İSLAM’DA HIRSIZIN ELİNİN KESİLMESİ

PUTPEREST KAYNAKLI CEZA

10 Emir’in 2 maddesi bugünlerde sıkça konuşuluyor.
6. madde: “Öldürmeyeceksin“. 8. madde: “Çalmayacaksın“.
Binlerce yıldır kimileri öldürüyor, kimileri çalıyor, kimileri ise hem çalıyor hem öldürüyor.

Bizim konumuz çalanlarla ve onlara verilen cezalarla ilgili.
Hırsızlık tüm dinlerde, hukuk ve ahlâk sistemlerinde bir suç olarak görülmüş, kınanmış, yasaklanmış ve cezaya bağlanmıştır.

Tevrat’ta ve Kur’an’da “Kısasa Kısas” sistemi var.
Hırsızların cezalandırılması konusunda Tevrat’ın “kısasa kısas” kuralına uygun hareket ettiğini görmekteyiz.
Tevrat’ta hırsıza verilen ceza, çaldığını misliyle ödetmektir.
Ama Kur’an, “kısasa kısas” kuralına aykırı olarak hırsızın elinin kesilmesini emreder.

İbrahimî din anlayışına ters olan bu hükmün kökeni nedir?
Neden “Kısasa kısas” kuralına uyulmamıştır?

Maide-38. Hırsızlık eden erkek ve kadının, yaptıklarına karşılık bir ceza ve Allah’tan bir ibret olmak üzere ellerini kesin. Allah izzet ve hikmet sahibidir.

Ayşe rivayet etti ki; “Resulullah çalınan malların değeri çeyrek dinar ya da fazla ise, hırsızın elini kestirirdi.”

(Sahih Muslim, Kitab Al-Hudud, hadis: 4157)

Ebu Hureyra Resulullah’ın şöyle dediğini rivayet etti:

“Bir yumurta çalıp eli kesilen, ya da bir ip çalıp eli kesilen hırsızın üzerinde Allahın belası olsun!”

(Sahih Muslim, Kitab Al-Hudud, hadis: 4185)

İnsanın el gibi değerli bir uzvu kesildiğinde bir daha yerine gelmez. Ömür boyu bu geçimini sağlamada en fazla önem arzeden organından yoksun kalır.
Peki nedir bu kabul edilemez cezaya sevkeden?

Öncelikle mimlemektir.
Bunun nedeni o kişinin değişmez bir huya sahip olduğu düşüncesidir.
Yani, “7’sinde neyse 70’inde de odur.” zihniyetidir.
15 yaşında bir sebeple birşey aşıranın, bunu daima yapacağı, 20’sinde, 30’unda, 50’sinde de değişmeyeceği düşüncesidir.
Öyleyse bu zararlı kişi tanınmalı, bilinmelidir. Burnu ya da kulağı kesilmeli, yüzü dağlanmalıdır ki onu görenler dikkatli olsunlar.
Bu eski pagan dinlerde böyleydi.

Hür bir kişinin karısı, başka bir hür kişinin evinden bir şey çalırsa, ve çalınan malın değeri beş kurşun minasından fazla ise, çalınan malların sahibi şöyle yemin etsin: “Ben ona bu malı almaya izin vermedim, evimde bir hırsızlık oldu”. Kocası isterse, çalınan malı geri çevirir, karısı için bir kurtulmalık fiyatı öder ve kulaklarını keser. Kocası onun için kurtulmalık fiyatını ödemek istemezse, çalınan malının sahibi kadını alıp burnunu kessin.
(Orta Asur Kanunları)

Yine muhtemelen “Kesilmişken eli kesilsin ki, suç işleyen organı kesilmiş olsun ve bir daha o organıyla hırsızlık yapamasın.” diye düşünülerek el kesme cezası doğdu.

Hür bir adam, başka bir hür adamı kendi tarlasına baksın diye işçi olarak tutarsa, o tarlayı işletmek için adama öküzler emanet ederse ve ona hayvan yemi ödünç verirse, o adam hayvan yemini çalırsa ve adamın yanında bulunursa, onun elini kessinler.
(Hamurabi Kanunları, 253. kanun)

Nitekim İslam Öncesi Kureyş’de hırsıza verilen ceza elini kesmekti. Ve İslam’a bu ceza hiçbir değişikliğe uğramadan aynen geçti.

İslamcı Hayrettin Karaman bu konuda şöyle diyor:

İslâm’dan önce Arabistan’da hırsızlığın suç sayıldığı ve bu suçu işleyenlerin cezâ olarak ellerinin kesildiği, ilk el kesme hükmünü Velîd b. Muğîre’nin verip uyguladığı bilinmektedir.
İslâm gelince Câhiliye devri düzen, âdet ve uygulamalarının tamamını kaldırmamıştır; bunların bir kısmını olduğu gibi devam ettirmiş, bir kısmında değişiklikler yapmış, kalanını da -İslâm’ın tevhid ve ahlâk ilkelerine aykırı olduğu için- tamamen değiştirmiştir. Hırsızlığın suç sayılması ve bu suça uygulanan cezâ da İslâm’ın, Câhiliye’den devralıp devam ettirdiği uygulamalar arasındadır.

Şimdi Tevrat ve Kur’an’daki iki hükmü insani, ahlaki, hukuki, mantıki açılardan kıyaslayalım:
Önce Tevrat’taki hükme bakalım:

Levililer: 6 /1-5. Rab Musa`ya şöyle dedi:

Eğer biri günah işler, Rab’be ihanet eder, kendisine emanet edilen, rehin bırakılan ya da çalıntı bir mal konusunda komşusunu aldatır ya da ona haksızlık ederse, kayıp bir eşya bulup yalan söylerse, yalan yere ant içerse, yani insanların işleyebileceği bu suçlardan birini işlerse, günah işlemiş olur ve suçlu sayılır. Çaldığı ya da haksızlıkla ele geçirdiği şeyi, kendisine emanet edilen ya da bulduğu kayıp eşyayı, ya da hakkında yalan yere ant içtiği şeyi, üzerine beşte birini de ekleyerek, suç sunusunu getirdiği gün sahibine geri vermeli.
Rab’be suç sunusu olarak kâhine belli değeri olan kusursuz bir koç getirmeli.
Kâhin Rab’bin huzurunda onun günahını bağışlatacak; işlediği suç ne olursa olsun kişi bağışlanacak.”

Yani Tevrat’a göre örneğin bir hırsız 100 liralık bir malı çaldıysa, pişman olması halinde sahibine 120 lira olarak ödediği takdirde affolunuyor.

Kur’an’daki Maide-38 ayetini yazmıştık. Uygulamadan bir örnek verelim/Kütübüsitte’den:

Mescide uyumak üzere ridasını yastık yaparak uzanmıştı. Uyurken bir hırsız gelip ridasını aldı. Ama Saffan (uyanarak) hırsızı yakaladı, doğru Hz. Peygamber (sav)`e götürdü. Resulullah (sav) derhal elinin kesilmesini emretti. Saffan: “Ey Allah`ın Resulü, ben bunu istememiştim, ridam ona sadaka olsun!” dedi. Resulullah (sav): “Onu bana getirmezden önce niye yapmadın?” diyerek, teklifi reddetti.”

Hadis no: 1651

Bu sahih hadis’e göre, mağdur olan şikayetinden vazgeçtiği halde kabul edilmiyor. Bir gömlek için hırsızın eli kesiliyor. Üstelik de bunu ısrarla uygulayan İslam peygamberinin bizzat kendisi.
Buna karşın Halife Ömer’in kıtlık zamanında yapılan hırsızlıkları affettiğini okuyoruz. Gaddar bilinen Ömer bile daha insaflı.

Şimdi gelelim hırsızın çaldığı malın elinde yakalanması ya da satması, kullanıp harcaması halinde verilen cezaya:

Çıkış: 22;

1. Bir adam öküz ya da davar çalıp boğazlar ya da satarsa, bir öküze karşılık beş öküz, bir koyuna karşılık dört koyun ödeyecektir.

4. Çaldığı mal -öküz, eşek ya da koyun- sağ olarak elinde yakalanırsa, iki katını ödeyecektir.

7. Biri komşusuna saklasın diye parasını ya da eşyasını emanet eder ve bunlar komşusunun evinden çalınırsa, hırsız yakalandığında iki katını ödemelidir.

Akla şöyle bir soru gelebilir:
“Ya hırsızın ödeme gücü yoksa, çaldığı malın iki mislini karşılayamıyorsa?”
Bu duruma da Tevrat’ta hüküm var:

3. “Hırsız çaldığının karşılığını kesinlikle ödemelidir. Hiçbir şeyi yoksa, hırsızlık yaptığı için köle olarak satılacaktır.

Bir İbrani’nin köleliği ise sınırlı. Şöyle:

Yasa: 15/ 12-14. Altı yıl size kölelik edecek, yedinci yıl onu özgür bırakacaksınız. Onu özgür bırakırken, eli boş göndermeyin. Ona davarlarınızdan, tahılınızdan, şarabınızdan bol bol verin.

Demek ki köleliğin kaldırıldığı günümüze uyarlandığında, hırsız cezasını ödeyecek kadar çalıştırılacak demektir.

Ama İslam hala el kesiyor ve eli kesik insanlar Arafat-Hira yollarını doldurup, hacılardan dileniyor.

Zinaya 100 değnek cezası veren İslam, hırsızın elini kesiyor.

Zaninin niye pipisini kesmiyor? O da suç organı. Ama görüyoruz ki Kureyş putperestliğinde böyle bir ceza yok. O nedenle İslam’da böyle bir başka saçmalık yer almamış. Zaten daha baştan ucundan kesiyorlar.

El kesme cezasının tutarsız ve çok saçma bir başka yanı, bu cezanın gizlice bir eve, dükkana, kümese girene verilip de,  zorla gasbederek çalana verilmemesi.

Örnek verelim.

Bir hırsız siz evde yokken evinize gizlice girdi ve evdeki 100 liranızı çaldığı takdirde cezası elinin kesilmesi.

Ama size yolda saldırıp, yerlerde sürükleyerek çantanızı alıp gasbettiği takdirde eli kesilmiyor. Çünkü bu eylemi gizli yapmamış oluyor.  Halbuki diğerinden farklı olarak gasp sırasında büyük bir korku ve travma yaşıyorsunuz.

İslam hukukunda Ebu Davud ve Tırmızi’nin hadisine dayanarak, gaspçıya, yağmalayana, emanete ihanet ederek  el koyana el kesme cezası yoktur. Şöyle denir:

Malın alınması hırsızlığın tarifine uygun olmalıdır. Hırsızlığın anlamı ise malın, gizlice ve saklamak suretiyle alınmasıdır. Gasp ederse, mal sahibinin gafletinden faydalanarak malı alıp kaçması, yağmalaması ya da ihanet etmesi hırsızlık sayılmaz ve eli kesilmesi gerekmez.

http://www.hilafet.com/kitaplar/Islam_Hukukunda_Ceza/10.htm

Yani, hiçkimse gaspçının kapkaçcının, hortumcunun elinin kesileceğini sanmasın. Olan baklava çalan, yumurta çalan gariban hırsızlara olur. Zenginin, arkası güçlü olanın elinin kesildiği görülmüş şey mi?

Yazımızı Kütübüsitte’den ibret dolu bir başka hadisle tamamlayalım:

Resulullah (sav)`a bir hırsız getirilmişti. “Öldürün onu!” diye emretti. Kendisine: “Ey Allah`ın Resulü, bu adam sadece çaldı” denildi.

Bunun üzerine “Öyleyse (elini) kesin!” dedi ve derhal eli kesildi.

Sonra aynı adam ikinci sefer getirildi. Yine: “Öldürün onu!” diye emretti. Kendisine: “Ey Allah`ın Resulü, bu adam hırsızlık yaptı” dendi.

Bunun üzerine “Öyleyse kesin!” dedi ve derhal (sol ayağı) kesildi.

Sonra üçüncü sefer getirildi ve hırsızlık yaptığı söylendi. Hz. Peygamber: “Öldürün onu!” diye emretti. Kendisine: “Ey Allah`ın Resulü, bu adam hırsızlık yaptı” denildi.

Bunun üzerine: “(Sol elini) kesin!” diye emretti.

Sonra aynı adamı dördüncü kere getirdiler. “Öldürün onu!” buyurdu. Kendisine: “Ey Allah`ın Resulü, bu adam hırsızlık yaptı” dediler.

Bunun üzerine “(Sağ ayağını da) kesin!” diye emir buyurdu. Aynı adam beşinci sefer getiririldi. Hz. Peygamber (sav): “Öldürün onu” diye emretti.

