yok
    ben insanları ve cinleri yaratım ama bunların çoğu bana inanmayacağınıda biliyorum diyor…
    bakın buna en iyi cevabı BANA GÖRE TÜM ZAMANLARIN EN İYİ FELSEFE FİLOZOFU
    CEVAP VERİYOR …ÖMER HAYYAM
    Beni özene bezene yaratan kim? Sen!
    Ne yapacağımı da yazmışın önceden.
    Demek günah işleten de sensin bana:
    Öyleyse nedir o cennet cehennem?

  506. sercan dedi ki:

    İZNİNLE ARKADAŞIM BURADA YAYINLAMAK İSTEDİM ….. rammsteinn dedi ki:
    05/05/2014, 18:23
    sayın bilal
    71:26 – Nûh dedi ki: “Yeryüzünde kafirlerden bir tek kişi bırakma.”

    bu ayetteki yeryüzü kelimesinin aslında “sadece bir bölge” olarak algılamamızı istiyorsunuz. tamam öyle kabul edelim bir örnekle olaya bakalım.
    haber spikeri önünde harita hava durumunu sunuyor. karadenizi göstererek
    “buradaki yeryüzünde bu hafta yağış var” desin. herkes acaba ne düşünür?
    herhalde senden başka herkez “bu adam ne saçmalıyor” der.
    böyle bir mantık olamaz.
    yeryüzü kelimesini bir bölge olarak anlamamızı istiyorsun diğer tarafta
    En’âm / 92
    Bu indirdiğimiz, kendinden öncekileri doğrulayan, Mekkelileri ve etrafındakileri uyaran mübarek Kitap’dır. Ahirete inananlar buna inanırlar, namazlarına da devam ederler.

    bu ayetteki “mekke ve çevresini” bütün dünya olarak algılamamızı istiyorsun.
    burada ki ayetlerin anlatımı ters.
    mekke ve çevresini “bütün dünya olarak anlayacağız
    71:26 daki yeryüzü kelimesini “bir bölge” olarak anlayacağız.
    çok ciddi anlatım bozukluğu var. ya da sizin düşünceleriniz yanlış.
    ya da tanrımız insanların aklını karıştırarak bazı insanların ateist olmasını istiyor.
    böyle anlam bozuklukları dolu bir kitabı günümüzde yazan bir yazar sanırım kitabını kimseye satamazdı.

    BENİM YORUMUM ,,,,,aynen yazdıklarına katılıyorum kusursuz ve bilimsel bir makale rammstein

    bunlar işine gelince şehirlerin anası mekkeyi tüm kainatın tamamı gibi anlatırlar
    işlerine gelmeyince yeryüzünü dünyadaki bir kasaba bir mahalle gibi anlatmaya başlarlar
    dünyada insanlık için bulunan yeni bir bilgi,, icat olduğunda
    gece gündüz kuranı didik didik yaparak ordan bir tane alakası olmayan
    kelime bulup anlamını araya buraya çekerek
    sonrada bakın bakın işte bu önemli bilgi 1400 sene önce kuranda vardı zaten
    gibi iddalarla insaların akıl sağlıyını bozarlar …
    ömrünü bilime adamış icat yapmış dine inanmayan
    bilim adamlarının da tüm emeğine saygısızlık ederler……..

  507. kadir dedi ki:

    sayın sercan…

    “KADİR BEY buradan açıklıyorum bundan sonra sureleri türkçe ismiğle yazacam
    davara gelince BEN DAVAR ÇOBANLIĞI YAPTIM 12 YAŞINDA 250 KEÇİ OTLATTIM
    1 YIL BOYUNCA ve ilkokul mezunuyum ben neysem oyum ..
    bununlada gurur duyarım her yerde söylerim bu ayıp birşey değil
    ayrıca muhammedinde çobanlık yaptığı söyleniyor
    ASIL MESELE NE BİLİYORMUSUN senin anlamak istemek tarzın
    veya şu olabilirmi cevap veremeyince demogoji yaparak asıl konudan
    uzaklaşarak durumu idare etmek…..
    saygılar…..” ——-sizden alıntı…

    siz neye inanırsanız inanın ben sizin inancınıza bir saygısızlık yaptım mı? sizin değerlerinize karşı alaycı yaklaştım mı? işte sorun burada.. başkalarının inancına hakaret amacı güden ve alaycı bir tavırla yaklaşırsanız, birgün aynı şey başkaları tarafından size yapılırsa ne karşılık verirsiniz.. bizim dinimize kitabımıza sizi zorla inandıran yok ki, ayrıca davar çobanlığı yapmanız veya üniversitede prof olmanız beni ilgilendirmez. bunu yazmanıza gerek yok. beni ilgilendiren şey sizin tavrınızdır..
    o surelerin isimleri allah tarafından verilmiş değildir. sureleri ayrıştırmak adına surenin içinde geçen yani konu olan olayların isimleri verilmiştir.. buna her zaman bu şekilde yaklaşın… ayrıca siz büyük bir ihtişamla sanki ilk defa bulmuşsunuz gibi heyecan içinde ve gaza gelmiş bir şekilde buraya çelişkili ayet yazmaya çalışıyosunuz. siz bu sitede yokken biz bu ayetleri zaten diğer arkadaşlarla defalarca tartıştık, fakat siz ilk defa tartışılıyo zannedip, sürekli olarak aynı şeyleri yazıp duruyosunuz.. ateist sitelerde gezen, oralardan bişeyler kapan heyecan içinde kendini bu siteye atıyor. tıpkı sizin attığınız gibi.. sorduğunuz soruların cevabını çok merak ediyosanız önceki yazılara bakın kendinizi tatmin edin.. bizlerin buraya tekrar tekrar aynı şeyleri yazmamızın bir anlamı yok.. aynı zamanda zamanımızda yok..

    • sercan dedi ki:

      1kadir bey senle şu konuda bir türlü anlaşamadık bu surelerin ismini allah koydu demedim
      kimkoyduysa ona kızın dedim
      2 tekrar söylemekten bıktım artık surelerin türkçe ismi siziz niye bukadar rahatsız ediyor
      hala anlamış değilim
      3 şunuda unutmayınki sizin inançınızla dala geçmiyorum
      ben sadece çelişkileri ortaya çıkardığımda malesef
      ortaya cıkan sonuç sizi kızdırıyor ….
      siz çok kızdığınız için herhalde
      hakaret etmeden aşağılamadan yorum yapmama engel olamazsınız……
      4 bu sordukların daha önce konuşuldu dediniz bunları ben okumadım
      demekki benim gibi o arkadaşlarda çelişkileri yakalayıp sormuşlar
      AKLIN YOLU BİRMİŞ İŞTE
      saygılar,,,,,,,,,,,,,,,,

      • kadir dedi ki:

        sayın sercan…

        sizin kuranda çelişki bulmanız bilgisizliğinizden kaynaklanıyor.. siz kuranın tümüne çelişkili deyin benim umrumda olmaz. çünkü ben kuranın bütün ayetlerine gönülden iman etmiş biriyim. zerre kadar umrumda değil.

        “bu sordukların daha önce konuşuldu dediniz bunları ben okumadım
        demekki benim gibi o arkadaşlarda çelişkileri yakalayıp sormuşlar”

        demişsiniz.. o zaman sürekli aynı şeyleri tekrarlamanın sormanın bir anlamı varmı?
        yok bilal bey sorduğum soruya cevap bekliyorum, yok kadir bey şu sorumu yanıtlayın tarzı sorular sorarak burada zaman kaybediyosunuz.. o halde yapacağınız şey böyle sorular sormak yerine formu araştırın, sorduğunuz soruların cevaplarını fazlasıyla bulacaksınız..

      • 1okuyucu dedi ki:

        Kadir;

        bende size bunu anlatmaya çalışıyorum, Kuranı kabullendikten sonra sizin yönünüzü tanrınıza çevirmekten başka ne işiniz olabilir, niye burada dininizi savunma gereği duyasınız? sizin için melekler kanatlı olsa ne olur? olmasa ne olur? nuh tufanı bölgesel olsa ne olur? olmasa ne olur? ne işiniz var burada, yorum yapayım derken bilmediğiniz şeylerin peşinden gittiğinizin farkına varamayıp imanınızı sakatlama riskine girmeye ne gerek var?

        biz ise gerçek alemde mahalle baskısı nedeniyle açıklayamadığımız düşüncelerimizi, sanal alemde ifade edebilme özgürlüğümüzü kullanıyoruz, yani insanın en temel haklarından olan düşünceyi ifade etme, açıklama özgürlüğümüzü kullanıyoruz, sanırım sizde kendi aleminizde söyleyemeyeceğiniz şeyleri burada ifade ederek düşünce açıklama özgürlüğünüzü kullanıyorsunuz ama imanınızı sakatlama riskini de cebinizde taşıyorsunuz,

        çelişki faslına gelince, Kuranın tanrısı, eğer bizle ilgili çirkin ifadeler kullanmasaydı, Kuranda çelişki olup olmaması umurumuzda bile olmazdı,

        zaten Kurandaki en büyük çelişki Kuranın tanrısının insanları inananlar inanmayanlar diye ikiye ayırıp birbirine kırdırmaya çalışması, bunu sağlamak için tek yaptığı şey inanırlarına kin ve nefret enjekte etmek olmuş, öylesine büyük bir kin ve nefret enjekte etmiş ki bu kin ve nefret Müslümanların kalbini tamamen doldurmuş merhamete neredeyse hiç yer kalmamış, o nedenle birbirlerine karşı bile kin ve nefret güder olmuşlar.

        bunu dinlerin insanlığı getirdiği noktaya bakarak görebilirsin.

  508. sercan dedi ki:

    kadir bey den alıntı ….. sizin kuranda çelişki bulmanız bilgisizliğinizden kaynaklanıyor.. siz kuranın tümüne çelişkili deyin benim umrumda olmaz. çünkü ben kuranın bütün ayetlerine gönülden iman etmiş biriyim. zerre kadar umrumda değil.
    kadir bey sizin inanmanızda beni hiç ilgilendirmez banane
    ben sadece kurandaki çelişkileri açıklamakla kendimi borçlu buluyorum
    insanlara karşı ……
    ayrıca açıklamanız da size daha fazla laf yetiştiremem tamam ,,
    bu konu kapansın gibi anlıyorum
    madem öyle PES ettiniz ozaman benim açıklamalarıma cevap yazmak zorunda değilsiniz …
    senin yorumun sana benim yorumum bana anlaştık galiba
    saygılar….
    not tahminde bulunayım siz yine de dayanamayıp bana karışacaksınız ,,,

  509. sercan dedi ki:

    BİR ÇELİŞKİ DAHA enbiya 31 Yerküreye, onları çalkalamasın diye bir takım dağlar diktik. Ve orada geniş geniş yollar açtık ki, doğru gidebilsinler.

    ANLAŞILAN OKİ BU DAĞLAR YERKÜREYİ PEK SAĞLAMLILAŞTIRAMIŞLAR…………..

    DÜNYADA HERGÜN YÜZLERCE DEPREM OLUR …..
    meksika 1985 yılında 8,1 şiddetinde 10.000 kişi hayatını kaybetti

    guatemala 1976 yılında 7,5 şiddetinde 22.778 kişi hayatını kaybetti

    peru 1970 yılında 7,8 şiddetinde 66.794 kişi hayatını kaybetti

    şili 1939 yılında 8,3 şiddetinde 28.000 kişi hayatını kaybetti

    fas 1960 yılında 5,9 şiddetinde 12.000 kişi hayatını kaybetti

    cezayir 1980 yılında 7,7 şiddetinde 11.000 kişi hayatını kaybetti

    italya 1908 yılında 7,5 şiddetinde 110.000 kişi hayatını kaybetti

    italya 1915 yılında 7,5 şiddetinde 29.980 kişi hayatını kaybetti

    türkiye 1999 yılında 7,4 şiddetinde 17.118 kişi hayatını kaybetti

    türkiye 1939 yılında 8,0 şiddetinde 32.962 kişi hayatını kaybetti

    ermenistan 1939 yılında 8,9 şiddetinde 25.000 kişi hayatını kaybetti

    iran 1990 yılında 7,7 şiddetinde 50.000 kişi hayatını kaybetti

    iran 1968 yılında 7,3 şiddetinde 12.100 kişi hayatını kaybetti

    iran 1978 yılında 7,8 şiddetinde 15.000 kişi hayatını kaybetti

    iran 1962 yılında 7,3 şiddetinde 12.230 kişi hayatını kaybetti

    türkmenistan 1948 yılında 7,3 şiddetinde 110.000 kişi hayatını kaybetti

    tacikistan 1907 yılında 8,1 şiddetinde 19.800 kişi hayatını kaybetti

    pakistan 1935 yılında 7,5 şiddetinde 30.000 kişi hayatını kaybetti

    hindistan 1905 yılında 8,6 şiddetinde 19.000 kişi hayatını kaybetti

    hindistan 2001 yılında 7,7 şiddetinde 19.988 kişi hayatını kaybetti

    hindistan 1991 yılında 6,3 şiddetinde 10.000 kişi hayatını kaybetti

    nepal 1934 yılında 8,4 şiddetinde 10.700 kişi hayatını kaybetti

    çin 1974 yılında 8,0 şiddetinde 20.000 kişi hayatını kaybetti

    çin 1933 yılında 7,4 şiddetinde 10.000 kişi hayatını kaybetti

    çin 1927 yılında 8,3 şiddetinde 200.000 kişi hayatını kaybetti

    çin 1920 yılında 8,6 şiddetinde 200.000 kişi hayatını kaybetti

    çin 1932 yılında 8,0 şiddetinde 70.000 kişi hayatını kaybetti

    çin 1976 yılında 8,0 şiddetinde 242.000 kişi hayatını kaybetti

    çin 1975 yılında 7,4 şiddetinde 10.000 kişi hayatını kaybetti

    japonya 1923 yılında 8,3 şiddetinde 143.000 kişi hayatını kaybetti

    endonezya 1917 yılında 7,4 şiddetinde 15.000 kişi hayatını kaybetti

  510. islam dedi ki:

    1.çelişki dediğiniz ayet ile ilgili
    Bu hususta yüce Allah şöyle buyuruyor: “Ey inananlar! Ne alışverişin, ne dostluğun ve ne de şefaatin olmadığı gün gelmeden önce, size verdiğimiz rızktan (Allah için) harcayın. Kâfirler, zalimlerin tâ kendileridir.” [11]

    Burada reddedilen, kâfirlerin şefaate ulaşmasıdır. el-Mizan tefsirinde de bu ayetle ilgili olarak şöyle kaydedilmiştir: Yüce Allah’ın vermiş olduğu rızklardan infak etmekten sakınmak, küfür ve zulümdür. Bu ayetin son kısmı baş kısmıyla birlikte göz önünde bulundurulursa, Allah’ın kendilerine verdiği rızktan Allah yolunda infak etmeyenlerin kâfirlerden oldukları açıklık kazanır ve şüphesiz kâfirler de kıyamet günü şefaate ulaşmayacaklardır.

    Dolayısıyla, ayetin akışından belli bir grubun şefaate ulaşmayacağı anlaşılmaktadır.

  511. islam dedi ki:

    2.ayet ile ilgili cevap
    yüce Allah, şöyle buyurmuştur: “Sana gelen iyilik Allah’-
    tandır. Başına gelen kötülük ise kendindendir…” (Nisâ, 79)
    Sakın ola ki aklına, yüce Allah’ın bu ayeti Peygamberine (s.a.a)
    vahyederken şu ifadelerde açıkladığı belirgin bir gerçeği unuttuğu
    şeklinde bir fikir gelmesin: “Allah her şeyin yaratıcısıdır.” (Zümer,
    62), “O (Allah) ki, yarattıgı her şeyi güzel yapmıştır.” (Secde, 7) Şöyle
    ki bu ayetlerde yüce Allah, her şeyi kendisinin yarattığını ve yarattığı
    her şeyin, özü itibariyle güzel olduğunu vurguluyor. [Ama
    tefsirini yapmakta olduğumuz ayette insanın başına gelenlerin iyi
    ve kötü diye ikiye ayrıldığını; iyiliğin Allah’tan, kötülüğün de insanın
    kendi nefsinden olduğunu ifade ediyor ve bu iki ayette vurguladığı
    gerçeği, burada unutuyor sanki. Ancak sen böyle bir vehme
    asla kapılmamalısın.] Çünkü yüce Allah başka ayetlerde şöyle buyuruyor: “Rabbin asla unutkan degildir.” (Meryem, 64) “Rabbim ne
    yanılır, ne de unutur.” (Tâhâ, 52)
    Buna göre, “Sana gelen iyilik…” ifadesinin anlamı şöyledir:
    Senin karşına çıkan her iyilik -ki karşına çıkan her şey iyidir, güzeldir-
    Allah’tandır. Sana gelen her kötülük ise, amacına ve arzuna
    uygun olmamasından dolayı senin açından kötü olduğu için kötüdür.
    Aslında onlar da özü itibariyle iyidirler, güzeldirler. Senin nefsin
    onları kötü seçimiyle üzerine çekti, onları çağırmış oldu. Dolayısıyla
    onlar da Allah’tandırlar. Allah, [senden kaynaklanan bir seçim
    ve irade olmaksızın] doğrudan sana kötülük veya zarar yöneltmekten
    münezzehtir.

    Daha önce de vurguladığımız gibi, ayette özel olarak
    Peygamberimize (s.a.a) hitap ediliyorsa da, anlamı herkesi
    kuşatacak genelliğe sahiptir. Diğer bir ifadeyle, bu ayet de “Bu
    böyledir… Allah degiştirecek degildir.” ve “Size gelen her
    musibet…” ayetleri gibi, bireysel hitabın yanı sıra, toplumsal hitabı
    da içerir niteliktedir. Çünkü toplum da bireyden ayrı olarak insanî
    bir organizmaya, iradeye ve seçme yeteneğine sahiptir.
    Toplumun bir organik yapısı vardır. Toplumu oluşturan bireylerden
    öncekiler ve sonrakiler, bu yapı çerçevesinde yok olur, erirler;
    geçmişte kalanlar ölüp gidince, sonradan gelenler öncekilerin,
    ölüler dirilerin kötülüklerinden sorumlu olurlar; onlardan dolayı
    sorguya çekilir, azaba çarptırılırlar. Hatta günah işlemeyen birey,
    günah işleyenlerin günahı karşılığı cezalandırılır vs. Oysa bu, tek
    tek bireylere uygulanan hükümler açısından hiçbir zaman doğru
    olmaz. Tefsirimizin ikinci cildinde “Ceza Açısından Amellerin Hükmü”
    nü incelerken, bu konuya ilişkin bazı açıklamalarda bulunduk.1
    Nitekim Resulullah efendimiz (s.a.a) Uhud Savaşı sırasında yüzünden
    yara almış, mübarek dişleri kırılmıştı. Müslümanlar da birçok
    yaralar almışlardı. Hâlbuki o, günahtan ve yanılgıdan berî olan
    1- [bkz. c.2, Bakara Suresi, ayet: 216-218.]

    masum bir peygamberdir [ve böyle bir cezalara maruz kalması asla
    düşünülemez]. O hâlde, ona isabet eden şey, içinde bulunduğu
    topluma isnat edilirse -ki onlar Allah’ın ve Resulünün emrine muhalefet
    etmişlerdi- bu, içinde bulunduğu toplumun kendi elleriyle
    kazandığı şeylerden dolayı başına gelen bir kötülüktür. Şayet [tefsirini
    sunduğumuz ayetteki gibi] onun mübarek şahsına isnat edilirse,
    bu, Allah yolunda karşısına çıkan ilâhî bir sınama amaçlı
    musibet olur; insanları bilinçli olarak Allah’a davet etme onuru uğruna
    çekilen mihnet olur. Bu ise insanın derecesini yükselten bir
    nimetten başka bir şey değildir.

    Aynı şekilde, Kur’ân’ın bakışına göre, -ki Kur’ân’ın bakışı haktan
    başka bir şey değildir- bir kavme isabet eden kötülüklerin kaynağı
    onların amelleridir. Yine onlara isabet eden iyiliklere gelince,
    onlar sadece yüce Allah’tandır.

    Evet, burada iyilikleri bir açıdan insanlara nispet eden ayetler
    de vardır kuşkusuz. Meselâ: “O ülkelerin halkı inansalar ve (günahlardan)
    sakınsalardı, elbette onların üstüne gökten ve yerden
    nice bereket kapıları açardık.” (A’râf, 96) “Sabrettikleri ve ayetlerimize
    kesinlikle inandıkları zaman, onların içinden, buyrugumuzla
    dogru yola ileten önderler tayin etmiştik.” (Secde, 24) “Onları
    rahmetimizin içine aldık; dogrusu onlar iyi kimselerdendi.” (Enbiyâ,
    86) Bu anlamı içeren ayetlerin sayısı oldukça fazladır.
    Ne var ki, yüce Allah Kur’ân’da yarattığı herhangi bir varlığın,
    kendisi için öngörülen bir amacı gerçekleştirmesinin, bir hayra
    ulaşmasının ancak Allah’ın muktedir kılması ve yol göstermesi ile
    mümkün olabileceğini vurgulamaktadır: “…Her şeye kendi (özel)
    yaratılışını veren, sonra da onu (o dogrultuda) hidayet eden Allah’tır.”
    (Tâhâ, 50) “Eger Allah’ın size lütuf ve rahmeti olmasaydı,
    içinizden hiçbir kimse asla temiz bir hâle gelemezdi.” (Nûr, 21) Bu
    iki ayetle ve bundan önce zikrettiğimiz ayetlerle, iyiliklerin yüce Allah’tan
    olması hususunda karşımıza yeni bir anlam çıkıyor. O da
    şu ki: Insan, ancak yüce Allah’ın sahip kılması ile, ona ulaştırması
    ile bir iyiliğe sahip olabilir. Demek ki bütün iyilikler Allah’ın, kötülükler de insanındır. Böylece, “Sana gelen iyilik Allah’tandır. Başına
    gelen kötülük ise kendindendir…” ayetinin anlamı daha bir belirginlik
    kazanıyor.
    Iyilikler Allah’tandır, çünkü her iyi O’nun tarafından yaratılmıştır.
    Hilkat ve güzellik de ayrılmaz ikilidir. Yine iyilikler O’ndandır,
    çünkü hayırdırlar. Hayır ise, O’nun elindedir. Bir kimse ancak O’nun
    sahip kılmasıyla bir hayra sahip olabilir. Kötülükler ise ona nispet
    edilmezler. Çünkü kötü bir şey, kötülük bağlamında yaratılmış değildir.
    Yüce Allah ise yaratır. Yaratma O’nun işidir. Kötülük, meselâ
    insanın Allah katından gelen bir rahmeti yitirmesidir; insanlar tarafından
    işlenen bir amelden dolayı, yüce Allah o rahmetin akışını
    durdurmuştur. Itaat ve günah anlamında iyilik ve kötülüğe gelince;
    daha önce bu kitabın birinci cildinde, “Allah bir sivrisinegi… örnek
    göstermekten çekinmez.” (Bakara, 26) ayetini tefsir ederken, bunların
    yüce Allah’a nispet edilişleri hakkında açıklamalarda bulunduk.
    Bu bağlamda tefsir kitaplarını inceleyecek olursanız, farklı sözler,
    değişik görüşler ve eğilimler göreceksiniz, sizi hayrete düşürecek
    problemlerle karşılaşacaksınız. Yaptığımız açıklamaların, Allah’ın
    kitabı üzerinde düşünenler için yeterli bir açıklıkta ve açıklayıcılıkta
    olmasını diliyoruz. Bir araştırmacı, bu konuyu incelerken,
    konunun fark-lı yönlerini birbirinden ayrı tutmak, Kur’ân’ın iyilik,
    kötülük, nimet, ceza gibi kavramlara getirdiği anlamları kavramak,
    toplumun ve bire-yin kişiliklerini ayrı ayrı değerlendirmek zorundadır.
    Çünkü böyle yap-ması hâlinde, ifadelerin ana mesajını
    net bir şekilde algılayabilir

  512. Gencer dedi ki:

    Dört Melek
    Azrail ve Mikail abiler yoğun mesaide bulunurken Cebrail ve İsrafil abilerimiz ne yapıyorlar?.Adaletsizlik Göklerdemi acaba?

    • rammsteinn dedi ki:

      cebrail emekliye ayrıldı.
      israfil elinde çalacağı ne olduğu belirsiz çalgı aleti ile bekliyor.en iyi iş onun.tek işi düdüğü öttürmek. yanlışlıkla çalarsa bak sen komediye.

      • Nuri Baba dedi ki:

        Hay sen varolasın rammsteinn dost…

        Gözlerimden yaş geldi güleceğim diye..

      • 1okuyucu dedi ki:

        Nuri Baba;

        demek, ben o mesajı okurken sen cevap vermişsin, okuduğum sırada ortam müsait olsaydı kopçaları koyuverecektim,

        devamını ben anlatayım, Azrail de Allaha soruyormuş, “Cebraili emekli ettin, ben ne zaman emekli olacağım “diye, Allahta, “İsrafil düdüğü öttürdüğü zaman sen emekli olacaksın” demiş, şimdilerde Azrail, düdüğü öttürmesi için İsrafili kandırmaya çalışıyormuş.

      • Nuri Baba dedi ki:

        Sevgili Dost ;

        sizlerin bu mükemmel yorumlarınızdan öyle çok yararlanıyorum ki, Face de ki dostlar da beni bir şey biliyor sanıyorlar…

        Sizlere sevgilerimi sunuyorum..

      • rammsteinn dedi ki:

        azrailin iş yoğunluğundan dolayı şikayetçi olduğu neredeyse kesinleşti.
        ortaya çıkan son dinleme kayıtlarına göre hürrem isimli bir melek ile azrailin gizlice görüştüğü, bu görüşmede;
        hürrem meleğinin azraile
        “bak azrail ,dünya nufusu artıyor senin iş gittikçe çoğalıyor,mikail orda burda doğal afetler yaparak sana kıllık yapıyor.senin iş yoğunluğunu arttırıyor. istersen israfil ile bir görüşeyim. düdüğü erken öttürmesini sağlayabilirim. böylece sende rahat edersin. koştur koştur nereye kadar”
        dediği iddia edildi.
        bu kayıtların ardından derin devlet söylentileri, yerini “derin din” söylentilerine bıraktı.
        bütün bunların ardından gözler pensilvanyaya çevrildi.

    • Gencer dedi ki:

      Eğer Azrail ve Mikail iyi bir zam alırlarsa kesinlikle yanlarındayım.Bunu şimdiden belirteyim.Bir tarafta gel keyfim gel diğer tarafta adamlar cebelleşip dursunlar.

  513. islam dedi ki:

    2.ayet ile ilgili cevap
    İman edenler, Yahudiler, Hıristiyanlar ve Sabiilerden Allah’a
    ve ahiret gününe inanıp iyi işler yapanların mükâfatları Rableri
    katında mahfuzdur; onlara ne bir korku vardır, ne de onlar üzüleceklerdir.

    AYETİN AÇIKLAMASI

    Ayetin akışından da anlaşılacağı gibi, ikinci kez imandan söz
    edilmiş olması, gerçek anlamda iman niteliğine sahip olmayı vurgulamaya
    dönüktür. Buna göre, ayetin girişinde yer alan “iman
    edenler” ifadesinden maksat, dış görünüş olarak imanla nitelendirilen,
    dışarıdan bu isimle anılan kimselerdir.

    Bu durumda ayetten, şöyle bir anlam çıkıyor: Müminler, Yahudiler,
    Hıristiyanlar ve Sabiiler gibi isimler ve bu isimlerle nitelendirilme,
    Allah katında ödül almayı gerektirici ve azaba karşı güvencede
    olmayı sağlayıcı unsurlar değildirler. Yani meselenin özü,
    Yahudiler ve Hıristiyanların, “Yahudi yahut Hıristiyan olmayan kesin
    olarak cennete girmeyecek.” (Bakara, 111) dedikleri gibi değildir.
    Meselenin özü, saygınlık ve mutluluğun sebebi, Allah’a ve
    ahirete gerçekten inanmak ve buna bağlı olarak iyi işler yapmaktır.
    Bu yüzden “sıla” cümlesinde “mevsul”a dönmesi zorunlu olan
    zamir zikredilmemiş ve “onlardan inanıp iyi işler yapanlar” şeklinde
    bir ifade kullanılmamıştır. Bununla, bir isimle anılmanın bir
    yarar sağlayacağı şeklinde yanlış bir yoruma yol açılmasın, istenmiştir.
    Bunu, ifadenin akış biçiminden açıkça anlamak mümkündür.

    Bakara Sûresi / 62 ……………………………………………. 307

    Kur’ân-ı Kerim’de yer alan birçok ayet tekrar tekrar bu anlamı
    vurgulamaktadır. Kur’ân-ı Kerim, mutluluk ve saygınlığın tek ve ortaksız Allah’a kulluk sunmaya bağlı olduğunu ısrarla belirtmektedir. Dolayısıyla bu isimlerden hiçbiri, ad oldukları kimseye bir yarar sağlayamazlar. Allah’a yönelik kullukla yoğrulmadığı sürece
    hiçbir kemal sıfatı sahibi için kalıcı olamaz, onu kurtaramaz. Bu
    temel gerçek açısından peygamberlerle başka insanlar arasında
    bir fark yoktur. Nitekim yüce Allah peygamberlerini bütün güzel sıfatlarla
    andıktan sonra, onlar hakkında şöyle buyurmaktadır: “Eğer
    onlar Allah’a ortak koşsalardı, yaptıkları işler hiç olur giderdi.”
    (En’âm, 88)

    Yüce Allah, Peygamberinin (s.a.a) ashabı ve onunla birlikte
    iman edenlerle ilgili olarak, haklarında zikredilen onca yücelik, üstünlük
    ve fazilete rağmen, şöyle buyuruyor: “Allah, onlardan inanıp
    iyi işler yapanlara mağfiret ve büyük bir ödül vaat etmiştir.”
    (Fetih, 29) Dikkat edilirse burada yüce Allah “onlardan” ifadesini
    kullanmıştır. Bunların dışında, kendisine Allah’ın ayetleri sunulan
    başkası hakkında da şöyle buyuruyor: “Dileseydik elbette onu o
    ayetlerle yükseltirdik. Fakat o, yere saplandı ve hevesinin peşine
    düştü.” (A’râf, 176) Buna benzer daha birçok ayet vardır ki, saygınlığın
    gerçek inanca bağlı olduğunu, dış görünüşle bir ilgisi olmadığını
    kesin olarak ortaya koymaktadır.

  514. islam dedi ki:

    3.ayet için cevap

    İman edenler, Yahudiler, Hıristiyanlar ve Sabiilerden Allah’a
    ve ahiret gününe inanıp iyi işler yapanların mükâfatları Rableri
    katında mahfuzdur; onlara ne bir korku vardır, ne de onlar üzüleceklerdir.

    AYETİN AÇIKLAMASI

    Ayetin akışından da anlaşılacağı gibi, ikinci kez imandan söz
    edilmiş olması, gerçek anlamda iman niteliğine sahip olmayı vurgulamaya
    dönüktür. Buna göre, ayetin girişinde yer alan “iman
    edenler” ifadesinden maksat, dış görünüş olarak imanla nitelendirilen,
    dışarıdan bu isimle anılan kimselerdir.

    Bu durumda ayetten, şöyle bir anlam çıkıyor: Müminler, Yahudiler,
    Hıristiyanlar ve Sabiiler gibi isimler ve bu isimlerle nitelendirilme,
    Allah katında ödül almayı gerektirici ve azaba karşı güvencede
    olmayı sağlayıcı unsurlar değildirler. Yani meselenin özü,
    Yahudiler ve Hıristiyanların, “Yahudi yahut Hıristiyan olmayan kesin
    olarak cennete girmeyecek.” (Bakara, 111) dedikleri gibi değildir.
    Meselenin özü, saygınlık ve mutluluğun sebebi, Allah’a ve
    ahirete gerçekten inanmak ve buna bağlı olarak iyi işler yapmaktır.
    Bu yüzden “sıla” cümlesinde “mevsul”a dönmesi zorunlu olan
    zamir zikredilmemiş ve “onlardan inanıp iyi işler yapanlar” şeklinde
    bir ifade kullanılmamıştır. Bununla, bir isimle anılmanın bir
    yarar sağlayacağı şeklinde yanlış bir yoruma yol açılmasın, istenmiştir.
    Bunu, ifadenin akış biçiminden açıkça anlamak mümkündür.

    Bakara Sûresi / 62 ……………………………………………. 307

    Kur’ân-ı Kerim’de yer alan birçok ayet tekrar tekrar bu anlamı
    vurgulamaktadır. Kur’ân-ı Kerim, mutluluk ve saygınlığın tek ve ortaksız Allah’a kulluk sunmaya bağlı olduğunu ısrarla belirtmektedir. Dolayısıyla bu isimlerden hiçbiri, ad oldukları kimseye bir yarar sağlayamazlar. Allah’a yönelik kullukla yoğrulmadığı sürece
    hiçbir kemal sıfatı sahibi için kalıcı olamaz, onu kurtaramaz. Bu
    temel gerçek açısından peygamberlerle başka insanlar arasında
    bir fark yoktur. Nitekim yüce Allah peygamberlerini bütün güzel sıfatlarla
    andıktan sonra, onlar hakkında şöyle buyurmaktadır: “Eğer
    onlar Allah’a ortak koşsalardı, yaptıkları işler hiç olur giderdi.”
    (En’âm, 88)

    Yüce Allah, Peygamberinin (s.a.a) ashabı ve onunla birlikte
    iman edenlerle ilgili olarak, haklarında zikredilen onca yücelik, üstünlük
    ve fazilete rağmen, şöyle buyuruyor: “Allah, onlardan inanıp
    iyi işler yapanlara mağfiret ve büyük bir ödül vaat etmiştir.”
    (Fetih, 29) Dikkat edilirse burada yüce Allah “onlardan” ifadesini
    kullanmıştır. Bunların dışında, kendisine Allah’ın ayetleri sunulan
    başkası hakkında da şöyle buyuruyor: “Dileseydik elbette onu o
    ayetlerle yükseltirdik. Fakat o, yere saplandı ve hevesinin peşine
    düştü.” (A’râf, 176) Buna benzer daha birçok ayet vardır ki, saygınlığın
    gerçek inanca bağlı olduğunu, dış görünüşle bir ilgisi olmadığını
    kesin olarak ortaya koymaktadır.

  515. islam dedi ki:

    4.ayet için cevap verme tenezüllünde bili bulunmuyorum çünkü çokğul ve tekil için cevap verilmez gök derken neyi kast ediyor gökler derken neyi kast ediyor hepsi aynı

  516. islam dedi ki:

    5.ayet için verilecek cevabı aslında sende biliyorsun çünkü hz.ibrahim hz.musa ve hz.muhammedin dönemleri farklı dönemlerdir ve sadece hz.isa ile hz.musa arasında 4000 yıllık bir zaman diliminden bahsedilir ve eve çok doğru onların her biri kendi dönemlerinin ilk müslümanlarıydılar

  517. islam dedi ki:

    ben 6.bölümdeki gaflar ile ilgili hiçbirşey görmedim gaf varsa bizede göster

  518. islam dedi ki:

    7.konu ile ilgili allah teala iblisin bir melek olmadığını açık delili meleklerin nurdan yaratılmış şeytanlar ise ateşten yaratılmıştır araf suresinde bu hakikat şeytanın kendisinin ateşten yaratıldığını kendi ağzıyla söylüyor Andolsun, biz sizi yarattık, sonra size suret (biçim-şekil) verdik, sonra meleklere: “Adem’e secde edin” dedik. Onlar da İblis’in dışında secde ettiler; o, secde edenlerden olmadı.

    (Allah) Dedi: “Sana emrettiğimde, seni secde etmekten alıkoyan neydi?” (İblis) Dedi ki: “Ben ondan hayırlıyım; beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın.”

    (Allah:) “Öyleyse oradan in, orada büyüklenmen senin (hakkın) olmaz. Hemen çık. Gerçekten sen, küçük düşenlerdensin.”

    O da: “(İnsanların) dirilecekleri güne kadar beni gözle(yip ertele.)” dedi.

    (Allah:) “Sen gözlenip-ertelenenlerdensin” dedi.

    Dedi ki: “Madem öyle, beni azdırdığından dolayı onları (insanları saptırmak) için mutlaka senin dosdoğru yolunda (pusu kurup) oturacağım.”

    “Sonra muhakkak önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından sokulacağım. Onların çoğunu şükredici bulmayacaksın.”

    (Allah) Dedi: “Kınanıp alçaltılmış ve kovulmuş olarak oradan çık. Andolsun, onlardan kim seni izlerse, cehennemi sizlerle dolduracağım.” (Araf Suresi, 11-18)
    Yine kahf suresi 50. ayette allah teala onun cin olduğunu özellikle vurguluyor
    Meleklere: “Adem’e secde edin” dediğimizde İblis dışında hepsi secde etti. O cinlerdendi, Rabbinin emrinden çıktı. Şimdi siz beni bırakıp da onu ve soyunu dostlar mı ediniyorsunuz? Oysa onlar sizin düşmanlarınızdır. Bu zalimler için ne kötü bir değişmedir.

  519. sercan dedi ki:

    SAYIN İSLAM kusura bakma ama kendin çalıp kendin oynamışsın
    seni okuyanların bir şey anlayacağını sanmıyorum
    acelenenizmi vardı aniden gelip aynı yazıyı 2 kere 2.. 3 .. leri yazıp karıştırmışsınız
    kime cevap yazdığınızda kimle konuştuğunuzda belli değil
    saygılar,,,,

  520. sercan dedi ki:

    maide (ziyafet sofrası)suresi 64. Yahudiler dediler ki: “Allah’ın eli bağlıdır.” Kendi elleri bağlandı/elleri bağlanasıcalar! Söylemiş oldukları yüzünden lanetlendiler. Söylediklerinin aksine, Allah’ın iki eli de alabildiğine açıktır; dilediği gibi bağışta bulunur. İnan olsun ki, Rabbinden sana indirilen, küfür ve taşkınlık yönünden onları iyice azdıracaktır. Onların arasına, ta kıyamet gününe kadar düşmanlık ve nefret atmışızdır. Ne zaman savaş için bir ateş yaksalar, Allah onu söndürür de onlar yeryüzünde yine bozgunculuğa koşarlar. Ama Allah, bozguncuları sevmez.

    dünyada kendi vatandaşına sahip çıkan hiç bir ülke yok yahudiler gibi ve aşırı milliyetçilerdir
    ama müslümanlara bakarsak binbir parca olmuşlar birbirini boğazlamaktan
    bıkmıyorlar…..
    acaba yahudiler değilde müslümanlarmı lanetli bu işte bir yanlışlık var …………………

  521. sercan dedi ki:

    şimdi arkadaşlar iniş sırasına göre yorumlayalım

    bakara 2l9. Sana, şarap ve kumar hakkında soru sorarlar. De ki: Her ikisinde de büyük bir günah ve insanlar için bir takım faydalar vardır. Ancak her ikisinin de günahı faydasından daha büyüktür. Yine sana iyilik yolunda ne harcayacaklarını sorarlar. “İhtiyaç fazlasını” de. Allah size âyetleri böyle açıklar ki düşünesiniz.

    ŞİMDİ KUMARIN VE İÇKİNİN KİMSEYE FAYDASI OLMADIĞINI BİLİYORUZ
    PEKİ KURANDA BİR TAKIM FAYDALAR OLDUĞU YAZIYOR NE FAYDASI BU ??????????
    BURADA YASAK YOK SADECE UYARI VAR…

    nisa 43-Ey iman edenler, sarhoşken ne söylediğinizi bilinceye kadar; cünüp iken de -yolcu olmanız hariç- guslünüzü edinceye kadar namaza yaklaşmayın. Eğer hasta veya yolculukta iseniz ya da biriniz hacet yerinden gelir veya kadınlara dokunup da su bulamazsanız o zaman temiz bir toprağa teyemmüm edin; niyetle yüzünüze ve ellerinize sürün. Gerçekten Allah çok affedici ve günahları bağışlayandır.
    BURADADA İÇKİ SERBEST AMA İÇERSENİZ NAMAZA YAKLAŞMAYIN DİYOR ,, TAMAM ….

    90. Ey inananlar, şarap, kumar, dikili taşlar, şans okları şeytan işi birer pisliktir. Bunlardan kaçının ki kurtuluşa eresiniz.
    219 AYETTE YARARLARI VAR DEDİKTE SONRA
    BU AYETTE NEDEN PİSLİKTİR DENİYOR
    SÖZDE ALLAH 3 FARKLI AYET YOLLAYACAYINA
    NEDEN TEK AYETTE BUNLARI YASAKLAMIYOR
    YOKSA İÇKİ İÇENLER BİRDEN BIRAKAMIYORDA ALIŞTIRA ALIŞTIRAMI BIRAKTIRMAYA
    ÇALIŞIYOR
    not allahın yasakladığı bu 3 ayettekileri bende tasvip etmiyorum……..
    saygılar…………

    • 1okuyucu dedi ki:

      Sercan;

      Kuranın tanrısı, Müslümanları şarap içmekten vazgeçirmek için kademeli olarak telkinde bulunuyormuş ama bunu yaparken bazı faydalarının olduğunu söylediği şarabı, son ayette şeytan işi olan bir pislik gibi göstermesi, şeytanın kötülükten, zarardan başka bir şey düşünmediği göz önüne alındığında, aynı zamanda bazı faydalarının olmasının şeytanla bir ilgisi olup olamayacağı mantık kurallarına göre açıklanmaya muhtaç, öyle ya bazı faydaları olan bir şey niye şeytan işi bir pislik olsun?

      zaten Kuranın tanrısı şarabın şeytan işi bir pislik olduğunu söylediğinde o güne kadar şarabı bırakmamış olanlar meydana döktükleri şaraplarla Medineyi şarap gölüne çevirmiş, hiç biride bazı faydaları olan bir şey nasıl olurda şeytan işi bir pislik olur diye sormamış.

  522. RecallPhd dedi ki:

    Burası en son bıraktığım gibi kalmış,

    En kötü olanı da en azından orjinal metni okuyup anlamaya çalışanlara karşın tecümeler üzerinden sataşıyorlar.El-ezher üniversitesin de diyanet’in çevirileri baya konu olmuştu hatırladığım kadarıyla komik de bulmuşlardı.Bazıları da bu konuyu yeni zannetmekte ya bu daha kötü.

    Biri de %10 luk eğitimde kendisini göstermiş birisi var yukarı da yazmış, komik, cambridge phd yapan sizin gibiler yok malesef ortadoğu çalışmaları bölümüne bekliyoruz gelmenizi.

    iyi bir kavramlar sözlüğü önerebilirim (arapça o kadar çok kaynak var ki türkçe önereyim)
    http://www.idefix.com/kitap/mufredat-ragip-el-isfahani/tanim.asp?sid=R0WY070V0C1CQZPOHKQV

    bir de islam öncesi inançlar bağlamında

    “mevsûatu esâtîri’l-arab”. muhammed uceyne Beyrut’da iki cilt halinde basılmış.
    “el-mufassal fî târîhi’l-arab kable’l-islâm” [beyrut, 1993 baskısı]. 10 ciltlik külliyatın 6. cildi tamamen bu konu.
    Toshihiko izutsu’nun “kur’ân’da allah ve insan” isimli kitabı okunduğunda da görüleceği üzere kur’ân’la birlikte kavramların kazandığı yeni düzeyler, girdiği farklı ilişkiler vardır ve semantik açıdan kur’ân hem ontolojik/epistemolojik açıdan hem de mânevî/ahlâkî hayat açısından kendi içinde ciddi bir kavramsal bütünle muhatabının karşısına çıkar.

    • Nuri Baba dedi ki:

      İyi ki yüksek ilkokul mezunu emekli bir ameleyim de, bu tür yorumları yanıtlama görevi bana düşmüyor…

      Yoksa göğün yedi kat üzerinden , hala bıraktığım yerde otluyorsunuz diyenlere nasıl yanıt bulacaktım ki…

      Bu arada sadece yazının son cümlelerine aklım takıldı…

      Yani, Kur’an, kendi içinde ciddi bir tutarlılıkla karşımıza çıkar derken, Muhammed ve ekibinin ve de daha sonra Emevilerin Kur’anı bir olağanüstü eser haline getirdikleri mi söylenmek isteniyor, yoksa, kur’anı Allah yazdırdığı için böylesine mükemmeldir mi denmek isteniyor, cahil kafam anlamadı…Bağışlayın..

      Saygılarımla…

      • 1okuyucu dedi ki:

        Nuri Baba;

        sen, not almak için kerhen öğrenilen, sınav bittikten sonra unutulan bilgileri boş ver, sen gerçek okulda (hayat mektebi) yoğrulmuş bir emekçisin, işini, hakkını vererek yaptıysan, yani malzemeden çalmadan çırpmadan yaptıysan ne mutlu sana…

        dinden nemalanan pazarlamacıların sözlerine de aldırma, yani din denen otlakta otlatacak koyun arayanların lafına aldırma…

        ayrıca, anlayamadığın şeyleri de boş ver, çünki, Kuranı sahiplenenler bile, apaçık olduğu söylenen bir kitabı hâla anlayamamışlar, 1400 yıldır aralarında tartışıp duruyorlar,

        sen şimdilik bulunduğun yerde beklemede kal, biliyorsun senin bir görevin var.

      • Nuri Baba dedi ki:

        İlgin ve yanıtın için teşekkür ederim dost…

        Saygılarımla…

      • 1okuyucu dedi ki:

        bilmukabele Nuri Baba, senin bir görevin var, görevini unutma.

  523. sercan dedi ki:

    ABESE 17. Kahrolası insan ne kadar da nankördür!

    18. Hangi şeyden yarattı onu?
    ((((BURADA KONUŞAN ALLAH PEKİ YARATAN KİM ???))))))
    19. Bir spermden. Yarattı onu, ölçülendirip-biçimlendirdi.

    20. Sonra yolu kolaylaştırdı kendisine,

    21. Sonra öldürdü onu, kabre koydurdu.

    22. Sonra dilediği zaman diriltip ortaya çıkardı onu.
    BUGÜNE KADAR KİM ÖTEKİ DÜNYADAN GELDİ DUYAN İŞİTEN VARSA BANADA SÖYLESİN ….
    HANİ KIYAMETTEN SONRA TEKRAR DİRİLME OLACAKTI?????

  524. sercan dedi ki:

    ŞEMS 1. Andolsun Güneş’e ve ışığının parladığı kuşluk vaktine,

    2. Onu izlediğinde Ay’a,

    3. Onu iyice açtığı vakit gündüze,

    4. Ve onu sarıp sarmaladığı zaman geceye.

    5. Göğü ve onu kurana,

    6. Yere ve onu döşeyene.

    7. Nefse ve onu düzgün bir biçimde şekillendirene.

    8. Ardından da ona bozukluğunu ve takvasını ilham edene andolsun ki,
    BURADA allah konuşuyor ama sanki yaratan başka bir allah varmış gibi onun yarattıklarına yeminler ediyor çok garip
    veya muhammet konuşuyor allahın yaratıkları üzerine yeminler ediyor

  525. sercan dedi ki:

    ARKADAŞLAR BU KURANI OKUDUKÇA DAHA ÇOK İNANMAMAYA BAŞLADIM
    HER SUREDE MUTLAKA BİR KAÇ ÇELİŞKİ VAR (((okumam yazmam az olmasına ramen zaten bunları ben yazmıyorum söyleyip yazdırıyorum ama fikir benden ))))))

    büruç17. Geldi mi sana orduların haberi?

    18. Yani Firavun ve Semud’un?
    karıncanın antenininden bile haberi olan ((sözde allah ın)))
    muhammede gelen habererden ,,,haberi olmadığında soruyor
    geldimi sana orduların haberi
    çok garip birşey hayretler içinde kalıyorum ……

  526. levent dedi ki:

    herkese selam,

    oncelikle burada farkli gorusler olmasina ragmen karsilikli saygi dikkatimi cekti, bunun icin tum arkadaslara tesekkur ederim.

    ben kendimi musluman olarak goren ve bir yaraticinin olduguna inanan, olaylara tek duze bakmayan normal bir vatandasim. bu aralar kuran ile alakali kafamda cesitli sorular olustu ve bunlara cevap ararken bu siteyi buldum. kuran ile alakali kafamdaki sorular ve kafama takilan hususlar sunlardir;

    -kuranin insanlari hizzaya sokmak icin veya belli bir sekilde yonetebilmek icin bir gizli guc veya bir grup tarafindan yazilmis bir kitap mi acaba diye dusunuyorum.
    -burada bahsedildigi gibi yaratilis vb. konulardaki cesitli celiskiler kafami karistiriyor.
    -din ile alakali neye baksam sonucu maddiyat iceriyor, bu kadar yuce olan bir duygunun parayla ne isi olur.

    herkese saygilar,

  527. Utku Mete dedi ki:

    Kardeşim sen Türksün dimi ? Biliyosun orjinal Kuran Arapça dır.Bizim dilimiz yani Türkçe sadece 100 yıllık bir dildir .110.027 kelime var ve 19.198 yabancı dillerden alıntıdır.Ve Arapça grammer ile Türkçe grammeri bir değildir.Örneğin ‘yemin etme’nin Türkçe manası düz yemin etmedir ama Arapça karşılıklarından biride o cümleye önem kazandırmaktır.Yani Arapça ile Türkçe bir değildir.

    • pante dedi ki:

      Sen çevir öyleyse, bugünün Türkçesine göre değil, istersen Osmanlı Türkçesine, Selçuklu Türkçesine göre çevir. Ya da en uygun başka yabancı dilde çevir. Yok yine olmaz diyorsan, öyleyse olmayacak-anlaşılamayacak bir kitabı ne diye gönderir Allah’ın? Bırakın böyle dil mavallarını, kendinizi kandırmayın.

      • Utku Mete dedi ki:

        Kardeşim Allah senin benim yazdığım gibi yazsaydı sence Rahman ve Rahim sıfatlarını kullanırmıydı?. Dini manasından ziyade muhteşem bir edebi bir eserdir.Tabi senin düşüncene elbet saygım vardır.Kardeşim insanoğlunu etkilemek çok zordur ama Allah Kuran da bunu başarmak istemiştir.Örneğin:Alak suresi 15.ayet:Eğer inanmazsa biz onu alnından yakalarız ;onun yalancı alnından. Şimdi alından nasıl yakalanılırki?Biliyorsun alnın hemen arkasında beynin ön lobu bulur ve bu lobun görevi çok genişitir :hareket;sosyal yaşam;cinsel yaşam;bulmaca çözme kabiliyeti ;dil;düşünme .Peki sence ‘onları yalancı alınlarıdan yakalarız’ demesi neyi kastediyor olabilir ? ve bu arada sana sadece bir tane sayfa önericiem onu yorumsuz ve tarafsız izle.Zannetmiyor musun ki ben ateizmi araştırmadım ve ya evirimi ? https://www.youtube.com/watch?v=9i0Go6YfdwM

      • Nuri Baba dedi ki:

        Utku Beyefendi ; lütfen cahilliğimi bağışlayınız…

        “”Zannetmiyor musun ki ben ateizmi araştırmadım ve ya evirimi ?””..diyorsunuz…

        Politik ne demek ? desem, bana bir dolu bilgi verebilirsiniz…Veya, sosyal ne demek desem, yine kitaplar dolusu bilgilendirebilirsiniz…

        Kabul…

        Aklıma takıldığı için sormak istiyorum…

        Apolitik veya Asosyal dediğimde bana kitaplar dolusu yanıt mı verirsiniz, yoksa ” Politikayla veya sosyal yaşamla ilgilenmiyor” diyerek iki sözcükle yanıtınızı tamamlar mısınız ?

        Öyleyse Teisti araştırabilirsiniz de ; siz nasıl oluyor da “”Ateist””i araştırıyorsunuz ?

        Ateist ; dinlerle ve tanrılarla ilgilenmeyen olduğuna göre, siz Ateizmi nasıl araştırdınız, işte bunu da ben anlayamadım…

        Utku Beyefendi ; lütfen cahilliğimi bağışlayınız…

        Saygılarımla…

      • bilal dedi ki:

        Sn.Utku Mete,
        Bu değerli açıklamanızdan dolayı sizi kutluyorum,Allah razı olsun…….
        Selam ve saygılarımla…

    • maturity realstone dedi ki:

      Turkcemiz 100 yillik degil,Turkler varoldugundan buyana vardir.!00 yillik olan arap harflerinden Latin harflerine gecmemizdir.
      Sevgiler…

  528. HASAN dedi ki:

    Sn Utku Mete.
    Kurtubi tefsiri bu ayetle ilgili olarak bu ayetin ebu cehille ilgili geldiğini peygambere eziyet verdiğinden dolayı siddetle yakalanıp, çekeriz alnından diyerek onu alçaltacağız demektedir. Kiyamet gününde onun alnından yakalayacağız ve alnı ayakları ile birlikte katlanıp dürülecek ve bu haliyle cehenneme atılacaktır diyede açıklanmıştır. Nitekim er rahman 41 ayette Diyanet Vakfi : “Suçlular, simalarından tanınır, perçemlerinden ve ayaklarından yakalanırlar.” denir. Alak süresi 15. ayetle ilgili tefsirde kurtubide yazan: “dil bilimcilerin derlerki; bir şeyi yakalayıp, şiddetle çekmeyi ifade etmek üzere o şeyi şiddetle yakalayıp, çektim derler, ” Atının alnını ( perçemini) şiddetle yakalayıp çekti denilir. ”
    Bir şiirden örnek verir ” Öyle bir toplulukturlar ki onlar ( savaş için ) yüksek sesle bağırmalar çoğaldımı, görürsün onların kimisi tayına gem vurmuş, kimisi atının perçemini şiddetle yakalayıp çekmiş” . Konuda geçen perçem, alın ifadesi bildiğimiz saçın önü anlamına gelir. Burda nasıl beynin ön lobu anlamı çıkarıyorsunuz. Errahman süresinde açıklanan suçluların simalarınından tanınır ifadesinden bu suçlunun alnı,perçemi yüzünde olduğundan dolayı “günahkar alın, perçem” kullanması doğal olacaktır. Ayrıca rahman süresinde suçluların alın,perçem ve ayaklarından yakalanacağı belirtilmiştir, alında beynin günah işleyen lobu var diyelim, ayaklarda ne var peki ?
    Toparlarsak perçeminden tutmak, çekmek arapların günlük dilde kullandığı vecizelerdir ve kuranda da doğal olarak kullanılmıştır. Sizinde dediğiniz “Biliyorsun alnın hemen arkasında beynin ön lobu bulur ve bu lobun görevi çok genişitir :hareket;sosyal yaşam;cinsel yaşam;bulmaca çözme kabiliyeti ;dil;düşünme” ifadesi biraz fazla değilmi…
    Saygılarımla..

    • Utku Mete dedi ki:

      Kardeşim dediğin anladım senin dediğinde çok mantıklı .Benim ki de elbet yanlış olabilir .Bunu dememin sebebi Kuran çok sırlıdır ve tabi ki Hz. Muhammet (s.a.v.) Örneğin Darvinci evrim dedğin şey aslında İslam da vardır ve Darvin kendi evrimine ‘Muhammedin evrimi teorisi ‘diyordu inanmayan araştırır.İslam hiçbir zaman evrim ,bilim vs. şeylerle çakışmaz. Dediğim gibi Kuran inanılmaz bir edebi eserdir .Size göre ister Muhammet yazsın ister bize göre Allah yazsın süphesiz ki hiç bir kitap Kuran’ın edebi edebi olarak zenginliğini geçemez. Ve düşünceniz ne olursa olsun bu saygınıza hayran kaldım .

  529. Utku Mete dedi ki:

    Nuri Baba kardeşim elbette bende bilmediğim şeylerde bilmişlik taslamam.Bana ateizmi neden araştırdın diye sormuşsun.Kardeşim senin aklına takılmıyor mu ;biz nereden geldik ve neden var olduk.Ateizm tanrılarla ilgilenmeyen değil .Sadece Allah’ın veya başka tanrıların olamayacağını ispatlamaya çalışan bir düşünce akımıdır.Ve ateizm uzaylıların Dünya’ şekillendiridğini bile düşündü ama asla tanrı kavramını kabul etmediler.20.yy Bing Bang teorisi ortaya atılınca bütün Ateist profösörler karşı çıktı çünkü, Bing Bang evrenin yaradıldığı ve bir başlangıcı olduğunu gösteriyordu.Kardeşim senin ‘Tanrı yok ‘demenle tanrı yok olmaz Kuran dada dediği gibi ‘Hala aklınızı kullanmayacak mısınız’.Ve ben her dini araştırdım Budizm, Musevilik ,Hristiyanlık,vs ama aklıma en çok İslam yattı.Çünkü Müslüman bilginler (7.yy-21.yy) o sizin bilim dediğiniz şeyin temellerini atmaktaydı.Çünkü biliyorlardı Allah onlara ‘Dünya ya ne katkın oldu ?’diye soracaktı.
    Düşüncelerimiz ne olursa olsun insan olmaktan vazgeçmeyin herkeze iyi günler 😀

    • Nuri Baba dedi ki:

      Utku Beyefendi ; nereden geldiğimiz aklıma takılmıyor…Zira ateist bilim insanları bunun yanıtını buldular…

      Peki, sizin hiç aklınıza yatıyor mu, var olmayan cennetten kovulan iki insan tarafından insanlığın çoğalması…

      Sizin hiç aklınıza yatıyor mu, en ilkel, en kaba ve en aşağılık bir ENSEST ilişkiyle çoğaldığımızı kabul etmek…

      Ateizm hakkında ki bilgilerinizde yanılıyorsunuz…Ateistler, tanrının olmadığını kanıtlamaya çalışmazlar…Eğer böylesi bir uğraşın içine girerlerse, daha işin başında “Tanrı” kavramının varlığını kabul etmiş sayılırlar…

      İnsanlar, sizin inandığınız Tanrıyla ne zaman tanıştılar…Hani şu İbrahimi Dinler denilen, yani Semavi dinlerin başlamasıyla değil mi ?

      İyi ama bu dinlerin geçmişi 3500 yıl…Ya insanlık tarihi..Ortalama 130 – 200 Bin yıl…Yani insanlar, taşa toprağa , güneşe buluta, şimşeğe yıldırıma, suya ateşe taparlarken , sizin inandığınız tanrı neredeydi ?

      Tanrılığını illegal olarak mı sürdürüyordu da, Musa, insan öldürüp , çevresi uyuşturucu otlarla dolu olan mağaraya sığınınca mı sizin Tanrı’nız ortaya çıkmaya karar verdi ve legalliğe döndü…

      Hayır beyim, kazın ayağı öyle değil…İnsanlar, taptıkları nesnelerin, bir süre sonra gerçekliğini ve de Tanrı olamayacaklarını anladıkları için artık onlara tapmaz olmuşlardı…

      Öyleyse geriye tek bir seçenek kalıyordu ve onu uyguladılar…

      “Benim Tanrım görünmez ama vahiy yoluyla gerekli emirlerini ve bilgilerini verir”….

      İnsanlar, ateşin bilimsel temellerini kavrayınca, ateşin tanrısallığı sona ermişti ama şimdi görünmeyen bir varlığın ne işe yaradığını kavrayamadıklarına göre, uydurulan Tanrı kavramından her türlü çıkar elde edilebilirdi…

      Zira, olmayan bir şey, nasıl yok edilecekti ki…

      Beyefendi ; “Tanrı yok” demekle Tanrının yok olmayacağını iddia ediyorsunuz da, sonsuz evreni tanrı yarattı demekle, tanrının yarattığına nasıl inanabiliyorsunuz ? Gördünüz mü, bir hayalin peşinden gidildiğinde nasıl ortalık komedi dükkanına dönüyor…

      Bu arada size bir önerim var…Bu tür konular konuşulurken, lütfen “Kutsal” denilen kitaplara sırtınızı yaslamayınız…

      Zira, dünyada hiç bir şey, kendine Referans olmaz…Kur’an tanrıdan geldi diyorsunuz ve Kur’ana bakarak Tanrı var diyorsunuz…Bu ne yaman bir kısır döngüdür böyle…

      Bir konuda haklısınız…

      Eğer müslüman bilginler olmasaydı, şu an ne bilgisayarımız, ne internetimiz, ne telefonumuz ne teknolojik gelişimimiz olurdu, haklısınız (!)….

      Ve son cümleniz…

      (Düşüncelerimiz ne olursa olsun, “İnsan” olmaktan vazgeçmeyelim…)

      Altını imzalıyorum…

      Saygılarımla….

      • Utku Mete dedi ki:

        Kardeşim senin o ateist dediğin bilim insanları daha 100 yıl öncesine evren sonsuza kadar var ve var olacak diyordu.O zaman Dawnkins neden ‘ben tanrıyı yok etmeye çalışıyorum ‘derken amacının ne olduğunu söylüyor zaten .Ayrıca hangi bir kaynak ‘Dinler 3500 yıdır var diyor bana kanıt gözster bu 3500 yıllık din olaya kime göre ?Tabiki size göre eğer seninde amacın dini ve tanrıyı yok etmek olmazaydı böyle kanıtlanmamış bilgiyi arz etmezdin.İnsanlar ateşe taparken tanrın nerdeydi diyorsun güzel soru .Senin bildiğin peygamber sayısı kaçtır evlat?Senin bilidiğin peygamberleri bile Kuran dan öğrendin evlat :D.124.000 peygamber gelmiştir ve sen gelmiş bana sadece ilminle sınırlı bilgiler verip beni yanıltmaya çalışıyorsun.Bana göre Allah inanılmaz mesafelidir. Kuran da bile siz,biz,ey insanoğlu diye seslenir.Peki Kuran dan öncede tanrı anlıyışı var dı ve ne yaparsan yap hep olacak .Ve o müslüman bilginlere gelelim ne kadar vahim bir duruma gelmişsiniz ki bunu bile yalanlııyorsunuz .Matematiğin kurucuları kimdir git bir araştıır .
        Ben Kuran a bakarak tanrı ve ya Allah var demedim .Ben bilimle araştırdım peki evrenin şans eseri olma olasılığı nedir ?Veya mutasyonda paralellik.Ben bilimle konuşurum .

        Ebu Musa Câbir bin Hayyan 721 – 815 Tıp – Astronomi – Fizik – Kimya – Coğrafya
        Abdülhamid İbn Türk ? – 830 Matematik
        El-Harezmî 780 – 850 Astronomi – Coğrafya – Matematik
        Ferganî ? – 861 Astronomi
        Kindi[4][5][6] 801 – 868
        Câhiz 777 – 869
        Muhammed el-Buharî 810 – 869
        Ahmed bin Musa 803 – 873 Astronomi – Geometri
        Abbas Kasım İbn Firnas 810 – 888) Astronomi – Edebiyat
        ve bu sadece 9.yy da Bir şeyi bulmak bir şeyi geliştirmekten daha zordur evlat . Bana diyorsun ki cennet kovulan 2 insana mı inanıyorsun.Kardeşim sen nasıl ben salak bir hücreyken evrilip çoğaldım diyorsun Bende buna inanyıroum.En azından sizin ‘uzaylılar dünyaya geldi ve yaşam tohumunu dünyaya serptiler’ demenizden çok daha mantıklı .
        Ve bu söz Richard Dawkins e ait tir

        Saygılarımla

      • Nuri Baba dedi ki:

        Utku Beyefendi ; öncelikle vurgulamalıyım ki, son yorumunuzun içinde, daha önceki yorumlarınızda da olduğu gibi, bilimselliğin adı bile geçmiyor…

        Doğaldır…Neden ? Siz bir teistsiniz ve sizin bilimsellikle her hangi bir bağınız olamaz…

        “Hayır olur” diyorsanız, bunun ilk ve tek koşulu SORGULAMAKTIR…Eğer sorgulama eylemini gerçekleştirebilseydiniz ki, bunu hiç bir teist yapamaz, öncelikle tüm semavi dinlerin neden Arap Yarımadasında oluştuğunu ve peygamberlerin (!) neden hep bu yarımadadan çıktığını sorgulardınız…

        Eğer sorgulama eylemini gerçekleştirebilecek gözlüklere sahip olsaydınız, inandığınız Kur’anın neden dünyanın Kuzey Yarımküresini bilmediğini, oysa Tanrının bilmemesinin olanaksız olduğunu da bilirdiniz ve bu tür kitapların inandığınız Tanrı ile uzaktan yakından ilgisi olmadığını da bilirdiniz..

        Bir Arap bedevisi, kafasını dinlemek için serin bir mağaraya çekiliyor ve bir süre sonra mağaradan çıkıp eşi Hatice’nin yanına gelerek, kendisine Tanrının Cebraili gönderdiğini ve kendisini Elçi olarak tayin ettiğini söylüyor…

        Utku Beyefendi ; eğer sorgulasaydınız, bu masala inanabilmeniz için tüm akli melekelerinizi yitirmeniz gerekirdi..

        İşte bu mağara olayından sonra ki tüm gelişmeler sadece TEFERRUAT tır Utku Beyefendi, sadece teferruat…

        Bilal Beyefendinin bu teferruatlar hakkında ki geniş bilgileri, bize ortaokulda okutulan Tabiat dersinde ki Kurbağanın iç organlarını öğrenmemiz kadar gerekli bir teferruat…

        Sanırım anlatabildim..

        Diyorsunuz ki ; “Kardeşim senin o ateist dediğin bilim insanları daha 100 yıl öncesine evren sonsuza kadar var ve var olacak diyordu.”…

        Beyefendi, Evren sonsuzdur ve sonsuza kadar da yaşamına devam edecektir…İnsanoğlunun ömrü, Evren saatine göre sadece 6 saat…Şimdi ben size 3456 yıl sonra Evren yok olacak desem inanır mısınız ? Elbette inanmazsınız da, varsayalım ki inandınız…Nasıl göreceğiz o yılları…?

        Bu arada size son bir bilgi vereyim…

        Bütün semavi dinlerin atası Sümer Babil çok tanrılı dinleridir…Sümer tabletlerinin bazıları, Tevrat’ta birebir yer almaktadır…Ve Musa, bu sözlerin görünmeyen ve de bilinmeyen ve de kimseye bir yararı doğal olarak olmayan tanrıdan geldiğini söyleyerek ilk ve en büyük yalanı söylemiştir…Evet, bilgiden söz etmiştim, söyleyeyim…

        Siz dua ederken ellerinizi niye gökyüzüne çeviriyorsunuz ? Araştırmadınız değil mi ?

        Sümerliler, zorda kaldıklarında, ateş saçan nesnelerin gelip kendilerine yardım etmesi için onlara çağrı yapıyorlardı…Ve bu ritüeli önce Tevrat, sonra da diğer dinler uyguladı…Ve bu nesneler de bugünün anlatımıyla UFO lardı…Ve bunlar Sümerlilere ekini ve tarlayı öğretmişlerdi…

        Şaşırdınız ve inanamıyorsunuz değil mi ? Oysa siz benim söylediğim her söze inanmalısınız…

        Neden ? Bunca yalana palavraya ve de 124.000 Peygambere inanan bir kişi bana niye inanmasın ki…

        Koskoca Okyanusu yarattığına inandığınız Tanrı, Okyanusun içinde ki bir kum tanesinin içinde bulunan canlıyı kendine “Elçi” yaptığına inanıyorsanız, bana niye inanmayasınız ki…

        Hayallere inanmak teizmin fıtratında var…

        Unutmayınız ki ; insan beyninin yarattığı hayali tanrı ile konuştuğunu söyleyen her kişi, nitelikli dolandırıcıdır…

        Ve dinler, insan onuruna hakarettir…!!!

        Saygılarımla…

      • bilal dedi ki:

        Sn.Nuri Baba,

        1-Hz.Adem’in cenneti,ebedi hayat yurdu olan ahiretteki cennet değildir..Bu cennet hz.Adem’e özel dünyevi bir cennet idi. Cennetin anlamı,bağ,bostan,bahçe,yeşillik,sebze ve meyvelerin bütün çeşitleriyle bulnuduğu güzel bir yaşam için mekan demektir..Bir çok ayetlerde dünya ‘’cennetlerinden’’ de söz ediliyor.İşte Yüce Allah yer yüzünde hz.Adem ve eşi için böyle bir mekan oluşturuyor ve onları oraya alıyor….!!! ‘’الله اعلم ‘’

        2-Hz. Adem (a.s)’ın çocukları kimlerle evlendiler ?

        Mahremlerle evlenmek uygun olmayan bir şey olduğundan Adem (a.s)’ın çocuklarının birbirleriyle evlenmeleri mümkün değildi. Adem (a.s)’ın çocukları,dünyada daha önce yaşamış ama insan cinsinden başka bir nesilden kalan insanlarla evlendiler. Sonraları onların çocukları da amca çocukları oldular ve evlilik onların arasında gerçekleşti. Bu görüşü bazı rivayetler de teyit etmektedir. Zira Adem (a.s)’ın nesli yeryüzündeki ilk nesil değildi.Ondan (a.s) öncede yeryüzünde insan türleri de yaşıyordu.Hz.Adem ise yüce Allah tarafından halife olarak seçiliyor ve bugünkü modern insan nesli onunla başlıyor,modern insan nesli onunla başladığından insanlığın atası oluyor.‘’الله اعلم ‘’ Yani bir‘’ ENSEST ilişki söz konusu değildir. Hz.Adem’in halife olarak seçilmesi olayı BAKARA-30.ayete de şöyle geçiyor….
        ‘’واذ قال ربك للملائكة اني جاعل في الارض خليفة الخ ….’’
        ‘’ Bir zamanlar Rabbin meleklere: “Ben yeryüzünde bir halife yapacağım,” demişti…..’’

        Bir çok mealde burada ‘’ جاعل ‘’ cailun ‘’ kelimesinin ‘’’خالق ‘’ halikun’’ yani yaratacağım şeklindeki çevirisi doğru değildir.Çünkü’’حاعل ‘’ cailun’’ ile ‘’خالق ‘’ halikun’’ kelimesinin anlamı bibirbirinden faraklıdır.. Burada hz.Adem’in yaratılışı değil,onun sorumlu bir varlık olarak halife yapılması.söz konusudur…!!!
        .
        Saygılarımla….

      • 1okuyucu dedi ki:

        Bilâl;
        diyorsun ki, Ademle birlikte modern insan nesli başlasın diye, Adem yeryüzündeki cennette iken cennetten kovularak ilkel insanlarla temasa geçmesi sağlandı ve Ademin çocukları bu ilkel insanlarla evlenerek modern insanın çoğalmasını sağladılar,

        yani çoğalmanın ensest ilişkilerle olmadığını bazı rivayetlere dayanarak iddia ediyorsun,

        madem ensest ilişkilerin önüne geçmek için Ademin ilkel insanlarla temasının sağlanması gerekiyordu, o zaman önce cennete konulup, sonra cennetten kovulmasına ne gerek vardı, doğrudan bu insanların bulundukları yere gönderilirdi ve böylece Ademin çocukları bu ilkel insanlarla evlenerek ensest ilişkilerin önüne geçilirdi,

        peki Ademden önceki bu ilkel insanlar nasıl çoğaldı, tek bir çiftten mi türediler, yoksa birkaç çift yaratılarak ensest ilişkinin önüne mi geçildi, daha doğrusu ister Ademle başlasın, isterse Ademden önce başlasın, ilk insanların nasıl çoğaldığı sorusu halâ cevaplanmaya muhtaç,

        melekler Ademe yeryüzünde bozgunculuk çıkaracağı için itiraz etmeleri, ilkel insanların yeryüzünde bozgunculuk çıkarmadıkları anlamına gelmez mi?

        eğer ilkel insanlar bozgunculuk yapmıyorlarsa, yani bozgunculuk modern insanla başlayacaksa, ilkel insanlardan hayvansı özellikler taşıyan birer varlık olarak söz etmek gerekir, yani bir nevi gelişmemiş insan türü, belki de maymunumsu bir varlık,

        madem böyle bir iddiada bulunuyorsun, modern insandan önceki insan türlerinin nasıl çoğaldığını açıklamak zorundasın,

        eğer Adem cennetten kovulmasaydı ve çoğalma cennette başlasaydı, bu durumda ensest ilişki olmadığını nasıl iddia edebilirdin?

        yani eğer varsa Adem öncesini, yoksa Adem dönemini açıklamak zorundasın, çünki hikâyeyi anlatan sensin,

      • Nuri Baba dedi ki:

        Sevgili 1 okuyucu dost ; yorumunu iki kez okudum ve sonuna kadar katıldığımı özellikle vurguladıktan sonra, açıkca ifade etmem gerekirse…..

        Bilal Beyin yerinde olmak istemezdim…

        Benim yerime çok güzel yanıt vermişsiniz, hiç aklıma gelmemişti..

        Ve bu düz mantığı, nasıl tersine çevirmeye çalışacak, şaşkınlıkla beklemekteyim..

        Bilal Bey ; kendi düşen ağlamazmış…

        Büyük açık verdiniz, çok büyük…

        Saygılarımla…

      • 1okuyucu dedi ki:

        Nuri Baba;

        Bilâl bey, insan neslinin çoğalmasında ensest ilişkinin olmadığını savunabilmek için Ademin medeni neslinin ilkel insan nesliyle bir araya gelerek çoğaldığını savunuyor,

        yani çoğalmanın ensest ilişki şeklinde olmadığını savunayım derken, ilkel insanla medeni insan tiplemesini öne sürerek farkında olmadan insan türünün EVRİMLEŞTİĞİNİ savunuyor,

        bu durum Bilâl beyin ilk defa yaptığı gaflardan biri değil, Kuranda çok eşliliği savunurken zenginin şeyinin keyfini savunduğunun farkında olmadığı gibi,

        oysa biliriz ki garibanın bırak cariyeyi karı bakacak durumu olmadığı için evlenmekte zorlandığı biliniyorken, zenginliğine güvenip ikişer, üçer, dörder alanları savunmaya kalkması ne hazin verici, üstelik olaya yaklaşım tarzı tamamen cinsellikle ilgili,

        yani çok eşliliği cinsel ihtiyaçların giderilmesi için gerekli olarak görmesi, hazin olan da bu zaten…

        galiba garibanın cinsel ihtiyaçlarının bir önemi yok, en iyisi garibanlar dalgayı kesip atsınlar olsun bitsin.

        Nuri baba, senin bir görevin var, görevini unutmuyorsun değil mi? 🙂

      • 1okuyucu dedi ki:

        Bilâl;

        diyorsun ki, Ademle birlikte modern insan nesli başlasın diye, Adem yeryüzündeki cennette iken cennetten kovularak ilkel insanlarla temasa geçmesi sağlandı ve Ademin çocukları bu ilkel insanlarla evlenerek modern insanın çoğalmasını sağladılar,

        yani çoğalmanın ensest ilişkilerle olmadığını bazı rivayetlere dayanarak iddia ediyorsun,

        madem ensest ilişkilerin önüne geçmek için Ademin ilkel insanlarla temasının sağlanması gerekiyordu, o zaman önce cennete konulup, sonra cennetten kovulmasına ne gerek vardı, doğrudan bu insanların bulundukları yere gönderilirdi ve böylece Ademin çocukları bu ilkel insanlarla evlenerek ensest ilişkilerin önüne geçilirdi,

        peki Ademden önceki bu ilkel insanlar nasıl çoğaldı, tek bir çiftten mi türediler, yoksa birkaç çift yaratılarak ensest ilişkinin önüne mi geçildi, daha doğrusu ister Ademle başlasın, isterse Ademden önce başlasın, ilk insanların nasıl çoğaldığı sorusu halâ cevaplanmaya muhtaç,

        melekler Ademe yeryüzünde bozgunculuk çıkaracağı için itiraz etmeleri, ilkel insanların yeryüzünde bozgunculuk çıkarmadıkları anlamına gelmez mi?

        eğer ilkel insanlar bozgunculuk yapmıyorlarsa, yani bozgunculuk modern insanla başlayacaksa, ilkel insanlardan hayvansı özellikler taşıyan birer varlık olarak söz etmek gerekir, yani bir nevi gelişmemiş insan türü, belki de maymunumsu bir varlık,

        madem böyle bir iddiada bulunuyorsun, modern insandan önceki insan türlerinin nasıl çoğaldığını açıklamak zorundasın,

        eğer Adem cennetten kovulmasaydı ve çoğalma cennette başlasaydı, bu durumda ensest ilişki olmadığını nasıl iddia edebilirdin?

        yani eğer varsa Adem öncesini, yoksa Adem dönemini açıklamak zorundasın, çünki hikâyeyi anlatan sensin,

      • rammsteinn dedi ki:

        nuri baba
        dikkat ediyorum bu sitenin sadece bu bölümünde yazıyorsun.
        senin yazıların ilham dolu. diğer konulardada yazılarını bekliyoruz 🙂

        tanrının görünmeyen bir forma sokulması insanlık tarihinin kilit noktası. bunu musa icat etmese başkası icat edecekti. kim icat ederse etsin görünmeyen tanrının diğer tanrılardan çok daha fazla tutulacağı kesin. çünkü istediğin gibi hayal edebilirsin.
        aya güneşe yıldızlara suya ateşe vs vs tapanları bilim devredışı bıraktı.
        ama görünmeyen tanrıyı devre dışı bırakmak imkansız.
        çünkü insanlar onu istedikleri hayal ettikleri tanrı şekline sokuyorlar.

      • Nuri Baba dedi ki:

        Sevgili Can Dost ; beni gerçekten çok onurlandırdın…

        İçten sevgi ve saygılarımı sunuyorum…

  530. bilal dedi ki:

    Sn.1okuyucu,

    ‘’ madem ensest ilişkilerin önüne geçmek için Ademin ilkel insanlarla temasının sağlanması gerekiyordu, o zaman önce cennete konulup, sonra cennetten kovulmasına ne gerek vardı, doğrudan bu insanların bulundukları yere gönderilirdi ve böylece Ademin çocukları bu ilkel insanlarla evlenerek ensest ilişkilerin önüne geçilirdi, ‘’ sizden alıntı’’

    1-Adem halife seçildikten sonra dünyada ona has dünyevi bir cennet yaratılyor ve bu cennete alınıyor.Ama şeytan onu bu dünya cennetinde rahat bırakmıyor,cennetten çıkartılması için sinsice kalbine vesvese yaparak yasaklı meyveden yemesini sağlıyor.Adem halife ve sorumlu bir varlık olarak yaratıldığı için bu dünya cennetinde de imtihane tabi tutuluyor.Yani söz konusu cennete girmekle sorumlu olmaktan kurtulmuyor,burada sorumlu bir varlık olarak imtihane tabi tutuluyor.zira bu cennet ahireteki ebedi cennet değildi.Eğer hz.Adem ve eşi bu yasaklı meyveden yememiş olsaydılar’’الله اعلم ‘’ ikisi ölünceye kadar burada ilahi imtihane tabi tutulmuş olacaklardı.Ayrıca Adem ve eşi bu dünya cennetine alındıdktan sonra da şeytan konusunda uyarılıyorlar.Onlara’’ şeytan sizi buradan çıkarmaya çalışacak’’ bu nedenle dikkatli olun deniliyor.Yüce Allah Adem’i halife yaptıktan sonra bu dünya cennetiyle onu onurlandırıyor.Ama siz bu dünya cennetini ahireteki ebedi cennet gibi dieğerlendiriyorsunuz,halbuki Adem bu geçici dünya cennetine alınmamış bile olsaydı,yine ilahi imtihana tabi olup sorumlu bir varlık olarak yaşamaya devam edecekti.Adem halife yapıldıktan sonra yüce Allah onu dünya üzerindeki cennetle taltif ediyor,Ama şeytan konusunda uyarıldığı halde nefsine hakim olmuyor ve dediğni yapıyor.Bu nedenle imtihanı kayıp ederek,buradan kovulmayı hak ediyor.Yani buradan kovulmasına sebep olan kendisidir.Çünkü nefsine hakim olmayarak şeytana uydu.. Ayrıca yüce Allah halife yapıp sorumlu kıldığı bu insanı böyle güzel bir yerde imtihane tabi tutturmak istemiş..Ama burada kalabilmek için imtihanı kayıp ediyor.Şayet bu dünya cennetine alınmamış olsaydı sorumlu bir varlık olduğu için yine imtihane tabi tutulacaktı.! Bu nedenle ‘’önce cennete konulup,sonra cenneten kovulmasına ne gerek vardı.? ‘’ şeklindeki yorumunuzu anlamsız buluyorum… !!!
    Mesela: Bir adam çalışıp kazanıyor ve zengin oluyor,ama daha sonra yaptığı hatalar ve tembelliği yüzünden kayıp edip tekrar yoksul oluyor.Peki,burada‘’ önce Allah niye mal veriyor, tekrar niye alıyor ? gibi tarzında bir soru sormanın anlamı var mıdır.? Zaten bunun cevabı ortadadır. Yaptığı hatalar,tembellik,bilinçli çalışmamak vs…!!!

    İşte hz.Adem’ın dünya cennetine alınması ve daha sonra oradan çıkarılması da aynen bunun gibidir……..Yüce Allah onu oraya alıyor,ama orada kalabilmek için imtihanı başaramıyor,bu nedenle de oradan çıkarılıyor…..!!!!!!!

    2-yani çoğalmanın ensest ilişkilerle olmadığını bazı rivayetlere dayanarak iddia ediyorsun,’’
    ‘’ sizden alıntı ‘’

    Peki,çoğalmanın ensest ilişkilerle olduğunu söyleyenler kimlerdir? Bu çoğalmanın ensest ilişkilerle olduğunu kur’an mı söylüyor.? Bunlar neye dayanarak böyle bir ilişkiden söz ediyorlar.? Çoğalmanın ensest ilişkilerle olduğunun iddiası da yine rivayet değil midir???

    3-melekler Ademe yeryüzünde bozgunculuk çıkaracağı için itiraz etmeleri, ilkel insanların yeryüzünde bozgunculuk çıkarmadıkları anlamına gelmez mi? ‘’ sizden alıntı ‘’

    Tam tersine,melekler bu ilkel insanların yeryüzünde çıkardıklarıı bozgunculuğa bakarak sorumlu kılınacak olan bu insan neslinin de aynı şeyi yapacaklarına kanaat getiriyorlar.Zira bu ilkel insanlar bozgunculuğu yapmamış olsaydılar,melekler de böyle tahminde bulunmayacaklardı..Çünkü onlar ne geleceği,ne de gaybi bilirler…!!!

    4-peki Ademden önceki bu ilkel insanlar nasıl çoğaldı, tek bir çiftten mi türediler, yoksa bir kaç çift yaratılarak ensest ilişkinin önüne mi geçildi. daha doğrusu ister Ademle başlasın, isterse Ademden önce başlasın, ilk insanların nasıl çoğaldığı sorusu halâ cevaplanmaya muhtaç,’’ sizden alıntı ‘’

    a) Hangisi ise bilemeyiz ! Bunlar tek bir çiften de türemiş olabilirler,çünkü bunlar ilkel olup sorumlu insan olmadıklarından dolayı diğer canlı türleri gibi ensest ilişkilerle çoğalmış olmaları da mümkün.
    b ) Bir kaç çift yaratılarak da ensest ilişkinin önüne de geçilmiş olabilir.. ‘’’الله اعلم ‘’

    5-eğer Adem cennetten kovulmasaydı ve çoğalma cennette başlasaydı, bu durumda ensest ilişki olmadığını nasıl iddia edebilirdin? ‘’ sizden alıntı ‘’

    Bu dünya cenneti sadece Adem ve eşi için hazırlanmıştı,onun nesli için değil,Bu nedenle onun nesli bu dünya cennetinde yaşamayacaktı.Yine onun çocukları bu ilkel insanlarla evlenmeleri söz konusu olabilirdi.Zira bu cennet geçici bir dünya cenneti idi,Adem’in nesli olan insanlar orada yaşayabilsinler diye bu dünya cemnneti yaratılmamıştı. Siz Adem ve eşi için hazırlanmış olan bu geçici dünya cennetini ahireteki ebedi cennet olarak algılıyorsunuz. İşte asıl yanılgınızın sebebi bu.!!!
    _____________

    Sn.Nuri Baba,

    Bakıyorun ki,sn.10kuyucu imdadınıza koştuğu için çok sevinmişsiniz,bu nedenle diyorsunuz ki,

    Bilal Beyin yerinde olmak istemezdim…
    Benim yerime çok güzel yanıt vermişsiniz, hiç aklıma gelmemişti.. ( : )

    Saygılarımla….

    • 1okuyucu dedi ki:

      Bilâl;

      bir defa şurada anlaşalım, ben cennetin öteki alemde olduğunu söylemedim,
      o nedenle çıkış noktan benim değil, senin yanılgın…

      1-sen cennetin bu alemde olduğunu, Ademinde bu alemde yaratılarak veya yaratılmış birinin bu aleme önceden yaratılmış insanlara halife olarak atandığını söylüyorsun,

      Kuranda yaratılış hikâyesinin anlatıldığı bir bölümde, insanla ilgili olarak haliyle ilk insanın hikâyesinin anlatılması gerekmez mi?

      yani mantıken yaratılıştan söz ediliyorsa, dünya, güneş, ay, bitkiler, hayvanlar, vs. anlatılırken insanla ilgili anlatımın ilk insan için olması gerekmez mi?

      halife olarak atanan Ademin bu alemde yaratıldığını söylüyorsun, bende bu alemde yaratılan Adem, önceden var olan insanlara halifelik yapacaksa, doğrudan bu insanlarla temasının sağlanması gerekir diyorum, çünki sonuçta bir araya gelmeleri için alemler arası yolculuk yapmalarına gerek yok, sonuçta adına yeryüzü denilen bir mekânda yaşıyorlar

      nasıl peygamberler gelip bunlar tanrının emirleridir, uyarsanız cennete, uymazsanız cehenneme gidersiniz diyebiliyorsa, Ademde halifelik (peygamberlik) görevi gereği doğrudan bu insanlarla temas kurması gerekir diyorum,

      yani Ademin önceden var olduğunu iddia ettiğin insanlarla temas kurması için, önce yeryüzünde cennete konulup, sonra bu cennetten kovulmasına gerek yoktur, cennete konulmasının da, cennetten kovulmasının da halifelikle ilgili tutarlı hiçbir tarafı yoktur,

      diyorsun ki Adem önce bu dünya cennetinde sınandı, niye sınandı? halifelik yapıp yapamayacağı konusunda mı sınandı? öyle ya bir insana bir görev verilirken önce onun bu görevi yapıp yapamayacağı akla gelir,

      diyelimki Adem yasak meyveyi yemedi, bu durumda cennetten kovulmayacağı için halifelik yapacağı bir insan neslinden de söz edilemeyecekti,

      bu durumda Adem kime halifelik yapacaktı, kendi kendine mi halifelik yapacaktı, yada kendi neslini çoğaltıp onlara mı halifelik yapacaktı?

      diyelim ki dünya cennetinde kendi neslini çoğaltıp onlara halifelik yaptı, söz konusu cennet dünya denen alemin belli bir bölgesinde kısıtlı bir toprak parçasından ibaret olacağı için zamanla ademin nesli cennete sığmayacaktı, haliyle cennetin dışına göçler başlayacaktı, zaten insanın olmadığı bir yeryüzünün her köşesinin cennetten bir farkı olmayacaktı ki adına cennet denilen özel bir bölge olsun,

      eğer Ademin bulunduğu cennette çoğalma olmayacaktı diyorsan, Adem kime halifelik yapacaktı sorusunun cevabı açıklanmaya muhtaç,

      özetle söylersek, ayni peygamberlerde olduğu gibi, ki Ademde bir peygamberdir, halifelik yapacak biri, halifelik yapacağı insan topluluğuna gönderilir, yada kendi neslinden çoğalan insanlara halifelik yapar,

      önce cennete konulup, cennette hata yapması sonucu halifelik görevinin başlaması gibi saçma bir halifelik görevi olamaz,

      yani Adem halifelik görevinin başlaması için sınavı kaybetmesi gerekiyordu gibi saçma bir yaklaşım benim sorumun cevabı değil,

      2- çoğalmanın ensest ilişkilere göre olmadığı iddia etmek, Adem döneminde başka insanların olduğunu kabul etmek demektir,

      varsayalım ki başka insanlar da var, Ademin medeni, diğer insanların ilkel olduğunu iddia etmek, insan türünün evrimleşerek medeni olduğunu kabul etmek demektir, bu ilkel, medeni tanımlamalarını nereden bulup getirdin doğrusu çok merak ediyorum?

      3- melekler, Ademden önceki ilkel insanların yeryüzünde bozgunculuk yaptıklarını bildikleri için Ademinde yeryüzünde bozgunculuk yapacağını biliyorlardı diyorsun, peki o sırada o ilkel insanlar yer yüzünde bozgunculuk yapmıyorlar mıydı ? ki Ademin halife atanarak bozgunculuk yapacağını söylüyorlardı.

      peki, bir halifenin görevi yeryüzünde bozgunculuk çıkarmak mıdır? yoksa yer yüzündeki bozgunculuğu önlemeye çalışmak mıdır? ne dersin.

      4- ilk insan için çoğalmanın her iki türlüde olabileceğini söylüyorsun, ama Ademle birlikte ensest ilişki olmadığını söylüyorsun,

      elbette çoğalmanın ne şekilde olduğunu bilemeyiz ama tür olarak ilkellikten medeniliğe nasıl terfi ettiği doğrusu merak konusu?

      5- dünya cenneti Adem ve eşi için yaratılmıştı, çocukları için değil diyorsun, bu durumda ademin çocuklarını doğuracağı bir ortam ihtiyacı olacaktı, yani Ademin neslinin çoğalması için cennetten kovulması gerekiyordu, yada Adem cennette çocuk doğurdukça, çocuklarını kendisine has kılınmış cennetinden kovarak ilkel insanlarla bir araya gelmesini sağlayacaktı diyorsun, hayal gücüne hayranım doğrusu?

      özetle söylersek, halife atanacak kişi, cennet denilen özel bir bölgeye değil, halifelik yapacağı insan topluluğunun yaşadığı yere gönderilir, tıpkı peygamberlerin gönderildiği gibi…

      yani halifelik yapacak kişi insanın olmadığı bir yere gönderiliyorsa, bu yeryüzünde halifelik yapacak kişiden başka insan olmadığı anlamına gelir,

      halifelik yapabilmesi için cennetten kovulması gerektiği hikâyesi ise neresinden tutarsan tut…

    • Nuri Baba dedi ki:

      “bilal” Beyefendi ; sizin yerinizde olmak istemeyişimin bile nedenini anlamakta zorlanırken ve yanlış algılarken ; 1okuyucu’nun yorumlarına nasıl yanıt vererek çürütebileceksiniz ki…

      İşte bunun için yerinizde olmak istemem demiştim…

      Ve yazdığınız son yorum…Adem’in halifeliğinden, Adem’den önceki insanlara gönderilişinden , Adem’in çamurdan yaratılıp, diğer insanların nasıl yaratıldığının (!) ayırdına varamayışınızdan ve kem küm lerlen işi idare etmeye çalışmanıza kadar bir dolu hayal ürünü masallar…

      Ancak, 1okuyucu dostun imdadıma koşmasından gurur duyarım…Zira onun kadar yetkin olmadığımdan, onun yardımını her zaman isterim…

      Sizi okuduğumda aklıma gelenleri sansürleyerek yazmak istiyorum…

      Özellikle benim gibi yaşlı kişiler, gece başını yastığa koyduğunda, eğer bir rahatsızlıkları yoksa, başlarlar çeşitli fanteziler kurmaya ve onları gerçek sanarak uyuyana kadar mutlu olmaya çalışırlar…Hatta öyle senaryolar yazarlar ki, 20 lik delikanlılar gibi yetişemez hızlarına…

      Ancak, sabah uyandıklarında hepsini unutur ve gerçek yaşama dönerler…

      Benim anlamadığım, siz neden hala uyanamıyorsunuz da, sürekli hayal ürünü senaryolarla birlikte uykudasınız, işte orasını anlamakta zorlanıyorum..

      Muhammed’in yazdığı bir kitaptan, inandığınız Tanrının yaptığı her işe bir kulp takabiliyorsunuz…Bir “Yasak Elma” tutturmuşsunuz gidiyorsunuz..Adem’in cennetinde iki kişi var ama ağaçta ki elma yasak…Kime ? Adem’e…Yedirmeyecektin de niye koydun oraya elmayı..Şeftali, muz, ananas, kivi falan koysaydın değil mi ?

      Bilal Bey ; cezaevinde birisi “Af geliyormuş” diye canı sıkılıp ortaya bir yalan atar ve bir süre sonra attığı yalana kendisi de inanır…

      Siz bu yalanların masalların ve fantezilerin içinde öylesine boğulmuşsunuz ki, eğer güneşe “Kara” demişseniz, biz tüm argümanlarla yırtınsak da, güneşin kara olmadığını size anlatamayız…

      Saygılarımla….

      • 1okuyucu dedi ki:

        Nuri Baba;

        ben kendime has olan düşüncelerimi açıklarken, daha çok resmin bütününe bakarak gördüğüm tutarsızlıları vurgulamaya çalışıyorum, bunu yaparken, taraftar toplama veya taraf olma gibi bir düşüncem yok,

        zaten dikkat edersen seninle bile yazışırken insanın fizyolojik özelliğini öne sürerek, canlı varlığın tesadüfen yaratılamayacağını savunduğumu hatırlarsın, mükemmel bir Türkçeyle kurduğu cümlelerine hayranlığımı gizlemediğim toro’yla bile ayrıldığımız noktaları okumuşsundur,

        ayrıca, kimsenin senin imdadına koşmasına gerek yok, çünki senin sıkıştığında arkasına saklanacağın bir kutsalın yok, sadece kendine güvenip tek başına çıkmışsın ortaya hodri meydan diyorsun,

        yani senin savunacağın bir kutsalın olmadığı için ezilip büzüleceğin bir durumun da yok, benimde bir kutsalım yok, varlığını düşündüğüm tanrıya yönelttiğim eleştirileri okumuşsundur,

        madem bahaneyle konu harici mesaj yazdım, bari boş geçmeyelim,

        Müslüman arkadaşlar çok eşliliği savunurken, olaya cinsellik açısından bakıyorlar, yani zenginin şeyinin keyfini savunuyorlar,

        bir gariban düşün, eşi yatalak olmuş, ikinci eş alacak durumu yok, hizmetçi tutacak durumu yok, madem çok eşlilik erkeğin cinsel mağduriyetini gidermek için getirildi, şimdi bu gariban eşini sokağa atıp yeni bir eş mi alsın? böyle bir şey savunulabilir mi?

        aksine, insan sosyal bir varlık olarak birbirleriyle dayanışmak zorundadır, böyle durumlarda öncelikle akrabalar, birbirlerinin yardımına koşarlar, örneğin; adam çalışmak için işe gittiğinde karısını akrabalarına veya komşularına emanet eder, yani cinsel mağduriyetini bahane ederek yeni bir eş almak için eski eşini boşamayı düşünmez,

        Ademin halifelik görevine başlaması için yasak meyveyi yemesi gerekiyordu, eğer yemeseydi, cennetten kovulamayacak ve yeryüzünde halifelik görevine başlamayacaktı, dolayısıyla Kuranın tanrısı Ademi halife olarak atayamamış olacaktı ve meleklere söylediği, “ben bir halife atayacağım” sözünün bir anlamı kalmayacaktı,

        neyseki Adem yasak meyveyi yedide Kuranın tanrısını yalancı duruma düşürmekten kurtardı, yada Kuranın tanrısı melekler karşısında yalancı durumuna düşmemek için ne yapıp edip yasak meyveyi Ademe yedirdi de Adem yeryüzünde halifelik görevine başladı?

    • bilal dedi ki:

      Sn.1okuyucu,

      1- yani çoğalmanın ensest ilişki şeklinde olmadığını savunayım derken, ilkel insanla medeni insan tiplemesini öne sürerek farkında olmadan insan türünün EVRİMLEŞTİĞİNİ savunuyor, ‘’ sizden alıntı ‘’

      Evrimden makasdınız ayni tür arasında olgunlaşma ise zaten buna karşı çıkmam mümkün değildir,zira kur’an’a göre de her şey evrelerle tekamül oluyor,böyle bir duruma hiç karşı çıkmadım,benim karşı çıktiğim ve kabul etmediğim durum ise,insan olmayan başka bir canlı türünün evrimleşerek insana geçiş yaptığının safsatasıdır.. Ben buna karşıyım..
      Bu nedenle ister ilkel insan olsun,ister modern insan yine her ihkisi de insandır,ikisi de aynı insan türüdür,farklı türler değildir..Eğer evrimi benim anlatığım şekilde anlıyorsanız sorun yok,ama insan olmayan bir canlı türünün evrimleşerek insana geçiş yaptığını söylüyorsanız işte ben bu safsataya inanmam…!!!

      2-bu durum Bilâl beyin ilk defa yaptığı gaflardan biri değil, Kuranda çok eşliliği savunurken zenginin şeyinin keyfini savunduğunun farkında olmadığı gibi,..’’ yani çok eşliliği cinsel ihtiyaçların giderilmesi için gerekli olarak görmesi, hazin olan da bu zaten ’’ sizden alıntı’’

      Ayrıca şunu bilmeniz gerekir.’’ Eşleşme biyolojiktir; insanın genetik algoritması,doğal yapısı evlenmeye yöneliktir. Kadın ve erkeğin birbirlerine cinsel eğilimleri vardır.Bu eğilim,içgüdüseldir ve insan soyunun devamı için gereklidir. Yani evlilik öncelikle insanın biyolojik ihtiyacıdır denebilir…!!!

      Çok eşliliği cinsel ihtiyaçların giderilmesi için gerekli olduğunu mu savunuyorum,? Ben nerede cinsel ihtiyacın gederilmesi için çok eşliliğe ihtiyaç vardır demişim.?
      Yoksa okuduklarınızı doğru anlamıyor musunuz.?

      Ben her zaman islamda tek eşlilik esastır ve kur’an’da da sadece tek eşlilik uygun görülüp teşvik ediliyor,çok eşlilik ise uygun görülmüyor,hatta kur’an ikinci eşlilik için öyle şartlar ileri sürüyorki,kur’an hukukunun uygulandığı bir ortamda neredeyse,ikinci evlilik yapmak pek mümkün olamıyor…….Ancak,mevcut eş görevini yapamıyor (hastalık,felç,psikolojik sorunlar ve benzeri durumlarda.) erkeğin de cinselliğe ihtiyacı varsa ve her iki eş arasında adil davranabiliyorsa,ikinci evliliği yapabilir ’’ şeklinde açıklamalarım olmuştur.Peki,buna bakarak hangi mantıkla beni kast ederek ‘’çok eşliliği cinsel ihtiyaçların giderilmesi için gerekli olduğunu savunuyor diyebiliyorsunuz? Her halde sana göre evlilik insanın biyolojik bir ihtiyacı değildir.Ayrıca benim önceki açılamalarım da aşağıdadır,bunun neresinde çok eşlilik gerekli olduğunu savunmuşum.O kadar gaf yapıyorsunuz ki,sanki zenginin şeyinin keyfini savunuyor muşum..! İkinci evliliğin şartı zenginlik mi,? İkinci evlilik yapabilmenin şarti zenginlik olduğunu mu savunuyorum.???

      Ayrıca konuyla ilgili önceki açıklamalarım aşağıdadır !!!

      İSLAMA GÖRE İKİNCİ EVLİLİK !

      İslamda tek evlilik esastır.İslamdan önce evlilikte sınırlama diye hiç bir kural yoktu.Ama islam o günkü şartlarda bile sınırlamayı getirip tek evliliği esas yapıyor.Yalnız bazı şartlar ve mazeret bulunursa ikinci evlilğe ruhsat verilir..Söz konusu mazeret ve şartları aşağıda yazıyoruz.Bu şartlar ve mazeretler gerçekleşmemişse,ikinci evlilik kur’an’a ve islama aykırı olur.Bugün bu ikinci evlilk yapılıyorsa,ne kur’an,ne de islam bundan sorumlu değildir Çünkü bu,kur’an’a ve islama uygun yapılmamaktadır..İslam ve kur’an hukuku egemen olsaydı,bu tür suistimallara asla izin verilmeyecekti..Resmen belgelerle mazeretini göstermeyen ve söz konusu şartlara haiz olmyanaın hiç biri ikinci evliliği yapamayacaktı.

      İSLAMDA TEK EVLİLİK ESASTIR,AMA HANGİ ŞARTLARDA İKİNCİ EVLİLĞE RUHSAT VERİLEBİLİR.?

      1-NİSA-3:….فان خفتم الا تعدلوا فواحدة الخ ‘’ .Eğer aralarında adalet ve eşitliği gerçekleştirmekten endişe ederseniz bir kadınla veya himayenizin altında bulunanlardan biriyle evlenin…’’ deniliyor.. Bu adalet şartına dikkat etmek gerekir…….

      a) Bir erkek mevcut eşinin izin ve rızasını almadan ikinci evlilik yaparsa,bırakın endişeyi zaten başta adaletsizlik yapmış oluyor.Mevcut eşin izin ve rızası alınmadan ikinci evlilik yapılırsa,mevcut eş direnecek ve aile içinde sürekli huzursuzluk olacaktır,bu durumda ise erkeğin adil ve eşit davranması söz konusu bile olamayacaktır……..Yani adil ve eşit davranmamak kesin değilse de,bir endişe veya bir ihtimal bile bu ikinci evlilik yolunu kapatıyor…فان خفتم الا تعدلوا فواحدة الخ ‘’.Bu şart mutlaka gerçekleşmelidir.Yoksa ikinci evliliğe onay yoktur.Şöyle diyebilirsiniz,peki,bugün ikinci evlilik yapanlar bu şartı yerine getiriyorlar mı ? Hayır, bunların çoğu bu şartı yerine getirmiyor… Öyleyse,kur’an böyle bir evliliğe onay vermediği halde yapılan bu tür evlilik kur’an’a aykırı olup büyük bir vebaldır.Şunu da bilmemiz gerekir ki,bugün hiç bir ülkede kur’an hukuku yürürlükte değildir…Kur’an hukuku gerçek anlamda yürürlükte olduğu bir yerde bu şartlar gerçekleşmeden ikinci evliliğe ve bu tür suistimallara asla geçit verilmeycektir….!!!

      2.şart ise resmen mazeretin bulunması gerekir,yoksa ikinci evlilğe onay verilmez.Mazeret şöyledir:Mevcut eş hasta,sakat,özürlü veya benzeri.durumlardan dolayı,kadınlık görevini yapamayacak durumda olması halinde ikinci evlilik gerçekleşebilir. Ama yine de adil ve eşit davranılması gerekmektedir..!!! Bu saydığımız şartlar veya mazeret yerinde değilse ikinci evliliğe Kur’an hukukunda Onay yoktur…Bugün yapılan bir çok ikinci evlilik kur’an’a uygun değildir.İşte görüldüğü gibi ikinci evlilik bazı şartlara ve mazerete bağlanmıştır….. Bu durum keyfi bir olay değildir.Kur’an hukuku yürürlükte olsaydı,bu suistimallara asla fırsat verilmyecekti. ..

      Zaten ayetin sonunda da ‘’ tek eşli yaşamamız bizim ve ailemiz için daha uygun olduğuna dair hüküm de veriliyor…Ayetin son cümlesi şöyledir.. ‘’ذلك ادني الا تعولوا ‘’ Bu tek evlilik sizin için en yugun ve doğru olanıdır….’’ deniliyor..

      Peki,bunun neresinde ‘’ben zenginin şeyinin keyfini savunmuşum.???
      Demek ya okuduklarınızı anlamıyorsunuz,ya da bile bile çarpıtıyorsunuz ?

      Saygılarımla…

      • toro dedi ki:

        Sayın Bilal,

        Siz bir tanrıya ve bu tanrının Kuran adı verilen kitapta kendi sınırlarını muhataplarına ilettiğine,dayattığına (kendi yarattıklarını ayrıca terbiye etmek zorunda kalan bir tanrı) İNANDIRILDIĞINIZ için o tanrıya atfedilen sözlerin önünü ve arkasını sorgulamak noktasında kendi rezervlerinizi yaratıyor yani düşüncelerinizi kendi sınırlarınıza hapsediyorsunuz! Örneğin ben bunu yapmıyorum! Yapmadığım için çocuk olsam ya da ilk defa bu hikayeyi duysam yani henüz bu hikayeye İNANDIRILMAMIŞ olsam nasıl sorular sorardım diye düşünüyorum!

        Yani düz mantık, çok fazla çetrefillendiremeye gerek yok!

        Bakın Bakara 35 i açıyor ve okuyorum, hatta beraber okuyalım!

        ”Dedik ki: “Ey Âdem! Sen ve eşin cennete yerleşin. Orada dilediğiniz gibi bol bol yiyin, ama şu ağaca yaklaşmayın, yoksa ZALİMLERDEN olursunuz.” Bakara,35 (Diyanet)

        Şimdi burada tanrı olduğuna inanılan, insanı ilgilendiren tarihin başlangıcında yani kapnın girişinde ve ilgili mekanda olması muhtemel ilk olayda vereceği tepkiyi ADEM’e iletiyor!

        …yaparsanız, ZALİMLERDEN OLURSUNUZ!

        Sonra bu ayetin çeşitli çevirilerini okuyorum! İnsanlar tanrı olduğuna inandıklarının ADEM’e ”… yaparsanız” dedikten sonra yapılması muhtemel eylemin yapılmasının neyi ortaya çıkaracağını anladıklarını görmeye çalışıyorum!

        –…yaparsanız, zalimleden olursunuz!
        –…yaparsanız, haddini aşanlardan olursunuz.!
        –…yaparsanız,zulmedenlerden olursunuz!
        –…yaparsanız,kendinize yazık edersiniz!
        –…yaparsanız,zulme sapanlardan olursunuz!

        Mealcilerin ezici çoğunluğu ve TABERİ Adem’in kendisinden yapılmaması istenen eylemi yaptığında ”ZALİMLERDEN OLACAĞINI ” anlamış!

        Öncelikle bana söylermisiniz, bu duruma örnek verilecek (Adem’in meyvayı yemesi) ve Adem den önce tanrı olduğu söylenen yasakladığı halde bu meyvayı yiyen başka figürlermi vardır ki, Adem ZALİM (kötücül ve iyicil her eylem yapıldığı anda var olur ve isimlendirilir, yapılmayan eylemin adı ve anlamı olamaz) değilde, ZALİMLERDEN olacaktır? Ya da olayı uzatalım, Adem ZALİM nedir nasıl bilebilir, cennette ZALİM veya ZALİMLİK nedir bilmesine ne gerek vardır?

        Daha önce tanrı katında olması mantığa aykırı olan ZALİMLİK eylemini yapabilen olmuşmudur ki Tanrı burdan yola çıkarak ZALİMLERDEN OLMAK kavramına işaret etmektedir?

        Şimdi tekrar başa dönelim. İşte bu kafa karışıklığının sirayet ettiği kişiler anlamsız olan bu durumu düzeltmek için önce Kuran’ın tanrısının hiç bahsetmediği ama ADEM den önce de dünyada yaşayan insanların olabileceğini önce hayal etmiş sonra inanmıştır! Buda yeterli olmayınca bu sefer ADEM in kendi kendine kötülük yaptığını düşünerek tanrılarının sözlerini bu minvalde yorumlamaya çalışmışlardır! Kafalarının karışıklığı meallerinde açıkça görülmektedir!
        ,
        Bu hikayeyi henüz inandırılmamış cocuklara anlatsanız size henüz yönlendirilmemiş mantıklarıyla NEDEN diye başlayan onlarca soru sorarlar!

        Sayın Bilal, insan ve insanın yazdığı tarih bize ZALİM i, gücünü zaaflarının ve kibrinin etkisiyle ve şiddetle kullananın olumsuz bir sıfatı olarak tanıtmıştır! Bu durumda ADEM tanrısının karşısında ve tanrısından daha fazla hangi gücü zaafı ve kibrinin etkisiyle kullanarak ZALİMLERDEN olabilmiştir? Tanrının mutlak olarak en büyük güç sahibi olduğu mekanda başka bir varlık hele de bizzat tanrı tarafından yaratılan bir varlık nasıl olurda kendini tanrısından daha güçlü hissederek adı ZALİMLİK olan bir eylemin yapıcısı olabilir?

        Ya da bana söyleyin, yaşanarak kazanılmış hiçbir deneyimin sahibi olmayan ve doğal olarak mantığı bir çocuktan farklı olmayan ADEM nasıl olurda kuralı koyanın koyduğu kuralın başka bir yaratılan tarafından verilen vesvese ile bertaraf edilebileceğini düşünebilir ve elmayı yiyerek tanrıya rağmen ölümsüz olabileceğine ve ebediyete kadar cennette kalabileceğine inanabilir?

        Ya da cennetten başka hiç bir mekanı deneyimlemeyen ve henüz ölüme yaklaşmamış bir varlık hangi endişeyle cennette kalmayı ve ölümsüz olmayı isteyecek şekilde tezahür eden bir hırsın peşinden giderek tanrısının koyduğu sınırı aşabilmiştir?

        Bu mantıksızlığın aşılamadığı noktada insanlar kimden çoğaldı, çoğalma ensest ilişkiyle mi oldu şeklindeki soruların bir anlamı yoktur!

        Öncelikle meleklerin bile önünde eğilmek zorunda bırakıldığı ADEM nasıl olupta, tanrısının gücünü ve sınırını başka bir yaratılmışa dayanarak (şeytan) yani onunla ittifak yaparak aşabileceğini düşünebilmiştir? Kusura bakmayın, Tanrı yı görenin tanrıyı reddedebildiği ya da sınırını yok sayabildiği yerde tanrının kendisini görmeyenleri, kendisine inanmadıkları için cezalandıracağını söylemesi gülünçtür! Çünkü görünen o dur ki tanrı, kendi mekanında ve kendisine şahit olmasını sağladığı yarattığına bile kurallarını uygulatamamaktadır!

        ,

      • Nuri Baba dedi ki:

        Sevgili “toro” dost ; bu yazınızı alacağım, evireceğim çevireceğim, altından girip üstünden çıkacağım ve Face de ki kendi sayfamda, sanki ben yazmışım gibi yayınlayacağım…

        İster kızın, ister gücenin, ister dava edin, isterseniz idamımı talep edin ama bir ayetin bu kadar anlaşılabilir şekilde ve bu kadar somut olarak anlamsızlığını vurgulama adına yapılan ve de önünde saygıyla eğilinecek bir yorumun, sadece bu çok yüksek değer biçtiğimiz sitede kalmasına gönlüm razı gelmiyor…

        Ama, sizin kadar düzgün anlatamayacağımı daha derinden algılarsam, olduğu gibi kopyalayıp yapıştırabilirim…

        Telif hakkı isteyebilirsiniz ama ne yazık ki durumum şu aralar iyi değil..Üzgünüm…

        İçten saygılarımla…

      • bilal dedi ki:

        Sn.Toro,

        1-Bakın Bakara 35 i açıyor ve okuyorum, hatta beraber okuyalım!
        ”Dedik ki: “Ey Âdem! Sen ve eşin cennete yerleşin. Orada dilediğiniz gibi bol bol yiyin, ama şu ağaca yaklaşmayın, yoksa ZALİMLERDEN olursunuz.” Bakara,35 (Diyanet)
        Şimdi burada tanrı olduğuna inanılan, insanı ilgilendiren tarihin başlangıcında yani kapnın girişinde ve ilgili mekanda olması muhtemel ilk olayda vereceği tepkiyi ADEM’e iletiyor! ‘’ sizden alıntı’’

        Yüce Allah Adem’e değer vererek onu sıkıntılı bir yerden her türlü nimetlerin bulunduğu bir dünya cennetine alıyor ve onu burada imtihana tabi tutturuyor.Bu cennet ebedi cennet olmadığından burada Adem’e her şey serbest edilmiyor,burada bir yasakla,söz konusu meyveyi yememekle imtihan ediliyor,yani Adem,her türlü nimetin bulunduğu bir ortamda ilahi imtihana tabi tutuluyor..Bu nedenle söz konusu meyveden yememesi için uyarılıyor. Ona,şayet bu meyveden yersen,bu nimetler elinden alınacaktır ve böylece kendi nefsine zulüm ve hasızlık etmiş oluyorsun,deniliyor..Peki,neden Adem halife seçiliyor ? Sorumlu bir varlık olabilmesi için değil mi? Eğer sorumlu bir varlık oluyorsa,ona bir takım kurallar, yasak veya emirlerin konulması gerekir.Yoksa sorumluluğunun gereğini nasıl yerine getirir ? İşte Adem sorumlu bir varlık olduğundan,buradaki meyve ile imtihan ediliyor.bu yasağı çiğnediğin de ise sorumlu bir insan olmanın gereğini yerine getirmemiş olur…

        2-Sayın Bilal, insan ve insanın yazdığı tarih bize ZALİM i, gücünü zaaflarının ve kibrinin etkisiyle ve şiddetle kullananın olumsuz bir sıfatı olarak tanıtmıştır! Bu durumda ADEM tanrısının karşısında ve tanrısından daha fazla hangi gücü zaafı ve kibrinin etkisiyle kullanarak ZALİMLERDEN olabilmiştir? Tanrının mutlak olarak en büyük güç sahibi olduğu mekanda başka bir varlık hele de bizzat tanrı tarafından yaratılan bir varlık nasıl olurda kendini tanrısından daha güçlü hissederek adı ZALİMLİK olan bir eylemin yapıcısı olabilir? ‘’sizden alıntı’’

        Sayın Toro,
        Siz,düz mantıkınızla zalimin tarifini yapıyorsunuz.Ama kur’an’a göre zalim illaki güçlü olan ve başkasına haksızlık eden kişi değildir.Kur’an’a göre bir insan kendi nefsine bile zarar veriyor, kötülük yapıyor,güzel nimetlerden kendini mahrum bırakıyor,intihar ediyorsa vs.
        Bütün bunlar insanın kendine zulüm ve haksızlığıdır.Yani bir insan başkasına haksızlık ve kötülük yaptığı zaman nasıl zalim oluyorsa,aynı insan kendi nefsine de kötülük yaparsa yine zalim oluyor..Kur’an’a göre,bir insan bu can benimdir,istersem intihar de ederim, kimse bana karışamaz diyemez..!!! İşte yüce Allah’da Adem’i her türlü nimetlerle donattığı bu dünya cennetine aldığın da,ona sakın bu meyveye yaklaşma,eğer bu meyveden yersen,bütün bu güzel nimetlerden kendini yoksun bırakcasın ve böylece kendi canına,nefsine hasızlık etmiş olursun diyor..Yani kur’an’a göre zalim sadece başkasına haksızlık ve zulüm eden değildir,insan,yüce Allah’ın bir emaneti olan kendi canına bile kötülük ederse,yine zulüm ve haksızlık etmiş oluyor.İşte bu nedenle yüce Allah Adem’e şayet bu yasaklı meyveden yersen,kendini bu güzel nimetlerden yoksun bırakacağından kendine yazık,zulüm ve haksızlık etmiş oluyorsun diyor. Çünkü bu yasağın çiğnenmesiyle Adem’in içinde bulunduğu bu dünyevi cennet ve nimetler elinden alınacaktı ve böylece Adem kendi canına yazık ve haksızlık etmiş olurdu.Mesela,bir insan suç işlediğin de caza alacağı için aslında kendi canına yazık ve haksızlık etmiş olyor.İşte Adem’in de bu yasağı çiğnemekle aslında kendi canına yazık ve haksızlık etmiş olyor,söz konusu ayete de böyle bir duruma dikkat çekiliyor…!!!

        3-Ya da bana söyleyin, yaşanarak kazanılmış hiçbir deneyimin sahibi olmayan ve doğal olarak mantığı bir çocuktan farklı olmayan ADEM nasıl olurda kuralı koyanın koyduğu kuralın başka bir yaratılan tarafından verilen vesvese ile bertaraf edilebileceğini düşünebilir ve elmayı yiyerek tanrıya rağmen ölümsüz olabileceğine ve ebediyete kadar cennette kalabileceğine inanabilir.’’ sizden alıntı’’

        Cevap: Adem yanılmayacak bir melek gibi değildi,o da bizim gibi bir beşer olduğundan her türlü nafsani arzulara sahip idi,şeytan onun nefsine de vevese yaparak yoldan çıkarabilirdi Çünkü Adem bir melek değil,aynen bizim gibi bir beşerdi.Siz,bizim gibi bir beşer olan Adem’ı yanılmayan,yanlış yapamayan,nefsine yenik düşmeyen bir melek gibi mi değerlendiriyorsunuz ? Ayrıca bu durumun yaşanarak deneyime ne ihtiyacı vardı?Zaten yüce Allah açıktan ’’sakın bu meyveden yeme ‘’ diye onu uyarmıştı.Adem bir çocuk olmadığı gibi,mantığı da bir çocuğun mantığı gibi değildi,şeytanın kibirlenerek ilahi emri yerine getirmediğinden kovulduğunu da biliyordu,bu onun için bir deneyim değil midi.? Ayrıca şeytanın yaptığı vesvese nefisle alakalı olduğundan,bunun şeytandan olduğunu bile insan varkına varmıyor.Herhalde size göre şeytan Adem’e görünmek suretiyle diyaloğa geçerek kandırmaya çalışmıştır.Eğer böyle düşünüyorsanız yanılıyorsunuz demek.Çünkü şeytanın da onun nefsine yaptığı şey sadece bir vesvesedir.İşte Adem’in bile kendisine bu telkini yapan şeytan olduğunu bilmiyordu.Zira şeytan da bu düşünceyi onun nefsine vesvese yoluyla telkin ediyordu. Zaten o, burada ölümsüzleşip ebediyete kadar yaşacamaycağını biliyordu,işte nefsine yapılan bu vesvese yoluyla bu meyveden yediğin de ebedi kalacağını düşünerek meyveyi yiyor.Zira Adem yanılmayan ve yanlış yapamayan bir melek gibi değildi,o da bizim gibi nefsani arzulara sahip bir beşer idi.Bu nedenle nefsine yapılan vesvese yoluyla böyle düşünmesi doğaldır….

        4- Ya da cennetten başka hiç bir mekanı deneyimlemeyen ve henüz ölüme yaklaşmamış bir varlık hangi endişeyle cennette kalmayı ve ölümsüz olmayı isteyecek şekilde tezahür eden bir hırsın peşinden giderek tanrısının koyduğu sınırı aşabilmiştir? ‘’ sizden alıntı’’

        Adem’in kendi ölümünün henüz yaklaşmadığını,ne kadar yaşayacağını nereden bilecekti? Yüce Allah ona seni bu kadar sene yaşatacağım demiş midi ? İnsanın ömrü bin sene de olsa,bir miliyon sene de olsa,yine hiç ölmek istemez ve ebediyete kadar yaşmak ister,bu insanın doğasında vardır,bir beşer olarak Adem’de böyledi.Hiç ölmemek üzere ebediyete kadar burada yaşamak istiyordu,ölümlü olan bir beşer için böyle bir istek gayet doğaldır. Her halde siz insanın doğasını da anlamıyorsunuz.Adem dahil,her insanın böyle güzel bir yerde ebedi kalıp ölümsüz olmak istemez mi? Eğer böyle bir durum mükün olsaydı,her insan bu hırsın peşinde koşmayacak mıdı.? Ayrıca bir beşer olarak her insan kendi nafsine yenik düşübilir,Adem de böyle..!!!

        5-Öncelikle meleklerin bile önünde eğilmek zorunda bırakıldığı ADEM nasıl olupta, tanrısının gücünü ve sınırını başka bir yaratılmışa dayanarak (şeytan) yani onunla ittifak yaparak aşabileceğini düşünebilmiştir? ‘’ sizden alıntı ‘’

        Adem tanrısının gücünü ve sınrını aşarak bir yaratılmışa (şeytana) dayandırmamış ve onunla ittifak etmiş değildir. Yukarıda da anlattığım gibi,bu olay bir vesvese yoluyla olmuştur,Adem bunun şeytandan kaynaklandığını bile bilmiyordu… Çünkü bu durum görünmeyen,farkına varılmayan sadece nefsine yapılan bir vesvese neticesinde olmuştur.Bu arada şeytanla ne diyaloğu olmuş,ne şeytanı görmüş,ne de onunla ittifak yapmıştır.! Galiba siz kurduğunuz hayallarla yorum yapıyorsunuz.!!!

        6-………Çünkü görünen o dur ki tanrı, kendi mekanında ve kendisine şahit olmasını sağladığı yarattığına bile kurallarını uygulatamamaktadır.’’ sizden alıntı ‘’

        İşte sizin mantığınız böyle !!! size göre tanrı kendi kurallarını zorla uygulatmaladır,Peki öyleyse neden insanı sorumlu yaparak imtihana tabi tutuyor.? Eğer tanrı insan için koymuş olduğu kuralları Adem’e vaya herhangi bir beşere zorla uygulatsaydı,kusura bakma,böyle bir durumda mantıken insanın sorumlu olmaması ve imtihana tabi tutulmamsı gerekirdi..! Tanrı hem insana kurallarını zorla uygulatacak,hem de onu surumlu yapıp imtihana tabi tutacak.! Öyle mi? Elbette yüce Allah koyduğu kurallarını uygulatabiliyor,ama Adem’i akıllı ve sorumlu bir varlık kıldığı için onun iradesini elinden alarak kendi kurallarını ona zorla uygulatmaz.! Zira imtihan ve sorumluluk bunu gerektirir.

        Saygılarımla..

        ——————-

        Sn.Nuri Baba,

        Sn.Toro’nun bu yazısını istediğin gibi,al,evir,çevir,altından gir,üstünden çık ve kendine bir hayat rehberi,bir kitap yap. Belki bunun sayesinde kendi hidayetini bulursun..Şimdiden bu kitabın hayırlı olmasını diliyorum !!!

        Saygılarımla…

      • 1okuyucu dedi ki:

        Bilâl;

        toro, hiçbir deneyim yaşamamış veya gözlemlememiş olan birinin zulüm, ölümsüzlük, tuzak gibi kavramların ne olduğunu nereden bileceğini söylüyor, sen ise bu söylemi mantık terazisinde tartacağına, sınavla ilgili masal anlatıyorsun,

        İslâm aleminde toronun öne sürdüğü savları çürütebilecek bir babayiğit bulamazsın, kaldı ki senin esamen bile okunmaz, karşı cevap vermiş olman bile cehaletinin itirafından başka bir şey olamaz, o nedenle o mesajı çerçeveletip duvara as, okudukça belki zihnin açılırda, neyin ne olduğunu anlarsın,

        bende diyorum ki, insanoğlu her türlü bilgi ve beceri ile donatılmış olsa da birebir yaşamadığı, gözlemlemediği şeyleri bilemez, yani zalimin kim olduğunu bilmezse zulümün ne olduğunu bilmez, doğum, ölüm gibi olaylara tanık olmazsa doğumun, ölümün ne olduğunu bilemez, tuzağa düşürülmezse tuzağın ne olduğunu bilemez,

        eğer biz bugün bunları biliyorsak, yaşadığımız, gözlemlediğimiz için biliyoruz, çünki bazı şeyleri birebir yaşayarak deneyim sahibi oluyoruz veya bazı şeyleri gözlemleyerek varlığına şahit oluyoruz,

        oysa cennette karnını doyurmaktan, dereden su içmekten, uykusu geldiğinde uymaktan başka başka hiçbir deneyimi olmayan biri, nereden bilecek zulmü, nereden bilecek ölümü, nereden bilecek tuzağı,

        herhalde zulmün ne olduğunu öğrenmek için yasak meyveyi yedi, eğer yasak meyveyi yedikten sonra cennetten kovulmasaydı, yinede zulmün ne olduğunu öğrenemeyecekti,

        ama yasak meyveyi yediğinde cennetten sıcak çöllere kovulup, Havvadan ayrı düştüğünde zulmün ne olduğunu, ona bu zulmü yapan zalimin de kim olduğunu da öğrenmiştir herhalde diyeceğim ama belli ki öğrenememiş?

        ayrıca şu meşhur yasak meyvenin ne olduğunu bilsekte, Ademin kendisine gerçekten zulmedip etmediğini anlasak, ne idüğü belirsiz muğlak laflara karnımız tok, bu yasak meyvenin ne olduğunu bilelim ki kimin haklı olduğu çıksın ortaya,

        madem Adem sınava tabi tutuldu, sınavı kaybettiğinde varlığına son vermeyi niye düşünemedi acaba sizin tanrınız, yoksa meleklerin, çok güvendiğin halifeni niye yok ettin? sorusuna muhatap olmamak için mi?

        Adem halife yapılmak istendiğinde melekler itiraz ediyor, Ademe secde faslında şeytan isyan ediyor, Adem yasak meyveyi yiyerek yasağı deliyor, bir tanrı ki, ya itirazla karşılaşıyor, ya isyanla karşılaşıyor, yada koyduğu yasak deliniyor, böylesine istismar edilen bir tanrı, tanrıyım diye ortalıkta dolaşıyor,

        hadi biz inanmadığımız için Kuranın tanrısını ciddiye almıyoruz, ama siz (İslâm alemi) inandığınız halde ciddiye almıyorsunuz, umreye gittiğini söyleyerek kendinin Müslüman olduğunu kanıtlamaya çalışan birinin bakarayı makaraya almasına itiraz edeceğinize baş tacı etmekten çekinmiyorsunuz,

        ne demek istediği anlaşılamayan ayetlerin (size göre) sebep olduğu bölünmüşlüklerin bugün orta doğuda mezhep kavgalarına dönüştüğünü görmek yerine, bu irmikle bu şekerden başka türlü irmik helvası çıkmayacağını kabullenmeyerek din bu olamaz diyerek mantığınızla bağdaştıramadığınız dinin sebep olduğu sonuçları kabullenmek istememenizin hiçbir anlamı yok,

        çünki bir sürü kitaba bir sürü peygambere rağmen sonuç buysa, sebebini irmik helvasının malzemesinde arayın ve kabul edin bu malzemeden bundan başka irmik helvası olmaz, yada kendinize yeni bir din arayın,

        evet, Musa bilmediği için zulmün ne olduğunu öğrenmek istedi, ama zalimin kim olduğunu anlayabilmiş olsaydı, halifelik apoletlerini söküp zalimin kafasına fırlatırdı.

      • toro dedi ki:

        Sayın Bilal,

        Yazımda da dediğim gibi bu kafa karışıklığının sirayet ettiği kişiler anlamsız olan bu durumu düzeltmek için önce Kuran’ın tanrısının hiç bahsetmediği ama ADEM den önce de dünyada yaşayan insanların olabileceğini önce hayal etmiş sonra inanmıştır!
        Sizde onlardan birisiniz ve kafanız haddinden fazla karışık. Bu yüzden herşeyi birbirine karıştırıyor ve yorumlarınızın nerelere gideceğini farkedemiyorsunuz.

        Öncelikle tanrı, 300 Km hız yapabilsin diye dizayn ettiği arabayı, gerçekten 300 Km hız yapabiliyormu diye test etmeye çalışan bir mühendismidir? Kendinizi önce tanrının herşeyi (geleceği, geçmişi vs.) bildiğine inandırıyor sonra onu aslında kendi yarattığının bile ne yapacağını onu İMTİHAN etmeden bilemeyecek bir hale sürüklüyor ve buna da kendinizi inandırıyorsunuz! Sayın Bilal topu topu 1 kişi yani sadece ADEM var ve o bir ÇOCUK! Fiziken orta yaşlarda (muhtemelen) yaratılımış ve yaşamak için korunmaya, eğitilmeye, karnı doyurulmaya muhtaç bir ÇOCUK ADAM! Tanrının sadece öğretileni bilen;

        ”Allah, Âdem’e bütün varlıkların isimlerini ÖĞRETTİ. Sonra onları meleklere göstererek, “Eğer doğru söyleyenler iseniz, haydi bana bunların isimlerini bildirin” dedi.” Bakara,31

        öğretilmeyeni ise mantıken bilemeyecek durumda olan bir ÇOCUĞU imtihana sokup sonra da bundan mantıklı bir sonuç devşirmeye çalıştığını düşünmek kusuruma bakmayın onu küçümsemektir! O ana kadar sadece tanrısının telkinlerine muhatap olmuş ve onun tarafından eğitilmiş olan ADEM in bolluk ve bereket içinde yaşadığı bir yerde daha fazlasını isteyecek hırsa erişmesinin sorumlusu nasıl kendisi olabilir? Eğer ADEM kendisini bizzat eğiten tanrısına rağmen hırsına yenik düşüyorsa bence öncelikle ADEM in akıl hocasının yani eğitmeninin değişmesi gereklidir! Çünkü ADEM gibi bizzat tanrısı tarafından eğitilen ve sadece tanrısıyla muhatap olan bir çocuğun kafasının içinde duymaya başladığı ve onu meyvayı yemeye teşvik eden vesvesenin kaynağının tanrı olabileceğini düşünmesinden daha doğal birşey yoktur! Çünkü bu çocuk bütün benliğiyle tanrısına teslim olmuş ve kendini onun KORUYUCU kollarına bırakmışken ve onun en korunaklı mekanında yaşıyorken başka bir varlığın onu tanrısının korumasını aşarak etkileyebileceğini düşünemeyecek kadar saftır! Son tahlilde ADEM suçu SAFLIĞIDIR! O kendisine melekleri secde ettiren tanrının onu korumasız bırakacağına ve kendisine secde etmelerinin istediği MELEKLERDEN biri tarafından tanrıya rağmen ayartılacağına ihtimal vermeyecek kadar SAFTIR!

        Şimdi gelelim sizin kafanızın karışıklığına!

        ”Adem yanılmayacak bir MELEK gibi değildi”
        ”Çünkü Adem bir MELEK değil”
        ”Adem’ı yanılmayan,yanlış yapamayan,nefsine yenik düşmeyen bir MELEK gibi mi değerlendiriyorsunuz”
        ”Zira Adem yanılmayan ve yanlış yapamayan bir MELEK gibi değildi”

        Yukarıdakiler sizin cümleleriniz! Anlıyoruz ki size göre melekler ADEM’den farklı olarak,

        YANILAMAZ,
        YANLIŞ YAPAMAZ,NEFSİNE YENİK DÜŞEMEZ’ler.

        O zaman buyrun sizi ŞEYTAN ile tanıştırayım!

        Belkide test edilen biz değilde ŞEYTAN’dır ne dersiniz!

      • 1okuyucu dedi ki:

        Bilâl;

        önce şunu belirteyim, eğer ilk insan tek bir çift olarak yaratıldıysa, çoğalması için ensest ilişkiye girmesi kaçınılmazdır, çünki önünde başka seçenek kalmadığı için ensest ilişkiye mecbur bırakılmıştır ve bu onun tercih ettiği bir durum değildir, kucağında bulduğu bir durumdur,

        o nedenle insanı mecbur bırakıldığı bir şey için eleştirmek olsa olsa onu böyle davranmaya mecbur edeni eleştirmek anlamına gelir, belki insanoğlu birkaç çift olarak ta yaratılmış olabilir, her ne şekilde olursa olsun insanoğlunun nasıl çoğaldığı sorgulanacak bir durum değildir, o nedenle insan oğlunun nasıl çoğaldığını tartışmak abesle iştigaldir,

        sen, ahlâk anlayışına ters düştüğü için çoğalmanın Ademin çocuklarıyla ilkel bir türün ilişkiye girmesi sonucunda olduğunu, çoğalmanın ensest ilişkiyle olmadığını savunmaya çalışıyorsun,

        üstelik bunu insanın yaratılışından bahsedildiği bir kıssada Ademin ilk insan olmadığını söyleyerek, yaratılış kıssasının mantığına ters düştüğünü bile göremiyorsun,

        üstelik, Ademle medeni insanın ortaya çıktığını söylüyorsun, peki, var olduğunu söylediğin türe, medenileşmesini sağlayacak bilgi ve beceri yüklenmemiş mi? ki bunun Ademin nesliyle o ilkel türün ilişkiye girerek olacağını söylüyorsun, yani 2 faklı bilgi ve beceriye sahip türün ilişkiye girerek medeni insanı oluşturacağını söylüyorsun,

        kaldı ki insan oğlu kendine yüklenen bilgi ve beceriyi, yaşayarak veya gözlemleyerek kullanmayı öğrenecek donanıma sahiptir, zaten insan oğlu kendini keşfettikçe yeteneklerinin farkına varabilmektedir, birde beynini tam kapasite kullanabildiğini düşün, o zaman insan oğlu kim bilir neleri başaracaktır,

        o nedenle ilkel tür, medeni tür ayırımı yapmak, 2 farklı bilgi ve beceriye sahip varlıktan söz etmektir,

        eğer, 2 farklı bilgi ve beceriye sahip türden söz etmiyorsan, ortaya attığın ilkel, medeni kavramlarını açıklamak zorundasın,

        çünki iddia ettiğin ilkel toplum, bazı şeyleri yaşayarak ve gözlemleyerek öğrenmiştir, Adem ise hiçbir tecrübe yaşamadan başlayacağı halifelik görevinde ilkel topluluğa değilde, kendi nesline halifelik yapabilir,

        ayrıca, esas sorduğum soruları görmezden geliyorsun,

        Kuranın tanrısı Ademi halife olarak atayacağını söylediğinde, melekler, yeryüzünde bozgunculuk yapacak birini mi halife olarak atıyorsun diyerek karşı çıkmaları, yani halifeyi yeryüzündeki bozgunculuğun sebebi olarak görmeleri, yeryüzündeki senin önceden var olduklarını iddia ettiğin ilkel insanların bozguncu olmadıkları anlamına gelir,

        öyle ya, meleklerin halifeye karşı çıkmalarının nedeni, halifenin yer yüzünde bozgunculuk çıkaracağı endişesi değil mi? eğer ilkel insanlar bozguncu olsaydı, melekler halifeyi yeryüzünde bozgunculuk yapacak bir olarak görmezlerdi, yani meleklerin Ademin halife olarak atanmasına itiraz edecek bir durumları olmazdı,

        yinede ilkel medeni kavramlarının ne olduğunu senden duyalım,

        çok eşliliğe gelince,

        hiçbir ekonomik özgürlüğü olmayan kadının, üzerine kuma gelmesine veya başka bir eve kuma gitmesine itiraz edecek durumda olmadığını detaylı olarak anlatmıştım,

        o nedenle kadının ekonomik özgürlüğünün olmadığı bir düzende, çok eşlilikte kadının rızası diye bir şey kesinlikle söz konusu olamaz,

        bir erkek tek eşli ise, ilişkiye girmek istediğinde filanca gel der, aynı erkek çok eşli ise ilişkiye girmek istediğinde sıradaki gelsin der, yani bir erkek ilişkiye girmek istediğinde partnerinin aynı kadın veya farklı kadınlar olması, onun cinsel yaşamında herhangi bir değişikliğe neden olmaz, sadece ilişki esnasında yüzüne baktığında aynı yüzü veya farklı yüzleri görür,

        o nedenle hiçbir erkek, adaleti sağlayamayacağım endişesi taşımaz, yani hiçbir erkek karizmayı çizdirmek istemez, ilişkiye kiminle girdiğinin (aynı yüz, Farklı yüzler) hiçbir öneminin olmadığı bir durumda da, sıradaki gelsin kuralını ihlâl edeceği düşünülemez, yani, eğer adaleti sağlayamayacaksanız şartı, çok eşliliğe kapı açan bahaneden başka bir şey değildir,

        zaten denemeden de adaletin sağlanıp sağlayamayacağı bilenemeyeceğine göre, zengin bir erkek, erkeklik gururu gereği ben çok kadına bakamam diyemez, bu durumda eğer adaleti sağlayamayacaksanız ifadesi hiçbir anlamı olmayan boş bir sözdür,

        yani o söz, tek eşliliği tavsiye ediyor maskesi altında uydurulmuş bir kılıftır, üstelik kanının onurunu hiçe sayarak uydurulmuş bir kılıftır,

        ama sen inandığın için adalet sözüne itibar etmek zorunda olsan da nisa 3’te, Kuranın tanrısının çok eşliliğe cevaz verdiğini, yani zenginin şeyinin keyfini düzenlediğini bil,

        yani ayeti savunduğun sürece zenginin şeyinin keyfini savunduğunu bil.

        gördüğün gibi ortada herhangi bir şart yok, herhangi bir engel ise hiç yok, parasına güvenen bastırır parayı alır karıyı….

        suudi krallarının neden 4’ten fazla evlilik yaptıkların hiç düşündün mü?
        sakın ayeti, ikişer, üçer, dörder alın dendiğinde bir batında ikişer, üçer dörder bir kaç defa alın şeklinde yorumlamış olmasınlar?

        evlilikte aslolan karşılıklı güven ve sadakatsa, iyi ve kötü günde beraber olabilmekse, fiziksel ihtiyaçların 2. plâna atılması gerekmez mi? ama öncelikli olarak fiziksel ihtiyaçlarını düşünenlerin 2. eş almak istemeleri, kendi egoları açısından kendi tercihleri olabilir, ona da ben bir şey diyemem.

        evet, ilkel medeni kavramlarını açıklamanı bekliyorum

    • toro dedi ki:

      Sayın Bilal,

      ”Peki,çoğalmanın ensest ilişkilerle olduğunu söyleyenler kimlerdir? Bu çoğalmanın ensest ilişkilerle olduğunu kur’an mı söylüyor.? Bunlar neye dayanarak böyle bir ilişkiden söz ediyorlar.? Çoğalmanın ensest ilişkilerle olduğunun iddiası da yine rivayet değil midir???”

      Yukarıdaki yorumunuza binaen size bu çoğalmanın (insanların) nasıl olduğunu tanrınızı referans alarak göstermek isterim!

      ”Ey Âdemoğulları! Avret yerlerini kendilerine açmak için, elbiselerini soyarak ana babanızı cennetten çıkardığı gibi, şeytan sizi de saptırmasın. Çünkü o ve kabilesi, onları göremeyeceğiniz yerden sizi görürler. Şüphesiz biz, şeytanları, iman etmeyenlerin dostları kılmışızdır.” Araf,27

      Bu ayeti kendine peygamberim diyen Habil ve Kabile okumadığına göre ADEMOĞULLARINDAN kasıt tüm insanlardır! Onların ana babalarının da kim olduğu ayette açıkça yazıyor! Dolayısıyla Habil ve Kabil dünyada ki başka yaratılmışlarla (!) çiftleşerek değilde yine kendi ana babalarından doğan (Adem ile havva) kızkardeşleriyle çiftleşerek çoğalmış olmalılar! Eski aramice (Eski ahit için) çevirilerde bu kızkardeşlere rastlayabiliyoruz!

      Dünyada ki popülasyona baktığımızda bu başlangıçta normal ama başlangıçtan milyonlarca yıl sonra anormal olarak değerlendirilebilir! Sadece şunu düşünelim,
      Peki hayvanlar nasıl çoğaldı? Örneğin başlangıçta kaç koyun vardı?

      • bilal dedi ki:

        Sn.Toru,

        1-Yazımda da dediğim gibi bu kafa karışıklığının sirayet ettiği kişiler anlamsız olan bu durumu düzeltmek için önce Kuran’ın tanrısının hiç bahsetmediği ama ADEM den önce de dünyada yaşayan insanların olabileceğini önce hayal etmiş sonra inanmıştır!
        Sizde onlardan birisiniz ve kafanız haddinden fazla karışık. Bu yüzden herşeyi birbirine karıştırıyor ve yorumlarınızın nerelere gideceğini farkedemiyorsunuz ‘’ sizden alıntı ‘’

        Aslında sizin kafanız karışık,neleri karıştırdığınızın farkında da değilsiniz.Biz neden Adem’den önce de dünyada yaşayan ilkel insanların olduğunu söylüyoruz.???
        Çünkü,Adem halife yapılıyor,halife nedemek ? başkasının yerine geçmek değil midir.? Adem halife yapılırken ondan önce birileri vardı ki,onların yerine halife olmuştur.‘’خلف ‘’ halefe‘’ öncekilerin yerine geçti. ‘’خليفة ‘’ halifeten ‘’ öncekilerin yerine geçen.’’anlamındadır. Hani halef ve selef diye bir olay var ya,işte Adem’den öncekiler selef,Adem’de onların halefi olmuştur.Siz Adem’i Allah’ın hailfesini mi anlıyorsunuz? Bir kul,bir insan Allah’ın halifesi olur mu? Halife,birinin yerine geçene denir,haşa Adem Allah’ın yerine mi geçiyor? Yüce Allah Adem’i öncekilerin yerine halife yaparak sorumluluk taşıyan bir insan konumuna getiriyor…

        ADEM (İNSAN) ALLAHIN HALİFESİ Mİ ?
        (HALEF- SELEF OLAYI)

        Allah Teâlâ şöyle buyurur:

        وَاِذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلاَۤئِكَةِ اِنِّي جَاعِلٌ فِي اْلأَرْضِِِ خَلِيفَةً قَالُوا اَتَجْعَلُ فِيهَا مَنْ يُفْسِدُ فِيهَا وَيَسْفِكُ الدِّمَاۤءَ وَنَحْنُ نُسَبِّحُ بِحَمْدِكَ وَنُقَدِّسُ لَكَ قَالَ اِنِّيۤ اَعْلَمُ مَا لاَ تَعْلَمُونَ (Bakara-30)

        “Bir gün Rabbin meleklere: “Yeryüzünde bir halifelik oluşturmaktayım” dedi. Melekler: “Orada karıştırıcılık yapacak ve kan dökecek birilerini mi oluşturuyorsun? Ama neylersen, güzel eylersin; biz bu sebeple sana boyun eğeriz. Sen en temizini yaparsın [1]” dediler.Allah dedi ki: “Ben sizin bilmediklerinizi bilirim.” (Bakara 2/ 30)

        Başkasının yerine geçene halife veya halef denir.Her insan, öncelikle aile büyüklerinin yerine geçer. Hayatı boyunca, bir çok kimsenin malını, makamını ve imkanlarını ele geçirebileceği gibi elinde olanı da kaptırabilir.

        Melekler; “Orada karıştırıcılık yapacak ve kan dökecek birilerini mi oluşturuyor-sun?” derken bu sistemden duydukları endişeyi aktarmışlardır. Allah Teâlâ bunun olmayacağını söylememiş ama meleklerin bilmediği şeyler olduğunu belirtmiştir.

        Bu âyete dayanılarak insanın,Allah’ın halifesi olduğu iddia edilir.Halbuki Halife,kendinden öncekinin yerine konan ve onun makamına geçen kişidir [2]. Önceki kişi ya orada bulunmamalı veya aciz yahut ölmüş olmalıdır. Bunlar Allah hakkında düşünülemez. Öyle ise insan (Adem) Allah’ın değil, ancak, başka birilerinin halifesi olabilir. Allah Teâlâ şöyle buyurur:

        “Bak Davûd! Biz seni bu toprağa halife yaptık. İnsanlar arasında gerçekçi kararlar ver. Arzuna uyma, bu seni Allah’ın yolundan saptırır. Çünkü Allah yolundan sapanlar, hesap gününü unuttukları için kendilerine çok şiddetli bir azab vardır.” (Sâd 38/26)
        Çünkü Davûd, kendinden önce o toprağa hakim olan Talut’un yerine geçmişti. Konu ile ilgili âyetlerin tamamı insanların birbirlerine halife olmasını anlatır [3]. Onlardan ikisi şöyledir:

        “Kavmi, Nuh’u yalancı yerine koydu. Biz de onu ve gemide kendisiyle beraber olanları kurtardık. Onları ötekilere halifeler yaptık. Âyetlerimizi yalan sayanları da suda boğduk. Bak bakalım, uyarılan o kimselerin sonu nasıl olmuş.” (Yunus 10/73)

        İsrail oğulları Musa aleyhisselama demişlerdi ki:

        “Sen gelmeden önce de işkence gördük, geldikten sonra da.” Musa dedi ki: “Belki Rabbiniz düşmanlarınızı yok eder de bu toprakta sizi onların halifesi yapar. Sonra da nasıl davranacağınıza bakar.” (A’raf 7/129)

        ilgili âyetlere bakınca Bakara 30. âyette, bir kişinin diğerinin yerine geçeceğinden, halef-selef sisteminden bahsedildiği ortaya çıkar.Yoksa insan (Adem) Allah’a halife olamaz. Bu, kelimenin hem sözlük anlamına; hem de terim anlamına aykırıdır.
        الخليفة من استخلف مكان من قبله و يقوم مقامه” el-Halil b. Ahmed (100-175 h.) el-Ayn, Tahkik;:
        ‘’ALINTIDIR…. ‘’

        İşte sayın Toro,biz hayal kurmuyuz,aslında siz hayal peşindedsiniz.Bu ayetlerden anlşıldığına göre Adem önceki insanların yerine geçmiştir,ondan önce de ilkel insan türü yaşıyordu ki,Adem onların yerine geçiyor,onların halefi oluyur.!!!

        2- Kendinizi önce tanrının herşeyi (geleceği, geçmişi vs.) bildiğine inandırıyor sonra onu aslında kendi yarattığının bile ne yapacağını onu İMTİHAN etmeden bilemeyecek bir hale sürüklüyor ve buna da kendinizi inandırıyorsunuz ‘’sizden alıntı’’

        İnsan yüce yaratıcının bir eseri ise,bunun ilerde ne yapacağını bilemez mi? Yüce Allah isteseydi yaratmış olduğu bu insanı imtihan etmeden de iyilik yapacak olanlara mükafat, kötülük yapacak olanlara da ceza verebilirdi.Yaratmış olduğu insana imtihansız eksi veya artı not verebilirdi.Ama insanları özgür iradeleriyle imtihana tabi tutturmadan onlara eksik veya artı not verseydi,bu onun adaletine sığmazdı.Yüce Allah insanı imtihana sokmadan bildiğiyle ahirete onlara muamele etse,bu insanlar,Ey Rabbimiz, bizi özgür irademizle neden imtihan etmedin,belki biz sınavı başarırdık,demeyecekler mi,? Aşağıdaki ayete de bu durum ne güzel anlatılıyor.?

        (( رُسُلاً مُبَشِّرِينَ وَمُنذِرِينَ لِئَلاَّ يَكُونَ لِلنَّاسِ عَلَى اللَّهِ حُجَّةٌ بَعدَ الرُّسُلِ وَكَانَ اللَّهُ عَزِيزاً حَكِيماً

        ‚‘‘ Bu peygamberleri müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik ki, bu peygamberlerden sonra insanların Allah’a karşı ileri sürebilecekleri hiçbir bahaneleri kalmasın. Hiç kuşkusuz Allah güçlüdür ve hikmet sahibidir.‘‘ (Nisa-165)

        Böylece,tebliğ almış olanların ahirete ileri sürebilecek mazetleri kalmıyor.!!!

        3-Sayın Bilal topu topu 1 kişi yani sadece ADEM var ve o bir ÇOCUK! Fiziken orta yaşlarda (muhtemelen) yaratılımış ve yaşamak için korunmaya, eğitilmeye, karnı doyurulmaya muhtaç bir ÇOCUK ADAM! Tanrının sadece öğretileni bilen;
        ”Allah, Âdem’e bütün varlıkların isimlerini ÖĞRETTİ. Sonra onları meleklere göstererek, “Eğer doğru söyleyenler iseniz, haydi bana bunların isimlerini bildirin” dedi.” Bakara,31 ‘’ sizden alıntı ‘’

        Burada yüce Allah Adem’e bütün varlıkları isimleriyle birlikte özellikleri,hikmet ve anlamları da öğretiyor.Bunlar neye yarıyor,niçin vardır,hikmet ve anlamı nedir,özelliği nedir,hangi görev yapıyor ? vs.her şey ona öğretiyor..Allah Âdem’e,yaratılışa ve değerlerine uygun, varlıklara verdiği isimleri,isimlendirilen varlıkları,varlıklar hakkındaki bilgileri,varlıklarla bilgilerin irtibatını;harfleri,kelimeleri,lafızları,mânaları,cümleleri,lehçeleri; davranışları,ferdin ve toplumun ihtiyaçlarını,uyum kurallarını,gerek duyacağı bütün bilgileri öğretiyor…. – ‘‘öğretilmeyeni ise mantıken bilemeyecek durumda olan bir ÇOCUĞU imtihana sokup sonra da bundan mantıklı bir sonuç devşirmeye çalıştığını düşünmek kusuruma bakmayın onu küçümsemektir! ‘’ sizden alıntı ‘’

        Adem hakkında bu şekilde siz düşünüyorsunuz biz değil,çünkü size göre Adem’e öğretilmemiş, bir şey bilememiş bir çocuk iken imtihana sokulmuş,sonra da bundan mantıklı bir sonuç devşirmeye çalışılmış…Bu durum sizin hayalınız bizim değil,çünkü bize göre her şey ona öğretilmiş ve kendisi de bir çocuk değildi..!!!
        ————————–
         4- ”Ey Âdemoğulları! Avret yerlerini kendilerine açmak için, elbiselerini soyarak ana babanızı cennetten çıkardığı gibi, şeytan sizi de saptırmasın. Çünkü o ve kabilesi, onları göremeyeceğiniz yerden sizi görürler. Şüphesiz biz, şeytanları, iman etmeyenlerin dostları kılmışızdır.” Araf,27
        Bu ayeti kendine peygamberim diyen Habil ve Kabile okumadığına göre ADEMOĞULLARINDAN kasıt tüm insanlardır! Onların ana babalarının da kim olduğu ayette açıkça yazıyor! Dolayısıyla Habil ve Kabil dünyada ki başka yaratılmışlarla (!) çiftleşerek değilde yine kendi ana babalarından doğan (Adem ile havva) kızkardeşleriyle çiftleşerek çoğalmış olmalılar! Eski aramice (Eski ahit için) çevirilerde bu kızkardeşlere rastlayabiliyoruz ‘’ sizden alıntı’’

        Evet,burada bu ilahi mesaja muhtap olan hz.Adem’in neslidir,ondan öncekiler değil,çünkü ondan öncekiler,ilahi mesaja muhatap olmamış ve onlar sorumlu olabilecek insan konumuna getirilmemişti…!!!
        Zira bu ilahi mesaja karşı sorumluluk hz.Adem’den itibaren başlamıştır,ondan önce değil…Hz.Adem’in çocukları da ilahi mesaja karşı sorumlu kılınmayan bunlardan bazılarıyla evlenmiş ve Adem’in nesli böylece çoğalmıştır.Yani ensest ilişki diye bir olay olmamıştır…’’الله اعلم ‘’ En doğrusunu yüce Allah Bilir.. –
        Demek işinize gelince ‘’(Eski ahit’e ) İnanıyorsunuz.! Eski ahit söylüyorsa mutlaka doğru mu ? Peki Eski ahite geçen her şeye inanıyormusunuz? Erski ahit Yaratıcının varlığından,ahiret,cenenet ve cehennemden de söz ediyor,öyleyse Allah’ın ve ahiretin varlığına vs.de inanmanız gerekir.. !!! Yoksa işinize gelenlere inanıyorsunuz,işinize gelmeyenlere de inanmıyorsunuz,öyle mi ? Ayrıca,Kur’an Adem’in erkek çocuklarından söz ediyor da,neden kızlarından hiç söz etmiyor.???

        Saygılarımla…

      • 1okuyucu dedi ki:

        Bilâl:

        halife veya peygamber adı ne olursa olsun, bunlar insanlara gönderildiği iddia edilen yönetici veya yönlendirici pozisyonundadır, Allah tarafından gönderildikleri iddia edildiği için Allahın halifesi veya Allahın peygamberi olduklarını söylemek nasıl bir yanılgı olabilir,

        halife veya peygamber, statüsü ne olursa olsun, sonuçta insanlara gönderiliyorlar, o nedenle Allahın halifesi derken Ademi tanrıya halef olarak gören yok,

        üstelik bunlar kendi kendilerine halife veya peygamber olmuyorlar, Allahın görevlendirdiği iddia edildiği için Allahın halifesi veya peygamber pozisyonunda oluyorlar, böyle bir çıkış noktasıyla neyi savunduğunu sanıyorsun ki? bu yaptığın olsa olsa esasa gelmekten kaçmanın tipik bir şark kurnazlığı olur,

        çoğalmanın ensest olmadığını savunurken Ademin çocuklarının ilkel insanlarla evlilikler yaptığından bahsettiğinde, Ademin halife olarak atandığı sırada ilkel insanlarında mevcut olduğunu söylemiş oluyorsun,

        bu durumda Adem halife olarak atandığında gönderileceği hazır bir topluluğun mevcudiyetinden söz etmemiz gerekir, ( senin iddiana göre söylüyorum) gönderileceği toplum orta yerde dururken Ademin adına cennet denilen özel bir bölmeye alınmasının mantığını ne olabilir ki?

        doğrudan gönderildiği toplumla ilişki kurması gerekirken, cennette yasak meyveyi yemesinin beklenmesinin mantıkla izah edilecek bir tarafı var mı?

        madem Adem halife olarak atandığında, yeryüzünde ilkel insanlar vardı, o zaman Ademin bu insanların arasında olması gerekirken cennette ne işi var,

        yani halef selef ilişkisinin gerçekleşmesi için Ademin yasak meyve yemek gibi bir hata yapmasının beklenmesinin mantıklı bir izahı olabilir mi?

        bu arada, hiç bir deneyimi olmayan, bildiği sadece yiyip içip yatıp uyumak olan Ademin halifelik yapıp yapamayacağı konusunu da bir ara konuşuruz,

        “”””Ayrıca,Kur’an Adem’in erkek çocuklarından söz ediyor da,neden kızlarından hiç söz etmiyor.???””””

        neden söz etmiyor, bende merak ediyorum, yoksa Kuranın tanrısı kızları kelleden saymıyor mu?

        önceden dışarıda görüştüğümde hiç çocuğum yok diyen birinin evine ziyaret gittiğimde evde 8 tane kız çocuğu vardı, merak ettim, bunlar kim diye sordum, soracak başka bir şey bulamadın mı bunlar benim kızlarım dedi? İnanmadım yengeye sordum, he vallah benim bizim çocuklarımızdır dedi? Adam kız çocuğunu kelleden saymadığı için 8 tane çocuğu olduğu halde hiç çocuğum yok diyebiliyor.

      • toro dedi ki:

        Sayın Bilal,

        Her yazıda kafa karışıklığınız katlanarak çoğalıyor. Aşağıda nasıl olduğunu anlatacağım. Ama şunu artık söylemeliyim, siz kuranda ki ayetleri o dile en yakın zamanlarda yaşayanların meallerini bile küçümseyecek kadar iyi bildiğinizi iddia edip duruyorsunuz! Size göre 1400 yıl sonradan gelen biri 1400yıl önce yaşamışlardan daha iyi arapça bilir ve bu sayede kuranı onlardan daha iyi anlayıp yorumlayabilir! Sizin bu anlayışınız bile ayetleri çevirmediğinizin bilakis sizi destekleyecek şekilde yeniden formatladığınızın kanıtıdır! 1400 yıllık islam külliyatının kendi içinde uzlaştığı konularda bile ”ben daha iyi bilirim” edasıyla içtihat yapmaya çalışmaktan geri durmuyorsunuz!

        Şimdi HALİFE nedir açıklığa kavuşturalım! Kuran’ın herhangi bir yerinde dünyada yaşayan ve ADEM in oğullarıyla çiftleşerek çoğalabilecek türde varlıklar olduğundan bahsediliyorsa bilelim! Aksi durumda vardır ya da yoktur şeklinde oluşturulacak seçeneklerden birinin doğru olduğunu kurana dayandıramadığınızdan, sadece öyle olduğunu hayal ettiğinizi bilmemizi sağlamış olursunuz!

        Şöyle düşünün kuranın tanrısı yeryüzünü (dünya) yarattığını anlatıyor, dağları,ovaları,denizleri,ağaçları ve hayvanları! Peki bunların arasından hangisi tanrının yeryüzündeki temsilcisi yani yarattıklarının bekçisi olacak? Tanrıyı yeryüzünde kim temsil edecek ve onun yaratma gücünün şahidi olarak onu, kendi neslinden geleceklere hatırlatacak ve anlatacak? Sizin burada bulabildiğiniz yegane çözüm kuranda hiç bahsedilmeyen başka varlıklarmıdır?

        Öncelikle size verdiğim ayette kuranın tanrısı ADEMOĞULLARI diye sesleniyor! Eğer ADEM in nesli dünyada zaten varolan ve ADEM in oğullarıyla çiftleşebilecek türde dişil varlıklardan yürüdüyse, o varlıkların erkekleri ne oldu? Diyorsunuz ki ADEM birilerinin yerine GELMİŞ ki HALİFE olmuş! Ama bu yorumu desteklemek için kimin yerine geldiğinide söyleyebilmek ve söyleminizi kurana dayandırmak zorundasınız! Ya da size yine kurandan tanrının ”bilmediklerinizi gerektiğinde kendinizi savunmak için size bildirmişim gibi aktarabilirisiniz” dediği bir ayeti paylaşmalısınız!Bunu yapamayacağınızı biliyoruz. O nedenle biz devam edelim.

        Adem’in oğullarının ve ademin oğullarıyla çiftleşebilecek nitelikteki diğer varlıklarının birleşmesinden oluşan yeni nesle o neslin oluşmasını sağlayan taraflardan sadece birinin adıyla seslenebilirmiyiz! Çünkü artık bir melez ırk vardır ve bu ırk ne sadece ADEMOĞULLARINDAN dır nede sadece dünyada ademden önce yaşıyor olduklarını iddia ettiklerinizden!

        Siz Kuranın size açıkça söylediklerinin değilde olası başka durumların peşinden gitmeyimi tercih ediyorsunuz?

        Çünkü size ;

        ‘’Allah, SİZİ BİR TEK NEFİSTEN YARATAN ve KENDİSİ İLE HUZUR BULSUN DİYE EŞİNİ ONDAN VAR EDENDİR. (İnsan) eşiyle birleşince eşi hafif bir yük yüklenir (gebe kalır) ve (bir müddet) onu taşır. Gebeliği ağırlaşınca her ikisi de Rableri Allah’a, “Eğer bize iyi ve sağlıklı bir çocuk verirsen, elbette şükredenlerden olacağız” diye dua ederler.’’ Araf-189

        diyor!

        Burada TEK BİR NEFİS ten kastedilenin ADEM olduğunu inkar edebilirmisiniz? Bakın kuranın tanrısı ”SİZİ” diyor ve SİZ dediklerinin soyunun kime dayandığını açıkça söylüyor! Sizce burada bahsedilmeyen ama dünyada varolan ve Ademoğullarıyla çiftleşebilecek ve onların spermleriyle döllenebilecek başka varlıklar olsaydı olayın başlangıcını bu şekildemi anlatırdı?

        Ayette,
        ”SİZİ BİR TEK NEFİSTEN YARATAN ve KENDİSİ İLE HUZUR BULSUN DİYE EŞİNİ ONDAN VAR EDENDİR.” dediği anda siz ağzınızla kuş tutsanız başka varlıklardan söz edemezsiniz! Çünkü tanrınız size APAÇIK şekilde ”SİZ” Adem ve eşinden türediniz demektedir!

        Ama bunlardan daha ilginci,meleklerin ikrarından anlıyoruz ki ADEM ile başlayan tanrının doğrudan müdahalesine kadar yeryüzünde ‘karıştırıcılık ve kan dökücülük” yok! O halde yeryüzüne ”karıştırıcılık ve kan dökücülüğü” ihraç eden kim? Bakın ayette tanrının ”Oysa biz sana hamdederek daima seni tesbih ve takdis ediyoruz.” sözünü ”Ama neylersen, güzel eylersin; biz bu sebeple sana boyun eğeriz.” şeklinde formatlayacak cesareti nasıl bulduğunuza hiç girmeyeceğim! Bu sizin tanrınızla aranızda halletmeniz gereken mesele!

        Öte yandan siz bir önceki yazınızda meleklerin niteliklerini sayarken
        YANILAMAZ,
        YANLIŞ YAPAMAZ,NEFSİNE YENİK DÜŞEMEZ’ler. demiyormuydunuz?

        Peki nasıl oldu da bir yazı sonra melekler ”“Orada karıştırıcılık yapacak ve kan dökecek birilerini mi oluşturuyorsun” şeklinde bir çıkışı tanrılarına yapabilecek şekilde NEFİSLERİNE YENİK DÜŞEBİLDİLER? Salt itaat etmek için yaratılan meleklerin nasıl olupta itaat etmekle yükümlü oldukları varlığın eylemini sorgulayabilecek iradeye (özgür) ulaşabildiklerini bilmek isterim!

        Ama siz bunlara takılmayın çünkü kuranın tanrısı bazen kendi sözlerini unutuyor! Aynı olayları farklı şekilde anlatıyor, örneğin;

        ”Hani, Rabbin meleklere, “Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım” demişti. Onlar, “Orada bozgunculuk yapacak, kan dökecek birini mi yaratacaksın? Oysa biz sana hamdederek daima seni tesbih ve takdis ediyoruz.” demişler. Allah da, “Ben sizin bilmediğinizi bilirim” demişti.” Bakara,30

        ‘’Hani Rabbin meleklere, “Ben kuru bir çamurdan, şekillendirilmiş balçıktan bir insan yaratacağım. Onu düzenleyip içine ruhumdan üflediğim zaman, onun için hemen saygı ile eğilin” demişti.’’ Hicr-28,29

        Ayetin birinde HALİFE diğerinde ise İNSAN yaratıyor!

        Size göre Hicr 28-29 da ”“Ben kuru bir çamurdan, şekillendirilmiş balçıktan bir insan yaratacağım.” diye bahsedilen ADEM değilde ADEM’den önce yaratılanlarmıdır?

        Eski ahite inanma meselesine gelince! Dostum ben hiçbirine inanmıyorum ama sanırım sen eski ahitin kuranda önce gönderilen önceki seçenek olduğuna da inanmıyorsun!

        Hani imanın şartlarında ”KİTAP-LARA inanmak” diye bir madde vardı ya, onu size tekrar hatırlatmak isterim!

        ”Eski ahit söylüyorsa mutlaka doğru mu” diyorsunuz ya, bana onun nereleri değişmiş kaynak kuran olmak üzere madde madde verirseniz sevinirim. Bu sayede bende yorumlarımı bu değiştirilememiş hükümlere göre yapmış ve yanılmamış olurum!

      • 1okuyucu dedi ki:

        toro;

        hiç boşuna uğraşma, Kuranın tanrısına itiraz edenlerin melek olmadığını, itiraz edenlerin meleklerin içerisindeki bir kaç kendini bilmez cin olduğunu, isyan eden şeytanında melek olmadığını cin olduğunu söyleyerek meleklerin saf ve temiz varlıklar olduğu iddiasını sürdürecektir,

        ayrıca, adem oğulları kavramının, kadın erkek tüm insanları kapsamadığını, sadece erkekleri kapsadığını, Ademden önce var olduğunu iddia ettiği ilkel insanların amazon türü dişiler olduğunu ve bunların Ademin oğullarıyla evlendiğini söyleyecektir,

        hatta bunu öne sürerken, erkeklerin cennet denilen lüks bir ortamında, ilkel insanların (haliyle kadınlar oluyor) ancak varoşlarda yaşamaya layık olduklarını söyleyecektir, üreme denilen müsibet yüzünden mecburen ilkel insanlarla temas kurmak zorunda kaldıklarını söyleyecektir,

        bilmem böyle bir gaf yapar mı? benimkisi bir tahmin,

        kimbilir belkide hiçbir deneyimi olmayan birinin kendinden önce yaratılmış bir topluma nasıl liderlik yapabileceğini düşünüyor da olabilir, öyle ya hayatında koyun görmemiş birinin koyun güdebileceği bile bir muamma iken bir toplumu nasıl yönetebileceği çok büyük bir soru işareti,

        ortalıkta görünmediğine göre, itiraz edilen, isyan edilen, koyduğu yasaklar denilen tanrısını ve melekleri nasıl savunacağını düşünüyor olabilir,

        işin tuhafı destekçileri bile kendisini burada yalnız bırakarak olaya müdahil olmuyorlar,
        kimbilir belki onlarda bilâl beyin icad ettiği! ilkel medeni kavramları üzerine kafa yoruyorlardır ama bir sonuca ulaşamadıkları için şimdilik ses çıkarmıyorlardır,

        benimkisi bir tahmin, doğusunu Bilâl bey ve taifesi bilir, tabi cevap verirlerse….

        ama Bilâl beyin haklı olduğu taraflarda var, meleklerin halifeyi bozguncu olarak nitelendirmesi, önceden benzer bir durumun varlığıyla açıklanabilir,

        demek ki Kuranın tanrısı daha öncede halife göndermiş ama gönderdiği halife, yeryüzünde bozgunculuğu önleyeceğine kendisi bozgunculuk yapmış, o nedenle melekler yeni halifenin de bozgunculuk yapacağını sanmış olabilirler,

        Kuranın tanrısı meleklerin itirazı karşısında sizin bilmediğiniz şeyler var diyerek bir bahane öne sürmüş olsa da, Kurandaki anlatımlara baktığımızda, Kuranın tanrısı nereye bir peygamber gönderdiyse, peygamber gönderdiği toplumları ya top yekün imha ederek yada o toplumda iç savaş (kardeş kavgası) çıkmasına neden olarak esas bozguncunun kendisi olduğunu meleklerden gizlemiş,

        hatta anlaşılmaz sözler söyleyerek kendi inanırları arasında bile bölünmelere neden olarak birbirlerini boğazlamalarına çanak tutmuş, hemde kıyamete kadar sürecek bir kavganın temelini atmış

        demekki Kuranın tanrısı meleklere sizin bilmediğiniz şeyler var derken, kendisinin bozguncu olduğunu kastediyormuş.

        ayrıca benim anlayamadığım bir şey var, bazı toplumlara tek bir peygamber göndererek, gönderdiği tek peygambere inanmadıkları için o toplumu top yekün imha ederken,

        her topluma tek bir peygamber göndermesi gerekirken, Yahudilere ise sürüsüne bereket peygamber üstüne peygamber göndermesi, üstelik Yahudilerin, bırak gönderdiği dini yaymayı, dini ve tanrıyı tekellerine alarak dini ve tanrıyı evrensellikten çıkarıp mahalli bir konuma sokmalarına rağmen,

        evrensel bir din gönderdiği iddia edilen bir tanrının amacına ters düşen bir durumun varlığını boşa giden binlerce yıl sonra anlayabildiği için, üstelik yayılmadığı için diğer toplumların putperest olarak kalmalarına sebep olan Yahudilerden ümidini keserek,

        son çare olarak İsmailin (Azerin torunu, İbrahimin oğlu) ümmetinden olduğunu iddia eden bir topluluğa peygamber göndererek, gönderdiği dinin evrensel olmasını (Mekke ve cıvarı) zor belâ sağlaması,

        üstelik gönderdiği İsanın tanrı ilân edilip, tanrılığını da kaptıran tanrının böylece tanrılığı geri aldığı gibi dinin evrensel olmasını da sağlaması, Kuranın tanrısının başarı hanesine yazılması gerekir mi? gerekmez mi? sorusu benim anlayamadığım bir şeydir,

        öyleya Muhammed, İsa tanrı değildir demeseydi, bu din bütün insanlığa gelmiştir demeseydi, Kuranın tanrısı, hedeflediği sonuca ulaşmak için Yahudilerle kaybettiği zamanı nasıl telafi edecekti, demek ki kuranın tanrısı Muhammedi seçerek isabetli bir seçim yapmış, o halde ulaşılan sonuç bence her ikisinin de hanesine yazılmalı,

        ulaşılan sonuç ne mi? şimdilik görünen İslâm aleminin, İslâm dini var olduğu sürece birbirlerini boğazlamalarından ibaret.

        sana cevap vermesi gereken ben değildim ama işin içine tevratta girdiği için sohbet bağlamında bir şeyler tıngırdatayım dedim.

      • toro dedi ki:

        1okuyucu,

        Ben bu duruma alıştım zaten. Hatta münazaranın bir yerinde cevap vermeyecek ve bir süre ara verdikten sonra ortaya çıkarak başka bir konuya cevap verecek ve bu konuyu görmezden gelecektir. Başıma gelen hep bu oldu! Ama benim için mühim değil. Çünkü sayelerinde beyin jimnastiği yapıyorum, bilgilerimi tazeliyorum ve aslında ne kadar dayanaksız olduklarını test etme fırsatı buluyorum!

        Adem olmasa ve Adem bozgunculuğu dünyaya getirmese kuranın tanrısına gerek kalmayacaktı! Bu yüzden mantıksız ama tanrının var olabilmesi için gerekli olan bir hikayenin kahramanıdır Adem! Aslında inanılan tanrıyı yaratan da Adem in ta kendisidir! Çünkü tanrıya müdahele imkanı veren yani hareket kazandıran kişidir! Yani tanrı ademi değil adem tanrıyı var etmiştir!

        Şeytan ın melek olmadığını iddia etmeleri birşeyi değiştirmez! Çünkü o durumda bende tanrı kendine muhalif, düşman ya da rakip yaratmak istemediği sürece yarattığı ve varlığına şahit olmalarını sağladığı hiç bir varlığın isyanına muhatap olamaz derim! Ondan sonra onlar bana büyük, olağanüstü, akıl erdirilemez, sınırları çizilemez gücte olduğunu iddia ettikleri tanrıya kendi yarattıklarının nasıl isyan edebildiklerini anlatmak zorunda kalırlar! Şeytanın melek veya cin olması sonuç olarak kendisini yaratan tanrıya isyan ettiği gerçeğini değiştirebilir mi? Bu noktada, cin veya melek NASIL olurda varlığına ve gücüne şahit olduğu tanrısına isyan edebilir sorusunu sormamıza engel olabilir mi?

        Hikayeye bakarmısın! Bir tanrı var ve herşeyin ve o herşeyin içindeki herşeyin de yaratıcısı! Yaratabildiğine göre yok edebilir de! Ama bu gücüne rağmen yarattığı bazı varlıklar ona hemde beraber yaşadıkları mekanda yani onu hissettikleri ortamda isyankar olabiliyor ve isyankar olarak var olmaya devam edebiliyorlar! Ortada böyle bir durum varken ve anlaşıldığı üzere tanrı bu sorunu çözmüyor ya da çözmek istemiyorken adem adında bir insan yaratıyor ve onu sözde imtihana sokarak tiyneti nedir anlamaya çalışıyor! Şeytanı ve şeytanın tanrısına rağmen ayartabildiklerine engelleyemeyen yani bu defolu yaratıkları yola koyamayan tanrı adem adında bir garip, çocuk adam yaratarak stres atmaya çalışıyor!

        Diyorlar ki imtihan ediyor! İyide imtihan bilinmeyeni bilmek için yapılır! Peki tanrı neyi bilmiyor?Ya da yeniden tanımlayalım biliyormu, bilmiyormu? Çünkü biliyorsa adem ve onun nezdinde yaptığı iddia edilen imtihan tam anlamıyla gülünçtür! Hele de mühendisliğini ve dizaynını yapıp, üstüne de bizzat eğittiği bir varlığı imtihan ediyor olması gülünç kelimesiyle tanımlanamayacak kadar vahim bir durumun göstergesidir! Çünkü bu durumda tanrı kendi kendini, kendi yarattıklarının kendine karşı tavırlarını gözleyerek imtihan ediyor demektir!

        Düşünün , tanrı şeytanı yaratır, sonra da Adem’i! Adem’i eğitir, sonra şeytandan ademe biat etmesini ister! Şeytan, tanrının kendisini yaratan olduğunu görmezden gelerek ve tanrısının kendi içinde ortaya çıkmasına izin verdiği aşikar (izin vermediği birşey tezahür edebilirmi) kibrinden aldığı cesaretle ona isyan eder! Bununla yetinmez süre ister, süre verilir! Şeytanın ademi etkilemeye çalışacağı bellidir ama tanrı tedbir almaya tenezzül etmez, çünkü o tanrıdır! Ama şeytan tanrısına karşı ilk zaferini onun ilk prototibini ondan korkmaz hale getirerek kazanır! Sonrası malum hikaye, binlerce yıldır şeytan ademin çocuklarını tanrılarından korkmaz hale getirmekte yani her çevirdiği insan nezdinde tanrısına karşı bir zafer kazanmaktadır!

        Son tahlilde kıyamet kopacak, cehenneme ve cennete gidecekler belirlenecek ve yerlerine yerleştirilecekler(!) Sonrasında nemi olacak? Tanrı cehenneme her bakışında kendi yarattığı şeytanın yine kendi yarattığı insanlardan kurduğu ordunun her ferdi için kendisine karşı zafer kazandığını bilerek var olmaya devam edecek! Cehennem tanrının yenilgilerinin cennet ise yengilerinin tezahürüdür! Tanrı yenilmiş ya da yenmiştir! Peki kiminle savaşmıştır? Savaştıklarını yaratan kendisi olduğuna göre savaştığı ve sonucunda yendiği ve yenildiğide kendisidir! Dolayısıyla ne insan ne melek ne de cinler için bir özgürlükten hele de bu özgürlüğün iradelerine yansıdığından dem vurmak kendini kandırmaktır! Kuranın açık mesajına göre tanrı yarattıkları yoluyla kendi kendiyle savaşmakta ve kendi kendini ödüllendirmekte ya da cezalandırmaktadır!

      • 1okuyucu dedi ki:

        toro;

        eğer Ademden kastın insanoğluysa, insanoğlunun sahip olduğu bilgi ve beceri sonucu yaptığı eylemlerin sonucu kaçınılmaz olarak ya olumlu olacaktır, yada olumsuz,

        herhalde insan oğlu bu eylemleri kelimelerle tanımlamadan önce tepkilerini yüz ekşiterek veya tebessüm ederek veya fiziksel karşılık vererek gösteriyordu,

        daha sonra eylemleri kelimelerle tanımlamayı öğrendiğinde ortaya zıt kavramlar çıktı, yani daha önce mimiklerle belirtilen zıt tepkiler kelimelere döküldü,

        tanrı olmasa bile, insanların eylemlerinde hiçbir değişiklik olmayacaktı, yine toplumsal yaşamı düzenleyen kurallar (otokontrol sistemleri) konulacaktı, en ilkel toplumlarda bile bu böyle olacaktı,

        insanların eylemlerin, kimine göre olumlu, kimine göre olumsuz bulunduğu göz önüne alındığında zıt kavramların kişiden kişiye, toplumdan topluma değişen göreceli kavramlar olduğu açıktır,

        insanoğlunu bozguncu olarak tanımlayan yine insanoğlunun kendisidir, örneğin savaş, kimine göre vahşettir, kazanana göre zafer, kaybedene göre felakettir, Kuranın tanrısı adına yapılırsa fetihtir veya zaferdir, tanrı adına yapılmazsa işgaldir veya çok eşlilik kimine göre normaldir, kimine göre ahlâksızlıktır,

        dolayısıyla insanoğlu bozguncu filan değil, sadece kendisine verilen bilgi ve beceriyi kullanan bir varlıktır,

        şeytan diye bir varlık yoktur, eğer şeytan varsa ve insanlara hükmedebiliyorsa, o da bir tanrıdır, eğer bugün insanoğlunun içinde bulunduğu durum şeytanın marifetiyse, bu durumda en güçlü tanrı şeytandır, hatta Kuranın tanrısı bile onun emrindedir, çünki ilk önce şeytanın insanları göndermek istediği cehennemin arzu ve isteklerini karşılayacaktır,

        O gün Cehenneme, “Doldun mu?” deriz. O da, “daha var mı?” der. (kaf-30)

        o nedenle, Kuranın tanrısının dünya macerası sonuçlandığında, cehenneme bakıp maç sonucuna üzüleceğini sanmıyorum,

        kıssaya atfen bir şeyler söylemek gerekirse, aynı diğer melekler gibi şeytan da tanrıya itiraz etmiştir, isyan etmemiştir, şeytanın bu itirazını isyan olarak yorumlayan Kuranın tanrısıdır,

        yaşamadıkları deneyimleri ilk defa deneyenlere suç isnat etmek Kuranın tanrısının tipik bir özelliğidir, zaten suçlayacak birileri olmazsa, suçlananlar kendini yüce affediciye nasıl affettirecek?

        ama benim şahsi fikrimi sorarsan Ademe kopya vererek, Ademin meleklere üstün gelmesini sağlayan Kuranın tanrısına karşı şeytan, kopya verdiğin birini bizle bilgi yarışmasına sokmak hiç tanrılığa yakışır mı? diyebilseydi,

        şeytanın isyanı o zaman Kuranın tanrısına kapak olurdu, tabi bu dediklerim olmuş olsa bile Kuranda yer almazdı, yani şeytan isyan etmekte haklı ama bunu kendisi bilmiyor,

        aslında, Adem denen saf köylü çocuğunu hazırladığı tuzağa düşürmek için yaptığı plânda şeytanla birlikte hareket ediyorlar, yani Ademe kumpas kurmak için Kuranın tanrısıyla şeytan işbirliği yapıyor,

        Kuranın tanrısı yasak meyveyi yaratıyor, şeytanda yasak meyveyi Ademe yediriyor, yani biri yaratıyor diğeri yediriyor, hazırladığı plân gereği yaratan yedireni görmezden geliyor, faturayıda Adem oğullarına kesiyorlar,

        aslında olayın faili tek ama taraftar toplayabilmek için hayallerinde yaratıkları figüranları işin içine dahil ederek amaçlarına ulaşmaya çalışıyorlar,

        işin aslına gelince, eğer yeryüzünde bozgunculuk veya kaos varsa, adına dünya denilen fahişe, istiap haddini (üzerinde barındırabileceği kelle sayısı) korumak için yaptığı nüfus plânlamasında,

        kendini sunduğu cazip nimetlerle ele geçirilecek matah bir şey gibi göstermeye çalışarak, insanların hırsını, bencilliğini istismar ederek, onları din, ideoloji, etnik köken, suyumu kirlettin, yan gözle baktın, vb. gibi bahanelerle ganimet peşinde koşmalarını sağlayarak birbirine kırdırıyor,

        bazılarıda kutsal davalar peşinde koştuklarını sanarak, bir taraftan iktidar heveslilerinin kutsal! amaçlarına hizmet ederken diğer taraftanda dolaylı yoldan dünyanın yaptığı nüfus plânlamasına katkıda bulunuyorlar,

        özetle söylersek, eğer ortada bir sınav varsa, Kuranın tanrısı, tanrılık sınavında kaybetmiştir, önce kendine bir yer beğensin, taraftarlarını da yanına alsın, nerede hata yaptıkları konusunda kafa patlatsınlar, cehenneme soru sormak gafletinde bulunduklarını da unutmadan,

        Kuranın tanrısının gelin güvey olmak gibi bir şansı olmadığı için kendi kendine gelin güvey olarak kendini teselli ediyor olmalı. 🙂

      • bilal dedi ki:

        Sn.1okuyucu,
        1-bu durumda Adem halife olarak atandığında gönderileceği hazır bir topluluğun mevcudiyetinden söz etmemiz gerekir (senin iddiana göre söylüyorum) gönderileceği toplum orta yerde dururken Ademin adına cennet denilen özel bir bölmeye alınmasının mantığını ne olabilir ki? doğrudan gönderildiği toplumla ilişki kurması gerekirken,cennette yasak meyveyi yemesinin beklenmesinin mantıkla izah edilecek bir tarafı var mı? ‘’ sizden alnıtı ‘’

        Cevap:Adem halife seçilirken ona,mevcut toplumla ilişki kurma görevi ile peygamberlik henüz verilmemişti,Ayrıca bu sorumluluk ve peygamberlik görevi de söz konusu dünya cennetinden çıktıktan ve tevbe edip tevbesi kabul edildikten sonra başlıyor.Eğer bu dünya cennetinden çıkmamış olsaydı belki de bu görev ona verilmeyecekti.Zira peygamberlik ve diğerleriyle ilişki kurma görevi söz konusu dünya cennetinin dışında yaşamaya mahküm olduktan sonra başlıyor.Adem halife seçildiği zaman ona ne peyagmberlik,ne de diğerlerle ilişki kurma görevi verilmişti.Adem’in peygamberliği ve diğerlerle ilişki kurma görevi ise aşağıdaki ayeten de anlaşıldığı gibi söz konusu dünya cennetinden çıktıktan sonra başlıyor..!!!

        BAKARA-38:Dedik ki;”oradan topluca ininiz”Tarafımdan size bir hidayet rehberi geldiğinde kim benim hidayetime uyarsa onlar için korku yoktur ve onlar artık hiç üzülmeyecekler.»
        deniliyor.

        Özetle,Adem yaratılıp halife seçildiğinde,ne peygamberlik,ne de toplumla ilişki kurma görevi kendisine verilmişti.Bu zor görev,söz konusu cenneten çıkıp tevbesi kabul edildikten sanra başlıyor. !!! Galiba siz bu görevin ilk başta kendisine veridiğini sanıyorsunuz,halbuki öyle değildir.İlk başta ona bu görev verilmediğinden söz konusu dünya cennetine alınmıştır….’’الله اعلم ‘’

        2-neden söz etmiyor, bende merak ediyorum, yoksa Kuranın tanrısı kızları kelleden saymıyor mu? ‘’ sizden alıntı’’

        Bana göre Adem’in kız çocukları olmadığından dolayı onlardan söz edilmemiştir.Yoksa kız çocuklarına değer verilmediğinden değil.Eğer kadın cinsine değer verilmemiş olsaydı, Adem’in eşinden de söz edilmeyecekti.! Peki,neden Adem’in eşinden söz edilmiştir. ?
        الله اعلم ‘’

        3-Ayrıca yüce Allah ‘’Kendime bir halife yapacağım’’şeklinde bir ifadeyi de kullanmamıştır.

        Saygılarımla..

      • 1okuyucu dedi ki:

        Bilâl;

        1-halife veya peygamber, madem Adem bir topluluğa liderlik etmek üzere tayin edildi, doğrudan liderlik edeceği topluma gönderilmesi gerekirdi,

        madem Ademin peygamber olarak gönderilmesi için yasak meyveyi yemesi gerekiyordu, o zaman yasak meyvenin Ademe yedirilmesi gerekiyordu,

        öyle ya Adem yasak meyveyi yemeseydi, peygamber olarak gönderilemeyecekti ama Kuranın tanrısı, yersen zalimlerden olursun diyerek Ademin kulağına kar suyu kaçırarak (vesvese vererek) zalimliğin ne olduğunu öğrenmek istemesinden başka bir suçu olmayan Ademin yasak meyveye ilgi duyması sonucu yemesi sağlamış,

        yani Ademin peygamber olarak gönderilmesi için yasak meyveyi yemesi gerektiği gibi bir şart konmasının, peygamber tayin etmekle nasıl bir ilişkisi olabilir,

        üstelik Adem, ne olduğunu halâ öğrenemediğimiz yasak meyveyi yiyerek suç işlemiş biri olarak peygamberlikle ödüllendiriliyor, yani tanrısının emrini dinlemeyen biri bir topluma lider olarak gönderiliyor,

        o nedenle herkesin bildiği yeryüzüne gönderiliş hikâyesini anlatmış olman benim sorumu cevaplamıyor,

        yasak meyve nedir? mahiyetini bilelim de suç olup olmadığını anlayalım, mahiyetini bilmediğimiz bir şeye siz tanrı sözü deyip gözü kapalı inanabilirsiniz ama biz bilmek istiyoruz,

        evet, yasak meyvenin ne olduğunu açıklamanızı bekliyoruz,

        ayrıca önceden görevlendirilmediğini söylediğin biri, yani alelade bir insanoğlu, niye nevi şahsına münhasır özel bir bölmeye alınsın, hemde kovulmak üzere alınsın,

        sınav için diyorsanız, yasak meyveyi yemeseydi, cennetten kovulmayacaktı ve sınav başlamayacaktı,

        hayali bir sınavı başlatmak için hayali bir yasak meyveye ihtiyaç vardı,
        haydi bakalım, bu yasak meyvenin gerçekten var olduğunu ve niteliğini açıklayın da, hem Ademin suç işleyip işlemediğini bilelim, hemde suçun kişiselliği gereği Ademin suçunun faturasını niye biz ödüyoruz bilelim.

        2-adem oğulları, sadece oğlan çocukları anlamına gelmiyor,

        nasıl bir kadın için Devlet adamı tabirini kullandığımızda, kadının erkek olduğundan söz etmiyorsak, Adem oğulları derken de cinsiyet ayrımından söz edilmez, hele 950 yıl yaşadığı iddia edilen birinin hiç kız evlada sahip olmadığı düşünülemez,

        ben senin soruna karşılık, biraz kinayeli olarak, Ademin amazon benzeri bir topluluğa gönderildiği söyledim

        özetle, Adem oğulları derken cinsiyet ayırımı yapılmıyor,

        Ademin eşinden bahsedilmesi, Kuranın tanrısının kadına değer verdiği açıklamasıyla izah edilemez ve alakası yoktur, üremenin 2 kişi vasıtasıyla olduğu için Ademin eşinden söz edilmesi gerekiyordu,

        söz edilmeseydi, bu sefer acaba Ademin eşi yok muydu sorusu ister istemez herkes tarafından sorulurdu, yani Kuranda Ademin eşinden zorunlu olarak bahsedilmiştir,

        3-tanrıyla ilgili halef selef meselesini bana değil hristiyanlara anlat, çünki tanrının oğlu olduğunu iddia eden ben değilim, kaldıki Kuranın tanrısı diye bir tanrıya inanmayan biri olarak inanmadığım tanrının halefi olduğuna neden inanayım, ama sizin alemde böyle inançta olanlar varsa onu bilemem,

      • toro dedi ki:

        1okuyucu,

        Şimdi ne demek istediğimi anladığını umuyorum! Artık kimin ne tepki vereceğini ezberledim!

  531. 1okuyucu dedi ki:

    deneme

    • rammsteinn dedi ki:

      1okuyucu
      neden elma? demişsin
      elmanın aslında çok kıymetli. alma-ata çıktığı yer olarak biliniyor. dolayısıyla dünyanın bir ucu. bundan dolayıda çok kıymetli meyve. efsanelere konu olmuş. mesela heraklese
      alıntı;
      Herakles’e, “dünyanın ucunda, güneşin battığı yerde, Atlas’ın gök kubbeyi taşıdığı yerde bulunan bir bahçedeki ağaçtan elma alıp gelme görevi” verilmişti. (Heraklesin 12 ödevinden biri) Herakles “Akşam Kızlarının Bahçesi – Bir tür cennet betimlemesidir ” denen bu yere gelmiş ve bahçeyi koruyan yüz başlı ejderle savaşmıştır. Atlas’ı ikna ederek bu bahçeden 3 elma alabilmeyi başarıp dönmüştür.
      Altın Elmalar veren elma ağacını diken ve yetiştiren toprak tanrısı Gaia’dan başkası değildi. Bu ağacı Zeus ve Hera’nın evlilik törenlerinde çifte hediye olarak altın bir saksıya koyarak verdi. Ağaç, Gaia sayesinde kısa sürede çok dallı budaklı, gösterişli oldu ve meyve vermeye başladı. Hera, altın elma veren ağacı çok beğendi ve Olympos’tan uzak bir yere dikmeyi düşündü. Ağacı dünya denizlerinin en batısındaki ıssız bir yer olan Hyperborea bölgesine dikti ve ağacı Hesperidler olarak bilinen akşamın üç kızına teslim etti. Dünyayı sırtında taşıyan bir titan olan Atlas’ın kızları Aigle (parlak), Erythie (kırmızı) ve Hesperarethousa ismini taşıyordu. Bakire periler ara sıra ağaçtan kendilerine de elma kopardıklarından Hera duruma el koyarak ağacın yanına uyku uyumaz, yüzlerce başı olan korkunç bir ejder olan Ladon’u görevlendirdi. Böylece periler dahil kimse ağaca yaklaşmaya cesaret edemedi.
      Herakles, 11. görevi gereği altın elmaları almak üzere uzun bir yolculukla bu bahçeye geldi. Atlas’ı kandırarak altın elmaları çaldı sonra da Typhon’un çocuğu ejder Ladon’u öldürüp kaçtı.
      ———————
      insanlar,mavi gözlü bir devin gözünün içinde yaşadıklarını bile düşünmüş.

      • 1okuyucu dedi ki:

        Rammsteinn;

        cennette var olduğu iddia edilen meyveden genellikle yasak meyve olarak söz edilir, elma olarak söz ettiysem, bunu genelde İslâm aleminde bu meyvenin elma olabileceği varsayımı karşısında söylemiş olabilirim,

        zaten burada anlattığımız tasvirler onların anlatımlarından başka bir şey değil,
        cennetteki meyvenin ne olduğundan bana ne, ben ancak cennetteki meyveyi akla mantığa uygunluk yönünden masaya yatırırım,

        söz konusu meyve, elma, incir, buğday, vs. adı her neyse, sınavın başlaması için Ademin cennete (kumpasa) alınması ve orada yasak meyveyi yemesinin beklenmesi gibi saçma sapan bir anlatımın tanrı sözüdür diyerek kabullenilmesi, tüm sorgulamaların önünü kapatabilmek için öne sürülmüş kurnazca bir bahanedir,

        eğer bir tür yaratılacaksa ve bu tür varlığını çoğalarak sürdürecekse, bunun için yapılması gereken bu türü birbirleriyle ilişkiye girecek şekilde erkekli dişili yaratmaktır, ve bu tür haliyle çoğalabilmek için doğal olarak ilişkiye girecektir,

        eğer bu varlık, çoğalmak için ilişkiye girmenin gerekli olduğunu bilmiyorsa, hayvanlara bakarak ilişkinin sonuçlarını algılayabilecektir, zaten insan yaratılmadan önce insanın ihtiyacı olan besin kaynakları (bitkiler ve hayvanlar) önceden yaratılması gerekir,

        hiçbir deneyim sahibi olmadan yaşam sahnesine çıkan bir varlık, gerekli deneyimleri kendinden önce yaratılan türleri inceleyerek edinecektir, yani ilk insan hayvanları gözlemleyerek nasıl davranması gerekeceğine karar verecektir, bu bağlamda insan oğlunun çıktığı yaşam sahnesinde en önemli öğretmenleri hayvanlardır,

        ama dinlere inananlar, aklı mantığı bir kenara bırakıp absürd hikâyeleri savunabilmek için kılıktan kılığa giriyorlar,

        tartışmanın bu boyuta gelmesinde, çoğalmanın ensest ilişkiyle olmadığını savunmaya kalkan Bilâl beyin, yaratılış kıssasının mantığına ters düşerek, kıssada anlatılan Ademin ilk Adem olmadığını, kıssadaki Ademin, ilk Ademin nesline halifelik yapmak için seçilen sonraki Adem olduğunu, ilk ademin neslinin ilkel olduğunu, kıssadaki Ademin medeni insan türünü başlattığını iddia etmesiyle alevlendi,

        Bilâl beyden ilkel medeni kavramlarını açıklamasını istedim, henüz bir cevap gelmedi, öyle ya bu ilkel tür nedir? ne yer? ne içer? ne kadar ilkeldir? kıllı mıdır? kılsız mıdır? bilelim de, bu türün gerçekten ıslah edilip edilmeyeceğine karar verelim,

        bir defa hiçbir deneyimi olmayan birinin, liderlik yapacağı toplum ilkelde olsa o topluluğa liderlik yapabileceği düşünülemez, birinin bir topluluğa liderlik yapabilmesi için ancak kendi türünün ilki olması veya o topluluğun bir üyesi olması gerekir,

        o nedenle kıssadaki Ademin ilkel bir türe halife olarak gönderildiği iddiası safsatadan ibarettir,

        ayrıca, Ademin yasak meyveyi yemesini, sınavın başlamasının nedeni olarak görüyorlar,

        öğretilmiş olsa bile önceden denemediği veya gözlemleyemediği olayların sonuçlarını bilemeyecek olan bir varlığın yasak meyveyi yiyerek suç işlediğine inanabiliyorlar ama bu yasak meyvenin ne olduğunu bilmedikleri için açıklayamıyorlar,

        oysa insan oğlu suç ve ceza kavramlarının tanımını yaparken, nelerin suç olduğunu tek tek sayarak, bu fiilleri işleyenlere ceza vermektedir ama yaratılış kıssasında bahsedilen yasak meyvenin hangi suçun karşılığı olduğu ise belirtilmemektedir ve bu suç gönderilen bir sürü peygambere bile söylenmemiştir,

        yani ortada isnat edilen bir suç var ama bu suçun ne olduğu bilinmiyor, ne olduğu bilinmeyen bir suçun suç olup olmadığı nereden bilinebilir ki,

        o zaman yasak meyvenin hangi suçun karşılığı olduğunun net olarak açıklanması gerekir, açıklanmadığı taktirde hayali bir suçlamanın yapıldığı muğlak bir ifadeden öteye gitmez,

        evet, bu suçun ne olduğunu bilelim ki, Ademin suçlu olup olmadığına karar verelim, tanrı suç olduğunu biliyor demekte yetmez, o zaman insanlarla kontak kuran bir tanrı tasvirinde yapılacak tek şey tanrıya yasak meyvenin hangi suçun karşılığı olduğunu sormak olmalıdır,

        tanrı son peygamber göndererek insanlarla kontak kurmaya son vermiştir diyebilirler, o zaman peygamberler niye Ademin suçunu sormamışlarda ne idüğü belirsiz bir suç, ne olduğu bilinmeden gözü kapalı kabullenilmiş,

        sınav saçmalığını savunanlar, o suçun ne olduğunu net bir şekilde açıklamak zorundalar,
        yetmez, bir kişinin işlediği bir suçun faturasının tüm insanlığa çıkarılmasını da açıklamak zorundalar,
        açıklayamıyorlarsa tanrılarına sorup öğrensinler yada tanrılarına sorup öğrensinler,

        sorsunlar ki yasak meyvenin cennette ne işi varmış öğrenelim,

        sorsunlar ki, halife olarak atanan birinin ait olduğu toplum içerisinde değil de adına cennet denilen bir bölgede ne işi varmış öğrenelim,

        yada Ademin ait olduğu yere gidebilmek için neden yasak meyveyi yemek zorunda olduğunu açıklasınlar,

        açıklasınlar ki kendi alemlerine (İslâm alemi) bile kan ve gözyaşından başka bir şey getirmeyen sınav saçmalığının böyle bir iğrenç sonuca deyip deymediğini anlayalım

  532. kadir dedi ki:

    sayın toro…

    “Burada TEK BİR NEFİS ten kastedilenin ADEM olduğunu inkar edebilirmisiniz? Bakın kuranın tanrısı ”SİZİ” diyor ve SİZ dediklerinin soyunun kime dayandığını açıkça söylüyor! Sizce burada bahsedilmeyen ama dünyada varolan ve Ademoğullarıyla çiftleşebilecek ve onların spermleriyle döllenebilecek başka varlıklar olsaydı olayın başlangıcını bu şekildemi anlatırdı?”

    ———–sizden alıntı————-

    araf 189 ve nisa 1. ayetlerde ademden söz etmiyor.. sözü edilen insanların yaradılış özüdür..

    “Ey insanlık ailesi sizi nefsi vahideden yaratan.Ayrıca onun özünden eşini de meydana getiren, ikisinden de bir çok erkekler ve kadınlar üreten Rabbinizden korkun; kendi adına birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah’dan ve akrabalık (bağlarını kırmak)tan sakının. Şüphesiz Allah sizin üzerinizde gözeticidir.”

    bu ayette ey insanlar derken kadın erkek ayırt etmeksizin bütün insanlığa sesleniyor.. bütün insanlığı “sizi” zamiriyle ifade ediyor.. demek ki yüce allah insanların özünü nefsi vahideden yaratmış, yine bu nefsi vahideden de eşini yaratmış. yani önce eşeysiz yaratılma meydana gelmiş, daha sonraki yaratılmalar. eşeyli olmuş yani kuranda bahsedilen “alak” la devam etmiş…
    yüce allah nefsi vahideden küçük kromozon farklılıklarıyla hem erkekler hemde kadınlar meydana getirmiş. erkek kromozonuna sahip olan nefsi vahideden birden çok erkek meydana getirmiş, kadın kromozonuna sahip olan nefsi vahideden de birden çok kadın yaratmıştır.. böylelikle kadının erkeğin kaburga kemiğinden yaratılma safsasatınıda kuran çürütmüş oluyor. ayrıca entest birleşme sonucu çoğalma düşüncesinide kuran reddetmiş oluyor.. işte hz. adem yaratılan bu insanlara halife olmuştur.. bu insanlar ilk yaratıldığında bilgi sahibi değillerdi.. ilkel bir toplum olarak yaşadıklarını düşünüyorum. daha sonra yüce allah içlerinden birini ve ya birilerini seçip onlara halife yapmıştır. bu seçilen kişi de adem dir.. adem bu insanlara halife olmuştur. aynı zamanda bilgi açısından seçilmiş insan olduğundan allaha karşıda sorumludur.. allahın ona o bilgiyi vermesinin nedeni ademin ve oğullarının allahın emirleri doğrultusunda bu dünyayı inşaa etmek. hayatı allah bilinciyle idame ettirmektir.. benim ayetlerden anladığım budur. yanılmaktan yüce allahın affına sığınırım..

    ayrıca yüce allah kendi olan özellikleri (merhamet etme, affetme, vs.vs.) ademe yani bilgili insana yüklemiştir.. insan bu özelliklerini bu dünya hayatında allah adına kullanmalıdır. insanın kendisine özellik yükleyen allaha karşı sorumlu olması ve özgür iradesini bir insana yakışır şekilde kullanmalıdır..

    yine söylüyorum burada yıllarca bu konuyu tartışsak, insanın ilk yaratılma evrelerini ademin nasıl halife seçildiğini, kimlere halife olduğu kesin bir bilgi ile asla bilemeyiz. biliyorum diyende yalan söyler.. sizde şöyle olmuş, böyle yaratılmış derseniz iftira etmiş olursunuz..

    “SİZİ BİR TEK NEFİSTEN YARATAN ve KENDİSİ İLE HUZUR BULSUN DİYE EŞİNİ ONDAN VAR EDENDİR.” dediği anda siz ağzınızla kuş tutsanız başka varlıklardan söz edemezsiniz! Çünkü tanrınız size APAÇIK şekilde ”SİZ” Adem ve eşinden türediniz demektedir!” —sizden alıntı—–

    sayın toro bu ayette adem ismi geçiyor mu?

    bakın…

    “Gerçekten şu ki; Sizi yarattık, sonra size biçim verdik, sonra da meleklere: “Âdem için secde edin” dedik; hepsi secde ettiler, yalnız İblis, secde edenlerden olmadı.” (araf-11)

    yüce allah önceki ayetler insanlardan bahsederek bu ayette insanın yaratılışına vurgu yapıyor.. dikkatli okuyun anlayacaksınız… diyoki; sizi (bütün insanlığa hitaben) yarattık. sonra size biçim verdik diyor.. bundan sonra yine “sonra” zarfını kullanıyor.. yani bunlar aşamalarla gerçekleşmiş. bir anda olup bitmemiştir.. insan ilk yaratıldığında “adem” değildi.

    bu ayette 5 faklı konu anlatılıyor… 1- insanların yaratılışı 2- bir zaman sonra insanlara biçim verilmesi 3- meleklere sesleniş 4-adem için yaplan secde 5- meleklerin ve iblisin secde etme durumu.. bütün bu unsurlar zamanla gerçekleşmiş. insan ilk yaratıldığında adem olarak yaratılmamış.. zamanla insana biçim verilmiş. sonra yüce allahın seçtiği insan adem sıfatını almıştır..

    ayetleri dikkatli okuyun anlayacaksınız.

    • 1okuyucu dedi ki:

      Kadir;

      Sizi bir tek candan (Âdem’den) yaratan, ondan da yanında huzur bulsun diye eşini (Havva’yı) yaratan O’dur. Eşi ile (birleşince) eşi hafif bir yük yüklendi (hamile kaldı). Onu bir müddet taşıdı. Hamileliği ağırlaşınca, Rableri Allah’a: Andolsun bize kusursuz bir çocuk verirsen muhakkak şükredenlerden olacağız, diye dua ettiler. (araf-189)

      Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan da eşini yaratan; ikisinden birçok erkek ve kadın (meydana getirip) yayan Rabbinize karşı gelmekten sakının. Kendisi adına birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah’a karşı gelmekten ve akrabalık bağlarını koparmaktan sakının. Şüphesiz Allah, üzerinizde bir gözetleyicidir. (nisa-1)

      parantezlere itibar etmediğimi bilirsin.

      Nisa-1’de, “İkisinden bir çok kadınlar ve erkekler yarattı” ifadesinden ne anlıyorsun,
      ayete iyice bak bakalım, “İkisinden bir çok kadınlar ve erkekler yarattı” derken ilk yaratılan ilk çiftten bir çok kadınlar ve erkekler yarattığını göremiyor musun? yani kadınlar ve erkekler ifadesinden, 2 faklı cinse sahip çocuklar yarattı anlamını çıkaramıyor musun?

      herhalde sizin tanrınız, ilk çifti yarattıktan sonra, insanların çoğalma işini bu ilk çifte yaptırmadı da, çoğalma işini ilk çiftten kolonladığı birkaç çifte yaptırdı,

      doğrusu sizin şu hayal gücünüze hayranım, üstelik çoğalmanın ensest bir şekilde olmadığını da ispat etmiş oluyorsun,

      “””””yine söylüyorum burada yıllarca bu konuyu tartışsak, insanın ilk yaratılma evrelerini ademin nasıl halife seçildiğini, kimlere halife olduğu kesin bir bilgi ile asla bilemeyiz. biliyorum diyende yalan söyler.. sizde şöyle olmuş, böyle yaratılmış derseniz iftira etmiş olursunuz..”””””

      “”””ayrıca entest birleşme sonucu çoğalma düşüncesinide kuran reddetmiş oluyor””””

      herhalde sen söyleyince iftira etmiş olmuyorsun, tabi canım sizin Allah adına konuşma yetkiniz var, o nedenle sizin iftiracı olmanız mümkün mü?

      • kadir dedi ki:

        okuyucu…..

        “doğrusu sizin şu hayal gücünüze hayranım, üstelik çoğalmanın ensest bir şekilde olmadığını da ispat etmiş oluyorsun,” sizden alıntı…….

        kuranda kadınların ve erkeklerin kimlerle evlenip kimlerle evlenemeyeceğine dair hüküm vardır… bu hüküm dahilinde hiçbir kardeş biribiri ile evlenip çoğalamaz..

        “başka bir ayette allahın sünnetinde bir değişiklik olmaz..” diyerek bizlerin düşünmesi gerektiğine vurgu yapıyor..

        mesela araf 189. ayette ilk insan olarak adem anlaşılıyor.. bu ayeti meal eden müvessir parantez içinde “adem” ve “havva” yazıyor… araf-190. ayette ise bu aile çocuklarına sağ salim kavuştuktan sonra allaha ortak koştuklarını söylüyor.. bu kabul edilemez. çünkü hiçbir peygamber allaha ortak koşmaz. hiçbir peygamber hiçbir zaman müşrik olmamıştır..
        bu ayet insanlığı temsil eden bir erkek ve bir kadını konu almıştır. ademle alakası yoktur..

        “Allah sizi yerden bir bitki gibi bitirdi ” (nuh-17)
        “Sonra sizi tekrar oraya geri çevirecek ve tekrar çıkaracaktır.”

        bakın bu ayetlerde insanın nasıl yaratıldığını anlatıyor.. tek bir insan değil. bitki şeklinde çıkardığını anlatıyor.. sonra tekrar o şekilde çıkaracağını söylüyor.. soruyorum size herşeye kadir olan allah bir seferde birden çok insan yaratamaz mı?.. bunu yapmaya aciz mi? hz. adem o bitki gibi çıkan insanlardan bir tanesidir. ilk yaratılan bu insanlara elçi olmuştur..

        “herhalde sen söyleyince iftira etmiş olmuyorsun, tabi canım sizin Allah adına konuşma yetkiniz var, o nedenle sizin iftiracı olmanız mümkün mü?” sizden alıntı…

        okuyucu ben bu kanılara varırken ayetlerden deliller göstererek yazıyorum.. içi boş bir şekilde ve mesnetsiz olarak yazmıyorum.. ayrıca söylediklerim kesin doğrudur demiyorum. benim kurandan ve ayetlerden anladığım budur.. yanılıyosam her zaman allahın affına sığınırım…

        peki benim bu yazdıklarımı sizi ayetlerle çürütebilir misiniz? çürütün size teşekkür ederim.. bana doğrusunu öğrettiğiniz için.. ama çürütemezseniz siz ne durumda olursunuz?

      • 1okuyucu dedi ki:

        Kadir;

        Allah, sizi bir tek nefisten yaratan ve kendisi ile huzur bulsun diye eşini de ondan var edendir. (İnsan) eşiyle birleşince eşi hafif bir yük yüklenir (gebe kalır) ve (bir müddet) onu taşır. Gebeliği ağırlaşınca her ikisi de Rableri Allah’a, “Eğer bize iyi ve sağlıklı bir çocuk verirsen, elbette şükredenlerden olacağız” diye dua ederler. (arâf-189)

        Fakat Allah onlara iyi ve sağlıklı bir çocuk verince de, Allah’ın kendilerine verdiği çocuk konusunda O’na ortaklar koşarlar. Allah, onların ortak koştukları şeylerden yücedir. (arâf-190)

        arâf-189’da Kuranın tanrısı ilk insanı ve eşini nasıl yarattığı ve çocuğun nasıl yapıldığı hakkında bilgi veriyor, yani çoğalmanın ilk çiftin ilişkiyle girmesiyle başladığını anlatıyor,

        arâf-190’da Kuranın tanrısı ortak koşanlardan söz ediyor,

        herhalde ilk insan çifti çocuk sahibi olunca, bütün sevgilerini ilk çocuğa yönelttiler ve bu durum Kuranın tanrısının o çocuğu kıskanmasına neden oldu, öyle ya Kuranın tanrısı insanlardan kendisinden başka bir şeyi sevmelerin istemiyor, kıskanmak gibi bir takıntısı var,

        Ademde ilk defa çocuk sahibi olduğunda çocuğunu severek tanrıya şirk koştuğunu nereden bilecek ki, çünki daha önce böyle bir sevgi yaşamamıştı ve sonucunun ne olacağını bilmiyordu, o nedenle söz konusu çift Ademle Havva olabilir,

        kaldı ki Kuranın tanrısı, ibrahimden çocuğunu kurban etmesini isterken de, İbrahimin çocuk sevgisini sınayarak, çocuğunu mu daha çok sevdiğini, yoksa kendisini mi daha çok sevdiğini test etmiştir,

        “Allah sizi yerden bir bitki gibi bitirdi ” (nuh-17)

        burada Kuranın tanrısı bir bitki demektedir, birçok bitki dememektedir,
        demekki bu ayete göre hepimiz bir tek bitkinin meyveleriyiz,

        dediklerini çürütmemi istemeniz, sizin iddianızı doğru kabul ettiğiniz anlamına gelir,

        ben mantığıma göre konuşurum, yaratılış kıssasından bahsedilen bir yerde, haliyle ilk yaratılan insandan söz edilmesi beklenir,

        siz yaratılış kıssasında anlatılan Ademin sırf ensest ilişki anlayışına ters düştüğü için ilk insan olmadığını savunmaya kalkmanız, yaratılış kıssasının mantığına ters düşer,

        eğer bir yaratılıştan söz ediliyorsa, bu ilk insanın yaratılışla ilgili olmak zorundadır, çünki sonuçta ilk insanın nasıl yaratılacağı anlatılacaktır,

        siz burada bir kurnazlık yaparak, insanlık tarihini cennetteki ademle ve cennetin dışındaki bir insan topluluğuyla başlatmak istiyorsunuz ama insan topluluğunun nasıl çoğaldığı konusunu görmezden gelmek istiyorsunuz,

        arâf 189’da bu çoğalmanın nasıl olduğunun tarifi yapılmış, daha başka bir şey aramaya gerek varmı, demekki insanlar hepimizin bildiği ilişkiye girerek çoğalmışlar, tanrı bunu böyle takdir etmişse, tanrıya hesap mı soracaksınız, niye bunun bir geçiş dönemi olduğunu kabul etmek istemiyorsunuz,

        ister ensest olsun, ister klonlanmış birkaç çift olsun, nasıl olduğunu bilmediğimiz bir çoğalmayı sorgulama hakkımız var mı? tanrı nasıl çoğalacağımızı bize mi soracaktı?

        size bir uyarı yapayım, kesin bilgi sahibi olmadığınız şeyler hakkında, hadi söyleyeceğinizi söyleyip “doğrusunu Allah bilir” diyerek yırttığınızı sanabilirsiniz ama

        “en doğrusunu Allah bilir” dediğinizde, doğrusunu ben bilirim demiş olursunuz, eğer dediğiniz doğru değilse kesinlikle yırtamazsınız, yani af kapısının bir işe yarayacağını sanmıyorum, bunu böyle bilin.

      • toro dedi ki:

        Sayın Kadir,

        Merakımı mazur görün.

        ”kuranda kadınların ve erkeklerin kimlerle evlenip kimlerle evlenemeyeceğine dair hüküm vardır… bu hüküm dahilinde hiçbir kardeş biribiri ile evlenip çoğalamaz..”

        Derken, Kuran ın ilk önce Adem e indirildiğinimi varsayıyorsunuz? Aksi halde 633 yılında indirilmesi tamamlanan kuranın taa o yıldan geçmişe,çok geçmişe yani Ademin çocuklarına kadar seslendiğini mi düşünmeliyiz?

        ”ayete iyice bak bakalım, “İkisinden bir çok kadınlar ve erkekler yarattı”

        Ben yukarıdaki durumu farklı bir açıdan değerlendiriyorum! Öncelikle bu cümle yanlış! Şöyle ki, yaratılan sadece Adem ve eşidir! Yoktan var edilmişlerdir! Onlar yaratıldığında artık var olmuşlar üzerinden devam edecek bir süreç başlar! Çünkü çocuklar Ademin eşine spermlerini taransfer etmesi sonucu oluşacaktır! Eğer yaratma eylemi Adem ve eşinden sonra devam etti dersek, kuranın tanrısının Ademin spermlerini eşine tranfer etmesine gerek kalmaksızın yine yoktan insanlar yarattığını düşünmemiz gerekir! Dolayısıyla,

        onlardan ”kadınlar ve erkekler yarattı” değil, onların çiftleşerek çoğalmalarını sağladı demek gerekir!

        İşin kısası, yaratılan (mantığa göre, tersi beni ilgilendirmiyor) sadece Adem ve eşidir! Diğerleri yaratılanların sahihip olduklarını paylaşmaları sonucunda ortaya çıkanlardır! Aksi halde her defasında tanrının çamurdan bir insan yarattığını ve bu yarattığını götürüp bir kadının içine koyduğunu ve kadının karşı cinsi ile münasebete girmeksizin tanrının yarattığı başka bir insanı zamnı gelene kadar karnında taşıdığını düşünmemiz gerekir!

        Ayrıca şunu söyleyeyim bütün türlerin ilk anında türler mecburen ensest çoğalırlar! Bu türler ilk anda birbirlerine karşı akrabalık hissi duymazlar! Kurallar, doğrular ve yanlışlar milyonlarca yılın deneyimleri sonucunda şekillenir ve toplumların çoğu bugün geldiği noktada ensesti yanlış olarak tanımlar! Çünkü belli bir noktadan sonra bilinç bunu reddeder! Ama milyonlarca yıl sonra reddediyor olması milyonlarca yıl önce reddedemeyecek durumda olduğu gerçeğini değiştirmez!

  533. kadir dedi ki:

    okuyucu…

    “hiç boşuna uğraşma, Kuranın tanrısına itiraz edenlerin melek olmadığını, itiraz edenlerin meleklerin içerisindeki bir kaç kendini bilmez cin olduğunu, isyan eden şeytanında melek olmadığını cin olduğunu söyleyerek meleklerin saf ve temiz varlıklar olduğu iddiasını sürdürecektir,”

    sizden alıntı………….

    kuranı kerime göre yüce allah adem için yapılması istenen secdenin meleklerden ve iblisten ayrı ayrı istemiştir…

    allah meleklere; “adem için secde edin” ayetinde iblisi de meleklerin içine katmak doğru değildir..
    burada hitap sadece meleklerdir. ve meleklerin hepsi adem için secde etmişlerdir…

    yüce allah cinlerden olan iblise ayrıca secde etmesi için hitap etmiştir.. araf-12. ayette buna vurgu yapılıyor…

    “(Allah) buyurdu: “Sana emrettiğim zaman, seni secde etmekten alıkoyan nedir?” (İblis): “Ben, dedi, ondan hayırlıyım; beni ateşten yarattın, onu çamurdan yarattın..” (araf-12)

    yüce allah iblise ayrıca secde emri vermiştir.. çünkü meleklere secde edin emri verildiğinde farklı bir varlık olan iblisin kendini muhatap alabilmesi için allahtan ona ayrıca emir gelmiş olması gerekir.. demekki yüce iblise meleklerden ayrı olarak, ayrıca secde emri vermiştir..

    genelde düşünce şu şekilde oluşuyor; ibliste melekler aleminde yaşıyodu.. allah secde edin emri verdiğinde aslında ibliside kapsayan bir topluluğa hitap etti…

    • toro dedi ki:

      Sayın Kadir,

      Diyorsun ki,

      ”kuranı kerime göre yüce allah adem için yapılması istenen secdenin meleklerden ve iblisten AYRI AYRI istemiştir…”

      O halde bana aşağıdaki ayet te bu AYRI AYRI isteme halini göstermelisin!

      ”Hani meleklere, “Âdem için saygı ile eğilin” demiştik de İblis hariç bütün melekler hemen saygı ile eğilmişler, İblis (bundan) kaçınmış, büyüklük taslamış ve kâfirlerden olmuştu.” Bakara,34-Diyanet

      ”Yine bir zamanlar meleklere: “Âdeme secde edin.” demiştik, bu­nun üzerine onlar Âdeme secde ettiler. İblis hariç, O diretti, büyüklük tas­ladı ve kâfirlerden oldu.” Bakara,34-Taberi

      Ayete sorular soralım!

      Soru- Kuranın tanrısı kimlere ”Âdem için saygı ile eğilin” demiş?
      Cevap-”meleklere”
      Soru- Sonra ne olmuş?
      Cevap-”İblis hariç bütün melekler hemen saygı ile eğilmişler”

      Şimdi sana bir soracağım! Diyelim ki bu forumda hepimiz 10 kişiyiz! Ben aşağıdaki şekilde bir cümle kurduğumda,

      Forumdaki 9 katılımcıya bir soru sordum ve SADECE KADİR cevap vermedi!

      Bu durumda cevap vermeyen siz bu forumdaki 10 katılımcıdan biri değilde dışarıdan biri olarak mı algılanmalısınız?

      “(Allah) buyurdu: “Sana emrettiğim zaman, seni secde etmekten alıkoyan nedir?” (İblis): “Ben, dedi, ondan hayırlıyım; beni ateşten yarattın, onu çamurdan yarattın..” (araf-12)”

      Ya da ben 9 kişi içinde cevap vermeyen KADİR’e cevap vermeyişinin sebebini, nasıl sormalıyım?

      Soruma neden cevap VERMİYORSUNUZ mu demeliyim?
      Soruma neden cevap VERMEDİN mi demeliyim?

      Biraz daha düşünün bakalım!

      Peki sonraki hikaye nedir?

      Soru-Melek olan şeytan tanrısının emrine uymadığı için ne olmuş?
      Cevap- ”kâfirlerden” olmuş!

      1.Adam-Şeytan gerizekalımıdır?

      2.Adam-Niye ki?

      1.Adam-Aklı olan ve yaratıcısının gücü ve kudretinin farkında bir varlığın tanrısına ”diretip, büyüklük taslaması” pek zeka kokan bir hareket değildir de ondan! Buna ancak şuurunu kaybetmiş bir varlık cesaret edebilir!

      2.Adam- Dur kafam karıştı, bu durumda tanrı şuurunu kaybetmiş bir varlığa mı ”mühlet veriyor”? Şuurunu kaybetmiş bir varlığı mı muhatap alıyor? Bu nasıl olabilir?

      1.Adam-????!!!!

      • rammsteinn dedi ki:

        şeytan nasıl bir şeyse onunla tanışmak isterim.
        şeytan neyin peşinde?
        insanları tanrının yolundan çıkarmanın peşinde. peki çıkaramazsa ne olacak? cehennem..
        çıkarırsa ne olacak? cehennem..
        şeytan bu kadar gerizekalı olabilirmi? eninde sonunda yolun sonunda cehennem olacağını bilen bir canlı. üstelik sonsuz olarak.
        hemen yanıt gelecek; “siz de tanrıyı kabul etmiyorsunuz aynen şeytan gibi”
        kusura bakmayın. ben ne tanrıyı gördüm ne işittim ne konuştum.
        tanrıyı görsek zaten ona tapmama gibi şansımız olmaz

        elimde sadece 1500 sene önceden oluşturulmuş kendine peygamberim diyen bir bedevinin bıraktığı kitap var.
        her din kendisi için “ben doğru dinim” diyor.
        hersene bir din değiştirsek doğru dini tutturma şansımız belki yüzde bir olur.

        hiç tanrının gönderdiği bir kitap bu kadar anlaşılmaz olurmu? üstelik defalarca kendine “apaçık” diyen

      • Nuri Baba dedi ki:

        Sevgili rammsteinn dost, varolasın…

        Belki yorumlarımız sevgili “toro” ve “1okuyucu” gibi doyurucu ve de tokat atar gibi değil ama bizler de kahvehane muhabbeti havasında, yanıt veremeyecekleri soruları soruyor ve zurnanın zırt dediği yere getirip bırakıyoruz…

        Bazı insanlar bir tanrıya inanıyorlar…Bırakalım inansınlar, bize ne…

        Bize “Niye inanmıyorsun ?” diye densizlik yapmasınlar da, kendileri ne yaparsa yapsınlar…

        Tanrının hata oranı nedir ? Sıfırdır…
        Hiç sözü uzatıp kıçımızı başımızı sallamayalım…
        Okuduğumuz “Kutsal” kitaplarda hata var mı ? Var…
        Hemde bir değil, onlarca hata var…
        Tanrı, hatalı bir kitap yazar mı ?
        Yazdırır mı ?
        Yazılmasına izin verir mi ?
        Veya böylesi bir kitabın yazılmasını onaylar mı ?…
        Madem ki Tanrının her şeye gücü yetiyor, öyleyse cahil bir bedeviden yardım isteyeceğine, milyarlarca “melek”lerini görevlendirir ve dünyadan kötülüğü kaldırır ve kendi yarattığı insanların üç günlük dünyada mutlu ve insanca yaşamasını sağlar değil mi ?
        Tam aksine, kendi adına katliamlar yapılmasına onay veren faşist diktatör bir tanrı olabilir mi ?
        Ne o, cennet cehennem masalları…
        Yok yanılacakmış, yok huriler becerilecekmiş yok göğsü turunçmuş, yani daha sübyanmış falan…
        Kısaca bu din denilen uydurmasyon masallar, inandıklarını söyledikleri Tanrıyı, bakire huri pazarlayan işletmenin sahibi yapıyorlar…
        Bu kadar yalanı, yalanlarla kapatmaya çalışırsan, olacağı budur değil mi ?

        Halbuki deseler ki ; ” Kardeşim, insanoğlu yüzyıllar boyunca sürekli tanrılar icat ettiler…Şimşek, ateş, fırtına, yıldırım, su hava gibi falan…Ancak, insanoğlu kendini geliştirdikçe, kendine tanrı olarak kabul ettikleri nesnelerin niteliklerini çözdüler…Baktılar ki, tanrı diye neye ellerini atsalar, altından bilindik bir şey çıkıyor…Öyleyse, yöntem değiştirmek de yarar gördüler ve…..

        Veeee “Benim Tanrım görünmez ama bana gerekli emirleri verir” anlamında uyanıklığın son versiyonunu piyasaya sürdüler veeeee bu yalan çok tuttu ve geldik bu günlere…

        Cahil salak ve ahmakların bol olduğu ülkeler de, bazı uyanıklar, bu gerçeklerin ayırdında olarak inandıklarını söyledikleri tanrılarının cebinden, peygamberleri çalarak hem ülkelerin başına geçtiler, hemde servetlerinin hesabı tutulmaz oldu…

        Hırsızların da hakkını yemeyelim değil mi ?

        Ne diyorlardı..? Tanrının hazinesi geniştir…

        Tanrının hazinesinin genişliğinden mi zengin oluyorlardı, yoksa bizlerin iflah olmaz salaklığımızdan mı ?

      • kadir dedi ki:

        sayın toro…

        “Hani meleklere, “Âdem için saygı ile eğilin” demiştik de İblis hariç bütün melekler hemen saygı ile eğilmişler, İblis (bundan) kaçınmış, büyüklük taslamış ve kâfirlerden olmuştu.” Bakara,34-Diyanet”

        siz bir ayete bakarak ibliside meleklere dahil ediyosunuz. neden kuranın geneline bakmıyosunuz.. yüce allah başka bir ayette iblise hitaben; “sana emrettim halde neden secde etmedin” diyor.. ayrıca bu ayette sadece meleklere yapılan emirden bahsediyor.. biraz düşünün çözeceksiz.. kehf suresinde yüce allah özellikle vurguluyor.. “iblis cinlerdendi” diye..

        sayın toro eskiden osmanlıda kapütilasyonlar vardı.. yabancılara tanınan ayrıcalık.. yani devlet bir hüküm çıkardığında devletin geneline hitap eder. ama yabancılar bu hüküm dışında kalırdı.. yani üstlerine alınmazlardı.. burada yüce allah meleklere hitap etsin.. ibliste üstüne alınsın öylemi… özellikle neden iblis cinlerdendi diye vurguluyor o zaman..

        ayetlerde melekler hitap konusu olmuştur. yüce allah iblisede secde emri vermiş, fakat iblis secde etmediği için onu istisna olarak göstermiştir..

        yüce allah yeryüzüne bir halife kılacağım dediğinde, meleklerin bilgisizliğinden dolayı ve onlar varken neden başka bir varlığı halife seçtiğini yüce allaha soruyorlar.. yüce allah melekleri imtihan ediyor. onların bilgisinden daha üstün olan adem için secde etmelerini söylüyor.. melekler sorgusuz allahın emirlerini yerine getirdiğinden direkt olarak secde etmişlerdir.. fakat iblis onlardan çok farklı bir varlıktır. en başta irade sahibi olduğunu görüyoruz. hem fiziksel, hemde ruhsal olarak farklı olan iblisi meleklerin içine dahil etmek bu sitede boşu boşuna laf kalabalığından başka birşey değildir..

        sayın toro… adem için secde konusu kuranın değişik ayetlerine serpiştirilmiştir. bunların hepsini okuyup pasajın genelini dikkate alırsanız kuranın ne dediğini anlarsınız..

      • toro dedi ki:

        Sayın Kadir,

        Sen inansan da inanmasan da ben bir konu hakkından yazarken örneğin şeytanı konu ederken hakkındaki bütün ayetleri ve ilgili varlığın insanlık tarihinde şekillenmiş bütün hikayesini gözden geçiririm.Değerlendirmem bahsedilen varlıkla alakalı tüm tanrı söylencelerinin(!) araştırılıp, üstüne kafa yorulması sonucu şekillenir!

        Ben bilgiyle, bilgimle ve aklımla şekillendiririp değerlendirmediğim hiç bir olguyu sahiplenmem ve vicdanımın tahammül edemeyeceği spekülasyonların peşinde koşmam!

        Bana göre Şeytanın durumu gayet açıktır! Şeytan bir melektir! Ama aynı zamanda mantıken mümkün olmadığı halde tanrısına bizzat tanrısı tarafından rakip gösterildiği için (kuranın hikayesine göre) nakledicinin sürekli kafası karışmış ve onun tasvirini sürekli değiştirmek zorunda kalmıştır!

        Sayın Kadir,

        Bu tartışma için ayetlere gerke yok! Sadece sormayı denemek yeterlidir! En önemli soru ise NASIL’dır!

        Nasıl olurda şeytan (melek ya da cin olması neyi değiştirir) tanrısına tanrısının mekanında büyüklük taslayıp, emrini uygulamaktan kaçınabilir?

        Şeytanın kafasında, tanrısının varlığıyla alakalı bir soru varmı? Şeytan tanrısının gücünden habersiz mi? Şeytan kendisini yaratan tanrısına kafa tuttuğunun farkında değil mi? Şeytan itiraz edebilen bir varlık olarak mı yaratıldı? Herşeyi yarattığına inanılan tanrının izni olamadan onun herhangi bir yarattığı ona hemde akrşı karşıyayken itiraz edebilir mi?

        Tevratta Yakup peygamberin (İsrail) tanrısı ile güreştiği ve bu güreşi kazandığı anlatılır! Nereden tutsanız elinizde kalacak mantıksızlıkta bir insan hayali olduğu apaçık bellidir!

        Peki Şeytanın tanrısı ile yaptığı didişme ve tanrısına verebildiği cevaplar ve en sonunda tanrısına beni AZDIRDIN diyebilmesinin yukarıda tanrısı ile güreşen ve yenen Yakup un hikayesinden ne farkı vardır? Tanrısının AZDIRDIĞI bir varlığın tanrısına hezeyan edebilmesi…

        ”Şeytan dedi ki: “(Öyle ise) beni AZDIRMANA karşılık, yemin ederim ki, ben de onları saptırmak için senin dosdoğru yolunun üzerinde elbette oturacağım.”Araf,16

        Şimdi bak insanlık tarihinde tanrı kavramı en başta tektir sonra tanrılar çoğalır! Bunun nedeni İYİ ve KÖTÜNÜN savaştığına olan inançtır. Bu noktada insanlar bazı tanrıları iyi bazılarını ise kötü olarak hayal etmişlerdir! İleri ki zamanlarda bunların en güçlüsünü kral tanrı yani 1 numaralı tanrı olarak düşünmeye başlarlar. Bu seferde onun tahtında yeri olan tanrıların kötülüğü temsil ettiği düşünülmeye başlanır!

        Sonra akıl erdirdikçe kendi hikayelerine inandıkları ve bu hikayelerin zaman geçtikçe dayanaklarını yitirdiklerini farkedeceklerdir! Ama yaşamlarına devam ederken inanmaya alıştıkları ve ölümden sonrasına dair umutlarını temsil eden mitlerinide kaybetmeyi göze alamazlar! Bu sefer varlığı hiç bir şekilde bertaraf edilemeyecek en azından yokluğu hiç bir şekilde kanıtlanamayacak (varlığını kanıtlamasalar ne olur) bir tanrı hayali oluşturlar! Artık kral tanrı değil tek tanrı, diğer tanrılar yerine de melekler vardır! Emir komuta değişmemiştir! Ama bu defada başka bir sorun ortaya çıkar! Tek tanrı aynı zamanda kötülüğü de temsil edebilirmi? İşte tanrının insanlara kötülüğüde veren olduğu (Tanrı tek olduğunda kaçınılmaz sonuç budur) fikrinin bertaraf edilmesi için karşıya başka bir figürün konulması gerekir! Bu figür Şeytan olacaktır!

        Böylece varolmasını tanrısına borçlu olan bir varlık aynı zamanda kendisini varedenin düşmanıda yapılıverilir!

        Burada VAROLMASINI TANRISNA BORÇLU söylemine dikkatini çekerim! Benimle tartışırken lütfen bana öğretilerle bezenmiş düşüncelerinle gelme! Bana gelirken kendini henüz isyan etmemiş Şeytan ve Şeytanın tanrıya isyanına şahitlik edip tanrısının sözde tepkisine şahid olan Ademin yerine koyarak gel!

        Sen insan için özgür iradelidir deyip tanrıya karşı yaptıklarının kendi tercihleri olduğunu söyleyip duruyorsun! Bunu yaparken tanrıya henüz şahit olmuş ta değilsin! Peki söylermisin Şeytan da özgür irade gösterebilsin ve gerektiğinde tanrısına itiraz edebilsin diyemi yaratıldı? Şeytanın yerinde sen olsan karşındaki güce (tanrıya) herhangi bir sebepten dolayı isyan edebilirmiydin? Ya da isyan eden şeytana vaat edilenler ortadayken yine de nefsine yenik düşebilen ADEM in cesaretini sende gösterebilirmiydin?

        Eğer Şeytan ve Adem in yaptıklarını bu dünyadan götürüp tanrının karşısına dikeceğimiz herhangi bir insan yapabilirse sorun yok! Bu durumda bende yanına geleyim ve tüm mantıksızlığına rağmen bu hikayeye seninle beraber inanayım!

    • 1okuyucu dedi ki:

      Kadir;
      Kadir;

      Andolsun, sizi yarattık. Sonra size şekil verdik. Sonra da meleklere, “Âdem için saygı ile eğilin” dedik. İblis’ten başka hepsi saygı ile eğildiler. O, saygı ile eğilenlerden olmadı (arâf-11)

      Allah, “Sana emrettiğim zaman seni saygı ile eğilmekten ne alıkoydu?” dedi. (O da) “Ben ondan hayırlıyım. Çünkü beni ateşten yarattın. Onu ise çamurdan yarattın” dedi. (arâf-12)

      arâf-11’de tüm melekler secde ettiği halde şeytan secde etmiyor,
      arâf-12’de Kuranın tanrısı şeytana neden secde etmediğini soruyor,

      Kuranın tanrısı MELEKLERE hitabederek secde etmelerini istiyor, şeytan ise secde etmiyor,

      herhalde secde edenlere bir şey soracak değildi, haliyle secde etmeyene hitaben sebebini soracaktı,

      o nedenle şeytana ayrıca secde emri vermiştir iddiası geçersizdir, çünki Kuranın tanrısı topluca hepsine birden emir vererek secde etmelerini istiyor,

      zaten şeytan melek olmasaydı, meleklere hitaben konuştuğunda şeytandan söz etmemesi gerekirdi,

      ayrıca, melek olmayan biri melekler aleminde nasıl yaşayabilir? doğrusu merak ettim.

      • KPSS dedi ki:

        Sn 1 okuyucu
        araf 11’de geçen ve iblis melekmiydi sorularına neden olan durum arapçada
        tağlib sanatı varmış onla açıklanıyor. Açıklamayı bir internet sitesinden aynen kopyalıyorum.
        “Ayette sadece “meleklere emrettik” diye geçmesinin hikmeti Arabi lisanında çokça kullanılan tağlib san’atı olması gerek.Bu arabi gramer kuralı hakkında en güzel izahı Sorularlaİslamiyette bulduğumdan onu nakletmek istiyorum

        “Arapça’da tağlip sanatı diye bir edebî sanat vardır. Bu, asgarî müşterekte birleşen iki şeyden söz edilirken, onlardan yalnız daha çok revaçta olan, daha güçlü görünen varlığın adını kullanma sanatıdır. Mesela; erkek-kadın için birlikte bir kelime kullanılacaksa, erkek için geçerli olanı kullanılır, fakat, kadın da onun içerisinde yer alır. Örneğiğin, Kur’an’da hep “Ya eyyühellezine âmenû”(ey iman edenler) tabiri kullanılır. Bu tabir, dil bilgisi açısından yalnız erkekler içindir, ancak kadınların da bu hitaba dahil olduğunda şüphe yoktur. Yine(Mesela) Araplar, ay kelimesinin tesniyesi/ ikili olan “Kameran” kelimesini kullanırlar ve bununla “ay-güneş” ikilisini kastederler.”

        Birkaç örnekte ben vereyim.Mesela Arapça’da Safa ve Merveyemervetan,ezan ile kamete ezanan,sabah ile akşama sabbahan,Mekke ile Medine’ye Mekketan vs. vs. derler.Fazla örnek vermeye gerek yok.Sorularlaİslami’yette izahla ayet-i kerimeyi degerlendirirsek ki kastettigim alıntı şudur:Bu(yani tağlib san’atı), asgarî müşterekte birleşen iki şeyden söz edilirken, onlardan yalnız daha çok revaçta olan, daha güçlü görünen varlığın adını kullanma sanatıdır. Mesela; erkek-kadın için birlikte bir kelime kullanılacaksa, erkek için geçerli olanı kullanılır, fakat, kadın da onun içerisinde yer alır.”

        Elhasıl melekler cinlerden daha çok (başka özellikleri nedeniyle de olabilir elbette) olduklarından “Meleklere emrettik” deniliyor.Ama emir içinde cinler de var.Konuyu fazla uzatmama gerek yok.Allah razı olsun hepimizden…”

        Bilgi olsun..

      • 1okuyucu dedi ki:

        KPSS;

        Andolsun, sizi yarattık. Sonra size şekil verdik. Sonra da meleklere, “Âdem için saygı ile eğilin” dedik. İblis’ten başka hepsi saygı ile eğildiler. O, saygı ile eğilenlerden olmadı (arâf-11)

        anladım, Kuranın tanrısı “meleklere ve cinlere” cümlesini kullanmamak için “melekler”e diyerek tağlip sanatı uygulamış, peki Kuranın tanrısı için “meleklere ve cinlere” demek çok zor bir şey olmalı ki tağlip sanatı kullanmak zorunda kalmış?

        peki Kuranın tanrısının bu ayette tabliğ sanatını kullandığı nasıl anlaşılmış?

        mesajı direkt vermek varken dolaylı yoldan vermek herhalde apaçıklıkla ilgili bir şey olmalı?

        evet, koyunu fazla uzatmaya gerek yok, çünki ipe sapa gelmez savunmalar dinlemekten bıktık.

  534. kadir dedi ki:

    sayın ramsteinn…

    “şeytan nasıl bir şeyse onunla tanışmak isterim.
    şeytan neyin peşinde?
    insanları tanrının yolundan çıkarmanın peşinde. peki çıkaramazsa ne olacak? cehennem..
    çıkarırsa ne olacak? cehennem..
    şeytan bu kadar gerizekalı olabilirmi? eninde sonunda yolun sonunda cehennem olacağını bilen bir canlı. ”

    şeytanın yoldan çıkmasının nedeni kıskançlık ve kibirdir.. şeytan ademi kıskandığından ve kibirlenerek kendini daha üstün gördüğünden yoldan çıkmıştır..
    şeytanın bu karakteri insanda da vardır.. dünyadaki en tehlikeli insanlar kıskançlık edenler ve kibirlenenlerdir.. örneğin; kibirlenerek kendini başkalarından üstün gören milletler ırkçılıkla dünyanın en büyük katliamlarını yapmışlardır.. birbirlerinin sömürgelerini kıskanan avrupa bu kıskançlık yüzünden ve sömürge yarışından dolayı hem sömürdükleri ülkeleri, hemde birirlerini yiyerek dünyanın en büyük savaşlarını yapmışlar, dünyada bozgunculuk yaratmışlardır..

    işte şeytan bu kibir ve insanlara kıskançlığı kıyamete kadar sürdürecektir. çünkü şeytan ispat peşindedir.. yüce allahın insanları seçtiğini ve o insanları allah yolundan saptırarak allaha karşı insandan daha üstün olduğunu kanıtlamaya çalışıyor.. ne kadar insan saptırırsa o kadar hoşuna gidiyor. yüce allahın bu seçiminin yanlış olduğunu, en doğru seçimin kendisinin ve soyunun olduğunu düşünüyor.. bu sebeple insanın en büyük düşmanı şeytantır..

    şeytan nasıl kibir ve kıskançlıkla allahın yolundan saptıysa aynı taktiği kullanarak insalarıda allah yolundan saptırmaya çalışıyor.. dikkat edin insanın iradesine hakim olamadığı en büyük zaafı kıskançlık ve kibirdir.. örneğin; bir iş yerinde hemen hemen her insan başkalarının üstünde yönetici olmak ister, yada itibar sahibi olmak ister.. bir iş arkadaşın senden daha fazla maaş alıyorsa o kıskanılır. kimse o insan daha fazla kazandığı için sevinmez. o kazanmasın ben kazanayım der.. bununla ilgili kuranda çok güzel bir pasaj vardır..

    “hadi iki adem oğlu allaha kurban adamışlardı. birinin ki kabul edilmiş diğerinin ki edilmemişti.. kabul edilmeyen kardeşine seni öldüreceğim demişti.. kardeşide sen beni öldürmek için atak yapsanda, ben seni öldürmek için atak yapmam. (yani seni öldürmek niyetim yoktur.) demişti.. ”

    bu ayete dikkat edin. kardeşini öldürmesinin nedeni onu kıskanmasıdır.. oysa kardeşi şunu diyebilirdi; ey rabbim kardeşimin kurbanını kabul ettin. benim günahlarımı affet. sana iman ettim, yanlız sana inandım. benim kurbanımıda kabul et..” diyebilirdi.. yada kardeşi gibi allaha karşı sorumluluğunu bilmek için daha fazla çaba gösterebilirdi.. ama o bu yolu seçmemiş, kıskançlığından kardeşini öldürme yolunu seçmiştir..

    “felakın rabbine (yaratılan bütün mahlukatın rabbine, yokluktan varlığı çıkaran allaha) sığınırım.
    yarattığı şeylerin şerrinden,
    karanlık çöktüğünde karanlığın şerrinden,
    ara bozucuların (fesatlık edenlerin) şerrinden,
    KISKANÇLIK ETTİĞİ ZAMAN, KISKANANIN ŞERRİNDEN ALLAHA SIĞINIRIM..

    (felak suresi)

    yüce rabbimiz kıskançlığın insan hayatında ne derece önemli ve yanlış olduğunu ne güzel vurguluyor.. hiçkimseyi kıskanmamak, kibirlenmemek için allah kalbimize dirayet versin..

    • 1okuyucu dedi ki:

      Kadir;

      şeytanın daha önce kıskançlık duyduğu durumlar olmuş mudur? yani şeytan kıskançlık denen duyguyu nereden biliyor?

      diyelim ki kıskandı ve itiraz etti, şeytan itiraz ettiğinde isyankârlıkla suçlanacağını bilseydi, yinede tanrıya isyan eder miydi? sahip olduğu statüyü ve faydalandığı ayrıcalıkları riske atar mıydı?

      üstelik tanrının varlığına birebir şahit olmuş, tanrıyla konuşabilen bir varlık olmasına rağmen bunu yapar mıydı?

      peki Kuranın tanrısı neden insana secde etmesi gerektiği konusunda şeytanı ikna etmedi de, hemen şeytana isyankâr yaftasını yapıştırdı?

      yoksa, kötülüğü temsil edecek bir figürana ihtiyaç vardı da, şeytan bu iş için seçilerek isyan etmesi mi amaçlanmıştı?

      üstelik kıyamet gününe kadar insanları saptırmayı amaçlayan ölümsüz bir varlık olma özelliğine sahip olarak sahne almış, yani aynı melekler gibi ölümsüz bir varlık,

      ama hakkını teslim etmek lâzım, İslâm alemini 1400 yıldır birbirine boğazlatıp duruyor,
      yani Kuranın tanrısının taraftarlarını birbirlerine boğazlatıp duruyor,

      ama ilk cinayette onun suçlu olduğunu söyleyemeyiz, eğer Kuranın tanrısı her ikisinin hediyesini kabul etseydi, Kabil Habili kıskanmayacaktı,

      çünki daha önce aralarında herhangi bir kıskançlık olmayan 2 kardeş iken Kuranın tanrısı ayırımcılık yaparak 2 kardeşi birbirine düşürmüştür,

      yani birinin adağını kabul edip diğerininkini kabul etmeyerek, durduk yerde 2 kardeş arasına nifak tohumları ekmiştir,

      eğer Kabil, Kuranın tanrısının hediye olarak hayvan kurban edilmesinden hoşlandığını bilseydi, oda tarım ürünleri yerine hayvan kurban ederdi,

      kısaca, Kuranın tanrısı yarattığı varlıkların önceden yaşamadığı deneyimleri aleyhlerine kullanmakta oldukça mahir…

      “”””yüce rabbimiz kıskançlığın insan hayatında ne derece önemli ve yanlış olduğunu ne güzel vurguluyor.. hiçkimseyi kıskanmamak, kibirlenmemek için allah kalbimize dirayet versin..””””

      madem Kuranın tanrısı için kıskançlık son derece yanlış bir şey, madem hiç kimseyi kıskanmamak için Kuranın tanrısından dirayet istiyorsun, o halde eşini kıskanmadıklarını iddia ettiğiniz kişileri niye domuza benzettiğinizi açıklamak zorundasın.

  535. kadir dedi ki:

    sayın toro…

    öncelikle konumuz neydi? allahın meleklere secde emrinin verilmesi ve iblise ayrıca secde emri verilmesidir.. biz bu konu hakkında konuşuyoduk.. şeytanın allaha isyan etmesi size mantıklı gelmeyebilir.. bunuda ayrıca tartışırız. ben size “meleklere secde emri verilmesi” ayetinde çelişki olmadığını, şeytanı kapsamadağını belirttim.. siz çelişkili zannedebilirsiniz. bu sizin bakış açınızdır.. ama gerçek öyle değildir.. çünkü siz ayetleri anlamak istediğiniz gibi anlıyorsunuz..

    sayın toro… sırf kendinizi tatmin etmek adına bu kadar katı ve ön yargılı olmayın.. birgün bu kitaba iman aşamasına gelebilirsiniz. yada birgün kimbilir ateist olursunuz.. her ne olursanız olun bu tutumunuzdan bigün pişman olabilirsiniz.

    • toro dedi ki:

      Sayın Kadir,

      Bir adam sırası geldiğinde yaptığı her şeyin arkasında eğilmeden bükülmeden durabilmelidir! Bunu yapamayacak birisi olsaydım doğal olarak yapamazdım! Tavsiyene teşekkür ederim ama unutma bu durum senin içinde geçerli!

      Adem karakterini Şeytan karakterini yadsıyarak değerlendiremezsin! Dolayısıyla konumuzun dışına çıkmış değiliz bilakis konunun tam ortasındayız!

      Bana diyorsunuz ki melekler secde emri verilmesi ayetinde bir çelişki yoktur! Çelişkinin olmadığı yerde sorulan bütün sorulara makul ve mantıklı cevaplar verebiliyor olmanız gerekir! Ama ben sana sürekli sorular soruyorum ama sen cevap vermektense, sadece ”çelişki yoktur” diyerek geçiştiriyorsun! Değerli dostum bak seninle yaptığım sohbetin aynını bugün çalıştığım yerde vakit namazlarını bile aksatmayan bir arkadaşımla yaptım! O da belli bir noktaya kadar gidip ondan sonra benim gittiğim yere gelmekten korktuğunu açıkça söylüyor! Yaptığım şeyin bir karşılığı olmadığını gördüğümde (öteki tarafta) yaptığımla kalırım benden bir şey eksiltmez ama tersi durumda cezalandırılmayı göze alamam diyor! Bu arada söyleyeyim beni gerçekten sevdiğine inandığım bir kardeşimdir!

      İşte yukarıda anlattığım durum öğretilen dinin sonucudur!

      Aynı soruyu ona da sordum tanrının karşısında ve şeytanın yerinde olsaydın aynı şeyi yapabilir miydin diye! Cevap veremedi çünkü yapamayacağını biliyordu! Aslında herkes yapamayacağını biliyor! Ama Şeytanın yapabildiğine inanmaktan kendini alamıyorlar! Belki de kendi yapamadığını başkasının yapabilmiş olduğunu bilmek hoşa giden bir durumdur, bilemem! Bildiğim tek şey kuranın tanrısının hikayelerinin bana etki etmediğidir! Doğrusunu istersen benim gibileri etkileyebilmek için daha doyurucu ve gerçekçi hikayelere ihtiyacı var! Sonuç olarak ben 2014 dünyasında yaşıyorum 611 yılının dünyasında değil! Belki beni zamanda yolculukla o günlere gönderir ve insanlığın aradaki 1400 yıllık deneyimlerinin 2014 yılına ulaştırdığı bilimsel sonuçları beynimden silerse inanır hale gelebilirim! Ama dediğim gibi, belki!

      • rammsteinn dedi ki:

        sayın toro
        benim demek istediğim tam da buydu.
        şeytan başarılı olsada olmasada cehenneme girecek. insanları saptırmak hoşuna gidiyormuş. böyle saçma bir şey olurmu.
        insanoğlunun ömrü 3-5 hadi 100 bin sene olsun. şeytan bu süre içinde 4 köşe olacak ama sonra sonsuza kadar cehennemde kalacak. şeytan bu kadar gerizekalı olabilir mi?
        deniyor ki;
        şeytan kendini üstün görüyordu. onun için ademe secde etmedi.

        tanrı katında bile üstünlük yarışı.
        tanrı insanların içinden bir kavmi seçip üstün ırk diye sunmamış mıdır?

        kurgu zaten baştan yanlış.
        kıyamete kadar şeytan kendini ispat etmeye çalışacak.insanlarının tanrının yolundan çıkarmaya çalışacak.
        peki kıyamet için şöyle denir. insanlar tamamen azıtacak, insanlar tanrının yolundan sapacak işte o zaman kıyamet kopacak.
        demek ki şeytan kazanacak.
        tanrı bilmiyormu ki şeytanın kazanacağını ona süre veriyor?
        insanların hepsi zaten ona tapsa kıyamet kopmayacak.
        o zamanda kıyametin kopacağı ayetleri geçersiz olacak. demek ki ilerde semavi dinlere göre insanlar tanrının yolundan sapacak. saptığı içinde şeytan kazanacak.
        tanrı bunu biliyorda gene de bunu görmek mi istiyor?
        senaryosu yazılı bir tiyatro oyunu gibi.
        ama başrol oyuncuları finali bildiği halde gene de kibirlerinden vazgeçmiyor.

      • kadir dedi ki:

        sayın toro…

        bir süredir internette olamadığımdan yazınıza cevap veremedim.. şöyleki sizin hayal gücünüzü alkışlıyorum. bu kutlamamın sebebi siz sanırım insan yaratılırken meleklerin, cinlerin veya şeytanın, ve allahın birbirlerini görerek karşılıklı konuştuğunu mu düşünüyosunuz. eğer böyle düşünüyosanız yanılıyosunuz.. yüce allahın zatını hiç kimse göremez. onun eşi ve benzeri yoktur. ve kuran ayetleride bu konuyu destekler.. o bahsettiğiniz arkadaşınıza sorun. hiç hata yaptın mı diye? allaha karşı hiç saygısızlık ettin mi diye… ben kendi adıma konuşayım. zaman zaman allaha karşı sorumluluğumu unutabiliyorum. allaha inanan insanlar olarak hata yapabiliyoruz. allaha inandığımız halde böyle yanlışlara düşebiliyosak ki özgür irade sahibiyiz. tıpkı şeytan gibi… yeri gelir allaha inanıyorum diyen insanlar öyle yanlışlar içine girebiliyor ki.. aslında bizde zaman zaman sizin sorduğunuz sorunun cevabını yaşıyoruz. yani bile bile yanlış davranabiliyoruz.

        hz. adem yaratılmadan önce şeytanın allah katında olan durumu, görevinin ne olduğu, sorumlulukların ne olduğu konusunda kuran bir açıklama yapmamıştır. eğer bunları bilmiyorsak. yukarıda söylediğim gibi ne söylersek boştur.. örnek; adem yaratılmadan önce şeytan ceza veya mükafat kavramını biliyor muydu acaba… yoksa allaha karşı yaptığı sorumsuzlukta ısrar mı etti. allah ilk secde emrini verdiğinde reddedilince şeytanın hemen lanetlendiğini mi düşünoysunuz. size göre allah şeytana hiç şans tanımamış mıdır? lanetlenme bir anda olup bitmiş midir? bunları kesin bir bilgi ile bilebilir misiniz?

        belkide şeytan defalarca uyarıldığı halde secde etmeme konusunda ısrar etmiştir.. lanetlenme sebebi belkide budur. yada başka birşeydir.

        benim ısrarla üzerinde durduğum. şeytana ayrıca verilen secde emri konusu çok önemlidir. hatta bu sorduğunuz sorunun cevabı bile bunun içindedir. melekler topluca secde etti, yanlız iblis müstesna,

        ben şeytanın bilginin ademe değil, kendisine verilmesi gerektiğini düşündüğü için, ve bu düşüncede ısrar ettiği için lanetlendiğini düşünüyorum. insan oğluna karşı olan kibri, topraktan yaratıldığı için insan oğlunu küçümseme düşüncesi içine daldığını. bu düşünce içinden çıkamadığını düşünüyorum. bu bilgiler bize sınırlı verildiği kesin konuşamıyorum.
        çünkü gaybı allahtan başka kimse bilemez. ben sizin yerinizde olsam bilmeme imkan olmayan şeyler hakkında kesin hüküm vermezdim..

        yine dediğim gibi şeytana, meleklerden ayrı verilen secde emri bir çok soruya cevap olabilir.

        sağlıcakla toro kardeşim…

      • toro dedi ki:

        Sayın Kadir,

        Evet bir süredir görünmüyordunuz, umarım afiyettesiniz.

        Merak etmeyin ben herşeyin farkındayım. Benim hayal gücümü alkışlıyor, Bilal Bey in kini ise fırsat buldukça bizzat tebrik ediyorsunuz! Sanırım biraz sonra yazacaklarımda sizi epey duygulandıracak. Çünkü her fırsatta tebrik etme arzusuyla yandığınız Bilal Bey in de sizin gibi düşündüğüne(!) bir kez daha(!) tanıklık edeceksiniz! Ama olması gereken de bu değil mi? Sonuçta farklı dinlere değil AYNI dine inanıyorsunuz!

        Bakın bana diyorsunuz ki;

        ”hz. adem yaratılmadan önce ŞEYTANIN allah katında olan DURUMU, GÖREVİNİN ne olduğu, sorumlulukların ne olduğu konusunda kuran bir açıklama YAPMAMIŞTIR. eğer bunları bilmiyorsak. yukarıda söylediğim gibi ne söylersek BOŞTUR..”

        Hayal gücüne ve hayal gücü ile birşeyler üretenlere ilginiz olduğu açık. O nedenle bende sizi bu konuda aramızda ki en mahir kişi olduğu bence su götürmez olan Bilal Bey’le tekrar tanıştırayım! Bakın ne diyor;

        ”Özetle,iblisin MELEKLER ARASINDA yüksek bir makam ve mevkiye sahip olduğundan yüce Allah bu diyalog anında ona bir defada ‘’ÇIK ORADAN (MELEKLERİN İÇİNDEN),İN O MAKAM VE MEVKİDEN.! ‘’ diye emir vermiştir.” Bilal Bey’den alıntı

        Bakın ”SAHİP OLDUĞUNDAN” diyor, sizce sizden farklı ne biliyor ya da sizin elinizde olmayan hangi kaynağa sahip?

        Ben size katılıyorum, bence de şeytanın ne işe yaradığı (Adem den önce) kuranda anlatılmıyor! Peki Adem den önce dünyada yine Bilal Beyin dediği gibi ”HAYVANSAL DÜZEYDE” yaşayan ilkel insanlardan bahsediliyormu? ”Medeni olan ve yüksek düzeyde yaratılan” ADEM in oğullarının bu ””HAYVANSAL DÜZEYDE” yaşayan ilkel insanlarla sevişerek (çiftleşme etkileşimle olur) çoğaldığına böylece bizim genlerimizin yarısının ””HAYVANSAL DÜZEYDE” yaşayan ilkel insanlardan geldiğine dair AÇIK bir anlatım varmıdır?

        Sayın Kadir, beni alkışlıyorsanız Bilal Beyi bulup sırtınızda taşımalısınız! Taşımalısınız ki iddiasını kanıtlamak uğruna çok yukarıda tarif ettiği Adem in nesli ile en aşağılık şekilde (Bilel Bey’e göre tanrı onlara ilahi bir sorumluluk yükleme gereği bile duymamış zaten)tarif ettiği ‘HAYVANSAL DÜZEYDE” yaşayan ilkel insanların birbiriyle şevişmesini (gözünüzün önüne getirin) sağlayan hayal gücü zeval görmesin aksine daha da motive olsun!

        Bu arada sizinde ondan aşağı kalmadığınızı görüyorum. Zira,

        ”insan oğluna karşı olan kibri, topraktan yaratıldığı için insan oğlunu küçümseme düşüncesi içine daldığını. bu düşünce içinden çıkamadığını düşünüyorum.”

        diyorsunuz. Bu aynı zamanda inandığınız tanrının hizmetini yapanların da günün birinde ortaya çıkabilecek bir kibirle yaratıldığını ve fıtratlarında kendilerine tanrısı tarafından verilenlerden fazlasını isteme ve fazlasını düşleme özelliği bulunduğuna da söylemektir! Bu yorumun doğrudan tanrının tanrı olma vasfını zedelediğinin farkındamısınız? Yarattığı ve kendi etrafına kendi söylediklerini yapması için yerleştirdiği varlıklardan bazıları defolu çıkan bir tanrı olabilirmi? Sayın Kadir tanrı katında bir bilgi tanrı değerlidir demediği sürece değerli değildir! Ya da o bilgi ihtiyacı olan için değerlidir! Şeytan veya herhangi bir tanrı üretimi varlık yaratılırken fıtratı bu bilgiye ihtiyaç duyacak şekilde dizayn edilmediyse bu bilgi onun için değerlidir ya da değerliydi demek anlamsızdır!

        Ama hakkınızı yemiyeyim, Bilal Bey hayallarine gerçekten inanıyor ve inandırmak istiyor siz ise sadece hayallerinizdekilerin doğru olabileceğini DÜŞÜNÜYORSUNUZ,emin değilsiniz!

        Bu arada yukarıda yazdım ama yazımı bitirdiğim şuan emin olamadım! Siz Bilal Bey’le aynı dine mi inanıyordunuz?

  536. sercan dedi ki:

    BU AYETTE ALLAH AÇIKCA EVRENSEL BİR KİTAP DEĞİL YEREL BİR DİN GÖNDERDİĞİNİ ONAYLIYOR ,,HER KAVME NE DEMEK O TARİHTE SADECE ARAPLARMI YAŞYORDU BAŞKA DİL VE IRKLAR YOKMUYDU ???
    MESALA ÇİN NE NE KİTAP NEDE BİR PEYGAMBER GÖNDERİLMEMİŞ ,,YOKSA ONLARI ALLAH YARATMAMIŞ MI VEYA ,,ALLAH ÇİNDE ARAP YARIM ADASINDAN DAHA ÇOK İNSANIN YAŞADIĞINDAN HABERİ YOKMUYDU ???
    KAİNATI YARATAN BİR YARATICI YAZSAYDI BU KURANI ,,MUTLAKA HABERİ OLURDU ,,APAÇIK BELLİKİ BU KURANI DÜNYA COĞRAFYASINDAN Bİ HABER OLAN MUHAMMET VE ARKADAŞLARI YAZMIŞ ,,,,,,AYRICA BİR SAÇMALIKTA KURALLARI YAZAN KENDİ ..SAPTIRDIYI İÇİN ÇİYNETTİREN KENDİ CEZAYI YAZAN KENDİ BU NE LAN ((((bu şuna benzer trafik polisi kuralları çiğnemen için önce al dibine kadar rakıyı iç der sonrada araç kullanırken sen alkollüsün sana ceza yazacam der bu ne kadar abuk sabuksa ayette aynısı……)))))

    Biz her peygamberi, ancak kendi kavminin diliyle gönderdik ki, onlara (Allah’ın emirlerini) iyice açıklasın. Allah dilediğini saptırır, dilediğini de doğru yola iletir. O mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir. ﴾4﴿ibrahim suresi

    • 1okuyucu dedi ki:

      Sercan;

      Biz her peygamberi, ancak kendi kavminin diliyle gönderdik ki, onlara (Allah’ın emirlerini) iyice açıklasın. Allah dilediğini saptırır, dilediğini de doğru yola iletir. O mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir. ﴾4﴿ibrahim suresi

      her peygamberi kendi ümmetinin diliyle göndermek diye bir eylem olmaz, zaten her peygamber aynı zamanda ait olduğu topluluğun dilini bilir ve aynı dili konuşur,

      herhalde Arapça konuşan bir topluma Türkçe konuşan bir peygamber gönderecek halleri yoktu?

      biz ayetlerimizi her kavmin diliyle gönderdik ki emirlerimizi iyice anlasınlar demeleri gerekirken, Arabın kafası o kadar çalıştığı için böyle absürd bir cümle kurmuşlar,

      sonraki cümlede Kuranın tanrısı kimi sapıttıracağına, kimi hidayete erdireceğine kendisi karar veriyor,

      burada da Arabın kuyuya attığı taşı, bizdeki bazı uyanık tefsirciler, dilediğini/dileyeni şeklinde, kendilerinin icadı olan kesme işaretiyle beğendiğini seç şeklinde sunarak taşı kuyudan çıkardıklarını sanıyorlar.

      neyse hidayete erenler bol bol fatihayı okusunlar, neme lâzım, Kuranın tanrısına güven olmaz, kafası kızarsa hidayete erdirdiğini tekrar sapıttırabilir, dilemek onun elinde olduktan sonra dilediğini ne yapacağına kim karışabilir ki?

      • sercan dedi ki:

        1 okuyucu bu kuranı ne kadar okursak o kadar …………cıkıyor
        saygılar..

  537. toro dedi ki:

    1okuyucu,

    Cevabı buraya yazmak istedim çünkü aynı yerden devam etsek sevgili Bilal in son yazdıklarımızı görmemesi ya da yazdıklarımızın mesajlar arasında kaynaması söz konusu olabilirdi.

    Şimdi ilk soruna şöyle cevap vereyim. Onların üreme sistemleri yokmuy du demeyelim de üremelerini sağlayacak organlarının farkında değillerdi diyelim! Çünkü dediğin şekilde ayrıntılı bir biyolojik terennüm yapabilecek birikime sahip olmadığını bildiğimiz bir kurgucuyla karşı karşıyayız!

    Adem ve çoğalmayı (üremeyi) açıklayacak biyolojik bilgiye sahip olmadıkları için zorunlu olarak adı geçen(kuranda olmasa da tevratta) dişi figür Havva, insan algısında sürekli savaş halinde olduğu düşünülen İYİ ve KÖTÜ yü temsil eden Tanrı ve onun düşmanı Şeytan ın (daha önce düşmanlarda tanrıydı) varlığının açıklanabilmesi için yaratılmış hayali kahramanlardan ibarettir! Dolayısıyla hikaye olduğunu bildiğimiz bir anlatı için mantıklı önermeler üretmek mümkün değildir. Bende zaten mantıklı olduğuna değil mantıklı olmadığına dair önermeler üretiyorum!

    Hikayeyi anlatanlar da hikayeye inanıp doğruymuş gibi anlatmaya devam edenlerde aslında tanrıdan bahsetmediklerinin farkında değiller! Farkında olsalar bırak, her cümlesinde tanrıyı edilgen, aciz, ve çaresiz bir varlık halinde tasvir eden bu hikayenin peşinden gitmeyi, başkalarına bu mantıksızlığı mantıklı göstermek adına bütün mantık kurallarını hiçe sayacak anlatımlara da tevessül etmezlerdi.

    Ama maalesef böyle bir dünya da yaşamıyoruz! Yaşasaydık Ademe eğilmeyen Şeytana önce ”İN ORADAN” diyen bir tanrının daha sonra söylenmiş olan bu sözü başka bir yerde ”ÇIK ORADAN” şeklinde nakledebilecek tutarsızlığa ya da unutkanlığa sahip olamayacağını da bilebilecek insanlarla sohbet ediyor durumda olurduk!

    • 1okuyucu dedi ki:

      toro;

      Hatırla ki Rabbin meleklere: Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım, dedi. Onlar: Bizler hamdinle seni tesbih ve seni takdis edip dururken, yeryüzünde fesat çıkaracak, orada kan dökecek insanı mı halife kılıyorsun? dediler. Allah da onlara: Sizin bilemiyeceğinizi herhalde ben bilirim, dedi. (bakara-30)

      hikâyeyi uyduranların, insanoğlunu bozguncu, kan dökücü, günahkâr bir varlık olarak göstermek için meleklerin itiraz sebebi olarak sunduklarında, aslında farkında olmadan meleklerin haklı olduğunu, Kuranın tanrısının yanıldığını teyid etmiş oluyorlar,

      onlara sorarsan, melekler insanı önceden tanıdıkları için, halifenin bozgunculuk yapacağını söylüyorlarmış, eğer önceden tanıdıkları insan bozguncuysa, zaten yeryüzünde bozgunculuk yapan insanlar var demektir, bu durumda halifenin bozgunculuk yapacağını söylemek abes bir şey olur, halife olsa olsa yeryüzündeki bozgunculuğu yok etmek için görevlendirilir,

      kaldı ki Kuranın tanrısı yeryüzündeki fitne ve fesadı yok etmek için peygamberler gönderdiğini iddia eder,

      bu durumda meleklere göre tanrı, halife veya peygamberleri bozgunculuk yapsın diye lider olarak gönderiyormuş, böyle söylemek tanrıya itiraz etmek değil, tanrıya yöneltilen bir suçlamadır, dolayısıyla tanrıya resmen hakarettir,

      çünki melekler, tanrının atadığı halifenin yeryüzünde bozgunculuk yapacağını söylüyorlarsa, bu bozgunculuğun sebebinin dolaylı yoldan tanrı olduğunu söylüyorlar demektir, yani tanrının halife atayarak yeryüzünde bozgunculuk yaptığını söylüyorlar demektir.

      Kuranın tanrısı bu suçlama karşısında, siz benim atayacağım halife hakkında nasıl böyle şeyler düşünürsünüz? diyerek kızıp köpüreceğine, sizin bilmediğiniz şeyler var diyerek suçlamaları geçiştiriyor? üstelik meleklerin işlediği suç, bana göre affedilmez bir suç,

      gerçek suçluları affeden, diğerlerine hayali suçlar yükleyerek cezalandıran ve cennetten kovan bir tanrı, olsa olsa tahtını taşıtacak melek bulamaması endişesiyle melekleri suçlamaktan ve kovmaktan sakınmış olabilir?

      velhasıl, suçlayan, isyan eden, yasak delen varlıkların anlatıldığı bir kıssada, üstelik daha önce denemediği için söz konusu eylemleri ilk defa işleyen varlıkların, varlığına birebir tanık oldukları halde iplenmeyen aciz bir tanrı tasvirinin halâ rağbet görüyor olması ne tuhaf değil mi?

      gelelim işin diğer boyutuna, eğer Adem ile Havva yasak meyveyi yediklerinde cinselliğin farkına vardılarsa bunda anormal bir durum yok ki, onlar zaten insanlığın çoğalmasını sağlayacak şekilde dizayn edildiler, yani üreme organları onlara laf olsun diye verilmedi,

      hadi saf köylü çocuğu Adem aklı ermediği için sormamış olabilir, ama aklı eren bir insan için cinselliği fark etmenin, üstelik üreme organlarına sahip olarak yaratılan bir varlık için neden suç olduğunu sormak inanırlarının aklına gelmez,

      özetle, ilk insan çifti yaratıldığında hayvanları gözlemleyerek zaten cinselliğin farkına varacaktı, bunun için adına cennet denilen özel bir bölmeye alınarak yasak meyve yedirilmesine gerek yoktu, üstelik tanrıyı madara eden bir hikâyeye de gerek kalmazdı,

    • bilal dedi ki:

      Sn.Toro,

      1-Ama maalesef böyle bir dünya da yaşamıyoruz! Yaşasaydık Ademe eğilmeyen Şeytana önce ”İN ORADAN” diyen bir tanrının daha sonra söylenmiş olan bu sözü başka bir yerde ”ÇIK ORADAN” şeklinde nakledebilecek tutarsızlığa ya da unutkanlığa sahip olamayacağını da bilebilecek insanlarla sohbet ediyor durumda olurduk ‘’ sizden alıntı’’

      İBLİSE BİR YERDE ‘’ İN.! ‘’ BAŞKA YERDE DE ‘’ÇIK.! ‘’ DEMENİN SEBEBİ NEDİR ?

      a) A’RAF-13.ayete İblise, ‘’İN ORADAN ‘’deniliyor.Yani iblisin Adem ve eşinin bulunduğu dünya cennetinden yaşam açısından aşağı ve sıkıntılı olan mekana inmesi söz konusudur Yüce Allah burada iblise’’İN ORADAN‘’diyor.Zira,iblis vesvese yoluyla oraya girebiliyordu.

      b) HİCR-34.ayete ise, ‘’ ÇIK ORADAN ‘’ deniliyor.Yani meleklerin içinden,arasından’’ çık ‘’ deniliyor. ‘’{ قال فاخرج منها } اي من جملة الملائكة Meleklerin içinden çık ! ‘’ denilmiştir….

      Zira HİCR-30-35.ayetlere baktığımızda bu diyalogun gerçekleştiği zaman iblisin Adem’in cenetinde değil,iblis melekler arasında iken gerçekleşiyor.İblis,melekler arasında iken Adem için saygıyla eğilmeyip kibirlendiğinden dolayı ‘’MELEKLERİN ARASINDAN ÇIKMASI ‘’ isteniyor.Yani Adem’in cennetinden değil,zira bu diyaloğ gerçekleştiği zaman iblis melekler arasında idi,Adem ise,henüz söz konusu cennete bile alınmamıştı.!!! Yani burada meleklerin arasından iblisin çıkartılması söz konusudur.. !!!

      Bu nedenle her iki ayete farklı ifadeler kullanılmıştır.Bu nedenle tutarsızlık veya unutkanlık diye bir durum söz konusu değildir..İşte sevgili Toro,siz ayetleri araştırıp doğru anlamaya çalışmadığınız için size öyle geliyor.Yüce Allah’ın sözünde ne bir tutarsızlık,ne de yüce Allah’ın unutkanlığı söz konusudur..!!! Bu tutarsızlık galiba sizden kaynaklanıyor.Yüce Allah’ın hiç bir sözünde (kur’an’ın ayetlerinde) tutarsızlık olmadığı gibi,onun unutkanlığı da söz konusu olamaz.!!! Yani sorunlar kur’an’dan değil,sizden kaynaklanıyor….
      İşte,ayetlerin doğru açıklanmasıyla buradaki yorumunuzun da hiç bir anlamı ve mantıkı kalmıyor…!!!

      Saygılarımla…

      • bilal dedi ki:

        = DÜZELTME =

        A’RAF-13.ayete İblise, ‘’İN ORADAN ‘ şeklindeki emirle İblisin Adem’in bulunduğu cenneten inmesi değil,melekler arasındaki mevki ve makamdan inmesi söz konusudur…
        Yani A’RAF-13 .ayeteki ‘’ İN ORADAN ‘’ ile HİCR-34.ayete ki,’’ ONLARIN İÇİNDEN ÇIK ‘’ emirleri iblisin melekelerle Adem’e saygı göstermediği yerde gerçekleşmiştir..Adem’in bulunduğu cennete değil.Zira her iki surenin ayetlerinde anlatılan diyalog gerçekleştiği zaman Adem henüz cennete alınmış bile değildi….

        Her iki surenin ayetlerinde anlatılan durum şöyledir.!!!

        İblis,kibirlenip Adem için saygıyla eğilmeyince yüce Allah’da melekler arasında yüksek bir makam ve mevkii bulunan iblise‘’ ÇIK ONLARIN İÇİNDEN,İN O MAKAMDAN ! ‘’ diye sesleniyor .. ”الله اعلم ”

        Yani A’RAF-13.ayetle değil,24.ayetle Adem ve eşiyle birlikte iblisin de,söz konusu dünya cennetinden yaşam açısından aşağı ve sıkıntılı olan başka bir mekana inmeleri söz konusu olmuştur.. ”الله اعلم ”

        Özetle,iblisin melekler arasında yüksek bir makam ve mevkiye sahip olduğundan yüce Allah bu diyalog anında ona bir defada ‘’ÇIK ORADAN (MELEKLERİN İÇİNDEN),İN O MAKAM VE MEVKİDEN.! ‘’ diye emir vermiştir.Yani burada haşa yüce Allah’ın sözünde ne bir tutarsızlık,ne de bir unutkanlığı söz konusudur.!!! Bu her iki surenin ayetleriyle aynı anda’’ İBLİS,HEM MELEKLERİN İÇİNDEN ÇIKARTILIYOR,HEM DE BULUNDUĞU MAKAM VE MEVKİDEN İNDİRİLİYOR.!!! BU NEDENLE İKİ FARKLI İFADE AYNI ANDA KULLANILMIŞTIR.BU AYETLERDE NE BİR TUTARSIZLIK,NE DE HAŞA YÜCE ALLAH’IN UNUTKANLIĞI SÖZ KONUSUDUR…..
        İşte,ayetlerin doğru açıklanmasıyla buradaki yorumunuzun da hiç bir anlamı ve mantıkı kalmıyor…!!

        Saygılarımla…

      • govalioglu dedi ki:

        Adem’in cennete koyuluşundan önce melekler arasından kovulan şeytan, cennete girip Havva’yı kandırmayı nasıl becerdi acaba… Allah biraz fantazi mi aradı diye düşünüyorum.

      • toro dedi ki:

        Sayın Bilal,

        Ben size boşuna demiyorum hayal gücünüz çok geniş diye! Çünkü ben sadece;

        ”Yaşasaydık Ademe eğilmeyen Şeytana önce ”İN ORADAN” diyen bir tanrının daha sonra söylenmiş olan bu sözü başka bir yerde ”ÇIK ORADAN” şeklinde nakledebilecek tutarsızlığa ya da unutkanlığa sahip olamayacağını da bilebilecek insanlarla sohbet ediyor durumda olurduk!”

        demişim! (bu arada size de değil)

        Siz bana;

        ”Yani A’RAF-13 .ayeteki ‘’ İN ORADAN ‘’ ile HİCR-34.ayete ki,’’ ONLARIN İÇİNDEN ÇIK ‘’ emirleri iblisin melekelerle Adem’e saygı göstermediği yerde gerçekleşmiştir..Adem’in bulunduğu CENNETE değil.Zira her iki surenin ayetlerinde anlatılan diyalog gerçekleştiği zaman Adem henüz CENNETE alınmış bile değildi”

        diyorsunuz! O yazıda bahsedilen diyalogların cennette yapıldığını söyleyen mi vardır ki, bunun için parantez açma gereği duyuyorsunuz?

        Sonrası daha da vahim!

        ”Özetle,iblisin MELEKLER ARASINDA yüksek bir makam ve mevkiye sahip olduğundan yüce Allah bu diyalog anında ona bir defada ‘’ÇIK ORADAN (MELEKLERİN İÇİNDEN),İN O MAKAM VE MEVKİDEN.! ‘’ diye emir vermiştir.” Bilal Bey’den alıntı

        Demek iblis MELEKLER ARASINDA imiş! Peki kuzum siz bana bundan yaklaşık 1,5 hafta önceki bir yazınızda Adem i anlatırken yaptığınız kıyasta melekleri aşağıdaki cümlelerle tanımlamamış mıydınız?

        ***”Adem yanılmayacak bir MELEK gibi değildi”
        ”Çünkü Adem bir MELEK değil”
        ”Adem’ı yanılmayan,yanlış yapamayan,nefsine yenik düşmeyen bir MELEK gibi mi değerlendiriyorsunuz”
        ”Zira Adem yanılmayan ve yanlış yapamayan bir MELEK gibi değildi”***

        Peki şimdi bu,

        **YANILAMAZ,
        YANLIŞ YAPAMAZ,NEFSİNE YENİK DÜŞEMEZ**

        meleklerin arasında ”yüksek bir makam ve mevkii bulunan” iblis,
        şimdi ki yazınızda nasıl oluyorda ”NEFSİNE YENİK DÜŞÜP, YANLIŞ YAPARAK yaratıcısının kendisine verdiği (verirken, o makamın onun gözünü karartıp, kibirlenmesini sağlayacağını göremeyen, ama aslında herşeyi görebilen bir tanrı hayali) makamdan olan bir varlık olarak anlatılabiliyor? Bilal Bey artık karar verin, bu melekler gerçekten,

        **YANILAMAZ,
        YANLIŞ YAPAMAZ,NEFSİNE YENİK DÜŞEMEZ**

        varlıklarmıdır! Yoksa siz istediğinizde onlar,

        **YANILABİLİR,
        YANLIŞ YAPABİLİR,NEFSİNE YENİK DÜŞEBİLİR**

        varlıklar haline dönüşebilirler mi? İşin özü onların fıtratlarının belirleyicisi siz misiniz?

        Bu arada yazınızda ki bir bölüm beni gerçekten güldürdü!

        ”İblis,kibirlenip Adem için saygıyla eğilmeyince yüce Allah’da melekler arasında yüksek bir makam ve mevkii bulunan iblise‘’ ÇIK ONLARIN İÇİNDEN,İN O MAKAMDAN ! ‘’ diye sesleniyor .. ”

        Demek makam YÜKSEK olunca ”İN” ilmesi gerekiyor!

        Son olarak ben cevap verdiğiniz yazımda, bu hikayenin kurgucusunun tanrı olduğunu söylediğimi hatırlamıyorum! Aksine muhatabıma;

        ”Ama maalesef böyle bir dünya da yaşamıyoruz! Yaşasaydık Ademe eğilmeyen Şeytana önce ”İN ORADAN” diyen bir tanrının daha sonra söylenmiş olan bu sözü başka bir yerde ”ÇIK ORADAN” şeklinde nakledebilecek tutarsızlığa ya da unutkanlığa sahip OLAMAYACAĞINI da bilebilecek insanlarla sohbet ediyor durumda olurduk!”

        UNUTKANLIĞIN ve TUTARSIZLIĞIN tanrısal bir özellik olamayacağı vurgusuyla sorunun olası bir tanrıda değil ”hikayeyi anlatanlarda” olduğunu açıkça yazıyorum! Sizi de tebrik ederim, benim zaten söylediğimi ve bildiğimi bana büyük harflerle yazarak tekrar etmek konusunda hayli mahirsiniz!

      • bilal dedi ki:

        Sn.Toro,

        1-Demek iblis MELEKLER ARASINDA imiş! Peki kuzum siz bana bundan yaklaşık 1,5 hafta önceki bir yazınızda Adem i anlatırken yaptığınız kıyasta melekleri aşağıdaki cümlelerle tanımlamamış mıydınız?
        ***”Adem yanılmayacak bir MELEK gibi değildi”
        ”Çünkü Adem bir MELEK değil”
        ”Adem’ı yanılmayan,yanlış yapamayan,nefsine yenik düşmeyen bir MELEK gibi mi değerlendiriyorsunuz”
        ”Zira Adem yanılmayan ve yanlış yapamayan bir MELEK gibi değildi”***
        Peki şimdi bu,
        **YANILAMAZ,
        YANLIŞ YAPAMAZ,NEFSİNE YENİK DÜŞEMEZ**
        meleklerin arasında ”yüksek bir makam ve mevkii bulunan” iblis,
        şimdi ki yazınızda nasıl oluyorda ”NEFSİNE YENİK DÜŞÜP, YANLIŞ YAPARAK yaratıcısının kendisine verdiği (verirken, o makamın onun gözünü karartıp, kibirlenmesini sağlayacağını göremeyen, ama aslında herşeyi görebilen bir tanrı hayali) makamdan olan bir varlık olarak anlatılabiliyor? Bilal Bey artık karar verin, bu melekler gerçekten, ‘’ sizden alıntı’’

        Evet,melekleri söz konusu cümlelerle tanımlamıştım,yine aynı şeyi söylüyorum !
        İblisin melekler arasında bulunması onlardan olduğu anlamı çıkmaz,Zira iblis meleklerden değil,cinler türündendi. Kur’an’ı kerimde buna açıkça vurgu yapılıyor…

        Kehf-50: { وَإِذْ قُلْنَا لِلْمَلَائِكَةِ اسْجُدُوا لِآدَمَ فَسَجَدُوا إِلا إِبْلِيسَ كَانَ مِنْ الْجِنِّ فَفَسَقَ عَنْ أَمْرِ رَبِّهِ

        ‘‘ Hani biz meleklere “Âdem için saygı ile eğilin” demiştik de İblis’ten başka hepsi saygı ile eğilmişlerdi.İblis ise cin kökenli idi ve Rabbinin buyruğu dışına çıktı…‘‘ deniliyor.

        İşte ayeten de açıkça anlaşıldığı gibi iblis meleklerden değildi,ama onlarla birlikte yaşıyordu.Ayrıca İblis melek cinsinden olmadığı için fıtratları da ayrı idi.Zira iblis de bizim gibi nefasani arzulara sahip idi.Bizim gibi doğruyu da,yanlışı da yapabilir idi,Biz insanlar nasıl,nefsimize uyup yanlışlık yapabiliyor isek cin kökenli olan iblis de öyle idi.Yoksa İblis melekler arasında yaşadığı için onu da melek mi sanıyorsunuz? İblisin melekler arasında
        bulunması onun meleklerden olduğunun anlamı çıkmaz.Öncelikle iblisin melek cinsinden olmadığını anlamanız gerkir .. !!!

        Özetle,iblis melek olmadığı halde melekler nezdine,onların arasında yüksek manevi bir mevkiye sahip idi..Mesela:Bir insan bile melek olmadığı halde,yüce Allah’ın emrine uygun dört dörtlük yaşıyor,insanı yönden eylem,tutum ve davranışlarında da mükemmel ise,Allah katında meleklerden de üstün olabilir….. İşte iblis de kibirlenip,ilahi buyruğun dışına çıkmadan önce onun metafizik (melekler..) aleminde yüksek bir makam ve mevkii var idi..(manevi makam).Ama o bir melek olmadığından bizim gibi nefsine yenik düşüp yanlışlık da yapabilirdi.. Ayrıca iblisin melek cinsinden olmadığını anladıktan sonra,söz konusu yorumunuzun da bir anlamı kalmadığını düşünüyorum…

        Tekrar ediyorum,melekler arasında bulunduğu halde,İBLİS BİR MELEK DEĞİLDİ !!!

        Saygılarımla…

      • 1okuyucu dedi ki:

        Bilal;

        melek, cin veya insan, hiçbir şey fark etmez, yaratılışta bahsedilen varlıklar tanrının BİREBİR KONTAK KURDUĞU, yani tanrının varlığını asla inkâr edemeyecek varlıklardır,

        biz, (Müslümanlar dahil) tanrının varlığını yeterince kavrayamayız ve bu nedenle gereğince hassasiyet göstermeyebiliriz ama tanrının birebir kontak kurduğu varlıkların tanrıya itiraz, isyan veya yasak delme gibi eylemlerde bulunacağını düşünmek, hele hele tanrı katında makam ve mevki sahibi varlıkların tanrıya muhalefet edebileceğini düşünmenin akılla mantıkla açıklanacak bir tarafı yoktur,

        sırf sınav için uydurulmuş bir hikâyede, tanrının varlığından kesin olarak emin olanların böyle hatalara düşebileceğini söylemek, ya bu varlıkların süper geri zekâlı olduklarını söylemek yada Kuranın tanrısının ihanete uğrayacak kadar beceriksizce yaptığı tasarımların sonucu meydana gelen defolu üretimler olduklarını söylemek, yada Kuranın tanrısının isteyerek bunları hataya düşürecek sonuçları sağladığını düşünmemiz gerekir,

        çünki bir tanrının, birebir kontak kurduğu varlıklar tarafından ihanete uğrayacağı düşünülemez,

        o nedenle şeytanın melek veya cin olması hiçbir şeyi değiştirmez, bırak melek veya cin olmayı sahip olduğu makam ve mevkiyi, akılsızca geri tepen bir mahluk olsa olsa süper geri zekâlı bir varlık olur, zaten tanrının günahını yüklenen bir varlık geri zekâlı olmazda ne olur, herhalde böyle bir varlığa melek veya cin demek, meleklere ve cinlere hakaret olur,

        tanrının birebir kontak kurduğu iddia edilen bir peygamberin, tanrıya karşı itiraz, isyan veya yasak delme gibi eylemlerde bulunabileceğini düşünebilir misin?

        bu soruya vereceğin cevap tanrının birebir kontak kurduğu şeytan ve Adem içinde geçerli olacak,

        ha bu arada ademle şeytanın hiçbir deneyimi olmadığını, peygamberlerin ise eylemleri deneyimlediğini veya gözlemlediğini unutmadan.

      • toro dedi ki:

        Sayın Bilal,

        ”Hani biz meleklere, “Âdem için saygı ile eğilin” demiştik de İblis’ten başka hepsi saygı ile eğilmişlerdi. İblis ise cinlerdendi de Rabbinin emri dışına çıktı. Şimdi siz, beni bırakıp da İblis’i ve neslini, kendinize dostlar mı ediniyorsunuz? Hâlbuki onlar sizin için birer düşmandırlar. Bu, zalimler için ne kötü bir bedeldir!” Kehf,50

        Sizin ilgili ayete dayanarak yapmaya çalıştığınız yorum bir kere dayanağı itibariyle mantıksız! Ayet sözde mantıksız olan durumu değiştireyim derken işi daha da mantıksız bir hale getirmiş!

        Öncelikle ayette KİME seslenildiği açıkça bellidir!

        ”Hani biz MELEKLERE, “Âdem için saygı ile eğilin” demiştik de İblis’ten başka hepsi saygı ile eğilmişlerdi.”

        Yukarıdaki cümlede açıkça bellidir ki iblis meleklerdendir! Aksi durumda ayetin şu şekilde olması beklenmeliydi;

        ‘Hani biz MELEKLERE ve -ARALARINDA Kİ İBLİSE- , “Âdem için saygı ile eğilin” demiştik de İblis’ten başka hepsi saygı ile eğilmişlerdi.”

        Bu ayırım yapılmadan doğrudan MELEKLERE seslenildiği ifade edildiği için İBLİS i cinlerdendir diyerek ayrı bir kategoriye koymak mantıklı değildir! Zaten açıp TABERİ tefsirini okuduğunuzda onun sizin gibi kolaycılığa kaçmadığını da görürsünüz;

        ”Taberi İblis’in, Meleklerden biri olduğu görüşünü tercih ettiği için bu âyetteki “İblis cinlerdendir” ifadesini şu şekilde izah etmiştir”. “İblis, Melek kabilelerinden “Cin” diye adlandırılan bir kabilededendir”. Bazılarına göre ise İblis, cennette görevlendirilen Meleklerden biriydi. Bu sebeple “Cin” adını aldı.” Taberi Tefsirinden.

        Tabi bana göre Taberinin sizin aksinize okuduğundan yola çıkarak hikaye (siz okuduğunuzu yok sayıyorsunuz) anlatması ile sizin anlatmanız arasında bir fark yoktur.

        Şimdi devam edelim;

        ”İblis ise CİNLERDENDİ de Rabbinin emri dışına çıktı. Şimdi siz, beni bırakıp da İBLİS’İ ve NESLİNİ, kendinize dostlar mı ediniyorsunuz?”

        Diyorsunuz ki İBLİS (tekil bir figür) meleklerin arasındaydı. Sonra isyan etti ve isyankar oldu! Peki bu TEKİL figürün yaptığı eylem bir anda nasıl ÇOĞUL bir eylem haline geldi?

        ”Şimdi siz, beni bırakıp da İBLİS’İ ve NESLİNİ, kendinize dostlar mı ediniyorsunuz”

        İblis in NESLİ denilen topluluk bir anda nereden çıktı? İblis onların temsilcisi olarak onlar adına ve önceden alınmış bir ortak kararı mı (tanrıya isyan) tanrısına tebliğ ediyordu? Bakın tanrının kendi yarattığı bir figürün tanrıya isyan etmesi bile mantıksal bir önerme değilken şimdi elimizde tanrısına isyan eden bir TOPLULUK var! Tanrıya meleklerden veya cinlerden biri itiraz eder de (şuurunu kaybetmiş ve iradesi dikkatsizce serbest bırakılmış birileri olduğunu varsayarak) bir grup, bir soy bir nesil nasıl olurda toplu olarak isyan eder?

        Hayır İBLİS’İN NESLİ ne demek? Bunlar üreyebiliyorlarmı? Hadi ürüyorlar şeytanın eşi varmı? Bunların hiç birisi değilse bu CİN denilen NESLİ,TOPLULUĞU yaratan kuranın tanrısı değilmidir? Bir tanrı nasıl olurda kendi yarattığı topluluğu hemde kendi sözleriyle kendine rakip ve düşman olarak gösterebilir?

        Sizin melekler arasındadır ama melek değildir CİN dir dediğiniz İBLİS’İN,

        YANILAMAZ,
        YANLIŞ YAPAMAZ,NEFSİNE YENİK DÜŞEMEZ, şekilde var edilerek tanrıya sorgusuz sualsiz hizmetle görevlendirilmiş MELEKLERİN arasında ne işi var? Araya YANLIŞ YAPABİLEN ve NEFSİNE YENİK DÜŞEBİLECEK İblisi yerleştiren ADEM ve onun soyumudur? İblis bizim ajanımız mı sayın bilal?

        Bunlar çocukça hikayeler Sayın Bilal! Eğer CİN ler bir nesil bir soy olarak söyleniyorsa bunlar çoğalabilen varlıklar demektir. Dolayısıyla kuranın herşeyi bilen ve gören tanrısı, temsilcileri İblisin peşinden giderek kendisine isyan edecek koca bir topluluğu bizzat kendi iradesiyle yaratmış demektir! Gelecekte isyan edeceklerini bilerek ve görerek yarattığı bir nesle nasıl düşman diyebilir? Hayır onları yaratan insanlar değildir ki tanrı onları dost ediniyorsunuz diye insanlara kızabilisin!

        Sayın Bilal,

        Eğer bir ilahi hikayede Tanrı olarak bahsedilen figürün rakibi ve düşmanı kendi yarattığı başka bir varlık olarak gösteriliyorsa o hikayenin temeli baştan çöker! Çünkü mantıklı bir tanrı kendi yarattığına DÜŞMAN diyemez! Zaten varlığı itibariyle düşmanı yaratan da kendisidir! Ama önemli olanın mantık olmadığı başka bir ayette bizzat kendisi tarafından ilan edilir;

        ”İşte böylece biz HER PEYGAMBERE İNSAN VE CİN ŞEYTANLARINI DÜŞMAN KILDIK. Bunlar aldatmak için birbirlerine yaldızlı laflar fısıldarlar. Rabbin dileseydi, bunu yapamazlardı. O hâlde, onları iftiralarıyla baş başa bırak.” Enam,112

        Ayette görüleceği üzere bunlar ”Rabbin dileseydi, bunu yapamazlardı”! Yani bunu ”Rabbin dilediği için yapabiliyorlar”!

        Bu durumda YAPILABİLİR ve YAPILAMAZ her şeyin olabilirliğinin iradesi tanrıdaysa yani olan ya da olamayan herşeye o karar veriyorsa yapılmasına izin verdiği şeyleri yapanlara DÜŞMAN demesinden daha anlamsız bir sonuç olamaz!

        Bu nedenle kendi içinde istesem sayfalar karalayabileceğim büyüklükte tezatlar barındıran bir ayete dayanarak yapmış olduğunuz savunma en az ayet kadar anlamsızdır!

        Ama bu sizin için zor bir durum değil! Siz kendinizi iyi hissettiğiniz ve gaza geldiğiniz anlarda EŞEYLİ üreyen canlılarla EŞEYSİZ üreyen canlıları çiftleştirebilecek kadar ileriye gidebiliyorsunuz! Medeni insan diye tanımladığınız Adem in neslini HAYVANSAL düzeyde yaşayan ilkel bir varlıktan (o kadar ilkel ki tanrı onları kendi ilahi emirlerine muhatap etmeye tenezzül bile etmiyor) cinsel anlamda etkilenebilir ve onları çiftleşerek çoğalmak için eş olarak alabilir nefiste hayal edebiliyorsunuz!

        O nedenle Şeytanın hikayesini sıkarak suyunu çıkarmanız benim için anormal bir durum değil!

  538. T.TAŞPINAR dedi ki:

    37- Kur’an’da neden sadece İsrail’e gönderilen peygamberler var?
    Başlığında, ayete göre peygamberliğin ve kitapların Hz.ibrahim’in soyuna verildiği ve Çinlilerin ,Türklerin, İngilizlerin veya Kızılderililerin de Hz.İbrahim’in soyunda olamayacağı bu milletlerin 2000-3000 yıl önce ortaya çıkmadığından bahsediliyor.Tüm milletlere peygamber gönderildiyse(124000 peygamber) bu milletlere gönderilmemiş oluyormuş…
    BU İDDİADAKİ BİRİNCİ SAKATLIK: PEYGAMBERLİK HZ.İBRAHİM İLE BAŞLAMAMIŞTIR..BU MİLLETLERE HZ.İBRAHİM’DEN ÖNCE DE PEYGAMBER GELMİŞ OLABİLİR..
    İKİNCİ SAKATLIK:ŞU ANDA BİR TÜRK,İNGİLİZ VEYA BİR KIZILDERİLİ HZ.İBRAHİMİN SOYUNDAN GELDİĞİ KABUL EDİLEN HZ.İSA VEYA HZ.MUHAMMED’İN TEBLİĞİNİ KABUL EDİP HRİSTİYAN YA DA MÜSLÜMAN OLAMAZ MI?
    HER MİLLETE TAMAMEN İSTİSNASIZ KENDİ SOYUNDAN BİR PEYGAMBER GELECEK DİYE DE BİR KURAL YOK..HZ MUSA MISIRLILARA DA TEBLİĞDE BULUNDU…HA.MUHAMMED BİZANSLI VEYA PERSLERE DE TEBLİĞDE BULUNDU…
    HER ZAMANKİ GİBİ ÇOK ÇÜRÜK TEMELLERE DAYANAN, BİRAZCIK ÜSTÜNDE DÜŞÜNÜNCE DEVRİLİVEREN İDDİALAR ORTAYA ATIYORSUNUZ..

    • rammsteinn dedi ki:

      taşpınar
      HER MİLLETE TAMAMEN İSTİSNASIZ KENDİ SOYUNDAN BİR PEYGAMBER GELECEK DİYE DE BİR KURAL YOK..HZ MUSA MISIRLILARA DA TEBLİĞDE BULUNDU…HA.MUHAMMED BİZANSLI VEYA PERSLERE DE TEBLİĞDE BULUNDU…
      ——–
      diyorsunda
      bazı konuları es geçiyorsun
      İbrahim / 4
      Biz her peygamberi, ancak kendi kavminin diliyle gönderdik ki, onlara (Allah’ın emirlerini) iyice açıklasın. Allah, dilediğini saptırır, dilediğini de doğru yola iletir. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.

      “Biz her millete bir peygamber gönderdik..” (Nahl, 16/36)

      tanrınız her kavme peygamber gönderdik diyor.

      musanın mısırlılara tebliğde bulunduğunu düşünüyorsan yahudilin ana kuralını çiğniyorsun.
      tanrı musaya diyorki “israiloğullarını al,kutsal topraklara git”
      musa firavuna bunu dediğinde ne olur?
      Biz de ayrı ayrı mucizeler olarak onların üzerine tufan, çekirgeler, bitler, kurbağalar ve kan gönderdik; yine de büyüklük tasladılar ve günahkâr bir kavim oldular.” (el-A’raf / 133)

      tanrınız mısırlıların üzerin bit pire gibi haşereler gönderir. musa denizi yara yara kutsal topraklara gider. orada kutsal kitabı yazmak için dağa çıkar. vs vs
      yahudiliğin ana kuralı “yahudi olunmaz doğulur”
      yani musanın mısırlılara tebliğde bulunduğunu iddia etmeniz,
      musa ile firavunun pişti oynadığını iddia etmek kadar saçma olur.

      muhammed perslilere,bizanslılara tebliğde bulunmuştur. aslında japonlara kadar tebliğde bulunmuştur. ama kanıt yok. kızılderililere de tebliğde bulunduğu söylenir.

      tanrın sana diyor ki
      Biz her peygamberi, ancak kendi kavminin diliyle gönderdik
      sen hala fantezi yapıyorsun.
      kuranda mucize aramaktan sanırım kafan fazla karışmış.

      ayrıca neden büyük harflerle yazıyorsunuz?

      • T.TAŞPINAR dedi ki:

        rammstein,
        İbrahim / 4
        Biz her peygamberi, ancak kendi kavminin diliyle gönderdik …
        ayetinin anlamı “kendi kavminin diliyle vahyettik” tir.Her peygambere içinde bulunduğu kavmin diliyle vahyedilir,sonra elçi bu vahyi başka dillerdeki kavimlere de tercüme yoluyla açıklayabilir…
        evet her millete peygamber gönderilmiştir..gelen bu peygamber bizzat kendi kavminin içinden olabileceği gibi başka bir kavmin içinden çıkıp başka kavimlere de tebliğde bulunmuş olabilir…
        7:103 – Sonra onların arkasından Musa’yı mucizelerimizle Firavun’a ve topluluğuna gönderdik. Tuttular o mucizeleri inkâr ettiler. Ettiler de bak, o bozguncuların âkıbetleri nasıl oldu!

        7:104 – Musa: “Ey Firavun! Bil ki ben âlemlerin Rabbi tarafından gönderilmiş bir peygamberim.” dedi.

        7:106 – Firavun: “Eğer bir mucize getirdiysen ve eğer doğru söyleyenlerden isen onu göster” dedi.
        bu ayetlere göre Hz Musa firavuna ve onun kavmi olan Mısırlılara tebliğde bulunduğu açıktır…Ama sizin inkara şartlanmış beyinleriniz çok basit gerçekleri bile görmezden geliyor..
        ayrıca” yahudiliğin ana kuralı “yahudi olunmaz doğulur” demişsiniz…bu Hz.Musa’nın tebliğ ettiği dinin değil bu dini bozmuş gerçek Tevrat’ı değil,Kabala gibi inanışları kendine rehber edinmiş olan siyonist yahudilerin ana kuralıdır..

  539. T.TAŞPINAR dedi ki:

    Ayrıca
    37- Kur’an’da neden sadece İsrail’e gönderilen peygamberler var?
    başlığı zaten sakat: Kuran’da Hz.Adem Hz.Nuh ve Hz.İdris’ten de bahsedilir…Bunlarda mı İsrail soyundandı…? İsrail kelimesi Hz.Yakup’ub lakabıydı..Bu peygamberler onlardan çok çok önceydi…

    • Gencer dedi ki:

      Kim bu 124 bin peygamber?Hayal etmek bile saçmalık Tanrınız el-ilah usanmadan bıkmadan peygamber gönderip durmuş ama Dünyayı yaşanır bir hale getirememiş.Nedeni ise son gönderdiği iddia edilen İslamiyet dini.İslamiyet tam bir ölüm makinesi olmuş insanlığın üzerine kabus gibi çökmüş.Bütün dinlerin canı sizin cehenneminize gitsin ancak bu dinlerin içinde sadece İslamiyet ölüm kusmaktadır.Bir virüs veya bir veba gibi insanlığı kemire kemire yok eden bir anlayışın hakim olduğu islamiyeti ülke olarak terk etmez isek gelecek yüzyıllarda ülkemizi çok tehlikeli günler aylar ve yıllar beklemektedir..21 yüzyıl da insanlığın islamiyet dışında kalan kesimi çoğunlukla bilimle uğraşırken islamiyet ülkeleri kaoslar içinde kıvranmaktadır.

      Atatürk’ümüz ne demiş Dinler milletlerin cahilliklerinin yardımı ile utanmaksızın Tanrı tarafından gönderildiğini iddia eden adamlar tarafından tesis edilmiştir.

      Atatürk gerçeği çok iyi biliyordu ancak bunun çok tehlikeli bir durum olduğunu ve dinlerden tehlikesiz bir şekilde kurtulmanın imkansız olduğunu da biliyordu bu yüzden aşırı sivri uçlu cümleler kurmamıştır.

      Benim liderim Atatürk’tür ve dini görüşlerine de sonuna kadar katılıyorum.Tabii ki dinler hakkında söylemiş olduğu olumsuz fikirleri benim için çok önemli.

      Sİzler bu masallar üzerine bence çok fazla kafa yoruyorsunuz.Bilal gibi arkadaşlar kendilerine söylenmiş olan masallara inandırılmışlar onların kendilerini kurtarmaları neredeyse imkansız bir şey.

      Dinlerden yakanızı kurtarmanız dileği ile.
      Saygılar iyi akşamlar.

    • AVNİ dedi ki:

      Sn T.TAŞPINAR
      Mekke’de bulunan arafat ne anlama geliyor. Cennetten indikten sonra ademle , havva ‘nın uzun bir ayrılıktan sonra birleştiği yer anlamına gelir. Muhtemelen birleşinde çoluk çoçuk işlerine girmişlerdir vs.
      İlk insanlar bile hicaz, ortadoğu, mezapotamya bu çoğrafyada, meşhur altın hilal, bereketli topraklar ve alt uzantıları. Çıkamadı peygamberler bu çoğrafyadan dışarı. Nuh’ta öyledir, idriste öyledir, hepsi bu çografyanın orta doğunun, mezopotamyanın çocuğudur.
      Sn Taşpınar, sizin isminiz linkinde ayetlerle koordinat sistemleri bağlantılı bir şeyler buluyorsunuz, ilgiyle okuyorum. Bakarmısınız lütfen nuh, idris, lut, yakup onlarla ilgili ayetlerde geçen numaralalar koordinat sisteminde nereyi gösteriyor, mantıklı açıklamalar olsun lütfen ve eğer bir şey çıkarsa orta asya steplerini, kadim yunanistanı, hindistanı göstersin ve dünyanın diğer bölgelerini.
      Saygılarımla..

      • T.TAŞPINAR dedi ki:

        Sn.AVNİ,
        Arafat,Adem-Havva ile ilgili bahsettikleriniz Kuran kaynaklı değil..
        Ayrıca Hz.Nuh ve Hz.İdris’in Mezopotamyalı olduğuna dair kesin bir bulgu da yoktur..
        Benim araştırmalarımda peygamber isimlerinin geçtiği her ayette koordinat bağlantısı vardır diye iddiam yok…Ayrıca bir çok peygamberin ismi çok sayıda ayette geçer,zaten bir den fazla yer sözkonusu olacaktır mantık dışı olur..

  540. AVNİ dedi ki:

    Sn T.TAŞPINAR

    Adem ve havva arafatta buluşması kuranda yoksa bile, genel bir inanış var.
    3:96 – Şüphesiz insanlar için kurulan ilk mabed, Mekke’deki çok mübarek ve bütün âlemlere hidayet kaynağı olan Beyt (Kabe)dir.
    yukardaki ayet ademle havvanın mekkeye geldiğini inanışı güclendirmektedir, zaten çoğu kişide buna inanıyor.İlk madet olan kabeyi ibrahim, yapsa ademle ibrahim arasında gelen monoteist insanlar hiçmi dört köşede olsa mabet yapmadı sorusunu sormak gerekir .
    Nuh’un bilgi eksikliğinden nereye geldiğini bilmediğimizi kabul etsek, tufan sonrası gemisi ve yanındaki eşrafının kuzey mezopotamyada olan cudi dağına indiğini kuran söylüyor. Muhtemelen dönüp dolaşıp aynı yere gelmiştir.
    En önemliside tüm peygamberin adlarının ortadoğu dinlerinde geçmesi zaten onların buralardan olduğununda ayrı bir ispatıdır.
    Saygılarımla.

  541. T.TAŞPINAR dedi ki:

    Sn. Avni,
    Hz.İbrahim ile ilgili Kabe bağlantısı Kuran kaynaklı ama Hz.Adem konusu değil…3:96 da kendileri için yapılan değil,tüm insanları çağırmak için kurulan mabedden bahsedilir..Nitekim günümüzde de bu işlevi yerine getirir..
    Kuran’da geçen Cudi’nin neresi olduğu hakkında kesin bir bilgi yoktur..
    Örneğin Buda’nın da aslında bir peygamber olabileceğine dair görüşler vardır…Mesela Amerika veya Asya kaynaklı inanışlarda ismi geçen efsanevi isimler aslında peygamber olabilirler..

  542. 1okuyucu dedi ki:

    Bilâl;

    ”Hani, Rabbin meleklere, “Ben yeryüzünde bir HALİFE yaratacağım” demişti. Onlar, “Orada bozgunculuk yapacak, kan dökecek birini mi yaratacaksın? Oysa biz sana hamdederek daima seni tesbih ve takdis ediyoruz.” demişler. Allah da, “Ben sizin bilmediğinizi bilirim” demişti.” Bakara,30

    Ademin ilk insan olmadığını, önce ilkel insanın yaratıldığını, Ademin ise bu ilkel insandan türeyen bir halef olmadığını, Ademin ayrıca yaratılarak ilkel insanlara halife olarak gönderildiğini ve medeni insan neslinin çoğalması için Ademin çocuklarının ilk insanlarla ilişkiye girdiğini söylüyorsun,

    üstelik bu ilkel insanların hayvansı özelliklere sahip olduğunu ve yeryüzünde bozgunculuk, kan dökücülük yaptığını söylüyorsun

    bu durumda tanrı, önce ilkel insanı sonra Ademi yaratıyor, yani tanrı insan denen varlığı 2 defa yaratıyor,

    2 farklı türde insan yaratıldığını söylemek, fıtratın ne anlama geldiğini bilmemek demektir?

    eğer Kuranın tanrısı, ben bir halife yaratacağım veya atayacağım dediğinde, melekler yeryüzünde bozgunculuk yapacak, kan dökecek birini mi yaratacaksın veya atayacaksın diye tepki gösteriyorlarsa, Adem yaratılmadan önce, yeryüzünde bozgunculuk yapan bir varlığın OLMAMASI gerekir,

    yani bozgunculuk yapan bir varlığın mevcut olmaması gerekir ki melekler gösterdikleri tepkide haklı olsunlar,

    melekler geleceği bilemeyeceğine göre, ancak daha önce yaratılan ve bozgunculuk yapan bir varlık yok edildikten sonra, yerine tekrar bir halef yaratıldığında, bu halefinde tıpkı öncekiler gibi bozgunculuk yapacağını varsayabilirler,

    yani daha önce yaşanmış bir deneyime dayanarak böyle bir ön görüde bulunabilirler,

    eğer senin iddia ettiğin gibi Kuranın tanrısı Ademi yaratmaya karar verdiğinde, yeryüzünde yaşayan bir insan nesli mevcut olup bozgunculuk yapıyorsa,

    bu durumda sonradan yaratılan Adem, o sırada yeryüzünde mevcut olan bozgunculuğun sebebi olamaz, yani meleklerin iddiası anlamsız ve boş bir laf olur,

    o nedenle ya melekler yanılıyor, yada sen,

    şu ademden önce var olduğunu ve varlığını sürdürdüğünü söylediğin ilkel insanı masaya yatıralım,

    madem ilkel insanlar ilahi mesajı alacak kapasiteye sahip değildi, ilkel insanla Ademin neslini harmanlayarak, ilahi mesajı alabilecek melez bir tür ortaya çıkarmaya ne gerek vardı?

    Kuranın tanrısı, ilkel insanları kendi hallerine bırakıp Ademin nesliyle yola devam edebilirdi, yada ilkel türü hiç yaratmadan doğrudan Ademin türünü yaratabilirdi,

    yani senin medeni tür olarak nitelendirdiğin türü doğrudan yaratarak ilâhi mesajı alabilecek bir tür yaratmış olurdu,

    böylece ehlileştirmeye çalışacağı, senin iddianla hayvansı özellikler taşıyan yabani bir türle uğraşmak zorunda kalmazdı?

    gelelim Ademin kontak kuracağı ilkel insanlara,

    hayvanlarda bile sürüye komuta eden lider konumunda bir hayvanın olduğu cümle alem tarafından biliyorken,

    sen, ilk insanların kendi içlerinden bir lider çıkaramayacağını söyleyerek, ilk insanı hayvanlardan daha aşağı vasıfsız bir varlık olarak göstermeye çalışıyorsun,

    ayrıca hayvanlar bile sürüye katılmaya kalkan kendi türlerinden yabancı hayvanı aralarına almayıp kovalarken, ilkel insana halifelik (liderlik) yapması için gönderilen Ademe, ilkel insanların buyur hoş geldin diyeceğini düşünebilir misin?

    yani ilkel insanların, kendilerinden olmayan, daha önce hiç tanımadıkları birini kabullenebileceklerini düşünebilir misin?

    üstelik Ademin liderlik yapacağı toplumun dilini bilemeyeceğini düşünebilir misin?

    bir topluma ancak, kendi üyelerinden biri liderlik yapar ve ait olduğu toplumun dilini bilir,

    yani bir insanın, daha önce hiç görmediği, görmediği için dilini bilmediği bir toplumla kontak kurabileceği düşünülemez,

    dolayısıyla Ademin, daha önceden hiç görmediği, görmediği için dilini bilemeyeceği bir topluma halife (lider) olarak gönderildiği iddian boş ve mesnetsiz,

    ya melekler yanılıyor, yada sen, acaba hanginiz?

  543. 1okuyucu dedi ki:

    Bilâl;

    a) A’RAF-13.ayete İblise, ‘’İN ORADAN ‘’deniliyor.Yani iblisin Adem ve eşinin bulunduğu dünya cennetinden yaşam açısından aşağı ve sıkıntılı olan mekana inmesi söz konusudur Yüce Allah burada iblise’’İN ORADAN‘’diyor.Zira,iblis vesvese yoluyla oraya girebiliyordu.
    b) HİCR-34.ayete ise, ‘’ ÇIK ORADAN ‘’ deniliyor.Yani meleklerin içinden,arasından’’ çık ‘’ deniliyor. ‘’{ قال فاخرج منها } اي من جملة الملائكة Meleklerin içinden çık ! ‘’ denilmiştir….

    toronun senin çelişkilerle dolu sözlerini yazdığı mesajda, kendi çelişkilerini görmezden gelip son paragrafa takılman gerçekten ilginç,

    sende de ne talihsiz kulak varmış, herhalde üstüne yata yata şimdi dümdüz olmuştur zavallı kulak,

    işin gücün can alıcı soruları pas geçip, sorularla alakası olmayan cevaplar vererek laf kalabalığıyla cevap verdim havası yaratmaya çalışıyorsun ama verdiğin cevaplar bizim sorularımızın karşılığı olmuyor,

    a) eğer dünya cenneti yeryüzünde bir yerdeyse, cennetten kovulan bir varlığa ancak “çık oradan” denilebilir,

    Derken, şeytan ayaklarını oradan kaydırdı. Onları içinde bulundukları konumdan çıkardı. Bunun üzerine biz de, “Birbirinize düşman olarak inin. Sizin için yeryüzünde belli bir süre barınak ve yararlanma vardır” dedik. (bakara-36)

    aynı şekilde Kuranın tanrısı Ademi de kovduğunda da “in oradan” diyor,

    söz konusu dünya cenneti, rakım olarak deniz seviyesinden oldukça yüksek bir yerde, örneğin bir dağın tepesinde olmalı ki Kuranın tanrısı Ademe ve şeytana “in oradan” diyor,

    eğer dünya cenneti dağın tepesinde değilse, Kuranın tanrısı adem ve şeytana “çık oradan” demesi gerekirdi, demek ki cennet denilen yer dünyada değilmiş,

    b) hicr-34’te Kuranın tanrısı “çık oradan” derken, şeytana meleklerin arasından çık diyormuş,

    araf-13’te Kuranın tanrısının yaşam açısından aşağı ve sıkıntılı bir mekâna inmesi söz konusu olduğu için “in oradan” dediğini söylüyorsun,

    peki, oldukça itibarlı bir makama sahip olduğunu söylediğin şeytanın Ademe secde etmediği için sökülen apoletleri nedeniyle, makam olarak en alt seviyeye indirilmiş olması aşağı ve sıkıntılı bir durum değil midir ki “in oradan” ifadesi kullanılmıyor da “çık oradan” ifadesi kullanılıyor?

    öyle ya yaşam olarak alt seviyeye inmek “in oradan” şeklinde ifade ediliyorsa, makam olarak alt seviyeye inmek içinde “in oradan” ifadesi kullanılması gerekir,

    yani şeytan cennetten kovulurken Kuranın tanrısı “in oradan” diyorsa, meleklerin arasındaki makamından kovulurken de “in oradan” demesi gerekir, çünki her iki ayettede şeytanın yaşam ve makam olarak alt seviyeye indirildiği durum söz konusudur,

    doğru telaffuz ise şeytan için cennetten çık, makamından in şeklinde olmalıydı,

    eğer cennet dünyada değilse, bu durumda kullanılacak ifade şeytan için cennetten ve makamından in şeklinde olmalıydı,

    dolayısıyla “in oradan” tabirinin yaşam seviyesiyle ilgili oluğunu iddia ediyorsan, aynı şekilde makam seviyesiyle de ilgili olduğunu söylemek zorundasın.

    • bilal dedi ki:

      Sn.1okuyucu,

      1-İn,demekle illaki yüksekten inmesi anlamına gelmez. !!!

      Mesela.BAKARA-61.ayete şöyle deniliyor. اهْبِطُوا مِصْرًا فَإِنَّ لَكُمْ مَا سَأَلْتُمْ [البقرة:61]……….‘‘

      ‘‘ Hani, “Ey Mûsâ! Biz bir çeşit yemeğe asla katlanamayız.O hâlde,bizim için Rabbine yalvar da, o bize yerden biten sebze, kabak, sarımsak, mercimek, soğan versin” demiştiniz.O da size, “İyi olanı düşük olanla değiştirmek mi istiyorsunuz? Öyle ise İNİN ŞEHRE ! İstedikleriniz orada var” demişti.‘‘ Peki şehre inmek yüksekten mı olur ???

      2-MESELA:FUTBOLCULAR DÜN SAHAYA İNDİ ‘‘diyoruz.Peki futbolcular sahaya yüksekten mi iniyorlar.???

      İşte yüce Allah da Adem veya iblise ‘‘ in oradan ‘’ demişse illaki yüksek yerden inmesinin anlamı çıkmaz.Ama Adem’in yerleşmiş olduğu cennetin bulunduğu yerin rakımı da yüksek olabilir.Bu konudaki düşüncenize de katılıyorum.Buna bir itirazım da yok.!!!
      Ayrıca ahireteki cennet ebedidir,O ‘‘دار الخلد ‘’ ebidi yurdudur‘’oraya giren bir daha dünyaya gelemez.Nice ayetlerde de ahireteki cennete girenler için ‘‘خالدين فيها ‘’ orada ebedi kalırlar.” deniliyor..Eğer Adem’in cenneti ebedi yurdun cenneti olsaydı,Adem’in oradan çıkmaması gerekirdi..Peki böyle bir cenneten Adem paraşütle mi dünyaya atlamış,yoksa uçarak mı dünyaya gelmiş ? Eğer Adem’in cenneti dünya da değilse,buna da cevap vermelisiniz.?

      2- öyle ya yaşam olarak alt seviyeye inmek “in oradan” şeklinde ifade ediliyorsa, makam olarak alt seviyeye inmek içinde “in oradan” ifadesi kullanılması gerekir ‘’ sizden alıntı’’

      Cevap:Zaten A’RAF-13.ayete göre iblise hem ‘’ İN ORADAN,HEM DE ÇIK MELEKLERİN ARASINDAN.’’ ifadesi Kullanılmıştır.Yani burada iblis,hem makamından indiriliyor,hem de melekler arasından çıkartılıyor.Yani ‘’ in oradan‘’ ifadesi zaten kullanılmıştır.A’raf-13.ayeti gözden geçirirseniz burada iblise iki ifade kullanılmıştır. Birinci ifade‘’İN ORADAN‘’ (yani bulunduğun makamdan),İkinci ifade ise,’’ ÇIK ONLARIN ARASINDAN’’ Bu iki ifadeyle iblis hem manevi makamından oluyor,hem de melekler arasından çıkartılıyor.İşte bunun için aynı yerde iki ifade kullanılmıştır. Hem ‘’İN ‘’ hem de ‘’ ÇIK ‘’ ifadesi !!!
      Demek ki,size göre A’RAF- 13.ayete ‘’ İN ‘’ ifadesi yok muş !! Yoksa hiç bakmadınız mı ?

      İşte A’RAF-13.ayetin mealini de gösteriyorum,burada‘’ İN ‘’ ifadesi de kullanılmıştır…
      Allah): Madem öyle, haydi İN o bulunduğun (makam ve konum) dan; çünkü orada (o bulunduğun makam ve konumda) büyüklük taslaman yakışık olmaz! Artık çık oradan (meleklerin arasından); gerçekten,aşağılanmış kimselerden oldun sen! ‘’

      İşte gördüğünüz gibi A’raf-13.ayete ‘’ İN ‘’ ifadesi de var,ama ya ayete bakmamışsınız,ya da görmezden gelmişsiniz.!!!

      Saygılarımla..

      • 1okuyucu dedi ki:

        Bilâl;

        cennetin deniz seviyesinden yüksek bir yerde olduğunu söylerken, biraz kinaye yapmıştım, sen beni ciddiye almışsın ama senin öyle bir düşüncen varsa ona bir şey diyemem, herhalde cennetten kovalanmayı in kelimesinin karşılamayacağını düşünmüş olmalısın ki, böyle bir hayali varsayımı, cennetin dünyada olduğu iddianı desteklemek için kendine referans alıyorsun,

        yalnız şunu unutma, cennet yüksek yerde de olsa, artık dağ, taş tepe, betonarme yığını oldu, herhalde dünyadaki cennetin nehirleri şimdi kanalizasyon vazifesi görüyordur,

        yani senin yeryüzü cennetin, muhtemelen varoşçulara mekân olmuştur.

        futbol sahası örneğindeki in kelimesi mecazi anlamdadır ve futbolcuların belli bir mekana yani bir futbol sahasına geldiği anlıyoruz ama

        Araf- 13’te şeytana in aşağı oradan dediğinde, makamından (belki bir makam koltuğu) kovulduğunu, akabinde çık oradan diyerek bulunduğu yerden, muhtemelen meleklerin bulunduğu bir yerden kovalandığı anlıyoruz,

        futbolcuların futbol sahasına geldiklerini anlasak ta şeytana in oradan diyerek nereye indirildiği anlatılmıyor, yani şeytanın nereye indiği belli değil, herhalde dünya cennetinden dünya cennetinin dışına inmedi, dünya cennetinin içinden dünya cennetinin dışına kovulması için çık oradan denmesi gerekirdi,

        herhalde şeytanla Ademin kovulduğu yer, örneğin: 7 kat semanın üzerinde bir yer olmalı ki in oradan ifadesi kullanılmış, yada Arap gaf yapmış, bizim diyanet düzeltmeye uğraşmış ama yinede tam düzeltememiş,

        ayrıca Kuranın tanrısı yasak meyveyi yedirmeyi kafasına koymuşsa, ha bu dünya cenneti, ha öteki dünya cenneti, ne fark eder, hangisinde olursa olsun sonuçta kovmayacak mıydı,

        Ademin çocuklarına anlatacak bir hikayesi olması için kovulduğu cennetin öbür taraftaki cennet olması daha mantıklı değil mi? sonuçta Ademde kendi çocuklarını ikna ederken öbür taraftaki yaşamı anlatması gerekir ki ikna edici olsun,

        Ayrıca, Ademin cennetten kovulmuş olması onun kendi isteğiyle olan bir şey değil, Kuranın tanrısıyla şeytanın, (biri yasak meyveyi yarattı, öteki yedirdi) hiçbir deneyimi olmayan Ademe yedirdikleri yasak meyve, Ademin cennete gitmesine engel değil,

        dolayısıyla Ademde cennette ebedi kalacak, o bir kurban olarak seçilmişse Ademi cehenneme göndermek insafa sığar mı?

        üstelik zavallı adem, yeryüzünde Kuranın tanrısının istediği düzeni kurmak için görevlendirilmişti ama Ademin bilmediği bir şey vardı, değil Kuranın uyduruk tanrısı, 1000 tane daha uyduruk tanrı bir araya gelse yinede yeryüzündeki düzeni asla değiştiremezler,

        yani insanoğlu ilk var olduğu günden beri fıtratına uygun olarak davranmaktadır, bunca kitaplara, bunca peygamberlere rağmen insan davranışında hiçbir değişiklik olmamıştır, bir tek şu olmuştur, aynı karikatürde olduğu gibi, kafasına silah dayananda silahı dayayanda allahuekber demektedir,

        size göre hiç kimse Kurana göre yaşamıyorsa, Kuranı ciddiye alan hiç kimse yok demektir, o zaman atın çöpe gitsin, nasılsa hiçbir işe yaramıyor.

  544. 1okuyucu dedi ki:

    T.TAŞPINAR;

    “””””Biz her peygamberi, ancak kendi kavminin diliyle gönderdik …
    ayetinin anlamı “kendi kavminin diliyle vahyettik” tir.Her peygambere içinde bulunduğu kavmin diliyle vahyedilir,sonra elçi bu vahyi başka dillerdeki kavimlere de tercüme yoluyla açıklayabilir…
    evet her millete peygamber gönderilmiştir..gelen bu peygamber bizzat kendi kavminin içinden olabileceği gibi başka bir kavmin içinden çıkıp başka kavimlere de tebliğde bulunmuş olabilir…””””

    sözlerini yanlış anlamadıysam, Ayetlerin başka dillere tercüme işini peygamberler mi yapıyor? peki peygamber öldükten sonra tercüme işini kim yapacak, yoksa sende kuranı öğrenmek isteyen Müslümanlara Arapça öğrenmeyi şart mı koşacaksın?

    ayrıca, her topluma peygamber gönderildiyse, Yahudiler ve Araplar dışında diğer toplumların bundan niye haberi yok?

    • T.TAŞPINAR dedi ki:

      1okuyucu
      “ayrıca, her topluma peygamber gönderildiyse, Yahudiler ve Araplar dışında diğer toplumların bundan niye haberi yok?” demişsiniz.
      Peki elin İngilizi,İsveçlisi,İspanyolu ve Korelisi vs neden Yahudilere gönderilmiş Hz.İsa’ya ya da Araplara gönderilmiş Hz.Muhammed’e neden inanıyorlar…?
      Örneğin Buda’nın da aslında bir peygamber olabileceği söyleniyor…verdiği mesajlar tamamen çarpıtılmış..aslında puta tapmayı yasaklıyor.ama insanlar gidip onu putlaştırıp tapınıyorlar…
      mesela Zülkarneyn İskandinav mitolojisindeki kahramanlara benzetiliyor…
      ayrıca benim söylediklerimden
      “sözlerini yanlış anlamadıysam, Ayetlerin başka dillere tercüme işini peygamberler mi yapıyor? peki peygamber öldükten sonra tercüme işini kim yapacak, yoksa sende kuranı öğrenmek isteyen Müslümanlara Arapça öğrenmeyi şart mı koşacaksın?”
      gibi bir sonucu nasıl çıkarabildin anlayamadım..
      en azından Hz.Muhammed’in yabancı dil bildiğine dair hiçbir iddia ve bilgi yoktur…

      • 1okuyucu dedi ki:

        T.TAŞPINAR;

        “”””sonra elçi bu vahyi başka dillerdeki kavimlere de tercüme yoluyla açıklayabilir””””

        yukarıdaki ifadenden, tercüme işinin ancak peygamberlerce yapılacağı anlamı çıktığı için peygamberden sonra tercüme yapılamayacağını mı kastediyorsun diyerek sormuştum, sanırım yanlış ifade kullandığın için yanlış anlamaya sebebiyet verdin,

        Kuranda bahsedilen peygamberlere baktığımızda, neredeyse büyük çoğunluğu sadece Yahudilere ve bir tanede Araplara peygamber gönderilmiş, günümüzde Yahudiler ve Araplar kendilerine peygamber geldiğini söyleyebiliyorlar ama diğer toplumlar kendilerine peygamber geldiğini söyleyemiyor,

        üstelik Kuranın tanrısı Yahudilere bir tane yetmezmiş gibi birçok peygamber göndermiş, neredeyse hepsi hükümdarlardan seçilmiş ve peygamberliğin babadan oğla geçtiği durumların yanı sıra kayınpeder damat silsileside var, sanki Yahudiler peygamberliği tekellerine almışlar,

        Kuranın tanrısı dini yaysınlar diye İsraillilere bir sürü peygamber göndermiş, onlar ise dini ve tanrıyı tekellerine almışlar, dini yaymamışlar,

        Kuranın tanrısı gönderdiği dinin yayılmadığını ancak binlerce yıl sonra anlayabilmiş, bir yandan İsraillilerle kaybettiği boşa geçen binlerce yıllara ve dini İsraillilere kaptırmasına hayıflanırken, bir yandanda İsa yüzünden tanrılığı da kaptırma tehlikesiyle karşı karşıya kalınca,

        hem tanrılığımı kurtarayım, hemde dini İsraillilerin elinden kurtarayım düşüncesiyle bari bu din yayma işini ismailin soyuna vereyim bakalım onlar ne yapacaklar diye merak etmiş ve peygamberlik mührünü İsraillilerden alıp Araplara vermiş,

        yani kendilerine peygamber geldiğini söyleyebilen iki toplum var, biri İsrailliler, diğeri Araplar,

        ayrıca İsrailliler, İsanın bebekliğinden başlayarak gösterdiği mucizelere rağmen, İsanın hükümdar olmaması nedeniyle peygamberliğini tanımamışlar, İsanın getirdiği din ise Romalılar vasıtasıyla Avrupada yayılmıştır, coğrafi keşifler yoluyla ise dünyanın en ücra köşelerine kadar yayılmıştır,

        İslâmiyet ise, Türkler vasıtasıyla gidebildikleri yere kadar yayılmıştır, islâmiyeti yaymak Araplara kalsaydı, herhalde islâmiyet Mekke ve cıvarından öteye gitmezdi,

        yani ne Türklere, ne İngilizlere, nede Romalılara peygamber gelmemiştir, onlar sadece kaynağında satışa sunulan dinin pazarlamacılığını yapmışlardır,

        Kuranın tanrısının son ümit olarak Araplara gönderdiği din ise, kısmen yayılmışsada, İslâm aleminin kendi içerisindeki hilâfet kavgaları, Kuranın tereddütlere yol açan apaçık bir kitap olmaması sonucu çeşitli mezhep ve tarikatlerin ortaya çıkmasına sebep olması, yayıldığı toplumlara felaketten başka bir şey getirmemiştir,

        en ilkel toplumlarda bile neyin iyi neyin kötü olduğu üç aşağı beş yukarı bilinebilmektedir, o nedenle ister putperest olsun, ister kendini tanrı ilân etsin, ister peygamber olsun, tüm dinlerde tüm insanlarca bilinen iyi kötü anlayışı, kültürel özellikler göz önüne alınarak sunulur, yani her türlü dinin vereceği mesaj üç aşağı beş yukarı bellidir,

        üstelik bütün dinler, biat kültürünün egemen olduğu toplum yapıları zamanında son halini alarak kemikleşmiş bir şekilde günümüze kadar gelmişlerdir,

        mevcut dinlere baktığımızda, hemen hemen hepsinde sapıklığa kapı açan bir çok anlatımlar görürüz,

        neden inandıklarına gelince, bunun en belirgin sebebi dinler arası rekabet, hiç kimse elindeki malın getirisini (rantını) kaybetmek istemiyor, o nedenle taraftar kazanmak veya doğduğu Ülke nedeniyle o Ülkedeki mevcut dinin hanesine yazılanları kaybetmemek amacıyla mahalle baskısı uygulayarak elindeki kelleleri kontrol altında tutmaya çalışıyorlar,

        büyük çoğunluk, yaşadığı toplumla ters düşmemek adına isteyerek veya kerhen kabullendiği dinin mensubuymuş gibi gözükse de, kafasındaki soru işaretlerine cevap aramaktan da geri durmuyor,

        örneğin; tabu olmaları nedeniyle eleştirilmesinin mümkün olmaması, dinin sorgulanmasının engellenmesi nedeniyle kafasındaki sorulara cevap arayanlar ancak günümüzde internet vasıtasıyla inançların masaya yatırıldığı sitelere girerek kafalarındaki sorulara cevap arayabilme şansı bulabilmektedirler, çünki gerçek alemde böyle bir fırsatları olmamaktadır,

        hatta burada tüm mantık kurallarını alt üst ederek, akılla bağdaşmayacak savunmalarla Kuranın tanrısını düşürdükleri durumu kavrayamayan Müslüman arkadaşların bile kendileriyle baş başa kaldıklarında burada tanık oldukları bazı soruların cevaplarını kendi iç dünyalarında masaya yatırdıklarını söylemek mümkün,

        sen bile Kuranın tanrısının apaçık gönderdiğini iddia ettiği kitapta şifre arayarak Kuranın tanrısıyla çeliştiğinin farkında bile değilsin.

        bu arada boş geçmeyelim, aşağıdaki soruların cevaplarını sendende rica edelim, imanının sakatlanacağından korkuyorsan cevap vermeyebilirsin,

        tanrı yardımcılara ihtiyaç duyar mı?
        tanrı boşluğu yok edebilir mi?

        cevap veremeyeceksen burada ne işin var sorusunu da görmezden geliver, olsun bitsin.

      • rammsteinn dedi ki:

        taşpınar,
        Örneğin Buda’nın da aslında bir peygamber olabileceği söyleniyor…
        diyorsun.
        bu paranoyayı genişletelim.
        konfiçyüs de aslında peygamber olabilir. onun sözleri de çarpıtılmış olabilir.
        büyük iskender de peygamber olabilir.
        kuranın
        “Biz her millete bir peygamber gönderdik..” (Nahl, 16/36)
        ayetini doğrulamak için tezimizi her kıtadaki büyük isimlere de yayabiliriz. azteklere mayalara inkalara eskimolara vs vs.
        her büyük kavimden bir isim seçin
        “bakın 124 bin olmadı ama her kavme bir peygamber düşüyor” deyin.
        ne kendinizi ne tanrınızı zorlayın.
        bu paranoya gibi tezler, karşınızdaki kişinin zeka seviyesine hakarettir.

        akıl var mantık var. birisi görünmez tanrı kavmini ortaya atmış.çok iyi de tutmuş. bunu görenlerde peygamber olma yarışına girmiştir. peygamberlerin çıktıkları coğrafyayı çember içine alın,birde dünyanın büyüklüğüne bakın. o devirlerde binlerce kişi peygamber olma yarışına girmiştir. çünkü getiri çok büyük. şan şöhret iktidar para cariyeler vs vs
        başarılı olan sadece bir kaçı

        biri tanrıyla güreşir,
        biri tanrının buyruğundan çıkmak için memleketinden kaçar,
        biri dağa çıkar,tanrıyla 40 günde kitap yazar,
        biri, kendisine inanmadılar diye halkını suda boğması için tanrıya yalvarır,
        biri onunla namaz pazarlığı yapar,
        biriside bizzat tanrının oğludur…
        vs vs
        durmak yok,inanmaya devam…

      • T.TAŞPINAR dedi ki:

        Yusuf Suresi 1.
        Diyanet İşleri : Elif Lâm Râ. Bunlar, apaçık Kitab’ın âyetleridir.
        Hicr Suresi 1.
        Diyanet İşleri : Elif Lâm Râ. Bunlar, kitabın ve apaçık olan Kur’an’ın âyetleridir.
        Neml Suresi 1.
        Ta. Sin. Bunlar Kur’an’ın ve apaçık Kitab’ın ayetleridir.
        yukarıda örnek olarak verdiğim ayetlerde mukataa harfleri olarak bilinen başlangıç harflerinin önemli bir özelliği belirtilmektedir..
        ilk bakışta ne anlama geldiği bilinmeyen bu mukataa harflerinin de apaçık Kuran’ın ayetleri olduğunun kabul edilmesi isteniyor..
        Bu açıdan bakıldığında benim mucize çıkarımları yaptığım ayetlerin de ilk bakışta bahsettiğim anlamın verilememesine bakılmaksızın apaçık kitabın ayetleri saymak gerektiğini çıkarıyorum..ister kabul edersiniz ister etmezsiniz..
        Tanrı yardımcılara ihtiyaç duymaz ama yarattığı varlıkları kendisine yardımcı tayin edebilir.
        Tanrı yarattığı şeylere muhtaç olduğu için yaratmaz..
        Tanrının var olduğu yerde mutlak boşluktan bahsedilemez..

      • 1okuyucu dedi ki:

        T.TAŞPINAR;

        ne anlama geldiği bilinmeyen harflerin apaçık Kuran ayetleri olduğunu söyleyen bir kitabın apaçıklığı sorgulanmaya muhtaç olur,

        eğer tanrı bir kitap gönderiyorsa açık, net ve dört dörtlük ifadeler kullanmak zorundadır ki okuyan herkes aynı şeyi anlasın,

        harflerden vazgeçtim, Kurandaki ifadeler bile öyle muğlak ki derinlemesine okuyanlar bile farklı şekillerde anlamışlar, ortaya Kurandan herkesin kendi anladığı doğru kabul ettiğini, diğerlerinin yanlış anladığını söylemekle kalmayıp birbirlerini kafir bile ilân ettikleri herkesin malumu,

        malumu olmakla kalmayıp birbirlerini boğazlamak için Kuran en önemli bahaneleri olmuş,
        reailteye bak, kendi anladığını doğru kabul eden Müslümanın, Kuranı yanlış anladığını varsaydığı Müslümanı kafir ilân edip kafasına silah dayadığında, kafasına silah dayayanda, kafasına silah dayananda Allhuekber diyor, yani öyle bir komedi ki karikatürlere bile konu oluyor,

        kendi inanırları arasında birliği sağlaması gereken bir kitap, kendi inanırlarının birbirlerini boğazlamasına sebep oluyorsa, o kitabın tanrıdan gelip gelmediğini ilk önce kendi inanırlarının sorgulaması gerekir,

        o nedenle, ne anlama geldiği hala bilinemeyen harflerin Kuranın apaçık ayetleri olduğuna siz inanın ama apaçıklığına inandığınız şeylerin ne anlama geldiğini de söyleyebilmelisiniz,

        sırf istendiği için anlayamadığınız şeylerin apaçık olduğunu kabul etmenizi aklınıza izah etmek te size kalıyor,

        tanrı yardımcıya ihtiyaç duymaz, tanrı çeşitli özelliklere sahip varlıklar yaratsa da kendisine yardımcılık yapacak özellikte bir varlık yaratmaz, yaratırsa da o varlık onun halefi olur,

        dolayısıyla tanrının kendisine yardımcılık yapacak bir varlık yaratacağı düşünülemez, düşünülürse o tanrı kendi işini kendi göremeyen ihtiyaçlı bir varlık olur, ona da zaten tanrı denmez,

        ama kitapların tanrısı, öylesine ihtiyaçlı bir tanrıdır ki insanlara bile ihtiyaç duyar, ne için ihtiyaç duyar? düşman ilân ettiklerini yok ettirmek için kendi inanırlarına ihtiyaç duyar, hatta bu konuda inanırlarının sırtlarını bile sıvazlar, “onları sizin elinizle öldürteyim ki sizler tanrıya hizmet etme onurunu yaşayın” der,

        sınav martavalı için yazdığı masalda kendi uydurduğu kahramanlara (melek, şeytan, Adem) ihtiyaç duyar,
        Ademe yedirecek yasak meyveye ihtiyaç duyar, şeytanın Ademi aldatmasına ihtiyaç duyar, iyilikleri yan cebime koy derken, kötülüklerin de kendisinden olduğunu gizlemek için şeytana ihtiyaç duyar, duyarda duyar,

        benim bahsettiğim boşluk, evreni içten ve dıştan kuşatan boşluk, (karın boşluğu değil) sınırı olmayan, sınırı olmadığı için dışı olmayan sonsuz boşluk, içerisini sonsuza yaklaşan sayıda evrenle doldursan da yinede daha yok mu diyecek bir boşluk, hatta 8 meleğin taşıdığı Kuranın tanrısının tahtını da içerisinde barındıran boşluk, yok edilemeyeceği için yoktan var edilemeyen boşluk,

        eğer tanrı sonsuzluk kavramında gizliyse, sonsuz olan tek varlık sonsuz boşluktur, yani bir tek sonsuz vardır, o da sonsuz boşluktur,

        dolayısıyla, boşluğun olmadığı yerde tanrıdan söz edilemez,

        kendinle baş başa kaldığında bir süre boşluk üzerine düşün, hatta boşluğu yok etmek için içerisini maddeyle doldurmayı dene, yok edemeyeceğini göreceksin desemde…

        aslında sizde boşluğun yok edilemeyeceğinin farkındasınız ama bunu itiraf etmek Kuranın tanrısını reddetmek anlamına geleceği için düşünmekten kaçınarak imanınızı sakatlamak istemiyorsunuz,

        ne anlama geldiği hiç kimse tarafından bilinmeyen harflerin apaçık Kuran ayeti olduğunu kabul ederek aklınıza mantığınıza anlatamayacağınız şeyleri gözü kapalı kabul ederek gözü kapalı teslim olanların sonsuz boşluk üzerine düşünmeleri beklenemez.

      • toro dedi ki:

        Sayın T.TAŞPINAR,

        Karışmayayım diyorum ama aşağıdaki gibi kendi içinde kendiyle çelişen cümleleri görünce dayanamıyorum!

        ”Tanrı yardımcılara ihtiyaç duymaz ama yarattığı varlıkları kendisine yardımcı tayin edebilir.
        Tanrı yarattığı şeylere muhtaç olduğu için yaratmaz..
        Tanrının var olduğu yerde mutlak boşluktan bahsedilemez..” Sizden alıntı

        ”Tanrı yardımcılara ihtiyaç duymaz ama yarattığı varlıkları kendisine yardımcı tayin edebilir.”

        Bana söylermisiniz size göre ”YARDIMCILARA İHTİYAÇ DUYMAYAN TANRI” yani yardıma İHTİYACI OLMAYAN tanrı, neden kendisine ”YARDIMCI TAYİN ETSİN”?

        Yardımcı diyorsunuz, yani yardım eden, kime yardım edilir?

        Sonra YARDIMA İHTİYACI OLMAYAN tanrıya ihtiyacı olmayan YARDIMI
        bizzat kendi YARATTIĞI varlıklarmı verecek? Bu kendine yardım gereken ihtiyaçlar ve bu ihtiyaçları giderecek varlıklar yaratan bir tanrıdan bahsetmektir. Böyle tanrı olur mu?

        Lütfen, siz yazarsınız (iddianıza göre) bu kadar anlamsız bir cümleyi sırf birşey söyleyeceğim diye yazmayın buraya!

        ”Tanrının var olduğu yerde mutlak boşluktan bahsedilemez..”

        TANRININ VAR OLDUĞU YER dediğinizde ortaya çıkan mekanın tanımı TANRIYI VAR EDEN YER olarak yapılır! Dolayısıyla söylediğiniz tanrı o mekanın kurallarıyla sınırlandırılmış bir gücü kullanabilir, fazlasını değil! Yani bağımlıdır!Bu durum dünyada süper insan olan Superman in kendi mekanında normal bir insan olmasıyla aynıdır! Yani bahsettiğiniz tanrı KENDİSİNİN VAR OLMASINI SAĞLAYAN MEKANIN kendisine kullandırttığı kadar güçle yaratabildiği mekana ve varlıklara hükmedebilir, KENDİSİNİ VAR EDEN MEKANA DEĞİL! Bu nedenle hiç bir şekilde olası bir boşluğun tanrı tarafından kontrol edildiğinden ve o boşluğun tamamının tanrı tarafından kapsandığından (Kendi yarattıkları hariç) bahsedemez, tanrıyı o boşluğun hakimi ve sınırlarının belirleyicisi olarak gösteremezsiniz! Keza bahsedlen boşluk tanrıyıda kapsadığı düşünülen boşluktur. Yani onun VAR OLMASINI SAĞLAYAN! Bu durumda hiç bir tanrı kendini var eden boşluğu yok edemez, ederse intihar etmiş olur çünkü kendinide yok etmiş olur!

        Son olarak sizi var eden sizin için tanrıdır ve size tanrılık edebilir! Ama size tanrılık edenin var olmasını sağlayan mekanda onun TANRISIDIR! Bu nedenle YARATILMAYAN TANRI iddası anlamsızdır! Zaten yarattıklarına ”var olmanızı sağlayan benim” diyen bir tanrı varolmak için bir yaratıcıya gerek duyulduğunu da söyleyen tanrıdır! Bu söz kendinide bağlar!

      • T.TAŞPINAR dedi ki:

        sn.toro,
        ”Tanrı yardımcılara ihtiyaç duymaz ama yarattığı varlıkları kendisine yardımcı tayin edebilir.” diyorum..
        Annesi küçük kızına sofrayı kurmasına yardımcı olmasını istediğinde onun yardımına muhtaç olduğu için bunu istemeyebilir..Küçük çocuğunun becerisini görmek ,sözünü dinleyip dinlemeyeceğini test etmek için de isteyebilir…
        “Tanrı boşluğu yok edebilir mi?” tarzında mantık oyunlarına başvuruluyor..ben de, tanrı var olduğuna göre mutlak boşluk diye bir şey olamaz dedim..Tanrının varlığı o bahsedilen boşluğu yok etmiştir zaten..
        (Ayrıca şahsi bir fikir olarak şöyle bir çıkarım ve iddiada bulunayım:Bana evren kadar büyük bir mutlak boşluk gösterin onun içini bir toplu iğne ucu kadar madde ile tamamen doldurayım..)
        Size Allah’ın yokluğuna dair olan her söz ve iddia mutlaka mantıklı ve akılcı -rasyonel gelir fakat varlığına dair olanlar ne kadar mantıklı görünürse görünsün reddedilir..bunu çok gözlemledim..
        Asıl çelişkiler sizin inanç sisteminizde bol miktarda bulunmaktadır.
        En basitinden, evrimci-materyalist yaklaşıma göre her şey kendiliğinden var olabilir..bir yaratıcıya gerek yoktur…dersiniz..inananlar her şeyin bir yaratıcısının olduğunu iddia ettiklerinde ise “peki tanrıyı kim yarattı,onun yaratıcısı kim? diye savunma yaparsınız..halbuki zaten her şey kendiliğinden var olabilir ,yaratıcıya gerek yoktur diyen sizsinizdir..(bu arada, İslam inancında savunulan şey her şeyin bir yaratıcıya dayandığı değil,yaratılmış her şeyin sonsuzdan beri mutlak olarak var olan ve varlığı sonsuz olan yaratılmamış ve yaratıcıya muhtaç olmayan tek tanrı Allah’a dayandığıdır)

      • toro dedi ki:

        Sayın T.TAŞPINAR,

        Siz ne yazık ki (sizin için) varlığına inandığınız tanrınızın ne olduğunun farkında değilsiniz! Farkında olsaydınız yaratılan (inancınıza göre tanrı tarafından) bir Figür’ün(Anne-İnsan) davranışları ile Yaratan’ın (tanrı) davranışlarının sonuçlarını aynı mantıksal sonucu bekleyecek şekilde birbiriyle benzeştirmeye çalışmazdınız!

        Öncelikle anne tanrı değildir!Bu yüzden geleceği göremez, bilemeyeceği bir geleceği tahmin edebilmek için test yapmaya ya da çocuğunu denemeye muhtaçtır!

        Sizin cümlenizi sizin mantığınıza göre aynı güçlere sahip olan tanrıyı ekleyerek yeniden yazalım ve bakalım ne oluyor;

        ”TANRI küçük kızına sofrayı kurmasına yardımcı olmasını istediğinde onun yardımına muhtaç olduğu için bunu istemeyebilir..Küçük çocuğunun becerisini görmek ,sözünü dinleyip dinlemeyeceğini test etmek için de isteyebilir…”

        Tanrınız ile siz eylemleri ve eylemlerinin sonucunda oluşacak beklentileri eşit mukayase edilebilir varlıklarsanız buyrun insansı örneklemelerinizin sonuçlarına tanrısal sonuçlar olarak inanmaya devam edin!

        Tanrı boşluğu yok edemez sayın TAŞPINAR! Çünkü tanrıyı var eden o boşluktur! Bu noktada boşluğun tanrı tarafından dolduruluyor olması ihtimali sonucu değiştirmez! Şu an evrenin içinde gezegenimiz gibi trilyonlarca gök cisminin bulunuyor olması ona boşluk dememizi engelliyormu?

        Bakın aklınızca felsefe yapacağım diye yine kendi ayağınıza sıkmışsınız;

        ”Bana evren kadar büyük bir mutlak boşluk gösterin onun içini bir toplu iğne ucu kadar madde ile tamamen doldurayım..”

        Bu cümleyi size hitaben bir ateist, ”Bana tanrınızı gösterin…
        diye başlatsa ne yapacaksınız? Olamayacağından emin olduğunuz durumlar üzerinden bilgiçlik taslamak kolay değilmi!

        ”Size Allah’ın yokluğuna dair olan her söz ve iddia mutlaka mantıklı ve akılcı -rasyonel gelir fakat varlığına dair olanlar ne kadar mantıklı görünürse görünsün reddedilir..bunu çok gözlemledim..”

        Gerçekten çok iyi gözlemlemişsiniz, o kadar ki her fırsatta bir tanrının varlığına inanan ve bu yüzden kendine deist diyen bana ”Size Allah’ın yokluğuna dair olan her söz ve iddia mutlaka mantıklı ve akılcı -rasyonel gelir” şeklinde bir cümle kurabilecek kadar sağlıklı bilgilere ulaşmışsınız! Ama bilseydinizde umrunuzda olmazdı diye düşünüyorum! Çünkü sizi sıkıştırdıklarında en hafif reaksiyonunuz karşıdakini kendi hayalinizdeki yaftalar ve kalıplarla sarmalamak oluyor!

        Evrimci yaklaşıma inanmıyorsanız, evrimin olmadığını ispatlamak size düşer! Çünkü kendinizin herşeyin sahibi ve yaratıcısının yanında olduğunu iddia ediyorsanız bu durumda bütün cevaplarıda siz verebilmelisiniz!

        Örneğin, bana söyleyin, Adem mi yoksa Havva mı zenci idi? Nereden çıktı bu siyah derili insanlar? Ya da Adem ile havva dan hangisinin gözleri çekikti nereden çıktı bu uzakdoğulu çekik gözlü kardeşlerimiz?
        Ya da sarışın, kumral ya da esmer olan hangisiydi? İlk başta iki insan var ama insanlar sarışın,kumral ve esmer! Biri fazla!Evrim yoksa onlardan türeyen insanlar mesela nasıl sarışına dönüştüler?

        Önce evrim nedir öğreniverin bence! Kurana bakın enlem boylam çalışın, bakalım ne demek olduğunu size söylüyormu?

        Bitirirken önceki yazımın son kısmını sizin yazınızın son kısmına cevaben tekrar yazıyorum;

        Son olarak sizi var eden sizin için tanrıdır ve size tanrılık edebilir! Ama size tanrılık edenin var olmasını sağlayan mekanda onun TANRISIDIR! Bu nedenle YARATILMAYAN TANRI iddası anlamsızdır! Zaten yarattıklarına ”var olmanızı sağlayan benim” diyen bir tanrı varolmak için bir yaratıcıya gerek duyulduğunu da söyleyen tanrıdır! Bu söz kendisini de bağlar!

        Size ”ben olmasam nasıl var olabilirdin” diyen bir tanrının geri dönüp ”ben kendi kendime var oldum” demesi sizin için mantıklıysa ve bunu gerçekten bir tanrının söylediğine inanabiliyorsanız, daha hangi fantastik kurgulara inanabilir ya da inandırılabilirsiniz hayal edemiyorum!

        Ha bu hayali kurarken tanrıyla aracılı ya da aracısız doğrudan temas etmiş de değilsiniz! Bütün dayanağınız tanrı ile aracılı ve aracısız olarak temas ettiğini söyleyen ve bu anlara kendinden başka gösterecek şahidi olmayan bir insanın kendi kabilesine söylediği sözlerin doğru olduğuna o kabilenin mensubu bile değilken inanmaktan ibaret! Yani kraldan çok kralcı olmanın dayanılmaz kibri söz konusu!

        Size en son olarak bir ayet hediye(!) etmek istiyorum! Umarım okudukça size birini(!) hatırlatır;

        ”Vay o kimselere ki, elleriyle Kitab’ı yazarlar, sonra da onu az bir karşılığa değişmek için, “Bu, Allah’ın katındandır” derler. Vay ellerinin yazdıklarından ötürü onların hâline! Vay kazandıklarından dolayı onların hâline!” Bakara,79

      • T.TAŞPINAR dedi ki:

        sn.toro,
        Siz bir deist olarak tanrıya inanıyor olabilirsiniz.Ama ben Allah’a olan inançtan bahsediyorum.Bildiğim kadarıyla siz Kuran’ın tanrısına inanmıyorsunuz ve Kuran’ın tanrısı Allah’tır.
        “Evrimci yaklaşıma inanmıyorsanız, evrimin olmadığını ispatlamak size düşer!”
        diyorsunuz. Peki Allah’ın olmadığını ispatlamak niye size düşmüyor…?
        Allah geleceği görebiliyor ve bilebiliyor diye kendi başına karar verebilen ve aktivitelerde bulunan varlıklar yaratamayacak mı?
        Bence Adem ile Havva nın genlerinde ve DNA sında bütün ırkların özellikleri mevcuttu..daha sonraları birbirine benzeyenler birbirleriyle beraber yaşamayı tercih ettiği için ırklar oluştu..bunlar şahsi tahminlerim tabii iddialı değilim..
        Ayrıca evrenin dışında boşluk olduğunu nereden biliyorsunuz..? Ya o bahsettiğiniz boşluk tamamen Allah tarafından kendi varlığıyla doldurulmuşsa..
        Tanrı boşluğu yok edemez gibi bir iddia tamamen kişisel fantastik bir düşüncedir..
        yazdığınız ayetin muhatabı olacak hiçbir şey yapmadığımı ben biliyorum..
        bundan önce de defalarca meydan okuyarak çürütebiliyor ya da yanlışlayabiliyorsanız yapın dediğim mucize iddialarıma hiçbir şekilde yanıt veremediğiniz için kendimi doğru yolda hissediyorum..en azından benim geçerli sebeblerim var inanmak için..bunu göstermiş oluyorsunuz…

      • toro dedi ki:

        Sayın T.TAŞPINAR,

        Bakın ben sizinle münazara yaparken genelde başka hiç bir kaynağa ihtiyaç duymuyorum. Çünkü size söyleyeceğim herşeyin çercevesini zaten siz kendi sözlerinizle çiziyorsunuz! Bana sadece yorumlarınızın mantığını sorgulamak kalıyor. Nede olsa referans aldığım yegane olgu akıl.

        Şimdi bakın, Kuran ın tanrısından bahsedip var olduğunu iddia eden kim? Sizsiniz! Dolayısıyla varlığını mantığımızda hiçbir boşluk bırakmayacak şekilde kanıtlama yükümlülüğü de sizindir! Siz söylediğim şekilde kanıtlayamadığınız bir (kendi tasfirinizdeki tanrı) varlığın yokluğunun kanıtlanmasını hangi mantıkla talep edebiliyorsunuz?

        Bakın sizin kanıtlayamadığınız halde varlığına ve insanlara iletilmek üzere sözler söylediğine inandığınız tanrınıza doğrudan gitmiyorsunuz! Aranızda taa kendine peygamber diyenden bu yana geçen 1400 yılda yaşamış milyarlarca aracı ve mirasçı var! Sizin inancınız onların size mirası! Kendi kendinize bulduğunuz ve inandığınız bir tanrı yok! Kısacası siz takip edensiniz, kılavuz değil! Yani en başta bu inanca kılavuzluk yapan yanıldı ya da yanılttı ise milyarlarca insan da yanılmış ve yanıltılmış demektir! Yani milyarlarca insanın her biri sırtında olası bir yanlış yönlendirmenin vebalini taşıyor olabilir!

        Peki benim tanrı inancımda bir aracı, vebal ya da kendimden başkasının da zarar görmesini sağlayabilecek bir sorumluluk varmı? Bakın sevgili dostum, ben tanrı ya da yaratıcının yardım ile bulunabilecek bir varlık olduğuna inanmam! Çünkü bu durumda yardım alan tanrıyı bulmuş olmaz, tanrı ona tanrı buldurulmuş olunur! Her insan kendine öz duyu,duygu ve mantığıyla tanrıyı bulamayacaksa ya da hissedemeyecekse kusura bakmayın dışarıdan aldıkları yardımla yönlendirildikleri şeyin adı tanrı değildir! Şunu unutmayın kendine gerçekten tanrılık vasfı yüklenmiş hiç bir varlık yaratma, gözleme,hükümlendirme,değerlendirme güçlerinin propagandasını yapmaya ihtiyaç duymaz! O seni yaratmıştır onu bulmam ya da anlaman senin sorunundur! Kısacası ister bulursun ister bulmazsın! İki durumda da çıkar sağlamayacak olan tanrı için problem yoktur! Tanrı elinde havuçla gezip o havucun peşine insancıkları takıp kendi istediği alana götürmeye çalışan bir narsist değildir!

        Bir tanrı için insana ait bütün eylem ve beklentiler (Ona insanlar tarafından atfedilen suret) rakip bir tanrı varsa kendisinde de vücut bulabilir! Yani rekabetin olmadığı yerde, övgü, sevgi, hiddet, ödüllendirme, cezalandırma,korku ve beklenti olamaz!

        Bakın siz tanrıyı insansı hayal ettiğiniz için sizin içinizdeki bütün insansı beklentilerin daha güçlü şekilde(tanrılığı gereği) onda da olduğunu hayal ediyorsunuz! Ama yorumuma dikkat edin, tek olan bir tanrı örneğin ÖFKE nin ne olduğunu bilemez!t Sizin yaratıcınız ise sizin öfkenizin ne olduğunu bilir ama kendisinde bu duygu yoktur! Çünkü tek olan tanrı yani rakibi olmayan tanrı kendine özgü olan bir duyguyu hiç yaşamamış ve deneyimlememiştir! Yani ÖFKE nedir bilmez! Hiç korkmamış ya da korkmayan bir tanrı korkuyuda bilmez! Yani bilmediği birşeyi ne öğretebilir ne de herhangi varlığın içinde ortaya çıkacak şekilde tanımlayabilir!

        İşte bu nedenle var etmiş bir tanrı insansı beklentilerden münezzeh olduğu için yarattıklarından kendisine gelecek hiçbir çağrı ile ilgilenmez! Çünkü bunu yapması için gerekli olan önemseme, acıma,şevkat ve sevgiye sahip değildir!Bunlar yarattıklarının beklentileri ve donanımlarıdır!

        Bu nedenle aracılı veya aracısız iletişime geçen bir tanrı bağımsız bir akıl tarafından kabul edilebilecek bir figür değildir! Bunun tek istisnası yarattığı her canlıyla doğrudan temasa geçen tanrıdır! Bu durumda temasa geçilen her canlı kendi deneyimiyle diğerlerinin deneyimlerinin aynı olduğunu bilecek ve en azından tanrının varlığı konusunda bir soru işaretine sahip olmayacaktır. İşte sizin ilahi ve eşit dediğiniz sınav o zaman gerçekleşebilir!

        Boşluk konusu bence boşuna uzuyor! Dediğim gibi sizin tanrınızın kendi iddiası ”hiçbir şeyin yoktan var olamayacağıdır”! Size göre hükmünden sual olunamayacağından tanrının söylediğini ciddiye almalı ve ”HİÇ BİR CANLININ YOKTAN VAR OLAMAYACAĞINI” düşünmeliyiz! Bu durumda tanrı da yoktan var olamaz! Var olması için varolmasını sağlayacak şartların oluşmasına cevaz verecek bir mekana ihtiyaç duyar! Dolayısıyla artık o mekanda ortaya çıktığında o mekanın tanrısı değil! O mekanın kendine yüklediği güç ile yarattıklarını tanrısıdır! Yani kendine var olma fırsatı veren mekan,boşluk her neyse orayı kapsayamaz oraya hükmedemez!

        Son olarak ben sizinle Bakara,79 u paylaşırken onu okuduğunuzda hatırlamanız gereken kişinin siz olması gerektiğini düşündüm ama doğrudan yazmadım! Çünkü üzerinize alınırsanız sizi ilgilendirir, alınmazsanız zaten sizi ilgilendirecek bir durum yoktur ve cevap vermek ya da savunma yapmak zorunda değilsinizdir! Siz üzerinize aldığınıza göre ayet okuduğunuzda size doğrudan sizi hatırlattı!

        Son olarak benimde inanmamak için geçerli sebeblerim var! İzninizle birini paylaşayım;

        T.TAŞPINAR!

      • T.TAŞPINAR dedi ki:

        sn.toro,
        O GÖKLERİ VE YERİ YOKTAN VAR EDENDİR.
        (Enam,101)
        Yukarıdaki ve benzeri ayetlerden hiç haberiniz yok galiba…
        şu sözleri nasıl söyleyebiliyorsunuz anlayamıyorum gerçekten..
        “Dediğim gibi sizin tanrınızın kendi iddiası ”hiçbir şeyin yoktan var olamayacağıdır”! Size göre hükmünden sual olunamayacağından tanrının söylediğini ciddiye almalı ve ”HİÇ BİR CANLININ YOKTAN VAR OLAMAYACAĞINI” düşünmeliyiz! Bu durumda tanrı da yoktan var olamaz! ”
        Allah ile herhangi bir canlıyı aynı kefeye mi koyuyorsun..?
        Allah ın varlığına karşı ileri sürebildiğiniz tek iddia nedir.?Koca bir BOŞLUK YANİ HİÇ…

      • toro dedi ki:

        Sayın T.TAŞPINAR,

        Bence sizin benim ne yazdığımdan haberiniz yok!

        ”O GÖKLERİ VE YERİ YOKTAN VAR EDENDİR.”(Enam,101)

        Okuduğunuzu anlamaya çalışın! ” VAR EDENDİR”! Ortada var eden tanrı olmadığında birşey nasıl YOKTAN VAROLABİLİR? Tanrınız size ayette BEN VAR ETTİM, BEN OLMASAM VAR OLMAZLARDI diyor(!).

        Peki onun olmasını sağlayan şey ne?

        Bu arada komedinin dozunu da yükseltiyorsunuz!

        ”Allah ile herhangi bir canlıyı aynı kefeye mi koyuyorsun..?” sizden.

        Bir önceki yazınızda bir Anne ile kızının davranışlarını ve bunların sonuçlarını tanrının davranışları ve davranışlarının sonuçları ile karşılaştırmanızı eleştirdiğimi unuttunuz mu?

        Sizinle yaptığımız münazara da herhangi bir canlıyla tanrısını aynı kefeye koyan sizsiniz bende bu yaptığınızı mantıksız olduğu gerekçesiyle eleştiren kişiyim, hatırladınız mı?

        ”Allah ın varlığına karşı ileri sürebildiğiniz tek iddia nedir.?Koca bir BOŞLUK YANİ HİÇ…”

        O halde kendinizi bizimle eşitleyin ve ”Allah’ın varlığına dair ileri sürebildiğiniz” ve hiçbir mantıksal boşluk kalmayacak şekilde onun varlığını (kuranın tanrısı) kanıtlayan delilinizi bizimle paylaşın!

        Dediğim gibi siz böyle anlamsız argümanlarla savunma yapmaya çalıştıkça ben ne kadar doğru yolda olduğumu tekrar ve tekrar görüyorum!

        Önceki yazımın sonunda dediğim gibi niye inanmıyorum diye bir sebep sıralaması yapsam o uzun listenin içine sonlardan siz de girersiniz!

      • T.TAŞPINAR dedi ki:

        sn.toro,
        aynen şöyle demiştiniz:
        “Dediğim gibi sizin tanrınızın kendi iddiası ”hiçbir şeyin yoktan var olamayacağıdır”! Size göre hükmünden sual olunamayacağından tanrının söylediğini ciddiye almalı ve ”HİÇ BİR CANLININ YOKTAN VAR OLAMAYACAĞINI” düşünmeliyiz! Bu durumda tanrı da yoktan var olamaz! ”
        Demek ki Allah hiç bir şeyin yoktan var olamayacağını iddia edecek ve sonra da gökleri ve yeri ben yoktan var ettim (Enam 101) diyecek…
        şunu da siz yazmışsınız:
        “…HİÇ BİR CANLININ YOKTAN VAR OLAMAYACAĞINI” düşünmeliyiz! Bu durumda tanrı da yoktan var olamaz! ”
        ben de canlılarla Allah ı aynı kefeye mi koyuyorsun diyorum ve sizin tarafınızdan her nasılsa haksız çıkartılıyorum.. YUKARIDAKİ SÖZLERİNİZDEN BAŞKA TÜRKÜ ANLAM ÇIKARABİLEN VARSA SÖYLESİN..

      • toro dedi ki:

        Sayın T.TAŞPINAR,

        Öncelikle şu işi artık bitirelim!

        Bakın kurandaki tanrı size ne diyor ”sizi ben yarattım”!
        Bunun aksi nedir, ben olmasaydım sizde olmazdınız! Yoktan var olmak demek (konunun içinde bir tanrı olacaksa) tanrısız var olmak demektir! Bu durumda sizi ve bütün kainatı ben yarattım diyen tanrının bir yokluktan bahsedebilmesi mümkünmüdür? Çünkü kendi iddiasına konu olan var olma sürecini sağlayan kaynak kendisidir ve bu yüzden var etme sürecinin zaten var olan kaynağıdır. Dolayısıyla kuranın tanrısı kendi ikrarıyla de rki ”var olmak için benim varlığıma muhtaçtınız,muhtaçsınız”! Kaynağı olan bir yaratılış için YOKTAN denilebilirmi?

        Bakın kuranın tanrısının ”sizi ben yarattım” dediğine dair iddiamın kurandaki dayanaklarından bazılarını aşağıya yazıyorum!

        ”Şüphesiz sizin Rabbiniz, gökleri ve yeri altı gün içinde (altı evrede) yaratan ve Arş’a kurulan, geceyi, kendisini durmadan takip eden gündüze katan, güneşi, ayı ve bütün yıldızları da buyruğuna tabi olarak yaratan Allah’tır. DİKKAT EDİN, YARATMAK DA, EMRETMEK DE YALNIZ O’NA MAHSUSTUR. Âlemlerin Rabbi olan Allah’ın şanı yücedir.”Araf,54-Diyanet

        ”Allah’ın, gökleri ve yeri hak ve hikmete uygun olarak YARATTIĞINI görmedin mi? Dilerse sizi giderir ve yeni bir halk getirir.”İbrahim,19-Diyanet

        ”De ki: “Siz mi yeri iki günde (iki evrede) YARATANI İNKAR EDİYOR ve O’na ORTAKLAR KOŞUYORSUNUZ? O, âlemlerin Rabbidir.”Fussilet,9-Diyanet

        Bakın sizin paylaştığınız ayeti özellikle çözümlemedim ki, işler daha fazla karışmasın! Ayeti tekrar yazalım;

        ”O, gökleri ve yeri örnekleri yokken yaratandır. O’nun bir eşi olmadığı hâlde, nasıl bir çocuğu olabilir? Hâlbuki her şeyi O yarattı. O, her şeyi hakkıyla bilendir.” Enam,101-Diyanet

        Bakın ayette diyor ki ”Hâlbuki her şeyi O yarattı”! Yani o yaratmadan önce sadece hiçlik vardı, hiçbirşey yoktu! Peki o halde aşağıdakiler nasıl olabilir?

        ”Şüphesiz ki Rabbiniz, gökleri ve yeri altı gün içinde (altı evrede) yaratan, SONRADA ARŞ’a KURULUP işleri yerli yerince düzene koyan Allah’tır. O’nun izni olmaksızın, hiç kimse şefaatçi olamaz. İşte O, Rabbiniz Allah’tır. O hâlde O’na kulluk edin. Hâlâ düşünmüyor musunuz?”Yunus,3-Diyanet

        Demek ki arş daha önce vardı (kuranın tanrısı yaratmadı) ve O arşa istiva edip ”işleri düzene koyana” kadar da bir karmaşa hali mevcuttu!

        ”İnkâr edenler, göklerle yer BİTİŞİKKEN, bizim onları ayırdığımızı ve diri olan her şeyi sudan meydana getirdiğimizi görmediler mi? Hâlâ inanmayacaklar mı?” Enbiya,30-DİYANET

        Kuranın tanrısı müdahale etmeden önce anlıyoruz ki Gökler ve YER bitişikmiş! O hale o getirmemiş, o hali değiştiren olmuş!Bu arada bakın sanki birsürü gök BİR tane YER varmış izlenimi veriyor! Bu ancak BİR gezegen olduğu durumda geçerlidir! Ama biz şuan milyarlarca gezegen yani YER olduğunu biliyoruz değilmi? Tıpkı 1400 yıl önce arap yarımadasında yaşayan halkın başka gezegenler olduğunu bilecek bilimsel veriye sahip olmayıp sadece kendi dünyalarının var olduğuna inanmalarının sonucunda varacakları sonucun tek bir YER olabileceğini bilebileceğimiz gibi!

        ”Sonra DUMAN HALİNDE BULUNAN göğe yöneldi; ona ve yeryüzüne, “İsteyerek veya istemeyerek gelin” dedi. İkisi de, “İsteyerek geldik” dediler.” Fussilet,11-Diyanet

        Demek ki DUMAN HALİNDE Kİ GÖK onun eseri değil! Sonrasında ki diyaloğu insanların insafına bırakıyorum! İsteyerek ya da istemeyerek gelmek ne demektir? Tanrı BİZZAT istediğinde O na İSTEMEDEN biat etmek diye birşey olabilir mi ki? Tabi Adem in hikayesine inanılan yerde bu nedir ki!

        Şimdi kuran’ın tanrısının ”hiç bir şeyin yoktan var olamayacağı” iddiasının muhatabı insandır! Bu iddiayı insanın, kendisinin yaratıcısı olduğunu bilmesi ve O na muhtaç olduğunu düşünmesi için yapıyor! Çünkü muhataplarını kendine inandırmak için herşeyi tek elde yani kendinde toplamalı ve rakiplerini değersizleştirip ekarte etmeli!

        Ama iş kendine dayanınca düşünüyor! Var olmanız için bana muhtaçsınız dediklerime, her varlık var olmak için birine muhtaçtır dersem tanrılık iddiam zedelenebilir! Dolayısıyla siz (insanlar) ben olmadan yani yoktan var olamazsınız ama ben yoktan var olabilirim demek durumunda kalıyor ama bunu sadece 1 ayette o da dolaylı olarak söyleyebiliyor! Enam 101 deki YOKTAN şeklindeki anlatım islam alimleri arasında tartışmalı bir durumdur!

        Bu noktada göreceğiniz gibi sorun benim anlatımlarımda değil tanrı olduğunu iddia ettiğiniz figürün söylemlerindedir! Tanrının böyle paradokslara kapılmayacağını düşündüğümden bana göre bu sözler insan yapımıdır ve tanrı vasfı taşıyan bir varlığın elinden çıkamayacak kadar tutarsızdır!

        Şimdi siz bana Kuran’da konuştuğunu iddia ettiğiniz tanrının herşeyi yarattığını iddia etmeye devam edecekseniz önce onun varlığını mantıksal boşluk bırakmayacak şekilde kanıtlamalısınız! Varlığını kanıtlayamayacağınız tanrının ”size peygamberler aracılığıyla ulaşmaya çalıştığına” inanmamın ne kadar zor olacağını takdir edersiniz!

        Çünkü bütün çabası varlığına vurgu yaparak insanları kendine yönlendirmeye çalışmak şeklinde gelişen bir tanrının varlığının kendine inananlar tarafından hiç bir mantıksal boşluk bırakmayacak şekilde kanıtlanamıyor oluşu mantıklı değildir! Kanıtlanamayan varlık iddiasının kanıtlanabilir sonuçları olmaz!

      • T.TAŞPINAR dedi ki:

        sn.toro,
        öncelikle şu sözlerinize dikkat çekmek istiyorum:
        “Bakın ayette diyor ki ”Hâlbuki her şeyi O yarattı”! Yani o yaratmadan önce sadece hiçlik vardı, hiçbirşey yoktu! Peki o halde aşağıdakiler nasıl olabilir?

        ”Şüphesiz ki Rabbiniz, gökleri ve yeri altı gün içinde (altı evrede) yaratan, SONRADA ARŞ’a KURULUP işleri yerli yerince düzene koyan Allah’tır. O’nun izni olmaksızın, hiç kimse şefaatçi olamaz. İşte O, Rabbiniz Allah’tır. O hâlde O’na kulluk edin. Hâlâ düşünmüyor musunuz?”Yunus,3-Diyanet

        Demek ki arş daha önce vardı (kuranın tanrısı yaratmadı) ve O arşa istiva edip ”işleri düzene koyana” kadar da bir karmaşa hali mevcuttu!”

        Şimdi bu ayetten böyle bir sonucu çıkarmak için gerçekten çok tuhaf bir anlayışa sahip olmak gerekir..Arşa kurulmak evren üzerindeki hükümranlık gücünü ele almak anlamına gelir.Gökler ve yer yani evren yaratıldığı anda arş zaten kurulmuş oluyor..
        Sonra şı çıkarımınız da ibretlik yani:

        ”Sonra DUMAN HALİNDE BULUNAN göğe yöneldi; ona ve yeryüzüne, “İsteyerek veya istemeyerek gelin” dedi. İkisi de, “İsteyerek geldik” dediler.” Fussilet,11-Diyanet

        Demek ki DUMAN HALİNDE Kİ GÖK onun eseri değil!…”
        Gökler ve yer yani evren yaratıldıktan sonra o yaratılan gök duman halini almış olamaz yani..?
        Astrofizik bilimine göre yıldızlar ve gezegenler oluşumlarından önce gaz ve toz bulutları halindedir..Bunlar kendi içlerine çökerek yıldız ve gezegenleri oluşturur..Bu bilgi ancak yaklaşık son yüzyıl içinde içinde ortaya çıkmıştır..ve Kuran bu bilgiyi bize 1400 küsür yıl önceden vermektedir..
        “isteyerek veya istemeyerek gelin” sözü de kütle çekimine karşı koyamayacaklarını mecazi olarak bildirmektedir..
        ama düz mantığın dışına çıkamazsanız yukarıdaki gibi tuhaf sonuçlara gidersiniz..

      • bilal dedi ki:

        Sn.Toro,

        Şüphesiz ki Rabbiniz, gökleri ve yeri altı gün içinde (altı evrede) yaratan, SONRADA ARŞ’a KURULUP işleri yerli yerince düzene koyan Allah’tır. O’nun izni olmaksızın, hiç kimse şefaatçi olamaz. İşte O, Rabbiniz Allah’tır. O hâlde O’na kulluk edin. Hâlâ düşünmüyor musunuz?”Yunus,3-Diyanet
        Demek ki arş daha önce vardı (kuranın tanrısı yaratmadı) ve O arşa istiva edip ”işleri düzene koyana” kadar da bir karmaşa hali mevcuttu! ‘’ sizden alıntı ‘’

        1-Demek ki, hala‘’Arşı’’ anlamamışsınız.! Arş,yüce Allah’ın sınırsız kudret ve hakimyetinin ifadesidir,bunun maddi olarak değerlendirilrmesi yanlıştır.!!!
        Tabiki onun arşı (sınırsız kudret ve hakimiyeti) gökleri ve yeri yaratmadan önce de vardı.!

        YUNUS-3.AYETİN MEALİ !!!

        Gerçek şu ki, sizin Rabbiniz,gökleri ve yeri altı evrede yaratan,sonra da sınırsız kudret ve egemenlik makamına kurulup varlığı yöneten Allah’tır.Onun izni olmadıktan sonra,hiç bir kimse şefaatçi olamaz. İşte böyledir sizin Rabbiniz: öyleyse (yalnızca) O’na kulluk edin: Hala gerçekleri düşünnmeyecek misiniz ? (Yunus-3)

        2-”İnkâr edenler, göklerle yer BİTİŞİKKEN, bizim onları ayırdığımızı ve diri olan her şeyi sudan meydana getirdiğimizi görmediler mi? Hâlâ inanmayacaklar mı?” Enbiya,30-DİYANET
        Kuranın tanrısı müdahale etmeden önce anlıyoruz ki Gökler ve YER bitişikmiş! O hale o getirmemiş, o hali değiştiren olmuş ‘’ sizden alıntı ‘’

        GÖKLER VE YERİN ( EVRENİN) BİTİŞİK HALİ NEDEMEK ?

        Evet, adeta bir keşif ve yasa hükmünde olan ilmi gerçeklerden biri de evrenin önceden BİRLEŞİK BİR GAZ BULUTU olduğu halde daha sonradan bazı noktalarda yoğunlaşıp nebule,galaksi,güneş sistemleri,gezegenler ve uyduların oluştuğu gerçeğidir.Ki bu gerçeğe Kur’an ın daha o zamandan bu netlikte dikkat çekmiş olması gerçekten de manidardır.!!! EVRENİN ASTROFİZİK BİRLİĞİNDEN SÖZ EDİYOR BU AYET.Hemen bir sonraki cümle ise,her canlı varlığı sudan yarattık. Bu da ilmi bir yasa zaten.Canlı varlıkların prototipi ilk kez sularda ortaya çıkmıştır…Hayatın belireceği tek ortam olan protoplazma hemen tamamıyla sudan müteşekkildir. Onun için bu ibarede canlı varlıkların elementer birliği.Bir önceki ibarede de ise ASTROFİZİĞİN FİZİKİ BİRLİĞİNE dikkat çekilmiştir….

        a) Başlangıçta yüce Allah evrenin,yani göklerin ve yerin temel taşı olan atomu,ondan da enerjiyi, bu birleşik gaz bulutu olan enerjiden de gök cismlerini ve arzı yaratmıştır.İşte bu ayet göklerin ve arzın o günkü durumuna işaret etmektedir…!!!
        b) Bu ayete yüce Allah bütün gök cisimlerinin ve arzın bitişik halindeki enerji durumuna, yani evrenin astrofizik birliğine vurgu yapmıştır.Bugünkü gök cisimleri ve arzı oluşturan o gaz bulutunu ilk atomdan ve bu ilk atomu da yaratan yine yüce Allah’tır.Bu nedenle gök cisimlerini ve arzı o hale getren de,o hali değiştiren de yine odur…!!!

        Kur’an’da yer ve göklerin başlangıçta bitişik dumansı bir kütle olduğuna ve bu kütlenin daha sonra bölünerek yer ve göklerin oluştuğuna vurgu yapılmıştır.(Sure 21/30;41/11 )
        Yani bu ayete yer ve göklerin (evrenin) tek kütle hali ve bu kütlenin bölünmesi söz konusu olmuştur.. ‘’ لله اعلم ‘’

        Ayrıca sayın T.TAŞPINAR kardeşimin de konuyla ilgili çok değerli açıklamaları olmuştur. Bu değerli açıklamalarından dolayı da kendisine çok teşekkür ederim,Allah razı olsun…

        3- Şimdi siz bana Kuran’da konuştuğunu iddia ettiğiniz tanrının herşeyi yarattığını iddia etmeye devam edecekseniz önce onun varlığını mantıksal boşluk bırakmayacak şekilde kanıtlamalısınız ! ‘’ Sn.Toro’dan alıntı ‘’

        Bu koca evrenin tesadüf ve şans eseri rastlantılarla kendiliğinden meydana gelmesi mümkün olamaycağınadan daha mantıksal bir kanıt mı var ??? Evrenin varlığı mantıksal olarak yaratıcısını gösteren en büyük kanıttır.Zira mantıksal olarak bu koca evren ancak madde üstü,üstün bir zeka,akıl,bilinç ve irade sahibi yaratıcı bir kudretin eseri olabilir… Akıl ve mantık bu koca evrenin tesadüflerle kendiliğinden oluşabileceğine dair en ufak bir ihtimal vermemektedir.Mnatıksal olarak da YARATICIYI yok saymak,evreni yok saymakla eş değerdedir.Eğer bilgisayarın bir mucidi veya bir gecekondunun mimari ve ustası var ise bu koca evrenin de,bir mimari,mucidi ve yaratıcısı vardır.demek.! Bunun tersini düşünmek mantıksızlıktır… !!!

        Saygılarımla…

      • 1okuyucu dedi ki:

        Bilâl;

        O, hanginizin amelinin daha güzel olacağı konusunda sizi imtihan için, henüz Arş’ı su üstünde iken gökleri ve yeri altı gün içinde (altı evrede) yaratandır. Böyle iken “Ölümden sonra şüphesiz diriltileceksiniz” desen, inkârcılar “Mutlaka bu, apaçık bir büyüdür” derler. (hud 7)

        O, hanginizin amelinin daha güzel olacağı konusunda sizi imtihan için, henüz SINIRSIZ KUDRET ve HAKİMİYETİ su üstünde iken gökleri ve yeri altı gün içinde (altı evrede) yaratandır. Böyle iken “Ölümden sonra şüphesiz diriltileceksiniz” desen, inkârcılar “Mutlaka bu, apaçık bir büyüdür” derler. (hud 7)

        1- Olmadı Bilâl bey, başka bir şey uydurmayı dene,
        demek senin tanrının sınırsız kudret ve hakimiyeti su üzerindeymiş, ve onun 8 tane taşıyıcısı varmış,

        bu arada Yahudiler Tevratta parantez açmıyor, 6 günü haftanın günleri kabul edip cumartesi tanrının dinlendiğini söylüyorlar, sanırım 1400 sene önce Araplarda dünyanın 6 günde yaratıldığını sanıyorlardı,

        -”İnkâr edenler, göklerle yer bitişikken, bizim onları ayırdığımızı ve diri olan her şeyi sudan meydana getirdiğimizi görmediler mi? Hâlâ inanmayacaklar mı?” Enbiya,30

        2- sen bugünkü bilgilere dayanarak bir şeyler diyorsun, 1400 sene önce bu ayetin ne olduğunu Muhammed bile anlayamaz, kaldı ki seslendiği müşrikler anlayabilsin? her halde herkes anlamasa da sorgulamak kalp eğriliği sayıldığı için Muhammet taraftarları ha hu deyip geçip gitmişlerdir,

        yer kelimesi tekil olarak kullanılmış, belli ki kastedilen dünyadaki yeryüzü, kastettiği gökler, iddia edilen 7 kat sema olmalı, hani şu tanrının arşı ile yeryüzü arasındaki 7 kat sema,

        bir defa yerler ve gökler zaten bitişiktir, gök dediğimiz şey gök cisimlerini çevreleyen boşluktur, eğer gök olarak kastedilen atmosferse, iddia edilen 7 kat semada da 7 tane atmosfer olması gerekir,

        ayrıca bitişikken ayrılıp ayrılmamayı isteyip istemeyeceklerini sormayan bir tanrı, tekrar geri çağırdığında niye isteyerek veya istemeyerek gelin diye soruyor? gelin dedikten sonra yerle gök’ün itiraz edecek durumu olur mu? yani abes bir soru,

        sınırsız kudret ve hakimiyeti su üzerinde olan bir tanrının her şeyi sudan yarattığını söylemesinden daha doğal ne olabilir ki, kaldıki çamurdan, meniden, tohumdan,kan pıhtısından yarattığını da söylemektedir, yani ben sayayım, nasıl olsa biri tutar misali

        kısaca söylersek yerle gök her zaman bitişiktir, ayrılması mümkün değildir,

        toro, T.TAŞPINAR’a varlık neyden (hangi şeyden) yaratılmıştır? diye sordu, o da yoktan yaratılmıştır dedi, toro’da “demek yok olmasaydı, hiçbir şey yaratılamayacaktı” dedi, bu yüzden T.TAŞPINAR’ın kafası karıştı,

        şimdi yok’u bulabilmek için canlı cansız yaratılan her şeyi hayalinde yok etmeye karar vermiş, gelgelim her şeyi hayalinde yok etmiş ama gelgelelim bir türlü boşluğu yok edememiş, yeri yok ettim ama gök’ü bir türlü yok edemiyorum diyormuş, hele bir yardım ediverde ikiniz birlikte boşluğu yok etmeyi deneyin,
        sonuçtan bize de bilgi verin,

        “””Mnatıksal olarak da YARATICIYI yok saymak,evreni yok saymakla eş değerdedir””””

        3-tanrının varlığı, yarattıklarından ibaret midir ki evreni yok saymakla yaratıcıyı yok saymak eşdeğer olsun?

        tanrının varlığının kanıtı evrenin varlığı mıdır?
        ne yani şimdi evren günün birinde yok olursa tanrı yok mu olacaktır?
        varlığı evrenin varlığına bağımlı olan bir tanrı, tanrı olabilir mi?
        çok abes bir laf etmişsin,

        yaratıcıyı yok saymak, evreni yok saymak değil, boşluğu yok saymaktır,
        yani tanrıyı yok edebilmek için boşluğu yok etmek gerekir,

        hadi hep beraber (Müslüman arkadaşlar) boşluğu yok edin, sonuçtan da bize bilgi verin,

      • toro dedi ki:

        Sayın T.TAŞPINAR.

        Şimdi bakın son yazınıza karşılık vermeden önce size bir soru sormak istiyorum. Ama bu sorunun yanıtını sizden mutlak bekliyorum.

        Tanrının (sizin tanrınızın) tek yaratıcı olduğu mekanda, onun yerine hüküm verebilecek, onun yerine açıklama yapacak ve onun niyetini okuyabilecek başka bir varlığın ya da varlıkların olabileceğini düşünebilirmiyiz?

        Şimdi bakın söyleminden anlaşılacağı üzere sizin tanrınızın sizden istediği şey açıktır! Onun varlığını kabullenmeniz ve yapmasını istediği şeyleri YAPMANIZ! Bu noktada hükmü YAPILMASINI İSTEDİKLERİNİN MUTLAK OLARAK İFA EDİLMESİ olan bir tanrının her hangi bir şekilde MUĞLAK ya da AÇIK olmayan ifadeler kullanması ya da söylemek istediklerini ŞİFRELEMESİ veya söylemek istemesini İMA yoluyla dile getirilmesi mümkün müdür?

        Sonuç itibariyle o İSTEYECEK insanlarda YAPACAK! Bu noktada hükümlerinin ifa edilmesi ya da aksinin gerçekleşmesine bağlı olarak bir ödül ve ceza sistemi geliştirdiği düşünülen tanrınızın bu sistemi zedeleyecek şekilde muğlak ya da çelişkili sözler söylemesi beklenebilirmi? Ya da hiç bir şekilde SÖYLEMEDİĞİ sözleri onun yerine başkaları SÖYLEYEBİLİMİ? Örneğin;

        ‘Gökler ve yer yani evren yaratıldıktan sonra o yaratılan gök duman halini almış olamaz yani..?
        Astrofizik bilimine göre yıldızlar ve gezegenler oluşumlarından önce gaz ve toz bulutları halindedir..Bunlar kendi içlerine çökerek yıldız ve gezegenleri oluşturur..Bu bilgi ancak yaklaşık son yüzyıl içinde içinde ortaya çıkmıştır..ve Kuran bu bilgiyi bize 1400 küsür yıl önceden vermektedir..”

        “isteyerek veya istemeyerek gelin” sözü de kütle çekimine karşı koyamayacaklarını mecazi olarak bildirmektedir..”

        Yukarıdaki söylemler sizin son yazınızdan! Şimdi sayın T.TAŞPINAR öncelikle karar vermelisiniz! Tanrı nezdnde bütün kulları EŞİTMİDİR?
        Ben size ve söylemlerinize bakarak EŞİT olmadığını anlıyorum!
        Çünkü anlaşılan o ki 1400 yıl önce Kuran ın HER AYETİNE BİAT (ne söylendiğini bilerek ve anlayarak biat etmeleri zorunludur) ederek müslüman olan ama bahsettiğiniz astrofizik biliminden bihaber oldukları için evrenin ilk hali (teoridir) ve kütle çekim yasalarını bilmeyen insanlar, sizinle Kuran daki tanrının mesajını alma,anlama ve algılama konusunda eşit değiller! Siz onlardan üstünsünüz hatta o kadar üstüsünüz ki bu üstünlüğünüz size tanrının kaleminden ya da elçilerinin ağzından çıkmayan ve yazılı hale getirilerek insanlara AÇIKÇA ilan edilmeyen sözleri, düşünceleri ve kanaatleri tanrının ağzından çıkmış gibi söyleme hakkını da veriyor!

        Öncelikle astronomi biliminin ortak görüşüne göre yaklaşık 13,7 milyar yıl önce bir patlamayla oluştuğu söylenen evrenin ilk başta gaz ve toz bulutundan oluşuyor olduğu düşüncesi MANTIKSAL BİR BOŞLUK BIRAKMAYACAK ŞEKİLDE KANITLANMIŞ BİR GERÇEKLİK DEĞİL, evrenin ilk halini tanımlamak üzere ortaya atılmış bir TEORİDİR!

        BİG BANG literatürde TEORİ olarak geçer! Ben bu teoriyi mantıklı bulsam da kesinlikle evren BU ŞEKİLDE OLUŞMUŞTUR diyemem! Siz de tanrıdan geldiğini ve gerçek olduğunu iddia ettiğiniz ya da tanrının söylemi budur şeklinde niyet okuduğunuz söylemlerin doğruluğunu bir TEORİYE dayandıramazsınız! Bu teori ilk defa 1920 yılında ortaya atıldığına göre biz sizinle 1919 yılı ve öncesindeki herhangi bir tarihte bu konuyu tartışıyor olsaydık bana ne cevap verecektiniz? Müslümanların ilgili ayette ne denildiğini anlaması için 1920 yılı ya da sonrasında yaşamış olmaları mı gerekmiştir.

        Yukarıda yazdıklarım itibariyle sizi bir önceki yazıma cevap vermemiş ve sadece hayallerindeki tanrının hayallerinizdeki söylemlerinden bahsetmiş olduğunuzu varsayıyor ve daha mantıklı ve anlamlı bir cevap beklediğimi söylemek istiyorum!

      • toro dedi ki:

        Sayın Bilal,

        Öncelikle sayın T.TAŞPINAR a sorduğum aşağıdaki soruyu sizin de cevaplamanızı bekliyorum.

        Tanrının (sizin tanrınızın) tek yaratıcı olduğu mekanda, onun yerine hüküm verebilecek, onun yerine açıklama yapacak ve onun niyetini okuyabilecek başka bir varlığın ya da varlıkların olabileceğini düşünebilirmiyiz?

        Şimdi gelelim ilginç yaklaşımlarınıza;

        ”Demek ki, hala‘’Arşı’’ anlamamışsınız.! Arş,yüce Allah’ın sınırsız kudret ve hakimyetinin ifadesidir,bunun maddi olarak değerlendirilrmesi yanlıştır.!!!
        Tabiki onun arşı (sınırsız kudret ve hakimiyeti) gökleri ve yeri yaratmadan önce de vardı.!”

        Demek arşı anlayamamışım ve ben onu MADDİ olarak değerlendirerek hata yapıyorum! O halde bu hatayı kuranın tanrısıyla paylaşıyoruz sayın Bilal! Ya da siz tanrının sözlerini mantığınıza uyduramıyor ve kabul etmiyorsunuz! Çünkü kuranın tanrısının ARŞI MADDİ dir!

        Aksi halde MADDİ olmadığını iddia ettiğiniz ARŞ ı TAŞIMAK için 8 melekten (ya da taşıyıcı) bahsedilemezdi!

        ”Melekler onun kıyılarındadır. O gün Rabbinin Arş’ını, bunların da üstünde SEKİZ TAŞIYICI TAŞIR.”Hakka,17-Diyanet

        Ayrıca maddi olmayan bir şeyin üzerine yine maddi olmayan bir varlık da KURULAMAZ! Ya da size göre ”yüce Allah’ın sınırsız kudret ve hakimyetinin ifadesi” olan ARŞ sayılarla açıklanan taşıyıcılar tarafından taşınamaz! Taşıyıcılardan birinin ayağı tökezle ya da kanatları arıza yaparsa ne olacak? ”yüce Allah’ın sınırsız kudret ve hakimyetinin ifadesi” olan ARŞ sarsılacak ya da düşecekmi?

        ”Tabiki onun arşı (sınırsız kudret ve hakimiyeti) gökleri ve yeri yaratmadan önce de vardı.!”Sizden

        VARDI diyorsunuz! Yani olasılık gözetmeden doğrudan sonuçtan bahsediyor ve bildiğinizi söylüyorsunuz! O halde Kurandan gösterin, o MADDİ olmayan ARŞIN ”gökleri ve yeri yaratmadan önce de -vardı-”
        Kuran ın tanrısına ait olduğunu! Çünkü zaten ona ait olan ve onun tarafından yaratılan bir ARŞA neden sonradan kurulduğunu anlatabilmeye ihtiyacınız var! ARŞ zaten tanrınınsa zaten ona KURULMUŞ olmalıdır, görüyoruz ki böyle bir durum yok! Aksine sonradan gerçekleşen bir istivadan bahsediliyor! Demek ki orası bir hakimiyet alanı ve tanrı tarafından yaratılmış da değil! Çünkü önerme tanrı tarafından yaratılmış olanın , tanrı tarafından yeniden ele geçirilmesi gerekmeyeceği üzerine kurgulanmış olmalıdır.

        İşinize geldiğinde ne güzel ASTROFİZİKÇİ oluyorsunuz şaşıyorum!

        Öncelikle ayeti iyi okuyun!

        ”Sonra duman hâlinde bulunan göğe yöneldi; ona ve yeryüzüne, “İsteyerek veya istemeyerek GELİN” dedi. İkisi de, “İsteyerek geldik” dediler.” Fussilet,11-Diyanet

        Şimdi de Enbiya 30 a tekrar bakalım;

        ”İnkâr edenler, göklerle yer bitişikken, bizim onları AYIRDIĞIMIZI ve diri olan her şeyi sudan meydana getirdiğimizi görmediler mi? Hâlâ inanmayacaklar mı?” Enbiya,30-Diyanet

        Söylermisiniz AYIRMA işleminde kantarın topuzu kaçtığı içinmi gök ve yer tekrar çağırılmak suretiyle yeni sınırlarına oturtuluyor? Demek ki ayırırken şuan dakinden başka bir mesafe düşünülüyordu ve ona göre ayrılıdı sonra fikir değiştirildi ve haddinden fazla ayrılan yer ve gök GERİ ÇAĞRILMAK yoluyla son haline getirildi!

        ”ASTROFİZİĞİN FİZİKİ BİRLİĞİNE” demek ki kuranın tanrısının var olduğuna inanmak için birilerinin FİKİR BİRLİĞİNE ihtiyacınız var! Yani gerçeğin kesinlikle bilinmesi değilde sizin düşüncenizi doğrulayan TEORİLERE ihtiyaç duymaktasınız! Bigbang teorisi yani ilk başta gaz ve toz bulutu olduğu iddiası mantıksal boşluk bırakılmayacak şekilde KANITLANMIŞ bir gerçeklikmidir yoksa olduğu VARSYILAN bir teorimidir? Dua edinde 1920 de bigbang teorisinin ortaya konulması gibi başka bir ilk an teorisi ortaya atılıp FİKİR BİRLİĞİNE varılmasın!

        Madem astrofizikten hoşlanıyorsunuz size bir bilgi vereyim. Bakın gökyüzündeki her cismin kendine ait bir çekim gücü vardır! Dolayısıyla cisim kütlesiyle doğru orantılı olarak evrene bir çekim uygular! Örneğin güneş sistemimizden jüpiteri dolayısıyla onun uyguladığı çekim gücünü çıkarırsak ortaya bir kaos çıkar ve sistem kendi içinde bu boşluğu kapatmak için yeniden yapılanır! Bu büyük ölçüde dünyadaki yaşamın sonu demektir! Yani gökteki her gök cisminin varlığı ve yokluğu bütün evren için bir değişim ya da etkileşim demektir! Etkileri hatta dünyaya yakın olarak ortaya çıkan bu olayların sonuçları gezegenimiz doğrudan etkiler! Bu nokta da lütfen bana aşağıdaki ayeti ASROFİZİĞİN FİZİKİ BİRLİĞİNE mal olmuş kurallarla açıklayınız!

        ”Andolsun biz, en yakın göğü kandillerle donattık. ONLARI şeytanlara ATILAN TAŞLAR yaptık ve (ahirette de) onlara alevli ateş azabını hazırladık.”Mülk,5-Diyanet

        Bu şeytanlar dünyaya girmeye çalışanlar değilmi? Şimdi bana söylermsiniz gökyüzünde kandil gibi görünen ama en küçüğü bile dünyamızdan kat be kat büyük olan yıldızlar melekler tarafından yörüngesinden alınıp dünyaya sızmaya çalışan şeytanlara doğru atıldığında dolayısıyla bu yıldızlar güneş sistemimize girdiğinde ne olur? Örneğin bizim güneşimiz büyüklüğünde bir yıldız şeytana doğru atılsa ve dünyanın yanından şeytanı vurarak (her halde ıskalamazlar) geçse ortaya çıkacak çekim kuvveti ortada dünya ya da güneş sistemi bırakır mı? Böyle bir mantıksızlığı da ASTROFİZİĞE dayandırabilirseniz bravo! Ama ben ne cevap vereceğinizi zaten biliyorum ya da bilmeliyim değilmi?

        ”Bu koca evrenin tesadüf ve şans eseri rastlantılarla kendiliğinden meydana gelmesi mümkün olamaycağınadan daha mantıksal bir kanıt mı var ???”Sizden

        Yani yapabileceğiiniz bu kadar mı? Olasılık hesabı yapmaktan öte bir cevap veremiyormusunuz? Elinizde ne bilgi varki koca evren için bu kadar genel konuşabiliyorsunuz? Olabilir, olmalıdır, gereklidir şeklinde kurguladığınız olasılık cümlelerinden somut ve boşluk kalmamış bir gerçekliğe ulaştım demek, tek kelimeyle kendi zihniyle kavga etmektir!

        Mimar, usta, mucit hepsi insansı sonuçlar ve insanın vücuda erdirdiği olgular! O halde kabul ediyorsunuz, tanrı yukarıdan aşağıya yani insana değil, insandan yukarıya yani tanrıya doğru giden bir yolun sonucudur! Aksi halde insani sonuçlardan tanrısal sonuçlar yani yaratılanın yaratanı etkilediği senaryolar üretebilirmiydiniz?

        Cevap vermiyor tahmin ediyorsunuz! Tahmininiz gerçekleştiği gerçekten bilinmediği halde teori olarak ekseriyetle kabul gören big bang teorisine gerçektir demekle aynı sonuca ulaşıyor!

        Bakın doktorlar mavi gözün zamanla ortaya çıkmış genetiksel bir bozukluk olduğunu söyler!Bu insan çeşitliliğini arttırsa da aslında vücudumuzun mükemmel olmadığının da göstergesidir! Bilime işinize geldiği zaman inanmadığınızı varsayarak diyorum ki, mavi göz ilk atalarında olmayan bir genetiksel sorun olarak inasanlarda ortaya çıkabiliyorsa evrendeki yaşamda kendiliğinden ortaya çıkabilir! En azından bir tanrının dizaynı olsa bile o tanrının bizimle gerçekten konuştuğunu ya da konuşmaya çalıştığını ispatlamaz!

        Zaten bizim (kendi adıma) tartıştığımız bir tanrının kesinlikle olmadığı değil, kuranda bahsedilen ve sizin kuran haricinde de sürekli süslediğiniz görüntüde bir tanrının olmadığıdır! Ben sizin resmini çizdiğiniz tanrının olmadığını iddia ediyorum!

        Çünkü sizin sürekli konuşan ve konuştukları sürekli bir biriyle çelişen tanrınız yüzünden olası gerçek tanrıyı konuşabilme fırsatı bulamıyoruz! Konuştuğu için sürekli aciz izlenimi verilen ve tanrısal özellikleri sürekli budanan bir tanrının yokluğundan bahsediyoruz!

        İşin özü sizin bahsettiğiniz şekilde resmedilen bir tanrının, tanrı olamayacağını söylüyoruz!

      • T.TAŞPINAR dedi ki:

        sn.toro,
        sizden alıntı:
        “Ben size ve söylemlerinize bakarak EŞİT olmadığını anlıyorum!
        Çünkü anlaşılan o ki 1400 yıl önce Kuran ın HER AYETİNE BİAT (ne söylendiğini bilerek ve anlayarak biat etmeleri zorunludur) ederek müslüman olan ama bahsettiğiniz astrofizik biliminden bihaber oldukları için evrenin ilk hali (teoridir) ve kütle çekim yasalarını bilmeyen insanlar, sizinle Kuran daki tanrının mesajını alma,anlama ve algılama konusunda eşit değiller! …” demişsiniz
        Ancak o zamanlarda da günümüzdeki gibi evrimci materyalist propaganda yoktu…o zamanki insanlar varoluş ve yaratılış hakkında çok büyük oranda tanrı fikrine sahipti..çünkü çevresinde ve kendi vücutlarında gördüğü düzenin ve olağan üstü yapıların ancak tanrı gücüyle var olması gerektiği sonucuna varıyorlardı..günümüzde ise evrim teorisinin değişmez ve şüphe götürmez bir gerçeklikmiş gibi kabulüne dayanan bir fikir propagandası vardır..işte bahsettiğim mucizevi bilgilerin ortaya çıkması bu konuda bir denge oluşturmaktadır… Allah bunları çok açık ve net olarak bildirmez…çok net bilgiler verilmiş olsaydı örneğin gökte ışık dahil her şeyi içine çeken ve bir kaşık kadar madde miktarı dağların ağırlığı kadar olacak olan karadelikler vardır denseydi 1-bu bilgilerin bilim tarafından ortaya konmasıyla inanca dair sınav artık bitecekti ve somut bir bilgiye dayanan bir hal alacaktı..halbuki bu sınavın kıyamete kadar devam etmesi gerekmektedir..2- o zaman bu bilgileri duyan insanlar “bu saçmalıkları nereden çıkarıyor delirdi mi yoksa” gibi düşünceleri büyük oranda taşıyabilirlerdi..düşünsenize atoma ve DNA ya dair bilgileri vs. açık ve net olarak o zamanın insanlarına anlatırsanız sadece saçmaladığınız düşünülebilir..ya da örneğin gelecekte evlerde camdan ekranlar olacak oradan dünyanın başka yerlerinde insanların yaptığı şeyleri aynı anda göreceksiniz denirse mutlaka kafayı sıyırdığınızı düşünürlerdi…ve yaymaya çalıştığınız dini kimse ciddiye almazdı..Allah şu anda bu mucizevi bilgileri bilgi ve yorumla ortaya konacak şekilde ortaya çıkarıyor ki,inanmak istemeyene de yani inanmamak için gerekçe arayanlara gerekli fırsatı veriyor..inanmak isteyen yani inanmak için gerekçe arayanlara da biraz akıl kullanarak aradıkları gerekçeleri sunmuş oluyor..
        Allah’ ın mesajlarından Allah’ın niyeti ve isteklerine dair hiç bir yoruma gidemeyecek miyiz..? Gidemeyeceksek bunca mesaj neden verilsin…Allah’ın mesajından yorum çıkarmak Allah adına konuşmak vs. değildir..

      • bilal dedi ki:

        Sn.1okuyucu,

        ‘’ O,hanginizin amelinin daha güzel olacağı konusunda sizi imtihan için, henüz SINIRSIZ KUDRET ve HAKİMİYETİ su üstünde iken gökleri ve yeri altı gün içinde (altı evrede) yaratandır. Böyle iken “Ölümden sonra şüphesiz diriltileceksiniz” desen, inkârcılar “Mutlaka bu, apaçık bir büyüdür” derler. (hud 7)

        1- Olmadı Bilâl bey, başka bir şey uydurmayı dene,
        demek senin tanrının sınırsız kudret ve hakimiyeti su üzerindeymiş, ve onun 8 tane taşıyıcısı varmış, ‘’ sizden alıntı ‘’

        1- ALLAH’IN ARŞI SU ÜSTÜNDE İDİ NEDEMEK ?

        Cevap: a) Gökleri ve yeri yaratırken Allah’ın Arşının ( sınırsız hakimiyet ve kudretinin) su üstünde olması,hayatın başlangıcının sudan başladığı veya Allah’ın kainata verdiği hayatın suya bağlı olduğu anlamına gelebilir…
        b) Yüce Allah, Gökleri ve Arz’ı yaratmadan önce “su”yu; “kuark-gluon sıvıs”nı yaratmış ve o zaman yüce Allah’ın sınırsız hakimiyet ve kudreti bunun üzerinde idi….!!!
        İşte .’’الله اعلم ‘’ ayet bunlara işaret ediyor.

        MADDENİN YENİ HALİ : KUARK-GLUON SIVISI ( MAİ ) !!!

        Washington: 19 Nisan 2005

        Dünyanın en önemli fizik deneylerinin yapıldığı Brookhaven Laboratuvarı’ndaki bilimadamları, atomları parçalayarak maddenin yeni halini elde ettiklerini açıkladı.
        ABD’de, araştırmacılar, elde ettikleri sıvı formundaki “kuark-gluon plazmasının”,evrenin, en erken döneminde neye benzediğini gösterdiğini açıkladı.

        Bilimadamları, evrenin meydana geldiği Büyük Patlama’dan sadece bir an sonra tüm maddelerin “kuark-gluon plazması” denilen SIVI bir halde olduğunu belirtiyor.

        Brookhaven Ulusal Laboratuvarı’ndaki “Nükleer Fizik” bölümünün Başkanı Sam Aronson, “Evrende 13 milyar yıl önce var olan serbest kuark ve gluonların, bugün bildiğimiz partiküllere dönüştüğünü” belirtti ve yapılan deneyle maddenin yeni bir halini elde ettiklerini kaydetti. ….’’ alıntıdır…

        O küfre sapanlar görmüyorlarmı ki, (başlangıçta) göklerle yer, birbiriyle bitişik iken, biz onları ayırdık ve her canlı şeyi sudan yarattık. Yine de onlar inanmayacaklar mı? (21/Enbiya: 30)
        Allah ‘yaşayan her canlıyı sudan yarattı’ ifadesi, bugünün bilim dünyasının evrensel olarak kabul ettiği bir gerçeği son derece özlü bir biçimde dile getirmektedir.

        2-ALLAH’IN ARŞ’A İSTİVA ETMESİ !

        İstiva ale’l-arş (arşa istiva etmek / arşın üstünü kaplamak) ifadesi şu anlamlara gelir: İşleri çekip çevirmek, kainatın denetimini elinde bulundurmak, ona hakim olmak. Kısaca şu denebilir; Allah c.c. kainatı, sonra insanları yaratmış ve onları kendi hallerinde başıboş bırakmamıştır. Kainatı yönetmekte ve insanları da gözlemektedir. Çünkü O her şeye şahittir.
        ..İnsanlar yalnız ‘inandık’ demekle hiç sınanmadan (denenmeden) bırakılacaklarını mı sandılar? (29/2 75/36). O (Allah) herşeye şahittir. (34/47)
        Allah’ın arşa istivası,Allah’ın yaratıkları hükmü altına almasının, onları muntazaman yönetmesinin, istila etmesinin, zaman ve makamdan münezzeh ve yüce olmasının kastedildiği anlaşılır….

        3-MELEKLER ARŞ’I YÜKLENMİŞTİR:

        Arşı,sınırsız kudret ve iktidar makamını yüklenmekte olanlar ve çevresinde bulunanlar Rablerini hamd ile tesbih etmekte,O’na inanmakta ve inananlara mağfiret dilemektedirler. – “Rabbimiz,rahmet ve ilim bakımından her şeyi kuşatıp sardın, tevbe edenler ve senin yoluna tabi olanlara mağfiret et ve onları cehennem azabından koru.” (derler). (40/7)

        Meleklerin arşı yüklenmeleri şu manaya gelir; Allah c.c. meleklere işler yaptırmaktadır. Melekler Allah c.c.’ın büyük arşının (kudret tahtının) etrafında el-pençe durmakta,verilecek emirleri beklemekte, Allah’ı tesbih etmekte (övmekte) dirler… ‘’الله اعلم ‘’

        .İşte o gün, vakıa (bir gerçek olan kıyamet) artık vuku bulmuş (gerçekleşmiş) tir. (69/15). Gök cisimleri de parçalanıp bölünmüştür;’o gün artık o bütün güç ve ölçüsünü kaybetmiştir (69/16). Melekler ise onun (göğün) etrafındadır.O gün, Rabbinin Arş’ını, sınırsız kudret ve iktidar makamını bunların da üstünde sekiz (melek) yüklenir.(69/17)

        Yani o gün sekiz melek yüce Allah’ın sınırsız kudret ve iktidarinin sorumluluğunu yüklenirler.Yüce Allah’tan gelen emirleri tenfiz ettirirler ve onlar bunun sorumluluğunu yükleniyorlar ! ‘الله اعلم ‘

        . Melekleri, Arş’ın, sınırsız kudret ve iktidar makamının etrafını kuşatmış oldukları halde, Rablerini hamd ile överken görürsün.Artık insanların aralarında adaletle hüküm olunmuştur.’Övgü,Alemlerin Rabbi olan Allah içindir’ denir. (39/75)

        Melekler,kıyamette ve ahirette işbaşındadırlar.Allah’ın emirlerini kusursuz yerine getirmektedirler.vs…

        İşte bugünkü arz ve gök cisimleri yaratılmadan once Allah’ın sınırsız hakimiyet ve kudreti ‘’ yaratmış olduğu ‘’mai ‘’ su,(kuark-gluon sıvısı ) üzerinde idi.’’ Ve hayatın başlangıcının sudan başladığı ve Allah’ın kainata verdiği hayatın suya bağlı olduğunu anlamı da vardır..‘’الله اعلم ‘‘

        4- sen bugünkü bilgilere dayanarak bir şeyler diyorsun, 1400 sene önce bu ayetin ne olduğunu Muhammed bile anlayamaz, kaldı ki seslendiği müşrikler anlayabilsin? her halde herkes anlamasa da sorgulamak kalp eğriliği sayıldığı için Muhammet taraftarları ha hu deyip geçip gitmişlerdir ‘’ sizden alıntı ‘’

        Bu ayete dini bir hüküm içermediğinden o zamanki müşrikler bunu anlamamış olsalar bile bunun bir sakıncası yoktu.Ayrıca Allah’tan vahiy alan hz.Muhammed’in bunu anlamaması mümkün değildir.ama dini bir hüküm içermediğinden ve o zamanki bilgiyle müşriklerin bunu anlayıp kavramaları çok zor olduğundan açıklanması da zorunlu değildi…!!!

        5- yer kelimesi tekil olarak kullanılmış, belli ki kastedilen dünyadaki yeryüzü, kastettiği gökler, iddia edilen 7 kat sema olmalı, hani şu tanrının arşı ile yeryüzü arasındaki 7 kat
        sema bir defa yerler ve gökler zaten bitişiktir, gök dediğimiz şey gök cisimlerini çevreleyen boşluktur, eğer gök olarak kastedilen atmosferse, iddia edilen 7 kat semada da 7 tane atmosfer olması gerekir, ‘’ sizden alıntı ‘’

        a) Mademki söz konusu ayete ‘’ arz ‘’ yer kelimesi kullanılmış,ki, yer bir cisimdir,öyleyse buradaki gökler de gök cisimleridir. Çünkü yedi sema ifadesi kullanılmamıştır,bunun yerine ‘’semavat ‘’ yani bütün gök cisimlerini kapsayan bir ifade kullanılmıştır. Eğer burada ‘’semavat’’ kelimesinden yedi sema olarak kast edilmiş olsaydı burada bu sayı da belirtilecekti…!!!

        b) Yer ve gök cisimleri bitişik değil,bitişik olan gök cisimlerini çevreleyen boşluktur.Burada türkçeyle ifade edilen gökler,gök cisimlerini çevreleyen boşluk değilidir,buradki ‘’semavat” gök cisimleridir…Yani siz burada ‘’semavatı’’ yanlış algılıyorsunuz,buradaki semavat için yedi ifadesi geçmediğinden bunun anlamı bütün gök cisimleridir.Çünkü. Arapçada gök cisimlerinin tümüne de ‘’semavat ‘’ denir.Bunu önce bilmeniz gerkir…Ayrıca bunun atmosfle de hiç bir alakası yoktur.Çünkü ” yedi sema ‘’ atmosfer değildir.daha önce yedi semanın ne olduğunun açıklanması yapılmıştır,bu nedenle aynı konuyu tekrar etmemize gerek yoktur..

        6- ayrıca bitişikken ayrılıp ayrılmamayı isteyip istemeyeceklerini sormayan bir tanrı, tekrar geri çağırdığında niye isteyerek veya istemeyerek gelin diye soruyor? gelin dedikten sonra yerle gök’ün itiraz edecek durumu olur mu? yani abes bir soru, ‘’ sizden alıntı ‘’

        FUSSİLET-11,Ayete soru diye bir şey yoktur.Burada emir vardır,ayet şöyledir.

        ‘’ ثُمَّ اسْتَوَى إِلَى السَّمَاء وَهِيَ دُخَانٌ فَقَالَ لَهَا وَلِلْأَرْضِ اِئْتِيَا طَوْعاً أَوْ كَرْهاً قَالَتَا أَتَيْنَا طَائِعِينَ (11) )

        Sonra gaz halinde bulunan göğe yöneldi. Ona ve yeryüzüne, ister istemez buyruğuma gelin, buyurdu. İkisi de «İsteyerek, boyun eğerek geldik» dediler ‚‘

        Burada onlara ‘‘ gelin ..‘‘ diye emir var,peki soruyu nereden çıkarıyorsunuz…???

        7- sınırsız kudret ve hakimiyeti su üzerinde olan bir tanrının her şeyi sudan yarattığını söylemesinden daha doğal ne olabilir ki, kaldıki çamurdan, meniden, tohumdan,kan pıhtısından yarattığını da söylemektedir, yani ben sayayım, nasıl olsa biri tutar misali. ‘’ sizden alıntı ‘’

        Bütün bu saydıklarına hayat veren yine sudur,ama her şey su olmadığı gibi,bütün varlıkları oluşturan da sadece su değildir.Ama su olmadan ne çamur,ne meni,ne kan vs. hiç bir şey de oluşmaz…’’

        Peki,bu saydıkların tümünde su yokmu,bunlar susuz mu olur.? Tabiki her şeyin ana unsuru sudur,ilk insan ise hem sulu topraktan,hem de içindeki bütün kimyevi maddelerden yaratılmıştır,ondan türeyenler ise,meni,tohum vs. gibi dediğniz maddelerden yaratılır.Yani her şeyin hayat unsuru su olduğundan çamurda,menide,kanda vs.hepsinde zaten su vardır.bu nedenle her şeyin ana unsuru sudur..

        8- toro, T.TAŞPINAR’a varlık neyden (hangi şeyden) yaratılmıştır? diye sordu, o da yoktan yaratılmıştır dedi, toro’da “demek yok olmasaydı, hiçbir şey yaratılamayacaktı” dedi, bu yüzden T.TAŞPINAR’ın kafası karıştı ‘’ sizden alıntı’’

        Bence sn.Toru mantıklı bir cevap bulunamayınca konuyu karıştırmak için söz konusu ifadeyi kullanmıştır.Yoksa herkes biliyor ki,yok denen bir kavram zaten vardır. Ayrıca sn. T:TAŞPINAR’ın varlık için ‘’ o da yoktan yaratılmıştır ’’ şeklinindeki yanıtı da mantıklı olup,yerinde verilmiş bir cevaptır.Çünkü yaratılmış olan o şey önce yok idi,sonra dan var edilmiştir..Zaten sn.T.TAŞPINIR’ın ‘’ o da yoktan yaratıldı ‘’ ifadesiyle de yok denen bir kavramın var olduğunu kendisi de söylemiş oluyor…

        9- şimdi yok’u bulabilmek için canlı cansız yaratılan her şeyi hayalinde yok etmeye karar vermiş, gelgelim her şeyi hayalinde yok etmiş ama gelgelelim bir türlü boşluğu yok edememiş, yeri yok ettim ama gök’ü bir türlü yok edemiyorum diyormuş, hele bir yardım ediverde ikiniz birlikte boşluğu yok etmeyi deneyin,
        sonuçtan bize de bilgi verin, ‘’ sizden alıntı ‘’

        Gökten maksadın yok ise,yok,nasıl yok olacak ? Bundan maksadın boşluk ise,fiziki evrenle bunun bir kısmı yok olmuştur .Ama bizim varlıktan maksadamız fiziki evren ve bütün gök cisimleridir.yoktan yaratılan da bunlardır,..

        10- “””Mnatıksal olarak da YARATICIYI yok saymak,evreni yok saymakla eş değerdedir.

        tanrının varlığı,yarattıklarından ibaret midir ki evreni yok saymakla yaratıcıyı yok saymak eşdeğer olsun?
        tanrının varlığının kanıtı evrenin varlığı mıdır?
        ne yani şimdi evren günün birinde yok olursa tanrı yok mu olacaktır? ”’sizden alıntı’’

        Galiba okuduklarınızı anlamıyorsunuz.ki bu tür soruları soruyorsunuz..!!!

        Cevap:Bu koca evren yaratılmış bir eserdir,onun yaratıcısını inkar edebilmek için,bu dev eseri,yani evreni de inkar edebilmek gerekir.Eğer bu kainatı inkar edemiyorsak,onun mucidini ve yaratıcısını da inkar edemeyiz.Çünkü icad edilip yaratılmış olan bir eserin varlığı,kendi mucid ve yaratıcısının varlığına bağlıdır..Bu nedenle yaratıcının inkarı ancak var olan bu dev kainatı da inkar etmekle mümkün olabilir…Bu koca kainatın varlığını biz inkar edemediğimizden onun mucid ve yaratıcısını da inkar edemeyiz.. !!!

        Elbette tanrı’nın varlığı,yarattıklarından ibaret değildir,ama yarattıkları olmasaydı onun varlığı da bilinmezdi..Eğer onun yarattıkları olan bu evren olmasaydı,onun varlığı nasıl bilinecekti.? Onun bu yarattıkları olmasaydı,neye dayanarak onun varlığına inanılacaktı? Çünkü,yaratıcıyı maddi gözümüzle değil,yarattığı eserleriyle anlıyoruz.Bu nedenle onun varlığının kantı yartamış olduğu bu koca kainattır…!!!

        Ayrıca evren günün birinde yok olsa bile,tanrı yine yok olmaz,o her zaman var olacaktır. Çünkü tanrı bu yaratıklardan biri değildir ki,bu evren ve yaratıklar yok olduğundan o da yok olsun.Ama onun yarattığı bu kainat ve her şey yok olursa,ondan sonra var olmasına rağmen varlığı da bilinmeyecektir…!!!

        Saygılarımla…

      • 1okuyucu dedi ki:

        Bilâl;

        “””Gökten maksadın yok ise,yok,nasıl yok olacak ? Bundan maksadın boşluk ise,fiziki evrenle bunun bir kısmı yok olmuştur “””

        neyi kastettiğimi bal gibi anlıyorsun, soruyu orada yaptığım espriye cevap vermekle geçiştiriyorsun

        bana bir yığın martaval anlatmışsın, oysa benim sorularım gayet net,

        sonsuz boşluk yok edilebilir mi?
        bir tanrı yardımcılara ihtiyaç duyar mı?

        sorduğum sorulara cevap verebileceğini de sanmıyorum, çünki, “hayır” diyemeyeceğini biliyorum, “evet” deme gafletini de gösteremeyeceğine göre,
        yat kulağının üstüne gitsin,

        zamanım yok bu kadar yazabildim,

      • 1okuyucu dedi ki:

        Bilâl;

        ezelden beri var olan bir tanrının, sınırsız hakimiyet ve kudretinin de ezelden beri var olacağı söz konusu olacağına göre…

        tanrının sınırsız hakimiyet ve kudretinin su üzerinde olduğunu söylemek, suyun ezelden beri var olduğu anlamına gelir, buda ateistlerin iddiasını doğrulamak anlamına gelir,

        tanrının sınırsız hakimiyet ve kudretinin belli bir yerde bulunması mı gerekiyor ki tanrının arşı suyun üzerinde bulunsun,

        sınırsız hakimiyet ve kudreti her yeri kuşatan bir tanrı, nasıl olurda sınırsız hakimiyet ve kudretini su üzerinde konuşlandırmak gereği duyar?

        başka bir şey bul Bilal bey, çünki yaratılmış her zerreye hükmedebilmesi gereken bir tanrının bu gücünü belli bir yere konuşlandıracağı düşünülemez,

        1400 sene önce de, saba melikesinin, diğer hükümdarların tahtının olduğu yerde, göklerin ve yerin hakiminin tahtının olmayacağı düşünülemez, hele miraç hadisini sahih hadisler arasında sayan bir İslâm alemi varken hiç düşünülemez,

        ayrıca tanrı kendi işini kendi görecek bir varlıktır, o nedenle yardımcı kullanmasını gerektirecek herhangi bir durum söz konusu olamaz, yani tanrı kendi yarattıklarına ihtiyaç duyacak bir varlık değildir,

        o nedenle Kuran denilen kitapta var olduğu söylenen melek, şeytan zırvalarına kendiniz inanın,

        “””Mnatıksal olarak da YARATICIYI yok saymak,evreni yok saymakla eş değerdedir (senden alıntı)

        evren var olduğu halde tanrıyı yok sayanlar var, demek ki evrenin varlığı kimilerine göre tanrının varlığı için kanıt değilmiş, demek ki tanrının varlığını kabul etmek evrenle eş değer değilmiş,

        ayrıca tanrının bilinmeye ihtiyacı olamaz, kendi yarattıklarına kendi varlığını kanıtlamaya çalışan bir tanrı düşünülemez, çünki tanrının kendi varlığını kanıtlamak gibi bir derdi olamaz, o zaten vardır, isteyen inanır, isteyen inanmaz, bu tanrının sorun yapacağı bir şey değildir,

        ayrıca, tanrı bilinmek isteseydi, adına ezel denilen sonsuz bir zaman diliminde bilinmek için ezelle kıyaslandığında okyanusta bir su damlasından bile daha küçük bir zaman diliminde insanı yaratmayı düşünmez, ezel denilen sonsuz zaman diliminde insanı yaratırdı, (her ne kadar sonsuzla kıyaslama yapılamasa da, insanlık tarihini ezelle kıyaslamak için okyanus örneğini verdim)

        günün birinde evren yok olursa, geriye sadece sonsuz boşluk kalır,
        sonsuz boşluk da kalmaz diyorsan, sonsuz boşluğu nasıl yok edebileceğini açıklamak zorundasın,

      • toro dedi ki:

        Sayın T.TAŞPINAR,

        Son yazdığınızla başlayalım!

        Diyorsunuz ki;

        ”Allah’ ın mesajlarından Allah’ın niyeti ve isteklerine dair hiç bir yoruma gidemeyecek miyiz..? Gidemeyeceksek bunca mesaj neden verilsin…Allah’ın mesajından yorum çıkarmak Allah adına konuşmak vs. değildir..”

        Doğrusunu isterseniz Tanrınızın aynı zamanda size O nun niyetini ve isteklerini yorumlayabilmek ve mesajından yorum çıkarmak üzere özel eğitimler verdiğini bilmiyordum!Bunu biraz açarmısınız, yaratılan yaratanının niyetine ve isteklerine dair yorumlarını onu tanrıyı anlayacak düzeye taşıyabilen hangi üstün duyusuna dayanarak yapabilir? Bir yaratılmış kendisine söylenen bir sözün içinden tanrının niyeti şudur şeklinde bir çıkarımı yapabilecek cesareti nereden bulabilir?

        Demek ki siz tanrınızın gücünün o kadar farkındasınız ki onun yani bir yaratıcının niyetini bir yaratılan olarak kavrayabileceğinizi düşünebiliyorsunuz! Her defasında bana algı olarak bir insanı tarif ediyor ya da bir insandan bahsediyor izlenimi veriyorsunuz! Tanrı kavramını yüklediğiniz figürü küçülte küçülte vur ensesine al ağzından baklayı kıvamına getirivemişsiniz!

        Sayın T.TAŞPINAR yaptığım hiç bir yorum için başkasından feyz almama gerek yok! O nedenle düşüncelerim ne bir kaynaktan beslenerek ne de bir denize dökülerek sınırlanmıyor!

        Siz tanrınızın mesajından yorum çıkarmayı ya da niyetini okumayı kendinize bir hak görebilirsiniz! Bu bir tercihtir! Ama bu tercihlerin tezahürü olarak ortaya çıkan ve tarafınızdan kaynağı tanrı olarak gösterilen yorumlar ya da niyetler siz söylediğiniz için tanrıya ait olmaz! Bunlar tanrı onayladığı anda tanrınınmış şeklinde değerlendirilebilir! Aksi sadece sizin kişisel dışa vurumlarınızdır! Bu noktada tanrı, herhangi bir insanın kaynağını tanrı olarak gösterdiği yorum ve niyeti doğrulamak için devreye girermi ya da giriyormudur?
        Çünkü yapılan tanrılık vasfının yaratılan tarafından paylaşılmasıdır! Çünkü bir tanrının açıklamadığı mesajı onun adına açıklamaya çalışmak kendini onun yerine koymak yani O nun gibi düşünebildiğini iddia edebilmektir! Şeytanın ve meleklerin bile (tanrısını insandan daha uzun süredir tanıdığını tahmin etmek zor değil) tanrısının niyetini tanrıymışcasına okumaya ya da tanrısının niyetini yorumlamaya kalkışmadığı yaratılış hikayesinde siz yani insan neyine güveniyor? İlk kandırılma çabasına bile direnemeyip kendini cenneten kovduran insanmıdır tanrısının niyetini okuyacak ya da mesajlarından gizemler çıkaracak olan!

        Sizce siz, tanrıyı Adem den daha iyi biliyor,tanıyor olabilirmisiniz? Bence mümkün değil! Peki Ademin bile yapamadığı, yapabilse kendisinin cennetten kovulmasını sağlayacak hatayı muhtemelen yapması engelleyecek tanrının niyetini okuma eylemini, siz hangi akıl,cesaret,izan ya da bilgiye dayandırıyorsunuz?

        Eğer insanın böyle bir hakkı olsaydı sizce Adem, oğullarıyla ilgili problemi tanrıya havale etmektense tanrı gibi düşünmeye çalışarak çözmeye çalışmazmıydı? Sanırım bunu sizden daha iyi yapabilecek bilgi ve deneyime sahip bir insandı kendisi!

        Yazınızın geri kalanıda tamamen size hiç söylenmemiş sözleri ve hiç anlatılmamış hikayeleleri duymuş ya da dinlemiş gibi rol kesmenizden ibaret! Deseydi, yapsaydı, söyleseydi! Bu söylem bir savunmacının yani bir avukatın tarzıdır! Ama avukat bu savunmayı yaparken müvekkiliyle ya da savunmasını üstlendiğiyle konuşur ve deseydi, yapsaydı, söyleseydi lerin gerekçelerini öğrenir en azından buna çalışır! Sizin gibi aklına gelen herşeyi tanrının ne bir dipnot nede ayrı bir yardımcı ile ana kitabını desteklemediğini bildiği halde söylemez! Ha söyleyen avukatlar da vardır! Onlar da bunu müvekkillerinin suçlu ya da hatalı olduğunu bilerek yapar ve bunu yaparken düşündüğü beyazı kara gösterme yeteneği karşılığında elde edeceği çıkardır!

        Siz böyle avukatlar tanıyormusunuz, ben galiba tanıyorum!

      • toro dedi ki:

        Sayın Bilal,

        Çok fazla uzatmayacağım! Çünkü doğrudan bana cevap vermiş ya da verebilmiş değilsiniz!

        Yaratılmış ya da meydana gelmiş hiç bir varlık için (tanrıda dahil) yokluktan bahsedemeyiz! Hiç birşey, hiç olmayan bir şeyden, hiç olmayacak şekilde oluşamaz! Dolayısıyla ne yaratılan insan ne de insanın yaratıcısı olduğunu iddia edecek olası bir tanrı yoktan var olabilmekten ya da var etmekten bahsedemez! İşte bu yüzden yarattığıyla muhatap olan ve bu yüzden kendi yaradılış hikayesini baltalıyan bir tanrı hayalinden bahsedilemez diyorum!

      • T.TAŞPINAR dedi ki:

        toro,
        Hiç bir çıkar için hiçbir şeyin avukatlığını yapmadım ve yapmayacağım..bunu beni yakından tanıyanlar biliyor..
        Ben sende bir acizliğin sonucu olarak dolaylı hakaret ve suçlamalara başvurduğunu görmekteyim…Ben net bir şekilde sorulanlara cevap veriyorum sen ise laf kalabalığından başka ve iftira içeren şeylerden başka bir açıklama göremiyorum..neden acizlik dediğimi biliyorsun.daha önce de defalarca söylediğim mucize iddialarımdan birini bile çürütebilecek – hen de meydan okumalarıma rağmen-bir kanıt ortaya koyamadan sadece boş ve BOŞLUK içeren polemiklere dayanmaya çalışmaktasın..
        Allah’ın ayetleriyle ilgili Allah’ın niyeti ve amacıyla ilgili çıkarımlar yapamayacakmışım..Allah bir ayette “Allah’ın boyasıyla boyanın “diyor..ne yapmalıyım boyacı boyacı dolaşıp Allah’ın boyasından var mı acaba varsa alıp vücumu boyayacağim mı diyeceğim..Allah ın ipine sarılın deniyor…göklere bakıp aşağıya sarkmış ipler mi arayacağim..Allah katında önemli ve değerli olan takvadır deniyor..ben burada bahsedilen takva kavramıyla neyi amaçladığını düşünüp araştırmayacak mıyım..? oysa Allah hep düşünmeye yöneltiyor.. işte yine net bir cevap veriyorum var mı bunlara net bir cevabın..kusura bakma ama dayanaksız polemiklerden başka bir şey göremiyorum cevaplarında..

      • bilal dedi ki:

        Sn.Toro,

        1-Arşın maddi olmadığını ve bunun Allah’ın sınırsız kudret ve hakimiyetinin bir ifadesi olduğunu ve meleklerin bunu yüklenmenin ne anlamda olduğunu sn.1okuyucu’ya yazdığım ‘’ 07/07/2014, 20:23 tarihli yorumumda hepsinin cevabını bulabilirsiniz.Yani yazdığım yorum sizin için de geçerlidir.Bu nedenle söz konusu yorumumu okumanızı tavsiye ederim…!!!

        2- ”Tabiki onun arşı (sınırsız kudret ve hakimiyeti) gökleri ve yeri yaratmadan önce de vardı.!”Sizden
        VARDI diyorsunuz! Yani olasılık gözetmeden doğrudan sonuçtan bahsediyor ve bildiğinizi söylüyorsunuz! ‘’ sizden ‘’

        Onun arşı,sınırsız kudret ve hakimiyeti gökler ve yeri yaratmadan önce de ‘’ VARDI ‘’ diyen bizzat kur’an’dır. Bunun için bir olasılık gözetmeden VARDI diyorum… Konuyla ilgili ayeti defalarca okuyup gündeme getirdiğiniz halde sanki bundan hiç haberiniz yokmuş gibi davranıyorsunuz…!!!

        3- ”Andolsun biz, en yakın göğü kandillerle donattık. ONLARI şeytanlara ATILAN TAŞLAR yaptık ve (ahirette de) onlara alevli ateş azabını hazırladık.”Mülk,5-Diyanet
        Bu şeytanlar dünyaya girmeye çalışanlar değilmi? Şimdi bana söylermsiniz gökyüzünde kandil gibi görünen ama en küçüğü bile dünyamızdan kat be kat büyük olan yıldızlar melekler tarafından yörüngesinden alınıp dünyaya sızmaya çalışan şeytanlara doğru atıldığında dolayısıyla bu yıldızlar güneş sistemimize girdiğinde ne olur? Örneğin bizim güneşimiz büyüklüğünde bir yıldız şeytana doğru atılsa ve dünyanın yanından şeytanı vurarak (her halde ıskalamazlar) geçse ortaya çıkacak çekim kuvveti ortada dünya ya da güneş sistemi bırakır mı? ‘’ sizden ‘’

        3-Yıldız veya gezegenlerin şeytanlara atımadıklarını,şeytanlar melekler tarafından kovulduklarını,meleklerin şeytanlara attıkları materyallerin ise,asla ne yıldız,ne de bir gezegen olduğunu defalarca sizinle tartıştık ve konuyla ilgili MÜLK-5.ayetin doğru meal ve izahını yaptığımız halde,yine sanki hiç bir şey olmamış ve böyle bir şeyi de sizinle hiç tartışmamışız gibi davranıyorsunuz…Bunlar sizinle tartışılmadı mı ? Yoksa unuttunuz mu ???

        Konuyla ilgili Mülk-5.ayet :

        1- MÜLK-5.AYETİN HATALI MEALİ !

        Andolsun biz,en yakın göğü kandillerle donattık. Onları şeytanlara atılan taşlar yaptık ve (ahirette de) onlara alevli ateş azabını hazırladık….

        2- MÜLK-5.AYETİN DOĞRU MEALİ !

        Muhakkak biz,dünya semasını kandillerle süsledik.Ve orayı (dünya semasını) şeytanların kovulup atıldıkları mekan yaptık…….’’ şeklindedir..

        a) Burada yemin ifadesi asla yoktur,onun yerinde ‘’ولقد ‘’ve lakad ‘’muhakkak‘’ifadesi vardır.

        b) Burada‘’ şeytanlara atılan taşlar ‘’ ifadesi de yoktur. Buradaki meal hatalı olup doğru meali şöyledir: ‘’VE ORAYI ŞEYTALARIN KOVULUP ATILDIKLARI MEKAN KILDIK..’’

        Yani şeytanlar buradan melekler tarafından kovulmaktadırlar,onlara atılan ne yıldızlar,ne de gezegenlerdir.Onlara melekler tarafından atılanlar ise melekler gibi metafizik şihaplardır.Maddi bir şey,yani yıldız veya gezgenler onlara atılmaz.Bu nedenle konuyla ilgili ayetin mealleri hatalıdır… !!!

        Ayetin devamı şöyledir. = ”وجعلناها – اي سماء الدنيا Biz dünya semasını şeytanların ” رجوما = اي مراجم = للشياطين ”
        kovulma mekanı yaptık…….. ” Yani oradan melekler tarafından kovulurlar….