Hz. Cabir (ra) der ki: “Adamı götürüp öldürdük. Sonra sürüyerek götürüp bir kuyuya attık. Üzerini de taşla doldurduk.”

Kütübüsitte, Hudud bölümü, Hadis No: 1631

Serdar Kaangil

About pante

Araştırmacı sosyal medya editörü...
Bu yazı Din içinde yayınlandı ve , , olarak etiketlendi. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

57 Responses to İSLAM’DA HIRSIZIN ELİNİN KESİLMESİ

  1. koksal dedi ki:

    yaradan muhammet ın gunahlarını affetsın ne dıyelım canım::))

    • Emrah dedi ki:

      ALLAH (c.c) Seni bu lafından dolayı affetsin..

    • kilicaslan dedi ki:

      koksal senin günahlarini kim affedecek?
      Yukardaki carpitilmis yazilari yazani kim affedecek?

      Isinize geldigi gibi carpitin bakalim, sizi birileri carpitir hesap gününde..

      • pozitif ve negatif dedi ki:

        düşünce özgürlüğünden bahsediyoruz .oda kendince biraraştırma yapmış.beğenmessen kapatırsın benğendiğini okursun ama tehdide ne gerek var . tabi sürekli bunlarla korkutulduğumuz için senide anlayabiliyorum.
        muhtemelen yazar senin gibi eleştirenlere karşı açık ve anlayışlıdır

  2. Geri bildirim: İslam'da Hırsızın Elinin Kesilmesi | Ateist Cevap

  3. Sapiens dedi ki:

    Adamın iki kolu, iki bacağı da kesilmiş ama hala hırsızlık yapabiliyor.

    Ben olsam bu adamı öldürmek yerine ödüllendirirdim 🙂

  4. aslnyrkli dedi ki:

    verilen hadis ve olay ornekleri yanlıs olma ihtimali fazla bunların uydurulmus amacı sonraki donemlerde yapılan zulmun daha once peygamber donemindede yapıldığını ispatlayıp zulmu hak bilmek iki eli ve iki ayağı kesilen bi insanın hırsızlık yapması imkansız ole deil mi ve adam neden direk getirildiğinde oldurun diyor(adamın suçunu oldurun dedikten sonra soyluyolar)acaba başka bi suçu mu var
    ya da madem boyle bi uygulama var neden bu dinin içindekiler daha cok ezilen koleler ve savaşlarda canla başla savasan yine köleler

  5. Emrah dedi ki:

    Alemlere rahmet olarak gonderilen HZ.MUHAMMED (S.a.v) Allah(c.c) ün kanunLarını uyguluyor.. saldıracak biseyler arıyorsunuz ve bulamıyorsunuz. sadecec ebuldunuzu zannediyorsunuz.. su yaradan muhammetin (s.a.v) gunahlarini affetsin diyen arkadsa bir cevabım olucak.. ALLAH Seni Islah etsin.. baska söze ne hacet..

    • veysi yeşilkaya dedi ki:

      ben şu allah muhammedin günahlarını affetsin diyen kişiye cevabım resulullah ın gelmiş geçmiş hiçbir günahı zaten yok sana gelince senin gibiler için yaşasın cehennem

  6. Hakan dedi ki:

    Öncelikle söyleyeyim ki;
    Eğer bunları Efendimiz (sav) demişse veya yapmışsa doğrudur. Kabul ettik.
    Kainatta atomu da, insanı da, en büyük gezegenleri, galaksileride yaratan Allah (cc) ‘ın adaleti insan aklının alabileceğinden de fazla olabilir.
    Nitekim bunu çeşitli peygamberlerin hayatlarından bazı kesitlerde görebiliyoruz. (Örn: Hz. Davud (as))
    Bununla birlikte , islamda ; sebebini anlayabilirseniz hiçbirşey mantıksız gelmeyecektir.
    Eğer Allah (cc) ya da Muhammed (sav) bi emri vermişse bir sebebi vardır.
    Öyle ki;
    Allah’ın kuluna olan merhameti , annenin evladına olan merhametinden kat be kat üstündür.
    Öyle ki;
    Taif te taşlandığı zaman Rabbine taiflilerin helak olmaması için dua eden;
    “Bilmiyorlardı, bilselerdi yapmazlardı ” diyen,
    her fırsatta merhameti öğütleyen, bir peygamberin(sav) merhameti tartışılamaz.
    Siz bu Peygamberi (sav) zalim yaptınız yazınızda.
    Hadisleri kendinizin istediğiniz anlamlara gelecek şekilde ifade ettiğinizi düşünmekle birlikte;
    Madem felsefe yapıyorsunuz, Madem dürüstsünüz hadisleri ve Hz. Muhammet (sav) efendimizi bir bütün olarak neden göz önüne almıyorsunuz?
    Merhamet etmeye verdiği önemi,
    ümmetine merhameti öğütlediğini neden yazmıyorsunuz?

    Sizce sayamayacağım bir çok örnekle merhametini ispatlamış (sadece insana değil hayvanlara bile merhameti olan) bir kişi aynı zamanda sadist duygular besleyen bir kişi olabilir mi?

    Kısacası yazınızın,
    Felsefe ile uzaktan yakından ilgisi olmayan tek taraflı düşüncesine kılıf uydurmuş olmak için yazılmış bağnaz bir yazı olduğunu düşünüyorum.

  7. Hakan dedi ki:

    Fakat yinede karşıt düşünceli yorumları içtenlikle sitede yayınladığınızı görüyorum. Bu alkışa şayan bir davranış. İslamı karalamaktan ziyade anlamaya çalışan biri olduğunuzu düşünüyor (hiç olmazsa umud ediyor) , Allah’ı (cc) içinde hissedenlerden olmanızı diliyorum.

  8. kelimedeposu dedi ki:

    Ama öncekiler daha gaddardılar deyip de aslında olmayan cezaları varmış gibi göstermek de nedir?

    Baktığınız yer baştan aşağıya yanlıştır. Eğer bunu bir din anlatımı olarak yapıyorsanız bu şekilde insanların İslam’dan soğumalarına sebep olursunuz. Yok, fitne çıkarmak amacıyla yapıyorsanız halinize acırım.

    İslam, bir cezalar sistemi değildir. Cezayı mağdurun şahsına bırakmış, hadler belirlemiş olsa bile affetmenin her zaman için büyüklük olduğunu savunmuştur. Hiçbir ceza tek başına uygulanmaz. Öncesinde uygulanması gereken caydırıcı tedbirler vardır. Ekonomik adaletsizliğin olduğu bir memlekette hırsızlık yaptı diye kimsenin eli kesilmez. Önce insanların hırsızlık yapmalarına gerek bırakmayacak düzenlemeler getirilir. Bunlar hem devlet eliyle hem de esnafın, sanayicinin ve halkın çabalarıyla gerçekleşir.

    Eğer bir insan aylarca iş bulamayıp çocuklarının yüzüne bakamaz duruma geliyorsa çalar. Bunu hiçbir yasal kuvvet engelleyemez. Müslüman, hiçbir tanıdığının bu duruma düşmesine izin vermez. Bir şekilde gerekli şartlar oluşturulup geçimi sağlanır.

    Ayrıca zekat diye bir müessese de vardır. Devlete verilir. Zekattan ayrılan paylardan biri de zor durumda olan, iflas seviyesine gelen birisi olursa ona faizsiz olarak, durumunu düzelttiğinde yerine koyması karşılığında ayrılan ödenektir. Bugünkü gibi banka banka dolaşmaz kimse. Bütün bu uygulamalarda iyi niyet esastır.

    İslamda hadlerin uygulanabilmesi için, önce buna gerek bırakmayacak düzenlemeler uygulanır. Bu düzenlemeler olmadan cezalar olmaz.

    Kalın kafanıza bunu yerleştireceğinizi umuyorum.

    • pozitif ve negatif dedi ki:

      Allah ayette açıkça belirtmiş ‘hırsızlık yaparsa ibret olsun diye eli kesilsin ‘ diyor . şöyle olusa şöyle böyle olursa böyle demiyorki .duruma göre davranın demiyorki

  9. Yavuz dedi ki:

    Birincisi; bu hadis ne kadar doğru orası tartışılır.Çünkü kutbi sittedeki her hadis doğru olacak diye br şey yok, birçok uyduruk hadis var buda onlardan biri olabilir.Zaten hadiste çok çelişki var.Ne öyle iki eli kesilen adam hırsızlık nasıl yaapabiliyo.neyse hadisi beni şüphelendirdi, doğru olmayabilir.
    İkincisi: Günümüzde hırsızlığa,zinaya, cinayete devletlerin verdiği cezalar ne. sadece bi hiç. 30 bin kişinin katilini dahi cezalandıramayan bir sistem ve diğer yanda bir hırsızlık cezasında suçu işleyene verilen el kesme cezası ve gayet te mantıklı. Düşünün bi tüm ön yargılarınızı bii yana bırakın. Bir otobüste gisiyosunuz çocuğunuzun ameliyat parası cüzdanınızda ve cüzdanınızı bir hırsız çaldı ve çocuğunuz ameliyat olamadı ve öldü. Siz eğer o hırsızı yakalasanız acaba ne yaparsınız. Önce bunu kendi vicdanınıza sorunuz, sonra sonsuz şefkat sahibi alllahun verdiği cezayı düşünün. allah hekese hidayet versin.

    • sevginin ışığı dedi ki:

      Benim başıma yukarıdakine benzer bir olay geldi ve şöyle yaptım Yavuz bey: Öncelikle Tanrı’nın idaresi olan bu evrende, çocuğuma haksız yere hastalık gelmeyeceğine güvendim. Hastalığın yaratan sebepleri araştırdım. Boş yere ortaya çıkmamış olan bu hastalığın ne tür bir eksiklikten kaynaklandığını aradım…Çocuğumun ameliyat olmasının gerekli olup olmadığını aradım… Ameliyat olması gerektiğine ikna olduğumda da, onun ameliyat olması için gereken paranın bir şekilde bana geleceğine mutlaka inandım ve geldi de… Bu şekilde gelen bir para asla kimse tarafından çalınmaz. Sizin yukarıdaki yazınız, yaratıcının mükemmel bir mekanize içinde yarattığı evrenin kendisini anlamamak ve beğenmemek ve dolayısıyla olur olmaz soyut örnekler vermek üzerine kurulu…

      Çocuğunun ameliyat olması için taşıdığı parayı kimse ceketinin yan cebine koymaz. Kalbinin üzerine koyarsın onu… O sırada senin üzerinde olan hissiyat öyle bir dalga yayar ki, etraftaki kimsenin senden para çalmaya niyeti olmaz.(Tabii çocuğunun sağlığı için gerçekten niyetin sağlam ise)… Malları paraları çalınan kişiler, %99 mallarının çalınacağından endişe eden kişilerdir… Sokakta elindeki çantayı tedirgin taşıyanların çantası çalınır…. Fakir mahallenin yanındaki zengin evlerin mallarına göz dikilir… Az biraz malı olan kimse, o kendisine gerçekten gerekli ise onu korumasını kendinden gelir. Yan cebine koymaz onu…

      Bu dünyaya sevmeyi öğrenmek için geldik Yavuz bey… Her yaşadığımız olay bize ayna tutuyor, bakalım her şeye rağmen sevebiliyor muyuz, hakkaniyetli olanı yapabiliyor muyuz diye…. Sizin yukarıda verdiğiniz örnek, hayatı korkularla yönetilen birinin vereceği bir örnek…. Hayatın işleyişindeki mükemmelliğe ve saf niyetin yapabileceklerine lütfen kendinizi açın… Kuran’da, iyilik Allah’tan, kötülük kendinizdendir diye yazıyor… Bunun anlamını hiç düşündünüz mü derinlemesine? Yani acaba başınıza gelenlerden kötülük diye adlandırdıklarınızı sizin yaratabiliyor olduğunuzu, bunu kendinize sizin çektiğinizi hiç düşündünüz mü? Bu: ”Lanet olsun başıma gelene, intikamını almalıyım” demek değildir… Bu: ”Neden başıma geliyor, bu başıma gelen olayın bana öğretmeye çalıştığı nedir?” diye sormaktır…
      Sadece kitaba değil, evrenin işleyişine de güvenmenizi umarım… Sevgilerimle

    • Drogba CC dedi ki:

      İlla saçma sapan elini mi kesmek gerek!! Cezası parayı misli ile getirmek olsa daha iyi değil mi? veya senin kölen olsun 6 yıl ne de olsa Dininiz Köleliği caiz yapmış.

  10. Kafir dedi ki:

    Hala allah putuna tapanların bu vicdansız cezayı meşrulaştırmaya çalıştığı görülüyor. Bir kişi de çıkıp demiyor ki böyle insanlık dışı bir ceza varsa ben bu dinden çıkarım. Vicdansızın birisi eğer allah böyle emretmiş peygamberde yapmışsa kabul ettik demiş. Bir başkası cehennem tehdidinde bulunmuş biz “kafirlere”.

    Uyanın beyinsizler, eğer bir yaratıcı varsa, ve eğer bu şekilde emirler vermişse, o yaratıcı zalim psikopatın tekidir. Yok eğer bir yaratıcı varsa ve arabın biri bu masalları uydurup bana vahiy geliyor dediyse, sizde vicdansızca bu zulme ortak oluyorsanız olası bir cehenneme gidecek olanlar siz olacaksınız.

    Kafanızı kullanamıyorsanız vicdanınızı kullanın. Adı teslim olmak anlamına gelen bir din ancak ve sadece zulme hizmet eder.

    • ALi dedi ki:

      kendine kafir demenden kurana inandığın ortada 🙂

    • murat dedi ki:

      sana ve yukarıda senin gibi içinde Allah c.c. korkusu olmayanlara dua ediyorum kiiii Rabbim sizlerinde kalplerini yumuşatsın ve huzura çıkarsın ama sizler için yapacak bir şey yoksa eğer sizleri kahreylesin . bu yazıyı yazan belliki bir Yahudi ve islamı ve peygemberini karalıyor zaten hıristiyan bunu yapmazdı

  11. karmakan dedi ki:

    kafir adamımsın olayı çok güzel açıkladın. bu gerici, cahil, muhammedist düşüncedekiler ne söylersen söyle anlamazlar, yoksa allah bunlarında mı kalbini mühürledi ?

  12. pozitif ve negatif dedi ki:

    hala hadisin doğruluğunumu tartışıyoruz yukarda kocaman ayet var . emir var , hırsızlık yaparsa kesip atacan bitti .

  13. ihsan Aktas dedi ki:

    Arkadaşlar,peygamber Efendimiz,hayta iken sözlerinin, Yazılan ve kayd edilen Kur’an-ı kerime karışmasın diye yazılmasına asla müsada etmiyordu.Vefatından 100 sene sonra sadece ağızdan ağıza ve kulaktan dolma bir şekilde rivayet edilen ve peygamberimize isnad edilen doğru ve yalnışı bilinmeyen hatta kur’an ‘la ve birbirleriyle çelişen ,maksatlı veya maksatsız nice sözler hadistir diye yazılmaya başlandı.Hadistir diye bildiğimiz niceleri vardırki tamamen uydurmadır . kaç bin hadisten söz ediyoruz, halbuki Ebe Hanife ve İmam Malik Hazretleri;Sıkka ( yani güvenilir ve kesin) doğru ve mütevatır olan hadislerin sayısı 16-17 ‘i geçmemektedir.diyorlar. Hadis kaynağı ne olursa olsun.buradaanlatılan rivayetlerin hiç biri peygamberimize ait değildir.Hepsi uydurma hadistir.yalandır.Yazılmayan ve kayd edilmeyen hadisler,100 sene sonra doğru ve yalnış olanı nasıl ayıracaksın? Bir rivayet ki kur’anla,bilim ve akılla çelişiyorsa o asla hadis değildir.

  14. Ferda Yamanoğlu dedi ki:

    Günümüzde bu ceza sadece kendi bankalarını soyanlara verilseydi, A.B.D ve Avrupada şimdi çıkan ekonomik kriz çıkmazdı.

  15. Ferda Yamanoğlu dedi ki:

    Değerli Kafir kardeşim yazıma karşılık senden bir yorum beklemiştim.Saygılarımla.

    • bilal dedi ki:

      Hırsızlık,başkasının bin bir zorlukla meşru yollarla kazanmış olduğu malını çalıp,kalbını yaralayan bir hıyanet,vicdana sığmayan bir cinayettir.Bunun için, yüce İslam dini,hırsızlığı önlemek, insanın emeğini korumak ve bu insanlık dışı suçtan caydırmak amacıyla,toplumun huzur ve selameti için aşı,işi olan,ekonomik sorunu olmayan ve zor durumda bulunmayan birilerinin bu sucu işlemesi halinde ona ağır bir müeyyide getirmiştir.İslamın öngördüğü model toplumda,(ki işsız, aç,yoksul ve ekonomik sorunlarla boğuşmayan bir tolumdur.) Bu müeyyide uygulansaydı hırsızlık olayları en az düzeye inerdi,her kes kendi evinde korkmadan huzur ve güven içinde uyuyabilecekti.Bu müeyyidenin uygulanabilmesi için açlık,işsizlik,ekonomik sorunlar,zaruret,ve iktisadi krizlar gibi,hırsızlık suçunu işlemeyi kısmen veya tamamen mazur gösterecek bir sebebin bulunmaması gerekir.Bu sebeplerden dolayı hırsızlık yapanlara bu caza uygulanmaz.Bizim delilimiz Hz.Ömer zamanında ki uygulamadır.O,ekonomik krizde bu cezayı askıya aldığı gibi,az ücretle çalıştırdığı işçinin,işvereninin malını çaldığı halde,ona ceza vermemesi , işverene de yeteri kadar ücret vereceğini,aksi takdirde işçi tekrar hırsızlık yaparsa sorumlu işveren olacağına dair talimatıdır.Çünkü az ücretle işçiyi çalıştıran iş veren,işçiyi hırsızlığa teşvik etmiş sayılır. Nitekim;Hz.Peygamberin en yakın arkadaşı ve müslümanların halifesi olan Hz.Ömer,bizden deha fazla kur’an-ı anlayan ve tatbik edendir. Onun bütün uygulamaları kur’an ve sünnete uygun idi. Yani sosyal hayatının her alanında olduğu gibi,ekonomik alanında da sosyal adaletin ve adil bir gelir dağılımının yaşandığı ve islamın egemen olduğu toplumda,zarureten dolayı değil de, daha fazla kazanmak ve daha fazla zengin olmak amacıyla yapılan bu suca böyle ceza uygulanır. İslamın getirdiği bu şekilde ki ceza hukuki,ahlaki ve vicdanı açıdan en adil ve caydırıcı ceza biçimidir. Hırsızlıkta yaşanan bir – iki olayın analizini yapalım; Bir adam,küçük yaştaki kızın bileklerini kesiyor,kolunda altın zannettiği,değersiz bileziği alıyor, veya evde yalnız yaşayan yaşlı ninenin, hırsıza elindeki bileziğini vermeyince boğarak öldürüyor,sonradan yakalanıyor….Bu cani hırsızın elini kesmek,insan haklarına aykırıdır,gericiliktir.diyenlere,şunu demek lazım; Peki adamı hapsa mahküm edip,iyi haldan cezasını yarıya,düşürelim,mahkeme zaten uzun sürüyor, göz altında kaldığı süreyi de göz önüne alarak serbest bırakalım.Ki bu olaylar kesinlikle olmuştur.
      Söz konusu yaşlı nine toprak altında,hırsızda dışarda; Söylüyorum bu mu adalet? bu mu insanlık? bu mu medeniyet.? bu mu çağdaşlık.? Vicdanımızla baş başa kalalım.Her kese saygılar.

      • Drogba CC dedi ki:

        Senin dediğin uç örnekler ama bu hırsızlıktan ziyade cinayete de giriyor. Cinayette ve Tecavüz de ömür boyuna yakın cezalarla bu işi çözebilirsin. Hatta ağır şiddetli cezalarda uygularsın.
        Ama senin dinin hırsızın durumuna bakmadan EL uzvunu yani bir insanın hayatta kalması için gerekli uzvu kökten kesip alıyor. Sana mantıklı geliyorsa diyecek birşey yok.! Allah’ın Hz. Muhammed in seks hayatı için sayısız ayet indirirken, El – kol kesmenin kriterlerini 2-3 ayetle belirleyebilirdi di mi? ama yapmamış cart – cart kesmişler.

        Tecavüze ceza veremeyen dinin, küçük hırsızın elini kesmeden geri kalmıyor.
        Türkiye de uygulanan yetersiz cezaları eleştir kabulüm ama böyle saçma çözümlerle dinini haklı çıkarmaya çalışma. Çağdaş hukuk sistemleri iyi uzmanlarca günün şartlarına göre geliştirilir ve güncellenirse sorun kalmaz.

      • Ferda Yamanoğlu dedi ki:

        Bilal bey, dini savunan bir çok yazı yazmış.Ama bu faizci düzeni eleştiren bankaların kapatılmasını isteyen tek bir yazısı yok.Aslında islamcı medyanın ve din adamlarının da böyle bir sorunu yok.Bakara suresindeki(275-280) faiz ayetleri faizcilik yapanların ALLAH ve Peygamberle savaştığını yazıyor.Ama ,Eren Erdem’den başka bankaların kapatılmasını isteyen hiç kimse yok.Dünyadaki tüm ekonomik krizlere bankalar sebep olmuşken, bununla ilgili bu sitede de tek bir sayfa yok.Faiz lobisi iyi çalışıyor.Ateistleri susturduğu gibi müslümanları da susturmuş.

  16. Ferda Yamanoğlu dedi ki:

    Sayın Bilal ,güzel bir yazı yazmışınız.Çocuğu aç kaldığı için mecbur kalan asgari ücretliler elbette bu kapsam dışında tutulmalı.Çünkü onun maaşıda hak ettiği ücretin yarısı verilerek patronu tarafından çalınıyor.Ama kendi bankasını soyan,milyonlarca kişiyi mağdur edenlere bu ceza uygulanmalı.Emin olun,bu kanundan sonra kimse,kendi bankasını soymaz.Dünyadaki bütün ekonomik krizler,banka denen başbelalarından çıkmıştır.Bu önerime ateistlerdende bir itiraz yok.Kuran yine haklı çıktı.Saygılarımla.

  17. bilal dedi ki:

    Serdar KAANGİL’e Cevap; KÜTÜBÜ SİTTE’den alıntı yaptığın 1631 nolu rivayet,hadis değildir.Bütün Mü- haddisler,bil ittifak bu rivayetin zayıf,( Peygamberimize ait olmadığını )söyledikleri halde,hadis olarak de- ğerlendirmen büyük bir cahillik ve gafletliktir.Peygamberimizin vefatından 300 sene sonra yazılan sözkonu- su kitaplardaki tüm rivayetler nasıl doğru olabilir? O.kitaplardaki bir çok rivayet hadis değildir,senetleri zayıf ve mevzudur. Bu nedenle;İki büyük mezhep imamları;İmam Malik ve İmam Ebu hanife Hazretleri, Buhari,Müslim ve diğer kitaplarda geçen bir çok rivayetle amel etmemişlerdir.Gerekçe ise; Bu rivayetle- rin Peygamberimizin sünneti ile çelişki halinde olduklarından dolayıdır.1- KYNAK; Tarihul İslam /178/ 2.KAYNAK: İslam Dininin Temel Kaynakları / 178
    Peygamberimize Uydurulan bu rivayetinin tahlilini yapalım; Bir insanın her iki eli ve her iki ayağı kesilmiş olarak bir silindir halinde yaşıyor ve yürüyemiyor, nasıl olur da bu durmu ile gidip beşinci kez hırsızlık yapabiliyor muş? Bu asla mümkün değildir.Buna ihtimal dahi verenin aklında şüpheleniyorum.
    Peygamberimiz zamanında yazılmayan ve kayda geçirilmeyen bir rivayetin Hadis olabimesi için;
    ”Usulul Hadis” ilmine göre aşağıdaki kriterlere uygun olması gerekir: 1- Bir rivayet,nerede yazılmış olursa olsun, /Sahihi Buhari,Müslim ve Diğer kitaplar dahil / tarihi bir gerçek olayla çelişiyorsa,hadis değildir.
    2-Ravi Bid’at ehli ise, 3-Müslümanlara bir sorumluluk taşıdığı halde,rivayet” Mütevatir” olmayıp,Haberi Ahad ise,hadis değildir.Ki,rivayetlerin çoğu böyledir. 3-Rivayet;akıl,pozitif bilim veya kur’an’la çelişiyorsa,hadis değildir.4-Rivayet;Peygamberimizin saygınlığına halel getiriyor veya sünnetiyle(yaşam tarzı ile )çelişiyorsa,hadis değildir.5-Küçük veya önemsiz bir şeyi abartıyor veya önemli bir şeyi önemsizleştiriyorsa,hadis değildir. KAYNAK: RUHUD-DİNİL İSLAMİ /Sayfa 466/ Afif A.Fettah Et-Tebara./
    Yani; kesin kes ” Mütevatir ” bir rivayete hadistir,diyebiliriz; Ki; Ebu Hanife ve İmam malik’e göre; böyle hadislerin sayısı 17 taneyi geçmemektedir. Peygamberimiz zamanında Hırsızlık yapanla ilgili ”Kütübü Sitte’de” geçen olayının tamamı peygamberimize uydurma ve iftiradır.Böyle bir olay,peygambemiz zamanında yaşanmadığı gibi, Kur’an-ı Kerim’le da çelişiyor. Bu rivayet, (olay), Peygamberimizin vefatından tam 300 sene sonra yazılmıştır.Buna nasıl inanılır.? Saygılarımla.