        Hani, اعوذ بالله من الشيطان الرجيم ” Kovulmuş şeytanın şerrinden Allah’a sığınırım ! ”
        diyoruz ya.! Arapçada ” الرجيم ” er-Reciym ” ismi mef’ul, (yani kovulan,) ” رجوم ” masdarın
        çoğulu olup, ismi mekani ise,tefsirde geçtiği gibi,” مراجم ” yani kovulma mekanı” demektir.
        Ayetin özeti şöyle olur. ” ……Biz dünya semasını şeytanların kovulma yerini yaptık……..’’
        Onlar,metafizik varlıklar oldukları için,kovulma şekilleri de tamamen metafiziktir.Bu nedenle
        şeytanların yıldız veya gezegenlerle kovulmaları söz konusu değildir…..

        Saygılar…

      • toro dedi ki:

        T.TAŞPINAR,

        Daha önce de söylediğim gibi söylenen sözü üzerinize alırsanız o söz sizindir, sizi ilgilendirir, alınmazsanız o söz sizin değildir, sizi ilgilendirmez! Bu durumda ben sizin sürekli üzerinize alınacağınız sözler söyleyebiliyorsam sizi iyi tanımış ve handikaplarınızı öğrenmişim demektir! Sonuç itibariyle memnun olmanız gereken bir durum da var! Kendinizi her türlü ifade edebiliyor, tanıtabiliyorsunuz demektir.

        Şimdi T.TAŞPINAR size kaynağınızı yani sizinle peygamber vasıtasıyla konuştuğunu ve konuştuklarını yazdırdığını iddia ettiğiniz tanrıyı mantıksal bir boşluk bırakmayacak şekilde KANITLAYIN diyorum. Geri dönüşünüzde kanıt diye getirdikleriniz ……kadar büyük bir kainat yaratıcısız nasıl olabilir? minvalinde sorulardan öteye gidemiyor. Yani kanıtlarınız karşı tarafa soru sormaktan ibaret! Farkında olmadığınız şey mantıksal boşluk bırakmayacak şekilde gerçeklik arz eden durumlarda artık sorulara gerek yoktur! Çünkü taraflar durumu kendi mantıklarıyla değerlendirmiş ve kesin bir sonuca ulaşmış durumdadır! Artık mutlak bir realite söz konusudur yani artık soru sormaya gerek yoktur!

        Bu noktada siz inandığınızı iddia ettiğiniz bir gerçekliği (inancınıza göre) ispat etmek için bile hala soru sormak zorunda kalıyor başka argüman gösteremiyorsanız ortada bahsedilecek mutlak bir gerçeklik yok demektir! Çünkü durumunuz benim durumumdan farklı değildir! Ben var olduğuna inanmadığım özneye sorular soruyorum, siz ise var olduğuna inandığınız şeye! Yani siz birşeyi ispat ediyor falan değilsiniz!

        Peki ben sizin ispat edemediğiniz bir varlığı kaynak gösterek yaptığınız niyet okumalarına ve mucize avcılığına, niyet okumalarınızı ve mucize avcılığınızı doğrudan muhatap alarak ortak olursam ne olur? Sizin ispatlayamadığınız iddianızı kendi elimle meşru kılmış olurum. Bu durumda senin inandığın tanrıya inanmıyorum demem artık anlamsızdır! Çünkü madem inanmıyorum o halde neden kaynağı O diye gösterilen niyet okumaları ve mucize iddialarını çürütmeye çalışıyorum!

        Kusura bakmayın sizi meşrulaştırmaya niyetim yok!

        Verdiğiniz ayete gelince! Bu kadar sıkılmayın o ayeti buraya kopyalayıp adını numarasını vermek size bu denli zul gelmesin! Sonuç itibariyle inandığınıza en fazla saygı duyması ve özen göstermesi gereken sizsiniz! Hatta buna zorunlusunuz!

        Şimdi sizin geçiştirdiğiniz ayeti ben aşağıya kopyalayacağım!Bu arada niye geçiştirdiğinizi gayet iyi anlıyorum! Neye inandığınıza sorgusuz sualsiz ve mantıksal boşluk kalmayacak şekilde biliyor olsanız size gelecek eleştirilerden bu denli rahatsız olmazdınız! Ama siz hem rahatsız oluyor hemde kendinizi, yaptığınızı savunma ihtiyacı hissediyorsunuz! Bu nedenle can havliyle sizi koruyacak ve kollayacak ayetler aramaya başlıyorsunuz! Bu noktada artık Tanrınızı ve onun takvasını ya da yolunu değil kendi benliğinizi ve benliğinizin bize yansıyan taraflarını savunmaya çalışıyorsunuz! Yani derdiniz artık Tanrınızı anlatmak değil kendinizi kanıtlamak! İşte bu noktada korunmak için bulduğunuz ayeti yazınıza serpiştirerek kendinizi, yaptıklarınızı kanıtlamak telaşına düşmüşsünüz!

        “Biz, Allah’ın boyasıyla boyanmışızdır. Boyası Allah’ınkinden daha güzel olan kimdir? Biz ona ibadet edenleriz” (deyin).”Bakara,138-Diyanet

        Eğer bu ayeti kendinizi korumak maksatlı kullanmayıp gerçekten anlamaya çalışsaydınız varacağınız sonuç belliydi! Bu ayette bir arayış ya da arayışa teşvik yok! Verilenin gereğini yapmak var! Size ne söylediyse, söylediklerini kurcalamak,acaba başka birşey demiş olabilirmi şeklinde kendince niyetler tayin etmenize izin vermek yok!

        Ama zaten bunu sizde biliyorsunuz! Bu ayet kendinizi koruma ve yaptıklarınızı aklama niyetiyle aradığınız ve bu arama sırasında elinize gelen ilk ayet!

        Bakın ben sizin ARAŞTIMACI kimlğinize faydası olsun diye sizden daha fazla araştırmacı olduğu su götürmez Taberi’den ilgili ayetle ilgili bölümü paylaşmak istiyorum! Sanırım islamın doğduğu iddia edilen zamana sizden 1200 sene daha yakın olmuş bir zattan daha sıcak bilgilere sahip olduğunu düşünecek kadar bencil değilsinizdir!

        ******Allanın boyası (ile boyandık) Allanın boyasından daha güzel bo­yası olan kimdir? Biz ancak sana kulluk ederiz.” deyin.

        Deyin ki: “Yalnız Allaha ibadeti emreden Hanif dinine yani İslam dinine uyduk. Bu, Allahm boyasıdir. Allanın boyası da boyaların en güzelidir. Allaha ortak koşmayı bırakın. Allahm dininden daha güzel hiçbir din yoktur. Ve deyin ki: “Biz, onun yüceliğine boyun eğeriz. Ona ibadet etme hususunda kibirlenme­yiz.”

        * Hıristiyanlar, gerek Hıristiyanlığı kabul eden insanları gerekse küçük çocukları, mukaddes kabul ettikleri suya batınp çıkararak vaktiz yaparlar. Böy­lece Hıristiyanlık boyası ile boyadıklarını zannederler. Allah teala bu âyet-i ke­rimesinde Hz. Muhammede ve ona iman eden ümmetine “Yahudi olun ki kurtu­luşa eresiniz.” diyen Yahudilere ve “Hıristiyan olun ki kurtuluşa eresiniz.” diyen Hıristi yani ara şöyle demelerini emretmiştir: “Biz, Hanif dini olan İslam dini üzereyiz. Allanın gerçek boyası işte bu dindir. Siz de gelip bu dine girerek bi­zim yaptığımız gibi, Allahm boyası ile boyanın.”

        Âyette zikrediîen “Allanın boyası”ndan maksat, Katade, Ebııl Aliye,

        Atiyye, Süddi, İbn-i Abbas ve İbn-i Zeyd’e göre “Allahm dinidir.” Mücahidden nakledilen başka bir görüşe göre ise “Allahın boyası”ndan maksat, Allahm, in-sanlan, üzerinde yarattığı fıtrattır.******

        Evet T.TAŞPINAR ben polemiklerle uğraşmıyorum sizin iddianızı polemiklere yer bırakmayacak şekilde kanıtlamanızı bekliyorum! Çünkü polemikler sizin bıraktığınız boşluklarda yeşerir! Boşluk bırakmazsanız polemiklerden bahsetmek zorunda da kalmazsınız!

      • T.TAŞPINAR dedi ki:

        sn toro,
        sizden alıntı:
        “Biz, Allah’ın boyasıyla boyanmışızdır. Boyası Allah’ınkinden daha güzel olan kimdir? Biz ona ibadet edenleriz” (deyin).”Bakara,138-Diyanet

        Eğer bu ayeti kendinizi korumak maksatlı kullanmayıp gerçekten anlamaya çalışsaydınız varacağınız sonuç belliydi! Bu ayette bir arayış ya da arayışa teşvik yok! Verilenin gereğini yapmak var! Size ne söylediyse, söylediklerini kurcalamak,acaba başka birşey demiş olabilirmi şeklinde kendince niyetler tayin etmenize izin vermek yok!”
        Şimdi siz burada tanrının niyetini okumamamış oluyorsunuz değil mi.?Ben buna benzer yorum yapınca tanrının niyetini okuma yetkisini nereden alıyorsunuz gibi tuhaf savunmalara geçersiniz..zaten sizin gibi düşünenlerden tutarlı davranışlar beklemek anlamsız..
        Tanrının varlığı mantıksal ve bilimsel boşluk bırakmayacak şekilde kanıtlansaydı adı inanç olmazdı..Bence Allah ın isteği kıyamete kadar kesin kanıtlar olmadan şüpheleri yenip inancı ön plana çıkarmamızdır..Ben, inanmamak için bahane ve gerekçe aramayanlar için kalbi inanca açık olanlar için gerekli kanıtı oluşturacak Kuran mucizelerinden bahsediyorum.Hem de bizzat kendi tespit ettiğim mucizeler..siz bunları çürütemeyince olmadık bahanelere sığınıp acizliğinizi bir kez daha sergiliyorsunuz..eğer bu iddialarımı çürütebilecek bir kanıt bulsaydınız hiç susmaz burada sayfaları boş polemiklerle değil bu kanıtlarla doldururdunuz..

      • toro dedi ki:

        Sayın Bilal,

        Bana meleklerin ve şeytanların tam olarak sizin tabirinizle ve kuran dan kaynak göstererek METAFİZİK varlıklar olduğunu kanıtlamanızı istiyorum!

        Onların metafizik varlıklar olduğunu kanıtlayında elimizde i somut verilerle konuşalım.

        Ama gerçekten merak ediyorum, Tanrınızın tabiriyle kanatlarından bahsedilen, yüklenici yani taşıyıcı olarak arşı taşıyan, tanrısıyla konuşan hatta uyaran ve de borusu olan, şeytanları ise üreyebilip çoğalabilen bu sayede nesil haline gelebilen varlıkların METAFİZİK varlıklar olduğu hayaline kendinizi nasıl inandırdınız?

        Sayın Bilal,
        Öncelikle metafiziğin tanımının ilk olarak Parmenides tarafından yapıldığını unutmayın!Yani siz bu varlıkların yapısını tanımlarken kuranın getirdiği bir bilimi değil kurandan 1200 yıl önce yaşamış ve semavi dinlerle hiç alakası olmayan bir insanın ilmini kullanıyorsunuz! Yani tanımınızın kaynağı kuran bile değil!Bu da sizin tezatınız!

        Bakın sizden ve temsil ettiğiniz dinden yüzlerce yıl önce ne diyor Parmenides;

        ”Evrende değişen hiçbir şey yoktur. Gerçeklik, yani Varlık, mutlak anlamda Bir’dir, kalıcıdır, süreklidir, yaratılmamıştır, yok edilemez; o ezeli ve ebedidir; onda hareket ve değişme yoktur.”

        Sizin mükemmel, bilim üstü ve mantığın kaynağı olarak gösterdiğiniz kitaptan yüzlerce yıl önce hemde semavi dinlerle hiç alakası olmadan yaşamış bir uygarlığın mensubu yukarıdaki tanımı yapabiliyor! Ama siz hala soruların cevaplarının sizde olduğunu iddia etmeye devam ediyorsunuz!

        Umarım yukarıdaki tanımı yapan filozof un dini görüşünü sorma hatasına düşmezsiniz!

        Ama benim dikkat çekmeden duramayacağım bir ayrıntı vardır Parmenides ile ilgili!Aşağıda onun Doğa Üzerine yazdığı bir şiiri paylaşacağım!

        Beni götüren kısraklar beni yüreğimin özlem duyduğu denli uzaklara dek ulaştırdılar.
        Yolu gösterdiler ve beni Tanrıçanın bilen ölümlüyü tüm kentlerden geçen o ünlü yoluna götürdüler.
        Arabamı çeken akıllı kısraklar beni oraya götürürken yolu genç kızlar gösterdi.
        Yuvalarında kor gibi olan dingil bir boru gibi ötüyor,
        Çünkü iki uçta fırıldak gibi dönen tekerlekler tarafından çevriliyordu.
        Bu arada Güneşin beni aydınlığa ulaştırma telaşı içindeki kızları,
        Elleri ile yüzlerinden geriye atıp tülleri,
        Terk ettiler Gecenin Evini.
        Oradadır Gecenin ve Gündüzün yollarının girişleri,
        Yukarıda tahtadan bir pervaz ve
        Aşağıda taştan bir eşikle çevrili.

        Göğün yükseklerinde, bu girişler güçlü kapılar ile örtülüdür,
        Ve saklar onlara uyan anahtarları öç alıcı Türe Tanrıçası.
        Genç kızlar hoş sözlerle ricalarda bulundular ona,
        Ve onu girişlerden mandallı sürgüleri çıkarmaya ikna ettiler kurnazca.
        Sonra, geriye doğru itilince kapılar,
        Dönerken perçinler ve çiviler ile tutturulmuş pirinçten direkleri yuvalarında,
        Göründü uçsuz bucaksız bir boşluk kanatların arasından.
        Dosdoğru aralarından geçerek genç kızlar sürdüler atları ve arabayı geniş yolda.
        Tanrıça beni incelikle karşıladı, sağ elimi eline aldı ve bana şu sözlerle seslendi:
        Ölümsüz sürücülerin eşliğinde seni buraya ulaştıran atlarla evime gelen genç adam, hoş geldin.
        Seni bu yolda yolculuğa çıkaran şey kötü bir yazgı değil ama Tüze ve Türedir [Themis ve Dike].
        Gerçekten de, insanların alışıldık yollarının uzağında yatar bu yol!
        Herşeyi öğrenmelisin—hem iyice toparlanmış Gerçeğin titremeyen yüreğini,
        Hem de ölümlülerin gerçek inanca taşımayan sanılarını.
        Bunları da öğrenmelisin—
        Tüm şeylerin içerisinden geçerek, var gibi görünen şeylerin nasıl yargılanması gerektiğini.

        Ama düşünceni bu araştırma yolundan uzak tut ve
        Aalışkanlığın sayısız deneyiminin seni bu yola girmeye zorlamasına
        Ya da dolaşan gözünü ve çınlayan kulağını ve dilini gütmesine izin verme;
        Ama sözünü ettiğim çok tartışılan tanıtlamayı uslamlama yoluyla yargıla.
        Sözü edilebilecek tek yol vardır yalnızca.

        Evet sayın Bilal yukarıdaki şiirin yazarı, sizin tanrınızın yarattığı bazı varlıkları tanımlamakta kullnadığınız METAFİZİK biliminin kurucusudur!Ve yazar yukarıdaki şiirini TANRIÇA nın katına yükselerek dizelerini bizzat TANRIÇADAN almak suretiyle yazdığını söyler!

        Sanırım sizin onun bilimine duyduğunuz ilgi bu hikayenin bir benzerine de sizin inanıyor olmanızdandır!

      • toro dedi ki:

        T.TAŞPINAR,

        Tam anlamıyla grogi olmuş durumdasınız! Artık herşeyi karıştırmaya ve anlamsız yanıtlar kurgulamaya başladınız. Aşağıdaki serzenişiniz bu durumun yansımasıdır;

        ”Şimdi siz burada tanrının niyetini okumamamış oluyorsunuz değil mi.?”

        Öncelikle ben benimle konuşan bir tanrıdan bahseden ve konuştuklarını dayanak göstererek dayanak gösterdiğim o sözleri kendimce yorumlayan değilim! Dolayısıyla benim inancımda niyetini okumak ya da anlamaya çalışmak zorunda kaldığım ve zamanını benim tayin ettiğim anlarda kendimi koruyup kollatmak için kullandığım bir tanrı yok! Bu profilin sahibi ben değil sizsiniz!

        Bahsettiğiniz tanrı benim tanrım değil ya da o tanrıya inanan ben değilim ki onun niyetini okuyayım! Ben sizin niyetinizi okuyorum T.TAŞPINAR! Çünkü ben bu halimle bile sınırlarımı ve haddimi bilirim! Ve bildiğim şeyler bana yaratıcının söylediği sözler (söylediğini varsayıyorum) üzerinden yorum üretebilecek bir varlık olmadığımı anlatır! Aksini yapabilseydim, yani tanrı gibi düşünebiliyor olsaydım zaten sizin gibi TANRI olurdum!

        Çünkü bir tanrının görünmeyen niyetini algılayabilmek için yine bir tanrının algısal tepkilerine ihtiyaç vardır! Sizin yaptığınız tanrı gibi düşünebiliyor olabileceğiniz şeklinde kurgulan bir hayalin savunucusu olmaktır!

        Soruma cevap verin ADEM in, Şeytanın ve halife yaratılacağını öğrenince tanrılarına itiraz eden meleklerin yapamadığını yani onların okuyamadığı tanrının niyetini siz nasıl okuyabiliyorsunuz?

        Ademim bilgelik ağacından yiyerek tanrısallık(!) kazanacağını düşünmesinin aksine siz aynı amaç için bir elma yemeye bile gerek duymuyorsunuz! Sizi bu kadar üstün yapan şey nedir?

      • toro dedi ki:

        T.AŞPINAR,

        Aşağıdaki cümlenizi diğerlerinin içinde kaynatmak istemedim! Çünkü sizin beklentilerinizin ve bildiklerinizin özü budur!

        ”Tanrının varlığı mantıksal ve bilimsel boşluk bırakmayacak şekilde kanıtlansaydı adı inanç olmazdı”

        Bu söz sizin inandığınız tanrı tarafından gönderilen bütün kitapların ve bu kitaplara konu olan tanrının, insanlardan beklentilerinin YOK HÜKMÜNDE sayılmasıdır!

        Yani ”Şuan size kendimi kanıtlamıyorum sadece bana inanmanızı istiyorum ve ben o kadar büyük bir mantıksal gücü temsil ediyorum ki(!) bunun gereği olarak mantıksal olmayan bir çağrıya inanmadığınız için sizi cehennemde cayır cayır yakabilirim!” diyebilen bir tanrı!

        Ne diyeyim tanrınızı nasıl tepe tepe kullanmaya cesaret edebildiğinizi merak ediyordum! Anlamamı sağladığınız için teşekkür ederim!

      • bilal dedi ki:

        Sn.Toro,

        1-Bana meleklerin ve şeytanların tam olarak sizin tabirinizle ve kuran dan kaynak göstererek METAFİZİK varlıklar olduğunu kanıtlamanızı istiyorum ‘’ sizden alıntı ‘’

        Kur’an’a göre bütün varlık alemi ikiye ayrılır…

        a) عالم الشهادة ‘’ Gözle görülebilen bütün madde alemi ve olaylar…..
        b) عالم الغيب ‘’ Gözle görülemeyen madde ötesi alem ve olaylar….

        Ayrıca Kur’an’da bunlara sık sık vurgu yapılmış olup,Allah’ın yaratmış olduğu madde ötesi ruhani varlıklar olan melek,cin,şeytan vs.gibilerin varlıklarına da inanılması istenmektedir.

        BAKARA-3الذين يؤمنون بالغيب الخ ‘’muttakiler onlar ki,gözle görülmeyene (Allah’ın yarattığı tüm aleme,ahiret,cennet,cehennem,melek,cin,şeytan vs.) inanırlar,…………….”

        ‘’ عالم الغيب والشهادة الخ ‘’ …O ( Allah ) görünmeyen alemi de bilr,görünen alemi de bilir…’’
        Yani madde ve madde ötesi tüm varlık alemi ve olayları bilir.

        İşte nice ayetlerde fizik ötesi olan.melek,cin,şeytan vs.gibilerden söz ediliyor,bunlar sadece kur’an’da değil,Parmenides’ten binlerce sene önce gelen tüm ilahi kitaplarda da metafizik aleminden olan bu ruhani varlıklardan söz edilmiştir…..
        Ayrıca bunlar metafizik (yani madde ötesi) varlıklar olmasaydı onları gözlerimizle görecektik…Peki,hangimiz melekleri,cinleri ve şeytanı görebiliyoruz.? Bunların maddi boyutuları olmadığı için görülmüyorlar…

        2-Ama gerçekten merak ediyorum,Tanrınızın tabiriyle kanatlarından bahsedilen, yüklenici yani taşıyıcı olarak arşı taşıyan, tanrısıyla konuşan hatta uyaran ve de borusu olan, şeytanları ise üreyebilip çoğalabilen bu sayede nesil haline gelebilen varlıkların METAFİZİK varlıklar olduğu hayaline kendinizi nasıl inandırdınız? sizden alıntı ‘’

        Meleklerin kanatları,konuşmaları,Allah’ın sınrsız kudret ve hakimiyetinin sorumluluğunu yüklenmeleri vs.onların fıtrat ve yaratılışlarına has bir özelliktedir..Onların bu durumları maddi bir boyutu olan insankine benzemez…Onlarda bizim gibi bir madde beden veya madde bedenden oluşan ışınsal bir beden yoktur.!!! İşte bu nedenle onlar da ruhani metafizik varlıklardır..

        MELEKLERİN KANATLARI NEDEMEK ?

        iki kanatlı, üç kanatlı, dört kanatlı,….. gibi ifadeler bu sayılara tekâbül eden kuvvetleri ve özellikleridir. Yani,bazı meleklerin iki,üç,dört vazifesi vardır,….. Nasıl ki insan iki kolludur; yani, iki koluyla iki ayrı iş yapabilir denirse..Elbette bu görevleri yerine getirecek kuvvetleri de vardır,değişik yönlerde…
        Nasıl ki bir insanın değişik yönleri,değişik kabiliyetleri,değişik özellikleri vardır.İşte meleklerde bu husus,cenah olarak ifade ediliyor… !!!

        3- Sayın Bilal,
        Öncelikle metafiziğin tanımının ilk olarak Parmenides tarafından yapıldığını unutmayın!Yani siz bu varlıkların yapısını tanımlarken kuranın getirdiği bir bilimi değil kurandan 1200 yıl önce yaşamış ve semavi dinlerle hiç alakası olmayan bir insanın ilmini kullanıyorsunuz. – ”sizden ‘’

        Öyleyse ben de diyorum ki,zaten Parmenides’ten önce gelen bütün ilahi kitaplarda metafizik varlıklardan söz edilmiştir…Ama gerçekten de çok tuhafsınız,! Zira metafizik tanımını ilk defa yapan kur’an olduğuna dair bir iddiam olmamıştır ki bana, ’’ Öncelikle metafiziğin tanımını ilk olarak Parmenides tarafından yapıldığını unutmayın‘’ diyorsunuz ! Ne yani ! önceki yorumumda metafiziğin tanımını ilk yapan kur’an olduğuna dair bir iddiam mı olmuş.? Ben neyi anlatıyorum,siz neyi anlıyorsunuz.!!!

        Saygılarımla…

      • toro dedi ki:

        Sayın Bilal,

        İşinize gelince bilim diyorsunuz, işinze gelmeyince bilimi yadsıyıp kanaatleri ispatlanmış gerçeklik diye sunmaya çabalıyorsunuz!

        Bana bazı varlıkları açıklayabilmek ya da tanımlayabilmek için henüz kanıtlanamadığı için sadece varsayıma dayanan bir olgudan yani adına METAFİZİK denen felsefi bir inanıştan faydalanıyorsunuz! Haliyle size kurandaki tanrının, kendi yarattıklarını tanımlamak için kendi argümanlarını kullanması gerektiğini söyleyeceğim! Tek tanrı inancını temel alan bir kitapta varlığından bahsedilen varlıkları tanımlamak için paganist felsefeleri kullanmak zorunda olmanızı tabi ki sorgulayacağım! O nedenle yazımın bütünlüğünü anlayamadığınız için kendiniz sorgulayın, zira ben sizi gayet iyi anlayarak cevapladığıma eminim!

        Bu noktada varlığı tanımlamak için insanın görebildiği ya da insanın göremediği varlıklar şeklinde bir tanımlama yapmalıyız! Ben size kanıtlayın diyorum siz bana iddiacının iddiasını gösteriyorsunuz! Zaten hiç görmediğimiz varlıklarıfiziksel olarak da hiç algılamamışız demektir! Ama insan zekasında ispat, görülebilen ve bu sayede şekillendirilerek algılanabilen gerçeklekliklerin tezahürü olarak ortaya çıkar!
        Bana gözle görülemeyen varlıkların olduğunu bile kanıtlayamıyorken üstüne gözle görülemeyen varlıklarının yapısını tarif etmeye çabalıyorsunuz! Ve ilginçtir bu tanımı yaparken kaynağı kuran olan bir felsefi inancı değil kaynağı paganizim olan bir felsefi inancı kullanmak zorunda kalıyorsunuz!

        Örneğin kuranın hiç bir yerinde Fatır 1 de meleklerde olduğu söylenenen şeylerin kanat değilde sizin söylediğiniz tarzda şeyler olduğuna vurgu yapılmaz! Üstelik siz birde cinlik yapıyor, ayette ikişer,üçer,dörder olarak geçen sayıları kendi iddianıza uydurabilmek adına iki,üç,dört olarak gösteriyorsunuz! Kısacası tanrı ağzından altyazı yazmaya devam ediyorsunuz!

        Bu arada Parmenides in hikayesi size tanıdık gelmedimi, hiç değinmemişsiniz! Özellikle yaptığı tanım hakkında düşüncelerinizi bilmek isterdim!

        ”Evrende değişen hiçbir şey yoktur. Gerçeklik, yani Varlık, mutlak anlamda Bir’dir, kalıcıdır, süreklidir, yaratılmamıştır, yok edilemez; o ezeli ve ebedidir; onda hareket ve değişme yoktur.”

        Hayır yukarıdaki tanımlamayı semavi dinlerle alakası olmayan bir paganist bile yapabiliyorsa benzer tanımlamayı yapan başka birinin tanrının sözlerini ilettiğine neden inanalım? Ya da sözlerini tanrıçasından aldığını iddia eden bir adama paganist derken başka bir yerde yine benzer sözleri eden başka bir figürün bu sözleri tanrıdan aldım iddiasını neden ciddiye alalım!

        Sonuç itibariyle o paganist sizin inancınız gereği var olduğuna inandığınız ama tanımlayamadığınız varlıkları tanımlamakta kullandığınız felsefi inancın da mucidi!

        ”Onların bu durumları maddi bir boyutu olan insankine benzemez…Onlarda bizim gibi bir madde beden veya madde bedenden oluşan ışınsal bir beden yoktur.!!!”sizden alıntı

        İşte ispatlamanızı istediğim durumun özü yukarıdaki cümlelerinizde saklıdır! Bana yukarıdaki şekilde tarif ettiğiniz varlıkların maddesel vücuda sahip Adem önünde nasıl EĞİLDİKLERİNİ ve Ademin bir insan olarak ALGILAMASI MÜMKÜN OLMAYAN bu eylemi nasıl algıladığını anlatmanızı bekliyorum! Adem yani insan size göre duyuları gereği algılaması mümkün olmayan bu varlıkları nasıl farkedebildi?

        Bu arada önceki yazımda değinmeyi unutmuşum. Evet bu gökteki kandil konusunu sizinle tartışmıştık,hatırlıyorum! Ama o tartışmanın bitmediğini, son yazıyı benim yazdığımı sizin ise cevap vermediğiniz hatırlıyormusunuz! Kısacası biten ya da sonuçlanan bir tartışma değil sizin cevap yazmaya devam etmediğiniz bir tartışma söz konusuydu! Ben sizinle başladığımız ama cevap vermemek suretiyle havada bıraktığınız münazaralarımızın sayısını artık hatırlamıyorum sayın Bilal!

  545. 1okuyucu dedi ki:

    Kadir;

    Müslümanlardan başka hiç kimse tanrının görülebileceğine inanmıyor, Müslümanlar ise tanrının cennette kendisini göstereceğini iddia ediyorlar,

    üstelik toronun sana hitaben yazdığı mesajda, tanrının görülebileceği diye bir söz ettiğini görülmüyor, yani senin hayranlığın kendi kuruntundan öteye gitmiyor,

    inanma faslına gelince,
    hadi birebir kontak kuramadığı için varlığından kesin olarak emin olmayan biri, umreye gittiğini söyleyerek kendisinin Müslüman olduğunu iddia eden biri, bakarayı makaraya alabilir

    ama TANRININ BİREBİR KONTAK KURARAK KONUŞTUĞU, Bilâl beyin anlatımıyla oldukça itibarlı bir varlık, saf ve temiz olan bir varlık, kendisine verilen görevler haricinde fıtratına başka şeyler yüklenmediği söylenen bir varlık, nasıl olurda varlığından KESİN olarak emin olduğu bir tanrıya isyan etmeyi akıl edebilir?

    nasıl olurda tanrının gazabına uğramayı göze alabilir? üstelik sahip olduğu itibarlı makamı kaybetmeyi göze alarak birkaç defa isyan teşebbüsünde bulunur, hadi ilk uyarıda birebir tanık olmadığı için bilemediği isyan etme olayının ne olduğunu öğrendiğinde, neden isyanında ısrar etsin, demek ki şeytana ikinci bir şans verilmemiş ki, isyankarlıkla suçlanarak hem cennetten kovulmuş, hemde makamından,

    bir varlık tanrı tarafından verilmiş böylesine ayrıcalıklı bir statüyü kaybetmek ister mi?

    işte bizim anlayamadığımız bu, üstelik sen bu isyan işini birkaç defa yapabildiğini iddia ediyorsun,

    bu durumda ayni şeyi tanrının birebir kontak kurduğu Adem içinde iddia etmen gerekir, yani Ademde yasak meyveyi birkaç defa yedikten sonra cennetten kovulmuş olması gerekir,

    öyleya Kuranın tanrısı, secde edin emrine uymayan şeytanı birkaç defa uyardıktan isyan etmekle suçladıysa, Ademi de, yasak meyveyi her yediğinde birkaç defa uyardıktan sonra cennetten kovması gerekir,

    sonuçta her ikisi de verilen emre itaat etmemiş oluyorlar,

    Kuranda Ademin birkaç defa uyarıldığından söz edilmediğine göre…

    o nedenle, şeytanın 2 defa uyarıldığına dair iddianın hiçbir dayanağı yok,

    aslında Kuranın tanrısı Ademi yaratığında, meleklere onu selâmlayın deseydi, daha doğru bir iş yapmış olurdu, ona secde edin veya onun karşısında saygıyla eğilin diyerek, insanı meleklerden daha üstün bir varlık olarak göstermeye çalışması, bir tanrıya yakışmayacak bir davranış, oysa bir tanrı yarattığı varlıklar arasında ayırım yapmaması gerekir,

    eğer meleklerin fıtratlarına isyan edebilmekte yüklendiyse, diğer meleklerinde günün birinde isyan etmeyeceklerinin garantisi var mı?

    bu arada, senin en çirkin özellik olarak bahsettiğin kibirle ilgili Bilâl beyin bir davranışını anlatayım, (o mesajları şu an bulamadım) bir ara burada yazmaya başlayan birinin, bizlere sen dünkü çocuksun, öğrende gel, çocuğum, dersine çalışta gel, daha var ama aklıma gelenler bunlar, yani kendini beğenmiş, insanlara tepeden bakan son derece kibirli birine “verdiğin bilgiler için teşekkür” ederim dediğini eğer okumadıysan ben söyleyeyim,

    acaba sence, sırf Müslüman olduğu için küfürbazlara, kendini beğenmiş kibirlilere teşekkür etmek, sizin tanrınızın hoş göreceği bir şey midir?

    yada şöyle sorayım, tanrınızın sahip olduğu rahman sıfatı nedeniyle, tanrınızın engin hoşgörüsüne lâyık olacağınızı mı düşünüyorsunuz,

    bu nedenle mi? küfürbazlara, kibirlilere teşekkür ederek onların seviyesine inebiliyorsunuz,

    ama şunu da unutmayın, içinde bulunduğunuz alemde, şeytanın insanları tanrınızın rahman sıfatıyla aldattığını söylerler, çünki ne yaparsanız yapın tanrınızın merhametine mahzar olacağınızı düşünmeniz, aslında şeytanın sizin böyle düşünmenizi sağlayarak, günah işlemekten korkmamanızı sağlamakmış,

    herhalde bakarayı makaraya alanlarda, tanrınızın rahman sıfatına güvenerek böyle bir gaf yapmıştır.

    • rammsteinn dedi ki:

      BAKARA – 34
      Hani meleklere, “Âdem için saygı ile eğilin” demiştik de İblis hariç bütün melekler hemen saygı ile eğilmişler, İblis (bundan) kaçınmış, büyüklük taslamış ve kâfirlerden olmuştu.
      —-
      melekler ademe secde ediyor.saygı ile eğiliyorlar. melekler secde ediyorsa demekki fiziki yapılarıda insana benziyor. neticede diz çöküyorlar. hemen verilecek cevap “melekler mecazi olarak secde etmiştir”
      peki tanrı neden “ey melekler,ademi onu sizden üstün kıldım. ademi bu şekilde kabul edin” dememiştir?
      mecaz anlam olup olmadığını neye göre iddia edeceksiniz. bunu iddia edenlerin kaç tanesi melek gördü?

      • bilal dedi ki:

        Sn.rammsteinn,

        BAKARA – 34
        Hani meleklere, “Âdem için saygı ile eğilin” demiştik de İblis hariç bütün melekler hemen saygı ile eğilmişler, İblis (bundan) kaçınmış, büyüklük taslamış ve kâfirlerden olmuştu.
        —-
        melekler ademe secde ediyor.saygı ile eğiliyorlar. melekler secde ediyorsa demekki fiziki yapılarıda insana benziyor. neticede diz çöküyorlar. hemen verilecek cevap “melekler mecazi olarak secde etmiştir” ‘’ sizden alıntı’’

        Buradaki “secde”den maksat, Adem’in saygınlık ve üstünlüğünü kabul etmek,selamlamak ve saygı göstermek demektir.”Kabul ediyorum,” diyenler secde etmiş olur. Fizikî secde değil. Tıpkı “boyun eğmek” gibi. Bir güce boyun eğmek onun üstünlüğünü kabul etmektir; fizikî olarak boyun eğmek değil.

        İşte meleklerin Adem’e secdeleri bu şekildedir.Adem’e olan secdeleri fiziki secde değildir.

        SECDE KELİMESININ SÖZLÜK VE TERİM ANLAMLARI !!!

        Arapça ( s c d ) kökünden türemiş bir isim olan secde kelimesi,itaat etme,boyun eğme, saygı gösterme,saygıyla selamlama,başı öne eğme, ibadet etme kastıyla alnı yere
        koyma,teslim olma,bir kimsenin hükümranlığı altına girme gibi anlamlara gelir..‘‘ ( 3 )
        ———————————————————————————————————–
        3-Cevherî, İsmâil b. Hammâd, es-Sıhâh (thk. Ahmed Abdulğaffar Attar), Beyrut 1984, II,483; Fîrûzâbâdî, Mecdüddin Muhammed b. Ya’kub; el- Kâmûsu’l-muhît, Beyrut 1994,s. 366; İbn Manzûr, Muhammed b.
        Mükerrem, Lisânü’l-‘arab, Beyrut 1994, III, 204-205.
        ————————————————————————————————————

        a) Allah’a İtaat Etmek, Emrine Boyun Eğmek.

        Kur’an’da, kainatta bulunan her şeyin (insanlar,melekler,cinler,hayvanlar,bitkiler,ağaçlar,
        ay,güneş,yıldızlar ne varsa,isteyerek ya da istemeyerek Allah’a secde ettiklerinden söz edilmektedir.Bu ayetlerde geçen secdenin Allah’ın emrine boyun eğmek,O’nun iradesine teslim olmak,O’nun hükümranlığını kabullenmek ve sünnetullaha (yani evren için Allah’ın koyduğu yasalara ) her şeyin uygun hareket etmesi anlamında olduğu görülmektedir.

        b).Saygı göstermek,saygı İle selamlamak.

        Meleklerin Hz.Âdem’e (2 -34 ) ve kardeşlerinin Hz.Yusuf’a secdelerinden ( Yusuf-4 ) söz eden,ayetlerde geçen secde kavramı,selamlamak ve saygı göstermek anlamındadır…

        c) Allah’a ibadet maksadıyla boyun eğmek ve alnı yere yoymak. (namazda olduğu gibi )

        d) Eğilmek,alçak gönüllü olmak; saygılı olmak..

        Ayrıca ‘‘…hemen verilecek cevap “melekler mecazi olarak secde etmiştir”bunu iddia edenlerin kaç tanesi melek gördü? ‘’ diyorsunuz. !!!

        Peki,meleklerin Adem için diz çöküp yere kapandıklarını siz de gördünüz mü ???

        Ayrıca var olan her şeyi görebiliyor muyuz? Melekler nurani ve ruhani varlıklar (metafizik varlıklar) oldukları için onları maddi gözlerimizle göremiyoruz.Ne zaman ki madde âleminden maddeötesi âleme (ölümle intikal edersek) o zaman ruhani alemleri,melekleri vs.görürüz…

        ‘’ melekler secde ediyorsa demekki fiziki yapılarıda insana benziyor.neticede diz çöküyorlar. ‘’ diyorsunuz’’

        Melekler secde ediyorsa da,bu secde onların fıtrat ve yaratılışlarına uygun bir secde şeklidir,diz çöküp insan gibi yere kapanma secdesi değildir.Bu nedenle fiziki yapılarında insana benzemiyorlar….

        peki tanrı neden “ey melekler,ademi onu sizden üstün kıldım. ademi bu şekilde kabul edin” dememiştir? ‘’ sizden alıntı ‘’

        İşte yukarıdaki sorunuzun cevabı da secde ifadesiyle varilmiştir….Çünkü bununla yüce Allah,hem Adem’in üstünlüğüne,hem de mukerrem ve saygın olduğuna hüküm vererek, onlardan bunu kabul etmelerini istemiştir.. ‘’الله اعلم ‘’
        ——————————————-

        Görülmeyen olay ve varlıklar

        Melek vb.metafizik varlıkları göremiyoruz Görülmeyen şey yoktur sözü,çok basit,çok yanlış,akle aykırı bir sözdür.

        Dünya,bir imtihan yeridir.Allahü teâlâ, Bekara suresinin başında gayba imanı,yani maddi gözle görülmeyen metafizik aleme de inanmamızı istemiştir. İyi ile kötünün,inananla inanmayanın fiili olarak ortaya çıkması için bir imtihan gerekir. Allahü teâlâ imtihan etmeden de kullarının ne yapacağını,iyi veya kötü işler yapacağını da bilir. Fakat,henüz suç işlemeden cezalandırılsa,suçum yokken,imtihan edilmeden, beni cezalandırmanız doğru değil diyebilir. İşte bunun gibi sebeplerle,insanlar imtihan için dünyaya getirilmiştir. Sorumlu davrananla,davranmayan,söz dinleyenle,dinlemeyen,suç işleyenle işlemeyen, kötülük yapanla,yapmayan fiili olarak ortaya çıksın diye insanın iyiliği ve mutluluğu için bazı ilahi kurallar konulmuş,insana iyi işlerin yapması,kötü işlerden uzak durması ve bütün varlıklara,özellikle insanlara karşı sorumlu davranması istenmiştir.

        Bu öyle bir imtihan ki sorular da,cevaplar da bellidir.Ben soruları ve cevapları bilmiyordum diye itiraz edilemeyecektir.

        Melek,cin ve şeytanın görülmemesi de bir imtihandır.Görüldükten sonra imtihanın ne önemi kalır?

        İyi ile kötünün,bilenle bilmeyenin,çalışkanla tembelin,vs.fiili olarak ayırt edilmesi için bir imtihan gerekmez mi?

        İnsanlar akla tâbi olurlar.

        Melek,cin ve şeytan gibi varlıkları göremiyoruz. Peki, göz tek başına her zaman bir ölçü olabilir mi? Göz neleri görür,neleri göremez?
        görünüşe aldanmamalıdır.Akıl ve bilim çok zaman gözün yanlışını çıkarır.
        Göz ile güneşe baktığımız zaman,güneşin,bir tepsi kadar olduğunu zannederiz. Fakat, akıl ve bilim güneşin dünyadan kat kat büyük olduğunu söylüyor. Gözümüzün aldandığı açıktır. Meleğe,şeytana,cine,inanmayanlar,elbette, (biz gözümüzün gördüğüne inanırız. Güneş,top kadar küçüktür) diyemezler.Diyemediklerine göre,göz her zaman ölçü olamaz. Görmedikleri şeye yok diyemezler.

        Gözle görülmeyen şeylerin yok olduğunu söylemek,akla değil,his uzuvlarına tâbi olmak demektir. Hayvanlar his uzuvlarına tâbi olur, insanlar ise,akla tâbi olurlar,insanların his uzuvları hayvanlarınkinden daha geridedir.Köpek çok kuvvetli koku alır.İnsan,bu kadar koku alamaz,gecenin zifiri karanlığında yarasa gibi hareket edemez.kedinin gördüğü gibi karanlıkta göremez……
        Ayrıca İçinde bulunduğumuz mekanda radyo dalgalarını görebiliyor muyuz? Neden Göremiyoruz? Ama onların varlığını kesin olarak biliyoruz ve bunu araç kullanarak (örneğin bir radyo) ispatlayabiliriz.

        Mıknatısın magnetik gücünü gözümüzle göremiyoruz. Fakat demiri çekmesinden mıknatısta bir güç olduğunu anlıyoruz.Kumanda âleti ile,Tv’yi açıp kapatıyoruz.Kumanda âletinde gözümüzle görmediğimiz bir güç,(enerji) bu işleri yapıyor.Uzaktan kumandalı bir aletle,otonun kapılarını açıp,arabayı çalıştırabiliyoruz.Fakat bunu yapan gücü (enerjiyi) gözümüzle göremiyoruz.O halde,hisse değil, akla değer vermek lazımdır.

        Lazer ışınları ile çeşitli ameliyatlar yapılıyor. Demir bile kesiliyor. Bu ışınları,magnetik dalgaları gözümüzle göremiyoruz.Göremediğimize yok demek akla,ilme uygun değildir.

        Bir teldeki elektrik akımını gözümüzle göremiyoruz. Fakat yaptığı işlerden,mesela elimizi dokunduğumuz zaman,bizi çarpmasından, içinde cereyan olduğunu anlıyoruz,gözle görmediğimiz için cereyanı inkâr etmek mi gerekir?

        Yer çekimini de gözümüzle göremeyiz.Fakat cisimlerin havaya doğru değil de yere doğru düşmesinden yerde bir çekim kuvvetinin olduğunu anlıyoruz. Karanlıkta göremediğimiz gibi,çok kuvvetli ışıkta da göremeyiz.

        İnsandaki ruh denilen bir varlığı göremiyoruz. Ancak insanları ayakta tutup hareket etmesini sağladığı için ruhun varlığını anlıyoruz.

        Gözle görülmeyen şeylerin yok olduğunu söylemek,akla değil,his uzuvlarına tâbi olmak demektir. Hayvanlar his uzuvlarına tâbi olur, insanlar ise,akla tâbi olurlar.Bu bakımdan fenne inanan bir insan,göremediği şeyi inkâr edemez.Aslen var olup da göremediğimiz
        şeyleri akıl de,ilim de reddedemez…..

        Akıl,göze değil, göz akla bağlıdır. Göz her şeyi göremez.Mesela tecrübeler neticesinde havanın içinde çeşitli gazlar bulunduğunu biliyoruz. Gözümüzle havayı ve içindeki gazları göremiyoruz.Göremediğimiz için,aklımızı göze tâbi kılarak,(hava ve gaz diye bir şey yoktur,olsaydı görürdük) demek aklı,tecrübeyi hiçe saymak olur…..

        Bugün fen yolu ile suyun,oksijen ve hidrojen denilen iki gazdan meydana geldiğini biliyoruz. Bu gazların biri yakıcı,diğeri de yanıcıdır. Suya baktığımız zaman ne oksijeni,ne de hidrojeni görmemiz mümkün olmaz. Hatta su renksiz olduğu için ağzına kadar dolu bir şişedeki suyu bile göremeyiz. Aklı göze tâbi kılarak,(şişede su, suda da gaz yoktur) diyebilir miyiz?

        Bazı zehirli gazlar, renksiz ve kokusuz olduğu için görülemez ve varlığı anlaşılamaz. Tüpteki bir gazın çıkıp da odadaki insanları zehirlememesi için gaza koku katılmaktadır. Bu sayede bir odadaki gazı gözümüzle görmediğimiz halde, kokusundan dolayı anlarız.
        ‘‘ alınıtıdır ‘‘

        İşte nice olay ve varlıkları maddi gözümüzle göremediğimiz gibi ruhani bir varlık olan melekleri de bu maddi gözümüzle göremiyoruz.. ..!!!

        Saygılarımla…

      • 1okuyucu dedi ki:

        Bilâl;

        sen destan yazmışsın ama ben basit bir soru soracağım, doğrudur, göremediğimiz ama hissettiğimiz, kokladığımız veya gözlemlediğimiz şeyler var,

        peki, Kuranın tanrısı ihtiyaçlı bir varlık mıdır ki, bir takım işleri kendi yapamayıp adına melek denilen varlıklara ihtiyaç duysun?

        ihtiyaç duyduğuna göre, demek ki Kuranın tanrısı her şeyi yapabilecek beceriye sahip bir varlık değilmiş,

        şu melek hikayesine birde bu yönden bakmayı denediğinde, tanrının meleklere ihtiyaç duymayacak bir varlık olduğunu kavrayacaksın ama tabi konumun gereği haliyle itiraf edemeyeceksin.

    • bilal dedi ki:

      Sn.1okuyucu,

      ‘’ bu arada, senin en çirkin özellik olarak bahsettiğin kibirle ilgili Bilâl beyin bir davranışını anlatayım, (o mesajları şu an bulamadım) bir ara burada yazmaya başlayan birinin, bizlere sen dünkü çocuksun, öğrende gel, çocuğum, dersine çalışta gel, daha var ama aklıma gelenler bunlar, yani kendini beğenmiş, insanlara tepeden bakan son derece kibirli birine “verdiğin bilgiler için teşekkür” ederim dediğini eğer okumadıysan ben söyleyeyim, ‘’ sizden alıntı ‘’

      Evet,ben ve sayın Toro bir konuyu tartışırken söz konusu arkadaş da araya girerek aynı konuyu güzelce açıklamaya çalıştı..Bu nedenle konuyla ilgili açıklamasından dolayı kendisine teşekkür ettim.Ama o arkadaş sizin hakkınızda öyle bir şey söylemişse ben bunu asla tasvip edemem.Ayrıca bu arkadaşın bütün yazılarını da takip edemediğimden vasa da onun bu şekildeki yazısını görmemişim !!!

      Mesela:Her gün burada yazılan yorumları takip edemediğimden bana yönelik 28/05/2014,11:44 tarihli yazınızı da şu ana kadar hiç görmemiştim.Ayrıca bir yazısından dolayı o arkadaşa teşekkür etmişsem onun her söylediklerini tasvip ettiğimin anlamı da çıkmaz… Özetle,kimden gelirse gelsin hakaret içerikli sözleri tasvip etmem mümkün değildir..!!!
      .
      Saygılarımla..

      • rammsteinn dedi ki:

        sayın bilal bey
        diyorsunuz ki
        Peki,meleklerin Adem için diz çöküp yere kapandıklarını siz de gördünüz mü ???

        meleklerin ademe secde etmesini kimse görmedi.
        meleklerin neye benzediğini neye dayanarak iddia ediyorsunuz?
        ben derim ki “melekler kelebeğe benziyor” veya “kediye benziyor”
        diyeceksiniz ki “olmaz öyle şey”
        ispatlanamayacak bir husus üzerine iddia edemezsiniz.
        ispatlanamayacak varlıklara inanmayanları sizin dininiz akılsızlıklıkla suçluyor.
        bir din eğer kendisine inanmayanlara hakaret ediyorsa din değildir.
        din bütünleştiricidir. ayrıştırıcı olamaz.
        diyeceksiniz ki “kuran herkesi kucaklar” bunu işaret eden ayetleri dökeceksiniz. ama onun aksine olanları sündürüp başka diyarlara çekeceksiniz.
        işaret eden diyorum. çünkü sizin olmasını istediğiniz dini sizin tanrınız hep mecazi olarak anlatmış.
        hep işaret etmiş.
        neden acaba?

      • 1okuyucu dedi ki:

        Bilâl;

        aslında, bizi devamlı kendi bloguna davet eden o şahsın bizle (Müslüman olmayanlarla) ilgili kullandığı üsluptan son derece rahatsız olduğum bir sırada, senin teşekkür mesajı yazman beni oldukça rahatsız etmişti,

        Kadire mesaj yazarken, onun kibir kelimesini sık sık kullanması nedeniyle aklıma o olay geldi, o nedenle senden bahsettim, okuyacağını bildiğim için dedikodu olmayacağını düşündüm ama daha sonra yaptığımın yanlış olduğunu düşündüm, dediğin gibi o mesajımı göremeyebilirdin, görsen bile Kadire hitaben yazıldığı için belki okumayabilirdin,

        söyleyecek lafım varsa bunu sana hitaben doğrudan söylemeliydim, yaptığım çiğlikten dolayı senden özür dilerim,

    • kadir dedi ki:

      okuyucu

      “aslında Kuranın tanrısı Ademi yaratığında, meleklere onu selâmlayın deseydi, daha doğru bir iş yapmış olurdu, ona secde edin veya onun karşısında saygıyla eğilin diyerek, insanı meleklerden daha üstün bir varlık olarak göstermeye çalışması, bir tanrıya yakışmayacak bir davranış, oysa bir tanrı yarattığı varlıklar arasında ayırım yapmaması gerekir,

      eğer meleklerin fıtratlarına isyan edebilmekte yüklendiyse, diğer meleklerinde günün birinde isyan etmeyeceklerinin garantisi var mı?” sizden alıntı…

      allah katında yaradılış özelliği bakımından hiçbir varlığın hiçbir varlık üzerinde üstünlüğü yoktur. her varlık kendi yaradılış fıtratı gereği yüklenmesi gereken görevleri yerine getirmekle yükümlüdür.. o yüzden ademin yaratılışında meleklerin ademe saygı göstermesi melekleri ademden daha aşağı bir varlık yapmaz. her varlık kendisine yetecek kadarbilgi sahibidir. bu dünyaya halife olan ademin sahip olduğu bilgilere meleklerin ihtiyacı yoktur. o yüzden sizdeki gurur duygusu daima baskın çıkıp, sürekli birilerini birilerinden üstün görmeye, veya aşağı görmeye sebep oluyor..

      yeryüzünde sayısızca hayvan türü yaşar, herbirinin kendine özgü özelliği, savunma biçimi, saldırı techizatı vardır.. böyle iken siz bir aslanın karıncadan daha üstün olduğunu düşünebilir misiniz? bütün bu hayvanlar, yeryüzünde kendi görevlerini yerine getirmek için farklı özelliklerle ve farklı boyutlarla yaratılmıştır. emin olun bir karıncada veya arıda “ben neden aslandan daha küçüğüm veya benim niye şu techizatım yok” diye aşağılık kompleksine girmiyor.. bütün bu sistem içinde yaratılıan herşey bizler için bir delildir. böyle iken meleklerin bizlerden daha aşağı olduğu düşünülemez. meleklerin öyle bir düşünceside yoktur. bu düşünce kainatta sadece şeytanda vardır..
      biraz düşünsen birşeyleri anlayabileceksin ama nerde…

      şeytanın isyan etme sebebini yukarıdaki yazımda yazmıştım. bunu bir daha buraya yazmaya gerek yok.. kuran ayetlerinin hiçbirinde şeytanın allaha isyan ettiğinden sonra hiç affa yöneldiğine dair bir ayet göremezsiniz. yani şeytan kıskançlığından ve kibirinden dolayı her zaman kendini üstün görmüş, bu görüşünde kendini daima haklı görmüş, hiçbir zaman allaha karşı af dilememiştir. yüce allahta onun bu tutumuna karşı onu derece olarak daha aşağılara atmıştır. bir ayette

      “beni saptırmana karşılık, bende onları ve onların soyunu saptıracağım. pek azı hariç onları şükreder bulamayacaksın.”

      bu ayettede şeytanın kendi yolunu çizdiğini, haklı gördüğü davasını kıyamete kadar sürdüreceğini görüyoruz.

      ademin cenneten kovulmasının nedeni sınavı geçememesidir. cennette zararlı bir meyve olmuş olsaydı.. yüce allahta bu meyeve ile ilgili ademe bilgi vermeseydi. adem bu meyveyi yeseydi ve yanlış olduğunun farkına varsaydı. yüce allah onu cennetten kovmazdı. çünkü adem bu yasak ile ilgili uyarılmamıştı. işte ademin dünya cennetinden kovulma sebebi, 2. bir şans verilmeme sebebi budur.. yüce allah özellikle bir ağaç üzerinde durmuş, o ağaçla ilgili ademi uyarmıştır. adem bu uyarıya rağmen o yasak meyveden yemiştir..

      “biz uyarmadığımız bir topluluğu cezalandıracak değiliz. ” bu ayet yukarıdaki yazımada kanıttır.

      bizler allaha derin saygı duyanlar, ona iman eden, varlığını ve birliğini tastik eden insanlar olarak, yeri geldiğinde allahın emirlerini ve yasaklarını çiğneyebiliyoruz. nefsimize uyup, allaha karşı gelebiliyoruz cennet ve cehenneme inanan insanlar olarak bunları yapabiliyorsak. şeytanın isyan etmeside olağandır.

      bana hitaben yazdığın yazıda bilal beyden bahsetmişsin. onun küfürcü birine teşekkür ettiğinden bahsetmişsin. o zaman ben de size şu soruyu soruyorum..

      sizin muhakkak doğrularınız ve yanlışlarınızda vardır. sizin çevreniz doğrularınızı görmezden gelip, yanlışlarınız yüzünden size cephe alsa, veya sizi bir kalemde silse sizin hoşunuza gider mi? doğrularınız önemsenmese yada dikkate alınmasa, sürekli yanlışlarınız yüzünden size hakaret edilse hoşunuza gider mi? daha açıyorum;

      bizler müslümanlar olarak insanları severiz. insanları hatalarıyla, doğrularıyla kabul ederiz. bir insan yanlış yaparsa, veya yanlış bir harekette bulunursa, o hareketlerini düzeltmesi adına onu uyarırız veya eleştiririz. fakat bu yanlışları yaptığı halde aynı zamanda doğru şeylerde yapabiliyor, veya söyleyebiliyorsa onada teşekkür etmesini biliriz. insanları hataları yüzünden doğrularını görmezden gelmek bizlere yakışmaz.. en azından ben böyle düşünüyorum. bilal beyinde benim gibi düşündüğünü umuyorum.

      bizler farklı görüşte, farklı özelliklerde de olsak hepimizi allah yarattı. hepimiz birbirimizi hatalarıyla ve doğrularıyla kabul etmeliyiz.. sizlere veya bizlere hakaret edenleri ve hakareti asla tasvip etmediğimi de bilin..

      • 1okuyucu dedi ki:

        Kadir;

        “””allah katında yaradılış özelliği bakımından hiçbir varlığın hiçbir varlık üzerinde üstünlüğü yoktur. her varlık kendi yaradılış fıtratı gereği yüklenmesi gereken görevleri yerine getirmekle yükümlüdür.. o yüzden ademin yaratılışında meleklerin ademe saygı göstermesi melekleri ademden daha aşağı bir varlık yapmaz. (senden alıntı)

        O, sizi yeryüzünde halifeler (oraya hâkim kimseler) yapan, size verdiği nimetler konusunda sizi sınamak için bazınızı bazınıza derece derece üstün kılandır. Şüphesiz Rabbin, cezası çabuk olandır. Şüphe yok ki O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir. (enam-165)

        madem Allah katında yaratılış özelliği bakımından hiçbir varlığın hiçbir varlık üzerinde üstünlüğü yoktur, o zaman niye meleklerin Ademe secde etmesini istiyor? daha önce yarattığı başka varlıklara meleklerin secde etmesini istemiş mi? örneğin; hayvanlara?

        Ademi yarattığında, meleklere selâmlayın veya saygı gösterin deseydi, hiçbir tepki görmeyecekti, eğer yaratılmış varlıklar birbirine tanıştırılacaksa! zaten bu yapılması gereken bir şeydi,

        bu secde işi tepki gördüğüne göre demek ki Kuranın tanrısı meleklerin Ademe secde etmelerini istemiş, yoksa şeytan niye isyan etsin ki? yani bu iş kimilerinin iddia ettiği gibi saygı ile eğilmek değil, basbayağı secde edilmesi anlamına geliyor,

        belli ki Kuranın tanrısının bu emri, meleklerde Ademin kendilerinden üstün olduğu KANISININ uyanmasına sebep olmuş,

        şeytan da madem yarattıkların arasında ayırımcılık yaparak bazılarına üstünlük izafe ediyorsun, eğer ortada üstünlük izafe edilecek bir varlık varsa ben ondan daha üstünüm diyerek itiraz ediyor,

        eğer Kuranın tanrısı ayırımcılık yaparak Ademi meleklerden üstün kılmaya kalkışmasaydı, şeytan üstünlük iddiasında bulunmayacaktı,

        kısaca söylersek, Kuranın tanrısı meleklerin Ademe secde etmesini isteyerek ayırımcılık suçu işlemiştir,

        bir tanrının kendisine itaat etmek üzere yarattığı yardımcıları, bir emri karşısında, kendisine itiraz veya isyan edebiliyorsa….

        sahi tanrının yardımcılara ihtiyacı var mıdır? yada tanrı kendi işini kendisi görmekten aciz midir? ki yardımcılara ihtiyaç duysun.

        “””o yüzden sizdeki gurur duygusu daima baskın çıkıp, sürekli birilerini birilerinden üstün görmeye, veya aşağı görmeye sebep oluyor.. (senden alıntı)

        oysa ben oldukça MÜTEVAZİ bir öneride bulunarak “selâmlamalarını isteseydi daha doğru yapmış olurdu” demiştim, bunun gururla açıklanacak bir tarafı var mı?

        beni gururlu biri olarak göstermeye çalışacağına, peygamberine “onun şanı ne yücedir” dedirten narsist tanrının kibrini görmeye bak, bir kişinin kendi çocuğunu çok sevmesini bile kıskanarak kendisine şirk koşmak olarak gören kıskanç bir tanrıyı gör, yani kibirin ve gururun ne olduğunu görmek istiyorsan Kuranın tanrısına bak, bana değil,

        ayrıca, siz Kuranın tanrısı nezdinde imtiyazlı bir yere sahipsiniz, biz ise Kuranın tanrısının nezdinde kalp gözleri kapalı, anlamayan, duymayan, görmeyen, aşağılık maymunlar, yabani katırlar, sürekli soluyan köpekler gibiyiz, sözlerine güvenilmez, dost olunmaz birer varlıklarız,

        Kuranın tanrısı böyle bir ayırım yapmışken, siz kendinizi bizle eşit görme hakkına sahip değilsiniz, çünki Kuranın tanrısı sizin bize tepeden bakmanızı istiyor,

        o nedenle Kuranın tanrısının size verdiği bu ayrıcalığı yok sayıp bizle eşit olduğunuzu söylemeniz Kuranın tanrısına isyan etmek anlamına gelir, yani sizin bize tepeden bakmama gibi bir hakkınız yok,

        zaten o yüzden burnundan kıl aldırmayan, bize tepeden bakan, küfreden hakaret eden küstahları kınayıp uyaracağınıza, sadece verdikleri bilgiler için teşekkür etmek bile sizin gerçek niyetini fazlasıyla ortaya koyuyor,

        “””bu düşünce kainatta sadece şeytanda vardır.. biraz düşünsen birşeyleri anlayabileceksin ama nerde… (senden alıntı)

        tanrı katında üstün makam ve mevkilere sahip bir varlık, tabiri caizse tanrının sağ kolu, üstelik tanrının birebir kontak kurduğu bir varlık, yani tanrının varlığından KESİN olarak emin olan bir varlık, imtiyazlı durumu elinin tersiyle iterek tanrıya kafa tutuyor ve onunla iddiaya giriyor,

        yapmayın Kadir bey, tanrı, meleklerin içerisinde sadece sağ koluna kıskanma özelliği vererek, onun kıskanmasına sebep olacak secde senaryosunu yazıyor ve şeytanın kıskanmasını sağlıyor, ayrıca diğer meleklere de kıskanma değil, itiraz etme özelliği vermiş oluyor öyle mi?

        eğer bir tanrının yardımcıları, itiraz veya isyan edebiliyorsa, tanrınıza söyle bu yardımcıları değiştirsin, es kaza tahtını taşıyan 8 melek “öff, senin tahtını taşımaktan bıktık, taşımıyoruz artık” deyip, su üzerindeki tahtın altından çekiliverirlerse, tanrınızın tahtı suya düşüverir, eğer tanrınız yüzme bilmiyorsa, sarılacağı bir yılanda yoksa, bu durumda tanrınızın ruhuna el Fatiha!

        herhalde tanrı, meleklerin Ademe secde etmesini isteyerek, bir tek şeytana verdiği kıskanma özelliğini şeytanın kullanıp kullanmayacağını test etmek istedi, öyle ya yarattıkları arasında ayırımcılık yapmadığı söylenen bir tanrının başka ne amacı olabilir ki,

        daha önce hiç denemediği, gözlemlemediği kıskanma duygusunun sonuçlarını ancak deneyerek anlayabilecek bir varlığın, dolayısıyla bu yaptığının suç olup olmadığı bilincinde olamayacağı için denediğinde isyan suçlamasıyla karşı karşıya kalması, kendi takdiri değil, Kuranın tanrısının ona isnad ettiği bir suçtur,

        kusura bakmayın Kadir bey, tanrı katında en imtiyazlı varlık (baş melek), tanrının sağ koluna tanrı bir emir verecek ve o varlık emre karşı gelecek, buna Kuranın tanrısı bile inanmaz diyeceğim ama ne yapsın garibanın eli kolu bağlı, kendine biçilen rolü oynuyor,

        tanrı kendisine itiraz edecek veya isyan edecek yardımcılar yaratmaz, eğer yaratıyorsa bu o tanrının bir zaafıdır, hele hele bir tanrı yardımcılara ihtiyaç duyuyorsa, o ancak aciz bir tanrıdır,

        sahi tanrı yardımcılara ihtiyaç duyar mı?

        “””””“beni saptırmana karşılık, bende onları ve onların soyunu saptıracağım. pek azı hariç onları şükreder bulamayacaksın.”
        bu ayettede şeytanın kendi yolunu çizdiğini, haklı gördüğü davasını kıyamete kadar sürdüreceğini görüyoruz. (senden alıntı)

        tanrının birebir kontak kurduğu bir varlık, üstelik tanrının sağ kolu olan bir varlık, tanrıya kafa tutabiliyor, üstelik cehenneme atılmayı göze alarak kafa tutabiliyor, şeytan bu kadar ahmak mı? duyda inanma,

        üstelik şeytan tanrının doğru yola yöneltmeye çalıştığı kullarını saptırabilecek beceriye, tanrının amacını sekteye uğratabilecek beceriye, tanrının insanları yöneltmeye çalıştığı yolun üzerine barikat kurabilecek bir yeteneğe sahip, yani tanrıyla aynı ama zıt özelliklere sahip tanrıya rakip biri, deyim yerindeyse şeytan kötülüklerin tanrısı,

        tanrının gerektiğinde kendisine isyan veya itiraz edecek bir yardımcı yarattığı düşünülebilir mi?

        ayrıca insanlarla şeytanı bir tutma, bunu sana daha önce açıklamıştım,

        şeytan, tanrının birebir kontak kurduğu imtiyazlı bir varlık, biz ise tanrının birebir kontak kurduğu varlıklar değiliz, o nedenle biz tanrının varlığından şeytan kadar emin olamayız, nitekim tanrının birebir kontak kurduğu varlıklar olmadığımız için tanrıya inanıp inanmama konusunda kendi düşüncelerimize göre hareket ederiz, kimimiz inanır, kimimiz inanmaz, inananlar içerisinde tanrının kendisiyle kontak kurduğunu söyleyenlere inananlar olabilir,

        yani yaratılış masalına göre, şeytan tanrının kendisiyle birebir kontak kurduğu, tanrının varlığına birebir şahit olmuş, tanrının varlığını kesin olarak bilen bir varlık,

        sizler ise sizlerle birebir kontak kurmadığı için, sadece inanç bazında varlığına inandığınız tanrınızın engin merhametine güvenerek (rahman sıfatı) bakarayı bile makaraya almaktan çekinmeyebilirsiniz, sonuçta tövbe eder affına mahzar olursunuz,

        “”””ademin cenneten kovulmasının nedeni sınavı geçememesidir (senden alıntı)

        Ademin cennetten kovulmasına neden olan yasak meyvenin ne olduğunu kesin olarak açıklamadığınız sürece, Ademin suç işlediği iddiası, tanrınızın iddiasından öteye gitmez,

        Kuranın tanrısı Ademi yaratıyor, şeytanın isyan etmesini sağlamak için meleklerin Ademe secde etmesini istiyor ve şeytanı isyan ettiriyor,

        ne gereği varsa, Ademi özel bölmeye koyuyor, özel bölmeye birde yasak meyve koyuyor, isyan eden şeytanın bu yasak meyveyi Ademe yedireceğini biliyor, biliyor diyorum çünki geleceği bildiği iddia edilen Kuranın tanrısı, bilgisi dışında yaprak bile kımıldamayan Kuranın tanrısı, şeytanın Ademe yasak meyveyi yedireceği biliyor, Adem yasak meyveyi yiyip suç işliyor ( ne suç işlediği belli değil) ve cennetten kovuluyor, cennetten kovulunca şeytan gibi isyan etmeyip affedilmesini istiyor, Kuranın tanrısı nasıl affedileceğini bilemeyen ademe yine bir şeyler öğreterek, öğrettiği şekilde af dilemesini sağlıyor ve böylece insanların çoğalması için gereken prosedür! tamamlanmış oluyor,

        geriye, tanrı yasak meyveyi yedikten sonra Ademi affetmek için Ademe neler öğretmiş olabilir sorusu kalıyor,

        Dileseydik o âyetlerle onu elbette yüceltirdik. Fakat o, dünyaya saplanıp kaldı da kendi heva ve hevesine uydu. Onun durumu köpeğin durumu gibidir: Üzerine varsan da dilini sarkıtıp solur; kendi hâline bıraksan da dilini sarkıtıp solur. İşte bu, âyetlerimizi yalanlayan toplumun durumudur. Şimdi onlara bu olayları anlat ki düşünsünler. (araf 176)

        herhalde Kuranın tanrısı Ademe, sahibine en sadık bir hayvan olan köpek misali nasıl sadık bir kul olacağını öğretmiştir,

        sizlerde tanrınıza sadık bir kul olma yolunda gerekli hassasiyeti gösterin ki dilini sarkıtıp soluyan köpeklerden olmayasınız.

  546. Aykut dedi ki:

    Yahudiler var, Müslümanlar var, Hristiyanlar var ama sadece dünya haritasının sag tarafında. Merak ediyorum bu dinlerin hepsi evrenselim diyor ama Kristof Kolomb amerika kıtasını keşfedinceye kadar neden orada şamanizimden başba birşey yok ? Merak ediyorum bu müslümanlık refah seviyesi olarak bu kadar geride kalmış ? önüne gelen cihad ilan ediyor önüne gelen şeriat koyuyor sonra allahu ekber diyip birbirlerini doğruyorlar Neden ??

    • sercan dedi ki:

      aykut çok güzel soru bizde bunun cevabı arıyoruz ama yok ,,
      sadece amerika kıtası değil çine hiç bir peygamber uğramamış
      o kadar buyuk nufus olmasına ramen hep araplara gelmiş bu peygamberler
      o tarıhte sabah erken kalkan kendini peygamber ilan etmiş …
      ha birde dünya harıtasının sağ tarafı nasıl oluyor
      senin o ankı bakış acına bağlı sağda olur solda …
      dünya harıtasının refarans alacağın bir nokta yokkı
      biz dünyanın kuzeyıne ust gneyıne alt dıyoruz ama bu doğru değil
      dünya sonsuz boşluğun içinde olduğu için alt ve üst diye bir kavram yok …
      sonsuz boşlukta refaran alacayın nokta yok …..saygılar..

    • 1okuyucu dedi ki:

      Aykut;

      tanrıdan geldiği iddia edilen bir kitap gereği, inanırlarının birlik olmaları gerekirken birbirlerini boğazlamalarına bir anlam veremediğin için neden? sorusunu haklı olarak sormuşsun, sorunu bir Müslüman arkadaş cevaplasaydı, tek kelimeyle sınav deyip, işin içinden sıyrılma kolaycılığına kaçacaktı,

      kendi varlığını gönderdiği peygamberlerle kanıtlama ihtiyacı duyan bir tanrının, gönderdiği peygamberlere inanmadıkları için kimi toplumları top yekün imha eden bir tanrının, kimi toplumlarda iç savaş (kardeş kavgası) çıkmasına neden olan bir tanrının, ayrıca okuduğunda herkesin aynı şeyi anlayacağı açık ve net, diğer deyimle apaçık olması gereken bir kitabın tereddütlere sebebiyet vererek farklı yorumlamalara neden olması sonucu kendi inanırlarının çeşitli mezhep ve tarikatlara bölünerek birbirlerini boğazlamalarına sebep olan bir tanrının kitap gönderdiğini iddia etmek,

      tanrıdan geldiğini iddia ettikleri kitabın sebep olacağı sonuçları öngöremeyenlerin yediği naneden başka bir şey olamaz,

      çünki böyle bir sonuç, tanrının istediği değil, olsa olsa şeytanın istediği bir sonuçtur ve bir tanrının kendi inanırlarını birbirlerine boğazlatarak şeytanı mutlu etmeye çalışacağı düşünülemez, yada aralarındaki iddianın şeytanın lehine sonuçlanmasını istemez,

      yani ortadaki kan dökücülüğün, bozgunculuğun sebebi tanrının gönderdiği kitaplardır, eğer bozgunculuğun sebebi tanrı değilse bu sonuç şeytanın zaferdir, diğer bir deyişle bu sonuç şeytanın zaferi değilse Kuranın tanrısı yeryüzünde bozgunculuk yapan bir figürdür,

      çünki Kuranda geleceği bildiği iddia edilen bir tanrı, gönderdiği kitapla, kurulmasını istediği din devletinde hilafet (makam) kavgalarının çıkacağını ön görememiş olamaz, anlaşılmaz bir kitap gönderme gafletinde bulunarak inanırlarının farklı gruplara bölüneceğini ön görememiş olamaz, kendi inanırları arasında bile birlikteliği sağlayamayan bir tanrı gönderdiği dinin yeryüzünde egemen olmasını isteyemez,

      çünki bir dinin cazip olması için, önce kendi inanırlarının imrenilecek bir erdemliliğe sahip olmaları gerekir, oysa İslâm aleminin içine düştüğü bataklığı görenler, bırakın İslâmiyeti kabul etme düşüncesini, fersah fersah İslâm aleminden uzak durmaya çalışıyorlar, zaten Kuranın gayrimüslimlerle ilgili ayetlerini okuyanlar bakarayı okumayı yarıda bırakıp ellerindeki Kuranı….

      işin diğer boyutuna gelince;
      Ayşe ile Ali arasında yapılan cemel savaşı, Ali ile muaviye asında yapılan sıffin savaşı, daha İslâmiyetin ilk yıllarında Müslümanların ikiye bölünmelerine ve kıyamete kadar bitmeyecek bir kan davasına sebep olmuş,

      bu durum sadece Araplarla sınırlı kalsa, kendi inanışlarının sebep olduğu bir sonuçtur demekten öteye elimizden bir şey gelmezdi, çünki inançlarla ilgili itilaflarda arabuluculuk müessesesinin bir anlamı yoktur,

      gel gelelim, İslâmiyeti sonradan kabul eden topluluklarda hilafet kavgalarının sebep olduğu ikilikte ister istemez taraf tutmak zorunda kalarak bu kavgaya müdahil olmuşlardır, yani islâmiyeti sonradan kabul eden topluluklar kucaklarında buldukları kan davasının tarafı olarak bir nevi belâlarını bulmuşlardır, çünki hangi mezhep veya tarikata yatkın olsalar karşılarında onları kafirlikle suçlayacak başka bir mezhep veya tarikat her zaman mevcuttur,

      kısacası, inanırları arasında birliği sağlaması gereken bir kitap, inanırlarının birbirlerini boğazlamalarına sebep olmuş, üstelik birbirlerini boğazlayanlar, kendi inanışlarını doğru kabul ettikleri için diğerlerini kafirlikle suçlayabilmektedir, buna mezheplere ve tarikatlara inanmayanları da dahil etmektedirler, örneğin; selefilik inancına sahip olmayan biri mezheplere veya tarikatlara inansın veya inanmasın selefilerce kafir sayılmaktadır,

      mükemmel olduğunu iddia ettikleri kitabın nelere sebep olduğunu görmek istemeyen Müslüman arkadaşlar, İslâm aleminin Kurana göre yaşamadığını iddia etmektedirler,

      halbuki dikkatlice baksalar, mezhep ve tarikatların referanslarını Kurandan aldıklarını görebilecekler ama bir kitabın böyle sonuçlar doğuracağını kabullenemedikleri için bunlar Kurandan değildir diyerek aslında Kuranı inkâr ettiklerinin farkında değildirler,

      umarım, İslâm aleminin birbirlerini boğazlamalarına kimin neden olduğunu anlatabilmişimdir, şeytanın veya şeytanların kimler olduğunu söylemeye gerek yok sanırım.

  547. Özgür Özdemir dedi ki:

    Allah’ın âyetleri hakkında, kendilerine gelmiş bir delilleri olmaksızın tartışanlar var ya, onların kalplerinde ancak bir büyüklük taslama vardır. Onlar, tasladıkları büyüklüğe asla ulaşmazlar. Sen Allah’a sığın. Şüphesiz O, hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir. MU’MİN – 56
    Ve âyetlerimiz hakkında mücâdele edenler, onlar için sığınacak bir yer olmadığını bilsinler. ŞÛRÂ – 35
    Allah’ın çağrısına uyulduktan sonra O’nun hakkında tartışmaya girenlerin delilleri Rableri katında batıldır. Onlara bir gazap vardır. Onlar için çetin bir azap vardır. ŞÛRÂ 16
    “Ey Kitap ehli, İbrahim konusunda ne diye çekişip tartışıyorsunuz? Tevrat da, İncil de ancak ondan sonra indirilmiştir. Yine de akıl erdirmeyecek misiniz?” (3/65)
    De ki: “O bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbiniz iken, bizimle Allah hakkında (sözde kanıtlarla) tartışmalara mı giriyorsunuz? Bizim amellerimiz bizim, sizin de amelleriniz sizindir. Biz, O’na gönülden bağlanmış (muhlis) olanlarız.” (2/139)
    Ayetlerimiz konusunda ‘alaylı tartışmalara dalanlar:’ -onlar bir başka söze geçinceye kadar- onlardan yüz çevir. Şeytan sana unutturacak olursa, bu durumda hatırlamadan sonra, artık zulmeden toplulukla beraber oturma. (6/68)

    • toro dedi ki:

      Arkadaşım,

      Böyle bir dünya yok. Kendisine inanılmayan bir kitabın savunmasını o kitabın içinden cümlelerle yapmak cinayet şüphesiyle yargılanan birini kendi ifadesine dayanarak suçsuz ilan etmekle eşdeğerdir!

      • Özgür Özdemir dedi ki:

        Yazdığım ayetleri tekrar okumanızı tavsiye ederim. Bu ayetlerde bir savunma yok.

      • 1okuyucu dedi ki:

        Özgür Özdemir;

        yazdığın ayetlerde, Kuranın tanrısı ayetleri sorgulayanları cehenneme göndereceğinden bahsediyor, yani inanırlarını ayetlerimi sorgulamadan, kayıtsız şartsız teslim olun yoksa sizi cehenneme atarım diyerek tehdit ediyor, bu durumda size düşen, aklınıza mantığınıza ters gelse de kafanıza yatmayan ayetleri görmezden gelerek kayıtsız şartsız teslim olmak kalıyor,

        zaten akıllı bir insanın önüne konan cennet ve cehennem gibi 2 seçenek arasında tercih yaparken, cehennemi tercih edeceği düşünülemez,

        o nedenle apaçık olduğu iddia edilen bir kitapta müteşabih (anlaşılmaz) ayetlerin peşine takılıp ta cennetten mahrum olma,

        sana ve tanrına cennette mutluluklar dilerim, herhalde tanrınız sizin hatırınızı kırmayıp ara sıra cehennemden naklen yayın yaptığında, izlediğiniz sahnelerden alacağınız keyifle birlikte çekirdek çıtlatırsınız, yada patlamış mısır yersiniz.

        eğer izlediğin sahnelerde kendi sevdiklerini de görürsen, kafanı çevirip bakmamayı dene.

      • toro dedi ki:

        Sayın Özgür Özdemir,

        Eminmisiniz? Ayetlerde kimlere dolaylı ya da dolaysız hitap ediliyor? Bu hitap gücünü DOĞRU olduğu ve Tanrıdan GELDİĞİ iddiasına dayandırmıyor mu? Yani söylerken kendisinin doğru karşıdakilerin ise yanlış olduğunu savunuyor! Yani kendinin doğru olduğunu kendi söylemiyle savunmak! Kuran da her ayet aynı zamanda gerçeklik iddiasının da savunmasıdır!

        Ha yine de savunma örneği arıyorsanız bir tane örnek vereyim;

        ”Ey Kitap ehli, İbrahim konusunda ne diye çekişip tartışıyorsunuz? Tevrat da, İncil de ancak ondan sonra indirilmiştir.”

        ”İNDİRİLMİŞTİR” Ben yaptım, ben yapmıştım, benim yaptığımı bilin!

  548. sercan dedi ki:

    sayın 1 okuyucu 19.49 dakı yaznıı paylaştım iznınle saygılar adeta bır baş yapıt

  549. Muhammed dedi ki:

    Dinden çıktım amk

    • Gencer dedi ki:

      Tebrikler Muhammed.
      İsmin Muhammed olmasına rağmen cidden bu kararı alabildiysen seni yürekten kutluyorum.

  550. sercan dedi ki:

    SAYIN TAŞPINAR DAN ALINTI Allah geleceği görebiliyor ve bilebiliyor diye kendi başına karar verebilen ve aktivitelerde bulunan varlıklar yaratamayacak mı?
    Bence Adem ile Havva nın genlerinde ve DNA sında bütün ırkların özellikleri mevcuttu..daha sonraları birbirine benzeyenler birbirleriyle beraber yaşamayı tercih ettiği için ırklar oluştu..bunlar şahsi tahminlerim tabii iddialı değilim..

    siz bilimden bi habersınız anlaşılan hıç inceleme ve gözlemleme kabılıyetınız yok..
    ırklar mevsımsel çevresel ..ve beslenmeyle alakalıdır ne alakası var dna mış ademmış havva imiş .
    sen şimdi turk ,sen beyaz ırksın ama afrıkada 500 yıl neslını devam ettırsen ve hıç melezleme olmasa torunun zencı olur
    aynı şekilde zencı rusyada yaşasa 500 yıl beyaz ırka dönuşur bu kadar basıt bır şeyı nası anlamıyorsunuz hayret saygılar …..

    • T.TAŞPINAR dedi ki:

      Sayın Sercan,
      sizin iddianıza göre örneğin Rusya halkı ile Kenya halkı ülkelerini değiştirseler 500 yıl sonra tüm Ruslar siyah ve tüm Kenyalılar da beyaz olur öyle mi.? Siz buna inanıyor musunuz gerçekten? Yaklaşık 1500 lü yıllarda Amerika ve Avrupa’ya götürülmüş Afrikalı siyah köleler şu anda hep beyazlaştı öyle mi….?
      Bunları diyen sizsiniz ama sizin deyiminizle bilimden bihaber ve hiç inceleme ve gözlemleme kaabiliyeti olmayan benim…ilginçsiniz gerçekten..

  551. sercan dedi ki:

    bakmıyormusun eskıden gelen sıyah ırk beyaza doğru gıdıyor sen sonradan gelen lere bakma
    bıraz duşun zencı ırk neden sıcak ulkede oluyorda guneşın azolduğu soğuk ulkelerde olmuyor cevap zaten bellı bunu gormıyecek kadar matığınızın olmadığını düşünmek istemıyorum …

    • T.TAŞPINAR dedi ki:

      sayın sercan,
      yukarıda verdiğim örnekteki Rusya halkı Kenya’ya Kenyalılar da Rusya’ya yerleşecek olurlarsa Ruslar nesilden nesile mutlaka esmerleşir ama hiçbir zaman sırf orada yaşadıkları için siyah ırka dönüşmezler..Kenyalı siyahlar da Rusya’da yaşadıkça renklerinde bir miktar açılma olur ama beyaz ırka dönüşmezler…zenci ırk sıcak ülkelerde oluyor diyorsun ama en sıcak bölgelerden biri olan Arabistan çöllerinde yaşayan Araplar zenci değil..

      • sercan dedi ki:

        taşpınar bey arapıstandakı gıyım tarzıla afrıka aynımı afrıkalıların elbıse gıydıyını gordunmu sen ..ayrıca ben san 500 yıl derken ornek verdım bu 1500 yıldada olur …pekı san bır ornek daha turk ana babadan almayanyanda doğan cokulara bır baksana
        turkleremı yoksa almanlaramı benzıyor ..
        turkler orta asyadayken nasıldı şimdi nasıllar ..
        bu bılımsek olarakta kanıtlandı …amerıkada beyaz ana babadan zencı bebek doğdu .ve dunya şaşırdı .mılyarda bır olan gızlenmış genın ortaya cıkması olarak kanıtlandı ..yanı aslında insan ırkı afrıkadan dunyaya dağıldığından …tum insanlar zencı ırktan olmuştur .
        sen araştır istersen …bu evrım milyonseneler almıştır …..senın yaşantın mılyon yılda sadece 1 dakıka bundan dolayı o evrımı gormen ımkansız …IRKLAR CEVRESEL… MEVSİMSEL ..BESLENME ILE FAKLILIK GOSTERIR BU KONUDA ANLAŞILAN OKUMAMAMIŞSINIZ kafayı bırazda din yerıne bılime verın bence …saygılar …

      • AVNİ dedi ki:

        Sn T.TAŞPINAR
        Bu yazılar sizden alıntıdır.
        Ancak o zamanlarda da günümüzdeki gibi evrimci materyalist propaganda yoktu… Allah bunları çok açık ve net olarak bildirmez…çok net bilgiler verilmiş olsaydı örneğin gökte ışık dahil her şeyi içine çeken ve bir kaşık kadar madde miktarı dağların ağırlığı kadar olacak olan karadelikler vardır denseydi 1-bu bilgilerin bilim tarafından ortaya konmasıyla inanca dair sınav artık bitecekti ve somut bir bilgiye dayanan bir hal alacaktı..halbuki bu sınavın kıyamete kadar devam etmesi gerekmektedir”
        Yukardaki yazıyı okuyunca insan ister istemez şunu düşünmeden edemiyor. Materyalist propagandayı yok ekmek için kuranda şerrinden korunulması için okunan felak süresi 4. ayet وَمِن شَرِّ النَّفَّاثَاتِ فِي الْعُقَدِ , Ve düğümlere üfleyenlerin şerrinden, yani üfürükçülük ve büyüyü kabul etmek sınavı geçersiz kılmıyor ama efendin kuranda dna’dan bahsetse, karadelikten bahsetse sınav elden gider.. Şuna tüm bu bilgileri bilmediğinden dolayı yazamadı deyin. Eğer bir sınav varsa bunu en etkili düşürecek olan bence kuranın kabul ettiği büyü ve insanları hasta edebilecek kadar etkili cinlerdir. Bence bunların ispatlanması evrimci ve materyalist zihniyeti alt etmeye yeter, ama nedense kimse daha becerememiştir.
        Birde bilal bey okurmu bilmiyorum ama mülk süresi 5’de “Andolsun biz, en yakın göğü kandillerle donattık. Onları şeytanlara atılan taşlar yaptık ve (ahirette de) onlara alevli ateş azabını hazırladık. ” şeytanlara atılan tanelerin manevi şihaplar olduğunu söylüyor neden şeytan cin manevi varlıklarmış. Elin manevi cini, üfürülen düğüm beni fiziki olarak etkiliyor, tesri neden olmasın, atılan yıldız, ateş gibi maddi bir unsur neden etkilemesin.
        Saygılarımla..

      • 1okuyucu dedi ki:

        AVNİ;

        milyarlarca galaksinin ve her bir galaksinin milyarlarca yıldıza sahip olduğu Evren keşfedilene kadar insanoğlunun bilgisi, düz olduğunu sandığı bir yeryüzü, yeryüzünden yaklaşık 1 km. yukarıda mavi renkli bir gökyüzü, gökyüzünde gündüzleri doğudan doğarak ilerleyen ve batıda batan Diyarbakır karpuzu büyüklüğünde bir güneş, geceleri gökyüzünde ilerleyen Selçuk karpuzu büyüklüğünde bir ay ve gökyüzünde lamba ışığı veya fener ışığı büyüklüğünde yıldızlardan ibaretti,

        eğer Muhammed ve muhatapları, güneşin ve ayın gerçek büyüklüğünü bilselerdi, Muhammed, “bir elime ay’ı, bir elime güneşi verseniz yine davamdan dönmem” demezdi, kesinlikle demezdi, çünki böyle bir şeyi tanrının bile beceremeyeceğini bilirdi, aynı şekilde, bu söylemin muhatapları da ona, “istediğin şeyi senin inandığın tanrı bile beceremez” derlerdi de o zaman verecek cevap bulamazdı,

        1400 sene önceki insanoğlunun küçücük dünyasında, yer ve göklerin hakimi bir tanrı, (gökler, dinlerde sözü edilen söylem olarak ortaya çıkmış, İslâm alemince sahih olarak kabul edilen, tabiri caizse adeta Kuranın tanrısıyla alay edilen mirac hadisinde 7 adet sema olarak söylenmiştir)

        yani mülkün sahibi bir tanrı figürü o günkü toplumlarda genel kabul görmüş, dünyanın tesadüfen oluştuğuna dair bir düşünce kimsede yok, zaten Kurandaki anlatımlarda, Muhammede inanmayanları, Allaha inanan ama ayni zamanda şefaat umdukları putları yüceltmeleri nedeniyle müşrik olarak tanımlandığını görürüz,

        dolayısıyla mülkün sahibi olan bir tanrının, bu mülk üzerinde her türlü tasarrufta bulunmak hakkına sahip olacağı düşüncesi genel kabul görmüş, bu nedenle kişilerin eylemlerini tanrının izniyle yapabileceği, tanrı izin vermedikçe kimsenin hidayete eremeyeceği veya sapıklığa düşemeyeceği aşağıdaki ayetlerle de pekiştirilmiş,

        Allah dileseydi, sizi tek bir ümmet yapardı. Fakat O, dilediğini saptırır, dilediğini de doğru yola iletir. Yapmakta olduğunuz şeylerden mutlaka sorguya çekileceksiniz. (nahl-93)

        Biz her peygamberi, ancak kendi kavminin diliyle gönderdik ki, onlara (Allah’ın emirlerini) iyice açıklasın. Allah, dilediğini saptırır, dilediğini de doğru yola iletir. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir. (İbrahim-4)

        1400 sene önceki bir toplum için sorun olmayan bu durum (belki de bu ayetler o günkü topluluğa tebliğ edilmemiş olabilir) günümüzde sınav mantığıyla bağdaşmadığı için bazı Kuran tercümanları, dilediğini/dileyeni şeklinde kesme işaretiyle durumu kurtarmaya çalışıyorlarsa da bu yinede Arabın kuyuya attığı taşı kuyudan çıkarmaya yetmiyor,

        Andolsun biz, en yakın göğü kandillerle donattık. Onları şeytanlara atılan taşlar yaptık ve (ahirette de) onlara alevli ateş azabını hazırladık. (mülk-5)

        1400 sene önceki insanlar için sorun olmayacak olan bu ayet, evren keşfedildikten sonra, gökteki yıldızların dünyadan kat kat büyük olduğu anlaşılınca, geceleyin gök yüzünde kayarak ilerleyen cisimlerin şeytana atılan yıldızlar değilde, atmosfere giren meteor taşlarının sürtünmeden dolayı ateş halini almış şekli olduğu anlaşılınca, Arabın kuyuya attığı taşı çıkarmak için yukarıdaki ayete mecazi anlamlar yükleme çabasına girilmiş ama yinede kuyudaki taşın çıkarılmasına yetmemiş,

        1400 sene önce normal karşılanıp ta günümüzde akla mantığa uymayan birçok ayete inanırlarınca mecazi anlamlar yüklenerek, inandıkları tanrı sanki anlatmak istediklerini açık ve net olarak anlatmaktan acizmiş gibi, tanrı şunu demek istemiştir, tanrı bunu demek istemiştir gibisinden anlatımlarla, aslında tanrının apaçık bir kitap göndermediğini kabul etmiş oluyorlar, eğer tanrı apaçık bir kitap gönderseydi, tanrının niyetini okumak gibi bir gayretin içerisine girmezlerdi.

        velhasıl, Kuranda var olduğundan defaatle söz edildiği halde, tebliğ edildiği dönemde bile ortada bir kitap olmadığı halde, Peygamberin vefatından sonra bile ortada bir kitap olmadığı halde Ömerin gayretiyle, emevilerin düzenlemesiyle ortaya çıkmış ve 1400 sene önceki tanrı inancını anlatan bir kitabın ayetlere yapılan yamalarla güncellenmeye çalışılması din pazarından nemalananların gayretinden başka bir şey değildir,

        inanmaya gelince, her şey arz talep meselesi….

  552. Gencer dedi ki:

    Yuvarlak bir Dünya minyatürünü elinize alın ve yerinizi tespit edin ve sonra ”Yukarda Allah Var” sözünü değerlendirelim.
    Fiziken yukarda Allah var demek mantıksızlıktan öteye gidemiyor.Dünyamızın uzaydaki duruşuna göre sağda veya solda Allah var dememiz gerekiyor.Dünyanın duruşuna göre bizim için yukarısı olan yön aslında yan yönlerdir.
    Saygılarımla.

  553. murat dedi ki:

    Her durumda bu işin içinde bir aksaklık oldugu açık,ne din taraftarları tam ispat edebiliyor ne de ateistler tam inkar edebiliyor fakat inanmamanın cezası neden cehennem o zaman,böyle büyük bir iddiada Allahın dini daha somut delillere dayanmaması bu işi içinden çıkılmaz hale getiriyor.

  554. kadir dedi ki:

    okuyucu

    “madem Allah katında yaratılış özelliği bakımından hiçbir varlığın hiçbir varlık üzerinde üstünlüğü yoktur, o zaman niye meleklerin Ademe secde etmesini istiyor? daha önce yarattığı başka varlıklara meleklerin secde etmesini istemiş mi? örneğin; hayvanlara?

    Ademi yarattığında, meleklere selâmlayın veya saygı gösterin deseydi, hiçbir tepki görmeyecekti, eğer yaratılmış varlıklar birbirine tanıştırılacaksa! zaten bu yapılması gereken bir şeydi,” sizden alıntı…

    meleklerin farklı bir varlık olduğunu, insanların farklı bir olduğunun farkına ne zaman varacaksın çok merak ediyorum.. bizler meleklerden madem üstünüz peki neden melekleri göremiyoruz. onlara emir veremiyoruz.. melekler yaradılış özelliği gereği allahın emirlerini koşulsuz yerine getirirler. yüce allah melekler adem için secde edin derken; ona verdiğim bilgiye secde edin diyor.
    bu bilgi ademi halife yaparak sorumlu hale getirmiştir.

    dediğim gibi melekler ademe verilen bilgiye veya ruha secde etmişlerdir. adem meleklerin efendisi değildir. yeryüzünün efendisidir. yüce allah hayvanlara irade ve bilgimi vermiş ki melekler hayvanlara secde etsin. okuyucu ilk cümlen tam bir faciadan ibarettir. bu sözü ilkokulda söylesen çocuklar bile sana güler.. böyle bir mantık olamaz arkadaş.. gerçekten seni taktir ediyorum…

    “şeytan da madem yarattıkların arasında ayırımcılık yaparak bazılarına üstünlük izafe ediyorsun, eğer ortada üstünlük izafe edilecek bir varlık varsa ben ondan daha üstünüm diyerek itiraz ediyor,

    eğer Kuranın tanrısı ayırımcılık yaparak Ademi meleklerden üstün kılmaya kalkışmasaydı, şeytan üstünlük iddiasında bulunmayacaktı,” sizden alıntı.

    ortada bir ayrımcılık yok. ortada yaratılış farklılıkları var. şeytan davasında haklı olabilir. çünkü enerji maddeden daha üstündür.. şeytan ateşten, insan maddeden yaratılmıştır.. allahın yaratmış olduğu mahlukatlar birbirleri arasında üstünlük yarışına girişemezler.. hiç şunu düşündünüz mü meleklerle cinlerin münasebetlerinde melekler cinlerede saygı ile eğilmişler midir? veya tam tersi..
    allah neyi dilerse mahlukat iman etmek zorundadır. şeytan gibi üstünlük yarışına girmemelidir. farklı alemlerde yaşayan ve farklı özellikler taşıyan insanlar ve cinlerin birbirlerine üstünlük taslaması, yaratana en büyük saygısızlıktır.

    “sahi tanrının yardımcılara ihtiyacı var mıdır? yada tanrı kendi işini kendisi görmekten aciz midir? ki yardımcılara ihtiyaç duysun.” sizden alıntı…

    kuranın hiçbir ayetinde yüce allah benim yardımcılara ihtiyacım vardır demez. böyle bir ayet varsa gösterin.. yüce allah dileği mahlukatı dilediği şekilde yaratır. insanları kendine yardımcı olarak yaratmamıştır. insanların imanına ve inancına ihtiyacı yoktur. aynı şekilde meleklerinde imanına ihtiyacı yoktur.. yüce allah melekler olmadandan her işe tecelli eder.. bir çok ayette demiyor mu “onun ol demesi yeterlidir” diye.. yüce allah dilediği herşeyi dilediği gibi yerine getirir. bunu her zaman böyle bilin..

    • candost neşeci dedi ki:

      sayın kadir senin yaratıcının yardıma ihtiyacı yok ama ganimetlere ihtiyacı var yani ganimetlere ihtiyacı olan birinin nasıl oluyorda ol demesi yeterli oluyor çok ilginç

      • kadir dedi ki:

        sayın candost…

        yüce allahın bu kainatta hiçbirşeye ihtiyacı yoktur.. allah samed tir..

        ganimetleri taksim etme yetkisi allaha ve elçisine aittir.. ganimetlerin taksiminin allaha ve resulüne ait olması demek. yoksullara, yolda kalmışlara, yetimlere,muhtaçlara, devlet bütçesine vs.vs adaletli olarak dağıtılması demektir.. enfal suresini aklıselim okuyun. bilmediğiniz şeyler hakkında da yorum yapmaya kalkmayın..

    • candost neşeci dedi ki:

      yani kardeş işin neresinden tutarsanız elinizde kalıyor ve şundan eminimki fazla bir ömrünüz kalmadı bırakın kardeş kim neye inanıyorsa inansın insanlarları sırf sizin gibi düşünmesi için zehirlemeyin ben şahsım adına konuşayım sizler kendiniz bazı şeyleri idda ediyorsunuz dininizin yaratıcınızın mükemmel olduğunuzu savunuyorsunuz ama görülüyorki günümüz ihtiyaçlarını karşılamıyor belki o zamanın koşullaında işe yarıyordu ama şimdi çuvallıyor çünki insanlar bilinçleniyor sorguluyor hergün televizyonda görüyoruz kafalar kesiliyor karı kızın ırzına geçiliyor bunlar niçin oluyor sünnet ve din için şuanda din adına yönetilen hangi ülkede refah huzur ilm bilim var bu ülkelerde adaletsizlik diz boyu bu ülke osmanlıyıda gördü osmanlının bu ülkeyi ne hallere getirdiğinide gördü din adı altında kardeş kardeşi baba oğulu oğul babayı öldürdü

      • kadir dedi ki:

        arkadaş biz birşeyleri iddia etmiyoruz. iddia eden, kuranda çelişki arayan sizlersiniz.. işiniz gücünüz kalmadı islamın kutsal kitabı hakkında atıp tutuyosunuz. siz inanmıyosanız benim zerre kadar umrumda olmaz. fakat bizim inanmamız nedense size ağır geliyor. kuranın hükümlerini çürütmek adına neredeyse kendinizi çürüteceksiniz.

        şuan dünyada yaşanan, olan bitenlerin kuranı kerimle hiçbir alakası ve dolaylı dolaysız hiçbir ilişkisi yoktur. islam adı altında yapılan katliamlar insanların kendi elleri ve nefisleriyle yaptıkları zulümlerdir.. asıl sorun islamın hakkıyla yaşanmıyor olmasıdır..

      • murat dedi ki:

        Sayın Kadir,
        İslamın hakkıyla yaşanmış olduğu ve katliam olmadığı bir zaman mı var?
        Osmanlı mı?
        Selçuklular?
        bel ki abbasilerdir?
        yada emeviler?
        Ali dönemi mi?
        yok yok osman zamanı,
        aaa ömer de olabilir,
        belki de Ebubekir zamanı?
        tamam şimdi buldum,
        kesin Muhammet devridir.

        cahiliye denilen devirde yukardaki devirler gibi katliamlar olmamıştır.

        İslamın hakkıyla yaşanmasıdır zaten katliam. sen buna cihat diyorsun. hatta bu hakkıyla yaşanmasında yani cihat denilen saldırganlık tutumlarında her türlü hile de serbesttir. hurma ağaçlarını kesmek bile.
        Bilirsiniz haşr suresinden anlatılır, hani medineye biraz uzakta bir Yahudi mahallesi vardır, burdaki Yahudiler muhammedin yalancı olduğunu bilip onu hep tevratla zorlamaktadırlar. muhammette çareyi bunları mahalleden ve medineden kovmakta bulup üzerlerine ordu göndermiştir. fakat bunların mahallelerini çevresi yüksek duvarla çevrili olduğundan ablukaya alıp günlerce beklemişlerdir. baktılar olmuyor bu Yahudilerin hurma tarlalarına yönelmişler ve hurma ağaçlarını kesmeye başlamışlar. Yahudiler kızmış ve yazık demiş nasıl bir peygamber ve allah böyle bir şey yapar diye tepki göstermişler, muhammedin ordusu bile 2 ye ayrılmış öyleya bu hurmalar dikimden ancak 30 yıl sonra meyve vermekte, bir hırs için yapılan katliama bakın. durumdan rahatsız olanlar medineye muhammede haber uçururlar da muhammed de durumu idare için ayetler hazırlar, işte ayetler;

        HAŞR Suresi (Diyanet meali)

        ﴾1﴿Göklerdeki ve yerdeki her şey Allah’ı tespih etmektedir. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.

        ( 2. AYETTE YUKARDA ANLATTIĞIM NADİROĞULLARI SÜRÜLMELERİNDEN BAHSEDİYOR KALE DEDİĞİ BAHÇE DUVARLARIDIR Kİ DEVELER VE ATLAR İÇERİ GİREMİYOR İNSANLAR DA ARKADA NEYLE KARŞILAŞACAKLARINI BİLMEDİKLERİNDEN CESARET EDEMİYORLAR, KORKU DÜŞMESİ OLAYI HURMA AĞAÇLARININ KESİLMESİNDE DELİREN HALK YETERKİ AĞAÇLAR KESİLMESİN BİZ SÜRGÜN GİDELİM MANTIĞIYLA YANLARINA LAZIM OLACAK EŞYALARI KAPILARI SÖKÜP GİTMEKTELER, HEM KENDİLERİNE YARAR ŞEYLERİ ALIP MÜSLÜMANLARA DA HARAP BIRAKMAK İÇİN, BUNU BİLE LEHİNE ÇEVİRMEYE ÇALIŞAN BİR MUHAMMET….)
        ﴾2﴿ O, kitap ehlinden inkar edenleri ilk toplu sürgünde yurtlarından çıkarandır. Siz onların çıkacaklarını sanmamıştınız. Onlar da kalelerinin, kendilerini Allah’tan koruyacağını sanmışlardı. Ama Allah‘ın emri onlara ummadıkları yerden geldi. O, yüreklerine korku düşürdü. Öyle ki, evlerini hem kendi elleriyle, hem de mü’minlerin elleriyle yıkıyorlardı. Ey basiret sahipleri ibret alın.

        (MADEM GİTMESELERDİ AZAP EDECEKTİYSE NEDEN HURMA AĞAÇLARI KESİLDİ?)
        ﴾3﴿Eğer Allah, onlar hakkında sürülmeye hükmetmemiş olsaydı, muhakkak kendilerine dünyada azap edecekti. Ahirette ise, onlar için cehennem azabı vardır.

        (HER ALLAHA VE RASÜLÜNE KARŞI GELEN AZAP MI GÖRMÜŞTÜR??? MADEM AZAP GÖRECEK MİZANA VE KIYAMETTEN SONRAKİ BÜYÜK MAHKEMEYE NE GEREK VAR?
        ﴾4﴿ Bu, onların Allah’a ve Resülüne karşı gelmeleri sebebiyledir. Kim Allah’a karşı gelirse bilsin ki, Allah’ın azabı şiddetlidir.

        (MUHAMMEDİN MEDİNEDEN VE UZAKTAN AYET YAZDIĞI NASIL DA BELLİ, YANİ MUHAMMET DİYOR Kİ BEN YOKTUM DA SİZ HURMA AĞAÇLARINDAN HANGİ CİNSTEN KESTİYSENİZ YADA YARIM BIRAKTIYSANIZ ALLAHIN İZNİYLEDİR????)
        ﴾5﴿ (Savaş gereği,) hurma ağaçlarından her neyi kestiniz, yahut (kesmeyip) kökleri üzerinde dikili bıraktınızsa hep Allah’ın izniyledir. Bu da fasıkları rezil etmesi içindir.

        (EVEEEET GELELİM ESAS KONUYA, GANİMET MESELESİ. TABİ SAVAŞILMADAN KAZANILAN MALLAR VE TOPRAKLAR VAR, SIRF YAHUDİ MAHALLESİ DAHA FAZLA AĞAÇ KATLİAMI OLMASIN DİYE TERKETTİKLERİ TOPRAKLAR. BU MALLAR İÇİN ENSAR(MEDİNELİLER) VE MUHACİRLER(MEKKELİLER) BİRBİRLERİNE GİRİYOR, MEKKELİLER DAHA FAZLA PAY İSTİYOR, MUHAMMETTE VE MEKKEDEN GELENLERDE BİR MEKKE MİLLLİYETÇİLİĞİ VARDIR, EN GÜZEL ÖRNEĞİ DE MEDİNELİLERDEN HİÇ HALİFE SEÇİLMEMESİDİR. AŞAĞIDAKİ AYETLERLE DE MUHAMMET MEDİNELİ ENSARA İYİ BİR AYAR ÇEKİYOR VE GANİMET DAĞITIM YETKİSİNİ ELİNE ALIP MEKKELİLERE İYİ AYAR VERİYOR)
        ﴾6﴿ Onların mallarından Allah’ın, savaşılmaksızın peygamberine kazandırdığı mallar için siz, at ya da deve koşturmuş değilsiniz. Fakat Allah, peygamberlerini, dilediği kimselerin üzerine salıp onlara üstün kılar. Allah’ın her şeye hakkıyla gücü yeter.
        ﴾7﴿ Allah’ın, (fethedilen) memleketlerin ahalisinden savaşılmaksızın peygamberine kazandırdığı mallar; Allah’a, peygambere, onun yakınlarına, yetimlere, yoksullara ve yolda kalmışlara aittir. O mallar, içinizden yalnız zenginler arasında dolaşan bir servet (ve güç) haline gelmesin diye (Allah böyle hükmetmiştir). Peygamber size ne verdiyse onu alın, neyi de size yasak ettiyse ondan vazgeçin. Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz, Allah’ın azabı çetindir.
        ﴾8﴿ Bu mallar özellikle, Allah’tan bir lütuf ve hoşnudluk ararken ve Allah’ın dinine ve peygamberine yardım ederken yurtlarından ve mallarından uzaklaştırılan muhacirlerindir. İşte onlar doğru kimselerin ta kendileridir.
        ﴾9﴿Onlardan (muhacirlerden) önce o yurda (Medine’ye) yerleşmiş ve imanı da gönüllerine yerleştirmiş olanlar(ENSAR), hicret edenleri severler. Onlara verilenlerden dolayı içlerinde bir rahatsızlık duymazlar. Kendileri son derece ihtiyaç içinde bulunsalar bile onları kendilerine tercih ederler. Kim nefsinin cimriliğinden, hırsından korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.

        saygılar

    • 1okuyucu dedi ki:

      Kadir;

      ben metafizik varlıklara inanmıyorum, buradaki konuşmalarımız Kuran ayetleri üzerine olduğu için, Kuran ayetlerine inanan sizlere hitaben bir şeyler yazıyoruz,

      yazarkende sizlerin iddialarınızın neye dayandığına bakıyoruz, örneğin;

      “””yüce allah melekler adem için secde edin derken; ona verdiğim bilgiye secde edin diyor(senden alıntı)

      Meleklerin Ademe değilde Ademe öğretilen bilgilere secde ettiğine dair bir ayet arıyoruz, Kuranın tanrısı tarafından kendisine bazı bilgiler öğretilen Ademe secde ettiklerini görüyoruz,

      Hatırla ki Rabbin meleklere: Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım, dedi. Onlar: Bizler hamdinle seni tesbih ve seni takdis edip dururken, yeryüzünde fesat çıkaracak, orada kan dökecek insanı mı halife kılıyorsun? dediler. Allah da onlara: Sizin bilemiyeceğinizi herhalde ben bilirim, dedi. (bakara-30)

      Hani biz meleklere (ve cinlere): Âdem’e secde edin, demiştik. İblis hariç hepsi secde ettiler. O yüz çevirdi ve büyüklük tasladı, böylece kâfirlerden oldu. (bakara-34)

      ayetlere baktığımızda,“Ademe öğretilen bilgiye secde edin” diye bir söz söylendiğini göremiyoruz.

      bilgili olanın bilgisine nasıl secde edileceğini de soramadan edemiyoruz, senin söylediğin biz tanrıya değilde tanrının yaratıcılığına secde ediyoruz anlamında bir şeyler söylemeye benziyor,

      eğer tanrınız nezdinde tüm varlıklar eşitse, meleklerin hayvanlara da secde etmesinden daha doğal bir şey olamaz, yoksa melekler adem kadar bilgili olmadıkları için mi hayvanlara secde etmemiş?

      yeryüzüne bak, hayvanlar sadece karnını doyurmak için eylemde bulunan (avlanan veya ot yiyen) masum varlıklar, insanların masum olduğunu söyleyebilir miyiz?

      insanla hayvanı kıyasladığımızda, insanda hayvanlarda olmayan hırs, kibir, aç gözlülük, doğaya zarar verme, kan dökme, kandırma, yalan söyleme, iftira atma, dedi kodu yapma, hakaret etme, vb. gibi çirkin özellikler var, melekler böylesine iğrenç bir varlığa secde edebiliyor da, tek amacı karnını doyurmak olan hayvanlara niye secde etmesin, üstelik insanlar bu çirkin özellikleri yüzünden insanlık tarihi boyunca birbirlerini boğazlıyorlar, şimdide dinler, mezhepler, tarikatlar vasıtasıyla birbirlerini boğazlıyorlar,

      eğer secde etmenin ölçüsü bilgiyse, tanrınız hayvanlarında insanlara secde etmelerini istemeliydi,

      acaba melekler halâ insana secde ediyorlar mıdır? yoksa tiksintiyle mi bakıyorlardır?
      ver bu sorunun cevabını bende seni takdir edeyim, tabi meleklerle kontak kuramayacağın için tahmini cevap vermek zorundasın.

      eğer secde edilen bilgiyse, bugün insanların bilgi birikimi doruğa ulaştı, cevap verirken bunuda göz önüne al.

      “””allah neyi dilerse mahlukat iman etmek zorundadır. şeytan gibi üstünlük yarışına girmemelidir. farklı alemlerde yaşayan ve farklı özellikler taşıyan insanlar ve cinlerin birbirlerine üstünlük taslaması, yaratana en büyük saygısızlıktır. (senden alıntı)

      Allah meleklerin Ademe secde etmesini istemeseydi, kimsenin aklına üstünlük taslamak gibi bir düşünce gelmeyecekti,

      şeytanı, insanlara vesvese veren bir varlık olarak tanımlayan Kuranın tanrısı, böyle davranmakla şeytana vesvese vermiş olmuyor mu?

      yoksa yeryüzünden yok edemeyeceğini bildiği kötülüğün suçlusu olarak bir günah keçisi mi bulması mı gerekiyordu?

      saygı faslına gelince, esas Kuran ayetlerine kendi kafalarına göre çeşitli yamalar yapan, düz anlamlara mecazi anlamlar yüklemeye çalışan, apaçık olması gereken kitapta şifre arayan, uyduruk hadislerle tanrıyla alay edenler Kuranın tanrısına en büyük saygısızlığı yapıyorlar,

      Melekler de onun etrafındadır, O gün Rabbinin Arşını bunların da üstünde sekiz melek yüklenir. (hakka-17)

      Kuranın tanrısının yardımcılara ihtiyacım vardır dediği bir ayet yoktur ama tahtını taşıttığı melekler vardır, Bilâl beye göre ise onun sınırsız hakimiyet ve kudreti (arşı) suyun üzerindeymiş,

      madem Kuranın tanrısının yardımcılara ihtiyacı yoksa, bir kısım yetkilerini (arşını taşıtma, can alma, tebliğ etme, sura üfleme, doğa olayları, vs.) devrettiği metafizik varlıklara niye ihtiyaç duymuş?

      bu soruyu gerekirse kendine defalarca sor, daha doğrusu metafizik varlıkları niçin yarattığını kendine sor, bilhassa şeytanı niçin yarattığını…

  555. sevgi dedi ki:

    Kuranı Kerimin her ayeti birer mucizedir. Bu bakımdan Kurandaki bütün mucizeleri burada anlatmak mümkün değildir. Bazıları şöyledir:

    1- “Allah O’dur ki, gökleri dayanak olmaksızın yükseltti” ( Ra’d suresi, ayet 2) ayeti göklerin dağlar sayesinde ayakta duruyor hurafesini ortadan kaldırmıştır.

    2- Kur’an-ı Kerimde evrenin yaratılışı şöyle açıklanır. “ O gökleri ve yeri yoktan var edendir” ( En’am suresi, 101) bu ayet şimdiki ilim dünyasının ulaştığı son nokta olan – tüm evrenin zaman ve mekan boyutlarıyla bir sıfırdan, büyük bir patlamayla ortaya çıktığı- gerçeğini 1400 sene evvel haber vermiştir.

    3- Kainatın daima genişlediği artık ilim ve bilim dünyasının kabul ettiği bir ilmi buluştur. Buna Kur’an şu ayetiyle işaret etmektedir. “Biz göğü büyük bir kudretle bina ettik. Ve şüphesiz biz onu genişleticiyiz” ( Zariyat suresi, 47)

    4- 20. asrın bir buluşu da her yıldız ve gök cisimlerin bir yörüngede durduğu gerçeğidir. Bu duruma Kur’an “ geceyi, gündüzü, güneşi ve Ay’ı yaratan O’dur. Her biri bir yörüngede yüzüp gidiyor.” ( Enbiya suresi, 33)

    5- Güneşin sabit olarak durduğu zannedilirdi. Oysa kur’an güneşin sabit değil aksine daima hareket eden ve belirli bir hızla ilerleyen bir gök cismi olduğunu söylüyordu. Ve asırlar sonra da ilim onu tasdik edecekti. Şöyleki “ güneşte kendisi için tespit edilen bir karar yerine doğru akıp gitmektedir. Bu üstün ve güçlü olan bilenin takdiridir.” ( Yasin suresi, 38)

    Kuran’daki Jeolojik Mucizeler:

    Karaların Azalması:

    Yüce Allah 14 asır önce indirdiği Kuran-i Kerim’de Kendi yaratısıyla ilgili bazı sırları haber vermektedir. Bu sırlar hem Kuran’ın Allah sözü olduğunu kanıtlamakta hem de doğa bilimlerindeki gelişmenin önünü açmaktadır.

    “Onlar görmüyorlar mi ki, gerçekten Biz arza geliyor ve onu çevresinden eksiltiyoruz…” (Rad Suresi, 41)

    “… Fakat simdi, Bizim gerçekten yere gelip onu etrafından eksiltmekte olduğumuzu görmüyorlar mi?…” (Enbiya Suresi, 44)

    Küresel ısınmayla birlikte kutuplardaki buz tabakaları erimekte ve okyanuslardaki deniz suyu seviyesi yükselmektedir. Artan su miktarı da daha fazla karayı kaplamaktadır. Deniz kıyıları sular altında kaldıkça, yeryüzünün toplam yüz-ölçümü veya kara miktarı da azalmaktadır. (Dr. Mazhar U. Kazi, 130 Evident Miracles in the Qur’an, Crescent Publishing House, New York, USA, 1998, s. 115) Ayetlerde geçen “onu çevresinden eksiltiyoruz”, “etrafından eksiltmekte olduğumuz” ifadelerinin de, deniz kıyılarının sularla kaplanmasına işaret ediyor olması muhtemeldir.

    New York Times gazetesinde bu konu ile ilgili yer alan bir haber şöyledir:

    Geçen yüzyıl boyunca, yeryüzünün ortalama yüzey ısısı 1 Fahrenheit kadar yükseldi, ısınma oranı da son çeyrek yüzyılda artış gösterdi. Bilim adamları, 1950 ve 1960’larin denizaltı verilerini 1990’larin gözlemleri ile karsılaştırdılar ve Kuzey Kutbu havzasındaki buz tabakasının %45 oranında inceldiğini ispatladılar. Uydu görüntüleri, bölgeyi kaplayan buzların boyutlarının geçtigimiz yıllarda önemli ölçüde azaldığını göstermektedir. (www.planetwaves.net/polar_NYT.html; New York Times, August 19, 2000)

    20. yüzyıl sonlarında elde edilen bulgular, Enbiya Suresi’nin 44. ve Rad Suresi’nin 41. ayetlerindeki hikmetleri anlamamıza yardımcı olmuştur.

    Kıtaların Sürüklenmesi

    Yer kabuğu kendisinden daha yoğun olan manto tabakası zeminde adeta yüzer gibi hareket etmektedir. Ilk olarak 20. yüzyılın başlarında Alfred Wegener isimli Alman bir bilim adamı, yeryüzündeki kıtaların dünya’nın ilk dönemlerinde bir arada bulunduklarını, daha sonra farklı yönlerde sürüklenerek birbirlerinden ayrılıp uzaklaştıklarını keşfetmiştir.

    Yeryüzündeki kara parçaları yaklaşık 500 milyon yıl önce birbirlerine bağlılardı ve Pangaea ismi verilen bu büyük kara parçası Güney Kutbu’nda bulunuyordu.Yaklaşık 180 milyon yil önce Pangaea ikiye ayrıldı.Farklı yönlere sürüklenen bu iki dev kıtanın birincisinden Afrika, Avustralya, Antarktika ve Hindistan; ikincisinden ise, Avrupa, Kuzey Amerika ve Asya’nın Hindistan dışındaki kısımları oluştu.

    Kıtasal hareketin yilda 1 ile 5 cm civarında olduğu hesaplanmıştır. Tabakalar bu şekilde hareket ettikçe Dünya coğrafyasında değişiklikler meydana gelir.Örneğin, Atlantik Okyanusu her sene biraz daha genişlemektedir . (Carolyn Sheets, Robert Gardner,Samuel F. Howe, General Science, Allyn and Bacon Inc.Newton, Massachusetts, 1985, s. 305)

    Allah dağların hareketini ayette “sürüklenme” olarak bildirmiştir.Bilim adamlarının bugün bu hareket için kullandıkları İngilizce terim de “continental drift” yani “kıtasal sürüklenme”dir.

    “Dağları görürsün de, donmuş sanırsın; oysa onlar bulutların sürüklenmesi gibi sürüklenirler…” (Neml Suresi, 88)

    Yerin Yedi Katmandan Oluşması:

    Allah’ın Kuran’da yeryüzü ile ilgili bilgilerden biri, yeryüzünün, yedi kat olan gökyüzüne benzerliğidir: “Allah, yedi göğü ve yerden de onların benzerini yarattı…” (Talak Suresi, 12)

    Rabbimiz asırlar önce yerin ve göğün yedişer kat olduğunu bildirmiştir. Asırlar sonra uzun jeolojik araştırmalar sonucunda varılan netice de aynı olmuştur.

    Bilim adamlarının sıraladığı bu katmanlar şöyledir: Hidrosfer, Litosfer, Astenosfer, Üst manto, Alt Manto, Dış Çekirdek ve Iç Çekirdek:

    Hidrosfer okyanus ve denizlerin en üst kısmı ile bunlardan etkilenen karaların kıyılarıdır. Litosfer, Dünya’nın en üst katmanını oluşturan katı kaya tabakadır. Diğer katmanlarla kıyaslandığında oldukça ince, daha soğuk ve daha katıdır; bu bakımdan yeryüzünde kabuk görevi görür.

    Litosferin altında Astenosfer katmanı bulunur. Bu katman yüksek ısı ve basınca maruz kaldığında yumuşayıp eriyebilen, sıcak, yarı-katı maddelerden oluşmuştur. Kati Litosfer tabakasının, yavaşça hareket eden Astenosfer tabakası üzerinde yüzdüğü ya da hareket ettiği düşünülmektedir. Bu katmanın altında yüksek sıcaklıkta, yarı-katı kayalardan oluşan yaklaşık 2.900 km kalınlığında manto denilen bir tabaka vardır. Kabuktan daha fazla demir, magnezyum ve kalsiyum içeren manto daha sıcak ve yoğundur; çünkü Dünya’nın içindeki ısı ve basınç derinlikle birlikte artar.

    Dünya’nın merkezinde de neredeyse mantonun iki katı yoğunlukta olan çekirdek yer alır. Bu yoğunluğun sebebi içeriğinde kayalardan çok metaller (demir-nikelalasimi) bulunmasıdır. Dünya’nın çekirdeği ise iki ayrı parçadan oluşur: Biri 2.200 km kalınlığında olan sıvı dış çekirdek, diğeri de 1.250 km kalınlığındaki katı bir iç çekirdek. Dünya döndükçe sıvı dış çekirdek Dünya’nın manyetik alanını oluşturur.

    Her şeyden önemlisi, 20. yüzyıldaki teknoloji ile tespit edilebilen bu bilimsel gerçeklerin Kuran’da yerelması Kuran’ın çok sayıdaki mucizesinden sadece birkaçıdır.

    Yarılan Yeryüzü:

    ”Dönüşlü olan göğe and olsun. Yarılan yere de.” (Tarik Suresi, 11-12)

    Yukarıdaki ayette geçen Arapça “sada” kelimesi Türkçe de “çatlama, yarılma, ayrılma” anlamlarına gelmektedir. Allah’ın yerin yarılması üzerine yemin etmesi, başka bir Kuran mucizesidir.

    1945-46 yıllarında, bilim adamları mineral kaynaklarını araştırmak için ilk kez deniz ve okyanusların diplerine indiler. Araştırmaların da dikkati çeken en önemli noktalardan biri Dünya’nın kırıklı yapısı oldu. Dünya’nın dış yüzeyindeki kayalık tabaka; kuzey-güney ve doğu-batı doğrultulu olup, on binlerce kilometre uzunluğunda çok sayıda geniş çatlak(fay) ile yarılmıştı. Yeryüzünün bu kırıklı yapısı sayesinde, önemli miktarda ısı dışarı atılır ve erimiş kayaların büyük bir kısmı okyanuslardaki tepeleri oluşturur. Eğer yeryüzünün, kabuğundan yüksek miktarda ısının dışarı çıkmasına olanak veren bu yapısı olmasaydı Dünya üzerinde hayat imkansız olurdu. Çünkü bu durumda yer kabuğunun altından çıkış noktası bulamayan ısı, çok büyük miktarlarda olumsuz nükleer etki meydana getirecekti

    • candost neşeci dedi ki:

      sayın sevgi ister alının ister alınmayın isterseniz kendi üzerinize alının çok ama çok döneksiniz eminimki döneğin anlamınıda çok iyi biliyorsunuzdur ben genel anlamda konuşuyorum eğer bugün bilimsel teorileri kurana entegre etmeye çalışıyorsanız bugün bing bangi onu bunu kabul ediyorsanız evrim teorisinide kabul etmek zorundasınız yoksa sizin bu bilimsel mucize dedikleriniz havada kalır kendi kendinizle çelişir duruma gelirsiniz bilim dünyasının neredeyse tamamı evrimi artık kabul ediyor sizler ne zaman kabul edeceksiniz ?ha pardon unutmuşum sizin saygıdeğer bilim adamları daha iyi biliyor canerler adnanlar cübbeliler alparslanlar bunlar daha iyi biliyor evrim teorisi olmadığını

      • kadir dedi ki:

        sayın candost… dünya biliminin ortak görüşü kainatın tekbir noktadan patlayarak bütün bu karmaşık düzenin oluştuğunu kabul ediyorlar. bunu şu şekilde anlayabilirsiniz; kuranda bir ayette

        “şüphe yok ki taneleri çekirdekleri yaran (falikul) allahtır. o ölüden diriyi çıkarır, diridende ölüyü çıkarır…”

        bu ayette yüce allah yaratılışın şifrelerini veriyor.. yani bir ağaç var olmadan önce ağırlığı gram bile etmeyen bir tohumun çatlayarak, parçalanarak, bölünerek, karmaşık bir bitki halini aldığını, o ağacın tek bir noktadan çatlayan çekirdekten var olduğunu ifade ediyor allah.. işte kainatta böyle var olmuştur.. evren var olmadan önce tek bir noktada idi, belkide bir gaz kütlesi halinde idi.. belirli, belirsiz, karmaşık bir ayrışma sonucu evrenin var olduğunu bilim adamlarıda kabul ediyor. bunu kabul ederken, gözlemleri, ispatlarıyla bu teoriyi ortaya atıyorlar.. örneğin evren sürekli olarak genişlemesi gibi…

        fakat evrim teorisi yani insanın başka canlılardan tesadüfi oluştuğunu varsayan teori ispatlanamamıştır.. aynı şekilde evrenin var oluşunun tesadüfi olduğu düşünmek sadece bir varsayımdan ötesine geçememektedir.. ben evrimin olduğuna inanıyorum. fakat bu inancım yaratılış olarak değildir. insan kesinlikle topraktan var olmuştur. başka canlılardan var olmamıştır.. benim bahsettiğim evrim. akıl, düşünce, yaşam tarzı olarak, insanın kendini geliştirebileceğidir. bu potansiyel insanda vardır. bulunduğu şartlara uyum sağlama diyebiliriz..

        evrimi savunan bilimadamları var mı bilmiyorum ama varsada kendi düşüncelerine saygı duyuyorum..

        saygılarımla..

  556. candost neşeci dedi ki:

    kadir bu tür ağızlar gerçekten insanım diyen birisine yakışmıyor bak kardeş ben senin vede başka bir müslümanın meraklısı değilim senin felsefen ideolojinde beni ilgilendirmez belki bu işin ticaretiylede uğraşıyorsundur biliyoruz ki tepki verenlerin çoğu bu işin ticaretini yapan kişiler neyse sizler bu islamda dinde gerçekten samimi olsaydınız şuan bu ülkede yoksulluk ve açlık olmaması gerekirdi sadece vereceğiniz zekatlar yeterdi bu ülkeye ikincisi sizler sadece kafanızı kuma gömen etfanızda olanları görmeyen kişilersiniz bugünlerde biliyoruzki israil bir katliyam yapıyor neden tepki vermiyorsunuz üç tane vatandaşı için filistini yerle bir etti sizin samimiyetiniz bumu yiyorsa gidip onlarla savaşsanıza samimi değilsiniz gelip burada da şohw yapmayınız benim dinim şöyledir böyledir diye

  557. AVNİ dedi ki:

    Sn Sevgi
    1- “Allah O’dur ki, gökleri dayanak olmaksızın yükseltti” ( Ra’d suresi, ayet 2) ayeti göklerin dağlar sayesinde ayakta duruyor hurafesini ortadan kaldırmıştır.
    Bir hurafeyi kaldırdı diyorsunuz peki gökler nereden yükseltildi, burdaki göklerin atmosfer olduğunu bize ispatlarmısınız.

    2- Kur’an-ı Kerimde evrenin yaratılışı şöyle açıklanır. “ O gökleri ve yeri yoktan var edendir” ( En’am suresi, 101). Burdan nasıl bing bang çıkıyor anlamadım. Bütün monoteist dinlere göre tanrı hiç bir şey yokken gögü ve yeri yaratmıştır, başka ne diyebilirdiki. Gök ezelden beri vardı, sonra yerı yarattı diyebilirmiy di mesela, akaide ters değilmi. Aynı izah zertdüştlüğün kutsal kitabı avesta da geçer. Ey Ahooramezda kimse düsünmüyor mu bu kâinat nasıl yaratıldı, günesin ve yıldızların
    dönmesi ayın mesafesinin belirlenmesi ve tüm bu düzen nasıl kuruldu?
    Ayrıca tevratta ilgili ayetlere bakabilirsin..
    3- Kainatın daima genişlediği artık ilim ve bilim dünyasının kabul ettiği bir ilmi buluştur. Buna Kur’an şu ayetiyle işaret etmektedir. “Biz göğü büyük bir kudretle bina ettik. Ve şüphesiz biz onu genişleticiyiz” ( Zariyat suresi, 47)

    … Gökleri perde gibi geren, … çadır gibi kuran O’dur. (Yeşaya, 40:22) Tevrat göklerin gerildiğinden bahsediyor. Önceden biliniyormuş göklerin gerildiği.. Birde bu sitede çokta tartışılmıştır belki ama eski tefsircilerin hepsi evrenin genişlediği hükmün çıkarmamıştır.
    4- 20. asrın bir buluşu da her yıldız ve gök cisimlerin bir yörüngede durduğu gerçeğidir. Bu duruma Kur’an “ geceyi, gündüzü, güneşi ve Ay’ı yaratan O’dur. Her biri bir yörüngede yüzüp gidiyor.” ( Enbiya suresi, 33)
    Sevgili kardeşim yörünge olayı bilinmiyor deme lütfen,Zerdüşt yesna /44’de ahura mazdayi şöyle tasvir etmiştir ;
    Güneşi ve yıldızları kim yörüngesine oturttu ?
    Ay’ı hemen kendine alıp ve kaybettiren kimdir ?
    Avesta’dan Ey Ahooramezda kimse düsünmüyor mu bu kâinat nasıl yaratıldı, günesin ve yıldızların
    dönmesi ayın mesafesinin belirlenmesi ve tüm bu düzen nasıl kuruldu?
    Ayrıca aristo ve batlamyus evren modellerini de okumanı salık veririm.
    Sürekli zerdüştlük ten örnek vermemi yadsıma, çünkü o dönemde oldukça yaygın bir dindir..
    5- Güneşin sabit olarak durduğu zannedilirdi.
    Güneşin sabit olduğu sanılmıyordu Kadim zamanlarda hareket eden 7 gök cismi güneş, ay ve 5 adet gezegendi. Diğer yıldızları yerlerinin sabit olduğu kabul ediliyordu.
    İslam astronomisinde hareketli yıldızlara seyyarun kevkabe, sabit olan yıldızlarada sabitun kevkabe derlerdi. yukarda avestadan bir ayeti de örnek vermiştim.
    Saygılarımla….

  558. AVNİ dedi ki:

    Sn Sevgi
    Söyleki “ güneşte kendisi için tespit edilen bir karar yerine doğru akıp gitmektedir. Bu üstün ve güçlü olan bilenin takdiridir.” ( Yasin suresi, 38)
    Bu ayeti geçmiş ümmet nedense sizin gibi anlamamıştır. Ayette kast edilen ve tefsirlerde yazan gün içerisinde güneşin hareketidir. Ayeti izah eden kurtubi tefsirinde ikrimeden gelen rivayet şöyle der. güneş battığında arşın altında bir mihraba girer ve sabah oluncaya kadar allah tesbih eder, Sabah olunca da doğar. Tabi bunu kafalarından uydurmuyorlar peygambere sormuşlar.
    Ümmetin en büyük alimleri bu zamana kadar güneşin arşın altına girdiğine inanmış..Ayetin güneşin gün içerisinde hareketini anlattığını önceki ayette gece ve gündüzden, sonraki ayette de aydan bahsetmesinden anlayabilirsiniz.
    6- “Onlar görmüyorlar mi ki, gerçekten Biz arza geliyor ve onu çevresinden eksiltiyoruz…” (Rad Suresi, 41)
    “… Fakat simdi, Bizim gerçekten yere gelip onu etrafından eksiltmekte olduğumuzu görmüyorlar mi?…” (Enbiya Suresi, 44)
    Bu iki ayetin kuresel ısınma sonucu karaların sular altında kalıp, eksildiği hükmün nasıl çıkarabilidiniz. Ayetterde görmüyorlarmı diyor, o zaman ki müşriklere hitap ediyor ayetler. İkinci olarak enbiya süresinin devamında “Şu halde, üstün gelenler onlar mı?” demektedir .Ayet müşrüklerinin alanlarının azaldığını, islamın yayıldığını anlatmaktadır.
    7- “Dağları görürsün de, donmuş sanırsın; oysa onlar bulutların sürüklenmesi gibi sürüklenirler…” (Neml Suresi, 88) bu ayet kiyamet senaryosundan bahsetmektedir. Ortadan bir ayeti alıp ona mucize yüklemeyin lütfen. Ayrıca kuran dağların sabit yaratıldığını ifade etmiş ilgili ayetlerde.
    8- Yerin Yedi Katmandan Oluşması:
    Allah’ın Kuran’da yeryüzü ile ilgili bilgilerden biri, yeryüzünün, yedi kat olan gökyüzüne benzerliğidir: “Allah, yedi göğü ve yerden de onların benzerini yarattı…” (Talak Suresi, 12)
    Göğün yedi kat olduğu inancı gerek Yahudi, gerek hiristiyan inancında mevcuttur. Yine bir çok kadim kültüre göre gök yedi kattır. Yerin yedi kat olması eski şamanlarda, iran mitraizm kültüründe mevcuttur. Yine Babil tanrıçası iştar yer altına inerken yedi kapıdan geçmiştir .Tüm bu inançlarda göstermektedir ki kuranda yerin ve göğün yedi kat olması mucize değil, pagan inanışlarından gelen bir külttür.
    9- Yarılan Yeryüzü:
    ”Dönüşlü olan göğe and olsun. Yarılan yere de.” (Tarik Suresi, 11-12)
    Diyanetin diğer meali (11-17) Dönüş sahibi olan (yağmur yağdıran) göğe, (nebat ile) yarılan yere yemin ederim ki Kur’an, (hak ile bâtılı) ayıran bir sözdür.
    Fahrettin Razı tefsiri aşağıdaki gibidir;
    Cenâb-ı Hakk’ın “ve’l-ardi zati’s-sad” “ “o yanlan yere ..” ifadesine gelince, bil ki, “es-sad’” yarılmak anlamında olup, “Yevmeizin yusaddiune” (Rum, 30/43} ayeti de böyledir. Yani, “ayrılırlar” demektir, Müfessirlerin bu husustaki görüşleri de şunlardır: İbn Abbas, bu ifadeye yerin, bitki ve ağaçlar sebebiyle yarılması manasını verirken, Mücâhid, ayetin bu ifadesine, “Aralarında yarıkların, geçitlerin, yolların bulunduğu dağlar sahibi yer…” manasını vermiştir. Nitekim Cenâb-ı Hak da, “Biz o yer yüzünden gelmiş yollar, vadiler, yarattık…” (Enbiya, 21/31) buyurmuştur. Derken, Leys, “es-Sad’ “, yeryüzünün bitkileridir. Zira, bitkiler yeryüzünü çatlatır da, böylece de yeryüzü çatlamış olur. İşte bu yüzden bitkiler yeryüzünü yardığı için, bitkilere es-sad’denilmiştir” demiştir.
    Bil ki, Cenâb-ı Hak, mebde’ ve meâd’ın bilinmesine, canlıların nasıl yaratıldıklarını delil olarak getirdiği gibi, bu kısımda da, bitkilerin nasıl yaratıldıklarına yer vermiştir. O halde bu demektir ki, yağmurlu gök, tıpkı bir baba; çatlak yer de, tıpkı bir ana gibidir. Ki işte bu ikisi de büyük nimetlerdendir. Zira, dünyanın nimet oluşu, tekrar tekrar gökten yağan yağmur ile, aynen bu şekilde yerden biten bitkilere varıp dayanmaktadır.
    Kimsenin aklına da bu ayetten dünyanın kırıklı yapısı olduğu anlamı çıkmadı. Bence fazla zorlama gerek yok.
    Saygılarımla..

  559. sercan dedi ki:

    MUHAMMED…. YAHIDILERIN İSLAMI KABUL ETMESI İÇİN UYDURDUĞU MASALLAR E TABI BUNLAR ILK GELEN AYETLER HEP MASALIMSI DEVAM EDIYOR AMA MEDINEDE GUÇLENDIĞİ ZAMAN ASIP KESEN AYETLER INMEYE BAŞLIYOR …..
    kasas 27-O: “Haberin olsun ben, bana sekiz yıl çalışmana karşılık şu iki kızımdan birini sana nikahlamak istiyorum. On yıla tamamlarsan o da kendinden. Ben, sana zorluk göstermek istemiyorum; inşallah beni iyi kimselerden bulacaksın.” dedi.BURADA 10 YILA TAMAMLARSAN IKINCI KIZ BEDAVA ANLAMI VAR AMA SANSURLEMIŞLER ,,,,,,AYRICA BIR KADIN ALMAK IÇIN 8 YIL YUZYUZE OLDUYUN HALDE BEKLEMEK NE SAÇMA …O 8 YIL MUSA O KADINLA EVLENMEK IÇIN NEDEN BEKLESIN ….HEMDE NIKAH OLMADANDA BIŞEY YAPAMAZ ….HEMEN EVLENECEĞİ BAŞKA KADINMI KALMAMIŞ…..
    28-Musa: “O, benimle senin arandadır. Bu iki süreden hangisini ödersem (doldurursam), bana karşı bir düşmanlık yok demektir ve sözleşmemize Allah kefildir!” dedi.
    29-Musa belirlenen süreyi doldurup ailesiyle yola çıktığı zaman, Tur tarafından bir ateş hissetti. Ailesine:”Durun, ben bir ateş hissettim, umarım size ondan bir haber veya o ateşe bir eksi (kor) getiririm de belki bir ocak yakıp ısınırsınız.” dedi 30-Ateşin yanına gelince o mübarek bölgedeki vadinin sağ kıyısında bulunan ağaçtan şöyle seslenildi ona: “Ey Musa, haberin olsun Benim, Ben, Allah, alemlerin Rabbi!ALLAH SANKI MUSANIN ASKER ARKADAŞI GİBİ BENIM BEN ALLAH DEMESI …VE BIR AĞACIN ARKASINDAN SES GELMESI INANILMAZ MASALIMSI BIR HIKAYE

  560. sercan dedi ki:

    BILIMDEN EN SON KONUŞACAK OLAN DINCILER KALKMIŞLAR KURANI KOZMOLOJI VE BILIM KITABI OLARAK YUTTURMAYA ÇALIŞIRLAR …1400 YILDIR MUSLUMANLAR BU KURANDAN ÖYLE BIR FAYDALANMIŞLARKI (((AYA 45 KERE GIDIP GELMIŞLER ŞİMDI MARSA GITMEYE BAŞLADILAR ……)))))

    SEVGI HANIMIDAN ALINTI…..
    2- Kur’an-ı Kerimde evrenin yaratılışı şöyle açıklanır. “ O gökleri ve yeri yoktan var edendir” ( En’am suresi, 101) bu ayet şimdiki ilim dünyasının ulaştığı son nokta olan – tüm evrenin zaman ve mekan boyutlarıyla bir sıfırdan, büyük bir patlamayla ortaya çıktığı- gerçeğini 1400 sene evvel haber vermiştir.
    BUYUK PATLAMAYLA YOKTAN VAR ETMEYI NASIL BENZETEBILIRSINIZ AYETTE PATLAMA DIYE BIŞEYMI YAZIYOR ….KAINAT OLUŞTUKTAN ..MILYARLARCA SENE SONRA OLUŞAN DUNYA VE INSANLARDA …Y.OKTAN VAR EDILDIĞI YAZILIR ….INSANDAMI BUYUK PATLAMAYLA OLUŞMUŞ ANLAMI CIKIYOR NE SACMA ….
    3- Kainatın daima genişlediği artık ilim ve bilim dünyasının kabul ettiği bir ilmi buluştur. Buna Kur’an şu ayetiyle işaret etmektedir. “Biz göğü büyük bir kudretle bina ettik. Ve şüphesiz biz onu genişleticiyiz” ( Zariyat suresi, 47)BUDA ZORLAMA VE CIMBIZLAMA YORUMLARDAN BIR TANESI …BIRDEFA KAINAT GENIŞLEMEZ BOŞLUK BOŞLUKTUR SONSUZ BOŞLUIK ZATEN SONSUZ GENIŞLIKTIR ……SADECE GALAKSILER BIRBIRINDEN UZAKLAŞIR …..ŞÖYLE YAZSAYDI DAHA MANTIKLI OLURDU …BİZ YILDIZLARI UZAKLAŞTIRIRIZDA SIZ BILMESSINIZ GİBİ…..

    4- 20. asrın bir buluşu da her yıldız ve gök cisimlerin bir yörüngede durduğu gerçeğidir. Bu duruma Kur’an “ geceyi, gündüzü, güneşi ve Ay’ı yaratan O’dur. Her biri bir yörüngede yüzüp gidiyor.” ( Enbiya suresi, 33)BURDADA SAÇMA YORUM VAR GUNEŞIN VE AYIN DÖNDÜYUNU VAHŞİ HAYVANLAR BILE BILIYOR…. AVLANMALARINI ZAMANI YONLERINI BILIYORLAR ….AMA KURANDA YILDIZLARI HERBIRI BIR YORUNGEDE DONDUYU YAZMAZ ..SADECE GUNEŞ VE AY …LAF EBELIĞI YAPIP KONU KARMAŞASI YAPMANIN ANLAMI YOK ….

    5- Güneşin sabit olarak durduğu zannedilirdi. Oysa kur’an güneşin sabit değil aksine daima hareket eden ve belirli bir hızla ilerleyen bir gök cismi olduğunu söylüyordu. Ve asırlar sonra da ilim onu tasdik edecekti. Şöyleki “ güneşte kendisi için tespit edilen bir karar yerine doğru akıp gitmektedir. Bu üstün ve güçlü olan bilenin takdiridir.” ( Yasin suresi, 38)BUDA SAÇMA ZIRVA İDDALARDAN BIRTANESI …..GUNEŞIN HAREKET ETTIYINI TUM HAYVANLAR BILE BILIYORKEN KIM DEMIŞ NERDE YAZIYOR SABIT OLDUYU…. 8000 YIL ONCE MISIRLILAR 365 GUN OLAN GUNEŞ YILINI BULMUŞLAR VE GUNEŞIN DÖNDÜYÜNÜ ….AMA DUNYANIN SABIT OLDUYUNU SANIYORLARMIŞ TAKI 1550 YILLARDA KEPLER VE GALILO ISPAT EDENE KADAR ….SEVGI HANIM SEN GUNEŞLE DUNYAYI KARIŞTIRMIŞSIN ANLAŞILAN ….KURAN YILDIZLARI ŞEYTANA ATIŞ TANELERI OLDUYUNU YAZARKEN SEN NASIL KURANI KOZMOLOJI KITABI YAPIYORSUN SEN ŞAKASIN GALIBA….

    • candost neşeci dedi ki:

      Gerçekten samimi söylüyorum yani şimdi kurandan anlamam gerekiyorsa ne şekil düşünmem lazım şimdi diyorlarki akıl dinidir aklen düşünüyorsun yok bir şey diyorlar mantık dinidir bu şekil düşünüyorsun bişi yok kalp dinidir diyorlar bakıyorsun bütün kalpsizlikler var bilim kitabıdır diyorlar bilimsel düşünmek lazım bakıyorsun hiç bir şey yok belkide mucize kitabıdır bir mucize beklemem lazım benim bu kuranı anlamam vede yorumlamam için nasıl düşünmem lazım yardımcı olacak arkadaş varmı ?yardımcı olacak dinci arkadaş lütfen dürüst olsun yani kendisininde yalan olduğunu bilip kendisini inandırmasın düşüncelerinin doğru olduğuna

      • kadir dedi ki:

        sayın candost neşeci…

        “Gerçekten samimi söylüyorum yani şimdi kurandan anlamam gerekiyorsa ne şekil düşünmem lazım şimdi diyorlarki akıl dinidir aklen düşünüyorsun yok bir şey diyorlar mantık dinidir bu şekil düşünüyorsun bişi yok kalp dinidir diyorlar bakıyorsun bütün kalpsizlikler var bilim kitabıdır diyorlar bilimsel düşünmek lazım bakıyorsun hiç bir şey yok belkide mucize kitabıdır bir mucize beklemem lazım benim bu kuranı anlamam vede yorumlamam için nasıl düşünmem lazım yardımcı olacak arkadaş varmı ?yardımcı olacak dinci arkadaş lütfen dürüst olsun yani kendisininde yalan olduğunu bilip kendisini inandırmasın düşüncelerinin doğru olduğuna” sizden alıntı….

        öncelikle size şunu belirtmek istiyorum.. kuranı anlamanız için kuranla ilgili veya başka şeylerle ilgili bütün önyargılarınızdan kurtulmanız gerekiyor. önce aklınızı boşaltıp tarafsız bir şekilde başkalarının etkisinde kalmadan (ateistler, panteistler, din hocaları gibi) kurana yaklaşmanız gerek.

        şunu kesinlikle açık yüreklilikle söylüyorum ki; kuranı kerimi her insan çok rahat bir şekilde anlayabilir. “ben bunu anlamıyorum. kuranı anlamam için ilahiyatçı, şeyh, vs. olmam gerek” düşüncesinden sıyrılmanız gerek. aklı selim düşünen her insan kuranı çok rahat anlayabilir..

        öncelikle şunu çok iyi bilmeniz gerek ki islam dininin tek kaynağı kuranı kerimdir.. hz. muhammed adına uydurulan hadis külliyatından kurtulmanız, kuran okurken onları kesinlikle dikkate almamanız gerekir.. çünkü hz. muhammet kuranın hükümlerine uyan, ondan başka söz-fetva söylemeyen. kuranı kerimin hükümlerini hayat tarzına sokan, üstün ahlaklı bir peygamberdi.. bunu daima böyle bilin.. kuran okurkende bununla ilgili birçok ayetle karşılacaksınız. o zaman ne demek istediğimi dahada net anlayacaksınız..

        kuranı kerim insanın aklına hitap eder. allaha ulaşmanın yolunun tabiattan geçtiğini, insanın düşünerek, neden yaratıldığını, irade sahibinin insanın bu dünyada ki görevlerini, hangi amaç üzere var olduğunu insanın sorgulaması ve bu açıdan derin düşünmesi gerek.. kuranı kerim insanın duygularına hitap etmez. tamamen aklına hitap eder..
        daha ilk inen ayette ” yaratan rabbinin adına ikra et (düşünerek oku, anlamaya çalış,) o insanı bir alaktan yarattı… ” bu ayetler insanın düşünerek yaradılış amacını aramasını teşvik ediyor allah..

        kuranı kerimi anlamak için illa arapça bilmeye gerek yoktur.. kuranı kerim öyle bir kitaptır ki, kendi kendini açıklayan tefsir eden bir kitaptır.. kuranı kerimi meal edenler, hadislere göre meal ettiklerinden bazı ayetlerin arapça anlamlarında sıkıntılar olabiliyor.. bu sıkıntıyı insan düşünerek çözebiliyor. çünkü o ayetle ilgili benzer bir ayeti başka surelerde bulabilirsiniz..

        kuranı kerimi anlayabilmenin en önemli unsuruda kuranı kerimi bir bütün olarak görmektir. sadece bir ayete bakarak kanıya varmaya çalışırsanız kuranı anlamakta güçlük çekersiniz.. yapmanız gereken şudur; kuranda geçen bir pasajı, bir konuyu okurken, o konu ile ilgili başka surelerde geçen pasajlarıda okumalı onlarıda dikkate almalısınız. böyle yapmanız sizin ufkunuzu açacak, kuranda çelişki olmadığına, asıl çelişkinin insanın düşünce yapısında olduğuna şahitlik edeceksiniz..

        kuranı kerim karmaşık bir dille, anlaşılmayan bir dille yazılmamıştır. arapça dünyada hami-sami dil grubunda olan, dünyada yaygın olan, insanların arapça konuşarak çok rahat anlaşabildikleri bir dildir.. kuranı kerim arap olan bir peygambere arapça olarak, arapça dil kurallarına uygun olarak, arapça edebi sanatlar kullanılarak indirilmiştir. bu yüzden kuranda arapça deyimlere, arapça benzetmelere çok sık rastlayacaksınız.. bu deyimler benzetmelerde bizim dilimizde genellikle kullanılan deyimler ve benzetmelerdir.. bir örnek vermek istiyorum… kuranda bir ayette; “yahudiler; allahın eli sıkıdır dediler. hayır allahın iki elide açıktır” bu ayette allah “el” ifadesini kullanmıştır. bu allahın eli olduğu anlamına gelmez. ihlas suresinde allah kendisini tarif ederken “onun eşi benzeri yoktur” ifadesini kullanır. yani onun zatı hiçbir yönüyle ne insana nede başka bir varlığa benzer..bu ayette allahın insanlar üzerinde daima rızık verici rahmet edici olduğu ifade ediyor.. buna benzer çok deyimler vardır. ve bu deyimleri kuranın bütünüyle ele aldığınızda, o deyimin ne anlama geldiğini çok rahat bir şekilde anlayabilirsiniz..

        allah yolunuzu daima açık etsin..

        saygılarımla..

    • sorgucuyuz dedi ki:

      Sevgi Hanım,
      Siz bu çağda değil de kuranın indiği çağda yaşamış olsaydınız yine aynı zorlama çıkarımları yapacak mıydınız, özür kes yapıştır yapacak mıydınız?

  561. candost neşeci dedi ki:

    teşekürler sayın kadir düşüncenizi paylaştığınız için hz. muhammed adına uydurulan hadis külliyatından kurtulmanız, kuran okurken onları kesinlikle dikkate almamanız gerekir.. çünkü hz. muhammet kuranın hükümlerine uyan, ondan başka söz-fetva söylemeyen. kuranı kerimin hükümlerini hayat tarzına sokan, üstün ahlaklı bir peygamberdi.. demişiniz bu konuyu açarmısınız biraz kurandan örnekler verirmisiniz üstün ahlakı ile ilgili örnekler mümkünse

    • kadir dedi ki:

      sayın candost neşeci..

      “(Bu,) sana indirilen bir Kitab’tır. Onunla (insanları) uyarman ve inananlara öğüt (vermen) hususunda göğsünde bir sıkıntı olmasın.” (araf-2)

      “o (peygamber), bizim sözümün üzerine söz getirmiş olsaydı, onun şah damarını keserdik. kendine bir yardımcıda bulamazdı” (hakka-44-46)

      başka bir ayette; “ben size bir meleğim demiyorum. ben gaybıda bilmem, ben sadece bana vahyolunana uyuyorum..

      bana sadece bana vahyolunana uymam emredildi..

      Doğrusu o Kur’an, senin için de, kavmin için de bir öğüttür ve siz ondan sorguya çekileceksiniz. (zuhruf-suresi)

      bunun gibi daha nice ayetler vardır.. bu ayetlerden şunu anlıyoruz ki hz muhammetin görevi ona vahyedilen kuranı bildirmek, ona uymak, onunla hüküm vermektir.. hz. muhammedin kuran dışına çıkmaması gerektiğini, eğer bunu yaparsa allahın onun şah damarını keseceği ikazı yapılıyor.. islam akıl dini demiştik değil mi? o zaman düşünelim..
      kuranı kerim indiğinde hz. muhammet kuran metinlerini vahiy katiplerine yazıya döktürtmüştür. bu allahın sözlerinin önemine işarettir. ama hz. muhammet sosyal hayatında söylediği sözlerin hiçbirini ne yazıya döktürtmüş, nede buna izin vermiştir. hz. peygamber vefat ettikten sonra 4 halifede bunu yapmamış, peygamberin sözlerinin kitaplaştırılmasına, derlenmesine izin vermemişlerdir.. fakat ne hikmetse 300 sene sonra buhari,müslüm,ebu davut gibi hadis yazıcıları bunu kendilerine görev edinmişler. bizzat şahit olmadıkları hz. peygamberin sözlerini kendilerine göre yazıp, kulaktan dolma bilgilerle kitaplaştırmışlar.. ve bu hadisleri dinin kaynağı olarak bizlere yutturuyorlar.. eğer dinin kaynağı olmuş olsaydı bu görev bu insanlara mı kalırdı? hz. peygamber işte benim sözlerim diye yazıya dökmez miydi? hz. peygamber bu görevi onlara mı bırakırdı.. demek ki bu bir görev değildir. hz. peygambere ait sahih, doğru olan hadislerde elbette vardır. fakat bu hadisler kuranla çelişmeyen hadislerdir..

      Tv lerde çıkan hocalar, ilahiyatçılar islamın kaynağının kuranı kerim ve hz. muhammedin sünneti olduğunu söylerler. ve kuran ayetlerinden çok hadis okuyarak hem kendilerini kandırırlar hemde toplumu kandırıp büyük bir vebalin altına girerler.. oysa rabbimiz bizim kurandan sorguya çekileceğimizi, yanlız ona uymamız gerektiğini, hz. peygamberin kuranla hüküm vermesi gerektiğini bir çok ayetinde söylüyor. hz. peygamber eğer bir söz söylemişse o kuranı kerime aykırı olamaz. kuranı hayatına sokan, onun uygulayıcısı olarak bizlere örnek olan bir peygamberdir hz. muhammet..

      hz. muhammet üstün ahlak sahibidir..

      “hüküm içeren kitaba yemin olsun ki sen gönderilen elçilerdensin. dosdoğru bir yol üzerindesin..” (yasin suresi). hz. muhammet kendisine peygamberlik verilmeden önce tek bir allaha inanan, güvenilir, dürüst, ve ahlak sahibi bir insandı.. bu kuranı kerimlede sabittir.

      “kaleme ve yazdıklarına yemin olsun ki, sen rabbinin nimetiyle mecnun değilsin. sen elbette yce bir ahlak üzerinesin.” bu ayette peygamberin ne derece ahlak sahibi olduğunu bildiriyor yüce allah..

      saygılarımla…

      • candost neşeci dedi ki:

        teşekürler paylaştığın bilgiler için demişsinki hz. muhammet üstün ahlak sahibidir..

        “hüküm içeren kitaba yemin olsun ki sen gönderilen elçilerdensin. dosdoğru bir yol üzerindesin..” (yasin suresi). hz. muhammet kendisine peygamberlik verilmeden önce tek bir allaha inanan, güvenilir, dürüst, ve ahlak sahibi bir insandı.. bu kuranı kerimlede sabittir.

        “kaleme ve yazdıklarına yemin olsun ki, sen rabbinin nimetiyle mecnun değilsin. sen elbette yce bir ahlak üzerinesin.” bu ayette peygamberin ne derece ahlak sahibi olduğunu bildiriyor yüce allah..

        ben sana demişimki kurandan örnek ver yüce ahlakı ile ilgili örneği sen bana allah tarafından pofpoflanmasını gösteriyorsun güzel kardeşim zaten allah ile peygamber işbirlikçi birbirlerini kötülemeleri mümkünmüdür yinede teşekür ederim bildiklerini bizimle paylaştığın için ben kendi adıma konuşayım senin hadisleri redetmen benim adıma sevindirici ve inanıyorumki hep beraber doğruyu bulacağımızı

  562. sercan dedi ki:

    SAYIN NEŞECI sız bırılerıne bır soru sordunuz ama tatmın edıcı cevabı alamadığınızı hıssetmemden dolayı …..muhammedın ahlaklımı yoksa değilmi… aşayıdakı vıdeoyu izledıkten sonra karar verın ..
    açıklama yapan arapıstan evlenme bakanı ….muslumanlar 1 yaşındakı bır kızla bıle evlılık olcayını soyluyor .. veeee BUYUK BOMBA MUHAMMEDIN AİŞE ILE 6 YAŞINDA NIŞAN 9 YAŞINDA EVLENEREK KADIN OLDUYUNU SOYLUYOR …ADAM DELIKANLIĞMIŞ EN AZINDAN BIZDEKI DINCILER GIBI 9 DEĞİL 18 YALANINA BAŞVURMUYORLAR …..KULAYIMA SESLER ŞİMDİDEN GELDI ZATEN ….o arap şu kavımdende onlar pislerde muhammedıde kendı pıslıklerıne alet edıyorlarda vsvsvsv…sız onlardan dınlerını geleneklerını tarıhlerını dahamı ıyı bılıyorsunuz EYYY TURKIYELI DINCILER …NOT 9 YAŞINDAKI BIRLEŞMEYE KIM EVLILIK DIYORSA ZATEN ODA SAPIKTIR O EVLILIK DEĞİL AKLI ERMEYEN COCUYUN MENFAAT KARŞILIĞI SATILMASIDIR ….

    • candost neşeci dedi ki:

      teşekür ederim sayın sercan bilgilerinizi paylaştığınız için sercan bey gerçekten ilginçtir üstün ahlak sahibi bir insanının kuranda nasıl olurda bu özelliklerinin belirtilmemesi misal allah dememiştir ey muhamammed sen zamanında bu yaşlı adama yardım ettiğin için böyle olacak yada olmuştur yada sen hasta bir insana yardım ettin bu davranışından dolayı ödüllendirildin yanlışım varsa düzeltin arkadaşın biri bugün güzel bir şey demişti kıvırtkanlar diye yani kıvırtmanın ne anlamı var inanmak yalan olduğunu bilsen bile inanmaktır benim annem babam kardeşimde inanıyor ama dinlerinin çok güzel din olduğu filan bunlar onların ilgi alanına girmez böyle bir iddialarıda yoktur sadece korkarlar inanırlar buradaki çoğu kıvırtkanlardan vede mucizeci diye geçinenlerden daha çok ibadet ederler emin olabilirsiniz buna bir insan istediği şeye inanır buradaki çoğu müslüman arkadaşların da yapıcı olduğuna eminim fakat bazı müslüman arkadaşlar gerçekten çok iddialılar şayet iddalıysan bazı şeyleri çok iyi bilmen lazım ama görülüyorki bilgileri sadece kopyala yapıştır başka bir şey yok paylaştığın video daki gibi adam arap kendi dili kendi kültürleri onlardan dahamı iyi bileceğiz dillerini kültürlerini adam diyor ben peygamberi örnek alıyorum neyse işid şuan milletin başına bela adam lar kimi örnek alıyor? el kaide kimi örnek alıyor ve diğer örgütler ben bir gün görmedim bu örgütlerin çıkıp devlet kuracağım ilim – bilim ile uğraşacağım tıp sanayi teknoloji alanında gelişeceğim adamların bildikleri tek şey asacağım keseceğim biçeceğim işid geçen ne diyordu kabeyi yıkacağım diyordu cevaplasınlar bakalım işid niçin kabeyi yıkıyor eğer dürüstseler işidin niçin kabeyi yıkmak istediklerini söylerler son olarak şunu belirtmek istiyorum lütfen kendi düşüncleri olsun onun bunun düşüncesini kendi düşünceleriymiş gibi lanse etmesinler kendi düşüncleri olsun iki kelime olsun birbirimizden anlıyalım

  563. eyyüp uçkun dedi ki:

    ayetlerinin iniş sebebine bakarsan anlayacaksın ayrıca eksik yazma ayetleri orda meallerde kafana yatanları değil birden fazla mealler var siz ise orda işinize en çok yarayan ayetleri yazıyor ve değiştiriyorsunuz ve ateşle oynuyorsunuz burda bu yazıyı yazmak için parmaklarına ihtiyacın parmaklarının ise kemiklere kemiklerinin ise hareket enerjisine ihtiyacı var bu enerji nerden geliyor tesadüfen mi oluştu

  564. eyyüp uçkun dedi ki:

    en sabiti şuna bak Nisa suresi 78.ayetin iniş sebebi bilmeden yargılamayın zihinleri bulandırmayın…
    Nerede olursanız olun, sağlam kaleler içinde bile olsanız ölüm size eri*şecektir. Şayet onlara bir iyilik isabet ederse “Bu, Allah ‘tandır.” derler. Bir kötülük erişirse de “Bu, senin yüzündendir. ” derler. De ki: “Hepsi Allah katın-dandır. Bunlara ne oluyor ki hiçbir sözü anlamıya yanaşmıyorlar? ”
    Ebu Salih rivayetinde İbn Abbâs şöyle diyor: Uhud gazvesinde mü’minlerden bazıları şehid olunca cihaddan geri duran ve arkada kalarak sava*şa katılmıyan münafıklar: “Öldürülen kardeşlerimiz de bizimle beraber olsalar ve savaşa gitmeseleri ölmez ve öldürülmezlerlerdi.” dediler de Allah Tealâ bu âyet-i kerimeyi indirdi.[173]
    Ayet-i kerimenin “Şayet onlara bir iyilik isabet ederse “Bu, Allah’tandır.” derler. Bir kötülük erişirse de “Bu, senin yüzündendir.” derler. De ki: “Hepsi Allah katındandır.” kısmının nüzul sebebinin ise yahudiler ve münafıklar oldu*ğu söylenmiştir. Şöyle ki: Hz. Peygamber (sa)’in Medine-i Münevvere* ye gel*mesinden bir süre sonra: “Bu adam ve arkadaşları bize geldikten sonra meyvele*rimizde ve ekinlerimizde noksanlığı (eksikliği) bilir olduk.” dediler de bunun üzerine bu âyet-i kerime nazil oldu.[174]

  565. HALIT dedi ki:

    kurani anlamak istiyorsan bir bilenden profesorden dinle mealini yada oku cahilden okursan sende sapitirsin mesala ac yasini oku ve icindeki derin manayi al belki ALLAH SANA HIDAYET VERIR KALBIN VE GOZUNDEKI PERDE AFOLUNURDA GIDERSIN sen yaradanin kitabini elestirme hakkini bulman bile hadisi seriflerde belirtilen kiyamet alametleri ama bunu dahi anlamani beklemiyorum felsefeye gelince felsefe senin anlayamayacagin kadar derin bir mesele unlu filozof dr rusen ceferovu kanitlariyla izle umulurki BIR SEYLER ANLARSIN O BIR FELSEFECI VE DR LUK DIPLOMASINI USTUN BASARI BELGESIYLE CUMHURBASKANINDAN ALMIS ALMANYADAN DAVETLER ALMIS COK MUKEMMEL DAHI BIRISI AMA ONUDA ANLAMANI BEKLEMIYORUM
    BELKI OKUMSSUNDUR DIYE SOYLUYORUM
    BIR FELSEFECI (SIMDIKI YUNANISTAN )VE KARSIDAN GELEN BIR ZENGIN PARALI AMA KUSTAH ADAMLA TEK KISININ GECEBILECEGI YOLDA KARSILASIR ADAM ONA KUSTAHCA BEN SENIN GIBI ASSAGILIK BIRISINE YOL VERMEM DER KARSINDAKININ FILOZOF OLDUGUNU UNUTAN AHMAK CEVABI ALDIGINDA SOKE OLUR

    BENSE VERIRIM

    SAYGILAR
    ALLAH RAHMET KAPISINI SIZLERE ACSIN DAHA HANGI AYETIN NIYE INDIGINI AMACININ NE OLDUGUNU BILMEYEN KURANI OKUYUP AHKAM KESMESIN

  566. marjinal katil dedi ki:

    ayetleri tek tek değil de bir bütün olarak incelerseniz iyi olur

    • vulke dedi ki:

      “Bir bütün olarak incelemek” ne demek anlamadım. Bir biriyle çelişen bir sürü ayet var. Bütün olarak nasıl incelenebilir ki? Çok saçma geldi bana..!

      • 1okuyucu dedi ki:

        vulke;

        o arkadaş; ayetleri bir bütün olarak incele derken,

        Kuranın tanrısının toplumu hür, köle, kadın olarak 3 gruba ayırdığını, yaşam düzeni olarak ortacağ karanlığını getirdiğini anlayabilmek için sadece çelişkili olan ayetleri değil, çelişkili olmayan ayetleri de incele diyor,

        yani Kuranın bütününü incele diyor, Kuranın bütününü incelediğinde savaş çığırtkanlığı yapan bir tanrıyı da görmen mümkün diyor, ve daha neleri?

      • bilal dedi ki:

        Sn.Vulke,

        Ayetlerde zerre kadar çelişki yok.Çellşkili gibi görünen bütün ayetler hatalı meal ve yorumlardan kaynaklanıyor.Ayetlerin arapça metninde hiç bir sorun ve çelişki yoktur. Ayetleri çelişkili gibi yapan hatalı meallardır.Bu konuda daha önce açıklamalar da yapılmıştır,ama siz görmemiş olabilirsiniz.!!!

        Ayrıca ‘’ Bir biriyle çelişen bir sürü ayet var.‘’ diyorsunuz.Siz bazı ayetlere yapılan hatalı meallar yüzünden ayetleri çelişkili mi görüyorsunuz.? Biliniz ki ayet mealdan ibaret değildir,ayet kur’an daki arapça metnidir.Ayetin arapça metnini iyi ve doğru anlayan hiç bir kimse ayetlerde zerre kadar bir çelişki bulamaz.Ama siz sorunlu ve hatalı meallara bakarak,bunlardan kaynaklanan sorun ve çelişkileri ayetlerin arapça metnini bilmediğinizden maalesef ayetlere mal ediyorsunuz.Kur’an dili arapçayı iyice bilip söz konusu mealları ayetlerin arapçasıyla karşılaştırabilseydiniz,ayetlerde asla bir çelişki ve sorun olmadığını görecektiniz..!!!!

        Saygılarımla…

      • 1okuyucu dedi ki:

        Bilâl;

        Saddamın devrildiği savaşta, Iraklı basın sözcüsü komutanda, Amerikan askerleri stüdyoya girip tepesine dikildiklerinde de hâla savaşı kazanmak üzere olduklarından söz ediyordu???

      • bilal dedi ki:

        1okuyucu,

        1-Siz de artık mesnetsiz,anlamsız ve mantıksız yorum yapmaktan vaz geçin.!!!
        Kur’an’ın indiği dönemde kölelik insanlığın büyük bir sorunu idi.Bu nedenle kur’an bu sorunun kökünü çeşitli vesilelerle ortadan kaldırmak için bu soruna değinmişse,bunu meşrulaştırmak veya insanları sınıflara ayırmak anlamına mı geliyor? Ayrıca siz bu tür mantıksız ve anlamsız yorumlarınızla da çok komik oluyorsunuz .!!!

        Eğer ididanızda doğru iseniz,köleliği teşvik eden,emreden veya insanların bir kısmının köle kalmasını isteyen bir ayeti gösterbilir misiniz.? Hangi ayet insanların bir kısmı köle, diğer bir kısmı da hür kalsın diyor veya buna teşvik ediyor? Konuyla ilgili bütün ayetler köleliğin alayhinde ve onun kaldırılmasında hüküm verdiğini görmeyenler mi var.???

        2-Sürekli saldırıya uğrayan,mal,mülk ve servetlerini Mekke de bırakıp,vatanından göç etmeye zorlanan,Medine ve Habeşistan’da sığınmacı durumuna düşen ve yine buralarda da rahat bırakılmayıp sürekli Mekkeli müşriklerin sladırılarına maruz kalan bu mazlüm müslüman halkına savunma izni ve emri veren yüce Allah haşa ‘’savaş çığırtkanlığı mı yapıyor.? Siz hangi vicdan ve mantıkla yorumlar yapıyorsunuz.???

        Saygılarım…

      • 1okuyucu dedi ki:

        Bilâl;

        bana duygu sömürüsü yapma, enfal-65te Kuranın tanrısı Müslümanları savaşa teşvik ederek savaş çığırtkanlığı yapıyor,savaşı farz kılarak savaş çığırtkanlığı yapıyor, zekât ve cizye konsunda da savaş çığırtkanlığı yapıyor, din Allahın oluncaya kadar onlarla savaşın derken savaş çığırtkanlığı yapıyor,

        iyi şeylere teşvik ettiği, realitede bir işe yaramayan öğütlere can simidi gibi sarılıp, savaşa teşvik ettiği ayetleri görmezden gelme kurnazlığına kaçmayın, çünki görmezden gelseniz de İslâm aleminde en çok rağbet gören ne yazık ki savaş ayetleri, bana inanmıyorsan semavi dinler tarihine bak, realiteye bak

        —-Eğer ididanızda doğru iseniz,köleliği teşvik eden,emreden veya insanların bir kısmının köle kalmasını isteyen bir ayeti gösterbilir misiniz.? Hangi ayet insanların bir kısmı köle, diğer bir kısmı da hür kalsın diyor veya buna teşvik ediyor? Konuyla ilgili bütün ayetler köleliğin alayhinde ve onun kaldırılmasında hüküm verdiğini görmeyenler mi var.??? (senden alıntı)

        el insaf! hiç tanrı köleliği teşvik eder mi? tabi ki teşvik etmez,
        teşvik etmese de, bu durum toplum yapısını mevcuda göre düzenlemesine engel değil.

        Kuranın tanrısı bakara-178 le toplum yapısını cinsiyet ve statü açısından kategorize ederek, toplumu hür, köle ve kadın olarak üç sınıfa ayırıyor,yani hür köle ve kadın olarak kategorize ettiği toplum düzenini düzenini meşru kılıyor,

        getirdiği ucube kısasa kısas yasası da işin cabası,

        bu arada, senin matematikteki orantı konusuna çalışman lâzım, çünki problem çözümünde doğru orantıyla ters orantıyı birbirine karıştırıp çuvallıyorsun,

  567. marjinal katil dedi ki:

    ibrahim 42

  568. hakan adanır dedi ki:

    Yani bilal kardeşim o kadarda çelişki olsun üzme kendini bu kadar sonuçta kuran arap dili gramerine göre yazılıp çizilmedi kurana göre arapça düzenlendi. Ne demek istediğimi anlamışsındır umarım bu örneklere bakarsan daha iyi anlarsın hataları

    *Dernek müdürünün yetkileri alındı ve kovuldu.
    *O insanların sayısı azalıyor bulunmaz oluyor.
    *Belediye tarafından yaptırılan dört katlı binanın inşaatı bitirildi ve hizmete girdi.
    *Yaşlı adamın parası alınarak evine gönderildi.
    *Viraja hızlı giren aracın lastiği patladı ve kaza yaptı.
    *Herkes kazayı seyrediyor, yardım etmeyi düşünmüyordu.
    *Hastanın durumu gittikçe kötüleşiyor,yerinden kalkamıyordu.
    *Filmin güzelliği herkesi etkiledi;çünkü güzel çekilmişti.

    bana mümkünse örneklerdeki hataları söylermisin.Bakalım arapçada gösterdiğin beyin egzersizini türkçeyede uygulayabilecekmisin

    • hakan adanır dedi ki:

      Bu sadece türkçede özne ile ilgili anlatım bozukluklarından bir kaçı sadece türkçede 10larca anlatım bozukluğu şekli mevcuttur.sen artık hesapla arapçadaki anlatım bozukluklarını ve ilk baştaki kuranda noktalama işareti yoktu herşey iç içe geçmişti. şimdi yukarıdaki örneklerden bir tanesinin mantığını söyliyim örneğin :
      Yaşlı adamın parası alınarak evine gönderildi. Burada yaşlı adammı eve gönderilmiş yaşlı adamın parasımı eve gönderilmiş belli değildir.Bu cümleyi okuyan bir kişi eve gidenin yaşlı adam olduğunuda sanabilir yaşlı adamın parasınında eve gittiğini sanabilir umarım ne demek isteiğimi anlamışsınızdır Bial bey bu mantığı diğer örneklerede uygulayabilrsiniz. Bu arada unutmadan daha öncede belirtiğim gibi bugün kuran arapçaya uyarlanmadı arapça kurana uyarlandı yani araplar işlerine nasıl geldise ona göre gerek gramer gerekse anlam özelliklerini belirlediler.

      • bilal dedi ki:

        Sn,Hakan,

        Bence arapçadaki noktalama,imla ve harekelerin ne anlama geldiğini bilmiyorsunuz.!
        herhalde size göre noktalama,hareke ve işaretler kur’an dan önceki arapça kelimelerinin anlamını değiştirmiştir öyle mi? bunlar arap dilini bilmeyenlere bir kolaylık olsun diye konulmamış mı? Yani sana göre bu işaretler konulmadan önceki arapça ile sonraki arapça birbirinden farklı mıdır? Arapçaya niçin bu harekeler ve işaretler konulduğunu araştırmanızı tavsiye ediyorum..!!!

        Ayrıca gösterdiğiniz Türkçe örneklerindeki hataları benden istemenizin ne anlamı var.? Yoksa sizin gösterdiğiniz örneklerdeki hataları bilmediğimi mi sanıyordunuz ??? Zaten yazdığım yazıda bana gösterdiğiniz Türkçe örneklerindeki hataları bile anlatmaya gerek yoktur demiştim,ama siz bunu da yine anlayamamışsınız.!!!

        Evet,bu noktalama ve herekeler arapça bilmeyenlerin arapça yazısını kolayca okuyabilsinler diye konulmuştur.Bunlar kelimeye herhangi bir anlam katmaz veya anlamını değiştirmez.Bugün bile arapça yazışmalarında harekeler yazılmıyor.Bu harakeler arapça dilini bilmeyenlere bir kolaylık olsun diye kur’an harflerine de konulmuştur.!!!

        Harekeleme arapça bilmeyenler içindir.Önemli olan harflerdir.Kuran’ın harfleri günümüzde de değişmeden durduğu için harekeleme olmasının bir önemi yoktur.

        Ayrıca‘‘…yani araplar işlerine nasıl geldise ona göre gerek gramer gerekse anlam özelliklerini belirlediler…’’ sizden ‘’

        Bu düşünceniz yanlıştır,zira harekeler,işaretler vs.arapça bilmeyenlere kolaylık olsun diye konulmuştur.Bunların anlam özellikleriyle hiç bir alakası da yoktur.Arapça dil kurallarını bilen birinin bu tür işaretlere de hiç bir ihtiyacı yoktur…Bugün arapça yazısında da bu tür harakelere yer verilmiyor…Yani harekeler,işaretler vs.konulmadan önce de arapça dilinde bir sorun yoktu.Ama arapça dil kurllarını bilmeyenler ise arapça yazısını doğru okuyamazlardı. Bu nedenle arapça dil kuralını bilmeyenler için bu tür işaretler konuldu…

        Mesela Arpçada ‘’الفاعل مرفوع والمفعول منصوب والمضاف اليه مجرور الخ ‘’ el failü merfu’un,vel mefu’lü mensubun vel muzafu ileyhi mecrurun’’diye şeklindeki bu dil kuralını bilen bir insan cümlelerde geçen özneleri ötreli,nesneleri fethalı ve muzafun ileyhi (isim tamlayanı) de mecrur okur.Yani bunun harekelere hiç ihtiyacı yoktur.İşte harekeler,noktlama ve işaretler sırf arapça dil gramerini bilmeyen kimselere arapça yazısını düzgün okumalaını sağlamak içindir.

        Sygılarımla…

    • bilal dedi ki:

      Sn.Hakan kardeş,

      Bu örneklerdeki hataları neye göre istiyorsunuz ? Varsa bu örneklerin arapça metninin aynısını yaz,ben de sana söz konusu arapça metnindeki o hataları göstereyim.Ama Türkçe olarak gösterdiğiniz bu örneklerdeki hataları istiyorsan bunları anlatmaya bile gerek yoktur.Yani ne demek istediğinizi bence siz de bilmiyorsunuz !

      Saygılarımla

      • 1okuyucu dedi ki:

        Bilâl;

        sen çelişkiyi, hatalı meal iddiasıyla, hatalı olduğunu iddia ettiğiniz kelimelerden ibaret mi sanıyorsun? bir defa hatalı olduğunu iddia ettiğiniz kelimeler martavalını ne yazık ki Kuran tefsircileri yalanlıyor,

        neyse onu geçelim,

        halife tayin etmek isteyen bir tanrı, insan oğlu konuşmayı öğrendiğinde içlerinden kontak kurduğu birini halife tayin eder, halifeyi özel bölmeye alıp cennetten kovdurmaya çalışmaz,

        kitap göndermek isteyen bir tanrı, insanoğlu okumayı yazmayı öğrendikten sonra yine içlerinden biriyle kontak kurarak bir kitap gönderir, 4 tane kitap göndermez,

        adam gibi adam olan bir tanrı böyle yapar,

        yaratılış masalı bir tutarsızlık örneğidir,
        kitap gönderme faslı ise tam bir facia,

        yani savunduğunuz masalların temeli sakat, tutarsız mı tutarsız,
        peygamberlerin yaptıkları ahlâksızlıklarla ilgili kıssalardan bahsetmiyorum bile,

      • bilal dedi ki:

        Sn.1okuyucu,

        1-halife tayin etmek isteyen bir tanrı, insan oğlu konuşmayı öğrendiğinde içlerinden kontak kurduğu birini halife tayin eder,halifeyi özel bölmeye alıp cennetten kovdurmaya çalışmaz,‘’ sizden ‘’

        a) Hz.Adem’ yaratıcının halifesi değil,kendinden önce yaşamış olanların halifesidir.Halife birinin yerine geçen ve tüm yetkilerini devr alan demektir.Hz.Adem haşa Allah’ın yetkilerimi devr alıp,onun makamına mı oturmuş ???

        b) İlahi sınava tatib tutulmak üzere hz.Adem kendisine tahsis edilen bir dünya cennetine alınıyor ve burada ilahi emirlere karşı sınava tabi tutuluyor.O ve eşi bu geçici dünya cennitine alındığın da yüce Allah onlara bu dünya cennetinde ( dünyanın en güzel mekanında ) sınnamaya tabi tutlacaksınız, sakın size saygı göstermeyen iblis vesvesesine aldanmayaın,sizi dünyanın bu güzel mekanından çıkrabilir,dikkatli olun diye onları uyarıyor. Çünkü söz konusu cennet ilahi sınavın ve sorumlulupğun bulunmadığı ahiretteki ebedi cennet yurdu değildi,geçici bir dünya cenneti idi.Orada yaşayan hz.Adem ve eşi ilahı sınava tabi tutulur….Bu konu daha önce defalarca yazılıp çizildiği halde anlamak istemiyorsunuz….!!!

        c) Yüce Allah onları sebepsiz bu geçici dünya cennetinden kovmamıştır,kovulma sebebpleri ise kendi nefislerine hakim olmayıp sınavı başarmadıklarından dolayıdırOnlar söz konusu dünya cennetine alınmadan ilahi emir ve direktifllere karşı uyarlıyor….

        Peki,birileri senin için her türlü maddi ve manevi imkanatlarıı sağlayarak seni güzel bir yere yerleştiriyor ve diyor ki eğer emirlerimi çiğnemezsen ölünceye kadar burada kalıp her türlü imkanatan yararlanacakısın diyor,ama bu uyarılara rağmen nefsine uyup bu mekan sahibinin direktifilerine uymazsan seni bulunduğun konumdan da haklı olarak çıkarabilir. İşte yüce Allah’da hz.Ademi yaratıp onu sınamak üzere dünyanın en güzel bir yerine yerleştiriyor ve sorumluluğu konusunda gereken uyarıyı da yapıyor,ama hz.Adem henüz peygamber olmadan bir beşer olarak nefsine uyarak kendisine verilen talimatin gereğini yerine getirmiyor ve bundan dolayı da bu geçeici dünya cennetindeki sınavı kayıp ediyor.

        İşte bu nedenle bulunduğu konumdan mahrum bırakılıyor.Zira İnsan sınanmak üzere kendisine bildirilen ilahi emirleri yerine getirmyince bulunduğu konumdan mahrum kalmayı da hak ediyor.Yani yüce Allah sebepsiz hz.Adem’i bulnuduğu mekandan kovmamıştır…!!!

        2-kitap göndermek isteyen bir tanrı, insanoğlu okumayı yazmayı öğrendikten sonra yine içlerinden biriyle kontak kurarak bir kitap gönderir,4 tane kitap göndermez,‘’ Senden’’

        a) Sizin bu anlamsız yorumunuza göre sanki yüce Allah aynı anda ve dönemde 4 tane kitap birlikte göndermiştir.Bu gönderilen kitap ve elçiler arasında ne kadar zaman geçmiştir.? Daha önce gönderilmiş olan kitap zamanla tahrif edilip aslı bozulmadan başka bir kitap gönderildi mi ? Eğer daha önce gönderilmiş olan kitap ve dinin aslı bozulmuşsa,(ki öyledir) elbette yüce Allah insanlar için yeni bir kitap ve elçi de gönderecektir.Bundan daha doğal bir şey de olamaz.. !!!

        b) Ayrıca gönderilen ilk üç kitap,son kitap olmadıklarından yüce Allah onları koruma altına almamıştır,fakat kur’an’ı kerim önceki kitapların özeti olup son ve evrensel ilahi bir kitap olduğundan yüce Allah onu korumıuştur..Eğer kur’an’ı kerim de diğer üç kitap gibi son ve evrensel ilahi bir kitap olmasaydı,belki yüce Allah onu da korumazdı ve ondan sonra yeni bir kitap gönderirdi…

        Saygılarımla..

      • 1okuyucu dedi ki:

        Bilâl;

        —–halife tayin etmek isteyen bir tanrı, insan oğlu konuşmayı öğrendiğinde içlerinden kontak kurduğu birini halife tayin eder,halifeyi özel bölmeye alıp cennetten kovdurmaya çalışmaz,‘ (benden alıntı)

        —-a) Hz.Adem’ yaratıcının halifesi değil,kendinden önce yaşamış olanların halifesidir.Halife birinin yerine geçen ve tüm yetkilerini devr alan demektir.Hz.Adem haşa Allah’ın yetkilerimi devr alıp,onun makamına mı oturmuş ???
        b) İlahi sınava tatib tutulmak üzere hz.Adem kendisine tahsis edilen bir dünya cennetine alınıyor ve burada ilahi emirlere karşı sınava tabi tutuluyor (senden alıntı)

        sen okuduğunu anlamıyor musun? halife tayin etmek isteyen bir tanrı, insanlar konuşmayı öğrendiğinde içlerinden birini halife olarak tayin eder diyorum, Allahın halefi olduğunu söylemiyorum, ne yani şimdi İslâm alemindeki o meşhur halifeler Allahın yetkilerini mi devralmış, yoksa Allahın emirlerini uygulamak için hüküm veren kişiler mi olmuşlar?

        benim sözlerimden böyle bir anlam çıkarabilmeni, eğer demagoji yapmıyorsan ancak senin anlama kapasitenle ilgili olduğunu söyleyebilirim,

        b) şıkkı ve devamı sınav martavalı için uydurulmuş bir masaldan ibaret,

        eğer bir tanrı bir toplumu sınava çekecekse, o toplum konuşmayı öğrendikten sonra içlerinden birini halife olarak seçer ve emirlerini ona bildirir,

        eğer Adem kendinden önce yaşamış olanların halifesiyse, kendinden öncekiler yok olduğu için tekrar yaratılmış bir varlık anlamına gelir,

        öyle olsa bile yaratıldığında özel bir bölmeye alınmasına gerek yok, yeryüzünün herhangi bir yerinde neslinin çoğalması için üreme faaliyetinde bulunur, kendi neslinden üreyenlerin oluşturduğu topluluk, konuşmayı öğrendiğinde de içlerinden biri, (bir başka Adem) tanrının emirlerini tebliğ etmek üzere halife olarak seçilir,

        bu cennet masalı, insanı günahkâr bir varlık olarak göstermek üzere uydurulmuş bir masaldan ibarettir, adına da sınav saçmalığı deniyor,

        —-Ayrıca gönderilen ilk üç kitap,son kitap olmadıklarından yüce Allah onları koruma altına almamıştır,fakat kur’an’ı kerim önceki kitapların özeti olup son ve evrensel ilahi bir kitap olduğundan yüce Allah onu korumıuştur..Eğer kur’an’ı kerim de diğer üç kitap gibi son ve evrensel ilahi bir kitap olmasaydı,belki yüce Allah onu da korumazdı ve ondan sonra yeni bir kitap gönderirdi… (senden alıntı)

        tanrınızı gönderdiği kitapları koruyamayan aciz bir varlık olarak göstermeyi bırakın artık, bu arada, inandığınız tanrının aciz bir varlık olduğunu ispatlamaya çalışma gayretinize son derece saygı duyuyorum!!!

        bir tanrı koruma altına almayacağı kitapları niye göndersin ki?
        bir tanrı için böyle bir bahane ileri sürülebilir mi? demek tanrı daha başka kitaplar gönderebilsin diye gönderdiği kitaplarının tahrifata uğramasına göz yummuş!!!

        eğer bir kitap evrenselse, tüm zamanlara hitap edebilen tek bir kitap olarak gönderilmesi yeterlidir,

        son kitap diye bir şey olmaz, bir tanrı tahrif edilsin diye kitap göndermez, bir tanrı için ilk ve tek kitap olur ve bir tanrı gönderdiği ilk ve tek kitabı koruma altına alarak, 2. kitap göndermeye gerek duymaz,

        bir tanrı böyle yapar, yapmıyorsa, o tanrı diye yutturulmuş bir kukladır,

      • hakan adanır dedi ki:

        Peki,birileri senin için her türlü maddi ve manevi imkanatlarıı sağlayarak seni güzel bir yere yerleştiriyor ve diyor ki eğer emirlerimi çiğnemezsen ölünceye kadar burada kalıp her türlü imkanatan yararlanacakısın diyor,ama bu uyarılara rağmen nefsine uyup bu mekan sahibinin direktifilerine uymazsan seni bulunduğun konumdan da haklı olarak çıkarabilir. İşte yüce Allah’da hz.Ademi yaratıp onu sınamak üzere dünyanın en güzel bir yerine yerleştiriyor ve sorumluluğu konusunda gereken uyarıyı da yapıyor,ama hz.Adem henüz peygamber olmadan bir beşer olarak nefsine uyarak kendisine verilen talimatin gereğini yerine getirmiyor ve bundan dolayı da bu geçeici dünya cennetindeki sınavı kayıp ediyor.(bilal bey senden alıntı)
        bilal bey merak ettiğim bir konu var ciddi ciddi soruyorum size allah biliyormuydu ademin sınavı geçemiyeceğini ?

      • 1okuyucu dedi ki:

        Hakan Adanır;

        bırak Ademi, cennetten kovulmuş şeytanın bile cennete gizlice gireceğini biliyordu,
        gelgelelim sınav martavalı gereği, bildiği halde müdahale etmiyordu, meleklerin “yeryüzünde kan dökecek, bozgunculuk çıkaracak birini mi? halife olarak atayacaksın?” itirazına rağmen kefil olduğu halifesinin aldatılmasına göz yumdu,

        ama sonuna kadar arkasında durduğu, bu uğurda baş yardımcısını bile harcamaktan çekinmeyen, melekleri halifesine secde ettiren Kuranın tanrısı, halifesi madara edildiğinde kendisinin de madara edildiğini anlayamadı,

        anlayamadığı gibi, gönderdiği 4 tane kitapla inanırlarını birbirine boğazlatacağını, anlaşılmaz ayetlerle ayni din mensuplarının farklı ekollere bölünüp birbirlerini boğazlayacağını da anlayamamış,

        şeytan şimdi, “sağol ahbap, sayende bana pek iş düşmüyor deyip”, bıyık altından gülüyormuş?

        melekler ise haklı çıkmanın verdiği hinlikle haşin bir şekilde tebessüm ediyorlarmış,

        velhasıl, sınav martavalını uyduranlara göre sınav insanlar için sürüyor olsa da, Kuranın tanrısının, tanrılık sınavında madara olduğu, karizmayı çizdirdiği apaçık ortada, yani Kuranın tanrısı tanrılık sınavında sınıfta kaldı?

      • bilal dedi ki:

        Sn.Hakan Adanır,

        ‘’ bilal bey merak ettiğim bir konu var ciddi ciddi soruyorum size allah biliyormuydu ademin sınavı geçemiyeceğini ? ‘’ senden ‘’

        Elbete yüce Allah insanın gelecekte ne yapacağını veya hz.Adem’ın bu dünya cennetinde sınavı geçemeyeceğini biliyordu.Ama onun bu bilgisi Adem’ın veya insanın özgür iradesinde bir etkisi yoktur…Menfi veya müspet insan ne yapıyorsa bunu kendi özgür iradesiyle yapmaktadır.Yüce Allah insanın iradesinin önüne bir engel koymaz… Çünkü söz konusu iradyi insana veren kendisidir,ona bu iradeyi vermişse,neden bu iradeyi işlevsiz hale getirsin? Ama İnsan kendi iradesini hangi yönde kullanırsa yüce Allah da onu takdir eder. Zira yüce Allah’ın ezeli bilgisi ‘’bil vasfı vel keşfi’dir,la bil hükmi’ dir.‘’ Allah’ın ezeli bilgisi nitelik ve keşifle ilgilidir,hüküm ve karar vermkle ilgili değil.Yani insanın gelecekte sergileyecek pozitif veya negatif tutum ve davranışları üzerinde yüce Allah’ın ezeli biligisinin bir etkisi yoktur.İnsanın eylemlerini,tutum ve davranışlarını yönlendiren veya etkileyen yüce Allah’ın ezeli bilgsi değildir…

        MESELA: Bir astronomi uzamanı,yaptığı hesap sonucu ayın tutulacağını tespit ederek önceden haber veriyor.Zamanı gelince de haber verdiği gibi ay tutuluyor.Peki,bu uzman heber verdiği için mi ay tutuluyor ? yoksa ay tutulacağı için mi uzman önceden bunu tespit edip bildiriyor.??? Şüphesiz ayın tutulacağı zamanın bunu tespit edip önceden haber vermesine sebep olmuştur.Yoksa söz konusu uzman bunu bildiği ve haber verdiği için ay tutulmuş değildir. İşte yüce Allah’ın ezeli bilgisi de aynen bunun gibidir.İnsanın eylemlerine bir müdahale değildir,sorumluluk alanımıza giren her eylemimiz bizim irademizle gerçekleşmektedir..Ayrıca daha nice örnekler de verilebilir…
        Bu nedenle yapacaklarımızdan sorumlu biziz.Çünkü sorumluluk alanımıza giren olaylara özgür irademizle biz karar veririz,yüce Allah değil.Biz irademizi hangi yönde kullanırsak, yüce Allah’da bize onu takdir ediyor..!!!

        Peki Allah İnsanın Kendi Özgür iradesiyle ne yapacağını bildiği halde niye imtihan ediyor?

        CEVAP
        Allahü teâlâ, imtihanı kendisi için değil,insanlar için yapıyor. İmtihan etmeden de, kullarının ne yapacağını elbette bilir;fakat bir kimse, henüz suç işlemeden cezalandırılsa,(suç işlemeden cezalandırılmam,uygun değildir) demez mi? Suç işleyenle işlemeyenin belli olması, ahirette hiç kimsenin ben haksızlığa uğratıldım dememesi, herhangi bir bahane ileri sürmemesi; iyilik veya kötülük yapanla yapmayan,söz dinleyenle dinlemeyen, suç işleyenle işlemeyen,kendileri de bilsin diye imtihan olayı gerçekleşmektedir.Böylece hz.Adem dahil özgür bir iradeyle yaratılan ve sorumlu bir varlık olan bütün insanlar da bu imtihana tabi tutulmaktadır.Ayrıca yüce Allah hz.Adem’i mesajına muhatap kılarak onun şahsında insanlığa değer veriyor ve onu dünya üzerinde en güzel bir mekanla da taltif ediyor,ama Adem,kendisine saygı göstremeyen iblisin yaptığı vesvese sonucu nefsine uyup almış olduğu ilahi buyruğun gereğini yerine getirmeyince bulunduğu mekandan alınıyor..!!!

        İNSAN NEDEN İMTİHAN EDİLİYOR ?

        Mesela:Dünyada bir öğretmen bile,öğrencisinin sınıfta kalacağını kesin bilse de,sen zaten bilmiyorsun imtihana girmene gerek yok, demez. Öğretmen,öğrencisinin durumunu çok iyi bildiği için,imtihan etmeden sınıfta bıraksa,öğrenci,(ben çalışmıştım,eğer imtihan etseydin, elbette bilirdim) diyebilir.Böyle söyleyip itiraz etmemesi için,öğrenci imtihan ediliyor.İyi bilen öğrencinin de derecesini ölçmek,yani orta,iyi veya pekiyi almasını kendisine göstermek için imtihana tâbi tutuluyor…

        İşte evreni ve insanı sorumlu bir varlık olarak yaratan yüce Allah’da kullarının ne yapacağını bilir.Kendileri bizzat görsün, bir bahane bulamasınlar diye,onları bu dünyada imtihana tâbi tutuyor….

        Özetle,yüce Allah hz.Adem’ın dünya cennetindeki bu sınavı geçemeyeceğini bildiği halde,yine de imtihan sırrı gereği yaratmış olduğu bu kulunu dünya üzerinde en güzel bir mekanla taltif ediyor,Ona değer vermeyecek midi.? İşte yüce Allah ona değer veriyor,ama orada ölünceye kadar kalabilmenin sınavını geçemiyor…

        Saygılarımla…

      • 1okuyucu dedi ki:

        Bilâl;

        bir tanrı, yarattığı varlığın yüklediği bilgi ve beceri doğrultusunda davranacağını bilir, o nedenle tanrı yarattığı varlığı test etme gereği duymaz, çünki tanrı yarattığı varlığın neler yapacağını bilir, eğer test etme gereği duyuyorsa, o tanrı ne yarattığını bilmiyor demektir,

        yani bir tanrı sınav yapmak için varlık yaratmaz, yaratırsa yarattığa varlığa bir takım şartlar öne sürmüş olur, buda tanrının yaratacağı varlıkla, yani daha ortada olmayan bir varlıkla sözleşme imzalaması anlamına gelir ki, böyle bir şey mümkün değildir,

        “sakın,” ben sizin rabbiniz değilmiyim” diye sorduğu kalu bela saçmalığından bahsetmeyin,
        çünki söz alırken ben size peygamberler göndereceğim demeyi unutmuş???
        ayrıca kimden söz aldıysa onları sorgulasın, benim hiçbir şeyden haberim yok
        yada bu martavala inananları sorgulasın, çünki benim kendine peygamberim diyenin uydurduğu kalu bela martavalına karnım tok”

        o nedenle tanrı yarattığı varlığa bir takım şartlar öne süremez, yani bir tanrı için şartlı yaratma diye bir şey söz konusu olamaz,

        ancak sınav martavalını uyduranlar, sınav martavalına inananlara, “ben tanrının elçisiyim, siz sınavdasınız, sınavı geçmek isteyenler tanrının bana gönderdiği emirlere uymak zorundasınız” diyerek onları neye inanmaları konusunda kolayca yönlendirebilir,

        zaten dinler ve ideolojiler toplumları kolayca yönetebilmek için icad edilmiş birer enstrümandır,

        o nedenle bir tanrı yarattığı varlığı özel bir bölmeye alıp, filanca ağacın meyvesinden yemeyin, yerseniz zalimlerden olusunuz diyemez,

        bir defa, yenmeme şartını koştuğu o meyvenin ne olduğu bilinmediği için Ademin o meyveyi yemesi suç işleyip işlemediğinin kanıtı olamaz, biz o meyvenin ne olduğunu bilmeliyiz ki Ademin suç işleyip işlemediğine karar verebilelim,

        bilinen tek şey, Ademle Havva o meyveyi yediklerinde ayıp yerleri birbirine görünmüş, peki Ademle Havva insan neslinin çoğalması için yaratılmadılar mı? niye ayıp yerleri birbirlerine ayıp olsun, bahanesi bile saçma, kimden utanmışlar, tanrıdan mı? oysa tanrı üzerimizde elbise varken bile bizim içimizi görmüyor mu? o nedenle Ademle Havvanın birbirlerinden utanacak bir şeyleri yoktu, zaten insan neslinin çoğalması için birbirleriyle ilişkiye girecek şekilde yaratılmışlardı,

        ne, ne olduğu bilinmeyen yasak meyvenin bir anlamı var, nede yenmesinin sebep olduğu sonucun bir anlamı var, yani söz konusu hikâyenin temeli hepten çürük,

        —-Öğretmen,öğrencisinin durumunu çok iyi bildiği için,imtihan etmeden sınıfta bıraksa,öğrenci,(ben çalışmıştım,eğer imtihan etseydin, elbette bilirdim) diyebilir.Böyle söyleyip itiraz etmemesi için,öğrenci imtihan ediliyor (senden alıntı)

        bir öğretmeni, sınava katılanların başarılı veya başarısız olması ilgilendirmez, sınav sonucunu değerlendirdiğinde başarılı olan geçer, başarısız olan kalır,

        o nedenle, bir öğretmen başarısız olacaklarını düşündüğü talebeleri sınava sokmama gibi bir düşünceye sahip olamaz,

        böyle bu iddia, bir tanrı yaratmadığı bir varlığı sınava sokamayacağı için sınava sokacağı varlığı yaratmadan cehenneme atarsa gibi bir şey olmuş,

        özetle söylersek, bir tanrı yaratığı varlığa bazı şartlar koşamaz,
        koştuğunu iddia edenler, tanrılığa soyunmuş uyanıklardır,

        —– Özetle,yüce Allah hz.Adem’ın dünya cennetindeki bu sınavı geçemeyeceğini bildiği halde,yine de imtihan sırrı gereği yaratmış olduğu bu kulunu dünya üzerinde en güzel bir mekanla taltif ediyor,Ona değer vermeyecek midi.? İşte yüce Allah ona değer veriyor,ama orada ölünceye kadar kalabilmenin sınavını geçemiyor… (senden alıntı)

        ne talihsiz bir tanrı bütün değer verdiklerinden kazık yemiş, baş yardımcısı şeytan isyan etmiş, çok değer verdiği Adem koyduğu yasağı delmiş, üstelik melekler itirazlarında haklı çıkmış, bütün bunlardan geriye ihanete uğramış madara bir tanrı kalmış,

        peki Ademle Havva yasak meyveyi yemeseydi ne olacaktı? (bu sorunun cevabını sizden de ayrıca rica edeyim) her halde ilişkiye girmeleri için dizayn edilen ayıp yerleri birbirlerine görünmeyecekti!!!

        önce şu yasak meyvenin ne olduğunu bir bilsek diyorum,
        ne olduğunu bilenler açıklayıversin bir zahmet,
        açıklayıversinler de Ademle havanın ne suç işlediklerini bilelim,

        yok öyle şu ağaç bu ağaç gibisinden muğlak tanımlamalardan ibaret olan söylemlere itibar etmek? ne olduğunu bileceğiz ki ne dümenler döndüğünü bilelim.

        ayrıca, bir kişinin kendisini peygamber olarak sunması, onun peygamber olduğunun kanıtı değildir, kendisini peygamber olarak sunan kişi de bunun ispatlanmasının mümkün olmadığını bildiğinden kendini peygamber olarak sunmakta bir sakınca görmez,

        özetle, sınav saçmalığını savunmak için anlatılan masallar, mantık kurallarıyla bağdaşmayan saçma sapan söylemlerden ibaret, hiçbir tutarlı tarafı yok?

        çünki, yaratılan insanı özel bölmeye almanın bir anlamı yok, sal dünyanın herhangi bir yerine çoğalmak için üretime başlasınlar.

  569. hakan adanır dedi ki:

    bilal bey sen üniversite ye hazırlandınmı hiç yada lise eğitimi gördün mü eğer gördünse türkçede anlatım bozuklukları diye bir konu var bir çok arkadaş eminimki bu konuyu biliyordur sen kuranda zerre kadar çelişki yoktur diyince ister istemez bende kuşkular oluştu. Yani malum biliyorsundur kuran indirilirken noktalama işaretleri v.b imla kuralları yoktu buraya kadar anlaşılmayan bir şey varmı?

    eğer anlaşılmayan veya zıt düşüncede olduğun bir nokta varsa söyle bana, eğer bu konuda hem fikirsek yazışmaya devam edelim

  570. hakan adanır dedi ki:

    siz devam edin diyince ben devam edeceğim yazacaklarıma bilal bey sizi bekliyorum ?

  571. hakan adanır dedi ki:

    1okuyucu her zamanki gibi final konuşması yapıyorsun yaw ben bilmiyordum bunlarda anlama ile ilgili problem var bunlar iddialı filan konuşunca sandımki bunlarda potansiyel filan var mecbur bunların seviyesine inmek için tek tek gideceğim şayet anlattıkları gibi bir yaratıcı varsa onlardan çok bizleri ödüllendirilmesi lazım gerçekleri anlattığımız için onlar sanıyorki her şey ezber googlede bul kopyala yapıştır sonrada arapça profesörü ol işte bu işler sandıkları gibi değil birileri çıkar dümdüz eder onları tabi gerçekleri kabul edip etmemek onlara kalmış bu karakterlerle ilgili bir sorun

  572. hakan adanır dedi ki:

    Bunların öncedende iddialı bir konuşması vardı diyorlardiki dünya 1cm güneşe yakın olursa kavruluruz,yanarız,kül oluruz tamam diyelimki arap bedevisinin aklı pipisinin ucunda o yutuyor ey türk genci sana ne oluyor çıkıpta bir türk genci demiyorki hocam bu durumda zıplasak kül olacağız diye artık türk genci bur mantığı yürütmeyi bırakmış arabın dinine araptan daha çok sarılıyor neyse bunlar için sorun yok cübbeli dinlemeye devam 😀

  573. zargana000 dedi ki:

    geceleri ölüm korkusu yaşamaya başladım zihnimi bulandırdınız

    • 1okuyucu dedi ki:

      zargana000;

      sen varsan ölüm yok, ölüm varsa sen yoksun, hiç bir zaman bir arada olamayacağın bir şeyi niye kafana takıyorsun ki?

      ama madem geceleri seni olüm korkusu sarmaya başladı, ben bu korkuna katkıda bulunayım?

      sabah uyanıpta güne merhaba dediğin her yeni günde ölüm tarihine bir gün daha yaklaşıyorsun,

      güne merhaba diyemediğin gün bil ki senin ölüm tarihindir,

      sen o gün, güne merhaba diyemediğini bilemesende, senin merhaba diyemediğini bilenler olacaktır.

      sana tavsiyem, mal yapıpta dört gözle ölmeni bekleyenlerle birlikte yaşayacağına, borç yapıp “aman ölmesede borçları başımıza kalmasa” diyenlerle birlikte yaşamaya bak,

      • kadir dedi ki:

        okuyucu…

        adama psikolojik baskı yapma.. gerçekten alemsin ya..
        bazen senin islamı neden seçmediğini düşündüğümde hayret ediyorum.. dur bir tanede ben ekleyeyim..

        her insan gece uykuya daldığında ölmüş olur. insanın sabah uyanacağı garanti değildir. bir sabah dilinde kurtlar yok ise, ve o kurtlar dilinden midene düşmüyor ise daha ölmemişsin demektir..

      • 1okuyucu dedi ki:

        Kadir;

        arkadaş espiri yapmış, bende espirili bir cevap verdim,

        ben, köprüye çıkıp “atlarım ha” diyenlere “atla atla” diye tempo tutuyorum,
        hayatımda hiç poker oynamadım ama blöf yapanları çok iyi bilirim.

  574. kadir dedi ki:

    sayın hakan adanır..

    bir kaç ateist sitesinde gezen ve o edindikleri bilgilerle gaza gelip bu siteye heyecanlı heyecanlı yazan insanlardansınız. sevgili müslüman kardeşlerime sesleniyorum.. yeni bir film başlıyor. başrollerde hakan adanır.. anlat anlat dur..

    • hakan adanır dedi ki:

      Kadir bey arkadaşın biri size güzel bir cevap yazmıştı ona gerçekten katılıyorum şimdilik siz gerçekten bu işin ticaretini yapan birisiniz ben nihat hatipoğluna program yaptıran kanalın yerinde olsam ikinize beraber program yaptırırdım.İkiniz beraber çok güzel ağlayarak masal anlatırdınız. Kardeş bizim derdimiz bizim kendi vatandaşlarımıza bu dinin ne şekil bir zehir olduğunu görmelerini sağlamak yoksa senin gibi arapprestlere zaten diyecek bir sözüm yok.Nede olsa bu işin ticaretini yapıyorsun senin ekmek teknen senin yırtınman normaldir

      • kadir dedi ki:

        sayın hakan adanır…

        görmediğin, bilmediğin şeyler hakkında yorum yapmaya kalkarsan, sürekli duvara çarparsın.. ben hiç kimseden ne bir ücret nede bir menfaat alıyorum.. buna inandığım yüce allah şahittir.. ben elimden geldiği kadar bu dinin temel mesajını anlatmaya çalışıyorum.. çünkü islam dini, din olmaktan çıkmış, gelenek haline gelmiştir.. günümüzde yaşanan islam ile kuranı kerim arasında uçurum vardır.. işte bizler bunu anlatmaya çalışıyoruz.. birileri bunları anlatmaya çalışınca işine gelmiyor sanırım. iftira atarak ticaret olduğunu iddia ediyorsun.

        ayrıca islam, zehir değil, panzehirdir. senin gibi zehirlenmişleri zehirden temizlemek için vardır.. fakat sen hangi tarafından zehirlendiğinin bile farkında değilsin..

    • 1okuyucu dedi ki:

      Kadir;

      ama oldukça acemi, ne soracağını pek beceremiyor, daha el takısının cümle içerisinde neyi belirttiğini bilemeyen birine Arap dilini soruyor,

      halbuki üstünlük taslamanın ne olduğunu sorsaydı, Bilâl bey ona bir güzel anlatırdı?

      bu arada, Bilâl bey halâ Yasir’i tebrik etmedi? 🙂

      • hakan adanır dedi ki:

        1okuyucu bunların yalan yanlış bilgi vermesini pek içime sindiremiyorum bugün mümin arkadaşlarımızdan biri diyorki arapçayı araplar anlar ve bilir noktalama işaretleri arapça bilmeyenlere kolaylık sağlansın diye uygulanmış tabi burada çok büyük bir arap yalancılığı vede kurnazlığı var arapça bilmiyen bir insan zaten gördüğü arapça yazısının a sını bilmez bu ne mantık anlamadım bide diyorki noktalama işareti kulanılmasada kelimenin anlamında herhangi bir değişme ve bozulma olmaz eğer anlamında bozulma ve değişme olmuyorsa neden kullanılıyor bu işaretler Tabikide bizim mümin arkadaşımız niçin bu noktalama işaretlerinin kullanılması gerektiğini çok iyi biliyor.Ama her zamanki gibi gerçekleri saklama işine gidiyorlar.Biz diyoruz ya mümin arkadaşlarımız arabın dinini araptan daha çok savunuyor

      • 1okuyucu dedi ki:

        Hakan Adanır;

        Yâ eyyuhâllezîne âmenû kutibe aleykumul kısâsu fîl katlâ el hurru bil hurri vel abdu bil abdi vel unsâ bil unsâ fe men ufiye lehu min ahîhi şey’un fettibâun bil ma’rûfi ve edâun ileyhi bi ihsân(ihsânin), zâlike tahfîfun min rabbikum ve rahmetun, fe meni’tedâ ba’de zâlike fe lehu azâbun elîm(elîmun). (bakara-187)

        yukarıda bakara-187’nin Arapçasının Türk alfabesiyle yazılmış şekli var,

        evet, o devirde Müslümanlar içerisinde Arap dilini bilmeyenler vardı, Arapça bilmeyenler, Kuranın Arapçasını kendi alfabelerine göre düzenlerlerken, harekeleme, noktalama sesli harfler veya her neyse olmadığı durumda okunuşunu anlayabilmeleri için kelimelerde gerekli düzenlemeler yapılmış, hatta Araplar içerisinde bile bedevi Arapçasını anlamayanlar varmış,
        yani şive farklılıkları da göz önüne alınarak düzenleme yapılmış,

        yani Kuranın Arapçasını okuyabilmek için okunuş ve yazılışın aynı olması sağlanmış,

        sağlanmasına sağlanmışta, Kuranın aslı yakıldığından, Emevilerin yazdığı Kuran, ne yazık ki aslının kanıtı olamamış,

        eğer Kuranın aslı yok edilmeseydi, Emevilerin yazdığı Kuranın, aslının kanıtı olup olmadığı bilinebilirdi,

        eğer gazel asılmayı biliyorsan, Arapça bilmene gerek yok, al eline Kuranı, Arapçasının Türk alfabesine göre yazılmış bölümlerini okuyarak sende çok güzel Arapça gazel çekersin, dinleyenler Arapça bilmediğini anlamaz bile?

        sanırım hareke vs. kullanılma nedenlerini anlamışsındır,

        ayrıca, bir dili bilmek başka şey, o dilde anlatılanı bilmek başka şeydir,

        eğer bir cümlenin anlamını anlayamıyorsan, o dili su gibide bilsen dil bilmenin hiçbir anlamı yoktur,

        kelimeler, kurulan cümlenin yapısına göre anlam kazanırlar, eğer birden fazla anlama gelen kelimelerin cümle içerisinde ne anlama geldiğini bilemiyorsan, İster Türkçe bil, İster Arapça bil, istersen bütün dilleri bil hiçbir işe yaramaz,

        yani diyorum ki mantık kuralları balçıkla sıvanmaz, sıvamaya kalkanlar madara olduklarıyla kala kalırlar?

        Kuranı anlamak için Arapça bilmenin şart olduğunu söyleyenler, Arapça bilmeyenlerin Kuranı anlayamayacağını söylemiş oluyorlar, böyle bir iddiada bulunlar, ya kendi tanrılarının işin içinden çıkılmaz bir kitap gönderdiğini ima ediyorlar, yada Arap uşaklığına soyunuyorlar,

        Kuranın tercümesi bir çok tercüman tarafından yapılmıştır, hemde çoğu Arap dili ve grameri hakkında uzman kişiler, tercüme yapmak öyle alelade bir iş değildir, tercüme edilecek dili ve çevrilecek dili gramer yapısıyla birlikte çok iyi bilmek gerekir, hele tercüme edilecek kitap tanrının kitabıysa, tercüme edeceklere daha büyük sorumluluk verir,

        o nedenle, yanlış anlamalar hatalı meallerden kaynaklanmaktadır diyenlere itibar etme,
        ciddiye bile alma.

      • kadir dedi ki:

        okuyucu….

        sizler en azından kuranı biliyosunuz. belki kuranı bir çok müslümandan daha fazla okuyosunuzdur. fakat bu arkadaş kuranı doğru dürüst eline bile almamış.

        toplumun karakterini farklı kültürler oluşturmuş.. hakan bey de toplumun karakterine ayak uydurmuş..

    • hakan adanır dedi ki:

      bir kaç ateist sitesinde gezen ve o edindikleri bilgilerle gaza gelip bu siteye heyecanlı heyecanlı yazan insanlardansınız. sevgili müslüman kardeşlerime sesleniyorum.. yeni bir film başlıyor. başrollerde hakan adanır.. anlat anlat dur..(senden alıntı)

      Kadir bey eğer iftira attığımı sanıp üzüldünse özür dilerim.Benim burada kesinlikle kimseyi üzmek gibi niyetim yok Nedense bazı şeylerin anlaşılabilmesi için insanların başına gelmesi gerekiyor.İnsanın hatasını anlayıp özür dilemesi alçalmak değil,çok güzel bir erdemdir.Sizinde bu erdeme ulaşmanız temennesiyle saygılarımla

    • hakan adanır dedi ki:

      bir kaç ateist sitesinde gezen ve o edindikleri bilgilerle gaza gelip bu siteye heyecanlı heyecanlı yazan insanlardansınız. sevgili müslüman kardeşlerime sesleniyorum.. yeni bir film başlıyor. başrollerde hakan adanır.. anlat anlat dur..(senden alıntı)

      Kadir bey eğer iftira attığımı sanıp üzüldünse özür dilerim.Benim burada kesinlikle kimseyi üzmek gibi niyetim yok Nedense bazı şeylerin anlaşılabilmesi için insanların başına gelmesi gerekiyor.İnsanın hatasını anlayıp özür dilemesi alçalmak değil,çok güzel bir erdemdir.Sizinde bu erdeme ulaşmanız temennesiyle saygılarımla

      • 1okuyucu dedi ki:

        Hakan Adanır;

        amacım seni rencide etmek değildi, ben doğru bildiğimi dobra dobra söylemekten çekinmeyen biriyim, yani başkaları gibi bir şeylerin üstünü örtmeye çabalamak gibi bir amacım yok, dikkat edersen bir şeylerin üstünü örtmeye çalışanlar örtemediklerini anlayınca minderin etrafında dolanmaya başlıyorlar, cevap vermek yerine çirkin yakıştırmalarla ezikliklerini örtmeye çalışıyorlar ama boşuna çabalıyorlar, hatta bazen pişkinliğin cılkını çıkararak kurnaz politikacıya bile parmak ısırtıyorlar,

        zaten Kuranın Osman zamanında tekrar düzenlenmesinin nedeni, harekeleme amacı taşıyordu ama Emeviler döneminde tekrar yazılması, yazıldıktan sonra Osman dönemindeki Kuran nüshalarının toplanarak imha edilmesi, üstelik Kuranın aslının Osman döneminde yakılmış olması ister istemez Emevilerin bu işe hayırlı bir amaç soyundukları konusunda ister istemez haklı olarak kuşkulara yol açıyor.

  575. hakan adanır dedi ki:

    Evet,bu noktalama ve herekeler arapça bilmeyenlerin arapça yazısını kolayca okuyabilsinler diye konulmuştur.Bunlar kelimeye herhangi bir anlam katmaz veya anlamını değiştirmez.Bugün bile arapça yazışmalarında harekeler yazılmıyor.Bu harakeler arapça dilini bilmeyenlere bir kolaylık olsun diye kur’an harflerine de konulmuştur.!!! (bilal bey sizden alıntı) tamam hakılısınız yani diyebilirizki bugünkü araplar arapçayı yüzde yüz biliyor ve buna mahsuben kuranıda yüzde yüz biliyor lar değlmi bilal bey?

  576. hakan adanır dedi ki:

    Sn,Hakan,

    Bence arapçadaki noktalama,imla ve harekelerin ne anlama geldiğini bilmiyorsunuz.!
    herhalde size göre noktalama,hareke ve işaretler kur’an dan önceki arapça kelimelerinin anlamını değiştirmiştir öyle mi? bunlar arap dilini bilmeyenlere bir kolaylık olsun diye konulmamış mı? Yani sana göre bu işaretler konulmadan önceki arapça ile sonraki arapça birbirinden farklı mıdır? Arapçaya niçin bu harekeler ve işaretler konulduğunu araştırmanızı tavsiye ediyorum..!!! (bilal beyden alıntı)

    Evet kelimelerin anlamını değiştirmiş eğer konuyu sulandırmazsan başka yönede çekmezsen bal gibide değiştirdiğini göreceksin
    Tevbe Suresi 3. ayeti “Ve Rasuluhu” yerine “Ve Rasuluhi” şeklinde okununca anlam “Allah ve Rasülü müşriklerden beridir” şeklinde iken “Allah, müşriklerden ve Rasülü’nden de beridir” şekline dönüşür. Harekelemeye göre değişen bu okuyuş hatalarını, Arap olmayanların veya Arapça’yı bilmeyenlerin farketmesi imkansızdır. Harekeleme, bu zaruretten doğdu.

    bu yukarıda belirtilen örnek nedir bilal kardeş lütfen konuyu sulandırmayın başka yönede çekmeyin biliyorsan cevap ver bilmiyorsan hiç yorum yapma benim anlamadığım nokta sabahtandır işin o boyutuna takılmışım arap olmayanların anlamaması bu ne iştir arkadaş arap milliyetçiliğinide bu işe taşımışlarya helal olsun bunlara

  577. kadir dedi ki:

    okuyucu…

    20.08.2014 18:02 de yazdığın yazının büyük bölümüne katılıyorum..

    yazından şunu alıntı yapıyorum..