    • pante dedi ki:

      Bilal, Kütüb-ü Sitte’yi Yahudiler ya da Hristiyanlar hazırlamadı. Sünni İslamcılar’ın en güvenilir hadisçilerden derledikleri hadislerden oluşan bir kaynaktır. Bu konuda o kaynaktan hadis örneği verenleri değil, o kaynağı ve onu oluşturan İslamcıları eleştireceksin.Kaldı ki Cübbeli gibi, Said Nursi ve nurcular gibi imamların-din alimlerinin yazdığı her hadisin doğru olduğunu öne sürenler var. Hadislerin doğru olduğuna inanmıyorsan reddeder, tanımazsın. Ama İslam dini ayet ve hadislerden oluştuğuna göre, hergün tv’lerde en zayıf hadisler kullanılarak propaganda yapıldığına göre bizim de hadisleri örnek vermemizden daha doğal birşey olamaz. Kaldı ki verdiğimiz hadisler en sahih olarak kabul edilenlerdir. O kaynak diye verdiğin Tarihul İslam gibi kitaplarınsa Kütüb-ü Sitte yanında lafı bile geçmez.

      • havacı dedi ki:

        Pante,
        Bu konuda haklısın. Hadis kitaplarındaki zayıf, uydurma hadisleri müslümanların ayıklaması gerekir, Bilal Bey’,in bunu sizden istemesi yani zayıf hadisi kullanmayın demesi akla ziyandır.

  18. bilal dedi ki:

    Pante! Evet,islamın 1.Temel kaynağı Kur’an-ı Kerim, 2. kaynak ise,Peygamberimizin sünnetidir.Ama sizin getirdiğiniz o zayıf ve uydurma rivayetler islamın kaynağı olamazlar.! 2.Kaynak ancak ”mütevatir” (sahih ) hadistir. Yazdığınız bu rivayetlerin tümü, sahih hadis krıterlerine uymadıkları için,bırakın kaynak olmayı,onları asla nazarı itibare bile almayız.Söz ettiğiniz kütübi-sitte’yi ne yüce Allah göndermiştir,ne de hadis sahibi olan peygamberimiz yazdırmıştır.Bunları yazan zatların yaşadıkları dönem,peygamberimizin döneminden yaklaşık 300 sene sonradır.Bu eserleri yazan zatlar,gaybı bilemedikleri gibi,bir çok bilgi ve derlemeleri de yalnış olabilir.İslam inancına göre,hiç bir kimse sonsuz bilgiye sahip olamayacağı gibi,hata ve yalnışlardan
    da beri değildir.İnancımıza göre,en büyük sahabe bile hata ve günahlardan masum değiler.Bu zatlar,(r.a.) kendi dönemlerinde duydukları rivayetleri derleyip,yazmışlar. Kayda ve yazıya geçilmeyen ve üzerinde yaklaşık 2-3 asır geçen birine ait sözlerinin tümünün sağlıklı bir şekilde bugünümüze ulaş- ması mümkün değildir. Şu an teknoloji çağında yaşadığımız halde,eğer önemli kişilerin söylediklerini kayda geçirmezsek;söz konusu sözleri bizden sonraki kuşaklara sağlıklı aktarmamız da mümkün ol- mayacaktır.İşte hadisler de böyle.Bunun için,rivayetin sahih hadis olabilmesi için,”Usulul Hadis” alimleri ve muhaddisler,önceki yazımda bellirttiğim krıterleri getirmişledir.Bu krıterlere uymayan hiç bir rivayet hadis olamaz. 2.Konuya değinmek istiyorum;diyorsunuz ki, bazı müslüman kesimler de zayıf hadisleri getirip propagandalarını yapıyorlar,malesef öyle,bu konuda sana katılıyorum,hiç araştırmadan bir çok zayıf ve mevzu rivayetleri getirip anlatmaya çalışıyorlar,bunu tasvip etmek mümkün değildir. Ancak, Hz.Muhamme’de inanmamış olabilirsiniz! Mukaddes Kitabım Kur’an-ı Kerimin dediği gibi ” Leküm dinuküm ve liye dini”( Sizin dininz,inancınız size,benim ki ise bana dır.)diyerek, saygı duyuyorum. Uyduruk ve zayıf rivatleri getirip, Hz.Muhammed’e aitmiş gibi göstererek, kimsenin beynini yıkmamanızı ve İnsaliğın kurtuluş rehberi olan Hz.peygambere hakaret etmemenizi umuyorum. Saygılarımla.

  19. Seyyid dedi ki:

    Anladigim kadari ile bazi arkadaslar hirsizlik yapacaklarda ellerinin kesilmesi zorlarina gidiyormus gibi bir hal var ortada. Yahu insan elinin kesilecegini bilirde hirsizlik yaparmi hic.

    Ateist arkadaslar sizden rica ediyorum bazi ayetleri acik acik soylerken bazi ayetleride perde arkasi yapmayin lütfen. (Boyle yapanlar icin soyluyorum)

    38. Yaptıklarına bir karşılık ve Allah’tan caydırıcı bir müeyyide olmak üzere hırsız erkek ile hırsız kadının ellerini kesin. Allah mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.

    39. Her kim de işlediği zulmünün arkasından tövbe edip durumunu düzeltirse kuşkusuz, Allah onun tövbesini kabul eder. Şüphesiz Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.

    Hem bir kere hirsizlik yapmakta neymis. Insan oglu o kadar acizmiki hirsizlik yapacagina kalkip icinde bulundugu sikintiyi bir digerine soylemesin. Sikintiyi digerlerine soyleyip ve digerleride zorda kalmisin sikintisi konusunda ona yardimci olmuyorlarsa vay onlarin insanliklarina.

    Bu arada müslüman olupta hadise inanmakta neymis? Kur an disinda baska kaynak arayanlarin vay haline. Peygamber Allah in bildirdikleri disinda neyi biliyorki kalkip size onu buyursun? Allah neyi eksik biraktiki peygamberlerin haddine onu tamamlamak düssün? Peygamber kuran disinda ne soz soylemissede kendi devrindekilere soylemistir. Musluman bir insanin Kuran disinda rehberi olmaz. Kuranda hersey ilk okula giden bir cocugun bile anlayacagi kadar acik ve samimidir. Isi yokuslara surerek kimse kendine eziyet etmesin.

    Ateist arkadaslara gelince, bu onlarin kendi fikirleridir. Herkes fikrinde ozgurdur ama iftira olmamak sartiyla. iftiranin hic bir yerde yeri olmaz. Kimse kimseyide sahip olmadigi cehennem ile tehdit etmesin. Cennette Cehennemde Allahindir ve o her ikisinede diledigini iletir.

    Hepimiz insanogluyuz. Fikirler paylasilirken kimsenin bir digerine hakaret etme ve küfür etme yetkisi olamaz ve olmamalidir. Bu kabul edilemez bir yargidir.

    • Kyoukotsu dedi ki:

      Hadislere inanmakta neymiş diyorsun ama Kuran’da peygamberin sünnetine de inanmamızı söylüyor ve sen bunu reddediyorsun. Kuran’da yazan her şeyi anlamak bu kadar kolaysa “Hırsızın elini kesin” de kesmemizi emrediyor demektir. Mecaz anlam ifade etmiyorsa tabi(ki bunu bilemeyiz). Hırsızın elinin kesilmesi neden mi zoruna gidiyor insanların? Çünkü vahşet. Bir kötülüğü kötülükle cezalandırmak adalet mi yoksa başka bir kötülük mü?

      • Seyyid dedi ki:

        Kardeş yazdığımı iyi okumamışsın anlaşılan. Bir daha okumanı tavsiye ediyorum. Bu arada bana Kur-an da peygamber sünneti diye bir ayet gösterirmisin?

    • sevginin ışığı dedi ki:

      Sevgili Seyyid bey, keşke herkes sizin gibi bir müslüman olsa… Ama maalesef değil ve yüzyıllarca kısas uygulanmasına rağmen bazı memleketlerde ve halen de uygulanıyorken İran gibi ülkelerde, kısasın en ufak bir fayda bile vermediği açık… Tarih adaletin, adam öldürmenin vs. ceza vererek ya da öldürerek sağlanamadığı gösteren sayısız örneklerle dolu… Aksi olsaydı, idam cezasının en çok uygulandığı ülkelerden Çin, Amerika veya İran Cennet bir yer olur, kimse cinayet işlemezdi. Veya zamanında İsa’ya o kadar işkenceler edildikten sonra ortada ona inanan kimse kalmazdı. (Kuran-ı Kerim İsa’nın yerine başkasının geçirildiğini ve gerçek İsa’nın göğe yükseltildiğini yazar. Ama gerçek ne olursa olsun, İsa’ya inananlar aksini kabul etmekteler ve ona edildiğine inandıkları onca işkence, onun öğretilerini yaymaktan onları alı koymamıştır)

  20. murat can dedi ki:

    hırsızın hiç suçu yok mu 🙂 El kesme bir cezadır. birine ait bir “değer”de olan bir şeyi , girme izni olmayan bir yerden alan birine uygulanacak bir ceza. İnsanların doğru huzurlu yaşaması için, bir intizam gereklidir, bunu da baştan, belli şartlarla belirlersiniz. işlerinizde kullandığınız sözleşmeler gibidir bunlar. şimdi , başkasının kazandığı bir şeyi ondan habersizce almak yanlıştır. bunu kanunla sözleşme olarak sisteinde belirlemiş olursun. ceza caydırmalıdır ve olmalıdır, cezanın ne olduğu ayrı bir konudur. mesela bedel olarak fazlası geri ödesen bu senin işlediğin sorunlu davranışı tam olarak çözemeyebilir , caydırıcı olmayabilir. zira yakalanmayan için mesele yok. burada suçtan ızdırap çekenin yerine kendimizi koyup , kendinizi hırsızın yerine koymazsak daha makul bir bakış açısı yakalamış oluruz. çok fazla ajitasyonda yapabilirim ha:), mesela, gariban bir annenin, çocuğu için biriktirdiği ve tek sahip oldukları değer olabilir çalınan. herneyse. aslında hırsız bile kendini şu haliyle, sizin onu gördüğünüz kadar masum hissetmiyordur muhtemelen. Kitap derki: “bir kavme olan öfkeniz sizi adaletten alıkoymasın” ideolojik anlamda redettiğiniz bir düşünceyi eleştirmek için , yanlışı , yada doğru için koyulmuş ; iyi ve iyi olma adına yapılan işleri kuralları çokta hırpalmayın, ama elbette körü körüne bir teslimiyet demekte değildir bu. düşünen her kafaya saygılarımı sunarak; bu kütüb-ü sitteyi sıhhat eksiklikleriyle , kitabın kendi sadeliği karşısında alternatif olarakta görmüyorum. siz mağduru düşünün. evinize bir hırsızın girmiş olduğu, herşeyin dağıldığı , mallarınızın gittiği bir anı az bi yaşayın, sonra bir daha değerlendirin. bu cezadan fazlasını reva görmediyseniz makulsünüz. önemli değil ihtiyacındandır diyorsanız, şikayetçi olmayın. ama olay devlete, kanun uygulayıcıya intikal ederse, devlet lakayd kalamaz o siizn hakkınızı sizin adınıza korumak zorundadır. uygulama yapmazsa otoritesi biter. saygılarla

  21. murat can dedi ki:

    özür dileyerek ifade düzletmesi yapıyorum silinmiş sanırım bir kısım, yanlış analışmasın:” ideolojik anlamda redettiğiniz bir düşünceyi eleştirmek için , yanlışı , yada doğru için koyulmuş ; iyi ve iyi olma adına yapılan işleri kuralları çokta hırpalmayın, …”

    ideolojik anlamda redettiğiniz bir düşünceyi eleştirmek için , yanlışı savunur olup , doğru için koyulmuş ; iyi ve iyi olma adına yapılan işleri kuralları çokta hırpalmayın,

    • saçma dedi ki:

      elleri ayakları olmayan adam hırsızlık yapmış. Peygamber getirilen kişiye bu kim diye bile sormadan direk öldürün demiş,baklava ekmek çalanın eli kesilirmiş..bütün bunlara inanan bir insan Allaha nasıl inanmaz?? El kesme cezası zorunluluk halinde olmadığı halde belli değerin üzerindeki malı çalana uygulanır.mağdur affederse el kesme cezası kalkar diyete dönüşür.ahad hadislere göre de hüküm verilmez. Bilmemek ayıp değil ancak Bişey bilmediği konuda böyle ahkam kesene Zır cahil denir.

  22. Samsun dedi ki:

    Yazıda bariz bir islam düşmanlığı olduğu aşikar. İslam’ı sadece takvim arkası yazılarından öğrenen bir zihniyet de ancak bu kadar olur. İslam hukukunda el kesme cezası verene kadar tam 8 maddelik bir aşama kaydedilir ve hüküm ona göre verilir. ‘Araştırmadan ve bilmeden’ burada birkaç hadisi işinize göre kullanıp da yazmanın bir manası yok. Adına düşünce özgürlüğü diyerek iftira atmayın.

  23. yatırlı dedi ki:

    son hadise takılmış herkes, böyle bişey in olmadığı zaten açık… saçma dolusu uydurmuş birisi… onu geçelim asıl mesele hırsızın kuranda elinin kesilmesini emreden ayetteedir. böyle saçmalık olamaz… hırsızı açsa karnını doyuracaksın, hastalığından çalıyorsa tedavi edeceksin…. el kesersen bu adam nasıl geçinecek nasıl iş bulacak… hapis cezası en makulu… zaten o dönem hapishane olmadığından ötürü kurana bu yazılmış başka nedeni olamaz

    • Araştırmacı dedi ki:

      Kurdukları bankalarını soyan büyük vurguncuları doyurmana gerek yok.
      Zaten çaldıkları para 7 sülalelerini doyurmaya yeter.

  24. Geri bildirim: Anonim

  25. Uğur dedi ki:

    Madalya mı takacaklardı?

  26. Memduh dedi ki:

    İslam’da (Had) El Kesme Olayı ve Ateistlerin Öcü Maskesi
    Ahh ahh nasıl başlasak bu konuya, sık sık görüyorum. İslam’ın korkunç yüzü diye video ve yazı paylaşırlar Hep gülerim böyle şeylere. Bir de kendi aralarında “bunlar cahil, örümcek kafalı” diye kibirlerin böbürlenirler. Hakiki bilgiye sahip Müslümanlar için bu konuşmalar iman arttırıcı olaylardır. Bunların konuşmalarındaki cehaleti görünce insan bunları mı ciddiye alacağım diye soruyor. Sonra haline şükrediyor.
    Herneyse konuya girelim. El kesme İslam’dan önce de Araplar arasında bilinen bir uygulamadır. Kur’an’da da gerçekten vardır. Ama durun hemen korkmayın aklınıza şöyle sorular geliyor olabilir?
    “Niye elini kesiyorlar, adam o zaman hiç çalışamaz?”
    “Belki tövbe edecek, kesmeyip neden bağışlamıyorlar?”
    Bu sorular uzar gider şunu söyleyelim ki şu Osmanlı tarihi boyunca el kesme olayı sadece 6′dır. Neden bu kadar az derseniz elbette ki bu cezayı uygulamak için çeşitli şartların olması gereklidir. (Bu hükümler sayesinde; Osmanlı’da öyle bir dönemi geldi ki sadaka taşlarındaki paralar taşar oldu. Muhtaçlar kimsenin görmemesine rağmen sadece ihtiyacı kadar parayı alırdı sadaka taşlarından. İnsanlar Karz-ı Hasen sandıklarından istedikleri zaman borç alabiliyorlardı)
    Bu el kesme o kadar basit bir iş değildir. Bu şartlara göre el kesme o kadar kolay bir iş değildir;
    “Eğer hırsız, akıllı, ergen ise (çocuk, deli değilse)
    Mal belli bir değerin üstünde olursa (sikkeli, halis 10 dirhemin üzerinde olursa…) Yani bu iki tane kurbanlık koyun alacak kadar oluyor o zamanlar.
    Mal gizlenmiş iken, evde, iş yerinde… korunan, kapalı bir yerde iken çalınmış ise,
    Hırsızın, çaldığı malda mülkiyet hakkı yok ise,
    Mal, kamu malı değilse,
    Çabuk bozulan et, süt, yaş meyve,… değilse,
    Eşi, çocuğu, babasının… malı değilse,
    Mahkemeye başvurmadan önce, mal geri verilip tövbe edilmemiş, uslanılmamış işe,
    İki şahit var ise veya hırsızın itirafı ile suç kesinleşmiş ise,”
    Bunlar mevcut ise bu ceza uygulanabilir.
    Kur’an’da şöyle geçer;
    “Hırsızlık eden erkek ve kadının yaptıklarına karşılık bir ceza, Allah’tan bir ibret olarak ellerini kesin. Allah güçlüdür, hikmet sahibidir. Kim bu haksız davranışından sonra tövbe eder ve halini düzeltirse bilsin ki Allah onun tövbesini kabul eder. Şüphe yok ki Allah çok bağışlayıcı, çok esirgeyicidir. Bilmez misin ki göklerin ve yerin mülkiyeti Allah’a aittir. O, dilediğine azap eder, dilediğini de bağışlar. Allah her şeye kadirdir.” (Maide Suresi, 5/38-40)
    El kesme cezası korkutma, caydırma içindir. Eğer burada caydırıcı bir müeyyide olmazsa, ne malı koruyabilir, ne de hırsızın elini engelleyebiliriz. Hapis gibi cezaların caydırıcı olmadığının en büyük kanıtı, bugünkü hırsızlık vakalarının bilançosudur. Günümüz sistemini düşünün, adam en kral hırsızlığı yapsa MADDE 142′ye göre parmakla sayılabilir cezalar alıyorlar. Çıkınca tekrar yapmaktan da çekinmiyor. Hırsız değilseniz bu hükümden korkmanıza hiç gerek yok.
    Ayrıca Hz. Ömer zamanında bir kıtlık olmuştur. Adamın biri hırsızlık yapmış. Hz. Ömer “İnsanların karnını doyurmadan, onlardan kanunlara uymayı istemeyiz” diyerek had cezası uygulamamıştır.
    Şeriatın uygulanabilmesi için o kişilere baştan şeriat ile büyümesi gereklidir. Şöyle bir örnek verelim; Suudi arabistanda şeriat var. Bizim ülkemizde yok. Bizden birisi gidip orada hırsızlık yapsa onun elini kesmezler. Çünkü bizim ülkemizde şeriat uygulanmıyor ve bunun bilgisine sahip değiliz. Bilsek o suçu işlemeyebilirdik.
    Bir hadiste şöyle geçmektedir.
    “Sizden öncekiler şu sebeple helâk oldular; onlar, şerefli bir kimse hırsızlık yaptığı zaman, hırsızı serbest bırakırlar. Güçsüz bir kimse hırsızlık yapınca da, ona ceza uygularlardı.” (eş-Şevkânî, Neylü’l-Evtâr, VII,131,136).
    Ayrıca: – Hırsız yaptığına pişman olur, tövbe eder ve tövbesinde samimi olduğu anlaşılırsa eli kesilmez. Ancak bunun tespit edilebilmesi için hırsızın bir süre hapsedilmesi ve göz altında bulundurulması gerekir. (bk. İbn Âşûr, VI, 193; Ateş, H, 524)
    Kimse Şeriat ile el kesmeye merak değil. Sadece toplum içersinde bir düzeni sağlamak amacıyla böyle kurallar getirilmiştir. Rica ile, mihnet ile olacak işler değil bunlar. ibret-i alem denilen şey her zaman etkilidir.
    Son olarak Nebî (s.a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphe bulununca, gücünüzün yettiği kadar hadleri düşürünüz” (Ebû Dâvud, Salat, 14; Tirmizî, Hudûd, 2).
    Ve şöyle buyurmuştur: Gücünüz yettiği ölçüde, müslümanlardan hadleri (cezaları) kaldırın. Şayet müslüman için bir çıkış yolu bulursanız onu tatbik edin. Zira imamın (hakimin) afv etmekte hata etmesi, ceza vermekte hata etmesinden daha hayırlıdır. [Kaynak: Ramuz El Hadis Ravi: Hz. Âişe (r.anha)]

  27. Gürkan Engin dedi ki:

    Gelenek tarafından “Arapça”nın ırzına geçilerek, ayete rağmen yanlış anlaşılan konudur.

    1) Bir kere ayette el kelimesi olarak geçen kelime EYD’dir ki, eşanlamlı bir kelimedir. İlk anlamı “GÜÇ” demektir. “Eyd sahibi kulumuz Davud’u hatırla…” (Sad suresi 17. ayet) veya “EYD sahibi olan kullarımız İbrahim’i, İshak’ı ve Yakub’u da hatırla.” (Sad 38:45) ayetlerinde olduğu gibi.

    2) Diyelim ki ayette geçen kelime; bildiğimiz biyolojik el. O da olmaz, zira Arapça’da Türkçe’deki gibi tekil ve çoğul yoktur sadece… bir de tesniye denilen “ikili” form var.

    Yed = Bir el
    Yedani = İki El
    Eyd = Üç ve daha çok el demektir

    Yani, bir hırsızın üç tane eli mi var? diye sorar insan. Sırf bu bile; bu kelimenin “GÜÇ” anlamında kullanıldığını anlatır bize.

    3) Bir de, ayette kullanılan “KESME” kelimesi de ilginçtir. KaTaA fiili kullanılır ama, bu fiil MECAZİ kesmelerde kullanılan fiildir. Fiziksel kesme için KaTTaA kullanılır. Şimdi, iki grup ayet yazalım hemen, farka bakalım:

    Allah’ın birleştirilmesini emrettiğini KESERLER. (2:27)
    (Cennet nimetleri) KESİLMEZLER. (56:33)
    O kimselerin ardını KESTİK. (7:72)

    Bu ayetlerde geçen KESMEK fiiline, şu ayetlerdekilerle kıyaslayın

    (Firavun’un tehditi) Ellerinizi ve ayaklarınızı çarpazlama KESECEĞİM… (7:124)
    Kadınlar Yusuf’u görünce öyle etkilendiler ki, ellerini KESTİLER… (12:31)

    Şimdi, bu iki grupta kullanılan KESMEK fiilini Türkçe’de aynı kelime ile yazdık. Ama Arapça’da bu ikisi için farklı KELİME kullanılmıştır dersek, ne dersiniz? Tamam işte, “hırsızın elini kesin…” diye bilinen ayette kullanılan KESMEK hangi grupta kullanılan FİİL ise ona bakarız. Burada kastedilen fiziksel kesme mi, değil mi anlaşılır deriz, değil mi? işte, bu ayette FİZİKSEL olmayan kesme kullanılmıştır.

    Kısacası, ayet “Hırsızın gücünü kesin” demektedir ve bu inanılmaz nettir. Ama gelenek herşeyi olduğu gibi bunu da bozmuştur.