    “o nedenle, yanlış anlamalar hatalı meallerden kaynaklanmaktadır diyenlere itibar etme,
    ciddiye bile alma.”

    insan düşündüğünü ve anladığını yazıya döker… özellikle bu kuranı kerim ise insanın şapkasını önüne koyması gerek..

    çünkü kuranı tercüme etmek sadece lafzi tercüme etmek değildir.. aynı zamanda ayetin ruhunuda tercüme etmektir.. anladığın şey ile tercüme ettiğin yazı arasında bir tutarsızlık varsa, kendi insiyatifinde ve kendi bilgi birikiminle çözmeye çalışırsın.. işte müvessirlerin yaptığı hatada budur..

    kuran tercümesini okuduğunda dikkat et erkek hegomonyasının etkin olduğunu görürsün.. huriler erkeğe verilir, nimetler erkeğe verilir.. takva sahibi olan erkeklerdir. böylelikle tomurcuk göğüslü kızlar erkeklere verilir. vs.vs.. işte bunlar erkek psikolojisinin ürünleridir. tabi bunu bütün müvessirler için söylemiyorum. içlerinde istisnada vardır.

    • 1okuyucu dedi ki:

      Kadir;

      —-insan düşündüğünü ve anladığını yazıya döker… özellikle bu kuranı kerim ise insanın şapkasını önüne koyması gerek.. (senden alıntı)

      birinin ortaya çıkıp “ben tanrının elçisiyim” demesi, onun tanrının elçisi olduğunun ispatı olamaz,

      ancak bir tanrı herkesle kontak kurarak “bu benim elçimdir” demedikten sonra, onun tanrının elçisi olup olmadığı bilinemez, o nedenle bir tanrının, kendisine “tanrının elçisiyim” diyene inanmayanlara laf söyleme hakkı olamaz, hakkı olduğunu iddia edenler, ancak öğretilenleri söylemekten başka hiçbir işe yaramayan kukla bir tanrı sunarlar, yani kendi yarattıkları tanrıyı sunarlar,

      eğer bir tanrı insanlarla kontak kurmak istiyorsa, bunu seçtiği kişilerle sınırlı tutmaz, herkesle kontak kurar,

      yani bir tanrı ya herkesle kontak kurar, yada hiç kimseyle kontak kurmaz,

      bir tanrı böyle yapar, şapkasını önüne koyan bir tanrı böyle yapar,

      zaten onları yakaladığınız yerde öldürün diyen veya bir mümin on kafire bedeldir diyen bir tanrı, tanrı olmaz, olsa olsa savaşçı ilkel kabilelere komutan olur,

      ayrıca, 4 tane kitap göndermek bile bir tanrının yapacağı bir şey değildir,
      hele gönderdiği kitapları koruyamadığını söylemek ise bir tanrıya hakaret etmekten başka bir şey değildir,

      özetle bir tanrı ya herkesle kontak kurar, yada hiç kimseyle?

      bana göre Kurandaki çelişkiler, baştan temelsiz ve tutarsız olan çelişkiler yanında devede kulak kalır.

  578. Havacı dedi ki:

    Tartışmaları izlediğimde bir düzlemin iki ucunda yer alan teist ve ateist iki grubun aynı dogmatik düşünce sistemi içinde inançlarını savunduğunu gördüm. Türk Dil Kurumu sözlüğünde yer aldığı üzere; belli bir konuda ileri sürülen bir görüşün sorgulanamaz, tartışılamaz gerçek olarak kabul edilir dogmatik düşüncede. Bu konuda Doğan CÜCELOĞLU’nun kişisel WEB sayfasından aldığım makaleyi dikkatle okumanızı öneririm.
    “Bu soruyla ilgili şimdiye kadar üç temel yaklaşım tanıdım: (1) Dogmatik yaklaşım: birileri evrenin gerçeğini bildiğini söylüyor ve bazen açık seçik, bazen örtük biçimde bu gerçeğin ne olduğunu anlatıyor. Anlatıyor ve diğerlerinin kendisine inanmasını bekliyor. Evrenin ne olduğu ile ilgili bir inanç sistemi oluşuyor ve bu inancı paylaşanlar evrenin ne olduğu konusunda aynı “gerçeği” paylaşıyorlar. Evrenin gerçeği kapsamlı bir gerçektir ve bu inancın altında evlilik, çocuk yetiştirme, yaşam biçimi, bireysel ve toplumsal yaşamın her yönü anlam bulmaya başlıyor. Böylece bu inanç sistemi içinde oluşmuş kültürler ve uygarlıklar gelişiyor; müzikle, mimari tarzlarıyla, aile yapılarıyla, devlet yönetimi ve kanunlarıyla kökleri daha önceki oldukça karmaşık tarihsel olaylarda bulunan bir yaşam düzeni oluşuyor. Her karmaşık sosyal düzenin altında paylaşılan bir anlam verme düzeni bulunur. Bu anlamda dinler bu tür dogmatik anlam verme sistemlerinin örnekleridir.
    (2) Felsefi yaklaşım: Dogmatik yaklaşım evrenle ilgili inancın irdelenmesine izin vermez. Ama felsefi yaklaşım irdeleme, inceleme ve kurcalama üzerine kurulmuştur. Birileri evrenin gerçeğini sorgular ve kendinden önce aynı konuda fikir beyan etmiş insanların fikirlerini teker teker ele alıp irdeler ve onların eksikliklerini göstererek kendi anlayışının üstün taraflarını ifade eder. Bunu yapabilmek için kendinden önce gelenlerin ne dediğini inceler, irdelemek ve kendine özgü bir düşünce sistematiği geliştirir. Bu sistem içinde kendinden öncekilerin görüşlerini değerlendirir ve onların artı ve eksilerini gösterirken kendi getirdiği katkıları da belirtme ortamı yaratır. Yeni düşünceleri sürekli izler; çünkü izlemek ve gelişmek zorundadır. Geliştikçe ya kendi görüşünü savunur ya da yeni revizyonlar yapar. Böylece sürekli düşünme, ifade etme, gözden geçirme ve yeniden düşünme süreci başlamış olur. Felsefi yaklaşımlardan bazıları inançlar haline dönüşünce o zaman dogmatik bir özelik kazanır ve o andan itibaren o düşüncenin irdelenmesine, incelenmesine, kurcalanmasına izin verilmez. İdeolojiler dogmatikleşmiş felsefi yaklaşımların örnekleridir.
    (3) Bilimsel yaklaşım: Felsefi düşünceleri, evrenle ilgili temel varsayımları gözlemler yaparak “test eden” yaklaşım bilimsel yaklaşımdır. Böylece bilimsel yaklaşım hipotezle geliştirir ve bu hipotezlerin doğruluğunu test eder. Örneğin, dünya evrenin merkezinde ise ve güneş dünyanın etrafında dönüyorsa, gökyüzünde görülen yıldızların şöyle bir yapı içinde görünmesi ve bu yapının değişik mevsimlerde değişmemesi gerekir. Beklenilen yapı görünmüyor ve görülen farklı yapı mevsimden mevsime değişiyorsa o zaman ikinci bir hipotez geliştirir; örneğin, güneşin etrafında dönen dünya hipotezini ortaya atar. Polonyalı Kopernik, Alman Kepler, gözlemlerini özgür bir ortamda yapıp buldukları sonuçları rahat şekilde ifade edemediler. Aynı şey İngiliz Newton ve Darwin için de söylenebilir.
    Daha önce oluşmuş olan dogmatik inanç sistemi kendine ters düşecek düşünce ve inançların gelişmesine fırsat vermek istemez. Bu dogmatik düşüncenin doğasından kaynaklanır. Hiçbir din, kendi temel inançlarını sorgulayan filozof ve bilim insanına hoş bakmamıştır.
    Felsefenin ideolojik olarak dogmalaşması gibi bilimsel kuramların ve yaklaşımların da dogmalaşması ve kendi bakış tarzından başka bir düşünce tarzını yaşatmaması söz konusu olabilir. Ben Freud’un takipçilerinin çoğunun psikoanalitik anlayışını dogmatikleşmiş görüyorum. Einstein’ın gençlik yıllarında karşılaştığı direnç Newton fiziğine dogmatik bağlanmış bir anlayıştan kaynaklanıyordu. Thomas Kuhn’un, “Structure of Scientific Revolutions” adlı kitabında bunun birçok örnekleri var.”
    İslamın imana ilişkin yani Allah’ın varlığı ve herşeyi yaratması, vahiy, peygamber, kitap, cin, şeytan, melek vb konuları dogmatiken ateistlerin ise buna tam zıt olan görüşleri dogmatiktir. Her iki düşünce tarzı bunları inançları haline getirmiştir. Bu inanç bireysel yani başkasının özgürlük alanına müdahale etmiyorsa saygındır. Asıl sorun bu inanç sistemlerinin erk (devlet, üniversite, aşiret, örgüt vb) vasıtasıyla sosyal hayat içersine sokulmasıdır. Namaz kılmaya, oruç tutmaya ya da tesettür giyimine zorlama veya buna tamamen karşı olarak yapılması engellemek zorbalıktır ve özgürlük alanlarına müdahaledir. İşte sorun buradadır.
    Her inanç sistemi kendi içinde tutarlıdır ve sorunları çözmeye muktedirdir. Atesit arkadaşlar Müslümanların sorunlarını kendilerine dert ederek dertlenmişler ve önerilerde bulunmuşlardır. Örneğin kutuplarda namaz ve oruç konusu gibi. Sağolsunlar, ancak Müslümanlar buna kendi sistemleri içinde çözüm bulacaklardır, buldukları çözümde sadece kendilerini bağlar. Umarım ateist arkadaşlar bundan sonra Hinduların sorunlarına da çözüm önerileri getirerek onları da aydınlatırlar.
    İslam inanç sistemimin ceza hukukunu sosyal hayatımıza uyguladığımızda şunlarla karşılaşacağız. Örneklersek;
    1. Muhafaza altında (çekmece, dolap vb içinde) bulunan ve on dirhemden (bugün için yaklaşık 6 lira ama peygamberimiz dönemi için bir kalkan değeri) daha kıymetli bir malı çalanın eli kesilir, buna karşılık adamın kafasını gözünü patlatarak çalarsan eli kurtarırsın çünkü bu gaspa girer. Gaspın Kur’an’da cezası yoktur, belki devlet belirler. (Lütfen kimse el kesmenin şu şartları vardır diye cevap yazmasın)
    2. Devlete karşı ayaklanmanın cezası elin ve ayakların çapraz olarak kesilmesi veya sürgündür. Gezi eylemcileri sadece gaz ve cop yediklerine sevinebilirler.
    Bu örnekleri çoğaltmak mümkündür ama sanırım konu anlaşılmıştır. Şimdi bana bazı dindar arkadaşlarım sen Kur’an’ın bazı hükümlerini kabul ediyor bazılarını inkar mı ediyorsun diye sorabilirler. Bu suçlara karşılık verilen cezalara Allah biliyor aşırı buluyorum ve kabullenemiyorum. Yine denebilir ki Osmanlı döneminde sadece 6 kişinin eli kesilmiştir. Evet böyle bir mevcut ancak ne kadar doğru bilmiyorum. 600 yıllık bir imparatorlukta sadece 6 hırsızlık olayı mı meydana gelmiştir? Yani her yüz yılda bir tane! Sakın toplumsal veya başka nedenlerle Allah’ın emri başka şekilde uygulanmış olmasın.
    Şimdi ateist arkadaşlara soruyorum. Siz nasıl bir dünya ve hukuk düzeni istiyorsunuz? Mevcut kanunlar suçun caydırıcılığı açısında yeterli mi?
    Hayat sadece siyah beyaz, veya 0 ve 1’den ibaret değildir. Fuzzy Logic (Bulanık mantık) ile gri ve grinin tonları, 0 ila 1 arasında sonsuz sayı olduğu gerçeğiyle bugünkü teknolojinin gelişmesine imkan sağlamıştır. Belki bizde bu mantıkla hayatı daha yaşanır ve çekilir hale getirebiliriz. Selam ve Saygılarımla

    • 1okuyucu dedi ki:

      Havacı;

      bu sitede genellikle dinlerle ilgili dogmatik düşünceler masaya yatırılıyor, elbette inanç sistemleriyle ilgili ileri sürülen görüşlerde hiç kimse kendi görüşlerinin karşıtlarınca doğruluğunun kabul edilmesini beklemez, kabul etmesi kendi inancını terk etmesi anlamına gelir, buda eşyanın tabiatına aykırıdır,

      buna bir nevi kör döğüşü de diyebiliriz, sonuç alınamayacağını bile bile inanç konularını tartışmak sana mantıksız gelse de, aslında bizim buraya geliş amacığımız, mahalle baskısı nedeniyle gerçek alemde konuşamadıklarımızı sanal alemde konuşarak bir nevi rahatlamaktan ibarettir ama burada da rahat bırakmıyorlar, onlarda kendi inançlarının doğruluğunu savunmak için kendi görüşlerini ileri sürünce bizde mecburen karşı tezlerimizi söylemek zorunda kalıyoruz,

      yani anlayacağın bize ne gerçek alemde nede sanal alemde düşüncelerimiz özgürce söyleme fırsatı vermek istemiyorlar ama burada “katli vaciptir” müessesesi olmadığı için engelleyemiyorlar,

      örneğin; “onları yakaladığınız yerde öldürün” diyen tanrılarına bedevi ağzıyla konuşan kaba saba bir tanrı diyebiliyoruz, niye diyoruz? savaş meydanında tarafların amacı birbirlerini öldürmek olacağına göre böyle boş ve gereksiz bir laf etmenin bir tanrı sözü olamayacağını bildiğimiz için söylüyoruz,

      örneğin; öve öve yere göğe sığdıramadıkları peygamberlerinin cesedinin yerde bırakılarak iktidar kavgasına tutuştuklarını söylüyoruz, eğer Medineliler direnseydi, kesinlikle iç savaş çıkacaktı diyoruz, neyseki Medineliler vahşi bedevilere direnmeyip iktidarı onlara bırakmışlar,

      örneğin; Kuranın, 1400 sene önceki vahşi bedevilerin kültürünü anlatan bir kitap olduğunu, günümüz insanına hitap etmediğini söylüyoruz, bugünkü tanrı anlayışlarıyla, İslâm alemindeki uygulamaları din bu olamaz diyerek kabullenmek istemeyenlere, bu salatalıktan bundan başka cacık olmaz diyebiliyoruz, halbuki Kuranın 1400 sene önceki tanrı anlayışının bir ürünü olduğunu anlayamadıkları için din bu olamaz diyorlar.

      örnekler çoğaltılabilir, özetle gerçek alemde kullanamadığımız cevap hakkımızı burada kullanıyoruz, hatta Kurandaki uyduruk tanrının bizle ilgili söylediklerini kendisine aynen iade edebiliyoruz.

      —–Atesit arkadaşlar Müslümanların sorunlarını kendilerine dert ederek dertlenmişler ve önerilerde bulunmuşlardır. Örneğin kutuplarda namaz ve oruç konusu gibi. Sağolsunlar, ancak Müslümanlar buna kendi sistemleri içinde çözüm bulacaklardır, buldukları çözümde sadece kendilerini bağlar. Umarım ateist arkadaşlar bundan sonra Hinduların sorunlarına da çözüm önerileri getirerek onları da aydınlatırlar. (senden alıntı)

      aksine, amacımız öneri getirmek değil, evrensel olduğunu iddia ettikleri ayetlerin evrensel olmadığını göstermeye çalışmaktır,

      gün batımı, gün doğumu, gündüz, gece, beyaz iplik, siyah iplik gibi şartlar nedeniyle, namaz, oruç gibi ibadetlerin şartları taşımayan yerlerde geçerli olamayacağını söylüyoruz ancak namazın nafile ibadet olarak yapılacağını, beyaz iplik siyah iplik şartı nedeniyle orucun şartlara uygun yapılamayacağını, bu nedenle ayetin insan ürünü olduğunu söylüyoruz, eğer bir tanrı bir hüküm getiriyorsa bunun uygulanmasının bazı yerlerde sorun olmaması gerektiğini düşündüğümüzden böyle söylüyoruz,

      gördüğün gibi, bizim işimiz çözüm getirmek değil, çözüm getiremeyen ayetlerin tanrısal olmadığını göstermek, çözüm getiren ayetler ise en ilkel kabilelerde bile toplu yaşam gereği geliştirilmiş oto kontrol sistemlerini tarif etmekten başka bir işe yaramıyor, yani çözüm getiren veya getiremeyen ayetlerin insan ürünü söylemler olduğunu göstermekten ibaret,

      o nedenle yukarıdaki iddia boş ve mesnetsiz, yani absürd?

      1. Muhafaza altında (çekmece, dolap vb içinde) bulunan ve on dirhemden (bugün için yaklaşık 6 lira ama peygamberimiz dönemi için bir kalkan değeri) daha kıymetli bir malı çalanın eli kesilir, buna karşılık adamın kafasını gözünü patlatarak çalarsan eli kurtarırsın çünkü bu gaspa girer. Gaspın Kur’an’da cezası yoktur, belki devlet belirler

      böyle bir şeyi söyleyenin Kurandaki kısasa kısas hükümlerinden haberi yok demektir, yada demagoji yapayım derken kendini cahil sınıfına soktuğunun farkında değildir,

      kafa göz patlatanlara kısasa kısas hükümleri uygulanır, yani kafa göz patlatanın kafası gözü patlatılır, bu kafa göz patlatmayı hırsızlık amacıyla yapmışsa ayrıca eli kesilir,

      o nedenle buda absürd?

      —–2. Devlete karşı ayaklanmanın cezası elin ve ayakların çapraz olarak kesilmesi veya sürgündür. Gezi eylemcileri sadece gaz ve cop yediklerine sevinebilirler.
      Bu örnekleri çoğaltmak mümkündür ama sanırım konu anlaşılmıştır. Şimdi bana bazı dindar arkadaşlarım sen Kur’an’ın bazı hükümlerini kabul ediyor bazılarını inkar mı ediyorsun diye sorabilirler. Bu suçlara karşılık verilen cezalara Allah biliyor aşırı buluyorum ve kabullenemiyorum. Yine denebilir ki Osmanlı döneminde sadece 6 kişinin eli kesilmiştir. Evet böyle bir mevcut ancak ne kadar doğru bilmiyorum. 600 yıllık bir imparatorlukta sadece 6 hırsızlık olayı mı meydana gelmiştir? Yani her yüz yılda bir tane! Sakın toplumsal veya başka nedenlerle Allah’ın emri başka şekilde uygulanmış olmasın. (senden alıntı)

      hiç kimse etnik kökenini veya dinini bahane ederek, kendine göre belirlediği taleplerini Devlete silahla dayatma hakkına sahip değildir, teröristle pazarlık yapan Devlette Devlet değildir, olsa olsa eşkiyaya teslim olmuş bir muz Cumhuriyetidir,

      Devlete karşı ayaklanmanın tarifi eğer tüm halk katılıyorsa halk ihtilâlidir, ayaklanma sonucunda rejim değişir, rejim değişikliği toplumu ya geriye götürür yada ileriye götürür,

      firavuna karşı ayaklanmanın tarifi, özgürlükleri elde etmektir ama sonuç alabilmek için firavuna firavunlaşma fırsatı verenlerin firavunun yanında yer almaması gerekir, yoksa sonuç gaz ve cop yemekten öteye gitmezse de bir kere kıvılcım ateşlenmiştir, yani dünya kamuoyu bundan sonra özgürlüklerin savunulmasında daha kararlı bir yol izleyecektir,

      Kuranda firavunlar suçlu gösterilmeye çalışılır, aslında firavunların firavunlaşmasına fırsat veren toplumlar esas suçludur ama maalesef Kuranda esas suçlu mağdur olarak gösterilir, bu ise çelişkinin daniskasıdır,

      Osmanlı döneminde sadece 6 kişinin elinin kesilmesi demek, 6 tane geri zekâlının suçüstü yakalandığı anlamına gelir, bir hırsız işini yakalanmadan görür, hırsızlık olayında hırsız belli değilse olay faili meçhul olarak kalır, yada hırsız biliniyordur ama işi Devlete havale etmeden halletme yoluna gitmişlerdir,

      cezaları aşırı bulsan ne yazar, İslâm alemi bu cezaları canı gönülden uyguluyor, Kuranda recm cezası olmadığı halde recm cezası uygulayanlar var, Nijeryada aç olduğu için fırından ekmek çalan çocukların kolları ve bacakları çaprazlama kesilip tenha sokaklarda ölüme terk ediliyor, gayrimüslimlere gönlünü kaptıran kızlar öldürülüyor, kendisi gibi düşünmeyen Müslümanları bile kanı, malı, namusu helâldir deyip, öldürmekten çekinmiyorlar,

      —-Şimdi ateist arkadaşlara soruyorum. Siz nasıl bir dünya ve hukuk düzeni istiyorsunuz? Mevcut kanunlar suçun caydırıcılığı açısında yeterli mi?
      Hayat sadece siyah beyaz, veya 0 ve 1’den ibaret değildir. Fuzzy Logic (Bulanık mantık) ile gri ve grinin tonları, 0 ila 1 arasında sonsuz sayı olduğu gerçeğiyle bugünkü teknolojinin gelişmesine imkan sağlamıştır. Belki bizde bu mantıkla hayatı daha yaşanır ve çekilir hale getirebiliriz. Selam ve Saygılarımla (senden alıntı)

      suçun caydırıcılığı diye bir şey olamaz, eğer caydırıcılık bir işe yarasaydı, hiç kimse suç işlemezdi, hiç kimseyi hiçbir şeyden caydıramazsın, ancak sindirebilirsin, onunda sonucu ortada, yer altı dünyası, örneğin; Ülkemizde kumar yasak, yasak koymak oynanmasına engel olmuş mu, sadece aleni olarak değil de gizlice oynanmaya devam ediyor, Ülkemizde idam cezası da kaldırıldı, peki idam cezasının kaldırılmış olması infaza engel mi? sadece infazı yerine getirenler değişmiş, eskiden infazı Devlet yapardı, şimdi ise şahıslar yapıyor,

      toplumun dini hükümlere göre değil, herkesin ayni yasalara tabi olduğu bir beşeri otokonrol sistemine (laik demokrasi) göre yönetildiği, herkesin inandığı şekilde özgürce yaşadığı, düşüncelerini özgürce söyleyebildiği bir toplumsal hukuk sistemi istiyorum diyeceğim ama dini dogmalar nedeniyle ve toplumun büyük çoğunluğunun Müslüman olduğu göz önüne alındığında Ülkemiz için bu mümkün görülmüyor,

      • Havacı dedi ki:

        Sayın 1okuyucu, yorumuma yorum yapılmayacak mı acaba derken imdada yetiştiniz. Yorumunuzun ilk üç paragrafında kendinizi çok iyi anlatmışsınız, keşke fikirler baskı olmadan tartışılabilse.
        Aslında uygun tartışma ortamı oluşturan bu sitenin belli uslup içinde kalındığında oldukça faydalı olabileceğini gördüm. Tabulara dokunulabiliyor ve fikri egzersiz yapılabiliyor.

        Kendimden alıntı “Atesit arkadaşlar Müslümanların sorunlarını kendilerine dert ederek dertlenmişler ve önerilerde bulunmuşlardır. Örneğin kutuplarda namaz ve oruç konusu gibi. Sağolsunlar, ancak Müslümanlar buna kendi sistemleri içinde çözüm bulacaklardır, buldukları çözümde sadece kendilerini bağlar. ” Burada “öneri ” ifadesini gereksiz olarak kullandığımı kabul ediyorum. Söylemek istediğim her sistemin sorunlarına kendi içinde çözüm bulabileceği ve çözümlerinin kendilerini bağlayacağıdır, bir başkasının bu çözümü beğenip beğenmemesi önemli değildir.

        Gasp konusunda yazdığım doğrudur. Göz, kafa yarmak deyimini olayın kafada canlandırılması amacıyla kullandım, yani kişiden zorla yani gasp yoluyla malını çalan kişinin elin kesilmediğini, ancak muhafaza altındaki eşya çalanın elinin kesilmesini kıyaslayarak gasbın cezasının çok hafif olduğunu belirtmek istedim. Gasp sırasında kişi yaralanmışsa gasp eden onun tedavi masraflarını karşılar ayrıca çaldığı malın karşılığı bedelini öder, kısas olup olmayacağı veya başkaca bir ceza hakim kararı ile uygulanabilir. Bu nedenle; Sizin 1 madde başlığı altında yaptığınız yorum doğru değildir. Bu konu ile ilgili detaylı bilgi almak isterseniz yayınlanmış doktora tezlerini internetten bulabilirsiniz.

        Yazdıklarımı daha sakin bir kafayla okuduğunuzda inanç sisteminde iman esasları dışına çıkılarak cezaların sosyal yaşama uygulanması halinde olabilecekleri örneklemeye çalıştığımı göreceksiniz.
        Özetle; iman konusuna eyvallah ama zorla dayatılmasına hayır.

        Ben sizi ateist sanmıştım ama deist,yani ( mantık ve doğal dünyaya dair gözlemlerin kaynağını oluşturduğu; dini bilgiye dolaysız biçimde sadece akıl yoluyla ulaşılabileceği ilkesini esas alan, bu sebeple vahiy ve esine dayalı tüm dinleri reddeden tek Tanrı inancında) olduğunuzu söylüyorsunuz eğer tekrar yazışırsak bunu dikkate alacağım.

      • 1okuyucu dedi ki:

        Havacı;

        —Gasp konusunda yazdığım doğrudur. Göz, kafa yarmak deyimini olayın kafada canlandırılması amacıyla kullandım, yani kişiden zorla yani gasp yoluyla malını çalan kişinin elin kesilmediğini, ancak muhafaza altındaki eşya çalanın elinin kesilmesini kıyaslayarak gasbın cezasının çok hafif olduğunu belirtmek istedim. Gasp sırasında kişi yaralanmışsa gasp eden onun tedavi masraflarını karşılar ayrıca çaldığı malın karşılığı bedelini öder, kısas olup olmayacağı veya başkaca bir ceza hakim kararı ile uygulanabilir. Bu nedenle; Sizin 1 madde başlığı altında yaptığınız yorum doğru değildir. Bu konu ile ilgili detaylı bilgi almak isterseniz yayınlanmış doktora tezlerini internetten bulabilirsiniz. (senden alıntı)

        ben olayları kendi mantığıma göre yorumlarım, yani kılavuzum kendi aklımdır, o nedenle başka kılavuzlara ihtiyaç duymam,

        her ne şekilde yapılmış olursa olsun yapılan eylemin sonucunda bir hırsızlık meydana gelmişse, bunun ne şekilde yapıldığına bakılmaksızın, İslâm şeriatine göre cezası el kesmedir,
        el kesmeyi miktar olarak bazı şartlara bağlamış olsalar da, bu yapılan eylemin hırsızlık olduğu gerçeğini değiştirmez, o nedenle gasp suçu işleyenlerde hırsızlara uygulanan hükümlere tabidir,

        hırsızlık şiddet uygulayarak yapılmışsa, mağdurun tazminat alarak affetme hakkı olduğu gibi mağduriyetinin suçluya da aynen uygulanmasını isteyebilir, örneğin boğuşma sırasında mağdurun gözü çıkmışsa suçlunun gözünün çıkarılmasını isteyebilir, yani kısasa kısası talep eden mağdurdur ve hakimde buna uymak zorundadır.

        istersen bu söylediklerimi doktora tezi yapanlara da sorabilirsin,
        eğer soracak olursan onlara şunu da sor, eğer bir ceza verme olayında uzuv keserek cezalandırılma yoluna gidiliyorsa, uzvun bu cezanın neresinde olduğunu sor,

        yani, bir kişi hırsızlık yapıyorsa, ? el mi suçludur? ele komut veren beyin mi suçludur?
        eğer herhangi bir suçta uzuv cezalandırılacaksa, bu ceza azmettirici konumunda olan beyine uygulanmalıdır, yani uzuv kesilerek yapılacak cezaların tek bir adresi vardır, o da kafa kesmek,

        öyle ya akılsız beynin cezasını niye eller, kollar, ayaklar, bacaklar çeksin?

        “tuh be! eli kurtarayım derken, kelleyi kaptırdık” dediğini duyar gibi oluyorum,

        —–Ben sizi ateist sanmıştım ama deist,yani ( mantık ve doğal dünyaya dair gözlemlerin kaynağını oluşturduğu; dini bilgiye dolaysız biçimde sadece akıl yoluyla ulaşılabileceği ilkesini esas alan, bu sebeple vahiy ve esine dayalı tüm dinleri reddeden tek Tanrı inancında) olduğunuzu söylüyorsunuz eğer tekrar yazışırsak bunu dikkate alacağım. (senden alıntı)

        dini bilgiye değil, tanrının varlığına yarattığı varlıkların fizyolojik özellikleri göz önüne alınarak ulaşılabileceğini düşünenlerdenim.

    • 1okuyucu dedi ki:

      Havacı;

      —-Şimdi ateist arkadaşlara soruyorum (senden alıntı)

      söylemeyi unutmuşum, benim gibi düşünenlere deist diyorlarmış.

      • Havacı dedi ki:

        1 okuyucu;
        “ben olayları kendi mantığıma göre yorumlarım, yani kılavuzum kendi aklımdır, o nedenle başka kılavuzlara ihtiyaç duymam,
        her ne şekilde yapılmış olursa olsun yapılan eylemin sonucunda bir hırsızlık meydana gelmişse, bunun ne şekilde yapıldığına bakılmaksızın, İslâm şeriatine göre cezası el kesmedir, el kesmeyi miktar olarak bazı şartlara bağlamış olsalar da, bu yapılan eylemin hırsızlık olduğu gerçeğini değiştirmez, o nedenle gasp suçu işleyenlerde hırsızlara uygulanan hükümlere tabidir,” ve bir çok şey demişsin.
        Hala anlamamışsın inanmadığın bir dinin ceza kuralını nasıl işletmesi gerektiğini kendi aklınca yorumluyorsun.Bu konuda mezheplerin farklı görüşleri mevcut, senin fikrinin hiç bir önemi yok zaten.
        Sen olayları kendi mantığına göre yorumluyorsun, kılavuzun kendi aklın ve başka kılavuzlara da ihtiyaç duymuyorsun. İnsanların bazen başkalarının aklına ve kılavuzluğuna da ihtiyaç duyar, korkma bu senin değerini düşürmez. Herkes kendi aklını öne koysaydı gelişme olmazdı. Tecrübeler gelecek nesillere kılavuzluk yapar. Kendi mantığını öne koymak, kılavuza ihtiyaç duymamak kendini beğenmişliktir. Kendini çok beğenebilirsin, dev aynasında da görebilirsin. Yorumlarında herkese tepeden baktığından ve karşı düşünceleri absürd olarak yorumladığından zaten bunu anlamak kolaydı. .
        Sen o zaman bir yere ulaşmak için harita kullanmazsın, adres sormazsın, bir matematik probleminin nasıl çözüleceğini bilen birisine sorarak öğrenmezsin vb. Ne alakası var deme ,kılavuza ihtiyaç duymuyorsan bunlara da ihtiyaç duymamalısın.
        1okuyucu sanırım emekli teknikersin, eğer öyleyse boş vaktin çoktur. Her konuya ve kişiye cevap yetiştirmenden bu anlaşılıyor, ayrıca en makul yorumlara bile saldırganlıkla cevap vermen hiç hoş değil.
        Seninle burada laf yarıştırmayacağım, eğer benimle irtibata geçmek istersen admin tarafından sana e mail adresimin verilmesine izin veriyorum. Nasıl olsa ikimizin de email adresi adminde mevcut.

      • 1okuyucu dedi ki:

        Havacı;

        benim kılavuzum yok derken, benim savunacağım, yani kefil olacağım hiç kimse, hiçbir şey yok diyorum, hayatta en zor şey başkalarını yada bir şeyleri savunmaktır, savunmaya kalktığın kişilerin veya kurumların doğrularını da yanlışlarını da savunmak zorunda kalırsın ki bu benim yapabileceğim bir şey değil, o nedenle benim savunacağım, hırsızım, politikacım, dinim yok ama inandığım tanrı dahil, eleştireceğim her şey var,

        o nedenle olayları sebep sonuç ilişkilerine göre kendi mantık anlayışıma göre yorumlarım, doğruluğunu da iddia etmem,

        ayrıca açık sözlü biri olduğum için bana saçma gelen şeyleri söylemekten de çekinmem,
        yani dangalaklık huyumda vardır, bazen aklımla alay etmeye kalkanları ti’ye aldığımda olur,

        ben senin anlattığın olayda, mantığıma göre olması gerekeni söylüyorum, işin uygulama safhası uygulayıcıların niyetlerine göre değiştiği için farklı farklı uygulamalar söz konusu olabilir, bu durum benim kendi görüşümü söylememe engel değil,

        ayrıca, mesajlarımda denk geldiysen, bir insanın tek başına bir hiç olduğunu söylediğimi okumuşsundur,

        yani olayın kendimi beğenmekle bir ilgisi yok, aksine kendini beğenmiş tipleri, yani hava atmaya kalkanları, “koktu yine ortalık” diyerek ti’ye aldığım bile olmuştur,

        —-Herkes kendi aklını öne koysaydı gelişme olmazdı (senden alıntı)

        aksine herkes kendi aklını öne koyabilseydi, gün yüzüne çıkmamış düşünceler heba olup gitmezdi, fikir ileri sürmekte birkaç kişinin tekeline kalmazdı, bana göre herkeste kullanacağı bir akıl var, herkes düşünme becerisine sahip yeter ki aklını birilerine teslim etmesin.

        yani gelişmek ancak özgür düşünceyle olur, böyle söylerken katılasın diye söylemiyorum, kendi düşüncemi söylüyorum

        —-matematik probleminin nasıl çözüleceğini bilen birisine sorarak öğrenmezsin (senden alıntı)

        bilgisayarla tanışmadan önce, tüm tahsil hayatım dahil, hiçbir kişiye matematik problemlerinin nasıl çözüleceğini sormadım, bilgisayarla tanıştıktan sonrada matematikle ilgim kalmadı, eğer ömrüm yeterse belki torunum vasıtasıyla matematiğe tekrar merhaba diyebilirim,

        bilmediğim şeyleri elbette okuyarak veya sorarak öğreneceğim ama bilinenlerle ilgili fikir beyan etmek herkes gibi benimde hakkım,

        ben zaten burada bildiğim şeylerle ilgili fikir beyanında bulunuyorum,
        bir ayetin ne anlama geldiği tartışılıyor, bende kendi fikrimi söylüyorum,

        anlamadığım bir şey oldu mu soruyorum,
        örneğin; cennete yasak meyveden bahsediliyor ama yasak meyvenin ne olduğunu bilen yok,
        tanrı sonsuz boşluğu yok edebilir mi? diye soruyorum, cevap veren yok,

        —-ayrıca en makul yorumlara bile saldırganlıkla cevap vermen hiç hoş değil. (senden alıntı)

        saldırganlık lafı pek uymamış, şuna haddini bilmeyenlere haddini bildirmek diyelim, bazen demagojinin cılkını çıkaranlar olduğunda, onlara hak ettikleri bir lisanla cevap vermekten çekinmiyorum,

        —-Seninle burada laf yarıştırmayacağım, eğer benimle irtibata geçmek istersen admin tarafından sana e mail adresimin verilmesine izin veriyorum. Nasıl olsa ikimizin de email adresi adminde mevcut. (senden alıntı)

        mail adresine gerek yok, mesajındaki yakıştırmaları göz önüne aldığımda, herhalde özelden haddimi bildireceksin, özelden maile gerek yok, bunu buradan da yapabilirsin?

  579. hakan adanır dedi ki:

    Sayın bilal çoğu şeyi bilmeyen bir yaratıcının ezeli bir bilgi sahibi olması bana çok komik geliyor
    size kurandan örnekler gösterim bir kaç tane

    Kaf/ 30. O gün Cehenneme, “Doldun mu?” deriz. O da, “daha fazlası var mı? der.
    ezeli bir bilgi sahibi bir yaratıcı cehennemin dolup dolmadığını bilmiyor.

    Enfal-65. Ey Peygamber! Müminleri cihada teşvik eyle. Eğer sizden sabredecek yirmi kişi olursa ikiyüze galip gelirler ve eğer sizden yüz kişi olursa kâfirlerden bin kişiye galip gelirler. Çünkü onlar hakkı ve akıbeti düşünmeyen anlayışsız bir kavimdirler.

    Enfal-66. Şimdi Allah sizden yükü hafifletti ve sizde bir zaaf olduğunu bildi. O halde sizden sabredecek yüz kişi olursa ikiyüz düşmana galip gelirler, sizden bin kişi olursa Allah’ın izniyle ikibin düşmana galip gelirler. Allah sabredenlerle beraberdir.

    kıvırtkanlığa bak hele super kıvırtgan yaratıcı demekki yanlış biliyor ki anında karar değiştiriyor.

    Bilal bey sizde gelip böyle bir yaratıcıya ezeli bilgi sahibi diyorsunuz.
    konunu anlaşılması açısından örnekleri çoğaltalım

    İşte ilk gece ibadetine ait ayetler:

    Müzemmil/ 2-7. Kalk, birazı hariç olmak üzere geceyi; yarısını ibadetle geçir. Yahut bundan biraz eksilt. Yahut buna biraz ekle. Kur’an’ı ağır ağır, tane tane oku. Şüphesiz biz sana ağır bir söz vahy edeceğiz. Şüphesiz, gece kalkışı daha tesirli ve o zaman okumak daha elverişlidir. Çünkü gündüzün sana uzun bir meşguliyet vardır.

    Bu da Allah’ın gece ibadetinin zorluğunu bildiğini-anladığını söyleyerek azalttığı ayet:

    Müzemmil/ 20. Rabbin, senin gecenin üçte ikisinden daha azında, yarısında ve üçte birinde kalktığını, seninle beraber bulunanlardan bir topluluğun da böyle yaptığını biliyor. Gece ve gündüzü Allah takdir eder. O, sizin onu yapamayacağınızı bildi de sizi affetti. Bundan böyle Kur’ân’dan size ne kolay gelirse okuyun. Allah, içinizden hastalar, yeryüzünde gezip Allah’ın lütfunu arayan başka kimseler ve Allah yolunda savaşan daha başka insanlar olacağını bilmiştir. Onun için Kur’ân’dan kolayınıza geldiği kadar okuyun, namazı kılın, zekatı verin ve Allah’a güzel bir borç verin (Hayırlı işlere mal sarfedin). Kendiniz için gönderdiğiniz her iyiliği, Allah katında daha hayırlı ve sevapça daha büyük olarak bulacaksınız. Allah’tan bağış dileyin. Kuşkusuz Allah bağışlayandır, merhamet edendir.

    bilal bey jeton düşmeye başladımı sizden
    kuranda bunun gibi nice örnekler var açıkçası bu saçmalıklara nasıl inanıyorsunuz hayret ediyorum

    Bakara-30. Bir zamanlar rabbin meleklere: ” ben yeryüzünde bir halife yaratacağım.” demişti. Melekler: “Orada bozgunculuk yapacak ve kan dökecek olanı mı yaratacaksın. Oysa biz seni överek tesbih ediyor ve takdis ediyoruz.” dediler. Rabbin: “ben sizin bilmediğinizi bilirim.” dedi.

    allaha bak meleklerle kendini kıyaslıyor allah meleklerden daha çok biliyor.
    Bilal bey siz kalkıpta diyemezsiniz allah ben sizin bilmediklerinizi bilirimdeki amaç şudur yada budur
    sizin yorumlarınız sizi bağlar önemli olan kuranda ne yazdığıdır.Ben allahın 40 yıllık kahve arkadaşımyımki allahın aslında bir ayette b derken aslında c yi kastettiğini bunlar zorlama yorumdan öteye gitmez .Saygılarımla

    • 1okuyucu dedi ki:

      Hakan Adanır;

      geleceğe bir sınır konamaz, o nedenle sonu gelmeyen bir geleceği bilmeye çalışmak ancak ahmakların düşüneceği bir şey olur, yani tanrının geleceği bilmek gibi bir amacı olamaz,
      tanrı sadece yarattığı varlıkların nasıl davranacağını bilir, ne zaman ne yaptıklarını da merak etmez, çünki yarattığı varlıklar ne yapmış olurlarsa olsunlar, tanrının bilmediği bir şeyi yapamazlar,

      Kaf-30 inanırlarına korku vermek için uydurulmuş bir senaryo, yani merhametlilerin en merhametlisi olan Kuranın tanrısı cehenneme göndereceklerinin ne kadar çok olduğunu ima etmek için öyle bir konuşma tezgahlıyor ama bu arada asıl niyetini açığa vurduğunun da farkına varamıyor?

      enfal-65’te kuranın tanrısı savaş çığırtkanlığı yapıyor, hemde bire on oran gibi absürt bir oranla savaşa teşvik etmek için Müslümanlara gaz veriyor, kendisini savaş alanındaki komutan sanıyor, boyunun ölçüsünü alınca da gaz kesmek zorunda kalıyor, üstelik saçmaladığını kabul etmeyerek, enfal-66’da suçu Müslümanların üzerine atıyor,

      üstelik Kuranın tanrısına göre, Müslümanların kafirlere üstünlüğü savaş denilen iğrenç bir eylemde söz konusu oluyor, halbuki bilim, teknoloji, erdemlilik söz konusu olduğunda Müslümanların kalite standartları yerin dibine de vursa cennette yerleri hazır, yani ahlâk söz konusu olduğunda Müslümanlar hangi naneyi yemiş olurlarsa olsunlar başta olmasa da bir süre sonra cennette yerleri hazır ama kafirler ağzıyla kuş tutsa da Muhammede inanmadıkları için doğrudan cehenneme gidiyorlar,

      mümezzil surelerindeki durumda aynı, Kuranın tanrısı geceleri insanların uyuduğunu bilmiyor olmalı ki, gece ibadeti getirmiş, aşırı yüklediğini anlayıncada gece ibadetini kaldırmış, bir de bunu engin merhameti gereği yaptığını söylemesi yok mu? hani yersen misali, ne diyelim yiyenlere afiyet olsun,

      metafizik alemde melekler haklı çıkmış, yeryüzünde de şeytan Kuranın tanrısının kendisine tanıdığı olanaklarla (4 kitap, farklı ekoller) hükümdarlığını ilân etmiş, Kuranın tanrısına da “teşekkürler ahbap, sayende kılımı kıpırdatmama gerek bile kalmıyor” demiş,

      • hakan adanır dedi ki:

        1okuyuucu Kardeş benim rencide filan olmam söz konusu değil.Burada yorum yapan herkes konunun anlaşılması açısından değişik vede mecazi örnek verebilir bunda herangi bir sorun yoktur benim açımdan sayıgılarımla.

      • bilal dedi ki:

        Sn.1okuyucu,

        1-Kaf-30 inanırlarına korku vermek için uydurulmuş bir senaryo.. ‘’senden’’

        2- ..yani ahlâk söz konusu olduğunda Müslümanlar hangi naneyi yemiş olurlarsa olsunlar başta olmasa da bir süre sonra cennette yerleri hazır ama kafirler ağzıyla kuş tutsa da Muhammede inanmadıkları için doğrudan cehenneme gidiyorlar, ‘’ senden’’

        Senin bu iki yorumun arasında taban tabana bir zırlık söz konusu.Zira sana göre KAF-30.ayete en ufak bir konuda inanırlarına korku verilmiştir.Çünkü burada inanlar bile cehennemle korkutulduğunu söylemşsiniz..
        Yukarıda gösterdiğim ikinci yorumunzda ise,’’Müslümanlar hangi naneyi yemiş olurlarsa olsunlar başta olmasa da cennete yerleri hzır.vs.’’demişsiniz.Peki öyleyse,müslümanlar Kaf-30 ayete neden en ufak bir konuda cehennemle korkutulmuşlardır.??? Hani her naneyi yeseler de yine cennetlik olurlar diyorsunuz.! Bu nedenle aynı yazınızda maalesef, birbiriyle çelişkili yorumları bulmak mümkündür…!!!

        3-NİSA-93.ayetle de sizin bu iddianız geçersiz.kılınmaktadır..!!!

        وَمَنْ يَقْتُلْ مُؤْمِنًا مُتَعَمِّدًا فَجَزَاؤُهُ جَهَنَّمُ خَالِدًا فِيهَا وَغَضِبَ اللَّهُ عَلَيْهِ وَلَعَنَهُ وَأَعَدَّ لَهُ عَذَابًا عَظِيمًا

        NİSA-93: Bir mü’mini kasıtlı olarak öldürenin cezası ise, içinde sürekli kalmak üzere Cehennemdir.Allah ona gazap etmiş,onu rahmetinden uzaklaştırmış ve onun için büyük bir azap hazırlamıştır…‘‘ deniliyor..

        İşte sadece bir naneyi yiyen müslümanın cezası.!!! Bu nedenle senin bu iddianın bir mesnedi yoktur,mesntesiz ve anlmasızca yorumlar yapıyorsunuz…!!!

        Ayrıca, Kur’an’ın vermiş olduğu mesajı doğru anladığımızda görüyoruz ki,insanların cenentlik olmaları durumu anladığınız gibi değildir.Kur’an’ın müteaddit ayetlerinde cennetlik olanlardan bahsedilirken,yanında mutlaka‘’وعملوا الصا لحا ت ‘’Yani dünyada daima güzel iş ve güzel davranışta bulunup kötü işlerden sakınanların cennete girebileceklerine dair vurgu yapılmaktadır.Bu nedenle cennet için kuru bir inanç yeterli değildir….

        İnsanın inancı ne olursa olsun,kul hakkıyla öbür dünyaya giden mutlaka onun vebal ve cezasını çekeçektir.Kul hakkı namaz vs.ibadetler gibi değilidr.Yüce Allah namaz vs.gibi ibadetleri affedebilir,ama kul hakkını asla affetmez…!!!

        Cenneete vesile olan Amel-i salih ise,“iyi, güzel ve faydalı iş, “Allah’ın rızasına uygun her türlü iş,tutum ve davranış ” demektir. İnsanların maddî ve manevî haklarına tecavüz etmemek “salih amel” kapsamındadır,İnsanların ne maddî ne de manevî haklarına tecavüz etmeden,kimseye kötülük yapmadan geçen bir ömür,salih bir ömürdür.‘’ İşte insanın ebedi saadetine vesile olan imanla birlikte,insanların maddi ve manevi bütün haklarına saygı göstermek ve hiç bir kimseye kötülük yapmamaktır.İnananın kurtuluşu imanla birlikte ancak salih amel yapmakla mümkün olmaktadır..

        3- enfal-65’te kuranın tanrısı savaş çığırtkanlığı yapıyor, hemde bire on oran gibi absürt bir oranla savaşa teşvik etmek için Müslümanlara gaz veriyor ‘’ senden ‘’

        Her türlü baskı ve şiddete maruz kalan,evini,barkını ve yurdunu terk edip Medine’de sığınmacı durumuna düşen ve buralarda da rahat bırakılmayıp sürekli müşriklerin saldırıılarına maruz kalan mazlüm müslüman halkına yüce Allah kendilerini savunmak amacıyla saldırganlara karşı müdafaa savaşının izni veya emri vermişse,buna ‘’ savaş çığırtkanlaığı mı’’ diyorsunuz.??? Sığınmacı durumuna düşen bu mazlüm halk kendi canlarını ve sığınıp barındıkları yeri de mı korumasınlar ? Asıl yurtları olan Mekke’yi müşriklere bıraktıkları gibi sığınıp barındıkları Medine’yi de mi onlara bırakmalıdıylar.! Müdafaa savaşıyla kendilerini ve sığındıkları yeri savunmak onların en doğal hakkı değil midi.???

        İşte Enfal-65.ayet dahil,kur’an’da savaşla ilgili bütün ayetler,müdafaa ile ilgilidir….

        Ayrıca BAKARA-190.ayete bu duruma kesin ve net bir dille vurgu yapılmaktadır..!!!

        ‘’Size savaş açanlara karşı Allah yolunda savaşın.Fakat siz saldırganlık yapmayın.Çünkü ALLAH saldırganları sevmez.’’ deniliyor.. (Bakara-190)

        Peki,saldırganlara karşı nefsi müdafaa savaşını meşru gören ayetler ”savaş çğırtkanlığı mı yapıyor? ” Bu nasıl bir mantık ???

        Saygılarımla..

      • 1okuyucu dedi ki:

        Bilâl;

        söylediklerimde çelişki yok, sen bende çelişki arayacağına cennetteki yasak meyvenin ne olduğunu söyle, ne olduğunu söyleki Ademin suç işleyip işlemediğini bilelim, hadi bekliyorum, gel artık şu minderin ortasına?

        Biz dilesek, elbette herkese hidayetini verirdik. Fakat, “Cehennemi hem cinlerden hem insanlardan bir kısmıyla dolduracağım” diye benden kesin söz çıkmıştır. (secde-13)

        bak, senin tanrın o söz verdiği her kimse, kendisini verdiği sözle bağlamış, sahi senin tanrın cehennemi doldurma konusunda kime söz vermiş?

        cehennemi doldurmaya ne kadar meraklıymış ki, bu konuda söz bile vermiş, yani Kuranın tanrısı, cehennemi doldurmakta son derece kesin kararlı bir tanrıymış?

        ama tanrınızın size de verilmiş sözü var, hangi naneyi yerseniz yiyin, eninde sonunda cennette yeriniz garanti,

        119. Ancak Rabbinin merhamet ettikleri müstesnadır. Zaten Rabbin onları bunun için yarattı. Rabbinin, “Andolsun ki cehennemi tümüyle insanlar ve cinlerle dolduracağım” sözü yerini buldu. (hud-119)

        tanrınızın Muhammede inananlara merhamet göstereceğini söylemeye gerek yok herhalde,

        ama Kuranın tanrısı merhametine güvenip ipin ucunu kaçırmasınlar diye inanırları ara sıra korkutma ihtiyacı hissetmiş, cehennemi insanlarla dolduracağına dair verdiği söz gereği cehennemde kalış süreniz size bağlı derken kaf-30’la önce cehennemin iştahını tatmin edeceğini hatırlatmak istemiş,

        ayrıca dinler, yaşamın ölümle bitmesini kabullenmeyenleri kendi safına çekebilmek için cehennemle korkutma yolunu seçmişlerdir, kendi safına çektikleri ise Kuranın tanrısının merhametine mahzar olmuşlardır,

        o nedenle, Müslümanlar hangi naneyi yerlerse yesinler eninde sonunda cennete gideceklerdir, yani Müslümanlar kafirler gibi müebbet hapse mahkum olmayacaklardır, cehennemde cezalarını dolduranlar eninde sonunda cennete gideceklerdir,

        hatta Allah yolunda savaşırken ölenler, kul hakkı da yemiş olsalar, hırsızlıkta yapmış olsalar, her türlü ahlâksızlığı da yapmış olsalar doğrudan sorgusuz sualsiz cennete gideceklerdir, yine sizin ifadenizle söylersek, peygamberler ve işledikleri basit günahlar görmezden gelinecek olan salih kullar gibi doğrudan cennete gideceklerdir, o nedenle sende sorgusuz sualsiz doğrudan cennete gitmek itiyorsan Allah yolunda savaş, bunun için Allah yolunda savaşanların safına katılman yeter?

        hadi artık şu yasak meyvenin ne olduğunu söyle,

        NİSA-93: Bir mü’mini kasıtlı olarak öldürenin cezası ise, içinde sürekli kalmak üzere Cehennemdir.Allah ona gazap etmiş,onu rahmetinden uzaklaştırmış ve onun için büyük bir azap hazırlamıştır…‘‘ deniliyor..

        demek bir mümini kasten öldürmenin cezası müebbet hapismiş, o da akılsızlık yapıp mümin öldüreceğine kafir öldürsün, o zaman bırak cehenneme gitmeyi cennete doğrudan gitme şansı bile var?

        ayrıca bir Müslümanın kendisi gibi düşünmeyeni, dinden çıkmış kafir olarak ilân ederek öldürmesinde de bir sakınca yok, sonuçta inandığı dinini çarpıtanların olduğunu düşünerek böyle bir eylemde bulunuyor ve hatta kendini Allahın dininin bekçisi olarak gören, bu uğurda Allah yolunda savaşan biri olarak kabul ediyor.

        bak şimdi kafama takıldı, Ayşeyle Ali birbirini boğazlarken Müslümanlar birbirlerini kazayla mı öldürüyorlardı, Emeviler Mekkeyle Medineyi yerle bir ederken Müslümanları kazayla mı öldürüyorlardı,

        ölenler şehit mi oluyordu, yoksa niyazi mi? sağ kalanlar gazimi oluyordu yoksa katil mi?
        herhalde herkesin kendine göre bir sebebi vardır, hangi taraftan olursa olsun, Allah yolunda savaştığını söyleyenler her halde yırtar,

        özetle, illada öldürme nanesi yemek isteyenler, mümin öldüreceklerine kafir öldürsünler?

        —ama kul hakkını asla affetmez (senden alıntı)

        o senin hüsnü kuruntun, kul hakkı yiyipte Allah yolunda şehit olanların doğrudan cennete gideceğini söylemiştim,

        ayrıca kul hakkı taraflarının, öbür tarafta birbirlerine hakkını helâl etmeyeceği konusunda bir engel mi var?

        —-Her türlü baskı ve şiddete maruz kalan,evini,barkını…… (senden alıntı)

        bana mazlum edebiyatı yapma şu bire on saçmalığından niye söz etmiyorsun?

        senin mağdur dediklerin Mekkede 12 yıl süreyle din pazarladılar, sıkıyorsa bir hristiyan misyoner mahallene gelip din pazarlamaya kalksın, anında ağzını burnunu dağıtırlar,

        Müslümanlar, Mekkede gafil avlanmamak için topluca bir araya gelemedikleri için, mallarını, eşlerini, çocuklarını akrabalarına emanet edip Medineye göç ettiler ve orada bir topluluk oluşturdular, işleri, güçler, evleri, barkları olmadığı için geçimlerini, köy basarak esir aldıklarını köle pazarlarında satarak veya ticari kervanları soyarak sağlamaya başladılar, eğer Mekkeli ticari kervanlara saldırmasalardı, Mekkelilerin hışmını üzerlerine çekmeyeceklerdi, eğer geri dönmek istiyordularsa bunun yolu Mekkelilerin kervanlarını soymak değil, yeterince güçlendiklerinde Mekke üzerine yürümekti,

        o nedenle Müslümanları sütten çıkmış ak kaşık gibi göstermeye kalkma, Mekkelilerin kervanlarını soymaya kalkmasalardı, ne işi vardı Mekkelilerin Medinede?

        —-İşte Enfal-65.ayet dahil,kur’an’da savaşla ilgili bütün ayetler,müdafaa ile ilgilidir (senden alıntı)

        Mekkeliler soyulmaya kalkışılan ticari kervanları nedeniyle Müslümanları cezalandırmak istediler, bedirdeki savaşta su bulmakta sıkıntı çekmeleri nedeniyle geri çekilmek zorunda kaldılar,

        bedir savaşı kazanılınca Kuranın tanrısı uçuk bir oranla savaş çığırtkanlığına başladı, uhud savaşını kaybettiklerinde de gaz kesmek zorunda kaldı hemde ne gaz kesiş, bire on nere? bire iki nere?

        hiçbir toplum savaşmadan teslim olmaz, hiç kimsede evini, yurdunu, namusunu savunmak için bir yerlerden izin almaz, dangalağın biri, kendinizi savunmanıza izin vermiyorum dese, h… lan sen kim oluyorsun da bizim yurdumuza, evimize, karımıza, kızımıza, anamıza saldıran düşmana karşı kendimizi savunmamızı engellemeye kalkıyorsun, yürü git buradan yoksa senin………. der mi? demez mi? sen karar ver,

        o nedenle farz kılınan savaş ayetinin savunma savaşı için izin verildiğini söylemek, daha önce tanrının savunma izini vermediğini söylemek olur ki, alacağı cevap yukarıdakinden farklı olmaz!!!

        ’Size savaş açanlara karşı Allah yolunda savaşın.Fakat siz saldırganlık yapmayın.Çünkü ALLAH saldırganları sevmez.’’ deniliyor.. (Bakara-190)

        müslümanları savunma pozunda göstermek için her zaman yaptığın gibi yine ayeti eğip bükmeye kalkmışsın?

        savaş meydanında iki tarafta birbirine saldırır, biri bazen geri çekilir, bazen geri çekiliyormuş gibi yaparak karşısındakinin saldırıya geçmesini bekler, karşı taraftaki saldırınca da yedek birliklerle arkadan kuşatarak gafil avlar, tıpkı uhudda olduğu gibi,

        yukarıdaki ayette saldırganlık yapmayın demiyor, haddi aşmayın, aşırıya gitmeyin diyor,
        yani saldırdıklarınızdan teslim olanları öldürmeye kalkmayın, esirlere işkence yapmayın anlamında bir şeyler söylüyor,

        uyuma Bilâl bey iktidar kavgalarında acımasızca birbirlerine saldırmaktan çekinmeyen bir kültürün üyelerinden söz ediyoruz,

        Kuranın tanrısı elemanlarının ne mal olduğunu bildiği için uyarı yapmak zorunda kalıyor, haddi aşmayın, aşırıya gitmeyin diyor,

        yoksa sen vahşi bedevilerin Müslüman olunca huy değiştirdiklerini mi sanıyorsun?
        o nedenle al Mekkeliyi, vur Medineliye,

        günümüze bak, al Kuranın tanrısını vur inanırlarına

        Peki,saldırganlara karşı nefsi müdafaa savaşını meşru gören ayetler ”savaş çğırtkanlığı mı yapıyor? ” Bu nasıl bir mantık ???

        evet Kuranın tanrısı gaz vererek savaş çığırtkanlığı yapıyor,

        bahsettiğin savaşlar kervanlarına saldırılanlara karşı kervanlarını savunmak zorunda kalanların, kervanlarına saldıranları cezalandırmak için üzerlerine gittikleri savaşlardır,

        sen adamın kervanına saldırıp soymaya kalkacaksın, adamda sana aman ne iyi yapıyorsun, saldır gitsin diyecek öyle mi?

        şimdi anladın mı senin savunma savaşı diye yutturmaya kalktığın savaşların, Müslümanların halt yemesi sonucu çıktığını?

        o nedenle saldıranı saldırıya sevkeden nedenleri görmezden gelip pozisyonlara bakarak Müslümanların savunma savaşı yaptıklarını iddia etmek ahlâken şık değil.

        bu nasıl mantık diyeceğine sorularıma cevap ver, benim yaptığım mantıksızlıklar beni bağlar ama senin veremediğin cevaplar senin dinini savunamadığını gösterir,

        eğer illada mantıksızlık istiyordan, al sana bir tane,
        aslında Müslümanlar ticari kervanlara saldırmıyorlardı, aksine ticari kervanlar Müslümanlara saldırıyorlardı, bu nedenle müslümanlar ticari kervanların saldırısı karşısında savunma savaşı veriyorlardı, nasıl beğendin mi? al tepe tepe kullan.

        hadi artık şu yasak meyvenin ne olduğunu söyle,

    • bilal dedi ki:

      Sn.Hakan Adanır,

      1-Siz birilerine yöneltilen her soru mutlaka bir şey öğrenmek amacıyla olduğunu mu sanıyorsunuz.???

      Kaf / 30.ayete yüce Allah cehenneme neden bu tür soruyu soruyor? Bu soru cehenneme söz konusu durumu itiraf ettirmek için değil midir.? O gün yüce Allah onu konuşturarak bu durumu ona itiraf ettirecektir.Haşa öğrenmek için değil,zira her sorulan soru durumu öğrenmek amaçıyla değildir,soru sorarak söz konusu durumu kendisine sorulana itiraf ettirmek amaçlı da olabilmektedir.Demek ki,size göre sorulan her soru öğrenmek amaçlıdır,ama yanılıyorsunuz.Mesela:Mahkemede bile sanığı sorgulayan yargıçın elinde kesin deliller bulunsa da yine sanığa söz konusu suçu işleyip işlemediğini soruyor.Peki elinde kesin kanıt ve belgeler bulanan yargıç bu durumu bilmediği için mi soruyor,yoksa ona suçunu itiraf etmesini mi istiyor??? İşte Allah ‘da söz konusu durumu cehenneme itiraf ettirmek için bu şekilde ona bir soru yöneltiyor,durumu öğrenemk için değil.Bence böyle anlayamayanın doğru algılama sorunu vardır.

      Bakınız,KAF-30.ayetle ilgili yukarıdakı açıklamanın tefsirlerdeki metni aynen şöyledir..!

      . . وهذا الاستفهام على سبيل التصديق لخبره ، والتحقيق لوعده ، . وتقول جهنم هل من مزيد أي : ما بقي في موضع للزيادة… ; فمعنى الكلام الجحد
      ‘‘نقلا من تفسير القرطبي – ج – 9 – ص – 19

      Bu şekildeki soru yöntemiyle yüce Allah ‘’..Vemiş olduğu vaadını yerine getirdiğini o gün cehenneme ikrar ve itiraf ettirecektir. Bunun öğrenmekle hiç bir alakası yoktur..!!!

      Mesela:Senden bir çok şey isteyen birinin bütün isteklerini verdikten sonra,ona daha yetmedi mi ? diyorsan bununla neyi kastediyosun? Ona bütün isteklerini verdikten sonra ona yetip yetmediğini öğrenmek için mi,yoksa onun itirafınıı almak için mi? Elbette onun itirafını almak için bu tür soruyu yöneltiyorsun.!!! İşte kıyamet günü yüce Allah’ da vermiş olduğu vaadını yerine getirdiğini bu şekilde cehenneme ikrar ve itiraf ettirecektir..

      Özetle,kişinin kendi muhtabına yönelttiği her soruyla mutlaka bir şey öğrenmeğe çalıştıuğının anlamına gelemez,belki bununla söz konusu durumu itiraf ve ikrar etmek istiyor !!!!

      SİZİN GÖSTERDİĞİNİZ HATALI MEAL ‘ !!!

      2-Enfal-66. Şimdi Allah sizden yükü hafifletti ve sizde bir zaaf olduğunu bildi……….’’

      ENFAL -66. AYETİN DOĞRU MEALİ İSE AŞAĞIDADIR !!!

      (65-66) Müminleri (saldırganlara karşı) savaş için coştur. Sizin sabırlı yirmi kişiniz onlardan ikiyüz kişiyi yener. Sizin yüz kişiniz,inkar edenlerden bin kişiyi yener; çünkü onlar anlayışsız bir güruhtur.Şimdi Allah sizden (yükü) hafifleştirdi VE BİLİYORDU Kİ MUHAKKAK SİZDE BİR ZAAF VAR.Sizin sabırlı yüz kişiniz onlardan ikiyüz kişiyi yener; sizin bin kişiniz, Allah’ın izniyle,ikibin kişiyi yener.Allah sabredenlerle beraberdir.. şeklindedir…

      a) Şimdi gösterdiğiniz hatalı meallerden haraket edersek..’’ Enfal-66. Şimdi Allah sizden yükü hafifletti ve sizde bir zaaf olduğunu bildi…’’ şeklindeki hatalı meallere baktığımızda görüyoruz ki sanki haşa yüce Allah ‘’ Önce yüklerini hafifletiyor,daha sonra onlarda bir zaaf olduğunu öğreniyor.’’gibi bir anlatım bozukluğu ortaya çıkıyor..Halbuki yüce Allah önce onlarda bir zaaf olduğunu bilmiş olacak ki,yüklerini hafifletsin.Çünkü yüklerinin hafifletilmesinin sebebi onlarda bulunan zayıflıktır.Yani önce sebep,sonra müsebbep gerçekleşir.Ama bu hatalı mealerl yüzünden sanki önce yüce Allah onların yüklerini hafifletiyor,daha sonra onlardaki zaafı öğreniyor.böyle bir şey olur mu???

      b) Söz konusu ayete ‘’ان ‘’ enne ‘’ muhakkak ‘’ ifadesi bulunduğu halde bu hatalı meallerde bu ifade bile yoktur..

      c) Ayrıca ayete geçmiş ve geniş zamanı ifade eden mazi fiil kipi,hal kipine çevirilmek suretiyle maalesef bu meallerde üçüncü bir hata da söz konusu omuştur.. Ve ayetin doğru meali‘’ BİLİYORDU Kİ ‘’ şeklinde olması gerekirken maalesef ‘’ BİLDİ ‘’diye şeklinde yanlış bir meal verilmiştir….

      Özetle,yüce Allah ‘’…ONLARDA BİR ZAAF OLDUĞUNU BİLİYORDU Kİ YÜKLERİNİ HAFİFLETMİŞTİR…!!!

      3-Müzemmil/ 2-7..’’Yani bu ayete ne var ? tabiki yüce Allah söz konusu durumu bilecektir,yoksa bilmemesi mi gerekirdi,?

      4- Müzemmil/ 20:.. O, sizin onu yapamayacağınızı bildi de sizi affetti….’’ sizin gösterdiğiniz hatalı meal ”

      MÜZEMMİL / 20 .AYETİN DOĞRU MEAL AŞAĞIDADIR !!

      ‘’ (Ey Peygamber!) Rabbin, senin ve beraberindekilerin gecenin üçte ikisini, yahut yarısını, yahut üçte birini (namaz için) uyanık geçirdiğini bilir. Gecenin ve gündüzün ölçüsünü koyan Allah, sizin onu küçümsemeyeceğinizi BİLİR ve bu sebeple O rahmetiyle size yaklaşır. O halde Kur’an’ın kolayca okuyabileceğiniz kadarını okuyun. Allah, zaman zaman içinizde hastalar, Allah’ın lütfunu aramak için yola koyulanlar ve Allah yolunda savaşa çıkanlar olacağını BİLİR…….’’ Şeklindedir.

      Söz konusu bazı meallerde geçen’’…..Bildi de…’’ şeklindeki ifade de yanlıştır…!!!
      Peki burada da ne var yani,yüce Allah bilmiyecek mi ???

      5- Bakara-30: Yani meleklerin bu durumu öğrenmeleri için sordukları soru üzerine yüce Allah ‘’ Sizin bilmediğinizi ben bilirim…’’ demişse,kendini onların seviyesine mi düşürmüş oluyor.? Yaratmış olduğu melekleri yok mu sayacak.? Siz ne kadar anlamsız ve mantıksız yorumlar yaptığınızın farkında mısınız ???

      Bu ayetlerde garipsenecek ne var ki,anlamsız yorumlar yapıyorsunuz.!!!

      Saygılarımla..

      • 1okuyucu dedi ki:

        Bilâl;

        —-Özetle,yüce Allah ‘’…ONLARDA BİR ZAAF OLDUĞUNU BİLİYORDU Kİ YÜKLERİNİ HAFİFLETMİŞTİR…!!! (senden alıntı)

        her yeni üyeye satmak için kenarda tutuğun hatalı meal palavrasına alıştık artık,

        “biliyordu” kelimesinin geçmiş zamana işaret ettiğini sanırım söylemeye gerek yok,

        yarattığı varlığın kapasitesini bilen bir tanrının yarattığı varlıktan yapamayacakları şeyler istemesi yarattıklarının zaafiyeti değil, yarattığı varlığı yokuşa sürmeye kalkan dangalak bir tanrının haddini aşmasından başka bir şey değildir,

        üstelik yüklediği yükün, ilimde, bilimde, teknolojide değil de savaşta olması, üstelik teşvik ederek olması, tanrının üstünlükten ne anladığını da açıkça gözler önüne seriyor,

        yüklediği yük ise doğa yasalarını bilmeyen bir tanrının inanırlarından imkânsızı istemekten öteye bir anlam taşımıyor, yani Kuranın tanrısı süperde olsa bir kişinin 10 kişiyle baş edemeyeceğini bilmiyor,

        çünki, bir eşşeğin yük taşıma kapasitesi 100 kiloysa o eşşeğe 1000 kilo yük yükleyemezsin,
        Kuranın tanrısı inanırlarına kaldıramayacakları bir yük yüklüyor, yükün uçuk olduğu anlaşılınca yükü hafifletiyor, bunu birde merhamet gösterisi olarak sunmaya kalkma kurnazlığını gösteriyor,

        ama aklı mantığı bir kenara koyan insanların tanrının yüklediği yükün uçuk olduğunu anlamaları beklenemez, ayetin tanrıdan geldiğine inandığınız içinde sorgulama hakkınızın olmaması nedeniyle anlayıp anlamamanızın da bir anlamı da yok zaten.

        %80’lik bir indiriminde (hata payının) neye dayanarak alındığını anlamanızı da beklemiyoruz zaten, yeter ki sizin inancınız sarsılmasın, akıl, mantık hak getire,

        bir mümin 10 kafire bedeldir cümlesinin tanrı sözü olamayacak absürd bir cümle olduğunu anlamanızı da beklemiyoruz,

        siz merhametli olduğuna inandığınız tanrınızla övünmeye devam edin, ya bir de indirim yapmasaydı, savaş meydanlarında haliniz nice olurdu diye düşünün, düşündükçe de yatıp kalkıp tanrınıza dua edin, ne iyi etmişte sizden yükü azaltmış,

        halbuki en başta olması gerekeni yükleseydi, (senin önceden biliyordu iddiana göre) bile bile aşırı yük yüklemeye kalkmazdı, merhamet gösterisi yapacağım derken %80’lik bir yanılma payı da ortaya çıkmazdı, her türlü durumda yani ister önceden bilsin, isterse sonradan bilip anlasın ortada madara olmuş bir tanrı var, çünki ortada doğa yasalarından bi haber bir tanrı var, yaratığı varlığın gücünü bilemeyen bir tanrı var. üstelik bu tanrının inanırlarından imkânsızı istediğini anlayamayan inanırları var?

        kusura bakmayın ama her şeyi önceden bilen bir tanrı, bildiği şeyler doğrultusunda davranır, yani önce yükü yükleyip sonra azaltmak gibi deneme yanılma yoluna tevessül etmez, hele bunu yaparken imkânsızı istemek gibi bir gaf yapmaz, yani bir tanrı böyle potlar kırmaz,

        ister önceden bilsin, ister sonradan bilip anlasın, merhamet gösterisi yaptığı kıyaslamalı ayetler Kuranın tanrısının kendisini madara etmekten öteye bir anlam taşımıyor, bir de bunu bilip anlasaydı, böyle şeylere tevessül eder miydi hiç? demek ki 1400 sene önce böyle numaraların alıcıları varmış?

  580. hakan adanır dedi ki:

    Bilal bey sen enfal 66 daki allahın izniyle olayını göremiyormusun yani bunun insan kaynaklı olduğunu dahada anlayamıyor isen ne diiyim sana

    • bilal dedi ki:

      Sn.Hakan Adanır,

      ‘’ enfal 66 daki allahın izniyle olayını göremiyormusun…’’ senden ‘’

      Bu ve bütün aytleri yüce Allah kendi kantında hazırlyarak bu şekilde okunmak ve tebliğ edilmek üzere elçisine gönderiyor.Yani yüce Allah elçisine bu şekilde ayeti oku ve tebliğini yap diyor.Ayrıca ayeti insnlara okuyan ve duyuran yüce Allah değil,onu okuyan, tebliğ ve duyursunu yapan elçidir..İşte bunun için yüce Allah ona mesajını bu şekilde hazırlayıp okumasını ve duyurmasını istiyor.Eğer bu ayete ‘’.ALLAH’IN İZNİYLE ‘’ yerine ‘’..BENİM İZNİMLE. ‘’ denilseydi yine sizin gibi art niyetli olanlar bu defa diyeceklerdi ki,Muhammed -BENİM İZNİMLE ‘’ diyor, şeklinde yine anlamsız ve mantıksızca bir yorum yaparlardı…
      Çünkü gayeniz doğruyu anlayıp inanmak değil,tam aksine tüm çabanız ayetlerin doğru anlaşılmasını önlemektir. Fatiha’nın başında da ‘’الحمد لله ‘’ Hamd Allah’a mahsusutur. deniliyor,bu da aynen öyle..Zira yüce Allah elçisine bu şekilde ayetin metnini hazırlayıp gönderiyor ve insanlardan bu ifadelerle kendisine hamd edip,ibadet etmelerini istiyor.Yani yüce Allah bizm için bu şekilde ayetlerin metnini oluşturuyor ve elçisinden bu şekilde okuyup tebliğ etmesini istiyor…

      Ayrıca birinin vekili veya sözcüsü kendi muvekkilinin hazırlamış olduğu metni okuyunca, insan sanıyor ki,söz konusu metin sözcüye veya vekile aittir,halbu ki metni hazırlayan müvekkildir,sözcü veya vekil ise sadece muvekkilinin kendisi için hazırlamış olduğu metni okuyor.İşte yüce Allah’da bu şekilde hazırlamış olduğu metni elçisine gönderip aynen okuyup tebliğ etmesini emrediyor.Yani bu şekildeki ayetlerin metni yine yüce Allah’a aittir. Özetle,o bu şekilde mesajının metnini hazırlayıp elçisine oktup,tebliğini yaptırıyor…!!!

      Saygılarımla….

      • 1okuyucu dedi ki:

        Bilâl;

        Şimdi Allah, yükünüzü hafifletti; sizde zayıflık olduğunu bildi. O halde sizden sabırlı yüz kişi bulunursa, (onlardan) ikiyüz kişiye galip gelir. Ve eğer sizden bin kişi olursa, Allah’ın izniyle (onlardan) ikibin kişiye galip gelirler. Allah sabredenlerle beraberdir. (enfal-66)

        —–Yani bu şekildeki ayetlerin metni yine yüce Allah’a aittir. (senden alıntı)

        Kuranın tanrı sözü olduğu iddianıza bilerek itiraz etmiyoruz ve Kuranın tanrısının, kendini her fırsatta öven narsist bir tanrı olduğunu söylüyoruz? kırdığı potları saymaya gerek yok,

        o metni okuyan, metni tanrının gönderdiğini söyleyebilir,

        peki sen nereden biliyorsun metnin tanrıya ait olduğunu? var mı kanıtın? tanrı senle kontak kurup bu ayetler bana aittir mi dedi?

        eğer kontak kuruyorsan, söyle o “ben izin vermezsem hiçbir şey yapamazsınız” diyen dangalak tanrına, bana ölümüme kadar her türlü izin doğumumla birlikte verilmiştir, bunu böyle bilsin, bilmiyorsa gelsin öğreteyim de kendine pay çıkarmaya kalkmasın, yani haddini bilsin.

  581. hakan adanır dedi ki:

    bilal bey tabiri cayizse yine döktürmüşsün yine yorumlamışsın kendince bişiler senin yorumlarının doğrunuluğunun kanıtı nedir.Ben alllah meleklerle konuşunca yada cehennemle konuşunca direk onlarla konuşamalarını anlıyorum.
    50 – Ey peygamber! Biz bilhassa sana şunları helâl kıldık: Mehirlerini vermiş olduğun eşlerini, Allah’ın sana ganimet olarak ihsan buyurduklarından sahip olduğun cariyeleri, amcalarının kızlarından, halalarının kızlarından, dayılarının kızlarından, teyzelerinin kızlarından seninle beraber hicret etmiş olanları, bir de mümin bir kadın kendini peygambere hibe ederse, peygamber nikâh etmek istediği takdirde, onu başka müminlere değil de sadece sana mahsus olmak üzere helâl kıldık. Onlara eşleri ve cariyeleri hakkında neyi farz kıldığımızı biliyoruz. Bunlar sana hiçbir darlık olmaması içindir. Allah, çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.
    Yukarıdaki ayeti verdiğin örneklerle nasıl yorumluyorsun merak ediyorum
    allah yukarıdaki ayette acaba ne demek istemiştir bilal bey ben allahın ne demek istediğini pek anlamadım acaba yukarıdaki ayetide yanlış mı çevirmişler bu konuda denizi derya bilgilerinizden istifade etmek isteriz.
    Kaf/ 30. O gün Cehenneme, “Doldun mu?” deriz. O da, “daha fazlası var mı? der.

    Mesela:Senden bir çok şey isteyen birinin bütün isteklerini verdikten sonra,ona daha yetmedi mi ? diyorsan bununla neyi kastediyosun? Ona bütün isteklerini verdikten sonra ona yetip yetmediğini öğrenmek için mi,yoksa onun itirafınıı almak için mi? Elbette onun itirafını almak için bu tür soruyu yöneltiyorsun.!!! İşte kıyamet günü yüce Allah’ da vermiş olduğu vaadını yerine getirdiğini bu şekilde cehenneme ikrar ve itiraf ettirecektir..(senden alıntı) bu senin yorumun

    Bence allah çıldırmış bir şekilde cehennemi doldurmak istiyor cehennemde daha fazla yer kalmadığını belirtmek istiyor.Cehenemin demek istediği bir nevi allaha sen böyle insanları cehenneme atmaya devam edersen şeytanı nereye atacaksın şeytana yer kalmıyor.Bende böyle anladım. Bilal bey dediğim gibi kendi düşünceniz gerçekmiş gibi lanse etmeyiniz lütfen varsa dediklerinizi destekleyen kuran ayeti bizimle paylaşın bizde öğrenelim.

    • bilal dedi ki:

      Sn.Hakan Adanır,

      1-AHZAP-50.AYETİN DOĞRU MEAL VE AÇIKLAMASI AŞAĞIDADIR !

      ‘’ Ey Peygamber! Biz,sana mehirlerini vermiş olduğun eşlerini helal kıldık, Allah’ın sana verdiklerinden himeyende bulunanı,seninle birlikte göç etmiş olan amcalarının ve halalarının kızlarını,dayılarının ve teyzelerinin kızlarını ve evlilik için kendini Peygamber’e özgür iradesiyle teklif eden,Peygamber’in de nikahlamak istediği (evli olmayan) mümin bir kadını da nikah akdiyle helal kıldık): Bu (sonuncusu) yalnız sana özgüdür,öteki müminler için değil,(zaten) onlara eşleri ve himayelerinde bulunanların mehirlleri hakkında farz kıldığımız şeyleri bilerek takdir etmiş bulunuyoruz.(Ve) artık sen (gereksiz) bir endişeye kapılmamalısın, şüphesiz Allah çok bağışlayan,çok merhamet edendir…’’

      AHZAB-50:Hz.peygambere bunlarla evlen denmiyor.Onun şahsında bütün inananlara mesaj veriliyor…Nikah yoluyla kimlerin kimlere helal olduğunun vurgusu yapılıyor..!! Verilen mesaj şudur….a) Mehir vererek nikah yoluyla aldığınız eşler size helaldır. b) Himayenizde bulananlardan da (müslüman olup evlenmek isteyen esirlerden) nikah akdiyle size helaldır. c) Amca kızlarından,hala kızlarından,dayı kızlarından ve teyze kızlarından biriyle evlenmek de halaldır,yani bu tür akrabalık evlilğe engel değildir…Bu ayette,bir insan isterse amcasının,halasının,dayısının ya da teyzesinin kızıyla evlenebilir,hükmü vardır..!!! Bütün bunlarla evlen diye bir anlam çıkarmak kur’an’ın söz konusu ayetini zerre kadar anlamamaktır.Böyle bir iddia mesnetsiz ve saçmalıktır… hz.Peygamber elçi sıfatıyla insanların mümessili olduğu için bazen onun şahsında herkesi ilgilendiren genel hükümler geliyor…!!! MESELA: KEVSER SURESİNDE hz.peygamberin şahsında bütün müslümanlara namaz kılmaları ve de kurban vermeleri emredilmektedir…’’…فصل لربك وانحر الخ ‘’….Rabbin için namaz kıl ve kurban kesiver.’’ İşte,elçilik sıfatıyla mümessil olan hz.peygambere ve onun şahsında müslümanlara namaz kılmak ve kurban kesivermek emredilmektedir….

      b) AHZAB-50.AYETİN DEVAMI : وامرأة مؤمنة ان وهبة نفسها للنبي الخ ‘’ ….Bir de karşılıksız peygamberle evlenmek isteyen ve peygamberin de kendisiyle evlenmek istediği (evli olmayan) mü’min kadını..’ Burada’’ mehir istemeksizin evli olmayan bir kadın peygamberle evliliğin caiz olduğuna vurgu yapılmaktadır…a) Bu kadın mutlaka evli olmayacak. b) Böyle bir kadın gönül arzusuyla mehir almaktan feragat edip evlenmek istrese caiz olur.c) Kendi arzusuyla feragat etmezse,hz.peygamberin de ona mutlaka mehir vermek zorundadır.. İşte bu hususiyet sadece mehir konusundadır…

      c) Ahzab 50.ayette ‘’ غنيمة ‘’ GANİMET ‘’ klimesi değil, ‘’مما افاء الله ‘’ ifadesi geçiyor. Yani ‘’Allah’ın sana vardiklerinden.’’ deniliyor.Burada GANİMET ifadesi yoktur..Arapça kamusunda da bu ifadenin anlamı aynen böyle geçiyor.Ayetle birlikte metin şöyledir..

      1. المعجم: كلمات القران – انظر التحليل و التفسير المفصل
      2. ‏ ما أفاء الله به ‏:
      ‏ أي ما أعطاه الله وأفاض به ‏
      المعجم: مصطلحات فقهية
      3. أفاء الله عليه:
      اي أعاد و أعطى ” { وَمَا مَلَكَتْ يَمِينُكَ مِمَّا أَفَاءَ اللهُ عَلَيْكَ } “.
      المعجم: عربي عامة

      d) Bu ayete CARİYE VE GANİMET ifadeleri asla yoktur.Burada geçen ‘’وما ملكت يمينك مما افاء الله عليك ‘’ Allah’ın sana verdiklerinden himayende bulananları (müslüman olup evlenmek isteyen esirleri) da nikah akdiyle sana helal kıldık…..’’ deniliyor.:

      2-AHZAB-52:لايحل لك النساء من بعد الخ ‘’ Bundan böyle güzellikleri hoşuna gitse bile sahip olduğun eşler dışında başka kadınlarla evlenmek,eşlerini boşayıp başka eşler almak sana helâl değildir………’’ deniliyor.Yani hz.peygambere de mevcut eşler dışında başka biriyle evlenmesinin yolu kapatılıyor.

      AYETİN ÖZETİ ŞÖYLEDİR !!!

      a ) Bu ayete Hz.peygamber dahil,onun şahsında mü’minlerin hangi tür akrabayla evlilik yapılabileceklerine dair genel bir hüküm verilmiştir..

      b) Bunlarla evlenmeyi emreden veya teşvik eden bir işaret de yoktur,sadece bunlardan biriyle evliliğin caiz olduğuna dair bir hüküm vardır…

      c) Bu ayete GANİMET ve CARİYE ifadeleri de asla yoktur..Meallerde geçen bu tür ifadeler yanlış yorumlardan ibaret olup ayetle hiç bir alakası yoktur..!!!

      d) Hz.peygamberin de mevcut eşler dışında başkalarla evliliği yasaklanıyor,bir çok nedeni bulunan mevcut eşlerle yaptığı evlilik de,evliliği sınırlnadıran ayet gelmeden önce idi. Ve o zaman bu durum çok normal karşılanıyordu,daha sonra hz.peygamber de vahiy gereği onları boşanmaya davet ediyor,fakat hiç biri buna razı olmuyor….!!!

      ——————————————————————–

      3-Kaf-30.Ayetle verilen mesaj !!!

      Yüce Allah yaratmış olduğu hiç bir kulunu cehenneme gönderip azap vermek istemez. Ama yeryüzünde her türlü melaneti,zulmü ve haksızlığı yapan,insanları tavuk keser gibi kesen,katliam yapan canilara da elbette hak ettikleri cezayı verecektir..Bunlar dünyada hak ettikleri cazayı almadıklarından kıyamete cehennem onları iştahla isteyecektir..
      Kur’an cennetin büyüklüğünden söz ettiği halde cehennemin büyüklüğünden hiç söz etmemiştir,bu nedenle cehennem çok küçük olduğu anlaşılmaktadır.İşte uluhiyet iddiasında bulunup insanları kendine kul / köle yapan,insanları tavuk keser gibi kesen, katliam yapan ve insanlara her türlü zulmü yapan canilerle cehennem doldurulacaktır.. –
      İşte,KAF-30.ayte bu duruma vurgu yapılmaktadır.!!! Adaletin tecellisi için cennet ve cehennemin varlığı gereklidir.Yoksa İnsanları kendine kul / köle edinen,nicelerini öldüren, katliam yapan,cinayet işleyen,her türlü zulüm ve kötülüğü yapanlar cezasız kalacaktır….!!!

      Saygılarımla…

      • hakan adanır dedi ki:

        Bilal bey sana bu işin eğitimin almış 10 tane adamın tefsirini yazarım neye uğradığını şaşırırsın bu kadarda pişkinlik olmazki be güzel kardeşim, adamlar çevirirken allahın arabına sormuşlar bu peygamberin elinin altındakiler kimlerdir diye araplar demiş cariyelerdir diye sen kalkmış cariyeden filan söz etmemiştir diyorsun peki güzel kardeşim bu peygamberin elinin altındakiler kimlerdir,cariyeler değil,onlar değil bunlar değil,kimlerdir peki?

      • 1okuyucu dedi ki:

        Bilâl;

        d) Bu ayete CARİYE VE GANİMET ifadeleri asla yoktur.Burada geçen ‘’وما ملكت يمينك مما افاء الله عليك ‘’ Allah’ın sana verdiklerinden himayende bulananları (müslüman olup evlenmek isteyen esirleri) da nikah akdiyle sana helal kıldık…..’’ deniliyor.:

        elinin altındakilerin ne olduğunu anlamak için illa cariye ve ganimet kelimesinin geçmesi mi gerekiyor? parantez içerisinde gösterdiğin esirler acaba kendiliğinden mi gelip esir oldular? yoksa savaşta esir edilip savaş ganimeti olarak köleleştirilen cariyeler olmasın?

        boşuna çabalama, senin bu iddianı İslâm alemi bile ciddiye almaz,

        ayrıca senin tanrın, bakara-178’le insanları hür, köle, kadın olarak cinsiyet ve statülerine göre kategorize ederek kölelik düzenini içersinde barındıran, kadını 2. sınıf vatandaş gören ataterkil toplum yapısına icazet vermişken, sen savaş ganimeti esirlerin köle olmadığını söyleyebilme hakkına sahip değilsin?

        bununla da kalsa iyi, ahzap-50 ile akraba evliliğine de icazet vermiştir, ne uğruna, sırf Muhammed hala kızıyla evlenebilsin diye inanırlarına akraba evliliği denen ucubeyi serbest bırakmakta sakınca görmemiş? yetmemiş evlatlıkların boşadıkları karılarıyla cici kayınpederlerin evlenmesine icazet vermiş?

        Ey iman edenler! Öldürülenler hakkında size kısas farz kılındı. Hüre hür, köleye köle, kadına kadın (öldürülür). Ancak her kimin cezası, kardeşi (öldürülenin velisi) tarafından bir miktar bağışlanırsa artık (taraflar) hakkaniyete uymalı ve (öldüren) ona (gereken diyeti) güzellikle ödemelidir. Bu söylenenler, Rabbinizden bir hafifletme ve rahmettir. Her kim bundan sonra haddi aşarsa muhakkak onun için elem verici bir azap vardır. (bakara-178)

        yasak meyvenin ne olduğunu halâ söylemedin.

  582. hakan adanır dedi ki:

    Suudi Arabistan’ın baş müftülerinden şeyh Abdül Aziz Bin Baz’ın fetvası şöyle:Tarih: 1975
    Kaynak: “Dünya’nın Sakin Güneş’in Hareketli Olduğuna ve Gezegenlere Çıkmanın İmkansızlığına Dair Akli ve Hissi Deliller”adlı kitabı.

    Kim dünyanın yuvarlak olduğunu iddia ederse küfür ve delalete düşmüş olur. Çünkü bu iddia hem Allah’ın, hem Kuran’ın, hem Peygamber’in reddidir.Bunu iddia eden kişi tövbeye davet edilir. Ederse ne ala! Aksi takdirde kafir ve dinden dönmüş bir kişi olarak öldürülür..Eğer ileri sürdükleri gibi Dünya dönüyor olsaydı ülkeler, dağlar, ağaçlar, nehirler, denizler bir kararda kalmazdı. İnsanlar batıdaki ülkelerin doğuya, doğudaki ülkelerin batıya kaydığını görürlerdi. Kıble’nin yeri değişir, insanlar kıbleyi tayin edemezlerdi.

    Bilal bey yukarıdaki fetva adamların kurandan anladıklarına göre verilmemişmi adamlarda kuranın tek kelimesini yanlış anlama diye bir şey söz konusu değil sen gelip bana burada burda allah şunu demek istemiştir bunu demek istemiştir diye hikayelerle gelme,Bana gösterirsin taş gibi kuran kanıtını dediklerinin doğruluğu tartışmam bile seninle seni alnından öperim. Saygılarımla

    • bilal dedi ki:

      Sn.Hakan Adanır,

      Suudi Arabistan’ın baş müftülerinden şeyh Abdül Aziz Bin Baz’ın fetvası şöyle:Tarih: 1975
      Kaynak: “Dünya’nın Sakin Güneş’in Hareketli Olduğuna ve Gezegenlere Çıkmanın İmkansızlığına Dair Akli ve Hissi Deliller”adlı kitabı. ‘’senden alıntı’’

      Bu adam kur’an’dan kendine somut bir delil getirmemektedir,bunlar tamamen onun düşünceleridir.Onun bu düşünceleri ise islama ve kur’an’a mal edilemez.!!!

      Kur’an’a göre hem dünya,hem de bütün gök cisimleri uzay boşluğunda hareket etmektedir Ayrıca kur’an’da semaya (uzaya) çıkılabileceğine dair işaretler de vardır..Bunları daha önce sizin gibi arkadaşlarla da paylaştık. !!! Özetle,hem kur’an’a,hem de bilime aykırı olan onun bu düşünceleri kimseyi bağlayamaz…!!!

      Bana bu adamın kendine kanıt olarak gösterdiği ayeti gösterebilir misiniz? Hangi ayet onun bu düşüncesinin kanıtı olabilir ??? Bu adamın düşünceleri islama ve kur’an’a mal edilemez….!!!!

      Saygılarımla..

      • hakan adanır dedi ki:

        Bilal bey yukarıda fetvayı veren adam baş müftülerden yani senin anlayacağın soba borusu değil.Hor gördüğün o müftü osturanı yada geyireni cehennemlik ilan etsin bakalım sen gazını rahat çıkarabiliyormusun Sen cübbeliyle ,sarıklıyla karıştırdın heralde senin başbakanın bile o pozisyondaki adamın yanında durdumu el pençe duruyor.Çarpılmıyım diye saygılarımla

      • 1okuyucu dedi ki:

        hakan Adanır;

        —-senin başbakanın bile o pozisyondaki adamın yanında durdumu el pençe duruyor. (senden alıntı)

        Fitne ortadan kalkıncaya ve din tamamen Allah’ın oluncaya kadar onlarla savaşın! (İnkâra) son verirlerse şüphesiz ki Allah onların yaptıklarını çok iyi görür. (enfal-39)

        onlar ışide de terörist örgüt diyemiyorlar ama bence haklılar?

        o adamlar İslâm devleti kurmak, Allahın dinini yeryüzünde egemen kılmak için Allah yolunda savaşıyorlar, Allahın dininden ne anladıkları bizi ilgilendirmez, yani anladıkları şekilde inandıkları dini, Allahın dini olarak kabul etmelerinden doğal bir şey olamaz, sonuçta Müslüman olduğunu söyleyen herkes Allah yolunda savaşma hakkına sahiptir, zaten bu Allahın yapılmasını emrettiği bir savaştır,

        o nedenle Allah yolunda savaşanlar terörist olamaz?

      • Havacı dedi ki:

        Sevgili Bilal,
        Bu konuda Hakan Adanır son derece haklı. Bu Şeyh hem Başmüftü ve Ulema Kurulu Direktörü hem de Bilimsel Araştırmalar Kurulu Başkanı . Bu sapkın görüşünü Kur’an’a dayanarak değilde bazı sözüm ona hadislere dayanarak yapmıştır ve bu hadisler maalesef Kütübü Sitte içinde yer almaktadır. Aslında adminin “Dinin Asıl Düşmanı Hadisler” adıyla açtığı bölümde gerçekleri olduğu gibi anlatmış. Marifetname’deki saçmalıklara din adına bilimsel yorumlar diye bakıldığında ve hala bu kitabın ön sözüne bugünün islam din alimleri önemli bir kaynak diye yazıyorsa müslümanların neden geri kaldığını anlamak zor olmayacaktır.

      • hakan adanır dedi ki:

        Bilal güzel kardeşim senin vidalar iyice gevşedi sen heralde kendini bizimle karıştırdın kurana inanan sensin ben değilim bananesi adamın kendine kanıt olarak gördüğü ayetler neyi görüyorsa görüyor o onların sorunu sonuçta bu fetvaları yiyen varmı yokmu sen ona bak sen git aç bak belki bu ayet esin kaynağı olmuştur. Yere ve onu yayıp dümdüz yapana ant içerimki… (şems, 6 )

      • 1okuyucu dedi ki:

        Bilâl;

        —–Bana bu adamın kendine kanıt olarak gösterdiği ayeti gösterebilir misiniz? Hangi ayet onun bu düşüncesinin kanıtı olabilir ??? Bu adamın düşünceleri islama ve kur’an’a mal edilemez….!!!! (senden alıntı)

        cesaretin varsa git o adama söyle, tabi kellenin gitmesinden korkmuyorsan.

      • bilal dedi ki:

        Sn.Hakan Adanır.

        1-Biz burada şahısların görüşlerini mi tartışıyoruz ki,bu adamı kendinize referans gösteriyorsunuz.? Siz bu adamın söylediğini islama ve kur’an’a mal etmezseniz size hak veririz,fakat bu adımın kur’an’a ve bilime aykırı düşüncelerini islama ve kur’an’a mal ederseniz bunu kabullenemeyiz..Kişinin konumu ne olursa olsun yaptığı içtihat ve düşüncesi yanlış olabilir,söz konusu kişi İster müftü,ister bir müçtehid olsun hiç fark etmez.! Ne Kur’an,ne de islam kral ve onun tayin o müftünün tekelinde de değil.Ayrıca ülkesini islam ve kur’an’a taban tabana zıt olan bir monarşi rejimiyle yöneten Kral ve onun müftüsü müslümanları mı temsil ediyor ? Onun söz ve düşüncelerini kur’an’a mı mal ediyorsunuz.? İşte biz buna karşıyız..!!!

        2- ……sen git aç bak belki bu ayet esin kaynağı olmuştur. Yere ve onu yayıp dümdüz yapana ant içerimki… (şems, 6 )

        a ) Bu ayete ‘’ dümdüz..’’ diye bir ifade asla yoktur..Bu dümdüz ifadesini nereden çıkarıyorsunuz.? Yoksa kendi yorumunuzu kur’an’ın ayetimiş gibi göstermeye mi çalışıyorsunuz..???

        b) Velevki ‘’ dümdüz ‘’ olsa.(ki öyle değildir).dünyanın dümdüz olmasıyla,hareketsiz olduğunun anlamı yine çıkmaz.Dünya dümdüz olsa bile hareket edebilir.Ama kur’an’a göre dünya asla dümdüz ve hareketsiz değildir…!!!.

        Bak sevgili kardeşim,siz kur’an dilini bilmediğiniz için karşınıza çıkan ve işinize gelen her yanlışa inanıyorsunuz ve bu hatalı mealleri kendinize referans gösteriyorsunuz..Eğer gereçekten ayetleri doğru anlamak istiyorsanız,kur’an dilini öğrenin ve mealleri kur’an ayetlerinin arapçasıyla karşılaştırın,o zaman söz konusu mealin doğru olup olmadığını gerçekten anlayabileceksiniz….!!!

        BAKINIZ ŞEMS-6.AYETİN DOĞRU MEALİNİ SİZE GÖSTERİYORUM !!!

        ‘’والارض وما طحيها ‘’ Arza ve onu oval biçimde yayıp genişletene..’’ şeklindedir..Bu ayete dünyanın’’ dümdüz ‘’ olduğuna dair en ufak bir işaret bulunmuyor..

        Ayrıca ‘’دحيها وطحيها ‘’ ikisinin anlamı bir olup aşağıda arapça lugatlarında aynen şöyle geçiyor..Yani ister kalın okunan ‘’ ط ‘’harfı, ister ince ve biraz sert okunan‘’د ‘’ harfıyla okunsun‘’طحيها ‘’ ve ‘’دحيها ‘’ anlamı aşağıda olduğu gibidir ……. طَحاها ودَحاها واحدٌ قال شمر معناه ومَنْ قال دَحاها فأَبدَل الطاءَ من الدَّالِ قال ودَحاها

        1. دحى الله الأرض:
        دَحَاها ، بسَطَها ومدَّها ووسَّعَها على هيئة بيضة للسُّكنى والإعمار :- أرضٌ مَدْحِيَّةٌ – دحَى الخبّازُ العجينةَ – { وَالأَرْضَ بَعْدَ ذَلِكَ دَحَاهَا }.
        المعجم: عربي عامة

        2. دَحَاهُ:
        دَحَاهُ دَحَاهُ َ دَحْياً : دَحَاهُ دَحَاهُ ُ .
        المعجم: المعجم الوسيط

        3. دحَى :
        دحَى يَدحَى ، ادْحَ ، دَحْيًا ، فهو داحٍ ، والمفعول مَدْحِيّ :-
        • دحَى اللهُ الأرضَ دَحَاها ، بسَطَها ومدَّها ووسَّعَها على هيئة بيضة للسُّكنى والإعمار :- أرضٌ مَدْحِيَّةٌ ، – دحَى الخبّازُ العجينةَ ، – { وَالأَرْضَ بَعْدَ ذَلِكَ دَحَاهَا } .
        المعجم: اللغة العربية المعاصر

        دحَى اللهُ الأرضَ دَحيها

        İşte arapça lugatları,kur’an da arz (dünya gezegeni) hakkında geçen bu kelimelerin anlamını aşağıda olduğu gibi açıklıyorlar..Bu kelimelerle arzın dümdüz olduğu anlamında olmadıkları gibi,arzın oval,geoit vb.anlamlarda olduğu da gösterilmektedir…Bu lugatlarda,
        ‘’Allah arzı yumurta biçiminde (oval) yayıp yaşanır hale getirdi.’’ şeklinde geçiyor..

        Kaynaklar: 1- El mu’cem el arabi. 2- El mu’cem el vasit. 3 – El mu’cem, el lüğatül arabiyyetül muasır../

        Arapçada yayıp döşemenin tam karşlığı sadece ‘’بسط ‘’ besata ‘’ dir.Bu ayatlerde ise böyle bir ifade asla yoktur..Buralarda ‘’دحي – طحي kelimeleri vardır.. Naziat Suresi 30 :Ayetin Arapça’sında geçen “dahv” köklerinden türetilen kelimeler “yuvarlaklık” ifade etmekte, “devekuşu yumurtası” gibi geoit anlamlara gelmektedir….
        Dünya’nın şekli gerçekten de “dahv” kelimesinin ifade ettiği yuvarlaklığa, yumurta biçimine, devekuşu yumurtası şekline benzemektedir. Dünyamız aynı devekuşu yumurtası gibi geoittir. Yani tam düzgün küre olmayan, fakat küremsi, kutuplardan basık şekildedir. İnsanlığın yıllarca anlamaya çalıştığı Dünya’nın şeklinin ne olduğu konusunu da Kuran 1400 sene önce böylelikle çözmüştür. -alıntı-

        İşte svegili Hana,söz ettiğiniz zatın bu görüşü kur’an dan esinlenmediğini,kur’an onun esin kaynağı olmadığını,bu düşünce sadece kendisine ait olduğunu görüyorüz.!!!

        Ayrıca ‘’dümdüz’’şeklindeki yorumunuzu da kur’an’danmış gibi göstermeye çalışmayın.!!!

        Saygılarımla..

      • bilal dedi ki:

        Sn.1okuyucu,

        Fitne ortadan kalkıncaya ve din tamamen Allah’ın oluncaya kadar onlarla savaşın! (İnkâra) son verirlerse şüphesiz ki Allah onların yaptıklarını çok iyi görür. (enfal-39) ‘’senden’’

        FİTNE ORTADAN KALKIP DİN ALLAH’IN OLUNCAYA KADAR NEDEMEK?

        ‘’وقاتلوهم حتي لا تكون فتنة الخ ‘’ Fitne (saldırı,şiddet,baskı,işkence ve dinden döndürme vs.) ortadan kalkıp din (hüküm ve itaat ) Allah’ın oluncaya kadar siz de onlarla (saldırganlarla) savaşın.’’ deniliyor..

        .Bunlar ‘’ fitne’’ yani şiddet,baskı ve işkence ile müslümanları dinden zorla döndürmeye çalışanlardır..c) Burada ‘’Din Allah’ın oluncaya kadar.‘’ayetinden de müslümanların müşriklerin şiddet,baskı ve işkencelerinden kurtulup rahat bir ortamda Allah’ın dinini yaşayabilecekleri duruma gelinceye kadar anlamındadır.yani ayetin anlamı,müslümanlara yapılan saldırı,şiddet,işkence ve dinden dördürme olayı son bulup dinlerini Allah’a has kılıncaya kadar..’’şeklindedir.İşte ayetin hükümü,müslümanlara saldırıp öldüren,onlara yaşama hakkı tanımayan ve güç kullanıp inançlarından döndürmeye çalışan müşriklere
        yöneliktir.. !!!

        Arıca aytin mealinde gösterdiğiniz (İNKARA) son verirlerse’’ ifadesi tamamen yanlıştır.. Ayetin konusu fitne (yani müslümanlara yapılan baskı,şiddet,dinden dörme ve saldırmak gibi durumlar) olduğundan ‘’فا ن اتهوا ‘’ fitneden (yani müslümanlara yapılan baskı,şiddet, dinden döndürme ve saldırmak gibi durumlardan) vaz geçerlerse…’’ şeklinde olur..Bunun İNKARLA hiç bir alakası yoktur.. Özetle bazı meallerde geçen ‘’İNKAR’’ ifadesi tamamen yanlış olup farkında olmayarak olsa da ayeti amacından saptırmaktır..Zira ayetin başında geçtiği gibi bunlara karşı koymanın sebebi fitnedir. (müslümanlara yapılan baskı,şiddet, dinden dörme ve saldırmak gibi durumlardır) öyleyse müşrikler bunlardan vaz geçerlerse, onlara karşı koymanın hükmü de düşüyor…. Be nedenle yaptığınız yorum anlamsızdır..

        Saygılarımla…

      • bilal dedi ki:

        Sayın Havacı kardeşim,

        Eğer,Hakan bey,söz konusu görüşün kur’an’dan esinlendiğine dair bir imada bulunmamış olsaydı,kesinlikle ona hak verirdim.Ama,elinde bir mesnet olmadığı halde adamın bu görüşünü kur’an’a mal etmesi asla kabullenecek bir durum değildir..

        Birilerinin yanlışları islama ve kur’an’a mal etmek,islama iftira etmek anlamına gelir.Zira söz konusu hatanın dayanağı kur’an’da varsa göstersinler..!!!

        Ayrıca hadisler hz.peygamber zamanında ve gözetiminde yazılıp kayıt altına alınmadığından bugün Kütübi Sitte‘deki rivayetlerin çoğunun sahih olduğunu kimse söyleyemez..Bunlardaki rivayetlerin çoğu uydurma ve hatta bir çoğu kur’an’a kerime ve hz.peygamberin sünnetine aykırı olduğu bir gerçektir.Ayrıca hadis doğru olsa bile dinin temel kaynağı değildir.Zira dini hükümleri koyan hz.peygamber değil,yüce Allah’tır. Hz.peygamberin görevi sadece yüce Allah’tan almış olduğu ilahi mesajları tebliğ etmek,duyurmak ve uygulamaktır.kur’an’da‘‘ inil hükmü illa lillah‘‘ Hüküm ancak Allah’ındır..’‘ denildiği gibi,dini hüküm koyan sadece yüce Allah’tır..‘Bu nedenle hz. peygamber de olsa din kounusunda bir hüküm koyamaz..Ayrıca Ebu Hanife’ye göre ‘‘ sikka‘‘ yani güvenilir,mütevatir hadislerin sayısı 17.taneyi geçmiyor,Ebu Hanife ve İmam Malik gibi zatların Buharı ve Müslim‘de geçen rivayetlerin çoğu hz.peygaberin sünnetine aykırı olduğu gereçesiyle de bu kitaplardaki bir çok rivayetle amel etmemişledir.Bu nedenle bugün Kütübi Sitte‘de bulunan rivayetlerin ne derece doğru ve içlerinde nice uydurma rivayetlerin bulunduğunu anlatmaya bile gerek yoktur…

        Bize,uydurma rivaytlerle dolu olan ne Kütübi Sitte,ne de Marifetnameler gerekir! bize yüce Allah’ın gönderdiği kur’an’ın doğru anlaşılıp,uygulanması ve hz.peygamberin sahih sünneti (kur’an’a uygun yaşama tarzı) gerekir..Müslümanların geri kalmalarının yegane sebeplerinden en önemlisi de kur’an’dan ve hz.peygamberin gerçek sünnetinden uzak bir hayat yaşamaları olmuştur……

        Öztele,uydurma rivaytelerde anlatılanları kur’an’a ve islama mal etmeye kimsenin hakkı yoktur.Bunlar müslümanları eleştirebilirler,Ama Hakan bey söz konusu adamı eliştirmemiş bilakis onun yanlış düşüncelerini mesnetsizce kur’an’a mal etmiştir..İşte benim itırazım bunadır..Ben kur’an’ı savunuyorum,bu adamı veya kur’an’dan uzak bir hayat yaşayan müslümanları asla savunmuyorum…

        ALLAH’a emanet olun saygilarimla…

      • 1okuyucu dedi ki:

        Bilâl;

        —–Birilerinin yanlışları islama ve kur’an’a mal etmek,islama iftira etmek anlamına gelir.Zira söz konusu hatanın dayanağı kur’an’da varsa göstersinler..!!! (senden alıntı)

        birilerinin yanlışları dediğin şeylerin peşinden giden milyonlarca Müslüman var, birilerinin yanlışları dediğin şeyler, o birileri için doğru kabul ediliyorsa, neyin yanlış neyin doğru olduğuna sen karar veremezsin,

        Alemlerin Rabbi Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz. (tekvir-29)

        bu ayet yeterince açık, diğerlerini yazmaya gerek görmüyorum,

        sadece kader konusu bile İslâm aleminde tartışmalı iken, her tarafa çekilecek lastikli ayetler bolca mevcutken, yeterince açık olmayan ayetler söz konusuyken neyin doğru neyin yanlış olduğuna sen karar veremezsin.

        Nereden yola çıkarsan çık (namazda) yüzünü Mescid-i Haram tarafına çevir. Bu emir Rabbinden sana gelen gerçektir. (Biliniz ki) Allah yaptıklarınızdan habersiz değildir. (bakara-149)

        Arap bu ayete göre dünyanın düz olması gerektiğini söylüyorsa, Arabın ne suçu var, yani suçu Arapta değil ayette ara,

        Arap,” eğer dünya yuvarlaksa, Kâbeyi kürenin çapının başlangıç noktası olarak düşündüğümüzde, kürenin çapının diğer ucundaki bir yerde yaşayan Müslümanların, (varsayalım ki Amerikada yaşıyor olsunlar) Kâbeye çevirebilmeleri için yere yüzü koyun yatmaları gerekir” diye düşünüyor,

        bunlar nasıl namaz kılabilir diye düşünüyor, “yan yana konmuş iki sandalyeye (sandalyelerin yönü önemli değil, önemli olan yüzükoyun yatmak) yüzü koyun yatarak namaza başlasalar,

        rüku pozisyonuna geçtiklerinde başları amuda kalkar gibi yere dik, gövdeleri sandalye üzerinde yere paralel şekilde rukuya vardıklarını düşünelim” diyor, secdeye kapanmaya çalıştıklarında ileriye takla atmaları kaçınılmaz olacaktır diyor, yani secdeye varmaya çalıştıklarında takla atarak sırtüstü yere düşeceklerini düşünüyor,

        bakıyorki olacak bir şey değil, bu seferde hadi vücudu dik tutalım, kafayı 90 derece eğelim diyor, hatta 90 derecede kafayı sabit tutmak için kask taktığını varsayıyor, rükuya eğildiğinde kendi vucudunu görmesi sorun olmasada secdeye vardığında takla tama pozisyonuna geçtiğinden takla atma riski gene mevcut diye düşünüyor,

        yani doluya koyuyor olmuyor, boşa koyuyor olmuyor, bakıyor ki ayet kurtulmuyor,
        son çare olarak realiteyi reddet gitsin diyor,

        ne yapsın Arap ayeti kurtarmak için başka çare bulamıyor,

        yani ortada 2 seçenek var, Arap ya realiteyi reddedecek, yada ayeti reddedecek,
        sen hangisini reddediyorsun,

        yada sen Amerikaya git, yüzünü Kabeye çevir?

        Biz: Ey Âdem! Sen ve eşin (Havva) beraberce cennete yerleşin; orada kolaylıkla istediğiniz zaman her yerde cennet nimetlerinden yeyin; sadece şu ağaca yaklaşmayın. Eğer bu ağaçtan yerseniz her ikiniz de kendine kötülük eden zalimlerden olursunuz, dedik. (bakara-35)

        ben Kurana bakarım, gerisi beni ilgilendirmez diyorsan,
        bize yasak meyvenin ne olduğunu anlatabilmelisin, anlatabilmelisin ki yasak meyveyi yiyenlerin nasıl zalim olabildiğini anlayalım, öbür meyvelerden ne farkı varmış öğrenelim,

        çünki bu ağaçtan yerseniz zalim olursunuz cümlesi muğlak bir cümle, o meyvenin gerçekten yenmemesi gerektiğini bilebilmemiz için o meyvenin ne olduğunu bilmemiz gerekiyor,

        doğrusunu Allah bilir bahanesi de bizi kesmez, çünki doğrusunu ben bilemedikten sonra doğrusunu Allahın bilmesinin benim için hiçbir anlamı olmaz, biz o meyvenin özelliklerini bilmeliyizki suçlamanın doğru olup olmadığını bilelim,

        suç isnat etmek, o suçun bir tanımı olmadıkça, o şeyin suç olduğunun kanıtı olmuyor, ben yasakladım demekle de olmuyor, yasakladıysan yasaklama sebebini de söylemelisin.

        o meyvenin ne olduğunu bilmeliyizki yemek yemekten, içmekten başka hiçbir deneyimi olmayan hayata sıfır tecrübeyle başlayan saf köylü çocuğu Ademin tufaya getirilip getirilmediğini bilelim, öyle yemeyin demekle olmuyor, neden yenmemesi gerektiği bilinmedikçe de suç isnadı boş bir iddiadan öteye gitmiyor.

        haydi bilelim artık şu yasak meyvenin ne olduğunu,
        sen bilmiyorsan, bilmediğini söylemelisin, tabi o durumda bilmediğin meyvenin yenmesinin suç olduğunu nasıl bilebilirsin sorusunun cevabını da vermen gerekecek,

        ayrıca, bilenler varsa cevaplasın,

      • 1okuyucu dedi ki:

        Bilâl;

        Fitne ortadan kalkıncaya ve din tamamen Allah’ın oluncaya kadar onlarla savaşın! (İnkâra) son verirlerse şüphesiz ki Allah onların yaptıklarını çok iyi görür. (enfal-39)

        —-Fitne (saldırı,şiddet,baskı,işkence ve dinden döndürme vs.) ortadan kalkıp din (hüküm ve itaat ) Allah’ın oluncaya kadar siz de onlarla (saldırganlarla) savaşın, (senden

        Bunlar ‘’ fitne’’ yani şiddet,baskı ve işkence ile müslümanları dinden zorla döndürmeye çalışanlardır

        bir yerde hazırladığın metinleri kopyala yapıştır yaparak arabın yalellisi gibi tekrarlayıp duruyorsun, plâğı pikaba koymadan önce aldığın cevapları da gözden geçirseydin bana bunları yazma gereği duymazdın,

        plâk aynı olunca ayetin çarpıtıldığını söylemeye gerek yok,

        sen fitneyi sadece Müslümanlarla ilgili mağdur edebiyatından ibaret mi sanıyorsun, sanki sana göre kafirler fitneci Müslümanlar sütten çıkmış ak kaşık, eğer bugün Arabın fetvalarını onaylamıyorsan Arap senin için bir fitne sebebidir, eğer ışidin yaptıklarını onaylamıyorsan ışid senin için bir fitne sebebidir, hatta anan, baban, eşin, çocuğun, akrabaların senin için fitne sebebidir, değildir diyorsan otur oturduğun yerde, fitnedir diyorsan gereğini yap,

        özetle, fitne görmek istiyorsan orta doğuya bak,

        —–İşte ayetin hükümü,müslümanlara saldırıp öldüren,onlara yaşama hakkı tanımayan ve güç kullanıp inançlarından döndürmeye çalışan müşriklere
        yöneliktir (senden alıntı)

        ayrıca şu dinden döndürme safsatasını bırak, hiç kimse dininden dönmez, sadece baskı karşısında dönmüş gibi gözüküp takiyye yapar, o nedenle kimse kimseyi dininden döndüremez ve inandığı dinden çıkaramaz,

        12 yıl Mekkede din pazarlayabilme hoşgörüsüne muhatap olmuş bir peygamberin inanırları dinden döndürülememişte!!! her ne hikmetse Medineye göç ettiklerinde dinden döndürülmek için Mekkelilerin saldırısına maruz kalmışlar!!!

        Müslümanlar Mekkelilerin ticari kervanlarına saldırmasalardı, Mekkelilerin Müslümanları arayıp soracakları bile yoktu, din bezirganlarından kurtulmuş oldukları onlara yetecekti,

        o nedenle ayeti Mekkelilerle Medineliler arasındaki it dalaşıyla açıklayamazsın,

        sizin tanrınız bir din göndermişse elbette bu dinin yeryüzünde egemen kılınmasını isteyecektir, savaş size laf olsun diye farz kılınmadı, bunu anla artık,

        —-Bunun İNKARLA hiç bir alakası yoktur (senden alıntı)

        parantezlere itibar etmediğimi biliyorsun??? tabi senin plâk bunu bilmiyor, inkâr veya fitne ne fark eder, inkâr eden fitneci sayılıyor zaten,

        din Allahın olması için fitnenin ortadan kalkması gerekiyorsa, yapılacak tek şey fitnecilere karşı savaşmak, üstelik senin tanrın başka dinleri kabul etmiyorsa!!! senin tanrının dinini yeryüzünde egemen kılmak zorundasın, kendi ritüellerini yerine getirebilsen bile başka dinlerin boyunduruğu altında yaşamak bile senin tanrının istediği bir şey değil,

        güncelden örnek verirsek, eğer sen zina yapana 100 kırbaç veya değnek vuramıyorsan, sen zekât veya cizye toplayamıyorsan, vb., yani sen tanrının hükümlerinin uygulanmadığı bir rejimde yaşıyorsan, tanrının hükümlerini egemen kılmak için savaşmak zorundasın, çünki din Allahın oluncaya kadar savaşmak zorundasın,

        çünki beşeri sistemler icad edildiğinden beri, herkesin kendi şeriatına göre hüküm verdiği Medine sözleşmesi benzeri sözleşmeler artık günümüzde hayat bulmuyor,

        sanırım din Allahın oluncaya kadar ifadesinin ne olduğunu anlatabilmişimdir,

        anladığını sanmıyorum ya?

  583. hakan adanır dedi ki:

    Bilal bey sizi rencide etmek gibi bir amacım yoktur.Lütfen yanlış anlamayın bende isterdim senin güzel mükemmel bir dinin olsun ama öyle değil araştır bak onlarca akla mantığa ziyan fetvalar var siz kalkıpta diyemezsiniz onlar yanlış biliyor.Gerçeği budur diye onların kendilerine kaynak aldığı kuran dır kurana göre bu fetvaları verirler.
    Bilal bey siz yaptığınız yorumlarla belki farkında değilsiniz ama bize hakaret ediyorsunuz. Bizi kendiniz gibi düşünmeye zorluyorsunuz.

  584. sercan dedi ki:

    hakan bey .elınızde bır sıhırlı değnek olsa …hz muhammedı dunyaya getırsenız kısa bir süre için ….ve muhammet tamam deistler benı çözduler …herşeyı ıtıraf edıyorum ,,kuranı ben yazdım dese …sayın bılal bey ve saz arkadaşları yıne kesınlıkle ınanmazlar ..SİZDEN ÖNCE BENDE NE ÇELİŞKILI EYETLER GETIRDIM AMA ETKI ETMEZ BUNLARA ….AYRICA SIZI KUTLUYORUM … . FİKİRLERINIZE KATILIYORUM ..SIZ ÇOK MANTIKLI BIR INSANSINIZ SAYGILAR ….

  585. hakan adanır dedi ki:

    Sayın sercan teşekür ederiz açıklamalarınızdan dolayı,sercan bey bazı şeylerin anlaşılması açısından samimiyetin önemli olduğuna inanıyorum.Bu samimiyet yoksa bazı konuların doğruluğu insanların vicdanına kalıyor.Saygılarımla

    • kadir dedi ki:

      sayın havacı…

      “Sevgili Bilal,
      Bu konuda Hakan Adanır son derece haklı. Bu Şeyh hem Başmüftü ve Ulema Kurulu Direktörü hem de Bilimsel Araştırmalar Kurulu Başkanı . Bu sapkın görüşünü Kur’an’a dayanarak değilde bazı sözüm ona hadislere dayanarak yapmıştır ve bu hadisler maalesef Kütübü Sitte içinde yer almaktadır. Aslında adminin “Dinin Asıl Düşmanı Hadisler” adıyla açtığı bölümde gerçekleri olduğu gibi anlatmış. Marifetname’deki saçmalıklara din adına bilimsel yorumlar diye bakıldığında ve hala bu kitabın ön sözüne bugünün islam din alimleri önemli bir kaynak diye yazıyorsa müslümanların neden geri kaldığını anlamak zor olmayacaktır.”

      görüyorum ki film kaldığı yerden devam ediyor.. adam kim olursa olsun.. kendi düşünceleri ayrı kuranı kerim ayrıdır.. türkiyede de cami hocalarının çoğu kuranı kerime tam vakıf değillerdir. işinize geleni gözünüzde byütüp, işinize gelmeyenide küçültüp cahil yerine koyuyosunuz..

      • hakan adanır dedi ki:

        Kadir bey bu din sizin tekelinizdemi onu anlamıyorum ben adam sudi arabistanın baş müftülerinden neden anlamak istemiyorsunuz.Adam senin başındaki saç teli kadar kuranı okumuştur.Sen kalkıp utanmadan hala adamı yalanlıyorsun.Yaw kardeşim sana şeriatla yönetilen bütün ülkelerin fetvalarını yayınlarım bunlar kalkıp cin ali kitabını örnek almıyorlar senin yüce sandığın kuranı örnek alıyorlar yada hadisleri örnek alıyorlar sen daha neyin kafasındasın 1.5milyar insan anlamıyor kurandan, sen bilal bide yasir anlıyorsunuz.

      • 1okuyucu dedi ki:

        Kadir;

        —-görüyorum ki film kaldığı yerden devam ediyor.. adam kim olursa olsun.. kendi düşünceleri ayrı kuranı kerim ayrıdır.. türkiyede de cami hocalarının çoğu kuranı kerime tam vakıf değillerdir. işinize geleni gözünüzde byütüp, işinize gelmeyenide küçültüp cahil yerine koyuyosunuz.. (senden alıntı)

        filmin kaldığı yerden devam ettiği filan yok, film 14 asır sene önce gösterime girdi, aktörleri değişse de senaryo aynı,

        o nedenle mevcut senaryodan başka türlü film bekleme, çünki dünya yerinde durdukça izlenecek olan tek film bu?

  586. hakan adanır dedi ki:

    Havacı bey sizi samimiyetinizden dolayı tebrik ederim saygı ve sevgilerimle

  587. hakan adanır dedi ki:

    1okuyucu bunları alıp götüreceksin arabistana kuranın ayetlerini yorumlatacaksın bu abilerimize (bilal bide kadir beyler) sen cümbüşü o zaman gör bu araplar ineğin trene baktığı gibi bunlara bakmazsa ben hiç bir şey bilmiyorum.Diyorlarki adamın dedikleri kurana bide islama mal edilemez .Yaw bu arabın taşına ve toprağına kurban olacak milyonlarca öküz var bunların burada yaptığı edebiyata bak. Bilal abi bide kadir abi siz buradan arabistana gidecek olan hacı adaylarınada engel olun onlar kuranı yanlış biliyor öyle bir ibadet yok söyleyin bakalım başınıza gelen bir anlatıma konu olan tavuğun başına geliyor mu

    • 1okuyucu dedi ki:

      Hakan Adanır;

      Nereden yola çıkarsan çık (namazda) yüzünü Mescid-i Haram tarafına çevir. Bu emir Rabbinden sana gelen gerçektir. (Biliniz ki) Allah yaptıklarınızdan habersiz değildir. (bakara-149)

      onlar Arabın haklı olduğunu anlayamıyorlar, o yüzden haksız yere Arab’a kızıyorlar, halbuki adam doğru söylüyor, yüzünü veya yönünü Kâbeye çevirebilmen için yeryüzünün dümdüz olması gerekiyor diyor, hemde haklı olarak diyor,

      dünya küre benzeri yuvarlak bir şekilde olduğu zaman Kâbeden bakıldığında ufuk çizgisinin ilerisinde kalanlar yönünü Kâbeye değil, Kâbeyi ıskalayarak boşluğa çevirmiş olurlar,
      (benim bununla ilgili olarak yazdığım bir mesajda plâstik bir topa yapıştırılan kibrit çöplerinin sonsuz sayıda farklı yönü göstereceğinden bahsetmiştim)

      dünyanın yuvarlak olduğu ve kendi ekseni etrafında döndüğü, keşfedilmeden önce Muhammed dahil hiç kimse tarafından bilinmiyordu, herkes dünyayı öküzün boynuzlarındaki dümdüz bir toprak parçası sanıyorlardı, (eğer keşfedilmeseydi, bizde öyle sanacaktık) güneşin doğudan doğduğunu, batıdan battığını sanıyorlardı, halbuki güneşin hiç doğmadığını, hiç batmadığını, dünyanın kendi ekseni etrafında dönmesinden dolayı güneşin aydınlatamadığı tarafın karanlık olduğu bilmiyorlardı, hatta zülkarneyn de öyle sanıyordu,

      şimdi o adam, peygamberine, “peygamberim kusura bakma ama dünya senin sandığın gibi öküzün boynuzlarındaki dümdüz toprak parçası değilmiş” diyebilir mi?

      şimdi o adam, Kuranın tanrısına, “kusura bakma ama, yeryüzünün her yerinden yönümüzü Kâbeye dönmek mümkün değilmiş” diyebilir mi?

      yani adam yeryüzü dümdüz derken son derece haklı, işte onlar bunu anlamadıkları için adama kızıyorlar, neye dayanarak kızıyorlar, bilimsel gerçeklere dayanarak kızıyorlar, kızmaya ne hakları var, adamın elinde kapı gibi bakara-149 var, herhalde bakara-149’u o adam yazmadı.

      • hakan adanır dedi ki:

        1okuyucu bu adamlar bilal gibi 1000tanesini sağ cebinden sol cebine koyar kuranı bilen insanlar çoğu daha kuşku halindedirler dünya nasıl yuvarlak olur diye tabi bunları konuşmak işlerine gelmiyor.Bİlalde biliyor adamın yalan söylemediğini bilalinki cahil cesareti,bakalım bilal ne zaman peygamberliğini ve yeni dini ilan edecek çünkü yazdıklarından bu anlaşılıyor.

      • 1okuyucu dedi ki:

        Hakan Adanır;

        Arapta ayetleri kurtarmanın derdinde ama kaş yapayım derken göz çıkarıyor, ben resmin bütününe baktığımda, 1400 sene önceki Arap toplum yapısını dayatmaya kalkan bir kitap görüyorum, hemde toplumun cinsiyet ve statüye göre kategorize edildiği bir toplum yapısının dayatıldığı bir kitap görüyorum,

        bilimsel gerçeklerle çelişen ayetler görüyorum, aslında onlarda işin farkında ama düzenlerinin bozulmasını istemiyorlar, çünki ellerindeki kitap çok bereketli bir kitap, eline alıpta ihya olmayan yok?

        ayrıca dinler arası rekabet zorunlu olarak dinlerin savunulmasını mecbur bırakıyor, aslında üç semavi dini de al birini vur ötekine, ama gelgelelim işi pişkinliğe verip istiflerini bozmuyorlar, yani üç maymunu oynuyorlar, neyin ne olduğunun farkına varanlarda ses çıkaramıyor, inanmış gibi davranıyorlar,

        bana göre semavi din mensuplarının içerisinde gerçekleri görenler azımsanmayacak kadar çok? yani diyorum ateisti sadece din dışında arama, dinlerin içerisinde de bolca var, ölçü olarak, kim dinden nemalanıyorsa bilgi ateist olma ihtimali oldukça yüksek,

        —-bilal ne zaman peygamberliğini ve yeni dini ilan edecek çünkü yazdıklarından bu anlaşılıyor. (senden alıntı)

        onu peygamberlik kesmez, o tanrılığa oynuyor, Kuranın tanrısının gönderdiği ayetleri beğenmeyip, bu ayet böyle olmalı diyerek değiştirip duruyor, yani ayetleri günümüze uyarlamaya çalışıyor ama bilmiyor ki Kuranın tanrısı ayetlerini 1400 sene önceki ilkel ataerkil toplum yapısını, 1400 sene önceki bilimsel verileri esas alarak göndermiş,

        yani Kuranın tanrısı bile onu kesmiyor, Kuranın tanrısını kendi isteğine göre kırkıp duruyor, orasını burasını restore ediyor, ona kafa tutuyor, sen filanca ayette öyle demek iştemişsindir diyor, tanrının niyetini kendi doğrularına göre okumaya kalkıyor, ama dediğim gibi elindeki kitabın günümüze hitap etmediğini bilmiyor,

        aslında semavi dinler tarihine baksa, dinlerin insanlığa kan ve gözyaşından başka bir şey getirmediğini görecek ama cesareti yok bakamıyor, gördüğü rüyanın bitmesini istemiyor, o nedenle gözlerini açıp ta bakamıyor,

    • rammsteinn dedi ki:

      bu sitede 1 senedir yazışırız. o kadar çok şey öğrendimki dindar arkadaşlardan;

      cennette huri yokmuş,
      miraç diye bir olay hiç yaşanmamış,
      mikail diye bir melek yokmuş,
      şefaat kimse edemezmiş vs vs

      bunlar islamı değişik bir versiyona yükseltmişler.. update etmişler V2 yapmışlar.

      araba bunların bildiği din nedir diye sorsan “islam olmadığı kesin” der.

      • hakan adanır dedi ki:

        bu dine mensup o kadar insan var.
        geçenlerde cübbeli hocanız tv de coşmuş. “peygamberin kılı bende” diyor. demekle de kalmıyor. kılın devamlı uzadığını iddia ediyor. etmekle de kalmıyor vermiş coşkuyu
        “inanmayan varsa noter ölçsün uzadığını ispat ederim” diyor.
        kalkıp bir kişide diyemiyor ki “olmaz öyle şey” diyemez. ne kadar akla mantığa ters olsada bu mucizevi gibi görünen saçma sapan iddiaya inanmış gibi görünüyor.
        dindar arkadaşların diyeceği belli “onun dediği islamı bağlamaz”
        peki ne bağlar?(senden alıntı)

        sevgili rammsteinn bunlar her alanda böyle adi, şerefsiz,karaktersiz, düzenbaz insanlar o kıl uzayınca sınav belli olmuyor dimi? peygamberi öveceklarya allah yerine koyacaklarya mucize lazım o lazım bu lazım. Fakat bizler buradaki dindar arkadaşlardan bazı şeyler isteyince sınav belli olduğu için o şeyleri malesef vermiyorlar bize, sırf allahın sınavı belli olmasın diye fakat iş peygambere gelince sınavın pek önemi kalmıyor.

        Özetle,yüce Allah güneş,ay,dünya ve bütün gök cisimlerinin hareketlerini bir sistemle düzenlemiş olup,bunların yörüngeleri arasında öyle müthiş bir mesafe koyduğundan hiç birinin kendi yörüngesiden çıkıp diğeriyle çarpışması söz konusu olamıyor” ama bu durum yanlız kıyamete kadar devam edecek..!!!.(bilalbeyden)

        sevgili rammsteinn bilal arkadaşımız yukarıda yazdığı yazının yalan olduğunu benden senden iyi biliyor.Tabi bunların olaylara bakış açıları farklı bunlar gidip cübbeliyi,sarıklıyı,kılpresti dinleyeceklerine biraz belgesel izleseler neyin ne olduğunu anlayacaklar ama onlarda bu mantık ne arar,onlar gitsin pilot kalemle ateizm nasıl yerle bir edilir otür şeyler izlesinler.

        Sevgili rammsteinn bugün hepimiz biliyoruz ki kuranın evrensel bir kitap olma ile alakası yoktur .Kuran sadece kendini arap kavmine göre düzenlemiştir.Emeviler zamanla bu farkı görüp kuranı evrensel göstermek için her türlü hileye başvurmuştur.

        4/İBRÂHÎM-4: Ve mâ erselnâ min resûlin illâ bi lisâni kavmihî li yubeyyine lehum, fe yudillullâhu men yeşâu ve yehdî men yeşâ’(yeşâu), ve huvel azîzul hakîm(hakîmu).
        Hiçbir resûlümüz yoktur ki; Biz, onu kendi kavminin lisanıyla göndermiş olmayalım. Onlara (kendi lisanlarıyla) beyan etsin (açıklasın) diye. Öyleyse Allah, dilediğini (Allah’a ulaşmayı dilemeyenleri) dalâlette bırakır. Dilediğini (Allah’a ulaşmayı dileyenleri) hidayete erdirir. Ve O, Azîz’dir, Hikmet Sahibi’dir.

        Bu ayet zaten neyin ne olduğunu anlamamıza yetiyor. Demekki allah bir çine bir japona veya bir eskimoya peygamber göndermeyi unutuyor.Neyse zaten müslüman arkadaşlarımız olayları görmek istedikleri gibi açıklıyorlar.Bu onların sorunu, ama kalkıpta bana kuranın evrenselliğinden, bilimselliğinden bahsetmesinler.

        Bir sürü saçma sapan şeyler var kuranda şimdilik kabul etmiyorlar ama kabul edecekler nasılki hadisleri inkar etmeye başladılar,gerçek olan herşeyi kabul etmeye başlayacaklar,yada bazı şeyleri kurana monte etmeye çalışacaklar,şimdiden evrimci dinciler oluşmaya başladı misalen, bakalım ne zaman evrimci olacaklar… saygılarımla

  588. Havacı dedi ki:

    1okuyucu
    Önceki yorumunda “bilgisayarla tanışmadan önce, tüm tahsil hayatım dahil, hiçbir kişiye matematik problemlerinin nasıl çözüleceğini sormadım, bilgisayarla tanıştıktan sonrada matematikle ilgim kalmadı, eğer ömrüm yeterse belki torunum vasıtasıyla matematiğe tekrar merhaba diyebilirim,” diyorsun. Demek ki tahsil hayatın boyunca matematikte başarılıymışsın. Tebrik ederim. Bilgisayarla tanıştıktan sonra matematikle ilgin kalmadığına göre herhalde sadece arızalı kart değişimi, ya da devre takibiyle eleman değişikliği yapıyordun. Eğer yazılım mühendisi olsaydın matematiği hatta en ileri matematiği kullanacaktın, belki bu arada yetersiz kalacak ve matematikçiden destek alacaktın. Neyse ki sadece işin tamiri kısmında kalmışsın.

    Yine bir yorumunda diyorsun ki “dünyanın yuvarlak olduğu ve kendi ekseni etrafında döndüğü, keşfedilmeden önce Muhammed dahil hiç kimse tarafından bilinmiyordu, ”
    Dünya’nın küre şeklinde olduğunu ilk kez Platon ve Aristo ilan etti ve dünya’nın çevresi ilk kez M.Ö. 240’ta Yunanlı filozof Eratosthenes tarafından hesaplandı. Bu hesaplamayı Musa kardeşlerin daha önce yaptığı da iddia edilmektedir. Yani miladı 7 nci yüzyıla yaşayan insanlar dünyayı tanımayan, kalbin ve beynin fonksiyonlarını bilmeyen yaratıklar değildi. Eğer sadece aklına güvenmeyip araştırsaydın bu bilgiye erişebilecektin.
    Sen bir gaf daha imza atarak diyorsun ki “dünya küre benzeri yuvarlak bir şekilde olduğu zaman Kâbeden bakıldığında ufuk çizgisinin ilerisinde kalanlar yönünü Kâbeye değil, Kâbeyi ıskalayarak boşluğa çevirmiş olurlar, (benim bununla ilgili olarak yazdığım bir mesajda plâstik bir topa yapıştırılan kibrit çöplerinin sonsuz sayıda farklı yönü göstereceğinden bahsetmiştim)” Sen ne kadar büyük bir dahisin ey 1okuyucu. Uçaklar hedeflerine varmak için rotalarını düz harita üzerinde belirlerler, senin ifadelerini bu rota planlamasına uygularsak hiç bir uçak yere inemez hepsi atmosferi geçmeye kalkar (tabi ki geçemez sebeplerin istersen sana yazarım.) Halbuki tüm uçaklar planladıkları rota üzerinden hedeflerine varırlar. Kabeye yönelmekte aynı şekildedir. Sanırım anlayan için bu yeter.

    Bu sitede yer alan “Kur’an da beyin yok iddiası” ise bence sitenin en zayıf tarafı. Bugün bile biz mecazi anlamlar kullanıyoruz. Kalpsiz adam, beyinsiz insan derken bunlarda gerçekten kalp ve beyin olmadığını mı ifade ediyoruz. Seni kalpten seviyorum dediğimizde ne anlıyoruz? Bu örnekleri genişleterek bu iddianın ne kadar safdillik olduğunu sen bile anlarsın.
    Saygılarımla

    • 1okuyucu dedi ki:

      Havacı;

      sayılara karşı küçük yaşımdan beri ilgim vardı, yani sayılar benim hobim, her yeni öğretim yılında ilk işim matematik kitabındaki açıklamaları okuyarak tüm soruları çözmekti,

      bilgisayarla ilgim sadece kullanıcı olmaktan öteye değil, sayılara olan ilgimden dolayı, excel de bazı sayısal programlar yaptım, neler olduğunu söylememe gerek yok ama oldukça kullanışlı olduğunu söyleyebilirim.

      yani, matematiği ben icat etmedim, mevcut kitapları inceleyerek hocalar dahil başkalarından yardım almaya gerek görmedim, hepsi bu,

      —– Dünya’nın küre şeklinde olduğunu ilk kez Platon ve Aristo ilan etti ve dünya’nın çevresi ilk kez M.Ö. 240’ta Yunanlı filozof Eratosthenes tarafından hesaplandı. Bu hesaplamayı Musa kardeşlerin daha önce yaptığı da iddia edilmektedir. Yani miladı 7 nci yüzyıla yaşayan insanlar dünyayı tanımayan, kalbin ve beynin fonksiyonlarını bilmeyen yaratıklar değildi. Eğer sadece aklına güvenmeyip araştırsaydın bu bilgiye erişebilecektin. (senden alıntı)

      bu bilgiyi bende biliyorum ama resmen kabul edilmediği için toplumca kabul görmüyordu, yani toplumca geçerliliği benimsenmeyen bir teoriden ibaretti, hatta toplum dünya dönüyor diyen adamı bile kaale almayıp dünyanın düz olduğunu sanıyordu, dünyanın küre benzeri bir cisim olduğu, kendi ekseni etrafında döndüğü bilimsel olarak ispatlandıktan sonra toplumca genel kabul gördü, ne yani şimdi bende sana bahsetmedin diye galileyi bilmiyorsun mu diyeceğim?

      umarın bilmeyenler derken bilim adamlarını değil toplumu kastettiğimi anlamışsındır,
      ayrıca, ben mevcut olanı yorumlarken başkalarına ihtiyaç duymadığı söylüyorum, yani kendi aklım varken akıl hocalarına gerek duymuyorum, sen beni seyyar Tayyarla karıştırdın galiba?

      —–Sen ne kadar büyük bir dahisin ey 1okuyucu. Uçaklar hedeflerine varmak için rotalarını düz harita üzerinde belirlerler, senin ifadelerini bu rota planlamasına uygularsak hiç bir uçak yere inemez hepsi atmosferi geçmeye kalkar (tabi ki geçemez sebeplerin istersen sana yazarım.) Halbuki tüm uçaklar planladıkları rota üzerinden hedeflerine varırlar. Kabeye yönelmekte aynı şekildedir. (senden alıntı)

      uçaklar rotalarını düz harita üzerinde belirlerler ama yaptıkları hareket dairesel harekettir ve yer yüzeyinden aynı yükseklikte sabit olarak kalabilmeleri hız bileşenlerinden dikey hız yön vektörünün yer çekimi ivmesine eşit olmasıyla mümkündür, bunu sağlayan hesaplamalar fizikçilerin uzmanlık alanına girer,

      ivmeli harekette hızın sabit olmayıp seçilen ivmeye göre artması veya azalması olduğunu söylemeye gerek yok herhalde,

      karganın cevizi kırmak için çıkabildiği kadar yükseğe çıkarak cevizi aşağıya bırakması artan ivmeli hızın cevizi kıracağını anlamış olmasındandır,

      uçak doğrusal hareket yapsaydı, atmosferden çıkıp giderdi, bu ancak dikey hız yön vektörünün yatay hız yön vektöründen çok büyük olmasıyla mümkün olurdu, oysa bu uçaklar için mümkün değildir, çünki atmosferden çıkabilmek ancak yukarı hareket yapabilen uydular için söz konusudur, onlarda zaten bir rampada dikey konumda iken güçlü bir ateşleyiciyle yukarı doğru fırlatılırlar, yukarı yükseldikçe hızları her saniyede yer çekimi ivmesi kadar yavaşlarlar, bu sırada uydudaki yedek ateşleyiciler devreye girerek hızı arttırırlar, ta ki uydu atmosferi terk eden kadar,

      kısaca söylersek, uçaklar dairesel hareket yaparlar, haritanın düz veya küre şeklinde oluşunun bir önemi yoktur,

      bir deniz kıyısına otur, limandan ayrılan gemiyi teleskopla takip et, ufuk çizgisinde geminin kaybolduğunu göreceksin, halbuki gemi kaybolmamıştır, sadece senin görüş açından çıkmıştır, bu bakışlarımızın yönünün doğrusal olduğunu gösterir, bu yüzden önümüzdeki duvarın arkasını göremeyiz,

      bir kağıda bir çember çiz, çember üzerinde bir nokta işaretle, çembere dışından rastgele teğetler çiz, teğetlerin çembere değdikleri noktalarda teğete dik olacak şekilde çöpten adamlar çiz, bak bakalım çöpten adamlar nereye bakıyor, herhalde ayaktayken yer yüzeyine dik durmadığımızı iddia etmeyeceksin?

      özetle uçak dairesel hareket yapsa da bizim yönümüzde bakış açımızda doğrusaldır,

      ufuk çizgisinin 5 km. olduğunu varsayalım, eline ayakları 5 km. açılmış bir pergel al,
      pergelin bir ucunu Kâbeye değdir ve bir daire çiz, yani merkezi Kâbe olan, yarıçapı 5 km. olan bir daire çiz, işte ancak o dairenin sınırında veya içerisinde kalanlar yönünü Kâbeye çevirebilir, dairenin dışındakiler ise Kâbeyi ıskalar,

      yani kalkış yerinden Kâbeye yönelen bir uçak dairesel hareket yaptığı halde Kâbeye varana kadar yönü Kâbeye doğru değildir, yönü ve bakış açısı doğrusal olan bir insan için Kâbe merkezli ufuk çizgisinin dışında kalanlar için Kâbeye yönelmek hiç mümkün değildir,

      —–Sanırım anlayan için bu yeter. (senden alıntı)

      ben bunu böyle anladım, eğer sen böyle değildir diyorsan bir de sen anlat,

      • Havacı dedi ki:

        1okuyucu sen oldukça eğlenceli adammışsın. Sana tam cevap verecekken Amerika’da yaşayan Müslümanların Kabe’ye nasıl yönelecekleri konusundaki düşüncelerini okuyunca beynim dumura uğradı. Bazen akıllı uslu yazıyorsun bazen bir şey mi içiyor ya da çekiyorsun anlamıyorum, saçmalıyorsun. Bence ne kullanıyorsan bırak, sağlığın ve bizimde akıl sağlığımız için.
        Eğer bir şey çekmemişsen ve kafan dumanlı değilse biz kendi yorumumuza dönelim. Diyorsun ki “bilgisayarla ilgim sadece kullanıcı olmaktan öteye değil, sayılara olan ilgimden dolayı, excel de bazı sayısal programlar yaptım, neler olduğunu söylememe gerek yok ama oldukça kullanışlı olduğunu söyleyebilirim.” Excel’de sayısal programlar yapmışsın. Aferin. Benim bilgisayar yazılımcılığı dediğim konuyu yanlış anlamışsın. Hani sana excel’i hap haline getiren ve senin de kullanımına sunan algoritmayı geliştiren ve programlama dillerini ileri matematikle kullananlardan bahsetmiştim. Sen bana excel’i anlatıyorsun.
        Bana uçuş dinamiği ile ilgili bilgiler vermişsin, bunlar oldukça doyurucu bilgiler(!) Çok aydınlandım.(!) . Eğer rumuzumu dikkate alsaydın detaylara girmezdin. Olsun yine de birşeyler araştırıp bulmuşsun. Senin bana anlatmaya çalıştıklarını biz hava tüneli laboratuarında gövde, kanat üzerinde deneysel olarak elde ettiğimiz verileri Aerodinamik bilimi içinde değerlendiriyor ve modelliyorduk.
        Yine diyorsun ki “uçak doğrusal hareket yapsaydı, atmosferden çıkıp giderdi….. uçaklar dairesel hareket yaparlar.” Oysa ki uçaklar rotaları boyunca bir noktadan diğer bir noktaya doğrusal hareket yaparlar, çünkü iki noktadan bir doğru geçer. Ama uçaklar atmosferden çıkıp gitmezler. Uçaklar atmosfer içinde hareket ettiklerinden ve yerçekimine maruz kaldıklarından eğrisel bir yörünge izlerler ama bu uçakların iki nokta arasında doğrusal gitmesine mani değildir. Jet tepkimeli uçaklar JP4, JP8 gibi hariçten oksijene ihtiyaç duyan yakıtların patlayarak yanmasıyla itici gücü elde ederler. İrtifa yükseldikçe oksijen azalacağından istenen tepkimede dolayısıyla güç elde edilemez, bu nedenle uçaklar belli bir uçuş irtifasının üzerine çıkmazlar. Ayrıca atmosferi geçecek şekilde de tasarımlanmamışlardır. Atmosfer dışına çıkacak olan roketlerin yakıtları oksijeni kendi içinde sıkıştırılmış katı yakıt kullanırlar, bu nedenle uzayın oksijen olmayan bölgelerinde de gerekli tepkimeleri elde ederler.
        Yine diyorsun ki “atmosferden çıkabilmek ancak yukarı hareket yapabilen uydular için söz konusudur, onlarda zaten bir rampada dikey konumda iken güçlü bir ateşleyiciyle yukarı doğru fırlatılırlar”. Atmosferden çıkmak için roketin illaki dikey olarak fırlatılması gerekmez. Uzay mekiğinin nasıl çalıştığını istersen bir araştır, sana burada hazır bilgi vermeyeyim. Dikey fırlatmanın uçuş dinamikleri ve prensipleri farklıdır.
        Kabe’ye yönelme konusuna gelince sen gene çöpten adamlar yapmaya ve topla oynamaya devam et. Ama ben sana yine açıklamada bulunayım. Zaten şu anda Kabe’ye yönelmek mümkün değil, çünkü Kabe’nin çevresi devasa otellerle çevrilmiş durumda!!??. Nerede olursanız olun yönünüzü Kabe’ye çevirin anlamındaki ayete karşılık verirken kafan dumanlıydı herhalde. Ben sana desem ki yüzünü Ankara’ya, İstanbul’a, İzmir’e, Adana’ya dön desem herhalde bir yöne döner ve işaret edersin. Şimdi ben sana Ankara kutup yıldızının yanında mı diye sorarsam doğru mu olur? Nihayet işaret ettiğin şey uzayda bir yere karşılık gelecek. 7 nci yüzyılda bile insanlar şehirlerin birbirlerine göre konumlarını biliyorlardı, hele bugün uydulardan alınan koordinat bilgileriyle noktasal atış yapılabilmektedir.
        Ben bu sitede daha ciddi yorumcularla karşılaşacağımı umarak girmiştim ama 1okuyucu beni hayal kırıklığına uğrattın. İstersen bana cevap yazma artık.

      • 1okuyucu dedi ki:

        Havacı;

        öncelikle söyleyeyim, alkole alerjim olduğu için alkol kullanmıyorum, her zaman için ayık biriyim, ayrıca içmeden sarhoş olanlardan hiç değilim, yani beyni uyuşturulmuşlardan hiç değilim, hapçıda değilim, sadece yarım baş ağrısı denilen şiddetli baş ağrısında bir adet ağrı kesici içerim, kısacası hiçbir şey kullanmıyorum,

        söylemlerim sana saçma geliyorsa çirkin yakıştırmalar yerine saçmalıyorsun dersin olur biter,

        benim burada esas anlatmak istediğim, insanların bakış açıları ve yönlerinin doğrusal olduğunu, dünyanın yuvarlak olması nedeniyle görüş açısı dışındaki bir noktaya yönelemeyeceğidir,

        ayrıca ben yazılımcı değilim, excelde yaptığım programlar tamamen hobi amacıyla yaptığım amatörce programlar, yazılım diliylede bir ilgisi yok, birkaç basit komutla oluşturulmuş formüllerden ibaret,

        —Sen bir gaf daha imza atarak diyorsun ki “dünya küre benzeri yuvarlak bir şekilde olduğu zaman Kâbeden bakıldığında ufuk çizgisinin ilerisinde kalanlar yönünü Kâbeye değil, Kâbeyi ıskalayarak boşluğa çevirmiş olurlar, (benim bununla ilgili olarak yazdığım bir mesajda plâstik bir topa yapıştırılan kibrit çöplerinin sonsuz sayıda farklı yönü göstereceğinden bahsetmiştim)” Sen ne kadar büyük bir dahisin ey 1okuyucu. Uçaklar hedeflerine varmak için rotalarını düz harita üzerinde belirlerler, senin ifadelerini bu rota planlamasına uygularsak hiç bir uçak yere inemez hepsi atmosferi geçmeye kalkar (tabi ki geçemez sebeplerin istersen sana yazarım.) Halbuki tüm uçaklar planladıkları rota üzerinden hedeflerine varırlar. Kabeye yönelmekte aynı şekildedir. Sanırım anlayan için bu yeter. (senden alıntı)

        yukarıdaki alıntıya tekrar dönersek, insanların bakış yönlerinin uçak rotasıyla ne alakası var? uçakların manevra kabiliyetleri var, istedikleri yere yönelebilirler ama insanlar ufuk çizgisine baktıklarında sadece ufuk çizgisinin üzerindeki nesneleri görebilirler ufuk çizgisinin altındaki nesneleri göremezler, bakış açımızın doğrusal olduğunu da sana gemi örneğiyle anlatmıştım,

        yani senin verdiğin uçak örneği aslında abes bir örnekti, çünki insanların bakış açısıyla uçak rotasının hiç bir ilgisi yok,

        ben sadece senin uçaklar atmosferden dışarı çıkarlar ifadene karşılık yer çekimi ivmesi nedeniyle bunun mümkün olamayacağını söyledim ama sen anlaşılıyorki buraya ihtisas alanı olarak gördüğün bir konuda konuşmak amacıyla hiçbir ilgisi olmasada uçak örneği vererek konuyu uçaklara getirmeye çalışmıssın,

        benimle uçak konusunda polemiğe girerek konuya cevap veremediğini örtmeye çalışıyorsun,

        —-Oysa ki uçaklar rotaları boyunca bir noktadan diğer bir noktaya doğrusal hareket yaparlar, çünkü iki noktadan bir doğru geçer. Ama uçaklar atmosferden çıkıp gitmezler. Uçaklar atmosfer içinde hareket ettiklerinden ve yerçekimine maruz kaldıklarından eğrisel bir yörünge izlerler ama bu uçakların iki nokta arasında doğrusal gitmesine mani değildir (senden alıntı)

        ayrıca ben uçuş dinamiği ile ilgili bilgiler vermedim, uçakların dairesel hareket yaptıklarını, bizim görüş açımızın ve yömümüzün doğrusal olduğunu anlatmaya çalıştım, sen uçakların yükselme avantajlarını kullanarak kısa mesafelerde doğrusal hareket yaptıklarını söylemişsin

        elbette uçaklar yükselme avantajlarını kullanarak belirledikleri rota sayısına göre, dünyanın çevresinde üçgen, dörtgen beşgen çizebilirler, hatta bir pilot 100 tane rota belirleyip daireyi andıran bir çokgen şeklinde de dünyanın çevresini dolaşabilir, sen bana uçakların dünyanın çevresinde dairesel hareket yapamayacaklarını söyleyebilir misin?

        —-Kabe’ye yönelme konusuna gelince sen gene çöpten adamlar yapmaya ve topla oynamaya devam et. Ama ben sana yine açıklamada bulunayım. Zaten şu anda Kabe’ye yönelmek mümkün değil, çünkü Kabe’nin çevresi devasa otellerle çevrilmiş durumda!!??. Nerede olursanız olun yönünüzü Kabe’ye çevirin anlamındaki ayete karşılık verirken kafan dumanlıydı herhalde. Ben sana desem ki yüzünü Ankara’ya, İstanbul’a, İzmir’e, Adana’ya dön desem herhalde bir yöne döner ve işaret edersin (senden alıntı)

        ne yani, Kâbenin etrafı devasa otellerle çevrilmeden önce Kâbeye yönelmek mümkün müydü?

        cevap olarak bula bula bunumu buldun, daha önce yöneldiğin yönde karşında Kâbe mi vardı ki devasa otelleri bahane ediyorsun, ben yönümü Ankara istikametine döndüğümde, yönüm Ankaraya doğru mu oluyor? yoksa gökyüzüne doğru mu oluyor?

        ben insanın yöneldiği yönden bahsediyorum, yöneldiği yönün tıpkı çöp adamlar gibi doğrusal olduklarını söylüyorum, bakış açıları dairesel olmadığı için ufuk çizgisi altında kalan yerlere yönelemiyeceğini söylüyorum,

        o nedenle sen o çöpten adamları yabana atma, o çöp adamlar çember üzerine çizilen teğetleri temsil ediyor,

        madem anlattığım kurgu komiğine gitti Kâbenin tam zıddı yerdeki insanların hangi yöne döneceğini de söyleseydin bari,

        —Nihayet işaret ettiğin şey uzayda bir yere karşılık gelecek. 7 nci yüzyılda bile insanlar şehirlerin birbirlerine göre konumlarını biliyorlardı, (senden alıntı)

        insanlar 7. yüzyılda da yerleşim birimlerinin yönlerini biliyorlardı ama dünyayı düz sandıkları için ilgili yerleşim birimlerine yöneldiklerini sanıyorlardı, üstelik aradaki dağları tepeleri engel olarak bahane etmiyorlardı, yani arada dağlar tepeler olsada yönelmiş olmayı yeterli görüyorlardı, senin gibi devasa otelleri bahane etmiyorlardı, bugün ise insanlar yöneldikleri yerlerin kendi doğrultularının bir hayli aşağısında kaldığını idrak edebilecek bilimsel verilere sahipler,

        yani isteselerde yüzlerini Kâbeye çeviremeyeceklerinin bilincindeler, işte Arapta bu yüzden iki arada bir derede kalmış, ayeti kurtarmak için madara olmayı göze alarak dünya düzdür diyerek fetva vermiş?

        —Ben bu sitede daha ciddi yorumcularla karşılaşacağımı umarak girmiştim ama 1okuyucu beni hayal kırıklığına uğrattın. İstersen bana cevap yazma artık. (senden alıntı)

        bu site inanç konularının işlendiği bir site, yani muhabbet yeri değil, birbirimize hitaben yazmak zorunda değiliz, inanç konularıyla ilgili bilgilerini ortayada yazabilirsin, benimle ilgili hayal kırıklığı yaşamış olman, engin bilgilerinden faydalanamayacığız anlamına gelmez, herhalde inanç konularıyla ilgili seninde söyleyecğin bir şeyler mutlaka vardır,

        örneğin; yasak meyvenin ne olduğunu bize anlatabilirsin, çünki hiç birimiz yasak meyvenin ne olduğu hakkında bilgiye sahip değiliz, anlatırsan sayende öğrenmiş oluruz,

        cevap verme gereği duyarsan, bana hitaben yazmak zorunda değilsin, ortaya yazman yeter, ayrıca, yasak meyve benim tekelimde değil, isteyen istediği konuda fikir beyan etmekte özgürdür,

  589. Havacı dedi ki:

    Sevgili Bilal,
    Benim bildiğim konuları bana tekrarlamışsın. Söylediklerine katılmakla beraber sosyal gerçekleri göz ardı edemeyiz. Bu şeyhin kullandığı ünvanları dikkate alırsan birçok kişinin bundan etkileneceğini düşünmemek nasıl mümkün olabilir. İnsanların şeyhlerine, imamlarına, üstadlarına imanlarını ve akıllarını kiraya verdiklerini görmezden mi geleceğiz? Bu şeyhin görüşü senin veya benim görüşüm olsaydı elbette öncelikle seni ve beni bağlardı ve insanlar üzerinde bir etkimiz olmazdı. Benim gençliğim 1980 öncesi Seyyid Kutup, Hasan El Benna, Mevdudi gibi alimlerin ve aktivistlerin kitaplarını okumakla geçti. İnancımdan dolayı hapiste yattım. Ancak bugün 51 yaşıma geldiğimde şunu söyleyebilirim ki şeyh gibi sapkın görüşlere karşı müminleri uyarmak olmalı, yoksa Hakan kardeşimiz gibi bu iddiayı ortaya koyanlara karşı şeyhin bu risalesinin islam adına bir talihsizlik olduğunu ifade etmekten başka çaremiz yoktur. Aksi savunmalar bizi haklı duruma getirmez. Onlar bize ayna tutuyorlar, bu suret biz değiliz diyerek ya da aynayı tutana kızarak sadece kendimizi kandırırız. Yanlışı kabullenmek erdemdir. Marifetname tabiki bizim kaynağımız olmamalı ama bunu kaynak gibi gösteren alimler oldukça zaten az okuyan kulaktan dolma bilgilerle inancını yaşayan mümin kardeşlerimizin etkilenmeyeceğini nasıl düşünebiliriz. Hala sakızın oruç bozup bozmadığını soran halkımıza bunu tv’lerde anlatan hocalarımız hangi ciddi konulara değiniyorlar. Ay ve güneş tutulmasını meleklerin gümüş ve altın arabalarla ayı ve güneşi taşıdıklarını, meleklerin bunları düşürüp yeniden arabaya koyduklarını böylece ay ve güneş tutulmasını izah eden ve zamanında medreslerde ilim kitabı olarak okutulan marifetname bizim gerçeğimizdir.
    Sevgili Bilal, umarım senin gibi okuyan, araştıran gençlerimiz çoğalır ve gerçek dinin ne olduğunu anlatma fırsatını buluruz. Eğer beni bir ağabey gibi dinlemek istersen karşı taraf haklı olduğunda bu erdemi göster ve kabul et. Aslında seninle tanışmakta isterim.
    Selam ve dua ile.

    • hakan adanır dedi ki:

      Ancak bugün 51 yaşıma geldiğimde şunu söyleyebilirim ki şeyh gibi sapkın görüşlere karşı müminleri uyarmak olmalı, yoksa Hakan kardeşimiz gibi bu iddiayı ortaya koyanlara karşı şeyhin bu risalesinin islam adına bir talihsizlik olduğunu ifade etmekten başka çaremiz yoktur. Aksi savunmalar bizi haklı duruma getirmez. Onlar bize ayna tutuyorlar, bu suret biz değiliz diyerek ya da aynayı tutana kızarak sadece kendimizi kandırırız. Yanlışı kabullenmek erdemdir. Marifetname tabiki bizim kaynağımız olmamalı ama bunu kaynak gibi gösteren alimler oldukça zaten az okuyan kulaktan dolma bilgilerle inancını yaşayan mümin kardeşlerimizin etkilenmeyeceğini nasıl düşünebiliriz.(senden alıntı)
      Sayın havacı gerçekten çok haklısınız ben kesinlikle islam dinine karşı bir insan değilim herkes isteği inancı yaşamakta hürdür.Karşıdaki insanı incitmediği sürece,
      Benim kabullenemediğim nokta hergün yeni bir kişinin çıkıp islam dininden rant elde etmesi hergün çıkıyorlar tvlere insanımızı dini duygularını suistimal ediyorlar ayıp değilmi?30-40 yıldır dediğniz gibi her ramazan ayında sakız orucu bozarmı diye soruyor sorumlusu bunlar değil mi? Herkes inancını yaşamakta serbestir ama iddialı olmamak kaydı benim anlayışıma göre bir budist neyse bir müslümanda odur yeterki ikisininde inancına müdahale edilmesin saygılarımla.

      • rammsteinn dedi ki:

        bu dine mensup o kadar insan var.
        geçenlerde cübbeli hocanız tv de coşmuş. “peygamberin kılı bende” diyor. demekle de kalmıyor. kılın devamlı uzadığını iddia ediyor. etmekle de kalmıyor vermiş coşkuyu
        “inanmayan varsa noter ölçsün uzadığını ispat ederim” diyor.
        kalkıp bir kişide diyemiyor ki “olmaz öyle şey” diyemez. ne kadar akla mantığa ters olsada bu mucizevi gibi görünen saçma sapan iddiaya inanmış gibi görünüyor.
        dindar arkadaşların diyeceği belli “onun dediği islamı bağlamaz”
        peki ne bağlar?

        bedevinin teki “inanmayan cehennemde yanacak” demiş.
        nasıl inandırmışsa arkadaş,insanlar korkudan önüne konursa inanmış.

    • bilal dedi ki:

      Sevgili Havacı,

      Bu güzel açıklamalarınızdan dolayı size teşekkürlerimi arz ederim.Zira anlatıklarınızın tümüne aynen katılıyorum,sizin anlatıklarınızın tümü günümüzün bir gerçeğidir… Maalesef,şeyhler,tarikatlar vs.gibi kur’an dışı oluşumlar mukaddes dinimizi ne hale getirdiklerini hep görüyoruz.bunlar uydurma rivayetlerle dolu olan Kütübi Sitte,şeyhlerinin sözlerini vs.kur’an yerine koymuşlardır,sanki haşa yüce Allah bu kitapları göndermiştir.. Zaten müslümanların geri kalmasına sebep olan en büyük etken de bence bu kur’an dışı oluşumlardır.Ayrıca söz konusu açıklamayı da sizin gibi çok değerli bilgi birikimine sahip olanlara bir şey öğretmek gibi bir düşüncem de olamaz ve bu benim haddim de değil.Ben söz konusu açıklamamla sadece kendimi ifade etmek istedim…!!!
      Hakan bey,bu adamın görüşünü kur’an’a mal etmeseydi ona elbette hak verirdim,ama elinde bir mesnet olmadığı halde bu adamın düşüncesini kur’an’a dayandırırken itırazım da söz konusu oldu.
      Ayrıca benimle tanışmak istediğinizi memnuniyetle karşılıyorum,fakat şuan yutdışından bu siteye giriyorum…

      Allah’a emenet olun,selam ve saygılarımla..

      • hakan adanır dedi ki:

        Bilal bey ne mesnetinden bahsediyorsun senin pişkinliğin yüzleri buldu kaçak dövüşmeyin lütfen sorularımıza bilginiz varsa cevap verin bilginiz yoksa bilmiyorum demeniz yetecektir havacı beyin de dediği gibi erdemli olmak bunu gerektirir. Sen hangi sorularımıza cevap verdinde kalkıp böyle davranıyorsun biz sizi fazla rencide etmek istemeyince sende meydanı boş bulup sallıyorsun gerçekten çok aybediyorsunuz.Yakışıyormu bir türk gencine gerçekleri örtpas etmek böyle bir saçmalıkmı olur. İşinize geldimi islam alimleri birliğinin dediğini kabul edin işinize gelmedimi fetvayı örtbas edin ozaman islam alimler birliğinin dediğide islam alimler birliğini bağlar kuranı ve islamı bağlamaz.Senin dediğinde yalandır hiç bir dayanağı yoktur çünkü sen kutuplar ve problemli yerler konusunda islam alimler birliğinin görüşlerini ölçüt aldın.Kuranda problemli yerler hakkında nasıl ibadet edileceği hakında bilgi vermediği için boş bir kitaptır senin yazdıklarından bu sonuç ortaya çıkıyor.
        KÖYLÜ KURNAZI
        şimdi sorduğumuz sorulara cevap verin lütfen

  590. Havacı dedi ki:

    Sevgili Bilal yorumunda diyorsun ki “Ebu Hanife ve İmam Malik gibi zatların Buharı ve Müslim‘de geçen rivayetlerin çoğu hz.peygaberin sünnetine aykırı olduğu gereçesiyle de bu kitaplardaki bir çok rivayetle amel etmemişledir.”
    Sanırım burada bir bilgi eksikliğin var. Ebu Hanife miladi olarak 699-767 yılları arasında, Buhari ise 810-870 tarihleri arasında yaşamıştır. Sence Ebu Hanife Buhari’nin hadislerini görmüş olabilir mi?

    • bilal dedi ki:

      Sevgili havacı kardeşim,

      1-Ebu Hanife miladi olarak 699-767 yılları arasında, Buhari ise 810-870 tarihleri arasında yaşamıştır. Sence Ebu Hanife Buhari’nin hadislerini görmüş olabilir mi? ‘’ sizden alıntı’’

      Evet,bu verdiğiniz bilgi doğrudur,ama Ebu Hanife ve İmam Malik döneminde şuan Buhari ve Müslim’de bulunan rivayetler ta o zamandan beri kulaktan dolma bilgilerle anlatılırdı. Kulaktan dolma bilgilerle anlatılan söz konusu rivayteler daha sonra Buhari ve Müslim gibi zatlar tarafından derlenip kitap haline getirilmiştir..zaten araştırırsanız Buhari,Ebu Hanifeyi bu tür rivayetlere değil,daha fazla re’ye itimat ettiğinden sürekli tenkit etmiştir…

      Özetle,şuan Buhari ve Müslim’de bulunan rivaytler ta o zamandan beri bu zatların yaşadıkları dönemde kulaktan dolma bilgilerle anlatılıyordu.İşte o zaman bu zatlar söz konusu bir çok rivayetle amel etmemişlerdir..Bu iki imam ne Buhariyi görmüşler,ne de Müslimi.Ama,Buhari bu riveytleri derlerken ona bazı alimlar daha önce Ebu Hanife senin derlerdiğin bu rivaytelerin bir çoğuyla amel etmemiştir deyince,işte o zaman Buhari Ebu Hanifeyi tenkit etmeye başlamıştır…
      .
      2-Ebu Hanifenin sikka ve mütevatir hadislerin sayısı 16-17 tane olduğunu ve bugün Buhari ve Müslim’de mevcut olan rivayetlerin bir çoğu hz.peygamberin sünnetine aykırı olduğu gerkçesiyle bu iki zat bunların çoğuyla amel etmediğini nakleden eser aşağıdadır.

      ”تاريخ الاسلام – دكتور – ابراهيم حسن -ج – 2 – ص – 330
      Tarihul İslam / c/ 2 / s / 330 / Dr.İbrahim Hasan… (Arapça )

      Selam ve dua ile.

  591. hakan adanır dedi ki:

    Eğer,Hakan bey,söz konusu görüşün kur’an’dan esinlendiğine dair bir imada bulunmamış olsaydı,kesinlikle ona hak verirdim.Ama,elinde bir mesnet olmadığı halde adamın bu görüşünü kur’an’a mal etmesi asla kabullenecek bir durum değildir..

    Birilerinin yanlışları islama ve kur’an’a mal etmek,islama iftira etmek anlamına gelir.Zira söz konusu hatanın dayanağı kur’an’da varsa göstersinler..!!! (bilal beyden alıntı)

    Nereden yola çıkarsan çık (namazda) yüzünü Mescid-i Haram tarafına çevir. Bu emir Rabbinden sana gelen gerçektir. (Biliniz ki) Allah yaptıklarınızdan habersiz değildir. (bakara-149)

    onlar Arabın haklı olduğunu anlayamıyorlar, o yüzden haksız yere Arab’a kızıyorlar, halbuki adam doğru söylüyor, yüzünü veya yönünü Kâbeye çevirebilmen için yeryüzünün dümdüz olması gerekiyor diyor, hemde haklı olarak diyor,(1okuyucudan alıntı)

    1okuyucu gereken cevabı vermiş fazlasını istiyorsan dünyanın kurana göre düz olduğu bilgileri ve ayetleri bu sitede mevcuttur.

    yasin 40. Ayet : Leşşemsü yembeğıy leha en tüdrikel kamera velel leylü sabikun nehar ve küllün fı felekiy yesbehun

    Anlamı : Ne güneşin aya çatması yaraşır, ne de gece gündüzü geçebilir; onların her biri kendi yörüngesinde yüzerler.

    yukarıdaki ayet doğrumudur bilal bey ? Gerçi bizim diğer konular netleşmedi neyse, ne 1okuyucunun sorduğu yasak meyvenin ne olduğunu öğrenebildik nede ahzap suresindeki peygamberin elinin altındakilerin kimler olduğunu, neyse biz zaten neyin ne olduğunun biliyoruz, siz bana sorduğum sorunun cevabını verin yasin 40 ayetinin meali yukarıdaki gibimidir.Varsa bir problem kendinizce düzeltiniz.

  592. hakan adanır dedi ki:

    Bilal efendi cevap vereceğin yok yada işen gelmiyor,cevabı en iyisimi biz verelim bak senin allahın dünyayı bu ayettede düz sanıyor gece gündüzü geçemezmiş diyor.Halbuki türkiyede kışın gecelerin,gündüzlerden uzun olduğu herkesçe bilinmektedir.Belkide allahın eksen eğikliğinden haberi yokmuş,belkide heryerde gece ve gündüz vakitlerinin hep aynı olduğunu sanıyormuş,heryeri arabistan gibi görüyorya, bu ayette allah mı gaf yapmış peygamber mi gaf yapmış yoksa cebrail mi gaf yapmış? Belkide başka bir şey demek istemiştir biz anlamıyoruz, tabiki doğrusunu bilal efendi bilir.Bilal bey lütfen bize kuran mantığıyla çoğrafya derside öğretirseniz bizi ihya etmiş olursunuz saygılarımla

    • hüeyin dedi ki:

      kuran ın ruhunu anlamadan sıradan bir metinmiş gibi okunduğunda bu şekilde anlaşılabilir.buda kuran ın bir mucizesidir ,çünki ALLAH bununla imanı olanların imanını artırırken,iman etmeyenlerin de ,isyanını artırmıştır.allah bir tanrı değildir,ama değerlendirmeler karşında bir başka varlık varmış gibi,değerlendirilirse işte o zaman bu şekilde bir anlayış çıkyor ister istemez,yapılması gereken önce ALLAH isimi ile ne anlatılmak isteniyor,nasıldır anladıktan sonra ,değerlendirmeler ,anlayışlar tamamen değişiyor.dünya yaşantısındada normal hayattaki olaylarında dahi değerlendirmeler insanların durdukları yere ,baktıkları açılara göre bile değişir.bakıçlar farklı olunca anlayışlar ve değerlendirmelerde değişiyor.hatta aynı kelime yada sözcük insandan insana olaydan olaya ve hatta tonlamaya göre bile anlamı farklılaşıp değişebiliyor .eğerki bakış açısı değişirse anlatılanlarında anlatılmak istediği gibi anlaşılacağınada eminim.zaten ALLAH arınmayanlar dokunmasın anlayamazlar diye uyarıyor.kuranı kerimde bir birine tezat gibi görünen şeyler aslında birbirinin daha da içeriğidir daha derinidir her akıl seviyesine göre anlam çıkar her topluma ve her zamana göre anlatım vardır.yoksa 1400 yıl öncesinden gelen bir kitap daha ne kadar yıl varsa kalan bu kadar süre ve yaşatılara nasıl hitap edebilir .işte öyle bir anlatım vardır ki genel bir söylem herkes her çağda kendi zamanına göre anlam çıkarabilmeli tıpkı sizlerinde çıkardığı gibi işte inkarcıların inkarını artırıyor benim ve benim gibilerin ise imanını artırıyor ne kadar büyük ve mükemmel.mecnuna kızarak ,bumu aklını yitirdiğin leyla diye çünli çok güzel değilmiş,mecnunun verdiği cevap ise çok düşündürücü sen hiç benim gözümle bakmadınki ona diyor.arif olan anlar daha da çok söz söylemenin anlamı yok gibi ALLAH hidayet versin diye dua ederiz

      • 1okuyucu dedi ki:

        Hüseyin;

        —çünki ALLAH bununla imanı olanların imanını artırırken,iman etmeyenlerin de ,isyanını artırmıştır (senden alıntı)

        bir tanrı imanı olanları ikna etme için mi kitap gönderir? yoksa iman etmeyenleri ikna etmek için mi kitap gönderir?

        öyleya tanrının gönderdiği mucize bir kitap imanı olanların imanını arttırmalı, imanı olmayanların isyanını arttırmalı ki saflar netleşsin, Allah yolunda savaşacaklar belli olsun? dimi ya?

        sakın senin kendini avuttuğun bu söylemin, kendini peygamber olarak yutturmaya kalkan düzenbazların yalanını ortaya çıkaranları isyankâr olarak göstermeye çalışma kurnazlığı olmasın.

        ayrıca Leyla Mecnun örneği pek uymamış, biliyorsun gönül dediğin ota da konar, .oka da?

    • bilal dedi ki:

      Sn.Hakan Adanır ve 10kuyucu,

      1.Nereden yola çıkarsan çık (namazda) yüzünü Mescid-i Haram tarafına çevir. Bu emir Rabbinden sana gelen gerçektir. (Biliniz ki) Allah yaptıklarınızdan habersiz değildir. (bakara-149)
      .onlar Arabın haklı olduğunu anlayamıyorlar, o yüzden haksız yere Arab’a kızıyorlar, halbuki adam doğru söylüyor, yüzünü veya yönünü Kâbeye çevirebilmen için yeryüzünün dümdüz olması gerekiyor diyor, hemde haklı olarak diyor,(1okuyucudan alıntı) ‘’senden’’

      Güney,kuzey,batı veya doğu yönüne yüzümüzü çevirebilmemiz için arzın dümdüz olması mı gerekir.? Bu nasıl bir mantık? Eğer bu adam için doğru söylüyor diyorsanız onun gibi aynı mantıksızlığa sahipsizsiniz demek.! Bu nedenle işinize gelirse her türlü mantıksızlığı kabullenmekten de çekinmiyorsunuz…!!!

      Bilal efendi cevap vereceğin yok yada işen gelmiyor,cevabı en iyisimi biz verelim bak senin allahın dünyayı bu ayettede düz sanıyor gece gündüzü geçemezmiş diyor.Halbuki türkiyede kışın gecelerin,gündüzlerden uzun olduğu herkesçe bilinmektedir..‘’ Hakan beyden ‘’

      Sanmayın ki cevap veremediğimden dolayı yorum yazmıyorum,eğer öyle düşünüyorsanız çok yanılıyorsunuz.Zira belki senin gibi her zaman bu siteye girmek için fırsat ve zamanım olmayabilir,ama bu tür çıkışlarınızla böyle bu durumu düşünebilecek bir kapasitenizin de olmadığını maalesef görüyorum..Siz herkesi kendiniz gibi mi düşünüyorsunuz.? Mesela:Bir iki gün sonra belki bir kaç hafta veya bir aya kadar da bu siteye girme fırsatım olmayabilir,peki,hemen sana verecek bir cevabım olmadığını mı düşüneceksiniz.?
      Ayrıca sayın Kadir bey kardeşimin eline ve diline sağlık,size cevabın en güzelini vermiştir. Bir de sıkışınca hakaret etmeye mi başladın? Bu da senin acizliğin bir ifadesi olsa gerek.!!!

      YASİN-40.AYETİN MEAL VE AÇIKLAMASI !!!

      ‘’Güneşin aynı yörüngeye girip aya ulaşması mümkün olmadığı gibi,gecenin de sürekli olup gündüzün önüne geçip oluşmasını engelleyecek değildir.” şeklindedir.yani kıyamete kadar gece ve gümdüzlerin oluşmasına sebep olan dünyanın kendi ekseni etrafındaki dönüşü,güneş,ay ve gök cisimlerinin her birinin kendi yörüngesinde bulunup hareket etmeleri vs.evrendeki bu sistem ve düzen devam edecektir….

      Özetle,bu ayete dünyanın hareketine bağlı olarak gece ve gündüzün ard arda geleceğine,
      ne gecenin,ne de gündüzün yok olacağına vurgu yapılıyor,gece ve gündüzü oluşturan sistem kıyamete devam edecektir.Daha geniş bir ifadeyle,evrendeki tüm mevcut sistem devam edip gece gündüzü,gündüz de geceyi atlatamaz.Evrendeki mevcut sistemin bir sonucu olarak bu olaylar kıyamete kadar devam edecek.Ayrıca bunun gece ve gündüzün kısa veya uzun olmasıyla ne alakası var var? Anlamsızca yorumlar yaptığınızın farkında mısınız.?

      والحاصل أن الله عز وجل نظم سير الشمس والقمر على نظام يستحيل معه اتصال أحدهما بالآخر لشدة البعد بين مداريهما… ولأن كل الكواكب تسبح في فلك فسيح هائل. والله أعلم

      Özetle,yüce Allah güneş,ay,dünya ve bütün gök cisimlerinin hareketlerini bir sistemle düzenlemiş olup,bunların yörüngeleri arasında öyle müthiş bir mesafe koyduğundan hiç birinin kendi yörüngesiden çıkıp diğeriyle çarpışması söz konusu olamıyor” ama bu durum yanlız kıyamete kadar devam edecek..!!!.

      İşte (الله اعلم ) Yasin-40.aytein meal ve açıklaması bu şekildedir.! Ayrıca birilerinin gazına gelerek heyacanlı heyecanlı anlamsız ve mantıksız yorumlarda bulunduğunuz.da ayrı bir vakia…!!!

      Saygılarımla..

      • hakan adanır dedi ki:

        Sanmayın ki cevap veremediğimden dolayı yorum yazmıyorum,eğer öyle düşünüyorsanız çok yanılıyorsunuz.Zira belki senin gibi her zaman bu siteye girmek için fırsat ve zamanım olmayabilir,ama bu tür çıkışlarınızla böyle bu durumu düşünebilecek bir kapasitenizin de olmadığını maalesef görüyorum..Siz herkesi kendiniz gibi mi düşünüyorsunuz.? Mesela:Bir iki gün sonra belki bir kaç hafta veya bir aya kadar da bu siteye girme fırsatım olmayabilir,peki,hemen sana verecek bir cevabım olmadığını mı düşüneceksiniz.?(senden alıntı)
        Bilal bey inandığın allah adına yemin ederimki ben senin düşündüğün gibi düşünmemişim ben dün sen havacıya yazınca o esnada bende yazmıştım, bana yazmayınca ister istemez ben farklı düşündüm zaten baktım sen cevap yazmıyorsun fazla uzatmadım kendi düşüncemi yazdım konuyu kapattım.
        yasin 40 cı ayete gelince evet sende kendince haklısın belki ben kendimce ayeti yanlış yorumlamış olabilirim.Ayeti anlamaya çalışınca senin dediklerinde haklılık payı var .
        Bilal bey seninde gördüğün gibi biz yeri gelir doğruya doğru demesinide biliyoruz. Erdemli olmak bunu gerektirir. Saygılarımla

      • rammsteinn dedi ki:

        hala aynı yanlış bilgiyi veriyorsunuz.
        ne demişsin?

        Özetle,yüce Allah güneş,ay,dünya ve bütün gök cisimlerinin hareketlerini bir sistemle düzenlemiş olup,bunların yörüngeleri arasında öyle müthiş bir mesafe koyduğundan hiç birinin kendi yörüngesiden çıkıp diğeriyle çarpışması söz konusu olamıyor” ama bu durum yanlız kıyamete kadar devam edecek..!!!.

        kainatın düzeni kaotiktir. düzenli değildir. hiçbir bilimsel makalede “evrende herşey düzenlidir” denemez. dense zaten bilimsel olmaktan çıkar. din tarafına kayar.
        önceden ne deniyordu?
        “tanrı kainatı şaşmaz bir şekilde düzenledi”
        ancak;
        ayın yörüngesi dünyadan uzaklaşıyor,dünyanın dönüşü yavaşlıyor.
        bu bilgiler ortaya çıkınca cümlenin yapısı değişti “kıyamete kadar düzen devam edecek”

        özetle
        evrenin sistemi düzenli değildir. düzenliymiş gibi gözükür ama kaotiktir.
        eğer sizin iddia ettiğiniz gibi müthiş bir düzen olsaydı , dünyaya hiçbir meteorun çarpmaması gerekirdi.
        uzayın bir köşesinde şu anda bir karadelik bir galaksiyi yutuyor. gezegenler birbirine çarpıyor. nerde müthiş düzen?

      • 1okuyucu dedi ki:

        Bilâl;

        —–Güney,kuzey,batı veya doğu yönüne yüzümüzü çevirebilmemiz için arzın dümdüz olması mı gerekir (senden alıntı)

        dünyanın düz veya yuvarlak olması senin yüzünü güneye, kuzeye, batıya, doğuya çevirmene engel değil, ama yüzünün doğrultusu, dünyanın düz veya yuvarlak olmasıyla ilişkili,

        eğer dünya düz ise, arada dağlar tepeler olsada istediğin yerleşim birimine yüzünü dönebilirsin ama dünya yuvarlaksa yüzünü dönebileceğin alan ufuk çizgisiyle sınırlıdır, ufuk çizgisinin dışında kalan alan senin yüzünü döndüğün yerleşim birimi değildir, çünki senin yüzünü döndüğün yerleşim birimi senin yönüne göre aşağıda kalır, yani sen yüzünü dönmek istediğin yerleşim biriminin yukarısında bir yere yönelmiş olursun,

        yani dünya düz olsaydı bakış yönün (yüzünü çevirdiğin yön) yer yüzeyine paralel olacağından istediğin yerleşim birimine yönelmiş olurdun ama dünya yuvarlak olduğunda bakış yönün bir çembere dıştan çizilen teğetin doğrultusunda olacağından yüzünü çemberin üzerindeki bir noktaya değilde, çemberin dışındaki bir noktaya çevirmiş olurdun,

        yani dünyanın yuvarlak olması nedeniyle, ufuk çizgisinin dışında kalan yerler senin yüzünü döndüğün yerler değildir,

        umarım aradaki farkı anlamışsındır,

        Nereden yola çıkarsan çık (namazda) yüzünü Mescid-i Haram tarafına çevir. Bu emir Rabbinden sana gelen gerçektir. (Biliniz ki) Allah yaptıklarınızdan habersiz değildir. (bakara-149)

        o nedenle bu ayetteki söylem, ancak düz bir dünya için söz konusudur,

        Ne güneş aya yetişebilir, ne de gece gündüzü geçebilir. Her biri bir yörüngede yüzerler. Yasin-40)

        güneş aya nasıl yetişebilsin bir gündüz diğeri gece ortaya çıkıyor, her ikiside bir yerlerden doğup bir yerlerden batacak şekilde ilerliyorlar, dünyanın yuvarlak olduğu ve kendi ekseni etrafında döndüğü bilinmeden önce, yörüngeleri doğdukları yerden battıkları yöne doğu izledikleri yoldan ibaret olarak biliniyordu, o nedenle yörünge kelimesini günümüz bilgilerine göre anlatman abesle iştigal,

        ayrıca günün durumu ya gecedir yada gündüzdür, ikisinin bir arada olabileceği durum doğa yasalarına göre mümkün değildir, yani bir yer ya karanlıktır, yada aydınlıktır, gün batımı ve gündoğumu ise birinin biteceği diğerinin başlayacağı bir durumdur, o nedenle ne gece gündüzü veya ne gündüz geceyi geçebilir demek boş yere söylenmiş bir sözdür.

        yasak meyveyle ilgili vereceğin cevabı halâ bekliyorum?

  593. kadir dedi ki:

    sayın hakan adanır…

    “sen kutuplar ve problemli yerler konusunda islam alimler birliğinin görüşlerini ölçüt aldın.Kuranda problemli yerler hakkında nasıl ibadet edileceği hakında bilgi vermediği için boş bir kitaptır senin yazdıklarından bu sonuç ortaya çıkıyor.
    KÖYLÜ KURNAZI
    şimdi sorduğumuz sorulara cevap verin lütfen” sizden alıntı…

    ateist sitelerin son kurbanı olarak heyecanlı heyecanlı buraya yazmanız çok normal… fark ettin mi kuranda “hakan adanır” ismide geçmiyor… bu kurandada herşey yazmıyor canım.. kesin hata var kuranda… baksana senin ismin bile geçmiyor..

  594. hakan adanır dedi ki:

    Kadir kardeşim zoruna giden nedir?Nedir bu sendeki telaş, gaza geliyorsam ben geliyorum sana ne oluyor.senin cennetteki huri katsayın mı azalıyor.Verecek cevabın yok neden alıntı yapıyorsun benden? Kardeş buralar seni aşar sen git kıçını tek sayılı taşlarla silen araplara takıl belki orada ilim bilim öğrenirsin.
    DİN TÜCCARI

    • kadir dedi ki:

      sayın hakan adanır…

      senin yapmış olduğun bu iftira ve hakaretleri senin cahilliğine veriyorum. ayrıca bu sitede senin gibileri çok gördük.. bir iki ateist sitesinde gezipte soluğu burada alan tiplerdensiniz.. bu siteye daha yeni gelmişsiniz. daha önce defalarca konuştuğumuz ve tartıştığımız konuları tekrar açıyosun.
      oysa sen daha başlarken biz çoktan bitiriyoduk.. sen zannediyosun ki bu konuları ilk defa ben buldum ben ortaya attım.. bu sitede senden çok çok zeki insanlar var.. bunu zamanla görürsün..

      altın bulmuş gibi bu siteye gelmende belli olduğu gibi filme kaldığımız yerden devam ediyoruz..

      • hakan adanır dedi ki:

        Kadir bey gerçek ten çok cahil bir insansınız,neden kırık plak gibi hep aynı şeyi tekrar ediyorsunuz salakmısınız siz? kalkıp burada cahilcilik,filmcilik oynamıyoruz işiniz gücünüz konuları sulandırmak bananesi bu sitede zeki insan var yada yok ne kadar çok zeki insan olma merakı var sizde, yoksa sende bir anomallikmi var ?sizde zeki olma gibi bir arzumu var ? sen şimdi boşver onları, sen şimdi sorduğum bu sorulara cevap ver ahzap suresinde senin peygamberinin elinin altındakiler kimlerdi sen onu söyle bana,bide merak ettim sende tek taş sünnetini yerine getiriyormusun ?

      • hakan adanır dedi ki:

        Benim dedemde herşeye bu böyle değil aslında allah böyle demek istemiştir diyerek bütün ayetleri yüzde yüz doğrular.Sen kalkıp bu sefer bilalin değil dedemin şak şakçısı olursun kalkıp başkasının bilmem nesiyle gerdeğe girme söyleyecek tartışacak bir durumun varsa yazışalım yoksa başka sefere daha kötü şekilde yazarım haberin olsun.

      • bilal dedi ki:

        Sn.Hakan Adanır,

        AHZAP SURESİNDE GEÇEN ‘’MA MELEKET’’ KELİMESİ !!!

        Kur’an’ın değişik yerlerinde geçen ‘’ما ملكت يمينك‘’ma meleket‘’himayende bulunan veya bazı meallere göre‘’elinin altında bulunan‘’kim olduğu ayetin siyak ve sibakından anlaşılıyor…
        Ayetin siyak ve sibakından hareket ederek bazı ayetlerde bundan maksat ‘’nikah akdiyle kişinin himayesindeki eşi,bazı yerlerde ise savaş sonucu esir düşüp gönülden islamiyeti kabul edenlerden evlenmek isteyenler,bazı yerlerde ise bakımı üstlenen,vasayetinde olan vs.dir’’Yani ‘’ma meleket’’her yerde aynı kişileri ifade etmiyor.çünkü bunun anlamı geniştir. ayetin siyak ve sibakına göre bunlar değişiyor…Bu nedenle,

        a) Ahzap-50.ayete geçen‘’himayende bulunan ‘’veya ‘’elinin altında bulunan’’dan maksat savaşta esir düşüp gönülden islamiyeti seçenlerden evlenmek isteyendir..İşte bunlardan müslüman olup gönülden evlenmek isteyenlerle de evlilik halaldır deniliyor…

        b) Ahzap-52.ayete ise nikahi altında olan eşleridir.Bunlarla yetinlimesi isteniyor.Her iki ayetin cariyelerle hiç bir alakası yoktur ’’cariye‘’ ifadesinin karşılığı tekil ‘’امة ‘’ emet,‘’çoğulu ise, ‘’اماء ‘’ İMÂ ’’ dır.Oysa bu ayetlerde böyle ifade asla yoktur…!!!

        Saygılarımla..

  595. sercan dedi ki:

    hakan kardeşim …bu 3 taş meselesını .bugun bende fes de tartıştım ..şımdı merak ettım sorum .herkese . neden 5 değilde 3 taş?
    taşla daha ıyımı .hıjyen sağlanıyor ,bızmı bılmıyoruz?
    veya bu salak araplara kolaylık olsundıyemı?
    acaba bu taş sılme esnasında ıcıne taş kacıran mumın varmıdır merak ettım
    bılen varsa bana lutfen soylesın ….
    ayrıca sabun olmadan ellerın yıkanarak abdest alınması .ne kadar hıjyenıktır
    gercekten sabunsuz mıkroplar temızlenırmı ?
    şimdıkı mumınler hala 3 taşlamı.sılıyorlar yoksa sunnettır dıye ??
    bende dıyorumkı bu araplar neden pis kokuyorlar ..şımdı anladım 3 taş yuzundenmış..
    hakan arkadaşım saygılar …

    • rammsteinn dedi ki:

      olay el-ilahın tekliğine vurgu. tanrı tek ise herkes kıçını sayı olarak tek olan bir taş sayısı ile silmeli. tek taş ile silerse riskli olur. 3 taş ideal. beş olursa zarar verir. bunun gibi bir bardak suyu 3 yudumda içmek te örnek verilebilir.
      aslında o kadar çok saçma uygulama var ki say say bitmez.
      sanırım turan dursundan okumuştum.

  596. hakan adanır dedi ki:

    Arapların çoğu öyledir tabiki içlerinden insan evladı olan temiz olan insanlarda vardır 🙂 bizim bilal ile kadirde tek taş sünnetini yerine getirenlerdendir. 😀 Şaka bir yana tabiki bilal ve kadir her ne kadarda arabın dinindende olsa sonuçta bizim insanlarımız ben arapların hepsini insan evladı olanları tenzi ediyorum bizim bilal ile kadirin tırnağına değişmem.Gerçekten ciddi olarak söylüyorum takılırız,şakalaşırız ama yinede birbirimizi severiz kin beslemeyiz birbirimize değilmi kadir abi bilal abi ?

  597. Havacı dedi ki:

    1okuyucu
    “ne yani, Kâbenin etrafı devasa otellerle çevrilmeden önce Kâbeye yönelmek mümkün müydü?cevap olarak bula bula bunumu buldun, daha önce yöneldiğin yönde karşında Kâbe mi vardı ki devasa otelleri bahane ediyorsun, ” diyorsun.
    Sen herhalde buradaki kinayeyi anlayamadın. Müslümanlar kendi kıblelerine saygı göstermeyerek etrafını otellerle çevirdiler, sadece bunu kinaye yoluyla anlattım, bunu da anlamamışsın. Bu bir özeleştiriydi. İmlada gereksiz kullanılan ünlem ve soru işaretleri gerçek anlamlarından başka anlamlara karşılık gelir, sanırım şimdi anlamışsındır.

    • 1okuyucu dedi ki:

      Havacı;

      ben onun kinaye olduğunu anladımda konuyla ilgisi olmadığı için söz etmek istemedim,

      yoksa, Kâbeyi şehir dışında bir dağın tepesine taşıyın diyerek bir çözüm önerebilirdim? bu seferde sen nasıl böyle bir şey söyleyebilirsin, hiç Kâbe mevcut yerinden başka yere taşınır mı? tartışması başlardı, bu durumda konu tamamen dağılıp giderdi,

      Kâbenin üzerinde kuş uçmadığını iddia ettiklerinde de, “Kâbeyi koruyan Amerikan uçaklarının Kâbenin üzerinde uçtuklarını” söylediğimde, onlar, “hayır uçakların Kâbe üzerinde uçması yasak dediler”, “madem Kâbenin üzerinde uçamıyorlar, iyi o zaman Amerikan uçakları Kâbenin etrafından dolanıversinler” dedim, başka ne deseydim ki?

      neyse, yüzümüzü çevirdiğimiz yönün ufuk çizgisinin üzeri olduğunu anladıysan, yasak meyveyle ilgili bildiklerini anlat, çünki biz bu meyvenin sırrını çözemedik, bu nemenem meyvedir ki yiyen zalim oluyor, işte biz bu meyvenin yiyeni zalim yapan özelliğinin ne olduğunu öğrenmek istiyoruz,

      o meyvenin nerede olduğunu bilsek gidip bakacağız ama herhalde o meyve ağacı çok önceden odun olarak kesilerek sobada yakılmış, bulunduğu yerde betonarme binalarla doldurulmuş olmalı?

      Bilâl beyin yeryüzünde olduğunu iddia ettiği yeryüzü cenneti betonarmeme yığınına dönerken Kâbenin etrafının otellerle çevrilmiş olması ne gam?

      • Havacı dedi ki:

        1okuyucu sen onun kinaye olduğunu anladığın için mi balıklama atladın? Sen iste Kabe’yi de taşıyalım!?. Eğlenceli adamsın vesselam. Meyve ARMUT. Haydi yorumla. Kolay gelsin.

  598. Havacı dedi ki:

    1okuyucu “işte Arapta bu yüzden iki arada bir derede kalmış, ayeti kurtarmak için madara olmayı göze alarak dünya düzdür diyerek fetva vermiş?” diyorsun.
    Maalesef böyle bir fetva verilmesi islam adına utançtır, bunu başka yorumlarımda da söyledim.
    Bir yere yüzünü dönmek demek illaki o yeri görmek değildir, Seninle anlaşamadığımız nokta burası. Ufuk hattının mesafesi gözleyenin bulunduğu irtifaya bağlı olarak tabiki değişir. Bunu ikimizde biliyoruz o yüzden deniz örneği gereksiz. İbadetini yapacak müslümanın sadece o istikamete yaklaşık olarak yönelmesi yeterli olacaktır. Mezheplerin çoğunda merkez hattının sağı ve solunda toplam 45 dereceyi geçmeyen açı içinde kalınması halinde kabeye yönelinmiş kabul edilmektedir. Bence bu anlamsız tartışmaya artık bir son verilmeli.
    Bana yasak meyveyi sormuşsun. Ben de bilmiyorum. Bilsen senin için ne değişecek? Diyelim ki armut, nasıl bir yorum getireceksin?

    • 1okuyucu dedi ki:

      Havacı;

      —Bir yere yüzünü dönmek demek illaki o yeri görmek değildir Bence bu anlamsız tartışmaya artık bir son verilmeli. (senden alıntı)

      elbetteki bir yere yüzünü dönmek illaki o yeri görmek değildir, görmesende o yere yüzünü döndüğünü bilmek yeterlidir, yani yüzünü herhangi bir yere döndürdüğünde o yeri görmen şart değil, o yere yüzünü dönmüş olmak için o yere yüzünü döndüğünden emin olmak yeterlidir,

      tartışmaya son vermek konunda haklısın Arap dünya düzdür demiş hem tartışmaya son vermiş hemde ayeti kurtarmış, biz burada neyi tartışıyoruz ki?

      —–Mezheplerin çoğunda merkez hattının sağı ve solunda toplam 45 dereceyi geçmeyen açı içinde kalınması halinde kabeye yönelinmiş kabul edilmektedir. (senden alıntı)

      yön olarak sağ ve sol için böyle bir şey kabul edilse bile Kâbenin ufuk çizgisinin altında kalması yüzümüzü Kâbeye dönmeye olanaklı kılmıyor,

      —-Bana yasak meyveyi sormuşsun. Ben de bilmiyorum. Bilsen senin için ne değişecek? Diyelim ki armut, nasıl bir yorum getireceksin? (senden alıntı)

      armut yemekle zalim olunmayacağını bildiğimize göre, Ademin uyduruk bir masalla haksız yere suçlandığını söylerim, buda yaratılış masalının uydurma olduğunun ispatı olur,

      o nedenle bana bu yasak meyve martavalının ne olduğu ikna edici bir şekilde anlatılmalı, anlatılamıyorsa, yasaklanan meyveden yiyenin zalim olacağı iddiasının boş bir laftan öteye hiçbir dayanağı olmaz,

      • Havacı dedi ki:

        1okuyucu Aferin sana sen konuyu çözmüşsün.Çöp adamlarına selamlar

      • 1okuyucu dedi ki:

        Havacı;

        hangi konuyu çözmüşüm?

      • hakan adanır dedi ki:

        1okuyucu bide anlamadığım bir konu daha var şimdi adem yaratılırken şeytan kovuluyor şeytan nereye kovuluyor herhangi bir bilgi varmı bu konuda, bir de bakıyorsun şeytan cennette beliriyor hani bu kovulmuştu bu ne iştir demekki diğer taraftada şeytandan kurtuluş yok her an cennete damlayıp insanların yasak meyve yemesini sağlayabilir.İnsanların ayvayı yemesini sağlayabilir belkide adem ve havvanın cennetteyken yediği meyve ayvadır.

      • 1okuyucu dedi ki:

        Hakan Adanır;

        Biz: Ey Âdem! Sen ve eşin (Havva) beraberce cennete yerleşin; orada kolaylıkla istediğiniz zaman her yerde cennet nimetlerinden yeyin; sadece şu ağaca yaklaşmayın. Eğer bu ağaçtan yerseniz her ikiniz de kendine kötülük eden zalimlerden olursunuz, dedik. (bakara-35)

        şeytan tanrının baş yardımcısıymış, hem cennetten hemde tanrı katındaki makamından kovuluyor, cehenneme kovulmadığına göre Ademle birlikte dünya üzerindeki bir yere kovulmuş olmalı, bir tanrının yardımcılara ihtiyaç duyması da ayrı bir komedi?

        hikâyedeki tutarsızlıklar saymakla bitmez ama esas sorulması gereken soru hiç kimsenin ne olduğunu bilmediği bir meyvenin yiyeni nasıl zalim yapıyor olması!!!

        eğer bu ağaçtan yerseniz kendinize kötülük eden zalimlerden olursunuz cümlesi yasak meyvenin özelliğini açıklamıyor, hani derler ya ben dedim oldu gibisinden muğlak bir laf, meyvenin özelliğini bilmek gerekiyor ki yiyeni zalim yapıp yapmadığını bilebilelim,

        Kurana inananlar bu soruyu sormayı akıllarına bile getirmezler, çünki Kuranın tanrı sözü olduğuna inandıkları için tanrının yalan söyleyeceğini düşünmek bile istemeyeceklerinden yasak meyvenin yiyeni zalim yapacağını, meyvenin ne olduğunu bilmeselerde peşinen kabul etmek zorundalar, onlar ancak, Ademle Havvanın ayıp yerlerine örttükleri yaprağın ne olduğu bilme konusunda birbirlerine bilgiçlik taslarlar? Sanki Ademle Havvanın birbirlerinden utanacak bir durumları varmış gibi?

        yani yasak meyvenin ne olduğu bilinmediği için Ademin neyle suçlandığı bilinmiyor, suçlu ilân etmeklede kimse suçlu olmuyor,

        yasak meyvenin ne olduğu bilinmediği sürece ki hiçbir zaman bilinemeyecek, yaratılış masalının hiçbir inandırıcılığı yok.

        zaten en başta yeryüzüne yönetici olarak atanacak birinin adına cennet denilen özel bölmeye alınması başlı başına bir saçmalık?

    • 1okuyucu dedi ki:

      Havacı;

      sen kinaye yaparsında ben yapamazmıyım yani, yoksa kinaye sana serbest bana yasak mı?
      ayrıca, Arabın ayeti kurtarmak için madara olmayı göze alıp kendini feda ettiğini anlatırken ne yaptığımı sanıyorsun? sonuçta Arap ayeti kurtarmak için dünyayı dümdüz etmekten bile çekinmemiştir,

      armudu bir önceki mesajda yorumladım, karşı yoruma açığım.

      • Havacı dedi ki:

        Rabbim beni senin kadar zeki yapmasın. Amin. Armut değil ananasmış.

      • 1okuyucu dedi ki:

        Havacı;

        biz, verecek cevabı olmayanların ezikliklerini örtmek için başvurdukları küçümseme taktiklerine alışığız, zaten cevap vermenizide beklemiyoruz ama veremediğiniz cevapların sizin acizlik hanenize yazıldığını bilmeniz yeter.

  599. Havacı dedi ki:

    Aferin sana sen konuyu çözmüşsün.

  600. 1okuyucu dedi ki:

    Havacı;

    biz, verecek cevabı olmayanların ezikliklerini örtmek için başvurdukları küçümseme taktiklerine alışığız, zaten cevap vermenizide beklemiyoruz ama veremediğiniz cevapların sizin acizlik hanenize yazıldığını bilmeniz yeter.