    Bu ne ya? Bu kadar uzun yazı okunur mu? Okusak da, Arapça filan bilmeyiz biz, ne bilelim doğru anlattığını derseniz… Buyrun sizi şuraya alalım. Bu video çok detaylı izah etmiş konuyu:

  28. alasa dedi ki:

    Zina yapan taşlanarak öldürülüyorsa hırsızlık yapanın eli kesiliyorsa bu benim dinim değil o zaman hani nerde sevgi barış dolu dinimiz hani öldürmeyecektin ne oldu

    • bir kul dedi ki:

      ALASA GİBİ DÜŞÜNEN HERKESE

      NOT KİTABINI KENDİN OKUYACAKSIN VE SONRA KENDİ AKLIN İLE KARAR VERECEKSİN VE ÖZGÜR İRADENLE KENDİN DOGRUYU BULACAKSIN
      KESİNLİKLE KİM YAZARSA YAZSIN MUTLAKA OKONU NE İSE KURANDA YERİ NE DİYE BİZZAT KENDİN OKUYUP ANLAYIP DOGRU İSE DOGRU YANLIŞİ SE YANLIŞ OLDUGUNU KENDİN GÖRECEKSİN MUTKAKA KILAVUZUN KURAN OLACAK KİM NE DERSE DESİN
      DİN ADINA SADECE KURAN TEK REHBERDİR ALLAH IN ELCİSİ DE PEYGAMBERİMİZDİR PEYGAMBERİMİZDE BU KİTAPTAN MESULDÜR PEYGAMBERLER ASLA VE ASLA ALLAH IN AYETLERİNE İLAVE CE CIKARMA YAPMAZLAR HİÇ BİR İLAVE YAPMADAN BİZLERE TEBLİG EDERLER ALLAH A EN SADIK İNSANLAR PEYGAMBERLERDİR ASLA NEFİSLERİNİ KONUŞTURMAZLAR EN UFAK HATALARNDA UYARILIRLAR VE HEME TEVBE EDER VAZGECERLER YAPTIKLARI HATALAR KASITLI DEGİLDİR

      Kısas Ayetinde Çelişki İddiasına Cevap

      Suresi 178’de: “Ey iman edenler öldürülenler hakkında üzerinize kısas farz kılındı; hüre hür, köleye köle, kadına kadın. Ancak öldüren, öldürülenin kardeşi tarafından bağışlanırsa, örfe uygun şekilde diyeti güzellikle ödemelidir. Bu Rabbinizden bir hafifletme ve esirgemedir. Bundan sonra kim haddi aşarsa onun için can yakıcı bir azap vardır.”
      Ayetin bağlamı dikkate alınmadan, sözcük anlamı ile çeviri yapıldığında, yukarıda verilen anlam doğru bir anlamdır. Ancak bağlam dikkate alındığında söylenen şey farklı bir anlam kazanmaktadır. Eğer yalın olarak sözcük anlamına bağlı kalınırsa; ya hürü hür değil de köle öldürdüyse veya kadını kadın değil de erkek öldürdüyse o zaman ne olacak gibi soruların cevabını vermemiz mümkün olamaz.
      Ama bağlam dikkate alındığında hiçbir sorun kalmamaktadır. Zira ayet, sözcük anlamıyla “hüre hür, köleye köle, kadına kadın” demiş olsa da, bağlam dikkate alındığında anlam; “hürse hür, köleyse köle, kadınsa kadın; kim öldürmüşse o öldürülür” olur. Diğer bir deyimle, öldürenin yerine başka bir kimse öldürülemez.
      Zira Cahiliye döneminde kimi cinayetlerde, öldüren kimsenin yerine diyet olarak bir başkası öldürülebiliyordu. Örneğin, öldüren güçlü bir kabiledense onun yerine o kabilenin sahip olduğu herhangi bir köle diyet olarak öldürülüyordu.

      Kuran’daki düzenleme şu şekilde:
      (Bulûğ çağına girmiş ve aklı yerinde) Bir kimse, kasten ve haksız yere başka birini öldürürse, öldürülen kişinin varisleri/velileri iki seçenekli bir hakka sahipler: İsterlerse “cana can” hükmünü uygulatıp katilin öldürülmesini sağlayabilirler, isterlerse katili affedip bir diyet (tazminat) ödemesiyle yetinirler. Kuran, Müslüman aileler/kavimler arasında husumeti önlemek için, affetmeyi ve diyetle yetinmeyi tavsiye etmekte, fakat bunu zorunlu kılmamakta. Yani öldürülenin varisleri/velileri isterlerse “cana can” hükmünü işletebilirler, bu bir haktır.
      Aynı düzenleme, insan yaralama suçları için de geçerlidir (Maide/45). Yaralanan şahıs, isterse affeder ve suçludan diyet alır, isterse de kısas hakkını kullanır ve suçlunun aynı şekilde yaralanmasını sağlar.
      (Kısas hükümleri kasten ve haksız yere işlenen suçlar için geçerli. Yanlışlıkla adam öldürmenin yaptırımı Nisa/92’de düzenlenir.)
      Ayetler
      • Bakara/178
      Ey iman edenler! Öldürülenler hakkında size kısas farz kılındı. Hüre karşı hür, köleye karşı köle, kadına karşı kadın kısas edilir. Ancak öldüren kimse, kardeşi (öldürülenin vârisi, velisi) tarafından affedilirse, aklın ve dinin gereklerine uygun yol izlemek ve güzellikle diyet ödemek gerekir. Bu, Rabbinizden bir hafifletme ve rahmettir. Bundan sonra tecavüzde bulunana elem dolu bir azap vardır.
      • Bakara/179
      Ey akıl sahipleri! Kısasta sizin için hayat vardır. Umulur ki (bu hükme uyarak) korunursunuz.
      • İsra/33
      Haklı bir sebep olmadıkça, Allah’ın, öldürülmesini haram kıldığı cana kıymayın. Kim haksız yere öldürülürse, biz onun velisine yetki vermişizdir. Ancak o da (kısas yoluyla) öldürmede meşru ölçüleri aşmasın. Çünkü kendisine yardım edilmiştir.
      • Şura/40
      Bir kötülüğün karşılığı, onun gibi bir kötülüktür (ona denk bir cezadır). Ama kim affeder ve arayı düzeltirse, onun mükâfatı Allah’a aittir.
      • Nahl/126
      Eğer ceza verecekseniz, size yapılanın misliyle cezalandırın. Eğer sabrederseniz, elbette bu, sabredenler için daha hayırlıdır.
      • Maide/45
      Onda (Tevrat’ta) üzerlerine şunu da yazdık: Cana can, göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe diş kısas edilir. Yaralar da kısasa tabidir. Kim de bu hakkını bağışlar, sadakasına sayarsa o, kendisi için keffaret olur. Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenler, zalimlerin ta kendileridir.

      • rammsteinn dedi ki:

        kul
        Bakara/178
        Hüre karşı hür, köleye karşı köle, kadına karşı kadın kısas edilir

        diyor.
        peki sen ne diyorsun?
        “hürse hür, köleyse köle, kadınsa kadın; kim öldürmüşse o öldürülür”

        buraya kopyalayıp yapıştırdığın yazıyı acaba nerden kopyaladın?
        bu çeviriyi acaba kim yaptı?
        kuranmeali.org da böyle bir çeviri yok. eğer sen bu bütün çevirmenlerden daha doğru bir çeviri yapabiliyorsan buyur yaptığın çevirileri değerlendirelim. sayın bilal den çok bekledik ama hala bir çeviri göremedik. ilk önce bu kopyaladığın çevirinin doğruluğunu görelim sonra değerlendirelim.
        kölelik ile ilgili tonlarca gerçek hikaye vardır. ama hiçbirinde kölesini öldüren bir sahibe verilen bir ceza görmedim. cevap olarak “hiç bir sahip kölesini öldürmemiştir” diyemezsin.
        unutma;
        köleliği serbest bırakan bir tanrıyı savunuyorsun.

        acaba diğer gönderdiği kitaplarda köleliğe ne diyor?
        incil
        Luka 12:47 Efendisinin isteğini bilip de hazırlık yapmayan, onun isteğini yerine getirmeyen köle çok dayak yiyecek

        Tevrat, Mısır’dan Çıkış, 21/1-11
        “İbrani bir köle satın alırsan, altı yıl kölelik edecek, ama yedinci yıl karşılık ödemeden özgür olacak. Bekâr geldiyse, yalnız kendisi özgür olacak; evli geldiyse, karısı da özgür olacak. Efendisi kendisine bir kadın verir ve o kadından çocukları olursa, kadın ve çocuklar efendisinde kalacak, yalnız kendisi gidecek.

        zeburu hiç kaale almaya bile gerek yok.
        ama sizin tanrının gönderdiği incil ve tevrat değiştirildi. değişmedi denilen kuranda da hep mecaz anlamlar var.

        hırsızın elinin kesilmesi konusu;
        tanrı demiş ki
        “hırsızın elini kesin”
        sen ne diyorsun
        “hırsızın hırsızlık yapmaması için olanaklarını kesin”
        bunu bütün müslimler diyor. peki sizin bu tanrı neden direk konuşmuyor? hep ayetler mecaz. sizin bu tanrı bu kitap için 16 kez apaçıktır diyor. ama bakıyoruz ki sağ demek isterken sol demek istiyor,düz derken yuvarlak demek istiyor.

        şöyle düşünelim
        ılımlı müslümanlar hırsızın elini kesmiyorlar. engelliyorlar
        diğer müslimler elini kesiyor.

        her iki tarafa göre kendi yaptıkları doğru. eğer tanrı gerçekten elin kesilmesini istiyorsa siz büyük günaha giriyorsunuz.çünkü bu bir emir ve siz çarpıtıyorsunuz.
        yok eğer sizin dediğiniz doğruysa eli kesilen hırsızlar ne olacak? eli kesenler tanrının huzuruna çıktığında demeyecek mi? “tanrım bak senin gönderdiğin kitapta kesin yazıyor” diye? tanrı ne diyecek ” evet eli kesin dedim ama mecaz anlam kullandım anlaman gerekirdi. anlamadığın için bu suçun cezası olarak yanacaksın” ne güzel adalet sistemi. destansı,şahaser.

        üstelik bu tanrı tüm geleceği de biliyor. bu ayeti insanların nasıl anlayacağını kaç kişinin elinin kesileceğini de biliyor. ama ona rağmen bu şekilde mecaz anlam yükleyerek bile bile bir çok insanın elinin kesilmesine müsaade ediyor.
        tanrı bile bile hırsızların elinin kesilmesine göz yumuyor. çünkü ayeti tam olarak anlatmadı. mecaz anlam y
        kledi ve insanların tıpkı senin anladığın gibi anlamasını istedi.
        gerçekten enteresan bir tanrı.

    • bir kul dedi ki:

      ALASA GİBİ DÜŞÜNEN HERKESE

      Kuran’da Nasih Mensuh – Hükmü Kalkan Ayetler 1

      İnkarcılarla savaşın sınırları

      Kur’an’daki savaş ile ilgili ayetler inkarcılar tarafından kasıtlı olarak çarpıtılıp kullanılmaya çalışılmaktadır. Ayetlerdeki ifadeler metnin ana akışından koparılarak farklı yorumlanır. Oysa bu ayetler Kur’an’ın genel mantığı ve konunun akışına göre değerlendirilse durum daha bir açıklık kazanacaktır. Tevbe suresinde ki ayet şöyledir:
      Kendilerine kitap verilenlerden, Allah’a ve ahiret gününe inanmayan, Allah’ın ve Resûlü’nün haram kıldığını haram tanımayan ve hak dini (İslam’ı) din edinmeyenlerle, küçük düşürülüp cizyeyi kendi elleriyle verinceye kadar savaşın. (9 Tevbe Suresi, 29)
      Ayetteki ifadeye dikkat edilirse burada savaşmanın emredildiği insanlar tüm kitap ehli değildir. Bunlar kitap verilenlerden bir gruptur. Bunlarla savaşmak istenmesinin nedeni yine onların Müslümanlarla savaşmalarından dolayıdır. Eğer Tevbe suresi başından itibaren okunursa konu daha iyi anlaşılacaktır.
      Savaş ile ilgili ayetleri Kuran’ın bütünlüğü içinde değerlendirmek lazımdır. Tüm bu iddiaların aksine Kuran’a göre savaş savunma amaçlı yapılmalıdır. Başka insanların topraklarını fethetmek için yapılan savaş Kuran’a göre dini bir savaş olamaz. Tarih boyunca fetih amaçlı İslam devletleri bazı savaşlar yapmış olabilir. Fakat bunların hepsi dini savaşlar değil, siyasi savaşlardır. Allah bu tarz bir savaşı yasaklamaktadır. Bakara suresinde şöyle buyrulmaktadır:
      Sizinle savaşanlara karşı Allah yolunda savaşın, (ancak) aşırı gitmeyin. Elbette Allah, aşırı gidenleri sevmez.Onları, bulduğunuz yerde öldürün ve sizi çıkardıkları yerden siz de onları çıkarın. Fitne, öldürmekten beterdir. Onlar, size karşı savaşıncaya kadar siz, Mescid-i Haram yanında onlarla savaşmayın. Sizinle savaşırlarsa siz de onlarla savaşın. Kafirlerin cezası işte böyledir. Onlar, (savaşa) son verirlerse (siz de son verin); şüphesiz Allah, bağışlayandır esirgeyendir. (Yeryüzünde) Fitne kalmayıncaya ve din (yalnız) Allah’ın oluncaya kadar onlarla savaşın. Eğer vazgeçerlerse, artık zulüm yapanlardan başkasına karşı düşmanlık yoktur. (2 Bakara Suresi , 190-193)
      Bu ayetlerden anlaşıldığı gibi savaş ancak savaşanlara karşı yapılır. Üstelik bu savaşta aşırılığa gidilmemesi için Allah, inananları uyarmaktadır. Savaş esnasında karşı taraf savaşa son verip aman dilerse, Müslümanlar buna uyar ve savaşa son verirler. Kuran’da savaşın ancak savunma amaçlı olduğunu yukarıdaki ayetlerde görmüştük. Bunun dışında saldırı olduğunda ise Allah Müslümanların bu saldırganlığa karşı cevap vermelerini ve tüm güçleriyle bu saldırganlarla savaşmalarını ister. Tevbe suresindeki ayetler şöyledir:
      Yeminlerini bozan, elçiyi (yurdundan) sürmeye çabalayan ve sizinle ilk defa (savaşa) başlayan bir toplulukla savaşmaz mısınız? Korkuyor musunuz onlardan? Eğer inanıyorsanız, kendisinden korkmanıza Allah daha layıktır. Onlarla çarpışınız. Allah, onları sizin ellerinizle azarlandırsın, hor ve aşağılık kılsın ve onlara karşı size zafer versin, mü’minler topluluğunun göğsünü şifaya kavuştursun. Ve kalplerindeki öfkeyi gidersin. Allah dilediğinin tevbesini kabul eder. Allah bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. (9 Tevbe Suresi, 13-15)
      Savaşta kararlı ve güçlü olmanın hem savaşın daha çabuk bitmesini sağlayacağı, hem de muhtemel savaşlar için caydırıcı bir örnek oluşturacağı açıktır. Saldırganlara karşılık vermek ve onları bu hareketlerine pişman etmek sonuçta barışı korumak için en doğru yol olacaktır.
      Bunun dışında bir de Allah, Müslümanlardan zayıf bırakılmış, eziyet gören, muhtaç insanlar için yine onları koruma amaçlı savaşa izin vermektedir:
      Size ne oluyor ki, Allah yolunda ve: “Rabbimiz, bizi halkı zalim olan bu ülkeden çıkar, bize katından bir veli (koruyucu sahip) gönder, bize katından bir yardım eden yolla” diyen erkekler, kadınlar ve çocuklardan zayıf bırakılmışlar adına savaşmıyorsunuz? (4 Nisa Suresi, 75)
      Bu tür bir savaş da şiddetten değil aksine merhametten doğmaktadır. Zalimliğe karşı İslam, mazlumu kuşatıcı ve koruyucu olunmasını inananlara öğütler. Barış durumunda ise Allah, iman edenlerden iyiliği ve adaleti ister. Burada amaç savaşa karşı barışın korunup muhafaza edilmesidir:
      Allah, sizinle din konusunda savaşmayan, sizi yurtlarınızdan sürüp-çıkarmayanlara iyilik yapmanızdan ve onlara adaletli davranmanızdan sizi sakındırmaz. Çünkü Allah, adalet yapanları sever. (60 Mümtehine Suresi, 8)
      Karşınızdaki grup hangi dinden olursa olsun eğer barış içinde yaşamak istiyorsa, bunlara karşı inananların yaklaşımı Kur’an’a göre sadece dostane bir yaklaşım olabilir. Dolayısıyla bu ayetler bir bütünlük içinde okunup değerlendirildiğinde ortada bir çelişki yoktur.
      ALINTI

    • bir kul dedi ki:

      alasa GİBİ DÜŞÜNENLERE VEDE KURANI ANLAKAM İSTEYENLERE
      31/12/2014, 09:52
      Zina yapan taşlanarak öldürülüyorsa hırsızlık yapanın eli kesiliyorsa bu benim dinim değil o zaman hani nerde sevgi barış dolu dinimiz hani öldürmeyecektin ne olduDEMİŞSİN

      KURANI ANLAMA SİSTEMİ

      Kur’an’ı Gereğince Anlamanın Önündeki Engeller

      Kur’an’ı gereğince anlamanın önünde önemli olarak gördüğümüz engelleri şu şekilde sıralayabiliriz:

      1- Kur’an’ın gönderilme amacını kavrayamamış olmak.

      2- Örnekleri, kıssaları ve bilimsel açıklamaları yanlış değerlendirmek.

      3- Kur’an’a ‘bütüncül’ değil, ‘parçacı’ anlayışla yaklaşmak.

      4- Kur’an’ı, başka kaynaklarla açıklamak.

      5- Alimlerin görüş ve düşüncelerini ölçü almak.

      6- Geleneksel kültür.

      7- Allah ile kul arasındaki aracılar.

      8- Peygamberi ve peygamberliği yanlış anlamak.

      9- ‘Kur’an’ı anlayamayız’ anlayışı

      10- Kur’an’ın anlatım üslubu,

      11- Muhkem ve müteşabih konusu.

      12- Ayetlerin yalın anlamları.

      13- Tevhidi düşünceyi gereğince kavrayamamış olmak.

      14- Kavramların önemi.

      Şimdi sırasıyla, bu engelleri açıklamaya çalışalım: sol linklerden Kur’an ne için Gönderildi tıklayın.

      Kur an niçin gönderildi ?

      Kur’an, bu dünyanın ve bu hayatın kitabıdır. Ve o, insanlar, inançlarım ve yaşadıkları hayatı kendisine göre düzenlesinler diye gönderildi. O, belirli amaçlar (bazı gün ve gecelerde, ölüye vs.) için okunsun diye değil, koyduğu ilkelere göre yaşansın diye gönderildi Bu ilkelerin içinde belli gün ve gecelerde okuma, Ölüye okuma, sevap kazanmak için okuma yoktur. Zira, o diriler için gönderilmiştir.

      “Diri olanlari uyarsın ve kafirler cezayı hak etsinler diye“ (Yasin 70)

      Ve O, sevap kazanmak amacıyla degil, yaşanmak için okunmalıdır, Kur’an;

      “Korunanlara yol göstermek” (2/2)

      “İnsanlara yol göstermek, doğruyu, yanlışı birbirinden ayırmak” (2/185)

      “Karanlıklardan aydınlığa çıkarmak ve doğru yola iletmek“(5/16)

      “Her şeyi açıklamak, mü’minler için yol göstermek” (12/111)

      “İnsanları aziz ve hamid olan Allah’ın yoluna çıkarmak” (14/1),

      “Akıl sahiplerinin öğüt almaları için insanlara bir mesaj olmak” (14/52),

      “En doğru yola iletmek“ (17/9), “Hakkı gerçekleştirmek’ (177 105)

      “Hakkı batıldan ayırmak” (25/1)

      “Yaşayan dirileri uyarmak” (36/70),

      “insanlara öğüt vermek” (39/27),

      “İnsanları uyarmak” (39741)

      “Zalimleri uyarmak, güzel davrananları müjdelemek” (467/12)

      ve “herkes uyarılsın, kimsenin mazereti kalmasın” (77/5,6,7) diye gönderilmiş.,

      “anlaşılır” (41/ 44), “apaçık Kitap’ tır,” (43/2).

      Kuran’ın niçin gönderildiğini bilmeden, O’nu anlamak mümkün mü?

      Kuranın ne olduğunu ve niçin gönderildiğini idrak edememiş birisi, yaşadığı hayatî islam’a göre düzenleyemez. Bu konuyu web sayfamızdaki ‘Kur’an nedir bölümü ile birlikte değerlendirmek gerekir

      Çünkü,

      ‘Kur’an nedir?’ sorusuna verilecek cevap aynı zamanda ‘Kur’an’ın niçin gönderildiğinide kapsamaktadır. Kur’an, Allah tarafından belirlenmiş insanlık kanunu olup; ‘O’ nun düzeninin kitabıdır. Onu bu yönü ile anlamayanlar; kendilerini ‘yaşayan ölüye’ Kur ‘an ı da vicdanlara hapsederek, ‘yaşayan ölülerin kitabına dönüştürdüler.

      Kur’an, sahibi Allah tarafından korunduğundan,

      ‘Doğrusu Zikri Biz indirdik, onun koruyucusu elbette Biziz” (Hicr-9)

      onun aslını değiştirmeye güç yetiremeyenler, onu kendi anlayışlarına uydurarak, ondan sapmışlardır. Böylece din ‘ruhbanlaştırılmıştır.’ Kitap’tan anlaşılması gereken şey, yanlış anlaşıldığından, bu yanlışlığa paralel olarak “; islami düşünce ve hayatta dejenere olmuştur.

      .—————————————-

      Kuran Yeterince Açık mıdır?

      Kur’an’ı anlamada bugün en büyük problemlerden biri; onun herkes tarafından anlaşılamayacağı, ancak özel kişilerin anlayışı, kavrayışı ve aracılığı ile anlamanın mümkün olabileceği, aksinin ise kişiyi sapıklığa götüreceği öngörüsünün toplumda yaygın ve yerleşik bir kanaat olmasıdır.

      Bu yaklaşım günümüzde o kadar yaygın ve bireylerin Kur’an’a olan yaklaşımlarını o kadar fazla etkileyecek boyuta varmıştır ki, ilmiyle temayüz etmiş kişilerin dahi kalbine “acaba böyle midir?” şüphesi düşmektedir.

      Halbuki en düz mantık bile, Allah (CC)’ın doğruluğa eriştirmek için bir hidayet rehberi olarak gönderdiği hikmetlerle dolu kitabının, insanı sapıklığa götürebileceğini kabul etmez.

      Kur’an’ın apaçık bir kitap olduğunu birçok ayetle ispat mümkün iken bu yazımızda sadece Bakara suresinin 159 ve takip eden ayetleri belirtmekle yetineceğiz. Çünkü bu ayet yukarıdaki yaklaşımın yanlışlığını ve bu yaklaşımın çok büyük bir sorumluluğun da açıkça üstlenilmesi demek olduğunu ortaya koymaktadır.

      “Gerçekten indirdiğimiz belgeleri ve doğru yolu Kitapta insanlara açıkladıktan sonra, gizleyen kimseler var ya, onlara hem Allah lanet eder, hem lanetçiler lanet eder, / ancak tevbe edenler, ıslah olanlar ve gerçeği ortaya koyanlar müstesna; işte onların tevbesini kabul ederim. Ben, tevbeleri daima kabul ve merhamet edenim. / İnkar edip de o halde ölenler var ya, işte, Allah’ın, meleklerin, insanların hepsinin laneti onlaradır. / Lanette temellidirler, onlardan azab hafifletilmez ve onların azabı geciktirilmez.” (Bakara 159-160-161-162)

      Girişte belirttiğimiz söz “herkesin kitaptan bir fıkhi hüküm çıkartmaması gerekir.” yaklaşımı çerçevesinde değerlendirildiğinde masum, hatta haklı bir yaklaşım gibi durabilir. Ancak bunun son derece tehlikeli bir şekilde, Kur’an’ı anlama metodu olarak hayata geçmesinden dolayı, zararı masumiyetinden büyük sonuçlar doğurmaktadır.

      En önemli hasar şüphesiz ki, bireyin öncelikli ve mutlak olarak kendisini ilgilendiren, din ile ilgili yaklaşımları sorgulayabileceği yegane kaynağın elinden alınmış olmasıdır. Kavrayışlı bir zihin için bu durum başka açıklamaları gerektirmeyecek kadar açık bir tehlikedir.

      Abdestsiz Kur’an’a dokunulmaz gibi ek yasaklarla da bireyin Kur’an ile ilişkisi arasına engeller konduğunda artık meydan Kur’an’ı açıkladığını iddia eden birçok açıklayıcıya kalmaktadır. Burada, bu açıklayıcıların niyetlerinin bozuk olduğunu toptan iddia etmek elbette yanlıştır. Fakat peşlerinden gidenlerin, doğru bilgiyle onları sorgulamadan, sırf takipçi olmaları, zamanla olası birçok yanlışın görenek halini almasına sebep olmaktadır ki maalesef bu hep böyle olmuştur.

      Sonuç ise ortada… Birçok açıklayıcının kelâmlarını hıfzeden topluluklar, merak edipte acaba Allah (CC) ne demiş? bile demeden kendisini İslam’ı temsil etme misyonunun merkezinde görüyor. ..