  601. hakan adanır dedi ki:

    Sayın bilal allah aşkına siz bu yazdıklarınıza inanıyormusunuz?
    Kur’an’ın değişik yerlerinde geçen ‘’ما ملكت يمينك‘’ma meleket‘’himayende bulunan veya bazı meallere göre‘’elinin altında bulunan‘’kim olduğu ayetin siyak ve sibakından anlaşılıyor…
    Ayetin siyak ve sibakından hareket ederek bazı ayetlerde bundan maksat ‘’nikah akdiyle kişinin himayesindeki eşi,bazı yerlerde ise savaş sonucu esir düşüp gönülden islamiyeti kabul edenlerden evlenmek isteyenler,bazı yerlerde ise bakımı üstlenen,vasayetinde olan vs.dir’’Yani ‘’ma meleket’’her yerde aynı kişileri ifade etmiyor.çünkü bunun anlamı geniştir. ayetin siyak ve sibakına göre bunlar değişiyor…Bu nedenle,

    a) Ahzap-50.ayete geçen‘’himayende bulunan ‘’veya ‘’elinin altında bulunan’’dan maksat savaşta esir düşüp gönülden islamiyeti seçenlerden evlenmek isteyendir..İşte bunlardan müslüman olup gönülden evlenmek isteyenlerle de evlilik halaldır deniliyor…

    b) Ahzap-52.ayete ise nikahi altında olan eşleridir.Bunlarla yetinlimesi isteniyor.Her iki ayetin cariyelerle hiç bir alakası yoktur ’’cariye‘’ ifadesinin karşılığı tekil ‘’امة ‘’ emet,‘’çoğulu ise, ‘’اماء ‘’ İMÂ ’’ dır.Oysa bu ayetlerde böyle ifade asla yoktur…!!!(senden alıntı)

    1. yâ eyyuhâ : ey
    2. en nebiyyu : nebî, peygamber
    3. innâ : muhakkak biz
    4. ahlelnâ : helâl kıldık
    5. leke : senin için, sana
    6. ezvâce-ke : senin zevcelerin, hanımların, eşlerin
    7. elletî : ki o
    8. âteyte : sen verdin
    9. ucûre-hunne
    (hunne)
    (hum) : onların ücretleri
    : onlar (kadınlar için)
    : onlar (erkekler için)
    10. ve mâ : ve şey
    11. meleket : sahip oldu
    12. yemînu-ke
    (mâ meleket yemînu-ke) : senin elin
    : (elinin altında sahip olduğun)
    13. mimmâ (min mâ) : şeyden
    14. efâallâhu (efâe allâhu) : Allah ganimet olarak verdi
    15. aleyke : sana
    16. ve benâti : ve kızları
    17. ammi-ke : senin amcan
    18. ve benâti : ve kızları
    19. ammâti-ke : senin halan
    20. ve benâti : ve kızları
    21. hâli-ke : dayın
    22. ve benâti : ve kızları
    23. halâti-ke : senin teyzen
    24. ellâtî : ki o (kadın)
    25. hâcerne : hicret etti
    26. meâ-ke : seninle beraber
    27. vemreeten (ve imreeten) : ve kadın, hanım
    28. mu’mineten : bir mü’min (kadın)
    29. in : eğer
    30. vehebet : hibe etti
    31. nefse-hâ : nefsini, kendini
    32. li en nebiyyi : nebî (peygamber) için
    33. in erâde : eğer isterse
    34. en nebiyyu : nebî, peygamber
    35. en yestenkiha-hâ : onu nikâh etmek ister
    36. hâlisaten : … a has olarak, özel olarak
    37. leke : sana
    38. min dûni : başka (hariç)
    39. el mu’minîne : mü’minler
    40. kad : oldu
    41. alimnâ : biz bildik
    42. mâ faradnâ : farz kıldığımız şeyi
    43. aleyhim : onların üzerine, onlara
    44. fî : içinde, hakkında, konusunda
    45. ezvâci-him : onların zevceleri, hanımları
    46. ve mâ meleket eymânu-hum : ve onların elleri altında olan
    47. li keylâ yekûne : olmaması için
    48. aleyke : sana
    49. haracun : zorluk, güçlük
    50. ve kânallâhu (ve kâne allâhu) : ve Allah oldu (dır)
    51. gafûran : gafur, mağfiret eden
    52. rahîmen : rahîm (Rahîm esmasıyla tecelli eden)

    İmam İskender Ali Mihr : Ey Nebî (Peygamber)! Muhakkak ki Biz, ecirlerini (mehirlerini) verdiğin zevcelerini ve elinin (altında) malik olduğun, Allah’ın ganimet olarak sana verdiği (cariyelerini) helâl kıldık. Ve seninle beraber hicret eden amcanın kızları, halanın kızları, dayının kızları, teyzenin kızları ve nefsini Nebî (Peygamber) için hibe eden ve Nebî’nin (Peygamber’in) de onu almak istediği mü’min kadınları, (diğer) mü’minler hariç, sana özel olarak (helâl kıldık). Onlara (diğer mü’minlere) zevceleri ve ellerinin (altında) malik oldukları (cariyeleri) konusunda neyi farz kıldık, Biz biliriz. (Bu), senin üzerine bir zorluk olmaması içindir. Ve Allah, Gafûr’dur (mağfiret eden), Rahîm’dir (Rahîm esmasıyla tecelli eden).
    Abdulbaki Gölpınarlı : Ey Peygamber, mehirlerini verdiğin eşlerini ve Allah’ın ganîmet olarak sana ihsân ettiği ve senin de temellük ettiğin câriyeleri, amcanın, halanın, dayının ve teyzenin, seninle berâber yurdundan göçen kızlarını helâl ettik sana. Bir de inanan bir kadın, kendisini Peygambere bağışlar da Peygamber de dilediği takdîrde onu nikâhla almak isterse bu, yalnız sana helâldir, başka inananlara değil. Sana bir güçlük olmasın diye onlara, eşleri ve sâhip oldukları câriyeleri hakkında ne farz ettiğimizi de gerçekten bildirdik ve Allah, suçları örter, rahîmdir.
    Abdullah Parlıyan : Ey peygamber! Biz; mehirlerini verdiğin eşlerini, Allah’ın sana ganimet olarak verdiği mallarla birlikte savaş esirlerinden; yasal olarak sana bıraktığı, sahip olduğun cariyeleri de helal kıldık. Ve seninle birlikte Medine’ye göç etmiş olan amca ve halalarının kızlarını, dayı ve teyzelerinin kızlarını da sana helal kıldık. Bir de kendisini mehirsiz olarak peygambere hibe eden ve peygamberin de kendisini almak istediği kadını, diğer mü’minlere değil, sadece sana mahsus olmak üzere helal kıldık. Zaten onlara, eşleri ve sağ ellerinin altında bulunanlar konusunda, yapmaları gerekeni de bildirdik ki, sana bir zorluk olmasın, sen bir sıkıntıya ve güç duruma düşmeyesin. Şüphesiz Allah, çok bağışlayan ve çok merhamet edendir.
    Adem Uğur : Ey Peygamber! Mehirlerini verdiğin hanımlarını, Allah’ın sana ganimet olarak verdiği ve elinin altında bulunan cariyeleri, amcanın, halanın, dayının ve teyzenin seninle beraber göç eden kızlarını sana helâl kıldık. Bir de Peygamber kendisiyle evlenmek istediği takdirde, kendisini peygambere hibe eden mümin kadını, diğer müminlere değil, sırf sana mahsus olmak üzere (helâl kıldık). Kuşkusuz biz, hanımları ve ellerinin altında bulunan cariyeleri hakkında müminlere neyi farz kıldığımızı biliriz. (Bu hususta ne yapmaları lâzım geldiğini onlara açıkladık) ki, sana bir zorluk olmasın. Allah bağışlayandır, merhamet edendir.
    Ahmed Hulusi : Ey Nebi! Muhakkak ki biz sana mehrlerini verdiğin eşlerini, Allâh’ın sana ganimet olarak verdiklerinden sağ elinin mâlik olduklarını (cariyeleri) ve seninle beraber hicret eden; amcanın kızlarını, halalarının kızlarını, dayının kızlarını ve teyzelerinin kızlarını; bir de eğer kendini O Nebi’ye hibe etmiş, O Nebi de onunla evlenmeyi dilemiş ise, iman etmiş bir kadını, diğer iman etmişler dışında sana özel olarak helal kıldık. . . Onlara eşleri ve cariyeleri hakkında neyi farz ettiğimizi mutlaka biliyoruz. . . Sana, bir vebal düşüncesi olmasın diye (bu hükümleri açıkladık). . . Allâh Ğafûr’dur, Rahıym’dir.
    Ahmet Tekin : Ey peygamber, mehirlerini verdiğin hanımlarını, Allah’ın kansız ve zahmetsiz düşmandan alıp sana verdikleri içinden, savaş esirleri arasından meşrû şekilde sahip olduğun, üzerinde meşrû hakların ve otoriten, kendileriyle düzgün insanî münasebetlerin olan câriyeleri, amcanın, halanın, dayının ve teyzenin seninle beraber baskı, zulüm ve işkencenin hâkim olduğu memleketinizden, özgürce Allah’a kulluk ve ibadet etmek, güç ve gönül birliği yapmak için hicret eden kızlarını sana helâl kıldık. Bir de, peygamber kendisiyle evlenmek istediği takdirde, kendisini peygambere özgür iradesiyle teklif eden hür mü’min kadını, mü’minlerle ilgili koyduğumuz kurallara istisna olarak sırf sana mahsus olmak üzere helâl kıldık. Biz, hanımları ve meşrû şekilde sahip oldukları, üzerinde meşrû hakları ve otoriteleri, kendileriyle düzgün insanî münasebetleri olan câriyeleri konusunda, mü’minlere neyi meşrû kıldığımızı biliriz. Bunları, sana bir güçlük, bir vebal olmasın diye açıkladık. Allah çok bağışlayıcı ve engin merhamet sahibidir.
    Ahmet Varol : Ey Peygamber! Biz sana mehirlerini verdiğin eşlerini, Allah’ın sana ganimet olarak verdiği (savaş esirleri)nden elinin altındaki (cariye)leri, amcanın kızlarından, halalarının kızlarından, dayının kızlarından, teyzelerinin kızlarından seninle birlikte hicret etmiş olanları, bir de Peygamber nikahlamak istediği takdirde kendini Peygambere bağışlayan mü’min kadını sana helal kıldık. Bu (sonuncusu, diğer) mü’minlerden ayrı olarak yalnızca sana özeldir. Biz onlara eşleri ve ellerinin altında bulunan (cariye)leri hakkında kendilerine neleri farz kıldığımızı biliyoruz. Bu sana bir zorluk olmaması içindir. Allah çok bağışlayan, çok merhamet edendir.
    Ali Bulaç : Ey Peygamber, gerçekten biz sana ücretlerini (mehirlerini) verdiğin eşlerini ve Allah’ın sana ganimet olarak verdikleri (savaş esirleri)nden sağ elinin malik olduğu (cariyeler) ile seninle birlikte hicret eden amcanın kızlarını, halanın kızlarını, dayının kızlarını ve teyzenin kızlarını helal kıldık; bir de, kendisini peygambere hibe eden ve peygamberin kendisini almak istediği mü’min bir kadını da, -mü’minler için olmaksızın yalnızca sana has olmak üzere- (senin için helal kıldık). Biz, kendi eşleri ve sağ ellerinin malik olduğu (cariyeleri) konusunda onlar (mü’minler) üzerine neyi farz kıldığımızı bildik (size bildirdik). Böylelikle senin için hiç bir güçlük olmasın. Allah çok bağışlayandır, çok esirgeyendir.
    Ali Fikri Yavuz : Ey Peygamber! Biz, sana şunları helâl kıldık: Mehirlerini verdiğin zevcelerini, Allah’ın ganimet olarak sana ihsan ettiklerinden mülkün olan cariyeyi ve amcanın kızlarından, halalarının kızlarından, dayının kızlarından, teyzelerinin kızlarından seninle beraber hicret etmiş olanları; bir de mümin bir kadın kendini peygambere hibe ederse, (mehir istemezse) Peygamber de onu nikâh etmek isterse… (Bütün bunlar) müminlere değil de, sana has (olarak helâl kılındı. Diğer müminlerin evlenmelerinde keyfiyet ve sayı bakımından farklar vardır). Müminlerin zevceleri ile sahip oldukları cariyeleri hakkında farz kıldığımız hakları, biz bilmişizdir, (bu hükümleri Nisâ suresinde açıklamıştık. Ey Rasûlüm! Sana has olan hükümler), sana hiç bir darlık olmamak içindir. Allah Gafûr’dur, Rahîm’dir.
    Bayraktar Bayraklı : Ey Peygamber! Mehirlerini verdiğin eşlerini ve Allah’ın sana bahşettiği savaş esirleri arasından sağ elinin altında bulunanları sana helâl kıldık. Seninle beraber hicret eden amcanın, halanın, dayının ve teyzenin kızlarını da helâl kıldık. Eğer Peygamber kendisiyle evlenmek isterse, kendisini mehirsiz olarak peygambere bağışlayan herhangi bir mümin kadını da inananlara değil de sadece sana helâl kıldık. Sana bir sıkıntı olmaması için, biz, eşleri ve câriyeleri hakkında onlara neyi farz kıldığımızı kesinlikle biliyoruz. Allah çok bağışlayıcıdır; çok merhametlidir.
    Bekir Sadak : Mehirlerini verdigin eslerini, Allah’in sana ganimet olarak verdigi cariyeleri, seninle beraber hicret eden amcanin kizlarini, halalarinin kizlarini, dayinin kizlarini, teyzelerinin kizlarini ve peygamber nikahlanmayi diledigi takdirde muminlerden ayri, sirf sana mahsus olmak uzere kendisinin mehrini peygambere hibe eden mumin kadini almani helal kilmisizdir. Bir zorluga ugramaman icin muminlerin esleri ve cariyeleri hakkinda onlarin uzerine neyi farz kilmis oldugumuzu bildirmistik. Allah bagislayandir, merhamet edendir.
    Celal Yıldırım : Ey Peygamber! Şüphesiz ki biz, mehirlerini verdiğin eşlerini ve Allah’ın savaş ganimetinden elin altına verdiği cariyeleri; seninle beraber hicret eden amcan kızlarını, halaların kızlarını, dayın kızlarını, teyzelerin kızlarını sana helâl kıldık. Ayrıca mü’min bir kadın (mehirsiz olarak) kendini peygambere bağışlar, peygamber de onunla evlenmeyi arzu ederse, onu, mü’minlere değil de sadece sana has bir hüküm olarak helâl kıldık. Biz, mü’minlere, eşleri ve cariyeleri hakkında neleri farz kıldığımızı biliriz. Bu (hüküm) sana bir sıkıntı ve sakınca olmamak içindir. Allah çok bağışlayan ve çok merhamet edendir.
    Cemal Külünkoğlu : Ey Peygamber! Mehirlerini verdiğin eşlerini, Allah’ın sana harp esiri olarak verdiği cariyeleri, seninle beraber Medine’ye göç eden amcanın kızlarını, halanın kızlarını, dayın ve teyzenin kızlarını, bir de mehir istemeksizin kendisini peygambere hibe eden ve peygamberin de kendisini nikâhlamak istediği mü’min kadını sana helâl kıldık. Bu diğer müminlere değil, sadece sana mahsus bir ayrıcalıktır. Biz eşleri ve ellerinin altında bulunan cariyeleri hakkında mü’minlere ne farz kıldığımızı biliyoruz. (Seni bu hususta istisna ettik) ki senin için hiçbir darlık olmasın. Allah çok bağışlayan, çok merhamet edendir.
    Diyanet İşleri (eski) : Mehirlerini verdiğin eşlerini, Allah’ın sana ganimet olarak verdiği cariyeleri, seninle beraber hicret eden amcanın kızlarını, halalarının kızlarını, dayının kızlarını, teyzelerinin kızlarını ve Peygamber nikahlanmayı dilediği takdirde müminlerden ayrı, sırf sana mahsus olmak üzere kendisinin mehrini Peygambere hibe eden mümin kadını almanı helal kılmışızdır. Bir zorluğa uğramaman için; müminlerin eşleri ve cariyeleri hakkında onların üzerine neyi farz kılmış olduğumuzu bildirmiştik. Allah bağışlayandır, merhamet edendir.
    Diyanet Vakfi : Ey Peygamber! Mehirlerini verdiğin hanımlarını, Allah’ın sana ganimet olarak verdiği ve elinin altında bulunan cariyeleri, amcanın, halanın, dayının ve teyzenin seninle beraber göç eden kızlarını sana helâl kıldık. Bir de Peygamber kendisiyle evlenmek istediği takdirde, kendisini peygambere hibe eden mümin kadını, diğer müminlere değil, sırf sana mahsus olmak üzere (helâl kıldık). Kuşkusuz biz, hanımları ve ellerinin altında bulunan cariyeleri hakkında müminlere neyi farz kıldığımızı biliriz. (Bu hususta ne yapmaları lâzım geldiğini onlara açıkladık) ki, sana bir zorluk olmasın. Allah bağışlayandır, merhamet edendir.
    Edip Yüksel : Ey peygamber, mehirlerini vermiş bulunduğun eşlerini ve ALLAH’ın sana bağışladığı elinin altındakileri, seninle birlikte göç eden amcanın kızlarını, halalarının kızlarını, dayının kızlarını ve teyzelerinin kızlarını sana helal kılmışısızdır. Ayrıca, peygamber dilerse, kendisini inananlara değil sadece peygambere mehirsiz olarak hibe eden birisiyle nikahlanabilir. Biz, eşleri ve ellerinin altında bulunanlar hakkında üzerlerine yüklediğimiz sorumlulukları bildirmiştik ki güç bir duruma düşmeyesin. ALLAH Bağışlayandır, Rahimdir.
    Elmalılı Hamdi Yazır : Ey o Peygamber! Biz bilhassa sana şunları halâl kıldık: Mehirlerini vermiş olduğun zevcelerini ve Allahın sana ganimet kıldıklarından milki yemînin olan câriyeyi ve ammin kızlarından, dayın kızlarından, teyzen kızlarından seninle beraber hicret etmiş olanları, bir de mü’mine bir kadın kendini Peygambere hibe ederse Peygamber nikâh etmek istediği takdirde onu, sâde sana, sair mü’minlere değil, onlara zevceleri ve milki yemînleri hakkında ne farz kıldığımız ma’lûmunuz, bunlar sana hiç bir darlık olmamak içindir, Allah gafûr rahîm bulunuyor.
    Elmalılı (sadeleştirilmiş) : Ey peygamber, Biz, özellikle sana şunları helal kıldık: Mehirlerini vermiş olduğun eşlerini, Allah’ın sana ganimet olarak verdiklerinden sahibi bulunduğun cariyeyi, amcanın kızlarından, halalarının kızlarından, dayının kızlarından, teyzelerinin kızlarından seninle birlikte hicret etmiş olanları; bir de inanan bir kadın eğer kendisini peygambere bağışlar da, peygamber de onunla evlenmek isterse onu, sadece sana, diğer mü’minlere değil. Onlara eşleri ve cariyeleri hakkında neleri farz kıldığımızı biliyoruz. Bunlar, sana bir darlık olmaması içindir. Allah çok bağışlayan, çok merhamet edendir.
    Elmalılı (sadeleştirilmiş – 2) : Ey peygamber! Biz bilhassa sana şunları helâl kıldık: Mehirlerini vermiş olduğun eşlerini, Allah’ın sana ganimet olarak ihsan buyurduklarından sahip olduğun cariyeleri, amcalarının kızlarından, halalarının kızlarından, dayılarının kızlarından, teyzelerinin kızlarından seninle beraber hicret etmiş olanları, bir de mümin bir kadın kendini peygambere hibe ederse, peygamber nikâh etmek istediği takdirde, onu başka müminlere değil de sadece sana mahsus olmak üzere helâl kıldık. Onlara eşleri ve cariyeleri hakkında neyi farz kıldığımızı biliyoruz. Bunlar sana hiçbir darlık olmaması içindir. Allah, çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.
    Fizilal-il Kuran : Ey Peygamber! Mehirlerini verdiğin eşlerini, Allah’ın sana ganimet olarak verdiği cariyelerini, seninle beraber hicret eden amcanın kızlarını, halalarının kızlarını, dayının kızlarını, teyzelerinin kızlarını ve peygamber nikahlamayı dilediği takdirde mü’minlerden ayrı sırf sana mahsus olmak üzere, kendisinin mehrini Peygambere hibe eden mü’min kadını almanı helal kılmışızdır. Biz zorluğa uğramaman için mü’minlerin eşleri ve cariyeleri hakkında onların üzerine neyi farz kılmış olduğumuzu bildirmiştik. Allah bağışlayandır, merhamet edendir.
    Gültekin Onan : Ey Peygamber, gerçekten biz sana ücretlerini (mehirlerini) verdiğin eşlerini ve Tanrı’nın sana ganimet olarak verdikleri (savaş esirleri)nden sağ elinin malik olduğu (cariyeler) ile seninle birlikte hicret eden amcanın kızlarını, halanın kızlarını, dayının kızlarını ve teyzenin kızlarını helal kıldık; bir de, kendisini peygambere hibe eden ve peygamberin kendisini almak istediği inançlı (kadın)ı da, inançlı (erkek)ler için olmaksızın yalnızca sana has olmak üzere, (senin için helal kıldık). Biz, kendi eşleri ve sağ ellerinin malik olduğu (cariyeler) konusunda onlar (müminler) üzerine neyi farz kıldığımızı bildik (size bildirdik). Böylelikle senin için hiç bir güçlük olmasın. Tanrı çok bağışlayandır, çok esirgeyendir.
    Hasan Basri Çantay : Ey peygamber, mehirlerini verdiğin zevceleri ve Allahın sana ganiymet (olarak nasıyb) etdiklerinden sağ elinin mâlik olduğu kadınları, seninle beraber (Medîneye) hicret eden amcanın kızlarını, halanın kızlarını, dayının kızlarını, teyzenin kızlarını, bir de eğer mü’min bir kadın kendisini peygambere bağışlayıb da eğer peygamber de nikâhla almak isterse onu — (Fakat bu sonuncusunu) diğer mü’minlere değil, yalınız sana haas olmak üzere — senin için halâl kıldık. Öbür (mü’min) lerin zevceleri ve sağ ellerinin mâlik oldukları (cariyeleri) hakkında uhdelerine ne farz etmiş olduğumuzu bildirdik. (Bağış suretiyle izdivacın sana tahsıysi) senin için hiçbir darlık olmaması içindir. Allah çok yarlığayıcıdır, çok esirgeyicidir.
    Hayrat Neşriyat : Ey Peygamber! Şübhesiz ki biz, mehirlerini verdi ğin zevcelerini ve Allah’ın sana ganîmet olarak verdiklerinden sâhib olduğun câriyeleri, hem se ninle berâber hicret eden amca nın kızlarını, halalarının kızlarını, dayının kızlarını ve teyze lerinin kızlarını (istersen nikâhlamayı)sana helâl kıldık. Bir de mü’min bir kadın kendini peygambere (meh rini istemeden) hîbe ederse, eğer peygamber (de) onu nikâhlamak isterse, diğer mü’minlere değil, sâde ce sana mahsus olmak üzere (onu mehirsiz olarak helâl kıldık)!(Biz,) zevceleri ve sâhib oldukları câriyeleri hakkında on lara (o mü’min lere) neyi farz kıldığımızı muhakkak ki bilmişizdir. Tâ ki sana bir zorluk olma sın! Çünki Allah, Gafûr (çok bağışlayan)dır, Rahîm (çok merhamet eden)dir.
    İbni Kesir : Ey peygamber; Biz, mehirlerini verdiğin eşlerini, Allah’ın sana ganimet olarak verdiği cariyeleri, seninle beraber hicret eden amcanın kızlarını, halalarının kızlarını, dayının kızlarını, teyzelerinin kızlarını ve bir de eğer mü’min bir kadın kendisini peygambere hibe eder de peygamber de onunla evlenmeyi isterse onuki bu, mü’minlerden ayrı olarak sadece sana has olmak üzeresenin için helal kıldık. Sana bir zorluk olmasın diye mü’minlerin eşleri ve sağ ellerinin malik oldukları hakkında ne hükmettiğimizi bildirdik. Ve Allah; Gafur, Rahim olandır.
    Kadri Çelik : Ey Peygamber! Gerçekten biz senin için hiçbir darlık olmasın diye ücretlerini (mehirlerini) verdiğin eşlerini, Allah’ın sana ganimet olarak verdiklerinden elinin altında bulunan cariyeleri; amcanın, halalarının ve teyzelerinin seninle beraber hicret eden kızlarını, bir de kendisini peygambere hibe eden ve peygamberin de kendisini almak istediği inanmış kadınları sana helâl kıldık. Bu diğer müminlere değil, sadece sana mahsus bir ayrıcalıktır. Biz eşleri ve ellerinin altında bulunan cariyeleri hakkında müminlere ne farz kıldığımızı biliyoruz. Allah çok bağışlayan, çok merhamet edendir.
    Muhammed Esed : Ey Peygamber! Mehirlerini verdiğin eşlerini ve Allah’ın sana bahşettiği savaş esirleri arasından sağ elinin altında bulunanları sana helal kıldık. Ve seninle birlikte (Yesrib’e) göç etmiş olan amcalarının ve halalarının kızlarını, dayılarının ve teyzelerinin kızlarını; ve kendilerini Peygamber’e özgür iradeleriyle teklif eden, Peygamber’in de almak istediği mümin kadınları (da sana helal kıldık): (bu sonuncusu) yalnız sana özgü bir imtiyazdır, öteki müminler için değil, (zaten) onlara eşleri ve sağ ellerinin altında bulunanlar konusunda yapmaları gerekeni bildirdik. (Ve) artık sen (gereksiz) bir endişeye kapılmamalısın, şüphesiz Allah çok bağışlayıcıdır, rahmet kaynağıdır.
    Ömer Nasuhi Bilmen : Ey Peygamber! Şüphe yok ki, Biz sana helâl kıldık, mehirlerini verdiğin zevcelerini ve Allah’ın sana ganîmet olarak verdiğinden mülk-i yeminin olan cariyeleri ve seninle beraber hicret etmiş bir amcan kızlarını ve hâlan kızlarını ve dayın kızlarını ve teyzen kızlarını ve bir de imân etmiş bir kadın, eğer nefsini peygambere bağışlarsa peygamber de onu taht-ı nikâhına almak isterse o da sâir mü’minlere değil (ey Peygamber) sana mahsus olmak üzere helâl kılınmıştır. Onların (diğer mü’minlerin) üzerine zevceleri ve sağ ellerinin malik olduğu (cariyeleri) hakkında ne farzetmiş olduğumuzu elbette bilmişizdir. Sana bu böyle bir âile teşkilini helâl kıldık, tâ ki senin üzerine bir darlık olmasın. Ve Allah yarlığayıcı, bağışlayıcıdır.
    Ömer Öngüt : Ey Peygamber! Şüphesiz ki biz mehirlerini verdiğin eşlerini, Allah’ın sana ganimet olarak verdiklerinden elinin altında bulunan câriyeleri, seninle beraber hicret eden amcanın kızlarını, halalarının kızlarını, dayının kızlarını, teyzelerinin kızlarını sana helâl kıldık. Bir de Peygamber kendisiyle evlenmek istediği takdirde, kendisini Peygamber’e hibe eden mümin kadını, diğer müminlere değil sadece sana mahsus olmak üzere helâl kıldık. Biz hanımları ve ellerinin altında bulunan câriyeleri hakkında müminlere neyi farz kıldığımızı biliriz. Ki, sana herhangi bir zorluk olmasın. Allah çok bağışlayan, çok merhamet edendir.
    Şaban Piriş : -Ey peygamber, mehirlerini ödediğin eşlerini, Allah’ın sana ganimet olarak verdiği cariyeleri, seninle birlikte hicret eden amcanın kızlarını, halalarının kızlarını, dayının kızlarını, teyzelerinin kızlarını, bir de mü’min bir kadın kendisini peygambere hibe ederse, peygamber de onu nikahlamak isterse, bunu diğer müminlere değil sadece sana mahsus olmak üzere helal kıldık. Onlara, eşleri ve cariyeleri hakkında neleri farz kıldığımızı biliyoruz. Sana bir sıkıntı vermemesi için böyle yaptık. Allah bağışlayıcıdır, merhametlidir.
    Suat Yıldırım : Ey Peygamber! Biz, şu gruplara dahil kadınları sana helâl kıldık: Mehirlerini verdiğin eşlerini, Allah’ın sana harp esîri olarak verdiği cariyeleri, seninle beraber hicret eden amcan kızlarını, halan kızlarını, dayın ve teyzen kızlarını, bir de mehir istemeksizin kendisini Peygambere hibe eden ve Peygamberin de kendisini nikâhlamak istediği mümin kadını, diğer müminlere değil, sadece sana mahsus olmak üzere helâl kıldık. Bizim, müminlerin eşleri ve ellerinin altındaki cariyeler hakkında gerekli kıldığımız mehir gibi hususlar, zaten malumumuz olup onları bildirmiştik. Hibe yoluyla mehirsiz evlenmeyi sana mahsus kılmamız, nikâh konusunda senin için bir güçlük olmaması içindir. Allah gafurdur, rahîmdir (çok affedicidir, merhamet ve ihsanı boldur).
    Süleyman Ateş : Ey peygamber, biz, ücretlerini (mehirlerini) verdiğin eşlerini; Allâh’ın sana ganimet olarak verdiğ(i savaş esir)lerinden elinin altında bulunan (câriye)leri; amcanın, halalarının, dayının ve teyzelerinin seninle beraber göç eden kızlarını sana helâl kaldık. Bir de kendisini (mehirsiz olarak) peygambere hibe eden ve peygamberin de kendisini almak dilediği inanmış kadını, diğer mü’minlere değil, sırf sana mahsus olmak üzere (helâl kıldık). Biz, eşleri ve ellerinin altında bulunan (câriye)leri hakkında mü’minlere yapmalarını gerekli kıldığımız şeyi bil(dir)dik. (Onların bu hususta ne yapması lâzım geldiğini de daha önce açıkladık) ki, sana bir zorluk olmasın, (sen bir sıkıntıya, güç bir duruma düşmeyesin). Allâh çok bağışlayan, çok esirgeyendir.
    Tefhim-ul Kuran : Ey Peygamber! Gerçekten biz sana ücretlerini (mehirlerini) verdiğin eşlerini ve Allah’ın sana ganimet olarak verdikleri (savaş esirleri)nden elinin altında bulunan cariyeleri, amcanın, halalarının ve teyzelerinin seninle beraber hicret eden kızlarını, bir de Peygamber’e kendisini hibe eden ve Peygamberin de kendisini almak istediği inanmış kadınları sana helâl kıldık. Bu diğer müminlere değil, sadece sana mahsus bir ayrıcalıktır. Biz eşleri ve ellerinin altında bulunan cariyeleri hakkında müminlere ne farz kıldığımızı biliyoruz. (Seni bu hususta istisna ettik) ki senin için hiçbir darlık olmasın, Allah çok bağışlayan, çok merhamet edendir.
    Ümit Şimşek : Ey Peygamber! Biz sana mehirlerini verdiğin hanımlarını, Allah’ın sana ganimet olarak verdiği cariyeleri, seninle beraber hicret eden amca kızlarını, hala kızlarını, dayı kızlarını ve teyze kızlarını helâl kıldık. Mehir istemeksizin kendisini Peygambere hibe eden mü’min kadınları da, eğer Peygamber onları nikâhlamak istiyorsa, diğer mü’minlerden farklı olarak yalnız sana helâl kıldık. Biz mü’minlere hanımları ve ellerinin altındaki cariyeleri hakkında farz kıldığımız şeyleri bilerek takdir etmiş bulunuyoruz. Bütün bunlar, senin gönlüne bir darlık gelmesin diyedir. Allah ise çok bağışlayıcı, çok merhamet edicidir.
    Yaşar Nuri Öztürk : Ey Peygamber! Biz sana şu hanımları helal kıldık: Mehirlerini verdiğin eşlerin, Allah’ın sana ganimet olarak verdiklerinden elinin altında bulunanlar, amcalarının, halalarının, dayılarının, teyzelerinin kızlarından seninle birlikte hicret edenler. Peygamber kendisiyle evlenmek istediğinde, kendisini Peygamber’e hibe eden mümin bir kadını da öteki müminlere değil, yalnız sana özgü olmak üzere helal kıldık. Onlara eşleri ve elleri altındakiler hakkında neler farz kıldığımızı biz biliriz. Sana bir zorluk olmasın diyedir bu… Allah Gafûr’dur, Rahîm’dir.

    Yukaridakilerde en az senin kadar arapça biliyor hangisi sizin gibi düşünüyor.Hangisi ayeti sizin yorumladığınız gibi yorumlamış?

    • Havacı dedi ki:

      Sevgili Hakan ve Bilal Beyler,
      Kölelik ve cariyelik islamın netameli konularındadır. Ali Rıza Demircan “Kur’an ve Sünnet Işığında Cariyeler ve Sömürülen Cinsellikleri” adlı kitabında bu konuyu detaylı olarak incelemiştir.
      Bu kitapta “Esir alınmasını ve sonra da şartlara göre karşılıksız veya karşılıklı olarak bırakılmasını ön gören Muhammed sûresinin açıklanan 4. âyetine rağmen başta Hanefiler olmak üzere pek çok İslâm bilgini, İslâmi yönetimlerin esirleri öldürebileceği ve köleleştirebileceği içtihadında bulunmuşlardır. Bu görüşlere dayanılarak esirlik sistemi köleliğe dönüştürülmüş ve yaşatılmıştır. (Cessas A. Kur’ân Muhammed sûresi, Şevkânî F. Kadîr Muhammed 4, Elmalı Muhammed 4, Vehbe Zühayli İslâm Fıkhı Ans. Esirler bölümü 8/ 226-232)” tespitini yaparak cariyelik ve kölelik düzeninin uygulandığını açıkça söylenmiştir.
      Bütün kaynaklarda sayısız cariye elde edilebileceği ve sahibinin mülkü olduğu için nikah gerekmediğini görmek mümkündür. Ancak hür kadınla evlenecek gücü olmayanların cariyenin efendisinden izin alması halinde nikahlanması ise ayrı bir gerçektir.
      Dolayısıyla bunu inkar etmek mümkün görülmemektedir. Yine aynı kitapta savaş esirlerinin köle ve cariye olarak kullanılamayacakları konusunda yeni yorumları görmek mümkün olmaktadır. Bu kitabı internetten ücretsiz indirip okuyabilirsiniz.
      Kur’an’a göre esirler,
      1. Müslüman bir ülkeye saldırılması (İlk saldıran Müslümanlar olmayacak) halinde haklı savaş nedeni,
      2. Saldırgan devletin askeri ve ekonomik gücünün savaş sırasında tamamen ya da yeniden toparlanamayacak kadar çökertilmesi,
      3. Bundan sonra ele geçirilenlerin esir edilerek devlet eliyle şahıslara dağıtılması (esir toplama kampları uygulaması yok) halinde elde edilirler.
      Barış görüşmeleri sırasında bu esirler ya karşılıksız ya da fidye karşılığında karşı tarafa verilebilirler.
      Ancak kölelik ve cariyelik uygulamaları Birleşmiş Milletlerin köleliği yasaklamasına kadar şeriatla yönetilen ülkelerde geçerli olmuştur.
      “Ma meleket…” kullanıldığı hemen hemen her yerde üzerlerinde tasarruf hakkına sahip olunan kadın ve erkek kişi/kişiler anlamına gelir. Bir diğer anlatımla başta büyük ölçüde esir erkek-kadın olmak üzere yönetim altında çalışan hizmetçi-işçi ve köle manalarını taşır. Kadın eş manasına da kullanılmaktadır. Kişinin zevci de onun nikâh yoluyla ma meleket yeminidir. (Bak. Taberi Nisa 24, Fezevcüke mimma meleket yemînüke) Bilal Bey siz neye dayanarak “Her iki ayetin cariyelerle hiç bir alakası yoktur ’’cariye‘’ ifadesinin karşılığı tekil ‘’امة ‘’ emet,‘’çoğulu ise, ‘’اماء ‘’ İMÂ ’’ dır.Oysa bu ayetlerde böyle ifade asla yoktur…” diyorsunuz? Ma meleket hepsini kapsayıcıdır. Aile dediğimizde anne, baba, çocuk, varsa dede, nine, vb. toplamı anlaşılır. Mameleket’te böyle, ama ben anne diyeceksem bunu ayrı olarak kullanırım, ayrı kullanmazsam yani aile dersem bu ifade hepsini kapsar. Bilal Bey ben sizin düşüncenize yakınım ama gerçekleri kabul etmek durumundayız. Siz itirazlarınızı büyük ölçüde bahsettiğim kitaptan almışsınız ve bu kitapta esirlik, kölelik ve cariyelik olgusuna yeni bir bakış açısı getiriliyor, yani içtihad ediliyor. ister geleneksel içtihadı isterse yeni içtihadı benimseyebilirsiniz. Artık pratikte bu uygulamalar olamayacağına göre (yeni savaşlarda kimse kimseyi köle, cariye olarak alamıyor, çeteler hariç IŞİD gibi) rahat olabiliriz.
      Peygamberimizin veda hutbesinde “Babasından başkasına ait soy iddia eden soysuz yahut efendisinden başkasına intisaba kalkan köle Allahın meleklerinin ve bütün insanların lanetine uğrasın.Cenab-ı hakk bu gibi insanların ne tevbelerini nede adalet ve şehadetlerini kabul eder.” sözünde köleliğin henüz kaldırılmadığını da görüyoruz.

      • bilal dedi ki:

        Sn.Hacvacı kardeşim,

        1-Bu kitapta “Esir alınmasını ve sonra da şartlara göre karşılıksız veya karşılıklı olarak bırakılmasını ön gören Muhammed sûresinin açıklanan 4. âyetine rağmen başta Hanefiler olmak üzere pek çok İslâm bilgini, İslâmi yönetimlerin esirleri öldürebileceği ve köleleştirebileceği içtihadında bulunmuşlardır. Bu görüşlere dayanılarak esirlik sistemi köleliğe dönüştürülmüş ve yaşatılmıştır. (Cessas A. Kur’ân Muhammed sûresi, Şevkânî F. Kadîr Muhammed 4, Elmalı Muhammed 4, Vehbe Zühayli İslâm Fıkhı Ans. Esirler bölümü 8/ 226-232)” tespitini yaparak cariyelik ve kölelik düzeninin uygulandığını açıkça söylenmiştir. ” sizden alıntı”

        Biz burada cariyelik ve kölelik düzeninin devam edip edmdeğini değil bu düzene kur’an’ın onay verip vermediğini tartışıyoruz.Kur’an böyle bir düzeni asla onaylamaz.Kur’an mutlaka bütün esirlerin serbest bırakılmasını istiyor..Zira bu düzenin devam etmediğine dair hiç bir iddiam olmadı ve olamayacaktır.Bu düzen maalesef,1926 yılına kadar da neredeyse tüm dünyada resmen devam etmiştir.Bugünde modern kölelik yine devam etmektedir…

        Biz burada kur’an’ın cariye veya köle bakış açisini değerlendiriyoruz.Emevilerden bu yana islam dışı yönetimlere,krallık ve sultnalık rejimlerine şeriat deniliyorsa,bu kur’an şeraiti mi olur.? Bu onların şeriatidir,Allah’ın şeriati değil.Bugün Suudi rejimi gerçekten Allah’ın gönderdiği şeriat midir.??? Yoksa kralın şeriatidir.? Emevilerden bu yana islam dünyasındaki yönetimler gerçekten Allah’ın gönderdiği şeriat midi,yoksa kur’an’a aykırı monrşi rejimleri midi.? Bir ülke kendi rejimine şerait diyorsa bütün kuralları kur’an’a göre olmadıktan sonra buna Allah’ın şeriati,islam şeriati denilemez.!!! Bunlara ancak kral ve sultan şeraiti (kanunu) denilebilir..

        Ayrıca mezhep diye bir olay islamda var mı ? Mezhep ve mezhep alimlerinin görüş ve içtihatları kur’an mıdır ki cariye ve köleler hakkındaki görüşleri islam ve kur’an’a mal edilsin.Mezhepler yorumlardır,din değildir,görüşleri doğru da olabilir,yanlş da olabilir.İslam şeriati sadece kur’an ve hz.peygamberin mütevatir ve sahih sünnetidir.Mezheplerin görüş ve içtihatları ne Allah’ın şeriatidir, ne de islamın.? Kur’an’a uyan içitihat ve görüşleri kabul ederiz,uymayanları ise red edip çöpe atarız.Bizim dinimiz kur’an daki hükümlerdir, mezheplerin ve alimlerin görüşleri değil,bunların bir çok yanlış içtihatları ve hatta o zamanın mevcut egemen güçlerin baskısı altında yapılan içtihatları kur’an’a ve islama ters düşmektedir.Esirlerle ilgili mesele de bunlardan biridr.
        .
        Bir çok içtihatlar ve Emevilerden başlayarak islam dünyasında uygulanan rejimler kur’an şeriati değil,mevcut güçlerin şeriatidir..Bugün IŞİD gibi münafık terör örgütü islamı nasıl kötüye kulllanıyorsa,kendi emellerini gerçekleşetirmye çalışıyorlarsa,Emevilerden bu yana islam dünyasını yönetenler de ayni yöntemi kullanmışlardır,sakın bunların yaptıukların kur’an’a mal etmeyelim.. Kesin ve net bir şekilde kur’an’a dayanmayan hiç bir alimin veya mezhebin görüşü ne islam,ne de kur’an’dır..Maalesef,bugün münafık terör örgütü olan IŞİD vb.islama ve kur’an’a nasıl zarar veriyor ise,işte Emevilerden bu yana şeriat adı altında uygulanan ve mevcut yönetimlerin çıkarları doğrultusunda yapılan nice içtihatlar da aynen bu şekilde islama ve müslümanlara zarar vermişitir. Ayrıca sizin de ifade ettiğiniz gibi Muhammed suresi 4.ayete göre şartlar ne olursa olsun,savaş isirleri mutlaka serbest bırakılması gerektiğine dair Allah’ın hükmü bulunduğu halde,sözüm ona bazı alimler kur’an’a rağmen savaş esirlerinin kölelelştirilebileceğine,hatta öldürülebileceğine dair görüş belirtmişlerse,hangi mantıkla onların kur’an’a aykırı bu sapkın içtihat ve görüşlerini islama ve kur’an’a mal edebiliriz.? Onların kur’an’a aykırı esirleri köle yapmakla ilgili bu görüş ve içtihatların yeri ancak çöplüktür,Bir müslüman olarak Kur’an’a aykırı onların bu tür sapkın görüşlerini nasıl kabul edebiliriz.? Bizim dinimizin tek kaynağı yanlız kur’an’dır,mezhepler ve alimlerin içtihat ve görüşleri değil….!!!

        Kur’an mutlaka savaş esirlerini serbest bırakın diyor,ama bazıları onların köle edinilmesi geriyor diyorsa,bunlara mı inanalım,yoksa kur’an’a mı ? Onlar mı dini kural ve hüküm koyuyorlar,yoksa yüce Allah mı ? Kur’an’a rağmen bunlara inanan onları haşa Allah’a şerik koşmuş olurlar.Kur’an’ı kerimin ifade ettiği gibi‘’ittehazu ahbarehum ve ruhbanehum erbaben min dünillahi ‘’ (tevbe-31)

        Onlar Ahbâr’ını (hahamlarını) ve ruhbanlarını (papazlarını) ve Meryem oğlu İsa Mesih’i Allah’tan başka Rab’ler edindiler…’’deniliyor.

        Yüce Allah’ın kur’an’daki hükmüne göre esirlerin serbest bırakılması gerektiği halde maalesef,bazıları bunların köle yapılmasının gerekliliği doğrultusunda görüş belirtip, kur’an’ın hükmümüne aykırı içtihat yapmış ve bazıları da kur’an’ın bu hükmüne rağmen bunların görüşlerini kabul ederek savaş esirlerini kendilerine köle ve cariye yapmışlardır.? şte bunlar da Tevbe-31.ayete vurgusu yapılan yahudi ve hıristiyanlar gibi yüce Allah’tan başka rabler edinmişlerdir..,!!!

        2-Peygamberimizin veda hutbesinde “Babasından başkasına ait soy iddia eden soysuz yahut efendisinden başkasına intisaba kalkan köle Allahın meleklerinin ve bütün insanların lanetine uğrasın.Cenab-ı hakk bu gibi insanların ne tevbelerini nede adalet ve şehadetlerini kabul eder.” sözünde köleliğin henüz kaldırılmadığını da görüyoruz. ‘’ sizden alıntı ‘’

        a) Yukarıda göstermiş olduğunuz bölümün arapça metni aşağıdadır..Benim anladığım arapça metninde ne köle ismi, ne de efendi ismi geçiyor..

        أو تولّى غيرَ مواليه، فعليه لعنةُ الله والملائكة والناس أجمعين؛ لا يُقبل منه صرفٌ ولا عدلٌ. والسلام عليكم ورحمة الله وبركاته)).

        Yahut himayesini üstlenmiş olandan başkasına intisaba kalkan .’şeklindedir

        Yani birilerinin velayeti veya vasayeti altında olduğu halde halkı yanıltarak başkasının velayeti veya himayesi altında olduğunu söyleyen kişi’’ demek ..Bunun efendi ve köle meslesiyle hiç bir alakası yoktur..

        b) Arpçada ‘‘ Efendinin ‘‘ karşılığı ‘‘ seyyid,‘‘ kölenin karşılığı da ‘‘ Abd ‘‘ tır. Oysa burada ne efendi,ne de köle ismi geçiyor. Burada ise,yar,yardımcı,koruyucu,hami gibi anlamlara gelen ”mevali ‘‘ kelimesi geçiyor..

        c) Hz.peygamber ‘’ Lestü bi le’aanin ‘’ ben lanet edici değilim,kimseye lanet etmem diyecek,öbür yandan da efendisinden başkasına intisaba kalkan,dövme yapan,yaptıran, kaş aldıran….vs.en ufak meselerde bile haşa lanet okuyacak öyle mi ???

        d) Bakara-180. Sizden birinize ölüm gelip çattığı zaman, eğer geride bir hayır (mal) bırakmışsa,anaya, babaya ve yakın akrabaya meşru bir tarzda vasiyette bulunması -Allah’a karşı gelmekten sakınanlar üzerinde bir hak olarak- size farz kılındı.‘‘denilecek.
        Ama Veda Hutbesinde hz.peygamber,
        “Cenab-ı Hakk her hak sahibine hakkını vermiştir.Her insanın mirastan hissesini ayırmıştır.Mirasçıya vasiyet etmek yoktur.” diyerek haşa kendisine inen yüce Allah’ın bu hükmünü geçersiz kılacak öyle mi ?

        Kur’an vasiyeti meşrulaştıracak,ama haşa hz.peygamber ‘‘ Artık mirascıya vasiyet etmek caiz değildir..’’diyecek böyle bir şey olur mu ?

        e) Bu nedenle hadislerde olduğu gibi Veda Hutbesinde de ilaveler ya da eksiltmeler olmuştur.Buna da uydurma sözler ilave edilmiştir.Emeviler kendilerinden olmayanların köleliğini meşrulaştırmak amacıyla maalesef,hz.peygamber döneminde ve gözetiminde yazılıp kayıt altına alınmayan hadislere nice uydurma rivayhetleri ilave etmişlerdir..Bu durum Veda Hutbesi için de aynan söz konusudur… Ayrıca Veda Hutbesinin devamı olarak ‘‘Allah ve Deccal ‚‘‘ hakkında anlatılan saçma sapan sözler hz.peygambere ait olamaz.Haşa burada evreni yaratan yüce Allah gözü kör olmayan normal bir insana benzetilmiştir..Bu da vada Hutbesinin devamı olarak naklediliyor.Peki,sizce Allah resulü yüce Allah’ı gözü kör olmayan bir insana benzetir mi.? Hani Kur’an’ı kerim.‘‘ leyse kemislihi şey’un..‘‘ Allah’ın,dengi,benzeri ve eşi yoktur ‚‘‘ diyor..Ayrıca İhlas suresi ne diyor.? Hz.peygamber kur’an’a rağmen nasıl olur da yüce Allah’ın insan gibi fiziki gözüne vurgu yaparak haşa insana benzetecek..??? Hz.peygambere ait olmayan kur’an’a aykırı saçma sapan rivayet aşağıdadır…

        f) ……Sonra Rasulullah, uzunca, Deccal’i anlattı. Nihayet şöyle buyurdu: ‘Allah’ın gönderdiği her Peygamber, ümmetini bu Deccal ile korkuttu. Nuh ve ondan sonra gelen Peygamberler de bu Deccal ile ümmetlerini korkuttular. Deccal sizin devrinizde çıkacak. Şayet Deccal’ın alametlerinden bir kısmını bilmiyorsanız Rabbinizide bilmiyor değilsiniz. Size malumdur ki, Rabbinizin bir GÖZÜ kör değildir.Halbuki Deccal’ın bir gözü kördür. Onun kör olan gözü üzüm tanesi gibi dışarı sarkıktır. (Sahihi Buhari: C:3, S:84, Müsned-i Ahmed İbni Hanbel: C:2, S:135)

        İşte kur’an’a aykırı bu saçma sapan rivayet de maalesef,Veda Hutbesinin devamında gösteriliiyor…!!!

        Sevgili kardeşim,Veda Hutbesi dahil,hz.peygamberin sözleri arasına kendisine ait olması mümkün olmayan,akle,mantıka,ilme ve hatta kur’an’a aykırı olan nice yalan,uydurma ve saçma sapan rivayetler karışmıştır.Ayrıca dinimiz vahiyle (kur’an’la) tamamlanmıştır,dinin tek kaynağı sadece kur’an’dır….Bize ne uyduruk rivayetler,nede kur’an’a aykırı içtihat ve görüşler lazımdır..!!!

        ‘’ Ma meleket hepsini kapsayıcıdır. ‘’ sizden alıntı ‘’

        O zaman sizin ifadenizle bir ayete ‘’ ma meleket ‘’ geçti mi,o zaman orada hem eş,hem cariye,hem köle,hem esir,hem hizmetçi,hem velayeti ve himayesi altında bulnan her kesi kapsıyor,bütün bunlara tek bi ayetle vurgu yapılmış oluyor.Hani ayete ‘’ ma meleketen önce eşlerinden söz ediyor,sizin ifadenizden hareket ederek eşlere iki defa vurgu yapılmış oluyor. Biri ayetin başında geçen ‘’inna ahlelna leke ezvaceke llati ateyte ücürüne,” diğeri de ‘’ma meleket ‘’ ifadesiyle yine eşlere vurgu yapılmış oluyor,böyle bir şey olur mu?
        Her halde beni anlayamıyorsunuz,ben dedimki ‘’ ma meleket’’ anlamı geniştir,ayetin siyak sibakına göre bununla ne analtılmak istenildiği belli oluyor…Ahzap-50.ayete ‘’ mimma efa allah’u ‘’ denildiğine göre savaş sonucu esir düşünlerdir,Bunlar esir düşerken ne cariye,ne de köledirler.sadece ‘’savaş esiridirler ‘’ bu nedenle bunları cariye olarak değerlendirmek ve tercüme etmek son derece yanlıştır..Meal ve yorumlarda bir çok hatalar vardır.. zamanım pek müsait değil,yoksa meal ve yorumlarda bir çok hatayı size gösterebilirdim..

        Mesela: a) Tebbet suresi 1.ayete ‘’ Yüce Allah ‘’ tebbet yeda ebi lehebin ‘’ Ebu Leheb’in her iki eli (maddi ve manevi gücü) helak oldu,yok hükmüne girdi,hz.peygambere zarar veremez hale geldi deniliyor..Ama ‘’malciler mazi kipi olan‘’ tebbet’’i,bedduaya çevirerek. ‘’ Ebu Leheb’in her iki eli kurusun ‘’ diye tercüme etmişlerdir.yani bu ayete yüce Allah Ebu Leheb’e beddua etmiyor,Allah’ın beddua etmesine ne gerek var,? zaten istediği zaman kendisi Ebu Leheb’i yok edebiliyor.Beddua,acizliğin ifadesidir,bu nedenle kur’an’ın hiç bir yerinde beddua yoktur.Beddua gibi görünen yerler tamamen meal hatasından kaynaklanıyor.Zira arapçada ‘’ tebbe,tebba,tebbu,tebbet,tebbeta,tebbetne…vs…’’ bütün bunlar geçmiş fiil kipleridir,beddue ile hiç bir alakası yoktur.Bunun beddua olabilmesi için ‘’ TEBBET ‘’ değil,TEBBEN ‘’ olması gerekir.Tebben,helak olsun,ama ‘’tebbet ‘’helak oldu, yok hükmüne girdi demek..

        b) Nice ayetlerde ‘’Tahkik harfı olan‘’ lekad ‘’yani muhakkak ‘’anlamı bir çok mealde yemin olsun,and olsun ‘’ diye tercüme edilmiştir..Mesela’’ lekad kane leküm fi resulullahi üsvetün hasenetün…’’ muhakkak Allahın’ın elçisinde sizin için güzel bir örnek vardır…’’ şeklindeki ayeti de ‘’ And olsun…..’’ diye tercüme edilmiştir.. Artık daha nice hatalar vardır,burada hepsini sayacak değilim…

        İşte ahzap suresinde de cariye ifadesi geçmediği ve ayetin siyak ve sibakıyla uyumlu olmadığı halde maalesef,burada ‘’ma meleketi’’ cariye olarak yorumlamışlardır…Bu bir yorum hatasıdır…

        Ayrıca bu arada bazı işlerim nedeniyle yorum yazmaya bir süre ara vermek zorunda kalacağım..

        Selam ve dua ile…

      • 1okuyucu dedi ki:

        Bilâl;

        —-Biz burada cariyelik ve kölelik düzeninin devam edip edmdeğini değil bu düzene kur’an’ın onay verip vermediğini tartışıyoruz.Kur’an böyle bir düzeni asla onaylamaz (senden alıntı)

        Ey iman edenler! Öldürülenler hakkında size kısas farz kılındı. Hüre hür, köleye köle, kadına kadın (öldürülür). Ancak her kimin cezası, kardeşi (öldürülenin velisi) tarafından bir miktar bağışlanırsa artık (taraflar) hakkaniyete uymalı ve (öldüren) ona (gereken diyeti) güzellikle ödemelidir. Bu söylenenler, Rabbinizden bir hafifletme ve rahmettir. Her kim bundan sonra haddi aşarsa muhakkak onun için elem verici bir azap vardır. (bakara-178)

        Kuranın tanrısı, onayladığı toplum düzenini, daha doğrusu olmasını istediği toplum düzenini, bakara-178’de belirlemiş ve Kuranın tanrısı, bakara-178’le toplumu cinsiyet ve statülerine göre tasnif etmiş,

        senin asla onaylamaz dediğin düzene Kuranın tanrısı icazet vermiş, çünki Kuranın tanrısı, olmasını istediği toplum modelinde, toplumu hür, köle ve kadın olarak tasnif etmiş, yani toplumu cinsiyet ve statü ayırımına tabi tutarak olmasını istediği toplum düzenini açıkça belirtmiştir,

        o nedenle kendini kandırma, çünki Kuranın tanrısı senin asla onay vermez değiğin köleliğe icazet veriyor, biz şimdi sana mı inanacağız? Kuranın tanrısına mı? çünki birinizden biriniz yalan söylüyor,

        —–İşte ahzap suresinde de cariye ifadesi geçmediği ve ayetin siyak ve sibakıyla uyumlu olmadığı halde maalesef,burada ‘’ma meleketi’’ cariye olarak yorumlamışlardır…Bu bir yorum hatasıdır… (senden alıntı)

        elinizin altındakilerle evlenin dendiğinde onun içine eşlerin girmeyeceğini çocuklar bile bilir, ayetteki elinizin altındakilerden kasıt, korumakla mükellef olduğu yetimler ve mallardır, kölelelerde mal kapsamında sayıldığından haliye kölelerde elinin altındakilerdir, varsa çalıştırdığı hizmetçiler, işçiler elinin altındakiler değildir, çünki onlar üzerinde iş akdinden başka bir tasarrufu yoktur, yani elinizin altıdaki derken kişinin tasarrufunda olan şeyler söz konusudur,

        elinizin altındakiler derken cariye kelimesinin geçmesine gerek yoktur, elinin altındakilerin mallar, yetimler, köleleler olarak tek tek sayılmasına da gerek yoktur, çünki hepsini birden elinizin altındakiler ifadesi içerisinde barındırmaktadır,

        o nedenle kendini boşuna zorlama, hele bakara-178 orada duruyorken hiç zorlama,

        —-Ayrıca bu arada bazı işlerim nedeniyle yorum yazmaya bir süre ara vermek zorunda kalacağım.. (senden alıntı)

        sana hayırlı işler diyelim, döndüğünde bu mesaja cevap vermesende olur, en azından cevap veriyormuş gibi yapmaktan iyidir.

  602. hakan adanır dedi ki:

    Bilal Bey ben sizin düşüncenize yakınım ama gerçekleri kabul etmek durumundayız. Siz itirazlarınızı büyük ölçüde bahsettiğim kitaptan almışsınız ve bu kitapta esirlik, kölelik ve cariyelik olgusuna yeni bir bakış açısı getiriliyor, yani içtihad ediliyor. ister geleneksel içtihadı isterse yeni içtihadı benimseyebilirsiniz. Artık pratikte bu uygulamalar olamayacağına göre (yeni savaşlarda kimse kimseyi köle, cariye olarak alamıyor, çeteler hariç IŞİD gibi) rahat olabiliriz.
    Peygamberimizin veda hutbesinde “Babasından başkasına ait soy iddia eden soysuz yahut efendisinden başkasına intisaba kalkan köle Allahın meleklerinin ve bütün insanların lanetine uğrasın.Cenab-ı hakk bu gibi insanların ne tevbelerini nede adalet ve şehadetlerini kabul eder.” sözünde köleliğin henüz kaldırılmadığını da görüyoruz.(sizden alıntı)

    Sayın havacı teşekür ederim samimi açıklamalarınızdan dolayı

  603. Havacı dedi ki:

    Bilal kardeşim “Ayrıca mezhep diye bir olay islamda var mı ? Mezhep ve mezhep alimlerinin görüş ve içtihatları kur’an mıdır ki cariye ve köleler hakkındaki görüşleri islam ve kur’an’a mal edilsin.Mezhepler yorumlardır,din değildir,görüşleri doğru da olabilir,yanlş da olabilir.İslam şeriati sadece kur’an ve hz.peygamberin mütevatir ve sahih sünnetidir.Mezheplerin görüş ve içtihatları ne Allah’ın şeriatidir, ne de islamın.? Kur’an’a uyan içitihat ve görüşleri kabul ederiz,uymayanları ise red edip çöpe atarız.Bizim dinimiz kur’an daki hükümlerdir, mezheplerin ve alimlerin görüşleri değil,bunların bir çok yanlış içtihatları ve hatta o zamanın mevcut egemen güçlerin baskısı altında yapılan içtihatları kur’an’a ve islama ters düşmektedir.Esirlerle ilgili mesele de bunlardan biridr.” diyorsunuz.
    Mezhepler islam dininin yayılması ve dili arapça olmayan müslümanların Kur’anın ve hükümlerinin anlaşılması gereğinden doğmuştur. Hiç bir mezhep imamı gelin bana katılın dememiştir,sadece görüşlerini ortaya koymuştur.Hadisleri değil Kur’an ve kendi rey’iyle karar veren Ebu Hanife’nin görüşünü bile yok sayıyorsunuz. Kur’an’a dönüş çalışmalarında Abdülaziz Bayındır Hoca’nın Süleymaniye Vakfı ve İKRA İstanbul Kur’an Araştırmalaru Grubu gibi oluşumlar farklı yorumlar getirmektedir. Şimdi benim gibi arapça bilmeyen ya da az bilenler Kur’an’ın ne dediğini nasıl öğrenecek. Hepimiz arapça mı öğrenelim. Diyelim öğrendik Kur’an’daki kelimelerin etimolojisini nasıl bileceğiz. Bugün HAMLET’in orjinalini İngilizler bile tam anlayamazken (etimolojik nedenlerle) dilini, kültürünü bilmediğimiz bir milletin diliyle gelen Kur’an’ı nasıl anlayacağız?
    Arabamızı tamir etmek için tamirci, hastalıklarımızı tedavi etmek için doktor, ekmek yapmak için fırıncı mı olalım?. Alimler ne güne duruyor? Siz kendinizi içtihat etme durumunda hissedebilirsiniz, içtihadınız kendinizi bağlar. Eğer kabul görürse takipçileriniz olur.
    Allah rızası için bana öneride bulunun. Alimlerin mealleri yanlış, bilgileri yetersiz, mezhepler yanlış, ben Kur’anı anlamıyorum, ben neye nasıl iman ve ibadet edeceğim. Sizi mi takip etsem acaba?
    Veda hutbesinin orjinal metni nerede bulunuyor, bilgilendirirseniz memnun olurum.
    .

    • hakan adanır dedi ki:

      Veda Haccı’nda Hz. Muhammed (sav)’in Yaptığı Konuşmanın Tam Metni
      Allah’a hamd olsun. O’nu över, O’na şükrederiz. O’ndan medet umarız. O’ndan bağışlanma dileriz, tevbe ederek O’na ita­ate yöneliriz. Nefislerimizin kötülük telkin­lerinden ve kötü ameller işlemesinden Al­lah’a sığınırız. Allah kime doğruyu göste­rirse, kimse onu hak yoldan uzaklaştıra­maz. Kimin de hak yoldan uzaklaşmasına özgürlük tanırsa, kimse ona doğruyu gös­teremez. Tek Allah’tan başka tanrı olma­dığını, ilahlığında, otoritesinde, mülkün­de, tasarruflarında ortağı bulunmadığını kabul ve tasdik ederim. Muhammed’in O’nun kulu ve Rasûlü olduğunu kabul ve tasdik ederim. (1)

      Ey Allah’ın kulları, size Allah’a sığın­manızı, emirlerine yapışmanızı, günahlar­dan arınmanızı, azabından korunmanızı öğütlerim. Size tekrar tekrar, O’na itaati tavsiye ederim. Sözlerime hayırlı olanla, O’nun izni ve yardımıyla başlıyorum. (2)

      Ey İnsanlar! Ben sizin hepinize, Al­lah’ın; emirlerini tebliğ ile görevlendirdiği, ilahî hükümleri icraya, ülkeyi imara, dünya düzenini kurmaya, sağlamaya memur et­tiği tek yetkili Rasûlüyüm. Beni dinleyin, size bazı açıklamalar yapacağım. Bu yıldan sonra, bir daha burada sizinle buluşup buluşamayacağımı bilemiyorum. (3)

      Ey İnsanlar! Kanlarınız, canlarınız, yaşa­ma hakkınız, mallarınız, namuslarınız, haysiyet ve şerefleriniz, vücut bütünlü­ğünüz Rabbinizle buluşacağınız güne ka­dar bu ayınızda, bu beldenizde, bu günü­nüzün saygıya, korunmaya layık olduğu gi­bi, saygıya ve korunmaya layıktır, doku­nulmazdır. Ancak İslam’ın koyduğu sorumluluk gereği uygulanan gerekçeli kara­ra dayalı cezalar müstesnadır. (4)

      Benim sözlerimi iyi dinleyin ki, izzet ve şerefle huzurlu yaşamaya devam edesiniz. Sakın haksızlık yapmayın ve zulmetmeyin. Sakın baskı, zulüm ve işkenceye alet olmayın. Sakın zulme boyun eğmeyin. Haksızlığa rı­za göstermeyin. İyice anlatabildim mi?

      Allah’ım, Sen de şahit ol. (5)

      Ashabım! Siz Rabbinizin huzuruna vara­caksınız, size işlediğiniz bilinçli amellerin hesabını sorulacak. İyice tebliğ edebildim mi?

      Allah’ım, Sen de şahit ol! (6)

      Ey İnsanlar, Allah’a sığının, emirlerine yapışın, azabından korunun. İnsanların mallarını eksik teslim etmeyin, değerlerini düşürmeyin, bedellerini eksik ödemeyin, mallarını kötülemeyin, haksız rekabet yap­mayın, aldatarak, hile yaparak, fırsat kollayarak, gasp ederek insanların haklarını zayi etmeyin, zayiine sebep olmayın. Ül­kede, yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmakta ve küfürde ileri git­meyin. (7)

      Ashabım! Kimin yanında bir emanet varsa, bu emaneti sahibine versin. Size hediye verene hediye ile karşılık verin. Kefil borçlu gibidir. Borcun ödenmesi gerekir. (8)

      Soyunuzdan sopunuzdan medet umarak benim yanıma yaklaşmayın. İşlediğiniz bi­linçli amelleri vesile ederek yanıma gelin. Ben bütün insanlara da, size de aynı şey­leri söylüyorum. (9)

      Cahiliye döneminin faizli alışverişleri kaldırılmıştır. Yüce Allah, kaldırılan ilk fa­izin, Abbas b. Abdilmuttalib’inki olmasını emretmiştir. Ancak ana paralarınız sizindir. Ne siz haksızlık edebilirsiniz, ne de haksız­lığa uğratılacaksınız. Allah, faizli alışverişin yapılmayacağını icrası kesin hüküm haline getirdi. Kaldıracağım ilk faiz amcam Ab­bas b. Abdilmuttalib’in faizli alış verişlerindeki faizdir. (10)

      Ey İnsanlar! Hangi ayda, hangi günde, hangi ülkede olduğunuzu biliyor musu­nuz? (11)

      (İnsanlar, ‘saygıya layık korunan bir günde, dokunulmazlığı olan ülkede ve bir ayda’, dediler.)

      Ey İnsanlar! Kanlarınız, canlarınız, yaşa­ma hakkınız, mallarınız, namuslarınız, haysiyet ve şerefleriniz, vücut bütünlüğü­nüz, Rabbinizle buluşacağınız güne kadar bu ayınızda, bu beldenizde, bu gününüzün saygıya, korunmaya layık olduğu gibi, saygıya ve korunmaya layıktır, dokunul­mazdır. Ancak İslam’ın koyduğu sorumluluk gereği uygulanan gerekçeli karara da­yalı cezalar müstesnadır. (12)

      Ashabım! Şunu belirteyim ki, Cahiliye dönemindeki bütün kan, su ve mal dava­ları, kıyamet gününe kadar şu ayaklarımın altındadır. (13)

      Kıyamet gününe kadar Cahiliye döneminde var olan kan da­vaları kaldırılmıştır, Cahiliye döneminde var olan kan davaları kaldırılmıştır, kaldıracağımız ilk kan davası, Amir (İyâs) b. Rebîa b. el-Hâris b. Abdülmuttalib’in kan davasıdır. O Sa’d b. Leysoğulları’nda süt anneye verilmiş bir çocuktu. Hüzeyl, onu öldürdü.

      İyice tebliğ edebildim mi?

      (İnsanlar; ‘elbette tebliğ ettin’, dediler)

      -Allah’ım Sen de şahit ol! Burada bulu­nanlar sözlerimi bulunmayanlara iletsin. (14)

      Kâbe hizmetkarlığı ve hacıların su ihtiya­cını karşılama dışında cahiliye devrinin hükümet görevleri kaldırılmıştır. (15)

      Kasten adam öldürmenin cezası, kısas­tır. Kasten öldürmeye benzeyen cinayet, sopa ve taşla öldürmedir. Diyeti, yüz deve­dir. Kim daha fazlasını isterse, o İslam’ı benimsemeyen Cahiliye dönemini özleyen biridir. En büyük Allah düşmanı, kendisine herhangi bir kastı olmayan birini sebepsiz yere öldürendir, kendisine el kaldırmayana sebepsiz yere vurandır.

      İyice tebliğ edebildim? Allah’ım, Sen de şahit ol! (16)

      Ey İnsanlar! Sizi uyarıyorum, herkes yal­nızca kendi işlediği suçtan sorumludur. Suçlu evlattan dolayı baba sorumlu tutula­maz, suçlu babadan dolayı evlat da sorum­lu tutulamaz. (17)

      Ey İnsanlar! Şeytan, sizin bu toprakla­rınızda kendisine tapınılmasından ümit kesmiş bulunuyor. Ancak, bunun dışındaki önemsiz gördüğünüz davranışlarda, ara­nızda çıkardığı fitne fesatla sizi birbirinize düşürdüğünde sözünün dinlenmesinden hoşnut olacaktır. Dininizde sebat ederek, dininize sahip çıkarak, şeytanın, şeytan tıynetli ahlaksız azgınların, şeytani düzen­lerin vesvesesinden, daleveresinden kendi­nizi koruyun. (18)

      Ey İnsanlar, yalan yere Allah’ın adını anarak yemin etmeyin. Yalan yere Allah adına yemin edenin yalanını Allah açığa çıkarır. (19)

      Ey İnsanlar! Zaman, Allah’ın gökleri ve yeri yarattığı gündeki düzenli sistemine girerek seyrediyor. Ayların sayısı, on ikidir. Dört tanesi, savaşın haram olduğu aylar­dır. Bunlardan üçü birbiri peşinden gelir. Biri tektir. Bunlar Zilkade, Zilhicce, Mu­harrem ve Cumade’l-ahire ile Şaban ara­sındaki Mudar kabilesinin adını koyduğu ay Recep’tir.

      Allah’ın, gökleri ve yeri yarattığı gün, Levh-i Mahfuz’da tesbit ettiği kayıtlarda, Allah katında, ayların sayısı on ikidir. On iki aydan dördü savaşın haram olduğu ay­lardır. İşte bu haram aylarla ilgili hüküm, insanlığı, insani değerleri ve düzeni ayakta tutan dinin, medeniyetin, zamanla değiş­meyen tabii hukuk kurallarını içeren şe­riatın hükmüdür. Bu aylarla ilgili Allah’ın koyduğu yasakları çiğneyerek kendinize, birbirinize zulmetmeyin.

      İlahlığında, otoritesinde, mülkünde, ta­sarruflarında, Allah’a ortak koşan Müşrik­ler nasıl size karşı topyekün savaşıyorlarsa, siz de onlara karşı topyekün savaşın. Bilin ki, Allah kendisine sığınıp, emirlerine ya­pışarak günahlardan arınıp, azaptan koru­nanlarla, kulluk ve sorumluluk şuuruyla, haklarına ve özgürlüklerine sahip çıkarak şahsiyetli davranan, dinî ve sosyal görev­lerinin bilincinde olan müminlerle, müttakilerle beraberdir.

      Saldırmazlığın gelenek haline geldiği, Al­lah’ın savaşı haram kıldığı ayları erteleyerek, yerlerini değiştirerek, on iki aya ay ilave ederek, hileli takvim düzenlemek, ke­sinlikle Allah’ın sene ve aylarla ilgili koy­duğu hükmü inkarda ileri gitmektir. Kulluk sözleşmesindeki ortak taahhütlerini, Al­lah’a iman, kulluk ve sorumluluk bilincini şuur altına iterek örtbas edip inkarda ısrar edenlerin, kafirlerin, bu yüzden hak yol­dan uzaklaşmalarının, dalaleti tercihlerinin önü açılır. Erteleyerek, değiştirerek ilave ettikleri aydaki savaşları, bir yıl helal ve meşru, bir yıl haram sayarlar. Allah’ın ha­ram kıldığının sayısına uydursunlar da, Al­lah’ın haram kıldığını helal ve meşru kılsın­lar, isterler. Onların bilinçli kötü amelleri kendilerine süslenip güzel gösterilmiştir. Allah kulluk sözleşmesindeki ortak taahhütlerini, Allah’a iman, kulluk ve sorumlu­luk bilincini şuur altına iterek örtbas edip, küfürde, nankörlükte ısrar eden bir kavme doğru yolu gösterme lütfunda bulunmaya­cak, başarı nasip etmeyecektir. (Tevbe, 9/ 36-37).

      Onlar bir yıl, Safer ayını helal sayıyorlar, bir yıl Muharrem’i haram sayıyorlardı. Nesî (yıla ekleme), işte budur. Allah’ım, Sen de şahit ol!. (20)

      Ey İnsanlar! Kadınlarınızın sizler üze­rinde hakları, sizin kadınlarınız üzerinde haklarınız vardır. Sizin onlardaki hakkınız, minderinize sizden başkasını oturtmama­ları, meşru tavsiyelerinizde size karşı çık­mamaları, hoşlanmadığınız kişileri izniniz olmadan eve sokmamaları, kötü söz söyle­memeleri kötü fiil ve davranışta bulunma­malarıdır. Şayet bunları yaparlarsa, Allah onları engellemenize, sıkıştırmanıza yatak­larında tek başlarına bırakmanıza ve hafif­çe, incitmeden vurmanıza izin vermiştir. Bun­lardan vazgeçer ve size itaat ederlerse, meşru, örfe uygun ölçüler içerisinde rızıklarını ve giyimlerini sağlama sorumluluğunuz var. Kadınların iyiliğini isteyin, durum­larının iyileşmesi için çaba sarfedin. Çünkü onlar müşterek hayatın gereği kendileri adına bir şey yapma gücüne ve imkanına sahip olmayan, sizinle birlikte yaşamak mecburiyetinde olan hayat arkadaşlarınızdır. Siz onları Allah’ın emaneti olarak aldı­nız. Allah’ın emri ve hükmüyle onlarla iliş­kiyi helal edindiniz. Eğer haklarını ararlar, sorumluluklarına riayet ederlerse onlara tavır takınmanıza, cezalandırmaya hakkı­nız yoktur. Onların serkeşliğinden ve şid­dete başvurmasından endişe ederseniz, onlara öğüt verin ve yataklarınızı ayırın. Aşırı gitmeden hafifçe vurun. Onların yi­yeceği ve giyimi konusunda cömertçe her türlü iyilik ve ihsanda bulunmanız, onların haklarıdır. Kadınların haklarına riayet ko­nusunda Allah’ın emirlerine yapışın, aza­bından korunun, onların iyiliğini isteyin, durumlarının iyileşmesi için çaba sarfedin. Hanımlarınız, sizlerin izni ve bilgisi olmadıkça, evinizin mali imkanlarını cömertçe harcamasınlar. Sözlerimi iyice anlayarak hatırınızda tutun.

      İyice tebliğ edebildim mi? Allah’ım, Sen de şahit ol! (21)

      Ey İnsanlar! Meşru şekilde sahip oldu­ğunuz, üzerlerinde meşru haklarınız ve düzgün insani ilişkileriniz olan köle ve ca­riyelerinize, iş akdiyle bağlı işçilerinize ha­yırla muameleyi size tavsiye ederim. Sof­ranızda bulunanları ölçü alarak onların ka­rınlarını doyurmanızı, giydiklerinizi ölçü alarak onların giyimlerini sağlamanızı tav­siye ederim. Affetmeyi düşünmediğiniz bir suç işledikleri takdirde aranızda aynı cins­ten suç işleyenlere uyguladığınız cezaları ölçü alınız. Onlara işkence etmeyiniz, onları cezalandırmayınız.!. (22)

      Ey İnsanlar! Sözlerimi iyi dinleyin, iyi muhakeme edin. Bütün ırklara mensup Müslümanların, Müslümanların kardeşi ol­duğunu bilin. Bütün müminler kardeştir. Kimseye, gönül rızası olmadıkça, kardeşi­nin malı helal değildir. Sakın haksızlık etmesin, hile yapmasın, haince davranma­sın.

      Müslümanın kim olduğunu size anlata­yım mı? Müslümanların, dilinden ve elin­den zarar görmediği kişidir.

      Müminin kim olduğunu size anlatayım mı? İnsanların mallarına ve canlarına za­rarı dokunmuyacağından emin olduğu ki­şidir.

      Muhacirin kim olduğunu size anlatayım mı? Kötülükleri ve günah işlemeyi terk eden kişidir.

      Mücahidin kim olduğunu size söyleye­yim mi? Allah’a itaat yolunda nefsiyle mücadele eden kişidir.

      Bu günün dokunulmazlığı gibi, müminin mümine zarar vermesi haramdır. Etini yeme mesabesinde olan müminin mümini gıybeti de haramdır. Namus ve haysiyetine zarar vermesi de haramdır. Müminin yü­züne tokat vurmak da mümine haramdır. Onu itip kakarak incitmesi de haramdır.

      İyice tebliğ edebildim mi? Allah’ım, Sen şahit ol! (23)

      Ey İnsanlar! Yeryüzü Allah ve Rasûlüne aittir. İnsanlar, ‘Allah’tan başka ilah yok­tur’ deyip, benim Allah’ın Rasûlü olduğu­mu kabul edinceye kadar, insanlarla mücadele etmem, savaşmam emredildi. İn­sanlar kelime-i tevhidi söyleyince, kan­larını, canlarını ve mallarını korumuş olur­lar. Ancak İslam’ın koyduğu sorumluluk gereği uygulanan gerekçeli karara dayalı cezalar müstesnadır. Ahiretteki hesapları ise Allah’a aittir. Kendinize, birbirinize haksızlık etmeyin!(24)

      Ey Müminler, benden sonra küfre dön­meyin, birbirinin boynunu vuran kafirler haline gelmeyin. Size, sımsıkı sarıldığınız sürece asla hak yoldan uzaklaşmayacağınız apaçık dinî, ilmî, idari, siyasi kuralları içe­ren Allah’ın kitabı Kur’ân’ı ve Rasûlü’nün sünnetini bıraktım. Bunlarla amel ediniz, davranışlarınıza Kur’ân ve sünneti yan­sıtınız. Bir de soyumdan yakınlarımı, Ehl-i beytimi bıraktım.

      İyice tebliğ edebildim mi? Allah’ım, Sen şahit ol! (25)

      Ey insanlar! Rabbiniz birdir, babanız bir­dir. İslam’da insanlar eşittir. Hepiniz Adem’in çocuklarısınız, Adem de toprak­tan yaratıldı. Allah katında en değerliniz, en çok Allah’a sığınanız, emirlerine yapışa­nınız, günahlardan arınanınız, azabından korunanızdır. Bir Arab’ın, Arap olmaya­na, bir başkasının Arab’a, bir siyahın bir kızılderiliye, bir kızılderilinin bir siyaha, takvanın dışında bir üstünlük sebebi yok­tur.

      “Ey iman edenler, biz sizi bir erkekle bir kadından, bir asıldan yarattık. Birbirinizle tanışmanız, işlerinizi tedbirle idare etme­niz, karşılıklı olarak, İslami kurallarla örtüşen milletlerarası teamüllere uymanız, yardımlaşmanız, kültür ve medeniyet alış­verişinde bulunmanız, birbirinize iyiliği tav­siye etmeniz için, sizi milletler ve kabileler haline getirdik. Allah yanında en değerli­niz, en üstününüz, en çok Allah’a sığınanı­nız, emirlerine yapışanınız, en çok günah­lardan arınıp azaptan korunanız, kulluk ve sorumluluk şuuruyla, haklarına ve özgür­lüklerine sahip çıkarak şahsiyetli davrana­nınız, dinî ve sosyal görevlerinin bilincinde olanınızdır. Allah her şeyi bilir, gizli-açık her şeyden haberdardır.” (Hucurat, 49/13.) (26)

      Ey İnsanlar! Görünürdeki organları kesil­miş bir Habeşli bile başınıza getirilse, size Allah’ın kitabındaki hükümleri uyguladığı sürece, dinleyin ve itaat edin.

      İyice tebliğ edebildim mi? Allah’ım, Sen de şahit ol! (27)

      (İnsanlar, ‘evet’ dediler)

      Burada bulunanlar, sözlerimi bulun­mayanlara iletsinler.

      Ey İnsanlar! İyi dinleyin! Bütün peygam­berlerin daveti geçmişte kalmış, görevleri sona ermiştir. Yalnızca benim davetim ve görevim devam etmektedir. Ben insanların ihtiyacı sebebiyle Rabbimin katında davetimi, görevimi kıyamet gününe kadar muhafaza ettim. Ben önceki ümmetlere karşı sizin çokluğunuzla övüneceğim. Beni mahcup etmeyin, yüzümü kara çıkarma­yın. (28)

      İyi dinleyin, bir kısım insanlar için elim­den bir şey gelmezken bir kısmını kurtaracağım. Ya Rabbi ashabım, diyeceğim. Ba­na, ‘Senden sonra din adına neler icat et­tiklerini bilmiyorsun’, buyuracak. Ben cen­netteki havuz başında sizi bekleyen öncünüzüm. (29)

      Ey İnsanlar! Allah, her hak sahibinin hakkını, her varisin, mirastaki payını belirlemiştir. Varise vasiyet yapılamaz. Vasiyet terekenin üçte birini de geçemez. Çocuk meşru eşe aittir. Zina edenin hak sahipliği söz konusu değildir. Hamisinin, amirinin, ortağının, işvereninin, efendisinin sağladı­ğı imkanlara nankörce davranan, Allah’ın Muhammed’e indirdiği Kur’ân’ı inkar edi­yor demektir. Babasından başkasına men­subiyet öne süren veya efendisinden başkasını veli edinen, Allah’ın, meleklerin ve bütün insanların lanetine uğrasın. Böylesinin ne azabı geri çevrilir, ne ceza yeri­ne fidye alınır. (30)

      Ey İnsanlar! Dinde aşırılıktan sakının. Sizden öncekileri kesinlikle dinde aşırılık­ları helak etmiştir. Hacdaki amelleri, dav­ranışları benden öğrenin. Bu seneden sonra bir daha haccedip edemeyeceğimi bile­miyorum. Bu öğütlerimi burada bulunan­lar bulunmayanlara ulaştırsın. Öğütlerimin ulaştırıldığı bazı kimseler burada dinleyenlerden daha iyi anlayarak, daha iyi mu­hafaza edebilirler, nice kimseler uygulaya­rak daha mutlu olabilirler. (31)

      Ey İnsanlar! Allah sözlerimi işitip de bel­leyene, rahmetini merhametini ihsan et­sin. Allah yüzünü ağartsın. Mana yüklü sözlerimi anlamadan ezberleyen birçok in­san var. Derin manalar içeren sözlerimi bilen birçok insan, kendisinden daha yük­sek anlayış sahiplerine bu sözlerimi ulaş­tırsın. Üç vasfa, üç davranışa sahip olan;

      -Samimiyetle Allah rızası için dinî görev­lerini yerine getiren,

      -Müslüman idarecilere samimi davranan ve itaat eden,

      -İslam toplumunun birliğini ve bütünlüğü­nü koruyan müminlerin İslam’a hıyanet etmeyeceğini, kalplerinden İslam’ı atma­yacağını bilin.

      Bütün müminler gelecek nesilleri, İslam ile şereflenmemiş insanları İslam’a davet ederek İslam’ı tebliğ ve davet görevini yeri­ne getirmelidirler. (32)

      Benim dışımda benden sonra peygam­ber görevlendirilmeyecektir. Sizin dışınız­da ümmet de olmayacaktır. Rabbinizi ilah tanıyın, candan Müslümanlar olarak Rabbinize teslim olun, saygıyla Rabbinize kulluk ve ibadet edin. Rabbinizin şeriatine boyun eğin, adabına, erkanına riayet ederek beş vakit namazı aksatmadan aşikare kılın. Vicdanı, serveti, sosyal bünyeyi arındıran, berekete vesile olan zekatı verin. Ramazan orucunu tutun. Yöneticilerinize itaat edin ki Rabbinizin cennetine girersiniz. (33)

      Ey İnsanlar! Yarın Beni size soracaklar. Ne dersiniz? Peygamberlik görevimi yeri­ne getirdim mi? Vazifemi yaptım mı?

      (Orada bulunanlar, ‘evet yemin ederiz ki, tebliğ ettin, bize tavsiyelerde ve öğütlerde bulundun, böylece şehadet ederiz’ dediler).

      -Şahit ol ya Rabbi, şahit ol ya Rabbi, şahit ol ya Rabbi…

      Size selam ve selamet diliyorum, Al­lah’ın rahmet ve bereket ihsanını niyaz ediyorum. (34)

      (Sonra insanlara veda etti. Bunun üzerine insan­lar, ‘bu veda haccı’ dediler).

      1) M. Hamidullah. Mecmûatü´l-Vesaikü´s-Siyasiyye (Vesaik) 360; İbn Abdirabbih 4/53-55.

      2) Vesaik, 360.

      3) Yakubî, 2/110;Vesaik, 360; Beyhaki, Sünen-i Kübra, 10/180; Sahih-i İbn Huzeyme, 4/255;Kur`ân-ı Kerim, 7/158.

      4) Vesaik, 361; Buharî, “Hac” 132; “Megazi 78;“Tevhid” 24, “Edahi” 5, “Fiten” 8; “Edeb” 42;Müslim, “Hac” 283; Müsned-i Ahmed, 7/ 307.

      5) Müsned-i Ahmed. 7/307.

      6) Müslim,“Kasame” 26; Müsned-i Ahmed, 7/307; İbn Sa´d, 2/186.

      7) Yakubî, 2/109-110; Kur`ân-ı Kerim, 11/ 85.

      8) Vesaik, 361, 364; İbn Mace, “Sadaka” 9;Kur´ân-ı Kerim, 2/283.

      9) Yakubî, 2/109-110.

      10) Vesaik, 361; Darimî. “Büyü” 3.

      11) Yakubî, 2/109-110.

      12) Darimî,“Menasik” 84; Müsned-i Ahmed, 7/330.

      13) Müslim, “Hac” 132.

      14) Vesaik, 361; Darimî, “Menasik” 34; Müsned-i Ahmed, 7/376.

      15) Vesaik, 361.

      16) Vesaik, 361; Yakubî, 2/110.

      17) Tirmizî, “Tefsiru´l-Kur´ân” 10.

      18) Vesaik, 361.

      19) Vesaik, 367; Taberanî. Mucemu´l-Kebîr, 8/229.

      20) Vesaik, 361, 365.

      21) Vesaik, 361-362; İbn Mace,“Menasik” 84; Müsned-i Ahmed, 7/376; Tirmizî, “Tefsîru´l-Kur´ân” 10; Kur`ân-ı Kerim, 4/34.

      22) Yakubî, 2/109-110; Kur´ân-ı Kerim

      23) Vesaik, 364-367; Tirmizî, “Tefsiru´l-Kur´ân” 10; Yakubî, 2/110 Kur`ân-ı Kerim, 49/12-13.

      24) Yakubî ,2/110; Vesaik, 363; Buharî “Cizye” 5; “İkrah” 2; Müslim,“Cihad” 20.

      25) Vesaik, 362, 365; Tirmizî, “Menakıb” 32; Müslim, “Kasame” 26; Buharî, “Hudud” 10; Yakubî, 2/110; Muvatta, “Kader” 3; Ebû Davud, “Talâk” 40; Darimî, “Mukaddime” 24; “Talak” 10; Müsned-i Ahmed, 1/75, 3/212, 286, 4/206, 5/30.

      26) Vesaik, 362; Müsned-i Ahmed, 9/127;Yakubî 2/110.

      27) Nesaî, Sünen-i Kübra, 4/431 (7815. hadis); Müsned-i Ebî Avâne, 4/402.

      28) Taberanî, Mucemu´l-Kebîr, 8/141; Vesaik, 367.

      29) İbn Mace, “Menasik” 76.

      30) Vesaik, 362; Müsned-i Ahmed, 6/207; Yakubî, 2/110; İbn Hişam, 4/219.

      31) Ebû Davud, “Menasik” 77; Nesaî, “Menasık” 217; İbn Mace “Menasik” 63; Müsned-i Ahmed, 1/215, 347, 7/376.

      32) Darimî, “Mukaddime” 24.

      33) Vesaik, 365; Taberanî, Mucemu´l – Kebîr, 8/115, 136, 138, 303; Kur´ân-ı Kerim, 21/ 92, 23/52.

      34) Ebû Davud, “Menasik” 56.

  604. Havacı dedi ki:

    Bilal kardeşim “Bakara-180. Sizden birinize ölüm gelip çattığı zaman, eğer geride bir hayır (mal) bırakmışsa,anaya, babaya ve yakın akrabaya meşru bir tarzda vasiyette bulunması -Allah’a karşı gelmekten sakınanlar üzerinde bir hak olarak- size farz kılındı.‘‘denilecek.
    Ama Veda Hutbesinde hz.peygamber, “Cenab-ı Hakk her hak sahibine hakkını vermiştir.Her insanın mirastan hissesini ayırmıştır.Mirasçıya vasiyet etmek yoktur.” diyerek haşa kendisine inen yüce Allah’ın bu hükmünü geçersiz kılacak öyle mi ? Kur’an vasiyeti meşrulaştıracak,ama haşa hz.peygamber ‘‘ Artık mirascıya vasiyet etmek caiz değildir..’’diyecek böyle bir şey olur mu ?” diyorsun.
    Vasiyetle ilgili bu emir henüz mirasla ilgili kurallar açıklanmadan verilmişti. Bunun amacı kanunî varisleri adaletsizlikten korumaktır. Fakat daha sonraları bu emir, Kur’an’da Nisa suresinde açıklanan miras kurallarının ışığı altında Hz. Peygamber (s.a) tarafından iki grupta toplandı: Birincisi, vârise vasiyet yoktur, yani hiçbir kanunî vârisin mirası, Kur’an tarafından verilenden fazla veya az olamaz; hiçbir vâris mirastan mahrum bırakılamaz ve kanunî payından fazlasını alamaz. İkincisi, hibe tüm servetin üçte biri ile sınırlıdır. Yani kişi, servetinin en az üçte ikisini, kanuna göre dağıtılmak üzere varislerine bırakmalıdır. Geriye kalan üçte biri, kanunen mirastan payı olmayan uzak akrabalara veya sosyal hizmetler için ayrılabilir. Bu nedenle, vasiyetname yazmakla ilgili emrin neshedildiği sonucunu çıkarmak yanlıştır. Aksine bu, Allah’ın, takva sahipleri için tanıdığı bir haktır ve eğer bu hak Allah’ın emrine uygun olarak kullanılırsa, örneğin, yetim bir toruna vs. miras bırakmak gibi meseleler kendiliğinden ve İslâm miras hukukuyla çatışmaksızın çözülmüş olacaktır.
    Yani Bakara 180 ayeti, Nisa 11, 12, 176 ile güncellenmiştir diyelim. Kur’anı okuyor ve yorum yapıyorsunuz ama bu ayrıntıyı gözden kaçırıyorsunuz.
    Bilal kardeşim ben özel olarak eğitiminizi, arapçayı nasıl ve nerede öğrendiğinizi merak ediyorum. Sakıncası yoksa tabi.
    Yorumunuzdaki bazı yanlışl kelime kullanımları ise, Abd sadece köle değil aynı zamanda kul anlamındadır. Mevali ise yar,yardımcı,koruyucu,hami anlamına gelmez müslüman olan arap dışındaki kişileri ifade eder ki araplar açısından çok ta makbul değildirler.
    Bilal Bey sizi anlıyorum, burada kendinizi islamın koruyucu neferi olarak görüyor ve imansızlara karşı mücadele ediyorsunuz. Ama önce siz yeterince bilgi sahibi olun olmaz mı?

  605. hakan adanır dedi ki:

    Sayın havacı bu tam metni olması lazım benim bulduğum budur.

    • Havacı dedi ki:

      Sevgili Hakan teşekkür ederim, ama benim Bilal kardeşime sorduğum arapça yazılı gerçek nüshanın nerede muhafaza edildiğiydi. Bu tür meallere rastlıyoruz, ancak orjinal yazılı nüsha bildiğim kadarıyla yok ve herkes veda hutbesi hakkında birşeyler yazıyor, çiziyor.Yok öyle değil böyleydi diyor. O yüzden sormuştum. Selamlar

  606. AVNİ dedi ki:

    Sn bilal
    Kuranda beddua yok, allah acizmi ifadenizi dikkate alarak
    Dİyanet meali Alak süresinden birkaç ayet var aşağıda..
    Özellikle 17 ve 18. ayetler, sanki peygamberin mekkenin godamanları karşısında yaşadığı o sıkıntıyı tanrıda yaşıyor gibi, bizde zebanileri çağırırız ifadesi ilginç, nasıl bir adam ki bu nerdeyse tüm cehennem ehli harekete geçirilebiliyor, Birde peygambere neden ona uyma diyor, kuran demiyormu biz seni sapıklık içindeyken imana kavuşturduk diye, uyma nın ne olduğunu açıklayabilirmisiniz ? Kim bu okkalı adam, netice de bir kul değilmi….
    14. (Bu adam) Allah’ın, (yaptıklarını) gördüğünü bilmez mi!
    15. Hayır, hayır! Eğer vazgeçmezse, derhal onu alnından (perçeminden), yakalarız
    (cehenneme atarız).
    16. O yalancı, günahkâr alından (perçemden),
    17. O, hemen gidip meclisini (kendi taraftarlarını) çağırsın.
    18. Biz de zebânîleri çağıracağız.
    19. Hayır! Ona uyma! Allah’a secde et ve (yalnızca O’na) yaklas!

    • 1okuyucu dedi ki:

      AVNİ;

      söz konusu kodaman ebu cehl imiş, yani Kuranın tanrısının güç gösterisine girdiği muhatabı ebu cehl imiş, hani bir filin bir karıncaya meydan okuması gibi bir şey diyeceğim ama fil karıncayı muhatap bile almaz? yani bir fil bir karıncayla .idik yarıştırmaz.

      ama Kuranın tanrısı yarıştırmaya kalkmış, ebu cehli kendine muhatap alıp meydan okumuş, hatta “ananıda al gel” demiş, ne diyeyim yani şimdi ben sana, bir tanrı bir insanla kavga ederek kendini böylesine ayağa düşürüyorsa…

      ebu cehle esip gürledikten sonra, Muhammede onla dalaşma, aşağıdan al kavga etme anlamında ona uyma diyor, yani ben her ne kadar tehdit edip esip gürlediysemde, esip gürlemem bir işe yaramayabilir, her ihtimale karşı sen yinede ondan uzak dur diyor,

  607. toro dedi ki:

    Değerli arkadaşlar.

    Burada daha öncede yazdım. İnsanlar kendilerini ve geldikleri yeri kendi zihinlerinde anlamlandırmak için dinleri icad ettiler. Dünya da binlerce dinin ortaya çıkması sonrasında yitip gitmesi bu durumun sonucudur! Tarihin akışında en güçlü olan ya da güçlü olabilenlerin inançları daha uzun yaşamıştır. Örnek Roma İmparatorluğudur, Mısır’dır.

    Öncelikle şunu söyleyelim. Dinlerin aslında olmadığının kanıtı sadece bir insanla konuşarak bütün insanları çağırdığı savlanan tanrı figürünün anlamsızlığıdır. Bu savın gerçek olması hali ise tanrı adına bir problemdir. Çünkü bu durumda tanrı insanların hikaye anlatıcılara ve onların hikayelerine koşulsuz inanmalarını beklemektedir. Yani içine tanrı konulan her hikaye bu tanrı hayaline göre ciddiye alınması yani inanılması gerekli bir olguyu yaratır. Kendisine değilde ben tanrı ile konuştum diyen bir insana inanılmasını bekleyebilen bir tanrı hayali ancak sorunlu insan zekasının ürünü olabilir. Çünkü burada insan kendini tanrı ile konuşabilen bir varlık olarak şekillendirerek kutsamaya çalışmaktadır.

    Aslında insan dünyadaki yaşam sürecinde çok uzun bir zaman önce besin zincirinin en tepesine çıkma yolunu bulan, hayatını deneme yanılma yoluyla kurguladığı alışkanlıklarla şekillendiren ve dünyanın barındırdığı canlı popülasyonun şanslı bir parçası olmaktan öteye bir anlam taşımayan bir varlıktır.

    Aşağıdaki videoda deneye yanıla bir beslenme alışkanlığı geliştiren canlının insandan tek farkı geldiği noktayı kutsamak için bir tanrı arayışına girmemiş olmasıdır! Ambalajları hariç ikisinin de hayat ta kalma güdüleri aynı şekilde çalışır. Hayatları aynı amaçlar uğruna akar.

    • 1okuyucu dedi ki:

      toro;

      —-Öncelikle şunu söyleyelim. Dinlerin aslında olmadığının kanıtı sadece bir insanla konuşarak bütün insanları çağırdığı savlanan tanrı figürünün anlamsızlığıdır. Bu savın gerçek olması hali ise tanrı adına bir problemdir. Çünkü bu durumda tanrı insanların hikaye anlatıcılara ve onların hikayelerine koşulsuz inanmalarını beklemektedir. Yani içine tanrı konulan her hikaye bu tanrı hayaline göre ciddiye alınması yani inanılması gerekli bir olguyu yaratır. Kendisine değilde ben tanrı ile konuştum diyen bir insana inanılmasını bekleyebilen bir tanrı hayali ancak sorunlu insan zekasının ürünü olabilir. Çünkü burada insan kendini tanrı ile konuşabilen bir varlık olarak şekillendirerek kutsamaya çalışmaktadır. (senden alıntı)

      işin aslını çok güzel özetlemişsin, yani dinlerin her şeyin ölümle bitmesine inanmak istemeyenler için uydurulmuş hikâyeler olduğu…

      —-Kendisine değilde ben tanrı ile konuştum diyen bir insana inanılmasını bekleyebilen bir tanrı hayali ancak sorunlu insan zekasının ürünü olabilir. (senden alıntı)

      kibarlık edip “sorunlu insan zekâsının ürünü olabilir” demişsin, ben müsaadenle bu ifadeni, “sorunlu insan zekâsının ürünüdür” olarak düzeltiyorum. çünki, içinde yaşadığımız çağda, binlerce yıl önce uydurulmuş yasak meyvenin ne olduğunu bilmediği halde yasak meyveyi yiyenin zalim olacağına inananların zekâ düzeyi başka türlü açıklanamaz.

      • toro dedi ki:

        1okuyucu,
        İçinde yasak meyvenin geçtiği anlatı, insanın zihnindeki donelerle yaratabileceği en basit aynı zamanda en saçma hikayedir. Örneğin cennette bir erkek ile bir dişinin (Adem-Havva) varlığından bahsedilir. Ama hikaye yasak meyva yenene kadar geçen sürede bu iki insanın cinsel bir kimliği olmadığını açıkça göstermektedir. Birbiriyle normal şekilde çiftleşemeyen yani bu şekilde bir ilişkisi olmayan iki canlının cinsel kimliklerinden yani onların erkek ya da dişi olduklarından bahsedebilmek mümkün müdür? Daha da komiği bu canlılar cinsel kimliklerini yani birbirleriyle çiftleşebilme imkanını, tanrının kendilerine YASAKLADIĞI bir eylemi yapmak suretiyle KAZANIYORLAR. Bu ana kadar ne Adem erkektir ne de Havva dişi! Tanrılarının gazına ya da oyununa gelmeyip o meyveyi hiç yemediklerini düşünün! Bu durumda hiç kullanamayacakları cinsel kimliklerinden bahsedebilmek mümkün müdür!

        Daha da ileriye gidelim! Biliyorsun ki meyveyi ilk yiyen Havva’dır ve onun Adem gibi meleklerden üstün olmasından veya bilgi birikiminden bahsedilmez (tanrısı Adem e yaptığı gibi ona da birşeyler öğrettiğini söylemiyor)! Bu durumda tanrı Havva’yı Ademin dişisi olarak değilde Adem’in yasağı delmesini sağlayan provakatör olarak yaratmış olmalıdır! Çünkü Havva’nın bu ana kadar dişiliğinden bahsedilemez! Yani Adem’in tanrısı her halukarda o meyvayı yedirtmenin peşindedir. Bunun için kullandığı ana figür Şeytan yardımcısıda Havva dır! Tanrı koyduğu yasağın delinmesinden o kadar memnundur ki onlara insan fizyolojisinin en karşı konulmaz ödülüne ulaşma şansını verir. Yani onları çiftleşebilmekle ödüllendirir. Bir yasağın delinmesinin hemen arkasından yapılabilir hale gelen bu eylemin bir insan için ne kadar önemli ve doyurulması zorunlu bir ihtiyaç olduğunu kutsal kitaplardan okuyabilirsiniz!

        Sonra karar vermek size kalır! Yasağın delinmesinden hemen sonra farkettirilen bu ihtiyaç ödülmüdür yoksa cezamı?

        Bence ödüldür! Semavi dinlerin Tanrısı yasağın delinmesinden duyduğu memnuniyeti onları ödüllendirerek göstermiştir.

      • 1okuyucu dedi ki:

        toro;

        —-Ama hikaye yasak meyva yenene kadar geçen sürede bu iki insanın cinsel bir kimliği olmadığını açıkça göstermektedir. Birbiriyle normal şekilde çiftleşemeyen yani bu şekilde bir ilişkisi olmayan iki canlının cinsel kimliklerinden yani onların erkek ya da dişi olduklarından bahsedebilmek mümkün müdür? (senden alıntı)

        kafam karıştı, yasak meyveyi yemeden önce onlar cinsel organlara sahip değiller miydi?
        neydi onlar? melekmiydi?

        yeryüzünde yaşamak üzere yaratılan varlıkların yeryüzünde çoğalacak şekilde dizayn edilmeleri gerekmez mi?

        hayvanlar bile yaratıldıklarında cinsel organlara sahipken, insanların yaratıldıklarında cinsel organlara sahip olmadıkları düşünülebilir mi?

        yani Ademle Havva yasak meyveyi yedikten sonra ayıp yerlerinin birbirlerine görünmesi, cinsel organlarının yasak meyveyi yedikten sonra mı oluştuğu anlamına gelir?

        ayrıca, fiziksel özelliklerinin yasak meyve öncesi ve sonrası farklı olduğunu düşünmek, yasak meyve öncesi yaratmanın eksik olduğunu, yasak meyvenin yenmesiyle yaratmanın tamamlandığı, yani yeryüzünde yaşayabilecekleri bir hale getirildikleri anlamına gelmez mi?

        eğer Ademle Havva yasak meyveyi yemeden önce cinsel organlara sahip idiyseler ve yasak meyveyi yedikten sonra cinselliğin farkına vardılarsa, ikisinde de hayvanlar kadar akıl yokmuş!!! çünki hayvanlar cinselliğin farkına varabilmek için yasak meyve yeme gereği duymamışlar, zaten Kuranın tanrısının yaratacağı insanında akıllı olması beklenemez.

      • toro dedi ki:

        1okuyucu,

        Melek falan değillerdi, organlarının olup olmaması da sonucu değiştirmiyor. Diyorum ki kullanılmayan bir cinsel kimliğin ya da kullanılamayan ya da farkedilemeyen bir ihtiyacı, var olan 2 insanın cinsel kimlikleriyle yani dişi ya da erkek olarak anabilirmiyiz?

        Bunlar birbirlerinin cinselliklerine yasağı deldiklerinde şahit olduklarına göre içlerinde çiftleşmeyi sağlayacak cinsel etkileşim yani bir tatmin ihtiyacı hissetmiyorlardı. Yani cennete konuldukları andan yasak meyveyi yedikleri ana kadar geçen sürede hiç çiftleşmediler. Çünkü birbirlerine erkek ve dişi olarak bakmalarını sağlayacak durumda değillerdi.

        İşte burada insan zekasının kavraması ve üzerine düşünmesi gereken asıl sorun ortaya çıkıyor!

        Var olan bütün türlerin genlerini korumak,yaşatmak ve türünün devamını sağlamak için mutlak bir ritüel haline getirdiği çiftleşme ihtiyacı, insanoğluna neden yasak meyveyi yedikten sonra verildi? Ya da zaten var olan bu yetenek ve onun tetikleyen ihtiyaç neden yasak delindikten sonra açığa çıkartıldı?

        Diyorum ya tanrının ilk ve en büyük hayal kırıklığının(!) neticesinde bu hayalkırıklığının sebebi olan iki insana çiftleşme ve hayal kırıklıklarını devam ettirecek nesiller üretme yeteneği veren bir tanrı hayaline inanıyor olmanın tartışılması elzemdir!

        Çünkü evren keşfedebildiklerimiz itibariyle matematik üzerine yani mantıksal bir kurgunun tezahürü olarak algılınmaktadır! Peki bu evreni yaratan tanrı(!) ile Adem-Havva hikayesini insanlara anlatan tanrının aynı tanrı olma ihtimali var mıdır? İşte ben bu noktada IQ su benim IQ’mun altımda seyreden tanrılarla arama rezerv koyuyorum!
        Çünkü onlara inanabilmem için benden daha zeki olduklarını bana kanıtlamak zorundalar!

      • 1okuyucu dedi ki:

        toro;

        hayvanlara bile doğrudan verilmiş olan cinsel dürtünün insanlara yasak meyve vasıtasıyla verilmiş olmasına inanmak yaratmanın ne olduğunu bilmeyenlerin, yani tanrının yaratma gücünü kavrayamayanların inanacağı bir saçmalıktır,

        inandıkları tanrı figürü ise, kendi zekâ düzeylerine indirdikleri geri zekâlı tanrıdan ibarettir, yani kendi zekâlarının yarattığı bir tanrı figürüdür,

        kuzu bile doğduğunda karnını doyurmak için annesinin memesini arıyorken, yani yaratılan her canlı kendi genetik şifrelerinin gerektirdiği şekilde davranıyorken, insan oğlu kendisine verilen duyguları algılayabilmek için yasaklanan meyveye ihtiyaç duyar mı? sıfır deneyimle canlı yaşama merhaba dese bile duyguları vasıtasıyla edineceği deneyimler sonunda bir şekilde cinselliğin farkına varacaktı, hemde yasak meyveye gerek duymadan?

        o nedenle yasak meyve martavalı, insan oğlunun doğrudan yeryüzüne gönderilmesi gerekirken özel bir bölmeye alınarak yasak meyve yedirmeye çalışmak ancak canlı varlığın özelliklerini bilemeyen uyduruk bir tanrı için söz konusu olur?

        demek Adem yasak meyveyi yemeseydi, cinselliğin farkına varamayacaktı ve cinsel yaşamdan uzak bir hayat sürdürecekti, yani cennette ot gibi yaşayıp gidecekti, öyle bir yere koyunu bağlasan ipini koparıp çiftleşeceği bir koç arardı?

        dahada ileri gideyim, hayatı anlamlı kılan böylesine önemli bir aktiviteden insanları mahrum bırakmak için yasak koyan bir tanrının varlığına bırak insanların inanmasını, hayvanlar bile inanmaz?

  608. ugur dedi ki:

    Kullandığınız mealler yanlış . Gerçekleri öğrenmek istiyorsanız bu sitedeki meali ve yazıları inceleyin derim. Ondan sonra ÇELİŞKİ var diyebilirseniz deyin.

    http://www.temizfikir.com/?p=807

    • 1okuyucu dedi ki:

      Uğur;

      mealleri boşver, esas öğrenilmeye çalışılması gereken gerçeğin ne olduğuna bak,
      sınırları olmayan sınırları olmadığı için dışı olmayan sonsuz boşluk yok edilir mi?
      sorusunun cevabını aramaya bak?

      not: bahsettiğin sitede bakara suresinin her 2 bölümüne 3 defa baktığım halde bakara-178’i bulamadım, bakara-178 tedavülden kaldırıldıda benin mi haberim olmadı?

    • toro dedi ki:

      Sayın Uğur;

      ”Kullandığınız mealler yanlış . Gerçekleri öğrenmek istiyorsanız bu sitedeki meali ve yazıları inceleyin derim.”

      Sanırım sizin işaret ettiğiniz sitedeki meallerin altına bizzat kuranın tanrısı mührünü bastı! Yoksa ortada yapılmış yüzlerce meal varken, onlar yanlış benim ki doğru demenizin bir anlamı olmadığınını bilirdiniz! Sizin gibi insanlara çok imreniyorum! Ne yapıp ediyor, tanrınıza ulaşıyor ve iddialarınızın ya da materyallerinizin veya kişisel iddialarınızın altına mühür basıp sizi mutlak doğruyu bilen olarak konumlandırmasını sağlıyorsunuz!

      Gerçekten bilmek isterim, sizi ”Kullandığınız mealler yanlış . Gerçekleri öğrenmek istiyorsanız …” şeklinde bir cümle kurmaya iten özgüvenin kaynağı kim? Size yürü be Uğur, arkanda ben varım diyen kim, tanrınızmı? Yukarıda işler artık bu şekilde mi yürütülüyor!

      Bu arada oradan bilgiler alabiliyorsanız bilmek isterim, melekler hala uçmak ya da seyahat etmek için kanatmı kullanıyorlar? Biz insanlar, örneğin hazerfenden bu yana bu işi bayağı geliştirdik te orada yeni bir şey var mı merak ettim!

  609. ugur dedi ki:

    Dostum sorunun cevabı sana verdiğim o link de var ; lakin sen değer verip sonuna kadar okumamışsın galiba . Bak linki yine yazıyorum buraya http://www.temizfikir.com/?p=807

    Ayrıca sitede Bakara 178 in mealide vardı onada değer verip bakmamışsın . Ben linki buraya yapıştırıyorum ama ,yinede sana kolaylık olsun diye buraya da yapıştırıyorum ayeti. http://www.temizfikir.com/?p=1554

    178. Ey Allah’a ve O’nun Ahiret Vaadine güvenenler, Cinayetlerde idam cezasının uygulanması size farz kılındı. (Hiç kimse bir başkasının yerine idam edilmeyecek) Hür olan, öldürdüğü hür kimse yerine; köle, öldürdüğü köle yerine; kadın, öldürdüğü kadın yerine idam edilecektir. Öldürülenin velisi tarafından idamı affedilen kişi, en uygun tazminatı güzel bir şekilde ödemelidir. Bu, Rabbinizin size tanıdığı bir kolaylık yani bir rahmettir. Bu kurallar ile yetinmeyip, haddi aşarak işi kan davasına döndürenlere acı bir azap vardır.

    179. Ey temiz akıl sahipleri!, Sizin için kısasta hayat vardır. Suç işlemeyin ki, kendinizi bu durumlara düşürmekten koruyun!!

    Not: Sanıldığının aksine, el-Kuran Vahyi, ceza hukuku konularında o toplumun bilmediği ya da daha önce uygulamadığı cezalar getirmemiştir. Aksine, dönemin birçok toplumun da olduğu gibi o dönemin Arap toplumunda da Maruf yani Örfi ceza hukuku maddeleri bulunmakta ve uygulanmaktadır. İdam cezası, Yağmacılara uygulanan el kesme cezası, kaza ile ölüme sebebiyet vermelerde Diyet, bazı suçlarda kefaret v.b. konular hep o toplumun bildiği ve uyguladığı fakat işin içine keyfiyet, çifte standart ve zulümler karıştırdıkları konulardır. El-Kuran Vahyi bunlarda Hukukun temel ilkelerinin göz ardı edilmesini engeller ve adalet ekseninde düzenlemelerini yaparak dosdoğru uygulanmasını emreder. Bu KISAS ayeti de eksik anlamlandırılmaktadır. KISAS, “sadece cinayetlere verilen idam cezası” değildir, Ümmül Kitab’ta ketebe edilmiş ölçüye göre Hukukun üç ana sütunundan birincisidir. Cinayet ve yaralamalar örneği üzerinden detayını Maide Suresi 45. Ayette verir. “dişe diş, göze göz” insanlık tarafından bunun özdeyişi olmuştur.

    a- SUÇA DENK CEZA ( Kısas, ne eksik ne fazla ),

    b- SUÇ BİREYSELDİR ( birinin suçu yüzünden ya da yerine, onun babası, oğlu, kölesi ya da bir başkası cezalandırılamaz, ayetteki Hüre Hür, Köleye Köle, Kadına Kadın bunu anlatır )

    c- HUKUK KARŞISINDA EŞİTLİK (Kral’a da Çoban’a da geçerli hukuk EŞİT UYGULANMALIDIR)

    “Kısas’ta hayat vardır” sözü, suça denk verilen ceza, ifsadı önler manasındadır.

    Selam sana dostum inşallah bu sefer değer verip o link deki İNSAN VE DÜNYA HAYATININ ANLAMI yazısını okursun..

    • 1okuyucu dedi ki:

      Uğur;

      verdiğin ilk linkte yoktu sonradan verdiğin linkte ise var,

      —-178. Ey Allah’a ve O’nun Ahiret Vaadine güvenenler, Cinayetlerde idam cezasının uygulanması size farz kılındı. (Hiç kimse bir başkasının yerine idam edilmeyecek) Hür olan, öldürdüğü hür kimse yerine; köle, öldürdüğü köle yerine; kadın, öldürdüğü kadın yerine idam edilecektir. Öldürülenin velisi tarafından idamı affedilen kişi, en uygun tazminatı güzel bir şekilde ödemelidir. Bu, Rabbinizin size tanıdığı bir kolaylık yani bir rahmettir. Bu kurallar ile yetinmeyip, haddi aşarak işi kan davasına döndürenlere acı bir azap vardır (senden alıntı)

      bende zaten bakara-178’in nasıl tercüme edildiğini merak ettiğim için ilk verdiğin siteye girmiştim, bulamayıncada öyle bir bilgi notu düşmüştüm,

      ayette parantez içerisinde “hiç kimse başkasının yerine idam edilmeyecek” diye yazılmış,

      aslında Kuranın tanrısı, öldürmelerle ilgili farz kıldığı kısas ayetinde “hiç kimse başkasının yerine idam edilmeyecek” veya “katil, öldürdüğüne karşılık olarak idam edilecek” deseydi???

      “hür, olan öldürdüğü hür kimse yerine, köle, öldürdüğü köle yerine, kadın, öldürdüğü kadın yerine idam edilecektir” demesine gerek kalmazdı???

      ayrıca statü belirten hür ve köle kavramları cinsiyet olarak kadın ve erkeği bünyesinde barındırdığından kadın, öldürdüğü kadın yerine idam edilir demesine gerek yoktu,

      çünki hür kişi dediğimizde söz konusu hürün hür erkek veya hür kadın olacağını, ayni şekilde köle kişi dediğimizde, söz konusu kölenin köle erkek veya köle kadın olacağını biliyoruz,

      yani Kuranın tanrısı hür ve köle kavramlarının yanı sıra kadından da söz etmekle, o günki toplum yapısını, hür erkek, hür kadın, köle erkek, köle kadın olarak kategorize ederek toplumu statü ve cinsiyet açısından ayırıma tabi tutuyor.

      yani Kuranın tanrısı bakara-178’i kölelik düzeninin olduğu, cinsiyet ayrırımının yapıldığı ata erkil toplum yapısını esas alarak düzenlemiş, haliyle dolaylı yoldan mevcut toplum yapısını onaylamış ama günün birinde köleliğin kalkacağını öngörememiş,

      —-SUÇA DENK CEZA ( Kısas, ne eksik ne fazla ), (senden alıntı)

      hürün öldürdüğü hüre karşılık, kölenin öldürdüğü köleye karşılık, kadının öldürdüğü kadına karşılık öldürüleceğini kısasın tarifinden biliyoruz,

      bu durumda Kuranın tanrısının suçlunun cezalandırılacağından üstelik statü ve cinsiyet belirterek bahsetmesinin bir anlamı var mı?

      öyleya bir cinayetle ilgili görülen davada hüküm verenler (o dönemde Muhammed) suçlunun cezalandırılacağını bilmiyor mu ki Kuranın tanrısı “hiç kimse bir başkasının yerine idam edilmeyecek) deme gereği duymuş? oysaki suc ve ceza göre kavramlarına göre suçlunun cezalandırılacağını en ilkel kabilelerdeki okur yazar olmayanlar bile bilir,

      yani bir tanrı, suçlunun cezalandırılacağını herkesin bildiğini bileceğinden “hiç kimse başkasının yerine idam edilmeyecek” veya “katil, öldürdüğüne karşılık olarak idam edilecek” demez, derse herkesin bildiği bir şeyi söylemiş olur ki tanrı böyle bir şey yapmaz,

      daha doğrusu bir tanrı, “hür, olan öldürdüğü hür kimse yerine, köle, öldürdüğü köle yerine, kadın, öldürdüğü kadın yerine idam edilecektir” DEMEZ???

      ayrıca Kuran ayetlerinin parça parça inmesi nedeniyle bakara-178 inmeden önce Kuranda hüküm altına alınmış bir kısas ayeti olmaması normaldir,

      bu durumda Kuranın tanrısının Kuranda da hüküm altına alacağı bir kısas ayetinin, sadece öldürmelerle ilgili olmayıp öldürmelerle ve yaralamalarla ilgili olması gerekmez miydi?

      yani öldürmelerle ve yaralamalarla ilgi kısas hükümlerini Tevratta hüküm altına aldığını bildirdiği maide-45 benzeri bir kısas ayeti gönderemez miydi, Tevrattaki ifadeye tazminat hükmünü ekleyerek bunu yapabilirdi,

      45. Biz, el-Tevrat Vahyinde onlara şunu farz kılmıştık: Can’a karşı can, göze karşı göz, buruna karşı burun, kulağa karşı kulak, dişe karşı diş ve bütün benzer yaralamalara karşılık da dengi ceza verilecektir. Fakat mağdur olan kısas istemez ve suçluyu bağışlarsa, bu yaptığı kendi günahları için bir keffaret olur. Allah’ın indirdiğiyle hükmetmeyenler, işte zalim olanlar onlardır. (maide-45)

      bir kısas hükmü olan “cana karşı can” ifadesinin katilin cezalandırılacağı anlamına geldiğini sanırım söylemeye gerek yok,

      üstelik “cana karşı can” ifadesinin katilin statü ve cinsiyeti ne olursa olsun katilin cezalandıralacağı anlamına geldiğini de söylemeye gerek yok,

      özetle ayetin tercümesini yapanlar, ayete parantezli yama yaparak bir şeyleri kurtarma gayretine girmişler,

      hiç gereği yokken, Kuranın tanrısının hür, köle, kadın kavramlarından niye bahsettiği hakında bir açıklama yok???

      —Selam sana dostum inşallah bu sefer değer verip o link deki İNSAN VE DÜNYA HAYATININ ANLAMI yazısını okursun.. (senden alıntı)

      bilmukabele, ben sadece bakara-178’in kuranmeali sitesindeki tercümelerden bir farkı varmı diye merak ettiğim için o siteye bakma gereği duydum, fırsat bulursam bahsettiğin konuyu okurum ama ben daha ziyade ölümsüzlük ve sonsuzluk kavramlarıyla ilgileniyorum.

      yalnız şunu unutma hüküm verenlerin hüküm verebilmesi için suçlunun suçunu itiraf etmesi, şahitlerin bunu tasdik etmesi, hüküm verenlerin hüküm vermesi için yeterlidir, yani başka birinin bir suçu üstlenmesi, yalancı şahitlerinde bunu tasdik etmesi yasanın ruhunu bozmaz,

      yani hüküm verenler eldeki delillere göre yasanın öngördüğü cezayı verirler ve yeryüzündeki tüm Ülkelerde (muz Cumhuriyetleri de dahil) hiçbirinin anayasasında veya yasalarında “hür, olan öldürdüğü hür kimse yerine, köle, öldürdüğü köle yerine, kadın, öldürdüğü kadın yerine idam edilecektir” diye bir ifade yer almaz. (şeriatla yönetilen Ülkeler hariç)

      eğer ilgilenirsen bakara-178’in iniş sebebini araştır,

      • Havacı dedi ki:

        Sayın 1okuyucu
        Size yazmamım nedeni keşke sizi ikna edebilmek olsaydı ama bunun mümkün olmadığını bilerek bu siteye giripte bu yorumları okuyanların aklında soru işaretlerinin oluşmaması içindir.
        Bakara 178 nci ayete dayanarak islamda kölelik kavramının olduğunu söylüyorsunuz. Bu konu gerçekte benim de kafamı çok karıştırdı. Ulaşabildiğim kaynakları okuyarak edindiğim bilgileri paylaşmak istiyorum.
        İslamdan önce var olan ve yüzyıllarca süren ve maalesef islamı benimseyen ülkelerde de kendisine yer bulan kölelik düzeni gerçekte islamın eseri değildir. Köleliğin en önemli kaynağı savaş esirleriydi ve bu ayetle esirlerin karşılıksız ya da fidye karşılığında salıverilmeleri emredilmektedir. Aşağıdaki ayet köleliğe izin vermemektedir.
        “……………… bundan sonra (esirleri) ya karşılıksız ya da fidye karşılığı salıverin. Savaş sona erinceye kadar hüküm budur. …………………. Muhammed 4”
        Fidye veremeyecek durumda olanların diyetleri Tevbe 9 ncu ayette yer aldığı şekilde “Sadakalar (zekâtlar), Allah’tan bir farz olarak ancak fakirler, düşkünler, zekât toplayan memurlar, kalpleri İslâm’a ısındırılacak olanlarla (özgürlüğüne kavuşturulacak) köleler, borçlular, Allah yolunda cihad edenler ve yolda kalmış yolcular içindir. Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. “ devlet kasasını oluşturan zekattan karşılanacaktır.
        Kur’an da savaşın haklı nedenleri şu ayetlerde verilmiştir.
        Allah, sizi, din konusunda sizinle savaşmamış, sizi yurtlarınızdan da çıkarmamış kimselere iyilik etmekten, onlara âdil davranmaktan men etmez. Şüphesiz Allah, âdil davrananları sever. Mümtehine 8
        Allah, sizi ancak, sizinle din konusunda savaşan, sizi yurtlarınızdan çıkaran ve çıkarılmanız için destek verenleri dost edinmekten men eder. Kim onları dost edinirse, işte onlar zalimlerin ta kendileridir. . Mümtehine 9
        Kendi konumuza geri döndüğümüzde Bakara 178’in iniş nedeni Elmalılı tefsirinde aşağıdaki şekilde yer almıştır.
        “İNİŞ SEBEBİ: Hz. Muhammed’in peygamberliğinden önce adam öldürmeye karşı hıristiyanlar, yalnız affın vacip olduğunu söylüyorlardı. Yahudilerin hükümlerinde de af yok, yalnız öldürme vardı. Bununla birlikte Buharî ve Nesaî’nin rivayetlerine göre İsrailoğulları diyeti, öldürmeden önde tutuyorlardı.
        Araplar ve onlarla beraber yahudilerin bir kısmı bazen öldürmenin vacip olduğuna, bazen da diyetin vacip olduğuna hükmediyorlardı. Fakat bu iki hükümden her birinde haksızlık yapıyorlardı. Şöyle ki: Öldürmede: Biri, diğerinden daha şerefli olan iki kabile arasında bir öldürme olayı meydana gelince, daha şerefli olanlar; herhalde bizden bir köle karşılığında onlardan bir hür, bir kadın karşılığında bir erkek ve bir erkek karşılığında iki erkek öldüreceğiz derlerdi. Kendi yaralarını hasımlarının yarasının iki katı sayarlar ve bazen daha da ileri giderlerdi.

        Rivayet ediliyor ki; bir kere birisi, ileri gelenlerden bir insan öldürmüştü. Katilin yakınları, öldürülenin babasının yanında toplandılar ve “ne istersin?” dediler.

        O da: “Üçten biri!” dedi. “Nedir onlar?” diye sordular. Cevaben: “Ya oğlumu diriltirsiniz veya evimi semanın yıldızlarıyla doldurursunuz yahut da bütün kavminizi bana teslim edersiniz, hepsini öldürürüm. Sonra da oğluma bir karşılık aldığım görüşünde bulunmam.” demişti.

        Kısası düşürme sebebi olan af veya anlaşma olmadıkça bu kısasın uygulanması, bütün iman edenlere farzdır.

        Özellikle hür hüre, köle köleye, dişi dişiye, yani bir hür bir hürü, bir köle bir köleyi, bir dişi bir dişiyi öldürdüğü zaman, öldürülen hür karşılığında o katil hür, öldürülen köle karşılığında o katil köle, öldürülen dişi karşılığında o katil dişi, kısaca her öldürülen kimsenin karşılığında kendi katili aynı şekilde öldürülür. Bu öldürme yeterli bir kısas olur. Cahiliye devri âdeti gibi şeref ve kıymet davasıyla katilden başkasının öldürülmesine kalkışılmaz.

        Bu kayıtlar (hür hüre, köle köleye, dişi dişiye), âyetin nüzul sebebi olan olayda olduğu gibi, kâtilden başkasının öldürülmesinden kaçınılması içindir. Bundan başka bir mefhûm-i muhalifi kastedilmiş olmadığında ittifak vardır.

        Bunun için dişinin erkek, erkeğin dişi karşılığında kısas yoluyla öldürüleceği imamlar arasında üzerinde ittifak edilmiş bir husustur. Bunu teyit ve açıklamak üzere Mâide sûresindeki kısas âyetinde “Cana can”(Mâide, 5/45) buyurulmuş ve bununla kısasta aranan benzerlik ve eşitliğin nefis ve can benzerliği olduğu gösterilmiştir. Yaşama hakkı herkes için eşittir. Kısas bu eşitliğe dayanmaktadır.” (bk. Fahruddin Razî, Hamdi yazır, ilgili ayetin tefsiri)

        – Bazı alimlere göre, bu ayetin hükmü, Maide suresinin 45. ayetiyle neshedilmiştir. Bu ayetin nüzul sebebi şöyledir: İslâm’dan kısa bir müddet önce câhiliye devrinde iki Arap kabilesi savaşmış ve birbirlerini yaralayıp öldürmüşlerdi, öyle ki köleler ve kadınlar öldürülmüş ve birbirlerinden intikam almadan müslüman olmuşlardı. Bu iki kabile çatışıyordu. Ve kendilerinden köleye mukabil bir hürr’ün, kadına mukabil bir erkeğin öldürülmesi halinde anlaşmayı kabul edebileceklerine and içtiler. Bunun üzerine yukarıdaki âyet-i kerîme nazil oldu. (Beğavî, Cessas, Zemahşeri, İbn Kesir, ilgili yer)

        Ancak bu âyet-i kerîme’deki “hür; hür ile, köle; köle ile, dişi; dişi ile” âyeti”cana can” (Mâide, 45) âyeti ile neshedilmiştir.

        Ali İbn Ebu Talha ayetteki “dişi; dişi ile” hükmü konusunda İbn Abbâs’ın şöyle dediğini nakleder: Onlar(Cahiliye Arapları); dişiye mukabil erkeği öldürmüyorlardı. Erkeğe mukabil erkeği öldürüyorlar, dişiye mukabil dişiyi öldürüyorlardı. Bunun üzerine Allah Teâlâ cana can, göze göz emrini inzal buyurdu. Ve ister cana, ister candan aşağıya zarar vermiş olsunlar, kasıtlı oldukları takdirde hür erkekle hür kadını kendi aralarında eşit kıldı. Aynı şekilde köleler arasında da kasıtlı olarak cana ve candan aşağıya zarar verme durumunda erkeklerle kadınları eşit kıldı. Bu âyetin cana can (Mâide, 45) âyeti ile neshedildiği Ebu Mâlik’ten de rivayet edilir. (bk. Maverdi, İbn Kesir, ilgili ayetin tefsiri)

        – “Müslümanların kanı birbirine denktir” (Taberi, ilgili ayetin tefsiri) manasındaki hadis-i şerif bu konuda açıktır.

        – Bu ayetin sebeb-i nüzulunun en özlü olanı belki de şudur: Cahilye devrindeki insanlardan bazıları, kendi adamlarını daha şerefli gördükleri için; karşı tarafa:“Biz şerefliyiz; bizim öldürülen kadınımıza karşılık sizin erkeğiniz; bizim kölemize karşılık sizin hür bir adamınız kısas olacaktır”diyorlardı. Bakara suresinin bu 178. ayeti, bu yanlış hükmü ortadan kaldırmak için inmiştir. Ayette özetle deniliyor ki; “bir kadını kadın öldürdüyse onun kısası söz konusu kadın; bir erkeği bir erkek öldürdüyse onun kısası söz konusu erkek, bir köleyi bir köle öldürdüyse onun kısası da söz konusu köle olur. Yani: katil kim ise, o kısas olur. Nüzul sebebi olan olayda hür, kadın, köle söz konusu olduğu için o kayıtlara yer verilmiştir. Daha sonra kısas konusunda genel hükmü ifade eden “Cana can..”(Maide: 45) ayeti inmiştir. (bk. Taberi, ilgili yer)

        – İslam hukukçuları, kısaslaşmada erkek ile kadının, küçük ile büyüğün, akıllı ile delinin, alim ile cahilin, ictimai konumu yüksek olan kimse ile konumu düşük olan kimselerin, organları sağlam olan ile sağlam olmayan kimselerin eşit oldukları, birbirinin yerine kısas olacakları konusunda ittifak etmişler. (bk. Hamdi Yazır, ilgili yer; Zuhaylî, el-Fıkhu’l-İslamî, 6/271)
        Kur’an ayetlerini yorumlarken diğer ayetlerle bağlantılarını kurmak ve indiği dönem koşullarına bakmak gereklidir.
        Bugün bizim hukuk düzenimiz içinde de hakimler bir konuda hüküm verebilmek için farklı yasalar içinde yer alan maddeleri göz önünde tutarlar. Bir dava konusu hem medeni, hem borçlar hem de icra iflas kanununun ilgi alanı içinde olabilir. Hakim kararında tüm bunları göz önünde bulundurur. Bu nedenle tek ayetle her şeyi açıklayamayabiliriz.
        Kur’an ayetleri çoğunlukla arap sosyal yaşamına göre şekillenmiştir, eğer Çin’de inmiş olsaydı buraya göre şekillenecekti. Ancak bu hükümlerin yerel olduğu anlamına gelmemelidir.

      • 1okuyucu dedi ki:

        Havacı;

        —Size yazmamım nedeni keşke sizi ikna edebilmek olsaydı ama bunun mümkün olmadığını bilerek bu siteye giripte bu yorumları okuyanların aklında soru işaretlerinin oluşmaması içindir. (senden alıntı)

        sana cevap vermek istemiyordum ama gerekçelerindeki tutarsızlıklara sessiz kalmak istemediğim için cevap verme gereği duydum,

        kısas, suçlunun işlediği fiilin aynen kendisine uygulanması demektir, mağdur taraf isterse tazminat karşılığı suçluyu affetme hakkına sahiptir,

        kısasın uygulanabilmesi için suçlunun kim olduğunu bilinmesi gerekir, suçlunun kim olduğu bilinmiyorsa olay faili meçhul kapsamındadır,

        eğer bir ayet getirdiği hükümde kısas uygulamasından bahsediyorsa suçlunun cezalandırılacağından söz etmez, çünki kısasın anlamı gereği suçlunun cezalandırılacağı herkesçe bilinir, daha doğrusu niteliği ne olursa olsun tüm adli olaylarda suçlunun cezalandırılacağı herkesçe bilinir,

        yani bir kısas ayetinde;
        hür, öldürdüğü hüre karşılık kısas edilir denmez,
        veya hür, öldürdüğüne karşılık kısas edilir denmez,
        veya öldüren, öldürdüğüne karşılık kısas edilir denmez,

        örneğin;

        Tevrat’ta onlara şöyle yazdık: Cana can, göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe diş (karşılık ve cezadır). Yaralar da kısastır (Her yaralama misli ile cezalandırılır). Kim bunu (kısası) bağışlarsa kendisi için o keffâret olur. Kim Allah’ın indirdiği ile hükmetmezse işte onlar zalimlerdir (maide-45)

        cana can hükmü bir kısas hükmü olduğu için katilin öldürdüğüne karşılık cezalandırılacağını kısas ifadesinden biliriz, bildiğimizi Kuranın tanrısıda bildiği için Tevrattaki kısas hükmünde katil öldürdüğüne karşılık kısas edilir deme gereği duymamış,

        katil öldürdüğü maktülün yerine kısas edilir denmeyeceğini anlatabilmişimdir, hele bunu bir tanrının söylemesi asla düşünülemez, söylerse herkesin bildiği bir şeyi söylemiş olurki tanrı böyle bir şey yapmaz.

        —–İslamdan önce var olan ve yüzyıllarca süren ve maalesef islamı benimseyen ülkelerde de kendisine yer bulan kölelik düzeni gerçekte islamın eseri değildir. Köleliğin en önemli kaynağı savaş esirleriydi ve bu ayetle esirlerin karşılıksız ya da fidye karşılığında salıverilmeleri emredilmektedir. Aşağıdaki ayet köleliğe izin vermemektedir.

        “……………… bundan sonra (esirleri) ya karşılıksız ya da fidye karşılığı salıverin. Savaş sona erinceye kadar hüküm budur. …………………. Muhammed 4″ (senden alıntı)

        elbette kölelik düzeni İslâmla başlamadı, kölelik düzeninin olduğu, kadının hor görüldüğü ataerkil toplum yapısı çok öncelere dayanan bir toplum yapısıydı, Muhammedde böyle bir toplum düzeninin olduğu bir dönemde dünyaya geldi,

        köleliğin esas kaynağı savaş esirleri olmakla birlikte, muhtemelen köy baskınları ticari kervan soygunları yoluyla köleleştirililenler de vardı muhakkak,

        bahsettiğin ayet karşılıksız veya fidye karşılığı salıverin diyerek, esirlerle ilgili nasıl davranılması konusunu kişinin inisiyatifine bırakmaktadır, eğer kişi elindeki esiri fidye karşılığı salıvermek istiyorsa, fidyeyi verenin kim olduğuna bakmaz, yani parayı bastıran alır esiri, dolayısıyla Kuranın tanrısının esirlerle ilgili davranış şeklini kişilerin inisiyatifine bıraktığı için dolaylı yoldan köle ticaretine açık kapı bırakıyor?

        —–“İNİŞ SEBEBİ: Hz. Muhammed’in peygamberliğinden önce adam öldürmeye karşı hıristiyanlar, yalnız affın vacip olduğunu söylüyorlardı. Yahudilerin hükümlerinde de af yok, yalnız öldürme vardı. (senden alıntı)

        Kuranın tanrısın, Kuranda da kısas uygulamasını hüküm altına almak için Tevrattaki kısas ayetinden kefaret hükmünü kaldırarak yerine tazminat hükmünü getirmesi yeterliydi,

        dolayısıyla senin gerekçen iniş sebebini açıklamaya yetmiyor,

        —Araplar ve onlarla beraber yahudilerin bir kısmı bazen öldürmenin vacip olduğuna, bazen da diyetin vacip olduğuna hükmediyorlardı. Fakat bu iki hükümden her birinde haksızlık yapıyorlardı. Şöyle ki: Öldürmede: Biri, diğerinden daha şerefli olan iki kabile arasında bir öldürme olayı meydana gelince, daha şerefli olanlar; herhalde bizden bir köle karşılığında onlardan bir hür, bir kadın karşılığında bir erkek ve bir erkek karşılığında iki erkek öldüreceğiz derlerdi. Kendi yaralarını hasımlarının yarasının iki katı sayarlar ve bazen daha da ileri giderlerdi. (senden alıntı)

        kimmiş bu kendi kafalarına göre hüküm vermeye kalkanlar, hüküm verenlerin suçluyu cezalandırılacağını bilmiyorlar mı ki, biz katilin yerine başkasını isteriz diyebiliyorlar,
        yoksa o dönemde hüküm verenler (o dönemde Muhammed) tarafların keyfiyetine göre mi hareket ediyordu?

        suçlunun kim olduğunun bilindiği bir durumda hiç kimse suçludan başkasının cezalandırılmasını isteyemez?

        —-Bu kayıtlar (hür hüre, köle köleye, dişi dişiye), âyetin nüzul sebebi olan olayda olduğu gibi, kâtilden başkasının öldürülmesinden kaçınılması içindir. Bundan başka bir mefhûm-i muhalifi kastedilmiş olmadığında ittifak vardır.
        Bunun için dişinin erkek, erkeğin dişi karşılığında kısas yoluyla öldürüleceği imamlar arasında üzerinde ittifak edilmiş bir husustur. Bunu teyit ve açıklamak üzere Mâide sûresindeki kısas âyetinde “Cana can”(Mâide, 5/45) buyurulmuş ve bununla kısasta aranan benzerlik ve eşitliğin nefis ve can benzerliği olduğu gösterilmiştir. Yaşama hakkı herkes için eşittir. Kısas bu eşitliğe dayanmaktadır (senden alıntı)

        hür ifadesi cinsiyet açısından kadın ve erkeği, köle ifadesi cinsiyet açısından kadın ve erkeği bünyesinde barındırır, yani hür veya köle kişi dediğimizde, o kişinin kadın veya erkek olacağını biliriz, yani kişiler, hiç gereği yokken illada statülerine göre hür ve köle olarak??? kategorize ediliyorsa ayrıca cinsiyet belirtmeye gerek yoktu,

        o nedenle ayrıca kadına kadın demenin hiç bir anlamı yoktur??? kadına kadın ifadesi, hür ve köle olan kişileri ayrıca cinsiyet açısından ayırıma tabi tutmak amacıyla getirilmiştir, yani kadına kadın ifadesi kişileri hür erkek, hür kadın, köle erkek, köle kadın olarak kategorize etmek amacıyla ayete konulmuştur,

        ayrıca bakara-178’le tevrattaki cana can hükmü yürürlükten kaldırılmıştır, yani cana can benzerliğinden söz etmenin bir anlamı yoktur, o nedenle imamların gerekçesi zorlama bir yorumdur?

        —– Bazı alimlere göre, bu ayetin hükmü, Maide suresinin 45. ayetiyle neshedilmiştir. Bu ayetin nüzul sebebi şöyledir: İslâm’dan kısa bir müddet önce câhiliye devrinde iki Arap kabilesi savaşmış ve birbirlerini yaralayıp öldürmüşlerdi, öyle ki köleler ve kadınlar öldürülmüş ve birbirlerinden intikam almadan müslüman olmuşlardı. Bu iki kabile çatışıyordu. Ve kendilerinden köleye mukabil bir hürr’ün, kadına mukabil bir erkeğin öldürülmesi halinde anlaşmayı kabul edebileceklerine and içtiler. Bunun üzerine yukarıdaki âyet-i kerîme nazil oldu. (Beğavî, Cessas, Zemahşeri, İbn Kesir, ilgili yer)
        Ancak bu âyet-i kerîme’deki “hür; hür ile, köle; köle ile, dişi; dişi ile” âyeti”cana can” (Mâide, 45) âyeti ile neshedilmiştir (senden alıntı)

        Kuranda bir ayetin hükmünü yürürlükten kaldırdığında, yerine ya benzerinin yada daha iyisinin gönderdiğinden söz edilir,

        Kuranın tanrısının, Muhammedin yaşadığı dönemin yüzyıllarca öncesinden Tevratta hüküm altına aldığı cana can hükmü orta yerde duruyorken, yani daha Muhammed doğmadan yüzyıllarca öncesinden Kuranın tanrısı öldürmelerle ilgili cana can hükmünü Tevratta hüküm altına aldığını biliyorken, herhalde Kuranın tanrısının bakara-178’i göndermeden önce Tevrattaki cana can hükmünden haberi olmadığını söylemeyeceksin?

        dolayısıyla Kuranın tanrısı Bakara-178’de hüre, hür, köleye köle, kadına kadın şartlarını, üstelik farz kılarak, Tevrattaki cana can hükmünü yürürlükten kaldırmıştır,

        eğer , maide-45’le bakara-178 neshedilmiştir dersen,
        tanrının önce bakara-178’i göndererek tevrattaki cana can hükmünü neshettiğini, sonrada tekrar cana can hükmünü getirerek bakara-178’i neshettiğini söylemiş olursun,

        yani Kuranın tanrısının,
        cana can hükmünü yürürlükten kaldırarak yerine, hüre hür, köleye köle, kadına kadın hükmünü getirdiğini,

        hüre hür, köleye, kadına kadın hükmünü yürürlükten kaldırarak tekrar cana can hükmünü geri getirdiğini söylemiş olursun, yani sıfıra sıfır elde var sıfır gibi bir durum?

        nedir yani, bu iş yaz boz tahtasımıdır ki? Kuranın tanrısı, eskiyi neshedip yerine yenisini getiriyor, getirdiği yeniyi beğenmeyip eskisinde karar kılıyor,

        o nedenle bakara-178, öldürmelerle ilgili farz kılınan bir kısas ayetidir ve neshedilmemiştir,

        iki kabile Müslüman olduğu için aralarındaki kan davasına son vermek istemişlerse ve kelle bazında ödeşmek istiyorlarsa, aralarındaki kim kime dum duma it dalaşında kimin okunun kimi vurduğu bilinmeyen bir durumda, kimin kimi öldürdüğünün çetelesi tutulamayacak bir durumda, katillerin kimler olduğu bilinemez, sadece katillerin ait oldukları kabileler bilinir ve her iki kabile arasında meydana gelen çatışmalarda herkes öldürmek amacıyla hareket ettiği için herkesin katil olma olasılığı aynıdır, yani hiç kimse ben hasmımı öldürdüm veya öldürmedim iddiasında bulunamaz, ayrıca hasmını öldüren daha sonraki çatışmada öldürülmüş olabilir, örneğin; Ahmet Hüseyini, Hüseyini Mehmet, Mehmeti de Ayşe öldürmüş olabilir,

        dolayısıyla katilin kesin olarak bilinmediği ama herkesin katil olabileceği, katilinde öldürülmüş olabileceği veya bir kişinin birden fazla kişiyi öldürmüş olabileceği, sadece katillerin kabilelerinin bilindiği bir durumda cana can hükmü uygulanamaz,

        çünki cana can hükmünün uygulanabilmesi için katilin veya katillerin kim olduklarının kesin olarak bilinmesi gerekiyor,

        işte cana can hükmünün uygulanamayacağı böyle bir durumda, kendi durumlarıyla ilgili bir kısas ayetinin olmamasını fırsat bilenler, birbirlerine üstünlük sağlama küstahlığına cüret edebilirler,

        katilin kim olduğunun bilindiği bir durumda hüküm verenlerin katili cezalandıracağını bilineceğinden hiç kimse keyfi taleplerde bulunmaya cüret edemeyecektir, hele söz konusu hüküm, beşeri bir hüküm değilde tanrının hükmüyse, hüküm verenlerin keyfi taleplerde bulunanlara itibar etmeyecekleri aşikar?

        işte bakara-178 cana can hükmünün uygulanamadığı bir duruma çözüm getirmek için gelmiştir,

        yani iki kişi arasında değilde iki kabile arasındaki toplu ödeşmelerde, her iki tarafta kendilerinden öldürülenleri hür erkek, hür kadın, köle erkek, köle kadın olarak tasnif etikten sonra karşılıklı kelle talebinde bulunmuşlardır, verilecek kellelerde muhtemelen kurayla belirlenmiştir, (muhtemelen aşiret reisi kendi ailesini muaf tutmuştur) çünki herkes öldürme amacıyla hareket ettiği için potansiyel katil adayıdır,

        yani,
        öldürülen hür erkeğe mukabil karşı taraftan hür erkek,
        öldürülen hür kadına mukabil karşı taraftan hür kadın,
        öldürülen köle erkeğe mukabil karşı taraftan köle erkek kadın,
        öldürülen köle kadına mukabil karşı taraftan köle kadın talep edilmiştir,

        yani kişilerin katil olup olmadığına bakılmaksızın statü ve cinsiyet esas alınarak ödeşme yoluna gitmişlerdir,

        örneğin; A kabilesinden 8 hür erkek, B kabilesinden 6 hür erkek öldürülmüşse, eşitliği sağlamak için B kabilesinden 2 hür erkek istenmiştir,

        özetle bakara-178 cana can hükmünün uygulanamaması nedeniyle getirilmiş bir hükümdür,

        yoksa Kuranın tanrısı niye durduk yerde hüre hür, köleye köle desin, üstelik hür ve köle kavramlarının cinsiyetide içerisinde barındırdığı biliniyorken ayrıca kadına kadın desin,

        özetle,
        katilin kim olduğunun bilindiği bir durumda bir tanrı kişilerin cinsiyet ve statülerinden söz etmez, bırak söz etmeyi, tanrı “katil öldürdüğüne mukabil kısas edilir” bile demez,

        katilin kim olduğunun bilindiği bir durumda hüküm verme konumunda olanlar kişilerin keyfine göre hüküm vermez,

        bu tespitimi ayetin iniş nedenlerini de göz ardı ederek öne sürüyorum, aksini iddia edenler nedenini gerekçeleriyle birlikte açıklamak zorundadırlar,

        —Kur’an ayetleri çoğunlukla arap sosyal yaşamına göre şekillenmiştir, eğer Çin’de inmiş olsaydı buraya göre şekillenecekti. Ancak bu hükümlerin yerel olduğu anlamına gelmemelidir. (senden alıntı)

        zaten bakara-178’deki hür, köle, kadın ifadeleri, Kuran ayetlerinin Arap sosyal yapısına göre şekillendiğinin açık bir delili, Kuranın tanrısı kölelik düzeninin olduğu, kadınların hor görüldüğü ataerkil bir düzeni bakara-178’i göndererek zımnen onaylamıştır,

        tüm toplumlarda geçerli olan kölelik düzeninin Araplara mahsus yerel bir düzen olmadığından söz etsekte, o dönemdeki ata erkil yapıdan bir kısas ayetinde söz edilmesi, ayetin ancak kölelik düzeninin olduğu ve cinsiyet ayırımının yapıldığı bir toplum yapısında vücud bulacağı gerçeği göz önüne alındığında, Kuranın tanrısının ön gördüğü toplum yapısı hakkında yeterince fikir veriyor, kölelik yasal olarak kaldırıldığı için statü açısından bir ayırıma gidilemese de, cinsiyet açısından bir ayırım yapılması hala söz konusu,

        yani, hüre hür, köleye köle ifadeleri, köleliğin yürürlükten kalkması nedeniyle hükümsüz kalsada, kadına kadın şartı nedeniyle cinsiyet ayırımı yürürlüktedir, yani bu ayet geldiği döneme ait olmayıp tüm zamanlara hitap etmektedir, ileride kölelik düzeni tekrar geriye gelirse, hüre hür ve köleye köle şartları tekrar yürülüğe girer,

        son olarak,
        imamlarla ilgili metinleri bende biliyorum, benim bildiğim gibi siteyi takip eden herkes te biliyordur,

        sen imamların görüşleriyle bir şeyler anlatmak istiyorduysan bunu bana hitap etmedende yapabilirdin,

        öne sürdüğün tezlere cevap vermek için mesajından bazı bölümleri alıntı yaparak cevapladım,

        herhalde daha önceki mesajlarımı okumamış olamazsın, bana daha önce söylediklerimi tekrarlatmaktan başka bir şey yapmadın,

        eğer bu konuda kendine ait düşüncelerin varsa, gerekçelerinle anlatabilirsin veya benim öne sürdüğüm gerekçeleri kendi tezlerinle çürütebilirsin.

        yada unut gitsin.

      • 1okuyucu dedi ki:

        düzeltme

        Ahmet Hüseyini, Hüseyini Mehmet, Mehmeti de Ayşe öldürmüş olabilir, ifadesi

        Ahmeti Hüseyin, Hüseyini Mehmet, Mehmeti de Ayşe öldürmüş olabilir, şeklindedir,

  610. Havacı dedi ki:

    1okuyucu,
    Nedense bu konuyu kafanıza takmışsınız. Eğer Kur’an’a göre yönetilen herhangi bir yerde yaşamak zorunda olursanız bu oradaki yöneticilerin sorunu olacak. O yüzden bence kendinizi fazla üzmeyin. Bir hüre iki hür mü, köleye karşılık kadın mı kısas edilecek nasıl olsa size sormayacaklar. Siz orada buna benzer olaylardan uzak durmaya çalışın yeter.

    • 1okuyucu dedi ki:

      Havacı;

      benim yaptığım kafaya takmak değil, aksine ben kafalara devamlı vurmak için bazı şeylerden sık sık söz etme gereği duyuyorum, gerçek alemde tartışılması bile mümkün olmayan (Ülkemiz dahil) İslâm alimlerince örtbas edilmeye çalışan gerçeklerden sanal alemde bahsederek düşünüp anlamaya çalışanlar olur mu? diyerek söylemlerimi güncelleme gereği duyuyorum, bakara-178 ilede ucube bir kısas hükmünün yanı sıra Kuranın tanrısının statü ve cinsiyet ayırımının yapıldığı ataerkil toplum yapısına icazet verdiğini belirtmeye çalışıyorum, yazdıklarımı tınlayan olmasa da, okuyanların isteselerde istemeselerde yazdıklarımın belleklerinde kayıt altına alındığını biliyorum,

      Kurana göre yönetilen (İslâm şeiatı) bi Ülkede olsaydım, bu site yasaklı siteler arasında olacaktı, (dolayısıyla burada yazamıyor olacaktık) bırak Kuran ayetleri hakkında bir şey söylemeyi, bilimsel gerçeklere rağmen dünya yuvarlaktır bile diyemeyecektim, kadınların topuğu gözüktü diye kocasının, babasının veya erkek kardeşinin önünde coplanmasına bile ses çıkaramayacaktım, kimi Ülkelerde saçının bir tek teli göründü diye kadınların coplanmasına ses çıkaramayacaktım, kimi Ülkelerde herkese zorla namaz kıldırıldığı için namaz kılanların Müslüman mı? ateist mi? olduğunu bilemeyecektim, toplumu Allah adına yönettiklerini söyleyen dini liderlerin (halife, emir, şeyhülislâm, vs.) fetvalarına ses çıkaramayacaktım, kimi Ülkelerde imamların kadın ticareti yapmalarına ses çıkaramayacaktım ve daha bir çok şeye ses çıkaramayacaktım ama yönünü çağdaşlığa çevirmiş, yerleşmesi dinci yobazlarca engellendiği için kadük kalmış laik demokratik bir düzende şimdilik, (şimdilik diyorum çünki bu Ülkenin yönünü orta doğuya çevirme gayreti içerisinde olanların toplumda baş tacı edildiği bir toplum yapısından cesaret alanlar şeriat düzenini getirmenin çarelerini arıyorlar, arıyorlar ama alevileri nereye koyacaklarını bilemedikleri için şimdilik başkanlık rejimine geçmenin şartlarını oluşturmaya çalışararak padişahlığı geri getirmeye çalışıyorlar) gerçek alemde olmasa bile sanal alemde özgürce her şeyi eleştirebiliyorum,

      aslında sanal aleme gerek olmadan, gerçek alemde dinlerin tartışılabildiği bir zamanda yaşamak isterdim, daha doğrusu mahalle baskısının olmadığı bir dünyada yaşamak isterdim,

      ama konumuz şeriat Ülkesinde yaşasaydık ne olurdu değildi,

      demek verebileceğin ikna edici bir cevabın yoktu ki konuyla ilgili cevap veremedin.

      • Havacı dedi ki:

        Sayın 1okuyucu,
        Siz kendinizi şartladıktan sonra sizi ne ikna edebilir ki?

      • 1okuyucu dedi ki:

        Havacı;

        —Siz kendinizi şartladıktan sonra sizi ne ikna edebilir ki? (senden alıntı)

        cevap vermek yerine yaftalamak daha kolay değil mi? sen beni, sırf beklentilerine cevap veriyor diye doğruluğu kanıtlanmayan söylemlere gözü kapalı biat eden şartlanmışlardan mı sanıyorsun?

        ben iddialarımı akıl ve mantık süzgeçinden geçirerek savunuyorum, eğer bakara-178 ile ilgili iddialarımda akla mantığa uymayan şeyler varsa, sende mantıksal cevaplarla iddialarımı çürütebilirsin,

        vereceğin cevaplarla beni ikna edememiş olsan bile en azından iddialarımı çürüttüğünü başkalarına ispatlayabilirsin, bunu yapmana engel olan hiçbir şey yok, haydi benim iddialarımı çürüterek başkalarına benim iddialarımı çürüttüğünü ispatla?

        haydi bekliyorum?

  611. Müslim dedi ki:

    Kuran-ı kerim inananlar için hidayet, rahmet, müjdeleyici ve uyarıcıdır. İnanmayanların ise yalnızca inkarı artar. Kuran geneli itibari ile ayetleri birbirini tamamlayan ve tekrar eden bir kitaptır. Ayetleri arasında atıflar vardır. 600lü yıllarda yaşayan insanlara da 2000li yıllarda yaşayan insanlara da hitap ettiği için bilimsel verilerle ilgili sözcük ve cümlelere baktığımız zaman her devrin insanının kendi anlayışı çerçevesinde yorum yapabileceğini görürüz. Bu böyle olmasaydı o devrin insanları, o devrin bilgi birikiminin getirdiği eksiklikler nedeniyle ayetleri yalanlayacaktı. Tam tersi şimdi bizim için geçerli. Ne yazık ki biz bu şekildeki ayetleri halen o devirde yaşayan insanların anladığı şekilde meal ve tefsirlerde yazarak bu yanlış anlamalara zemin hazırlayabiliyoruz. Bu söylediklerim bilimsel verilerle ilgili ayetlere ilişkindi. Bunun dışında çelişki olarak yazdığınız pek çok ayetin açıklaması son derece basit, bir kısmı ise belirli bir bilgi birikimi gerektiren cevaplara ihtiyaç duyuyor. Ben de Allah kısmet ederse zaman buldukça cevap yazmaya çalışacağım. Zaten bir kısmına cevap yazılmış.
    Bununla birlikte şunu da merak etmiyor değilim. Müslümanların inanmayanlara yıllardır sorduğu basit sorular vardır. Bunu tekrarlayacağım. Allah’a inanmayan sizler insanlara ne vaad ediyorsunuz? Ölüm her şeyin sonu olsa inananlar ne kaybeder, bu dünya sonsuz mu? Bugün veya yarın hepimiz ölmeyecek miyiz? Peki ya aksi durumda, yani ölümün ardından dirilme ve hesap günü gerçekse, inanmayanlar da meğer elçiler doğru söylemişler dediğinde, halleri ne olacak? Geri dönüş de yok.
    Ben yazınızdaki soruların cevaplarının inancında tereddüt eden ve hakkı arayan, gönül gözünü açmış insanlar için yazılmasını istiyorum ve inşallah katkım da olur.

    • 1okuyucu dedi ki:

      Müslim;

      —-Peki ya aksi durumda, yani ölümün ardından dirilme ve hesap günü gerçekse, inanmayanlar da meğer elçiler doğru söylemişler dediğinde, halleri ne olacak? (senden alıntı)

      yanılıyorsun, eğer sizin tanrınız bizimle konuşma cesaretini gösterebilirse ona soracağımız tek soru, “sen peygamber gönderdiğini ispatlayamamışken, bizden ben tanrının elçisiyim diyene inanmamızı nasıl beklersin? “ şeklinde olacaktır.

      öyleya tanrı ispatlamadıkça, insanlar elçilerin doğru söyleyip söylemediğini nereden bilecek? bir tanrı elçi gönderdiğini ispatlayamıyorken, ben tanrının elçisiyim diyenlere inanmayanlara hangi hakla hesap sormaya kalkar?

      elçilerin ne söylediklerini öğrenmek istiyorsan aşağıya bak,

      soru: Muhammedin tanrının elçisi olduğunun kanıtı var mı?
      cevap; tanrı Kuranda Muhammedin elçisi olduğunu söylüyor
      soru: Kuranı tanrının gönderdiğinin kanıtı var mı?
      cevap: Muhammed Kuranı tanrının gönderdiğini söylüyor,

      sence şahit olarak bir şıracısı bile olmayan bir bozacıya bizim inanmamızı bekleyebilirmisin? ama senin, ölümle her şeyin bitmesine inanmak istemediğin için sana öbür dünyada cennet vaad eden söylemlere, beklentilerine cevap verdiği için inanma eğilimi göstermekten başka çaren yok, senin için söylemlerin doğru olup olmamasının da bir önemi yok, sonuçta öbür dünya beklentine hitap ediyor, o nedenle kendini inanmaya mecbur hissediyorsun, zaten elin mahkum inanmak zorundasın, inanmaman öbür dünya hayaline elveda demek anlamına gelir,

      birde doğruluğundan emin olamadıkları için şüpheyle yaklaşanlar var, onları da Kuranda anlatılan cehennem tasvirleri korkutuyor, kafalarında “ya doğruysa” sorusunu sormalarına neden oluyor, cehennemde yanma olasılığı karşısında emin olmasalarda inanma gereği duyuyorlar, yani ne olur ne olmaz gibisinden eşeği sağlam kazığa bağlıyorlar, yani peygamber olduğunu ispatlayamayanların bana inanmazsan cehenneme gidersin korkutmasıyla tırsıp inananlar var, üstelik kafalarının bir köşesine kazınmış olan kuşkulara rağmen tırsıp inananlar var,

      biz doğruluğu kanıtlanmamış insan (beşer) ürünü teorilere bile şüpheyle yaklaşırken, tanrının kanıtlayamadığı peygamberlik iddialarına inanmamızı, kusura bakma ama peygamber gönderdiğini ispatlayamayan bir tanrı inanmamızı bizden hiç beklemesin, o nedenle tanrınız hakkı olmadığı bir beklenti içerisine girme saçmalığına düşmesin, peygamber gönderdiğini ispatlamaya çalışsın, böyle yaparsa daha doğru davranmış olur, tutarlı olan bir tanrıdanda böyle yapması beklenir,

      o nedenle bize göre meğer elçiler doğru söylemişler ifadesi safsatadan ibaret, çünki biz kime ne soracağımızı çok iyi biliyoruz, ayrıca bu satırlardaki düşüncelerimden tanrınızın haberinin olmaması mümkün değil?

      • Müslim dedi ki:

        Sorulara geçmeden önce 1okuyucuya yazmak istedim, bu arada bu sayfa zor açılmakta.

        Siz nasıl bir ispat isterdiniz 1okuyucu, insan olarak her şeyi bildiğinizi mi zannediyorsunuz? Varlık ile yokluk arasındaki fark nedir? Maddeyi yokluktan ayıran şeyin sınırı nedir? Zaman tam olarak ne ifade eder? Big bang olayındaki ilk madde nedir, varlığı nereden gelir, neden stabil iken instabil hale gelmiştir? Nereye genişlemektedir? Cansız maddeler olan nükleik asit-baz şeker kombinasyonu, protein lipid ve karbohidratlar nasıl bir anda hareket kazanmakta ve canlıyı oluşturmaktadır. İnsanın yaratılışında bu kod nasıl her bir hücrede farklı zamanlarda ve uyumlu şekilde farklı fonksiyonlar kazanmaktadır?
        Bir sperm ile oosit birleşti, hücreler bölündü ve bu hücrelerin bir arada çalışması ile vücuda gelen insan, daha nasıl düşünebildiğini anlayamazken kendini yaratana düşman kesildi. İnsanı oluşturan hücreler ve bu hücrelerdeki moleküller nasıl soyut kavramlara dönüşüyor? Düşünüp yazarken beyinde gerçekleşenler asetilkolin kalsiyum gibi yine her biri cansız element ya da makromoleküllerin değişiminden ibaret. Peki seni sen yapan nedir?
        İnsanoğlu akıl sahibidir ama bu her şeyi bildiği anlamına gelmez. Bu ona küstahlık hakkını da vermez. Onu diğer canlılardan ayıran aklı Allah’ı bulmak yolunda kullanmalıdır. Bilim ilerledikçe ve bizler yeni şeyler öğrendikçe ancak Allah’a ve yaratışına olan saygımız, hayranlığımız ve inancımız artar.
        Bütün bunları yaratan Allah’ın hiçbir şeye hele ki insanın ibadetine ve inanmasına ihtiyacı yoktur. Allah niçin yaratmıştır? Bunun hikmetini o bilir, biz sadece ibadet ile yükümlü olduğumuzu biliyoruz. Bu dünya insanlar oyun, eğlence ve övünme yeri haline getirseler de bu amaçla yaratılmamıştır. Bir hikmet üzere, bizim imtihanımız için yaratılmıştır.
        İhtiyaç sahibi olan insandır. Evet, kanıta ihtiyaç duyan da insandır. Allah dileseydi zaten herkes inanırdı. O kiminin inanacağı kiminin inkar edeceği bir düzen kurmuş ve kullarına bunun için sınırlı bir irade vermiş. Gönderdiği elçilere inanmamızı sağlayacak, onların yalancı olmadığını anlamımızı sağlayacak birtakım deliller göstermiştir. İnkar edecek olan zaten göğün kapıları kendisine açılsa gözlerim büyülenmişti der, illüzyon der, halüsinasyon der, yine inanmaz. Zaten gözün perdelerinin açıldığı gün iş işten geçmiş olacak.
        Evet 1okuyucu, anlaşılıyor ki siz rasul zamanında yaşasaydınız ondan mucize isteyenlerden biri olacaktınız. Bu daha önceki elçilere anladığımız şekilde mucize olarak verilmiş, son elçiye ise kuran şeklinde verilmiştir. Yerlerin, göklerin yaratılışı ve kendi yaratılışı üzerinde düşünen ve Allah’tan kendisini doğru yola iletmesini isteyen kişi, kuranı önyargılarından temizlenmiş şekilde okuduğunda ondaki rahmeti, hidayeti ve huzuru görecektir.
        İnkarınız size hiçbir şey vaad etmez. Bu dünyanın en müreffeh insanı olsan, hayattaki her zevki tatsan ne olur, hiçbirini elde edemesen ne olur? Bu kısa hayat çok mu değerli? Benim sorduğum basit sorunun aldığınız risk ile ilgili olduğunu anlamak zor mu? Bir yaratıcıya (ya da yaratıcılara) inandıktan sonra neden Kuran, neden islam diye sorarsan işte o zaman akıllıca bir yaklaşımda bulunmuş olabilirsin. Aksi takdirde var olan zekanı akıllıca kullanmamış olursun. Bu kapasiteye bir hakaret olarak anlaşılmasın, Einstein da olsa durum aynı. O da öldü, nice sultanlar, krallar da öldü, dilencisi de öldü, hırsızı da. Biz de bundan farklı bir son beklemiyoruz, bugün yarın biz de öleceğiz. Yeniden dirilme olmasa bütün adaletsizliği ile son bulan bu hayatta inananların yine de hiçbir kaybı olmazdı. Yani senin bir vaadin yok. İşte basit sorum buydu, peki ya hesap günü gerçekse? Bu senin ifadenle benim cehennemden tırsmam ya da cenneti arzulamamla ilgili bir soru değil. Ben zaten inanıyorum, ya şöyleyse demiyor, şüphe duymuyorum(elhamdülillah). Bu soru inanmayanların tutunduğu çürük dal olan ölümlü hayatın değersizliğine bir atıf yalnızca.
        Allah kullarına zulmetmez, kitabını ve elçilerini zaten biz bundan habersizdik demesinler diye insanlara göndermiştir. İnanıp inanmamak sizin tercihiniz.

      • 1okuyucu dedi ki:

        Müslim;

        —Siz nasıl bir ispat isterdiniz 1okuyucu, insan olarak her şeyi bildiğinizi mi zannediyorsunuz? Varlık ile yokluk arasındaki fark nedir? Maddeyi yokluktan ayıran şeyin sınırı nedir? Zaman tam olarak ne ifade eder? (senden alıntı)

        benim ispat istediğim filan yok, canlı farlıkların fizyolojik yapıları, bu yapılardaki iç ve dış organların çalışma sitemleri, doğadaki düzen, tanrının varlığını kavramama yetiyor, üstelik benim kavradığım tanrının, varlığını ispat etme gibi bir derdi yok, yani insanların onun varlığına inanıp inanmaması umurunda bile değil, hele bunu gönderdiği iddia edilen ama gönderdiği ispatlanamayan kitaplarla ispatlama derdinde hiç değil,

        insan olarak bildiğim tek gerçek var, o da sonsuz boşluğun asla yok edilemeyeceğidir, yok edileceğini iddia edenler ateizmin savunuculuğuna soyunmuş olurlar,

        maddeye şeklini veren ve onu algılamamızı sağlayan onu içten ve dıştan çevreleyen boşluk olduğuna göre maddenin görünür olması ancak boşluğun varlığıyla açıklanır, yani maddeyi yokluktan ayıran sınırın, sınırı olmayan, sınırı olmadığı için dışı olmayan, dışı olmadığı için şekli çizilemeyen sonsuz boşluk olduğunu söyleyebiliriz, dolayısıyla yokluk varlığın açığa çıktığı mekandır ve madde olsa da olmasa da yokluk vardır, yani yokluğun var olması için maddenin varlığına ihtiyacı yoktur,

        zaman, insanların ihtiyaç duydukları için icad ettikleri bir enstümandır, oysa zaman diye bir şey yoktur, içinde bulunulan an vardır, içinde bulunulan an neredeyse sıfıra yaklaşan bir zaman diliminde sürekli olarak tekrarlanan ve ileriye doğru akan bir andır, tabiri caizse en yüksek frekansa sahip periyodik bir harekettir, içinde bulunulan an geriye sarılmayan bir film gibidir, sıra bir sonraki an’a geldiğinde bir önceki an yaşanmış ve bitmiştir ama bir sonraki anlar hiçbir zaman bitmeyecektir, yani geçmişe yolculuk yapılabileceği iddiası bana göre bir safsatadan ibaretir,

        —Big bang olayındaki ilk madde nedir, varlığı nereden gelir, neden stabil iken instabil hale gelmiştir? Nereye genişlemektedir? (senden alıntı)

        açığa çıkan ilk maddenin ne olduğunu bilemem ama o maddenin evreni oluşturması için ona ilk hareketi verecek bir gücün varlığından söz edebilirim, hatta bu gücün sonsuz boşluk içerisinde sonsuza yaklaşan bir sayıda evrenler oluşturabilecek güce sahip olduğunu da söyleyebilirim, bunu hayal gücüme dayanarak, sonsuz boşlukta egemen olan bir gücün böyle bir şey yapabileceğini varsayabilirim,

        hatta ispatlayamasamda, bu evrenlerin genişlemelerinin belli bir sınıra geldiklerinde birbirlerini iterek daralmaya sebep olacaklarını, yeterince daraldıklarında da atalet momenti veya başka bir sebeple tekrar genişlemeye başlayacaklarını iddia edebilirim ve hiç kimse benim ispatlayamadığım bu iddiamı çürütemez,

        bunu şunun için anlattım, teoriler ispatlanamadığı sürece iddiadan öteye bir anlam ifade etmezler,

        —-siz rasul zamanında yaşasaydınız ondan mucize isteyenlerden biri olacaktınız (senden alıntı)

        mucize martavalı inandırma enstrümanlarından sadece bir tanesidir? geçmiş dönemlerde uydurulmuş mitolojik masalları tanrının mucizesi diye anlatan kitapta, tanrının mucizelerinin inandırmak için yeterli olmadığı anlaşıldığı için Muhammed döneminde Kuranın tanrısı mucize göstermeye gerek görmemiş, öyle ya, denizin yarıldığını gören firavun ve askerleri, şaşkınlıktan gözleri fal taşı gibi açılacağına, küçük dillerini yutacağına hiçbir şey olmamış gibi istiflerini hiç bozmadan ortadan ikiye yarılan denizin tabanından yürüyerek Yahudilerin peşinden gitmeye devam etmişler, denizin yarılmasına şahit olan Yahudiler, üstelik Kuranın tanrısı onlara gökten yiyecek göndermesine rağmen, Musa aralarından kırk günlüğüne ayrıldığında hemen putlara tapmaya başlamışlar, yani Kuranın tanrısı bakmış ki, denizi yarmak, gökten yiyecek indirmek gibi doğa yasalarını alt üst eden muhteşem mucizeleri tınlayan yok, mucize göndermekten vaz geçmiş?

        ben o dönemde yaşasaydım, evrenin varlığından haberim olmadığı için kimbilir belkide o zamanki basit tanrı inancına sahip olup, mucize beklemeden de inanma saflığını gösterecektim, dünyanın kendi ekseni etrafında döndüğünü bilmediğim için, güneşin doğduğu ve battığı yerlerin sürekli değiştiğini bilemeyecektim, dolayısıyla dünyanın düz olduğunu sanacağım için güneşin yeryüzünün doğusundaki uç noktadan doğduğunu, batıdaki uç noktadan battığını sanacaktım, zülkarneyn kıssasındaki güneşin doğduğu yere varınca, güneşin battığı yere varınca ifadelerine itiraz etmeyecektim, yada yıldızların özellikleri ve büyüklükleri hakkında bir bilgim olmadığı için yıldızları dünyaya musallat olmaya çalışan şeytanları taşlama yeri olduğunu sanacaktım, atmosfere girerken sürtünmeden dolayı ışık saçan meteor taşlarını şeytanlara atılan taşlar sanacaktım, vesaire vesaire,

        yada tanrının ispatlayamadığı bir şeye inanma gereği duymayacaktım,

        —Ben zaten inanıyorum, ya şöyleyse demiyor, şüphe duymuyorum (senden alıntı)

        sana cennette mutluluklar dilerim, cennette tüm sevdiklerinle birlikte olmanı canı gönülden dilerim.

      • toro dedi ki:

        Sayın Müslim,

        Size bir kaç soru sormak isterim. Diyorsunuz ki;

        ”Varlık ile yokluk arasındaki fark nedir? Maddeyi yokluktan ayıran şeyin sınırı nedir? Zaman tam olarak ne ifade eder? Big bang olayındaki ilk madde nedir, varlığı nereden gelir, neden stabil iken instabil hale gelmiştir? Nereye genişlemektedir? Cansız maddeler olan nükleik asit-baz şeker kombinasyonu, protein lipid ve karbohidratlar nasıl bir anda hareket kazanmakta ve canlıyı oluşturmaktadır. İnsanın yaratılışında bu kod nasıl her bir hücrede farklı zamanlarda ve uyumlu şekilde farklı fonksiyonlar kazanmaktadır?
        Bir sperm ile oosit birleşti, hücreler bölündü ve bu hücrelerin bir arada çalışması ile vücuda gelen insan, daha nasıl düşünebildiğini anlayamazken kendini yaratana düşman kesildi. İnsanı oluşturan hücreler ve bu hücrelerdeki moleküller nasıl soyut kavramlara dönüşüyor? Düşünüp yazarken beyinde gerçekleşenler asetilkolin kalsiyum gibi yine her biri cansız element ya da makromoleküllerin değişiminden ibaret. Peki seni sen yapan nedir?
        İnsanoğlu akıl sahibidir ama bu her şeyi bildiği anlamına gelmez. Bu ona küstahlık hakkını da vermez. Onu diğer canlılardan ayıran aklı Allah’ı bulmak yolunda kullanmalıdır. Bilim ilerledikçe ve bizler yeni şeyler öğrendikçe ancak Allah’a ve yaratışına olan saygımız, hayranlığımız ve inancımız artar.” sizden alıntı

        ”Bir sperm ile oosit birleşti, hücreler bölündü ve bu hücrelerin bir arada çalışması ile vücuda gelen insan, daha nasıl düşünebildiğini anlayamazken kendini yaratana DÜŞMAN kesildi.”

        ”İnsanoğlu akıl sahibidir ama bu her şeyi bildiği anlamına gelmez. Bu ona KÜSTAHLIK hakkını da vermez.”

        Peki sayın müslim bu kendini yaratana DÜŞMAN olma ve ona KÜSTAHLIK yapma hakkı ŞEYTANINMIDIR?

        Sanki atalarınızın kendi atalarından size taşıyarak öğrettiklerini değilde herşeyi sanki her şey herşey olup biterken oradaymışsınız gibi bildiğinizi iddia ediyorsunuz! Sormak istiyorum siz ayetler inerken(!) hira dağında buna tanıklık ediyordunuz da biz aylak aylak geziyormuyduk?

        Peki dünyada sadece sizin dininiz ve onun inananları ve karşısında da sizin inandığınıza inanmayanlarmı var? Elinizde tanrının tartışılmaz mührünü taşıyan bir ehliyetmi var ki sizin dışınızdaki herkesi yanlış yerde olanlar olarak görebiliyorsunuz? Nedir sizi benim fikrimin üstüne konumlandıran çıkarın gösterin!

        Ha birşeye inanıyorsunuz, bende başka birşeye! Sizin inandığınızın benim inandığımı bertaraf etmesini sağlayan nedir? Sizin ona inanıyor olmanız mı? Ya Zeus’a inansaydınız ne yapacaktık, siz inanıyorsanız doğru olan odur deyip bizde zeus’a mı inanacaktır!

        Değerli dostum, elinizde bir kitap var! BU kitap değişmem diyor ama değişmiş! Yani kendi kendini koruyamıyor! Bunu bildikten sonra ben varlık ile yokluğu anlamak için ona güvenirmiyim?

        Alın size uzmanlık sorusu,

        Bizzat kendi tanrısı tarafından korunacağı söylenen bir kitabın zaten kendine peygamber diyen tarafından peyderpey indirilen(!) ve anında yazdırılan ve arşivlenen ayetleri nasıl olurda onun ölümünden sonra kendine peygamber diyenin ağzından çıktığına şahitlik edecek 2 kişiyi getirenlerin ellerinden toplanabilir? Peki kitabi bu yöntemle toplama isteği,vasiyeti ya da hükmü kendine peygamberim diyenden mi alıntıdır ya da kuranda bu yöntem bizzat tanrı tarafından söylenmişmidir?

        Ya da yine aynı şekilde kendine peygamber diyen ölmeden önce vasiyetinde ya da kuranın tanrısı bizzat APAÇIK gönderdiğini söylediği kuran’ında ”kurana sonradan girenler kuranı anlayamayacak ya da okuyamayacaktır! Bu nedenle kuranı harekeleyin, noktalayın ve 6 tane sesli harf icad ederek içine yerleştirin” demişmidir?

        Daha da dramatik olanı, bu işlemlerin hepsini islamı yeşertmek için son dakkaya kadar savaştığınız Ebu süfyanın, halife olurken kendine peygamber diyenin bütün yakınlarını yok eden oğlu ve torunları yapsın denmişmidir?

        Son olarak sayısal çoğunluk doğru olmanın anahtarıysa, islam ilk ortaya çıktığında doğru tarafta olanlar müşrikler olmalıydı! Çünkü sayıları çok olan onlardı! Ve ele kılıç alıp onlarla savaşmaya karar verilene kadar da o ezici çoğunluklarını devam ettirdiler! Yani mekke de kalınıp sadece propaganda ya da ikna ile devam edilmek istenseydi büyük ihtimalle bugün ortada sizin referans verdiğiniz o din olmayacaktı! Yani herşeye kadir olan tanrının eli kılıçlı adamları olmayınca insanlar ona kolayca inanamıyor!

        O zaman ne yapacaktınız,bize karşı mutlak doğru olarak öz atalarınızın(!) gök tanrısınımı referans gösterecektiniz?

  612. Havacı dedi ki:

    1okuyucu,
    Sizi gözümün önünde canlandırıyorum da, dikkate alınmayan yaramaz çocuklar gibi meydan okuyarak ilgi çekmeye çalışıyorsunuz. Söylediklerimi anlamıyorsan şöyle diyelim, kölelik var!, yakalarsak öperiz! Tamam mı? Beni yendin!

    • toro dedi ki:

      Sayın Havacı,

      Kusura bakmayın kendimi dahil olmak zorunda hissediyorum!

      Siz şartlananın kendiniz değil de başkası olduğuna nasıl karar verebiliyorsunuz? Böyle bir hikaye var mı? O halde herkesin ikrarı mutlak kesinliği temsil etsin ve değişmez sonuç olarak kabul edilsin! Yani ben karşımdakine içimden ne geldiyse söyleyeyim ve ben bunları söylediğim anda onlar mutlak doğru olarak kabul edilsin! Karşıdaki de bunları reddedemesin! Ben size hoşunuza gitmeyecek bir şey söylediğimde bana ”sen söylüyorsan doğrudur” der misiniz?

      Bu durumda siz hangi hakla, parçası olduğunuz tartışmanın diğer ortağına, aynı zamanda tartışmanın dışarıdaki hakemiymiş gibi hüküm verirsiniz?

      Hangi mantık, tartışanlardan birinin diğerine, sırf kendi gibi düşünmüyor diye ŞARTLANMIŞ demesini kabul eder? Bu durumda siz de kendi tarafınızın ya da kendi düşüncenizin ŞARTLANMIŞI durumuna geldiğinizin farkında değil misiniz? Çünkü birisine şartlanmış diyerek kendi düşüncenizin kesinlikle doğru olduğunu söylemiş oluyorsunuz!

      • Havacı dedi ki:

        Sayın Toro,
        Sizi kim hakem olarak belirledi? 1okuyucu yeterli cevabı veremeyeceği için mi siz araya girdiniz? Siz ondan daha zeki veya hazır cevap mısınız? Bu sitede kimse kimseyi ikna edecek durumda değil. Aklı pazara çıkarmışlar herkes kendi aklını almış.
        Burada söz konusu ŞARTLANMIŞLIK karşı taraf ne söylerse söylesin anlamaya çalışmaktan ziyade kulakları tıkmak anlamında. Sosyalizmde eşit paylaşım ve eşit ücret varsa bunu kapitaliste anlatamazsınız. Ancak sosyalizm gelirse uygulamayla bu gösterilir. 1okuyucu ile olan münazaramızı tekrar okuyun.
        Yazılarımdan ŞARTLANMIŞLIK çıkarıyorsanız bravo size.
        “Çünkü birisine şartlanmış diyerek kendi düşüncenizin kesinlikle doğru olduğunu söylemiş oluyorsunuz!” diyorsunuz işte asıl şartlanmışlık bu..
        İnanın artık bu tür gevezeliklerden sıkıldım, sizin zamanınız bol olabilir, buyrun istediğiniz gibi yazın , çizin, eğlenin.
        Bilal Bey’e bir kaç sorum vardı, onların cevabını aldıktan sonra yazmaya son vereceğim. size iyi eğlenceler.

    • 1okuyucu dedi ki:

      Havacı;

      —Sizi gözümün önünde canlandırıyorum da, dikkate alınmayan yaramaz çocuklar gibi meydan okuyarak ilgi çekmeye çalışıyorsunuz. (senden alıntı)

      ben dinci sitelerde yazma fırsatı bulamadığım, yazmayı denediğimde anında banlanarak, ayrıca yazdığım mesajın silinmesi nedeniyle düşüncelerimi açıklayabileceğim bir sitede akıl ve mantık kurallarını gözeterek bir şeyler yazıyorum, eğer sana göre bu meydan okumaksa aynı cesareti seninde göstermeni tavsiye ederim,

      en azından, pilot olduğunu, laser konusu üzerine tez hazırladığını, İngilizce ve Arapça bildiğini anlatarak ilgi çekmeye çalışan kendini beğenmiş yaramaz çocuklardan olmaktan daha iyidir?

      ayrıca mesajlarımı ilgi çekmek için yazmıyorum, çünki ilgi çekecek yaşımı çoktan geçtim?

      • Havacı dedi ki:

        Sayın 1okuyucu,
        “ben dinci sitelerde yazma fırsatı bulamadığım, yazmayı denediğimde anında banlanarak, ayrıca yazdığım mesajın silinmesi nedeniyle düşüncelerimi açıklayabileceğim bir sitede akıl ve mantık kurallarını gözeterek bir şeyler yazıyorum, eğer sana göre bu meydan okumaksa aynı cesareti seninde göstermeni tavsiye ederim,” şeklindeki serzenişte haklı olabilirsiniz. Ne yazık ki bazı müslümanlarda başkalarının fikirlerine tahammülü yok, bunu bildiğim için size hak veriyorum.
        Ama gerçekten yazılabilecek herşeyi yazdım, hala ikna edilmeyi bekliyorsunuz. Aslında ikimizde emekliyiz, eğer Kocaeli’ne gelirseniz sizi misafir ederim. Yüzyüze konuşmak bazen daha iyi olabilir.
        Kölelik daha önce verdiğim ayetle kaldırılmasına rağmen bir çok etken altında yönetiiciler Kur’anı kendi istekleri doğrultusunda yorumlattıklarından yüzyılarca yıl devam etmiştir. Ayette köle kavramının geçmesi onu meşru kılmaz, mevcut uygulamanın ne olacağını söylemek ve adalet anlamında hür, köle ve kadın ayrı ayrı anılarak kısas konusu anlatılmış farklı ve imtiyazlı kimsenin olamayacağı belirtilmiştir.
        Kur’an hükümleri ortaya koyar, (teorisini diyelim), uygulamasını (pratiğini ) insanlar yapar. Bugün ki hukuk sisteminde dahi benzer suçlara hakimler farklı kararlar verebiliyorlar. Ergenekon davası bunun en önemli kanıtı değil mi?

      • 1okuyucu dedi ki:

        Havacı;

        nazik davetin için teşekkürler, günün birinde yolum Kocaeline düşerse yanına uğramaya çalışırım,

        ben ikna edilmeyi beklemiyorum, çünki öne sürdüğüm iddiaları yeryüzünde çürütebilecek bir kişi bile olabileceğini sanmıyorum,

        toplum yapısı ne olursa olsun (kölelik düzeninin olduğu ataerkil toplum yapısı, ataerkil toplum yapısı, çağdaş toplum yapısı) her toplum suç ve ceza kavramları gereği düzenlediği yasalarda suç olarak belirlediği fiillerle ilgili suç tanımı yapar ve uygulanacak cezai müeyyideleri belirler,

        yasanın ilgili maddelerinde ise hiçbir zaman suçlu tanımı yapılmaz!!!???

        örneğin, kapalı alanlarda sıgara içmek suç olarak belirlenmişse ve müeyyidesi para cezası olarak belirlenmişe, yasalarda, “kapalı alanda sıgara içen kadınsa kadın, erkekse erkek para cezası öder” şeklinde suçlu tanımı yapan bir madde olmaz!!!???

        o nedenle hiç kimse, ayetteki statü ve cinsiyet kavramlarının imtiyazlı kimse olamayacağını belirtmek için yapılmış suçlu tanımı olduğunu iddia edemez,

        eğer suçlu tanımı yapılacaksa, sadece katiller için değil, hırsızlar, teröristler ve diğer suçları işleyenler içinde suçlu tanımı tanımı yapılması gerekirdi, örneğin; hırsızlarla ilgili ayette hırsız hür ise hürün, köleyse kölenin, kadınsa kadının eli kesilir denmesi gerekirdi?

        sanırım suçlunun cezalandırılmasının söz konusu olduğu bir durumda göz önüne alınacak olan kriter suçlunun işlediği suçun ne olduğudur, suçlunun cinsiyet veya statüsünün ne olduğu değil???

        ben buradan hukukçulara sesleniyorum, varsa forum üyesi olan hukukçulara, yoksa forum üyeleri tanıdıkları hukukçulara sorarak bilgi verebilirler,

        ceza yasalarında yaptıkları bir suç tanımında, suç tanımının yanı sıra cinsiyet belirtilerek suçlu tanımının da yapıldığı herhangi bir Ülke var mı? (kölelik resmen kaldırıldığı için sadece cinsiyetten bahsettim)

        dikkat edersen sorduğum soruda mağdurun cinsiyet ve statüsünden bahsetme gereği duymadım?

        cana can ifadesi bir kısas hükmü olması nedeniyle, “öldürülenin canına karşılık öldürenin canı alınır veya tazminat karşılığı bağışlanır anlamına gelir, o nedenle katilin öldürdüğü maktüle karşılık kısas edileceğini belirtmek için cana can dememiz yeterli,

        cana can dediğimizde, katil ve maktülün statüsü ve cinsiyeti ne olursa olsun katilin cezalandırılacağını söyleriz, neden söyleriz? çünki bir kısas hükmü olması nedeniyle cana can hükmünde katili bilinen maktülün kan bedelinin katile ödettirileceğini biliriz.

        ama???

        ”hurru bil hurri vel abdu bil abdi vel unsâ bil unsâ”
        “el hurru bi el hurri, ve el abdu bi el abdi, ve el unsâ bi el unsâ”

        madem Arapça biliyorsun, yukarıdaki Arapça cümleleri bir zahmet tercüme ediver,

        bahsettiğin ayet, esirlerin serbest bırakılma şekli, esir alanların insiyatifine bırakıldığı için köleliği kaldırmamıştır, aksine köleliğe açık kapı bırakmıştır, köleliği kaldırmış olsaydı sadece karşılıksız bırakın derdi, ilâve olarak fidye karşılığı bırakmaktan da söz etmezdi, haksız mıyım?

        —Kur’an hükümleri ortaya koyar, (teorisini diyelim), uygulamasını (pratiğini ) insanlar yapar. Bugün ki hukuk sisteminde dahi benzer suçlara hakimler farklı kararlar verebiliyorlar. Ergenekon davası bunun en önemli kanıtı değil mi? (senden alıntı)

        Hata dışında bir mümin, diğer bir mümini öldüremez. Ve kim bir mümini yanlışlıkla öldürürse, mümin bir köle azad etmesi ve ölenin ailesine (varislerine) teslim edilecek bir diyet vermesi gerekir. Ancak ölünün ailesinin bağışlaması müstesnadır. Eğer öldürülen, mümin olmakla beraber size düşman bir kavimden ise, o zaman, öldürenin bir köle azad etmesi gerekir. Eğer öldürülen sizinle aralarında antlaşma olan bir kavimden ise, öldürenin, ölenin ailesine diyet vermesi ve mümin bir köle azad etmesi gerekir. Bunlara gücü yetmeyenin de Allah tarafından tevbesinin kabulü için arka arkaya iki ay oruç tutması gerekir. Allah, Alimdir (her şeyi bilendir), Hakimdir (hüküm ve hikmet sahibidir). (nisa-92)

        elbette, konulan hükümleri ilgili merciler uygular, hüküm koyucu koyduğu hükmün yanlış uygulanmasından sorumlu değildir, hatta hüküm verenelerin yanıltılmaları nedeniyle yanlış hüküm vermeleri de söz konusu olabilir, örneğin nisa-92’de hasmını kasten öldüren biri 2 yalancı şahitle işlediği cinayete kaza süsü verebilir, bu durumda hüküm verenler bilmeden yanlış hüküm vermiş olurlar,

        yani fetbazlığı yok edecek bir yasa henüz icad edilmedi, o nedenle yasalara karşı hilelere başvuranlar her zaman olacaktır,

        ergenekon davası ise, Laik demokratik Cumhuriyet kurulduğundan beri, amaçlarına ulaşmada orduyu önlerinde en büyük engel olarak gören dincilerle etnik bölücülerin kurdukları kumpas sonucu açılan davalarla, orduyu toplum önünde önce itibarsızlaştırarak ordunun sesini kestikten sonra, elindeki yetkileri yasalarla budayarak etkisizleştirmeyi amaçladıkları bir siyasi komplodur ve bu komplo iktidar yanlısı kolluk kuvvetlerinin ve adalet mekanizması içerisindeki bu kumpasın diğer ayağı olan sözüm ona hukuk adamlarının işbirliğiyle, üstelik delillerin sahte olduğu ispatlanmasına rağmen suçlu ilân edilerek mahkum edilmiş insanlara, kumpas ortaya çıkınca pardon denildiği bir komplodur,

        sonuçta, ordu etkisizleştirilmiş, iktidarın suç ortakları da itibarsızlaştırlarak etkisiz hale getirilmiştir, bu sayede teröristle pazarlık yapmanın önünde hiçbir engel kalmamıştır, yani kurdukları kumpasla biri padişahlığını ilân etmenin, diğeri Devlet kurmanın hayalini gerçekleştirebilecekleri bir ortam yaratmayı amaçlamışlardır, neyin ne olacağını ise gelecekteki gelişmeler gösterecektir.

      • Cumali Tatlı dedi ki:

        yahu arkadasım kuran felan hikaye demeye calısıyorsunda ( Cin ) ayetleri ne oluyor?
        şahsen belki hiç kimse Allaha benim kadar isyan etmemiştir sövmemiştir. kadir gecelerinde bile sinirlendigim o an icinde Allaha ve peygambere üstüne basa basa söverdim. taki bundan bi kac ay öncesine kadar böyleydi (şimdi böyle degilim artık) neyse bundan 14 sene önce askerde yanımda ki arkadaşımla başımdan bir cin vakası gecti.
        Şimdi yaşadıgım o olaydan sonra kimse bana gelip diyemez cinler hikaye yalan felan.

        demek ki kuranda cin kelimesi boşuna geçmiyor.
        Demek ki Allah varmış ve bizim göremedigimiz şeyleri o görüp bize kuranda açıklıyor bunları.
        Hadi diyelim senin dedigin gibi kuran hikaye felan olsaydı bu hikayeyi uyduran kişi durup dururken neden cinlerden bahsetsin kardeşim? neden arap ülkesinde olan bi insan tarsustaki (kehf) süresinden bahsetsin? daha niceleri.

  613. hakan adanır dedi ki:

    Cumali kardeş sende bize avrupadaki yada amerikadaki adam neden cin görmez sende bize bunu anlat

  614. hakan adanır dedi ki:

    Eğitim seviyesi yüksek ülkelerde nedense gözükmüyor bunlar elbetteki başka boyutta yaşayan canlılar yada bizim adlandıramadığımız yaratıklar olabilir ama bunlara cin demek yada hayalet türü şeyler söylemek yanlıştır bence

  615. Cumali Tatlı dedi ki:

    onu bende düşünmedim degil.
    ama bunlar her zaman görünüp yolda yürürkende görüp selam verebilecegimiz şeyler degil.
    onların onların başına böyle şeyler gelmedigini düşünüyoruz ama belki de bu tür şeyler yaşayan insanlar vardır.

    bunun egitimle alakalı oldugunu sanmıyorum.
    mesela bizim yerimizde avrupalı askerlerde olabilirdi.
    herhalde musallat olmaları icin egitime göre degil şartlara göre musallat oluyorlar.

    biz nöbet yerini tüylerimiz dik bi şekilde çıglık ata ata terk ettikten sonra
    olayın oldugu yere (ben ve arkadaşımda dahil) nöbetci komutan ve revirle ilgilenen egitimli bi arkadaşla beraber gittik. bu revirle duran arkadasın namaz felan kıldıgını biliyorduk sofi diye tabir ettigimiz kimselerden biriydi.
    olayın oldugu yere gittigimizde (bu arkadas ne oldugunu tahmin etmiş olacak ki )
    bize siz gelmeyin burda bekleyin dedi.

    bu adam hiç korkmadan o karanlık çalılıkların içine girdi belki 10-15 dak. orda bekledi.
    geri geldiginde ve komutanımız ona ne oldugunu sordugunda
    adamın dedigi şuydu.
    Askerleri cinler korkutuyor onlarla konuştum dedi.
    komutan; neden?
    çünkü askerler o boş araziye calılıklara kücük büyük hacetlerini yapıyorlar diye askerleri korkuttuklarını söylemişler.

    o günün sabahı erkenden çok sayıda asker orayı temizledik hiç birşey bırakmadık ve o günden sonrada öyle bişey olmadı.
    tabi benim orda son nöbetimdi kafama silahta dayasalar gitmem dedim gitmedimde.

    şimdi bu olayın egitimle bir alakası varmı?
    oraya abdestli namazlı giden o insan bize gelip (başka boyutta yaşayan varlıklar korkutuyor) demek yerine neden direk cinler desin?

    orda bizim yerimizde Albert einstein gibi zeki adamlarda olsa farketmez.
    demek ki egitimle degil buna neden olan şartlarla alakalıymış bence.

    • hakan adanır dedi ki:

      Aslında bunlar psikolojik rahatsızlıklardır.Bu ülkenin genel bir sorunudur.Küçükken anlatıyorlar cini,periyi,şeytanı ister istemez ilerde senin anlattığın sorunlar oluyor.

      • Cumali Tatlı dedi ki:

        34 yasındayım Allaha sükür herhangi bi rahatsızlık nedeniyle hastanenin kapısından girmiş degilim.
        34 yasına kadar günaha bulanmış Allaha cine kurana inanmayan birine sabaha kadar cinlerden perilerden anlatsan ne yazar? 🙂

        psikolojik bi sorunum olsaydı ve kücükken anlatılanlardan korkup etkisinde kalsaydım suan oturdugum bu evde yalnız kalmaz alt katta ailemle beraber kalırdım.

        hadi diyelim ben rahatsızım peki yanımdaki arkadastamı rahatsızdı ?
        hangi rahatsız gecenin o zifiri karanlıgında çalılara gidip ben cinlerle konustum der? o adamda mı rahatsızdı yani?
        peki ya bize ve o adamın söylediklerine inan komutan? o damı kücükken anlatılanlardan etkilenip psikolojik rahatsızlık yasamış o da hastaydı degilmi? dogru ya öyle olmasa bize inanırmıydı :))

        ilginctir ki gözümüzün önünde kırılan o kalın dallara
        rahatsız olan ben, ve yanımdaki arkadastan başka sabah çok sayıda bizle temizlige gelen askerlerde çalıların kırılmış olduguna hep beraber şahit oldular.

        karsındaki anlamak istemedigi sürece ne desen boş.

  616. Kaan dedi ki:

    Alın sizlere Tanrı sözü Kuranı doğrulayacak delillerden biri Cinler meselesi .

    Cumali Tatlı beye aynen katılıyorum. benim ve herkesin inanan inanmayan herkesin başından geçmiştir cinler ile uzaktan yakından temas , kuranı kerimde cin suresi vardır ve cinlerin mahiyetini tarif eder . bazılarının dedği gibi ne bir psikolojik rahatsızlık nedenidir nede kültür,inanç,eğitimle alakası vardır bu saydıklarımdan bağımsız olarak herkesin başına gelebilir örneğin hristiyan ve yahudilerde cin çıkarma ayini vardır . tarihsel olarakta her kültürde anlatımlarına rastlanır.

    bazı inançsız ateist arkadaşlar bunları kabul ediyorlar fakat adına cin demiyorlar ,başka boyutlardan yaratıklar diyorlar fakat buda onları kendi düşünçelerinde çelişik duruma düşürüyor

    hem mataryalist,manevi görünmiyen varlıklara innamıyacaksın sonra görünmüyen varlıkları kabul edeceksin . bu durum kuranda cinlerden bahseden islamın bakış açısını sadece ve sadece red etmektir

  617. hakan adanır dedi ki:

    Kaan gerçekten siz müslümanlar ilginç karakterli mahlukatlarsınız yazdığım yorumu hemende nasıl işine geldiği gibi yorumladın, başka boyut derken ben dememişimki görünmeyen varlıklar diye, başka boyut derken ben denizde yaşayan canlılar gibi varlıkları yada gözle görülmeyen virüs mikrop gibi canlıları demek istemiştim sende bugün çıplak gözle mikrobu virüsü göremiyorsun ama sen bunlara yoktur diyemezsin ben bunları demek istemiştim.

  618. Kaan dedi ki:

    hakan adanır sende açayip başka 1 mahlukat olarak kıvırıp kendi ideolejin ile çelişkiye düşüyorsun.

    hem dersin kuran uydurmadır tanrı yoktur ve dolayısıile cinler denen metafizik canlılar yoktur ve daha sonra kıvırıp o metafizik görünmeyen cinleri mikrop ve virusler gibi bizim üc boyutlu dünyamızda var olan canlılar ile kıyaslarsın

    ne olur lütfen burda yazı yazmadan önce tam olarak düşüncelerinizle çelişmeden bir şeyler yazın

  619. Cumali Tatlı dedi ki:

    hangi virüs hangi mikrop o ince ve kalın dalları kırabilir kardesim.
    ben önce köpek felan zannettim.
    baktım kırılan calı sesleri iyice yaklasınca korktum uyuyan arkadası kaldırdım hemen
    calılarda biri var köpek olabilir dedim el fenerini yakıp iyice baktık bisey göremedik ilk önce
    sesler daha da yaklasınca sesin tam geldigi yere dikkatlice bakınca dalların catır catır kırıldıgını ve bize dogru kırılarak geldigini gördük.
    bunu ne bi herhangi hayvan yapabilir ne virüs nede mikrop.

    anlasılan görünmeyen virüsler mikroplar bizden orayı temizlememizi istemiş :))
    demek ki sofi dedigimiz o efendi insan yanlıslıkla virüs mikrop demek yerine cin demiş bize 🙂
    herneyse bu konuda bisey demicem daha.
    cünkü aradan 14 yıl gecmesine ragmen o günü hatırlayıp gözümde canlandırmam bile ürkütüyor beni.

    • rammsteinn dedi ki:

      olay tamamen psikolojik.
      senelerce karabasan sorunum vardı. hacılar hocalar dualar muskalar gırla gitti. herkesin dediği “sana cin dadanmış” oldu. birde doktoru deneyeyim dedim.uyku apnesi olduğunu tamamen sıfırlanmayacağını ama azaltabileceğimi anlattı tavsiyelerine uydum. artık senede on defa yaşadığım bu rahatsızlığı bir-iki defaya düşürdüm. birkaç senedir hiç yaşamıyorum.
      bu rahatsızlığımın kaybolma aşamasından sonra dinden tamamen koptum.
      “dinden çıkmışsın onun için artık sana musallat olmuyorlar” diyenede sadece gülerim.
      hep ilahi varlıkların hikayeleriyle büyüyen bir toplumda,uyku apnesinin cinlerin gerçekleştirdiğine inanılması gayet doğal.
      karabasan olayını bir tek semavi dinlerdeki insanlar yaşamıyor. bir budist şaman vs dinlerdekilerde yaşıyor. bu olayı onlarda kendilerince anlamlandırıyor.
      toplumuzda uyku apnesi yaşayan herkesin gittiği kişiler hep hocalar. herkes bu olayı ilahi varlıkların neden olduğunu bilir. çünkü inanılması en kolay hikayedir.
      “cin musallat olmuş”
      bu lafa herkes inanır. ama bunu tıp bilimsel olarak açıklarsa,beynin bir bölgesinin sağlıklı çalışmaması sebebiyle oluştuğunu açıklarsa buna kimse inanmak istemez.
      nazar,büyü,cin,melek vs bunlar tamamen insan beyninin korkularından ortaya çıkmışlardır.

      vampirler,kurtadamlar ne kadar gerçekse cin,melek hikayeleri de o kadar gerçektir.

      bi kaç dindar arkadaşa meydan okudum “bana büyü yapın.işlerse dindar olacağım dedim”
      “sen inanmadığın için sana büyü olmaz” dediler.
      yani olay sadece inanç. ne akla ne mantığa ne bilime uygun.
      eğitim şart

      • Cumali Tatlı dedi ki:

        Olay tamamen psikolojik derken benim anlattıgım olayın psikolojimizle alakalı oldugunumu söylemek istiyorsun?

      • toro dedi ki:

        Sayın Cumali Tatlı,

        Anlattıklarınızı dikkatlice okudum. Anladığım kadarıyla siz o üç harflileri o karanlıkta hiç görmediniz, sadece sesler duydunuz! Sonra olay yerine döndüğünüzde bu din işlerinden anlayan bir arkadaş oraya gitti ve 10-15 dakika kalıp geri döndü ve size orada üç harflilerle konuştum dedi. Yani siz gözünüzle fiilen gördüğünüz bir şeye değilde onun anlattığı hikayeye inandınız!

        Şimdi arkadaşım orada duyduğunuz şey herhangi bir hayvan yada bir insan olabilir, herneyse. Peki siz hiç o dalları oraya giden arkadaşınızın kırdığını ve bu hikayeyi sizi etkilemek için uydurduğunu düşünmedinizmi? Sonuç olarak o kırık dalları o arkadaşınız oraya gitmeden önce hiç biriniz görmedi!
        Sonrasında o arkadaşınız bu olayın süksesiyle pek rahat askerlik yapmıştır!
        Bu arada askerde koluna diş macunu sürüp o katılaşan kolu ranzaya vurarak kıranı, G3 ile karın boşluğuna ateş edip kendini yaralıyanı, kilolarca çekirdek yeyip apandiksini azdırarak hava değişimine gitmeye çalışanları bildiğinizde o arkadaşınız karanlıkta oraya gitmesi bana pekde absürd gelmedi.

        Ayrıca madem bu olay bu kadar önemli ve siz bunu inancın bilrdirdiği bir realite olarak görüyorsunuz o halde neden 14 yıl sonra ve bir kaç ay öncesine kadar bu olaydan etkilenmeden (madem onlardan sadece kuranda bahsediliyor) dine ve tanrıya sövebiliyordunuz? Demek ki normal zamanlarda tanrı inancı adına bile önemsemediğiniz belki de sorguladığınız bir olayı İNANMAYA karar verdiğinizde başka şekilde algılamaya başlıyorsunuz! Yani bir durumdan öteki duruma geçtiğinizde yeni durumunuz için bahaneler üretmeye başlayabiliyorsunuz!

  620. rammsteinn dedi ki:

    cumali
    gençlik yıllarımızda üç beş arkadaş oturmuş içki içiyorduk. laf döndü dolaştı cin peri hikayelerine. o sırada radyoda era isimli grubun “ameno” adlı şarkı çalmaya başladı. şarkı hristiyan dini bir şarkı. şarkı çalarken müzik setinin sesi yavaş yavaş kısıldı. ve tamemen ses gitti. herkes o kadar korktu ki. içkileri bıraktık uyumaya çalıştık sabahı zor ettik. herkes olayın “tanrının bir işareti” olarak anlamlandırdı. nede olsa içki ortamında dini bir melodi çalmıştı. sesi cinlermi kapattı tanrı mı kapattı herkes kendince bu olayı anlamlandırdı. müzik setini tamirciye götürdük
    tamircinin “bu çin malı. ses entegreleri yanmış” lafı bile olayı temize çekemedi.

    ilkel kavimlerdeki insanlar yaşadıkları dünyayı “mavi gözlü bir devin gözünün içi” olarak betimlemişlerdir. ne de olsa dev ağlayınca yağmur yağıyordu. deprem olunca dev hareket ediyordu.

    olay psikolojik derken,bu olayları insanlar anlamlandırırken insandaki korku psikolojisi harekete geçer. din korkunun kaynağıdır. neye inanmak isterseniz ona inanırsınız. gözünüzün önünde dal kırılır. size göre cin kırmıştır,bir bilimadamına göre başka bir sebeb vardır,bir şamana göre başka bir sebeb vardır,bir budiste göre başka bir şey neden olmuştur.

    olay psikolojik derken, “psikolojin bozuk” demeye çalışmadım.

  621. ugur dedi ki:

    Yanlış sorular sorarak doğru cevaba ulaşamazsınız arkadaşlar…

    Konuyla ilgili bu yazıyı okuyalım..

    http://www.temizfikir.com/?p=807

  622. ugur dedi ki:

    devamı.

    8. İNSANIN İMTİHANI ve İMTİHANIN ÖZELLİKLERİ

    Bu bölüme kadar açıklamalarını yaptığımız ve İnsanın güvenmesi istenen Allah’ın Vaadi, ed-din İslam, Vahiy konusunda kendisinden beklenenin kendisine verilmiş FBS ye şükretmesi yani karşılığını dosdoğru vermesi gerektiği konusun el-Kuran Vahyinde ” İnsanın İmtihanı” olarak adlandırıldığını görüyoruz.

    Kuran’da geçen; İMTİHAN-FİTNE-BELA kelimeleri ile anlatılan İnsan’ın bu dünya hayatında KARŞILAŞACAĞI HER DURUMDA ve HER KOORDİNATTA, FBS si ile HAK olanı tasdik edip Batılları reddetmesi ve buna uygun bir pratik yaşantı sürmesi konusudur.

    Allah’ın peygamberleri aracılığı ile İnsana duyurduğu Vaadinde bu imtihanın “kotasız bir seçme” imtihanı olduğu belirtilmektedir. Bir imtihanın adil ve geçerli olması için onda olması gereken özellikler ve Vahyin bunlara getirdiği açıklamalar aşağıda verilmiştir:

    a- İmtihan tüm girenleri için ADİL ( eşit değil ADİL ) olmalıdır: FBS sahibi olan herkeste bu eşit seviyededir, tüm program koordinat farkı gözetmeksizin herkese kodlanmıştır ve AYNI OLARAK kodlanmıştır. Tüm FBS sahipleri kendileri istedikleri müddetçe tüm olaylar ve durumlar karşısında HAK olan ile Batılları net biçimde görebilir. Örnek ayeti:

    Rum Suresi 30. Ayet

    فَاَقِمْ وَجْهَكَ لِلدّٖينِ حَنٖيفًا فِطْرَتَ اللّٰهِ الَّتٖى فَطَرَ النَّاسَ عَلَيْهَا لَا تَبْدٖيلَ لِخَلْقِ اللّٰهِ ذٰلِكَ الدّٖينُ الْقَيِّمُ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ

    ” Sen tüm benliğinle şirk koşmayan biri olarak ed-din İslam’a uygun yaşa, bu Allah yaratışıdır ki TÜM İNSANLARI BU ŞEKİLDE YARATIMIŞTIR. Allah’ın bu yaratmasında bir değişim yoktur ( TEBDİL-baştan beri böyledir hep aynıdır tüm insanlar için ). İşte dosdoğru yürürlükte olan din ( Din el-Qayyime ) budur, ancak insanların çoğu bu gerçeği görmüyorlar”

    b- İmtihanın Soruları olmalı ve bu sorular ile cevapları tanımlanmış olmalı: Dünya hayatında karşılaşılan her olay ve konu ile bunlar karşısında İnsanın hissettikleri, duyguları, vermesi beklenen tepki ve tercih yeteneği tüm insanlarda aynıdır. Yokluk, zorluk, korku, bolluk, kolaylık, ümit v.b. tüm karşılaşılan olaylar ve bunlar karşısında hissedilen duygular İmtihanın sorularını ve hepsinde reddedilmesi gereken Batıl davranışlar ile gösterilmesi gereken Hak tavırlar cevaplarını oluşturmaktadır ve apaçık tanımlanmış olarak tüm FBS lere kodlanmıştır. El-Gayb bilgisi olan Tek Tanrı Rab Allah ve yeniden diriliş ahiret hayatı haberi de zincir Peygamberler aracılığı ile duyurulmuş insanlık bundan haberdar edilmiştir. Araf Suresi 172-173, Bakara Suresi 62, 213, Maide 69. Ayetler ve diğer ilgili ayetler bunu anlatmaktadır.

    c- İmtihanın bir sonuca mebni olması gerekir: Allah’ın Vaadi’nde bu imtihanı başaranlar ahirette cennet ile ve kendisine yakınlaştırdıklarından kılınacağı sonucuna, bu imtihanı süresinde başkalarına kötülük yapıp zarar verenlerin de bunların karşılığında cezalandırılacağı sonucuna mebni kılınmıştır. Konu hakkında El-Kuran Mushafında birçok ayet bulunmaktadır, konunun en detaylı anlatımı için Vakıa Suresi okunabilir. Allah’ın insanlara kendisini “RAB” olarak tanıtmasında, kelimenin Arapça’daki manasına esas, İnsanı “eğiten, terbiye eden, yetiştiren” anlamını da göz ardı etmemek gerekir.

    d- İmtihanın tipi belirlenmiş olmalıdır: İnsanın dünya hayatındaki imtihanı için yapılan açıklamayı ” kotasız seçme sınavı” olarak tanılayabiliriz. Bir sayı sınırı olmadan gerekenleri başaran her kul sınavı kazanacaktır. Ayrıca sınav TAMAMEN BİREYSEL bir sınavdır. Hiç kimse hiç kimseye ne bir fayda ne bir zarar sağlayamaz. Tüm insanlar sadece ve sadece kendi yaptıkları ya da yapmadıklarından sorumlu tutulacaklar ve sadece kendi çabaları değerlendirilecektir. Kendisi dışındaki birileri nedeni ile bir kayırma ya da bir zarar görmeyeceklerdir. Aynı zamanda her insan – Peygamberler de dahil olmak üzere – sadece ve sadece kendisinden sorumludur. Hiç kimse hiç kimsenin sınav sonucunu etkileme gücüne de sahip değildir bütün bunlar Allah’ın garantisi altındadır. Konu ile ilgili olarak Enam Suresi 94, Bakara Suresi 119, Nisa Suresi 84, Fatır Suresi 18, Ankebut Suresi 12 ve Adiyat Suresi 6,7,8. Ayetler okunabilir. Örnek olarak Maide Suresinin 105. Ayeti

    يَا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا عَلَيْكُمْ اَنْفُسَكُمْ لَا يَضُرُّكُمْ مَنْ ضَلَّ اِذَا اهْتَدَيْتُمْ اِلَى اللّٰهِ مَرْجِعُكُمْ جَمٖيعًا فَيُنَبِّئُكُمْ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ

    ” Ey iman edenler, üzerinizdeki sorumluluk sadece kendi nefislerinizdir. Siz doğru yola girerseniz, sapkın size zarar veremez. Tümünüzün dönüşü Allah’adır. O, size yaptıklarınızı haber verecektir. ”

    e- İmtihan süresi boyunca denetmeni ve sonucu değerlendirecek merci uygun yetkinlikte olmalıdır: İmtihana giren tüm insanların imtihanı bütün bunlara hakim, bilen ve tam yetkinlikte değerlendirebilen bir merci tarafından değerlendirilmelidir ki Allah, Vaadin’de, hiç kimsenin zerre kadar haksızlığa uğramayacağını, insanın tüm yapıp ettiklerinin – zerre büyüklüğünde de olsa – kayıt altına alındığını ve her şeyi bilen, her şeyi işitip gören bir Rab tarafından hesabın görüleceğini, aynı zamanda o Rab Allah’ın çok merhametli ve bu merhameti ile hükmeden olduğunu bildirmiştir.

    Nisa Suresi 49. Ayet

    اَلَمْ تَرَ اِلَى الَّذٖينَ يُزَكُّونَ اَنْفُسَهُمْ بَلِ اللّٰهُ يُزَكّٖى مَنْ يَشَاءُ وَلَا يُظْلَمُونَ فَتٖيلًا

    ” Şu kendilerini temize çıkaranları görüyorsun değil mi. Hayır ( öyle onların dediği gibi değil ), hakedenleri Allah arındırır, hiç kimseye ve onlara da bir kıl kadar dahi haksızlık yapılmayacaktır ”

    Bakara Suresi 281. Ayet

    وَاتَّقُوا يَوْمًا تُرْجَعُونَ فٖيهِ اِلَى اللّٰهِ ثُمَّ تُوَفّٰى كُلُّ نَفْسٍ مَا كَسَبَتْ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ

    ” Allah’a hesap vermeye döneceğiniz ve herkesin kazandığının eksiksiz olarak ödeneceği o-Gün’den sakının ki o-Gün kimseye hiçbir haksızlık yapılmayacaktır”

    f- İmtihanın müfredatı belli ve tedris edilmiş aynı zamanda sınava uygun gerekli araçlar verilmiş olmalıdır: Yukarıda verilen 1 ve 2 nolu başlıklarda da açıklandığı üzere imtihanın nelerden yapıldığı, soru ve cevaplarının neler olduğu yaratılıştan insanlara kodlanmış ve gerekli olan el-Gayb kısmı zincir Peygamberler aracılığı ile duyurulmuştur. Bütün bunlar insanlığın ortak hafızasında kemikleşmiştir. Ayrıca sınavda gerekli olan tüm araçlar örneğin FBS, Ayatullah, Rasuller, Örnek Şahsiyetler de insana sunulmuştur.

    g- İmtihanın kuralları belli ve standart olmalı ve duyurusu da yapılmış olmalıdır: İnsanlar zincir Peygamberler aracılığı ile bu duyuruyu almışlardır ve İnsan’ın bu dünyada en iyi bildiği şey “cennete ya da cehenneme nasıl gidileceğidir”, İnsan bunu adından daha iyi bilmektedir.

    h- İmtihanın makul bir süresi olmalıdır: Her imtihanın sorularının cevaplanacağı makul bir süresi olması gerektiği açıktır. İnsanın dünya hayatı imtihanında da bu konuyu incelerken dikkat edilmesi gereken çok önemli bir nokta bulunmaktadır. Zaman ( dakika-saat-gün-ay-yıl v.b. ) kavramı bu dünya hayatının koordinatları ile ilgili bir kavramdır ve hatta dünya atmosferinin dışına çıkıldığında dahi “anlamını kaybetmekte” göreceli hale gelmektedir ( Bkz. Ayştayn İzafiyet Teorisi ). Somut bir örnekle açıklamaya çalışalım, gece çok uzaklarda GÖRDÜĞÜMÜZ bir yıldız aslında o “anda” YOKTUR yani bulunmamaktadır. Bu yıldızın, dünyadan uzaklığının 900 Milyar kilometre uzakta olduğunu varsayalım, bu şu demektir, o yıldızı görmemizi sağlayan yansıttığı ışığı, dünyadaki gözümüze yaklaşık ” 35 gün sonra” ulaşmaktadır. Bizim o gece GÖRDÜĞÜMÜZ YILDIZ, ” 20 gün önce” patlamış ve yok olmuşsa biz onu 15 gün boyunca “görmeye” devam ederiz ve lakin aslında o orada yoktur. Güneşin dahi şu anda gördüğümüz pozisyonu aslında 8,3 dakika önceki yeridir, işte ZAMAN kavramı bu dünya atmosferinin dışında dahi anlamını kaybetmektedir.

    Ahiret hayatını, Allah katını bu dünyadaki zaman koordinatları ile aynı düşünmek insanların bu konudaki temel yanılgılarını oluşturmaktadır. Ahiret, kıyamet, cennet cehennem v.b. konularda insanların yanılgıya düştüğü birçok meselenin kök sebebi budur. Vahiylerde anlatılan, tasvir edilen ahiret konularında kullanılan zaman tanımlamaları sadece birer teşbihtir çünkü insan beyni ve FBS si bu dünya hayatının zaman-mekan ve 3 boyut koordinatlarında çalışmaktadır ve kendisini aşan bir boyutu bu dünyada kavrayamaz. Doğuştan kör birine yeşil rengi anlatmak gibidir. Bu nedenle VAHİY bu konuda teşbihler kullanır ve “o günkü muhataplarının” anlayacağı ölçüde bu boyutların farklı olduğunu onlara açıklamak için ” sizin günlerinizden 1000 gün gibidir” “50000 yılda yükselir” gibi tabirler kullanır ki bu işte açıklamaya çalıştığımız boyut farkının o günkü anlayışlara hitab eden açıklamasıdır.

    Bu girişten sonra, insanın dünya hayatı imtihanının “SÜRESİ” ile ilgili olarak bugüne kadar tüm insanlık tarihinde üretilmiş görüş ve spekülasyonların düştüğü hataya düşmemek için bu konuda FBS miz ile beraber Vahyin anlatımını da göz önüne almamız gerekmektedir. İnsanlık tarihi boyunca ed-din İslam’dan türetilmiş dinlerde, insanın dünyada sürdüğü ömür, ecel, ahiret hayatı süresi, kabir hayatı süresi, kıyamet süresi ve benzeri tüm kavramlar için çeşitli görüşler ileri sürülmüştür. Her insanın tek bir kez dünyaya gelip 1 aylıkken ölmesi ya da 120 yaşında ve ara yaşlarda ölmesi ile dünya hayatının bitip kazananların cennete kaybedenlerin cehenneme gideceğinden, her nefsin arınmışlığa ulaşıncaya kadar yani tekamül edinceye kadar dünyaya gönderildiği ve tekamülünü başardıktan sonra cennete gireceğine ( ahiret inançlı reenkarnasyon ), ruhun sürekli değişik formlarda bu dünya hayatına gönderildiğine ( ahiretsiz reenkarnasyon ) kadar çok sayıda görüş ya da inanç ileri sürülmüştür. Bununla birlikte ahiret hayatının süresi yani cennet ve cehennemde kalma süreleri ile ilgili olarak da çok sayıda görüş-inanç bulunmaktadır. Bu görüşlerin hemen hemen hepsi ellerindeki Vahiy mushaflarından kendi görüşlerine “deliller” oluşturabilecek yorumlarda yapabilmektedirler. Özetle bu konu da tıpkı alt konusu olduğu İnsan ve Dünya Hayatının Anlamı konusu gibi hiç bir kişi ya da grup ya da görüşün kendisinin doğruluğunu % 100 ispat edemediği ve karşıtlarınınkini de % 100 çürütemediği bir konudur. Demek ki bu konu da doğal olarak bilmek ya da bilmemenin değil güvenmek ya da güvenmemenin konusudur.

    Vahiy mushafları ve özelde el-Kuran mushafı incelendiğinde bu konu hakkında öncelikle 3 temel esasa dikkat çeker:

    a- Hayatı ve ölümü yaratan Allah’tır ve tümü onun hükmü altındadır,

    b- Doğum, Ölüm, Ecel, Ömür yani dünya hayatının süreleri Allah tarafından takdir edilmiştir yani ölçülendirilmiştir,

    c- Dünyada zaman ve mekan boyutları ile bağımlı olan İnsan’dır, Allah bunlarla bağımlı değil bunların da yaratıcısı ve hakimidir. Ahiret bu dünyadaki zaman, mekan koordinatlarından bağımsızdır.

    İnsan’ın dünyadaki Ömrü, yani imtihanının süresi ile ilgili tüm tartışmalar hakkında Vahyin verdiği kesin cevap aslında bu konuda hiç bir tartışmaya yol açmayacak kadar nettir. En azından “Vahye Güvenenlerin” bu konuda çok rahat olmaları gerekmektedir. Bu konu ile ilgili emin olarak güveneceğimiz iki muhkem ayet Allah tarafından İnsanlığa duyurulmuştur. Bunlar:

    1. ALLAH KULLARINA ZERRE KADAR ZULMETMEZ AKSİNE O RAHMAN ve RAHİMDİR ayeti ile,

    Fatır Suresi 37. Ayet

    وَهُمْ يَصْطَرِخُونَ فٖيهَا رَبَّنَا اَخْرِجْنَا نَعْمَلْ صَالِحًا غَيْرَ الَّذٖى كُنَّا نَعْمَلُ اَوَلَمْ نُعَمِّرْكُمْ مَا يَتَذَكَّرُ فٖيهِ مَنْ تَذَكَّرَ وَجَاءَكُمُ النَّذٖيرُ فَذُوقُوا فَمَا لِلظَّالِمٖينَ مِنْ نَصٖيرٍ

    ” Cehennemlikler şöyle bağırışırlar: “Rabbimiz, bizi çıkar, yaptığımızdan başka tertemiz bir hayat yaşayalım ” Size orada, öğüt alabilecek olanın öğüt alabileceği kadar ömür vermedik mi? Size uyaran da gelmişti. Öyleyse tadın; zalimler için bir yardımcı yoktur.”

    Evet ayet son derece net ve açıktır, cennete giremeyen kişilere de ÖĞÜT ALABİLECEK OLANIN ÖĞÜT ALACAĞI KADAR ÖMÜR verilmiştir. Hiç kimse buna itiraz etmemiş “ama ben genç öldüm, o yaşlı öldü vb.” dünya hayatındaki zaman koordinatları ile ilgili ek bir söz bulunmamaktadır. Tam tersinden bu sözü işitenler Enam Suresi 130. Ayette şöyle cevap vermektedir:

    يَا مَعْشَرَ الْجِنِّ وَالْاِنْسِ اَلَمْ يَاْتِكُمْ رُسُلٌ مِنْكُمْ يَقُصُّونَ عَلَيْكُمْ اٰيَاتٖى وَيُنْذِرُونَكُمْ لِقَاءَ يَوْمِكُمْ هٰذَا قَالُوا شَهِدْنَا عَلٰى اَنْفُسِنَا وَغَرَّتْهُمُ الْحَيٰوةُ الدُّنْيَا وَشَهِدُوا عَلٰى اَنْفُسِهِمْ اَنَّهُمْ كَانُوا كَافِرٖينَ

    ” Ey bütün yaratılmış insanlar topluluğu, içinizden size ayetlerimi aktarıp okuyan ve size bu karşı karşıya geldiğiniz gününüzle sizi uyarıp korkutan elçiler gelmedi mi? Onlar: ” Kendi aleyhimize karşı şahitlik ederiz, doğru” derler. Dünya hayatı onları aldattı ve gerçekten kafir olduklarına dair kendi nefislerine karşı şahitlik ettiler.”

    Tüm bunlardan ve Vahiylerde ve özelde el-Kuran Mushafı’nda anlatılan cehennemlikler sahnelerinde hiç kimse zaman-ömür ile ilgili bir itirazda bulunmamaktadır. Kesin olan konu, İnsan FBS sinin şükrünü eda etmedikçe Cennete giremeyecektir. Buradan çıkaracağımız sonuç her İNSANA YETERLİ ÖMÜRÜN VERİLDİĞİ, bunun nasıl olduğunun ise Allah’ın ilminde kuşattığı ve el-gayb konusu olarak imtihanın anlamı ile ilgili yönü ve İnsan’ın bu dünya koordinatlarındaki zaman-mekan üç boyut referansları ile anlayamayacağı nedeni ile bu teşbihlerle açıkladığı sonucudur, herşeyin ve hepsinin üzerinde olan ve eğer GÜVENİYORSAK şu Muhkem Hak bilgi zaten fazla fazla yeterli olmaktadır:

    ALLAH KULLARINA ZERRE ZULMETMEZ, AKSİNE O RAHMAN ve RAHİMDİR.

    9. DÜNYA HAYATININ ANLAMI ve DÜNYA HAYATININ KOORDİNATLARI

    Allah’ın Vaadi’nde El-İnsan’ın asıl yurdunun Ahiret olduğu açıkça belirtilir. Kainat, Dünya ve tüm içindekilerin İnsan’ın imtihanı için yaratıldığı, İnsan’ın buraya ait olmadığı, geçici bir süre burada imtihanını verdikten sonra asıl yurdu olan Ahiret’e kalıcı olarak döneceği belirtilir. Dünya ve Dünya Hayatının hem imtihanın verildiği mekan hem de imtihanın ana sorusunu oluşturduğu, zincir Peygamberler ile duyurulan Allah’ın Vaadi’ne Güvenenler’in bu dünya hayatına kapılıp gitmemeleri, asıl ve kalıcı yurt olan Ahiret’te yakınlaştırılanlardan kılınmak için bu farkındalıkla kendilerinden bekleneni yani ŞÜKR’ü yani FBS’nin karşılığını dosdoğru verip Hakka şahitlik ederek ve Batılları yalanlayarak yaşamaları öğütlenir.

    Dünya Hayatı, Allah’ın yakınlaştırdıklarından kılınıp cennet hayatını hak etmek için İnsan’ın gönderildiği bir boyuttur ve tam da bu imtihan için mükemmel bir şekilde hazırlanmış ve bu nedenle de imtihanın ana sorusunu da oluşturmaktadır. Bir teşbihle açıklamaya çalışırsak, dünyadaki bir imtihan için kullanılan bir okulun sınav salonu gibidir. Çok güzel harika dizayn edilmiş ve donatılmış çekici ve lakin içinde sadece 3 saatlik sınav süresince kalınabilecek bir sınav salonu. Burada girilen sınavın sonucunda ise kazanılabilecek çok çok daha mükemmel ve kalıcı bir Üniversiteye gidilebilecektir. Sınav salonunun kısa süre çekiciliğine ve ihtişamına aldanıp gerçek gidilecek yeri unutmamak esas olandır. Kaldı ki bu sınav salonunda geçirilen 3 saatte İnsan her istediğini de yapamamakta sınav gözetmenleri tarafından engellenmektedir yani istese de sınav salonunun tadını tam çıkaramamaktadır.

    Dünya Hayatı, dünya ve içindekiler ile İnsan’ın herşeye ve her koordinata her duruma rağmen, FBS sinin karşılığını dosdoğru vererek Hakka şahitlik edeceği, Batılları yalanlayıp yüz çevireceği ve tüm zorluklara rağmen de bunda sabır göstererek Allah’ın Vaadine güvenen yani kendisine verilenlere ihanet etmeden çelik gibi Hak aşığı olduğu ispatlayacağı bir fırsattır. Bu dünya hayatında geçici ve yarım yamalak zevkler ve menfaatler için HAKKA ihanet eden yani Batılları tasdik edip uyanlar nasıl Allah’ın – O alemlerin Rabbi olan, Hak’kın ta kendisi olan, bütün zulümlerden noksanlıklardan kötülüklerden uzak olan Allah’ın – YAKINLAŞTIRDIKLARINDAN olabilir ki. Buna layık olanlar her koşul ve şartta, her durumda ne pahasına olursa olsun Hakka ihanet etmeyen ve Batılları reddedip yüz çevirenler olabilir.

    İşte bu durumun açığa çıkması yani İnsan’ın KENDİSİNE İSPATLANMASI, GÖSTERİLMESİ için dizayn edilen bu dünya hayatı ve içindekilerin hepsi tamamen bu deneme içindir. Konunun Allah ile bir ilgisi yoktur – haşa – . O ilmi ile her şeyi kuşatmıştır, buradaki mesele seçilecek olanların mutmain olacağı ve seçilmeyenlerin de kendilerinin dahi itiraz edemeyecekleri bir mükemmel seçme imtihanıdır. Dünya hayatının ve adil bir imtihanın sonucunda İNSAN GÖRSÜN, KENDİSİ ŞAHİTLİK ETSİN de sonra kimse “haksızlıkla ya da kayırma ile oldu” diyemesin içindir. İnsan’a ne kırat olduğunu göstermek ve başaranların da mutmain olduğu, kaybedenlerin de “her şey adildi biz kendimize zulmettik Allah’ı tenzih ederiz” diyecekleri apaçık netlikte olması içindir. Zaten Vahiy mushaflarındaki Kıyamet Günü Mahkemesi sahneleri anlatımlarında işte bu apaçık görülmektedir. Kazananlar sevinçle, bir torpil ya da utanılacak bir kayırma olmadan sadece güvenlerinin ve çabalarının karşılığını aldıklarını, kaybedenler ise bütün sonucun KENDİLERİNİN EDİP KENDİLERİNİN BULDUKLARI olduğuna şahitlik etmeleri içindir. İşte dünya hayatı ve onun imtihanının anlamı budur insan için. Allah için olan anlamını ise İnsan kavrayamaz, kendisine bu konuda söylenen ve güvenmesi beklenen söz ” Allah bütün bunları bir HAK sebep için yaptı, yakında bileceksiniz” dir. Allah alemlerden müstağnidir, Aziz ve Hakimdir.

    Dünya Hayatının, imtihan salonu ve en büyük sorusu olduğu ve bununla tatmin olup asıl yurt olan ahireti ıskalamaması İnsan’a zincir Peygamberler ile duyurulmuş ve sürekli hatırlatılmıştır. Bununla birlikte bu imtihan salonunun ve onun koordinatlarının da İmtihanın aslı olmadığı, birer amaç değil araç olduğu ve İnsan’ın imtihanını kazanıp ya da kaybetmesinde HİÇ BİR MÜSPET YA DA MENFİ ETKİSİNİN BULUNMADIĞI da hatırlatıldığı ve FBS’lerine kodlandığı halde, insan kuşakları bu konuda kötü hakedişleri ile kendilerini fitneye düşürmüş ve olmadık yorumlarla gene kendilerine zulmetmişlerdir. Bu kaostan kurtarılanlar ise gene tabii ki FBS lerinin hakkını veren Muttakice yaşamaya çabalayanlar olmuştur.

    Dünya Hayatının Koordinatları derken kastettiklerimiz, İnsan’ın imtihanında bir etkisi olmayan sadece ve sadece bu dünya hayatının kuşaklar boyu devam etmesini, imtihanın sosyal yönü ve dünyevi gereksinimlerinin sürekli karşılanmasını sağlayan ve AYNI ZAMANDA İMTİHANIN SORULARININ TEMELİNİ DE OLUŞTURAN; ” cinsiyet, ırk, statü, yetenekler v.b.” değişken durumlardır. İnsanların çoğunluğunun – gerek bir din sahibi olduğunu söyleyen gerekse bir dine inanmadığını söyleyenlerce de – bu dünya hayatının koordinatlarına dosdoğru Hak anlamı yüklemediklerinden dolayı büyük açmazlara düştükleri, çelişkiler var zannetikleri apaçık bir gerçektir. Zaten, İnsan ve Dünya Hayatının Anlamı konusundaki anlamlandıramama sorunlarının temelindeki ikinci büyük yanılgılarını bu teşkil etmektedir. Sonuçta iki grubunda bu konuda bu batıl anlamlandırmaları yüklemeleri gene kendi menfaatleri doğrultusunda birer “temenni” den öteye gitmemektedir, çünkü eğer FBS’lerini örtmeden bakarlarsa bunların böyle olamayacağını kendi vicdanları da itiraf etmektedir.

    Din sahiplerinin çoğunluğunun imtihanın belirleyici unsurlarından olduklarını zannettiği ya da kendisini inançsız olarak tanımlayanların, Allah’ın Vaadi olan ed-din İslam içinde “birer çelişki oluşturdukları” için kendi delilleri olarak sundukları Dünya Hayatının bu Koordinatlarını şu ana başlıklar altında toplayabiliriz:

    a- Kişinin yaratıldığı CİNSİYET

    b- Kişinin mensubu olarak yaratıldığı IRK-KAVİM-AŞİRET-AİLE

    c- İçinde yaratıldığı toplumun çoğunluğunun İNANÇ SİSTEMİ, DİNİ, İDEOLOJİSİ

    d- ANA DİLİ

    e- SOSYAL STATÜ-KİŞİSEK YETENEKLER-ZENGİNLİK-FAKİRLİK

    f- Kişinin yaratıldığı ve yaşadığı ÇAĞ ve ZAMAN dilimi

    g- Kişinin yaratıldığı ve/veya yaşadığı COĞRAFYA ve ÜLKE

    h- İçinde yaşadığı DEVLET/SİSTEM/DÜZEN

    Genel olarak bu şekilde kategorileştirdiğimiz bu başlıklar dışında İnsan’ın bu dünya hayatında değişkenlik gösteren tüm ilgili konularını da bunlara dahil edebiliriz. Burada asıl nokta bunların İnsan’ın imtihanında kazanmayı ya da kaybetmeyi belirleyici birer unsur olup olmadıkları yani ed-din İslam ile çelişki içinde bulunup bulunmadıkları meselesidir.

    Nerede yaşarsa yaşasın bu konular ile ilgilenen insanlar şu cümleleri sık olarak duyarlar:

    ” Biz de peygamberlerin yaşadığı zaman da yaşasaydık keşke, onların yanındakiler avantajlıydı” ( Peygamberlerin yanında yaşayıp kafir olarak ölenlere ne buyurursunuz? )

    ” elhamdülillah, Allah bizi müslüman yarattı yoksa halimiz nice olurdu” ( yani Allah diğerlerine zulmetti onları başka diyarlarda başka anne babalardan yaratarak öyle mi – haşa- . )

    ” İsa, kendi oğulluğunu ve teslisi tasdik edenlerin kefareti için Baba tarafından gönderilmiştir onlar kurtuldu” ( peki İsa neden bu kadar geç ya da erken geldi ondan öncekiler ne olacak ya da onu görmeyen sonrakiler )

    ” İsrailoğulları seçilmiş kavimdir, mensupları otomatikman kurtulur” ( yani diğer kavimlerde yarattıklarına zulmeden bir Tanrı öyle mi – haşa – )

    ” benim ana dilimde bir Vahiy Kitabı neden yok ben anlamadığım bir dilden kitapla mı hesaba çekileceğim, Allah neden her kavme “kitap” göndermiyor” ( ana dilinden VAHİY KİTABI OKUYANLARIN çoğunun halini de görüyorsun ve onları sen bile eleştiriyorsun değil mi )

    ” islam devleti olmadan islam yaşanmaz ” ( O zaman İbrahim, Salih, Şuayb, Musa, İsa ve bir çok Peygamber ve yanındakiler de İslam’ı yaşayamadılar öyle mi? )

    ” benim tüm ailem ateistti beni böyle yetiştirdiler, ben de hacı hoca birinin çocuğu olsaydım dinden anlardım” ( hacı hocaların dinini hem batıl deyip reddediyorsun hem de bunu mu söylüyorsun, kaldı ki nice hacı hocanın çocuğunun senden de beter bir hayat yaşadığını da sürekli görmektesin )

    ” zengin olsaydım infak eder ben de cennete giderdim, yiyecek ekmek bulamıyorum öbür adam da para bol hep sevapları o kazanıyor” ( dağıtırken sevap aldığını söylediğin o paraları kazanırken cehennemlik olduğunu da söylüyorsun ama di mi, ya da sana para ile cennet kazanılacağını ya da parasızlıkla cehennem kazanılacağını kim söyledi ki? )

    ” erkekler cennete gitme konusunda daha avantajlı – kadınlar cennete gitme konusunda daha avantajlı ” ( her ikisinden de birçok insanı sen bile cennetlik ya da cehennemlik ilan ettiğin halde bunu mu diyorsun? )

    Evet işte bunlar ve benzerleri milyonlarca cümle hemen hemen hergün insanların çoğunluğunun okuduğu veya söylediği veya duyduğu cümlelerdir. Dikkat edilirse bu cümlelerin hepsinin ortak yönü İNSANIN İMTİHANI / DİN İLE İLGİLİ BAŞARMAK ya da BAŞARAMAMAKLA İLİŞKİLENDİRİLEN dünya hayatının koordinatları ile ilgilidir.

    Aslında bunları söyleyen iddia eden ya da tasdik edenlere

    “Bütün bu koordinatları takdir eden kimdir” diye sorulduğunda; ( inandıkları dindeki adı ile ya da içinde yaşadıkları toplumun isimlendirmesi ile ) O HERŞEYİ YARATIP YÖNETEN TEK TANRI demektedirler. Bunun üzerine kendilerine:

    ” E peki bunlar o zaman haksızlık değil mi ya da bir takım insanlara torpil iltimas geçilmiş olmuyor mu hiç sıfatlarını vasıflarını bildiğiniz saydığınız O TANRI böyle bir şey yapar mı ” diye sorulunca da;

    Bir din sahibi olduğunu iddia edenler ” O TANRININ HİKMETİNDEN SUAL OLMAZ” sözüne sığınmakta,

    İnançsız olduklarını söyleyenlerde ” İŞTE BEN BU YÜZDEN BU ÇELİŞKİLER YÜZÜNDEN İNANMIYORUM” diyerek kendilerine delil olarak sunmaktadırlar.

    İki grupta yanılıyor, çünkü yükledikleri ana anlam BATIL. Hem ed-din İslam’a ( müslümanlık değil ed-din İslam ), hem İnsan ve Dünya Hayatına hem de dünya hayatının bu koordinatlarına yükledikleri anlam batıl olunca işte böyle her iki yönden de açmazlara, çelişkilere düşüyor ve bunun sonucunda da batıl hükümlere varıyorlar.

    Bir şeyin HAK olması ve ona güvenilebilmesi için ÇELİŞKİSİZ olması ve SÜREKLİLİK GÖSTERMESİ gerektiğini biliyoruz. Bu nedenle, Dünya hayatının koordinatları hakkında ortaya sürdükleri iddialarında ya da tezlerinde ya da önermelerinde bir çelişki ortaya çıkıyorsa, süreklilik sağlanamıyor çifte standart ve zulümler oluşuyorsa bunlar batıldır, çünkü Allah ve O’nun Vaadi’nde yani O’nun değerler sistemi olan ed-din İslam’da bunlar bulunmaz. İnsanların bunlar hakkındaki çelişkili yorumları da sadece ve sadece kendilerini bağlar. Zaten yukarıdaki örneklerde parantez içlerinde görüldüğü gibi bir cümle ile çelişkileri ve çifte standartları ortaya çıkmakta yani yerle bir olmaktadır sözleri, iddiaları teorileri, önermeleri.

    Peki o zaman bu dünya hayatının koordinatlarının insanın imtihanı ile ilgisi nedir, bunlar hakkında Allah’ın Vaadi olan ed-din İslam hak olarak yani hiç bir çelişkiye yol açmadan hiç kimseye bir iltimas ya da haksızlık oluşturmayacak nasıl bir açıklama getirmekte ve bunların güvenebileceğimiz açıklaması nedir.

    Bunlar ve diğer bütün dünya hayatının koordinatları imtihanın dekorunun devam etmesi içindir ve imtihanın sorularının temelini de bu koordinatlar oluşturmaktadır. Ed-din İslam’ın bu dünya hayatının imtihanı ve koordinatlar hakkında en başta söylediği Sultan el-Mübin ana kural şudur:

    ” İnsan’ın KENDİ TERCİHİNE ( ihtiyar/muhtariyet ) BAĞLI OLMAYAN HİÇ BİR ŞEY, imtihanı için bağlayıcı ve sonucunu belirleyici değildir, aksi zulüm doğurur ve anlamsızdır da zaten ”

    Evet, İnsan’ın imtihanındaki bu muhteşem kural ed-din İslam tarafından bu şekilde beyan edilmiştir ve zaten FBS ile düşünüldüğünde bu dünyadaki basit bir sınav da bile bu gözetilmediğinde vicdanlar ayaklanır ve “burada haksızlık var” derler.

    Şimdi FBS’lerimiz ve onunla muhteşem uyumlu ve tutarlı olarak Vahyin bu koordinatlar hakkında önümüze serdiği Hak anlamı görelim:

    a- CİNSİYET: Cinsiyetimiz yani Kadın-Erkek yaratılmamız tamamen bu dünya hayatı ile ilgili bir koordinattır ve insan neslinin eşeyli üreme yolu ile sürekliliği ile ilgilidir. Tamamen İnsanın biyolojik yönü ve bu dünya hayatı ile ilgilidir, Nefsin cinsiyeti yoktur. Her konuda olduğu gibi, imtihan sorularında da Kadın ya da Erkek ortak cevaplanacak sorular ve hem kadına has hem erkeğe has sorular vardır, her cinse kendine has sorulara paralel yetkinlikler verilmiştir. Hünsalar ( çift cinsiyetli ) yaratılanlar da nefs ve FBS yönü ile tüm konuların muhatabıdırlar, her insana sorulmuş olan özel sorulardan onlara sorulan bu durumlarıdır. Bunun dışında Cennetin en üst derecesi ya da cehennemi en alt derecesi ile kazanmak konusunda bu durumlarının hiç bir belirleyiciliği yoktur tıpkı erkek ya da kadın olarak yaratılmış olanlar gibi.

    Vahiylerde anlatılan birçok insan ve özelde el-Kuran Vahyinde belirtilen Firavunun Eşi, Meryem, Sebe Kraliçesi Belkıs imtihanı kazanan, Nuh ve Lut Peygamberlerin Eşleri, Ebu Leheb’in Eşi imtihanı kaybeden kadınlara örnektir. Gene aynı şekilde birçok erkek de imtihanı kazananlar ya da kaybedenler olarak örneklenmiştir. Dolayısı ile bir dünya hayatı koordinatı olan CİNSİYETİN, İnsan’ın imtihanı kazanması ya da kaybetmesinde belirleyici bir yönü yoktur. Bu konuda açık ayet de aşağıdakidir:

    Nisa Suresi 124. Ayet

    وَمَنْ يَعْمَلْ مِنَ الصَّالِحَاتِ مِنْ ذَكَرٍ اَوْ اُنْثٰى وَهُوَ مُؤْمِنٌ فَاُولٰئِكَ يَدْخُلُونَ الْجَنَّةَ وَلَا يُظْلَمُونَ نَقٖيرًا

    “Erkek olsun, kadın olsun ALLAH’A/O’nun VAADİNE/VAHYE GÜVENEN OLARAK KİM BİR ANDAN İTİBAREN TEVBE EDİP DE ARTIK TERTEMİZ BİR HAYAT YAŞAR ve BU HAL ÜZERE ÖLÜRSE, onlar cennete girecek ve onlar bir kıl kadar bile haksızlığa uğramayacaklardır. ”

    b- Kişinin mensubu olarak yaratıldığı IRK-KAVİM-AŞİRET-AİLE: İçinde yaratıldığımız ailemiz ve bunun bağlı olduğu aşiret-kavim ve ırkın imtihanda belirleyici bir rolü olmadığı nettir. Her aileden her kavimden cennetlikler de cehennemlikler de olur. Peygamberlerin aileleri ve dolayısı ile kavimlerinden, ırklarından olan birçok kişinin dahi cenneti ve cehennemi kazandıkları bilinmektedir. Çevremizdeki hayata baktığımızda da bugün dahi bunu net bir şekilde görebilmekteyiz. Vahiylerde örnek olarak verilen kişiler gene bu konuda en net delilleri sunmaktadır. İbrahim’in babası, Nuh Peygamberin oğlu, Muhammed Peygamberin amcası olmak ya da öbür yönde düşünüldüğünde dahi insanın imtihanında belirleyici olan bir konu değildir. Bu konuda en ileri giderek, İsrailoğulları kavmine mensup olmakla ya da İsa Kilisesine bağlı olmakla “seçilmiş yakınlar” oldukları iddiasını dile getirenlere Kuran Vahyinde şu cevap verilmektedir:

    Maide Suresi 18. Ayet

    وَقَالَتِ الْيَهُودُ وَالنَّصَارٰى نَحْنُ اَبْنَاءُ اللّٰهِ وَاَحِبَّاؤُهُ قُلْ فَلِمَ يُعَذِّبُكُمْ بِذُنُوبِكُمْ بَلْ اَنْتُمْ بَشَرٌ مِمَّنْ خَلَقَ يَغْفِرُ لِمَنْ يَشَاءُ وَيُعَذِّبُ مَنْ يَشَاءُ وَلِلّٰهِ مُلْكُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا وَاِلَيْهِ الْمَصٖيرُ

    “Yahudi ve Hristiyanlar: “Biz Allah’ın oğullarıyız yani sevdikleriyiz” dediler. De ki: ” Eğer öyleyse sizi günahlarınızdan dolayı neden azaplandırıyor? Hayır, siz O’nun yarattığından birer beşersiniz. O, hakedenleri bağışlar, hakedenleri azaplandırır. Göklerin, yerin ve bunların arasındakilerin tümünün yönetimi Allah’a aittir. Son dönüş O’nadır.”

    c- İçinde yaratıldığı toplumun çoğunluğunun üzerine olduğu inanç sistemi, din ya da ideoloji: İnsanın içinde yaratıldığı toplumun genel dini görüşü ya da ideolojisi de imtihanının sonucunu belirleyici bir etken değildir. Bugün çevremize ve dünyaya baktığımızda her toplumun kendi dinini en üstün din diğerlerini batıl olarak vasıflandırdığı bilinmektedir. Bununla birlikte o toplumların içinden dehşet derecede zalim ve kötü insanlar da, hayran kalınacak derecede erdemli, tertemiz Muttaki insanlar da çıkabilmektedir. Hatta bu toplumlarda doğup “din değiştirenlerde” çok sık görülebilmektedir. Vahiylerde anlatılan toplumların da birbirine zıt olup da kendilerinde hakim olan dini görüşleri ya da ideolojilerine rağmen içlerinden Mümin Muttakiler çıkmış ya da tersinden Peygamberlerin ve müminlerin çoğunluğu oluşturduğu toplumlardan da kafirler, müşrikler, münafıklar yani rezil insanlar da çıkmıştır. Dolayısı ile insanın içinde doğduğu toplumun dini ya da ideolojisi insanın imtihanına etki edebilecek bir şey değildir. İş gene her bir insanın kendi elindedir. Bu konuda Kuran’da verilen en çarpıcı örnekler putperest bir toplumun zalim idarecisi Firavun’un Eşi ve sarayındaki Mümin Adam ile zalim bir kralın ülkesindeki övülen Mağara Arkadaşları’dır.

    d- ANA DİLİ: Üzerine yaratıldığı ve konuştuğu Ana Dilinin insanın imtihanını kazandıracak ya da kaybettirecek bir etken olduğunu düşünmek de batıldır. Özünde bütün insanlar aynı dili konuşur sadece bu dili konuşurken çıkardıkları sesler farklıdır. Alfabeler de bu seslerin yazı dilinde sembolleridir, işte o seslerin ve harflerin bütün etkisi bu kadardır. Konuşmak-Lisan-dil dediğimiz şey, düşüncelerin, duyguların, eylemlerin, şahitliklerin ifade ediliş biçimidir. Dilsizler bile “konuşmaktadır”. Hal böyle olduğu halde bir dili bilmenin ya da bilmemenin imtihan da etken olduğunu iddia etmek batıldır. Gönderilen zincir Peygamberlere ve onlara indirilmiş Vahiylerin insanlarca kırtas edilerek mushaflaştırılmalarına yüklenen batıl anlamlar sonucunda bu yargıya varılmaktadır. Vahiy mushaflarının amaçlaştırılması, onlara aşırı anlamlar yüklenmesi sonucunda onların yazıldıkları diller insanlar tarafından kutsallaştırılmış ve diğerlerinin de o dile mahkum olduğu algısına sahip olmuşlardır.

    Bir Vahyin zamanında indiği dili ve onun o dilde yazılmış mushafını okuyup anlayabilmenin konuşabilmenin insanın imtihanında kazandıracak ya da kaybettirecek bir etken olduğunu düşünenler, bugün dahi İbranice, Aramice, Hinduca, Grekçe, Latince, Arapça v.b. dilleri ana dili olarak konuşanların büyük çoğunluğunun hallerine bakarak bu söylediklerinin ne kadar çelişkili olduğunu aslında görebilirler tabi ki “görmeyi” hakederlerse. Örneğin yeryüzünde ana dili Arapça olup da şu anda yaşayan yaklaşık 200 milyon yetişkinin ellerinde “orijinal dilinden” okudukları Vahiy mushafı ile ne kadar “tutarlı yaşadıklarını” hep birlikte görmekteyiz.

    Bu dil meselesi aslında bir Vahiy Mushafına sahip olup olmamak meselesi ile birlikte düşünülmelidir. Bu iddia da olanlara gene Firavun’un Eşi’nin ve Sarayındaki Mümin adamın ve hatta birçok övülen kişinin o dönemde hangi ana dili konuştukları ve hangi Vahiy Mushaflarını okuduklarını da ayrıca sormak gerekir. Dilsiz olanlar hangi dil ile imtihanı kazanıyor ya da kaybediyorlar?, bu soruya da ayrıca cevap vermeleri gerekecektir. Görüldüğü üzere insanın ana dili de sadece ve sadece bu dünya hayatının sosyal ve fiziki dekorunun devam edebilmesi için gerekli olan dünya hayatı koordinatlarındandır ve imtihanı kazanmak ya da kaybetmekte bir etkisi bulunmamaktadır.

    e- SOSYAL STATÜ-KİŞİSEL YETENEKLER-ZENGİNLİK-FAKİRLİK: İnsan ve Dünya Hayatına hak anlamını yükleyemeyenlerin üzerinde en çok tartıştıkları ve en çok fitneye tutuldukları konulardan birisidir. İnsanın bu dünya hayatındaki Beyinsel Zeka ( IQ ) seviyesi, sosyal statüsü, kişisel yetenekleri, maddi durumu v.b. konuların imtihanın sonucuna etkisi var mıdır? Bu soruya öncelikle hayatın içindeki ayetlerden bakalım. Tüm insanların 165 IQ beyinsel zekada, herkesin kral, doktor ya da müdür olduğu, herkesin doğuştan çok zengin olduğu bir dünya tasavvur edebilir miyiz? Böyle bir dünya olur mu? Böyle bir şeyin olması durumunda insanlık türeyemez ve dünya hayatı diye bir şey imkansız hale gelirdi. Bırakın tarihsel akışı bugünden itibaren böyle bir durum olsa – hiç kimsenin çiftçi, çöpçü, şöför, pazarcı, hademe olmadığını düşünelim – herhalde 20-30 sene içerisinde insan nesli yok olurdu, bu çok açık bilinmektedir. Bütün bu yetenekler, beyinsel zekalar, statüler, maddiyatlar dünya hayatının mükemmel bir uyum içerisinde sürmesi için akıl almaz bir ölçülendirme ile dizayn edilmiş dünya hayatı koordinatlarıdır. Burada bizim asıl sorgulamamız gereken, örneğin;

    IQ’su 100 olan biri ile IQ’su 165 olan birinin bu dünya hayatındaki imtihanlarında cenneti ya da cehennemi kazanmalarında bu zeka seviyeleri bir etken midir? Ya da,

    Bir çöpçü ile bir kralın bu dünya hayatındaki imtihanında cenneti ya da cehennemi kazanmalarında bu sosyal statüleri bir etken midir?

    Bu ve benzeri koordinatlar için soracağımız bu sorulara “evet” yanıtının hak olması için zıtlarının hiç birinin diğerinin kazandığını kazanamıyor olması gerekir, tıpkı tüm diğer koordinatlarda olması gerektiği gibi.

    Oysa yaşadığımız hayatta apaçık gördüğümüz örnekler, FBS lerimizin de “bu böyle olursa adaletsizlik olur” demesi ve Vahiylerde verilen örnekler ve yaşananlar tam tersini söylemektedir. Yani insanın bu dünya hayatında kendisine verilen bu koordinatların imtihanına etki eden birer faktör olmadığı, bunların da tüm diğer koordinatlar gibi dünya hayatının sosyal dekorunun devam etmesi için takdir edilmiş ( ölçülendirilmiş ) koordinatlar oldukları ve tabii ki imtihanın da sorularının temelini oluşturdukları açıkça beyan edilmiştir.

    Birçok Firavunlar, Karunlar, Komutanlar, Liderler bu statülerine rağmen imtihanlarını kazanamazken tersinden birçok benzer statüdekiler cenneti kazanmışlardır. Gene birçok isimsiz, köle, fakir, statüsü düşük insan cenneti kazanabilirken benzerleri cehennemlik olmuşlardır. Kuran Vahyinde verilen örneklerden, gene; Ebu Leheb ve Eşi, Firavun’un Eşi, Firavun’un sarayındaki Mümin adam, Mağara Arkadaşları, Karun, İsrailoğullarının komutanı Talut, Peygamberlerin yanlarındaki en yakın dost müminleri ya da düşmanı olan kafirler hep bu koordinatlar için örnek verilebilir.

    El-Kuran Vahyinde aslında tüm bu dünya koordinatlarının hak manasını da açıkladığı gibi bu sosyal statü konusuna da direkt açıklama getiren ve aslında FBS lerimizin de “tam böyle olması gerekir” dediğini teyid eden muhteşem bir ayet bulunur. Muhammed Peygamberin risaletini kabul etmeyen Mekkeli müşriklerin buna delil getirmeye çalıştıkları bir argümanları da onun sosyal statüsünün buna “yetmeyeceği” konusudur. Ayette bu belirtildikten sonra, bu konunun hak anlamı ne kadar açık, net ve çarpıcı bir biçimde ortaya konulmakta ve bu çalışmamızın dünya hayatının koordinatları bölümünde anlatmaya çalıştığımız özü teyid etmektedir.

    Zuhruf Suresi 30-31-32. Ayetler

    وَلَمَّا جَاءَهُمُ الْحَقُّ قَالُوا هٰذَا سِحْرٌ وَاِنَّا بِهٖ كَافِرُونَ
    وَقَالُوا لَوْلَا نُزِّلَ هٰذَا الْقُرْاٰنُ عَلٰى رَجُلٍ مِنَ الْقَرْيَتَيْنِ عَظٖيمٍ
    اَهُمْ يَقْسِمُونَ رَحْمَةَ رَبِّكَ نَحْنُ قَسَمْنَا بَيْنَهُمْ مَعٖيشَتَهُمْ فِى الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا وَرَفَعْنَا بَعْضَهُمْ فَوْقَ بَعْضٍ دَرَجَاتٍ لِيَتَّخِذَ بَعْضُهُمْ بَعْضًا سُخْرِیًّا وَرَحْمَتُ رَبِّكَ خَيْرٌ مِمَّا يَجْمَعُونَ

    “Ancak kendilerine hak gelince, ( o kafiler ) dediler ki: “Bu bir sihirdir, biz kesinlikle ona güvenmiyoruz ( kafiriz )

    Ve dediler ki: “Bu Kur’an ( eğer hak Vahiyse), iki şehirden birindeki o iki büyük adamdan birine indirilmesi gerekirdi ( Muhammed gibi yetim, malı mülkü statüsü olmayan birine mi indirildi)”

    Rabbin’in rahmetini onlar mı paylaştırıyor? Dünya hayatında onların geçimliklerini aralarında biz paylaştırdık. Onlardan bir bölümünü, birbirlerine iş gördürebilsinler diye diğerlerinin üzerinde derecelerle yükselttik. Rabbinin rahmeti onların topladıklarından daha hayırlıdır. ”

    Bu bölümde sürekli vurguladığımız ve tüm insanların da FBS leri ile gayet net bildikleri gibi bu Dünya hayatının koordinatları sosyal dekorun yani dünyadaki insan neslinin sürekliliğini devam ettirebilmesi için dizayn edilmiştir ve ayetin “birbirlerine iş gördürebilsinler diye” dediği nokta işte bu noktadır. Bunun farkındalığına varmak konuyu kuşatmaktır. Dünya hayatındaki bu roller, yetenekler bu kadar muhteşem bir ölçü ( kader ) ile dağıtılmamış olsaydı insanlık nesli devam edemezdi. İşin daha güzel yanı bu ve benzeri tüm ayetlerde belirtildiği gibi bu rollerin, statülerin ve daha genel anlamı ile tüm dünya hayatı koordinatlarının insanın imtihanı ile direkt ilgisinin olmaması yani imtihanı kazanıp kaybetmede belirleyici bir etken olmaması konusudur.

    Irk, Kavim, dil, renkler konusunda da benzer ifadeler yer alır ve imtihanın sonucunu bunların değil kişini TAKVASININ yani ed-din İslam’a uygun yaşantısının belirleyeceği belirtilir.

    Hucurat Suresi 13. Ayet

    يَا اَيُّهَا النَّاسُ اِنَّا خَلَقْنَاكُمْ مِنْ ذَكَرٍ وَاُنْثٰى وَجَعَلْنَاكُمْ شُعُوبًا وَقَبَائِلَ لِتَعَارَفُوا اِنَّ اَكْرَمَكُمْ عِنْدَ اللّٰهِ اَتْقٰیكُمْ اِنَّ اللّٰهَ عَلٖيمٌ خَبٖيرٌ

    “Ey insanlar, gerçekten, biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanışmanız için sizi ırklar ve kabileler kıldık. Şüphesiz ki, Allah katında sizin en üstün olanınız, takvaca en ileride olanınızdır. Şüphesiz Allah, her şeyi bilir ve her şeyden haberdardır ”

    Bir dostumuzun muhteşem ifadesi ile ” Yani, Dünyadaki dereceleri Allah belirlemiştir, ahiretteki dereceleri İnsanlar hayatları ile belirleyecektir”

    f- Kişinin yaratıldığı ve yaşadığı ÇAĞ ve ZAMAN dilimi

    g- Kişinin yaratıldığı ve/veya yaşadığı COĞRAFYA ve ÜLKE

    h- İçinde yaşadığı DEVLET/SİSTEM/DÜZEN

    Bu üç dünya hayatı koordinatı birbirleri ile çok yakın ilgili olduğundan dolayı üçünü beraber değerlendirelim. Kişinin içinde yaratıldığı çağ, zaman, coğrafya, ülke ve bu içinde yaşadığı devlet, sistem, düzen gibi koordinatların insanın imtihanını kazanıp kaybetmesinde direkt bir etkisi var mıdır? MÖ 1000 yılında Kudüs’te Davut Peygamberin Krallığında yaratılmak ile, MS 30 yılındaki Kudüste yaratılmak ve yaşamak ya da MS 400 lerde Bizans İmparatorluğu’nda yaratılıp yaşamak ya da MS 620 lerde Medine’de Muhammed Peygamberin Devleti’nde yaratılıp yaşamak ya da 2000 li yılllarda Türkiye’de, ABD’de, İngiltere’de, İran’da ya da başka herhangi bir koordinatta yaratılıp yaşamanın insanın imtihanını kazanıp kaybetmesinde bir etkisi var mıdır?

    O günlerden haberlerde ve bugün içinde yaşadığımız dünyada da apaçık gördüğümüz ve Vahiy kitaplarından da net bir şekilde örneklerini okuduğumuz gibi ve FBS lerimizin de bunu teyid edişine şahit olduğumuz gibi bu koordinatlar da kişinin imtihanını kazanıp kaybetmesinde direkt hiç bir etkiye sahip değildir. Peygamberlerin çağında, zamanında, ülkesinde, onların yanı başında hatta evinde yaratılıp yaşadıkları halde imtihanını kaybedenler olduğu gibi, Firavun’lar, Nemrutlar, Krallar, İmparatorluklar çağında, ülkesinde rejimlerinde yaratılıp yaşayan ve imtihanlarını en üst derece ile kazanların somut delilleri bize bunu göstermekte ve beyan edilmektedir. Bir insan kendi FBS ile çelişkisiz olanı görüp ona tabi olduğu, ve el-Gayb haberine güvenerek tertemiz dosdoğru bir insan olarak yaşamaya ve imtihanını kazanmaya gerçekten çabaladığı anda hangi zaman mekan sistem koordinatında olursa olsun buna imkanı net olarak vardır ve başarabilmektedir. Tersinden nerede hangi çağ, zaman, mekan, sistemde olursa olsun eğer FBS sinin hakkını vermez ve çelişkisiz olandan yüz çevirir, apaçık bildiği Hakka ihanet eder ve apaçık bildiği Batıllara tabi olursa imtihanın kaybetmeye hazırdır.

    Bölüm değerlendirmesi

    Çalışmanın bu bölümünde detaylı olarak incelendiği ve görüldüğü üzere bu dünya hayatının kooordinatlarının -insanların çoğunluğunun zannettiği gibi – insanın imtihanında bir belirleyici etken olmadığı ancak bu dünyanın insan açısından sosyal ve fiziki düzeninin devam etmesi olduğu ve aynı zamanda her birinin kendine has imtihan sorularının temelini oluşturduğu açıktır. Hiçbir çelişki ve çifte standart içermeyecek derecede net ve kesindir. İnsanın içinde imtihan olduğu bu koordinatlardan her biri birbiri ile kıyaslandığında aslında “kişiye verilenler” derecesinde bir sorumluluk içerdiği de muhteşem adalet prensibi ışığında anlaşılmaktadır. Yetki/İmkan ve Sorumluluk yapışık ikiz kardeşlerdir.

    Cinsiyetimizin, ailemizin, ırkımız, kavmimiz, aşiretimizin, anadilimizin, sosyal statü ve yeteneklerimizin, içinde yaratlıp yaşadığımız çağ, zaman, coğrafya, ülke, sistemin imtihanımızda bizi kazandıracak ve kaybettirecek bir etken olmadığı, bilakis bunların her birinin imtihanımızdaki soruların temelini teşkil ettiği ve bize imtihanımızı kazandıracak ya da kaybettirecek olanın FBS mizi hakkı ile kullanıp, çelişkisiz ve sürekli olanı görüp, her durum hal şart ve koordinatta Hakka Hak diyerek yanında yer almak ve Batıllara Batıl diyerek onlardan yüz çevirmek olduğu yani nerede ne halde ne durumda yaşarsak yaşayalım her olayda adil-erdemli-merhametli-paylaşımcı-tertemiz-yalansız dolansız-günahsız bir insan olarak yaşamayı başarmak olduğu açıktır. İnsanın yaratılış amacını gerçekleştirmesi yani kendisine verilen FBS nin şükrünü eda etmesi yani karşılığını dosdoğru vermesidir. Koordinatlar buna engel değil bilakis bunu başarmanın birer ensturmanı, aracı, dekorudur.

    Adem formuna geçirildikten sonra bütün İnsanlar, olaylar, dünya hayatı AYNIDIR hiç bir değişiklik yoktur. İnsanların farkında olmadığı değişenlerin sadece sahne, dekor, araçlar, kostümler olduğudur. 3000yıl önce de, 1400 yıl önce de, bugün de yarın da El-İnsan, FBS si, duyguları, nefs yönü, istekleri korkuları, İYİ-KÖTÜ, ADALET-ZULÜM, HAK-BATIL bütün bu ana öz AYNIDIR, DEĞİŞMEZ. İşte muhteşem anlam budur.

    10. GENEL DEĞERLENDİRME ve SONUÇ

    İnsanlığın en önemli sorusu/konusu olan İNSAN ve DÜNYA HAYATININ ANLAMI çalışmasının genel değerlendirmesinde ulaştığımız sonuçları önce maddeler halinde özet bir şekilde tekrarlayalım:

    1- Bu hayattaki konular BİLMEK ya da BİLMEMENİN ve GÜVENMEK ya da GÜVENMEMENİN konusu olarak ikiye ayrılırlar. Deney ve gözlem sonucu bilimsel olarak ispatlanamayan ( % 100 – % 0 ) konular GÜVENMEK ya da GÜVENMEMENİN konusudur.

    2- İNSAN ve DÜNYA HAYATININ ANLAMI da GÜVENMEK ya da GÜVENMEMENİN bir konusudur.

    3- Arapça’daki İMAN etmek kavramı GÜVENMEK demektir.

    4- GÜVENMEK ya da GÜVENMEMEK konusunun araçları, tutarlılık/çelişkisizlik ve süreklilik/çifte standartsızlıktır.

    5- GÜVEN ya da GÜVENSİZLİK ölçüsü ZAN olan ve ZANNIN da, HİÇ GÜVENMEMEK-ÜMİTSİZ OLMAK- NE GÜVENMEK NE GÜVENMEMEK ( tereddüt-şek-şüphe ) – ÜMİTLİ OLMAK – EMİN OLMAK skalası bulunmaktadır.

    6- İMANIN yani GÜVENİN skalasındaki yeri belirleyen, incelenen kişi ya da konunun çelişkisiz ve sürekli ya da çelişkili ve çifte standartlı olması durumuna göre alınan tavırdır. İncelediği kişi ya da konu hakkında yeterli sürede ve örneklemede bu iki durumdan birine şahit olan insan eğer zıt bir tavır sergiliyorsa o kişi “kafirdir” yani Hakkı örtmektedir yani nankörlük-ihanet etmektedir.

    7- Beyinsel zeka bu kainattaki tüm canlılarda kendi fizik hayatlarını devam ettirmeye yetecek derecede bulunmaktadır ve insanı diğerlerinden farklı kılan beyinsel zekaya sahip olması değil, kendi fizik hayatını ve çevresini idame ettirecek derecede daha yüksek bir beyinsel zekaya sahip olmasıdır. İnsanı tüm diğerlerinden farklı kılan KALB=FUAD-BASAR-SEM’A sı ve bunu kullanabileceği İRADESİ’dir. Bu özellik insana karşılığını dosdoğru versin ( şükretsin ) diye yüklenmiştir. Bu yükleme, biyolojik evrimini tamamlayan insanın bu noktadan itibaren kendisine “Allah’ın ruhundan üflemesi”, “İsimlerin tümünün öğretilmesi”, “Halife atanması” teşbihleri ile anlatılan Adem formuna geçirilişidir.

    8- İnsan aksine hareket edebileceği yani tercih edebilecek bir iradeye sahip olarak, bu FBS si ile Hakka HAK, Batıllara BATIL diyebilecek bir seviyeye ulaştırılmıştır. İnsan’dan beklenen bunu başarmasıdır.

    9- Tam bu noktadan itibaren insan HAK DEĞERLER SİSTEMİ dediğimiz ed-İslam’ın bütün programı kendisine yüklenmiş olarak dizayn edilmiştir. Bu sistemde FBS si ve Beyinsel Zekası ile “bilemeyeceği-keşfedemeyeceği” tek konu olan El-Gayb bilgisi yani bu içinde yaşadığı kainat ve kendisini yaratan TEK TANRI ve özellikleri ile ölüp yeniden dirileceği haberi zincir Peygamberler aracılığı ile kendisine duyurulmuştur. Kendisinin ve bu dünya hayatının anlamı açıklanmış ve kendisinden ne beklendiği ve karşılığında kendisine ne verileceği de Allah’ın İnsana Vaadi olarak bu haberin içinde yer almıştır. Tüm ana kuşaklara Peygamberler gönderilerek İnsan kuşakları bundan haberdar edilmiştir.

    10- Bu yeteneğini sergileyebileceği bir ortam olan yani hem Hak hem Batılların birlikte bulunduğu, bunlar arasındaki farkı analiz ederek anlayabilecek bir yetkinlik ( FBS ) ve ikisini de tercih edebilecek bir irade, ve tüm bunların uygulamaya koyulabileceği “sorular” içeren Dünya Hayatı denen imtihanına başlamıştır.

    11- Dünya hayatının kendisinin ve İnsan neslinin yaşayarak devam edebilmesi için dizayn edilen dünya hayatı koordinatları ve imtihanın asıl yönünü oluşturan insanın tercih ve davranışları iki ayrı alandır ve asla birbirine karıştırılmamalıdır.

    12- Dünya hayatında kendisine verilen FBS nin karşılığını dosdoğru vererek bu imtihanını başaranlar, Allah’ın Vaadi olarak o mükemmel gerçek hayata ( el-Ahireti-Cennet ) dahil edilecek ve Allah’ın Yakınlaştırdıklarından kılınacaktır. Bu dünya hayatı imtihanında diğer insanlara karşı suçlar zulümler işleyenler yani kendisine verilmiş FBS lerine ihanet edenler bunu kaybedecekler ve bu suçlarının cezalarını göreceklerdir.

    Bu maddeler halinde özetleyebileceğimiz çalışmamızın sonunda Allah’ın insan ve dünya hayatının anlamı hakkında verdiği “cevap” içerisinde hiç bir çelişki ve çifte standart bulunamayan Hak cevaptır. Her bir insan kendisine verilen FBS si ile bütün bu AYATULLAHI tek tek incelemeli, soruları sormalı, çelişki ya da çifte standart göremediği andan artık Allah’ın Vaadine güvenmeli ve kendisinden bekleneni yerine getirmelidir. Buna değer verenler, bu uğurda HAK yani çelişkisiz ve süreklilik gösterene ihanet etmeyenler daha büyük mertebelere hak kazanmış olacaklardır.

    Konunun başınca incelediğimiz örneğe dönersek, Kutunun içinde hangi meyvenin olduğunu asla ispatlayamayız ve zaten bizden beklenen de bunu ispatlamamız değildir, ve lakin İnsan’dan beklenen bir ömür yanında yaşadığı, hiç bir yalanını, çelişkisini, çifte standardını görmediği, tersinden her an, her olayda, her koordinatta sonuç aleyhine bile olsa Hakkı söyleyen birine GÜVENİP GÜVENMEYECEĞİ yani FBS sine ihanet edip etmeyeceği meselesidir.

    El-Gayb Allah’ın kuşatmasındadır, bize düşen ulaştığımız bu andaki delillerimiz ile bize göre Hak olanın dilimiz döndüğünce şahitliğini yapmaya çabalamaktır, bütün ilimlerin Sahibi Allah’tır. Allah kullarına zerre zulmetmez, O Rahman ve Rahim’dir, emin olduğumuz, en büyük delilimiz olacak olan budur. O herşeyi biliyor, herşey O’nun katında kayıt altındadır ve eninde sonunda sadece ve sadece merhametini ve affını ve lütfu keremini dileneceğimiz yalnızca O Allah’ımızdır. Bütün Hüküm yalnız ve ancak O’na aittir, O’nun eşi dengi benzeri ortağı, çocuğu yoktur, Allah alemlerin Rabbidir. Biz buna GÜVENİYORUZ, EMİNİZ. Elhamdülillah.

    Temiz Fikir@2012

    Kategori: Genel, Makaleler

    • 1okuyucu dedi ki:

      Uğur;

      Konunun başınca incelediğimiz örneğe dönersek, Kutunun içinde hangi meyvenin olduğunu asla ispatlayamayız (senden alıntı)

      mesajlardaki konuyu baştan sona okudum, şimdilik sadece şu ispat konusıyla ilgili bir şeyler yazmak istiyorum,

      söz konusu olan, tanrıya ait bir kutuysa, (beşere ait değil) sadece güvenilir olduğuna inanılan birinin beyanıyla o kutunun tanrıya ait olduğuna inanmak, tanrı ispatlamadıkça sadece bir beşerin sözüne itibar etmekten öteye bir anlam ifade etmez,

      (günümüzdede güvenilir olduğuna inanılan bir çok kişi öyle şeyler anlatıyorlar ki akıl mantık hak getire?)

      çünki söz konusu olan tanrının var olduğunun ve kutu gönderdiğinin ispatıysa, yani kutu alelade bir kutu değilse, bu kutunun tanrıdan geldiğini ispatlamak beşere değil tanrıya düşer,

      tanrı ispatladığında da herkes kutunun içerisindeki meyvenin çilek olduğunu öğrenir ve hiç kimse kutuyu tanrının göndermediğini iddia edemez, yani herkes tanrının varlığına ve kutunun tanrıdan geldiğine inanır,

      bu durumda da sınav martavalı güme gider,

      o nedenle kutunun tanrıya ait olduğunun ispatının olmaması gerekiyor ki, öbür dünya beklentisi içerisinde olanların, beklentilerine cevap veren söylemlere (cennet vaadi, cehennemle korkutma) inanma eğilimi göstermeleri sağlansın. (zaten beklentilerine cevap veren söylemlere inananlar, söyleyenin güvenirliğini sorgulama gereği bile duymaz, çünki söyleyene inanmamak, cennete elveda etmek anlamına gelir)

      dolayısıyla, tanrının elçisi olduğunu iddia edenler, tanrıdan geldiğini iddia ettileri kitabın, tanrı ispatlamadıkça tanrıdan geldiğinin ispatının yapılamayacağını bildikleri için, insanları tanrıyla kandırarak öbür dünya beklentisi içerinde olanların beklentilerine cevap veren söylemlerle cennet pazarlayan umut tacirleridir,

      sanırım ispatla mükellef olanın kim olduğunu anlatabilmişimdir?

      ayrıca peygamber gönderdiğini ispatlayamayan bir tanrının, tanrının elçisi olduğunu iddia edenlere inanmayanları cezalandıracağını düşünmek, tanrının zekâsını hafife almaktır.

  623. Cumali Tatlı dedi ki:

    (Anlattıklarınızı dikkatlice okudum. Anladığım kadarıyla siz o üç harflileri o karanlıkta hiç görmediniz, sadece sesler duydunuz! )

    Evet onları görmedik sadece sesleri ve kırılan dalları gördük.

    (Sonra olay yerine döndüğünüzde bu din işlerinden anlayan bir arkadaş oraya gitti ve 10-15 dakika kalıp geri döndü ve size orada üç harflilerle konuştum dedi. Yani siz gözünüzle fiilen gördüğünüz bir şeye değilde onun anlattığı hikayeye inandınız!)

    dindar olan arkadas bize cinlerle konustugunu ve askerler buraya hacetlerini yaptıkları icin cinlerin bilerek korkuttugunu vede buranın hemen temizlenmesi gerektigini söyledi.
    adam bize hikaye anlatmadı sadece buna neden olan seyi söyledi ve bizde inandık.

    (Şimdi arkadaşım orada duyduğunuz şey herhangi bir hayvan yada bir insan olabilir)
    mümkün degil aramızda cok az bi mesafe var ve fener ışıgı ile net bi şekilde gözüküyor.

    (Peki siz hiç o dalları oraya giden arkadaşınızın kırdığını ve bu hikayeyi sizi etkilemek için uydurduğunu düşünmedinizmi?)

    adam oraya elinde fenerle gitti ayrıca komutanda o bölgeye ışık tutuyordu adam başını kaşısa görebilirsin. adamı gördügümüz halde ne dal kırdıgını gördük ne oturdugunu ne başını kaşıdıgını ne saga ne sola gittigini. sadece oldugu yerde duruyordu.
    dalların kırıldıgını biz söylüyoruz haberleri var adam neden bir daha o calıları kırma geregi duysun?

    (Sonuç olarak o kırık dalları o arkadaşınız oraya gitmeden önce hiç biriniz görmedi!)

    o dalların ortadan kırılarak yaklastıgını ben ve yanımdaki arkadas dısında kimse görmedi.
    fakat sabah temizlik yapmaya gittigimizde bizden baska herkes o dalların ortalarından kırılmıs olduguna sahit oldular.

    (Bu arada askerde koluna diş macunu sürüp o katılaşan kolu ranzaya vurarak kıranı, G3 ile karın boşluğuna ateş edip kendini yaralıyanı, kilolarca çekirdek yeyip apandiksini azdırarak hava değişimine gitmeye çalışanları bildiğinizde o arkadaşınız karanlıkta oraya gitmesi bana pekde absürd gelmedi.)

    hic kimse hava degisimi icin durup dururken gecenin bi yarısında böyle seylerle ugrasmaz.. hersey bi anda oldu.
    ben nizamiyeden girdim tezkereyi alıp öyle cıktım. ne çarsı izni bilirim nede ev izni.
    öyle bi niyetim olsaydı normal izin kullanırdım.

    (Ayrıca madem bu olay bu kadar önemli ve siz bunu inancın bilrdirdiği bir realite olarak görüyorsunuz o halde neden 14 yıl sonra ve bir kaç ay öncesine kadar bu olaydan etkilenmeden (madem onlardan sadece kuranda bahsediliyor) dine ve tanrıya sövebiliyordunuz?)

    bu olay benim icin o kadar önemli demedim.
    ben askerden sonrada bunu hic düsünmedim üzerinde de durmadım normal askerden önceki gibi yasantıma devam ettim ve unuttum gitti.
    ben hic bir zaman Allahın varlıgını sorgulamadım hic bi zaman kuranın A harfine dahi bakmadım.
    benim icin yasam sadece belli bi zaman yasayıp sonrada ölüp bi hic olmaktan ibaretti.

    (Demek ki normal zamanlarda tanrı inancı adına bile önemsemediğiniz belki de sorguladığınız bir olayı İNANMAYA karar verdiğinizde başka şekilde algılamaya başlıyorsunuz! Yani bir durumdan öteki duruma geçtiğinizde yeni durumunuz için bahaneler üretmeye başlayabiliyorsunuz!)

    evet normal zamanlarda Allah inancı adına önemsemedim bunu. dedigim gibi unutmuştum.
    bunca zaman böyle seyler sorgulamadım cünkü din ile alakalı en ufak bi yazı dahi okumadım
    cünkü cevremde veya tv de gördügüm hadislerden bahseden seytan görnümlü sakallı adamları görmek bile benim icin can sıkıcıydı hala da öyle.
    Allaha olan inancım bu yasıma kadar hep süpheliydi. yani sırf 14 yıl önce yasamıs oldugum bi olay yüzünden Allaha simdi inanmaya karar vermedim.
    o zamanlar bile herkesin oldugu gibi benimde kuranda cinlerden bahsedildiginden haberim vardı.
    bi durumdan öteki duruma gecmeye niyetim olsaydı o zamanlar bunu sorgular arastırır ve Allaha inanmaya tam anlamıyla inanmaya karar verebilirdim. ama bunu yapmak bile aklımın ucundan gecmedi.

    cünkü bu zamana kadar günah isleyipte cehenneme gidecegine emin olan biri icin zaten pek önemli degil Allahın varlıgını sorgulamak, kuranı cinleri veya din ile alakalı seyleri vs.

    (Yani bir durumdan öteki duruma geçtiğinizde yeni durumunuz için bahaneler üretmeye başlayabiliyorsunuz!)

    ben baska bir öteki duruma gecme kararı vermedim.
    bahane uydurmam icin de bi neden yok.
    cok sayıda insan buna sahit olup inanmışken sen yazdıklarımın bahane oldugunu düsünüp inanmasanda olur.
    zaten inansızlık yüzünden cehennem ben ve senin gibiler icin gercekten hak.
    sadece yeni yeni sorguluyordum ve kendime sordugum soruların cevabını da kurandan anladıgım kadarıyla alıyordum.
    1 ay namaz kıldım.
    (ben cinleri ve insanları bana kulluk etsinler diye yarattım) demesine ragmen namazıda bıraktım.
    cünkü bu durumda bile Allah icin söylemek istemeyecegim seyler aklıma geliyordu.
    zamanla bu igrenc düsüncelerden kurtulurum belki dedim ama olmadı.

    namazı ve Allahı düsünmeyi bırakınca o düsüncelerden kurtuldum.
    sadece namazı ve Allahı düsünmeyi degil. Tüm arkadaslarımı da bıraktım.
    buna cocukluk arkadaslarımda dahil.

    kısaca öteki dedigin yeni durumum şu;
    artık gecmiste yaptıgım hatalardan dolayı sızlanmak yerine Allahın merhametine sıgınıp
    ve Allahın varlıgından süphe etmek yerine bir daha günah islememek icin yasamımın her alanına Allahı sahit kıldım.
    gecte olsa ben Allahın huzurunda herseye tövbe ettim.

    • toro dedi ki:

      Sayın Cumali Tatlı,

      Öncelikle söylediklerimi sizi rencide etmek ya da rahatsız etmek için söylememiştim. Sadece dışarıdan ayrıntılara dikkat çekmeye çalıştım. Ama madem siz üzerinize alındınız mevzuyu devam ettirelim!

      Siz oraya giden arkadaşınızın elinde fener olduğunu ayrıca komutanınızın oraya ışık tuttuğunu ve arkadaşınız başını kaşısa görebileceğinizi söylüyorsunuz! O halde o arkadaşın o aydınlıkta oraya gitmesi pekte büyütülecek bir olay olmamalı. Öte yandan geri döndüğünde ona ”kiminle konuşuyordun” diye sordunuz mu? Çünkü başını kaşısa görebileceğiniz arkadaşınız eğer birileriyle konuşmaya başladıysa da görebilmeliydiniz! Yani o üç harflilerle konuştuğunu söylemeden siz heyecanla ”kiminle konuşuyordun” demeliydiniz! Öte yandan başını kaşısa görebileceğiniz bu arkadaş üç harflilerle pek haşır neşir olmalı ki yine başını kaşısa görebileceğiniz mesafeye ulaşıp onlarla karşılaştığında anormal bir tepki vermeden olduğu yerde durdu! Sizin bir asker olarak hem de nöbet yerinizden çığlık çığlığa kaçtığınız düşünüldüğünde üç harflileri gören birinin heyecanı vücuduna yansımadan öylece durabilmesi ilginç. Ha iyi ki siz nöbet tutarken savaşta değildik. Demek ki nöbet yerini hem de bağıra çağıra bırakıp kaçmak için dal kırma sesi yeterli oluyor ,bunu düşünebilen yani ”ya bu müslümanlar üç harflilerden korkar hadi onların taklidini yapalım da nöbet yerini ele geçirelim” diyebilecek düşmanlar için bulunmaz nimetsiniz!

      Şimdi gelelim olayı kişiselleştirmenize…

      ”hic kimse hava degisimi icin durup dururken gecenin bi yarısında böyle seylerle ugrasmaz..” sizden alıntı

      Ben bunu hava değişimi için yaptınız demiyorum. Askerde böyle vakalara rastlandığından arkadaşınızın o karanlıkta oraya gidebilmesi (üstelik sayenizde karanlıkta değilmiş) büyütülecek bir olay değil diyorum. Ama doğrusu merak ettim o arkadaşınız o günden sonra sizin aranızda daha itibarlı ve daha çekinilesi bir adam oldu mu, olmadı mı? Sanırım komutanınız ona emir verirken 2 kere düşünmeye başlamıştır!

      ”cok sayıda insan buna sahit olup inanmışken sen yazdıklarımın bahane oldugunu düsünüp inanmasanda olur.” sizden alıntı

      Hangi çok sayıda insan, unuttunuz galiba 3 harflilerle konuştuğunu söyleyen sadece bir kişi var. Diğerleri onlara şahit olan değil arkadaşınızın anlattıklarına inanan! Dostum siz sülün osmanın koskoca boğaz köprüsünü kendisinin olduğuna inandırdığı kaç kişiye sattığını biliyor musunuz?

      ”zaten inansızlık yüzünden cehennem ben ve senin gibiler icin gercekten hak.” sizden alıntı

      Şimdi dostum ben hayatımın hiç bir anında ne bir tanrıya ne de bir dine sövmedim! Bu beni sizden daha fazla cehennemlik yapar mı? Ya da ben de sizin gibi sövseydim kendimi sizin kadar cennete yaklaşmış hissedebilir ve sizin gibi ben de kendi adıma başkalarını cehenneme layık görmeye başlayabilir miydim?

      Bu nedenle tanrıya ve dine sövmeyi hayatının olağan durumu haline getiren birinin beni cehenneme layık görmesi gayet ilginç geliyor! Üstelik bunu imanlı olmaya çalıştığı halde yine de tanrıya ya da dine içten içe sövmekten kendini kurtaramamış birisi yapınca inan durum komediye dönüyor.

      O nedenle siz iyisi mi öncelikle kendi içinizdeki fırtınalardan tamamen kurtulun sonra salim kafayla aramıza katılırsınız!

  624. Cumali Tatlı dedi ki:

    benim icimde fırtınaların koptugu felan yok.
    anlamadan kafana göre yazıp cizmissin.

    hic birseye inanmak istemeyen birine yasadıgın bi olaya inanmasını beklemek aptallık olur zaten.

    sanki aslandan kacan yaban merkepleri gibi kacmaya devam.

    • toro dedi ki:

      Sayın Cumali Tatlı,

      Herşeye inanmak istemekle, doğru olana inanmak istemek arasında büyük bir fark vardır. Ha birde unutmadan akıl,mantık ya da zeka adına ne derseniz deyin onu sadece sorgulayarak besleyebilirsiniz, ezbere inançların kısıtlı alanında fink atarak değil!

      İçine doğduğunuz ailenin veya çevrenin ya da ülkenin inancını bir ata yadigarı olarak almak üzere yetiştirilip sonra sanki onu arayıp kendisi bulmuş gibi davrananlardan gına geldi artık! Unutmayın ki biz hindistanda hindu ailelerin çocukları da olabilirdik. O durumda beni belkide hindu tanrılarına inanmadığım için eleştirecektiniz! Gerçeklik bu kadar görünür durumdayken bana neyi ispatlamaya çalışıyorsunuz ki? Dilinizi nasıl atalarınızı taklit edip ezberleyerek öğrendiyseniz dininizi de öyle öğrettiler size!

      Bakın biz birbiriyle ufaktan atışan 2 kişiyiz. Bu atışma sırasında bizim tartıştığımız konunun aslını kesinlikle bilen ilahi bir varlık gelip bize Cumali sen haklısın mı dedi? O yüzden mi doğruyu bilen benim imasıyla beni yanlış yolda olmakla suçlayabiliyorsunuz?
      Benden daha fazla neye şahit oldunuz ya da neyi gördünüz ya da ne biliyorsunuz?

      Evet, herşeye inanmak isteyenle, aklına yatana inanmak isteyen arasındaki fark büyüktür! Aradaki fark bu işi gelire ve güce çevirmek isteyenlerin ilgilendiği orandır! Dünyanın en kolay köşe dönmeciliğidir!

      Size sadece şunu sormak istiyorum. Bu coğrafyada hiç AÇLIKTAN ölen din adamı duydunuzmu? Peki açlıktan ölen çocuk…

  625. Havacı dedi ki:

    Sayın Toro,
    Bu sitede artık yazmayacağımı söylemiştim ama evrenin varoluşuna ilişkin okuduğum bir kitapta bulduğum şey sizin nasıl bir yalancı olduğunuzu ortaya koyuyor. Bana evrenle ilgili kendi kendinize düşündüğünüzü ve ben bunu anlamaya çalıştığımda ise ağzınıza geleni söylemiştiniz. Oysa ki size özgü olduğunu söylediğiniz evrenin varoluşu Açılıp Kapanan (Oscillating) Evren modelidir. Şimdi bana yazdığınız hatırlatayım.

    “Bu açıklamadan sonra tekrar başa dönüyorum! Durağan evrende bir şekilde monotonlaşan bu elektron trafiği dışarıdan gelen bir ivme ile harekete geçmiş ve bu hareket kendi reaksiyonlarıyla bir başkalaşım ve yaratılış sürecini arkasında bıraka bıraka kendi mekanın sınırlarına doğru ilerlemektedir! Bence bu hareket artık durmayacaktır çünkü elektronlar başlayan bu ilk ivme sonucu sürekli yer değiştirmek zorunda kalmaktadırlar! Ama başka bir şey olacaktır, başlayan hareket sınıra dayandığında muhtemelen denizin karaya vurup geriye çekilmesi misali başladığı noktaya hızla geri dönecektir! İşte bu dönüş yeni çarpışmaların ve yeni reaksiyonların ortaya çıkmasını sağlayarak yeni bir süreç oluşturacaktır!
    Bunu şöyle düşünün, bütün insanlar milyarlarca arabayla devasa bir yolda gidiyor ve giderken yola sürekli çöp atıyorlar, bu çöpleri arkalarında belli bir düzen sağlasın diye atmadıkları halde büyük kesitte bu bir düzen halini alıyor ve kendi yapılarını oluşturuyorlar! O çöplerin hepsi bu geçişin ortaya çıkardığı yeni durumlar (gezegenler,yıldızlar vs). Sonra o devasa yol bitiyor ve bütün insanlar geriye dönmeye başlıyor. İşte bu durumda geride bıraktıklarının üzerinden yeniden geçtikleri ve yeni çöpleri eskilerinin üzerine atmaya başladıkları an yeni bir sürecin başlayacağı andır! Süreç bir kere başlamıştır ve artık durması değil sadece başkalaşması mümkündür!”
    Dr.Caner TASLAMAN’ın kitabından alıntılar ise aşağıdadır.
    Evrenin bir başlangıcı olduğu fikrinin felsefi sonucundan rahatsız olanlar, bunun üzerine Açılıp Kapanan (Oscillating) Evren modelini ortaya attılar. Bu model de bilimsel bulgular sonucunda değil, felsefi endişelerin sonucunda ortaya atıldı.
    Bunu John Gribbin’in şu sözlerinden anlayabiliriz: “Evrenin ortaya çıkışını anlatan Big Bang Teorisi ile ilgili en büyük problem felsefidir, hatta teolojiktir(ilahiyatla alakalıdır) diyebiliriz. O zaman patlamadan önce ne vardı? Bu problem tek başına Durağan Durum modeline başlangıçtaki hızını vermeye yeterliydi; fakat bu teori ne yazık ki gözlemlerle çatışmaktadır, bu güçlükten kurtulmanın en iyi yolu, evrenin bir tekillikten açılıp, geriye kapandığını, tekrar açılıp, tekrar kapandığını ve bu süreçlerin belirsiz sayıda olduğunu söyleyen modelle ortaya konulmuştur.”
    Hiçbir gözlemsel delil ve teorik sebep yokken, Açılıp Kapanan Evren modelinin ortaya konması, sadece ve sadece evrenin başlangıcı olduğu sonucunun bizi evren dışı bir Sebep’e ve Güç’e götürmesi yüzündendir. Fakat bu çaba bir şeyi ispatlamaktadır: Big Bang’in delilleri o kadar güçlüdür ki, bu teorinin götürdüğü felsefi sonuçlardan kaçınmak isteyenler bile, sonuçta bu modeli tekrarlatarak, bu teorinin bir başlangıcı gerektiren felsefi sonucundan kaçınma yoluna sapmışlardır.
    Maddenin kritik yoğunluğun altında olması evrenin sürekli genişleyerek bir ısı ölümü yaşayacağını söylediğinden, bu senaryo artık evrenin kapanmasına izin vermez ve Açılıp Kapanan Evren modelini geçersiz kılar.
    Her şeyden önce bu model, fiziğin bilinen tüm kurallarına aykırıdır. Yale Üniversitesi’nden Profesör Tinsley’in dediği gibi evrenin kapanışını geriye doğru sıçratacak hiçbir fizik kuralı yoktur.
    Fiziğin bize söylediklerine göre evren, uzay ve zaman hep beraber Big Bang ile başlar, daha sonra bu genişleme ya Big Chill (Büyük Donma) veya Big Crunch (Büyük Çatırtı) ile son bulur.
    Şimdi evren nerede diye sormuştunuz. Bu çok abes bir konu. Çünkü izafiyet teorisinde evrenin dışında uzay ve zamandan bahsetmek anlamsızdır, evren genişlerken evrenin dışında ne cisimlerin ulaşamadığı yerde ne olduğunu ve evrenin nerede genişlediğini sormak anlamsızdır.
    Toro, sana ait olmayan bir modeli seninmiş gibi ortaya koyman yalancılık değilse nedir?

    • toro dedi ki:

      Sayın Havacı,

      Bu sitede artık yazmayacağınızı okumadım ama madem gidiyorsunuz bana ne kullandığınızı da söyleyin ki artık neyin kafasıyla yazdığınıza vakıf olabileyim.

      Hayır benim yorumumu alıyor, onu İslamcıların Türkiye’de idolü olan başka bir ismin kendi yorumlarıyla süslediği başka alıntılarla karşılaştırıyorsunuz ama karşılaştırdıklarınız arasındaki farkları çözemiyorsunuz! Öncelikle durağan evren modeli diye internette yazsaydınız Caner Taslamanın kitabını okumaya ihtiyacınız kalmazdı.

      Sayın Havacı, hani o benimmiş gibi gösterdiğim teorinin içinde,

      ‘’Şimdi içinde yaşayanlar tarafından sınırlarına vakıf olunamayan bir yapıya hareket kabiliyeti kazandıracak şekilde bir güç ve bu gücü kullanmasını sağlayacak zekaya sahip bir yaratıcının (başlangıcı yaratan), o hareketin başlattığı olaylar zincirinin herhangi bir yerinde ortaya çıkan herhangi bir canlıyla iletişim kurmaya çalışması anlamsızdır!’’ benden alıntı

      yukarıda tarif ettiğim ve başlangıcı yarattığına inandığım bir yaratıcı var mı? Ek olarak ben tek bir evrenden bahsetmiyorum (çünkü hareketi başlattığına inandığım yaratıcı güç bu evrenin sakini değil), sizin üzerinize atladığınız teori tek evren diyor! Ayrıca ben açılıp kapanan bir evrenden de bahsetmiyorum, ben sınırları olan ve bu sınırlar içinde sürgit bir hareketi barındıran bir evrende o sürgitin oluşturduğu reaksiyonlarla oluşan gezegen,yıldız ve canlılardan bahsediyorum!

      Çıkmış bana hiçbir şekilde yaratıcı güçten bahsetmeyen ateist düşünceye sahip düşünürlerin teorileriyle geliyor ama benim size zamanında;

      ‘’İşte yukarıda anlattığım OLAMAYACAKLAR ışığında bana göre ortaya çıkan durum durağan bir mekan (evren diyebiliriz) ve o mekana ivme ya da hareket başlangıcı sağlayan BİR GÜÇ!’’ benden alıntı

      ten bahsettiğimi unutuyorsunuz! Ayrıca siz benim sayın 1okuyucuyla yaptığım münazarayı nasıl okudunuz? Orada o başlangıcı yaratan ama başlangıcı yarattığı evrende yer alamayacağına dair yorumlar yaptığım yaratıcıyı fark etmediniz mi? Niye sizi cehennemle korkutmadığı için mi?
      Ben size sürekli, bana göre olamayacaklar üzerinden olabilecekleri tahmin etmeye çalıştığımı söyledim.

      Bakın bu durağan evren modeli, tanrı fikrine muhalif olanların yine big-bang teorisinin ortaya çıktığı yıllarda üzerinde çalışarak ortaya koydukları bir modeldi. Kusura bakmayın ama bu modelin İDDİA anlamında diğerinden bir farkı yoktur. İkisi de mutlak doğruyu modellediğini iddia edemez! Bende edemem.
      Big-Bang in bir adım öne geçmesi Hubble’ın gözlemlerinden yola çıkılarak geliştirilen evrenin genişlediği iddiasıdır! Ama ben bu durumun bir yanılsama olabileceğini size yazmıştım.

      Çünkü biz dışarıdan göremediğimiz bir evrenin içindeki hareketle genişlediğini söyleyemeyiz. Cisimlerin birbirlerinden uzaklaşıyor olması sürgit dönme eyleminin yani hareketin kendi ivmesiyle sürekli enerji sağlayıp kendine çekim uygulayan ana cisimden uzaklaşıyor olması olarak da açıklanabilir!

      Daha fazla detaya girmeyeceğim çünkü zaten girmiştim.

      Bu noktada sanki Müslümanlar bu keşifleri yapmaları için özellikle kuranda yönlendirilmiş ve onlarda bu tanrı yönlendirmelerine uymak için sürekli çalışmış ve nihayet 1900 lü yılların başında big-bang teorisini geliştirmiş ve daha sonra Hubble tasarlayarak uzaya göndermiş ve onun gözlemleriyle teorilerini şimdilik en popüler teori haline getirmişler gibi davranmayın bana!

      Sanki başkasının pişirdiği yemeği sahiplenerek kendi inancını ispatlamaya çabalayanların içinde olan benim!

      Size ne dedim, hiçbir bilimsel deney ya da keşif evrenin ilk haline şahit olamayanlar için mutlak bir realiteyi kesinleştiremez! Daha ne büyüklükteki bir yapıdan bahsettiğinizin farkında değilsiniz! Sayın havacı, bu dünyada Newton’un kütle çekim kanunun teorisi sonrasında bulunacak hatalarıyla beraber tam 300 yıl hüküm sürdü! Daha insan olarak kendi uydusunun ötesine gidemeyecek durumdaki bir varlığın, elindeki bilginin evrenin büyüklüğü yanında bir hiç olduğunu bilerek yorumlar yapması gerektiğini idraktan bile uzaksınız!

      Yazın bakalım internete son 20 yılda sadece evrenin yapısıyla alakalı kaç yeni model ortaya atılmış, görün!

      Bu arada o kitabını okuduğunuz arkadaşı ilgiyle izliyorum! Keşke yorumladığı ya da söylediklerinin mutlaklığını dayandırdığı o kitabın, tarihsel ya da bilimsel olarak insan eliyle kesinlikle tartışılmayacak şekilde değiştirilmiş olduğunu da söyleyebilseydi!
      Ya da bilimden bu kadar dem vuran ve bir şeylerin doğruluğunun gözlemlere dayandırılması gerektiğini söyleyen zat bir insanın sadece kendisinin şahitlik edebildiği bir iddiayı yani tanrıyla konuştum iddiasını hangi bilimsel ya da gözlemsel sonuçlara dayandırdığını da söyleyebilseydi! Salt inanmak üzerine kurulmuş bir inancın savunucularının bilimden ve gözlemden bahsetmesi hayli ilginç!

      Bakın gitmeden sizde bana bir yanıt vermeyi deneyin!

      Kendine peygamberim diyenin veda hutbesinde ya da vasiyetinde, tanrıdan alarak insanlara iletmek üzere çeşitli materyallere yazdırarak arşivlediği ayetlerden herhangi birine aftta bulunarak,

      ‘’benim ölümümden sonra kuranı, bir kurul ,her ayeti benim ağzımdan çıktığına şahitlik edecek 2 kişinin ikrarıyla oradan buradan toplasın, ama özen göstermesin.Sonra nasıl olsa tekrar toplayacaksınız o zaman ilk topladığınızı yakın.Daha sonra İslam’a yeni girecekler kuranı okuyamayacak ve anlayamayacak! İşte o zaman onu harekeleyin, noktalayın hatta 6 tane sesli harf icad edip onları da kullanın! Ama şunu sakın unutmayın bu hareke ve noktalama işlemini yapanlar yani kuranı okuyanların ne anlamaları gerektiğine dair düzenleme yapanlar bizim islamı yeşertmek için savaştığımız Ebu Süfyan’ın sülalesinden olsun! Onların arada, benim ashabımı öldürmesi, kabeyi yıkması, kabe yanında adam öldürmesi,medineyi yağmalaması sizi etkilemesin’’ demiş midir?

      O halde ne ileticisinin mesajlarında nede asıl göndericisinin(!) hükümlerinde olmayan şekilde toplanan ve içine eklemeler yapılan bir kitabın yani önce kendi yaratıcısıyla çelişen bir kitabın dayanak alınması bırakın bilimselliği hangi mantığın sonucudur?

      Yalancı ithamınızın da sizin sahip olduğunuzun terbiyeyi ve tartışamama kültürünü bize göstermesi açısından önemli olduğunu düşünüyorum!

      • Havacı dedi ki:

        Toro,
        Konuyu sulandırıp başka konulara geçmeyin, ben size dinden bahsetmedim. Konumuz evrenle ilgiliydi. Big-Bang sadece gözlemle değil öncelikle hesap yoluyla bulundu, gözlem arkasından geldi. Uzayda patlamanın elektronik parazit ve radyasyon izleri bulundu. Bunu ben doğal olarak bilemem, okuyarak öğrendim. Sİz de öğrenin:
        John Mather tarafından 1989 yılının Kasım ayında fırlatılan Kozmik Fon Kaşifi (COBE) uydusuna bir araç yerleştirimiş ve uzayda üç yıl kalmıştı ve 1992’de elde ettiği veriler, kozmik fon radyasyonunun varlığını ve uzayın her yönünden geldiğini tespit etmekten de fazlaydı. Beklenen çok küçük dalgalanmalar da tespit edilmişti.
        Alpher ve Herman 1949 yılında sıcaklığını bile yaklaşık olarak hesapladıkları, olması gerektiğini ısrarla savundukları fosil radyasyon 1965 yılında bulundu.
        İlk patlamadan bu yana ısının evrende azalarak yayılması evrende sürekli artan bir entropinin varlığını ortaya koyar ki bu termodinamiğin ikinci yasasıyla uyumludur.
        Bence wikipedia dışında bilimsel yayınları da okursanız Bing-Bang’i anlarsınız.

        Sizden alıntı “Ama başka bir şey olacaktır, başlayan hareket sınıra dayandığında muhtemelen denizin karaya vurup geriye çekilmesi misali başladığı noktaya hızla geri dönecektir! İşte bu dönüş yeni çarpışmaların ve yeni reaksiyonların ortaya çıkmasını sağlayarak yeni bir süreç oluşturacaktır!” diyorsunuz.
        Bunun “Açılıp Kapanan Evren modelini savunanların öne sürdüğü , evrenin kapanma döneminde bir tekilliğe düşmeden, maddenin yan yana geçerek evrenin yeniden açılacağı ve döngünün süreceği” teorisinden farkı ne? Sadece anlatımları farklı.

        Aristo’da sizin gibi ya da siz Aristo gibi tanrıyı”İlk Hareket ettirici” olarak görüyorsunuz. Yani bu fikir sadece size ait değil.
        ” …………..başlayan hareket sınıra dayandığında ” diyorsunuz yani Aristo gibi sınırlı evrenden bahsediyorsunuz.

        Sanki başkasının pişirdiği yemeği sahiplenerek kendi inancını ispatlamaya çabalayanların içinde olan benim! alıntı. Kendi inancımı ispatlamaya çalıştığım fikrine nasıl ulaştınız? Ben sizin özgün bir fikirle ortaya çıkmadığınızı var olan düşünceleri sentezlediğinizi söylüyorum. Siz kahinlik yapıyorsunuz.

        Alıntı “Size ne dedim, hiçbir bilimsel deney ya da keşif evrenin ilk haline şahit olamayanlar için mutlak bir realiteyi kesinleştiremez! ” Bu nasıl bir cümle. Toro ne kullanıyorsunuz? Mutlak bir realite ne demek. Mutlak gerçeklik manasına gelmez mi? Mutlak gerçeklik kesinlik içermez mi?

        Evrenin başlangıcına şahit olamayacağımıza göre ondan kalan izlerin takip edilmesi gerekir. Örneğin, evrenin sıcaklığının azalması dolayısıyla entropinin artması, İzafiyet teorisinin formülleriyle evren-hareket ve zamanın birbirine bağlanması, matematik yoluyla hesaplamalar, doppler (ışık üzerine ) etkisi gibi karineler söz konusu teoriyi destekler.

        Sayın Toro merak ediyorum hangi sahada eğitim aldınız?

      • toro dedi ki:

        Sayın Havacı,

        Konuyu sulandırma işi sizin! Sizinle yaptığımız münazaradan günler sonra taraf olan bir kişinin kendi görüşleri doğrultusunda kurguladığı alıntıları getirip bana bir şey ispat ettiğinizi sanıyorsunuz! Arkadaşım, aramızda bahsettiğiniz kişiye ait kitabın bizim tartışmamızda tartışılmaz yol gösterici olacağına ve mutlak gerçeği ifade ettiğine dair bir mutabakat mı vardır ki o yönlendirilmiş yorumlar üzerinden bana şov yapmaya kalkıyorsunuz?

        Ben size kendi görüşlerimle kendi kurgularımla geldiğim halde, siz onlara karşı kendi bilgilerinizle örülmüş bir cevap vermek ya da vermeye çalışmak yerine beni sizin tarafınızda olan başka birinin görüşleriyle karşılamaya çalışıyorsunuz! Sonrada ben o arkadaş önce o çok dayandığı kendi kaynağının doğruluğunu ve değişmemişliğini bilimsel ya da gözlemsel olarak kanıtlasın sonra konuşsun dediğimde bu sulandırmak mı oluyor?

        Hayır bize karşı elinizde bir tez var! Onu elinizden alsam ya da o elinizde olmasa benim görüşlerime karşı geri dönüşü hangi kaynağa dayandıracaksınız? Yani bütün söylemlerinizin çıkışı o kaynak! O halde benim kaynağımı sorgulamadan önce kendi kaynağınızın doğruluğunu ve güvenirliğini kanıtlayabiliyor olmalısınız! Ben sizin bana göre güvenilir olmayan kaynağınıza karşı kendi kaynağımın güvenilir olup olmadığını kanıtlamak ya da onları sizinle tartışmak zorundamıyım?

        Şimdi gelelim benim görüşlerimin en can alıcı yerini bilerek ya da bilinçaltınızın görmezden gelemesiyle atlamanıza!
        Sayın havacı ben deistim! Ben bir yaratıcı gücün varlığına inanmakla beraber o yaratıcı varlığın bütün yarattıklarını insanları memnun etmek için çalıştırdığına inanmam!

        Size daha açık nasıl anlatabilirdim? Ben OLAMAYACAKLAR üzerinden OLABİLECEKLERİ kurgulamaya çalışırım!

        Bu noktada benim teorimin ana öğesi olan hareketi başlatan gücü cevaplarınızda neden görmezden geliyorsunuz? Bana aşırdığımı söylediğim durağan evren teorisindeki hareketi başlatan gücü bir gösteriverinde görelim!

        Size şu kadarını söyleyeyim ben bu güne kadar ne durağan evren teorisi ne de aristonun görüşleriyle alakalı bir kitap okumuş değilim! Demek ki sizin aksinize bazı şeylere sadece kendi mantığımlada ulaşabilir durumdayım.

        Bakın aklın yemeği sorgudur, ezber değil! Akıl sorgulayarak geliştirilir, ezberleri tekrar ederek değil. O nedenle yekünü ateist olan japonların bütün dünya kullansın diye okullarında sorgulamayı öğrettiği insanlarının icad ettiği teknolojiyi kullanırken bana bilimin işine gelmeyen sonuçlarını reddeden insanların düşünceleriyle gelmeyin!

        ”Alıntı “Size ne dedim, hiçbir bilimsel deney ya da keşif evrenin ilk haline şahit olamayanlar için mutlak bir realiteyi kesinleştiremez! ” Bu nasıl bir cümle. Toro ne kullanıyorsunuz? Mutlak bir realite ne demek. Mutlak gerçeklik manasına gelmez mi? Mutlak gerçeklik kesinlik içermez mi?”

        Sayın havacı, mutlak realite aynı cümlede önden yazdığım ”evrenin ilk haline şahit olamayanlar” ın mutlağıdır! Yani big-bang’e şahit olmayanlar sadece kendilerini inandıkları mutlağa her hangi başka bir gözleme dayanarak herkesin mutlağıdır diyemezler!

        Kusura bakmayın ama ben yazılarımı müteşabih yazmıyorum!

        ”Bunun “Açılıp Kapanan Evren modelini savunanların öne sürdüğü , evrenin kapanma döneminde bir tekilliğe düşmeden, maddenin yan yana geçerek evrenin yeniden açılacağı ve döngünün süreceği” teorisinden farkı ne? Sadece anlatımları farklı.” sizden alıntı

        Vay demek ki siz karar veriyorsunuz bu işlere! Anlatımları farklı olsa bile bu fikirler birbirlerinden çalınmıştır demeye! Siz bunlara karar verme konusundaki tek otoritemisiniz! Durağan evreni ilk kez benden duyup ya bu adam ne diyor diye zahmet edip internete bakmayan ve durağan evrene şans eseri okuduğu bir kitapta rastlayan siz mi?
        Halbuki ben sizin bana yazdıklarınızı ya bu arkadaşın kaynağı nedir diye araştırıp izini wikipediadan bulmasını biliyordum!

        Sayın havacı, ben kendi iancımı ya da evrene bakışımı isterdimki kendim tanımlayabileyim! Ama bu durumda kimse ne dediğimi anlamaz ve ben saatlerce anlatmak zorunda kalırdım! Şimdi birileri daha önceden isim vermiş diye kendime deist dememelimiyim?

        Yani daha önce birileri evrenle ilgili bir durağanlık modeli çizmişse ben şansıma küsüp herkesin yaptığı gibi ezberlerin ya da benden önce söylenenlerin peşinden mi gitmeliydim? Peki sizin yaptığınıza ne demeli? Size ısrarla bana kendi fikirlerinizle gelin dediğim halde bana başkalarının fikirleriyle geliyorsunuz! Siz onların ürettikleri fikirleri kendinizi savunmak ya da gururunuzu (niye guru yaptıysanız) kurtarmak için kullanmadan önce onlardan izin aldınızmı? Hani benim patronum varsa onun hakkından aldığımı ima ediyordunuz ya, sizin yaptığınız ya da yapmaya alışkın olduğunuz şeyleri benim de yapıyor olabileceğimi mi hayal etmiştiniz?

        Son olarak, benimle bir taraf olarak münazara yapacaksınız önce kaynağınıza benim güvenmemi sağlayın! Aksi halde dayanağınız ya da fikriniz olmadan benimkileri sorgulayamazsınız! Unutmayın ki size gel sana birşeyler anlatayım diye gelen ben değildim!

  626. Havacı dedi ki:

    Toro,
    Hem durağan evren hem de hareketli evreni savunmak abesle iştigaldir. Bilimsel olarak ortaya konulan şeylere inanıp inanmamak size kalmış, ama bir düşünceyle ortaya çıkıyorsanız, sorgulanırsınız. Eğer bu yüksek lisans ya da doktora teziniz olsaydı sizi bayağı bir terletirlerdi. Bak kardeşim başkalarının fikrine biraz değiştirerek sahip çıkmak ve kendi fikri diye sunmak hangi ahlak kuralına sığar? Başka bir şey diyecektim ama neyse.
    “Şimdi birileri daha önceden isim vermiş diye kendime deist dememelimiyim?” alıntı. Demek ki başkalarının daha önce bunu söylediğini kabul ediyorsunuz. Kendinize ne derseniz deyin.

    • toro dedi ki:

      Sayın Havacı,

      Bakın yaş olarak benden büyüksünüz. Ben beklerdim ki bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olduğunuzun farkına varasınız ve bana yalancı demekle hata ettiğinizin farkına varabilesiniz! Ama maalesef bir yazı avans vermeme rağmen hala hırsınızla yazıyorsunuz!

      Şimdi hala farkına varamadığınız ayrıntıları size anlatayım.

      Öncelikle durağan evren modeli evrenin yoktan var olmadığını ezelden beri var olduğunu ebediyedete kadar da var olacağını söyleyen modeldir! Bu modelin ortaya çıkmasını sağlayan en önemli isimler ise Newton be onun denklemleri üzerinde çalışan Einstein’dir! Einsten 1900 lü yılların başında yaptığı çalışmalarda evrenin genişlediğine ilişkin(!) hesaplamalar yapar ama astronomlar ona evrenin sabit yapıda olduğu bilgisini verdiğinden onlarla çelişmek istemez ve bulduğu sonucu denklemine kozmik sabit olarak kaydeder. Ama ileride Hubble’ın yaptığı gözlemlerin açıklanmasıyla aslında Einstein yaptığının kariyerinin en büyük ahmaklığı olduğunu söyleyecekti!

      Yani durağan evren modeli evren için hep durağandı, hala durağandır ve hep durağan olacaktır der. Oysaki ben size evren ilk başta DURAĞANDI dedim! Sonra bir güç ona ilk hareketi kazandırdı ve bu hareket dalgalar halinde birbirini iterek ve her etkileşimde arkasında yeni bir sistem bırakarak ilerlemeye başladı ve bu ilerleme bana göre sınırlı olan evrenin bitiminden itibaren tersine dönecektir dedim! Öncelikle bana göre tek bir evren yok.

      Durağan evren modelcilerine göre tek bir evren var! Burada durağan evren modelcileri ile Big-Bang etkisiyle genişleyen evren modelini kullanarak onlarla tartışanların ortak bir kavgaları var! Durağan evrenciler, evrenin hep var olduğundan çıkışla yoktan varolmadığını dolayısıyla bir yaratıcının eseri olamayacağını savundular. Big-Bang i baz alan ve fikri çıkışlarını tek tanrılı dinlere dayandıranlar ise Big-Bang’in kütlesi sonsuz olan bir noktanın patlamasıyla yani aslında fiziken yok olması gereken bir maddenin VAR EDİLMESİ ile yaratılan ve tanrıyı kanıtlayan bir evren modelini kanıtladığını ileri sürdüler! Açıkçası big-bang i savunan bilim adamlarının eli durağan evren modelini savunanlardan daha sağlam gibi görünüyor!

      Fakat burada bana göre gözden kaçırılan bir detay vardı! Eğer big-bang evrenin YOKTAN VAR EDİLDİĞİNİ kanıtlıyorsa tek tanrılı dinlerin tanrısının kendi söylemlerini de boşa çıkarıyor yani Big-Bang i savunanlar kendi tanrı inançlarını baltalıyorlar demektir!

      Çünkü evren yoktan VAR OLAMIYOR (kendi kendine) ancak YOKTAN VAR EDİLEBİLİYORSA yani bir müdahale olmadan YOKTAN VAR OLMAK mümkün değilse ve tek tanrılı dinlerin tanrısı varlığını bu kurguyla ispatlamaya çalışıyorsa o halde nasıl oluyorda kendisi için YOKTAN VAR EDİLMEK yerine YOKTAN VAR OLDUĞUNU (kendi kendine) söyleyebiliyor?

      Eğer bir tanrının yaratma gücünün ispatı hiçbirşeyin kendi kendine var olamayacağı üzerine kuruluyorsa yani olmayan birşeyin var edilmesi bir tanrıyı kanıtlıyorsa bu kurguyla aynı zamanda kendinide bağlıyor olduğunu kabul etmesi gerekir. Yani semavilerin tanrısına göre aslında kendisi dahil hiç bir şey YOKTAN VAR OLAMAZ ancak YOKTAN VAR EDİLEBİLİR.

      İşte bu noktada bana göre bizim evrenimiz müdahale anına kadar (hareketin başlangıcı) bir şekilde durağan duruma geçmişti ve kendine hareket enjekte edildiğinde kendi iç yapısını tamamiyle değiştirecek ve yeni içsel yasalar ortaya çıkaracak hareket başlamış oldu! Yani bana göre evren hep durağan, hala durağan, hep durağan değildi! Sadece bizi yaratan hareketin başlangıcında durağandı ben şimdilik onun da öncesiyle ilgilenmiyorum!

      Bu noktada size 90’lı yılların başında yapılan bir keşiften (aslında bu keşif Einsten’ tarafından yapılan ve kariyerimin hatası dediği keşifle aynı idi) bahsedeyim!
      Bilim adamlarına göre big-Bang olmuştu ama evren bu sert başlayan hareketi kütle çekim yasalarına bağlı olarak sonlandıracak yani hareket sonsuza kadar sürmeden geriye dönecek yani evren içine çökecekti. Ama bunu matematiksel olarak kanıtlamak için yaptıkları çalışmalarda tam tersini buldular! Yıldızların ve galaksilerin etrafında gözlenen kırmızı ışığın ölçülmesiyle aslında galaksileri birbirinden giderek artan bir hızla uzaklaştığını dolayısıyla evrenin statik değil genişleyen bir yapıda olması gerektiğini söylediler! Evet, evren milyarlarca yıldan beri statik değil ama bu keşif sadece görünen uzayın fizik kanunlarının sadece %5 ine sahip olduğunu bilen bilim çevreleri için evrenin sürekli genişlediğini iddia etmeleri içinde için de yeterli bir gözlem değil!
      Onlara göre evren bir balon! O balonun üzerindede birbirine komşu iki resim (galaksi) olduğunu varsayalım. Genişleme teorisine göre bolon şiştiğinde balonun üzerindeki iki resim (galaksi) birbirinden uzaklaşır. Yani galaksilerin birbirinden uzaklaşması evrenin genişlemesiyle ortaya çıkan bir sonuçtur!

      Bana göre ise 170 milyar galaksiyi kapsadığı iddia edilen yani içinde barındırdıkları sayısal sonuçlara bağlanabilen bir evren sonsuz değil sınırlıdır! Çünkü sonsuz dediğiniz bir yapı için sonlu sayıda varoluşlar hesaplayamazsınız! İşte bu noktada benim teorimin başında evrenimize nüfuz ederek hareketi başlatan şeyin ne olduğu önem kazanıyor! Evet 90’lı yılların başında bilim adamları bilinen maddeyle hiç iletişime girmeyen bilinen herşeyin içinden öylece geçebilen ve atomdan daha ağır parçacıklar ihtiva eden bir enerji olduğunu ortaya çıkardılar!

      Onlara göre bu tüm evrenin %74 ünü dolduran karanlık enerji idi. Bu enerji en başta evrenin %22 sine yayılmış karanlık maddenin kütle çekimin etkisi altında idi ve evren genişledikçe ve karanlık maddenin bu yayılmanın etkisiyle karanlık enerji üzerindeki etkisini kaybetmesiyle karanlık enerji evrendeki dominant güç haline geldi! Yani galaksilerin ve diğer nebulaların girbirinden uzaklaşmasını sağlayan ve kendi ürettikleri içsel gücün çok üzerinden bir gücü ihtiva etmesi gereken güç karanlık enerji olmalıydı!

      Bu durumda evrende kendi içsel dinamikleri içerisinde adı konulmamış bir savaşı sürdüren ve ışığı yansıtmadıkları için gözlemleyemediğimiz ve haklarında bildiklerimiz bilmediklerimiz yanında neredeyse hiç olan savaşanlar var (karanlık enerji,karanlık madde).

      Şİmdi bu iki madde başta karanlık maddenin azınlıkta olduğu halde kütlesinin daha büyük olmasından kaynaklanan çekim gücüyle daha çok olan karanlık enerjiyi bloke ediyor! Eğer evrende hareket başlamasaydı karanlık madde evrene yayılmak zorunda kalmayacak yani kütle çekim gücü de yayılmayacak ve karanlık enerji hareket ederek evrendeki cisimleri iten bir yapıya kavuşamayacaktı! Yani benim hareketin başlaması aynı zamanda etkileşimi yani ortaya çıkmayı (galaksiler,yıldızlar,gezegenler ve içlerindenki yaşam) başlatmıştır tezim gerçekleşmeyecekti! Bu noktada bana göre hareketi bizim evrenimizde olmayan bir enerjiyi bizim evrenimize transfer ederek başlatan bir güç vardır ya da evrenler arasında dolaşabilmeyi başaran bir bilinmez güçle karşı karşıyayız!

      Bu arada size yazımın başında ki bir anektotu yeniden hatırlatmak isterim! Einstein görelelik kanunu üzerinde çalışırken matematiksel olarak evrenin genişlediğini bulmuş olduğu halde bunun olmayacağını düşünerek bu buluntuyu bir değişken değilde bir sabit olarak denklemlerine koydu. Bunun sebebi ise ASTRONOMLARIN kendisine gözlemlerine dayanarak evrenin durağan olduğunu söylemeleriydi. Yani Einstein kendi gözlemleri üzerinden değil kendisine servis edilen gözlemler üzerinden fikir üretetebilmekteydi! Umarım bu size tanıdık gelmiştir!

      • Havacı dedi ki:

        Sayın Toro,
        Daha önce yazdığım evren hakkında yeterli bilgim yok derken bu hiçbir şey bilmediğim, okumadığım anlamına gelmez. Ancak bu konuyla sizin kadar haşır neşir değilim. Gençlik dönemlerimde merak etmiş ve Aristo dahil bir çok yayın okumuştum. Lise’de zaten bilgi veriliyordu. Yazdıklarınız için teşekkürler. Ancak bunlar sizin görüşünüz hariç zaten bilebileceğimiz şeyler.
        “Size şu kadarını söyleyeyim ben bu güne kadar ne durağan evren teorisi ne de aristonun görüşleriyle alakalı bir kitap okumuş değilim! Demek ki sizin aksinize bazı şeylere sadece kendi mantığımlada ulaşabilir durumdayım.” diyorsunuz ve arkasından durağan evren hakkında bir çok şey paylaşıyor ve hepsini kendi mantığınızla bulduğunuzu söylüyorsunuz öyle mi? Bravo! Buna inanalım mı? Bence kendinizi sadece kendi aklınıza kaptırmayın, okuyun, araştırın ve sonuçta aklınıza en yatkın olanı benimseyin ya da sorgulayın, birinden bir şey öğrenmek kişiyi küçültmez. Yani kendinizi fazla kasmayın.
        Sevgili Toro, kendinizin bile anlatmakta ve anlamakta zorlandığınız, sadece kendinizin inandığı bir görüşe nasıl sahipleniyor ve sorgulanmasından hoşlanmıyorsunuz değil mi? Ama belli bir inanç grubunda olan kişileri sorgulamakta beis görmüyorsunuz. Şunu itiraf etmeliyim ki konunuza iyi hazırlanıyorsunuz ve belli bir mantık örgüsü içinde sorunu ortaya koyuyorsunuz. Bunu gerçekten takdir ediyorum.( Umarım takdir etmek sizin takdiriniz de mi demezsiniz. ) Bu nedenle sizi diğer yorumculardan farklı görüyorum. Bir söz vardır. Aptal dostum olacağına akıllı düşmanım olsun. (Sizi düşman olarak gördüğümü düşünmeyin)
        Bu konuyu burada kapatırsak sanırım başka konularda görüş alış verişi yapabiliriz. Bu benim kendimi sorgulamam açısından da iyi olacaktır diye düşünüyorum.

      • toro dedi ki:

        Sayın havacı,

        Maalesef ki beni, gayet iyi anladığınızı bildiğim şeyleri tekrar anlatmak zorunda bırakıyorsunuz.

        “Size şu kadarını söyleyeyim ben bu güne kadar ne durağan evren teorisi ne de Aristo’nun görüşleriyle alakalı bir kitap okumuş değilim! Demek ki sizin aksinize bazı şeylere sadece kendi mantığımla da ulaşabilir durumdayım.” diyorsunuz ve arkasından durağan evren hakkında bir çok şey paylaşıyor ve hepsini kendi mantığınızla bulduğunuzu söylüyorsunuz öyle mi? Bravo! Buna inanalım mı?’’ sizden alıntı

        Size gayet açık olarak Aristo’ya ait herhangi bir kitabı ya da Durağan Evren teorisyenlerine ait herhangi bir kitabı daha önce alıp okumadığımı söylüyorum. Siz bana benim teorim, tezim, kuramım her neyse Durağan Evren kuramıyla aynı olduğunu ve benim o teoriden araklama yaptığımı söylediğiniz! Bunun üzerine ben durağan evren modelinin ne olduğuna dair biraz araştırma yaptım ve bu teoriyle benim teorimin alakası olmadığını gördüm ve durumu sizinle paylaştım.

        Bakın Durağan evren modeli, evrende başlayan ve devam eden bir hareketten ya da genişlemeden bahsetmez. Onlara göre tek bir evren hep vardı (yoktan var olmadı), sınırsızdı ve hep durağandı, hala durağan ve sonrada durağan olacaktı. Ayrıca bu modelde hareketin bir güç tarafından başlatıldığından da hiç bahsedilmez.

        Ben ise size sadece hareketin başladığı anda durağan olan ama o durağanlığı hareketin başlamasından hemen sonra yitiren, tek olmayan ve sınırlı bir evrenden bahsediyorum! Ayrıca hareketi başlatan bir güç vardı diyorum.

        Bu durumda benim söylediklerimle Durağan Evren teorisinin ne alakası var? Siz beni tek bir kelimem (durağan) üzerinden ilişkilendirdiğiniz başka bir modelin hırsızı yaptınız! Ve bunu yaparken dersinizi de yeterince çalışmamıştınız. Sayın havacı, ben burada yazdığım her yazıyı ciddiye alırım. Verdiğim her örneğin kaynağı vardır, yazdığım her kelimenin gideceği yer düşünülmüştür. Çünkü münazaradaşıma duyduğum saygı bunu gerektirir.

        Bakın ben kendi içimde, kendi algılarımla (hiç kimse başka hiç bir şey okumadım, duymadım diyemez) ve ortada konuşulan senaryoları da değerlendirerek bir model oluşturdum. Bu kati bir model değildir. İleride şurada yanlış yapmışım deyip bazı yerlerini değiştirebilir ya da farklı öngörülerle geliştirebilirim. Ya da bunu benim yerime başkaları da yapabilir!

        ‘’Sevgili Toro, kendinizin bile anlatmakta ve anlamakta zorlandığınız, sadece kendinizin inandığı bir görüşe nasıl sahipleniyor ve sorgulanmasından hoşlanmıyorsunuz değil mi? Ama belli bir inanç grubunda olan kişileri sorgulamakta beis görmüyorsunuz.’’ sizden alıntı

        Bakın aynı yanılgıya sizde düşüyorsunuz! Bu forum bana göre, belli bir inanç grubuna bağlı olanlar gelsin de onlarla savaşalım diyenlerin iştirak ettiği bir yer değil. İnanmadığı bir inanç içinde yaşamaya mecbur kalanların kendi içi dünyalarını, fikirlerini ve algılarını birbirleriyle paylaşmaya çalıştığı bir yerdir! Ama burada bile kendi kendimize kalamadığımızdan yani o inanç grubuna dahil olanlar sanki burada onları bekliyormuşuz gibi konulara daldığından ister istemez bizi iteledikleri duruma karşı kendi argümanlarımızla ya da onların bize karşı kullandıkları argümanların sorgulanması suretiyle kendimizi müdafaa etmek zorunda kalıyoruz. Ben kimseye gelin sizin inancınızı sorgulayayım demedim! Benim burada benim gibi düşünenlerle yaptığım paylaşımları üzerine alıp üstüne bir de beni yanlış yapan, sapan, düşünemeyen, anlayamayan olarak niteleyenlere karşı boynumu eğip haklısınız dememi beklemediğinizi umuyorum.

        Şunu da bilmenizi isterim ben sizi hiçbir zaman düşman olarak görmedim. Gayet saygılı bir şekilde ve sadece düşünce ve fikirlerimi kullanarak sizinle münazara yaptığımı düşünüyorum. Şunu da unutmayın insanlar sıkıştıkları ya da sinirlendikleri zamanlarda bu duygularını muhataplarına yine sözcüklerle anlatabilmeyi başarıp diğeri de kabullenmeyi ve aynı şekilde mukabele etmeyi becerdiğinde ortaya şiddetten beslenen kin ve düşmanlık değil düzeyli bir tartışma ortamı çıkar!

        O nedenle bu münazarayı beni artık anlamış olduğunuzu varsayarak kapatmak benim içinde olumludur.

  627. Havacı dedi ki:

    Sevgili Toro,
    Konuyu kapatacaktık ama ben sizin durağan evren modelini baz aldığınızı söylemedim. Aristo ve Batlamyus’la şekillenen dünya merkezli evrenin sabit olduğu yani durağan olduğu anlayış, Newton’un güneşi merkeze almasıyla devam etti, Einstein Newton’a güvenmenin bedelini büyük bir fırsatı kaçırarak ödedi ve Fred Hoyle biraz değişikliğe uğradı. Buna göre genişleyen fakat değişmeyen bir durağan evren anlayışına dönüştü.
    Ben bu noktada sizin durağan evren tanımınızın klasik durağan evren modelinden farkını sormuştum. Cevaben evrenin başlangıçta durağan olduğunu ve bir yaratıcı tarafından harekete geçirilmiş olduğunu söylemiştiniz. Bu nedenle klasik durağan evren modelinden bir şey almış olamazsınız, bunu hiç bir şekilde ima etmedim, ettiysem hatamdır kabul ederim. Ben açılıp kapanan evren modelini delil olarak göstermiştim.
    Bu forumla ilgili görüşlerinizde haklılık payı olduğunu düşünüyorum.
    Sizin bana düşman olduğunuzu hiç bir zaman düşünmedim, vermiş olduğum deyim içinde yanlış anlama olması diye parantez içinde yazmıştım. Bence münazara bazen sert olmakla birlikte belli bir düzeyde ilerledi. İtiraf edeyim ki ben de birçok şey öğrendim.

  628. karaca dedi ki:

    boşluk olmazsa evrende olmaz evrenden boşluğu çekin alın ne galaksi kalır ne de başka bir şey
    maddeleri değilde boşluğu anladığımız zaman boşluğun ne olduğunu tam sırları ile öğrenildiği zaman buna bir cevab belki bulunabilir boşluk denilen muamma da bütün olaylar gerçekleşiyor boşluğunda sınırı olmamalı,muhtemelen var edilen şey boşluk dediğimiz olgudur boşluk var edildiğinde içi galaksilerle yıldızlarla nesnelerle dolmuş olmalı,
    birde evren neden soğuktur boşluğun sırrı soğuk olmasın,öte yandan evrendeki maddeler bu boşluğa kendi ısılarını yansıtıyorlarmı yani boşluk ısınabilirmi.boşlukta ısı yayılırmı eğer boşlukta ısı yayılıyorsa evrendeki bütün maddeler günün birinde kendi ısılarını boşluğa aktaracak ve soğuk olarak kalacaktır.o zaman ısı transferi tamamlamış boşluk ısınabilirmi diyeceğiz
    var edilen şey bence boşluk bu arada boşluğunda sırları ile tam tanımının yapılabilmesi gerekir
    sonsuz bir boşluk varsa evrenin de sonu yoktur uçsuz bucaksız gibi

    • toro dedi ki:

      Sayın Karaca,

      Bakın bazen bazı şeyleri yorumlarken yapımız gereği algılayabildiklerimizin yanında anlgılayamadıklarımızında olduğunu düşünün. Örneğin insan olarak belli dalga boyundaki sesleri duyar ve sadece ışığın yansımalarını görebiliriz. Bu nedenle normal bir insan başını kaldırıp göğe baktığında sadece görünen evreni algılar ve gördüklerini boşlukta zanneder!

      Oysaki dünya da olduğu gibi uzayda da her yer tanımlanan (insan algısıyla görülebilen) ya da tanımlanamayan maddeyle doludur. Yani baktığımızda birşey göremediğimiz yer bir boşluk değil, ışığı yansıtmayan yani ışığı kıran ve atom temelli olmayan maddelerle kaplanmış bir hiçlik ilüzyonudur.

      Bakın evrende tahmini hesaplara göre normal madde oranı yani galaksiler,yıldızlar,gezegenler vs evrenin sadece %4’ü kadardır. Yani %4 ün içinde ışık yani ısı yayan maddenin oranını ve bunun tüm evrene etkisini siz düşünün!
      Geriye kalan %74 karanlık enerji ve %22 karanlık maddedir.

      Öte yandan tek evrenin var olduğu sayılan önermelerde genişleyen evrenin nerede genişlediği temel sorundur. Sonuç itibariyle evren bir yapıdır ve içinde başka yapıları barındır. O halde evrende başka bir yapının barındırdığı bir alt evren olabilir! Sonuç itibariyle biz insanlar çözümünü bulamadığımız ya da sınırlarına vakıf olamayacağım her durum için bir isim geliştirmişiz. Sonsuz da bu durumu en azından tanımlama adına çözmek için icad edilmiş bir kelimedir. Ama bilmediğiniz birşeyi biliyormuş gibi yapamazsınız!

      Bakın dünyada herhangi bir yerde yaşayan küçük bir karınca düşünün. Onun evreni yani sonsuzluğu neresidir? Tabi ki sınırlarına hiç bir şekilde vakıf olamayacağı dünya.Ama biz onun sonsuz tanımıyla cevaplayacağı sorunun cevabının aslında sonlu bir yapı yani dünya olduğunu biliriz. Yani canlılar küçüldükçe sonsuzluk algılarıda küçülür! Yani bizim için sonsuz algılanan evren başkaları için karıncanın sınırlarına vakıf olamadığı için sonsuz olarak algıladığı dünya gibi olabilir! Demem o ki bizde aslında karınca kadar ya da daha az yer kapladığımız bir mekanı (evren)sonuna gidemediğimiz için sonsuz sanıyor olabiliriz!

  629. rashid dedi ki:

    [KISACA] @@ Kuranda geçen bilimsel ayetlerin özellikle uzayla ilgili olanları net olarak çelişkilidir. Çoğu son dönemlerde ayetler zorlama ile bilimselmiş gibi sunuluyor. Kuranı okuyan biri dünyanın düz hissine hemen kapılır. sema ve ard kelimesi son derece yetersizdir. (yer ve gök). o kadar gezegen den hiç bahsedilmez. Onun yerine hep peygamberin kadınları anlatılır. Ne varmış bu orta doğuda? amerika kıtasına, avrupaya, asyaya, japonyaya ve daha sayamadığımız bir çok kıtaya tek bir resül bile göndermeyen bir yaratıcı olabilir mi? düşünün araplar ve yahudiler dışında herkes dinsiz veya yanlış yaşıyor milyarlarca insan sonsuz cehennemde yanacak? sadece şunuda bir düşünün siz eğer hindistanda doğsaydınız hinduizmi savunacaktınız? (Kurana inanmak için çabalayan biriyim)

    • 1okuyucu dedi ki:

      rashid;

      —-Kurana inanmak için çabalayan biriyim (senden alıntı)

      Kuranla ilgili eleştrilerini sıraladıktan sonra, Kurana inanmaya çabalayan biriyim demişsin, hani derler ya bu ne perhiz bu ne lahana turşusu, belliki her şeyin ölümle biteceğine inanmayanlardansın, yani ölümden sonra başka bir dünyada yeniden hayat bulma gibi bir inancın var, o halde hiç durma Kurana inan, çünki Kuran senin öbür dünya beklentine cevap veriyor, hemde bu dünyada sahip olamadığın her şeyi öbür dünyada sana fazlasıyla veriyor.

    • kadir dedi ki:

      sayın rashid…

      “ne gece gündüzü geçebilir.. nede güneş aya erişebilir, herbiri bir yörüngede yüzüp giderler,”

      kuranı kerim güneşin ve ayın bir felekte yüzdüğünü, yani uzay boşluğunda sürekli olarak hareket ettiğini söylüyor.. oysa bizlere öğretilen, güneşin sabit olduğu, diğer gezegenlerin onların etrafında hareket ettiğidir. bana göre bilim çok iyi noktalara geldi isede uzayı güneşi ve ayı anlama konusunda hala eksiktir… çok yankın bir zaman mısırlı bir bilim adamı, güneşin samayolu galaksisinde bir noktadan başlayıp spiral harketlerle ilerlediğini, diğer gezegenler de çekim kuvvetti nedeniyle güneşle birlikte hareket ettiğini iddia etti, demem o ki uzayı anlayabilmemiz için daha fazla teknolojiye ihtiyaç vardır.. işte o zaman kuran daha iyi anlaşılır.. kuran uzayla ilgili çok derin bilgiler veriyor.. hiçbir zaman bir insanın bu tür bilgileri vermesi düşünülemez bile.. çünkü verilen bilgiler kesin ve nettir.. yanılma ihtimali ve ileride yalancı durumuna düşme ihtimalini düşünmeden bir insanın böyle bilgiler vermesi o insanın cehaletini gösterir..

      • sarp mustafa dedi ki:

        kuranın uzay hakkındaki süper bilgisi, hani şu en yakın göğe (torposfere) yıldızları kandil diye diye asan bilgiler mi? Hani 7 kat gök hikayesi varya hepinizin çok iyi bildiği kuran mucizesi… Nasaya haber hemen verelim. Bu zamana kadar uzay uçuşlarında troposferde yol alırken iyiki o kandillere çarpmamışlar. Büyük bir kuran mucizesi olsa gerek buda?

      • 1okuyucu dedi ki:

        Kadir;

        —“ne gece gündüzü geçebilir.. nede güneş aya erişebilir, herbiri bir yörüngede yüzüp giderler,” (senden alıntı)

        güneşin battığı yer, güneşin doğduğu yer ifadelerinin yer aldığı bir kitapta bahsedilen yörünge, güneşin düz bir dünyanın doğusundaki uç noktadan batısınaki uç noktaya doğru aldığı yoldan ibarettir, o nedenle Kuranı bilimsel gerçeklere uydurma çabası beyhudedir,

        elin Arabı (din konusunda otorite) bilimsel gerçeklere rağmen zülkarneyn kıssası güme gitmesin diye dünyanın düz olduğu hakkında fetva vermiştir,

        ayrıca dünyada her hangi bir andaki mevcut durum ya gündüzdür, yada gecedir, ikisinin bir arada olması veya ikisininde olmaması mantık kurallarına aykırıdır, yani “ne gece gündüzü geçebilir.. nede güneş aya erişebilir” ifadesi saçma sapan bir cümledir.

      • bilal dedi ki:

        Sn.sarp mustafa,

        kuranın uzay hakkındaki süper bilgisi, hani şu en yakın göğe (torposfere) yıldızları kandil diye diye asan bilgiler mi? Hani 7 kat gök hikayesi varya hepinizin çok iyi bildiği kuran mucizesi… ‘’ sizden’’

        a) KUR ‘ANA GÖRE 7 SEMA ?

        b) DÜNYAYA EN YAKIN SEMA ATMOSFER Mİ ?

        Atmosfer bir sema değildir,sadece dünya semasının bir bölümüdür.Dünya seması, güneş sistemi ile birlikte temsil ettiğimiz uzay mekanıdır. (yani birici sema,) Yaklaşık olarak 6.5 trilyon km’dir.İşte bu birinci semada (dünya semasında ) kandillere benzetilen nice gök cisimleri vardır.Bu dünya seması (birinci sema) ile ilgili daha önceki yazımı aşağıya alıyorum.Yani söz konusu kandillere benzetilen gök cisimleri atmosferde değildirler..Atmosferi dünya seması ( birinci sema) olarak değerlendirmek doğru değildir…’’الله اعلم ‘’

        KUR’AN’DA ANLATILAN YEDİ SEMA NEDEMEKTİR ?

        1-MÜLK-3: ‘’الذي خلق سبع سموات طباقا الخ

        ‘’O Allah ki yedi semayı birbiriyle tıbakan(mutabık uyumlu,ahenkli) yaratandır.”

        2-NUH-15: ‘’الم تروا كيف خلق الله سبع سموات طباقا الخ

        ‘’Görmez misiniz ! Allah,yedi semayı nasıl birbiriyle tıbakan (mutabık,uyumlu, ahenkli ) yaratmış..!

        Ayrıca İsra – 44,Nebe -12, Mü’münün-17 ve Fussilet-12.ayetlerde 7 ‘’SEMA’’ dan söz edildiği halde, buralarda kat veya katmanlardan söz edilmiyor… Bu ayeterlde sedece 7 SEMA ifadesi geçiyor..yani bu ayetlerin meallerinde geçen ‘’ kat ‘’ ifadesi kur’an’ın arapça metninde yoktur…

        MÜLK-3 ile NUH-15.ayete ise yine ‘’طابق – طوابق ‘’tabık (tekil),tevabık (çoğul),yani KAT olarak değil de, ‘’طباقا ‘’ tıbakan ‘’ yani birbiriyle uyumlu ifadesi geçiyor.

        Arapçada ‘’ KAT ’’ kelimesinin karşılığı tekil olarak ‘’طابق ‘’ tabık, çoğulu ise ‘’طوابق ‘’ tavabık ‘’ geçiyor. Bu nedenle yukarıda gösterdiğim ayetlerin hiç birinde ‘’KAT ‘’anlamına gelebilecek bir ifade yoktur… MÜLK-3 ile NUH-15.ayete ise, ‘’طباقا ‘’ tıbakan ‘’ yani yüce Allah birbiriyle uyumlu,ahenkli 7 sema yaratmıştır…’’ ifadesi geçiyor…!!!
        İşte görüldüğü gibi,yukarıdaki ayetlerde yedi kattan değil, birbiriyle uyumlu,ahenkli yedi SEMADAN (7 gök,yani 7 manyetik farklı makandan ) söz ediliyor….!!!! ’’الله اعلم ‘’

        ———————————————————————————-

        ‘’ الله اعلم ‘’ KUR’AN DA GEÇEN YEDİ SEMANIN ANLAMI ŞÖYLEDİR !!!

        EVREN : İçten dışa doğru yedi farklı manyetik mekan kuşaklarını temsil eder…!!!
        Buna göre dünya gezegeninden,ya da herhangi bir gezegenden semaya (göğe,uzaya ) baktığınız zaman uzay sonsuzluğuna doğru sizi yedi farklı manyetik alan sarmakta, çevirmektedir…..!!! Bunlar,dünyadan evrene bakıldığından,

        1-Güneş sistemi ile birlikte temsil ettiğimiz uzay mekanı (yani birici sema,gök). Yaklaşık olarak 6.5 trilyon km’dir.

        2-Galaksimizin temsil ettiği uzay mekanı ( ikinci sema,gök) .Bunun kutru ise,30-100 bin ışık yılıdır.

        3-Galaksi gurubumuzun temsil ettiği uzay mekanı (üçüncü sema,gök). Bu üçüncü sema galeksi gurubumuzun seması 2 milyon ışık yılı…

        4-Galaksi guruplarının ortaklaşa temsil ettiği evrenin merkez radio manyetik mekanı. (dördüncü sema,gök) . Evrenin iç çekirdeği sayılan galaksiler guruplarının toplu mekanı dördüncü sema 100 milyon ışık yılı çapındadır…

        5-Kuasarların temsil ettiği evren mekanı (beşinci sema,gök). 1 milyon ışık yılı mesafede.

        6-Kaçan yıldızların temsil ettiği genleşen evren mekanı (altıncı sema,gök).20-100 milyar ışık yılı mesafededir..

        7-Bunun dışındaki evrenin sınırsız sonsuzluklarını temsil eden evren mekanı (yedinci sema,gök).

        Bu semalardan birinden diğerine intikal,hem hız yetersizliği yüzünden hem de manyetik gerilimleri aşaması yönünden imkansızdır.Bu semalara intikal için ışık hızını aşmak,maddi hüviyeti terk etmek gerekir…
        a) Kandillere benzetilen bir çok gök ciismleri atmosferde değil, güneş sistemi ile birlikte temsil ettiğimiz uzay mekanındadırlar …!!!

        b) Kur’an yedi kattan değil,yedi farklı manyetik mekan kuşaklarından söz ediyor. ’’الله اعلم ‘’

        ÖZETLE,‘’الله اعلم ‘’ İŞTE KUR’AN’IN 1400 SENE EVVEL BAHSETTİĞİ YEDİ SEMA…!!

        Yararlandığım kaynak‘’Kur’an’ı Kerimden Ayetler ve İlmi Gerçekler’’Dr.Haluk NURBAKI.

        KUR’AN,EVRENİ YARATAN YÜCE ALLAH’IN KELAMIDIR …….!!!!

        Saygılarımla…

      • 1okuyucu dedi ki:

        Bilâl;

        —İşte görüldüğü gibi,yukarıdaki ayetlerde yedi kattan değil, birbiriyle uyumlu,ahenkli yedi SEMADAN (7 gök,yani 7 manyetik farklı makandan ) söz ediliyor (senden alıntı)

        gök kelimesine manyetik mekan ifadesini yama ondan sonrada bilime uydurmaya çalış, oldu olacak bu manyetik mekanların her birine birer peygamber yerleştirde mirac hadisine uygun olsun?

        şu çok güvendiğin muhterem, karanlık maddeyide araştırıversin bir zahmet, belki yeni manyetik mekanlar bulabilir?

        —KUR’AN,EVRENİ YARATAN YÜCE ALLAH’IN KELAMIDIR (senden alıntı)

        Kuranın zekâ düzeyi düşük, kaba ilkel tanrısını evrenin tanrısı olarak göstermeye kalkma?

      • bilal dedi ki:

        = BİR DÜZELTME =

        a) Kandillere benzetilen bir çok gök ciismleri atmosferde değil, güneş sistemi ile birlikte temsil ettiğimiz uzay mekanındadırlar !! şeklindeki ifadenin doğrusu aşağıdaki gibidir.

        a) Kandillere benzetilen GÖK CİSİMLERİ atmosferde değil,güneş sistemi ile birlikte temsil ettiğimiz uzay mekanındadırlar !! YANİ ‘’…BİR ÇOK..’’ ifadesi sehven yazılmıştır,

        Saygılar.

      • toro dedi ki:

        Sayın Bilal,

        ******EVREN : İçten dışa doğru yedi farklı manyetik mekan kuşaklarını temsil eder…!!!
        Buna göre dünya gezegeninden,ya da herhangi bir gezegenden semaya (göğe,uzaya ) baktığınız zaman uzay sonsuzluğuna doğru sizi yedi farklı manyetik alan sarmakta, çevirmektedir…..!!! Bunlar,dünyadan evrene bakıldığından,

        1-Güneş sistemi ile birlikte temsil ettiğimiz uzay mekanı (yani birici sema,gök). Yaklaşık olarak 6.5 trilyon km’dir.

        2-Galaksimizin temsil ettiği uzay mekanı ( ikinci sema,gök) .Bunun kutru ise,30-100 bin ışık yılıdır.

        3-Galaksi gurubumuzun temsil ettiği uzay mekanı (üçüncü sema,gök). Bu üçüncü sema galeksi gurubumuzun seması 2 milyon ışık yılı…

        4-Galaksi guruplarının ortaklaşa temsil ettiği evrenin merkez radio manyetik mekanı. (dördüncü sema,gök) . Evrenin iç çekirdeği sayılan galaksiler guruplarının toplu mekanı dördüncü sema 100 milyon ışık yılı çapındadır…

        5-Kuasarların temsil ettiği evren mekanı (beşinci sema,gök). 1 milyon ışık yılı mesafede.

        6-Kaçan yıldızların temsil ettiği genleşen evren mekanı (altıncı sema,gök).20-100 milyar ışık yılı mesafededir..

        7-Bunun dışındaki evrenin sınırsız sonsuzluklarını temsil eden evren mekanı (yedinci sema,gök).

        Bu semalardan birinden diğerine intikal,hem hız yetersizliği yüzünden hem de manyetik gerilimleri aşaması yönünden imkansızdır.Bu semalara intikal için ışık hızını aşmak,maddi hüviyeti terk etmek gerekir…
        a) Kandillere benzetilen bir çok gök ciismleri atmosferde değil, güneş sistemi ile birlikte temsil ettiğimiz uzay mekanındadırlar …!!!

        b) Kur’an yedi kattan değil,yedi farklı manyetik mekan kuşaklarından söz ediyor. ’’الله اعلم ‘’

        ÖZETLE,‘’الله اعلم ‘’ İŞTE KUR’AN’IN 1400 SENE EVVEL BAHSETTİĞİ YEDİ SEMA…!!******* sizden alıntı

        Yukarıda yazdıklarınızın,özellikle de o ölçümlerin (mesela 6,5 trilyon km) Kuran’ın hangi ayetlerinde yazdığını da bizimle paylaşabilirmisiniz?

        Özellikle 1400 yıl önce kullanılmayan (metre 1960 da pariste sabitlendi) bir uzunluk ölçüsü yani KM kuranda yazıyorsa bu büyük bir mucize demektir!

      • bilal dedi ki:

        Sn.1okuyucu,

        1-gök kelimesine manyetik mekan ifadesini yama ondan sonrada bilime uydurmaya çalış,oldu olacak bu manyetik mekanların her birine birer peygamber yerleştirde mirac hadisine uygun olsun? ‘’sizden’’

        Kur’an, yedi farklı semadan bahsediyorsa, ‘’ الله اعلم ‘’ bunun anlamı yedi farklı manyetik mekan diye açıklamak ayetin tefsiriyle uyumlu olur,ayetleri tefsir etmek ise kur ‘an ‘ın muhatabı olan ve araştırıp öğrenme yeteneğine sahip olan biz insanlara düşer. İllaki kur’an’ın ‘’manyetik ‘’ ifadesini kullanması mı gerekir.? Zaten ‘’yedi faraklı sema’’ yedi farklı manyetik mekan demekle daha uygun olur, yani ‘’ yedi farklı sema ‘’ buna işarettir.Eğer manyetik açıdan bu semalar birbirinden farklı olmasaydı,yedi sema demenin de bir anlamı kalmazdı. Özetle,kur’an akıl,mantık ve ilimle açıklanır.Kur’an’ı açıklarken bu tür ifadeye yama demek anlmasız bir ifade olur. Zira biz manyetik ifadedesinin ayete geçtiğini iddia etmiyoruz ki buna yama diyorsunuz. Biz şunu diyoruz. Mademki kur’an yedi farklı semadan söz ediyor,öyleyse bunun anlamı ‘’yedi farklı manyetik sema (mekan) demektir.’’ bu tarif kur’an’ın verdiği mesaja uygun olur.Ayrıca biz burada kur’an’daki mesajları insanın akıl,mantık ve müspet ilmine uygun olup olmadığını araştırıyoruz.Bu nedenle kur’an’ın ayetlerini açıklarken kullandığımız her ifadenin kur’an’da mutlaka bulunması gerekir demek anlamsız olur. Zira yorum ve açıklamalarda kullanınlan her ifadenin kur’an da bulunması gerekmez.Zaten adı yorum ve açıklamadır. Ayrıca manyhetik ifadesini kullanmadan da ‘’yedi farklı sema (mekan)‘’ demekle de yine hiçbir sorun olmaz…

        2- bu manyetik mekanların her birine birer peygamber yerleştirde mirac hadisine uygun olsun? ‘’sizden’’

        ‘’…Her bir peygamberin bir semaya yerleştirildiği ..’’şeklindeki miraçla ilgili rivayetlerin (söylentilerin) tümü aslı astarı olmayan,akla,mantıka ve kur’an’a aykırı olan saçma sapan uydurma söylentilerdir.Biz islam dinin tek kaynağı kur’an’ı kerim olduğunu defalarca anlattığımız halde kur’an dışı bu tür saçma sapan uydurma söylentileri neden bize gösteriyorsunuz.? Biz miraçla ilgili kur’an dışı bu tür uydurma rivayetlere inanmış olsaydık o zaman haklı olarak bize bu tür bir ifadeleri kullanabilirdiniz.Ama bizim böyle bir durumumuz yok ki bize bu tür anlamsız ifadeleri kullanıyorsunuz.. Önce muhatabınızın bu tür kur’an dışı uydurma rivayetlere inanıp inanmadığını,bu konuda neyi düşündüğünü öğrenmelisiniz,yoksa burada olduğu gibi diğer bütün önyargılarınızda da daima yanılgıya düşersiniz.!!!

        XXXXXXXXXXXX

        Ayrıca bu yorum sn.Toru’ya da gelsin,o da şöyle diyor ‘’ yukarıda yazdıklarınızın,özellikle de o ölçümlerin (mesela 6,5 trilyon km) Kuran’ın hangi ayetlerinde yazdığını da bizimle paylaşabilirmisiniz?
        Özellikle 1400 yıl önce kullanılmayan (metre 1960 da pariste sabitlendi) ‘’ sn.Toro’dan’’

        Bizim burada gösterdiğimiz açıklama ile kur’an’ın bilimle çelişmediğini anlatmaktır.Zira kur’an’ın yedi sema açıklaması buradaki açıklmayla uyumlu olduğunu görüyoruz. Km.nin ifadesi kur’an’da geçtiğine dair bir iddiamız da olmamıştır bizim söylediğimiz şey sadece kur’an’daki yedi sema ifadesinin bu tür açıklamaya uygun olduğunu göstermektir.Siz yapılan yorum ve açıklamalarda sarf edilen her ifadenin kur’an’da olup olmadığını arıyorsanız,yorum ve açıklamaların ne olduğunu henüz anlamış değilsiniz demek.!!!

        Özetle, kur’an’ın hiçbir ayeti akıl,mantık ve gerçek ilimle çelişmez,çelişir gibi görülen yerlerin tamamı hatalı meal ve yorumlardan kaynaklanıyor,Bu nedenle var gibi görülen sorunlar asla kur’an dan kaynaklanmamaktadır.

        Saygılarımla.

      • 1okuyucu dedi ki:

        Bilâl;

        —-Kur’an, yedi farklı semadan bahsediyorsa, ‘’ الله اعلم ‘’ bunun anlamı yedi farklı manyetik mekan diye açıklamak ayetin tefsiriyle uyumlu olur,ayetleri tefsir etmek ise kur ‘an ‘ın muhatabı olan ve araştırıp öğrenme yeteneğine sahip olan biz insanlara düşer. (senden alıntı)

        ona ne şüphe Bilâl bey? sizin gibi dinde alimleşmiş ulema takımı dururken, bizim gibi kalp gözleri kapalı, kulakları tıkalı, kör, sağır, hiçbir şeyden anlamaz insanlar mı öğrenme yeteneğine sahip olacak? o nedenle kendinle ne kadar öğünsen azdır, dolayısıyla siz nasıl uygun görüyorsanız muhakkak öyledir? bizler sizin kavrama yeteneğinize, öğrenme yeteneğinize ne diyebiliriz ki?

        —Önce muhatabınızın bu tür kur’an dışı uydurma rivayetlere inanıp inanmadığını,bu konuda neyi düşündüğünü öğrenmelisiniz,yoksa burada olduğu gibi diğer bütün önyargılarınızda da daima yanılgıya düşersiniz.!!! (senden alıntı)

        biz, aslı yakıldığı için eldeki mevcut kitaba kuşkuyla yaklaşırken, peygamberin ölümünden yaklaşık 100 yıl sonra yazılmış, üstelik hadislerin yazıldığı kitabın korunacağı garanti edilmemişken bırak kuşkuyu, yaşanmış olaylar hariç bir tek kelimesine bile itibar etmeyeceğimizi anlaman gerekir,

        ben o temenniyi mirac hadisine inananlara ufak bir katkın olsun anlamında söylemiştim, ama sen merak etme, bir süre sonra onlar 7 kat göğü 7 manyetik alan olarak değiştiriler?

        bu arada benim açımdan mevcut kitabın hiç bir sakıncası yok, çünki mevcudu tanrıyı yerin dibine batırıyor, eğer aslı yakılmamış olsaydı, herhalde al aslını vur mevcuda gibi bir ifade kullanmamız gerekecekti?

    • Cumali Tatlı dedi ki:

      rashid Kuranı daha iyi anlamanız adına size Sayın Mehmet Okuyanı dinlemenizi öneririm.
      bu adamlara ne söylesen boş. seni dinliyormuş gibi yapıp dogru söyledigin birşeyi bile kabul etmiyorlar.
      bu adamlar ön yargılı. Beyaz desen kara derler kara desen beyaz derler.
      bence burda seni anlamak istemeyen at gözlüklü kisilere birseyler yazarak boşa zaman gecirecegine Mehmet Okuyanı takip et.
      bende kuranı bu insandan anlamaya calısıyorum.

      https://www.facebook.com/OkuyanMehmet?fref=nf

      • toro dedi ki:

        Sayın Cumali Tatlı,

        Sizi tebrik ederim! İnsanları ne güzel de Kuran’a yönlendiriyorsunuz!

        Şimdi siz söylemeseydiniz arkadaşınız Kuranın ilk emrinin ”OKU” değilde, ”MEHMET OKUYAN sadece sen oku” olduğunu, içinde kendisi için ”APAÇIK” değilde ”MEHMET OKUYAN’a apaçık” yazdığını nereden bilecekti?

        Dolayısyla kendisinin OKUYUP, ANLAYAMACAĞI şeyler için OKUMASI ve ANLAMASI tanrı torpiliyle tescillenmiş kişilere yönlendirilmelidir!

        Ne de olsa Kuran’daki tanrı ”bütün dünya insanlarının” değilde sadece bir takım insanların kendisini OKUMASINI ve ANLAMASINI istiyor. Diğerlerinin o kapasiteye sahip olmadığınıda çok iyi biliyor! Çünkü onlar bizzat onun tarafından okumaları ve anlayışları kıt olacak şekilde yaratıldı!

        Sizde tabi ki, tüm bunların şahidi ŞIRACI olarak insanları neye yönlendireceğini çok iyi bilenlerdensiniz!

  630. Cumali Tatlı dedi ki:

    Ne alakası var?
    Ben adama Kuranı okuma sadece Mehmet Okuyanı dinle demiyorum ki.
    Okudugun ayetlerin anlamını birde bu insandan dinle diyorum.

    mesela ben cihad kavramını adam öldürmek, kesmek, şiddet vs bu şekilde algılıyordum.
    diyanette ki cihad da bu düşündemi destekliyordu fakat Mehmet Okuyandan dinledikten sonra öyle olmadıgını gördüm.
    mesela Diyanette (isra) suresinde kadınlarınıza hafifce vurabilirsiniz yani dövebilirsiniz diyor.
    Bunu birde bu insandan dinleyin bakalım Kuran kadınlarınızı dövebilirmisiniz diyor?

    Kuranda en ufak bir şiddet önermesi dahi olmadıgını Kuranı yaşayan bu güzel insan bize kanıtlarıyla söylüyor.
    aksini söyleyenler varsa eger ön yargısız ve gercekten anlama istegiyle bu insana kulak versin.
    dogru bildigimiz şeylerin aslında ne kadar da yanlış oldugunu bu güzel insan bize tek tek söylüyor.

    Ben insanın Kuran ayetleri açıklamalarının tümüne inanıyorum.
    Diyanette öyle yazıyor diye öyle anlamak zorunda degil kimse.

    Ayrıca bu insanın para karsılıgında programlara cıktıgını söyleyen kisiler.
    izleyin ne kadar para alıyormuş bizde ögrenelim.

    • toro dedi ki:

      Sayın Cumali Tatlı,

      Size bir soru sormama izin veriniz! Siz kuranı okumak, anlamak ve bazen başkalarına anlatmak eylemleriniz karşılığında para kazanıyormusunuz? Yani sizin inancınız sizin aynı zamanda mesleğiniz mi?

      Şimdi şu bilgilere bakıverin;

      AKADEMİK VE İDARİ GÖREVLERİ

      Sıra
      Görev
      Tarih

      1.
      Temel İslam Bilimler Bölüm Bşk. Yardımcılığı
      1995-1997

      2.
      Temel İslam Bilimleri Tefsir Usülü ve Tarihi Bilim Dalı Başkanlığı
      1995- Devam ediyor

      3.
      Dekan Yardımcılığı
      2000-2002;
      2008- 2009

      4.
      Fakülte Yönetim Kurulu Üyeliği, (Yrd. Doçent temsilcisi)
      1998-2001

      5.
      Fakülte Yönetim Kurulu Üyeliği, (Doçent temsilcisi)
      2003-2006

      6.
      Fakülte Kurulu Üyeliği (Prof. Temsilcisi)
      2008- Devam ediyor

      7.
      Fakülte Yönetim Kurulu Üyeliği (Prof. Temsilcisi)
      2009- Devam ediyor

      Sanırım bu görevlerin hiç birinde maaş almıyordu! Ya da,

      Necmuddin Daye ve Tasavvufi Tefsiri
      http://www.kitapyurdu.com/kitap/default.asp?id=57323

      Kur’ân-ı Kerîm’e Göre Kabir Azabı Var Mı
      http://www.kitapyurdu.com/kitap/default.asp?id=134530

      Kısa Sûrelerin Tefsîri I-II-III-IV
      http://www.goncakitap.com.tr/kisa-surelerin-tefsiri-mehmet-okuyan-4-cilt-pmu1033

      Ayrıca Kısa Sûrelerin Tefsîri V baskıdaymış VI yı ise yazıyormuş.

      Gazetelerde ve dergilerde yayınlanan onlarca makaleyi yazmıyorum bile!

      Sanırım bu kitaplarda para kazanılmayan amme hizmetleri!

      Bu noktada sormak isterim bu tanrı bilimi üzerine Prof. olan kişi hayatını neyin sırtından idame ettiriyormuş? Paraya çevirdiği şey nedir? Mesela siz bu arkadaşı bedavadan TV de konuşuyor sanıyorsunuz! Peki bu bedavadan konuşan arkadaşı TV de gördükten sonra farkedip kitaplarını aldığınızda, o arkadaş TV ye bedevadan mı çıkmış oluyor?

  631. Cumali Tatlı dedi ki:

    (Kur’ân-ı Kerîm’e Göre Kabir Azabı Var Mı) kitabını 2 saat önce gelen kargo dan aldım.
    ve bunca yıl hakikatlardan uzak kalmış birisi olarak ögrenmek adına almaya da devam edecem.

    Akademik idari görevleri süresince para alıp almadıgı beni ilgilendirmiyor.
    Almışsa da haktır.

    Tv’lerde saatlerce soytarılık yapan, yemek tarifleri veren, din adına insanları kandıran, cinsel icerikli ürünler satarak para kazanan şaklabanlar, ve niceleri cirit attarak tomarla para kazanıyor buna birşey yok.

    Ama bizim icin hakikatı görsel ve yazılı olarak bizlere aktaran bu insan sattıgı kitaplardan 3 5 kuruş alıyor diye göze batıyor öylemi?
    üstelik tek amacı insanları bilgilendirip uyarmak adına, Kuranı anlamaya çalışın diyip anlamamıza yardımcı olmasına ragmen?

    ben anneme ölümden sonra yeniden diriltilecegimizi, ve ahiret yurdu varmış dedigimde
    bana inanmadıgı gibi birde dinlemek ve beni anlamak istememişken senin beni veya senin lehine konuşan insanları anlamanı beklemek zaten aptallık olur.

    iyisimi
    yukarıda saydıgım tv şaklabanlıgı seceneklerinden birine katkın olması adına herhangi birini secebilir, hatta siparis verebilirsin.

    • 1okuyucu dedi ki:

      Cumali Tatlı;

      —-Tv’lerde saatlerce soytarılık yapan, yemek tarifleri veren, din adına insanları kandıran, cinsel icerikli ürünler satarak para kazanan şaklabanlar, ve niceleri cirit attarak tomarla para kazanıyor buna birşey yok.
      Ama bizim icin hakikatı görsel ve yazılı olarak bizlere aktaran bu insan sattıgı kitaplardan 3 5 kuruş alıyor diye göze batıyor öylemi? (senden alıntı)

      mal pazarlayanları örnek göstererek din pazarlayanları mazur göstermeye çalışman takdire şayan?

      senin şu muhteşem hocana sor bakalım, bakara-178 hakkında ne düşünüyor?
      yada yeryüzü için yaratılan bir varlığın yeryüzüne gönderilmesi gerekirken adına cennet denilen özel bir bölmeye niye alındığını sor bakalım, Adem yasaklanan meyveyi yemeseydi ne olurdu sor bakalım? şimdilik bu kadar, cevabı öğrenip söylediğinde sıra savaş ayetlerine gelecek.

    • toro dedi ki:

      Sayın Cumali Tatlı,

      Görüyorum ki artık hüküm kesmeye başladınız;

      ”Akademik idari görevleri süresince para alıp almadıgı beni ilgilendirmiyor.
      Almışsa da HAKTIR.” sizden alıntı

      İyi o halde önce o arkadaşa sorun muhtemelen cevap veremeyeceği için sonra kendiniz kuranda arayın! Ve bulup gösterin bana,

      Kuranın neresinde tanrınız ”beni meslek yapabilir ve benim üzerimden para kazanabilirsiniz” diyor? Bulamadığınızda ”HAKTIR” hükmünüzün tanrı nezdinde size nasıl döneceğini düşünürsünüz! Eğer bu sorgulamayı yapmaya başlarsanız dünya üzerinde sadece tanrıyı kullanarak ekmek alan kaç milyon din adamı olduğunu düşünün! Sonra gözleriniz kapatın ve anılarınızda arayın, bu güne kadar açlıktan ölen kaç tane din adamı duydunuz? Sonra vicdanınız elverirse açlıktan ölen normal insanlarıda düşünmeye başlayabilirsiniz! Onların yani normal olup açlıktan ölen insanların tek suçları son çare olarak bile tanrı sırtından geçinmeyi düşünmemeleri midir?

      Ondan sonra televizyonda soytarılık yapanları tartışırız! Ondan sonra ben size o soytarılar size soytarılıklarını ”tanrı için yapıyoruz” mu diyorlar, diye sorarım!

  632. Cumali Tatlı dedi ki:

    (mal pazarlayanları örnek göstererek din pazarlayanları mazur göstermeye çalışman takdire şayan?)

    Siz zaten hayata sadece kendi pencerenizden bakmayın çok seversiniz.
    ben mal pazarlayanlar olarak kastetmemiştim ama neyse bunun üzerinde durmıcam simdi.

    baraka 178 ayeti ile ilgili birşey duymadım.
    siz söyleyene kadar da ayet hakkında birşey düşünmemiştim ama şimdi okuyunca az çok ne demek istedigini kendimce anlayabiliyorum.
    Eger benim gibi ilk okul mezunu bi insan o ayeti az cok kendince anlayabiliyorsa senin ve herkesin anlaması lazım.
    Herkesin acıkca anlayacagı bişeyi de söyleme geregi duymamış olabilir.
    ama olurda o ayet hakkında bi konuşmasını bulabilirsem seve seve paylaşırım.

    (yada yeryüzü için yaratılan bir varlığın yeryüzüne gönderilmesi gerekirken adına cennet denilen özel bir bölmeye niye alındığını sor bakalım)

    bu sorunuzun cevabı tümüyle burda.
    İnsanlıgın yaratılış sürecinden, hz. Adem’in ilk (cennete miydi yoksa yeryüzünde miydi) sorusuna da mantıklı ve tatmin edici cevaplar bulabilirsiniz aşagıda ki linkten.

    http://www.hilaltv.org/yeni/videos.php?catid=173&catname=%DDBRET%20ALDIN%20MI%20?&pageID=5

    HZ. ADEM ve HALİFELİK-A
    HZ. ADEM ve HALİFELİK-B

    iNSANLIĞIN YARADILIŞI-A
    iNSANLIĞIN YARADILIŞI-B

    • 1okuyucu dedi ki:

      Cumali Tatlı;

      —baraka 178 ayeti ile ilgili birşey duymadım.siz söyleyene kadar da ayet hakkında birşey düşünmemiştim ama şimdi okuyunca az çok ne demek istedigini kendimce anlayabiliyorum. (senden alıntı)

      Bakara-178’den ne anladığını yazıverseydin de, bizde öğrenmiş olsaydık,

      —bu sorunuzun cevabı tümüyle burda. İnsanlıgın yaratılış sürecinden, hz. Adem’in ilk (cennete miydi yoksa yeryüzünde miydi) sorusuna da mantıklı ve tatmin edici cevaplar bulabilirsiniz aşagıda ki linkten. (senden alıntı)

      bana din tacirlerini pazarlamaya kalkma,

      ben o din tacirlerini uzun yıllardır dinliyorum, hangisinin ne dediğini neredeyse adeta ezbere biliyorum, şimdiye kadar sorduğum sorulara cevap verdiklerine hiç şahit olmadım.

      ayrıca, düşünmenin, öğrenmenin, anlamanın tahsille bir ilgisi yok, yani aklını mantığını kullanmanın tahsille bir ilgisi yok, hatta yaşla bile bir ilgisi yok.

  633. Cumali Tatlı dedi ki:

    Ademin cennette olmadıgına dair yorumu bu başlıkta izleyebilirsin.
    İBLİS’İN CENNETTEN ÇIKARILMASI-B

  634. rashid dedi ki:

    @@ lütfen sonuna kadar okuyunuz.

    Cumali tatlı,
    Kuranı bende okurum, dikkat edilmesi gereken şey cımbızla ayet seçip sonuç bu dememek,
    kapesiten yoksa veya tembellik ediyorsan m. okuyanı dinlersin veya tefsirleri okursun.
    Fakat bu kaynakları kim anlatıyor veya yazıyorsa onun çizdiği profilde iman edersin.

    Mesela bir ayette dağları sabit kıldık der bir ayette sabit sandığınız dağlar bulut gibi hareket eder der.
    Hemen bur da çelişki var dersin halbuki bir önceki ayette kıyamet saatini ifade ederek sabit sanılan dağların bulutlar gibi hareket edeceğini anlatır.
    Müslümanlar bakın burada bilimsel bir olay var derken ateistler ise burada çelişki var derler…
    Halbuki olay bambaşkadır.
    Önemli olan o anki konunun ne anlatmak istediğini doğru hedeflemektir.
    Bu nedenle bir çok ateist eleştirisi boşa çıkıyor.
    Veya kuranda mucize diye atfedilen bir çok olay malesefki bugün zorlamalar ile bilimsel gibi sunuluyor.
    Kuran %100 çelişkili bir kitap değildir.
    Hatta çelişki bulmak çaba ister.

    Ben yaratıcı ile her şeyin daha manalı olduğuna inanan biriyim.
    Her şeyi bir tesadüfe bağlamak yersiz bir idda gibi.

    Şimdi bu kitap tanrıdan bir mesaj diyorsak.
    İnsan iki şeyi merak ediyor.
    1- Öyle ise bu kitap çok evrensel olmalı !
    2 – Bilimsel çelişki olmamalı ve sadece bir bölgeden argümanlar içermemeli !

    @@
    Ben size ilk mesajımda bir kaç soru sordum neden orta doğu diye yada başka yerlerde neden resul veya kitap çıkmadı?
    Yada sen bir hindu olsaydın sonun ne olacaktı?
    İşte bu gibi soruların cevabı verilemiyor yani evrensellik bulamıyorsun uzay ayetlerinde de malsefki öyle.
    Kuranda bi bakıyorsun yahudiler bi tarafa tüm kavimler bir tarafa ne kutsal bir kavimmiş. diyorsun?
    Gerisi ne olacak? gökten yağan nimetler ve mucizeler ..vs..

    Örneğin bu kitapta yaratıcı, göğü yere düşmesin diye tuttuğunu söylüyor.
    İster atmosfer tabakası kast edilsin ister uzay kast edilsin yine bilimsel olarak mantıksız geliyor bu ifade.
    Dünya uzayda bir gezegendir. uzay nasıl dünyaya düşebilir?
    Bunun gibi bir çok ayet var.

    Müslüman alimler, yaratıcı hakkında birçok palavra uydurdular.
    Kuranda bile olmayan şeyleri uydurdular.
    Kitapta yaratıcı hem zamanı kullanıyor, hemde bir mekanda bulunuyor.
    Alimler ise Allah zamandan ve mekandan münezzehtir derler.
    Oysa buna delil tek bir ayet bile yoktur. hiç bir ayette zamanı da ben yaratım demez
    Alimlerin Kader konusuda ayrı bir saçmalamadır.
    Kader kuranda ölçülü yartılışı ifade eder.
    Yoksa imtihanın manası yoktur.

    kısaca tek bildiğimiz ölüm gerçeği.
    ölene ne oluyor bilmiyoruz milyarlarca insan, hayvan veya galaksi neden var oldu neden ölecek tüm bu curcuna niye var?
    tanrının yokluğuna o kadar argüman varsa varlığına da delil birçok argüman var bunu unutmamak gerek.

    • bilal dedi ki:

      Sn.rashid,

      1-Mesela bir ayette dağları sabit kıldık der bir ayette sabit sandığınız dağlar bulut gibi hareket eder
      Hemen bur da çelişki var dersin halbuki bir önceki ayette kıyamet saatini ifade ederek sabit sanılan dağların bulutlar gibi hareket edeceğini anlatır. ‘’ sizden alıntı ‘’

      Nacizane kur’an arapçasını anlayan biri olarak kur’an’da dağların sabit (donuk) olduğunu söyleyen bir ayeti bulamıyorum,bu durum sadece hatalı meallerden kaynaklanıyor.İlgili ayete dağlar için ‘’رواسي ‘’ yani ‘’ kökleri arzın derinliklerine yerleşen metin dağlar.’’ İfadesi kullanılmıştır. Arapçada donuk (hareketsiz) kelimesinin karşılığı ise ‘’جامد ‘’ camid ‘’ifadesidir. NEML-88.ayete dağlar için‘’ camid ‘’ Fussilet-10.ayete ise ‘’revasi ‘’ ifadesi kullanılmıştır. Bu iki kelimenin anlamı asla aynı değildir.’’Camid’ kelimesinin anlamı DONUK,HAREKETSİZ. ‘’REVASİ’’ kelimesinin anlamı ise ‘’Kökleri yerin derinliklerine yerleşmiş metin dağlar demektir.Yani her iki ayete dağların farklı konumlarından söz ediliyor.
      Neml-88.ayte dağların donuk olmadığına vurgu yapılıyor.Burada dağların hareketinden söz edilirken,üzerinde bulundukları dünya gezegeniyle birlikte hareket ettiğine vurgu yapılmaktadır.Çünkü dağların hareketi ancak dünya gezegeninin hareketiyle mümkün olabilmektedir.Bu nedenle Neml-88.ayet aynı zamanda dünya gezegeninin uzaydaki hareketine işaret etmektedir. ‘’الله اعلم ‘’

      Ayrıca bu olay anlatıldıktan sonra ”…..İşte bu, her şeyi muhkem ve mükemmel yapan Allah’ın sanatıdır…” ifadesiyle her ne kadar önceki ayete kıyameten söz edilmiş olsa bile bu ayetin kıyametle alakalı olmadığının anlamı çıkmaktadır.Çünkü o gün dağların,dünyanın,evrenin ve her şeyin denge ve düzeni bozulmaktadır,oysa bu olay anlatıldıktan sonra ‘’ .İşte bu, her şeyi muhkem ve mükemmel yapan Allah’ın sanatıdır”

      Fussilet-10.ayete ise dağların‘’camid ‘’donuk ve hareketsizliğinden değil,köklerinin arzın derinliklerine yerleşmiş metin dağlardan söz ediliyor.

      NEML-88:
      “Bir de o dağları görür, donuk ve hareketsiz sanırsın; Oysa onlar bulutların yürüdüğü gibi yürümektedirler. İşte bu, her şeyi muhkem ve mükemmel yapan Allah’ın sanatıdır. Muhakkak ki O, sizin yaptığınız her şeyden haberdardır.” (Neml, 27/88)

      Dağların yürümesi,dünya gezegenin yürümesine (hareketine) bağlıdır.yani asıl burada dünyanın uzaydaki hareketine vurgu yapılmaktdır.Çünkü bu hareket bulutların hareketine benzetilmştir.

      Ayrıca her ne kadar önceki ayete kıyameten söz edilmiş olsa bile bu ayetin kıyametle alakalı olmadığının anlamı çıkmaktadır.Çünkü o gün dağların,dünyanın,evrenin ve her şeyin denge ve düzeni bozulup yıkılmaktadır,oysa söz konusu ayete bu olay anlatıldıktan sonra ‘’ dağların bulutlar gibi hareketlerinden söz edilirken ‘’ bu olay için muhkem ve mükemmel Allah’ın bir sanatıdır ‘’denilmiştir. Yani denge ve düzeni bozulan,yıkılıp harabeye uğrayan bir şeye böyle ifadelar kullanılamaz.Bu nedenle buradaki dağların hareketinden söz edilmesi bence kıyametteki dağların havaya saçılıp dağılmasıyla hiç bir alakası yoktur.Çünkü o günde DAĞLAR için ‘’تمر ‘’ temurru ‘’bulutlar gibi geçerler değil, ‘’وتكون كا لعهن المنفوش‘’ ve dağlar da havaya saçılmış rengarenk yünler gibi olurlar.’’(Karia-5)
      deniliyor.. ‘’الله اعلم ‘’

      FUSSİLET-10:
      Arza,üstünden ağır baskılar (kökleri derinliklere giden sağlam dağlar) yaptı. Onda bereketler yarattı ve onda arayıp isteyenler için gıdalarını takdir etti.(bütün bunları) dört günde (evrede) yaptı. (Fussilet-10)

      İşte her iki ayet arasında asla bir çelişki yoktur,aslında var gibi görülen sorunların tek kaynağı hatalı meal ve yorumlardır.

      2- Örneğin bu kitapta yaratıcı, göğü yere düşmesin diye tuttuğunu söylüyor.
      İster atmosfer tabakası kast edilsin ister uzay kast edilsin yine bilimsel olarak mantıksız geliyor bu ifade.
      Dünya uzayda bir gezegendir. uzay nasıl dünyaya düşebilir ?
      Bunun gibi bir çok ayet var. ‘’ diyorsunuz ‘’

      Sema (gök) sadece uzay boşluğu değil,aynı zamanda içinde barındırdığı bütün gök cisimlerinden ibarettir.Öncelikle bunu bilmek lazım.!!!

      HAC-65.AYETİNİN DOĞRU MEAL VE AÇIKLAMASI !

      HAC-65:ويمسك السماء ان تقع علي الارض الخ ‘’ O,(Allah) semanın (bir gök cisminin) dünya ile birleşmesini önlemektedir…’’

      a) Burada çoğul olan ‘’samavat ‘’ değil,tekil olan ‘’sema’’ geldiğine göre her hangi bir gök cismi ifadesidir…Yani bir gök cisminin dünya yörüngesine girip bir araya gelmesini veya onunla çarpışmasını önlemeketdir..Ama bu olaylar hiç olmayacak anlamına da gelmez. çünkü kıyamet miadi gelince bunların yörüngelerinden çıkıp dünya ile veya birbirbirleriyle çarpışacaklar.Ayetin sonunda da ‘’ الاباذنه ‘’ ancak onun izni ile olur.’’ Yani Allah dilediğin de bu olayalar da gerçekleşecek” deniliyor…

      b) Bu ayete ‘’تسقط ‘’ taskut ‘’ düşmek ‘’ kelimesi gelmemiş,bilakis ‘’تقع ‘’bir arada olmak,birleşmek,çarpışmak gibi anlamlara gelen bir kelime gelmiştir..’’ Yani meallerde hata vardır..çünkü ’’سقط ‘’ ile ‘’وقع ‘’ arasında mana farkı vardır.‘’سقط ‘’ üsten,yukarıdan düşmek, ’’وقع ‘’ ise har hangi bir taraftan ona doğru gelmek,onunla bir arada bulunmak, çarpışmak vs.anlamlarındadır…(الله اعلم ) ayet bunu ifade ediyor….!!!

      Özetle,kur’an’da bilimle çelişen tek bir ayet yoktur,çelişir gibi görülen yerler tamamen hatalı meal ve yorumlardan kaynaklanıyor.!!!

      Saygılarımla..

      • rashid dedi ki:

        @@@@@ Bilal dostum,

        @@ 1- O kadar zorluyorsunki tefsirlerin, tevillerin havalarda uçuşuyor.

        Özetle Aşağıdaki ifadelerin herşeyi anlatıyor.
        “Dağların yürümesi,dünya gezegenin yürümesine (hareketine) bağlıdır.yani asıl burada dünyanın uzaydaki hareketine vurgu yapılmaktdır.
        Çünkü bu hareket bulutların hareketine benzetilmştir.”

        Nasıl böyle bir alaka kurdun demicem çünkü inandığın şeyi haklı çıkarma çabası sana bunları söyletiyor.
        Dediğim ayette geniş zamanlı bir anlatım olduğu için o saate geldiğinde olacak şeyler yine anlatılıyor olabilir.
        NEML-88: için farklı tefsir ve görüşler tarih içinde yapılmış zaten.
        Ha illa diyorsunki dağlar bulut gibi hareket ediyor ve buda dünyanın uzaydaki hareketinden ötürü (bilim dışı olsada) düşüncene saygı duyarım.

        işin garibi ben ayeti çelişkiden uzaklaştırırken sen çelişkiye sokuyorsun neyse..

        @@ 2- HAC-65 “O,(Allah) semanın (bir gök cisminin) dünya ile birleşmesini önlemektedir.”

        Bu ayet neyi fade ediyor biliyormusun?
        Ondan daha önce indirilen bir ayet vardı.

        ENBİYÂ-30
        İnkâr edenler (kâfirler), semaların ve arzın bitişik olduğunu görmediler mi?
        Sonra Biz, o ikisini (birbirinden) ayırdık. Ve her canlı şeyi sudan yarattık. Hâlâ inanmazlar mı?

        Bak yer(dünya) ile göklerin ikisinide birleşikken birbirinden ayrımış.
        burada semavat geçiyor yani çoğul, (uzay bu evren ne dersen de artık)
        Hiç koca semavat ile küçücük bir gezegen bitişik olabilir mi?
        Sen şimdi burdaki manası gökler olan ifadeyi tutacan uzaydaki gök cisimleri diyecen gene mantıksız.
        sonra tekrar bunlar birleşmesin diye HAC-65 te tutuyorum diyor anladın mı?

        @@ 3 – Çoğul-tekiil diyerek çok fena teviller ediyorsunuz.
        Sema gök demek semavat gökler yani çöğul gök ve tekil gök ifadeleri var kuranda.
        göğü 7 kat olarak düzenliyor. topluca bunlara gökler deriz yani semavat,
        Hatırla ilk katmanı yani göğü kandillerle süsledik diyor ya?
        kesinlikle sema kelimesine gelen tekil veya çoğul takılarla uzaydaki bir nesne kast edilmiyor.
        Bir alan, boşluk veya katman kast ediliyor.

        sen tutuyorsun tekil çoğul eklerini uzaydaki cisimlere yoruyorsun.
        sema olursa bir gök cismiymiş semavat olursa başkaymış.
        ozamn kuranda geçen sema ayetleri tam bir kaos acaba ne kast ediliyor?

        kısacası hac 65 te şöyle bir ifade olabilirdir.
        “göktekilerin yeryüzüne düşmesini engelleyen odur” diye olsa çelişik bir durum olmazdı.

        Saygılarımla..

      • bilal dedi ki:

        Sn.rashid,

        ‘’ Hiç koca semavat ile küçücük bir gezegen bitişik olabilir mi?
        Sen şimdi burdaki manası gökler olan ifadeyi tutacan uzaydaki gök cisimleri diyecen gene mantıksız.
        sonra tekrar bunlar birleşmesin diye HAC-65 te tutuyorum diyor anladın mı? ‘’ sizden ”

        ENBİYÂ-30.ayete ‘’ semavat ve dünya gezegeni ‘’ yaratılmadan önceki tek madde halindeki duruma vurgu yapılmaktadır.Yani bunlar yaratılmadan önce tek ve bitişik bir madde idi.(buna ilk atom veya kozmik yumurta da diyebiliriz)

        Sonra da ‘’الله اعلم ‘’ evrenin bu ilk maddesinde meydana gelen Big bang gibi büyük bir patlama sonucu uzaya dağılan gazdan (enerjiden) tüm gök cisimleri,güneş sistemi,gezegenler ve dünyamız yaratılarak bukünkü hale getirilmiştir. İşte söz konusu ayete bu duruma vurgu yapılmıştır.

        Bunun böyle olduğunu bildikten sonra ‘’ Hiç koca semavat ile küçücük bir gezegen bitişik olabilir mi? …‘sonra tekrar bunlar birleşmesin diye HAC-65 te tutuyorum diyor anladın mı? ‘’ şeklindeki sorunuzun hiç bir anlamı ve mantıkı kalmadığını düşünüyorum.

        Saygılarımla..

      • yasir dedi ki:

        rashid. Enbiya 30 ayetinde çoğul olarak-göklerden kasıt atmosfer ve katmanları ard-yer’den tekil olarakta yaşadığımız yer küreden bahsedilmektedir…Kuranda Evrenin yaratılmasına vurğudan ziyade yaşadığımız dünyanın ve bu dünyayı saran atmosferin düzenlemesine vurğular vardır, binğ benğ denilen patlama olması için bir boşluğun yani sonzuz boşluğun zaten var olması gerekiyor olmayan bir yerde patlama nasıl olabilir ki?…
        Lakin en iyisini Allah bir büyük patlama varmıdır yokmudur bilemeyiz, varda olabilir yokta olabilir….

        Ve huvellezî halakas semâvâti vel arda fî sitteti eyyâmin ve kâne arşuhu alâl mâi li yebluvekum eyyukum ahsenu amelâ(amelen), ve le in kulte innekum meb’ûsûne min ba’dil mevti le yekûlennellezîne keferû in hâzâ illâ sihrun mubîn(mubînun).11/HÛD-7

        Hanginizin amelinin daha güzel olduğu hususunda sizi denemek için gökleri ve yeri altı günde yaratan O’dur. Bundan önce ise O’nun Arş’ı su üzerindeydi. Onlara: ‘Siz ölümden sonra diriltileceksiniz’ desen inkar edenler mutlaka: ‘Bu apaçık bir sihirden başka bir şey değildir’ derler.11/HÛD-7

        Hud 17 ayetini okuduğumuzda Dünyanın sular ile kaplı olduğu ve atmosferin olumadığı zamanlara atıf yapıldığını düşünmekteyim, akbinde 6 evrede yer ile göklerin düzenlerndiği anlatımlmaktadır yani yer ile göklerin bitişik yani oksijeni muhafaza edebilecek katmanların oluşmadığı ve bunların 6 evrede oluştuğuna vurğular vardır…
        Kuranda gökleri direksiz tavangi tutmaktan kasıt yini bizim yaşamamız için gerekli gazları tabakalar halinde göz katmanları oluşturulması ve aynı şekilde gökleri düşmesin diye tutmaktan kasıt bu gök tabakalarının hepsinin menzilerinde ve görevlerini tayin edildikleri şekilde içra etmeleri kastedilmekte gök katmanlarının birbirlerine karışıpta dünyada yaşayan camlıların yaşaması için gerekli yaşam ortamının bozulmadığı vurğulanmaktadır…Ne taraftan bakıldığına bağlıdır, nasıl bakarsan öyle görürsün, mantıksızlık ararsan onuda bulursun ama bulduğun mantıksızlık sadece senin bulmak istediğindir, Allah ve kuranda olan değildir, zaten yokturda ve bulamassında…
        Her dilin kendine has uslupları vardır bunları birebir cevirmeye kalktığında illaki mana kaymaları olacaktır…Kuranda hem insanın alğısına göre anlatım vardır hemde her insanın anlamayacağı tarzda anlatımlarda vardır.

        Bunları bilmek tabiki çok güzel, lakin bu ayetler aynı zamanda çiftli manalarada gelebilir, hesas olan kişinin ahlaklı-dürüst-adalaetli olması ve etrafındakikilere huzur-selam verebilmemsi…Dinin asıl temeli bu gibi bireyler oluşturmasıdır, bilim-ilim ise hızlı ilerlemesindense ağır ilerleyip bu vasıflara sahip kişilerin elinde olmasını terçih ederim.

        Uzun mandır yoktum… HERKEZE SELAMLAR, okuyucu,toro ve başka arkadaşlar ile kölelik-çariyelik gibi konuları tartıştığımız bir başlık vardı bulamıyorum, hanği konu başlığı altındaydı veya link verirseniz sevinirim…

      • 1okuyucu dedi ki:

        Yasir;

        —Şimdi atıcaçam kendimi aşağıya (senden alıntı)

        en son yazdığın mesajda kendini pencereden aşağıya atmaktan söz etmiştin?

        uzun zamandır görünmediğin için bana kızarak kendini pencereden aşağıya attığını, vücudunda meydana gelen çatlaklar nedeniyle bazı uzuvlarının alçıya alındığını, o nedenle yazamadığını düşünmüştüm, eğer kendini pencereden aşağıya attıysan geçmiş olsun diyelim?

        —Uzun mandır yoktum… HERKEZE SELAMLAR, okuyucu,toro ve başka arkadaşlar ile kölelik-çariyelik gibi konuları tartıştığımız bir başlık vardı bulamıyorum, hanği konu başlığı altındaydı veya link verirseniz sevinirim… (senden alıntı)

        ben kendi yazdığım mesajları bulamıyorken, senin mesajlarını hangi konu veya konulara yazdığını nereden bileyim, sen nerede kaldığını hatırlamıyorsanda bir şeyler söylemeyi dene, biz sana yeni söyleyeceğin şeyleri daha önce söyleyip söylemediğini hatırlatırız?

      • yasir dedi ki:

        Okuyucu;
        O başlığı ararken görmediğim ve bana yazılmış bir yazıya cevap yazdım…O başlığı bulamadım…Bana yazılan cevaplara istinaden yazmak isterim…
        İlğin alakan için sağ ol.

  635. karaca dedi ki:

    kuranda bu bilgi varmı bilen varsa izah edebilir bizde öğrenmiş oluruz
    Allahın yarattığı varlıklar içerisinde akıl kime nasib edilmiştir. eğer sadece insana diyorsanız
    o zaman aklın sadece insanda olduğu,onun dışında bütün yaratılanlarda akıl olmadığını kabul
    etmek mi gerekiyor.
    insan da akıl var buraya kadar tamam,dieğer varlıklara gelelim bunlar arasında melekler cinler,
    huriler periler,iblis cebrail.mikail,israfil,azrail,bunlarda yaratılan diğer varlıklar o zaman sadece insana akıl verildi ise bunlarda akıl yoktur,demek mi gerekir,eğer akıl denilen olay sadece insana ait ise,yani bir melek aklını olmadığı için kullanamazmı eğer varsa akıl yerine ne tahsis edilmiş olabilir.insandaki bütün duygu ve düşünceleri akıl algılar,ve mukayese yapar bunda bir sıkıntı yok olması gereken böyle ve devam ediyor gidiyor.
    ama melekler akıl olmadığını savunuyorsanız üzülme ,sevinme,paylaşma,şiddet,akıla mahsus bütün
    işlevleri bu durumda ne hissederler nede ne olduğunu bilirler varlıkları o zaman bir fıtrat üzerine kurulmuştur.o fıtrat üzerine varlıkları devam eder buraya kadar da tamam
    özellikleri çok kuvvetli olabilir,zaman mevhumu olmayabilir,her yerde bulunabilirler,yani kendilerine verilen güç sayesinde sınırları içerisinde istenilen veya müsade edilen işleri yapabilirler
    azrail can alır niye aldığını düşünmez bu durumda,cebrail vahiyleri indirir niye indirdiğini düşünebilirmi düşünemezmi bu ayet şunun için indiriliyor diye bir yorumda bulunamaz akıl olmadığı iiçin,keza diğerleri de öyle istenileni yaparlar.bir iş makinası gibi
    o zaman şu soru da beraberinde geliyor insanlar yaratılışları itibarıyla akıl sahipleri olduğu için
    diğer yaratılanlardan farklı tutulmuş bu fark nedeni ile meleklerin secde etmesi istenmiş olabilirmi
    bu konu hakkında kuranda bir ayet varmı varsa bilen bir arkadaş tarafından izah edilsin ki anlıyalım
    yine insan kendisine verilen akıl nedeniyle diğer yaratılanlardan üstün mü tutulmuştur,yorum yapabilecek olan varsa izah etsin dinleyelim.

    • Cumali Tatlı dedi ki:

      Melekler hakkında bilgi edinmek için verdigim linke bakarsanız
      MELEKLERİN ÖZELLİKLERİ-A
      MELEKLERİN ÖZELLİKLERİ-B
      başlıklı konulardan melekler hakkında yeterli bilgiye ulaşabilirsiniz.
      ayrıca ”Azrail” diye birşey yok. Kuranda da Azrail diye bir kelime bulamazsınız.
      dogrusu ”Ölüm melegi”dir ayrıca canı alan tek 1 melek degil 1’den fazla melektir.
      Bunu ben degil kuran söylüyor. Daha fazlası için şu linke tıklayın.
      http://www.hilaltv.org/yeni/videos.php?catid=173&catname=%DDBRET%20ALDIN%20MI%20?&pageID=5

      • Gencer dedi ki:

        Eğer sen söyleseydin İnanırdık.Kuran’da yazdığı için inanmıyoruz.Ayrıca Kuran söyleyemez..Çünkü bir varlık değildir.Sizin taptığınız bir put.Putlar cansızdır biliyorsun bir şey söyleyemezler.
        Ancak nerede sizde o akıl.Putperestliğin dibine vurdunuz.Kabeye tapının ,Kara Taşa tapının,Arabın birine tapının günde yüzlerce kez adını anın,Neyi diğü belirsiz bir Kitaba tapının.
        Eski Putperestler sizleri görseler Putperestleriklerinden utanırlardılar.

      • kadir dedi ki:

        sayın cumali kardeşim..

        ,”Melekler hakkında bilgi edinmek için verdigim linke bakarsanız
        MELEKLERİN ÖZELLİKLERİ-A
        MELEKLERİN ÖZELLİKLERİ-B
        başlıklı konulardan melekler hakkında yeterli bilgiye ulaşabilirsiniz.
        ayrıca ”Azrail” diye birşey yok. Kuranda da Azrail diye bir kelime bulamazsınız.
        dogrusu ”Ölüm melegi”dir ayrıca canı alan tek 1 melek degil 1’den fazla melektir.
        Bunu ben degil kuran söylüyor. Daha fazlası için şu linke tıklayın.” sizden alıntı..

        azrail ismi israiliyattır.. ayrıca bende bir zamanlar sizi gibi düşünüyodum.. yani bir insanın canını birden fazla melek alıyor diye düşünürdüm.. fakat kuranı dikkatli okuduğumuzda bunun böyle olmadığını, her insanın canını kendisine atanan sadece bir tane ölüm meleğinin aldığını bildiriyor..

        “deki; size vekil kılınan ölüm meleği canınızı alacak, sonra döndürülüp rabbinize götürüleceksiniz..” (kaf-11)

        “Melekler, o kâfirlerin yüzlerine ve sırtlarına vura vura ve “Tadın bakalım cehennem azabını!” diye diye canlarını alırken hallerini bir görmeliydin.” (enfal-50)

        bu ayette savaş meydanında birden fazla kafir öldüğünden birden fazla melekte canlarını alıyor.. her ölene sadece bir tane melek geliyor diyor düşünüyorum..

        tabi bu bilgiler dikkat çekmeye yöneliktir.. kurandan anladığım budur.. yanılıyor da olabilirim.. en doğrusunu allah bilir..

        saygılarımla…

      • 1okuyucu dedi ki:

        mağdur olduğunu iddia eden bir insan, zararını talep edebilmek için mağduriyetini kanıtlamak zorundayken?

        peygamber gönderdiğini kanıtlayamayan bir tanrı, ben tanrının elçisiyim diyene inanılmasını isteme, inanmayanları cezalandırma hakkına sahip değildir, çünki böyle bir hakkı olabilmesi için peygamber gönderdiğini kanıtlamak zorundadır,

        peygamber gönderdiğini kanıtlayamayan bir tanrının böyle bir hakkı olabileceğini iddia edenler, tanrının böyle bir ahlâksızlığı yapabileceğini kabul eden akıl ve mantık yoksunu kişilerdir? tanrının zekâsınıda hafife almaları da işin cabası?

      • yasir dedi ki:

        Güneş-ay-yıldızlar-toprak-su-Allahın emrinden çıkmayan bir sıradan bir insan-bir lider-bir bilim adamı vs bir çok şeyde melekedir…
        Melek-mülk-melik-malik bunlar M-L-K aynı köten türeyen kelimelerdir, Allahın yolunda olanlar ve Allahın kendisine belirlediği yolda ve tayinde ilerleyenler Allahın melekleridir, ileri gelenleridir, Allahın çalışanlarıdır…Görünmeyenlerde gözle görülmeyenler cindir, Cennet-cenin-mecnun- vs bir çok kelimede C-N kökündendir, cennet saklı bahçe demktir, cenin Ane karnında göremediğimiz çoçuktur-Mecnun aklı örtülmüş aklını kullanmayan kişilerdir, Aklı örtülmüş ve sağa sala saldıranlarada Cinnet geçirmiş denilir…
        İbliste aynı şekilde aşırı hırs- kin-nefret ve kibrinden dolayı Cinnerden olmuştur yani aklı örtülüp kendini kontrol edemeyenlerden ve yoldan çıkanlardan olmuştur…
        Melekül mevt-ölüm meleği veya melekler fark etmez, insanın canını alan şey onun ölüm meleğidir, bu bir hastalık olabilir, kaza olabilir-intahar olabilir-cinayet olabilir….

        Hadis ve nakil dininde anlatıldğı tarzdan metafizik varlıklar varmıdır? yokmudur? bunları Allah bilir…Biz Allahtan olan her şeye iman ederiz ve müteşabihler hakkında ve bize net açıklanmayanlar hakkında ne iman ederiz nede inkar ederiz…Bizim görevimiz Müslüman olup Allahın emrinden-ahidinden-sözünden çıkmadan Allaha (ibadet)Hizmet etmektir…
        Allahın sözü-ahidi-emrini öylemeye gerek yok…Naıl peygamber hevasından konuşmuyorsa bizlerde inşalah hevamızdan ve zanla-sınılarla konuşmuyoruz, bizlerde Allahın sözünden-ahidinden-emrinden konuşuyoruz, yani kurandan konuşuyoruz….
        Hadislerle-nakillerle-zanlarla-sanılarla konuşmuyoruz…

  636. Aleks Taşçıyan dedi ki:

    kuran da çelişki var diyen beyinsizdir.
    burada yazılanlara baktım da yüzeysel islami bilgiye sahip birisi bile bu anlattıklarınız karşısında size çoook güler. Çelişki arayan arkadaş daha neyi yazdığının farkında değil. Tevrat veya incil ile arasındaki farklardan bile bahsetmeye çalışmış ya çok güldümm bu kadar beyinsiz insanı Allah sanırım ibret olsun diye yaratmış. Neyse bay çelişki Rahman suresi 37. ayeti oku da cahil olduğunu Allah ın ilmi karşısında senin beynini her hücresinin çaresiz kaldığını anla.

    • rashid dedi ki:

      bay beyin bu ne şimdi?

      @Rahman 37 (İmam İskender Ali Mihr)
      “gökyüzü yarılınca, işte o zaman, erimiş yağ (rengi) gibi kırmızı bir gül haline gelmiştir.”

      sanki gök kuşe kağıt gibi mübarek yarılıyor renk atıyor?

      • Gencer dedi ki:

        Belki de gökyüzü Karpuz gibi bir şeydir.Yarılıyordur.

    • Gencer dedi ki:

      Bence hiç çelişki yok düpedüz saçmalık silsilesi var.

  637. Havacı dedi ki:

    Bilal Bey Merhaba,
    Sizin yeryüzü cennetinizi Tevratta buldum. Yaratılış ikinci bölümde şöyle diyor..
    8 RAB Tanrı doğuda, Aden’de bir bahçe dikti. Yarattığı Adem’i oraya koydu.
    9 Bahçede iyi meyve veren türlü türlü güzel ağaç yetiştirdi. Bahçenin ortasında yaşam ağacıyla iyiyle kötüyü bilme ağacı vardı.
    10 Aden’den bir ırmak doğuyor, bahçeyi sulayıp orada dört kola ayrılıyordu.
    11 İlk ırmağın adı Pişon’dur. Altın kaynakları olan Havila sınırları boyunca akar.
    12 Orada iyi altın, reçine ve oniks bulunur.
    13 İkinci ırmağın adı Gihon’dur, Kûş sınırları boyunca akar.
    14 Üçüncü ırmağın adı Dicle’dir, Asur’un doğusundan akar. Dördüncü ırmak ise Fırat’tır.
    15 RAB Tanrı Aden bahçesine bakması, onu işlemesi için Adem’i oraya koydu.

    • 1okuyucu dedi ki:

      Havacı;

      beslenme ihtiyacı duyan bir varlık elbette yer yüzünde var olur, başka yerde var olması mümkün değil.

  638. rashid dedi ki:

    @@ Bilal bey,

    Yine günümüzdeki bilimsel gerçekleri çok basit ifadelere uyarlamaktan başka bir şey yapmıyorsunuz.

    Ne diyor ayet ?

    ENBİYÂ-30
    İnkâr edenler, semaların ve arzın bitişik olduğunu görmediler mi? (nasıl göreceklerse ???)

    وَالْأَرْضَ arz kelimesi kuranda dünya, yeryüzü yada yeryüzünde belirli bir yeri ifade ediyor.

    Bu ayette ise kast edilen arzın yaşadığımız yeryüzü olduğu aşikardır.
    Ayet zaten çok açık ve net dünya ile gökler bitişikti diyor.
    Ne tüm gezegenleri kast ediyor nede maddenin ilk halini…

    Kısacası kurandaki yaratılış,
    yeri (dünyayı) gökten ayırıyor.
    yeri (dünyayı) çeşitli evrelerde düzenliyor yaşanır hale getiriyor (6 gün ve 4 gün olayları)
    Ve yerden ayrılan göğü de 7 kat olarak düzenliyor.
    7 kat düzenlenen göğün ilk katını da yıldızlarla süslüyor.
    hatta bu katı düşmesin diye tuttuğunu da söylüyor.
    (gök 7 kat düzenlendikten sonra 1. katmanda yıldızlar yaratılıyor. yani bing-bang ile alakası yok bunları sonradan yaratıyor)

    Ayrıca koca yıldızlar süs ve aynı zamanda şeytan için atış taneleri olarak yaratılmış bu çok tuhaf ve anlamsız değil mi?
    Sonra göğün taşlanması vs.. olayları var tanrının katına olan mesafeler var…
    Bunlarda ne hikmetler var?

    Oysa bing-bang teorisi ne göre her şey bir noktadan hızlı bir patlama ile başlıyor ve gezegenler bu patlama ile vs. oluşuyor. Kuranda ise düz bir dünya merkezli evren modeli hakimdir. yer var gök var gökler var. onun etrafında dönen güneş ay ve birazda süs için yıldızlar var. hadislerdeki yer gök hikayelerine ise hiç girmeyelim.

    • 1okuyucu dedi ki:

      rashid;

      İnkâr edenler, göklerle yer bitişik bir halde iken bizim, onları birbirinden kopardığımızı ve her canlı şeyi sudan yarattığımızı görüp düşünmediler mi? Yine de inanmazlar mı? (enbiya-30)

      Kuranın tanrısı inanmayanlara göklerle yer bitişikken bizim onları ayırdığımızı görüp düşünmediler mi? diye soruyor, yani gördükleri halde niye halâ inanmıyorlar diye suçluyor,

      muhtemelen müşrikler Muhammede göklerle yer bitişikken onların ayrıldığını sen gördün mü? diye sormuşlardır, hatta Muhammede inananlara da sormuşlardır, Muhammed ve inanırları muhtemelen gördüklerini söylemişlerdir??? muhtemelen müşrikler nasıl gördüklerini anlatmalarını da istemişlerdir? ne anlatırlardı bilemem ama? görmedim deseler, muhtemelen müşrikler sizin görmediğiniz bir şeyi sizin tanrınız bizden görmemizi nasıl bekleyebilir diye sorarlardı,

      bir tanrı insanların görmediği bir şeyden söz edip görmediler mi? diye bir soru sormaz, öyle ya insanların bilmediği bir şey sadece tanrının bildiği, sadece tanrının şahit olduğu bir şeydir, demek ki Kuranın tanrısı görülebilen bir şeyden söz ediyor olmalı? mutlaka öyle olmalı, aksini düşünmek tanrının saçma sapan bir soru sorduğu anlamına gelir, hiç tanrı saçma sapan sorular sorar mı?

      dolayısıyla bir varlık yaratıldığında kendisinden önceki safhaları görebilmesi mümkün müdür? sorusu cevaplanmaya muhtaç?

      ayeti bing bang teorisine uydurmaya çalışanlar bir zahmet yukarıdaki sorunun cevabını da versinler.

      • bilal dedi ki:

        KUR’AN’DA الم ير = الم تر =GÖRMEDİN Mİ,GÖRMEDİLER Mİ ? GİBİ İFADELERİN ANLAMI

        a) Arapça dilinde ‘’يضع العلم مكان الرؤية والرؤية مكان العلم ‘’görmek kelimesi yerine bilmek,bilmek yerine de görmek ifadesi çokça kullanılmaktadır.Bu durum kur’an’ın bir çok yerinde de aynen geçiyor.Kur’an arapça diliyle indirilmişse bu dilin kurallarına uygun hitap etmesinden daha doğal bir şey de olamaz.

        b) Kur’an da geçen ‘’الم ير الذين = الم تر = ‘’elem tare ‘’ veya ‘’ elem yarel lezine….. ‘’ gibi ifadelerin anlamı‘’ bilimsel araştırma yapıp görmedin mi ? veya‘’bilimsel araştırma yapıp görmediler mi? şeklinde olur.Aşağıdaki tefsir metinlerinde de bunun böyle olduğu anlatılıyor..

        : فليس المراد به الرؤية البصرية ، بل هي الرؤية العلمية ، وهي كثيرة بهذا اللفظ في كتاب الله

        Kur’an da geçen bu tür ifadelerle maddi gözlerle görmeğii değil,bilimsel açıdan olayın görülmesi kast edilir. ! Bu şekildeki ifadeler Allah’ın kitabında çoktur.

        c) وقوله ( أَلَمْ تَرَوْا ) على جهة الإخبار لا المعاينة، ‘’ gibi bu tür ifadelerle,muhatabın görmesi değil,söz konusu olayın vuku bulduğuna dair muhatabın haberdar olması isteniyor.

        ENBİYA-30.ayetin özeti 1- İnkarciler bilsinler ki, ‘’ yaratılmadan önce başlangıçta göklerin ve yerin ilk maddesi bitişik iken ( büyük bir patlama sonucu vs.) onları birbirinden ayırıp yaratmışsızdır.!

        2- Yani eğer bilimsel araştırma yapsalar bunun böyle olduğunu görebileceklerdir.!!!

        ”الله اغلم ”

        Saygılar.

      • 1okuyucu dedi ki:

        Bilâl;

        —ENBİYA-30.ayetin özeti 1- İnkarciler bilsinler ki, ‘’ yaratılmadan önce başlangıçta göklerin ve yerin ilk maddesi bitişik iken ( büyük bir patlama sonucu vs.) onları birbirinden ayırıp yaratmışsızdır. Yani eğer bilimsel araştırma yapsalar bunun böyle olduğunu görebileceklerdir.!!! (senden alıntı)

        İnkâr edenler, göklerle yer bitişik bir halde iken bizim, onları birbirinden kopardığımızı ve her canlı şeyi sudan yarattığımızı görüp düşünmediler mi? Yine de inanmazlar mı? (enbiya-30)

        yukarıdaki ayetten böyle bir sonuç çıkarttın ya, emin ol Kuranın tanrısı seninle ne kadar gurur duysa azdır? çünki ne demek istediğini anlatmaktan aciz bir tanrı senin sayende meramını anlatabiliyor?

        sen bunu bilebildiğine göre Muhakkak Muhammed de bilmiştir, dolayısıyla Muhammed ilk muhataplarına (sahabelere) ayeti açıklarken, Kuranın tanrısının “bunun ancak bilimsel çalışmalarla bilinebileceğini” söylediğini söylemiş olmalı, herhalde inanmayanlarda, bu durumda bizde o zaman yerle göklerin bitişikken ayrıldığını bilimsel çalışmalarla kanıtladığınızda inanırız demişlerdir? herhalde Muhammed göklerle yerin bitişikken ayrıldığını bilimsel çalışmalarla kanıtlamış olmalı ki??? Kuranın tanrısı yine de inanmazlar mı? sorusunu sormuş?

        —Arapça dilinde ‘’يضع العلم مكان الرؤية والرؤية مكان العلم ‘’görmek kelimesi yerine bilmek,bilmek yerine de görmek ifadesi çokça kullanılmaktadır.Bu durum kur’an’ın bir çok yerinde de aynen geçiyor.Kur’an arapça diliyle indirilmişse bu dilin kurallarına uygun hitap etmesinden daha doğal bir şey de olamaz. (senden alıntı)

        bir eylemi tanımlayan bir kelime mevcutken, o eylemi o kelimenin eşdeğeri olmayan başka bir kelimeyle tanımlamaya kalkışmanın mantığı nedir?

        yani görmek eylemi görmek kelimesiyle açılanabiliyorsa, bilmek kelimesiyle açıklamaya kalkmanın mantığı nerede?

        yada bilmek eylemi bilmek kelimesiyle açılanabiliyorsa görmek kelimesiyle açıklamaya kalkmanın mantığı nerede?

        hani eşdeğer kelimelerin birbirlerinin yerine kullanılmasında bir sakınca olmaz ama ( kanıt, ispat gibi) iki farklı eylemi ifade eden kelimelerin birbirlerinin yerine kullanılması mantık kurallarına aykırı, hangi dil olursa olsun bir dil yapısı mantık kurallarına aykırı olamaz,

        o nedenle ne anlama geldikleri kesin ve net olarak bilinen görmek ve bilmek kelimelerinin birbirlerinin yerine kullanılabileceğini söylemenin akılla mantıkla bağdaşır bir tarafı yok, çünki her iki kelimede birbirlerinin yerin kullanılabilecek eşdeğer kelimeler değil,

        madem görmek kelimesi yerine bilmek kelimesinin kullanılabileceğini iddia ediyorsun, o zaman söyle bize, göklerle yer bitişikken ayrıldığını sen biliyor musun? ama varsayımdan öteye bir anlamı olmayan teorilerle değil bilimsel gerçeklerle cevapla?

        ayrıca, yaratılış safhalarıyla ilgili bilimsel araştırma yapabilmek için mevcut teknolojinin buna olanaklı kılması gerekir, günümüzde bile bu net olarak açıklanabilmiş değilken, 1400 sene önceki teknolojiyle hangi bilimsel araştırmaların yapılabileceğini var sen söyle?

        artık demagoji yapmaktan vaz geçsen diyorum, bizi aptal yerine koymak çok mu hoşuna gidiyor? eğer bu anlattıklarına gerçekten inanıyorsan kendini madara ettiğini anlamıyorsun demektir?

      • bilal dedi ki:

        KUR’AN’DA GENEL OLARAK MADDİ GÖZLE ‘’GÖRME ‘’EYLEMİ بصر İLE İFADE EDİLİR:

        Mesela: a) Nice ayetlerde ‘’ولهم اعين لايبصرون بها الخ ‘’ ve lehüm a’yunun la YUBSİRUNE biha. ’’Onların gören gözleri vardır,fakat onlarla görmeye çalışmazlar. ‘’

        b) انه هو ا لسميع ا لبصير ‘’ İnnehü hüves sami’ul basir ‘’O işitendir,görendir.’’gibi nice yerlerde de görme eylemi ‘’رأئ ‘’ kelimesi ile değil ‘’بصر ‘’ basar ‘’kelimesiyle ifade ediliyor. Halbuki ENBİYA-30 vb.bütün ayetlerde‘’görme eylemi ‘’tera veya yera‘’ ile ifade edilmiştir.
        Bu nedenle kur’an’da geçen ‘’الم ير = الم تر ‘’ gibi ifadelerin maddi gözün görmesiyle hiç bir alakası yoktur.

        Konuyla ilgili Taberi,Kurtubi ve el Hidaye tefsirlerinde de ‘’ الم ير = الم تر ‘’ gibi ifadelerin anlamı şöyle geçiyor.
        ‘’ قال الطبري في معنى قوله تعالى: (ألم تر): يعني تعالى ذكره: ألم تر، ألم تعلم، يا محمد ؟’’

        ‘’ İlmi araştırma yapıp öğremedin mi? veya ‘’Onlar ilmi araştırma yapıp öğrenmediler mi? böyle bir bilgiye sahip olmadılar mı? şeklindedir.

        Bu nedenle ‘’dolayısıyla bir varlık yaratıldığında kendisinden önceki safhaları görebilmesi mümkün müdür? sorusu cevaplanmaya muhtaç? şeklindeki sorunun cevabı söz konusu ayetlerdeki ‘’ الم ير = الم تر ‘’ gibi ifadelerin doğru anlaşılmasıyla verilmiş oluyor.Yani böyle bir sorun söz konusu bile olamaz.!!!

        Saygılar.

      • 1okuyucu dedi ki:

        Bilâl;

        —Konuyla ilgili Taberi,Kurtubi ve el Hidaye tefsirlerinde de ‘’ الم ير = الم تر ‘’ gibi ifadelerin anlamı şöyle geçiyor.
        ‘’ قال الطبري في معنى قوله تعالى: (ألم تر): يعني تعالى ذكره: ألم تر، ألم تعلم، يا محمد ؟’’
        ‘’ İlmi araştırma yapıp öğremedin mi? veya ‘’Onlar ilmi araştırma yapıp öğrenmediler mi? böyle bir bilgiye sahip olmadılar mı? şeklindedir. (senden alıntı)

        ayeti yorumlayanlar, ayetteki tutarsızlığı kamufle etmeye çalışmışlar ama becerememişler, ayeti yorumlayanlar o günkü teknolojiyle göklerin ve yerin bitişikken birbirlerinden ayrıldığının bilinebileceğini mi? sanıyorlarmış ki, ayetten “onlar ilmi araştırma yapıp öğrenmediler mi? böyle bir bilgiye sahip olmadılar mı” anlamı çıkarabiliyorlar?

        kendilerinin yaşadıkları devirde bile bilinemeyen dolayısıyla kendilerinin bile bilemedikleri bir safhanın, Muhammed döneminde ilmi araştırma yaparak bilinebileceğini düşünmek, olsa olsa Kuranın tanrısının “yinede inanmazlar mı” sorusunu referans almaları olsa gerek?

        bu arada, ayeti böyle yorumlayanlar ilmi araştırma yapıpta göklerle yerin bitişikken ayrıldığını öğrenebilmişler mi acaba? hani derler ya, kelin merhemi olsa önce kendi başına sürermiş misali?

        —Bu nedenle ‘’dolayısıyla bir varlık yaratıldığında kendisinden önceki safhaları görebilmesi mümkün müdür? sorusu cevaplanmaya muhtaç? şeklindeki sorunun cevabı söz konusu ayetlerdeki ‘’ الم ير = الم تر ‘’ gibi ifadelerin doğru anlaşılmasıyla verilmiş oluyor.Yani böyle bir sorun söz konusu bile olamaz.!!! (senden alıntı)

        madem zatı muhteremlerin engin bilgileri sayesinde??? ayette görmek kelimesi ilmi araştırmayla öğrenerek bilmek ifadesi yerine kullanılmış?

        İnkâr edenler, göklerle yer bitişik bir halde iken bizim, onları birbirinden kopardığımızı ve her canlı şeyi sudan yarattığımızı İLMİ ARAŞTIRMAYLA ÖĞRENEREK BİLİP düşünmediler mi? Yine de inanmazlar mı? (enbiya-30)

        o halde ayeti yukarıdaki şekilde değiştirmenin bir sakıncası olmaz?

        sorumuda aşağıdaki şekilde değiştiriyorum,

        dolayısıyla bir varlık yaratıldığında kendisinden önceki safhaları ilmi araştırmayla öğrenerek bilmesi mümkün müdür? sorusu cevaplanmaya muhtaç?

        vevap vermenize gerek yok, bırakın bilmek şöyle dursun, Kuranın tanrısı görebildiklerini bile söylemiş?

        yani Kuranın tanrısı yaşanmış bitmiş safhaların görülebileceğini bile söylemiş, o nedenle cern’de yapılan deneylerin kesin sonuçları beklemenize gerek yok?

        Bilâl bey sende görüyorsun, doluya koysan almıyor, boşa koysan dolmuyor, iyisimi sen başka bir şey uydurmayı dene, yada sus?

    • bilal dedi ki:

      Sn.rashid,

      ‘’ Ve yerden ayrılan göğü de 7 kat olarak düzenliyor.
      7 kat düzenlenen göğün ilk katını da yıldızlarla süslüyor.
      hatta bu katı düşmesin diye tuttuğunu da söylüyor.
      (gök 7 kat düzenlendikten sonra 1. katmanda yıldızlar yaratılıyor. yani bing-bang ile alakası yok bunları sonradan yaratıyor)
      Ayrıca koca yıldızlar süs ve aynı zamanda şeytan için atış taneleri olarak yaratılmış bu çok tuhaf ve anlamsız değil mi? ‘’ sizden alıntı ‘’

      İLGİLİ AYETLERİN MEALİNDE HATALAR VARDIR !

      1- Gökler için 7 kat ifadesi ayetlerin arapça metninde yoktur.Buralarda meal hatası söz konusudr.Zira ayetlerde ‘’طبقا ‘’ tabakan ‘’ kat ‘’ ifadesi değil ‘’طباقا ‘’ tibakan ‘’ veya ‘’سبع سموات ‘’ seb’a semavatin ‘’yani ‘’bibiriyle uyumlu ve ahenkli 7 sema ‘’ ifadesi geçmektedir.

      2 – Diğer semalar olduğu gibi dünyaya en yakın sema da kandil gibi gök cisimleriyle donatılmıştır.

      3 – DÜNYAYA EN YAKIN SEMA ?

      Dünya seması, güneş sistemi ile birlikte temsil ettiğimiz uzay mekanıdır. (yani birici sema,) Yaklaşık olarak 6.5 trilyon km’dir.İşte diğer semalarda olduğu gibi bu birinci semada da (dünya semasında ) kandillere benzetilen nice gök cisimleri vardır.

      3 – MÜLK-3: ‘’الذي خلق سبع سموات طباقا الخ
      ‘’ O Allah ki yedi semayı birbiriyle tıbakan( mutabık uyumlu,ahenkli ) yaratandır..’’ şeklindedir.

      Ayrıca İsra – 44,Nebe -12, Mü’münün-17 ve Fussilet-12.ayetlerde 7 ‘’SEMA’’ dan söz edildiği halde, buralarda kat veya katmanlardan söz edilmiyor… Bu ayeterlde sedece 7 SEMA ifadesi geçiyor..yani bu ayetlerin meallerinde geçen ‘’ kat ‘’ ifadesi kur’an’ın arapça metninde yoktur…

      MÜLK-3 ile NUH-15.ayete ise yine ‘’طابق – طوابق ‘’tabık (tekil),tevabık (çoğul),yani KAT olarak değil de, ‘’طباقا ‘’ tıbakan ‘’ yani ‘’ birbiriyle uyumlu ve ahenkli…’’ ifadesi geçiyor.
      Arapçada ‘’ KAT ’’ kelimesinin karşılığı tekil olarak ‘’طابق ‘’ tabık, çoğulu ise ‘’طوابق ‘’ tavabık ‘’ geçiyor. Bu nedenle yukarıda gösterdiğim ayetlerin hiç birinde ‘’KAT ‘’anlamına gelebilecek bir ifade yoktur… MÜLK-3 ile NUH-15.ayete ise, ‘’طباقا ‘’ tıbakan ‘’ yani yüce Allah birbiriyle uyumlu,ahenkli 7 sema yaratmıştır…’’ ifadesi geçiyor…!!!

      4 – HAC-65.AYETİNİN DOĞRU MEAL VE AÇIKLAMASI !

      HAC-65:ويمسك السماء ان تقع علي الارض الخ ‘’ O, bir gök cisminin dünya ile birleşmesini (çarpmasını ) önlemektedir…’’

      a) Burada çoğul olan ‘’samavat ‘’ değil,tekil olan ‘’sema’’ geldiğine göre her hangi bir gök cismi ifadesidir…Yani bir gök cisminin dünya yörüngesine girip bir araya gelmesini veya onunla çarpışmasını önlemeketdir…Ama bu olaylar hiç olmayacak anlamına da gelmez,çünkü kıyamet miadi gelince bunların yörüngelerinden çıkıp dünya ile veya birbirbirleriye çarpışacaklar. Ayetin sonunda da ‘’ الا باذن ‘’ ancak bu izni ile olur.’’ Yani Allah dilediğin de bu olayalar da gerçekleşecek deniliyor…

      b) Bu ayete ‘’تسقط ‘’ taskuta ‘’ düşmek ‘’ kelimesi gelmemiş,bilakis ‘’تقع ‘’bir arada olmak,birleşmek,çarpışmak gibi anlamlara gelen bir kelime gelmiştir..’’ Yani meallerde hata vardır..’’سقط ‘’ ile ‘’وقع ‘’ arasında mana farkı vardır.‘’سقط ‘’ üsten,yuıkarıdan düşmek, ’’وقع ‘’ ise har hangi bir taraftan ona doğru gelmek,onunla bir arada bulunmak,çarpışmak vs.anlamlarındadır…(الله اعلم ) ayet bunu ifade ediyor….!!!
      Bu nedenle ‘’hatta bu katı düşmesin diye tuttuğunu da söylüyor.’’şeklindeki ddianızın da hiç bir anlamı kalmıyor.

      YILDIZLAR ŞEYTANLAR İÇİN ATIŞ TANELERİ Mİ ? BU İFADE DOĞRU MU ?

      5 – 1- MÜLK-5.AYETİN DOĞRU MEAL VE AÇIKLNAMASI ???

      MÜLK SURESİ 5: ” وجعلناها رجوما للشياطين ولقد زيناا لسماء الدنيا بمصابيح
      ” Şüphesiz biz dünya semasını mesabihle donattık.Ve biz onu (dünya semasını) şeytanlar için kovulma yeri kıldık..’’ (onlar orada melekler tarafından kovulurlar.) şeklindedir.

      1-Msabih (Kandiller ) denilmesinin sebebi ?

      Geceleyin dünya gezegeninden gök yüzüne baktığımız zaman bize göre bütün gök cisimleri birer misbah (kandil) gibidir.Uzay boşluğunu süsleyenler de bu gök cisimleridir. Bu yüzden bu ifade kullanılmıştır.Bir düşünün,gök yüzünde gezegenler,güneş sistemi ve yıldız galaksileri yoksa bu uzay boşluğunun bir süsü ve güzelliği kalır mı? İşte bu nedenle gök cisimleri için bu ifadeler kullanılmıştır.

      MÜLK-5.ayete yapılan meal hatası yüzünden maalesef,durum böyle anlaşılıyor….Halbu ki doğru meal yapıldığı zaman böyle bir durumun asla olmadığını görürüz.Mealciler,‘’’ وجعلناها ‘’ ve cealna-ha- ‘’ semaya raci olan ‘’ها ‘’ ha’’ (onu) tekil zamirini ‘’ onlar ‘’ diye çoğul yaparak ‘’مصابيح ‘’ mesabiha’‘ raci yamışlardır.İşte bütün hata bundan kaynaklanmıştır. Zira ‘’وجعلناها ‘’ vecealnaha – deki tekil zamiri olan ‘’ها ‘’ha ‘’ yine tekil olan olan ‘’سماء ‘’ sema’’ ya racitir… Ayette geçen ‘’مصابيح ‘’ mesabih ‘’kelimesi çoğuldur.Eğer söz konusu zamir ‘’مصابيح ‘’ mesabiha ‘’ raci olsaydı,o zaman ‘’وجعلناها ‘’ vecealna-ha-‘’daki zamir de çoğul olarak gelecekti. Çünkü ‘’مصابيح ‘’ mesabih’’ yani ‘’kandiller ‘’ ifadesi de çoğuldur.halbuki bakıyoruz ki, ‘’ mesabih ‘’ çoğul,’’vecealna-ha-daki zamir ise tekildir.Tekil zamiri çoğula nasıl raci olabilir.??

      Yani söz konusu ayet ‘’وجعلناهن ‘’ vecealnahunne ‘’ onları kıldık ‘’ şekilnde olması gerekirdi.!!! Halbu ki öyle değildir.İşte maalesf,kur’an’ı kerimi sorunlu gibi yapan bu tür meal hatalarıdır. Kur’an’da en ufak bir sorun yoktur,sorunun kaynağı tamamen hatalı meal ve yorumlardır…

      MÜLK-5.ayetin devamı :وجعلنا ها = اي سماء الدنيا = رجوما للشياطين = اي مراجم ‘’ Ve biz onu(dünya
      semasını şeytanlar için kovulma yeri kıldık ..’’ şeklindeidr. Yani dünya semasından şeytanlar melekler tarafından kovulmak tadırlar.Şeytanlara yıldızlar atılmaz..Bunlar dünya semasından melekler tarfından kovulurlar.Melekler metafizik bir yaratık oldukları gibi,şeytanlar da metafizik yartıktırlardır.Bu nedenle onların dünya semasından kovulmaları, veya melekler tarfından onlara atılan ‘’şihapları’’görmemiz mümkün değildir..Bu durum tamemen metafizik bir olay olduğu için,ne melekler,ne şeytanlar,ne de melekler tarfından onlara atılan şihaplar görülebilir…..
      Aşağıdaki metinde de bunun böyle olduğu anlatılmaktadır.

      وأرى بأن كلمات (وحفظا, وحفظا, وجعلناها ) جميعا تعود الى السماء الدنيا ولا تعود الى المصابيح او الكواكب (أيات متشابهان ولسن محكمات)) فالله جعل السماء الدنيا المكان الذي ترجم فيه الشياطين وذلك معنى “رجوما للشياطين” ولم ترجم الشياطين بالمصابيح أو الكواكب …

      Özetle,şeytanlara atılan ne yıldızlar,ne de meteor taşlarıdır… Meteor yağmuru fiziksel bir olaydır,bu nedenle metafizik bir yaratık olan şeytanlarla hiç bir alakası yoktur…

      Bu nedenle ‘’ Ayrıca koca yıldızlar süs ve aynı zamanda şeytan için atış taneleri olarak yaratılmış bu çok tuhaf ve anlamsız değil mi? ‘’ sizden alıntı ‘’

      Evet,maalesef,hiç bir sorunu olmayan kur’an ayetleri bazen hatalı meal ve yorumlar yüzünden tuhaf ve anlamsız gibi görülmektedir.Fakat,yüce Allah’ın göndermiş olduğu kur’an’ın arapça metninde ise asla bu tür sorunlardan hiç biri yoktur,yeterki ayetlerin arapça metniyle verilmiş olan mesaj doğru algılanıp, meali doğru yapılmış olsun.!!!

      Özetle,kur’an’ı kerim sorunsuz bir kitaptır,onu sorunlu gibi yapan ise hatalı meal ve yorumlardır.

      Saygılarımla…

    • 1okuyucu dedi ki:

      rashid;

      —Ayrıca koca yıldızlar süs ve aynı zamanda şeytan için atış taneleri olarak yaratılmış bu çok tuhaf ve anlamsız değil mi? (senden alıntı)

      Andolsun ki biz, (dünyaya) en yakın olan göğü kandillerle donattık. Bunları şeytanlara atış taneleri yaptık ve onlara alevli ateş azabını hazırladık. (mülk-5)

      günümüzdeki bilimsel verilere göre düşündüğün için tuhaf ve anlamsız buluyorsun, halbuki 1400 sene önceki bilimsel veriler, düz bir yeryüzü, mavi renkli bir sema veya gökyüzü, gündüzleri gök yüzünde bir güneş, geceleri gök yüzünde ay ve yıldızlardan ibaretti ve o günkü toplumun gök yüzündeki cisimlerin (güneş, ay, yıldız) büyüklükleri hakkında hiçbir bilgileri yoktu,

      atmosfere girdiklerinde ışık çıkararak ilerleyen gök cisimlerinin, yıldızları şeytanlara atılan taşlar olduğunu sanıyorlardı, günümüzde bile atmosfere girdiğinde ışık çıkaran cisimleri sahip oldukları bilgi düzeyiye? kayan yıldızlar olarak tanımlayanlar bile var,

      işte elin Arabıda atmosfere giren gök cisimlerini şeytanlara atılan taşlar olarak sanıyormuş, o nedenle ayetede öyle yazmış,

      ama tuhaf ve anlamsız olduğu konusunda haklısın, çünki tutarlı hiçbir tarafı yok, üstelik kelime oyunlarıyla bile kurtarılamayacak kadar tutarsız?

  639. kadir dedi ki:

    sayın rashid…

    “Oysa bing-bang teorisi ne göre her şey bir noktadan hızlı bir patlama ile başlıyor ve gezegenler bu patlama ile vs. oluşuyor. Kuranda ise düz bir dünya merkezli evren modeli hakimdir. yer var gök var gökler var. onun etrafında dönen güneş ay ve birazda süs için yıldızlar var. hadislerdeki yer gök hikayelerine ise hiç girmeyelim.” sizden alıntı…

    maalesef yanılıyosunuz.. kurana göre yerler ve gökler tek bir noktada bitişiken.. bir patlama veya belirli belirsiz bir ayrışmadan dolayı yer yüzü ve gök yüzü yaratılıyor.. daha sonra ise bu yaratılanlar allah tarafından düzene konuluyor.. “arzı düzenledikten sonra göğe yöneldi” ifadesi… bununla ilişkilidir..

    hatta ben kainatın yaratılmasını bir ağacın yaratılmasına benzetiyorum.. gram etmeyen bir tohumun patlamasıyla tonlarca ağırlığında bir ağaç medana geliyor… işte bende ilk patlama yerinin böyle küçük olduğunu allahın hikmeti sonucu bu büyük br enerji ile patladığını düşünüyorum… tabiki en doğrusunu allah bilir…

    “Şüphesiz ki taneleri ve çekirdekleri yaran Allah’tır. O, ölüden diriyi çıkarır, diriden de ölüyü çıkaran O’dur.” (enam-95)

    arapçası; “İnnellahe FALİKUL habbi ven neva yuhricül hayye minel meyyiti ve muhricül meyyiti minel hayy zalikümüllahü fe enna tü’fekun”

    falikul, felak, yarmak, patlamak (infilak etmek) anlamlarında da kullanılır..

    “karanlığı yarıp (falikul), aydınlığı ortaya çıkaran o dur”

    işte allah önce gökleri ve yerleri bir noktadan patlatarak ayrıştırıyor.. sonra bunları düzenliyor…

    kuranda bu ikisine de işaret ediliyor..

    saygılarımla..

  640. rashid dedi ki:

    kadir bey,
    ayette gökler ve arz diyor yani. arzdan kasıt tek şey yaşadığımız yer yüzü.
    gezegenlerden hiç bahsetmiyor ki.
    düşün 7 katlı gök ile dünya bitişikmiş sonra ayırmış bunları o kadar.
    ne güneş sistemi var nede galaksiler var sadece düzenlenen göğün ilk katında bir şeyler var.
    onu da yıldızlarla süslemiş. yani senin kuranda bing-bang ı anlatıyor dediğin ayetler çok somut değil hep zorlama ile uymak zorunda.
    çok açıklayıcı bilgilerde olmadığından her çağa göre kuran tefsir edilip duruluyor.

    • 1okuyucu dedi ki:

      rashid;

      kitap ve peygamber gönderdiğini ilk hitab ettiği muhataplarına kanıtlama gereği duymayan bir tanrı, sonraki nesillere de kanıtlama gereği duymaz,

      sözüm ona ebced hesabına dayalı sayılarla geleceği bildiği veya bilimsel keşifler suretiyle elde edilen bilgilerin Kuranda yazılı olduğu iddiaları, biz “ya doğruysa” varsayımına göre değil, bilerek inanıyoruz bahanesinin arkasına saklanılan züğürt tesellisinden başka bir şey değildir?

      ilk muhataplarının geleceği bilemeyecekleri için Kuranın tanrısının geleceği bildiğini ispatlayamayacağı bir durum söz konusuyken, Kuranın tanrısının sonraki nesillere geleceği bildiğini ispatlayamaya çalışacağı düşünülemez, bir tanrı ilk muhataplarım gözü kapalı inansınlar, sonraki muhataplarım bilerek inansınlar mantığı içerisinde olamaz,

      ilk muhataplarını doğruluğu konusunda ikna edemeyen bir söylemin varlığını sürdürebileceği düşünülemez, bu bilimsel bir gerçektir.

      peki Kuranın tanrısı niye kitap ve peygamber gönderdiğini kanıtlama gereği duymamıştır?

      bilindiği gibi, insanlık tarihi boyunca tüm insanlar her şeyin ölümle bitmesine inanmak istememişler, ölümden sonra başka bir yerde yaşam var mıdır? sorusunun cevabını aramışlardır, hatta firavunlar bile tekrar dirileceklerini varsayarak bedenlerini mumyalattırmışlardır, yani başka bir dünyada yeniden yaşam düşüncesi, her şeyin ölümle biteceğini kabullenemeyenlerin öne sürdüğü bir tez olmuştur, (ahiret inancı)

      işte Kuranın tanrısı, insanların bu psikolojisini bildiği için her şeyin ölümle bitmesine inanmak istemeyenlere can simidi olacak bir reçete sunduğunda bunun doğruluğunu kanıtlama gereği duymaz, çünki bilir ki bu dünyada sahip olamadığı şeylerin özlemiyle yanıp tutuşan aç gözlü insanların egosunu tatmine yönelik iştah kabartıcı sonsuz nimetlerin olduğu bir yerden söz etmesi gözü kapalı inandırmak için yeterde artar bile,

      ayrıca inanmayanların cehennemde eşi emsali görülmemiş türlü türlü işkencelerin yapılacağı fiziksel cezalara çarptırılacağını söyleyerek, inanmakta tereddüte düşenleri cehennemle korkutmak suretiyle kendi tarafına çekmeye çalışır, bunda da oldukça başarılı olur, çünki “ya doğruysa” varsayımı korkakların inanma yönünde tercih yapmalarını sağlar,

      yani Kuranın tanrısı cennetle tavlayarak cehennemle korkutarak taraftar toplayacağını bilir, o nedenle peygamber ve kitap gönderdiğini ne geçmişte nede gelecekte ıspatlama gereği duymaz?

      aslında, emir ve yasaklarını bildirmek için elçi atadığı iddia edilen bir tanrı, bunu doğru söyleyip söylemediği bilinemeyecek olan bir beşerle yapmaya kalkışmaz, çünki bir tanrı insanları tereddüte düşürerek ikilem içerisinde bırakmaz, herkesi ikna edecek şekilde davranır, hele varlığını ilk muhataplarına değilde, sonraki muhataplarına kanıtlamak gibi bir saçmalığı hiç yapmaz,

      o nedenle “ya doğruysa” ifadesinin varsayımdan öteye hiçbir anlamı yoktur,

      ama yinede korkaklar “ya doğruysa” varsayımını göz önüne alarak, yani eşşeği sağlam kazığa bağlayarak inanmakta serbesttir,

      çünki Muhammded “doğru söylediğini nereden bileceğiz, ya yalan söylüyorsan” diyenlere Kuranın tanrısının elçisi olduğunu kanıtlama gereği duymamış, “ya doğru söylüyorsam” diyerek cevap vermiş,

      acaba her şeyin ölümle biteceğine inanmak istemeyenlerin kanıt aramadan inanacaklarını Kuranın tanrısı mı? yoksa Muhammed mi? ön görmüştü, ey inananlar ne dersiniz?

    • kadir dedi ki:

      sayın rashid…

      şuan bize karmaşık geldiği doğrudur… bunu anlamamız için daha fazla bilime ve daha fazla teknolojiye ihtiyaç vardır… semavat dediği 7 gök olarak anlayabiliriz.. demekki bu 7 katmanda tek bir noktadan patlatılarak yaratıldı.. bu katmanları manyetik alan olarakta düşünebiliriz… fakat sanki arz…. bu manyetik katmanların dışına itilmiş gibi.. çünkü gökler ve yer.. ifadesi bağlaçla ayrıştırılıyor.. dünyaya en yakın olan gökte kandil gibi yanan yıldızlar veya gök cisimleri vardır.. vardır… demekki dünya gezegeninde hayatın var olması için bu manyetik alanların dışında olması gerekiyor..

      bunlar benim tahminlerimdir.. yanılıyorda olabilirim.. kuranın bu ayetleri ancak araştıma ve bilimle anlaşılabilir..

      saygılarımla…

  641. rashid dedi ki:

    1okuyucu sen ebedi cehennemliksin bu arada.

    • 1okuyucu dedi ki:

      rashid;

      beni cehenneme göndermek Kuranın tanrısını kesmez (tatmin etmez), o beni tüm sevdiklerime hasret kalacağım bir yere gönderecek. 🙂

    • sanalmanik dedi ki:

      ebed nedir bu arada;
      ebed başlamaz ya da bitmez; bitmeyen başlamaz da ya da başlayamaz;
      sonu olmayanın baş-başı da olmaz; başı olmayan başlamaz;
      sonu olmayan başlamaz ve başlayamaz; başlatılamaz;
      sonlanmayan başlamaz-başlayamaz;

      felsefesizliktir cehennem;
      bilgisizliktir cehennem;
      cehalettir cehennem;
      ceh-alet- en önemli dir ; ceh (aletsiz) en önem -cehenönem
      alet önemlidir/önemsizdir;
      ö de;

      sonsuz yapılamaz- bi başlama ile yapılamaz var edilmez; (başlangıç içerir-ezel)
      ya vardır ya da yok;
      bi varedilme-yapılma ile yapılan- bilinen-beliren-başladığı-başlatıldığı gibi son bulur-bulmaldır;
      başa bağlı son; (başlama ve son bulmaz başlangıçsız ve son bulumsuz(luk-olan) içindedir)
      ezel taşımayan ebed-ebed taşımayan ezel olmaz;
      tanrı ezelsiz-ebedsiz var edemez; var etmesi başlama ile başlar; vardan önce ya da var etmeden önceye yada yokluğa bağımlı ve muhtaçtır;
      kuramlarınızız gözden geçirin;
      körü körüne inanç yürütmez-yol etmez; kırka varır;
      ezelsiz cehennem tanrının değildir- o var etmedi hep vardı ve biz onda hep vardık o zaman;
      ezelini ezel eyleyen ebedini ebed eyler;

      • sanalmanik dedi ki:

        öncesizliği olmayan sonrasızlık mı olur hele bir yanıtlayın;hele bir yanıtlayın- düşününde yanıtlayın; bilinde yanıtlayın;
        sonra gelin kafama din kurun;
        sonra gelin kafama cehennem kurun;

        öncesizliği olan;
        bu cehennem önceli mi? öncesiz mi?
        başladı mı? başlamadı mı?
        zaman ile başladı mı başlamadı mı?
        yapıldı mı? kuruldu mu? hep mi vardı ezelden-ebedden;
        ezelsizliğe soktunuz ebede, ezelliliğe soktunuz ebed; ileri uzayan-uzadıkça uzayan ebed; ebedi; ebede;
        uza uza nereye kadar-
        uzayan ebed olmaz; ebed başlamaz; ebedin başı da olmaz;
        ebed yapılamaz- ebed başlamaz; ebed öncesizce hep vardır-kendiliğinden-doğası budur; doğal oluş ; kendiliğinden hep varlık;

        bu cehennem biçmekten bıkmadınız mı_ yorulmadınız mı_?
        söndü cehennem-dondu cehennem, cehennemden büyük ateş yakan oldu göğsünde; cehennem; ne ola bu cehennem;
        cehhenem söndüren ateş/yakınç-sine yakan oldu sinesinde; ne ola bu cehennem;

  642. karaca dedi ki:

    fiziki veya manevi insan gittiği zaman görecek
    ve yaşayacak olup olmadığın o zaman öğrenecek
    atıp tutma ile cehennem var olmaz yok da olmaz
    varsa vardır yoksa yoktur ama vardır,
    tıka basa dolacak dolsa bile yine yer olacak.

  643. karaca dedi ki:

    Allah ezel ve ebeddir
    mutlak hakim güçtür
    kendisinden başka herşeyi
    yaratmıştır şupehisiz
    buna gücü yeter
    dilediğini dilediği
    zaman yapar
    var etmede güçlük
    çekmez yegane galip
    güçtür
    kendisiyle güreş tutanlar
    hep yenilmiştir.

    • 1okuyucu dedi ki:

      karaca

      —kendisiyle güreş tutanlar hep yenilmiştir.(senden alıntı)

      yanılıyorsun, Yakup tanrıyla yaptığı güreşi kazanmış?

      yaptıkları güreşin yağlı güreş mi? grekoromen stili mi? serbest stil mi? olduğu konusunda çeşitli söylentiler var ama yağlı güreş olma olasılığı çok yüksekmiş. 🙂

      • yasir dedi ki:

        Okuyucu, bazı şeyleri bu tarz bir yazıma örtmeyemi çaışıyorsun…

        Yakupun güreştiği Aah değil Allah yolunda yılmadan zorluklarladır. Allahla birlikte yani Allahın yanında güreşendir yani Allahın yanında-Allahın yanında mücadele veren Arapça tabiri ie mucahid yani cihad edendir…
        Allahla güreşti denildiğinde hemen mantık hataları ters-yanlış anlamalar Allahı kendine rakip alıp güreşti sanıyorsunuz vede yanılıyorsunuz…

      • 1okuyucu dedi ki:

        Yasir;

        —Allahın yanında güreşendir (senden alıntı)

        bu kıssayı savunmak sana düşmez, bırakta bu kıssayı Yahudiler savunsun,

        madem savunma ihtiyacı duydun, peki Yakupla Allah birlikte kime karşı güreşmişler? kime karşı güreşmişlerse yenildikleri ortada,

        bana inanmıyorsan, semavi dinler tarihindeki din kavgalarına, mezhep kavgalarına bak, dahada inamıyorsan realiteye bak?

        —Allahı kendine rakip alıp güreşti sanıyorsunuz vede yanılıyorsunuz… (senden alıntı)

        sanırım bunu Yahudilere söyledin? çünki böyle saçmalıklara onlar inanıyorlar, yada dinden çıkmış gözükmemek için inanıyor görünüyorlar, tıpkı diğer dinlerde olduğu gibi?

      • karaca dedi ki:

        1okuyucu
        yanılıyorsun, Yakup tanrıyla yaptığı güreşi kazanmış?
        sizden alıntı
        benim söylemek istediğimi sen anlamadın herhalde 1okuyucu
        ben allaha karşı gelenler kaybetmiştir dedim sen yağlı güreşten
        grekoromen den filan bahsetmişsin
        yahudilerle bu ilişkiyi niye kurdun anlamadım

  644. rashid dedi ki:

    sayın kadir

    (Hud 7) O, hanginizin amelinin daha güzel olacağı konusunda sizi imtihan için,
    henüz Arş’ı su üstünde iken gökleri ve yeri altı gün içinde (altı evrede) yaratandır.
    Böyle iken “Ölümden sonra şüphesiz diriltileceksiniz” desen, inkârcılar “Mutlaka bu, apaçık bir büyüdür” derler.

    Önce su var bak!
    Sence su (H2O) bing-bang tan önce mi vardı yoksa sonramı oluştu?

    @biz ayetten şunu anlıyoruz ki yer ile gök ayrılmadan önce su zaten varmış.

    • rammsteinn dedi ki:

      ayetler üzerinden dünyanın oluşumuna kafanızı yoracağınıza,neden gidip bir bilimsel belgesel izlemezsiniz çok merak ediyorum.


      @biz ayetten şunu anlıyoruz ki yer ile gök ayrılmadan önce su zaten varmış.

      ayetin anlattığı veya sizin bu dediğiniz o kadar saçma ki, üzerinde konuşmaya değmez.
      yer ile göğün ayrılması diye zaten bir şey yok. sadece atmosferin oluşumu var.
      atmosfer şu an da olduğu yerde oluşuyor.
      bu kadar saçma sapan tezleri olan kitabı evire çevire bilimselliğe yaklaştırmaya çalışıyorsunuz sonra da “bu kitap incelenmeli,incelendikçe içindeki mucizeler ortaya çıkacaktır” diyorsunuz.”
      5bin senelik sümer tabletleri,mısır tabletleri çözüldü üzerinde neler yazılı olduğu ortaya çıktı herkes hemfikir oldu, ama 1500 sene önceki yazılan kitabın ne anlatmaya çalıştığı ortaya çıkmadı. bu kitabın içinde birde “bu kitap apaçıktır” ifadesi defalarca geçiyor.

      • rashid dedi ki:

        rammsteinn, bu soru Bilal, kadir ve yasir gibi kullanıcıları ilgilendiriyor buradaki çelişkiyi görmeleri lazım konumuz bilimsel belgeseller değildir.

    • bilal dedi ki:

      Sn.rashid,

      ‘’@biz ayetten şunu anlıyoruz ki yer ile gök ayrılmadan önce su zaten varmış. ‘’ diyorsunuz !

      HUD-7.AYETE GEÇEN …..ARŞI (HÜKÜMRANLIĞI ) MA-İ (SU) ÜZERİNDE İDİ…’’ ANLAMI NEDİR?

      ‘’ Arş’ı (hükümranlığı ) ma-i (su ) üzerinde idi….’’Arşının su üzerinde olması ve evrenin saydamlaşması: Bilimsel bulgulardan olan ‘’ Evrenin saydamlaşması ‘’ olayı ile ayete bahsi geçen ma-i (su) arasında sıkı bir ilişki vardır. Zira (11:7.) ayetinin anlamına paralel yeni bilimsel bilgiler keşfedilmiştir.

      SÜRPRİZ; EVREN’İN İLK HALİ SIVI:19 NİSAN – 2005

      ABD.li bilim adamları atomları parçalayarak maddenin bilinmeyen yeni halini elde etti.
      ‘’ Kuark-gluon plazması ‘’ denilen yeni forum Brookkhaven Ulausal Laboratuvarı’nda Relativistik Ağır İyon Çarpıştırıcısı’nda,altın iyonları ışık hızıına yakın süratle çarpıştırılarak bulundu.Çarpışmanın yarattığı yüksek enerjiyle açığa çıkan‘’kuark-gluon plazmasının beklenenin aksine gaz değil, ‘’mükemmel bir kuark sıvsı ‘’ (ma-i) olduğu açıklandı.Bu buluş,evrenin büyük patlamadan bir an sonra neye benzediğini,yani (ma-i) sıvı bir halde olduğunu gösterdi.
      Kuark-gluon plazması ” denilen yeni forum,Brookhaven Ulusal Laboratuvarı’nda Relati-
      vistik Ağır İyon Çarpıştırıcısı’nda,altın iyonları ışık hızına yakın süratle çarpıştırılarak bu-
      lundu.Çarpışmanın yarattığı yüksek enerjiyle açığa çıkan ”Kuark-gluon plazması’nın,bek-
      lenenin aksine gaz değil,”mükemmel bir kuark sıvısı olduğu açıklandı.Bu buluş,Evren’in
      büyük patlamadan bir an sonra neye benzediğini,yani sıvı bir halde olduğunu gösterdi…’’

      KAYNAK: http:// hurarsiv.hürriyet.com.tr./göster/haber.aspx ? viewid=565485
      http:// physicworld.com/cws/article /news/22043

      Bilim adamları,Evren’in meydana geldiği büyük patlama’dan sadece bir an sonra tüm maddelerin”Kuark-gluon plazması” denilen sıvı bir halde olduğunu belirtiyor.
      http:// http://www.maksimum.com/teknoloji/haber/28/29647.php

      İşte ‘’’ Allahu a’lem ‘’ Kur’an bununla,bugünkü anlamda yaratılmadan önce evrenin saydam ve (ma-i) su gibi sıvı haline işaret ediyor.Yani ayet normal içtiğimiz suya değil,maddenin saydam ve su gibi sıvı halindeki duruma vurgu yapıyor.!!!
      Ayrıca ‘’Sence su (H2O) bing-bang tan önce mi vardı yoksa sonramı oluştu? diyorsunuz.

      Zaten big-bang’tan hemen sonra bugünkü anlamda evren yaratılmamıştır,Big-bang’tan altı uzun evre sonra bugünkü anlamda evren yaratılıyor.Fakat big-bang’tan hemen sonra söz konusu madde bir an sonra saydam ve sıvı haline dönüşüyor,ondan sonra altı uzun evrede evren bugünkü anlamda yaratılıyor. Yani söz konusu ayet Big-Bang’tan sonra maddenin saydam ve ma-i (su) sıvı haline işaret etmiştir. Bu durum ise bilimle paraleldir… !!!

      Saygılarımla.

      • rashid dedi ki:

        Sayın Bilal;
        Dediğin safhayı kabul edelim sonrasında…

        6 günde (evrede) ne yaratılıyor?
        Dünya mı evren mi?

        ——Ayrıca Sürpriz!! önemli bir bilgide Tevrat’tan geliyor…————
        Tevrat [Yaratılış 1-Bölüm]
        1 Başlangıçta Tanrı göğü ve yeri yarattı.
        2 Yer boştu, yeryüzü şekilleri yoktu; engin karanlıklarla kaplıydı. Tanrı’nın Ruhu suların üzerinde dalgalanıyordu.

        Bak bu ayetlerde de tanrı uzayı ve dünyayı yaratıyor.
        Dünyanın gaz ve sıvı halindeki durumuna vurgu yapılmış ve bilim ile paralel bir bilgi !!

  645. rashid dedi ki:

    1okuyucu;
    bırak şimdi hasreti tutuşurken nasıl özlem içinde olabileceksin yani şafağın çok dostum senin! ( :

    • 1okuyucu dedi ki:

      rashid;

      —bırak şimdi hasreti tutuşurken nasıl özlem içinde olabileceksin yani şafağın çok dostum senin! (senden alıntı)

      hasretle yanıp tutuşmanın yanında cehennem ateşi ne ki?

      sen cennettekilerin sevdiklerinin içerisinde cehenneme gidenleri özlemeyeceğini mi düşünüyorsun? veya cehennemdekilerin cennetteki sevdiklerini özlemeyeceğini mi düşünüyorsun?

      tutulduğu ölümcül hastalığın (kanser türü) sebep olduğu en şiddetli ağrılarla kıvranırken bile yaşamayı istemek gibi bir psikolojiye sahip olan insanoğlunun cehennem ateşinde yanarken sevdiklerine özlem duymayacağı düşünülebilir mi?

      eğer öteki taraf duyguların körleştirildiği bir yerse,

      herhalde cennettekiler, Kuranın tanrısının vaad ettiği ödüllere kavuşmanın coşkusuyla, vur patlasın çal oynasın tarzında bir cümbüşe daldıklarında keyiflerinin bozulmaması için cehennemdeki sevdikleri için, peygamber gönderdiğini kanıtlayamayan bir tanrının, peygamber olduğunu iddia edene inanılmasını isteme, inanmayanları cezalandırma hakkının olamayacağını göz ardı ederek “Muhammede inanmamanın sonu budur, çeksinler cezalarını oh olsun” onlara diyeceklerdir, öyleya hasret, özlem gibi duygulara sahip olsalar cennette huzur bulmaları mümkün olur muydu?

      ama ben onların huzurunu kaçıracak bir iddiada bulunayım, bir varlık hem ölümsüz hemde ihtiyaçlı olamaz,

      yani ölümsüz bir varlık yaşamını sürdürmek için yeme içme vs. gibi şeylere ihtiyaç duymayacağı için bir bedene ihtiyaç duymaz, dolayısıyla cennette vaad edilen nimetleri yemese de ölmeyecek olan bir insanoğlunun bir bedene sahip olacağı iddiası safsatadan ibaret.

      • rashid dedi ki:

        @@ Düşünsene azap yurdundasın, yiyeceğin – içeceğin irin, kan, zakkum zehir. zebaniler bir yandan ateşe sürüklerken şeytanın baş ucunda ölüp ölüp diriliyorsunuz! en korkunç filmden bile bin beter biyer. öte yanda cennet! Huriler, ırmaklar, bolca rızıklar ahh ahh işin kötü yanı nereye düşersen düş ebedi sonu gelmeyen bir döngüdesin !!

        (Seni ise buraya iten şey şuydu.)
        Kutsal kitaplardaki hikayeler mucizeler akla yatmıyor ya!!
        Kuranda bir çok ayette onlara mucize göstersen de iman etmezler diyor ya!!
        Hatta Kuranda bir çok kavimin bir çok mucizeye şahit oldukları halde iman etmedikleri anlatılır ya!!

        Şimdi bu insanlar o kadar mucize görüpte iman edemiyorlarsa.
        14 asırlık eski bir dilde yazılmış kitaptaki mucizelere ve olaylara nasıl iman edeceksin?
        Biz yeni çağın insanlarına yaratıcı tarafından hiç mi bir şeyler yok?
        Kurandaki mantığa göre zaten bize mucize gelse de iman etmeyeceğiz ya!!

        @@Düşünsene gökten bıldırcın ve kudret helvası gelse sana ne hissedersin?
        Ben peygamberim diyen biri ölüyü yaratıcının izniyle karşında diriltse ne düşünürsün?
        Körlere ,kanserlilere şifa dağıtsa ne yapardın?

        (İman etmek çok kolay yeter ki yaratıcı gerçekten var olsun ve adil olsun.)

  646. nil dedi ki:

    aradan kaç yuzyıl geçmiş arapçadan düzeltirken hatalar yapılmış olabilir maddem inanmıyosuz yuzyılar önceden bugun nasıl oldugunuzu yazan kıyamet alemetlerine falan hiç bakmadınız galiba

  647. Behlül-i Dana gibi düşünen adam dedi ki:

    Siz en başta yanlış yaptınız, yanlış sorular sordunuz. Burdaki her çelişkinin elbet mantıklı açıklaması var. Bunların açıklamasını tek tek buraya yazarak vaktimi kaybedemem çünkü sizin insanları aydınlatmak yerine derslerimi öncelikli sorumluluğum olarak görüyorum. Sonuçta yardım bekleyen çok insan var. Peki o dönemdeki okuma yazma bilmeyen bir insanın göklerin 7 katmanlı olduğunu, iki denizin birbirine karışmamasını (özellikleri bakımından büyük bir farkla), güneşin kendi etrafında döndüğünü söylemesini ve daha bir çok bunun gibi bilimsel gerçekleri o zamanda söylemesini nasıl açıklayabilirsiniz? (Maurice Bucaille’nin kitabından bilim-islam arasındaki ilişkiyi biraz daha anlayabilmek için araştırarak okuyabilirsiniz.) Bazı şeyleri o zamana göre düşünmeniz gerekir. O zamandaki bir insanın Kur’an’ı nasıl anladığını anlamak ve o insanın bilgi seviyesini yorumlamak gerekir. Tevrat ve İnciller’deki çelişkiler Kur’an-ı Kerim’deki sizin bahsettiğiniz çelişki dediklerinizden çok daha farklı ve ancak insanların Tevrat ve İnciller’de geçen böyle çelişkiler yaratabileceği apaçıktır.
    alıntı
    “Bütün kesimlere hitap eden ve aynı zamanda bir irşat kitabı olan Kur’an’ın kâinattan, fen bilimleri gibi detaylı bir şekilde bahsetmemesinin önemli nedenleri vardır:

    Evvela, kâinatta bir tekâmül kanunu vardır. Eskiden çok kapalı meseleler zamanla açıkça bildiği ilimler sırasına geçebilir. Hâlbuki irşadın özelliği, o zamanın ilim ve fikir seviyesini dikkate almaktır. Meselâ: Şayet Kur’an, on dört asır önceki insanlara,

    “Kendi ekseninde dolaşan güneşin duruşuna ve onun etrafında pervane gibi dönen dünyanın hareketine bakın! Ve bir milyondan fazla mikroskobik canlıları barındıran bir damlacık suyu temaşa edin ki, Allah’ın sonsuz kudretinin belgelerini görebilesiniz.”

    deseydi, insanların çoğunu şaşırtmış olacaktı. Çünkü onlar, gözleriyle dünyanın değil, güneşin -dünyanın bir tarafından öbür tarafına doğru dolaşıp dönmekte olduğunu görüyorlardı. Ve bir damla suda ise, hiç bir şey görmüyorlardı. Fennî keşifler ancak hicri onuncu asırdan sonra ortaya çıkmıştır. O asra kadar gelen insanları şaşırtmak, yalnız yeni fenlerin keşiflerinden sonra ancak anlaşılabilen konuları ders vermek, irşat prensibine de belagat kuralına da aykırıdır. Demek ki, insanların aklına göre konuşan Kur’an, tam belagat göstermiştir. (bz. İşârâtu’l-İ’caz, s.203; Muhâkemat, 160-161) Üstad”

    Sizler en başta yanlış soruları sordunuz. Peki ya aynaya baktığınızda ne diyorsunuz?

    • 1okuyucu dedi ki:

      Behlül-i Dana gibi düşünen adam ?

      —Sizler en başta yanlış soruları sordunuz. Peki ya aynaya baktığınızda ne diyorsunuz? (senden alıntı)

      doğru söylüyorsun, esas sorulması gereken soruyu atlayıp başka sorular sordular, oysa tanrının elçisi olduğunu iddia eden birinin ilk muhatapları, ben tanrının elçisiyim diyenin gerçekten tanrının elçisi olduğunu, tanrının kanıtlamasını istemeleri gerekirdi, öyle ya bir beşerin iddiası, tanrı tarafından kanıtlanmadıkça hiçbir anlam ifade etmez,

      dolayısıyla, tutarlı bir tanrı, peygamber gönderdiğini sonraki nesillere değilde önce ilk muhataplarına kanıtlaması gerekir, peygamber gönderdiğini ilk muhataplarına kanıtlayamayan bir tanrı, ilk muhataplarının gönderdiği iddia edilen elçiye kanıtsız inanması, sonraki muhataplarının ise kanıtlara dayalı inanması gibi abes bir düşünce içerisinde olamaz, böyle bir düşünce mantık kurallarıyla da açıklanamaz,

      öyle ya bir tanrı önce ilk muhataplarını inandırmalı ki taraftar toplayabilsin, birde tanrı kanıtlamadığı için ben tanrının elçisiyim diyene hiç kimsenin inanmadığını düşün? tanrının elçisi olduğunu iddia edenin boş trübünlere oynayan donkişotttan farkı kalmazdı,

      işte hin oğlu hinlik burada başlıyor,

      insanlar beklentilerine cevap veren söylemlere doğruluğunu araştırmadan inanma eğilimi gösterirler, bu insanoğlunun psikolojik bir davranış şeklidir,

      her şeyin ölümle biteceğine inanmak istemeyenlerin büyük çoğunluğu, kendilerine sunulan sonsuz yaşam ve cennet vaadine, beklentilerine cevap veren yegâne seçenek olması nedeniyle kanıt aramaksızın inanma eğilimi göstermişlerdir,

      kuşkuyla yaklaşanlar ise ben tanrının elçisiyim diyene, “doğru söylediğini nereden bilelim, ya yalan söylüyorsan” sorusunu sorduklarında, tanrının elçisi olduğunu iddia eden, hiçbir kanıt göstermeden “ya doğru söylüyorsam” diye muğlak bir cevap vermiştir, üstelik kendisine inanmayanları cehennemle korkutarak inanmak zorunda bırakma yoluna gitmiştir,

      yani peygamber olduğunu iddia edenler, her şeyin ölümle biteceğine inanmak istemeyenlerin, kendilerine sonsuz yaşam ve ödül vaad eden söylemlere çoğunlukla sorgusuz sualsiz itibar edeceklerini bildikleri için tanrın elçisi olduklarının kanıtlanmasına gerek görmemişlerdir,

      inananların inanma gerekçesi ise “ya doğru söylüyorsa” varsayımından öteye bir anlam taşımıyor,

      o nedenle, eğer bir tanrı peygamber ve kitap gönderdiyse bunu sonraki nesillere değil, ilk muhataplarına kanıtlaması gerekirdi,

      ilk muhataplarına peygamber ve kitap gönderdiğini kanıtlayamayan bir tanrının sonraki nesillere peygamber ve kitap gönderdiğini kanıtlamak gibi absürd bir düşünce içerisinde olabileceğini sananlar bilimsel keşifleri Kurana uydurma saçmalığını yaparak, Kuranın tanrısının zekâsıyla alay ettiklerinin farkında değiller,

      hoş, Kuran denilen kitap ta Kuranın tanrısının zekâsıyla alay ediyor,

      İnkâr edenler, göklerle yer bitişik bir halde iken bizim, onları birbirinden kopardığımızı ve her canlı şeyi sudan yarattığımızı görüp düşünmediler mi? Yine de inanmazlar mı? (enbiya-30)

      canlı varlıklar yaratılmadan önceki safhalara ve canlı varlıkların yaratılış anındaki safhalara tanrıdan başka hiçbir varlığın şahit olamayacağı geri zekâlılar tarafından bile biliniyorken, Kuranın tanrısının inkâr edenler için görmediler mi? bilmediler mi? düşünmediler mi? gibisinden saçma sapan bir suçlamada bulunması tanrının zekâsıyla alay etmek değilde nedir?

      hadi kâfirler görmemişler, bilmemişler düşünememişler,

      peki sen, yer ve gökler bitişikken ayrıldığını gördün mü?
      peki sen, her şeyin sudan yaratıldığını (ilk yaratılış) gördün mü?

    • toro dedi ki:

      1okuyucu,

      Bende bir katkı yapayım! Peygamberlik müessesesi yani tanrının kendisini ve söylemlerini insanlara anlatması için bir insanı şeçtiğini anlatan hikayeler öncelikle sonsuz mantığı temsil ettiği düşünülen tanrı açısından mantıksızdır!

      Bakın bir peygambere, peygamberlik görevini tevdi edenin başka bir insan olması düşünülebilir mi? Yani biri, diğerine gidip, sen artık peygambersin, bu görevi yapmaya başla diyebilir mi? Muhtemelen kedisine artık peygambersin denilen, kendisine artık peygambersin diyen insandan bunu kanıtlamasını isteyecektir! Yani bu duruma inanmak için ya da bu göreve başlamak için kendisini peygamber tayin ettiği söylenen tanrı ile doğrudan temas kurmayı isteyecek ve bekleyecektir! Bu eşyanın tabiatı gereğidir! Peki bir tanrı peygamber olarak atayacağı kişinin bu görevi bizzat kendisinden almak suretiyle yani bu görevin kaynağını bilerek göreve başlaması gerektiğini yani önce peygamberin kendisini bilmesi gerektiğini bilir ve ona göre davranırda sonrasında diğer insanların tanrıyı hiç bilmeden ve varlığı onu anlatan peygamber tarafından mantıksal boşluk bırakmayacak şekilde kanıtlanamayan tanrıya inanmakta zorluk çekeceklerini ve onlardan bu duruma bu şekilde inanmalarını beklemenin de mantıksız olduğunu bilmez mi? Peygamberi BİLECEK diğerleri İNANACAK, BİLMEYECEK!

      Yani bir tanrı peygamberine bile kendisini kanıtlıyorsa diğerlerine 2 kere kanıtlamalıdır!
      Yani tüm insanlık tarihi boyunca kendisine peygamber diyerek ortaya çıkan ve tanrıya gitmenin yolunu kendisine inanmak üzerinden kurgulayan arkadaşların tamamı bu mantıksızlığın figürüdür!

      Mantıklı hiç bir tanrı varlığını ispat etmek için temas ettiği türlerin elemanları içinden birini görevlendirmek suretiyle diğerlerinin kendisine geleceği bir düzeni kurgulayamaz!

      Yani milyarlarca insanın bu gerçeğin gölgesinde içmek için bir bardak soğuk suya ihtiyacı vardır! İçtikten sonra çoooooooooooooook büyük dedikleri tanrıyı nasıl küçülttüklerini belki anlayabilirler!

  648. Gencer dedi ki:

    izlemenizi öneriyorum.Güzel ve ilginç bir araştırma.

  649. rammsteinn dedi ki:

    turan dursun
    muazzez ilmiye çığ
    celal şengör

    aydınlığın üç silahşörü

  650. rashid dedi ki:

    @@ Bilal Bey;

    — 6 günde yaratılışı açıklayan ayeti bir okuyalım. ———

    {41} De ki: “Siz mi yeri 2 günde (iki evrede) yaratanı inkâr ediyor ve O’na ortaklar koşuyorsunuz?
    O, âlemlerin Rabbidir.”O, 4 gün içinde (dört evrede), yeryüzünde yükselen sabit dağlar yarattı,
    orada bolluk ve bereket meydana getirdi ve orada rızık arayanların ihtiyaçlarına uygun olarak rızıklar takdir etti.
    Sonra duman halinde bulunan göğe yöneldi; ona ve yeryüzüne, “İsteyerek veya istemeyerek gelin” dedi. İkisi de, “İsteyerek geldik” dediler.
    Böylece onları, 2 günde (iki evrede) yedi gök olarak yarattı ve her göğe kendi işini bildirdi.
    En yakın göğü kandillerle süsledik ve onu koruduk. İşte bu, mutlak güç sahibi ve hakkıyla bilen Allah’ın takdiridir. [Fussilet 9-10-11-12]

    ——Şimdi satır satır analiz edelim—————————————————

    İlk başta yer (dünya) 2 evrede yaratıldı diyor.

    Devamında 4 evrede dünyadaki dağlar oluşturulmuş ve rızıklar takdir edilmiş.

    (Herşey buraya kadar tamam…)

    Sonra birden ne oluyorsa? (dünya oluşmuştu)
    Duman halindeki göğe ve dünyaya yöneliyor sonra yanına çağırıyor. (dikkat edin gök daha ham halde)
    Onlarda geliyor ve geldik tamam diyorlar. (konuşuyorlar birde!)

    (Bunlar geldikten sonra asıl bomba patlıyor zaten…)

    “Böylece onları, 2 günde (iki evrede) 7 gök olarak yarattı ve her göğe kendi işini bildirdi.” diyor.

    ———————————————————————————————-

    Sonuç olarak şöyle bir yaratılış süreci ve evre sayıları ortaya çıkıyor:

    Önce 2 günde dünyayı > sonra 4 günde dağları > sonra 2 günde gökler-uzay yaratılıyor. (toplam 6 gün ok) > sonra ilk gök yıldızlarla süsleniyor

    Sorunlar:
    1) Gökler oluşmadan dünya var olmuş olamaz !!
    2) Dünya evrenden ve yıldızlardan yaşlı olamaz !!
    3) Dünyadaki dağlar 4 evrede oluşurken koca uzay-evren 2 evrede nasıl tamam oluyor?
    4) Önce dünya dayanıp döşeniyor sonra gökler ayrılıp 7 gök düzenleniyor diğer gezegenler nerede? neden sonra oluşacak ki?

    Daha önceki mesajımda da değim gibi Kuranda dünya merkezli bir evren modeli anlatılıyor.
    Her şey ilk onunla başlıyor sonra uzay oluşuyor ve yıldızlar ekleniyor. vs…
    Bu ayette açık bir şekilde beni yine doğruluyor…!!

    7 gökten kasıt atmosfer katları olsaydı sorun olmazdı ama !!! Olamaz çünkü ilk katını yıldızlar ile süsledik diyor. 7 kat olan tekşey uzay-evren olduğu için ki büyük bir çelişki var. !!!!!

    Kuran size bangır bangır dünya merkezli bir evreni anlatıyor her şey ilk ondan başlıyor önce o düzenleniyor sonra gökler yaratılıyor. Hiç bir ayette gezegenlerden bahsetmez tek bir ifade geçiyor oda yer-yer yüzü yani dünyamız kast ediliyor. Hep o var birde gök var bunlar bitişikken ayırıyor sonra 7 kat düzenleniyor vs…vs…

    Sonrada bilimsel ifadeleri işinize gelen ayetlere hiçte bir sıralamaya önem vermeden tevil edin gitsin……..

    • rashid dedi ki:

      İlave olarak;
      Toplam bu ayete göre 8 gün de yaratılma oluyor !! 6 günde değil !!

    • bilal dedi ki:

      Sn.rashıd,
      ’’ Sonuç olarak şöyle bir yaratılış süreci ve evre sayıları ortaya çıkıyor:
      Önce 2 günde dünyayı > sonra 4 günde dağları > sonra 2 günde gökler-uzay yaratılıyor. (toplam 6 gün ok) > sonra ilk gök yıldızlarla süsleniyor
      Sorunlar:
      1) Gökler oluşmadan dünya var olmuş olamaz !!
      2) Dünya evrenden ve yıldızlardan yaşlı olamaz !!
      3) Dünyadaki dağlar 4 evrede oluşurken koca uzay-evren 2 evrede nasıl tamam oluyor?
      4) Önce dünya dayanıp döşeniyor sonra gökler ayrılıp 7 gök düzenleniyor diğer gezegenler nerede? neden sonra oluşacak ki? ‘’ sizden ‘’

      EVRENİN YATALIŞ EVRELERİ …???

      1-ENBİYA-30: Buna göre yer ve bütün gök cisimleri (bütün evren ) birlikte yaratılmaya başlamıştır.. FUSSİLET-9: Bu ayete göre yerkürenin yaratılışı iki jeolojik evrede gerçekleşmiş olup,yaşam için elverişli hale gelmesiyle birlikte de onun bu yaratılışı dört evrede bitmiştir.Yani iki evre normal yaratılış,iki evrede yaşam için elverişli hale gelmesidir Toplam dört jeolojik evre ediyor.Çünkü,10.ayete,yerküreninyaratılışı ile yaşam için elverişli hale gelmesinin tamamı dört evrede olduğuna vurgu yapılıyor, sadece yaşam için değil.12.ayette göre de iki uzun evre içinde de gökler de yedi sema (yedi manyetik alan haline ) getirilmiştir Özetle,bütün evrenin yaratılışı sekiz (8) değil, altı (6) uzun evrede tamamlanmıştır..Yani hiç bir sorun yoktur…

      FUSSİLET-9-10-11-12.ayetlere göre,

      a) Dünya gezegeni iki evrede normal diğer gök cisimleri gibi yaratılmış ve iki evrede de yaşanır hale getirilmiştir. İki evre normal yaratılışı,iki evre de yaşanır hale getirilmesi ile birlikte toplam 4 evre ediyor. Yani dünya gezegeni diğer gök cisimleri gibi 2 evrede yaratılmış,2 evrede de yaşanır hale getirilmiştir.

      b )Bu nedenle ‘’ sonra 4 günde dağları > sonra 2 günde gökler-uzay yaratılıyor. (toplam 6 gün ok) şeklindeki yorumunuzun tamamı yanlıştır.!!!

      c) 11.ayete göre de önceden yaratılmış olan hem gök cisimlerine,hem de var olan arza yüce yaratıcı yönelerek yaratılış yasalarına uymalarını istemiştir,bunlar da sünnetullaha (evrenin yaratılış yasalarına) uyarak boyun eğmişlerdir.Bu iletişim şekli ise bizimkinden farklı yaratıcı ile evren arasında has olan bir iletişim şeklidir,biz,bu iletişim şeklinin mahiyetini bilemeyeceiğimizden dolayı,bunu yüce yaratıcı bizim birbirlerimizle yaptığımız iletişim şekline dönüştürmek suretiyle anlamamızı sağlamıştır. Yani evrenin yüce yaratıcıya isteyerek yaratılış emrine boyun eğdik ifadeleri,bizimkinden faraklı olup yaratıcı ile evren arasında has bir iletişim şeklidir.İnsanoğlu icad edip ürettiği robota istekleri doğrultusunda proğram yükleyip konuşturabiliyorsa,evreni yaratan yaratıcı da bu evrene has bir iletişim proğramını yükleyerek onu konuşturabilmekten aciz değildir.Nasıl ki bize has bir konuşma yeteneğini vermişse, yarattığı evrene ve diğer varlıklara da kendilerine has bir konuşma ve iletişim kurma şeklini de verebilmiştir.

      d) 12.ayete ise gök cisimlerinin yaratılışından değil,daha önce yaratılmış olan gökleri YEDİ SEMA (manyetik alan) OLARAK DÜZENLENMESİNDEN söz ediliyor.Yani göklerin yaratılışı dünya gezegeninden sonra değil,göklerin yedi farklı sema olarak düzenlenmesi söz konusudur.Çünkü,ayete ‘’ halakahünne sab’a semavatin’’Onu yedi sema olarak yarattı‘’ şeklinde değil, ‘’ fekadahünne seb’a semavatin ‘’…. böylece onları iki evre içinde yedi sema olarak DÜZENLEDİ ‘’ denilmektedir.

      ÖZETLE,

      1-dünya ve bütün gök cisimleri birlikte var olmuşlardır. 2- Evren,dünya ve yıldızların yaşı aynıdır.
      3-Dağların değil,dünyanın hem yaratılışı,hem de yaşanır hale gelmesi 4 evrede olmuştur.
      4-Önce dünya dayanıp döşenmiyor,dünya ile bütün gök cisimleri birlikte yaratılıyor,ve hem dünyanın,hem de bütün gök cisimlerinin yaratılışından sonra da var olan GÖK ,YEDİ SEMA OLARAK DÜZENLENİYOR,YARATLIYOR DEĞİL.

      Yani var olan göğün,dünyanın yaratılışından sonra ‘’ YARATILIŞI DEĞİL,YEDİ SEMA OLARAK DÜZENLENMES İ’’ SÖZ KONUSUDUR.
      Bu nedenle saydığınız sorunların hiç biri yoktur…!!!

      Saygılarımla.

      • rammsteinn dedi ki:

        bilal
        dünya ve bütün gök cisimleri birlikte var olmuşlardır. 2- Evren,dünya ve yıldızların yaşı aynıdır.

        diyorsunda “doğrumu diyorum?” diye hiç kontrol etmiyorsun

        Dünya’nın yaşının yaklaşık 4,54 milyar yıl
        Güneş’in yıldız gelişimi bilgisayar modellemesi ve nükleokozmokronoloji yöntemleri kullanılarak ana dizi üzerinde hesaplanan yaşının 4,57 milyar yıl olduğu düşünülmektedir

        Yıldızların çoğu 1 milyar ile 10 milyar yıl arasında yaşa sahiptir. Bazı yıldızlar gözlemlenen evrenin yaşı olan 13,7 milyar yaşına yakındır

        kaynak wiki

        Bu nedenle saydığınız sorunların hiç biri yoktur…!!!
        diyorsun da,sorun sende. yanlış bilgi doğrultusunda yazdığın onca yazıda boş…

      • bilal dedi ki:

        Sn.rammsteinn,

        Dünya dahil bütün evrenin yaratılış süreci birlikte başlamıştır,ama dünya yaklaşık olarak 4.57.milyar sene önce bugünkü duruma gelmiştir.hepsinin yaratılış süreci birlikte olduğundan söz konusu yaratılış sürecindeki yaştan söz etmişim,dünyanın bugünkü anlamdaki yaşına değil.Siz ise,dünyanın yaratılışından sonraki bugünkü yaşına vurgu yapıyorsunuz,ama ben dünyanın bugünkü yaşına değil,hepsinin yaratılış sürecindeki yaşı,(yani Big bang olayı ile yaratılış sürecindeki yaşlarını kast ediyorum. Özetle,yaklaşık 4.57 milyar seneden sonraki bugünkü dünyanın yaşını kast etmiyorum.!!! İşte bu nedenle beni anlayamamışsınız..!!

        Özetle,dünyanın bugünkü anlamdaki yaşı yaklaşık 4.57.milyar senedir.Yani yaklaşık 4.57 milyar sene önce dünya bugünkü duruma gelmiştir. Siz dünyanın yaratılış sürecindeki yaşı ile yaklaşık 4.57 milyar yıl önce bugünkü duruma gelmesinden sonraki yaşını karıştırıyorsunuz.

        Benim vurgulamak istediğim ise dünyanın ve evrenin birlikte yaratılış sürecindeki yaşlarıdır, Dünyanın yaklaşık 4.57 milyar seneden sonraki bugünkü yaşı değil,
        ” Yıldızların çoğu 1 milyar ile 10 milyar yıl arasında yaşa sahiptir. Bazı yıldızlar gözlemlenen evrenin yaşı olan 13,7 milyar yaşına yakındır. ” sizden”
        kaynak WİKİ

        Ayrıca bir çok yıldız daha sonra doğmuştur,bu nedenle bazı yıldızların yaşları 1 ile 10 milyar arasınsda değişebilir.Ama genel anlamda evrenin ilk yaratılış sürecinden sonraki bugünkü duruma geldikten sonraki yaşı ( ! ) yaklaşık 13.7 milyar sene veya bazı kaynaklara göre biraz bunun üstündedir. İşte maalesef,siz evernin yaratılış sürecindeki yaşı ile,bugünkü duruma geldikten sonraki yaşı karıştırıyorsunuz.
        Bunu daha iyi anlayabilmeniz için şöyle diyeyim;Genel anlamda dünya dahil evren daha önce yaratılış safhasına girmiş olup yaklaşık 13.7 milyar sene önce bukünkü duruma gelmiştir,ama evrenle birlikte yaratılış safhasına giren dünya gezegeni ise yaklaşık 4.57 milyar sene önce bugünkü duruma gelmiştir. İşte siz bu durumları karıştırıyorsunuz.Bu anlamda dünyanın ve evrenin yaratılış sürecindeki ve sonraki (bugünümüze kadar olan) yaşlarını hep birlikte değerlendirdiğimiz de yaşları aynı olur. ÇÜnkü daünya dahil evrenin yaratılış süreci birlikte başlamıştır,ama dünya gezegeni bir çok gök cisimlerine göre daha geç (yaklaşık 4.57 ) milyar sene önce bugünkü duruma gelmiştir.
        Özetle,dünya da diğer gök cisimleri ile birlikte yaratılış sürecine girmiştir,ama bugünkü duruma gelişi ise yaklaşık 4.57.milyar sene öncedir,yanı bugünkü duruma gelişi bir çok gök cisimlerine göre daha geç olmuştur İşte ilk yaratılış safhasındaki yaşları aynıdır,ama bugünkü duruma gelme yaşları aynı değil.

        Saygılarımla.

      • 1okuyucu dedi ki:

        Bilâl;

        —dünya da diğer gök cisimleri ile birlikte yaratılış sürecine girmiştir,ama bugünkü duruma gelişi ise yaklaşık 4.57.milyar sene öncedir (senden alıntı)

        rakamların doğru olup olmadığını bilemem ama;

        bilim dünyası 13,7 milyar yıldan söz ederken evrenin oluşmaya başladığı bir zaman diliminden söz ederler, bilim dünyası 4,5 milyar yıldan söz ederken dünyanın (daha doğrusu güneş sisteminin) oluşmaya başladığı bir zaman diliminden söz ederler, hiçbir kaynakta dünyanın yaşının evrenin yaşına eşit olduğu bilgisi yoktur,

        ama sen Kurandaki yaratılış hikâyesine evreni de dahil etmek için, dünyanın yaşının 13,7 milyar yıl olduğunu, 4,5 milyar yıl önce oluşumunu tamamladığını iddia ediyorsun, demek dünyanın yaşını çeşitli yöntemlerle hesaplamaya kalkanlar, meğerse dünyanın oluşumunu tamamladığı zamanı hesaplıyorlarmış ta bundan ne kendilerinin nede bizim haberimiz yokmuş?

        hadi Kuran ayetlerini eğip büküyorsun ama bilim dünyasındaki tanımlamaları çarpıtmaya kalkmanı, nasıl tarif etmeli bilmem ki?

    • bilal dedi ki:

      Sn.rashıd,
      ” Daha önceki mesajımda da değim gibi Kuranda dünya merkezli bir evren MODELİ anlatılıyor.
      Her şey ilk onunla başlıyor sonra uzay oluşuyor ve yıldızlar ekleniyor. vs…
      Bu ayette açık bir şekilde beni yine doğruluyor…!! ”sizden alıntı”

      KUR’AN’DA DÜNYA MERKEZLİ BİR EVEREN MODELİ ASLA ANLATILMIYOR !!!
      Maalesef,Söz konusu ayet seni doğrulamıdğı gibi dünya merkezli bir evren MODELİNİ de anlatmıyor.!! Ayetin mesajını doğru algılamadığınızdan size sorunlu gibi görünüyor, yani sorun sizden kaynaklanıyor
      .
      Ayrıca Kur’an’da dünya merkezli bir evren MODELİ olmadığını net ve açık bir şekilde NAZİAT-27-33.ayetlerde de görüyörüz.

      ” Sizi yeniden yaratmak mı güç,yoksa gök âlemini mi? İşte bakın: Allah onu (gök cisimlerini) inşâ edip var etmiştir.Onun boyunu yükseltip,kusursuz işleyen bir sisteme bağlamıştır.Ve gecesini karanlık etti, gündüzünü de ortaya çıkardı (aydınlattı). Ve ONDAN SONRA DA YERİ söbülleştirdi,ondan suyunu ve otlağını da çıkarıverdi.Ve dağları sağlam bir şekilde oluşturdu” (Naziat-27-33) deniliyor.

      İşte burada önce gök cisimlerinin inşa edilip yaratılmasından,gece ve gündüzün oluşmasından ve ONDAN SONRA da dünyanın söbülleştirilmesinden,yaşam için gerekli olan su ve gıdasından,dağları sağlam bir şekilde oluşturulmasından ve dolayısıyla dünyanın yaşanır hale getirilmesinden söz ediliyor.!!!

      HANİ KUR’AN’IN NERESİNDE DÜNYA MERKEZLİ BİR EVREN MODELİ ANLATILIYOR?
      YA KUR’AN’I ANLAYAMIYORSUNUZ,YA DA BİLİNÇLİ BİR ŞEKİLDE SÖZ KONUSU AYETLERİ ÇARPITIYORSUNUZ !!!

      Saygılarımla

      • rashid dedi ki:

        Bilal;

        Sorunları çok açık ve net yazdım:
        1) Gökler oluşmadan dünya var olmuş olamaz !!
        2) Dünya evrenden ve yıldızlardan yaşlı olamaz !!
        3) Dünyadaki dağlar 4 evrede oluşurken koca uzay-evren 2 evrede nasıl tamam oluyor?
        4) Önce dünya dayanıp döşeniyor sonra gökler ayrılıp 7 gök düzenleniyor diğer gezegenler nerede? neden sonra oluşacak ki?

        @@ 1) Gökler oluşmadan dünya var olmuş olamaz !!
        7 göğü manyetik düzenlenmesi manasında değerlendiriyorsun.
        Bak ona da tamam diyorum !
        Ama yine mümkün değil manyetik düzenlenmenin bile,
        Dünya tam oluşmadan yaşanır hale gelmeden düzenlenmeden çok daha önce olması gereken bir durum.

        ikincisi
        @@ 2) Dünya evrenden ve yıldızlardan yaşlı olamaz !!
        “Evren,dünya ve yıldızların yaşı aynıdır.”
        diyorsun bu mümkün değil hele evren ile yaşı hiç aynı olamaz.
        Ama kuranda olur çünkü dünya merkezli bir kainat modeli var kuranda.
        Hatta Aziz Bayındır bile bu görüşü savunan alanında bir prof.

        Dikkate edersen (6 Gün ok!) yazmışım.
        Ama tüm evreler 8 yapar toplamı.
        Olabilir. evre içinde evre kast edilebilir. 2 evrede bir evre olabilir. mesele bu değil…

        @@ 3) soruya cevabın senin yorumun yoruma da açık bir konu ama mantıklı değil !!

        @@ 4) soru için, Düşünün dünyayı oluştur dağları yap çayıra çimene kadar yarat sonrada göğü uzayı düzenle.
        İster manyetik olsun ister fiziksel olsun bu mümkün değil. uzayın ve derinliklerinin manyetiğinin hatta güneşin felan ve hatta atmosferin bile hazır bir halde olması gerekirki dünya böyle tastamam hazır hale gelebilsin.
        Hatta ayet devam ediyor.
        Dünya tastamam olmuş ilk göğü de yıldızlarla süslemeye devam ediyor.

        Cisimlerin konuşmasını normal karşılıyorum.
        Tüm dini masallarda bunlar olağan şeylerdir.

        fussilet 12 : “2 – kadâ-hunne” : onları kada etti, yarattı, tamamladı (neredeyse tüm çeviriler yaratmak olarak alıyor.)
        Herkesin bir çevirisi var tabi size göre de düzenledi olsun.
        ki yine aykırı bunlar çok önceden olmalı yukarıda da dediğim gibi.

        –gelelim şu meşhur gök cisimlerine——————————–
        Bak onlar ne için yaratılmış?

        (MULK 5)
        Ve andolsun ki, dünyanın semasını kandillerle süsledik. (sadece süs)
        Ve onları, şeytanlar için (atılacak) taşlar kıldık. Ve onlar için alevli ateşin azabını hazırladık. (şeytana atılacak bişeyler)

        Tabi birde göğü dinleyenler varmış. sonra oralar sağlamlaştırılmış vs..vs..
        Araba göre gök kutsaldır çünkü tanrının katına yakın yerlerde bir sızma kaçak olmamalı değil mi ?

        72:8 -(Cinler, dediler ki): “Biz göğe dokunduk, onu kuvvetli bekçiler ve alevlerle dolu bulduk.”
        72:9 -“Doğrusu biz göğün bazı mevkilerinde dinlemek için otururduk.
        Fakat şimdi her kim dinleyecek olursa kendini gözetleyen parlak bir alev buluyor.”

        Gökte sanırım tanrının sesi radyo dalgası gibi yayılıyor ve anteni çeken cinler yerini alıyor gibi..

        Ya öle acayip şeyler var ki sabaha kadar yazarım Bilal bey,

        Ben, TGRT nin o mistik evliya kasetleriyle büyüdüm.
        imam hatip mezunu, tarikattan dergahlardan geçmiş biriyim
        Sonra fark ettim ki herkes bir masal anlatıyor.
        Aşama aşama kopuyorsun onlardan,
        Ve Kurana geliyorsun tek yol bu diye.
        Meğer masalların başı bu kitapmış.
        Dini kurcalamamak lazımmış başın ağrıyor sonra geçmişini arıyorsun. (:
        Çünkü dinin yoksa çevrenden de kopuyorsun zamanla.
        Din her şeyi ayırıyor yok ediyor savaşların sebebi oluyor mezhebçilik ırkçılık hortluyor.

        Mesela Kuranda müşriklerin istekleri ne? hiç karşı tarafı da düşündün mü?

        Ben yanına geliyorum ve peygamberim diyorum vahiy aldım diyorum.
        Senin ilk tepkin, benim dalga geçtiğim veya şizofren olduğumu düşünmen olurdu.
        Delilin nedir dersin?
        Bende “delil benim söylediğim bana vahyolan ayetlerdir” diyorum.
        Sende “bu olmaz o zaman bir mucize göster” diyorsun.
        Bende “mucize gelirde inanmassan helak olursun” diyorum ve savıyorum.
        Ve seni korkutuyorum. “Önceki şu şu toplumlar helak oldular bak” diyorum.

        kısacası, iman-korku keşmekeşinde….
        kuranda ki o beğenmediğiniz müşrikler var ya onlar çok akıllı adamlar ve inanmak için delil arıyorlar kendilerine !!
        ama yok hep baştan sağma cevaplar korkutmalar niye?
        Sordukları sorularda çok mantıklı ve haklılar aslında !!
        Tamam kötü insanlarda olabilir hatta tanrının varlığına bile inan kimseler bunlar.
        Ama kuran korku üzerine kuruludur.
        Bunu yazan kişi başka bir şekilde imanı sağlayamaz !!

        Müslümanlar bakara suresine hayrandırlar.
        Kuranda tanrının bu israil oğulları ile derdi nedir? diye soran yok.
        Bırak artık adamları imtihan etmeyi bugün neler oluyor neler?
        Kıssaların çoğu böyle şeylerle dolu…
        Nuh mesela, 950 sene kimse iman etmiyor bir gemi yapıp kaçıyor gerisi çoluk çocuk helak oluyor.
        Hayır helak helak yine sonuç değişmiyor ki yine toplumlar bildiğini yapıyor!
        Ben tanrının insanları bunlar için yarattığını sanmıyorum..

      • Abdullah dedi ki:

        Bilal hocam size nasıl ulaşabilirim danılmak istediğim birkaç şey var. İletişim bilginizi yazar mısınız? Mail ya da sosyal medya olarak fark etmez. Hayırlı günler

  651. selma dedi ki:

    arkadaşlar haman ismi mucize değil çünkü muhammed döneminde tahrif olmamış tevratta vardı diyorlar bu doğrumudur o zamanki tevrat tahrif edilmemişmiydi

    • kadir dedi ki:

      sayın selma….

      mısırda yapılan arkeojolik araştırmada firavun zamanında yaşayan “haman” ismine rastlanmıştır..ve taş ocaklarının yöneticisidir. . bildiğim kadarıyla “HAMAN” ismi tevrat firavun dan sonraki zamanlarda yaşadığını söylüyor. mübarek kurandada bu gerçeğe vurgu yapılmış.. musanın allahına ulaşmak için firavunun hamandan kule veya piramit yapmasını haber veriyor…

      tevratla ilgili bu bilgiyi bir makalede okumuştum.. yanılıyosam lütfen düzeltmenizi rica ederim..

  652. Emirhan dedi ki:

    Kuran-ıı Azimüşşanda hiç bir çelişki yoktur.Kurana bütünsel bakamaz isen cımbızlama ayet ayet kelime kelime çok çelişki bulursun her hangi bir kitapta da yapsan bulursun.Bütünsel bakmadan kasıt hangi kelime hangi manada kullanılmışını yine kuran kendi yol gösterir diğer ayetlerinde.Kuranı kuranla tefsir edebilirsin hemde bi güzel tefsirden kasıt kendi yorumunu katma değil kuran kuranı anlatır zaten.İspatlaması bedava.Kuran kendini kendi ile açıklıyor zaten.ooo böylede olmaz diyenlere kuran zaten böyle bakmamızı kendisi istiyor.Yoksa anyayı konyayı karıştırırsınız buyuruyor.Böl parçala yut Doktorları cımbızcılar.Bir kaç ayetle habeşistan gitmeye çalışan bilimsel felsfeciler.Bu arada Ben felsefe mezunuyum.Mantıkta okudum anlarım çelişki var mı yok mu.Yok arkadaşım yok.Sizin için malesef yok.Olsa 1.5 milyar ve üstelik tüm algı yanılması yaparak (Terördü.bilimsellikti…falandı) yapılan saldırılara ramen islam hızla yayılıyor.Niye acep dini duygu falan diye geçiştirilemez.Felsefeci olarak Kuranın felsefesi insan felsefesi değil.O kadar.İslamın karşısında herkez (İslam harici herkez ) aman büyümesin denilirken sermayeler dökülürken olmasına ramen yayılıyor neden aceb Tek kelime ‘Yaratıcı’ olgusu çelişkisiz.Bir-ahad.Bilali habeşi.ahad.Ahadı akıllara ziyan net açıklıyor..

    • 1okuyucu dedi ki:

      Emirhan;

      –Kurana bütünsel bakamaz isen cımbızlama ayet ayet kelime kelime çok çelişki bulursun her hangi bir kitapta da yapsan bulursun (senden alıntı)

      nedir bu? itiraf mı?

      tanrıdan geldiği iddia edilen kitabı diğer kitaplarla aynı kefeye koyamazsın,

      tanrının gönderdiği iddia edilen bir kitaba nasıl bakarsan bak, ister tamamına bak, ister cümle cümle bak, eğer o kitap cımbızlanıyorsa o kitap tanrıdan değildir,

      tanrı cımbızlanacak kitap göndermez, çünki tanrının gönderdiği kitabı herkes aynı şekilde anlar, eğer insanlar o kitabı farklı farklı şekilde anlıyorsa tanrı ne demek istediğini anlatamamış demektir, ne demek istediğini anlatamayan tanrı da zaten tanrı değildir.

  653. Kur'an Talebesi dedi ki:

    TAKINTILARINIZA KISA CEVAPLAR VERECEĞİM. İHTİYACINIZ OLAN CEVABI OKURSUNUZ.
    SİZE VE BANA KOLAYLIK OLSUN DİYE BAZI CEVAPLAR İÇİN KISA VİDEO LİNKLER ATACAĞIM.
    SAMİMİYETLE DÜŞÜNENLER İÇİN YETERLİDİR.

  654. Kur'an Talebesi dedi ki:

    MUHKEM- MÜTEŞABİH
    Muhkem: kesinlik arzeden(muhkem kale surları gibi), mu-h-k-m hüküm bildiren ayetlerdir.
    Müteşabih ise sanıldığı gibi anlaşılamaz değildir. Mü-t-ş-b-h adı üstünde teşbih, yani benzerlik ihtiva eden demektir. Bu bir dilde olmazsa olmaz anlatım biçimlerindendir. Ebebi tasvirdir. Haricen genel anlam itibariyle ”benzer” demektir.
    – Örneğin bir konuda Allah şunu yapmayın der, yapana şu cezayı verin der. Birde bunun müteşabihleri yani benzer konudaki diğer ayetleri vardır. Şu halde de yapmayın, şu hal istisnadır. Bakın yaptığınız şey şuna BENZER gibi gibi…. Onların yaptığı iyilikler bir kaya üstündeki toz gibidir en ufak bir rüzgar alır götürür gibi…
    – Örneğin cennet nimetleri anlatılırken algılaya bilmemiz için o cennet nimetleri yeryüzündeki nimetlere benzetilerek anlatılır. Bu televizyonda bir gezi programındeki spikerin size afrikaya özgü bir meyveyi anlatış tarzı gibidir. İşte içi kavun gibi hafif limonsu bir de tadı var. Bakın benzeterek anlatım.
    Bakara 25: ”İman edip iyi ameller işleyenleri, ağaçları altından nehirler akan Cennetler ile müjdele. Onlara rızık olarak her yeni meyve sunulduğunda «Bu daha önce bize sunulan falanca meyvedir» derler.
    Müteşabih anlaşılamaz değil, anlaşılan üstelik benzer bir çok his uyandıran ayetlerdir. Herkes kapasitesine göre hisseder. Edebi tasvir ve benzer konular arasında tasnif işidir

  655. Kur'an Talebesi dedi ki:

    SÜNNETULLAH- ŞERİAT FARKI ve İNCİL/TEVRAT KARŞILAŞTIRMALARI.
    Hz. Adem’den Hz. Muhammed’e kadar bütün peygamberlere gelen din ”islam” yani teslimiyet dinidir. Sünnetullahda bir değişme bulamazsınız.(Fatır 43). Sünnetullah temel tevhidi kaidelerdir. Bunlar Allah’ın vasıflarını başta hiçbir şeye ortak koşmama, vasıfları yalnız Allah’ta birleme, Allah’ı tek bir ilah olarak tanıma/birlemedir.
    Allah’ın vasıfları değişmeyeceği gibi insanların sosyal yapıları, kültürel birikimleri, hayatı kavrama yetileri gelişeceği için her kavim için şeriat dediğimiz kanun, hukuk ve yasaklar değişiklik gösterir. Şeriatlarda değişiklik göstermeyen kısımlar insanoğlunun yapısı gereği değişmemesi gereken temel ahlaki konulardır. Bunlar çalmayacaksın, haksız yere öldürmeyeceksin gibi…
    Hz. muhammed’den öncede Allah’ın peygamberleri vasıtasıyla gönderdiği vahye teslim/islam olan herkes müslüman(teslim olan)dır.Yeni bir elçi onlara geldiğinde ise o elçiye ve getirdiklerine uymak zorundadırlar.
    ”Bu kimseler (değişmeyen gerçek) kendilerine ulaştırıldığında, hemen, “Buna inandık!” derler, “Çünkü bu bize Rabbimizin katından ulaşan bir gerçek; bu bize ulaşmadan önce de, biz zaten O’na yürekten boyun eğen kimselerdik!” (Kasas 53)
    ”Onlar size; «Yahudi veya hıristiyan olun ki, doğru yolu bulasınız» dediler. Onlara de ki; «Hayır, biz İbrahim’in dosdoğru dinine uyarız. O müşriklerden değildi. Onlara deyin ki; «Biz Allah’a, bize indirilene, İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a, Yakub’a ve torunlarına indirilene; Musa’ya ve İsa’ya verilene ve diğer peygamberlere Rabbleri tarafından verilene inanırız. Onlar arasında ayırım yapmayız. Biz Allah’a teslim olanlarız.»”Bakara 135-136
    İncil ve tevrat’ın yeni bir rehber kitab geldiği için hem hükmü kalkmıştır. Hem de incil ve tevrat değiştirilmiştir. Hükmü kalkmıştır ki herkesin kurana tabi olması gereklidir. Müslümanların hesaba çekileceği şu an ki kitap kuran’dır. Kuran ve incil ya da tevrat’ın çelişmesi islam’ın bir problemi değildir. Bir kere bir islam peygmberi olan Hz. İsa’ya tanrılık atfedenler temel tevhid prensibini çiğnemişler, Allah’a ortak koşmuşlardır. Farklılık en temelde yatarken gerisini izaha gerek yoktur

  656. Kur'an Talebesi dedi ki:

    1.TAKINTI: ŞEFAAT

  657. Kur'an Talebesi dedi ki:

    41.TAKINTI : MELEK ELÇİ OLUR MU?
    Allah insanlara bir ‘’resul’’ olarak bir insan göndermiştir. Aralarında yaşasın ki önder ve örnek olabilsin. Resullere ise Cebrail meleği elçilik yapmıştır. Bunda bir çelişki yok. Her ikisi de bize bildirilen gerçeklerden.
    Allah haricinde her şeyin bir başlangıca ihtiyacı vardı. İnsan peygambere Allah tarafından insan elçi gelecek, ona da insan elçi, ona da, ona da…….. Sonsuz bir ilerleyiş olurdu…. Olacak iş mi?

  658. Kur'an Talebesi dedi ki:

    2.TAKINTI : KÖTÜLÜK- İYİLİK NİSA 78-79
    Evet insan iradelidir ama yaratamaz. İnsan iradesini kullansın diye Allah imkan sağlar. Seçenek sunar. https://www.youtube.com/watch?v=f_6fsfvVkRk Videoyu izleyin. Ayrıca bu şu ayetin de anlaşıldığı gibi anlaşılmalıdır: ”Onları siz öldürmediniz, ama onları Allah öldürdü; attığın zaman da sen atmadın, ama Allah attı. Mü’minleri kendinden güzel bir imtihanla imtihan etmek için (yaptı) . Hiç şüphesiz Allah, işitendir, bilendir.” Enfal 17. Yani Allah dilemezse sen yapamazsın ama sen yapmazsan Allah da dilemez. Yaptıkların kendi tercihindir. Ama Allah sana müsade ediyor. Fatır 45: ”Eğer Allah, insanların davranışlarının cezasını hemen verseydi yeryüzünde hiçbir canlı yaratık bırakmazdı. Fakat O, onları belirli bir sürenin sonuna kadar erteliyor. Söz konusu süreleri dolunca, kuşku yok ki, Allah kullarının durumunu görmektedir.”

  659. Kur'an Talebesi dedi ki:

    5.TAKINTI : İLK MÜSLÜMAN KİMDİR?

    ”İnananların ilki”
    Her peygamber kendi kavminin ilk inananıdır. Yani inananların ilkidir. Sorun yanlış. Daha doğrusu bu takıntı senin bile değil. Üzerinde düşünmemişsin. Ayrıca İlk müslüman (islam olan, Allah’a teslim olan) adem bile diyemezsin. Ancak ”ilk müslüman olan insan adem” diyebilirsin.

  660. Müsliman dedi ki:

    Kafir pozuntuları, yukarıda baresinde yazmış olduğunuz hiç bişey çelişki diyildir, zaten Kurani Kerimi anlamak yoldan sapmış kalplerin yapabileceği bişey diyildir. Siz kendi ellerinizle deyiştirdiyiniz İncil ve Tövratınıza uygun olmayan şeylere çelişki mi diyorsunuz? Qafiller, kör kalplerinizle Kurani-Kerimi anladınızmı ki, hayla bi yazılar da yazarsınız? Yazdıklarınızın hiç biri asıllı bi iddia diyildir, bunu kendiniz de biliyorsunuz. Ama kafirliyinizden el çekmezsiniz ki! Kurani Kerim sizin okuduğunuz küfr kitaplarından diyildir, sizin anlamamağınız çok doğaldır.

    P.S. Allah(c.c)”ın Peygambari hakkında konuşurken saygılı olun, kin-nifretiniz yazılarınızdan belli oluyor

  661. Yakup Deniz dedi ki:

    rtik bu hesaba zor ulasiliyor. Daha önce kolay ulasiliyordu sebebi nedir?

    • bir kul dedi ki:

      Yakup Deniz dedi ki:
      02/08/2015, 16:10

      BU SİTE MAHKEME TARAFINDAN YASAKLANMIŞ ANLADIGIM KADARI İLE

      NOT BİR YAZINI OKUDUM ONU ÇELİŞKİSİZ OLDUGUNU GÖSTERMEK İÇİN BENDE AYETLERDEN ÖRNEKLERLE GÖSTERMEYE CALIŞTIM
      SAYGILARIMLA
      —————————————————————————

      Derler ki kur’an’i anlamiyorsunuz!
      Nasil anlamiyoruz görelim bakalim. Acip okuyoruz enam suresi 32. ayetini. Bir basimiz var birde beynimiz var okuma yazma biliyoruz okudugumuzu anliyoruz.
      O halde gelin beraber okuyalim.DEMİŞSİNİZ

      Dünya hayatı bir oyun ve eğlenceden başka bir şey değildir. Sakınanlar için âhiret yurdu elbette ki daha hayırlıdır. Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız? EN AM 32
      ————————————————–
      Ne anliyoruz buradan? Dünyanin gecici oldugunu BIR OYUN VE EGLENCEDEN IBARET oldugunu asil hayirli olanin ise ahiret yurdu oldugunu anliyoruz.
      Baskada anlam ve manasi varmi? DEMİŞSİNİZ

      Bayraktar Bayraklı: Biz gökleri, yeri ve ikisinin arasında bulunanları, oyun ve eğlence olsun diye yaratmadık. DUHAN 38

      ————————————————————————————————

      Buradan anladigimizda Allahin ayetlerinde yasalarin en ufak bir degisikligin celiskinin olamayacagini anliyoruz. Allah bu kur’an’i ben indirdim onda celiskili ifade olmaz diyor.
      O halde su ayeti okuyalim ne diyor? DEMİŞSİNİZ

      Hâlâ Kur’ân üzerinde gereği gibi düşünmeyecekler mi? Eğer o, Allah’tan başkası tarafından gönderilmiş olsaydı onda birçok çelişki bulurlardı. NİSA 82

      ———————————————————————————————–

      Bi ayet daha yazalim;
      Ve biz, göğü, yeryüzünü ve ikisinin arasında olanları, BIR EGLENCE VE OYUN olsun diye yaratmadık.”

      Görüldügü üzere yukardaki iki ayet ile asagidaki iki ayet taban tabana zit.
      Yukardakilerde yerin hayatin eglence ve oyundan inaret oldugunu asagidaki iki ayette ise:
      Buralarin eglence ve oyundan ibaret olmadigini söylüyor.
      BUYURUN SIZDE OKUYUN BENMI YANILIYORUM YOKSA ? DEMİŞSİNİZ
      ———————————————————————————————

      BU AYETLERİ BAGLAMINDAN KOPARILMIŞ OLARAK OKUDUGUMUZDA ELBETTEKİ CELİŞKİLİ OLURLAR HANGİ BİR KONUYU ELE ALSAK ÖNÜNÜ VE ARKASINI KOPARARAK ORTASINDAN ALIR OKURSAK MUTLAKA ÇELİŞKİLİ YE ANLAMSIZ OLACAKTIR

      PEKİ ŞİMDİDE AYETLERİ BAGLAMINDA OKUYALIM BAKALIM BİR ÇELİŞKİ BULABİLECEKMİYİZ

      Onlar hem insanları ondan men ederler, hem de kendileri ondan uzak dururlar. Böylece yalnız kendilerini mahvediyorlar, ama farkında değiller. ENAM 26

      Ateşin başında durdurulmuş iken onların, “Ah ne olurdu, keşke biz dünyaya geri çevrilseydik de Rabbimizin âyetlerini yalanlamasaydık, inananlardan olsaydık!” dediklerini bir görsen! ENAM 27

      Bayraktar Bayraklı: Hayır! Daha önce gizlemekte oldukları şeyler kendilerine göründü. Eğer dünyaya geri gönderilseler, yine kendilerine yasak edilen şeylere döneceklerdir. Zira onlar gerçekten yalancıdırlar. ENAM 28

      Onlar, “Hayat ancak bu dünyadaki hayatımızdan ibarettir; biz, bir daha da dirilecek değiliz” demişlerdi. ENAM 29

      Rabblerinin huzuruna getirildikleri zaman sen onları bir görsen! Allah onlara, “Öldükten sonra dirilme doğru değil miymiş?” diyecek. Onlar, “Rabbimize andolsun ki evet!” diyecekler. Allah da, “Öyleyse inkâr ettiğinizden dolayı azabı tadın!” diyecek. ENAM 30

      Allah’ın huzuruna varmayı yalanlayanlar, gerçekten ziyana uğradılar. Nihayet onlara kıyamet vakti ansızın gelip çatınca onlar, günahlarını sırtlarına yüklenerek diyecekler ki: “Dünyada iyi amelleri terk etmemizden dolayı vay halimize!” Dikkat ediniz! Taşıdıkları şey nekötüdür! ENAM 31

      Dünya hayatı bir oyun ve eğlenceden başka bir şey değildir. Sakınanlar için âhiret yurdu elbette ki daha hayırlıdır. Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız? EN AM 32

      Onların söylediği şeylerin seni üzdüğünü biliyoruz. Gerçekte onlar seni yalanlamıyorlar, fakat o zâlimler, bile bile Allah’ın âyetlerini inkâr ediyorlar.ENAM 33

      Senden önce de peygamberler yalanlanmıştı. Yalanlanmalarına ve eziyet edilmelerine sabrettiler, nihayet onlara yardımımız yetişti. Allah’ın kelimelerini değiştirebilecek kimse yoktur. Sana da peygamberlerin haberinden bir parça gelmiştir.ENAM 34

      Eğer onların yüz çevirmesi sana ağır geldiyse, haydi yerin içine bir tünel aç, ya da göğe bir merdiven daya ki, onlara bir mucize getiresin. Allah dileseydi, elbette onları hidayet üzerinde toplardı. O halde câhillerden olma! ENAM 35

      Ancak samimiyetle dinleyenler çağrıyı kabul eder. Ölülere gelince, Allah onları diriltecek, sonra da O’na döndürüleceklerdir. ENAM 36

      Dediler ki: “Ona Rabbinden bir mucize indirilseydi ya!” De ki: “Şüphesiz, Allah bir mucize indirmeye kadirdir. Fakat onların çoğu bilmiyorlar.” ENAM 37

      Yerde yürüyen ne kadar hayvan, kanatlarıyla uçan ne kadar kuş varsa, bütün bunlar sizin gibi birer topluluktur. Biz kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmadık. Onlar sonunda Rabbleri önünde toplanırlar.ENAM 38

      —————————————————————————————————————

      Bayraktar Bayraklı: Hâlâ Kur’ân üzerinde gereği gibi düşünmeyecekler mi? Eğer o, Allah’tan başkası tarafından gönderilmiş olsaydı onda birçok çelişki bulurlardı. NİSA 82

      —————————————————————————————————————

      Bayraktar Bayraklı: Onlara, her birinde açıkça bir sınav olan âyetler verdik.DUHAN 33

      Bu yalanlayanlar, kesinlikle şöyle derler: “Ölüm, sadece bizim bir kere ölmemizdir. Biz tekrar diriltilmeyeceğiz. Eğer doğru söylüyorsanız haydi, babalarımızı diriltip getiriniz.” DUHAN 34-36

      “Bunlar mı daha üstündür yoksa Tübba‘ kavmi ve onlardan öncekiler mi?” Hepsini helâk ettik. Çünkü onlar suçlu toplumlardı. DUHAN 37

      Biz gökleri, yeri ve ikisinin arasında bulunanları, oyun ve eğlence olsun diye yaratmadık. DUHAN 38

      Biz onları, gerçek bir amaç için yarattık. Fakat insanların çoğu bunu bilmezler.DUHAN 39

      ENAM 32 – Dünya hayatı, eğlence ve oyundan başka bir şey değildir. Ahiret yurdu ise, Allah’tan korkanlar için daha hayırlıdır. Aklınızı kullanmaz mısınız

      MUHAMMED 36-Dünya hayatı ancak bir oyun ve eğlenceden ibarettir………

      Ankebut-64-Bu dünya hayatı sadece bir eğlence ve oyundan ibarettir. Asıl hayat ahiret yurdundaki hayattır. Keşke bilseler!

      Hadid-20-Bilin ki, dünya hayatı oyun, oyalanma, süslenme, aranızda övünme ve daha çok mal ve çocuk sahibi olmaktan ibarettir. Bu, yağmurun bitirdiği, ekicilerin de hoşuna giden bir bitkiye benzer; sonra kurur, sapsarı olduğu görülür, sonra çerçöp olur. Ahirette çetin azap da vardır. Allah’ın hoşnudluğu ve bağışlaması da vardır; dünya hayatı ise sadece aldatıcı bir geçinmedir.

      AYETLERİNDEN ÇIKAN SONUÇ, DÜNYA HAYATININ ALDATICI OLDUĞUDUR. İNSAN NEFSİNE GÖRE SADECE BİR OYUN VE EĞLENCEDEN İBARET OLDUĞUDUR

      YUKARIDAKİ AYETLERİ TEFSİR EDEN AYET İSE ENBİYA 16. AYETİDİR

      Enbiya 16- Biz göğü, yeri ve ikisi arasındaki varlıkları oyun olsun diye yaratmadık.
      Enbiya 16-Biz gök ile yeri ve aralarındaki şeyleri, boş bir eğlence için yaratmadık.
      Enbiya 16-Biz, göğü, yeri ve bunlar arasındakileri, oyuncular (işi, eğlencesi) olarak yaratmadık.
      Enbiya 16-Biz, gökleri de yeri de bunlar arasındakileri de eğlenip eğlendirelim diye yaratmadık.

      Enbiya 16-Elbette Biz göğü, yeri ve aralarında olan varlıkları oyun ve eğlence olsun diye yaratmadık.

      Ey insanlar, hiç şüphesiz Allah’ın va’di haktır; öyleyse dünya hayatı sizi aldatmasın.(Fatır Suresi, 5)

      “… Onlara de ki; Dünya zevki kısa sürelidir. Ahiret ise sakınanlar için daha hayırlıdır. Orada kıl payı bile haksızlığa uğramazsınız. (Nisa Suresi, 77)
      “Kadınlara, oğullara, kantar kantar yığılmış altın ve gümüşe, salma güzel atlara, hayvanlara ve ekinlere duyulan tutkulu şehvet insanlara ‘süslü ve çekici’ kılındı. Bunlar, dünya hayatının metaıdır (hayatının geçici menfaatleridir. süsleridir ). Asıl varılacak güzel yer Allah Katında olandır.” (Al-i İmran Suresi, 14)

      Kuran’a göre dünya, aslında geçici ve aldatıcı birer geçimlilikten başka birşey değildirler:
      Bir başka ayette, insanın dünya hayatı dolayısıyla nasıl bir aldanışa kapıldığı şöyle açıklanır:
      Hayır siz, dünya hayatını seçip üstün tutuyorsunuz. Ahiret ise daha hayırlı ve daha süreklidir. (A’la Suresi, 16-17)

      İşte insanlar bu noktada çok büyük bir yanılgıya düşerler; dünya hayatını ahirete üstün tutmakla, Allah’ın vaadine ve dolayısıyla Allah’a yüz çevirmiş olurlar. Allah Kuran’da bu insanları “Bizimle karşılaşmayı ummayanlar, dünya hayatına razı olanlar ve bununla tatmin bulanlar ve bizim ayetlerimizden habersiz olanlar” (Yunus Suresi, 7) olarak tanımlar ve bunların cehenneme gideceklerini haber verir

      Enbiya 16-Elbette Biz göğü, yeri ve aralarında olan varlıkları oyun ve eğlence olsun diye yaratmadık

      Enbiya 17- Eğer bir eğlence edinmek isteseydik, özümüzden kaynaklanan ( ŞANIMIZA UYGUN ) bir eğlence edinirdik. Yapacak olsak böyle yapardık

      http://www.islamidusunce.net/forum/index.php?topic=6978.15;wap2

      ŞİMDİ HİÇ BİR ÇELİŞKİ KALMAMIŞTIR AKIL VE MANTIK VEDE VİÇDANI İLE DEGERLENDİRENLER İÇİN
      SAYGILARIMLA

      • NURİ BABA dedi ki:

        Merhaba…

        Ağaçlara bakmaktan ormanı ıskaladığınızın farkındayım da, bunu size nasıl anlatmam gerektiğini bilemiyorum…

        Yazınızın son cümlesine dokunup geçeceğim…

        Akıl ve Mantığı anladım da, vicdan ile böylesi bir konunun nasıl değerlendirileceğini anlayamadım…

        Sanırım Kur’an adı verilen kitabı okumaktan ezberlediniz…
        Okuduğunuz bu kitabın içinde çelişki bulamamış olmanız çok doğal…
        Zira kitapta çelişki aramıyorsunuz ve dininizin emri gereği sorgulayamıyorsunuz ve de sorgulamaktan korkuyorsunuz…Sorgulamazsanız, çelişki de bulamazsınız…

        Ve siz, Muhammed’in yazdığı kitabı savunabilme adına Kur’anın Allah’ını yerlerde sürüklüyor ve O’nu akılsızlıkla ve hiç bir şey bilmemekle suçluyorsunuz…

        Örneğin ; 14-15 Milyar yıl önce sonsuz evreni yaratmayı bilen Tanrı ; 4,5 Milyar yıl önce Güneş sistemimizi yaratarak, Güneşten aldığı bir parçayla Dünyamızı yaratmayı bilen Tanrı ; Dünyamızı bugün bu hale getirmek için “Ol” dese olduracağı halde, dememekte ısrar ederek milyarlarca yıl bekleyerek Evrimcileri haklı çıkaran Tanrı ; Okyanusların 1200 metre ve daha derinlerinde yaşamı engellerken, yine de ne olur ne olmaz diyerek oralara da ancak mikroskopla görülebilen canlılar yerleştirmeyi bilen Tanrı ;

        Enfal 1 de, sanki kendine gerekiyormuşcasına ganimete ortak olmayı isterken…….
        Enfal 41 de de, ganimetçi Arapların , ganimet olmadan savaşlara katılmayacağını bilememiş….

        Vay canına…Önceden bilemediğinin sonradan ayırdına vararak ; Onlara, sizde ki zorluğu bildi ve ganimetin 1/5 i Allah ve Resulüne aittir dedi öyle mi ?

        Yani, bir kaç gün, bir kaç hafta, bir kaç ay sonrasını bilemedi…!!

        Evreni yaratmasının nedeni olarak ve gökteki kandillerin yanışını bile milyarlarca yıl sonra yaşayacak Muhammed için olduğunu söyleyen de yine aynı Tanrıydı değil mi ?

        Yaşam acımasızdır…Yalanın bir kez şirazesi kaydıysa, bir daha sonu nereye varacak bilemezsiniz…

        Siz bu kadar bilgiyle beynimizi iğdiş ederken , biz sadece Hira Mağarasından çıktığında Cebraille görüştüğünü söyleyen ve Tanrı’nın kendisini Elçi tayin ettiğini vurgulayan Muhammedin, doğruları söylediğini sizlerin nasıl bildiğinizi ve böylesine emin oluşunuzu merak ediyoruz…

        Bu kitap çelişkisizdir ve Tanrı tarafından 23 yılda gönderilmiştir diye iddia etmek, inandığınızı söylediğiniz Tanrı’ya çok ağır hakarettir…

        Böyle dediğime bakmayın…Siz 1400 yıldır günde beş kez hakaret ediyorsunuz…

        Ezan okunuyor ve huşu içerisinde dinliyorsunuz…

        “Eşhedü enne Muhammeden Rasûlullah”
        Şahitlik ederim ki Muhammed Allah’ın elçisidir..

        Sizler, Hira mağarasında Tanrı’nın görevlendirdiği Cebrailin O’na elçilik görevini verdiğine hangi hak, hangi akıl, hangi mantık ve de en önemlisi hangi vicdanla ŞAHİTLİK ediyorsunuz…?

        Ve sizin gibi müslümanların , yalancı şahitlik yaptığı Allah’ın kitabında çelişki yoktur diyorsunuz…

        Siz hiç Karl Marks’ın KAPİTAL Kitabında çelişki bulabildiniz mi ?
        Sorgulayarak okuyanlar çelişki bulabildiler mi ?
        Bulamadınız mı ?

        O zaman…

        Tövbe tövbe, yoksa Marks…….
        Yok canım….. Tövbeler olsun…!!!

  662. Tengri Menem dedi ki:

    KURAN’DA ÇELİŞKİLİ, ADİL OLMAYAN AYETLER.

    Nisa 11’ci ayette ölen kişinin bir oğlu, bir kızı varsa oğlu kız kardeşinden iki misli pay hakkına sahip.
    Nisa 12.Eğer çocukları yoksa, karılarınızın geriye bıraktıklarının yarısı sizindir. Eğer çocukları varsa, bıraktıklarının dörtte biri sizindir. (Bu paylaştırma, ölen karılarınızın) yaptıkları vasiyetlerin yerine getirilmesi, yahut borçlarının ödenmesinden sonradır. Eğer sizin çocuğunuz yoksa, bıraktığınızın dörtte biri onlarındır. Eğer çocuğunuz varsa bıraktığınızın sekizde biri onlarındır.

    Çocuksuz bir Kadın öldükten sonra mirasın yarısı kocanın.
    Çocuksuz bir erkek öldükten sonra mirasın dörtte biri diğer kadınların, ölen erkeğin dört karısı varsa o dörtte birde dörde bölünüyor.
    Bir erkek ölen çocuksuz karısının mirasının yarısını alırken kadın sekiz de birini alıyor.
    Çocuklu bir kadın ölürse mirasın dörtte biri kocanın, kalanı çocukların.
    Çocuklu bir erkek ölürse mirasın sekizde biri kadınLARIN kalanı çocukların oluyor.
    Neden bir adil paylaşım yok, Neden her zaman erkeğe kadından misli misli daha çok pay kalıyor ?

    Nisa 13.İşte bu (hükümler) Allah’ın koyduğu sınırlarıdır. Kim Allah’a ve Peygamberine itaat ederse, Allah onu, içinden ırmaklar akan, içinde ebedi kalacakları cennetlere sokar. İşte bu büyük başarıdır.
    Nisa 14.Kim de Allah’a ve Peygamberine isyan eder ve onun koyduğu sınırları aşarsa, Allah onu ebedi kalacağı cehennem ateşine sokar. Onun için alçaltıcı bir azap vardır.

    Adil olmayan bu hükümleri uygulayanlar cennetlik, karşı çıkanlar ise cehennemlik !!!
    Yani Kadınlarında erkekle eşit haklara sahip olmalarını istemek cehenneme gitmeye neden oluyor !!!

    Nisa 15.Kadınlarınızdan fuhuş (zina) yapanlara karşı içinizden dört şahit getirin. Eğer onlar şahitlik ederlerse, o kadınları ölüm alıp götürünceye veya Allah onlar hakkında bir yol açıncaya kadar kendilerini evlerde tutun (dışarı çıkarmayın).7
    Nisa 16.Sizlerden fuhuş (zina) yapanların her ikisini de incitip kınayın. Eğer onlar tövbe edip ıslah olurlarsa onları incitip kınamaktan vazgeçin. Çünkü Allah tövbeleri çok kabul edendir, çok merhamet edendir.

    Bu ayetlerin Gerdanlık olayı ile ilgili Ayşe’nin seferden dönen kervandan uzaklaşıp çişini yapmaya gittiği yerde düşürdüğü gerdanlığını aramaya gittiği ve bir daha kervana dönmeyip bir kaç gün sonra genç bir askerle döndükten sonra Ayşenin fuhuş yaptığı dedikoduları ayyuka çıkmasından sonra Muhammed’in Ayşe ile konuşmaya gittiği ve orda indiği bilinmektedir.
    Çölde kervandan ayrılan Ayşe’nin çölün ortasında fuhuş yaptığına dair dört tanık isteniyor!!!
    Tabiki uçsuz bucaksız çöl ortasında 4 tanık bulmak imkansız.
    Peygamberin karısı olduğu için Ayşe aklanıyor fakat fuhuş yapan bir kadına ne tövbe kapısı aralanıyor, nede özgürlüğü veriliyor.
    Ölüm onları alana kadar ev hapsi cezası veriliyor.
    Aynı suçu erkek işlerse durum değişiyor.
    Erkek fuhuş yaptığı için incinmeleri için kınanıyor, tövbe ederlerseler kınanmakdan vaz geçiliyor.
    Aynı suçu işleyen erkekse Allah tövbe ederse affedileceğini söylüyor fakat kadın için tövbe kapısını kapattığı gibi ölünceye kadar ev hapsinde tutulmasını istiyor.
    Neden aynı suçu işleyen iki insana eşit davranmıyor da erkeğe tolerans geçiyor ?
    Daha iyi anlaşılması için örnekleyim.
    Bir Erkekle bir Kadın bankadan 100.000 TL çalıyor, aralarında paylaşıyorlar fakat daha sonra yakalanıp hakim karşısına çıkıyorlar.
    Hakim ceza verirken Erkeği ayıplıyor ve erkeğe tövbe edersen sana 1 yıl ceza veririm diyor.
    Kadına ise, senin tövbe hakkın yok sana ömür boyu hapis cezası veriyorum diyor.
    Burda adaletin şaşamaz terazisinden bahsedilebilinirmi ?

    Nisa 20.Eğer bir eşin yerine başka bir eş almak isterseniz, öbürüne (mehir olarak) yüklerle mal vermiş olsanız dahi ondan hiçbir şeyi geri almayın. İftira ederek ve açık günaha girerek mi verdiğinizi geri alacaksınız?

    Ne güzel bir uygulama.
    Ücretini verip bir kadın alıyorum, canım istemeyince tepe tepe kullandığım kadına verdiysem eğer hediyeleri almadan boşaya biliyorum.
    Kadınlar için erkeği boşaması zaten söz konusu değil.
    Kadın ancak kocasına itaat etmekle yükümlü.

    Nisa 24.(Savaş esiri olarak) sahip olduklarınız hariç, evli kadınlar (da size) haram kılındı. (Bunlar) üzerinize Allah’ın emri olarak yazılmıştır. Bunların dışında kalanlar ise, iffetli yaşamak ve zina etmemek şartıyla mallarınızla (mehirlerini verip) istemeniz size helal kılındı. Onlardan (nikahlanıp) faydalanmanıza karşılık sabit bir hak olarak kendilerine mehirlerini verin. Mehir belirlendikten sonra, onunla ilgili olarak uzlaştığınız şeyler konusunda size günah yoktur. Şüphesiz ki Allah (her şeyi) hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.

    Doğal olarak evli müslüman kadınlar dışında şavaşta kardeşini, babasını, kocasını kaybetmiş esir kadınlar müslümanlara helal kılınıyor.
    Bu kadınlar savaş ganimeti olduğu için ilk elde eden cihatcı kimseye hiç bir ücret vermiyor, fakat ganimet olarak elde ettiği savaş esiri kadın veya kadınları ücret karşılığı müslümanlara pazarlarlaya biliyor, ücretini veren müslümanlar da bütçesine göre dilediği kadar bu mağdur kadınları alabiliyor.
    Köle bir kadın veya erkeğin efendilerinin izni dışında evlenmeleri olanaksız.
    Birbirlerinini seven iki insan gizli ilişkiye girerseler bu Allah için zina oluyor fakat cihatçıların zorbalıkla elde etikleri bu kadınları para karşılığı birbirlerine pazarlamaları pezevenklik olmuyor !!!

    Nia 25.Sizden kimin, hür mü’min kadınlarla evlenmeye gücü yetmezse sahip olduğunuz mü’min genç kızlarınızdan (cariyelerinizden) alsın. Allah sizin imanınızı daha iyi bilir. Hepiniz birbirinizdensiniz. Öyle ise iffetli yaşamaları, zina etmemeleri ve gizli dost tutmamaları halinde sahiplerinin izniyle onlarla evlenin, mehirlerini de güzelce verin. EVLENDİKTEN SONRA BİR FUHUŞ YAPARLARSA, ONLARA HÜR KADINLARIN CEZASININ YARISINI UYGULANIR. Bu (cariye ile evlenme izni), içinizden günaha düşmekten korkanlar içindir. Sabretmeniz ise sizin için daha hayırlıdır. Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.

    Ayrıntilarına girmeden.
    Yukardaki ayetlerde Erkek ve Kadınlar arasında eşit, adilce bir uygulama olmadığını gördük.
    Fakat Müslüman olan kadınlar ve kendi seçenekleri olmayan savaş esiri, cihatçıların sex köleleri olmuş, tecavüzlere uğramış kadınlar arasında da adaletsizlik var. Cariyeler zaten kirli kadınlar olarak algılandığı için fazla cezaya gerek duyulmamış fakat Müslüman bir kadına cariyedan iki misli ceza uygun görülmüş.
    Yani bu şu demek oluyor.
    Kocası altında Fuhuş yapan Müslüman kadına 100 sopa, cariyeye 50 sopa.
    Gene adalet yok, Müslüman kadının namusu cihatçıların tecavüzüne uğramış, başka erkeklere alınıp satılmış cariyeden daha önemli olduğu için ceza ağırlaştırılmış.

    Ve sonunda.
    Nisa 29.
    Allah size karşı çok merhametlidir.
    Kime ? müslüman erkeklere.

    Nisa 34.Erkekler, kadınların koruyup kollayıcılarıdırlar. Çünkü Allah insanların kimini kiminden üstün kılmıştır. Bir de erkekler kendi mallarından harcamakta (ve ailenin geçimini sağlamakta)dırlar. İyi kadınlar, itaatkârdırlar. Allah’ın (kendilerini) koruması sayesinde onlar da “gayb”ı korurlar. (Evlilik yükümlülüklerini reddederek) başkaldırdıklarını gördüğünüz kadınlara öğüt verin, onları yataklarında yalnız bırakın. (Bunlar fayda vermez de mecbur kalırsanız) onları dövün. Eğer itaat ederlerse artık onların aleyhine başka bir yol aramayın. Şüphesiz Allah çok yücedir, çok büyüktür.

    Erkekler kadınların koruyup kollayıcılarıdır, çünkü Allah erkeği kadında üstün yaratmıştır.
    Erkek Kadından üstün olduğu için Kadın erkeğe itaat etmeli, etmiyorsa dövülmeli.
    Yani bütün ipler erkeğin elinde, kadının görevi, tek amacı sayısız cariyesi ve nikahlı 4 karısı olan erkeğine itaat etmek.
    Erkek karşısında hiç bir hakkı olmayan kadının bütüm yaşantısı erkeğine hizmet ve o’nu mutlu etme olmalı.
    İşte İslamcılar bu hakları kadınlara vermemek için Atatürk’ün evrensel insani değerler üzrine kurduğu Laik Türkiye Cumhuriyetine karşı çikarak kadını horlayan, cariye yapan ortaçağ karanlığı uygulamalarını geri getirmek istiyorlar.

    Ve Sonunda.
    Nisa 40.
    Şüphesiz Allah (hiç kimseye) zerre kadar zulüm etmez.

    Nisa 44.Kendilerine Kitaptan bir nasip verilmiş olanları görmüyor musun? Onlar sapıklığı satın alıyorlar ve sizin de yoldan sapmanızı istiyorlar.

    Ve ben.
    Kadının dövülmesine karşı geliyor, erkekle eşit haklara sahip olmalarını gerektiğini söyleylediğim için, kendi seçenekleri olmayan inançlarından dolayı cariyeliğe, sex köleliğine, tecavüzlere karşı gelerek her insanın eşit haklara sahip olmaları ve inancından dolayı hiç bir insanın köle muamalesi yapılarak mallarının yağma edilmemeleri gerektiğini söylediğim için nasipsiz sapık oluyorum !!!
    Bu ayetler bana sürekli yalan söyleyen, insanları inanç ve dünya yaşamlarından dolayı ayrıştıran, sionizmi dünya ya egemen kılmak ve büyük israil’in kurulacağı bölgeyi yahudi olmayan unsurlardan temizlenmesi için terör yaratan ve İşid, El Kaide ve El Nusra gibi terör örgütlerine destek veren, barış isteyen insanları öldürten, kendini eleştiren gazetecileri hapise atan, Evrensel inani degerleri özünde barındıran Atatürk ilke devrimlerinin bekçisi olan Askerleri kumpasla tasfiye eden Tayyib’i anımsatıyor.

    Nisa 46.Yahudilerden öyleleri var ki, (kelimeleri yerlerinden kaydırıp) tahrif ederek onları anlamlarından uzaklaştırırlar. Dillerini eğip bükerek ve dine saldırarak “İşittik, karşı geldik”, “İşit, işitmez olası!” “Râ’inâ” derler. Halbuki onlar, “İşittik ve itaat ettik; dinle ve bize bak” deselerdi bu kendileri için daha hayırlı olurdu. Fakat Allah, küfürleri yüzünden kendilerini lânetlemiştir.

    Kuran’ı okuyupta karşı gelen yahudiler lanetli.
    Bu arada ekleyeyim, zalimlik ve adaletsizlik konusunda onların Tevrat’ı kuran’a rahmet okutur.

    Nisa 59.Ey iman edenler! Allah’a itaat edin. Peygamber’e itaat edin ve sizden olan ulu’l-emre (idarecilere) de. Herhangi bir hususta anlaşmazlığa düştüğünüz takdirde, Allah’a ve ahiret gününe gerçekten inanıyorsanız, onu Allah ve Resûlüne arz edin. Bu, daha iyidir, sonuç bakımından da daha güzeldir.

    Allah ve peygamberden sonra ulu’l emre, yani yöneticilere itaat edin, en iyisini onlar bilir, sakın onların uygulamalarını eleştirerek karşı gelmeyin.
    İdareciler ile ilgili bir konuda anlaşmazlığa düştüğümüzde, yani onların devlet malını çalarak hısım, akraba ve yakınlarına peşkeş çektiklerini görür,emekçilerin haklarını vermiyorlarsa Allah ve Resulüne arz etmeliyiz.
    Evrensel insani değegerlerden oluşmuş sendikal, protesto/karşı koyma haklarımızı kullanma, medeni kanunların bize verdiği hakları kullanarak hakkımızı yasal olarak arama yerine Allah ve resulüne baş vuruyoruz.
    Allah kuran’da ulu’l emre itaat edin, sakın karşı gelmeyin diyor.
    Resulünün sözleri olan hadislere baş vuruyoruz, o da hısım ve akrabalarınızı koruyup kollayın diyor.
    Emevi saltanatını sağlama almak için Mervan’ın yazdırdığı veya eklediği nasılda belli oluyor.

    Nisa 71.Ey iman edenler! (Düşmana karşı) tedbirinizi alıp, küçük birlikler halinde, yahut topluca savaşa gidin.
    Nisa 73.Eğer Allah’tan size bir lütuf (zafer) erişse, bu sefer de; sizinle kendisi arasında hiç tanışıklık yokmuş gibi şöyle der: “Keşke ben de onlarla beraber olsaydım da büyük bir başarıya ganimete ulaşsaydım.”
    Nisa 74.O halde, dünya hayatını ahiret hayatı karşılığında satanlar Allah yolunda savaşsınlar. Kim Allah yolunda savaşır da öldürülür veya galip gelirse, biz ona büyük bir mükafat vereceğiz.

    Nisa suresinin başında müslümanlara bir saldırı olduğu yazmazken Kuran’da savaş teşfik ediliyor.
    Bu ayetlerde gözden kaçan ise cihatçıların ganimetleri nasıl paylaştıklarını görenlerin keşke bende katılsaydımda bu ganimetleri elde etseydim diye hayıflandığından bahs ediliyor. Çünkü cihatçılar savaştan dönerken yanlarında öldürdükleri erkeklerin yağmaladıkları malları ve kadın ve kızlarıyla dönüyor, bir sürü sex kölesi kadın ve yağmaladıkları mallarla zevkü sefa sürüyorlardı.
    Tabi insanları savaşa teşfik etmek için ganimet elde elde edemeyen ölenler de unutulmamış, onlara büyük ödüller vaad edilmiş.

    Nisa 77.Daha önce kendilerine, “(savaşmaktan) ellerinizi çekin, namazı kılın, zekâtı verin” denilenleri görmedin mi? Üzerlerine savaş yazılınca hemen içlerinden bir kısmı; insanlardan, Allah’tan korkar gibi, hatta daha çok korkarlar ve “Rabbimiz! Niçin bize savaş yazdın?

    Barış içinde yaşamak isteyen savaş karşıtı insanların neden diye soru sorma hakları da yok.

    Nisa 82.Hâlâ Kur’an’ı düşünüp anlamaya çalışmıyorlar mı? Eğer o, Allah’tan başkası tarafından (indirilmiş) olsaydı, mutlaka onda birçok çelişki bulurlardı.

    Varlığı var eden mutlak bir varlığın sözleri olamayacağını, kadını horlayan, sex kölesi yapan, adil olmayan, başka ayerlerde bilimsel verilerle çelişen bir sürü uygulama var.
    Evet bir sürü çelişki bulduk.

    Nisa 140.Oysa Allah size Kitapta (Kur’an’da) “Allah’ın âyetlerinin inkar edildiğini ve onlarla alay edildiğini işittiğiniz zaman, başka bir söze geçmedikleri müddetçe, onlarla oturmayın, aksi halde siz de onlar gibi olursunuz” diye hüküm indirmiştir. Şüphesiz Allah, münafıkların ve kâfirlerin hepsini cehennemde toplayacaktır.

    Bu ayette Allah, Kuran’ı elestiren insanlarla birlikte olmayın kafanız bulanmasın, aksi halde sizde onlar gibi olursunuz diyor.
    Kuran’ın yazarıda içinde adil olmayan uygulamalar olduğunu ve eleştireleceğini bildiği için sakın onlarla bu tür sohbetlere girmeyin diye insanların gerçekleri görmesine engel olmaya çalışmış fakat çağımız baş döndürücü ileşim çağı.
    Abd’de yaşayan birisi TR’de yaşayan biriyle anında iletişim kurarak çeşitli forumlarda bu tür konuları tartışa biliyor.
    Burdaki İslam savunucusu arkadaşlara önerim.
    Sakın bir daha benim gibilerle tartışamaya girmeyin mazallah sizde bizim gibi olursunuz :)))

  663. muhammed dedi ki:

    Sn.Tengri Menem,

    İddialarınıza cevaplar -1

    1-NİÇİN ERKEĞE İKİ,KADINA BİR HİSSE ?

    1.İslâm’da miras,şahısların ihtiyaç ve mesuliyetine göre taksime tabi tutulmuştur.Anne,eş,kız çocuk veya kız kardeşin geçimi,kendisine ait olmayıp; oğul, koca, baba veya erkek kardeşin sorumluluğundadır. Kadın çoğunlukla kendisi dışında başkalarının geçimini sağlamakla da mükellef değildir. Erkek ise bütün durumlarda eşinin, kızının, annesinin veya kız kardeşinin geçimini sağlamakla mükelleftir.Erkek resmen bütün maiyetinden sorumludur.Bu sebepledir ki “paylar, mesuliyet ve külfete göredir.”kaidesine uygun olarak,eşinin, kızlarının, annesinin ve gerektiğinde kız kardeşinin nafakasını sağlamakla mesul olan erkeğe,böyle bir sorumluluğu olmayan kadının payının iki misli pay verilmiştir.
    2.Kadın kendi mal varlığında istediği gibi tasarruf hakkına sahiptir. Kadın zengin olsa bile, ailenin harcamalarına katılma mecburiyeti yoktur. Bu açıdan değerlendirdiğimizde de, kadın ile erkeğe eşit pay verildiğinde,hisseleri aynı olduğu hâlde, erkek ailenin geçimini sağladığı,kadının ise böyle bir mesuliyet ve mükellefliği olmadığı için denge erkek aleyhinde bozulmuş olacaktır ki,bu erkeğe haksızlık edilmesi demektir.
    Kız,evlendiği zaman kendisinin ve çocuklarının nafakasını temin tamamen kocasının vazifesidir. kendisnin hiçbir nafaka sorumluluğu yoktur. Üstelik kadın bir de kocasından mehir alacak ve örfe göre, altın, ev eşyası, para vs.birçok hediyeye de sahip alacaktır. Kadın sahip olduğu malı, nafaka kocaya ait olduğu için harcamayabilir.İsterse onu işleterek artırabilir. Erkek kardeş ise babadan aldığı mirası, evlilik masraflarına, mehre ve ailesinin nafakasına harcamakla bitirecektir. Kaldı ki bekâr kız kardeş, babasından aldığı mirasla geçinemiyorsa, erkek ona yardım etme mecburiyetindedir. Dolayısıyla bu açıdan da meseleyi ele alıp değerlendirdiğimizde erkek çocuğa bir,kıza yarım hisse gerçek adalettir.
    İşte saymaya çalıştığımız sebeplerden dolayıdır ki,erkeğe malî mesuliyetlerinin ağırlığına uygun olarak mirastan pay verilmiş, zengin ve fakir olma durumlarında bile,hiçbir malî mükellefiyet ve yükümlülüğü bulunmayan,bununla birlikte kız,eş,ana ve dul kalma durumlarında bile sosyal güvenliği daima güvence altına alınmış kadına da ona göre pay verilmiştir.
    3-Gerek islamda,gerekse mevcut hukuk sistemlerinde bütün mali yükümlülük ve masraflar tamamen erkeğe yüklenmiştir. Ama böyle bir yükümlülük kadına yüklenmemiştir.Kadın kendisine ait maldan tek bir kuruş haracamak zorunda değildir.Görüldüğü gibi erkeğin parası,maddi varlığı sürekli bölünür, tükenir. şte bu nedenlerle sadece erkek ve kadınlar arasında mirasta doğal olarak bir farklılık olmuştur.Bu durumda erkeğe daha fazla verilmezse ona haksızlık olur,Çünkü ailesinin ve bütün çocukların masrafı ona yüklenmiştir,bunu göz önüne almak adaletin gereğidir…!!!
    Şunu da bilmek lazım,kur’an gelmeden önce kıza ve kadına miras hakkı tanınmıyor ve terikeden tek bir kuruş onlara verilmiyordu.İşte 1400 sene önce kur’an bu konuda büyük bir devrim yaparak kız ve kadınları da mirasta ortak yaptı. Ayrıca şunu da bilmekte fayda var.İslamdaki miras hukuku ancak, islam hukukunun yürürlükte olduğu yerlerde uygulanır. Şayet mevcut hukuk sistemi aile masrafını her iki tarafa da yüklüyorsa burada durum değişir.Yani mevcut hukuka göre miras paylaşımı olabilir..!!!
    Sonuç,islama göre ailevi bütün masraflar erkeğe yüklenmiştır,erkek ailenin bütün nafakalarını temin etmek mecburiyetindedir,kadın içinse böyle bir mecburiyet yoktur,çalışıp çalışmamsı onun isteğine bağlıdır,yani erkek eşine haydi sen de benim gibi diyemez.Zira çalışsa çalışmazsa erkek onun nafakalrını temin etmek durumundadır.İşte bu nednlerle erkeğe iki,kadına bir hisse verilir.Ama mevcut hukuk sistemi ikisini de nafaka temini için sorumlu yapıyorsa,o zaman durum değişir,yani mirasta her ikisi aynı oranda pay alır. Ayrıca şunu unutmamak lazım,islamdan önce cahiliye döneminde kıza ve kadına hiçbir pay verilmiyordu, ama islam bu konuda büyük bir devrim yaparak kadını da mirasa ortak yaptı. İşte bu durumla kadın yine erkekten daha fazla bir paya sahip olur.Çünkü erkek tüm mal varlığını kadınla paylaşmak durumdadır,ama kadın ihiçbir kuruşunu erkekle paylaşmak durumunda değildir. (İslama göre.) Peki bunun neresinde adaletsizlik var ?

    Buna göre hangisi avantajlı çıkıyor, erkek mi, yoksa kadın mı? Artık vicdanınızla siz karar verin.!!!
    Bi de sizin durumunuzu şöyle örneklendirmek istiyorum:
    Baş ağrısı şikayetiyle iki hasta aynı doktora gidiyor,doktur ikisinin tüm tahlil ve tetkiklerini yaptıktan sonra ikisinin sonuçları farklı çıktığını görüyor,bu nedenle onlara farklı ilaç/reçete yazıyor. Ama daha sonra bu iki hasta bunu bilmedikleri için birbirlerine, bizim şikayetimiz aynı olmasına rağmen doktor ikimize neden farklı reçete vermiştir ,demeye başlıyorlar…. İşte sizin durumunuz da bunlarınkine benziyor,yani siz islamdaki miras hukukunu araştırmadan konuya ön yargıyla yaklaşıyorsunuz . !!!
    Sizin iddianızın tam tersine araştıran ve kur’an’ın Arapçasını bilen biri olarak,bana göre de hakkını arayan ve elde etmeye çalışan kadın cehenneme değil,cennete girecektir.
    Ayrıca acizane ben,cehennemin ebedi olduğuna ve cehenneme girecek inkarcıların da orada ebedi olarak kalıp azap göreceklerine dair kur’an da bir hüküm bulamıyorum. Zira cehennem ve azabının inkarcılar üzerinde ebedi olduğunu söyleyen sadece uydurma rivayetlere dayalı yanlış yorumlar ve hatalı meallerdir..
    Çünkü mevcut meallere baktığımızda görüyoruz ki cehennem ifadesiyle birlikte ayetlerde geçen (خالدين فيها ) ‘’…HALİDİNE FİHA…’’cümlesi hep ‘’ebediyyen orada kalırlar’’şeklinde yanlış olarak tercüme edilmiştir.
    Halbuki Arapça da (خالدين )‘’halidin’’kelimesinin anlamı, ebedi, sürekli, sonsuz veya temeli kalmak değildir. Bunun alamı ise şöyledir:

    (و معنى خالد في معجم المعاني الجامع ) خَلَدَ بِالْمَكَانِ : أَقَامَ فِيهِ وَدَامَ وَاسْتَقَرَّ طَوِيلاً
    الأمر الثالث : إن الخلود يعني المكث الطويل ، وليس بالضرورة المكث الأبدي.
    أبَداً
    : ظَرْفُ زَمَانٍ لِلتَّأْكِيدِ نَفْياً بِمَعْنَى قَطْعاً وَمُطلَقاً .
    1 . :- لَنْ أَفعَلَ مَا يُسِيءُ إِلَيْكَ أبَداً :- : لَنْ أقُومَ بذَلِكَ مُطْلَقاً ، قَطْعًا . الكهف آية 20 وَلَنْ تُفْلِحُوا إِذًا أبَداً ( قرآن ) التوبة آية 83 فَقُل لَنْ تَخْرُجُوا مَعِي أبَدًا وَلنْ تُقَاتِلوا ( قرآن ).
    (أبدا في قاموس المعجم الوسيط ) ” الأَبَدُ : الدهر
    Ayrıca ( أبدا) ‘’ebeden’’ kelimesi de birkaç anlama gelir.
    1-Ebed,sonsuz gibi, 2-Mutlaka,Kesinlik,3-Dehr,yani uzun zaman…Şayet ( أبد الابد) ‘’ebedel abid’’ şeklinde gelirse,kesinlikle bunun anlamı ‘’sonsuz,ebedi ‘’ anlamında olur.Ama kur’an da böyle bir hiç yoktur. Bi de (قَالَ النَّارُ مَثْوَاكُمْ خَالِدِينَ فِيهَا إِلَّا مَا شَاءَ اللَّهُ ﴿١٢٨ الأنعام﴾
    ———————————

    Cevap-2:

    Göstermiş olduğunuz mevcut meallerde bir sürü hatalar vardır,bu ayetlerin doğru mealleri aşağıdadır.

    Nisa-15: Kadınlarınızdan fuhuş/sevicilik yapanlara gelince,aranızdan onların işlediği suça şahit olan dört kişi çağırın,bunlar ona şahitlik yaparlarsa,fuhuş/sevicilik yapan kadınları (vazgeçmemeleri halinde) ölüm alıp götürünceye yahut Allah onlara(tövbe etmeleri suretiyle) bir kapı açıncaya kadar,evlerinde (gözetim altında) tutun. ‘’şeklindedir.

    Zira onlara kapı açmak,tövbe etmeleridir,tövbe ederlerse/bu kötü işten vazgeçerlerse,kurtulurlar.
    Nisa-16: İçinizden iki erkek fuhuş (eşcinselliği) yaparsa onlara da eziyet edin.Eğer bu ikisi de tövbe eder,durumlarını düzeltirlerse onlara eziyetten vazgeçin.Çünkü Allah,(herkes için )tövbeleri kabul edendir, merhamet sahibidir.’’şeklindedir.

    Yani tövbe kapısı her ikisi için de açıktır ve samimi tövbeler her ikisinden de kabul edilir.Çünkü can boğaza dayanıncaya kadar her zaman ve herkes için yüce Allah’ın rahmetinin gereği tövbe kapısı açıktır. Bu ve diğer konularda yaptığınız yorum tamamen mesnetsizdir.

    (Not: Nisa-15 ve 16.ayetlerin erkeğin kadınla,kadının erkekle yaptığı normal zina ile bir alakası yoktur.Normal zinayla ilgili had cezası Nür suresi 2.ayette verilmiştir. Yani Nisa-15.ayette kadının kadınla, olan seviciliğe,16.ayette ise erkeğin erkekle olan eşcinselliğe vurgu yapılmıştır.Dolayısıyla bu ayetler,Nür-2.ayetle mensuh değildir ve kur’an’da mensuh denilen hiçbir ayet de yoktur.)
    1-Nisa-15.ayetin başında geçen (وَاللاَّتِي ) ‘’VELLATİ’’ ve fiil kipleri kadınlarla ilgilidir.Yani burada her iki taraf da kadın oluyor. Ayetin arapça ayeti aşağıdadır.
    وَاللاَّتِي يَأْتِينَ الْفَاحِشَةَ مِن نِّسَآئِكُمْ فَاسْتَشْهِدُواْ عَلَيْهِنَّ أَرْبَعةً مِّنكُمْ فَإِن شَهِدُواْ فَأَمْسِكُوهُنَّ فِي الْبُيُوتِ حَتَّىَ يَتَوَفَّاهُنَّ الْمَوْتُ أَوْ يَجْعَلَ اللّهُ لَهُنَّ سَبِيلاً ﴿١٥﴾
    2-NİSA-16.ayete ise sedece iki erkiğe vurgu yapan (وَاللَّذَان )’’VELLEZANİ’’ geçiyor. Yani burada da erkeğin erkekle ilşkisine vurgu yapılmıştır. Bunun arapça ayeti de aşağıdadır.
    وَاللَّذَانَ يَأْتِيَانِهَا مِنكُمْ فَآذُوهُمَا فَإِن تَابَا وَأَصْلَحَا فَأَعْرِضُواْ عَنْهُمَا إِنَّ اللّهَ كَانَ تَوَّابًا رَّحِيمًا ﴿١٦﴾
    3-NUR- 2.ayete ZANİ/ZANİYET/ gibi ifadeyle erkeğin kadınla yaptığı zinaya vurgu yapılmışken,NİSA-15-16.ayetlerde ZİNA yapanlara değil de (الْفَاحِشَةَ)‘’Fahişelik’’yani kadının kadınla ve erkeğin erkekle yapılan iğrenç ve çirkin işlere vurgu yapılmıştır.
    İşte maalesef Arapça dil gramerine/Sarf ve Nahv ilmine tam vakıf olmayanların meal çevirileri de hep yanlış olmuştur. Bazı Ayetleri sorunlu gibi yapanlar da bu tür meal hatalarıdır.
    Ayrıca ‘’Bu ayetlerin Gerdanlık olayı ile ilgili Ayşe’nin seferden dönen kervandan uzaklaşıp çişini yapmaya gittiği yerde düşürdüğü gerdanlığını aramaya gittiği ve bir daha kervana dönmeyip bir kaç gün sonra genç bir askerle döndükten sonra Ayşenin fuhuş yaptığı dedikoduları ayyuka çıkmasından sonra Muhammed’in Ayşe ile konuşmaya gittiği ve orda indiği bilinmektedir.’’ (diyorsunuz)
    Bu söylediğiniz ve bununla ilgili rivayet/ söylenti de tamamen yalan ve uydurmadır. Çünkü Nisa-15.ayete kadının kadınla yaptığı ‘’SEVİCİLİĞE,’’Nisa-16.ayet ise,erkeğin erkekle yaptığı ‘’EŞCİNSELLİĞE ‘’vurgu yapmıştır. Bunun hz.Aişe’nin söz konuş hadisesiyle nasıl bir ilgisi olabilir??? Lütfen mantıklı düşünün.
    —————————————
    NİSA-20:
    Nisa-20: Ve eğer bir eş yerine başka bir eş almak isterseniz,(mevcut eşten ayrılıp,başka biriyle evlenmek isterseniz) onlardan (boşamak istediğiniz mevcut eşlerden ) birine yüklerle mehir vermiş olsanız dahi ondan hiçbir şeyi geri almayın.Yoksa (ona) iftira atarak ve apaçık bir günaha girerek mi verdiğinizi geri alacaksınız?.
    Ne güzel bir uygulama.
    Ücretini verip bir kadın alıyorum, canım istemeyince tepe tepe kullandığım kadına verdiysem eğer hediyeleri almadan boşaya biliyorum. (diyorsunuz)

    Cevap-3:

    Bi önce Nisa-20.ayetin ne anlattığını doğru anlamaya çalışınız,acaba bu ayet sizin anladığınız şekilde midir? Yoksa ayete göre o hediyeleri ona teslim etmiş olsanız da, olmasanız da ondan asla geri alınmaması mı isteniyor?
    ————————
    ‘’ Kadınlar için erkeği boşaması zaten söz konusu değil.‘’ (diyorsunuz)

    Cevap-4:

    Bu da doğru değil,erkek eşini dilediği şekilde boşayamaz,ancak mahkeme yoluyla boşayabilir, bugün ortalıkta mahkeme kararı ve şahitlerin huzur olmayan boşanmalar geçerli değildir.Çünkü hukuki konularda kur’an bireylere değil,toplumun otoritesine/yani yetkili makamına hitap ediyor. Evlilikler nasıl şahitsiz ve makamın onayı olmadan geçersiz ise,boşanmalar da aynen öyle.Bu nedenle bugün kararı ve şahitlerin huzurunda olmayan boşanmalar da dinen geçersizdir. Bu boşanma hakkı erkek için olduğu gibi yine mahkeme kararıyla kadın için de aynen vardır. Yani bu konuda da geleneksel anlayış kur’an’a ve gerçek islama aykırıdır.
    ——————–
    ‘’ kadın ancak kocasına itaat etmekle yükümlü. ‘’ (diyorsunuz)

    Cevap-5:
    Kadın olsun, erkek olsun her ikisi de birbirlerine karşı sorumlulukları vardır,bu nedenle erkeğin de meşru çerçevede kadına,kadının da meşru çerçevede erkeğe itaat etme/uyum sağlama yükümlüğü vardır.Yani bu uyum karşılıklıdır.
    ———————————————

    Cevap-6:

    NİSA-24.Ayetle ilgili gösterdiğiniz mealde yine bir hata vardır.Zira bu ayet ne Savaş esirlerinden,ne de cariyelerden söz ediyor,belki direk kişinin kendi nikahı altındaki EŞİNE vurgu yapıyor. Bu şekildeki meallerin tümü hatalıdır.
    Nisa 24.(Savaş esiri olarak) sahip olduklarınız hariç, evli kadınlar (da size) haram kılındı……..’’ şeklinde gösterdiğiniz bu vb.meallerin tümü hatalıdır.)
    Nisa-24.Ayetin doğru meali ise aşağıdaki gibidir.
    Nisa-24: Meşru şekilde (nikah yoluyla) sahip olduklarınız (o mevcut eşleriniz) dışında bütün evli kadınlar da.(size haramdır) …………’’ şeklindedir.

    İşte ayete ne ‘’savaş esiri,ne de cariyeler ‘’vardır. Cariye veya savaş esirleri’’tamamen mealcilerin hatalı yorumlarından kaynaklanıyor,oysa ayete böyle bir ifade veya işaret asla yoktur.
    Yani burada ne ganimetler var,ne de esir kadınlar var.Burada asla ve asla esir geçmiyor,belki (ما ملكت ايمانكم) yani ‘’meşru bir akitle sahip olduğunuz eşler vardır…’’ hani bu surenin başından buraya kadar savaştan söz eden bir ayet var mıdır ki,burada esirler söz konusu olsun.Eğer bu ayet veya ondan önceki ayet savaştan söz etseydi,o zaman burada esirler söz konusu olabilirdi.Ama böyle bir durum yoktur.İşte burada maalesef bir meal hatası söz konusu olmuş ve siz de ona göre ayeti yanlış değerlendirmişsiniz.
    Özetle, buradaki ayet savaş esirlerine veya cariyelere asla vurgu yapmıyor,belki kişinin nikah yoluyla sahip olduğu mevcut eşine vurgu yapıyor. Bu nedenle bir çok yerde olduğu gibi,burada da yine meal hatası bu ayeti sorunlu hale getirmiştir.
    ———————————————-
    Birbirlerinini seven iki insan gizli ilişkiye girerseler bu Allah için zina oluyor fakat cihatçıların zorbalıkla elde etikleri bu kadınları para karşılığı birbirlerine pazarlamaları pezevenklik olmuyor !!! (diyorsunuz)

    Cevap-7:
    Evet,böyle bir çihatçilik kur’an’da olmadığı gibi,söz ettiğiniz o münafık cihatçilerinin de yaptıkları şey pezevenklikten başka bir şey değildir. Asıl münafıkça davranan kur’an ve islam düşmanları bunlardır.
    —————————————————–
    Bu gösterdiğiniz mealde de bir çok hatalar vardır.

    Nia 25.Sizden kimin, hür mü’min kadınlarla evlenmeye gücü yetmezse sahip olduğunuz mü’min genç kızlarınızdan (cariyelerinizden) alsın. Allah sizin imanınızı daha iyi bilir. Hepiniz birbirinizdensiniz. Öyle ise iffetli yaşamaları, zina etmemeleri ve gizli dost tutmamaları halinde sahiplerinin izniyle onlarla evlenin, mehirlerini de güzelce verin. EVLENDİKTEN SONRA BİR FUHUŞ YAPARLARSA, ONLARA HÜR KADINLARIN CEZASININ YARISINI UYGULANIR. Bu (cariye ile evlenme izni), içinizden günaha düşmekten korkanlar içindir. Sabretmeniz ise sizin için daha hayırlıdır. Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir. (Sizin gösterdiğiniz bu meal de yanlıştır)

    وَمَن لَّمْ يَسْتَطِعْ مِنكُمْ طَوْلاً أَن يَنكِحَ الْمُحْصَنَاتِ الْمُؤْمِنَاتِ فَمِن مِّا مَلَكَتْ أَيْمَانُكُم مِّن فَتَيَاتِكُمُ الْمُؤْمِنَاتِ وَاللّهُ أَعْلَمُ بِإِيمَانِكُمْ بَعْضُكُم مِّن بَعْضٍ فَانكِحُوهُنَّ بِإِذْنِ أَهْلِهِنَّ وَآتُوهُنَّ أُجُورَهُنَّ بِالْمَعْرُوفِ مُحْصَنَاتٍ غَيْرَ مُسَافِحَاتٍ وَلاَ مُتَّخِذَاتِ أَخْدَانٍ فَإِذَا أُحْصِنَّ فَإِنْ أَتَيْنَ بِفَاحِشَةٍ فَعَلَيْهِنَّ نِصْفُ مَا عَلَى الْمُحْصَنَاتِ مِنَ الْعَذَابِ ذَلِكَ لِمَنْ خَشِيَ الْعَنَتَ مِنْكُمْ وَأَن تَصْبِرُواْ خَيْرٌ لَّكُمْ وَاللّهُ غَفُورٌ رَّحِيمٌ ﴿٢٥

    Cevap-8:

    NİSA-25.AYETİN AÇIKLAMALI DOĞRU MEALİ İSE AŞAĞIDADIR.
    25-Sizden her kim,(mehir ve masrafı fazla olduğundan) iffetli,(zina yapmamış ve akli olgun) mü’min kadınları nikâhlayacak bir genişliğe/servete güç yetiremiyorsa,o takdirde (daha önce iffetini kourumamış,akli olgun olmayan,mehir ve masrafı az olan) sözleşmeniz aracılığıyla (evlerdeki yabancı hizmetçilerden) sahip olduğunuz mü’min kızlarınızdan (birini alsın.) Allah ise,îmânınızı en iyi bilendir; (zaten eşler olarak) siz,birbirini bütünleyen parçalarsınız.Öyleyse, İffetli ve namuslu olmaları, zina etmemeleri, gizli dost tutmamaları şartıyla ve aynı zamanda ailelerinin iznini alarak onları (o daha önce iffetini korumamış ve akli olgun olmayan hizmetçileri) nikahlayın ve mehirlerini kendilerine güzellikle verin! Fakat (evlendirilmekle) iffetlerini koruma altına aldıktan sonra (akılları olgun olmadığı için) iffetsiz bir davranışta bulunurlarsa,onlara iffetli (ve akli olgun) evli kadınlara verilen cezanın yarısı uygulanır! Bu,(iffetini korumayan ve akli olgun olmayan kişilerle evlilik izni) ise,içinizden günaha düşmekten korkanlar için uygundur. Sabretmeniz ise sizin için daha hayırlıdır.Ayrıca Allah,çok bağışlayandır,çok merhamet edendir. ‘’şeklindedir.
    Yani gösterdiğiniz meal hatalarla doludur.

    Çünkü,
    a)Gerek Arapçada ve gerek kur’an’ı kerim de hürlere hür denir,hiçbir yerde hürlere ( محصن) ‘’muhsan veya hür kadınlar için (محصنات ) ’’ muhsanat’’denilmez.Çünkü Arapçada ( محصنات) ‘’muhsanat’’ iffetini ve namusunu koruyan kadınlar demektir.
    b)Ayetin Arapçasına bir bakın hiçbir yerde ‘’HÜR veya cariya ifadesi olan (أمة ) ‘’emmet’’ geçiyor mu?
    c) Ayete kendileriyle evlenilen bu kadınlar için ( فاذا احصن) ‘’FE İZA UHSINNE’’ denilmiş,ve anlamı da ‘’ (evlendirilmekle) iffetlerini koruma altına aldıktan sonra ….’’şeklindedır.Peki bu ayete aynı kökten türeyen ( المحصنات ) ‘’el muhsanat’’ile فاذا احصن )) ‘’FE İZA UHSINNE’’ nasıl farklı anlamlarda gelebilir.? Yani bu ayete ne’’ HÜR KADINLAR,NE DE CARİYELER ‘’ geçiyor. Bu ifadeler ise,tamamen mealcilerin hatalı çeviri ve yorumlarından kaynaklanıyor.
    Bu nedenle burada zina için uygulanacak olan 50 sopa bu kadının CARİYE olduğundan dolayı değil, belki ‘’AKLİ OLGUN’’ olmadığından dolayıdır.Yani burada mesele ‘’HÜR VE CARİYE’’meselesi değildir,çünkü bu ayete ne hür kadınlarla,ne de cariyelerle ilgili bir kavram vardır.
    İşte aşağıdaki Arapça tefsir metinlerinde de böyle açıklanıyor.

    حدثنا أحمد بن عثمان بن حكيم الأودي ، ثنا أحمد بن مفضل ، ثنا أسباط ، عن السدي ، قوله: أن ينكح المحصنات المؤمنات قال: أما المحصنات فالعفائف. ( تفسير ابن أبي حاتم )
    والمحصنات قرأه الجمهور بفتح الصاد وقرأه الكسائي بكسر الصاد على اختلاف معنيي ( أحصن ) كما تقدم آنفا ، أي اللاتي أحصن أنفسهن ، أو أحصنهن أولياؤهن ، فالمراد العفيفات . والمحصنات هنا وصف خرج مخرج الغالب ، لأن المسلم لا يقصد إلا إلى نكاح امرأة عفيفة ، قال تعالى : والزانية لا ينكحها إلا زان أو مشرك أي بحسب خلق الإسلام
    (التحرير والتنوير)
    و مـنْ لـم يسـتطع منكم طـولاً أنْ ينكـح الـمحصنات فـمنْ مـا مـلكتْ أيمانكم من فتياتكم المؤمنـات ) النساء 25 ، فالسـبب مـالي بحت ، أي من لا يملك المـال الكافي للزواج من امـرأةعفيفة كا ملة العقل تنتمي لأسـرة معروفة ، فليتزوّج امـرأة مؤمنة من ( ما ملكت أيمانكم ) أي [ العاملات الأجنبيّات في المنـازل ] لأنّ الزواج يكون أقـلّ تكلـفة ، و يلاحظ أنّ الآيـة تضع إحدى الحالتين فقط ، أي إمّـا [ محصـنة ] أو [ مـلْك يمـين ] و ليس الإمـرأتين معـاً ، ( باحث م. علي منصور كيالي)
    . وتتناول ألأية الكريمة مشكلة غير ألقادر على ألزواج من مسلمة مُحصنة، فتُحِلُ له ألزواج من فتاة مؤمنة موضوعة تحت ألإشراف. هذه ألفتاة ليست محصنة، و ألِأحصان هنا هو إحصان ألعقل،والعفة أي أن هذه ألفتاة تعاني من اضطرابات عقلية أو نفسية تجعلُها غير قادرة على تصريف شؤونها بشكل كامل. ولا تمنع ألاضطرابات ألنفسية أو ألعقلية ألتي تعاني منها ألفتاة من أن تُمييز بين ألخير و ألشر أو بين ألكفر و الإيمان
    إذا تم ألإحصان بالزواج و أقترفت هذه المرأة ألفاحشة، فلا تعاقب معاقبة ألزوجة “ألعادية” لأنها ليست بكامل قواها ألعقلية، بل بنصف ألعقاب. من ألأفضل عدم ألإقدام على مثل هذا ألزواج، لأنه و الله أعلم قد يؤدي إلى إنجاب أطفال يعانون كذلك من اضطرابات نفسية أو عصبية إذا كانت اضطرابات أُمهِم وراثية أو يتطور مرضها لدرجة أنها لن تقدر على ألقيام بواجباتها أليومية.
    2. لا علاقة لمصطلح ملك أليمين بالجواري

    İşte siz hatalı meallerden hareket ederek, mesnetsiz ve yanlış yorumlarda bulunumuşsunuz. Halbuki kur’an’ı sorgularsanız,meallerden değil,direk Arapça orijinal metninden yapmalısınız,işte o zaman ayetlerin hiçbirinde en ufak bir sorunun olmadığını göreceksiniz.!!!
    Zira bir eser sorgulanırsa, çevirisinden değil,orjinalinden sorgulanmalıdır, çünkü bir eser bir yabancı dilden başka bir dile tercüme edilirse mutlaka bir sürü hatalar olacaktır.
    ———————

    NÜŞÜZ EDEN/GÖZÜ DIŞARDA OLUP,EŞİNE SADIK OLMAYAN KADIN DÖVÜLEBİLİR Mİ?

    Cevap-8:

    NİSA-34.ayetle ilgili mealler yine hatalıdır,doğru meali ise aşağıdaki gibidir.

    34-Allah’ın kimisini kimisine farklı yeteneklerle donattığından ve (kadınlara) mallarından harcama yaptıkları (yapmakla mükellef oldukları) için erkekler (kendileriyle evli bulunan) kadınların (tüm maddi ve manevi haklarının) koruyucusu ve gözeticisidirler /onlara karşı sorumludurlar.Dürüst ve erdemli kadınlar ise,gerçekten Allah’ın korunmasını buyurduğu mahremiyeti (iffet ve namusu) koruyan, (eşlerine) sadık ve (onlarla) uyumlu olan kadınlardır. Nüşüzünden (gözleri dışarda olmalarından) endişe ettiğiniz kadınlara gelince, (yuvanızın yıkılmaması için) onlara (önce güzel sözlerle) nasihat ediniz,(bu edepsizlik ve sadakatsızlıklarına son vermezlerse,) onları yattıkları yatakta yalnız bırakınız; yine de buna son vermezlerse ( bu defa) onları (yattığınız yerden de) uzaklaştırın. Eğer (edepsizlikten vazgeçip sizinle) uyumlu olurlarsa,(size karşı sadakat gösterirlerse,) onlarıa karşı başka bir yol aramayın (boşanmaya kalkmayın). Allah gerçekten yücedir; büyüktür.. ‘’şeklindedir.

    ….. اي قوامون على طلبات النساء, مؤَدين او موَفين على اكمل وجه لجميع الحقوق والواجبات وليس متسلطين و متجبرين

    Hz.Muhammed buyuruyor:
    والرسول الأعظم أكَّد قائلاً:
    1- لا تضربوا إماء الله . ‘’ Sakın ha,Allah’ın kadın kullarını dövmeyiniz! ‘’
    2- النساء شقائق الرجال ‘’ Kadınlar her konuda erkeklerin dengi ve eşidirler ! ‘’

    İşte görüldüğü üzere hz.peygamber de kadınların dövülmesini şiddetle yasaklıyor. Peki bu ayete ‘’dövme’’emri olsaydı,hz.peygamber,’’hiçbir surette kadınları dövmeyin!’’ der midi?’’ böyle bir durumda ona inananlar da,inanmayanlar da ‘’senin tebliğ ettiğin kur’an onları dövün’’ diyor, siz ise dömeyin diyorsunuz,bu ne çelişkidir,demeyecekler midi?
    Yani hz.peygamberin yüce Allah’tan almış olduğu vahyın/kur’an’ın mesajlarına aykırı bir şey söylemesi mümkün değildir. Demek ki,bir çok anlamlara gelen buradaki ( فاضربوهن – أي ابعدوهن واتركوهن ) ‘’fadribuhunne,ey eb’iduhunne vetrukühünne…’’anlamı,‘’Onları kendilerinizden uzak tutun/odalarını da ayırın…’’şeklinde olur. (الله اعلم ) ‘’En doğrusunu Allah bilir.’’
    Aşağıdaki Arapça metninde de aynen böyle deniliyor.
    وقد تعني ( أبعدوهن )-كما ذكرناه في البداية عن معاني الضرب – ..أي أبعدوهن عنكم بعدم التعامل معهن مع بقاء المرأة في بيت الزوجية و لا يجوز طردها لأنها لا تطرد أثناء الطلاق فما بالك بدون ذلك.. !
    (بيان معنى كلمة( الضرب ) ومفهوم (القِوامة) في القرآن- الحوار المتمدن-العدد: 4742 – 2015 / 3 / 8 – 23:14 !

    Sonuç olarak,bu ayetin vermiş olduğu mesajlar şöyle özetlenebilir.

    Bu ayet,erkeklerin kadınların üzerinde yönetici ve egemen olma hakkına değil,evli erkeklerin eşlerine karşı sorumluluk ve yükümlülüklerine vurgu yapmaktadır.Yani erkeğin kadınlar üzerinde egemenliği ve yöneticiliği söz konusu değil. Zira Tevbe-71.ayete ‘’والمؤمنون والمؤمنات بعضهم أولياء بعض الخ
    Tevbe-71: ….İnanan erkekler,inanan kadınlar birbirlerinin velileridirler/ birbirlerini temsil edip yönetirler. Birbirlerine iyiliği emrederler, kötülükten sakındırırlar….’’ şeklindeki ayete göre,
    1-Her konuda, her işte hem kadın erkeği, hem de erkek kadını temsil edebilir,yönetebilir,
    2-Hem kadın erkeğe, hem de erkek kadına emredebilir/amiri olabilir.’’ hükümleri çıkmaktadır.
    Yukarıdaki tefsir metninde de belirtildiği gibi,erkekler kadınların yöneticileri değil,belki onlara karşı sorumlu olup,haklarına eksiz riayet etmeleri gerektiğine vurgu yapılmaktadır.Zira Arapçada ( قوامون)‘’kevvamun‘’yönetici, idareci vs.anlamlara gelmez. Bunun anlamı ise,onların bütün haklarını korumak ve gözetmekle yükümlüdürler….’’şeklinde olur.
    Arapçada Yönetici,idareci,vali,hakim gibi kelimelerin karşılığı şunlardır:
    حاكم (ج) حكام و حاكمون: وال -مدير,Bunların içinde kavvam ifadesi yok,

    Mesela:Ayet,)- أولياؤهن الرجال حاكمون- مديرون – اولياء علي النساء ) ‘’Er-ricalu hakimune,’’veya’’müdirune, ’’ ya da‘’evliya’un alen-nisai,ya da evliyaühunne ‘’şeklinde olsaydı,o zaman erkekler kadınlara‘’ yönetici,idareci,veli,hüküm verici,egemen vs. gibi yetkilere sahip olurlardı,ama ayet böyle değildir,işte ayetin meal çevirisi hatalı yapıldığından verilen mesaj da hep yanlış algılanıyor!
    Ayrıca bu ayetteki kadının nüşüzden maksat, erkeğine sadakatsızlık gösterip gözü dışarda olma durumu olduğuna dair ayete geçen ( حَافِظَاتٌ لِّلْغَيْبِ بِمَا حَفِظَ اللّهُ) Allahın korunmasını buyurduğu mahremiyeti (iffet ve namusu) koruyan,(eşlerine karşı) sadık olanlardır.’’ Bu nedenle gerekçe ne olursa olsun, hafif de olsa hiçbir şekilde kadının dövülmesi meşru ve caiz olamaz.’الله اعلم

    دليلنا بان النشوز هنا بمعني عدم العفة وصداقة المرأة لزوجها وميلها لرجل اخر هو قول النبي ص في حجة الوداع . … أمَّا بعدُ أيُّها النَّاسُ، فإنَّ لَكم على نسائِكم حقًّا ولَهنَّ عليْكم حقًّا، لَكم عليْهنَّ أن لا يوطِئْنَ فُرُشَكم أحدًا تَكرَهونَه، وعليْهنَّ أن لا يأتينَ بفاحشةٍ مبيِّنةٍ، فإن فعلنَ فإنَّ اللَّهَ قد أذنَ لَكم أن تَهجُروهنَّ في المضاجِعِ، وتضرِبوهنَّ ضربًا غيرَ مبرِّحٍ،
    والرسول الأعظم أكَّد قائلاً:
    1- لا تضربوا إماء الله .
    2- النساء شقائق الرجال
    3- وأكَّدَ في خطبة الوداع :
    فاتقوا الله في النساء، فإنكم أخذتموهنّ بأمان الله، واستحللتم فروجهن بكلمة الله…

    İşte Nisa-34.ayetin doğru mealine göre hiçbir konuda erkekler kadınlardan üstün olmadıkları gibi,NÜŞÜZ/ SADAKATSIZLIK halinde bile dövülmeleri caiz ve meşru değildir.!!!.

    Özetle,kur’an’ın Arapça orjinalinde hiçbir sorun olmadığı halde maalesef hatalı meal ve uydurma rivayetlerine dayalı yorumlar yüzünden bir çok ayet sorunlu hale getirilmiştir.
    ————–
    Nisa 44.Kendilerine Kitaptan bir nasip verilmiş olanları görmüyor musun? Onlar sapıklığı satın alıyorlar ve sizin de yoldan sapmanızı istiyorlar.
    Ve ben.
    ‘’Kadının dövülmesine karşı geliyor, erkekle eşit haklara sahip olmalarını gerektiğini söyleylediğim için, kendi seçenekleri olmayan inançlarından dolayı cariyeliğe, sex köleliğine, tecavüzlere karşı gelerek her insanın eşit haklara sahip olmaları ve inancından dolayı hiç bir insanın köle muamalesi yapılarak mallarının yağma edilmemeleri gerektiğini söylediğim için nasipsiz sapık oluyorum !!! (diyorsunuz)

    Cevap-9:

    Peki Nisa-44.ayet ile bu saydıklarınızın birbirleriyle ne alakası var? Bu ayet bu tür kötülüklere karşı çıkanlara mı eleştiriyor? Siz ne dediğinizin farkında mısınız? Bu ayet kimleri eleştiriyor?
    Bu ayet,Allah’ın Tevrattaki hükümlerini,mesajlarını tahrif eden,değiştiren ve dünyevi çıkarlar için insanları doğru yoldan saptırmaya çalışan Yahudilere vurgu yapıyor.
    Yani bunların eleştirilmesinin nedeni sizin saydıklarınız değil,belki onların Allah’ın hükümlerini değiştirmeye,tahrif etmeye ve dünyevi çıkarları için insanları doğru yoldan saptırmaya çalışmalarıdır. Eğer siz de böyle bir Yahudi iseniz,o zaman diyecek bir şey.!!!
    Ayrıca o saydığınız lanetli terör öğütleri münafık olup,gerçek islamın,kur’an’ın ve müslümanların en büyük düşmanlarıdır. Onların varacakları yer de cehennemdir.
    ————————————————–

    Cevap-10:

    Kur’an da ve Arapçada ) لعنة) ‘’ LANET’’ kelimesi Türkçedeki gibi bir hakaret sözcüğü değildir. Bunun kur’an daki anlamı ‘’DIŞLAMAKTIR’’ yani böyleleri ,dışlanıyorlar.
    —————————————-
    Nisa 59.Ey iman edenler! Allah’a itaat edin. Peygamber’e itaat edin ve sizden olan ulu’l-emre (idarecilere) de. Herhangi bir hususta anlaşmazlığa düştüğünüz takdirde, Allah’a ve ahiret gününe gerçekten inanıyorsanız, onu Allah ve Resûlüne arz edin. Bu, daha iyidir, sonuç bakımından da daha güzeldir. ‘’
    Allah ve peygamberden sonra ulu’l emre, yani yöneticilere itaat edin, en iyisini onlar bilir,sakın onların uygulamalarını eleştirerek karşı gelmeyin. (diyorsunuz)

    Cevap-11:

    Bu ayet,bize hangi mesajları veriyor,neye vurgu yapıyor.?
    1-Ulul emre kayıtsız şartsız bir itaat yoktur. 2- Ulul emir Allah’ın emrettiği ve Resulunun tebliğ ettiği evrensel insan hak ve hukukuna ve evrensel eşitlik ve adalet ilkesine bağlı kalan,bunları uygulayan ve (ومنكم )’’ve minküm ‘’ sizden olup,sizin gibi bir fert gibi yaşayan,halkından yetki ve onay alan,halkın isteklerini yerine getiren,halkının huzur ve refahı için vs. çalışan ve şu ayetin (وشاورهم في الامر )’’Bütün devlet işlerinde onlara/halkına danış,fikir ve düşüncelerini al,istekleri doğrultusunda hareket et,her konuda destek ve onaylarını al,onların istemediği bir şey sakın yapama.vs…’’kur’an’ının bu emir ve direktifine eksiksiz ve harfiyyen uyan olul emere/yöneticilere itaat edilir,başkasına değil.Eğer böyle değilse,ona itaat yoktur.
    Yani zalim,diktatör,halkını saymayan,halkının huzur,düzen ve refahı için çalışmayan,devletin malını zimmetine geçiren,her konuda halkından destek ve onay almayan,halkını açlık ve sefalete mahküm eden vs…..’’ yöneticilere itaat yoktur. İşte çok kısa ve öz bir ifadeyle bu ayet böyle mesaj veriyor.
    Ayrıca hz.peygamber de ( انما الطاعة في المعروف) ‘’İnnemettaatu fil ma’ruf….’’ Ulul emre/ yöneticiye ancak iyi ve meşru işlerde itaat vardır,bunun dışında asla itaat yoktur…’’ buyurmuştur.
    ‘’İdareciler ile ilgili bir konuda anlaşmazlığa düştüğümüzde, yani onların devlet malını çalarak hısım, akraba ve yakınlarına peşkeş çektiklerini görür,emekçilerin haklarını vermiyorlarsa Allah ve Resulüne arz etmeliyiz.(diyorsunuz) Ben de bu konuda islamı açıdan şöyle bir yanıt vermek istiyorum: Böyle olan yöneticileri bağımsız mahkemelerce yargılamalı,suçlu bulunduklarında da derhal görevden uzaklaştırmalı ve gereken cezaya çarpıtmalıyız..Zaten islamda ne ulul emre/yneticilere, ne de hiçbir kimseye dokunulmazlık hakkı yoktur. Sıradan bir vatandaşın hakkı ne ise,devlet başkanının da hakkı odur.Bu vatandaşa dokunulmazlık hakkı olmadığı gibi islamda devlet başkanına da dokunulmazlık hakkı yoktur, insanın makam ve mevkii veya toplumdaki sosyal statüsü ne olursa olsun hiç kimseye bu tür üstünlük,hak ve meziyetler verilmez.. Ama İSLAM DIŞI BEŞERİ SİSTEMLERDE yöneticilere bu dokunulmazlık hakkı vardır ve bu yüzden neredeyse yargılanma yolu da onlara kapalıdır.Peki bu mu adalet,bu mu eşitlik?
    Sonuç olarak,İSLAM sıradan bir vatandaşa nasıl dokunulmazlık hakkını tanımıyorsa,devletin en üst düzeydeki bürokrat ve devlet başkanına da böyle hakkı tanımaz.Fakat beşeri rejimlerde bunlara tam dokunulmazlık hakı veriliyor.
    ‘’Emevi saltanatını sağlama almak için Mervan’ın yazdırdığı veya eklediği nasılda belli oluyor’’ ‘’diyorsunuz’’
    ———————————————————
    Cevap-12:
    Hz.peygamber döneminde kitap haline getirilen ve yüzbinlece sahabe huzurunda tekrar tekrar okunan,binlecesi tarafından ezberlenen,hz.Ebu Bekir,hz.Ömer,hz.Osman ve hz.Ali dönemine kadar korunan ve mevcut nüsahsının aynısı çoğaltarak diğer islam beldelerine gönderilen ve yine milyonlarca müslümanlar tarafından okunan ve bugünümüze kadar tevatüren bize ulaşan kur’an’ı kerimi milyonlarca Müslümanlara rağmen Mervan gibi birinin kur’anı yazdırması veya ilaveler yapması akli,mantığı bır izahı veya dayandığı gerçek bir mesnedi var mı?
    Evet,Emeviler uydurma rivayetleri üreterek saltanatlarını sağlamlaştırmaya var güçleriyle çalışmışlardır,fakat hz.peygamberden bize tevatüren ulaşan kur’an’ın asline dokunamamışlardır. Çünkü,ortada nice kur’an nüshaları vardı ve on binlerce müslüman kur’an’ı ezbere biliyordu,bu durumda bir adam nasıl kur’an’a ilaveler yapabilir.? Bunun olması mümkün mü? Lütfen yaptığınız yorumların ve ileri sürdüğünüz iddiaların sahih bir mesnede dayalı ve mantıklı olsun.
    ———————————–

    Nisa 71.Ey iman edenler! (Düşmana karşı) tedbirinizi alıp, küçük birlikler halinde, yahut topluca savaşa gidin.
    Nisa 73.Eğer Allah’tan size bir lütuf (zafer) erişse, bu sefer de; sizinle kendisi arasında hiç tanışıklık yokmuş gibi şöyle der: “Keşke ben de onlarla beraber olsaydım da büyük bir başarıya ganimete ulaşsaydım.”
    Nisa 74.O halde, dünya hayatını ahiret hayatı karşılığında satanlar Allah yolunda savaşsınlar. Kim Allah yolunda savaşır da öldürülür veya galip gelirse, biz ona büyük bir mükafat vereceğiz.
    Nisa suresinin başında müslümanlara bir saldırı olduğu yazmazken Kuran’da savaş teşfik ediliyor. (diyorsunuz)

    Cevap-13:
    1-Nisa-71.ayete ‘’…..Düşmana karşı tedbirinizi alın….’’ İfadesinden bir şey anlamıyor musunuz?
    Eğer ayete ‘’…düşmana karşı tedbiriniz alın….’’ deniliyorsa,demek ki Müslümanlara saldıran veya her an saldırıya geçmeyi planlayan bir düşman vardır ki,müminlere tedbir almaları isteniyor ve konuda uyarılıyorlar.yoksa böyle bir tehlike söz konusu olmasaydı,düşmana karşı tedbir almalarına da gerek kalmazdı. Demek ki,bu ayete verilen mesaj yine savunma savaşına yöneliktir.
    2-Bakara-190.ayeten net ve açık bir şekilde anlıyoruz ki,Allah yolundaki savaş savunma savaşından başka bir şey değildir.
    Bakara-190: Size karşı savaş açanlara,(size saldıranlara) siz de (kendinizi savunmanız için) Allah yolunda savaşın.Ama (savunma amacınızı aşıp) saldırganlık yapmayın; Doğrusu Allah (hiçbir sureette) saldırganları sevmez.’’ deniliyor.
    a) Demek ki ayetin emri gereği düşman da olsa karşı taraf saldırmadıkça müminler saldıramazlar.
    b) Allah yolundaki savaş sadece savunma savaşıdır, bu savunma savaşı dışında hiçbir savaş meşru değildir.
    c) Nisa-73.ayete ‘’Ganimet’’ ifadesi asla geçmiyor,bu ifade mealcilerin hatalı yorumlarından kaynaklanıyor. İşte bu ayetin orijinal Arapça metnini buraya alıyorum,bir bakın,ganimet ifadesi var mı?
    Nisa-73: وَلَئِنْ أَصَابَكُمْ فَضْلٌ مِّنَ الله لَيَقُولَنَّ كَأَن لَّمْ تَكُن بَيْنَكُمْ وَبَيْنَهُ مَوَدَّةٌ يَا لَيتَنِي كُنتُ مَعَهُمْ فَأَفُوزَ فَوْزًا عَظِيمًا ﴿٧٣﴾
    Bunun neresinde (غنيمة )’’GANİMET’’ vardır? gösterebilir misiniz? Burada ( فوز) Yanı başarı vardır.

    Öyleyse,yukarıda göstermiş olduğunuz ayetlerin açıklamalı doğru mealleri şöyledir.
    Nisa 71.Ey iman edenler! (size saldıran düşmana karşı savunma) tedbirinizi alıp, küçük birlikler halinde, yahut topluca (savunmaya yönelik) savaşa gidin.
    Nisa 73.Eğer Allah’tan size bir lütuf (zafer) erişse, bu sefer de; sizinle kendisi arasında hiç tanışıklık yokmuş gibi şöyle der: “Keşke ben de onlarla beraber olsaydım da büyük bir başarıya ulaşsaydım.
    Nisa-74: Öyleyse,bu dünya hayatını ahiret ile takas etmek isteyenler,Allah yolunda (Allah’ın izin verdiği durumlarda saldırganlara karşı) savaşsınlar.Ve kim Allah yolunda,(Allah’ın izin verdiği durumlarda saldırganlara karşı) savaşır da öldürülür veya galip gelirse, Biz ona büyük bir ödül vereceğiz.’’şeklindedir.

    İşte bu doğru meallere göre burada Allah yolundaki savaş,savunma savaşından başkası değildir ve burada bir ganimet de söz konusu olmadığı gibi, bir savaşa da teşvik yoktur.
    İşte bir çok ayetlerde olduğu gibi,yine burada da hatalı meal ve yorumlar bu ayetleri sorunlu gibi yapmışlardır.Oysa kur’an bu hata ve sorunlardan beridir.
    ———————-

    Cevap-14:
    Nisa-77.ayetin doğru meali de şöyledir.
    Nisa 77.Daha önce kendilerine, “(savaşmaktan) ellerinizi çekin, namazı kılın, zekâtı verin” denilenleri görmedin mi? Üzerlerine (saldıranlara karşı savunmaya yönelik) savaş yazılınca hemen içlerinden bir kısmı; insanlardan, Allah’tan korkar gibi, hatta daha çok korkarlar ve “Rabbimiz! Niçin bize savaş yazdın?’’ şeklindedir,
    Yani yazılan savaş,yine savunmaya yönelik savaştır. Çünkü saldırmak yasaktır. (bakara-190)
    —————————
    ‘’Varlığı var eden mutlak bir varlığın sözleri olamayacağını, kadını horlayan, sex kölesi yapan, adil olmayan, başka ayerlerde bilimsel verilerle çelişen bir sürü uygulama var.
    Evet bir sürü çelişki bulduk.’’ (diyorsunuz)

    Cevap-15:
    Kur’an’ın orijinal Arapçasında bu söylediklerinizin hiçbiri yoktur,kur’an bunlardan tamamen beridir, hatalı meal ve yorumlarda ise maalesef bu tür sorunları görebiliyoruz. Ama bu sorunlar kur’an’a mal edilemez. Ayrıca bir eseri veya kur’an’ı sorgularken,meal ve tercümeleri üzerinden değil de,direk orjinalı üzerinden sorgulamalısınız,yoksa o eser üzerinde doğru bir analiz yapma şansınız olmayacaktır.Yani kur’an da çelişki vs.bulma çabanız boşunadır,çünkü görebildiğiniz herhangi bir çelişki ve sorun hatalı meal ve yorumlara aittir,kur’an’a değil.,
    bu çalışmanızın hiçbir anlamı kalmaz,çünkü söz konusu eseri n analizini doğru veya yanlışlarını gerçeği öğrenemediğiniz için tercümelerdeki hata ve sorunları ???
    ————————–
    Burdaki İslam savunucusu arkadaşlara önerim.
    Sakın bir daha benim gibilerle tartışamaya girmeyin mazallah sizde bizim gibi olursunuz 🙂

    Cevap-16:
    Adeta kanatları kırık bir kuş gibi uçmaya çabalamışsınız,ama nafile,çünkü,iddialarınızı doğrulayacak yanlış meallerden başka hiçbir kantınız veya dayanağınız yoktur.
    Ayrıca bu yanlış mealler üzerinden yapmış olduğunuz yorum ve iddialarınızı okurken evreni yaratan yüce Allah’a ve onun gönderdiği kur’an’ı kerimin doğruluğuna olan inancım daha da güçlenmiştir. Şunu da bilinki sizinle tartışırken araştırmaya koyulan herhangi bir Müslümanın imanı daha da güçlenmektedir,bu nedenle yanlış mealler üzerinden yapmış olduğunuz bu şekildeki mesnetsiz ve anlamsız yorumlarınızla sakın gururlanmayın !
    Özetle,derim ki,bu yanlış meal ve yorumlar üzerinden kur’an da çelişki,tutarsızlık,adaletsizlik vs.gibi sorunları bulma çabanız,verdiğiniz emek tamamen boşunadır.Çünkü kur’an’ın Arapçasını bilen biri olarak kur’an’ın Arapça orijinal metninde en ufak bir çelişki veya sorun bulamıyorum,ama var gibi görülen veya iddia edilen bütün sorunların tek kaynağı mevcut meal hataları ve uydurma rivayetlere dayalı yorumlardır.
    Saygılarımla.

    • toro dedi ki:

      Sayın muhammed (eskiden bilal olan,

      Çok uzun bir yazı yazmışsınız! Üşenmesem yazdığınız her maddeye cevap vereceğim ama böyle bir eylemi gerçekleştirmemin gereksiz olduğunu bana doğrudan siz söylüyorsunuz!

      Sizinle yaptığımız onlarca münazara bana ve umarım ki takip edenlere dilin ne kadar önemli olduğunu insanların hayatı yani olanı tanımlama konusunda yapmaya çalıştıkları açıklamaları ne denli etkilediğini gösteriyordur!

      Özelliklede sizin gibi müstesna kişilerin sürekli başkalarının YANLIŞ anlayarak YANLIŞ yorumlar yaptıklarına dair iddialarınızla ortaya çıkıyorken…

      Şimdi değerli dostum, sevgili büyüğüm,

      Yazdığınız yazıdan sadece bir bölümü alarak ne demeye çalıştığımı göstermek istiyorum;

      ”Cevap-2:
      Göstermiş olduğunuz mevcut meallerde bir sürü hatalar vardır,bu ayetlerin doğru mealleri aşağıdadır.
      Nisa-15: Kadınlarınızdan fuhuş/sevicilik yapanlara gelince,aranızdan onların işlediği suça şahit olan dört kişi çağırın,bunlar ona şahitlik yaparlarsa,fuhuş/sevicilik yapan kadınları (vazgeçmemeleri halinde) ölüm alıp götürünceye yahut Allah onlara(tövbe etmeleri suretiyle) bir kapı açıncaya kadar,evlerinde (gözetim altında) tutun. ‘’şeklindedir.
      Zira onlara kapı açmak,tövbe etmeleridir,tövbe ederlerse/bu kötü işten vazgeçerlerse,kurtulurlar.
      Nisa-16: İçinizden iki erkek fuhuş (eşcinselliği) yaparsa onlara da eziyet edin.Eğer bu ikisi de tövbe eder,durumlarını düzeltirlerse onlara eziyetten vazgeçin.Çünkü Allah,(herkes için )tövbeleri kabul edendir, merhamet sahibidir.’’şeklindedir.
      Yani tövbe kapısı her ikisi için de açıktır ve samimi tövbeler her ikisinden de kabul edilir.Çünkü can boğaza dayanıncaya kadar her zaman ve herkes için yüce Allah’ın rahmetinin gereği tövbe kapısı açıktır. Bu ve diğer konularda yaptığınız yorum tamamen mesnetsizdir.
      (Not: Nisa-15 ve 16.ayetlerin erkeğin kadınla,kadının erkekle yaptığı normal zina ile bir alakası yoktur.Normal zinayla ilgili had cezası Nür suresi 2.ayette verilmiştir. Yani Nisa-15.ayette kadının kadınla, olan seviciliğe,16.ayette ise erkeğin erkekle olan eşcinselliğe vurgu yapılmıştır.Dolayısıyla bu ayetler,Nür-2.ayetle mensuh değildir ve kur’an’da mensuh denilen hiçbir ayet de yoktur.)
      1-Nisa-15.ayetin başında geçen (وَاللاَّتِي ) ‘’VELLATİ’’ ve fiil kipleri kadınlarla ilgilidir.Yani burada her iki taraf da kadın oluyor. Ayetin arapça ayeti aşağıdadır.
      وَاللاَّتِي يَأْتِينَ الْفَاحِشَةَ مِن نِّسَآئِكُمْ فَاسْتَشْهِدُواْ عَلَيْهِنَّ أَرْبَعةً مِّنكُمْ فَإِن شَهِدُواْ فَأَمْسِكُوهُنَّ فِي الْبُيُوتِ حَتَّىَ يَتَوَفَّاهُنَّ الْمَوْتُ أَوْ يَجْعَلَ اللّهُ لَهُنَّ سَبِيلاً ﴿١٥﴾
      2-NİSA-16.ayete ise sedece iki erkiğe vurgu yapan (وَاللَّذَان )’’VELLEZANİ’’ geçiyor. Yani burada da erkeğin erkekle ilşkisine vurgu yapılmıştır. Bunun arapça ayeti de aşağıdadır.
      وَاللَّذَانَ يَأْتِيَانِهَا مِنكُمْ فَآذُوهُمَا فَإِن تَابَا وَأَصْلَحَا فَأَعْرِضُواْ عَنْهُمَا إِنَّ اللّهَ كَانَ تَوَّابًا رَّحِيمًا ﴿١٦﴾
      3-NUR- 2.ayete ZANİ/ZANİYET/ gibi ifadeyle erkeğin kadınla yaptığı zinaya vurgu yapılmışken,NİSA-15-16.ayetlerde ZİNA yapanlara değil de (الْفَاحِشَةَ)‘’Fahişelik’’yani kadının kadınla ve erkeğin erkekle yapılan iğrenç ve çirkin işlere vurgu yapılmıştır.
      İşte maalesef Arapça dil gramerine/Sarf ve Nahv ilmine tam vakıf olmayanların meal çevirileri de hep yanlış olmuştur. Bazı Ayetleri sorunlu gibi yapanlar da bu tür meal hatalarıdır.
      Ayrıca ‘’Bu ayetlerin Gerdanlık olayı ile ilgili Ayşe’nin seferden dönen kervandan uzaklaşıp çişini yapmaya gittiği yerde düşürdüğü gerdanlığını aramaya gittiği ve bir daha kervana dönmeyip bir kaç gün sonra genç bir askerle döndükten sonra Ayşenin fuhuş yaptığı dedikoduları ayyuka çıkmasından sonra Muhammed’in Ayşe ile konuşmaya gittiği ve orda indiği bilinmektedir.’’ (diyorsunuz)
      Bu söylediğiniz ve bununla ilgili rivayet/ söylenti de tamamen yalan ve uydurmadır. Çünkü Nisa-15.ayete kadının kadınla yaptığı ‘’SEVİCİLİĞE,’’Nisa-16.ayet ise,erkeğin erkekle yaptığı ‘’EŞCİNSELLİĞE ‘’vurgu yapmıştır. Bunun hz.Aişe’nin söz konuş hadisesiyle nasıl bir ilgisi olabilir??? Lütfen mantıklı düşünün.
      —————————————
      NİSA-20:
      Nisa-20: Ve eğer bir eş yerine başka bir eş almak isterseniz,(mevcut eşten ayrılıp,başka biriyle evlenmek isterseniz) onlardan (boşamak istediğiniz mevcut eşlerden ) birine yüklerle mehir vermiş olsanız dahi ondan hiçbir şeyi geri almayın.Yoksa (ona) iftira atarak ve apaçık bir günaha girerek mi verdiğinizi geri alacaksınız?.
      Ne güzel bir uygulama.
      Ücretini verip bir kadın alıyorum, canım istemeyince tepe tepe kullandığım kadına verdiysem eğer hediyeleri almadan boşaya biliyorum. (diyorsunuz)”’ sizden alıntı

      Diyorsunuz ki,

      Nisa 15 ve 16’da bahsedilen şey iki ayrı cinsiyetin birbiriyle cima etmeleri değilde iki aynı cinsin (kadın kadına, erkek erkeğe) birbiriyle cima etmeleridir!

      Sayın muhatabım,

      ”İçinizden iki erkek fuhuş (eşcinselliği) yaparsa” Nisa,16-sizin mealiniz

      Ne güzel söylenmiş değilmi, İKİ erkek! Yani bırakın anormal(!) bir cimayı normal bir cima için bile gereken minumum sayı olan İKİ! Peki dostum diyelim ki ”İçinizden iki erkek” değilde ”İçinizden fuhuş yapanlara gelince” deseydi siz yine birbirleriyle cima yapan İKİ erkekten bahsedildiğini mi söyleyecektiniz?

      Bana bu sorunun cevabını verdiğinizde mevzuyu devam ettireceğim, yoksa boşuna yorulmaya gerek yok!

      Şimdi gelelim diğer konuya! Öncelikle miras konusunda kadın ve erkek arasında madden görülen eşitsizliğin sizin tarafınızdan mantıklı nedenlere dayandığı iddiasına kısmen katılıyorum. 1400 yıl öncesinin dünyasında ve nevi şahsına münhasır bir coğrafyada yaşayan insanların günün yaşam şartlarına göre bir örf oluşturmaları normaldir! Erkek egemen bir toplum yapısında doğal ki erkek payın çoğunu alacaktır. Anaerkil bir ortamda da kadın payın çoğunu alır! Örneğin erkeğin birden çok kadınla evlenmeside günün şartları itibariyle normaldir! Çünkü sürekli bir savaş hali olması dolayısıyla erkek nüfusu kadın nüfusunun altındadır ve popülasyonun devamı için erkeğin birden fazla kadınla cima etmesi normal görülür!

      Ama siz sadece 1400 yıl önceki zaman dilimini görebilen bir tanrıdan bahsetmiyorsunuz değil mi?
      Yani o tanrı sadece o toplumda ya da sadece bazı toplumlarda olan örfi uygulamaları zaman ve şartlar hiç değişmeyecekmiş gibi sabit kurallara bağlayıp üstelik bunu o bazı toplumların dışında kalanlarada ve yüzyıllar sonrasının değişen koşullarına rağmen de dayatmaz değil mi?

      Bakın, bugün Nepal’de Niyma adında bir topluluk yaşar. Bu toplumda kadınların en az 2 en çok 7 kocaları olur! Neden biliyor musunuz, nüfuslarını arttırıp tarlalarda çalışacak işgücünü oluşturmak! Bu noktada kadınlar her sene 1 kocadan olmak üzere sürekli hamile kalırlar. Peki size basit bir soru, onları böyle bir eşliliğe ZORLAYAN şey Niyma toplumundaki KADIN sayısının mı yoksa ERKEK sayısının mı çokluğudur?

      Bir soru daha Niyma toplumu ne olacağından korkarak böyle bir çözüm geliştirme ihtiyacı duymuştur?

      Umarım ne demek istediğimi anlatabilmişimdir!

      Şimdi tekrar size geri dönelim, tamam 1400 sene önce bir toplumda var olan gereklilikler bazı davranışların gelenek haline gelmesini sağlamış olabilir ama bu gelenekler bir tanrıyı da o geleneklere uymak zorunda bırakabilirmi? Yani toplumlar tanrılarılarınıda etkileyebilir mi?

      Şöyleki, tanrı birilerine (erkeklere) ”içinizden” diyerek doğrudan muhatap olurken diğerlerine ”kadınlarınız” diyerek dolaylı bir muhataplık geliştiriyor!

      Yani bir erkeğe mesaj melek-peygamber sıralamasıyla iletiliyorken aynı mesajlar kadına melek-peygamber-erkek sıralamasıyla ulaşıyor! Bu noktada açık ki kadının bu mesajı okuyarak doğrudan almasına değilde erkeğinden duyarak almasına vurgu yapılıyor!

      Bu durumda tanrısının bile cinsiyet ayrımcılığı yoluyla aşağıya konumlandırdığı kadının durumun aslında çok iyi olduğunu anlatmaya çabalamak sizi yormuyor mu merak ediyorum?

      O tanrı eğer bu zamanda ortaya çıkıp yine yukarıdaki sıralamayla mesaj iletmeye çalışsaydı ne olurdu bir düşünün bakalım!

      Sizin tanrınız önce kimin tanrısı? Erkeğin mi, kadının mı?

      • muhammed dedi ki:

        Sayın Toro, sağ olun teşekkür ederim, Allah’a şükür ben iyiyim, siz de iyisinizdir inşallah.

        Diyorsunuz ki,
        ‘’Örneğin, sizin inancınızın ortaya çıktığı ve kağıda döküldüğü (henüz kitap değil) kureyş lehçesinde sesli harf yoktur, hareke ve noktada yoktur.
        Peki sonuç nedir? Sonuç bir inancı kılavuz eden ve o inancın gereklerini yerine getirmek için çabalayanlar ellerindeki (artık bir kitap var) sesli harf eklenmiş, harekelenmiş ve noktalanmış metin üzerinden hareket edecek, okuma yapacaklardır. (sizden alıntı)

        Bakınız, kur’an’ın hiçbir harfı değişmemiştir.İlk kur’an’ın harfleri ne ise,bugününkü de aynıdır.Sadece Arapça dil gramerini bilmeyenler için harekeler ve bazı işaretler konulmuştur,ki bunlarla ayetlerde hiçbir anlam değişikliği de söz konusu olmaz. bunların kelimeler üzerinde olup olmaması hiçbir şeyi değiştirmez. Bir inceleyin bugün bile Arapça yazışmalarda, basın ve yayında vs.Harfler üzerinde harekeler bulunuyor mu? Yani noktalar hariç bugünkü Arapça yazısı ile ilk kur’an’ın yazısı arasında hiçbir fark yoktur. Zira Arapça yazısını doğru ve düzgün okumanın bazı bilgi ve kuralları vardır.(sarf ve nahiv ilmi.) Bu kuralları bilen her insan kelimelerin üzerinde harekeler olmazsa bile yine doğru ve düzgün okuyabilir.Bugünkü kur’an daki harekeler ise, sadece Arapça dil gramerini bilmeyenler içindir. Yani üzerinde harekeler, işaretler bulunan kur’an ile bunların üzerinde bulunmayan kur’an arasında hiçbir fark yoktur.
        Burada harekesiz/üzerinde zamme,ötre,üstün,şedde,cezm ve tenvin gibi sesli işaretler bulunmayan bir Arapça metni yazıyorum. Arapça dil gramerini bilen herkes bunu doğru ve düzgün okuyabilir. Bu nedenle bu dilin gramerini bilmeyenler için bu vb.noktaların kur’an harfleri üzerine konulmuş olması ne kelimelerin anlamlarını değiştirir, ne de kur’an’a bir eklenme olur. Çünkü bu işaretlerin olup olmaması hiçbir şey ifade etmez.

        يجزم علماء الاحياء بعد تجارب كثيرة ومتنوعة بأن المادة الميتة لا يمكن ان تتحول ذاتيا الي مادة حية وان الحي لابد ان يتولد عن حي او يشتق من حي ولم يستطع العلماء المتفرغون باهتمام شديد لتخليق ادني خلية حية واقلها تركيبا وتعقيدا ان يتوصلوا الي تخليق مثل هذه الخلية من المادة دون ان ياتي التخليق من حياة سابقة لها فالقرار العلمي الواقعي الاخير ان الحياة لاتتولد الا من حياة …..
        Bu tamemen harekesiz/üzerinde üstün,esre,ötre,cezm,şedde ve tenvin gibi işaretler bulunmayan bir Arapça metni.
        ———————————–
        يَجْزِمُ عُلَمَاءُ اْلْاِحْياَءِ بَعْدَ تَجاَرُبٍ كَثِيرَةٍ وَمُتَنَوِّعَةٍ بِأَنَّ اْلمَادَةَ اْلمَيْتَةَ لَا يُمْكِنُ اَنْ تَتَحَوَّل ذَاتِياً اِلَي مَادَةٍ حَيَّةٍ وَاَنَّ اْلحَيَّ لاَبُدَّ ان يتولد عن حي او يشتق من حي ولم يستطع العلماء المتفرغون باهتمام شديد لتخليق ادني خلية حية واقلها تركيبا وتعقيدا ان يتوصلوا الي تخليق مثل هذه الخلية من المادة دون ان ياتي التخليق من حياة سابقة لها فالقرار العلمي الواقعي الاخير ان الحياة لاتتولد الا من حياة
        Bu da aynı metin olup sadece birinci satır üzerinde harekeler/üstün,esre,ötre,cezm, şedde ve tenvin gibi işaretleri koymuş bulunuyorum.
        İşte hangi durumda olursa olsun,ne bir anlam değişikliği olur,ne de bir anlam eklentisi. Bu nedenle kur’an’ın üzerinde bu işaretler ister bulunsun, ister bulunmasın hiç fark etmez,zira her iki durumda da verilen mesaj ve anlam aynıdır. Yani kur’an üzerine harekelerin ya da bazı işaretlerin konulmuş olması hiçbir anlam değişikliği yapmamıştır ki,kur’an’a eklentiler yapılmıştır diyelim.Ayrıca ilk kur’an’ın harfları da bugünkü kur’an’ın harfları tamamen olup aynıdır, bunlarda da değişiklik olmamıştır.
        Özetle,bizim için önemli olan yüce Allah’ın mesajıdır,ayetler üzerindeki harekeler ve işaretler ise,ne anlamlarını,ne de verdikleri mesajları değiştirmektedir.Bu nedenle ayetler üzerinde hareke ve işaretlerin bulunup bulunmaması Arapça dil gramerini bilenler için hiçbir şey ifade etmez.
        Ayrıca burada dikkatinize sunmak üzere meallerde ne kadar çeviri hataları olduğunu,bu yüzden de bazı ayetlerin hem bilimle,hem de birbirleriyle nasıl çelişir hale geldiğini göstermek için sadece iki ayetin hatalı mealini örnek vereceğim.
        Lütfen,aşağıda göstermiş olduğum Tekvir ve İnfitar surelerinin 2.ayetlerini iyice inceleyin, kelimeleri tamamen birbirinden farklı olan bu iki ayetin mealleri aynı olabilir mi? Neden bazı meallerde ikisinin anlamı aynıdır? Demek ki,mevcut meallerde bir sürü çeviri hatası vardır.

        Tekvir Suresi -2:
        وَإِذَا النُّجُومُ انكَدَرَتْ ﴿
        ‘’ Ve izen nucumun kederet ‘’
        2: Yıldızlar parçalanıp döküldüğünde, (Tekvir-2)

        İnfitar Suresi-2:
        وَإِذَا الْكَوَاكِبُ انتَثَرَتْ ﴿٢
        ‘’ Ve izel kevakibun teseret ‘’
        1: Yıldızlar parçalanıp döküldüğünde, (İnfitar-2)

        Şimdi her iki ayeti karşılaştırmak için yan yana getiriyorum,bunları bi iyice inceleyin!

        وَإِذَا النُّجُومُ انكَدَرَتْ ﴿٢﴾ ‘’Ve izen nucumun kederet’’
        وَإِذَا الْكَوَاكِبُ انتَثَرَتْ ﴿٢﴾ ‘’ Ve izel kevakibun teseret‘’

        Gördüğünüz gibi birbirinden tamamen farklı olan bu iki ayette aynı meal verilmiştir.Sizce bu iki ayetin mealleri aynı olabilir mi?

        İşte birbirinden farklı olan bu iki ayet aynı zat tarafından ve hatta bir sürü meallerde hemen hemen aynı şekilde tercüme edilmiştir. Öyleyse meallerde yanlışlar yoktur, zaten kur’an’ın kendisi öyledir diyemeyiz.
        Bu sadece bir örnektir. Bu vb.nice hatalı mealler kur’an’ı bilimle ve hatta bazı ayetleri birbirleriyle sorunla hale getirmektedirler.

        Bu iki ayetin doğru mealleri ise şöyledir.

        Tekvir-2: Yıldızlar,bulanıp söndüğü zaman,

        İnfitar-2: Gezegenler parçalanıp (uzaya) saçıldığı zaman….’’ şeklindedir.

        İşte benim tek söylediğim şey, mevcut meallerde nice çeviri hataları ile uydurma rivayetlerine dayalı olan yorumlar yüzünden maalesef bazı ayetler hem bilimle,hem de birbirleriyle çelişir duruma gelmiştir. Oysa kur’an, bunlardan tamamen beridir,bu tür sorunların hiçbiri kur’an da yoktur.
        ———————————————————-
        Bu saydıklarım o dini anayasa kabul edip devletini onun üzerine kuran emevi devletinin arapçaya yaptığı eklentilerdir. (sizden alıntı)

        Arapça harflerine hiçbir eklenti yapılmamıştır. Sadece Arapçayı bilmeyenlere kolaylık sağlanmak için harfler üzerine bazı hareke ve işaretler konulmuştur. Bu da kelimelerde hiçbir değişiklik yapmaz,çünkü kelimeler değişmiyor.Yani kur’an’ın indirildiği dönemde Arapça Alfabesi kaç harf ise bugün de aynı harflerdir.Harfler ne arttırılmış,ne de eksiltilmiştir. Bu nedenle Arapça kelimelerinde hiçbir anlam değişikliği olmamıştır.
        Peki,emeviler dönemine gelince yedi nüsha kur’an’ı kerimin mevcut olduğu ve binlerce müslüman tarafından da ezbere bilindiği halde ayetlerin anlamlarını değiştirebilecek eklentilerin yapılması mümkün müdür? Böyle bir şey olsaydı, bırakın hz.Ali ve ona bağlı olan bütün Müslümanlar,emevilere bağlı olan diğer Müslümanlar da buna şiddetle karşı çıkacaklardı. Yani bütün Müslümanlar emevilere karşı tek vücut olurlardı. Niye böyle bir şey olmadı? Neden hz. Ali’nin,ne de diğer bütün Müslümanların böyle bir itirazları olmamıştır? Demek ki böyle bir şey asla olmamıştır.Emeviler Arapça veya kur’an da bir değişiklik yapamamışlar. Onlar sadece uydurma ve yalan rivayetlerle/ürettikleri uydurma hadis vs.ile kendi saltanatlarını hep sağlamlaştırmaya çalışmışlardır,bunda şüphem yok. Ama kur’an’ın orijinal metninde en ufak bir değişiklik yapamamışlardır. Zaten bizim için dinin tek kaynağı Kur’an’ı kerimdir,uydurulmuş hadis ve rivayetler değildir.
        ————————————————-
        İKİNCİ YORUMUNUZA GELİNCE,

        ‘’Peki dostum diyelim ki ”İçinizden iki erkek” değilde ”İçinizden fuhuş yapanlara gelince” deseydi siz yine birbirleriyle cima yapan İKİ erkekten bahsedildiğini mi söyleyecektiniz? (diyorsunuz)

        Hayır, o zaman iki erkekten asla söz etmeyecektim,etmem de mümkün değildi,çünkü ayet ”İçinizden fuhuş yapanlara gelince” şeklinde olsaydı o zaman ayetin mesajı genel olurdu. Bunu iki erkeğe münhasır etmem söz konusu olamazdı. Ama Nisa-16.ayette açıktan iki erkeğe vurgu yapılmıştır.
        ——————————
        ‘’Erkek egemen bir toplum yapısında doğal ki erkek payın çoğunu alacaktır. Anaerkil bir ortamda da kadın payın çoğunu alır! ‘’ (sizden alıntı)

        İslama göre erkek egemen olduğu için değil,(ki zaten islamda erkek egemenliği yoktur .) belki eşine,çocuklarına,bütün aile fertlerine varsa ve muhtaç iseler,annesine, babasına, baba yoksa varsa kız kardeşlerine,hatta küçük erkek kardeşlerine bakmakla, geçimlerini temin etmekle, bunların bütün masraf ve ihtiyaçlarını karşılamakla mükellef olduğundan, mirastan daha çok bir pay alabiliyor, yoksa onun da kadının da payları aynı olacaktı.Bir de şunu bilmemiz lazım, İslama göre erkeğin bütü aile fertlerinin geçimlerini temin etmesi, bunlara harcama yapması da örfi uygulamalara dayalı bir kural değildir. Yani yüce Allah’ın koyduğu kurallar toplumların örfi uygulamalarla hiçbir alakası yoktur. Zaten islamı kurallar da ancak islama,kur’an’a ve bu kurallara inananlara uygulanır, inanmayan ve bu kuralları benimsemeyenlere uygulanmaz.Çünkü her şeyden önce islamda inanmak esastır,toplumlar ise,ancak inandıklarıyla yönetilebilirler,bu nedenle inanmayanlara islami kuralların uygulanması söz konusu değil. Ayrıca eğer bir toplumda kadın da aynı erkek gibi tüm ailevi masraflardan sorumlu tutuluyorsa, eşitlik prensibine binaen islama göre de o zaman erkek ve kadının mirastan alacakları pay aynı olması gerekir. !!!
        Özetle, inanmayan bir insandan namaz kılmak,oruç tutmak,zekat vermek,hac yapmak gibi kul hakları kapsamına girmeyen ibadetler istenmediği gibi,bunları yapmanın da bir önemi yoktur,çünkü bunları yapabilmek için önce inanmak,müslüman olmak gerekiyor. Yani her ne kadar islam bütün insanlara gelmişse de,ona inanmayan hiçbir topluma kuralları dayatılamaz !!!
        ———————
        ‘’ Bakın, bugün Nepal’de Niyma adında bir topluluk yaşar. Bu toplumda kadınların en az 2 en çok 7 kocaları olur! Neden biliyor musunuz, nüfuslarını arttırıp tarlalarda çalışacak işgücünü oluşturmak! Bu noktada kadınlar her sene 1 kocadan olmak üzere sürekli hamile kalırlar. Peki size basit bir soru, onları böyle bir eşliliğe ZORLAYAN şey Niyma toplumundaki KADIN sayısının mı yoksa ERKEK sayısının mı çokluğudur? ‘’ (sizden alıntı)

        kadın ister bir erkekle,ister birkaç erkekle evli bulunsun,nüfus artışında bir fark olmaz. Çünkü kadının kocası bir de olsa,birkaç tanede olsa hamile olup çocuk doğurmasında bir artış olmaz. Yani kadın bir erkekle de olsa aynı doğumu yapabilir,bu nedenle değişen bir şey yok,Zira nüfus artışı bir kadının birkaç erkekle ilgisi yok,doğuracaksa bir erkekten de aynen doğurabilir. Onlar bunu sırf nüfus artışı için yapıyorlarsa yanlıştır,Çünkü bir erkekle evli bulunan kadın isterse,yine çok erkekle evli bulunduğu gibi aynen çocuk doğurabilir.
        Oysa bir ailede nüfus artışı bunun tersiyle olur,yani bir erkek birkaç kadınla evlenirse o zaman ailenin nüfus artışı söz konusu olur. Yani nüfus artışı bir kadının birkaç erkekle evli bulunmasına bağlı değildir,bunu bir erkekle de yapabilir.
        Bi düşünün,sizin buradaki nüfus artışıyla ilgili teziniz doğru mu ? Lütfen, bu yorumunuzu tekrar gözden geçirir misiniz?
        Ayrıca bana göre,bu çok kocalı evlilik,ne erkek sayısının,ne de kadın sayının çokluğuna bağlıdır,belki aynı akrabalardan oluşacak bir çok yönleriyle birbirlerine bağlı bir tolumun oluşturulması amaçlanmıştır ! Çünkü burada babası belli olmayan her çocuk hem ailenin, hem de kabilenin ortak çocuğu oluyor.Bu nedenle onların böyle bir kararının amacı aynı kabileden tek bir toplum oluşturmaktır.
        Evet,toplum veya toplumlara ait,örfler,adetler,kültürler şartlara bağlı zamanla değişebilirler,ama yüce Allah’ın insan için göndermiş olduğu din ve kurallar,toplumların örfi uygulamalarına göre değildir.
        —————————–
        ‘’Şimdi tekrar size geri dönelim, tamam 1400 sene önce bir toplumda var olan gereklilikler bazı davranışların gelenek haline gelmesini sağlamış olabilir ama bu gelenekler bir tanrıyı da o geleneklere uymak zorunda bırakabilirmi? Yani toplumlar tanrılarılarınıda etkileyebilir mi?
        Şöyleki, tanrı birilerine (erkeklere) ”içinizden” diyerek doğrudan muhatap olurken diğerlerine ”kadınlarınız” diyerek dolaylı bir muhataplık geliştiriyor! (sizden alıntı)

        Bu ifadenin içinde bulunduğu bir ayet şöyledir.
        Bakara-240:
        2:240 -İçinizden hanımlarını geride bırakarak vefat edecek olanlar, eşleri için senesine kadar evlerinden çıkarılmaksızın kendilerine yetecek bir malı vasiyet ederler. Bununla birlikte eğer kendileri çıkarlarsa, kendi haklarında yaptıkları meşru bir hareketten dolayı size bir sorumluluk yoktur. Allah çok güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.
        Şimdi burada eşi ölmek üzere olan kadınların bazı haklarının korunması,evlerinden çıkarılmaması, kendilerine yetecek bir malın vasiyet edilmesi gibi şeyler isteniyor,peki bunlar eşi ölecek olan kadınlar için isteniyorsa, kimden istenecek? kadınlardan mı istenecek, yoksa erkeklerden mi? İşte doğal olarak buradaki hitap ta erkeklere olması gerekir.
        Ayrıca her yerde geçen ‘’içinizden’’ diye hitap eden bazı ayetlerin muhatabı sadece erkekler değil, erkek ve kadınlardan oluşan TOPLUMDUR. Zira hiçbir ayette (ياأيها الرجال ) ‘’ ya eyyuharrical’’ yani ‘’Ey erkekler ! ’’ diye bir hitap şeklini bulamıyoruz. Arapça dilinde Tağlib sanatı diye bilinen bir gramer kuralı mevcuttur, bu tağlib sanatına göre çoğunluğa hitap edilir.Yani ‘’aranızdan’’ denildiği zaman sadece erkekler değil, içinde erkek ve kadınların da bulunduğu topluluğa hitap ediliyor.Ama bir konu sadece erkeleri ilgilendiriyorsa, o zaman doğal olarak erkeklere doğrudan hitap edilir.

        Örneğin,
        Kuran’da hitap, ”Ey iman edenler”, ”Ey insanlar”, ”Mümin kadınlara ve mümin erkeklere söyle” şeklinde eşitlikçidir. ”Ey iman edenler” hitabı yaklaşık 90 ayette, ”Ey insanlar” hitabı yaklaşık 20 ayette geçmektedir. Kadınları ilgilendiren konuda sadece kadına, erkeği ilgilendiren konuda da sadece erkeğe hitap vardır.
        Yani 90 ayete ‘’Ey iman edenler ! ‘’ile 20 ayete de ‘’Ey insanlar! ‘’ ifadesiyle hem kadınlara, hem de erkeklere eşitçe bir hitap edilmiştir.

        Ayrıca,
        ‘’ Şüphesiz, Müslüman erkekler ve Müslüman kadınlar, mü’min erkekler ve mü’min kadınlar, gönülden (Allah’a) itaat eden erkekler ve gönülden (Allah’a) itaat eden kadınlar, sadık olan erkekler ve sadık olan kadınlar, sabreden erkekler ve sabreden kadınlar, saygı duyan erkekler ve saygı duyan kadınlar, sadaka veren erkekler ve sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkekler ve oruç tutan kadınlar, ırzlarını koruyan erkekler ve (ırzlarını) koruyan kadınlar, Allah’ı çokça zikreden erkekler ve (Allah’ı çokça) zikreden kadınlar; (işte) ONLAR ( o kadın ve erkekler) için Allah bir bağışlanma ve büyük bir ecir hazırlamıştır. (Ahzab Suresi, 35)
        أَعَدَّ اللَّهُ لَهُم مَّغْفِرَةً وَأَجْرًا عَظِيمًا ﴿٣٥

        Ayetten de anlaşıldığı gibi hitap ve sonuç her iki cins için de adaletli ve eşitlikçidir. Erkek ve kadın inanç ve eylem bakımından tam eşittir. Yani gerektiğinde ayetler erkeklere doğrudan hitap ettiği gibi kadınlara da doğrudan hitap ediyor.

        Bir de şöyle soralım:
        Kadın hakları niçin vardır? Yoksa erkekler kadınları insan yerine koymamış mıdır? Erkekler, kadınlara ne yapmıştır ki kadın hakları oluşturulmuştur? Bunları cevapladıktan sonra şu soruyu sorun: Kur’an’da kadınların hakkı konusunda,bazen erkeklerin muhatap alınmasının sebebi kadınların daima erkekler tarafından ezilmeleri midir?
        ———–
        ‘’ Yani bir erkeğe mesaj melek-peygamber sıralamasıyla iletiliyorken aynı mesajlar kadına melek-peygamber-erkek sıralamasıyla ulaşıyor! Bu noktada açık ki kadının bu mesajı okuyarak doğrudan almasına değilde erkeğinden duyarak almasına vurgu yapılıyor! ‘’ (diyorsunuz)

        İşte aşağıdaki ayetler bile sizin bu iddianızı çürütüp geçersiz kılmaktadır.

        NUR-31:

        İNANAN KADINLARA SÖYLE ! gözlerini harama bakmaktan sakınsınlar, ırzlarını namuslarını korusunlar. ziynet yerlerini açıp göstermesinler. ancak bunlardan görünmesi zaruri olan (yerler)müstesnadır. başörtülerini (göğüs ve boyunları görünmeyecek şekilde) yakalarının üstüne koyup örtsünler.” (nur:31)

        (وَقُل لِّلْمُؤْمِنَاتِ) ‘’ İNANAN KADINLARA SÖYLE …..’’

        Ahzap-59: Ey Peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve mü’minlerin HANIMLARINA söyle, (dışarı çıkacakları zaman) bedenlerini örtecek elbiselerini giysinler. Bu, onların tanınıp incitilmemelerine daha uygundur. Şüphesiz Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.
        (وَنِسَاءِ الْمُؤْمِنِينَ ) ‘’ MÜ’MİNLERİN HANIMLARINA SÖYLE….’’
        İşte görüldüğü üzere buralarda ayetlerin mesajları kadınlara da doğrudan peygamber vasıtasıyla iletiliyor,erkek vasıtasıyla değil.
        —————–
        Bu durumda tanrısının bile cinsiyet ayrımcılığı yoluyla aşağıya konumlandırdığı kadının durumun aslında çok iyi olduğunu anlatmaya çabalamak sizi yormuyor mu merak ediyorum? (diyorsunuz)

        Ahzap-35: Şüphesiz, Müslüman erkekler ve Müslüman kadınlar, mü’min erkekler ve mü’min kadınlar, gönülden (Allah’a) itaat eden erkekler ve gönülden (Allah’a) itaat eden kadınlar, sadık olan erkekler ve sadık olan kadınlar, sabreden erkekler ve sabreden kadınlar, saygı duyan erkekler ve saygı duyan kadınlar, sadaka veren erkekler ve sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkekler ve oruç tutan kadınlar, ırzlarını koruyan erkekler ve (ırzlarını) koruyan kadınlar, Allah’ı çokça zikreden erkekler ve (Allah’ı çokça) zikreden kadınlar; (işte) ONLAR ( o kadın ve erkekler) için Allah bir bağışlanma ve büyük bir ecir hazırlamıştır. (Ahzab Suresi, 35)

        BU MU TANRININ CİNSİYET AYRIMCILIĞI ???:

        Nahl-97: ERKEK VEYA KADIN olsun her kim inanmış olarak iyi işler yaparsa, onu hoş bir hayatla yaşatırız ve onların ödülünü yaptıklarının en güzeli ile veririz.

        YOKSA TANRININ CİNSİYET AYRIMCILIĞI BU MU ???

        Saygılarımla.

      • toro dedi ki:

        Sayın muhammed,

        Sağlığınızın iyi olmasına çok sevindim, bende iyiyim. İlginiz için çok teşekkür ederim.

        ‘’Bakınız, kur’an’ın hiçbir harfı değişmemiştir.İlk kur’an’ın harfleri ne ise,bugününkü de aynıdır.Sadece Arapça dil gramerini bilmeyenler için harekeler ve bazı işaretler konulmuştur,ki bunlarla ayetlerde hiçbir anlam değişikliği de söz konusu olmaz. bunların kelimeler üzerinde olup olmaması hiçbir şeyi değiştirmez. Bir inceleyin bugün bile Arapça yazışmalarda, basın ve yayında vs.Harfler üzerinde harekeler bulunuyor mu? Yani noktalar hariç bugünkü Arapça yazısı ile ilk kur’an’ın yazısı arasında hiçbir fark yoktur. Zira Arapça yazısını doğru ve düzgün okumanın bazı bilgi ve kuralları vardır.(sarf ve nahiv ilmi.) Bu kuralları bilen her insan kelimelerin üzerinde harekeler olmazsa bile yine doğru ve düzgün okuyabilir.Bugünkü kur’an daki harekeler ise, sadece Arapça dil gramerini bilmeyenler içindir. Yani üzerinde harekeler, işaretler bulunan kur’an ile bunların üzerinde bulunmayan kur’an arasında hiçbir fark yoktur.
        Burada harekesiz/üzerinde zamme,ötre,üstün,şedde,cezm ve tenvin gibi sesli işaretler bulunmayan bir Arapça metni yazıyorum. Arapça dil gramerini bilen herkes bunu doğru ve düzgün okuyabilir. Bu nedenle bu dilin gramerini bilmeyenler için bu vb.noktaların kur’an harfleri üzerine konulmuş olması ne kelimelerin anlamlarını değiştirir, ne de kur’an’a bir eklenme olur. Çünkü bu işaretlerin olup olmaması hiçbir şey ifade etmez.’’ sizden alıntı

        Size şunu sormak isterim.Kureyş dili ile yazılan ilk mushafı 642 yılında Şam’a ulaştırıp bu mushafı Şamlı bir araba okuttuğunuzda o arap o mushafı bir kureyşli arabın okuduğu gibi okuyor ve o kureyşlinin anladığı gibi anlayabiliyormuydu? Örneğin o zamanlarda arapçada adına ‘’lahn’’ adı verilen bir bozulma süreci varmıydı? Ya da bana şu iki metini kuran okumasına göre ayrı ayrı çevirirmisiniz;

        اَنَّ اللّٰهَ بَرِيءٌ مِنَ الْمُشْرِكِينَ وَرَسُولُهُ

        اَنَّ اللّٰهَ bunu ayrı
        وَرَسُولِهِ bunuda ayrı çevirin, lütfen!

        Yukarıda yazdıklarım işin teknik yanı ve ben çoğunlukla bunlarla değil de durumun insandaki yansımalarıyla ilgilenirim.

        Sadece şu soruyu yanıtlayın. Size göre bir tanrının haberci meleği aracılığıyla peygamber tayin ettiği bir insana gönderdiği ve size göre söyleyerek ve YAZARAK/YAZDIRARAK TÜM insanlara iletmesini İSTEDİĞİ(!) metinlerde, hareke, nokta ve bugünkü sayıda sesli (kalın) harf varmıydı, yokmuydu? Ben anlam, değişmişmi, insanlar metni okurken zorlanıyorlar mıymış, insanlar bunlara ihtiyaç duymuşmu gibi şeylerle ilgilenmiyorum! Ben size BAŞLANGICI soruyorum!
        Olay dağılmasın diye uzatmıyorum. Bana yukarıdaki sorunun cevabını verin, ondan sonra mevzuya devam ederiz.

        ‘’İKİNCİ YORUMUNUZA GELİNCE,
        ‘’Peki dostum diyelim ki ”İçinizden iki erkek” değilde ”İçinizden fuhuş yapanlara gelince” deseydi siz yine birbirleriyle cima yapan İKİ erkekten bahsedildiğini mi söyleyecektiniz? (diyorsunuz)
        Hayır, o zaman iki erkekten asla söz etmeyecektim,etmem de mümkün değildi,çünkü ayet ”İçinizden fuhuş yapanlara gelince” şeklinde olsaydı o zaman ayetin mesajı genel olurdu. Bunu iki erkeğe münhasır etmem söz konusu olamazdı. Ama Nisa-16.ayette açıktan iki erkeğe vurgu yapılmıştır.’’ Sizden alıntı

        Peki sevgili dostum bu durumda Nisa,15 teki ‘’Kadınlarınızdan fuhuş yapanlara gelince’’ ifadesinden birbiriyle cima eden İKİ kadından bahsedildiğini söyleyerek ayetin mealine ekleme yapmanız gerektiğini nereden çıkardınız?

        Hadi alt alta koyalım;

        ‘’Kadınlarınızdan fuhuş yapanlara gelince’’ kadınlara hitaben
        ”İçinizden fuhuş yapanlara gelince” Erkeklere hitaben

        Siz ikinci yazımdan değilde kitaptaki orjinal halindeki;

        ‘’İçinizden iki erkek fuhuş yaparsa’’ Nisa,16 dan eşcinselliği anlamak için ‘’iki erkek’’ vurgusuna ihtiyaç duyarken üstelikte Nisa 16’dan sonra değilde önce söylenen (çünkü sonra gelseydi kuralın 16 da koyulduğunu sonra gelenlerinde bu kurala dahil edildiğini iddia edebilirdiniz, en azından!) Nisa 15 te özellikle ‘’ iki kadın’’ vurgusu yokken kadınlar içindeki eşcinselliğin kastedildiğini nereden anladınız ve ayetin mealine ekleme yapmak zorunda hissettiniz?

        Yazınızın geri kalanına vereceğim cevap yukarıdaki konuyla ilgili olduğundan devam edebilmek için sizin cevabınızı bekleyeceğim. Cevabınız geldiğinde yorumunuza detaylı bir cevap vereceğimden şüpheniz olmasın!

      • muhammed dedi ki:

        Sayın Toru,her şeyden önce ilginiz için teşekkür ederim,
        Daha önce size yönelik yazdığım ilk yorumumda zamanım pek müsait olmadığından her yoruma cevap yazmayacağımı belirtmiştim,bu nedenle eğer sorularınız yanıtsız kalırsa lütfen bağışlayın.

        ‘’…şunu sormak isterim.Kureyş dili ile yazılan ilk mushafı 642 yılında Şam’a ulaştırıp bu mushafı Şamlı bir araba okuttuğunuzda o arap o mushafı bir kureyşli arabın okuduğu gibi okuyor ve o kureyşlinin anladığı gibi anlayabiliyormuydu? ‘’ (sizden alıntı)

        Şimdi ben birkaç soru sorayım,

        1 – O zamana kadar kaç kişi kur’an’ı böyle yanlış okumuştur? 2 – Tevbe suresi 3.ayeti yanlış okuyan kişi Arapça dil gramerini biliyor mudu? 3-Bu kişi gerçekten de Arap mıdı? 4 – Bir kişi bir ayeti yanlış okumuşsa,bunu genelleştirerek herkesin veya nice insanların da aynen onun gibi yanlış okuyacaklarını söyleyebilir miyiz? 5-Eğer o zamana kadar bir kişi bu ayeti yanlış okumuşsa,bu istisnai bir durum olmuyor mu? Bildiğiniz gibi istisnalar da kaideyi bozmaz.
        Ayrıca aşağıdaki tefsir metninde de belirtildiği gibi, bir bedevi Arap/yani çöl hayatı yaşayan, doğru düzgün Arapçayı bilmeyen biri,başka bir adamın bu ayeti yanlış okuduğunu duyuyor ve ona itirazda bulunuyor….’’
        Peki bedevi bir Arap onun bu yanlışını anlamışsa,demek ki,bu ayeti yanlış okuyan Arapçayı pek bilmeyen biridir Yoksa Şamlı da olsa yine doğru ve düzgün okurdu.

        ولكنها ذات قصة طريفة : أن أعرابيا سمع رجلا قرأ أن الله بريء من المشركين ورسوله بجر ” ورسوله ”
        (التحرير والتنوير )

        Şimdi aşağıda Tevbe suresi-3. ayetin metnini ve mealini yazıyorum,

        (وَأَذَانٌ مِنَ اللَّهِ وَرَسُولِهِ إِلَى النَّاسِ يَوْمَ الْحَجِّ الْأَكْبَرِ أَنَّ اللَّهَ بَرِيءٌ مِنَ الْمُشْرِكِينَ وَرَسُولُهُ) التوبة/ 3

        Tevbe-3: Yine Allah ve O’nun Elçisi’nden, Büyük Hac gününde bütün insanlığa yapılmış bir duyurudur ki; Allah putperestlerden/putlara tapanlaradan beridir. O’nun elçisi de öyle. ………’’şeklindeki meal ayetin tam Arapça metniyle uyumludur.
        Okur yazarlığı olan herhangi bir türk bu meali okurken yanlış okuyamayacağı gibi, Arapçayı ve Arapça dil gramerini bilen herhangi bir insanın da bu ayeti yanlış okuyacağına ihtimal veremiyorum. Bu nedenle Tevbe suresi 3.ayeti böyle yanlış okumuş olan biri ya Arapçayı doğru düzgün bilmiyordu ya da Arapça dil gramerine hiç vakıf değildi, yoksa Şamlı da olsa ayeti yanlış okumazdı.

        Ayrıca aşağıda latince harfleriyle yazılı bulunan Tevbe-3.Ayetin mealini gözden geçirirken burada da gördüğüm iki yanlışı sizinle paylaşmak istedim.

        1.ve ezanun : ve ilândır, açıkça bildirmektir, bir bildiridir
        2.min allâhi : Allah’tan
        3.ve resûli-hi : ve onun resulü. (Halbuki) ‘’ve onun resulüNDEN’’olması gerekir.
        4.ilâ en nâsi : insanlara
        5.yevme el haccı el ekberi : büyük hac günü
        6.enne allâhe : muhakkak ki Allah
        7.berîun: : beridir,uzaktır, alâkası yoktur
        8:min el muşrikîne : müşriklerden
        9: ve resûlu-hu : ve onun resulü ‘’ cümlesinde de yine (DE) ifadesi eksiktir.

        Oysa bu ifade ayetin Araçasına göre ‘’ ve onun resulü DE ‘’ şeklinde olması lazım.
        İşte birkaç kelimeden oluşan kısa bir ayete iki yanlış varsa,meallerde ne kadar çeviri hataları olduğunu artık siz düşünün.
        Yani üçüncü numarada ‘’ DEN, dokunzucu numarada ise ‘’DE’’ ifadesi eksiktir. Bunlar olmayınca da ayetin anlam ve mesajı değişiyor.

        Şimdi bu ayeti başından okuyan eğer ve ( ورسوله ) ‘’ ve Resuluhu’’ kelimesini ‘’ ve Resulihi’’ diye okuyorsa,demek ki,bu kişi ayetin anlamını ve Arapçayı bilmiyordur,yoksa Ayatin başında ‘’ Yine Allah ve O’nun Elçisi’nden, Büyük Hac gününde bütün insanlığa yapılmış bir duyurudur …‘’ anlamındaki cümleden sonra ‘’ Allah müşriklerden ve elçisinden beridir….’’ şeklinde okumazdı.Yani bu adam hiç düşünmedi mi? Bu duyurunun sahibi Allah ve elçisi olduğu halde,nasıl Allah,elçisini bırakıp,onu müşrikler katagörisine koyup,ondan da uzak olduğunu söylesin? Azcık aklı olan ve mantıklı düşünen bir insan bunu bu şekilde okur mu? Eğer okuyorsa,demek ki okuduklarını anlamıyor da bu yüzden yanlış okuyor ——-
        ‘’ Ya da bana şu iki metini kuran okumasına göre ayrı ayrı çevirir misiniz; ‘’
        اَنَّ اللّٰهَ بَرِيءٌ مِنَ الْمُشْرِكِينَ وَرَسُولُهُ
        اَنَّ اللّٰهَ bunu ayrı
        وَرَسُولِهِ bunuda ayrı çevirin, lütfen! (diyorsunuz)

        Bunların çevirisini yapalım,
        اَنَّ اللّٰهَ بَرِيءٌ مِنَ الْمُشْرِكِينَ وَرَسُولُهُ ‘’ Şüphesiz Allah müşriklerden beridir ve elçisi de….’’ (bu doğru olanıdr.)

        – وَرَسُولِهِ – ‘’ ve resulihi ‘’diye yanlış okunduğunda,o zaman anlamı, ‘’…..ve elçisinden de beridir….. ‘’(yani hem müşriklerden,hem de elçisinden beri olur.)
        Bu nedenle (وَرَسُولِهِ) ‘’ ve resulihi’’ diye yanlış okunduğunda ayetin mesajı tamamen bozuluyor. Çünkü o zaman ( ورسوله ( kelimesi de (المشركين ) ‘’el müşrikine’’ kelimesine atıf oluyor ve dolayısıyla ( من) ‘’min’’ harfından aynen etkileniyor Böylece ayetin anlamı ( Allah müşriklerden ve elçisinden beridir.) şeklinde bozuluyor.

        Yukarıda da belirttiğim gibi,bu ayeti bu şekilde yanlış okuyan,ya Arapçayı bilmiyor,ya da Arapça dil gramerinden haberi yok,yoksa böyle yanlış okumazdı.İşte bunun gibiler,yani Arapçayı ve Arapça dil gramerini bilmeyenler için,harekeler ve işaretler konulmuştur.
        Ayrıca yüce Allah Arapça alfabe harflerini bize öğretmek veya göstermek için kur’an’ı göndermemiştir,o bize masajını göndermiştir,yani kur’an o görünen Arapça harfleri değil,belki içerdiği Allah’ın mesajlarıdır.
        ———————————————————————
        ‘’Peki sevgili dostum bu durumda Nisa,15 teki ‘’Kadınlarınızdan fuhuş yapanlara gelince’’ ifadesinden birbiriyle cima eden İKİ kadından bahsedildiğini söyleyerek ayetin mealine ekleme yapmanız gerektiğini nereden çıkardınız? (diyorsunuz)

        Burada bir ekleme yapmış değilim,zira mevcut meallerde hatalar vardır.Acizane yazdığım meal doğru olandır.Bunu yalnız ben değil,ilk müfessirlerden ve bazı alimlerden bize intikal edilen tefsirler de böyledir ve hatta birkaç Türkçe mealinde de Nisa-15-16.ayetlerin mealleri yine bu şekildedir…
        ———————————-
        Bu aşağıdaki tefsir metinlerinde de belirtildiği gibi İlk müfessir ve alimlerden ‘’Mucahid ve Ebul Mülim el İsfahani, gibi ünlü müfessirler de bu her iki ayetin anlamı bu şekilde olduğunu söylemişlerdir
        1- Bkz: ‘’ Tefsiru Nuzamıd dur fi tenasubil ayati ves suver,
        “والفاحشة قال المجاهد؛ وتبعه أبو مسلم الأصفهاني؛ من أنها المساحقة؛ ومن الرجال اللواط”
        Bkz: (نظم الدرر في تناسب الآيات والسور) ‘’ Tefsiru Nuzamıd dur fi tenasubil ayati ves suver ‘’
        ——————————
        2- Bkz:‘’ Tefsirul iklil fi istınbatı tenzil’’ adlı tefsirde de bir grup müfessir ve alimlerin bu iki ayetin anlamı böyle olduğunu söylemektedirler.
        وذهب قوم إلى أن الآيتين محكمتان وأن الأولى: في إتيان المرأة ، والثانية: في إتيان الرجل الرجل ويؤيده قوله: واللاتي يأتين الفاحشة من نسائكم فاقتضى ذلك فاحشة مخصوصة بالنساء
        Bkz: (الإكليل في استنباط التنزيل) ‘’Tefsirul İklil fi istınbatı tenzil’’
        ——————————————————
        وعن مجاهد: أنه أراد الرجلين الزانيين، وأراد بالأول المرأتين الزانيتين.
        وذكروا أن الظاهر يدل عليه، فإنه قال تعالى أولا:
        واللاتي يأتين الفاحشة من نسائكم ، فاقتضى ذلك فاحشة مخصوصة من النساء.
        وقال: واللذان يأتيانها منكم فاقتضى ذلك فاحشة مخصوصة بالرجال، فالأول فاحشة بين النساء، والثاني فاحشة بين الرجال.
        فعلى هذا المذكور من سورة النور ليس نسخا للأول من الفاحشتين، إذ لا يتعلق الجلد بها،
        Bkz: (أحكام القرآن للكيا الهراسي ) ‘’ Tefsirul Ahkam.’’

        3- Bkz: ‘’Tefsiru Ahkamil kur’an’’ adlı tefsisrde yine Nisa-15-16.ayetlerin anlamı böyle olduğuna vurguna yine vurgu yapılıyor.
        ————————-
        4-Bkz: (تفسير المنار ) ’ Tefsirul menar.’’
        قال – تعالى – : واللاتي يأتين الفاحشة اللاتي : جمع سماعي لكلمة التي أو بمعنى الجمع . ويأتين الفاحشة معناها يفعلن الفعلة الشديدة القبح ، وهي السحاق على ما اختاره أبو مسلم ، ونقله عن مجاهد .
        ————————-

        Ayrıca bunun böyle olduğunun nedenlerini şöyle özetleyebilirim.
        1-Nisa-15.ayet sadece kadınlara vurgu yapıp burada sadece kadınlar için farklı bir ceza yöntemi bulunuyor. Neden kadın gibi aynı suçu işleyen erkeğe de bu ceza yöntemi yok? Suçları aynı ama cezaları farklı olabilir mi?
        2-Zaten Nisa-15.ayet sadece kadınlara,Nisa-16.ayet de eşcinsellik yapan iki erkeğe vurgu yapıyor.Yani Nisa-15.ayet kadınlara hastır,zira (: واللاتي يأتين الفاحشة ) ‘’vellati ye’tinel fahişeh…’’şeklindeki ayet‘’kadınların kendi aralarında yaptıkları çirkin bir suça vurgudur, böyle bir ifadeyle bu çirkin suça erkeği katmak mümkün değildir. Zaten yukarıda da belirttiğim gibi ilk müfessir ve alimlerden de bir gurup,Nisa-15.ayetin sadece kadının kadınla, Nisa-16.ayetinin de sadece erkeğin erkekle yaptıkları çirkin işleri ve bunlara öngörülen ceza yöntemiyle ilgilidir demektedirler.
        3-Nisa-15.ayetinde eğer kadın ve erkeklerin birbiriyle yaptıkları normal zina ise,neden burada kadınlara uygulanacak ceza yöntemi anlatılıyor da,erkekler ve onlara uygulanacak hiçbir ceza anlatılmıyor? Demek ki,buradaki çirkin iş ve öngörülen ceza sadece kadınlara hastır,erkekler bu işin içinde yok,şayet buradaki çirkin işte erkek te ortak olsayadı,onun cezası da belirtilecekti,niye belirtilmemiş?
        4-Zaten erkek ve kadınların birbirleriyle yaptıkları çirkin işin/zinanın/ ve bunu yapan erkek ve kadınlara uygulanması istenen ceza yöntemi kur’an da net ve açık bir şeklide belirtimiştir.Nisa-15.ayete neden farklı bir ceza vardır? Belki şöyle dersin,buradaki ceza İslamiyetin ilk dönemindeydi,daha sonra kaldırıldı.Oysa böyle bir iddianın kur’an dan hiçbir dayanağı yoktur.Eğer böyle bir durum olsaydı,elbette hangi ayet veya ayetlerin hükmünün kalktığını yine başka ayetlerle net ve açıkça belirlenecekti. Niye hiçbir ayette,şu veya bu ayetin hükmü kaldırılmıştır veya hükmü geçersiz kılınmıştır,bundan sonra bununla artık amel etmeyin denilmiyor?
        5- Bir ayetin hükmü kaldırılmış veya değiştirilmişse,neden kur’an’a yerleştirilmiştir,ne gereği var?
        6-Nisa-16.ayette göre erkeğin erkekle yaptığı bu çirkin işin cezası varken,neden kadının kadınla da yaptığı böyle çirkin iş için bir cezası olmasın?

        İşte Nisa-15.ayete de kadının kadınla yaptığı böyle çirkin bir işin cezasına vurgu yapılmış bulunuyor.
        Saygılarımla.

      • toro dedi ki:

        Sayın muhammed,

        Son yorumumda son olarak sadece şu soruyu yanıtlayın demiştim;

        ‘’Sadece şu soruyu yanıtlayın. Size göre bir tanrının haberci meleği aracılığıyla peygamber tayin ettiği bir insana gönderdiği ve size göre söyleyerek ve YAZARAK/YAZDIRARAK TÜM insanlara iletmesini İSTEDİĞİ(!) metinlerde, hareke, nokta ve bugünkü sayıda sesli (kalın) harf varmıydı, yokmuydu?’’

        Sevgili dostum gerisi lafı güzaf!

        Bakın aşağıda sizin tanrıdan olduğuna inanıp iman ettiğiniz yani doğruluğundan hiç şüpheniz olmayan ayetinde tanrınız(!) ne diyor;

        ‘’Apaçık Kitab’a andolsun ki, iyice anlayasınız diye biz, onu Arapça bir Kur’an yaptık.’’ Zuhruf-Diyanet﴾2-3﴿

        Burada söylenen bu söz sadece arapça ANLAYANLARA söylenebilir? Bu sözün muhatabı, ingilizce, farsça,türkçe, ispanyolca vs. Konuşanlar değildir, olamaz! Neden olduğunuda izninizle söyleyeyim.;

        Sizinle ve başkalarıyla yaptığım onlarca münazarada söylediğim gibi, bu ayetlerin yani size göre bir tanrının haberci meleğiyle peygamber tayin ettiği bir insana ulaştırdığı sözlerin, bir kitap haline getirilmesi konusunda hiçbir yönlendirme ya da emir ya da herhangi birşey yoktur. Bu yüzdendir ki bütün ayetler tanrısının(!) peygamberine ilettiği sözleri diğer insanlara iletmesi (sözle) üzerinedir!

        Size göre bir tanrının haberci meleği aracılığıyla peygamber tayin ettiği bir insana gönderdiği ve size göre söyleyerek ve YAZARAK/YAZDIRARAK TÜM insanlara iletmesini İSTEDİĞİ(!) metinlerde, hareke, nokta ve bugünkü sayıda sesli (kalın) harf varmıydı, yokmuydu?’’
        yukarıdaki açıkça soruyorum! Sizin inandığınız dinin kurallarını ya da meşrebini belirleyen kimdi, kimlerdi? Bana vereceğiniz cevabın içinde, inandığım tanrı ve onun peygamberi haricinde birilerinin adı geçebilir mi?

        Ama görüyorsunuz ki geçiyor, 1. 2. 3. Halife ve inancınızın atalarının inancınızı bina etmek için son ana kadar kendileriyle savaştığı ve yazılı hale gelmiş tanrı sözlerine(!) göre sonsuza kadar lanetlenmiş olan Süfyan ailesinin kurduğu Emevi Hanedanın mensupları ve onların görevlendirdiği ilim(!) adamları!

        Yukarıdakilerden herhangi birinin sizin inandığınız tanrı(!) ya da onun diğer insanlara sözlerinin(!) iletmesi için görevlendirdiği(!) peygamberi olduğunu söyleyebiliyor musunuz?
        Söyleyemezsiniz çünkü söyleyebilmeniz demek inancınızdan çıkmanız imanınızın sakatlanması demek!

        Bu durumda inandığınız tanrının sözü olduğuna iman ettiğiniz;

        ‘’Apaçık Kitab’a andolsun ki, İYİCE ANLAYASINIZ DİYE biz, onu Arapça bir Kur’an yaptık.’’ Zuhruf-Diyanet﴾2-3﴿

        yukarıdaki ayette, bu ayet onlara (peygamberi(!) aracığıyla onun halkına ya da muhataplarına) iletildiği anda söylenileni KESİNLİKLE anlayacaklarını söyleyen tanrınıza, HAYIR onlar senin söylediğinin aksine bunu ancak yeni sesli(kalın) harflar, hareke ve noktalar icad edip metne eklersek anlayabilirler diyebilme haddini ve BÜYÜKLÜĞÜNÜ ( çünkü tanrılarının öngörüsünün de önünde bir öngörüye sahipler) gösterebilmek nasıl bir imanın tezahürüdür bana anlatın, lütfen!

        Bakın mevzuyu ilerletelim! Sizin inancınızda iki temel var değilmi? Farz ve sünnet!

        FARZ: Müslümanlıkta, geçerli bir özür olmadıkça kesinlikle yapılması gereken, yapılmaması günah sayılan Tanrı buyruğu.

        SÜNNET: Kendine peygamber diyenin kendine inananlara (peygamber olduğuna) uyulması gerekli sayılan davranışlarıyla şu ya da bu konuda söylemiş olduğu sözlerin tümü, Kendine peygamber diyenin koyduğu kurallar ve Müslümanlara GÖSTERDİĞİ yol.

        Peki şimdi bu iki temele göre yukarıdaki ayeti tekrar çözümleyelim!

        Tanrısının(!) ANLARSINIZ dediğine, yeni sesli harfler, hareke ve noktalama olmadan ANLAMAYIZ diye karşılık verip onun sözlerinin ilk halini değiştirenlerin yaptığı şey FARZ tanımına girer mi?

        Ya da peygamber olduğuna iman edilen kişinin sesli harf, hareke ve noktalama YAPTIRMADAN (herhalde tanrısısıyla karşılıklı istişare yapması hasebiyle kimin neyi,nasıl anlayacağını EN iyi bilecek kişi o olmalıdır) söylediği, YAZDIRDIĞI ve OKUTTUĞU metinlere ONDAN SONRA yeni sesli harfler, hareke ve noktalama eklemek SÜNNETE uygunmudur?

        Bakın ben çok karışık sorular sormuyorum! Açıkça diyorum ki insanlar tanrılarının kendilerine ne DEDİĞİNİ ya da ne demeye çalıştığını hissedip ona göre hareket edebiliyorsa PEYGAMBERLER(!) niye var? SÜNNET olgusuna ne gerek var?

        Şimdi gelelim diğer konuya;

        Sevgili dostum, öncelikle Nisa,15 teki fuhuş ya da zina söylemini bir irdeleyelim;
        Bizim toplumumuzda ve araştırdığım kadarıyla zamanın arap yarımadasında FUHUŞ kadın bedeninin PARA karşılığında bir erkeğe sunulması olarak algılanıyordu! Bu durumda siz Nisa, 15 te bir KADININ vücudunu PARA karşılığında başka bir KADINA sunmasından kaynaklanan olaya ait bir kurallandırma, cezalandırma olduğunu mu söylüyorsunuz? Yani özellikle sizin tarihçilerinize göre yaşam hakkı tanınmayan, bebekken toprağa gömülen kadınlar yeni dinden(!) önce ya da yeni dinin(!) kendilerine getirdiği özgürlükler sonrasında birbirleriyle para karşılığında cima edebilecek şartlara ulaşabildiler (tabi öncesi yok kadınlarınız dediğine göre bahsedilen iman etmiş kadınlar olmalı). Ve yeni dinin tanrısı(!) kendisinden önceki mevcut durumun ya da kendisinden(!) sonra gelinen bu noktanın kendisi tarafından hoş karşılanamayacağını söyleyerek kural koydu, öyle mi?

        Bana söylermisiniz, kadınlara inanılmaz eziyetler eden, onları ezip yaşam haklarını kısıtlıyan putperestlerin döneminde kaç kadın birbiriyle cima edebiliyormuş ve bu ne türlü bir ilişki hangi ortamlarda (kadınlarınız dediğine göre yeni dinden sonra cima eden yani mümin iki kadın) ne kadar yoğunlaşmış ki müdahale edilme gereği duyulmuş, hemde 4 tane şahit gereğiyle!

        Lütfen makul olalım!

        O dönemde ve o dönemin eski şartlarını bırakın, yeni şartlarında yani bahsedilen kadınların inanır (mümin) olduğu açıkken yaptıkları şeyin hemde bir sonraki ayette eşcinselliğin açıkça vurgulanması için 2 erkeğe (çift) vurgu yapılmasına gereksinim duyulmuşken, vurgusuz bir şekilde kadın kadına bir birlikteliğe işaret etmediği açıktır ki, taberi tefsiri dahil tersi durumda bahsedilmez!

        Siz normal şekilde (kadın-erkek) fuhuş yapan kadının tövbe yolu kapatıldığı halde, dolaşım hakkınında (toplum içine çıkma) engellenmesi yoluyla eve kapatılması şeklinde aldığı cezanın bile, anormal şekilde (erkek erkeğe) cima yapan erkeklerin tövbe yolu açık ve dolaşım hakkı engellenmeyecek şekilde cezalandırılmasının altında kalmasının abukluğunu gidermeyi, iki eylemi eşitlemeye çalışmakta buluyorsunuz! Üstelik bunu bana sadece arapça metin (benim arapça bilmediğimi bildiğiniz halde) örnekleyerek ispatlamaya çalışıyorsunuz!

        Kusura bakmayın sevgili dostum, benim tarafımdan algılanan haliniz budur!

        Lütfen benimle türkçe mealleriyle beraber ve kaynaklarınıda (varsa linklerini) açıkça belirterek, Nisa’15 te bahsedilen eylemin kadın kadına fuhuş olduğunu iddia eden kişilerin arapça yazımlarını paylaşınız! Paylaşınız ki bende o metinleri kaynağından inceleyebileyim!

      • toro dedi ki:

        Sayın muhammed,

        size hitaben yazdığım son yazının ikinci bölümüne bir düzltme yapmak istiyorum;

        ”O dönemde ve o dönemin eski şartlarını bırakın, yeni şartlarında yani bahsedilen kadınların inanır (mümin) olduğu açıkken yaptıkları şeyin hemde bir sonraki ayette eşcinselliğin açıkça vurgulanması için 2 erkeğe (çift) vurgu yapılmasına gereksinim duyulmuşken, vurgusuz bir şekilde kadın kadına bir birlikteliğe işaret etmediği açıktır ki, taberi tefsiri dahil tersi durumdan BAHSEDİLMEZ!”

        diyerek kaynakların tümünün aynı konuda mutabık olduğunu iddia etme gafletinde bulunmuşum! Sonradan devam ettirdiğim araştırmam sonucunda gördüm ki sizin sürekli alıntıladığım meallerine yanlış dediğiniz diyanet te kendi tefsirinde sizinle aynı iddiayı paylaşıyor!

        Konu hakkındaki düşüncem değişmemekle beraber her iddiya eşit mesafede durarak değerlendirme yapmaya çalışmamın gereği bu düzeltmeyi yapmak istedim.

        Ek olarak taberi tefsirinde tam olarak Nisa, 16’daki ”Sizlerden fuhuş (zina) yapanların her ikisi” tabiri ile Nisa 15’e ek yapıldığı ve eşcinselliğe değilde doğrudan kadın ve erkeğin birbiriyle yaptığı münasebete işaret edildiği görülüyor;

        ”Fuhuş yapan bekâr kadın ve bekâr erkeğe, ayıplayarak, azarlayarak, dö­verek eziyet edin. Şayet onlar tevbe eder ve Allah’ın rızasını kazanacak şekilde ameller işleyerek kendilerini düzeltirlerse onları bırakın. Şüphesiz ki Allah, tevbeleri çokça kabul eden ve çokça merhamet edendir.” Nisa,16 Taberi tefsiri

      • muhammed dedi ki:

        Sayın Toro,
        diyorsunz ki,
        ‘’Sadece şu soruyu yanıtlayın. Size göre bir tanrının haberci meleği aracılığıyla peygamber tayin ettiği bir insana gönderdiği ve size göre söyleyerek ve YAZARAK/YAZDIRARAK TÜM insanlara iletmesini İSTEDİĞİ(!) metinlerde, hareke, nokta ve bugünkü sayıda sesli (kalın) harf varmıydı, yokmuydu?’’ (sizden alıntı)

        Gelen vahiy (kur’an) kitap halinde yazılırken,o günün Arapça harfleri üzerinde hareke ve işaretler olmadığından tabi ki ayetlerin üzerine de hareke ve işaretler konulmuyordu. Zaten bu durum okur yazarlığı olan hiçbir Arap için sorun da değildi. Ve Kur’an,kırk küsür sene hep böyle okunuyordu.Ama İslamiyet Arap olmayanların arasında da yayılınca Arap olmayan ve Arapça bilmeyenlerin kur’an’ı doğru düzgün okumaları zor idi. İşte bu nedenle ilk defa 688 de, Ebu’l-Esved ed-Düeli tarafından harfler üzerine üstün,esre ve ötre gibi işaretler konuluyor…..’’
        Bu hareke ve işaretler kur’an’daki mesajlara bir eklenti değil,belki Arap olmayanlar ve Arapça bilmeyenler tarafından kolayca okunabilmesini sağlamak içindi. Yani yüce Allah’ın mesajları kur’an daki o Arapça harfler ve işaretler değildir,
        Örneğin,kur’an, aşağıda bir ayetin metnini verdiğim Arapça harfler,harekeler ve işaretlerden ibaret değildir.
        مَنْ عَمِلَ صَالِحًا مِّن ذَكَرٍ أَوْ أُنثَى وَهُوَ مُؤْمِنٌ فَلَنُحْيِيَنَّهُ حَيَاةً طَيِّبَةً وَلَنَجْزِيَنَّهُمْ أَجْرَهُم بِأَحْسَنِ مَا كَانُواْ يَعْمَلُونَ ﴿٩٧
        Burada görülen harfler,işaretler,harekeler kur’an değildir,belki kur’an bunlarla ifade edilen ilahi mesajdır.Yani ayetler üzerinde ister bu hareke ve işaretler bulunsun,ister bulunmasın hiç fark etmez.Çünkü her iki durumda da ilahi mesaj aynıdır,değişen bir şey yoktur. Bu nedenle hareke ve işaretlerle kur’an’a eklenti yapılmıştır söylemenin bir anlamı yoktur.
        ——————————
        ‘’Bakın aşağıda sizin tanrıdan olduğuna inanıp iman ettiğiniz yani doğruluğundan hiç şüpheniz olmayan ayetinde tanrınız(!) ne diyor;
        ‘’Apaçık Kitab’a andolsun ki, iyice anlayasınız diye biz, onu Arapça bir Kur’an yaptık.’’ Zuhruf-Diyanet﴾2-3﴿
        Burada söylenen bu söz sadece arapça ANLAYANLARA söylenebilir? Bu sözün muhatabı, ingilizce, farsça,türkçe, ispanyolca vs. Konuşanlar değildir, olamaz! (diyorsunuz)

        ZUHRUF-2-3.ayetlerin doğru meali şöyledir.

        وَالْكِتَابِ الْمُبِينِ ﴿٢) إِنَّا جَعَلْنَاهُ قُرْآنًا عَرَبِيًّا لَّعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ ﴿٣

        2-3: (Ey insanlar! Gerçekleri) açıklayan/ortaya koyan bu Kitab’a yemin olsun ki,aklınızı işleterek (o kitaptaki hükümleri) öğrenmeye çalışasınız diye biz onu Arapça okunan bir hitabe yaptık. ‘’ şeklindedir.

        (معنى تعقلون في القاموس ) تَعَقُّلٌ ( ج ) تَعَقُّلاَتٌ [عامة] akıl ile bilmek
        ( حم ) ( والكتاب المبين ) أقسم بالكتاب الذي أبان طريق الهدى من طريق الضلالة ، وأبان ما تحتاج إليه الأمة من الشريعة ( تفسير البغوي)
        (تفسير فتح القدير ) وقال سفيان الثوري : بيناه عربيا وكذا قال الزجاج)
        (تفسير الماوردي ) الثاني: يتفكرون قاله ابن زيد ، فعلى هذا يكون خطابا عاما للعرب والعجم)

        İşte yukarıdaki tefsir metinlerinde de ‘’Apaçık’’ değil,Açıklayan/ortaya koyan bir kitaptır’’ deniliyor. Bkz: ‘’Tefsirul Bağavi,Tefsiul Celaleyn……’’
        Ayrıca ayete (تفقهون ) ‘’Tefkahune’’ yani anlayasınız değil, (تعقلون ) ‘’Ta’kilune’’Yani” aklınızı işleterek,öğrenmeye çalışasınız diye……’’şeklindedir.

        ‘’Burada söylenen bu söz sadece arapça ANLAYANLARA söylenebilir? Bu sözün muhatabı, ingilizce, farsça,türkçe, ispanyolca vs. Konuşanlar değildir, olamaz! (diyorsunuz)

        CEVAP:
        1- Bu söz sadece Arapça ANLAYANLARA değil,çünkü ( تعقلون ) ‘’ta’kilune’’ kelimesinin anlamı ‘’aklınızı işleterek,düşünerek öğrenmeye çalışasınız…’’şeklindedir. Yoksa ( تفقهون) ‘’tefkahun’’ ifadesi kullanılacaktı.
        2- Bu sözün muhatabı ingilizce, farsça,türkçe, ispanyolca vs. konuşanların tümüdür. Çünkü ayete ‘’ tefhemun’’ değil,’’ta’kilun’’ aklı kullanmayı,düşünmeyi, ifade eder,akıl ve düşünme ise, hangi dili biliyorsa,hiç fark etmez herkesi ilgilendirir.
        3- Kur’an evrenseldir,yani bütün insanlara gelmiştir..( هدي للناس) ‘’huden lin nasi’’ bu kur’an bütün insanlara doğruyu gösteren bir rehberdir.’’deniliyor.
        Nasıl ki bilim dili İNGİLİZCE ise ve bu dil ile yayınlanan bilimsel makaleler sadece İngilizceyi bilenleri değil,bütün insanlığı ilgilendiriyorsa, işte kur’an da dünya dillerinden biri olan Arapça olsa bile,yine bütün insanları ilgilendirir. Yani siz nasıl diyemezsiniz ki,İngilizce diliyle yayınlanan bu bilimsel makale Türkçeyi konuşan biz insanları ilgilendirmiyor,böylece Arapça dili ile insanlığa hitap eden kur’an için de bunu söyleyemezsiniz. Çünkü bu konuda esas ve önemli olan dil değil,belki o dil ile yayınlanan mesajın bütün insanlara yönelik olmasıdır.
        ————————————
        ‘’ Ama görüyorsunuz ki geçiyor, 1. 2. 3. Halife ve inancınızın atalarının inancınızı bina etmek için son ana kadar kendileriyle savaştığı ve yazılı hale gelmiş tanrı sözlerine(!) göre sonsuza kadar lanetlenmiş olan Süfyan ailesinin kurduğu Emevi Hanedanın mensupları ve onların görevlendirdiği ilim(!) adamları! ‘’ (diyorsunuz)

        Biz de diyoruz ki,Ebu Süfyan ailesinin kurduğu Emevi Hanedanın mensupları ve onların görevlendirdiği ilim(!) adamları! ‘’ kur’an’ın kendisinde hiçbir tahrifat yapamamışlardır,şu anki kur’an hz.peygamberden tevatür yoluyla bize ulaşan kitaptır. Çünkü Emevi hanedanı, birkaç nüsha halinde kayıt altında yazılı bulunan ve on binlerce müslümanın ezberlemiş olduğu kur’an’ı tahrif edemediklerinden,yalanlara dayalı uydurdukları rivayet ve yorumlarla saltanatlarını sağlamlaştırmaya çalışmışlardır. Bunlar kur’an’ın orjinalini tahrif etmeye çalışsaydılar,kendilerine bağlı Müslümanlar dahil,bütün Müslümanları karşılarında bulacaklardı,bu nedenle kur’an’ın orijinal metnine hiç dokunamadılar,ama yanlış yorumlatmaya da çalışmışlardır. İşte bizi ilgilendiren onların yalan ve uydurma rivayetlerine dayalı yorumları değil,bizi ilgilendiren kur’an dır.Zira kur’an’ı gerçekten doğru anlayan herkesin bunların yaptıklarının tümünü reddeder,onların şekillendirdiği ve icat etmeye çalıştıkları uydurma din de asla kur’an’ın bize sunduğu din değildir !!!
        ———————————–
        ‘’Yukarıdakilerden herhangi birinin sizin inandığınız tanrı(!) ya da onun diğer insanlara sözlerinin(!) iletmesi için görevlendirdiği(!) peygamberi olduğunu söyleyebiliyor musunuz?
        Söyleyemezsiniz çünkü söyleyebilmeniz demek inancınızdan çıkmanız imanınızın sakatlanması demek! (diyorsunuz)

        Evet,bu kur’an hz.peygamber zamanında,onun gözetim ve direktifleriyle yazılmış,kayıt altına alınmış ve kitap haline getrilmiş olup,o günkü haliyle aynen hz.peygamberden tevatür yolyla bize ulaştığından,bu kur’an’ın yüce Allah’ın mesajları olduğuna dair hiçbir şüpheye mahal vermeden tüm kalbimle inanıyorum.
        Hz.peygamber ise,dini kuralları koyamaz,o da bizim gibi Allah’ın bir kuludur,bu nedenle kendisi dahil hiçbir kul dini kuralları koyma yetkisine sahip değildir.Çünkü Kur’an’ı kerimde ( ان الحكم الا لله) ‘’ hüküm, kural,emir ve yasakları koyma yetkisi yalnız Allah’a aitir’’bir beşere veya peygamber ait değildir diye kesin olarak hüküm veriliyor.
        İşte bundan hareketle hz.peygamber de kendi hadislerinin/sözlerinin yazılıp kayıt altına alınmasına bile izin vermiyordu,bu yüzden onun vafatından 200-250 seneye kadar da hadisler yazılıp kayıt altına alınmadı,bu nedenle bize tevatüren gelen sünnet hariç hadisler korunmadı,kayıt altında bulunmayanların içine de nice uydurma hadisler girdi .
        ———————————
        ‘’ Bizim toplumumuzda ve araştırdığım kadarıyla zamanın arap yarımadasında FUHUŞ kadın bedeninin PARA karşılığında bir erkeğe sunulması olarak algılanıyordu! Bu durumda siz Nisa, 15 te bir KADININ vücudunu PARA karşılığında başka bir KADINA sunmasından kaynaklanan olaya ait bir kurallandırma, cezalandırma olduğunu mu söylüyorsunuz? ‘’
        Sevgili dostum, bu çirkin iş her zaman para karşılığında yapılmaz,bunların zevk için yapıldığını siz benden daha iyibilirsiniz. Bu mantığınızdan hareket edersek,para karşılığı dışında bu iş yapılmaz öyle mi? Bu iş zekv için yapılmıyor mu?
        Ayrıca kur’an,erkeğin kadınla,kadının erkekle yaptığı bu işe genelde ‘’ ZİNA ‘’ diyor. Örneğin ( İsra-32,Nur-2,Nur- 3,Furkan-68) İşte buralarda erkeğin kadınla,kadının erkekle yaptığı çirkin işe (ZİNA) denilmiştir.

        Nisa-15.ayete geçen kelime ise,‘’ فاحشة ‘’ Fahişet’’tir. Oysa Arapça da ‘’Fahişet’’ sadece zinaya denilmez genellikle sözlü olsun,fiili olsun kötü ve çirkin olan herşeye denir. Yani Arapçadaki ‘’Fahişet’’ Türkçedeki gibi değildir.

        İşte Arapça lügatlarında da bunun anlamı genel olup,çirkin ve kötü olan her şey demektir.

        تعريف و معنى فاحشة في معجم المعاني الجامع – معجم عربي عربي
        فاحِشة: (اسم)
        الجمع : فاحشات و فواحِشُ
        الفَاحِشَةُ : مؤنثُ الفاحِشِ
        الفَاحِشَةُ : القبيحُ الشنيع من قولٍ أو فعل ،
        فاحِش: (اسم)
        الجمع : فَوَاحِشُ
        فاعل من فَحَشَ
        أَتَى فِعْلاً فَاحِشاً : سَيِّئاً ، قَبِيحاً
        Bkz: (معجم المعاني الجامع- معجم عربي )

        Peki burada cezayı gerektiren bu çirkin işe de neden diğer yerlerdeki gibi ZİNA ifadesi kullanılmamıştır.Ayrıca Nisa-15.ayetle ilgili meallerdeki ZİNA ifadesi de kur’an’ı bir ifade değildir,sadece onların hatalı yorumlarıdır.
        .——————————–
        O dönemde ve o dönemin eski şartlarını bırakın, yeni şartlarında yani bahsedilen kadınların inanır (mümin) olduğu açıkken yaptıkları şeyin hemde bir sonraki ayette eşcinselliğin açıkça vurgulanması için 2 erkeğe (çift) vurgu yapılmasına gereksinim duyulmuşken, vurgusuz bir şekilde kadın kadına bir birlikteliğe işaret etmediği açıktır ki, taberi tefsiri dahil tersi durumda bahsedilmez! (sizden alıntı)

        Sayın dostum,
        Taberi tefsirinden başka tefsirler yok mudur ? Kaynak olarak sadece Taberi midir ? Ben yukarıda 4.tefsirde bunun böyle olduğunu Arapça metinleriyle göstermemiş miyim? Taberi Kaynak ise bu dört tefsir niye kaynak olmasın,Taberi’nin diğerlerinden ne özelliği var? Taberi de varsa doğrudur,yoksa değildir gibi bir anlayış hangi mantığa sığar?
        İlk ve en ünlü müfessirleden olan Mücahid ile Ebu Müslim eil İsfahani’yi neden görmezden geliyoruz,bunlar Taberi’den daha önce yaşamış olup sahabeleri görenlerden değil midiler?
        Şimdi bu her müefessiri doğum tarihlerine bakalım.
        https://tr.wikipedia.org/wiki/Mücâhid_bin_Cebr
        1-Mücâhid ibn-i Cebr veya kısaca Mücâhid (Ar. مُجَاهِدْ بِنْ جَبْر, d. 645 – ö. 723, Mekke), tabiin dönemi ünlü hadis ve tefsir bilgini. İslâm dünyasının ilk müfessirlerinde
        2- Ebu Müslim el İsfahanı (ö. 323/935
        3- Muhammed bin Cerîr Taberî (839 – 923), 9. yüzyılda yaşamış…..

        İşte gördüğünüz gibi Nisa-15.ayetin kadının kadınla yaptığı çirkin işe vurgu yaptığını söyleyen Müfessir Mücahid,Taberi’den önce yaşamış ve sahabeleri görmüş tabiinlerdendir.,Mücahid aynı zamanda sahabe döneminde Mekke de doğmuştur.Ama Taberi ondan sonra dünyaya gelmiş ve hz.peygamberin sahabelerini de hiç görmemiştir. Peki şayet müfessirleri karşılaştırırsak size göre sahabeleri görmüş olan müfessir mi daha önemli? Yoksa hiç sahabeleri görmemiş ve daha sonra dünyaya gelmiş olan müfessir mi?
        ———————————————-
        ‘’ Lütfen benimle türkçe mealleriyle beraber ve kaynaklarınıda (varsa linklerini) açıkça belirterek, Nisa’15 te bahsedilen eylemin kadın kadına fuhuş olduğunu iddia eden kişilerin arapça yazımlarını paylaşınız! Paylaşınız ki bende o metinleri kaynağından inceleyebileyim! ‘’ (diyorsunuz)

        Bakınız,bundan önceki yorumumda da kaynaklarıyla beraber dört tefsirin ismini vermiştim,

        1- Tefsiru Nuzamıd dur fi tenasubil ayati ves suver,
        2- Tefsirul iklil fi istınbatı tenzil’’
        3- Tefsiru Ahkamil kur’an’’
        4- Tefsirul menar.’’
        5- Sahabeleri gören iki ünlü müfessir olan,Mücahid ve Ebu Müslim…..’’

        Türkçe Meallerinden de aşağıdakilere bakabilirsiniz.
        1-Ahmet Tekin, 2- Bayraktar Bayraklı, 3- İlyas Yorulmaz: 4- Kadri Çelik:
        5- Yaşar N. Öztürk’ün mealleri.
        Ayrıca meallerin çoğu Zina ifadesini de kullanmamışlardır,zina ifadesini kullananların çoğu da parantez içinde göstermişlerdir.
        —————————————-
        Ayrıca Nisa- 15.ayetle ilgili göstermiş olduğum tefsir metinlerini de istediğiniz kişi veya kişilere tercüme ettirebilirsiniz.

        وذهب قوم إلى أن الآيتين محكمتان وأن الأولى: في إتيان المرأة ، والثانية: في إتيان الرجل الرجل ويؤيده قوله: واللاتي يأتين الفاحشة من نسائكم فاقتضى ذلك فاحشة مخصوصة بالنساء
        (الإكليل في استنباط التنزيل) ‘’Tefsirul İklil fi istınbatı tenzil’’
        ——————————————————
        وعن مجاهد: أنه أراد الرجلين الزانيين، وأراد بالأول المرأتين الزانيتين.
        وذكروا أن الظاهر يدل عليه، فإنه قال تعالى أولا:
        واللاتي يأتين الفاحشة من نسائكم ، فاقتضى ذلك فاحشة مخصوصة من النساء.
        وقال: واللذان يأتيانها منكم فاقتضى ذلك فاحشة مخصوصة بالرجال، فالأول فاحشة بين النساء، والثاني فاحشة بين الرجال.
        فعلى هذا المذكور من سورة النور ليس نسخا للأول من الفاحشتين، إذ لا يتعلق الجلد بها،
        (أحكام القرآن للكيا الهراسي ) ‘’ Tefsirul Ahkam.’’

        4-Bkz: (تفسير المنار ) ’ Tefsirul menar.’’
        قال – تعالى – : واللاتي يأتين الفاحشة اللاتي : جمع سماعي لكلمة التي أو بمعنى الجمع . ويأتين الفاحشة معناها يفعلن الفعلة الشديدة القبح ، وهي السحاق على ما اختاره أبو مسلم ، ونقله عن مجاهد .
        ——————————————

        Bir de konuyla ilgili Prof.Dr.Şaban Ali Düzgün’ün aşağıdaki videosunu izlemenizi öneririm.

        Sağlıcakla kalın!

      • toro dedi ki:

        Sayın muhammed,

        Diyorsunuz ki;

        ‘’Gelen vahiy (kur’an) kitap halinde yazılırken,o günün Arapça harfleri üzerinde hareke ve işaretler olmadığından tabi ki ayetlerin üzerine de hareke ve işaretler konulmuyordu. Zaten bu durum okur yazarlığı olan hiçbir Arap için sorun da değildi. Ve Kur’an,kırk küsür sene hep böyle okunuyordu.Ama İslamiyet Arap olmayanların arasında da yayılınca Arap olmayan ve Arapça bilmeyenlerin kur’an’ı doğru düzgün okumaları zor idi. İşte bu nedenle ilk defa 688 de, Ebu’l-Esved ed-Düeli tarafından harfler üzerine üstün,esre ve ötre gibi işaretler konuluyor…..’’
        Bu hareke ve işaretler kur’an’daki mesajlara bir eklenti değil,belki Arap olmayanlar ve Arapça bilmeyenler tarafından kolayca okunabilmesini sağlamak içindi. Yani yüce Allah’ın mesajları kur’an daki o Arapça harfler ve işaretler değildir,’’ sizden alıntı

        Siz benim söylemek istediğim ve sizin aslında çok önce anladığınız şeyi anlamamış gibi yapmaya devam etsenizde ben aynı şeyi farklı açılardan ve sıkılmadan yazmaya devam edeceğim!
        Sizce bizim konumuz arapça yazılmış bir metnin okunup, okunamadığını ya da anlaşılıp anlaşılamadığını tartışmak mı? Sizce bunun benim için önemi var mı?

        Bakın ne diyorsunuz;

        ‘’Ve Kur’an,kırk küsür sene hep böyle okunuyordu.Ama İslamiyet Arap OLMAYANLARIN arasında DA yayılınca’’ sizden alıntı

        Sanırım bu ‘’DA YAYILINCA’’ meydana geldiğinde ya da böyle birşeyin olacağı önceden tahmin edilmediğinden durumu çözmek için birileri inisiyatif almaya karar verdi! Şimdi ben sizin kaleminizden çıkmış olan yukarıdaki cümleyi okuduğumda bahse konu metinlerin yazdırıcısının (inandığınız tanrı) sadece arap olmayanların değilde arap olupta okuma yazma bilmeyen ekseriyetinde kaderini peygamber olmadığı halde peygambermiş gibi inisitaif alan ve size göre aslında kendine peygamber diyenin ÖLMEDEN önce yazdırdığı metinlere kalın harfler, noktalar ve harekeler ekleyen sıradan insanların ellerine bıraktığını mı anlamalıyım?

        ‘’DA YAYLINCA’’ ne büyük sürpriz değil mi? Buna ne kendine peygamber diyen nede onun mesaj aldığını iddia ettiği tanrısı hazırlıklı değilmiş ama mesela Ebu’l-Esved ed-Düeli hazırlıklıymış!

        Bana lütfen sıradan insanlara yaptığınız açıklamaları yapmayınız! Siz de bende biliyoruz ki tarih (bunu sizin inancınızın tarihi açıkça yazar) Ebu’l-Esved ed-Düeli ‘nin ‘’insanlara rehber olacak ve Kur’ân-ı kerîmi düzgün veyanlışsız olarak okuyacakları kaideler’’ koymak gerektiğini (çünkü dil gramerize değil) iddia ederek zamanın Irak valisi Ziyâd bin Ebih’e başvurur! Ve bu başvurunun konusu kutsal kitabını (!)sadece arap olmayanların okuyup, anlayabilmeleri değil bizzat arap olanların bile gramerize edilmemiş dili dolayısıyla henüz eklenti yapılmamış kutsal kitabı(!) yanlış okumaya başladıkları iddiasıdır!

        Peki Ebu’l-Esved ed-Düeli ‘’harfler üzerine üstün,esre ve ötre gibi işaretler’’ koyarken içinden, bu çözümü inandığım tanrı neden en başında GÖRMEMİŞ ve peygamberine (!) iletmemiş ki bunu yapmak için ben görevlendirildim, diye geçirmiş midir?

        Peki ne oldu, ilk temastan sonra (tanrısı ve peygamberi arasında) şimdilik kendi toplumuza hitap edelim sonra ‘’Arap OLMAYANLARIN arasında DA yayılınca’’ birileri çıkar ve arap olmayanlarında hitabımızı okuyabilmesi için gerekli düzeltmeleri yapar diyerek, bu metinleri zamanın Irak valisi Ziyâd bin Ebih’in yetkilendireceği Ebu’l-Esved ed-Düeli’ye kadar sadece ARAPLARA hitap edecek şekilde ‘’harfler üzerine üstün,esre ve ötre gibi işaretler’’ den yoksun bırakmaya mı karar verdiler?

        Sevgili dostum, yeni inancın yeni toplumunda, örneğin mirasın nasıl pay edileceğine, akdin nasıl yapılacağına, nasıl evlenip nasıl boşanılacağına, ibadetlerin nasıl yapılacağında zamanın Irak valisi Ziyâd bin Ebih yetkilendirdiği Ebu’l-Esved ed-Düeli veya onun gibi tanrısal eylemler konusunda inisiyatif almaya arzulu ve kendini yetkin hisseden başka birileri mi karar vermiş?

        Bu dinin şekil ve öz kurallarını koyan ya da koyanlar kim olabilir? Sanırım siz bu konuda kendine peygamber diyen ve onun 1400 yıl önceki gayretiyle(!) bugün sizinde inanmanızı sağladığı tanrısı dışında bazı kişilerinde bu kadar yetkin olabileceğine inanıyor, inandığınız içinde bu durumu bir çeşit iman tezahürü haline getiriyorsunuz!

        Bunca söylemden sonra soru çok basit, bu insanlara inançları ’Arap OLMAYANLARIN arasında DA yayılınca’’ ellerindeki kutsal metne ’harfler üzerine üstün,esre ve ötre gibi işaretler’’ koyma hakkını, ehliyetini, inisiyatifini KİM verdi, NASIL verdi? Ellerinde onları harekete geçmeye ZORLAYAN bir tanrısal emir ve o emirin nasıl uygulanacağını gösteren bir kılavuzları mı vardı? Neye baktılar ya da kime sordular (mesela bir şekilde haberci meleğemi ulaştılar)?

        Lütfen bana, EVET onların ellerinde kutsal kitaplarına (size göre kendine peygamber diyen tarafından ÖLMEDEN yazdırılarak onlara emanet edilmiş) inançları ’Arap OLMAYANLARIN arasında DA yayılınca’’ ellerindeki kutsal metne ’harfler üzerine üstün,esre ve ötre gibi işaretler’’ koyma hakkını, ehliyetini, inisiyatifini veren bir ilahi direktif vardı ya da HAYIR öyle bir direktif yoktu kendi kendilerine inisiyatif aldılar deyin! Sorduğum sorunun cevabı işte bu kadar basit!

        Bakın hukukta bir olgu vardır! Mahkemelerde bir itilafın taraflarının haklılığını ya da haksızlığını veya cezaya konu bir eylemin ifa edildiğine dair iddiayı kanunda yazılı OLMAYAN yöntem ve şekillerde toplanmamış delillerle ispatlayamazsınız!

        Örneğin siz namazınızı Ebu’l-Esved ed-Düeli’nin icad ettiği yöntemle mi kılıyorsunuz? Ya da 1.2.3.4. halifedenmi öğrendiniz nasıl namaz kılınacağını, ya da emevi saltanatının icad ederek size önerdiği yöntemi mi kullanıyorsunuz?

        Sevgili dostum, cevabınız biliyorum ki hayır olacak, peki kim sorusuna vereceğiniz cevabıda biliyorum! Ama ben şunu soruyorum, arap olmayanlar namazı nasıl kılacaklarını kendine peygamber diyen ya da sizin onun ölmeden yazdırdığını iddia ettiği tanrı buyruklarından(!) mütevellit metinlerden, o metinleri nasıl okuyacaklarınıda zamanın Irak valisi Ziyâd bin Ebih’in görevlendirdiği (görevi isteyende kendisi) Ebu’l-Esved ed-Düeli’den mi öğrendiler?

        Hani kendine peygamber diyen SON kez peygamber olarak görevlendirilendi ? Hani o ve onun aracılığla inandırılanlar(!) sadece inandıkları tanrının direktiflerini uyguluyorlar ve sadece onun kural koyabileceğine iman ediyorlardı(zeusun değil)? Irak valisi Ziyâd bin Ebih ve Ebu’l-Esved ed-Düeli kimdir, tanrı ve peygamberi mi?

        Yazı çok uzamasın diye bu konuyu diğerinden ayırmak istiyorum. Diğer konuyla alakalı yanıtımı ayrıca yazacağım.

      • toro dedi ki:

        Sayın muhammed,

        Diyorsunuz ki;

        ‘’Sevgili dostum, bu çirkin iş her zaman para karşılığında yapılmaz,bunların zevk için yapıldığını siz benden daha iyibilirsiniz. Bu mantığınızdan hareket edersek,para karşılığı dışında bu iş yapılmaz öyle mi? Bu iş zekv için yapılmıyor mu?’’ sizden alıntı

        Sevgili dostum, bana eğer varsa o dönemde kayıtlara geçmiş ve üzerine konuştuğumuz ayetlere göre ceza uygulanmış bir sevicilik vakası örneği verebilir misiniz? Eğer sıklıkla yaşanmasına müteakip kurallandırılma gereği duyulmuş böyle vakalar varsa, o günün yaşam ve ev koşullarında, üstelik de yeni bir dine iman etmiş olan kadınların birbirleriyle eşçinsel ilişkiye girebiliyor olacak kadar maharetli olmalarının taktire şayan olduğunu düşünürüm!

        Öte yandan siz cinsel BİRLEŞMEDEN ne anlıyorsunuz? Bir kadın ile diğer bir kadının birbiriyle yaptıkları münasebette bir cinsel birleşme var mıdır?

        Ya da konuya şöyle yaklaşalım, bekar bir kadınla diğer bir bekar kadının birbirleriyle münasebette bulunmasının cezası nedir?

        Sayın muhammed, sizin inancınız tanımlarına göre evlilik akdi bir erkek ve bir kadın arasında vuku bulan bir eylem değil midir? Dolayısıyla zina dediğiniz evlilik dışı ilişkide birbirlerine karşı sorumlu olan erkek ve kadındır! Bu durumda özellikle bekar olan kadınların birbirleriyle yaptığı münasebetin zinanın konusu olacağını yorumlamak doğru olacak mıdır? Ben merak ediyorum bir kadın ile başka bir kadın nasıl cinsel BİRLEŞİYOR?

        Bahsedilen ilişkide bir cinsel BİRLEŞME yok ise bu eylemin birbirine ‘’istimna’’ yani mastürbasyon yapmak olarak adlandırılması yanlışmıdır?

        Öte yandan inancınızın bazı içtihatlarında, istimnanın zevk için yapıldığında HARAM olduğu ama hem erkek hemde kadın için bir zina tehlikesi varsa, yani hem kadın hemde erkek cinsel sıkılmışlık ya da tatminsizlik yaşıyorsa bu durumun tehlikeli eyleme (zina) dönüşmemesi adına yapılacak istimnanın ise VACİP olduğu söylenir! Bu dururumda kocasını başka bir erkekle tam cinsel birleşme sonucu aldatmaktan imtina etmek için hemcinsiyle karşılıklı olarak istimna yaptığını iddia edecek kadına ne ceza vereceksiniz? Ya da iki tane nü kadın aynı ortamda ve birbirlerine değilde sadece kendilerine dokunarak istimna yapıyorlarsa ve bu durum büyük bir tesadüf eseri 4 kişi tarafından görülüp sevicilik olarak şahitlendirildiğinde ne yapacaksınız?

        Bakın aşağıda ne diyor;

        ‘’Mü’min kadınlara da söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar. (Yüz ve el gibi) görünen kısımlar müstesna, zînet (yer)lerini göstermesinler. Başörtülerini ta yakalarının üzerine kadar salsınlar. Zinetlerini, kocalarından, yahut babalarından, yahut, kocalarının babalarından yahut oğullarından, yahut üvey oğullarından, yahut erkek kardeşlerinden, yahut erkek kardeşlerinin oğullarından, yahut kız kardeşlerinin oğullarından, yahut müslüman kadınlardan, yahut sahip oldukları kölelerden, yahut erkekliği kalmamış hizmetçilerden, yahut da henüz kadınların mahrem yerlerine vakıf olmayan erkek çocuklardan başkalarına göstermesinler. Gizledikleri zinetler bilinsin diye ayaklarını yere vurmasınlar. Ey mü’minler, hep birlikte tövbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz! ‘’ Nur,31-Diyanet

        Bu ayete göre (ayet başlı başına sıkıntılıda, bu başka bir münazaranın konusu) inanmış kadınların zinetlerini(!) birbirlerine göstermesinde bir sıkıntı var mı?

        Bu durumda Nisa 15 te işaret edilen durum kadın kadına bir münasebet olsa idi, inanan kadınların zinetlerini GÖSTERMEMESİ gerekenler arasında ‘’kadınların mahrem yerlerine vakıf’’ olan diğer inanmış kadınlarında (bu zinetler neresiyse, gördüklerinde tahrik olarak sevicilik yapmak isteyen) sayılması gerekmez miydi?

        İniş sırası 98 olan Nisa suresinin 15. Ayettinde işaret edilen zinayı başlatarak eyleme dökme ihtimali olanların kimler olduğunu anlayabilmek için iniş sırası 102 olan Nur suresinin 31. Ayetinde sayılanlara bakmak sizce de daha mantıklı bir yönelim olmayacak mıdır?

        İşte bu durumda (bana göre) ne Nisa 15 nede Nisa 16 da bahsedilen şeyler bir eşcinsel birliktelikle oluşacak duruma işaret etmiyor!

        Çünkü aksi durumda yani sizin iddianızın doğru olması durumunda beklenilecek sıralama (herhangi bir soruya ya da muallaklığa meydan bırakmayacak şekilde) aynen aşağıdaki gibi olmalıydı;

        ‘’Mü’min erkeklere söyle’’ Nur 30-Diyanet
        ‘’Mü’min kadınlara DA söyle’’ Nur 31-Diyanet

        Yukarıdaki ayetler de kime seslenildiği o kadar açıktır ki (kendisinin APAÇIK olduğunu iddia eden kitapta) benim gibilerin bu konuda yorum yapması ya da durumu yanlış anlaması mümkün değil! Öte yandan Nisa 16 da kime ne için seslenildiği (kendisinin APAÇIK olduğunu iddia eden kitapta) o kadar muallakki bırakın benim gibileri, o ayetlere iman edenlerin (özellikle dilleri arapça olanlar) bile ne denildiğini ve kime seslendirildiğini anlayabilmeleri için birilerinin çıkıp müfessirlik yapmasına birilerininde iddiasını kanıtlamak adına o müffessirlerin görüşlerine işarat etmesine gerek duyuluyor!

        Sanırım bu durumda taşınmak istense (zamanında) ancak bir kağnı yardımıyla taşınabilecek ve bir insan tarafından eline alıp okunamayacak büyüklükte olan 1400 yıl önceki kitabı(!) toplamda kaç kişinin okuyabilme itimali olduğunu da tahmin edebilecek öngörüyee sahip olabiliyoruz!
        Zamanında kimse okumamış ki ve yazdırana ve yazılmasına vesile olanlara manasını soramamış ki ancak onyıllar sonra okuma şansı bulanların yaptığı yorumların (beni anlamamanız mümkün değil çünkü ben apaçığım diyen bir kitabın tefsir edilmesine ihtiyaç duymak) müfessirlik adı altında itibar görmesinin yolu açılmış! İşte biz buna her din için ‘’ ruhban’’ sınıfının ortaya çıkışı diyoruz!

        ‘’Mücahid ile Ebu Müslim eil İsfahani’yi neden görmezden geliyoruz,’’ sizden alıntı

        Ben kimseyi görmezden gelmiyorum. Ayrıca ben size yazdığım yazının hemen akabinde Diyanetin de sizinle aynı noktada olduğunu farkettiğimi bildiren bir düzeltme yazdım! Ne yazdığıma bakmanızı isterim!

        Ben tefsir ve müfessirliik eyleminin olamayacağını olmasının inancınıza ters olduğunu ve tarafımdan hiç şüpheye duyulmayacak şekilde bir şirk eylemi olduğunu düşündüğümü iddia ediyorum.

        Çünkü, kendisi için apaçık ve anlaşılabilmesi için arapça olduğunu söyleyen bir kitabı alıp okuyan ve anadili arapça olan bir arab ile ana dili arapça olmayıp sonradan arapça öğrenen başka bir kültürdeki insanın birbirinden FARKLI şeyler anlaması mümkün değildir! Ki anadilinde okuyabilen araplar bile aralarında mutabık değiller! Eğer mümkün diyorsanız bu durumda, o kitap ya ilahi bir varlıktan (size göre uzay boşluğunda ki tüm cisimlerin boşluğa düşmeden hareket etmelerini sağlayan o devasa kudret(!) de onun) değildir ya da sadece arap doğarak ,arapça okuyabilenleredir(çünkü anadili arapça olanın, okumayı da kesinlikle bildiği söylenemez)!
        Yani sorunun ya da sorunun kaynağı muhataplar değil kendi iddiasıyla çelişen kaynaktır!

        İşte şirk, müfessirlerlerin tefsir faaliyetleri ile ellerindeki kitabın ”APAÇIK” olma halini reddederek yoruma, tefsire (anadilinde okuyabilenlere bile) ihtiyaç duyduğunu iddia etmeleridir! İman ettiğiniz tanrıya(!) karşı gelemezsiniz, ona altyazı yazamazsınız!

        Bu arada size bir not iletmek istiyorum, sizin sahabe gördüğü için yaptığı yorumların daha sağlıklı olacağına dair atıfta bulunduğunuz Mücahid’ in;

        “Nisa suresinin bu ayetini (4/24) bana açıklayabilecek birisinin bulunduğunu bilsem, deveme binip ona giderdim“ Taberi, V, 7.

        dediğide öne sürülür! Sanırım ana dili arapça olan ve arapça okuyabilip üstelikte kendine peygamber denilenin ölümünden 13 yıl sonra doğan bir arabın bile kendi anadilinde okuduğunu anlayamadığı, okuduğunu anlayabilmek için eziyet çekmeye bile hazır olduğunu görmek düşündürücüdür!

        İlahi bir metin için yukarıdaki vakanın vuku bulduğu söyleniyorsa kusuruma bakmayın bahsedilen metin ilahi değildir! Kureyşi’dir!

      • muhammed dedi ki:

        Sayın Toro,
        Öte yandan siz cinsel BİRLEŞMEDEN ne anlıyorsunuz? Bir kadın ile diğer bir kadının birbiriyle yaptıkları münasebette bir cinsel birleşme var mıdır? (diyorsunuz)

        Nisa-15: Kadınlarınızdan fahişelik/sevicilik yapacaklara gelince,aranızdan onların işlediği suça şahit olan dört kişi çağırın,bunlar ona şahitlik yaparlarsa,fahişelik/sevicilik yapan kadınları (vazgeçmemeleri halinde) ölüm alıp götürünceye yahut Allah onlara (tövbe etmeleri suretiyle) bir kapı açıncaya kadar,evlerinde (gözetim altında) tutun.’’deniliyor.

        Zaten ayette sizin anladığınız anlamda cinsel BİRLEŞMEDEN/zinadan söz edilmiyor,belki çirkin bir iş olan sevicilikten (lezbiyenlik) söz ediliyor.Kur’an’a göre bu da çirkin ve günah sayılır,ama zina gibi değildir ve zinaya uygulanan ceza bu çirkin işi yapana uygulanmaz.
        ———————————————
        Sevgili dostum,bana eğer varsa o dönemde kayıtlara geçmiş ve üzerine konuştuğumuz ayetlere göre ceza uygulanmış bir sevicilik vakası örneği verebilir misiniz? (diyorsunuz)

        Peki o dönemde ceza uygulanmış bir eşcinsellik/erkeğin erkekle/ vakası örneği de var mı? Siz de bana o gün eşcinsellik yapmış olan iki erkeğe ceza uygulanmış olduğuna dair örnek verebilir misiniz? İşte sevicilik vakası da böyle.Zaten bu gibi vakalar zina gibi değil,çok nadir oluyordu,ayrıca bu cezanın uygulanabilmesi için dört şahidin bulunması gerekir, yoksa üç şahit bulunsa bile yine ceza uygulanmaz/kadın gözetim altına alınmaz. Yani dört şahitle bu suçların tespiti öyle kolay bir şey değildir.bu tür çirkin işler ancak alenen,açıktan yapılırsa o zaman tespiti kolay olur. Bu nedenle sevicilik yapmış olanlara uygulanmış bir ceza olayı örneğini benden istemenizin bir anlamı yok.

        Sonuç ,bu çirkin iş zina gibi değildir ve çok hafif bir ceza yöntemidir.

        Çünkü,
        Bu olay dört şahitle ispatlanır ve bu işe devam edenler olursa onlara verilecek ceza da bu çirkin işi bırakana kadar sadece GÖZETİM ALTINDA TUTMAKTIR.
        Yani zina yapanlara yüz kamçı vurulduğunu gösteren mütevatir ve sahih bir rivayeti bile görmek mümkün değilken, sevicilik yapan kadınlara uygulanmış bir cezanın kayıt altına alındığını ve dolayısıyla buna dair bir rivayetinin de bulunduğunu görmek de mümkün olmayabilir.
        Bir de bu sevicilik vakasını dört şahitle ispatlamak çok zor olduğundan, o gün bile böyle bir vakanın ispatlanmamış ve dolayısıyla böyle bir cezanın uygulanmamış olması da mümkündür.
        Çünkü bunlara ZİNA yapanlar gibi bir topluluk huzurunda yüz kamçı vurulmuyordu ki, zina cezası gibi önemli olup kayıt altında tutulmuş olsun?
        Ayrıca Nisa-15.ayetinin anlamı bu şekilde olabilmesi için ille de böyle bir suçun tespit edilip cezasının uygulanmış olması mı gerekir?

        Bu sevicilik olayı sadece çağımızda mı oluyor? 1400 sene önce böyle bir şeyin olmadığını kim iddia edebilir?

        İşte bu olay nadir de olsa 1400 sene önce de var olduğuna dair Arapça tefsir metni aşağıdadır.

        والذي يقتضيه ظاهر اللفظ هو قول مجاهد وغيره : أن اللاتي مختص بالنساء ، وهو عام ، أحصنت أو لم تحصن . وأن ( واللذان مختص بالذكور ، وهو عام في المحصن وغير المحصن . فعقوبة النساء الحبس ، وعقوبة الرجال الأذى . ويكو ن هاتا الآيتان وآية النور قد استوفت أصناف الزناة ، ويؤيد هذا الظاهر قوله : من نسائكم وقوله : منكم ، لا يقال : إن السحاق واللواط لم يكونا معروفين في العرب ولا في الجاهلية ؛ لأن ذلك كان موجودا فيهم ، لكنه كان قليلا . ومن ذلك قول طرفة بن العبد :
        Bkz: (التفسير الكبير المسمى البحر المحيط ) ‘’ Et Tefsirül Kebir,El Müsemma El Bahrul Muhıt ‘’
        ———————-
        ‘’Sayın muhammed, sizin inancınız tanımlarına göre evlilik akdi bir erkek ve bir kadın arasında vuku bulan bir eylem değil midir? Dolayısıyla zina dediğiniz evlilik dışı ilişkide birbirlerine karşı sorumlu olan erkek ve kadındır! Bu durumda özellikle bekar olan kadınların birbirleriyle yaptığı münasebetin zinanın konusu olacağını yorumlamak doğru olacak mıdır? Ben merak ediyorum bir kadın ile başka bir kadın nasıl cinsel BİRLEŞİYOR? ‘’diyorsunuz’’

        Burada kadınların birbirleriyle yaptığı münasebetin zinanın konusu olacağını veya zina sayılacağını asla söylemiyorum.Yani bu sevicilik asla zina değildir ve zina için öngörülen ceza bunun için yoktur,zinanın cezası ayrı,bununki ayrıdır,bu nedenle bunları birbirlerine karıştırmamak gerekir. Ayrıca önceki yorumlarımda da ZİNA ANCAK ERKEK VE KADIN arsında olur,KADININ KADINLA yaptığı ise,uygun olmayan çirkin bir iş olup ZİNA değildir.
        ——————————————————————————————-
        ‘’Öte yandan inancınızın bazı içtihatlarında, istimnanın zevk için yapıldığında HARAM olduğu ama hem erkek hemde kadın için bir zina tehlikesi varsa, yani hem kadın hemde erkek cinsel sıkılmışlık ya da tatminsizlik yaşıyorsa bu durumun tehlikeli eyleme (zina) dönüşmemesi adına yapılacak istimnanın ise VACİP olduğu söylenir! Bu dururumda kocasını başka bir erkekle tam cinsel birleşme sonucu aldatmaktan imtina etmek için hemcinsiyle karşılıklı olarak istimna yaptığını iddia edecek kadına ne ceza vereceksiniz? Ya da iki tane nü kadın aynı ortamda ve birbirlerine değilde sadece kendilerine dokunarak istimna yapıyorlarsa ve bu durum büyük bir tesadüf eseri 4 kişi tarafından görülüp sevicilik olarak şahitlendirildiğinde ne yapacaksınız? (diyorsunuz)

        Bu içtihade göre bu durumda kalan zinaya düşmemek için kendi kendine mastürbasyon yapabilir, ama cinsel organını başkasının eline verip mastürbasyon yaptırması uygun olmaz.Bu yüzden bu seviciliği kendilerine adet edinenlere evlerinde gözetim altında tutma cezası uygulanabilir, yani bundan maksat bu işi yapan kadınları bu çirkin işten uzaklaştırıp tekrar yapmalarına imkan vermemektir.
        ————————————
        Bakın aşağıda ne diyor;
        ‘’Mü’min kadınlara da söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar. (Yüz ve el gibi) görünen kısımlar müstesna, zînet (yer)lerini göstermesinler. Başörtülerini ta yakalarının üzerine kadar salsınlar. Zinetlerini, kocalarından, yahut babalarından, yahut, kocalarının babalarından yahut oğullarından, yahut üvey oğullarından, yahut erkek kardeşlerinden, yahut erkek kardeşlerinin oğullarından, yahut kız kardeşlerinin oğullarından, yahut müslüman kadınlardan, yahut sahip oldukları kölelerden, yahut erkekliği kalmamış hizmetçilerden, yahut da henüz kadınların mahrem yerlerine vakıf olmayan erkek çocuklardan başkalarına göstermesinler. Gizledikleri zinetler bilinsin diye ayaklarını yere vurmasınlar. Ey mü’minler, hep birlikte tövbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz! ‘’ Nur,31-Diyanet
        Bu ayete göre (ayet başlı başına sıkıntılıda, bu başka bir münazaranın konusu) inanmış kadınların zinetlerini(!) birbirlerine göstermesinde bir sıkıntı var mı? (diyorsunuz)

        Bu ayetin mealinde bir sürü yanlışlar ve çevri hatası vardır,işte bu yüzden bunu sıkıntılı ve sorunlu gibi algılıyorsunuz!

        NUR-31.AYETİN DOĞRU MEALİ ŞÖYLEDİR:

        Nur-31: İnanan kadınlara söyle, onlar da gözlerini bakılması yasak olandan çevirsinler; iffetlerini korusunlar; (örfen ereklere) görünmesinde sakınca olmayan yerleri dışında, (erkeklere) CAZİBE VE GÜZELLİKLERİNİ açığa vurmasınlar; ve bunun için, başörtülerini yakalarının üzerine salsınlar. Cazibe ve güzelliklerini kocalarından,babalarından,
        kayınpederlerinden, oğullarından, üvey oğullarından, kardeşlerinden, erkek kardeşlerinin ya da kız kardeşlerinin oğullarından, kendi evlerindeki kadınlardan yahut yasal olarak sahip oldukları /yöneticileri oldukları hizmetçi kadın vb.kimselerden, yahut kendilerine bağlı olup cinsel isteklerden yoksun bulunan erkeklerden, ya da kadınların mahrem yerlerinin henüz farkında olmayan çocuklardan başka kimsenin önünde açığa vurmasınlar; ve (yürürken) gizli görkem ve güzelliklerini belli edecek şekilde ayaklarını yere vurmasınlar.Ve siz,ey müminler,hepiniz topluca,(kötü tutum davranışlardan) dönüp Allah’a yönelin ki kurtuluşa,esenliğe erişesiniz!’’ şeklindedir.

        Diyanet ve diğer meallerde bulunan ‘’ZİNETLERİ’’kadının takıları,süs eşyaları değil,belki kadının cazibeli yerleridir,buraları yabancı erkeklere göstermeleri uygun görülmemiştir.Yani bu ayetteki zinet,Türkçedeki ZİNETLER değildir,bununla asla bir alakası yoktur.Böyle diyenler, nasıl kadının yüzü ve ellerini bu zinetten istisna ediyorlar? Halbuki kendisinden istisna edilen şey ne ise,müstesna da odur. Eğer ilk cümlede geçen ZİNET kadının bedeni ise ve bundan yüz ve eller istisna ediliyorsa,demek ki,daha sonraki cümlede gelen zinet ifadesi de aynıdır, yanı kadının bedeni ve cazip yerleridir.
        Bakınız ayette ‘’ya da kadınların mahrem yerlerinin henüz farkında olmayan çocuklardan..’’ şeklindeki ifaden de anlaşılıyor ki,burdaki ZİNETTEN maksat cazipliği ifade eden mahrem yerleridir,süs takıları değil.Bu nedenle kadınlar mahrem yerleri dışında bedenlerini ve dolayısıyla zinetlerini birbirlerine gösterebilirler. İşte meal hatası yüzünden maalesef yine ayetin mesajı yanlış algılanıyor.

        Ayrıca ayetin Arapça metninde ( الي الله) ‘’ ilellahı ‘’ ifadesi bulunmasına rağmen maalesef, bunun karşılığı olan ‘’Allah’a yönelin’’ ifadesi bu gösterdiğiniz Diyanet mealinde yoktur. Yine bu gösterdiğiniz mealde bulunan ‘’Köle’’ ve ‘’ cariye’’ gibi ifadeler de kur’an’ın Arapçasında yoktur. Çünkü kur’an’ı ifadesiyle ‘’Köle’’ için (عبد ) ‘’Abd’’,’’Cariye’’ için de ( أمة) ifadeleri kullanılır,ama bu ayette böyle böyle ifadeler de yoktur.
        İşte Diyanet mealleri dahil mevcut meallerde eksiklikler, nice çeviri hataları ve hatta uydurma rivayetlerine dayalı yorumları bulmak mümkündür,bazı ayetleri sorunlu yapanlar da işte bu yanlış meallerdir.
        Özetle,kadınlar birbirlerine her türlü zinet takılarını ve hatta diz ile göbek arası hariç bütün yerlerini gösterebilirler, bunda hiçbir sıkıntı yoktur !
        ——————————————-

        ‘’Bu durumda Nisa 15 te işaret edilen durum kadın kadına bir münasebet olsa idi, inanan kadınların zinetlerini GÖSTERMEMESİ gerekenler arasında ‘’kadınların mahrem yerlerine vakıf’’ olan diğer inanmış kadınlarında (bu zinetler neresiyse, gördüklerinde tahrik olarak sevicilik yapmak isteyen) sayılması gerekmez miydi? ‘’ (diyorsunuz)

        Sayın dostum,
        Bir kadının,başka bir kadının zinet yerlerini/bedenini görmesi ayrıdır,sevicilik olayı ayrıdır.Zaten Nisa-15.ayetinde kadının kadına zinetini,bedenini göstermesine değil, yaptıkları çirkin münasebete vurgu yapılmaktadır.

        Size birkaç sorum olacaktır,

        1-Nur-2.ayetinde hem kadının,hem de erkeğin birbirleriyle yaptıkları ZİNAYA vurgu değil midir.? Yani birbirleriyle zina yapan hem erkeğe,hem de kadına uygulanacak olan ceza (yüz kamçı) net ve açık bir şekilde belirtilmemiş midir?
        2-Bu ayetten hareketle,kadının erkekle,erkeğin kadınla yaptığı cinsi münasebet olan zinaya uygulanacak ceza şekli tamamen kesin bir hükme bağlanmamış mı?
        3-Peki iki ayette aynı suça farklı cezaların uygulanması ne anlama gelir? Zina yapan kadına yani aynı suça iki farklı ceza mı olur,bunun mantığı var mı? Bir suçun iki farklı cezası öyle mi?
        4-Nden Nisa-15.ayette sadece kadınlardan ve onların yaptıkları suçlardan söz ediliyor? Buradaki suç eğer zina/yani erkeğin kadınla,kadının erkekle yaptığı cinsi münasebet ise, niye kadınla aynı suçu işleyen erkeğe de vurgu yapılmamıştır.? Yani iki kişi birlikte suç işleyecek,ama birine/yani kadına uygulanacak ceza yöntemi belirlenecek,ötekine ise,/yani aynı suçu işleyen erkeğe uygulanacak ceza yöntemi belirlenmeyecek öyle mi? Bunun mantığı var mı?
        5-Nisa-16.ayete de sadece erkeklere vurgu yapılmış mıdır?

        Bunu şöyle özetleyebiliriz

        a) Nur-2.ayet sadece erkek ve kadınların birbirleriyle yaptıkları cinsi münasebet ve buna dair uygulanacak ceza şekline vurgu yapıyor.
        b) Nisa-15.ayet sadece kadınların birbirleriyle yaptıkları çirkin iş ve uygulanacak ceza yöntemine vurgu yapmıştır.
        c) Nisa-16.ayet ise,sadece erkeğin erkekle yaptığı iğrenç işe ve buna uygulanacak ceza yöntemine vurgu yapmıştır.
        d) Böylece cinsi münasebet olan zina,sevicilik ve eşcinsellikle ilgili bütün ceza yöntemleri de belirlenmiş oluyor.

        Özetle,
        1-Kadının kendisine nikahı helal bulunan yabancı bir erkeğe kendisiyle evlenmeden yüz,el ve bilekten aşağı ayakları hariç başka bir göstermesi caiz değildir.
        2-Kadının, ayette ismi sayılanlara mahrem yeri olan diz ve göbek arası hariç diğer yerlerini göstermesinde bir sakınca yoktur.
        3-kadın,başka bir kadının bedeninden tahrik olmuyor,ancak birbirlerinin cinsel organlarını görseler veye sevicilik yapsalar o zaman tahrik olabilirler. Bu yüzden diz göbek arası hariç kadınlar birbirlerine bütün yerlerini gösterebilirler. Zinet takılarına gelince, bunları birbirlerine göstermek ise,hiç sorun değil.
        ————————————————————
        ‘’ Bu durumda Nisa 15 te işaret edilen durum kadın kadına bir münasebet olsa idi, inanan kadınların zinetlerini GÖSTERMEMESİ gerekenler arasında ‘’kadınların mahrem yerlerine vakıf’’ olan diğer inanmış kadınlarında (bu zinetler neresiyse, gördüklerinde tahrik olarak sevicilik yapmak isteyen) sayılması gerekmez miydi? ‘’ (diyorsunuz)

        Zinetleri göstermek ayrıdır,işi ileriye götürüp sevicilik yamak ayrıdır. Örneğin,alkollü bir içeceği görmek,onun bulunduğu yerde bulunmak,ona bakmak ve hatta dokunmak bile haram değildir,ama işi ileri götürüp içmeye tevessül etmek haramdır. İşte bunun gibi bir kadının da diğer bir kadının diz göbek arası hariç (kadına göre mahrem yeri hariç) her yerine bakabilir.Yani bir kadının,başka bir kadının zinet yerlerine bakmasında bir sakınca yoktur,sakıncalı olan ise seviciliktir.
        ———————————
        ‘’İniş sırası 98 olan Nisa suresinin 15. Ayettinde işaret edilen zinayı başlatarak eyleme dökme ihtimali olanların kimler olduğunu anlayabilmek için iniş sırası 102 olan Nur suresinin 31. Ayetinde sayılanlara bakmak sizce de daha mantıklı bir yönelim olmayacak mıdır? ‘’ (diyorsunuz)

        Bence bu hiç mantıklı değil,çünkü Nisa suresi,Nur suresinden önce inmiştir,Peki önce inen bir sure, daha sonra inecek olan bir suredeki duruma vurgu yapması mantıken mümkün mü?
        Ama eğer Nur suresi-31.ayet,Nisa-suresi-15.ayetten önce inmiş olsaydı,o zaman Nur-31. Ayette sayılanlara bakmak belki mantıklı olurdu, oysa surelerin iniş sırası bunun tam tersinedir. Bu nedenle bence söylediğiniz şey mantıklı görülmemektedir.
        ———————————————–
        ‘’ İşte bu durumda (bana göre) ne Nisa 15 nede Nisa 16 da bahsedilen şeyler bir eşcinsel birliktelikle oluşacak duruma işaret etmiyor! ‘’ (diyorsunuz)

        Değerli dostum,
        Nisa-15-16.ayetleri açıklayarak tekrar size arz etmek istiyorum,belki yeniden gözden geçirirsiniz.

        Nisa- 15: ( واللاتي يأتين الفاحشة ‘’vellati ye’tinel fahişete…’’
        ‘’ واللاتي ‘’ Vellati ‘’ Ve onlar ki, (kadınlar)
        ‘’ يأتين ‘’ ye’tine’’ kendileri yapıyorlar,
        ‘’ الفاحشة ‘’ el fahişete’’ çirkin işi, hayasızlığı,
        ‘’من نسائكم‘’ min nisaiküm’’ kadınlarınızdan.
        Arapçada bu ifadeler kadınlardan başkası için asla kullanılamazzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzz! Zaten burada net ve açık olarak (نسائكم ) ‘’nisaiküm’’ sizin KADINLARINIZ’’ diye geçiyor. Daha nasıl açık olacak ???
        ——————————-
        Nisa-16: (وَاللَّذَانَ يَأْتِيَانِهَا مِنكُمْ فَآذُوهُمَا )
        ‘’ وَاللَّذَانَ ‘’ O iki erkek ki,
        ‘’ يَأْتِيَانِهَا’’ikisi o iğrenç şeyi işliyorsa,
        ‘’ منكم‘’ siz erkeklerden,
        ‘’ فأذوهما‘’ O iki erkeğe eziyet ediniz.
        Arapçada bu ifadeler erkeklerden başkası için asla kullanılamazzzzzzzzzzzzzzzzzzzzz! Buradki bütün zamirler erildir,erkekler içindir,kadınlar için asla olmaz.
        Bunları yeniden gözden geçirip iyice düşünmenizi diliyorum.

        1-Şimdi Nisa-15.ayette sadece kadınlardan söz ediliyor,neden onlarla bu işi yapan erkeklerden de söz edilmiyor? Kadın ve erkek birbirleriyle bu çirkin işi yapsaydılar,Nur-2.ayette olduğu gibi burada da her ikisine uygulanacak cezanın birlikte belirtilmesi gerekmez midi? Neden burada bu çirkin işi erkekle yapan kadının cezası belirtiliyor,ama onunla bu çirkin işi yapan erkeğin ki belirtilmiyor?

        Örneğin,Sibel adında bir kadın,Hakan adında bir erkekle bu çirkin işi yaparsa,burada Sibel’e uygulanacak ceza belirtiliyor,ama buna karşılık Hakan’dan ve onun cezasından hiç söz edilmiyorsa, bunun mantığı bir izahı olabilir mi? Neden birbiriyle aynı anda suç işleyen birinin cezası belirtiliyor,öbürününki ise,hiç belirtilmiyor?
        Madem ki, burada sadece kadınlardan söz edilmiştir, öyleyse bu çirkin iş de sadece kendilerini ilgilendiren ve aralarında yaptıkları bir işten başka bir şey değildir.

        2-Nisa-16.ayet sadece iki erkeğin yaptığı iğrençliğe vurgu yapıyorsa,bunu başka bir yöne çekmenin mantıklı bir izahı olamaz! Niye burada iki erkekten söz ediliyor da,kadınlardan hiç söz edilmiyor? Demek ki,burada ki çirkin iş de sadece erkekler arasında yapılan ve onları ilgilendiren bir durumdur.

        Sonuç,

        a) Nur-2: Kadın ve erkeğin birbirleriyle yaptıkları zinaya ve her ikisine uygulanacak cezaya,
        b) Nisa-15: Kadınların kendi aralarında yaptıkları çirkin işe ve onlara uygulanacak cezaya,
        c ) Nisa-16: Erkekğin erkekle yaptığı iğrençliğe ve bunlara uygulanacak cezaya vurgu yapmıştır.

        Evet,bundan başka bir anlam çıkarmak mümkün değildir.Ayrıca burada Arapçayı ve Arapça dil gramerini bilen bir arkadaş çıkıp ta itirazda bulunursa, acizane ben de bu ayetleri kendisiyle paylaşabileceğimi şimdiden ifade etmek istiyorum.
        —————————-
        Yine siz,hep ’APAÇIK ‘’ kitap diye söz ediyorsunuz,
        Halbuki mellerde geçen ‘’APAÇIK ‘’ ifadesi,yerine ‘’AÇIKLAYICI KİTAP’’ demek daha doğru ve daha uygun bir mealdir. Şunu da bilelim ki,Arapça ve dil gramerini iyice bilen,başkasının yorumları ile uydurma rivayetlerin etkisi altında kalmayan,gelenekçi olmayan,kendi akıl ve mantığıyla özgürce düşünen ve ön yargıdan uzak duran hiçbir insana kur’an’ın muallak gelmesi söz konusu bile olamaz. İşte maalesef,bu saydığımız özellikleri bir çok geleneksel tefsirlerde bulamıyoruz. Bazı ayetlerin Türkçe mealleri ise,hem bu geleneksel tefsirlereden etkilenmiş,hem de yapılan hatalı tercümeler ve yanlış yorumlar yüzünden daha da beter bir hale gelmiştir.
        ——————————————–

        ‘’Bu arada size bir not iletmek istiyorum, sizin sahabe gördüğü için yaptığı yorumların daha sağlıklı olacağına dair atıfta bulunduğunuz Mücahid’ in; ! Sanırım ana dili arapça olan ve arapça okuyabilip üstelikte kendine peygamber denilenin ölümünden 13 yıl sonra doğan bir arabın bile kendi anadilinde okuduğunu anlayamadığı, okuduğunu anlayabilmek için eziyet çekmeye bile hazır olduğunu görmek düşündürücüdür
        “Nisa suresinin bu ayetini (4/24) bana açıklayabilecek birisinin bulunduğunu bilsem, deveme binip ona giderdim“ Taberi, V, 7.
        dediğide öne sürülür
        İlahi bir metin için yukarıdaki vakanın vuku bulduğu söyleniyorsa kusuruma bakmayın bahsedilen metin ilahi değildir! Kureyşi’dir! (sizden alıntı)

        Değerli dostum,
        Bir önce Nisa-24.ayetin doğru mealine bakalım.Öyle anlaşılamayacak bir durum var mı ki, Mücahid gibi biri bu ayetin tefsirini bilmemiş olsun !

        NİSA-24.AYETİN DOĞRU MEALİNİ AŞAĞIYA ALIYORUM,

        Nisa-24-Ve meşru şekilde (nikah yoluyla) sahip olduklarınız (eşler) dışında bütün evli kadınlar da. (size haramdır) Bu,üzerinize farz olan Allahın buyruğudur.Bunların dışında kalan bütün (kadınlar),kendilerine mal varlığınızdan (bir kısmını) vermeniz ve gayri meşru bir ilişki ile değil de evlilik bağı yolu ile meşru şekilde almak kaydıyla size helaldir. Kendilerinden yararlandığınız (kendileriyle evlendiğiniz) kadınlara da mehirlerini bir yükümlülük olarak tastamam verin! Bu yükümlülüğün tesbitinden sonra,başka bir şey üzerinde uzlaşmanızda sizin için bir sorumluluk yoktur.Şüphesiz Allah her şeyi bilendir,hikmet sahibidir.’’ şeklindedir.

        Bu ayetin verdiği mesaj net ve açıktır,buna göre,

        1-Bir insan evli bir kadınla asla evlenemez. (yani evli kadınların nikahları haramdır, yasaktır)
        2- Evli olmayan ve kur’an da kendisine nikahı haram kılınmamış olan kadınlarla,mehirlerini vererek,nikah yoluyla evlenmek helaldır.
        3-Kendileriyle evlenilen kadınlara mutlaka mehirlerinin tastamam verilmesi gererkir,
        4-Bu yükümlülüğün/mehirin tesbitinde sonra başka bir konuda da her iki tarafın uzlaşma yapmalarında bir sakınca yoktur,deniliyor………..
        Yani bu ayette anlaşılamayacak bir durum yoktur.
        —————————————-
        ‘’Nisa suresinin bu ayetini (4/24) bana açıklayabilecek birisinin bulunduğunu bilsem, deveme binip ona giderdim“ Taberi, V, 7.
        dediğide öne sürülür ‘’ (sizden alıntı)

        Mücahid’in böyle bir şeyin söyleyip söylemediğini araştırdım ve böyle bir sonuca vardım.
        Taberi’de Mücahid’in NİSA-24.ayetle ilgili tefsirine yer verildiği halde,yine Taberi’de Mücahid’de böyle bir söz isnat edilmesi hem çelişkidir,hem de tutarsızdır.

        İşte Taberi tefsirinin metninde Mücahid’in tefsirine de yer verildiği tefsir metni aşağıdadır.

        حدثني إسحاق بن إبراهيم بن حبيب بن الشهيد , قال : ثنا عتاب بن بشير , عن خصيف , عن مجاهد , عن ابن عباس في قوله : { والمحصنات } قال : العفيفة العاقلة من مسلمة , أو من أهل الكتاب . 7149 – حدثنا أبو كريب , قال : ثنا ابن إدريس , عن بعض أصحابه , عن مجاهد : { والمحصنات من النساء إلا ما ملكت أيمانكم } قال : العفائف . وقال آخرون : المحصنات في هذا الموضع ذوات الأزواج غير أن الذي حرم الله منهن في هذه الآية الزنا بهن , وأباحهن بقوله : { إلا ما ملكت أيمانكم } بالنكاح أو . ذكر من قال ذلك : 7150 – حدثني محمد بن عمرو , قال : ثنا أبو عاصم , عن عيسى , عن ابن أبي نجيح , عن مجاهد , في قول الله تعالى : { والمحصنات } قال : نهى عن الزنا. * – حدثني المثنى , قال : ثنا أبو حذيفة , قال : ثنا شبل , عن ابن أبي نجيح , عن مجاهد : { والمحصنات من النساء } قال : نهى عن الزنا أن تنكح المرأة زوجين . 7151 – حدثني المثنى , قال : ثنا عبد الله بن صالح , قال : ثني معاوية بن صالح , عن علي بن أبي طلحة , عن ابن عباس : قوله : { والمحصنات من النساء إلا ما ملكت أيمانكم } قال : كل ذات زوج عليكم حرام
        Bkz: ( تفسير الطبري ) ‘’Taberi tefsiri’’ (الدر المنثور ) ‘’ Ed Durrul mensür’’
        ———————-
        Yine Mücahid’in Nisa-24.ayetle ilgili başka bir kaynaktaki tefsiri aşağıdadır.

        [5107] حدثنا أبي ، ثنا أبو سلمة ، ثنا حماد ، عن حجاج، عن عطية بن سعد ، أن ابن عباس ، قال: والمحصنات من النساء قال: ذوات الأزواج وروي عن ابن مسعود وأنس بن مالك ، وسعيد بن المسيب ، والحسن ، ومحمد بن علي، ومجاهد ، والضحاك ، ومكحول ، وسعيد بن جبير ، والشعبي ، ومحمد بن علي مثل ذلك.
        5124 – حدثنا أبي، ثنا أبو صالح ، كاتب الليث ، حدثني معاوية بن صالح ، عن علي بن أبي طلحة ، عن ابن عباس ، قوله: أن تبتغوا قال: في الشرى والبيع قوله تعالى: محصنين 5125 – حدثنا حجاج بن حمزة ، ثنا شبابة ، ثنا ورقاء ، عن ابن أبي نجيح ، عن مجاهد ، قوله: محصنين قال: متناكحين.
        5131 – حدثنا أبي، ثنا أبو صالح ، حدثني معاوية بن صالح ، عن علي بن أبي طلحة ، عن ابن عباس ، قوله: فما استمتعتم به منهن قال: والاستمتاع: هو النكاح وروي عن الحسن ، ومجاهد ، والزهري نحو ذلك.
        Bkz : (تفسير ابن أبي حاتم ) ‘’ Tefsiru İbni Ebi Hatem ‘’

        Ayrıca Taberi ile birlikte ‘’Ed Durul mensür ‘’ ve’’Tefsiru İbni Ebi Hatem‘’gibi kaynaklarda da MÜCAHİD’in Nisa-24.ayetle ilgili tefsirine yer verilmektedir.Hani Taberi’in getirdiği rivayete göre MÜCAHİD, Nisa-24.ayetin anlamını ve tefsirini bilmiyor muş?

        Demek ki,bu da uydurma bir rivayettir/söylentidir,yani Mücahid böyle bir şey söylememiş, eğer böyle bir şey söylemiş olsaydı,bu ayetle ilgili tefsiri olmazdı.
        İşte Taberi, hem böyle uydurma bir rivayeti zikretmekle,hem de MÜCAHİD’in Nisa-24. ayetiyle ilgili tefsirini kendi eserinde yazmakla bir tutarsızlık ve çelişki içine girmiştir.

        Peki böyle bir şey olabilir mi? Mücahid,hem Nisa-24.ayetin tefsirini yapacak,hem de ‘’Nisa suresinin bu ayetini (4/24) bana açıklayabilecek birisinin bulunduğunu bilsem, deveme binip ona giderdim“ Taberi, V, 7.’’ şeklinde böyle bir söz söyleyecek,bu mümkün mü? Yani bu ayetin hem tefsirini yapacak,hem de ayeti anlamadığını söyleyecek,öyle mi?

        Bu nedenle Mücahid’in hem Teberi’deki,hem de diğer tefsirlerdeki Nisa-24.ayetle ilgili tefsiri, Taberi’deki söz konusu rivayeti asılsız ve geçersiz kılmaktadır.

        Ayrıca El Kadi,Ebu Muhammed’de şöyle diyor, ‘’Böyle bir sözün İbni Abbas’a nasıl isnat edildiğine veya Mücahid böyle bir sözü söylemiş olabileceğine nasıl inanabilirim? Böyle bir şey mümkün değildir.)
        قال القاضي أبو محمد رحمه الله:
        ولا أدري كيف نسب هذا القول إلى ابن عباس؟ ولا كيف انتهى مجاهد إلى هذا القول؟.
        Bkz: (تفسير ابن عطية ) ‘’Tefsiru İbni Atıyye’’

        Yani bütün bunlar gösteriyor ki,Mücahid böyle bir söz söylememiştir,ona isnat edilen söz konusu rivayet ise,uydurmadır. Onun NİSA-24.ayetle ilgili bazı kaynaklardaki tefsiri de bunun açık bir kanıtıdır.
        İşte sadece burada değil,bir çok konuda rivayetlerdeki tutarsızlık,çelişki,rivayetlerin senedindeki kopukluk,cerh vs. yüzünden rivayetlerin çoğu sahih ve muteber değildir.
        Artık bu konuyu burada noktalıyorum,zaten zamanım da pek müsait değil.
        Saygılarımla.

      • toro dedi ki:

        Sayın muhammed,

        Değerli münazaradaşım, yazınızı ilgiyle okudum. Öncelikle bir sitemde bulunmama izin verin. Size hitaben, bana yazdığınız bir önceki yazıya karşılık iki farklı yazı yazıp yayımlamama rağmen 1.yazıyı geçip (buna vereceğiniz cevabı daha fazla önemsiyorum) 2.sine cevap vermişsiniz! Neden böyle yaptığınızı anlamış değilim! Neyse bir bildiğiniz vardır deyip son yazınıza cevap vermeya başlıyorum!

        Sevgili dostum, arapçada lezbiyen ya da sevicilik ya da erkek erkeğe ilişkiyi ifade eden homoseksüelliği ifade eden bir kelime yok mudur? Yokmudur ki benim çok sevdiğim o ‘’apaçık’’ olma iddiasına rağmen müfessirler, mealciler ve çeviriciler Nisa,15 te geçen ‘’ el FAHİŞEte’’ sözcüğünün bir kadının bedenini PARA karşılığı satması değilde başka bir kadınla ilişki kurması anlamına geldiğini ifade etmeye gerek duyuyorlar?

        ‘’fahişet’’ olunca ZİNA oluyor ama ‘’el fahişet’’ olursa ÖZEL bir zina olmalı buda olsa olsa seviciliktir demek zorunda kalıyor yani yine bir metni okuduğunuzda doğrudan anlamak yerine ‘’böyle olması gerek’’ şeklinde kendi yorumunuzu katıyorsunuz!

        Peki o zaman size yine bir soru sorayım. Madem hem Nisa 15 hemde Nisa 16’da kadın ve erkeklerin eşcinselliğinden kaynaklanan bir sorunun(!) ortaya çıkardığı durumu yargılama durumu var ve bu durumun hassasiyetine binaen kadınlar için yapılacak sevicilik ithamı için 4 şahit bulunması şart koşuluyor, bu durumda erkeklerin birbiriyle yaptıkları münasebete dikkat çekildiğini ifade ettiğiniz Nisa 16 daki durumun yargılanması için KAÇ şahide ihtiyaç var?

        Madem benim iddiamı yani aslında iki ayetin başından beri bir kadın ve bir erkek arasında vukuu bulan ilişkiye(paralı, parasız) atıfta bulunduğuna ve birbirinin devamı olduğuna dair iddiamı yanlış buluyorsunuz o halde söyleyiniz, sizin inancınızda bir kadının toplum içindeki itibarı bir erkeğin toplum içindeki itibarından dahamı ötededir ki , kadın hakkındaki sevicilik iddiasının kanıtlanması için 4 şahit istenirken erkek hakkındaki eşcinsellik iddiasının kanıtlanması için HİÇ şahit istenmiyor? Bu durumda erkeğin ‘’incinip, kınanmasını’’ sağlayacak süreç nasıl başlıyor?

        Mesela herhangi birisinin iki erkeğe eşcinselsiniz demesi o iki erkeğin eşcinsel olarak görülüp ‘’incinip, kınanmasını’’ sağlayacak süreci başlatıyormu?

        Ya da bir kadına tek başına sevici demek yeterli olmuyor ve 4 şahit gerekiyorda bir erkeğe SADECE eşcinsel demek onun toplum nezdinde eşcinsel sayılmasına yetiyormu?

        Tabiki değil, iki ayeti düzden okuduğunuz zaman, Nisa 15 te bir kadının PARA karşılığı (yani fahişeliğin özeli) bir erkekle işikiye girmesinin 4 şahitle kanıtlanması sonucu o kadının toplumdan soyutlanarak cezalandırılmasına diğerinde ise bir kadın ve bir erkeğin evlilik dışı münasebetleri sonucunda incitilip (sopa), kınanmalarına (tövbe yolu açık olmak üzere) işaret edildiği de anlaşılabilir!

        Neyse, buradan anlayacağınız üzere Nisa 15 deki para karşılığı ilişkinin parayı alan tarafı olan kadına ceza var iken parayı veren erkeğe ceza yok!

        Hani ‘’fahişet’’ olunca zinadır, ‘’el fahişet’’ olunca zinanın özel halidir dolayısıylada bu olsa olsa ‘’sevicilik’’ tir diye yorumluyorsunuz ya! Anlamış değilim, bunun para karşılığı olan ve para karşılığı olmayan olarak ayrılmış olabileceğine neden ihtimal vermiyorsunuz? Daha vahimi bu ayet neden ‘’yorumlanmaya’’ muhtaç! Tanrıdan(!) gelmiyormu? Bakın ben özellikle birşey anlamaya çalışmıyorum.Size göre herkese hitap eden ve APACIK olan bir metnin bana ulaştırılmış (bu görev kimin) halini okuduğumda anladığım şeyi söylüyorum! Herhalde benimde tanrım(!) olduğunu iddia ettiğiniz tanrı(!) ile anlaşabilmek için bir tercümana ihtiyaç duymamalıyım ki sizinkilerin inançlarıyla yıktıklarını iddia ettikleri ”Ruhban Sınıf” yeniden (bir önceki semavi dininde olan) ortaya çıkamasın!

        Bu ayetleri mealciler nezdinde incelediğimizde görüyoruz ki bir mutabakat yok! Yani emir tanrıdan(!) ama muhataplar tanrıdan olan(!) emri anlamak konusunda bir türlü mutabakata varamıyorlar!

        Sayın muhammed, bakınız bir erkek ile bir kadının ZİNA yaptığı, onlar bu fiili işlerken yakalandıklarında ortaya çıkar. Yani zina aynı zamanda onların yakalanmış olma halidir! Ama bir kadının para karşılığında ya da para karşılığı olmadan başka bir erkekle zina yaptığını söylemek ise bir İDDİA dır! İşte bu durum bir yakalanma halinin tezahürü değildir. Bu nedenle iddianın kanıtlanması ya da dikkate alınması için şahit istenmiş olabilir! Yani adamın biri gelip bir kadının zina yaptığını hemde bunu para karşılığı yaptığını iddia ediyorsa, bu zaten ‘’çirkin’’ olan (nikah dışında) bir münasebetin üstelik birde para karşılığı yapılarak ‘’daha da çirkin’’ hale geldiğinin iddia edilmesi olamazmı?

        Kısaca, bir erkek ile bir kadının evlilik dışı ilişkisi fenadır, ama bu para karşılığı yapılıyorsa ‘’daha’’ fenadır! Ya da birincisi çirkindir ikincisi ise çok çirkindir!

        ‘’1-Şimdi Nisa-15.ayette sadece kadınlardan söz ediliyor,neden onlarla bu işi yapan erkeklerden de söz edilmiyor? Kadın ve erkek birbirleriyle bu çirkin işi yapsaydılar,Nur-2.ayette olduğu gibi burada da her ikisine uygulanacak cezanın birlikte belirtilmesi gerekmez midi? Neden burada bu çirkin işi erkekle yapan kadının cezası belirtiliyor,ama onunla bu çirkin işi yapan erkeğin ki belirtilmiyor?’’ sizden alıntı

        Değerli dostum, yukarıdaki soruların muhatabının gerçekten ben olduğumu mu düşünüyorsunuz? Ya da siz okuduğunuzda tam olarak anlayamadığınız ayeti yukarıdaki sorulara istinaden mi ‘’eşcinselliğin ifadesidir’’ şeklinde meallendiriyorsunuz? Yani okuyorsunuz ve ardından okuduğunuz metne (tanrıdan gelen apaçık) soru sorup bana ilettiğiniz mealendirmeyi yapıyorsunuz! Bu durumda bu ayet tanrıdan mı (!) gelmiş oluyor yoksa meale istinaden mealciden mi?

        Sayın muhatabım, hani Nisa, 15 te o iki kişinin yaptığı eylemin sonucu olarak (incitilip, kınanma) varya muhtemelen insanlar incitilme ile kastedilenin ne olduğu konusundaki sorularının cevabını Nur’2 deki ;

        ‘’Zina eden kadın ve zina eden erkekten her birine yüzer değnek vurun.’’ Nur 2-Diyanet
        şeklindeki ifadeden aldılar!

        ‘’Yine siz,hep ’APAÇIK ‘’ kitap diye söz ediyorsunuz,
        Halbuki mellerde geçen ‘’APAÇIK ‘’ ifadesi,yerine ‘’AÇIKLAYICI KİTAP’’ demek daha doğru ve daha uygun bir mealdir.’’ sizden alıntı

        Değerli münazaradaşım, yukarıdaki yorumunuzu okuyunca tam anlamıyla dumura (tabirimi hoş görün) uğradım!

        Siz elinizdeki kitabın ‘’APAÇIK’’ ım iddiasını ‘’AÇIKLAYICI KİTAP’’ tır şeklinde meallendirdiğinizde ortaya çıkan durumun ne olacağını hiç düşündünüz mü?

        Bence ben buna dair birşey yazmıyayım, siz de iddianızın önünü arkasını yani sözün nereye gideceğini yeniden düşünün ve isterseniz ve da vakit bulabilirseniz(!)özellikle bunun üzerine münazara yapalım!

        Mücahid konusunda ki kıssayıda mealcilerin kendi aralarındaki mutabakatsızlığa örnek olarak vermek istemiştim. Ama görüyorum ki son semavi dinin ruhban sınıfının taaa sahabe döneminden bu yana üzerinde tartıştığı ve onları en çok zorlayan ayetlerin başında gelen Nisa 24 ü siz hemen çözümleyiverdiniz!

        Bu konuyuda uzatmıyorum çünkü esas konumuz bu değildi!

        ‘’Artık bu konuyu burada noktalıyorum,zaten zamanım da pek müsait değil’’ sizden alıntı

        Sevgili dostum benimde zamanım ‘’herkese’’ müsait değil! Eğer sizin değerli zamanınızı alıyorsam kusuruma bakmayın!

        Size uzun süre sonra ilk kez yazmamın (münazaranın başındaki) nedeni, bu konu içerisindeki başka bir forum üyesinin (Tengri Menem) 02/12/2015, 20:59 tarihinde ortaya yazmış olduğu bir yazıya sayfalar dolusu (8 sayfa) cevap yazdığınızı fark etmemdir! Düşündüm ki 2015 yılında ortaya yazılmış bir yazıya bile zaman ayırabiliyorsanız benimlede eski günlerin hatırına bir hasbıhal edebilirsiniz!

        Lütfedip yazdığınız cevaplar için teşekkür ederim!

      • muhammed dedi ki:

        Sayın Toro,
        Bilmukabele ben de size çok teşekkür ederim,ayrıca bu konuyu noktalıyorum demiştim, fakat aşağıya almış olduğum bu yeni sorunuz önemli olduğundan cevapsız bırakmak da istemedim,bu yüzden lütfen bağışlayın…

        Diyorsunuz ki,
        ‘’sizin inancınızda bir kadının toplum içindeki itibarı bir erkeğin toplum içindeki itibarından dahamı ötededir ki , kadın hakkındaki sevicilik iddiasının kanıtlanması için 4 şahit istenirken erkek hakkındaki eşcinsellik iddiasının kanıtlanması için HİÇ şahit istenmiyor? Bu durumda erkeğin‘’incinip,kınanmasını’’sağlayacak süreç nasıl başlıyor? ‘’(Sizden alıntı)

        Nisa-16.ayet,Nisa-15.ayete matuf olduğundan,matufun aleyh’in hükmü,matuf için de aynen geçerlidir. Yani 16.ayetin başındaki (والذان ) ‘’Vel lazani’’ üzerindek bağlaç edetı olan ( و ) ‘’Vav’’ harfı,bu ayeti önceki ayete (Nisa-15) bağlayıp,orada istenilen dört şahidi,aynen 16.ayetin hükmü içinde gerekli kılmaktadır.
        Çünkü,Atıf vâvı ma’tuf ile ma’tûfun aleyh’in aynı hükümde ortak olduğunu gösteriyor. Bu kural her dil için söz konusudur. Bu nedenle bu dört şahit erkekler içinde aynen geçerlidir.

        Peki bu tür çirkin işler için neden dört şahit gerekiyor?

        1-Bu çirkin işlerin tespiti için dört şahit gerekmeseydi,belki niceleri birbirlerine iftira ederek bazıların bu cezaya maruz kalmasına ve toplumdaki güven ortamının sarsılmasına vesile olacaktı.
        2-Dört şahidin gerekli olması nedeniyle, bu tür muhtemel iftiraların önüne de geçilmiş olunuyor.
        3- Üç kişi dahi bunu görseler,dördüncü şahit olmadığından,iftira cezasına çarpılmamak için şahitlik yapmazlar.
        4- Zaten bu tür işleri yapanların ortaya çıkarılması ve cezanın uygulanması islam inancında da pek hoş karşılanmayan ve ortaya çıkılması istenmeyen bir durumdur.
        5-Bu nedenle kur’an,bu tür suçların tespiti için aranan şartları zorlaştırmıştır. Yani üç şahit bile bu suç için yeterli bulmamıştır.

        Bir de matuf ve matufun aleyh’i için bir örnek verelim,Mesela bir yazılı kanunun metninde şöyle iki madde geçiyor,

        Madde-1: Bazı kadınların fahişelik/çirkin işi yaptığına dair dört şahidin bulunması halinde onlara şöyle bir ceza uygulanacaktır.

        Madde-2: Ve yine iki erkeğin de kendi aralarında böyle çirkin bir işi yaparlarsa,onlara da bir ceza uygulanacaktır’’ deniliyorsa, sizce burada, yani 1.maddedeki suçun ispati için gerekli olan dört şahit kendisine atıf olunan 2.Maddedeki suçun ispati için de yine aynen gerekmiş olmaz mı? Bu her dilde bir kural değil midir?
        İşte bu nedenle kadınlar için olduğu gibi erkekler için de aynen dört şahit gereklidir.

        Sağlıcakla kalın.

      • toro dedi ki:

        Sayın muhammed,

        Önceki mesajımda yazdığım gibi, benim asıl önemsediğim konu bu değildi! Canınız sağolsun, yine hiç değinmemeyi tercih etmişsiniz!

        Verdiğiniz cevaba gelince;

        Gramere atıfta bulunarak yaptığınız yorum kusura bakmayınız ki yanlış!
        Nisa 16, daki,

        ‘’Sizlerden fuhuş (zina) yapanların her ikisini de incitip kınayın.’’Nisa 16- Diyanet

        Bu cümledeki ‘’de’’ bağlacı yapılan eyleme verilecek cezanın cümlede bahsedilen ‘’iki’’ kişiye ‘’de’’ uygulanmasına işaret etmek için kullanılmış! Bunu neden kesin bir durummuş gibi söylediğime gelince;

        Takdir edersiniz ki, erkekler için eşcinsel bir ilişkiyi (size göre) ifade etmek için en az 2 (mecburen) erkeğe vurgu yapmak gerekiyor ise, yani bu ayet gerçekten erkek eşcinselliğine işaret ediyorsa, bir önceki ayette kadınlar (size göre buda seviciliğe işaret ediyor) içinde böyle bir minumum sayıyla karşılaşmalıydık! Fakat bunu göremiyoruz!

        Üstelik kadın ya da erkek olsun madem iki cinsin yaptığı şeyde onaylanmayan eşcinsel bir ilişki, bu durumda neden kadınlar eve kapatılıyorda erkekler kapatılmıyor? Erkeğin eşcinselliği kadınınkinden daha hafif bir eylemmidir sizin inancınıza göre!

        Dolayısıyla, Nisa 16 daki ‘’her ikisini’’ kavramıyla anlatılmak istenenin bir kadın ve bir erkek olduğu ifadenin hemen sonrasında gelen ‘’de’’ bağlacıylada yaptıkları eyleme verilecek ‘’incitip, kınanma’’ cezasının her ikisine de (erkeği kadından, kadını erkekten ayırmadan) uygulanması gerektiği gayet açık anlaşılıyor!

        Ayrıca, unutmayınız ki tek bir ayetten bahsetmiyoruz. 2 farklı ayet (15-16) var. Sizce bu iki ayet aynı anda mı bildirildi(!)?

        Yazacak çok da fazla sözüm var ama bende uzatmayacağım!

        Sadece benim asıl cevap beklediğim sizin ise hiç değinmediğiniz yazıma atfen diyeceğim ki, eğer herhangi bir ayet muhatapları tarafından okunduğunda tüm muhataplar aynı şeyi anlamıyorsa ve bu durum üzerine birileri çıkıp tefsir adında yapay bir yöntem icad etmek suretiyle müfessirlik diye bir meslek icra edip bu meslek üzerinden toplumda yer ve itibar kazanmaya başlıyorsa , anlaşılamayan ya da herkes tarafından aynı şekilde anlaşılmayan sözler (size göre ayet) ilahi bir varlıktan değildir!

        Bunun ötesi yoktur! Kimse kusura bakmasın, uzayın farkında olan(!) hiç bir insan, uzayı da yarattığı iddia edilen bir tanrının, okunduğunda herkes tarafından hiç bir soru işareti bırakmayacak şekilde anlaşılamayan sözlerle insanları düzene sokmaya ve bu şekilde kendinin varlığına inandırmaya çalıştığına inanmaz!

        Örnek olarak toro’ yu (beni) gösterebiliriz!

        Sevgili dostum, sizinle münazara yapmak benim için gerçekten bir zevk! Umarım arayı fazla açmazsınız!

        Biliniz ki bana hitaben, zaman harcayıp kafa yorarak yazacağınız her yorum (göremediğim durumlar müstesna) sizin harcayacağınız zamana ve emeğe saygım gereği tarafımdan yanıtlanacaktır! Hiç bir söyleyemeyeceğim durumda bile en azından bu konuda bir yorumum yok demekten imtina etmeyeceğime de emin olabilirsiniz!

      • muhammed dedi ki:

        Sayın Toro,
        Diyorsunuz ki,
        ‘’Gramere atıfta bulunarak yaptığınız yorum kusura bakmayınız ki yanlış!
        Nisa 16, daki,
        ‘’Sizlerden fuhuş (zina) yapanların her ikisini de incitip kınayın.’’Nisa 16- Diyanet
        Bu cümledeki ‘’de’’ bağlacı yapılan eyleme verilecek cezanın cümlede bahsedilen ‘’iki’’ kişiye ‘’de’’ uygulanmasına işaret etmek için kullanılmış! (sizden alıntı)

        Bakınız, Nisa-16.ayetin başında bir atıf edatı olan (و ) ‘’VAV’’ var,bi de ondan sonra gelen ( فاذوهما ) ‘’Fe azuhuma’’cümlesi üzerindeki başka bir bağlaç harfı olan (ف ) ‘’Fe ’’de vardır. Fakat meallerde sadece (فاذوهما) ‘’FE AZUHUMA’’ üzerindeki ‘’Fe‘’ bağlacının karşılığı olan ‘’de’’gösterilmiştir, ‘’VAV’’ bağlacı ise meallerde gösterilmemiştir,bu da ayrı bir hatadır.

        Ayetin Arapçasını aşağıya alıyorum.

        وَاللَّذَانَ يَأْتِيَانِهَا مِنكُمْ فَآذُوهُمَا فَإِن تَابَا وَأَصْلَحَا فَأَعْرِضُواْ عَنْهُمَا إِنَّ اللّهَ كَانَ تَوَّابًا رَّحِيمًا ﴿١٦﴾

        Bi de yukarıda gösterdiğim ayetin Arapçasını Latin harfleriyle de yazıyorum ki, burada iki tane bağlaç olan hem ‘’Ve’’,hem de ‘’Fe’’ harflerini göresiniz diye.

        ‘’Ve llezani ye’tiyaniha minküm Fe azuhuma …’’

        Burada iki bağlaç vardır.
        1-Ayetin başındaki (و ) ‘’VE’’,
        2- Cümlenin içindeki (فاذوهما ) ‘’ FE azuhuma’’ üzerindeki ‘’FE’’ harfı,yani (de) bağlacı.

        İşte o mealde gösterilen ‘’de ‘’bağlacı sadece ‘’FE’’ harfinin karşılığıdır, ‘’VAV’’ harfinin karşılığı değil.
        Ayrıca Nisa-16.ayette bulunan ( يأتيانها ) ‘’Ye’tiyaniha’’ daki ‘’ha’’ zamiri yine,Nisa-15.ayette bulunan ( الفاحشة) ‘’ erkeklere göre’’ el fahişe’’yi gösterdiğinden,bunun için orada dört şahit, gerekiyorsa,mantıken burada da dört şahit gerekir.Çünkü işlenen suç aynıdır,o zaman her iki olayın ispati için şartlar da aynıdır.Yani kadınlar bu çirkin işi yaparlarsa,dört şahit gerekecek, ama erkekler yaparsa gerekmeyecek öyle mi? Böyle bir mantık olur mu?
        Bakınız bu gösterdiğiniz mealin hatalı olduğunu bir kez daha kelime kelime göstereyim.

        (واللذان ) ‘’Ve llezani’’ Ve İki erkek,
        ( يأتيانها ) ‘’ Ye’tiyaniha’’ Onu ( o eşcinselliği) yaparlarsa,
        ( منكم ) ‘’ Sizlerden,
        ( فاذوهما ) ‘’ Fe azuhuma ‘’ İkisini de incitip kınayın…’’

        Bundan bir cümle kurduğumuzda şöyle bir meal ortaya çıkar.
        Nisa-16: Ve sizlerden iki erkek onu (o eşcinselliği) yaparlarsa,ikisini de incitip kınayın’ şeklinde olur.
        İşte bu ayette iki bağlaç edatı vardır,biri ‘’VAV’’ dır,diğeri ise ‘’ FE ‘’ harfidir,ama burada gösterdiğiniz mealde sadece ‘’FE’’harfinin karşılığı var,’’VAV’’ın karşılığı yoktur.

        Değerli dostum,
        Nisa-16.ayet sadece iki erkeğin kendi aralarında yaptıkları bu çirkin işe vurgu yapıyor,yani bu net ve açıktır. Arapça bilip te buna itirazı olan varsa bu konuyu onunla paylaşmaya hazır olduğumu bir kez daha ifade etmek istiyorum.

        NİSA-16.ayete geçen ( والذان ) ‘’ Ve llezani ‘’ eril,ismu işaret olup,kesinlikle erkekği ifade ediyor.Buna karşılık iki kadın için ( واللتان )’’Ve lletani’’ ifadesi geliyor.
        Şimdi bunların eril ve dişil çekimlerini yapalım,

        الذي – الذان – الذون ‘’ el lezi,el lezani,el lezune // yani, O erkek,O iki erkek, O erkekler.
        التي – التان – اللتي ‘’ el leti, el letani, el lati // Yani, O kadın, O iki Kadın, O kadınlar.

        İşte Nisa-15.ayette (واللتي ) ‘’vel lati ‘’ Ve kadınlar, Nisa-16.ayete de (واللذان ) ‘’ Ve iki erkek, şeklindedir.Bunun tersini hiçbir kimse söyleyemez.

        Peki Nisa-16.ayet sadece iki erkeğin yaptığı çirkin işe vurgu yapıyorsa,sizce bunun anlamı ne olabilir ?
        ——————————–
        ‘’…Üstelik kadın ya da erkek olsun madem iki cinsin yaptığı şeyde onaylanmayan eşcinsel bir ilişki, bu durumda neden kadınlar eve kapatılıyorda erkekler kapatılmıyor? Erkeğin eşcinselliği kadınınkinden daha hafif bir eylemmidir sizin inancınıza göre! (diyorsunuz)

        Bunun sebebi de şöyledir.
        İslama göre her erkek kendisinin,eşinin,çocuklarının ve bütün aile fertlerinin ve hatta muhtaç durumda olan ana ve babasının geçimlerini temin etmek, çalışıp onların maddi ve manevi tüm ihtiyaçlarını karşılamakla mükelleftir.Kadınlar için ise,bunların hiçbiri söz konusu değildir. Eğer bu çirkin işi yapan erkekler hapsedilirse, kendileri dahil bütün aile fertleri mağdur olurlar! Peki bu durumda kim bunlara bakacak? İşte bu nedenle cezaları hapis olmamıştır. (الله اعلم ) ‘’en doğrusunu Allah bilir.’’
        —————————
        Ayrıca, unutmayınız ki tek bir ayetten bahsetmiyoruz. 2 farklı ayet (15-16) var. Sizce bu iki ayet aynı anda mı bildirildi(!)? (diyorsunuz)

        Nisa- 16.ayetin başında atıf edatı olan (و ) ‘’VAV’’ bulunduğundan bu iki ayetin aynı anda indirildiği kesinlik kazanmaktadır. Yoksa aradan bir zaman geçseydi,burada atıf edatı da gelmezdi…
        Bi de bu iki ayetin eşcinsellikle ilgili olduğunu daha önce söylediklerimin dışında,‘’Fethul Kadir ve El Kurtubi ‘’gibi tefsirlerde de geçtiği gibi İbn Abbas ve En Nuhas gibi müfessirler de aynen bu şekilde söylediklerini ve El Kurtubi de bunu tercih ettiğini gösteren tefsir metinlerini de aşağıya alıyorum.

        وقيل : الآية الأولى في النساء خاصة محصنات وغير محصنات ، والثانية في الرجال خاصة ، وجاء بلفظ التثنية لبيان صنفي الرجال من أحصن ومن لم يحصن ، فعقوبة النساء الحبس وعقوبة الرجال الأذى ، واختار هذا النحاس ورواه عن ابن عباس ، ورواه القرطبي عن مجاهد وغيره واستحسنه
        Bkz: (تفسير فتح القدير ) ‘’ Tefsirü Fethul Kadir ‘’
        : واختلف العلماء في تأويل قوله تعالى : واللاتي وقوله : واللذان فقال مجاهد وغيره : الآية الأولى في النساء عامة محصنات وغير محصنات ، والآية الثانية في الرجال خاصة . وبين لفظ التثنية صنفي الرجال من أحصن ومن لم يحصن ؛ فعقوبة النساء الحبس ، وعقوبة الرجال الأذى . وهذا قول يقتضيه اللفظ ، ويستوفي نص الكلام أصناف الزناة . ويؤيده من جهة اللفظ قوله في الأولى : من نسائكم وفي الثانية منكم ؛ واختاره النحاس ورواه عن ابن عباس
        (تفسير القرطبي) Bkz: ‘’Tefsirul Kurtubi’’
        ————————–
        Ayrıca diyorsunuz ki,
        ‘’Sadece benim asıl cevap beklediğim sizin ise hiç değinmediğiniz yazıma atfen diyeceğim ki, eğer herhangi bir ayet muhatapları tarafından okunduğunda tüm muhataplar aynı şeyi anlamıyorsa ve bu durum üzerine birileri çıkıp tefsir adında yapay bir yöntem icad etmek suretiyle müfessirlik diye bir meslek icra edip bu meslek üzerinden toplumda yer ve itibar kazanmaya başlıyorsa , anlaşılamayan ya da herkes tarafından aynı şekilde anlaşılmayan sözler (size göre ayet) ilahi bir varlıktan değildir! (sizden alıntı)

        Bu tefsirlerin hiçbiri olmazsa bile ben acizane bu iki ayette de eşcinselliğe vurgu yapıldığını rahatlıkla söyleyebilirim. Peki bu tefsirler olmadan ayetler anlaşılamaz mı? Hayır,böyle bir şey yok,herkes anlayabilir,yani kur’an ne müfessirlerin,ne de başkalarının tekelindedir, öğrenmeye ve anlamaya çalışan herkes kur’an’ı anlayabilir.Yani benim için şu müfessir mi,değil mi? Fark etmez. Çünkü Kur’an bütün insanları muhatap alıyor, öyleyse kur’an dilini bilen veya bilmiyorsa bile sağlam,doğru ve düzgün tercümesi yapılmış olan herhangi bir mealden de herkes yine kur’an’ı anlayabilir.Yeter ki söz konusu meal/tercüme sağlam, doğru ve düzgün yapılmış olsun. O zaman ne müfessirlere ne de başkalarına ihtiyaç vardır.Çünkü müfessirler de yanılır ve yanlışlar yapabilirler,oysa islam inancına göre yanılmayan tek zat yalnız evreni yaratan yüce yaratıcıdır.

        Herkes her şeyi aynı şekilde niye anlamıyor?

        Kur’an’ı kerim bir matematik kitabı değildir ki 2 x 2 = 4 gibi herkes tarafından aynı şekilde anlaşılsın. Kur’an her konuda bütün insanlara mesajlar veren ilahi bir kitaptır. Onun muhatabı olan insanların akıl,düşünme,kavrama,anlama,öğrenme yetenekleri ile bilgi ve kültür düzeylerı birbirlerinden farklı olduğundan her insanın bu ilahi mesajları aynı şekilde anlamaları mümkün olmayabilir.Çünkü her insanın bu özellikleri aynı düzeyde değil. Örneğin, yüksek tahsil yapmış olanlar ile hiç okumamış veya sadece orta öğretim tahsilini yapmış olanların olaylara bakışları veya olayları anlama kabiliyetleri aynı mıdır? Hatta aynı düzeyde tahsil görmüş olanlar için bunu söyleyebilir miyiz? İşte bu durumda olan insanların da bazı ayetlerin mesajlarını aynı şekilde anlamamaları da doğaldır. Ama art niyetli olmayan ve amacı sadece gerçekleri bulmak olan, fakat buna rağmen gerçekleri bulmamış olanlar bile,kul hakları ihlali hariç din ve ibadet konusunda bunların hiçbiri sorumlu tutulmayacaklarına inanıyorum. Çünkü yüce Allah hiçbir kimseye gücünden fazla bir yük ve sorumluluk yüklemez.

        Herkesin kur’an’ı anlayabileceğini de yine bizzat kur’an söylüyor,
        Mealen,
        ‘’Şüphesiz biz Kur’anı zikir (öğüt,düşünme,anlama ve hatırlama) için çok kolay kıldık. Hiç düşünen yok mudur?” (K. Kamer (54) 17, 22, 32, 40.) gibi bu vb.nice ayetlerle sizin de tabir ettiğiniz gibi ‘’ birileri çıkıp tefsir adında yapay bir yöntem icad etmek suretiyle müfessirlik diye bir meslek icra edip bu meslek üzerinden toplumda yer ve itibar kazanmak için böyle bir çalışmaya’’asla onay verilmez ve bu durum şiddetle reddedilmektedir.
        Yine Kur’an’a göre Allah rızası için değil de,sırf toplumda yer ve itibar kazanmak için bunu yapanlar olmuşsa,Ahirette yaptıklarının hiçbir karşılığını da almayacaklar. Ama onların bunu toplumda yer ve itibar kazanmak için yaptıklarını da biz söyleyemeyiz,çünkü onları ne görmüşüz,ne de niyetlerini biliyoruz,bunu ancak yüce Allah bilir ve kıyamet günü onları niyetlerine göre sorgulayacaktır. Ama onların toplumda yer ve itibar kazanmak için tefsir yaptıklarını da düşünmemekle birlikte çok yanlışları olduğu da bir gerçektir.

        Ayrıca her insanın Kur’anı Kerimi anlayamayacağını iddiasını bizzat Kur’anı Kerim reddediyor.
        Mealen,
        “Kur’anı düşünmüyorlar mı? Yoksa akılları üzerinde kilitler mi var?” (Muhammed (47) 24) Bu hitap genel olup herkes içindir.
        Şüphesiz biz Kur’anı zikir (öğüt, düşünme,anlama ve hatırlama) için çok kolay kıldık. Hiç düşünen yok mudur?” (K. Kamer (54) 17, 22, 32, 40.) ayeti kerimesi, her halde bir hikmetten ötürü Kur’an da dört defa tekrar edilir. Bunun da umuma hitap ettiğini herkes anlıyor.
        “Bak onlara âyetleri nasıl açıklıyoruz, sonra da nasıl çevriliyorlar.” (K. Mâide (5), 75)
        Kur’an, bazı insanların kendisini anlamayacağını söylemediği,hz.peygamberden bu yönde bir şey sadır olmadığı gibi, sahabe, tabiin vs.hiçbir kimse de böyle bir şey söylememişler.
        “Arapçaya dair ilimlerin kaidelerine uygun ve usul ilmine muvafik ve mutabık olmak şartıyla” Arapça bilen herkes Kur’an’ı ilmi seviyesine göre anlayabilir.

        Meâllere gelince: Ayetlerin,”Ta ki, akledesiniz, öğrenip anlamaya çalışasınız diye kur’an’ı indirdik ‘’şeklindeki beyanatlarıyla demek ki, ilahî maksat Kur’an’ın anlaşılmasıdır. Bu da Arapça bilmeyenlere kendi dilleriyle mümkün olduğunca doğru ve düzgün anlatmakla, yani onu diğer dillere doğru ve düzgün çevirmekle olur.!!

        Ayrıca mevcut meallerde nice hatalar olduğu bir gerçektir,işte bazı ayetleri sorunlu yapanlar da bu hatalardır, aynı zamanda daha önce bir Diyanet İşleri başkanı da meallerde hatalar olduğunu itiraf etmiştir.İşte bu itiraf aşağıdadır.

        Prof. Dr. M.Sait Yazıcıoğlu da, Diyanet İşleri Başkanı iken, 8 Ocak 1989 gün ve 01/924/008 sayılı açıklamasında, (Sadece Başkanlığımızca yayınlanmış olan Kur’an-ı kerim mealinde değil, diğer meallerde de, bazı hatalar bulunmaktadır) demişti.
        xxxxxxxx

        Artık bu konuyu daha da uzatmanın bir anlamı olmadığını düşünüyor ve buna son veriyorum.
        Sevgi ve saygı ile.

      • toro dedi ki:

        Sayın muhammed,

        Ben hala sözümün arkasındayım. Yani diyorum ki tüm evreni (ben sürekli evrene bakarım, yere bakmam) yaratan tanrı benim inandığım tanrıdır(!) dedikten sonra ama onun gönderdiği kitap(!) olan,

        ‘’Kur’an’ı kerim bir matematik kitabı değildir ki 2 x 2 = 4 gibi herkes tarafından aynı şekilde anlaşılsın.’’ sizden alıntı

        diyorsunuz! Gerçekten inanılmaz! Bu durumda onun yarattığı(!) güneş, ay, yıldızlar, dünyanın içinde var olan canlı ve cansız tüm varlıklar da ‘’herkes tarafından aynı şekilde’’ anlaşılmıyor! Yani size göre tanrınızın evrende bulunan ve elinizdeki kitapta onlara atıfla ‘’görmezmisinz’’ diyerek bahsettiği her şey de ‘’herkes tarafından aynı şekilde’’ anlaşılmıyor!

        Olurmu öyle şey dediğinizi duyar gibiyim! Peki diyelim ki öyle olmasın yani ‘’herkes’’ sizin tanrınızın yarattıklarını(!) birbirinden farklı görmesin, aynı görsün! Yani ağaç görünce dağ, aslana zebra, ayın görünen yüzüne karanlık, karıncaya da tavuskuşu görüyorum demiyor olsunlar!

        Bu durumda bu ‘’herkes’’ tanrınız tarafından yaratılan(!) gözleriyle gördükleri ve tanrınız tarafından yaratılmış(!) olan herşeyi aynı görüp, algılıyor ve anlıyorda yine o tanrının kendilerine söylediklerini mi(!) ‘’herkes’’ farklı anlıyor?

        İşte sırf bu yüzden elinizdeki kitabın bir matematik kitabındaki işlemlerin sonuçlarından çok daha katı, değişmez, değiştirilemez, yanlış anlaşılmaz, anlaşılamaz olması gerekir! Yani siz olsa olsa elinizdeki kitabın bir matematik kitabından en az iki kat daha fazla ‘’herkes’’ tarafından aynı anlaşılır olduğunu iddia edebilirsiniz! Matematik kitabı gibi olmadığını yani herkes tarafından aynı şekilde anlaşılamayacağını değil!

        Ayrıca ben sizden özellikle kendi mealinizi paylaşmanızı sizinle eskiden gelen münazara deneyimlerimizden esinlenerek istiyorum! Çünkü siz bana benim iddialarımı kanıtlıyorsunuz! Bakın nasıl,

        23/09/2017, 00:02 tarihinde yazdığınız son yazıda Nisa 16 ya ait çözümlemeniz şu şekilde:

        ‘’(واللذان ) ‘’Ve llezani’’ Ve İki erkek,
        ( يأتيانها ) ‘’ Ye’tiyaniha’’ Onu ( o eşcinselliği) yaparlarsa,
        ( منكم ) ‘’ Sizlerden,
        ( فاذوهما ) ‘’ Fe azuhuma ‘’ İkisini de incitip kınayın…’’

        Bundan bir cümle kurduğumuzda şöyle bir meal ortaya çıkar.
        Nisa-16: Ve sizlerden iki erkek onu (o eşcinselliği) yaparlarsa,ikisini de incitip kınayın’ şeklinde olur.’’ sizden alıntı

        ama,

        17/09/2017, 14:56 tarihli yazınızda ayeti aşağıdaki gibi çevirmiştiniz;

        ‘’Nisa-16: (وَاللَّذَانَ يَأْتِيَانِهَا مِنكُمْ فَآذُوهُمَا )
        ‘’ وَاللَّذَانَ ‘’ O iki erkek ki,
        ‘’ يَأْتِيَانِهَا’’ikisi o iğrenç şeyi işliyorsa,
        ‘’ منكم‘’ siz erkeklerden,
        ‘’ فأذوهما‘’ O iki erkeğe eziyet ediniz.’’ Sizden alıntı

        26/08/2017, 21:19 tarihinde sayın Tengri Menem’e verdiğiniz yanıttaki mealinizde aşağıda;

        ‘’Nisa-16: İçinizden iki erkek fuhuş (eşcinselliği) yaparsa onlara da eziyet edin.Eğer bu ikisi de tövbe eder,durumlarını düzeltirlerse onlara eziyetten vazgeçin.Çünkü Allah,(herkes için )tövbeleri kabul edendir, merhamet sahibidir.’’şeklindedir.’’ sizden alıntı

        Görüyoruz ki elinizde tuttuğunuz ve tanrı sözü dediğiniz metni her okuduğunuzda kafanızda canlanan anlamın yazıya dökülen halindeki kelimeler sürekli değişiyor! Yani herkesi , diyaneti bile yanlış çeviriler yapmakla itham eden siz bile ayeti her defasında aynı kelimelerle meallendiremiyorsunuz!

        Peki sevgili dostum, sizin elinizde tuttuğunuz kitap kaç kez yazıldı? Mesela ikincisi yazılırken, birincisi herşeyin 2.ye doğru aktarıldığına delil olsun diye saklandımı? Her defasında sizin yaptığınız gibi farklı kelimeler kullanılmadığının garantisini size kim nasıl, bize de siz nasıl verebiliyorsunuz? İşte herkesi yanlış meal yapmakla eleştiren sizin durumunuzda yukarıda!

        Merakımı mazur görürseniz bir sorum daha var! Madem bahsedilen şey eşcinselliktir (fuhuş olarak geçen). O halde neden doğrudan yazmıyorda parantez içinde veriyorsunuz? Parantez kendinden önce gelen durumu açıklamak için kullanılır! Kısaca durumu parantez içindeki gibi bilin ya da anlayın demektir! Peki söz konusu elinizde bulunan ve tanrıdan geldiğini iddia ettiğiniz kitap olursa o parantezin içine, yani kendinden önce gelenin (parantezden önce) nasıl bilinmesi ya da nasıl anlaşılması gerektiğine dair bilgiyi kim koyabilir? Bu yetki müfessirlere, fıkıhçılara ya da size mi verilmiş?

        Ne olmuş, siz dahil birileri ayetleri okumuş! Bakmış ki net değiller! Sonra üzerine düşünmüşler ve demişlerki parantezden önce bahsedilen şey parantezin içinde söylediğimiz gibidir, böyle anlayın!

        Şimdi geçelim ‘’inanılmaz’’ olan diğer argümanınıza;

        ‘’Bunun sebebi de şöyledir.
        İslama göre her erkek kendisinin,eşinin,çocuklarının ve bütün aile fertlerinin ve hatta muhtaç durumda olan ana ve babasının geçimlerini temin etmek, çalışıp onların maddi ve manevi tüm ihtiyaçlarını karşılamakla mükelleftir.Kadınlar için ise,bunların hiçbiri söz konusu değildir. Eğer bu çirkin işi yapan erkekler hapsedilirse, kendileri dahil bütün aile fertleri mağdur olurlar! Peki bu durumda kim bunlara bakacak? İşte bu nedenle cezaları hapis olmamıştır.’’ Sizden alıntı

        Sevgili dostum, elinizdeki kitapta inanırlara verilen cezaların tamamında, özellikle de erkeklerle ilgili olanlarda erkeklerin,

        ‘’kendisinin,eşinin,çocuklarının ve bütün aile fertlerinin ve hatta muhtaç durumda olan ana ve babasının geçimlerini temin etmek, çalışıp onların maddi ve manevi tüm ihtiyaçlarını karşılamakla mükelleftir’’ sizden alıntı

        olması mı gözetilir? Yani erkeklere verilen her ceza yukarıdaki duruma istinaden indirimlimidir?

        Bunuda geçtim, yaptığı eyleme istinaden ‘’incitilip, kınacak olan’’ incitilme adınada 100 SOPA yiyecek erkekler nasıl çalışmaya devam edip, kendilerinin ve ailelerinin geçimlerini sağlayabiliyorlar? Siz hayatınızda hiç 100 Sopa yeyip üstüne hemen işinize dönüp çalışmaya devam edebildiniz mi? Üstelik sanırım siz 1400 sene önce insanların aylık maaş usulu çalıştığını, bir süre çalışmasa bile maaş alarak geçimlerini sağlayabildiklerini sanıyorsunuz! Bana o tarihte bu duruma düşerek (eşcinsel ilişkiye girdiği 4 şahitle herkese ilan edilerek) yapılabilecek meslekleri sayabilirseniz çok mutlu olurum.

        Eşcinsel(!) kadınlar çalışmadıkları için ‘’ölüm onları alıp götürünceye kadar’’ toplumdan izole ediliyor, erkekler ise fiili livata (neden bahsettiğim gözünüzün önüne geliyor mu?) yoluyla cinsel ilişkiye girdikleri halde sırf çalışabilsinler ve yakınları mağdur olmasın diye sokakta dolaşmaya devam edebiliyorlar!

        Hadi sizin olaya daha geniş bakmanızı sağlamaya çalışalım! 1400 sene önce mekke adı verilen şehirde yapılan üç temel meslekten biri olan ‘’kadının para karşılığı cinsel ilişkiye girmesi’’ hali o kadının sığınacak bir erkeği ya da ailesi olmaması dolayısıyla o kadının hayatta kalabilmek yani geçimini sağlamak amacıyla bedenini satmak zorunda kalması değilmidir? Hadi o kadının birde babası savaşta ölmüş çocukları olsun! Hadi bakalım siz o kadının kendisinin ve çocuklarının geçimini sağlayacak ortamı yaratmayıp onun hayatta kalmak adına vücudunu satmak zorunda kalması durumunu çözmeyin ve onu izole edip çocuklarını açlığa mahkum edin! Ama o ve çocukları mağdur olmasın ama erkeğin ailesi ve çocukları mağdur olsun!

        Öyle büyük tezat ki, inandığınız tanrı ölmemek için insan eti yemeyi bile mazur görürken, 1400 yıl önceki eril ortamda bedenini satmak zorunda kalan kadını ölüme mahkum ediyor! Ne yapacak o kadın(hayatta kalmak için fahişelik dışında bir çıkış yolu bulamayan), çöle gidip kendi kendine ölmeyimi bekleyecek?

        Biraz makul olun!

        Makul olun ve söyleyin 1400 yıl öncenin hayatta kalmanın en zor olduğu döneminde doğrudan bahsedilip kurala bağlanacak kadar yoğun yaşanan şey kadınların ve erkeklerin birbirleri arasında yaşadıkları eşcinsel ilişkimidir yoksa 1 erkeğe en az 4 kadının düşebildiği ortamda ortaya çıkan para karşılığı ilişkilermidir?

        Dostum sizce para karşılığı yapılan cinsel ilişki ile cinslerin birbirleri arasında yaşadığı eş cinsel ilişkinin şiddeti dolayısıylada tanrınız nezdindeki görüşü ve cezası aynı mı?

        Dolayısıyla erkeğin aynı eylemdeki sorumsuzluğunu dolayısıyla sizin mealinizin doğruluğunu(!) kanıtlamak adına gösterdiğiniz mazeret hiç de makul değil!

        ‘’Bi de bu iki ayetin eşcinsellikle ilgili olduğunu daha önce söylediklerimin dışında,‘’Fethul Kadir ve El Kurtubi ‘’gibi tefsirlerde de geçtiği gibi İbn Abbas ve En Nuhas gibi müfessirler de aynen bu şekilde söylediklerini ve El Kurtubi de bunu tercih ettiğini gösteren tefsir metinlerini de aşağıya alıyorum.’’ Sizden alıntı

        Sevgili dostum, sürekli söylüyorum eğer bir ayet tefsir ediliyorsa yani bir müfessirin meal ederek başkalarına açıklamasına ihtiyacı var ise, bırakın o dine sonradan giren yabancıları o dine ilk elden muhatap olanlar tarafından bile doğrudan anlaşılmamış demektir! Herkesin okuduğunda aynı şeyi anlayacağı ayetler için bu kadar müfessir bu kadar tefsir çalışmasını niye yapmış? Yukarıdaki metinde adını andıklarınız durduk yeremi ilgili ayetleri tefsir etme gereği duymuşlar? İnsanlara ‘’arı’’ denilmişte insanlar bunu ‘’su aygırı’’ olarak mı anlamışlar?

        Bakın benim yazdığım yazılar çok uzun oluyor! Niye biliyormusunuz, muhatabım benim söylediğimin tam olarak ne olduğunu anlayabilsin kısaca beni yanlış anlamasın diye yazdığım herşeyi her yönüyle açıklamaya uğraşıyorum! Ya ben tanrı olsaydım, tersini mi yapardım? Bu açıklamaları yapmasaydım da, benim ne demek istediğimi mesela sayın Tengri Menem’in meallerinden mi öğrenseydiniz?

        ‘’Kur’an’ı kerim bir matematik kitabı değildir ki 2 x 2 = 4 gibi herkes tarafından aynı şekilde anlaşılsın. Kur’an her konuda bütün insanlara mesajlar veren ilahi bir kitaptır. Onun muhatabı olan insanların akıl,düşünme,kavrama,anlama,öğrenme yetenekleri ile bilgi ve kültür düzeylerı birbirlerinden farklı olduğundan her insanın bu ilahi mesajları aynı şekilde anlamaları mümkün olmayabilir.Çünkü her insanın bu özellikleri aynı düzeyde değil. Örneğin, yüksek tahsil yapmış olanlar ile hiç okumamış veya sadece orta öğretim tahsilini yapmış olanların olaylara bakışları veya olayları anlama kabiliyetleri aynı mıdır? Hatta aynı düzeyde tahsil görmüş olanlar için bunu söyleyebilir miyiz? İşte bu durumda olan insanların da bazı ayetlerin mesajlarını aynı şekilde anlamamaları da doğaldır.’’ Sizden alıntı

        Yukarıdakileri bugün içinmi söylüyorsunuz yoksa 1400 yıl öncenin ortadoğusunda yaşayıp tanrılarının(!) ilk çağrısına muhatap olmuş dolayısıyla da bu inancı(!) geleceğe aktaracak olan insanların yaşadığı dönem için mi?

        Peki bu tanrılarının kendilerine ilettiği(!) söylemleri ‘’aynı şekilde anlayamayanlar’’, TEMEL ibadetlerini de(!) farklı şekilde mi yapıyorlar? Anlayanlar bu ibadetleri doğru, anlamayanlar ise yanlışmı yapıyorlar? Peki bir insan tanrısının kendisine ne söylediğini kendisine hitap edildiği anda anlayamıyorsa nasıl iman etmiş oluyor? Doğru anlayan ile doğru anlayamayanın iman ettiği şey aynı şey mi oluyor?

        Öyle yerlere gittiniz ki, neredeyse bir tanrının kendilerine hitap ettiği muhatapları onun sözlerini anlayabilmek için belli bir eğitim kalitesine ulaşmak zorundadır dolayısıyla bir tanrının sözlerinin anlaşılma katsayısı muhataplarının bilgi birikimi ile doğru orantılıdır! Yani tanrıları tarafından kendilerine ‘’arı’’ denlienlerin bazıları eğitimlerinden ötürü bunu arı diğerleri ise eğitimsizliklerinden ötürü ‘’su aygırı’’ olarak anlayabilir ya da hiç anlayamaz ve bu hem inanılan tanrı(!) hemde muhatap açısından ‘’doğal’’ bir durumdur!

        ‘’Herkesin kur’an’ı anlayabileceğini de yine bizzat kur’an söylüyor,
        Mealen,
        ‘’Şüphesiz biz Kur’anı zikir (öğüt,düşünme,anlama ve hatırlama) için çok kolay kıldık. Hiç düşünen yok mudur?” (K. Kamer (54) 17, 22, 32, 40.) gibi bu vb.nice ayetlerle sizin de tabir ettiğiniz gibi ‘’ birileri çıkıp tefsir adında yapay bir yöntem icad etmek suretiyle müfessirlik diye bir meslek icra edip bu meslek üzerinden toplumda yer ve itibar kazanmak için böyle bir çalışmaya’’asla onay verilmez ve bu durum şiddetle reddedilmektedir.
        Yine Kur’an’a göre Allah rızası için değil de,sırf toplumda yer ve itibar kazanmak için bunu yapanlar olmuşsa,Ahirette yaptıklarının hiçbir karşılığını da almayacaklar. Ama onların bunu toplumda yer ve itibar kazanmak için yaptıklarını da biz söyleyemeyiz,çünkü onları ne görmüşüz,ne de niyetlerini biliyoruz,bunu ancak yüce Allah bilir ve kıyamet günü onları niyetlerine göre sorgulayacaktır. Ama onların toplumda yer ve itibar kazanmak için tefsir yaptıklarını da düşünmemekle birlikte çok yanlışları olduğu da bir gerçektir.’’ Sizden alıntı

        Sevgili dostum lütfen ama, bu yaptığınız demogoji değide nedir? Hem;

        ‘’birileri çıkıp tefsir adında yapay bir yöntem icad etmek suretiyle müfessirlik diye bir meslek icra edip bu meslek üzerinden toplumda yer ve itibar kazanmak için böyle bir çalışmaya’’asla ONAY VERİLMEZ ve bu durum şiddetle REDDEDİLMEKTEDİR’’ sizden alıntı

        diyeceksiniz akabinde de,

        ‘’Yine Kur’an’a göre Allah rızası için değil de,sırf toplumda yer ve itibar kazanmak için bunu yapanlar olmuşsa,Ahirette yaptıklarının hiçbir karşılığını da almayacaklar. Ama onların bunu toplumda yer ve itibar kazanmak için yaptıklarını da biz söyleyemeyiz,çünkü onları ne görmüşüz,ne de niyetlerini biliyoruz,bunu ancak yüce Allah bilir ve kıyamet günü onları niyetlerine göre sorgulayacaktır. Ama onların toplumda yer ve itibar kazanmak için tefsir yaptıklarını da düşünmemekle birlikte çok yanlışları olduğu da bir gerçektir.’’ Sizden alıntı

        diye devam edeceksiniz.

        Madem ayettede söyleniyor ki, elinizdeki kitap anlamak adına kolay o halde bu müfessirler, fıkıhçılar ve onların çalışmaları nereden çıktı! Sizin göreviniz onların yaptıklarının öteki dünyadaki karşılığını sorgulamak mı olmalı yoksa kendi izahıyla onların varlıklarını (müfessirler) boşa çıkaran kitabın(!) izahıyla onların tamamını ve eserlerini yok saymak mı olmalıdır?

        Ne yardan geçerim ne de serden diyebilirmisiniz bana örnek verdiğiniz ayeti okuduğunuzda? Buna hakkınız var mı?

        Ayrıca şu cümlenizinde altını çizmek isterim;

        ‘’Ama onların bunu toplumda yer ve itibar kazanmak için yaptıklarını da BİZ SÖYLEYEMEYİZ,çünkü onları NE GÖRMÜŞÜZ,NE DE NİYETLERİNİ BİLİYORUZ,bunu ANCAK yüce Allah BİLİR’’ sizden alıntı

        Yukarıdaki sözlerinizin altına neler yazabileceğimi de sizin hayal gücünüze bırakıyorum. Ama gelecekteki olaki münazaralarımızda sizin önünüze getirebileciğimi de şimdiden haber vermek isterim!

        ‘’Arapça bilen herkes Kur’an’ı ilmi seviyesine göre anlayabilir.’’ Sizden alıntı

        Ne diyebilirim ki? Öteki dünyada EŞİT olarak mahkeme edileceklerine iman ettiğiniz inanırların bu dünyada tanrısının sözlerini anlama konusunda EŞİT kapasiteye sahip olmadıklarını söylemişsiniz! Eşit anlayamıyorlar (oysaki onların hepsinide aynı tanrı yaratmış(!)) ama eşit yargılanacaklar!

        ‘’Ayrıca mevcut meallerde nice hatalar olduğu bir gerçektir,işte bazı ayetleri sorunlu yapanlar da bu hatalardır, aynı zamanda daha önce bir Diyanet İşleri başkanı da meallerde hatalar olduğunu itiraf etmiştir.İşte bu itiraf aşağıdadır.
        Prof. Dr. M.Sait Yazıcıoğlu da, Diyanet İşleri Başkanı iken, 8 Ocak 1989 gün ve 01/924/008 sayılı açıklamasında, (Sadece Başkanlığımızca yayınlanmış olan Kur’an-ı kerim mealinde değil, diğer meallerde de, bazı hatalar bulunmaktadır) demişti.’’ Sizden alıntı

        Tabiki, tabiki mealler de farklılıklar veya hatalar vardır! Sevgili dostum bende bunu anlatmak için yazımın en başında sizin aynı ayeti 3 defa farklı kelimelerle meal etmenizi örnek gösterdim! İçine insan elinin girdiği bir şeyin kesinlikle doğru olduğunu iddia etmek sizin,

        ‘’Ama onların bunu toplumda yer ve itibar kazanmak için yaptıklarını da BİZ SÖYLEYEMEYİZ,çünkü onları NE GÖRMÜŞÜZ,NE DE NİYETLERİNİ BİLİYORUZ,bunu ANCAK yüce Allah BİLİR’’ sizden alıntı

        yukarıdaki söyleminizide hesaba katarak doğru olmayacaktır! Siz doğrunun ne olduğunu ANCAK kimin bilebileceğini zaten söylüyorsunuz!

        Bu münazarayı bitirmek istiyorsanız sizin isteğinize saygı duyarak icabet etmekten başka çarem yok. Canınız sağolsun, sevgili dostum!

        Bu durumda sizden,

        ‘’Mü’min kadınlara da söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar. (Yüz ve el gibi) görünen kısımlar müstesna, zînet (yer)lerini göstermesinler. Başörtülerini ta yakalarının üzerine kadar salsınlar. Zinetlerini, kocalarından, yahut babalarından, yahut, kocalarının babalarından yahut oğullarından, yahut üvey oğullarından, yahut erkek kardeşlerinden, yahut erkek kardeşlerinin oğullarından, yahut kız kardeşlerinin oğullarından, yahut müslüman kadınlardan, yahut sahip oldukları kölelerden, yahut erkekliği kalmamış hizmetçilerden, yahut da henüz kadınların mahrem yerlerine vakıf olmayan erkek çocuklardan başkalarına göstermesinler. Gizledikleri zinetler bilinsin diye ayaklarını yere vurmasınlar. Ey mü’minler, hep birlikte tövbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz!’’ Diyanet-Nur 31

        Yukarıdaki ayeti meal etmenizi ve üstüne yeni bir münazara başlatmayı teklif ediyorum! Umarım benim kendi adıma gerçekten yararlandığım yorumlarınızı benimle paylaşmaya devam edebilrsiniz!

        Saygılarımla.

      • muhammed dedi ki:

        Sayın Toro,
        Keşke zamanım müsait olsaydı da,her zaman sizinle münazarada bulunabilseydim, çünkü sizinle münazara yapmak benim için de gerçekten bir zevk!
        Diyorsunuz ki,
        ‘’ ….. Bu durumda onun yarattığı(!) güneş, ay, yıldızlar, dünyanın içinde var olan canlı ve cansız tüm varlıklar da ‘’herkes tarafından aynı şekilde’’ anlaşılmıyor!….. ‘’ (sizden alıntı)

        Eğer,maksadınız bu gök cisimlerini sadece görüp görmemek ise,verilecek cevap şöyledir.

        1-Gözle görülen güneş,ay,yıldızlar ve dünya ayrıdır,kur’an’ın verdiği mesaj ayrıdır.Güneş ay,yıldızlar ve dünya gözle görülür,yani gözü sağlam olan herkesin aynı şekilde bu gök cisimlerini görebiliyor, çünkü gözü sağlam her insanın görme yetisi aynıdır farklı değil,
        Kur’an’ın verdiği mesaj ise,gözün görme yetisiyle anlaşılamaz,gözle yorumlanamaz,o akıl ve beyin işidir,herkesin akli, beyni ve bunlara bağlı ilmi düzeyi farklı olduğundan insanlar tarafından da bazı ayetler farklı algılanabilir. Bu nedenle güneş,ay,yıldızlar ve dünya gibi gözle görülebilen bu gök cisimlerini bazı ayetlerin verdiği mesajla kıyaslamak bence mantıklı değil.Çünü,bu gök cisimleri gözle görülür ve algılanır,ama ayetlerin verdiği mesaj ise gözle değil,belki akıl, beyin,bilgi,zeka vs.ile algılanır. Bu konuda ise herkesin aynı olduğunu kimse söyleyemez.

        Yok eğer maksadınız öyle değilse,bu defa size verilecek cevap da aşağıdaki gibi olur

        Evet, bana ve birkaç milyar insana göre burada saydığınız bu gök cisimleri ve bütün evren tesadüflerle, kendi kendine var olmamıştır,bunlar madde üstü,üstün bir zeka,bir akıl,bir bilinç,bir irade ve sonsuz bir kudrete sahip yüce bir yaratıcı tarafından yaratılmıştır.Ama size göre bu gök cisimleri ve bütün evren bir yaratıcı tarafından yaratılmamıştır.Demek ki bunlar herkes tarafından aynı şekilde anlaşılmıyor! Eğer bunlara atıfla kur’an ‘’görmez misiniz’’diyerek bahsettiği her şey de ‘’herkes tarafından aynı şekilde’’anlaşılsaydı herhalde benim de,sizin de ve hatta herkesin düşünce ve inancı aynı olacaktı!
        Zaten kur’an’ın da bunlara atıfla ”görmez misiniz” demekle bizleri gözlerimizle bunlara bakmaya değil,belki beynimizle bunları düşünmeye davet ediyor.

        2-Ayrıca bir bilim adamı bile bu gök yüzündeki cisimlere bakınca onları farklı olarak değerlendirebilir,ama bilim adamı olmayan veya bunlar hakkında bilimsel bilgilere sahip olmayn biri bu cisimlere bakınca bu bilim adamının yapabileceği değerlendirmeyi yapamaz. Bu nedenle verdiğiniz örnek bence hiç makul değildir.
        Çünkü her şey bütün insanlar tarafından 2 x 2 = 4 gibi algılanmıyor..Yoksa bugün dünyada yaşayan bütün insanlar belki inanç ve düşünce bakımından aynı olacaktı.
        —————————
        ‘’…..Görüyoruz ki elinizde tuttuğunuz ve tanrı sözü dediğiniz metni her okuduğunuzda kafanızda canlanan anlamın yazıya dökülen halindeki kelimeler sürekli değişiyor! Yani herkesi , diyaneti bile yanlış çeviriler yapmakla itham eden siz bile ayeti her defasında aynı kelimelerle meallendiremiyorsunuz! ‘’ (sizden alıntı)

        Sayın dostum,
        Kelimeler ayrı ayrı yazılınca,farklı gibi görünür,ama bundan bir cümle oluşturdunuz zaman bazen zamir vb.ne ihtiyaç kalmaz,çünkü söz konusu ayrı olan zamir, bu defa yüklemle birlikte yazılır.Cümle kurulunca da bazen kurallı olur,bazen de devrik olur,bunlar farklı gibi görünse de verilen mesaj aynıdır. Ayrıca verdiğim mealde ‘’ çirkin iş,sevicilik, eşcinsellik’’ gibi ifadeler de hepsi aynıdır.Bu şekilde bunları yazmışsam ne fark eder? Zira hepsinden de maksadım eşcinselliktir, yani bunlarla meal değişmiyor, önemli olan ise ayetteki mesajın değişmemesidir,aynı mesajı vermektir.Ayrıca bir yerde ‘’ Ve iki erkek ‘’başka bir yerde de SEHVEN ‘’Ve’’yerine ‘’O‘’zamirini yazmışam yine verdiğim mealde bir değişiklik olmuş değil. Bir de 26/08/2017, 21:19 tarihinde sayın Tengri Menem’e verdiğim yanıttaki mealin başında ‘’ Ve‘’ ifadesini de belki dikkatsizlik yüzünden veya sehven ya da dalgınlıkla yazmamış olabilirim,insan halidir,ama ayetin anlamında bir değişiklik olmadığı için bir sorun yok,önemli olan da bu.
        —————————————————————
        ‘’ Bunuda geçtim, yaptığı eyleme istinaden ‘’incitilip, kınacak olan’’ incitilme adınada 100 SOPA yiyecek erkekler nasıl çalışmaya devam edip, kendilerinin ve ailelerinin geçimlerini sağlayabiliyorlar? ….‘’ (sizden alıntı)

        Bu çirkin işi yapan kişilere yüz kamçı vurulsa da iş yapamayacak duruma düşmezler. Çünkü,
        1-Bu sopa sert bir şey olmayacak,zira kur’an’ın tabiriyle ( (فَاجْلِدُوا كُلَّ وَاحِدٍ مِّنْهُمَا مِئَةَ جَلْدَةٍ ’ ‘’feclidu külle vaidin minhuma miete celdetin’’ Yani ‘’ … her birini (deriden yapılmış) yüz kamçı ile vurun …’’deniliyor,sopa veya değnekle değil. Çünkü arapça da (جلد ) ‘’Cild’’ deri demektir,başka bir şeyden yapılmış sopa veya değnekle vurmak kur’an’ın bu ifadesine aykırıdır.
        Bu nedenle meallerdeki ‘’ yüz sopa veya yüz değnek’’ şeklindeki ifadeler yanlıştır olup kur’an’a göre değil.
        2- Bu kamçı her yere vurulmaz,bunlar avuç ve ayak tabanı gibi zarasız yerlere vurulur.
        3- Bu vurulan kamçılar ne çok sert,ne de çok hafif şekilde olacak,yani vuruşlar orta şekilde olacak,bu konu ( غير مبرح ) ‘’Gayre muberrihin’’ diye şeklinde zaten açıklanmaıştır..
        4: Eğer bu ceza bu şekilde değil de,sert bir cisim ile olsa veya deriden yapılmış bir kamçıyla değilse,söz konusu cezanın bu şekildeki uygulaması kur’an’a göre değildir.
        Peki,bu şekilde yüz kamçı birine de vurulsa,çalışamayacak duruma düşer mi? Bunun çalışamaması söz konusu olur mu?
        Ayrıca Nur-31.ayetin mealine gelince daha önce sizi yazmıştım,ama benim fazla zamanım olmadığı için aynı konuya tekrar girmek istemiyorum.
        Saygılarımla.

      • muhammed dedi ki:

        ”Düzeltme ”
        ” Ayrıca Nur-31.ayetin mealine gelince daha önce SİZE yazmıştım,şeklinde olacaktır….’
        Saygılar.

      • toro dedi ki:

        Sayın muhammed,

        Sevgili dostum, sanırım bu son ama… diye diye yazmaya devam edeceksiniz! İzniniz olursa bende sizin her yazdığınıza cevap vermeye devam edeceğim.

        Benim görmek ve anlamak bağlamında yaptığım açıklama bir giriştir. Akabinde sizin aynı ayeti yorumlamak adına yazdığınız her yazıda o ayetin mealini değiştiriyor olmanıza atıfta bulundum! Bunu niyemi yaptım;

        Çünkü ben size Nisa 16 Nisa 15’in devamı değildir, 15 te sadece kadınların paralı zinasından (kendi aralarında değil) 16 da ise ikisinin birden (kadın ile erkek) birbirleriyle (para karşılığı olmayan) zinasından bahsedildiğini anlıyorum derken siz bu iddiayı reddetmek ya da çürütmek adına özelliklede,

        ‘’Nisa 16 daki ‘’her ikisini’’ kavramıyla anlatılmak istenenin bir kadın ve bir erkek olduğu ifadenin hemen sonrasında gelen ‘’de’’ bağlacıylada yaptıkları eyleme verilecek ‘’incitip, kınanma’’ cezasının her ikisine de (erkeği kadından, kadını erkekten ayırmadan) uygulanması gerektiği gayet açık anlaşılıyor!’’ benden alıntı

        yukarıdaki yorumuma cevap vermek için, hayır Nisa 16, Nisa 15’in devamıdır çünkü Nisa 16’nın başı,

        ‘’(واللذان ) ‘’Ve llezani’’ (((Ve))) İki erkek’’ sizden alıntı

        yukarıdaki gibidir ve iki ayet birbirleriyle ‘’VE’’ bağlacıyla birleştirilmiştir diyorsunuz! Yani ayeti ya kendinden öncekine bağlıyorsunuz (son mealinizde)!

        Bu durumda benim size cevap vermek adına bu ayetin daha önce yazılmış meal ve tefsirlerine hatta sizinkilerine (ayetle ilgili daha önce yaptığınız) bile yeniden bakacağımı düşünmüyor musunuz?

        Evet gerçekten sizinle münazara yapmaktan zevk alıyorum ama bu benim sizinle diyaloglarımız sırasında hayal kırıklıkları yaşamama da engel değil!

        Çünkü en, en,en, lerden bahsedip bunuda tanrınız nezdinde bir sonuca ulaştırdıktan yani bütün enlerin (eyleme dönük sıfatların, isimlerin) onun olduğunu ifade ettikten sonra yaptığımız münazaraya, hadi onuda bırakın tanrınıza karşı bile ne kadar özensiz davranabildiğinizi gördüğümde derin bir hayal kırıklığıyla donup kalıyorum!

        ‘‘Ayrıca bir yerde ‘’ Ve iki erkek ‘’başka bir yerde de SEHVEN ‘’Ve’’yerine ‘’O‘’zamirini yazmışam yine verdiğim mealde bir değişiklik olmuş değil. Bir de 26/08/2017, 21:19 tarihinde sayın Tengri Menem’e verdiğim yanıttaki mealin başında ‘’ Ve‘’ ifadesini de belki DİKKATSİZLİK yüzünden veya sehven ya da DALGINLIKLA yazmamış olabilirim,insan halidir,ama ayetin anlamında bir değişiklik olmadığı için bir sorun yok,önemli olan da bu.
        ’’ Sizden alıntı

        Tanrıdan geldiğini iddia ettiğiniz, benimde bu durumda her okunduğunda ve her okuyan tarafından aynı anlaşılmalıdır (siz 2×2=5 olur diyenlerle tartışırmısınız, peki size göre 2×2’nin 4 olmasını sağlayan, ya da sağlayabilen KUDRET kimin?) dediğim ayetin başına BAĞLAÇ olan ‘’ve’’ yi değilde ZAMİR olan ‘’o’’ yu yazıyor sonrada bana SEHVEN oldu diyorsunuz!

        Öyle kolay mı, inandığınız tanrının ayetini başka birine SEHVEN, bağlaç yerine zamir koyarak tebliğ etmek?

        Ha ben bunu kötü niyetli olarak yaptığınıza inanmıyorum! Sadece çözmeye çalışıyorsunuz! Aynı sizden önce gelenlerin (kendine müfessir ve fıkıhçı dediklerinizin) çözmeye çalıştığı gibi!

        Ama bunu yaparken 2×2 nin 4 olmasını sağlayan, sağlayabilen tanrınızın(!) bütün insanlığın geleceğini dolayısıyla kaderlerini (cennete mi gidecekler yoksa cehennememi) etkileyecek ayetlerini, bazılarının anlayabileceği, bazılarının ise anlayamayacağı şekilde dizayn ederek muhataplarına ilettiğini söylemenizin benim mantığımda bir karşılığı yok!

        Tekrar ediyorum, aynı şekilde anlayamayanlar nasıl olurda öteki tarafta aynı şekilde yargılanabilirler! Yarattıklarının(!) bazılarını, sözlerini doğrudan anlayabilir, bazılarını ise doğrudan anlayamaz şekilde yaratan kimdir (sizin iddianıza göre)? Siz buna ilahi adalet mi diyorsunuz? İngilizce bilmeyen birini yada bir türlü İngilizceyi kavrayamayan birini ingilizceyi bilen ve anlayan(!) diğerleriyle aynı sınava sokup, sonrasında ortaya çıkacak sonuca adalet, üstelikte en kutlıu olan adalet yani ilahi adalet diyebilir misiniz? Ya da onlar bu anlayamama, öğrenememe durumunu başkaları üzerinden çözsün sınava öyle girsin mi diyorsunuz?

        Sayın muhammed, cidden beni affedin, bu sizin inandığınız tanrının(!) öğütlerini anlayanları sizin tanrınız, anlamayanları ise ZEUS’mu yaratıyor? O yüzden mi o tek tanrının(!) onlardan istediği yegane şey olan onu yani o tek tanrıyı(!) anlama eylemini birbirleriyle eşit olarak icra edemiyorlar? Bütün sorun Zeus’un yarattıklarında mı?

        Ve beni dostunuz kabul ederseniz bende bunun acısını, yani bu yaklaşımınızın tanrınızın bahsettiğiniz kudretine zarar verdiğini yani onu sıradanlaştırdığını size söylemekten çekinmem!
        Sopayı ya da değneği kırbaç yapmanıza, bunun üzerinden kırbaç acısının sopa acısından daha az olduğunu (yiyenin çalışmasını engellemediği kanıtlamak adına) ispat etme çabanıza hiç değinmeyeceğim!

        Daha öncede dediğim gibi benim derdim, sizin veya başkalarının mealleri ya da tefsirleri değil! Sizin veya diğerlerinin meal ya da tefsir yapabilmeleri! Bu durumu savunurken de kendinizi sınavda en öne oturtulanlar olarak tanımlamaya evrilmeniz!

        Üstelik yaptığımız şeyde anlamsız ya da dayanaksız!

        Çünkü bu üstüne konuştuğumuz ve sizin onların okunması üzerine mealer yazdığınız tüm ayetler aslında okunmuyor (ilk indiklerinde muhatablarına ulaştırılırken) söyleniyordu! Yani ortada bir kitap yoktu! Üstelik tanrınızın peygamberi(!) olduğuna şahitlik ettiğinizin en yakın çevresinde bulunan, ayrıca damatları da olan 1.ve 2. Halife ile Zeyd Bin Sabit’in (kitabı(!) toplayan kurulun başı) bu sözleri iki kabın arasında toplarken ellerinde bir ilahi emir yada ölene kadar en yakınında oldukları peygamberlerinin bir vasiyeti olmadığına dikkat çeken sözleri 1400 yıllık tarihinizin en başına yazılmış haldeyken!

        Ben yıllardır söylüyorum, siz bizimle dayanağı olmadağı halde vücuda erdirilmiş bir kitapta yazılanlar üzerinden münazara yapıyorsunuz!

        Ve her defasında görüyoruz ki, onu anlayarak okuduğunu iddia edenler dahi her seferinde mealini farklı yazmış ya da yazabiliyorken, onu ilk defa iki kap arasında toplayan, sonra ikinci kez kap arasında toplayıp birincisini yakan ve ona kalın harf, nokta ve hareke ekleyenlerin de hata yapamaz ya da art niyetli olamaz kişiler olduklarını düşünemeyiz!

        Hele bunların aralarında yaptıkları güç (taht) savaşlarını yakın tarihimizde ve en çok bildiğimiz bir ülkede(!) vukuu bulan bir takım olaylarla paralel düşündüğümüzde, aynı inanca yürüdüğünü iddia eden tarafların sırf en önde yürüyormuş, ya da en iyi anlayıp en iyi biliyormuş gibi görünerek gücü ele geçirmek adına neleri ve nasıl kullanabildiklerine de şahit olmuşken!

        Kendinize iyi davranınız, dostum.

  664. NURİ BABA dedi ki:

    KUR’AN EMEVİ DEVLETİNİN ANAYASASIDIR..

    İslam, kur’an demek, Emevi devletinin Anayasası demektir.!??

    Başlangıçta Emevi sülalesinden gelen Osman, sonrasında Arap alfabesinde köklü değişim yaparak Emevi devlet anayasası Kur’anı yazan Abdülmelik Bin Mervan daha sonrasında ise Ebu Süfyan PİÇİ Ali Muaviye’nin ekleme ve çıkarmalar yaparak huruf-u mukatta denilen kesik harfler ile İLAHİ MUCİZE, “değişmezlik makyajı” ile şifrelediği kur’an kurulan bir devlet, imparatorluk düzeninin anayasası ve adıdır..

    Kimse kalkıp yaratıcıdan gelen bir mucizedir, kitaptır demeye kalkmasın, bu KAİNATI var eden bir üstün varlık VAR İSE Kur’anın içinde barındırdığı AKIL DIŞI metinleri, zırvalıkları, insanlığa ve en başta KENDİSİNE hakaret edici sözlerden oluşan ve sadece Arapları kapsayan, EVRENSEL ve insani yönü olmayan bir KİTAP yazmaz, göndermez..

    • toro dedi ki:

      Sayın NURİ BABA,

      Hiç şüpheniz olmasın ki, insan adı verilen hareketli maddeyi özellikle yaratan ve sonrasında onunla iletişime geçmeye çalışan ve iletişime geçtiği anlarda bu hareketli maddeye uymasını istediği kuralları ileten herhangi bir tanrı yoktur!

      Tarih boyunca adı anılan tüm tanrılar, insanların bilinmezliği biliyormuş gibi davranmak adına yarattıkları sanrılarıdır! Kendi beyinlerinin hayatta kalma, hayata tutunma adına üfürdüğü dayanaklardır. En kısaca anlatmak gerekirse, çölde susuz kalan ve öleceğini anlayan beynin hayata tutunmak adına var olmayanları varsaydığı seraplardan ibarettir.

      İnsan hem kendi adını hemde etrafındaki diğer canlı ve cansızların adını kendi koymuştur. Evrendeki varlıkları dolayısıyla dünya içinde var olan canlı ve cansız varlıkları isimlendiren tanrı ya da tanrılar yoktur, hiç olmamıştır.

      İnsanlar düyayı ve evreni en anlamadıkları zamanlarda tanrılarının kendileriyle hiç konuşmayan suretlerini yapıp onları kendi yanlarında taşıyabilecekleri metalar haline getirdiler. Sonrasında kendi yarattıkları bu tanrıların gerçek mekanına ulaşabilmek ve onları görebilmek için etraflarını ve gökyüzünü incelemeye başladılar. Komik olan şudur ki bilim dediğimiz şey tanrılara ulaşabilmek için oluşturuldu ve bilim ilerledikçe tanrıların suretlendirilemeyeceğini anlayacak akıl düzeyine ulaşan insanlık bu defa tanrılarının var saydığı (sadece bir insanın gördüğünün kendilerini yaratan tanrı olduğuna inanmak) sözleri sayfalara yazarak yanlarında taşımaya başladılar. Yani tanrıların insanların çantalarında taşınabilen, baş uçlarına asılabilen, yastık altında tutulabilen hallerini yarattılar. Şimdi de bir zamanlar tanrıların suretlerine tapanları kınıyorlar sanki şuan yapılan başka birşeymiş gibi!

      Ama bu bir tanrıya ya da güce inanma hali insan var olduğu sürece hiç değişmeyecek. Gün gelecek başkalarını yaratacak onlara tapacaklar! Bizim gibilerin her defasında ”neden” diye sormasıda bugün olduğu gibi yarın da anlamlı olmayacak. Her ne kadar ben insanların bu hayallerden kurtulmasını yani gerçeği kabul ederek önlerine bakmasını isteyen biri olsamda gözlemlerim bana diyor ki her canlı hayata tutunmak için kendi umudunu yaratır ve o canlılar umut(umudun niteliği önemli değil) olmadan yaşayamazlar!

      Şimdi gözlerimizin önüne umudu elinde olduğu halde yürüyebilen, yürüyen bir insan getirelim. Sonra bir şekilde bu insanın elinden umudu alınsın! Şimdi o insana tekrar bakalım, hala yürüyormu yoksa ani hareketlerle sağına soluna koşup sonra dönüp yine başladığı yere dönen birinimi görüyoruz!

      İşte bu minvalde sevgili büyüğüm, tanrı inancı olmasaydı bilimin yani arayışında olmayacağını ya da bugün geldiğimiz noktaya gelmek için daha uzun bir zamana ihtiyaç duymak zorunda olacağımızıda görelim. Yani sizin, bizim şuan geldiğimiz akıl düzeyine ulaşmamızı sağlayan şey o ilk defa bir tanrıya inanan insan ve onun inandığı tanrısı!

      Bu nedenle her zaman söylediğim gibi bizler diğerlerinin (hayata tutunmak için umudunu elinde taşımak zorunda olanlar) bizi kategorize ederek hayatımızı zorlaştırmalarından rahatsız olduklarımıza sesimizi yükseltirken aynı kategorileştirme argümanlarını kullanmamalıyız!
      Unutmamalıyız ki İDDİALAR iddia edildikleri anda DOĞRU sayılsalardı dünyada hiç bir olgu YANLIŞ olarak kategorize edilemezdi!

      Yani hepimizin elinde bir iddia var ama hiç birimiz diğerine kendi iddiamızın doğruluğunu kanıtlayamıyoruz, sadece tartışabiliyoruz! Bu noktada ne kadar öfke duymak zorunda bırakılsak da son ana kadar bizi onlara öfkelenmek zorunda bırakanlara kendi silahları ile yani nefretle (inandırıldıkları inancın yapmalarını emrettiği şey) karşılık vermemeliyiz! Çünkü bu durumda GEBETTO lar kazanır, hepimiz kaybederiz!

      • NURİ BABA dedi ki:

        Sevgili toro dost ;

        Yorumunu bloğuma alarak onlarca kişinin yararlanmasını istiyorum…
        Bir değil, iki kez büyük bir şehvetle okudum ve çok keyif aldım..

        Genellikle feysde bulunduğum için, orada bulunan insanların bilgi ve bilinç düzeylerinde ki zavallılık, artık bende de öfke patlamasına neden oluyor..

        Evet haklısın, hata yapıyorum ama Atatürk Cumhuriyetinde, tayyibin cumhurun başı olduğunu iddia etmesi ve ülkemin giderek katran karası kör karanlıklara sürüklenmesinde ki DİN olgusunun ilk ve en büyük etken oluşu, artık sakin olma şansımızı ortadan kaldırmaya başladı…

        Çok ilginç..Kişi, sık sık gidip geldiği için, cennet hakkında öyle derin bilgilere sahip ki, ara sokaklarından, hangi kadınların, hangi erkeklerle ve göğsü turunç bakirelerin , erkeklik organı hiç eğilmeyen erkeklerin önünde sonsuza kadar sürekli sıraya girmelerine kadar her poku biliyor ve anlatıyor……

        Tüm sinirlerimize hakim olarak ve de istem dışı kahkaha atarak diyorum ki ; “Bak arkadaşım, Sümerlilerin 2000 tanrısını teke indiren Firavun Akhenaton’un uydurduğu tanrıya seninde inanmış olmanı tartışmıyorum ama bari inandığın ilahi güce hakaret etme…Senin inandığın tanrı, 33 yaşına indirilmiş müminlere her gece bakire huriler pazarlayan eğlence merkezinin işletmecisi mi ?…Ve senin inandığın tanrı, cennetinde bal süt şarap akan ırmaklar yapıyor (Yani doping), sonra size gölgelikler sunuyor ve sizin için inşa ettiği cennet, porno stüdyolarını kıskandıracak kadar seksle doluyor öyle mi ? Ve ben bu ahlaksızlığa inanmadığım ve karşı çıktığım için sizin inandığınızı söylediğiniz tanrınızı (Pezevenk) olarak görmediğim için cehenneme, ama bu ahlaksızlıklara inanan sizler cennete öyle mi ?”…

        Sevgili dost ; daha fazla uzatıp değerli zamanınızı almak istemiyorum ama sizinle aynı ufka bakarak aynı renkleri görmenin derin keyfiyle sizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum…

      • toro dedi ki:

        Sayın NURİ BABA,

        Size cevap verebilmek adına ayırdığım zamana, bu zaman zarfında sarfettiğim emeğe ve bu emeğin artaya çıkmasını sağlayan aklıma saygı göstermeniz karşılığında yazılarımı farklı mecralarda paylaşmanızda bir sakınca yoktur. Mutlu olurum.

        Ayrıca izninizle, verdiğiniz örneğe istinaden de birşeyler karalamak istiyorum.

        Bakın dünyada hareket eden tüm varlıkların hedefi varlıklarının devamıdır. En büyük açlıklarıda budur! Bu nedenle tüm varlıklar (insan artık böyle yapmıyor) türünü en güçlü ve sağlıklı erkek ve dişinin birleşmesini sağlamaya çalışarak devam ettirmek içgüdüsüyle hareket eder. Bu maddenin enerji transferine başladığı ilk andan sonraki bölünerek (çünkü aynı yapıya yapılan sürekli bir enerji transferi en nihayetinde o yapının şişip, patlayarak hareketini kaybetmesini sağlıyordu) çoğalmayı dolayısıyla hayatta kalmayı öğrendiği ilk andan itibaren böyledir. Hareket eden tüm maddeler (bozulmadılarsa) sürekli bir üreme konsantrasyonuna sahiptirler!

        İşte kafası çalışan her GEBETTO insanlara yeni bir din dolayısıyla yeni bir tanrıdan bahsederken onların bu içgüdülerinin tatmin edilmesi gerektiğini bilir. O nedenle bu yeni din ve tanrıya çağrılanlara verilecek en büyük hediye içlerinde sürekli yenilenen üreme açlığının en azından umarak tatmin edilmesini sağlayacak vaatlerdir! Her zaman olduğu gibi baştan GEBETTO olan ve sonradan GEBETTO olan her devrin ve inancın varsıl ve güçlüleri için olay ummanında ötesinde bir hazla doğrudan gerçekleşiverir! Onların öbür dünyaya kadar beklemelerine hiç gerek olmayacaktır!

        Hatırlayınız ki bir zamanlar inandırılanların bu açlığı bizzat tapınaklarda bulundurulan ve tanrının kutsalları olarak adlandırılan kadınlar tarafından üstelikte tapınaklarda gideriliyordu! Ve bu kadınların tapınakta değilde, tapınak dışında örtünmeleri yasaktı! Yani kas gücüne sahip olması ve kullanılmaya en uygun formda bir zeka yapısına sahip olmaları dolayısıyla en önce inandırılan erkekler için kadınlara ulaşma konusunda hiç bir engel olmamalıydı! Yeter ki kendilerine inan denilen tanrıya inansınlar!

        Her devir kartlar yeniden karılır ve kurallar yeniden konulur ama sonuç hep aynıdır! Kasa düzeltiyorum, GEBETTO her zaman kazanır!

  665. nuribabablog dedi ki:

    Sevgili dost ; değerli bilgileriniz ve hoşgörünüz için çok teşekkür ederim..
    Yorum sözcüğü bana hafif geliyor..Bu anlamda köşe yazılarınızı izninizle paylaşmaya devam edeceğim…

    İçten sevgi ve saygılarımı sunuyorum…

    • toro dedi ki:

      Sayın NURİ BABA,

      Yeniden okuyunca farkettim ki derdimi anlatırken sağ elimle başımın arkasından sağ kulağımı tutmuşum. Kısacası, alıntıladığınız yazının aslının nerede ve kim tarafından yayınlandığını kaynak olarak verdiğiniz sürece yorumlarımı paylaşmanızda benim için sorun yoktur.

      Saygılar…

  666. toro dedi ki:

    Sayın muhammed,

    Anlıyorum zamanınız yok, ama ben yine de zamanınız olduğunda cevap vereceğinize güvenerek Nur, 31 ile ilgili sorumu sormak istiyorum!

    Evet ilgili ayetin mealini daha önce paylaşmıştınız ama Nisa 16’da yaşadığımız duruma istinaden en son mealinizi görüp, onun üzerinden sorumu sormak istemiştim! Bu durumda Diyanetin meali ve sizin son paylaştığınız ilgili meali (Nur 31) aşağıya alıyorum;

    ‘’Mü’min kadınlara da söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar. (Yüz ve el gibi) görünen kısımlar müstesna, zînet (yer)lerini göstermesinler. Başörtülerini ta yakalarının üzerine kadar salsınlar. Zinetlerini, kocalarından, yahut babalarından, yahut, kocalarının babalarından yahut oğullarından, yahut üvey oğullarından, yahut erkek kardeşlerinden, yahut erkek kardeşlerinin oğullarından, yahut kız kardeşlerinin oğullarından, yahut müslüman kadınlardan, yahut sahip oldukları kölelerden, yahut erkekliği kalmamış hizmetçilerden, yahut da henüz kadınların mahrem yerlerine vakıf olmayan erkek çocuklardan başkalarına göstermesinler. Gizledikleri zinetler bilinsin diye ayaklarını yere vurmasınlar. Ey mü’minler, hep birlikte tövbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz! ‘’ Nur,31-Diyanet

    ””’NUR-31.AYETİN DOĞRU MEALİ ŞÖYLEDİR:
    Nur-31: İnanan kadınlara söyle, onlar da gözlerini bakılması yasak olandan çevirsinler; iffetlerini korusunlar; (örfen ereklere) görünmesinde sakınca olmayan yerleri dışında, (erkeklere) CAZİBE VE GÜZELLİKLERİNİ açığa vurmasınlar; ve bunun için, başörtülerini yakalarının üzerine salsınlar. Cazibe ve güzelliklerini kocalarından,babalarından,
    kayınpederlerinden, oğullarından, üvey oğullarından, kardeşlerinden, erkek kardeşlerinin ya da kız kardeşlerinin oğullarından, kendi evlerindeki kadınlardan yahut yasal olarak sahip oldukları /yöneticileri oldukları hizmetçi kadın vb.kimselerden, yahut kendilerine bağlı olup cinsel isteklerden yoksun bulunan erkeklerden, ya da kadınların mahrem yerlerinin henüz farkında olmayan çocuklardan başka kimsenin önünde açığa vurmasınlar; ve (yürürken) gizli görkem ve güzelliklerini belli edecek şekilde ayaklarını yere vurmasınlar.Ve siz,ey müminler,hepiniz topluca,(kötü tutum davranışlardan) dönüp Allah’a yönelin ki kurtuluşa,esenliğe erişesiniz!’’ şeklindedir.

    Bakınız ayette ‘’ya da kadınların mahrem yerlerinin henüz farkında olmayan çocuklardan..’’ şeklindeki ifaden de anlaşılıyor ki,burdaki ZİNETTEN maksat cazipliği ifade eden mahrem yerleridir,süs takıları değil.Bu nedenle kadınlar mahrem yerleri dışında bedenlerini ve dolayısıyla zinetlerini birbirlerine gösterebilirler. İşte meal hatası yüzünden maalesef yine ayetin mesajı yanlış algılanıyor.””’ sizden alıntı

    Bu durumda yanlış anlıyorsam lütfen düzeltin,

    İnanır kadınlar ”mahrem yerlerini”,

    ”kocalarından,babalarından,kayınpederlerinden, oğullarından, üvey oğullarından, kardeşlerinden, erkek kardeşlerinin ya da kız kardeşlerinin oğullarından, kendi evlerindeki kadınlardan yahut yasal olarak sahip oldukları /yöneticileri oldukları hizmetçi kadın vb.kimselerden, yahut kendilerine bağlı olup cinsel isteklerden yoksun bulunan erkeklerden, ya da kadınların mahrem yerlerinin henüz farkında olmayan çocuklar” sizden alıntı

    dan BAŞKASI önünde, AÇIĞA VURAMAZLAR, aksi durum dinen HARAMDIR, doğru mu?

  667. muhammed dedi ki:

    Sayın Toru,
    Öncelikle meşgüliyetim yüzünden sorunuzun cevabını geç yazdığımdan dolayı özür dilerim,
    Diyorsunuz ki,
    Bu durumda yanlış anlıyorsam lütfen düzeltin,
    İnanır kadınlar ”mahrem yerlerini”,
    ”kocalarından,babalarından,kayınpederlerinden, oğullarından, üvey oğullarından, kardeşlerinden, erkek kardeşlerinin ya da kız kardeşlerinin oğullarından, kendi evlerindeki kadınlardan yahut yasal olarak sahip oldukları /yöneticileri oldukları hizmetçi kadın vb. kimselerden, yahut kendilerine bağlı olup cinsel isteklerden yoksun bulunan erkeklerden, ya da kadınların mahrem yerlerinin henüz farkında olmayan çocuklar…”
    dan BAŞKASI önünde, AÇIĞA VURAMAZLAR, aksi durum dinen HARAMDIR, doğru mu?

    Cevap: Burada kadının yakın akrabalarıyla ve aynı ortamda yaşayanlara hususi olarak vurgu yapılmıştır,çünkü bunlar çoğu zaman birbirlerini görebilirler,bu nedenle özellikle bunlar konu edinmiştir,zaten diz göbek arası hariç evlerindeki bütün kadınlara vücutlarını gösterebildikleri gibi evlerinde olmayan diğer bütün kadınlara da gösterebilirler.
    Yani burada sayılmayan ama aynı konumda olan,amcalarına,dayılarına vs. (yani nikahi kendilerine haram olan herkese) ve hemcinsleri olan diğer bütün yabancı kadınlara da diz göbek arası hariç vücutlarını göstermelerinde bir sakınca yoktur.
    Saygılar.

    • toro dedi ki:

      Sayın muhammed,

      Tabiki önce meşguliyetler.

      Konumuza dönersek, bu durumda kadınlar zinetlerini;

      ”kocalarına,babalarına,kayınpederlerine, oğullarına, üvey oğullarına, kardeşlerine, erkek kardeşlerinin ya da kız kardeşlerinin oğullarına, kendi evlerindeki kadınlara yahut yasal olarak sahip oldukları /yöneticileri oldukları hizmetçi kadın vb.kimselere, yahut kendilerine bağlı olup cinsel isteklerden yoksun bulunan erkeklere, ya da kadınların mahrem yerlerinin henüz farkında olmayan çocuklara” sizden alıntıytı

      gösterebiliyorlar mı?

      Ve ayrıca hatırlatmak isterim burada zineti görenin, zineti gösterenle evlilik yapabilitesine değil, zineti görenin durumdan etkilenebilme haline atıfta bulunuluyor! Yani görüntünğn cinsel isteği harekete getirebilme haline!

  668. cumali dedi ki:

    Çelişki mi? Kuran sonucu söyler. Araştırmayanlar veya araştırıp anlayamayanlar -ki nasiptir- çelişki der.

    • toro dedi ki:

      Yine , yeniden!

      Attığım slogan iddialarımın kanıtıdır hali!

      ”sonucu söyler” : Bunu diyebiliyor çünkü projenin sahibi o!

      ”-ki nasiptir-” : bunu diyebiliyor çünkü herkes aptaldı ben dahil bazılarımız akıllıydı kibri onu mutlu ediyor!

      Bak sevgili dostum, madem slogan atınca slogana konu olanlar anında mutlak gerçekler haline geliyor, bende slogan atıp biraz mutlak gerçek yaratayım!

      Evrenin yaratıcısı uçan mavi renkli spagetti canavarıdır! Gökyüzünün mavisi onu bilmemiz için bize verilmiş mesajdır, görmezmisiniz!

      Hadi değildir deyiniz ve olmadığını da bir zahmet kanıtlayınız!

  669. cumali dedi ki:

    14 asır önce iki denizin arasına perde çektik diyen mucizevi bir kitaptan çelişkili diye bahsetmek akla zarardır.

  670. kadir dedi ki:

    sayın toro….

    Evrenin yaratıcısı uçan mavi renkli spagetti canavarıdır! Gökyüzünün mavisi onu bilmemiz için bize verilmiş mesajdır, görmezmisiniz!

    Hadi değildir deyiniz ve olmadığını da bir zahmet kanıtlayınız!

    sizden alıntı…

    Evrenin tanrısının spagetti canavarı olması için bir sebep sonuç ilişkisi olması gerekir.. evrenin tanrısı hangi gerekçe ile spagetti canavarıdır.. bunları açıklamanız gerekir.. örneğin büyük patlama sonucu etrafa saçılan spagettiler mi olmuş, yada bizim damarlarımızda spagetti moleküllerimi dolaşıyor. yada spagettiyi kutsayıp onu yememiz mi gerekiyor..

    oysa bu kainatta allah diye inandığımız bir varlığın olması için milyonlarca sebep var.. bu sebepleride birçok kez anlattık burada.. mesela bana allah kimdir? diye sorarsanız..
    ben size kuranı kerimi tavsiye ederim..

    peki size spagetti tanrısı kimdir diye sorarsam siz bana nasıl anlatacaksınız.

    şimdi diyeceksiniz ki kuran uydurmadır. bende bir kitap uydurabilirim spagetti tanrısını kitabımda anlatabilirim..

    evet spagetti tanrısını kitabınızda anlatabilirsiz, kafanıza göre tanımlamalarda yapabilirsiniz. ama şundan emin olun kuranı kerim gibi kusursuz bir kitap yazamazsınız.

    kuranı kerim kusursuz bir kitaptır. dünyadaki hiçbir varlık veya insan böylesine kusursuz bir kitap yazamaz.

    sayıgllarımla

    • toro dedi ki:

      Sayın kadir,

      Doğrudan size yazılan bir yoruma cevap yazmaktansa başkasına hitaben yazılmış bir yoruma cevap vermenin sizin için daha kolay olduğunumu düşündünüz?

      Daha mı mutlu olup kendinizi motive etmiş oldunuz?

      Sırf bu eyleminiz bile benim sizi gayet iyi anlamamı(!), değerlendirmemi(!) ve yorumlamamı(!) sağlıyor!

      Ha tabi cevap veremediğiniz (onu atlayıp buna geçtiğinize göre) konu üzerinden sizi değerlendirecek olanın ben değil, varlığından hiç kuşku duymadığınız deneyimlere sahip olduğunuzu ima ettiğiniz halde savunacak psikoloji ve ifade yeteneğine sahip olmadığınızı gösterdiğiniz tanrınız(zeus, şiva ya da mavi renkli spagetti canavarı olmayan) olacaktır!

      Tabi ya siz inanıyorsunuz ya dolayısıyla bununda gayet idrakındasınızdır!

      • toro dedi ki:

        -düzeltme-

        Ha tabi cevap veremediğiniz (onu atlayıp buna geçtiğinize göre) konu üzerinden sizi değerlendirecek olanın ben değil, varlığından hiç kuşku duymadığınız deneyimlere sahip olduğunuzu ima ettiğiniz halde savunacak psikoloji ve ifade yeteneğine sahip olmadığınızı gösterdiğiniz tanrınız(zeus, şiva ya da mavi renkli spagetti canavarı olmayan) olduğunun da farkındasınızdır!

    • toro dedi ki:

      Sayın kadir,

      Hadi sizi cevapsız bırakmayalım!

      Sloganlar, sloganlar, sloganlar!

      Sadece sizi bağlayan ama sizin attığınızda mutlak gerçekliği ifade ettiğine inandırılıp kanıksadığınız sloganlar!

      Benden de aynısını yapmamı mı bekliyorsunuz? Yani bana lisanımı öğretirlerken ayrıca adını öğrettikleri tanrıyı(!) aynen sizin gibi görmüş ya da gördüğünü iddia edeni görmüş ya da gördüğünü iddia edene(!) inananların 1400 yıllık zincirinde bugün yer alanı görmüş gibi mi davranayım! Bu gazla inandığımı söylediğim tanrının ağzından sırf sizi yenmek için sözler söyleyeyim ya da zihninden alıntılar mı yapayım? Onun(!) adına çeviri yapıp altyazı mı yazayım?

      O şunu yapmak İSTEDİ, şöyle DÜŞÜNDÜ, amacı BUYDU, niyeti BAŞKAYDI, aslında şunu demek iSTEDİ, DİLEDİ!

      Ben bir tanrıya taptığımı iddia edip, ona tapmak zorunda olacak kadar aşağısında olduğumu söyleyip sonra, sanki onun eşitiymiş gibi onun düşündüklerini, hissettiklerini, amaçlarını, dileklerini dile getireyim öyle mi? Aynen sizin habire yaptığınız gibi! Peki kuzum ben bir tanrı gibi düşünüp, hissedebiliyorsam niye o tanrı ben ise kul oluyorum? Niye tanrı olmaya çalışmıyorum aynı sizin yaptığınız gibi?

      ‘’oysa bu kainatta allah diye inandığımız bir varlığın olması için milyonlarca sebep var.. bu sebepleride birçok kez anlattık burada.. mesela bana allah kimdir? diye sorarsanız..
      ben size kuranı kerimi tavsiye ederim.. ‘’ sizden alıntı

      Yine slogan, ‘’milyonlarca sebep var’’! Hemde anlatmışsınız, tabi siz anlattığınız için bunlar bir tanrının var olmasını sağlayan mutlak sebepler haline gelmiş! Sırf siz anlattığınız için!
      Tabi bir hinduist ya da şintoist ya da zerdüşt ya da olimpoist( aynı sizin gibi çocukluktan başlayarak kime tapacakları öğretilen diğerleri) ya da benzerlerinin de kendi inandıkları tanrının varlığı için ‘’milyonlarca sebep’’ var demeleri gibi!

      Onlara öğretilen yanlış, size öğretilen doğru! Üstelik siz bu iddiayı 1400 yıl sonra dillendirip bana AKILLLLLLL diyorsunuz! Bazende ZEKAAAAAAA! Yoksa bir tanrıya tapmak için başka birşeye ihtiyaç var diyorsunuz da ben mi yanlış anlıyorum!

      KUSURSUZ! Neden, okuyanları sizin gibi kendini tanrı zannetmeye başlayan varlıklar haline dönüştürdüğü için mi? Bende okudum ama kendimi sizin konumlandırdığınız yere konumlandıramıyorum! Sizce sizin kadar bencil olabilmek ve kendimi yüceltebilmek için ne şekilde motive olmalıyım?

      Bende insanlara aynen sizin gibi bir kitabı işaret edip (mesela Diriliş,Tolstoy), anlayamıyorsunuz, göremiyorsunuz, hissedemiyorsunuz, başka bir organınızla görün demek, baktım olmuyor (kendim gibi olmanızı sağlayamıyorum) sizi elinde boyu kadar çatal tutan görünmez bir varlık (onada inanmalıyım ki var olsun) engelliyor diyebilmek istiyorum(bazen)!

      Aynen sizin gibi kendi söylediklerime inanmak, inandıklarımı sırf ben inanıyorum diye mutlak gerçeklik ilan etmek istiyorum!

      Beni kim eğitseydi sizin gibi olabilirdim?

      Şunu iyice bir idrak etmeye çalışın! Sizin, kendinizin veya herhangi bir şeyin varoluşunu bir dizaynöre, bir başlatıcıya veya bir yaratıcıya bağlayıp olmasaydı olmazdık demeniz otomatikman onlarıda, olmasaydı olmazdım diyecekleri başka bir dizaynöre, başlatıcıya veya yaratıcıya muhtaç kılar! Bu olmasaydı, olmazdım zincirinin duracağı yer sizin keyfinize göre belirlenmez!

      Eğer bahsettiğiniz milyonlarca sebebin ana fikri ‘’gördükleriniz varsa biri onları yaptığı ya da oraya koyduğu için vardır’’ise ve sırf bunun için bir tanrıya üstelikte ailemiz hangisini öğrettiyse o tanrının var olduğuna inanacaksak, onun ya da onlarında ‘’kendileri var ise mutlaka başka bir tanrı onları yarattığı için vardır’’ a inanmaları gerekir!

      Bunun için illa AKILLLLLLL, ZEKAAAAAAA diye sloganmı atmamız lazım! Hangi tanrının mutlak gerçekliği vurgulamak için ilan ettiği sebeb kendi var oluşunu baltalar ki? Özelliklede insandan daha ZEKİ olmaları beklenirken!

      Evet bana cevap verin, var olanları ya da var oluşunu bir tanrıya dayandırıp ona tapmayan insan defolu, aptal ya da suçlu ise ….?

      • Sireltoro dedi ki:

        Kurana kusursuz diyen bir anlak bu cümleleri anlayamaz ki…

      • Sireltoro dedi ki:

        Ben cevap vereyim; var oluşunu bir neden üzerinden kotarıp bir tanrıya dayandıran ve o tanrıya tapan insan gerçek mânâda akletmiş ise ben tekim benim bir yaratıcım yok var olmak için hiç bir şeye ihtiyaç duymadım diyen tanrı da aynı ölçüde akıldan ve mantıktan uzaktır ya da bizimle yüz yıllardır eğlenen birileri vardır. Hiç bir şey kendiliğinden olmaz iddiasıyla satranç tahtasında açılışı yapan tanrı ilk hamlesinde mat olmuştur. Ve er ya da geç kederi piyonlarla aynı torbaya konmaktir. Bunu başarabilen toplumlara ne mutlu! Selam olsun aklının önündeki engelleri yıkanlara …

      • kadir dedi ki:

        sayın toro…

        “Beni kim eğitseydi sizin gibi olabilirdim?”

        demişsiniz..

        öncelikle bana yöneltmiş olduğunuz sen şöylesin, böylesin, bencilsin. vs gibi ithamlar yerine konumuza dönsek, konumuz üzerinde cevaplar versek ve alsak daha iyi ve seviyeli olur diye düşünüyorum. tolstoy veya başka bir kitabı örnek vermeniz çok yerinde olmamış. Keza siz “evrenin tanırısı olan spagetti canavarını tolstoy kendi kitabında anlattı, bende ondan öğrendim” mi demek istiyorsunuz..

        yukarıdaki sorunuza gelince beni sünni müslüman bir aile büyüttü, onlardan eğitim aldım. hristiyan bir aile olsaydı hristiyan olurdum, ateist olsaydı ateist olurdum. Kaçırdığınız bir nokta var aynı zamanda beni sünni bir aile büyüttüğü için sünni oldum ben. yani diğerlerinden bir farkı yok.. bu yazdığım toplum ve inanç gruplarının bir ortak özelliği var.. hepsinin merkezinde (sünnilikte dahil) kuranı kerim yok.. hepsi kurandan habersiz inanıyor. benim din adına gerçeklerim kuranı kerimle başladı ve hayat buldu.. eğer kuranı bilmeseydim bilemiyorum ama belki bende sizin gibi olabilirdim..

        sizi Kuranı kerim eğitseydi belki benim göremediklerimi de allahın izni ile görebilirdiniz..
        ben kuransız olsaydım sizin gibi olabilirdim…

        kuranı kerime gelince kuranı kerime inanmak veya inanmamak, insanı aptal, geri zekalı veya zeki yapmaz. bunlar farklı kavramlardır. eğer öyle olsaydı inanmayanların hepsi bilim adamı, veya tam tersi cahil olurdu

        kuranı kerim inanç ve ahlakı temel alan kavramları içerir. kurandaki en az 600 ayette geçen “hala aklınızı kullanmayacak mısınız?” sorusu sizi değil, kuranı muhattap alanları ilgilendiriyor. sizin zeka seviyenize atıf da bulunarak bilim yapamazsınız demiyor..

        kuranda müthiş bir ahenk ve düzen vardır. belirli bir kodlama sistemiyle kodlanmış bir kitaptır.. görülüyor ki ( bu tamamen benim yorumum) yüce allah “bütün insanlar ve cinler bir araya gelse bu kuranın benzerini getiremezler” ifadelerini bunun için söylediğini düşünüyorum.. hiçbir insanın bu kodlama sistemini yapması mümkün değildir.

        mesela sizin iddialarınızdan bir tanesi kuranı kerimi “muhammet kendisi yazdı uydurdu” şeklindedir. bu iddianız baştan temelsiz ve sorunludur.. nedeni ise kuranda geçen kavramlar ve anlatım ifadeleri ile günümüze kadar gelen hz. muhammedin sahih hadislerinin anlatımı ve cümle yapıları aynı değildir. eğer kuranı muhammet yazmış olsa idi. kuran cümleleride hadislerde ki cümleler gibi olurdu.. hz. muhammet arap olduğu için tipik araplar arasında konuşulan lisanı kullanmıştır hadislerinde. kuranı kerimi arap çöllerinde yaşayan kim olduğu bilinmeyen bir bedevi yazdı demeniz, muhammet yazdı demenizden daha tutarlı olurdu.. son olarak kuranda sadece 19 sistemini araştırmanızı ve bu sistemi diğer iddia ettiğiniz tolstoy veya kendi kitaplarınız üzerinde denemenizi tavsiye ederim..

        saygılarımla..

      • toro dedi ki:

        Sayın kadir,

        Bana ya da benim gibi olanlara veya kısmen benim gibi olanlara seslenirken ya da derdinizi anlatırken, kelime aralarına gizlediğiniz ya da gizlemeye çalıştığınız imaların aynısı size yöneltildiğinde verdiğiniz tepki ortada! Ki ben bu imaları bilerek ve sırf siz başkasına atfettiğiniz ithamlar size yönelseydi ne hissederdiniz anlayınız diye kurguladım! Sanırım anlamışsınız!

        Ben, aslında size hitap etmediğim ama sizin karşılık verdiğiniz yazımda (bu arada doğrudan size hitap ettiğim diğer konudaki yazım hala sizden karşılık bulamadı), özünde ‘’mesala’’ dan öteye gitmeyen ama dillendirilirken ‘’mutlaka’’ yapılan ve sanılan bir önermeye başka bir ‘’mesela’’ ile karşılık verip ona ‘’mutlaka’’ dediğim anda sizin ‘’mutlaka’’ nızla aynı yere gelirim iddiasında bulundum!

        Bu durumda benim mavi renkli spagetti canavarım siz yok ya da olamaz dediğiniz için yok oluyorsa bu sizin benim dediğiniz tanrı içinde aynı sonucu görmememizi sağlayacak pencereyi açar! Yani ne benim nede sizin söylemleriniz sadece sizi bağlayacak sonuçlar yaratmaz, yaratamaz! Ama bu konuda azami dikkat sarfetmesi gereken ben değil sizsiniz! Çünkü mutlak varlık iddiası sizin, benim değil!

        ‘’yukarıdaki sorunuza gelince beni sünni müslüman bir aile büyüttü, onlardan eğitim aldım. hristiyan bir aile olsaydı hristiyan olurdum, ateist olsaydı ateist olurdum. Kaçırdığınız bir nokta var aynı zamanda beni sünni bir aile büyüttüğü için sünni oldum ben. yani diğerlerinden bir farkı yok.. bu yazdığım toplum ve inanç gruplarının bir ortak özelliği var.. hepsinin merkezinde (sünnilikte dahil) kuranı kerim yok.. hepsi kurandan habersiz inanıyor.’’ Sizden alıntı

        İşte onca zamandır anlatmak istediğim öz yukarıda! En baştan ve size göre kaynak belirtmeden de inanmalarını sağlayalım ve nasıl inanacaklarını öğretelim! Bu öğretmenin sonucu aynı lisanlarını öğrenmelerinin sonucu gibi kalıcı tepkiler bıraksın sonrasında belki döneneler olursa bu sayı kalanların yanında göze alınabilir bir sayı olsun!

        Dostum ayrıca yaptığınız açıklama benim ‘’aslında inanmıyorlar’’ sözümünde bir nevi tasdiki olmuş! Ne demek ‘’inanç gruplarının benim inandığım kitap yok’’ ? Bir inanıra tanrısı nerede kendini gösterir (doğa demeyin, madem doğaya bakan görmesi gereken tanrıyı görebiliyor haberciler ve onların getirdikleri söylenen kitaplara ne gerek var), ailesinden herhangi birinin ağzından çıkan sözcüklerde mi?

        ‘’eğer kuranı bilmeseydim bilemiyorum ama belki bende sizin gibi olabilirdim..’’ sizden alıntı
        Dostum bende biliyorum ama ben sizin gibi olmadım… İşte bu nedenden ötürü bıkmadan soruyorum, doğru olanın sizin gibi olmak olduğuna nasıl karar verdiniz ya da doğru olanın sizin gibi olmak olduğunu nasıl iddia edebilirsiniz?

        Herhalde benimde sizin gibi aynı duyulara sahip bir insan olduğumdan kuşkunuz yok! Yine de ben baştan söyleyeyim, başka bir gezegenden gelen yabancı bir türün temsilcisi değilim! Bu durumda bir takım duyularınızın ya da hislerinizin benden farklı sonuçlara ulaşmasını doğruyu bulmak benimkini ise yanlışa düşmek olarak değerlendirmek neyin nesidir? Buna ben bencillik demeyeyim de ne diyeyim!

        ‘’kuranı kerime gelince kuranı kerime inanmak veya İNANMAMAK, insanı aptal, geri zekalı veya zeki yapmaz. bunlar farklı kavramlardır. eğer öyle olsaydı inanmayanların hepsi bilim adamı, veya tam tersi cahil olurdu’’ sizden alıntı

        Tabi ki bir şeye (her ne olursa olsun) inanmak ya da inanmamak, inananı veya inanmayanı aptal ya da gerizekalı yapmaz! Ama siz inanmayanları sırf inanmadıkları için, görememek, anlayamamak, hissedememek gibi üstelikte sizin tersini yapabildiğinizi iddia ettiğiniz sonuçlarla ‘’yargılamaya’’ başladığınız anda her ‘’ZEKİ’’ insan ne demeye çalıştığınızı gayet iyi anlar! Bu nedenle yukarıda büyük harfle yazdığım yorumunuzu münazaramız açısınıdan olumlu bir gelişme olarak görüyorum!

        Şimdi geriye dönelim, bakın ben bir tanrıdan bahsettiğimde tepkiniz ne oluyor;

        ‘’Evrenin tanrısının spagetti canavarı olması için bir sebep sonuç ilişkisi olması GEREKİR.. evrenin tanrısı HANGİ gerekçe ile spagetti canavarıdır.. bunları açıklamanız GEREKİR.. örneğin büyük patlama sonucu etrafa saçılan spagettiler mi OLMUŞ, yada bizim damarlarımızda spagetti moleküllerimi DOLAŞIYOR. yada spagettiyi kutsayıp onu yememiz mi GEREKİYOR..’’ sizden alıntı

        Bakın önünüze bir başka tanrının adını koydum ve kafanızda hemen yukarıdaki sorular canlandı! Peki bu sorular içinde hiç tanrı olmayan bir zihinde mi canlandı? Yoksa daha önceden başka bir tanrının yer yaptığı bir zihinde mi? Ne olacaktı ki, yıllar yılı öğretilen ve pekiştirilerek zihne yerleşen bir tanrı algısı başka bir tanrının adı duyulduğunda pes edecek ve yerini yeni tanrı algısına mı bırakacaktı! İnsan zihni bu kadar hızlı değişebilir mi? Dahası inandığınız tanrı algısı ya da herhangi başka bir tanrı algısı böylesi bir anlık değişime izin verir mi? Bu noktada aynen sizin gibi yetiştirilmiş yani içlerine inanmaları gereken(!) tanrı figürleri empoze edilmiş ve adlarına inandığınız tanrı tarafından(!) müşrik denilmiş olanların kendilerine söylendiği anda değişemiyor yerleşik algıdan vazgeçemiyor olmaları bir tanrı tarafından nasıl olurda hakaret konusu yapılabilir?

        İşte örnek sizsiniz! Direkt karşı çıkıyorsunuz! Ve bu karşı duruşu tanrınıza olan inancınız gereği yapıyorsunuz(!)! Peki sadece sizi yaratmayıp evrenide yarattığına inandığınız tanrı kendi yarattığı insanın zihninin nasıl işlediğini bilmiyor mu? Kodlarına dolayısıyla tepkilerine yabancı olduğu ve aslında kendisi tarafından yaratılmayan bir türü mü, bir insan kendilerine yüzyıllardır inandığınız tanrılar yalan doğru olan benimle konuştu dediğinde, inanmadıkları için kızıyor, öldürülmelerini normal kılıyor?

        Sevgili dostum, ZEKA kendini en akıllı sanmamak, kendisinden daha akıllı olabileceklerinde var olabileceğine ve bu duruma dayanmaya da hazırlıklı olabilmektir!

        Bu noktada benim gördüğümü görememiş, yani kendi yarattığı insanın kodlarından habersiz olan bir tanrının benim çocukluğumdan beri incelediğim, araştırdığım ve seyrettiğim evreni yaratan tanrı olduğuna da, sırf birileri kalbimle hissettim, gönül gözüyle gördüm, ağaca bakınca anladım diyor diye nasıl inanabilirim? Çünkü bende aynı duyu organlarına sahibim ama o uzuvlar bende aynı motivasyonları yaratmıyor?

        E bu bir sorunsa yani olması gereken olmuyorsa bunun vebali kimindir? A(!) tanrısı beni yanlış yarattığı için, bende A(!) tanrısına inanacak akli sonuçlara ulaşmamı sağlamadan beni yarattığı için yani A(!)tanrısı ile ben, ikimiz, beraberce B(!) tanrısına mı kızalım?

        Sevgili dostum, şu paylaşacağım linkte simule edilen evrende önce kendi galaksinizi, sonra güneş sisteminizi, sonrada gezegeninizi ve en nihayet kendinizi bulunuz ondan sonra bana, ben özelim, özel olmalıyım çünkü hissettim, kalbimle gördüm saloganlarıyla geliniz!

        http://www.webtekno.com/bilim-haberleri/evrenin-3-boyutlu-haritasi-uretildi-h18674.html
        https://popsci.com.tr/evrenin-en-genis-haritasindan-bir-parca/

        mesela sizin iddialarınızdan bir tanesi kuranı kerimi “muhammet kendisi yazdı uydurdu” şeklindedir. kuranı kerimi arap çöllerinde yaşayan kim olduğu bilinmeyen bir bedevi yazdı demeniz, ‘’mesela sizin iddialarınızdan bir tanesi kuranı kerimi “muhammet kendisi yazdı uydurdu” şeklindedir.’’ Sizden alıntı

        Sayın kadir, ben böyle çalışmam! Eğer böyle cümleler kurmuşsam bunun yerini açıkça göstermek ZORUNDASINIZ!

        Çok iyi biliyorsunuz ki ben elinizdeki kitabın ilk yazıldığı an (iki kab arasına) ve sonrasına daha çok odaklanırım! Hani sizin mükemmel dediğiniz, ilk nüshası yakılıp ikincisi yazılan, sonra dışarıdan gelenler tarafından okunamadığı(!) için noktalar ve harekeler eklenen ve bunlar yapılırken ortada bir tanrıyla konuşanın olmadığı kitap! Sesli harflere girmiyorum bile! İnsanlar bir tanrısal kitaba ellerinde hiç bir ilahi yönlendirme olmadan eklemeler yapabiliyorlar ama bu kitap değilde ondan öncekiler insan eliyle değiştirilmiş oluyor!

        Dedim ya, ‘’kimse yoğurdum ekşi demiyor’’!

        Son olarak ve sadece emin olmak için soruyorum siz aşağıdakilerden hangisine mükemmeldir diyorsunuz?

        1- İki kab arasına konulmamış
        2- 1.Nüsha (yakıldı) (19 sistemini(!) ihtiva ediyormuydu)
        3- 2.Nüsha
        4- İçine noktalar eklenen
        5- İçine harekeler eklenen
        6- İçine sesli harfler eklenen

        Sevgili dostum, unutmayın;

        ‘’Eğer kendilerine (başka) bir mucize gelirse mutlaka ona inanacaklarına dair en güçlü yeminleriyle Allah’a yemin ettiler. De ki: “Mucizeler ANCAK Allah katındadır. O mucizeler geldiği vakit de inanmayacaklarını siz ne bileceksiniz?”Diyanet,Enam109

        Siz zaten iman edenlerden değil misiniz, neden hala mucize veya benzeri farklılıkları aramaya, bulmaya, görmeye ve göstermeye çabalıyorsunuz?

  671. kadir dedi ki:

    sayın toro…

    belliki yazacak çok şeyiniz var fakat bu kadar uzun yazıları okumaya vaktim yok.. vakit buldukça okuyacağım. en son cümlenize istinaden şunu söyleyebilirim..

    mucize aramıyorum, delil görüyorum ben.. mucize aramak için kuran sayfalarında gezmedim.. kuran sayfalarında gezdikçe allahın delillerini gördüm.

    “Sayın kadir, ben böyle çalışmam! Eğer böyle cümleler kurmuşsam bunun yerini açıkça göstermek ZORUNDASINIZ!” sizden alıntı..

    eğer kuranı kerimi muhammed uydurdu demedim diyorsanız. size göre nerden geldiğini açıklamalısınız. Ki neye inandığınız belli olsun..

    saygılarımla.. .

    • toro dedi ki:

      Sayın kadir,

      ”eğer kuranı kerimi muhammed uydurdu demedim diyorsanız. size göre nerden geldiğini açıklamalısınız. Ki neye inandığınız belli olsun.. ”sizden alıntı

      Öncelikle, ben eğer önceki yazınızda belirttiğiniz cümleleri yine belirttiğiniz gibi yazdıysam, onları yazdığım yerden bulup, tırnak içine koyup tarihini ve konu başlığınıda belirtmekle yükümlüsünüz! Bunu yapamıyorsunuz neden yapamadığınızı içinde ”ahlak” kelimesi geçen bir cümleyle açıklamanızı beklerim! Dolayısıyla bende görebileyim, bir tanrıya inanıyor olmak size ne kazandırmış!

      Ortada bir itham var ve ben gösterin diyorum, akabinde gelen yanıt;

      ”EĞER kuranı kerimi muhammed uydurdu demedim DİYORSANIZ. size göre nerden geldiğini AÇIKLAMALISINIZ. Ki neye inandığınız belli olsun.. ” sizden alıntı

      Aynı sizin inandığınız tanrının varlığını iddia etmeniz gibi! Siz VAR deyip çekiliyor benden VAR OLMADIĞINI ispatlamamı bekliyorsunuz!

      Siz elinizde tuttuğunuz ve ilk nüshası yakılıp ikincisi yazılan, içine sonradan gelenler okuyabilsin diye hareke, nokta ve sesli harf konulan ve bu yapılanlar sırasında yanında onu tanrısından(!) alıp insanlara ilettiğini iddia ettiğiniz figür olmayan ama mükemmel olan bir kitabın içinde yazanların, bir tanrının insanlara hitabı olduğunu benim itiraz edemeyeceğim şekilde kanıtladınız da, benim bundan haberim mi olmadı?

      Bu durumda sizde mavi renkli spagetti canavarının hadi daha bilindik ve inanırı çok olan Zeus’un var değil, yok olduğunu kanıtlayın! Ama durun siz ‘’yok’’ diyerek yokluklarını kanıtlamıştınız değil mi? Bende sizin ki için ‘’yok’’ deyip, kanıtlayayım mı yokluğunu?

      İlahi,
      Komedya!

      • NURİ BABA dedi ki:

        Saygıdeğer dost…Sizden öyle derin ve anlayabileceğim bilgiler edindim ki ; bu güne değin öğrendiklerimin çok hafif kaldığını gördüm…

        Sizi en içten sevgi ve saygılarımla selamlıyorum…

      • toro dedi ki:

        Sayın NURİ BABA,

        Selamınızı aldım, teşekkür ederim. Umarım görüşmeyeli afiyettesinizdir.

  672. toro dedi ki:

    Sayın Sireltoro,

    Geçmiş olsun…

  673. Sireltoro dedi ki:

    Sayın Toro ;

    Sağolun teşekkür ederim.

    • toro dedi ki:

      Sayın Sireltoro,

      bkz: toro in the earth

      • sireltoro dedi ki:

        Sayın Toro

        An itibariyle girdilerinizi okuyorum. Öncelikle hoş geldiniz fakat diyeceğim o ki maalesef site yönetimi girdilerin içeriğinin ya da sözlüğe kattığı şeylerin kalitesiyle doluluğuyla pek ilgilenmiyor. Bu nedenle çaylak şeklinde girilen sözlükte donanımsal olarak üst düzey girdilerin sahibi arkadaşlar belkide iki üç yıl boyunca yazar olmayı bekleyebiliyor. Eh tarifini ettiğim arkadaşların başında da siz geliyorsunuz. Bu belki sizin için önem arz etmiyor ama keşke bir an önce yazar olsanız. Bunu çok istediğimin altını çizeyim. Sonrasında ise naçizane şunu söyleyebilirim girdilerinizde imla ve noktalamaya azami seviyede dikkat edin, bu moderatör arkadaşlarca önemli bir hususmuş! Tekrar hoş geldiniz ben hep keyif alarak okuduğum yazılarınızı okumaya devam edeyim. Ha bu arada sidon adlı arkadaş özelden ekşide bana bir kaç defa yazdı ona başlık açarak tartışma teklifinde bulundum fakat ısrarla uluorta tartışmayacağını beyan etti. 🙂

      • toro dedi ki:

        Sayın Sireltoro,

        Haklısınız benim için o kadar da önemli değil! Sadece ismini daha önce de zikrettiğiniz arkadaş ile münazara yapabilmek için üye oldum! Yazarlığın çok da peşinden koşacak değilim, belli bir zaman sonra tamamen iptal edip çıkacağım! Başkaların şablonlarına biat edecek birisi olmadığımı biliyorsunuz!

        Burası da artık çok tenhalaştı, belki de benim ayrılma zamanım da gelmiştir.

        Neyse adını andığınız yazara gelirsek, zayıf ama çok güçlüymüş gibi duruyor platformda! Çünkü karşısında yazanlar onun kendi içinde yaşadığı ikilemlerin ya da çıkmazların farkında değil! Sadece karşı argüman geliştirmeye uğraşıyorlar! Ona hitaben yazdığım son yazıyı gördüyseniz, ona kimsenin birşey yapmasına gerekyok, o zaten kendi kendine yapıyor! Doğru imlayla yazılan yazılar sırf imlaları doğru diye doğru olmazlar(platformun takıntıları)!

        Yazar yapılırsam (benim hedeflediğim zaman dilimi içinde olma ihtimali pek yok aslında) bunu göreceksiniz!

      • toro dedi ki:

        Sayın sireltoro,

        Bende sizin(!) girdilerinizi okuyorum!

      • sireltoro dedi ki:

        Sayın Toro:

        Selamlar, kuranla alakalı 19 mucizesi hakkında araştırma yaptınız mı ? Konuyla ilgili ne düşünüyorsunuz ?

      • toro dedi ki:

        Sayın Sireltoro,

        Bahsettiğiniz konu ile alakalı özel ve detaylı bir araştırma yapmış değilim! Benim düşünme ve yazma tepkilerim spontan gelişiyor!

        Kaynağını ya da kendisini herhangi bir kutsallık ya da olağanüstülük örgüsüne oturtmama mantığımın izin vermediği bir kitap için böyle çalışmaların yapılmasını da anlayıp, anlatabilmem mümkün değil!

        Zaten ben olduğuna ikna edilemiyorsam, yani benim için bahsedilen şey bir olağanüstülük yani bir mucize algısı yaratmıyor ya da yaratamıyorsa bahsedilenler kutsal sıfatı yüklenecek mucizeler değildir!

        Her zaman dediğim gibi, her bir insan neyi nasıl görüyor ve nasıl anlıyorsa, gördüğü ve anladığı şey onun gördüğü ve anladığı şeydir yani onun gördüğü ve anladığı gibidir!

        Yani biri mucize diyorsa mucizedir, diğeri mucize değil diyorsa mucize değildir!

      • Sireltoro dedi ki:

        Pekala Sayın Toro.

      • toro dedi ki:

        Sayın Sireltoro,

        Malum sitedeki yazılarımın bazılarını favorilediğinizi görüyorum, teşekkür ederim. Ama sizden ricam favorilerinizi geri almanız. İlerde bir gün herhangi birinin sırf takma isimlerimizin benzerliği yüzünden bunlara takılmasını ve bu yüzden durumu açıklamaya çalışmak zorunda kalmayı istemem!

        Zira benim için dürüst ve güvenilir olmak öncelikli hedeftir!

      • Sireltoro dedi ki:

        Sayın Toro

        Ben beğendiğimin yanı sıra yazar yapılma sürecinizin hızlanması için de girdilerinizi favlıyordum. Çaylak konumunda olan arkadaşların girdilerine yönelik yazar ilgisi süreci hızlandırabiliyor.

    • Sireltoro dedi ki:

      Sayın Toro:

      Ortada dürüstlüğe şerh düşürecek bir durum olmadığını düşünüyorum ama yine de isteğinizi memnuniyetle yerine getireceğim.

      • toro dedi ki:

        Sayın Sireltoro,

        Bir şeyleri anlamaya çalışıyorum, bu konuda bana yardımcı olursanız sevinirim!

        Aşağıdakiler 2015 yılının Şubat ayında birbirimize yazdığımız son satırlar!

        ”Sizin için bundan sonraki hayatınızda umutlarınız gerçeklemesini dilerim!”
        17/02/2015, 15:07

        ”Ha bu arada bu dünyada istediğiniz şekilde top çevirebileceğiniz hiç bir yer yoktur boşuna heveslenmeyin.Bu yazıma vereceğiniz herhangi bir cevap en hafif tabiriyle YÜZSÜZLÜKTÜR !!!” alıntıdır
        17/02/2015, 15:54

        Muhtemelen hatırlıyorsunuzdur!

        Sonrasında 09/01/2016, 00:47 tarihinde bana hitaben yazdığınız yazıya kadar herhangi bir irtibatımız da yok!

        Ama siz irtibatın kopuk olduğu o dönemde gidip benim takma ismimim başına SİR (İngiliz soyluluk unvanı) koyarak başka bir siteye üye oluyorsunuz! Bendeki toro, sizdeki de sir-el-toro oluveriyor!

        Orada tam üye olma tarihiniz ise 13.05.2017!

        Ve o tarihten itibaren benim sizin tarafınızdan SİR olarak yukseltilmiş(!) ya da dönüştürülmüş takma ismin altında ve bana söylemeden, onayımı istemeyi düşünmeden -ki 2016’nın ocağında bana hitaben yazılar yazmışsınız- burada yazmış olduğum yazıları bazen virgülüne dokunmadan bazende hafif değiştirerek yayınlamaya başlamışsınız!

        Ta ki bunu ben şans eseri fark edene kadar!

        Şimdi bana açık yüreklilikle söylemenizi istiyorum, münakaşa ederek irtibatı sonlandırdığınız birinin takma ismini kısmen kullanarak oraya üye olmanızı sağlayan sonrasında ona hiç sormadan yazılarını oraya spolier vermeden taşımanızı sağlayan motivasyonun kaynağı neydi?

        Neden kendinize ait olan ve üye olduğunuz sitede henüz kullanılmıyor olan Bi yabancı rumuzunu değilde, size hayıtınızda başarılar dileyip irtibatı kesen kişinin rumuzunu başına sir-el ekleyerek kullanmak istediniz?

        Üyesi olduğunuz sırada o platformda ”toro” rumuzu kullanılmıyor olsaydı doğrudan toro olarak mı kopyalayıp paylaşacaktınız yazılarımı?

        Üstelik burada benimle yazışırken hala asıl rumuzunuzu değilde onu kullanmaya devam ediyorsunuz!

        Sizce bu yaklaşımınız sizin yazılarınızı sansürleyen ya da engelleyen sitenin moderatörlerine yaptığınız veryansınların arkasını dolduruyor mu?

        Ya da sizin orada moderasyon tarafından size yapılana karşı hissettiğiniz şeyler benim şuan hissettiklerimden daha mı özel ve asil?

        Bu durumu 13/12/2015’ten , ben farkedip 22/06/2017’de buraya yazana kadar telafi etmek adına yeterince zamanınız yok muydu?

      • Sireltoro dedi ki:

        Sayın Toro;

        Siz özel bor donanımla sarılmış bir insansınız. Yazılarınıza olan hayranlığım ve sizinle fikir alış verişinde bulunma arzum anlattığınız şeye sebep oldu. Zaten sildim sonrasında spoilerle verdim bir kaç yazınızı. Ama bazen bir konuyla ilgili yazınca direk ezberimde kalan cümleleriniz dökülüyor o şekilde ifade ediyorum kendimi bir nevi etkilenme hatta bunun adına siz bir tanımla aciklik getirmiştiniz. Herneyse malum siteyi kapatıyorum sürekli. Artık sizden eser olmayacak yazılarımda ama inanın bazen elimde olmadan yaptığım dini tartışmalar ve sizin yazılarınızın verdiği feyzle size çok benzer yazılar çıkıyor bunun için özür dilerim. Yüzsüzlük meselesine gelince evet o kavgada en ilkel insan güdüsüyle hareket edip öyle bir cümle kurdum sonunda size yazarak yüzsüzlük ettim. Asıl yüzsüz senmissin diyebilirsiniz. Dediğim gibi benimkisi şaşırtıcı şekilde donanımlı ve anlatım tekniği çok yüksek bir insanla dost olmak istemenin tezahürü olan yanlışlardı. Bunların kimisi nezdimde yüzsüzlük kimisi de dürüstlükten uzak olmak şeklinde tezahür etmiştir bunun farkındayım. Tekrar kusura bakmayın. Artık kendimce yazacağım. Ama tarz benzerliği olursa yapacağım bişey yok. Incelersiniz ve zaten siz anlarsınız. Bir daha benimle ilgili herhangi bir şey yazmak zorunda kalmayacaksınız hoşçakalın.

      • Sireltoro dedi ki:

        Sayın Toro

        Unutmadan ilgili platformda yazar olduktan sonra nick değiştirilmiyor. Bir diğer husus toro nickinden haberim yoktu. Diğer bir husus sireltoro sir yani soyluluk ve el kalıplarının birleşmesi değildir öyle bir tahayyülle olusturmadim. Zaten o mecrayı takip ettiğinizi hatta yazdığınızı düşünüp o yüzden alakasız eklemelerle beni farketmenizi sağlamak istedim. Bir çıkarım yok sizin orda yazar olmanızı çok istememden de anlarsınız. Bilsem ki kabul edeceksiniz hesabımı şifresiyle birlikte size verebilirim.

      • toro dedi ki:

        Sayın Sireltoro,

        Son yazdığınız yazının yazılmasına vesile olan bana ait son yazının yazılma sebebi, benim bir önceki yazımdaki son cümleme hitaben yazdığınız ‘’Ortada dürüstlüğe şerh düşürecek bir durum olmadığını düşünüyorum’’ şeklindeki yorumunuzdur!

        Sadece benim kendi bakış açımın çerçevesini tam anlamıyla bilmenizi istedim! Ben bir eyleme girişirken, bir yorum yaparken ya da bir münazarada muhatabıma hitap ederken işin sonunun nereye gideceğini ve işin gittiği yerde benim ne duruma düşeceğimi ya da ne durumda olacağımı da hesap etmeye çalışırım ! Bu nedenle ilerde içinde olabileceğim herhangi bir tartışmada enerjimi bu benzerliği açıklamaya çalışarak harcama ve durumun benim yorumlarımın önüne geçmesi ihtimalini şimdiden bertaraf etmek üzere favorilerinizi geri çekmenizi istedim! Bunu öncelikle açıklamış olayım!

        Sonrasında benim dikkatimi çekmek ya da bana geçmişteki münakaşamıza istinaden duymuş olabileceğiniz öfke ile bir şekilde mukabele etme niyetiyle (öyledir demiyorum ama bu benim durduğum yerden bakıldığında düşünülmeyek bir ihtimal değildir) ilgili mecrada kısmen benim rumuzumla aldığınız üyelik ve sonrasında bu üyeliğin altında bana ait yorumları kullanmanız bir vaka, bunları yaparken bana tekrar yazıp irtibata geçmiş olmanız ve benim de buna eskinin kırgınlığını bahane etmeden karşılık vermeme rağmen bana bu durumla ilgili bilgi verip, izin istememeniz en azından ‘’sizde orada mısınız’’ diye sormamanız ve sadece oradaysam dikkatimi çekmeye çalışmanız ise başka bir vakadır!

        Bu noktada benim yerimde siz olsaydınız karşınızdakine, ya ben durumu hiç farketmeseydim diye sormaz mıydınız?

        Bu süreçte yanlışlarınız olduğunu kabul etmenizi önemsemiyor değilim ama bu sohbeti şuan yapıyor olmamızın ve sizin süreçteki hatalarınızı kabul ediyor olmanızın sebebi, benim bu durumu farketmem olmamalıydı!

        Daha önce size hitaben yapmış olduğum (münakaşamız önceki süreçte) olumlamaların ışığında bu olanı size bir türlü yakıştıramıyor olmamdır bu duruma aralıklarla tepki veriyor olmam!

        ‘’Bilsem ki kabul edeceksiniz’’ sizden alıntı

        Biliyorsunuz ki kabul etmem! Ayrıca 13.12.2015’te de bilmeliydiniz ki doğru olmaz!

        Olan olmuştur! Umarım ki bu münazara, konuyla alakalı olarak aramızda konuşulmamış hiçbir şeyin kalmaması açısından verimli olmuştur!

      • Sireltoro dedi ki:

        Sayın Toro

        Dürüstlüğe şerh düşürecek bir durum olmadığını düşünmekle….. şeklinde ki ifadem girdilerinize yaptığım favoriler icindi genel durum icin kullanmadim. ben başka mecrada tanıyıp bir şekilde etkilendiğim insanın girdilerini favlayarak namertlik yapmadım(dürüstlüğun tersi namertlikse).

        Nasıl kanıtlayım bilmiyorum size soracaktım. Bu ikrar yeterli mi onu da bilmiyorum. O mecrada olup olmadığınızı soracaktım. Zaten neden yaptığımı yeterince açıkladım.

        Düşündüğünüz ihtimal kesinlikle yok. Sizden intikam almak ya da münakaşanın rövanşı için birşeylere girişmek falan bunlari kesin olarak aklınızdan çıkarın. Yok böyle birşey yok. Sizin o mecrada yazmanızı en çok isteyen benim.

        Tamam oldu bitti tüm hayatım boyunca olduğu gibi bunu da elime yüzüme bulaştırdım. O mecrayı kapattım acmamayi düşünüyorum. Açarsam da sizin sayfanıza dahi girmeyeceğim. Yazarsam da girerseniz görürsünüz. Ben artık yokum tekrar hoşçakalın.

      • Sireltoro dedi ki:

        Sayın Toro

        Son yazımı öfkeyle yazmadım. Şimdi baktım da öyle gibi duruyor. Jest ve mimikler olmadığı için. Dediğim gibi artık içiniz rahat olsun. Birbirine benzeyen nicklerle dolu o site. Zaten karşılıklı cevapların verildiği bir tartışma sitesi değil. Özelden mesaj yoluyla bol bol tartışırsınız. Sanırım benim reel hayata dönmem gerekiyor. Kendinize iyi bakın.

      • toro dedi ki:

        Sayın Sireltoro,

        ”Tamam oldu bitti tüm hayatım boyunca olduğu gibi bunu da elime yüzüme bulaştırdım.” sizden alıntı

        Her yanlışınınızda yukarıdaki cümle ve benzerlerini kurmayın! Bende genç oldum, bende yanlışlar yaptım ve sizin yukarıdaki cümlelerinize benzer cümleler kurdum! Ben sizden sadece biraz sakin olmanızı, düşünmenizi (ki bunu gayet güzel yapabiliyorsunuz) aceleci ve önyargılı olmamanızı istiyorum. Sanırım bu tavsiyeyi 2015 yılında yine almıştınız benden!

        Benim yerimde başka biri olsaydı belki süreç böyle gelişmezdi! Ama burada muhatabınız benim ve benim sizin için ya da başka biri için sırf kızgınlıkla yeşertilmiş önyargılarım ve tepkilerim olmayacağınıda artık biliyor olmalısınız! O noktaya o kadar kolay gelmem!

        Size daha önce ve şimdi diyorum ki kendiniz olun! Hedefiniz kendiniz olmak olsun! Ben kimse olmaya çalışmadım, kimse de başka biri ya da birileri olmaya çalışmasın ki ortaya çıkaracağımız şeylerin kendine has özel tadları olsun!

        Ama siz çok öfkelisiniz! Orada da, burada da sanki öfkenizi yöneltecek biri ya da birilerini arıyor gibi yazıyorsunuz!

        Orası başka bir yer burası başka bir yer! Üyeliğiniz var, beklemişsiniz, almışsınız içinde bir emek var! Bu kadar kolay pes edip, küsmeyin!

        Ne demek sayfanıza girmeyeceğim? Ben böyle birşey istedim mi? Keşke bi yabancı olsaydınızda ortaya farklı anlaşılacak durumlar çıkmasaydı dedim!

        Gerçek hayat diye bir yer yok! Herşey bir saçmalıktan ibaret! Saçmalığın içinde gerçek hayatı aramaya çalışmak ise daha büyük bir saçmalığın tezahürü olur!

        Artık kaçamazsınız, insan çok zeki olması gereken bir varlık değildir, doğadaki hiç bir canlı değildir! Çünkü sorgulamaya başlamanızı sağlar ve sorgulamanın bir saçmalığa dair olduğunu anladığınızda geriye dönemezsiniz! Artık çok geçtir çünkü beyniniz artık yeni br algıya yani duruma angajedir!

        Sevgili arkadaşım sana şunu söyleyeyim! Dün sana hitaben yazdığım yazıdan hemen sonra uyumaya gittim fakat bu yaklaşık 2,5 saat boyunca mümkün olmadı! Sana yazı yazmak için uyanık kaldığım sürede düşündüğüm (aramızdaki durumla alakalı değil) bir çok şey benim birçok konuyu kafamda netleştirmemi sağladı ve bu sayede ilgilendiğim bazı konularla alakalı daha önce farketmediğim ayrıntıları da farketmiş oldum! Yani arasıra gerçekleşen bu kendimle yaptığım fikir teatisine bu sefer sen vesile oldun! Muhtemelen bunun yansımalarına yazılarımda rastlayacaksın!

        Bazen bir yanlış da iyi veya güzel şeylerin ortaya çıkmasını sağlayabilir! Bu kadar karamsar olmayın!

  674. Nergis dedi ki:

    Yahudi, Hristiyan ve Sabiinlerden, kendi Peygamberleri zamanında inanıp salih amel işleyenler elbette Cennete gidecektir. Her Peygamberin kavminden, kendi zamanında iman edenler elbette Cennete gider. Bunun çelişki neresindedir?

    O âyetin meali şöyledir:
    ([Senden önce Peygamberlerine] iman edenler, Yahudi, Hristiyan ve Sabiinlerden Allah’a ve ahirete inanıp salih amel işleyenler için elbette Rablerinin katında mükâfatlar vardır.) [Bekara 62, Maide 69]

    Hazret-i Musa zamanında, ona inanan Yahudiler ve Hazret-i İsa zamanında ona inanan Hristiyanlar, elbette Cennete gidecektir. Çünkü, bütün Peygamberler gibi, Hazret-i İbrahim gibi, Hazret-i Musa da, Hazret-i İsa da Müslüman idi.

    bunun gibi yalnis anlamissiniz butun celiskileri burda boyle yazip insanlari imanlarindan etmeyin.

    • pante dedi ki:

      O parantez ne öyle? Kaldır parantezi, tekrar oku bakalım, çelişki mi değil mi?

    • NURİ BABA dedi ki:

      Nergis Hanım…

      Espri yapmak zeka işidir de espriyi anlamak için üstün zeka gerekir…

      Yorumunuzda ki derin espriyi anlamak için sizin gibi üstün bir zekaya sahip olmadığımdan , sizin gösterdiğiniz ağaçlara değil de ormana bakmayı yeğerim…

      Siz cennetten cehennemden söz ederek, kendinize Kur’anı referans alıyorsunuz da….

      Siz kutsal dediğiniz kitapların, evreni yarattığına inandığınız tanrınızdan geldiğini nereden biliyorsunuz ?

      Sevgili dostumuz size diyor ki , koyduğunuz parantezi kaldırın da öyle okuyun…

      Siz hangi yetkiyle inandığınız kuran ayetlerine eklemeler yaparak parantez açabiliyorsunuz ?

      Sonra da diyorsunuz ki ” … insanlari imanlarindan etmeyin…”…

      Biz sadece gerçekleri dile getiriyoruz, sizin imanınız dandikse yapacağımız bir şey yok…!!!

    • Gönül PEKCAN dedi ki:

      Kuran’da inananlar, hristiyan, yahudi ya da müslüman diye ayrılmaz. Tüm inananlara seslenilir ve sizin dininiz bir, siz kendi aranızda kitaplara ayrılıyorsunuz, sonra her kitabın gurubu sadece kendinden olanı seviyor diye azarlar.Müminun Suresi 50 civarı tam hatırlamıyorum. Cennete girmeyi de kısıtlamaz.Kim yüzünü Allah’a dönüp hayır ve barışa iş yaparsa o cennete girer ,der. Der ki, hristiyanlar dedi ki yahudiler cennete giremez, yahudiler dedi ki hristiyanlar cennete giremez, üstelik kitabı okudukları halde bunu söylediler , bir de ilimsizler böyle söyledi diye sitem eder.Bu arada ilimsiz ,anlayışsız,idrak kabiliyeti olmayan demektir . Tüm bu dini çekişmelerin mal mülk sevdası yüzünden olduğunu da belirtir. Müslüman kelimesinin karşılığı ALLAH’A TESLİM OLMUŞ demektir. tüm inananlar içindedir. Kimse Yaradan’ın rahmetini KURAN’a rağmen kısıtlamaya kalkmasın lütfen!

      • toro dedi ki:

        Sayın Gönül PEKCAN,

        Diyorsunuz ki;

        ”Kuran’da inananlar, hristiyan, yahudi ya da müslüman diye ayrılmaz. TÜM inananlara seslenilir” sizden alıntı

        Kimdir o ”TÜM İNANANLAR”?

        Bu inananların (semavi dinlere inananlar olarak anlıyorum) tamamı aynı dili mi konuşuyordu?

        Bunu şu yüzden soruyorum;

        Örneğin o dönemde İstanbul’da yaşayan ve Yunanca konuşan bir hristiyanın (örnekleri kendiniz de çoğaltabilirsiniz) yüzüne tüm inananlara gönderildiğini iddia ettiğiniz metni okuyabilseydiniz o yunan bunun tüm inananlara yapılan bir çağrı olduğunu anlayabilecek miydi?

        Ya da bu metin yüzüne okunduğunda içine bu metni gönderen ya da gönderenler tarafından(!) düşürülecek kurt ya da vesvese yüzünden dayanılmaz br arapça öğrenme arzusuyla dolacak ve gidip arapça öğrendikten sonra bu metin yüzüne tekrar okunacak ve o, tüm inananlarla bereber kendisine de çağrı yapıldığını mı anlayacaktı?

        Neden insanlar, insanlık tarihinde olan biten herşey yani bütün tarih sanki onların yaşadığı dönemde yani yaşadıkları dönemin şartlarıyla vuku bulmuş gibi davranırlar anlayabilmiş değilim!

        Her insanın istediği anda eline alıp okuyabileceği zamana ve boyuta getirilmesi için geçen süreyi geçtim, yazılması bile bir isyana karşı (Ridde) koruma düşüncesinin eseri olan iki kapak arasındaki yazılı sayfalara her gelenin kendi nurunu(!) üflemeye çalışmasının, kitaba kendi önsözünü yazarak başkalarına anlatmaya çabalamasının altındaki motivasyonu anlayabilmek için uğraşıyorum ama başaramıyorum!

        İnananların hepsi inanan inanmayan herkesin eşit bir sınavda olduğuna iman etttikten(!) hemen sonra kendilerinin sınavı geçtiği zannıyla başkalarını sınavdan geçirmeye çabalıyorlar!

        Anlayamıyorlar ki, sınavda eşit olanların kendilerine yapılan çağrıyı anlayamamış olması mümkün değildir! Anlayamadılarsa o sınav aslında yoktur! Anlayamamışları kim ya da kimler sınava sokabilir ya da anlatamamış ya da anlatamamışlar nasıl sınav yapabilir?

  675. Gönül PEKCAN dedi ki:

    Kuran’ı hiç bir yerinde ‘Bu kitap Allah’ın kelamıdır.’ diye bir ifade yoktur. Kuran, gene Kuran’da, Allah’ın kitabı da denen ve sadece arınmışların ulaşabileceği yükseklikteki bir gökyüzü katında ,sıkı sıkı korunup Levh-i Mahfuz denen anayasa kitabının bir uyarlaması olarak anlatılır. Bu uyarlamadan sorumlu kişiler Vakıa suresinde uzun uzun tarif edilir. Arınmışlardır, tahtlarda otururlar yani yönetici kadrolardır, bir sürü yardımcıları vardır ve Araf’ta yani yüksek yerde bulunup yeryüzündeki tüm iş ve oluştan sorumludurlar.
    Kuran’da biz diye anılanlar bu kişilerdir. Kuran’da Allah’tan ‘O’ diye bahsedilir, bazen de kişileştirip ‘BEN’ olarak konuşturulur.
    Kuran’a ALLAH’IN KELAMI yakıştırması saçmalığın ta kendisi olup, dinimize yapılan en büyük haksızlıktır ve bir sürü çelişkiye sebep olur.Bir deli kuyuya taş atmıştır, bin akıllı çıkaramamaktadır.

    • kadir dedi ki:

      sayın gönül pekcan;
      Kuran’a ALLAH’IN KELAMI yakıştırması saçmalığın ta kendisi olup,

      sizden alıntı

      Eğer müşriklerden biri aman dilerse, ona aman ver. Ta ki, Allah’ın kelâmını (KELAMELLAHİ) dinlesin. Sonra onu güvenlik içinde olduğu yere kadar gönder. Çünkü bunlar gerçekten de bilgisiz bir kavimdirler. TEVBE-6
      ayrıca bakınız fetih suresi-15 ve bakara -75

  676. Ervan Kermorvant dedi ki:

    Kendi kafandaki çelişkileri kuranda varmış gibi yorumlamışsın bide kuran çeviridir orjinal arpaça yazanları anlayıp bilmeden bunları söylemek hatadır.

  677. toro dedi ki:

    ”kuran çeviridir orjinal arpaça yazanları anlayıp bilmeden bunları söylemek hatadır.”

    Yani diyor ki inandırılmış olan, arapça bilmeyenler inandığım tanrının ”bütün insanlara” gönderdiği iddia edilen mesajını alamazlar!

  678. twinflame dedi ki:

    Cafer İskenderoğlu’nun kitaplarını okumanızı öneririm.

  679. Fehmi KARABAĞ dedi ki:

    ******O dönemdeki insanlara gökler ve yerlerden daha büyük gelebilecek bir şey vardı da ALLAH mı söylemedi sen olayı bir türlü anlamıyorsun dünyanın düz mü kare mi olduğunun tartışıldığı bir dönemden bahsediyorsun 600 yıl önce indirilmiş bir kitap bütün her şeyi tek tek ayrıntılı bir şekilde yazacak olsa binlerce sayfa olur bu 1**** ***2.si keşfetmenin araştırmanın bir anlamı kalmaz**** bu kadar araştırma yapmışsın buraya yazmışsın sadece tezat gelenlerden önce bir de hadislerine bak ona bakacak olursan kuranda namazda yok neyi nasıl kılacağınıda anlatmamış ancak peygamberime uyun demiş bunun sebebi bir şekli kitapta anlatmak yanlış anlaşılabilir senin yaptığın gibi her yere çekilebilinir ancak gösterirsen olay biter yani bir adama sabaha kadar baklavayı anlatacağına ağzına 1 dilim baklava koyarsın olay çözülür peygamberin amacı islamı yaymaktır sen bel kemiği ****kaburga meni meselesine gelelim üretildiği yeri ilk geldiği yeri söylüyor dikkatli oku bel kemiği ile kaburga arasında mide var su olmadan meni oluşmaz.*****

  680. Emrullah dedi ki:

    Hac 75 te bahsedilen meleklerin elçiliğinden kasıt şudur. Ayetin Arapçasında resul geçer Nebi geçmez. Resul ise aldığını iletendir. Bildiğimiz elçi yani. Orada bahsedilen elçilikten kasıt şudur: allahtan aldığını ileten. Örnek vereyim. Cebrailin vahyi peygambere bildirmesi gibi veya insan kılığındaki meleklerin ibrahim ve lut peygambere gidip lut kavminin helak edileceğini bildirmeleri gibi. Yani muhammedin peygamberliği anlamında bir resullük değil o ayette bahsedilen.

  681. Maho dedi ki:

    Ben her hangi bir çelişki bulamadım

eyup için bir cevap yazın Cevabı iptal et