      Kendilerine kavrayışlarının veya metodlarının yanlışlığı AYET ile gösterildiğinde ise klasik cevap hazır…

      “Sen veya hocan biliyorsunuz da onca namlı, filanca zat bunu anlamamış. Olacak iş değil…”

      Ardından bir sürü teviller ileri sürülüyor. Veya size diş bileyip kişisel eksikliklerinizden dem vuruluyor. Yada daha da ileri gidip namı pek hoş olmayan akımlardan biriyle sizi imgeleştirerek AYET’ler gözardı ediliyor…

      Yapılan maalesef hep bu olmaktadır.

      Halbuki Allah (CC)’ın resulü veda haccında; “…Burada bulunan bulunmayana ulaştırsın. Çünkü burada bulunan bu bilgiyi, kendinden daha iyi kavrayan birine ulaştırabilir…” demişti. Sırf bu uyarı dahi, inanç konusunda (Hz. Muhammed hariç) bir kişi veya zamana demir atmanın, metod olamıyacağını göstermiyor mu?

      Bugün ise inancını ciddiye alanlar hep serzeniş halinde…

      Neden öyle olmasın ki?

      • Hayatın dışına itilmiş ve sadece mistik bir tören sembolü olarak kutsallaştırılıp, içine bakılmayan Kur’an ve Kur’anı’ı anlama metodu.

      • Sorgulama etiğinden yoksun, her fırsatta “Şahidim ki Allah (CC)’dan başka ilah yoktur. Yine şahidim ki Muhammed Allah’ın kölesi ve elçisidir” dediği halde; kendisini gerçek şahit yapacak Kur’an’ı, anlamak için bir kez olsun eline almamış müslüman birey.

      • Din’i, bir şefaat zinciri ve bireysel haz alma eylemine indirgemiş akımlar.

      • Ya kaybedecek birşeyleri olduğundan yada ayetlere olan güvensizliklerinden ötürü; Kur’an’ı Kur’an’la anlayıp hadisleri de uygun ayetlerle eşleştirmek yerine geçmiş alimlere methiye ve minik şerhler koymanın ötesine geçemiyen alimler.

      • Tek tip, edilgen robotlar yetiştirmenin dışına çıkamayan; ilimleri eskilerin yazdıkları ile sınırlayıp hayata sırtını dönen; farklı ve özgür düşünceye, kutsanmış kariyerlerle baskı kurup geçit vermeyen eğitim sistemi.

      • Allah (CC)’ın ayetlerini belli bir saltanatı sürdürmeye tercih edemeyen devlet modelleri.

      • Davranış olaraksa; yanlış sabır anlayışı ile aşırı tepkisizlik yada marjinallik.

      Müslümanların mevcutları bugün bunlardır.

      Çözüm ise her müslüman bireyin şahitliğini, lafzî olmaktan çıkarıp Kur’an’ı bizzat anlayarak bilgiye dönüştürmesidir. Kur’an’ı anlamanın önündeki bütün engeller kaldırılmalıdır. Bireyin Kur’an’a yaklaşmasına engel olacak en ufak maddi – manevi bidatleri yaşatmanın büyük bir vebal olduğunu yukarıdaki ayetler, müslüman, münafık, müşrik, kâfir ayrımı yapmadan çok açık bir şekilde ifade etmektedir…

      “Allah, ayetleri birbirine benzeyen ve yer yer tekrar eden Kitabı, sözlerin en güzeli olarak indirmiştir. Rablerinden korkanların, bu Kitaptan tüyleri ürperir, sonra hem derileri ve hem de kalpleri Allah’ın zikrine yumuşar ve yatışır. İşte bu Kitap Allah’ın, dileyeni kendisiyle doğru yola ilettiği hidayet rehberidir. Allah, sapıklıkta yürüyenlere yol da göstermez.” (Zümer 23)
      ————————————————
      Kur’an’ı Başka Kaynaklara Göre Anlamaya Çalışmak

      Kur’an’ı, Kur’an’dan başka kaynakları esas alarak anlamaya çalışmak o kaynaklardan yararlanma düşüncesiyle değil de onları esas alma koşuluna bağlıysa, o zaman onlardaki yanlışları Kuranın anlamına taşımış oluruz. Bu da netice olarak Kuranı (söz olarak değil anlam olarak) tahrif etmek gibi büyük bir yanlışı içermektedir.

      Her şeye Ölçü saydığımız Kitab’ı, başka ölçüleri esas alarak açıklamak, ölçülerin yerini ve işlevini değiştirmek demektir, Hiç bir kaynak Kur an gibi veya Kur’an’a denk olamaz;

      “De ki: “Andolsun, insanlar ve cinler, bu Kur’an’ın bir benzerini ortaya koymak üzere bir araya gelseler birbirine yardımcı da olsalar, benzeri ni ortaya koyamazlar” (îsra-89)

      Kur’an’ı anlamada başka kaynakları temel ölçü olarak almak ve Kur’an’ı bu kaynaklarla açık lamaya çalışmak, temelde Kur’an’ı o şeylere uydurmayıda beraberinde getirir. Böylesi bir yanlış da kişiyi Kur’an’ı anlama adına, Kurandan sapmaya götürür.

      Kur’an’ı anlamada referans olarak alınan kaynaklara baktığımızda, başta esbab-ı nüzul (ayetlerin indirilmesine neden olan olay) olmak üzere; hadis, kelam ilmi, alimlerin görüşü, geleneksel kültür, mürşitler, tasavvuf odaklı din kültürü ve mezheplerin gelmekte olduğunu görmekteyiz. Bu kaynakların bir kısmını dışlamanın veya onları yok saymanın, kültürü ve bilgiyi yoksaymakla eş anlama geldiğini biz de bilmekteyiz.

      Ancak sorun, onları yoksayarak veya varsaymak sorunu değildir. İşin yanlışı, onları temel ve genel geçer doğrular düzeyinde görerek, Kuran’dan anlaşılması gerekeni onların belirlediği şekilde anlamayı esas almaktır.

      Oysa ki onlardan yararlanmayı ve fakat bu yararlanmayı da Kur’an’ın üzerinde ve önünde tutarak değil, bilgimize bilgi, görüşümüze zenginlik, bakış açımız a genişlik, düşüncemize olgunluk ve seviye kazandırıcı olarak görmek gerekir. Kuranı, bu kaynaklardan beslenen anlayışa kenetlemek, o kaynaklardan yararlanmak demek değil, o kaynaklarla Kur’an’ın vahy olma özelliğini zedelemektir. Doğruyu bulmada ölçü olarak Kur’an’ı değil, onları almaktır.

      Kur’an’dan sapmanın temel nedenlerinden birisi de bu anlayıştır. Bu anlayışı onaylamak, insanın sözünü Allah’ın sözünün önüne geçirmek, insani bilgiyi, ilahi olandan üstün tutmak demektir.

      Kur’an en üstün olandır, en doğru olandır, ana kaynaktır, korunmuştur, Allah sözüdür ve kendisine uyanlan kurtuluşa götürecek yegane rehberdir. Rehberden yararlanmak için ona uymak işin şartıdır. Rehberin yaptığı adres tarifini yanlış anlayanlar asla doğru adrese gidemezler.

      Referans olarak aldığımız kaynaklarla Kur’an’ı kıyasladığımız da, yapacağımız seçimle hangisinin hangisine uyması gerektiğine, neyin ölçü ve esas olduğuna da karar vermiş olacağız. Diğer kaynaklar diyenler mi, Kur’an diyenler mi doğru demiş olacaklar?

      Kuran diyenler doğru demiş olacaklarsa o halde Kur’an’ı anlamada diğer ölçüleri nasıl esas alabilir ve onları işin esası sayabiliriz? Onları, işin esası saydığımızda kendisinde hiçbir eksiklik ve çelişki bulunmayan, dosdoğru olan Kitab’a onlardaki çelişki, yanlışlık ve eksikliği bulaştırmış olmayacak mıyız?

      Bu nasıl akletmektir? Sahibi Allah tarafından korunmaya alınan ve kıyamete kadar korunacağı vaad edilmiş Kitab’ı; zamana, insana ve başka şartlara karşı korumaya alınmamış kaynakları referans olarak alıp açıklamaya çalışmak yanlış bir yöntemdir.

      “Doğrusu Zikri biz indirdik, O’nun koruyucusu elbette Biziz” (Hicr -9).

      Burada haklı bir itiraz yapılabilir. Denilebilir ki; Kur’an’ı peygamberden daha doğru anlayan ve uygulayan kim olabilir? Onun için Peygamber (sav) nasıl anlamış ve yaşamışsa bizim de O nün gibi anlamamız ve yaşamamız gerekmez mi

      Yani, Kur’anı hadis ve sünnete (Burada söz konusu edilen “sünnet” kavramı geleneksel anlayışda yer etmiş şekli ile alınmıştır.) göre açıklamalıyız diyenler, bu düşüncelerinde ilk bakışta haklı sayılabilirler.

      Hadis ve sünnetten yararlanmayı biz de gerekli görmekteyiz. Hadis ve sünnetten ‘yararlanmak’ ayrı şey, hadis ve sünnete ‘göre’ tefsir yapmak ayrı şey. -Bu ayırıma dikkat ediniz- Ancak- şu gerçek gözardı edilmemelidir. Şayet Kur’an başka kaynaklara ‘göre’ açıklanmaya muhtaç bir kitap olsaydı, kendisi gibi açıklaması da korunma altına alınması gerekmez miydi? Kaldı ki Kur’an apaçık ve anlaşılır bir kitaptır:

      “Mücrimlerin (suçluların) yolu apaçık belli olsun diye ayetleri uzun uzadıya açıklıyoruz” (En’am 55),

      “İşte Rabbinin dosdoğru yolu budur. Öğüt alan kimseler için ayetleri iyice açıkladık” (En’am 126).

      Allah’a ait olduğu ve korunduğu kesin olan vahyi, peygambere ait olduğu varsayılan ve öyle olduğu konusunda kesinlik bulunmayan sözlere göre yapılan açıklamaları, kesin doğrularmış gibi kabul edersek yapılacak yanlışlarla Kitab’ı (söz olarak değil? anlam olarak) tahrif etmiş olmayacak mıyız?

      Eğer, ayeti kendisine göre açıkladığımız söz (hadis), Peygambere aitse ayeti doğru anlamış oluruz, ya o söz (hadis) Peygambere ait değilse, peygamber sözüdür diye, hadis böyle açıklıyor diye, o zaman gerçekte Allah’ın sözüne değil, ona verilen yanlış anlama iman etmiş olmaz mıyız? Ayetler apaçık ve anlaşılır olduğundan, Allah’ın elçisi onları insanlara bildirmekle yetinmiştir.

      Yoksa hiç bir zaman, “bu ayet, bu da onun açıklamasıdır” diyerek iki ayrı şey söylememiştir.

      Eğer öyle olsaydı, kendisi korunmuş olan vahyin açıklaması da korunmuş olurdu. Ancak Kur’an’ın pratize edilmesi gereken hükümlerini bildiren âyetler peygamberlik görevi gereği peygamberimiz (sav) tarafından pratiğe geçirilmiş (sünnet) olup ve bu pratiğe geçirilen hükümler kesintisiz bir şekilde yaşanarak “amel-i tevatürle” en sağlıklı şekilde bize ulaşmıştır.

      Kur’an’da kendimiz için gerekli olup ta anlamını bilemeyeceğimiz hiçbir ayet yoktur. Ben bu ayeti anlamıyorum diyenlerin, onu anlamak için başvurduğu kaynaklardaki bilgiler daha çok uydurulmuş bilgiler olduğundan, ayeti, doğru anlama adına yanlışa kurban etmektedirler. Bir ayet anlaşılmıyorsa, ya üzerinde gereğince akledilmedigindedir ya da onun bilgisine ulaşmada bir takım engeller söz konusudur veya bizi doğrudan bağlayıcı bir fonksiyonu / özelliği olmadığındandır.

      ———————————————————

      Alimlerin Görüş ve Düşüncelerini Ölçü Almak

      Hadis için söylenenler, alimler için de geçerlidir. Elbette bilenle bilmeyenin bir olmadığını; “her bilenin üstünde bir bilenin.” olduğunu kabul etmekteyiz. Ancak bir şey daha biliyoruz ki, o da hiç kimsenin herşeyî bilemeyeceğidir.

      Çünkü herşeyı bilmek, sadece Allah’a ait bir özelliktir. Hiçbir varlık, bu özelliği Allah’la paylaşamaz. Bu gerçekten hareketle diyoruz ki, kimileri, her şeyi doğru bilenler olarak gördükleri kimselere göre, islam’ı anlamak gerektiği inancındadırlar. Bu da İslam’ı Kur’an’a göre değil, onların anladığına göre anlamayı doğurmaktadır.

      Onların Kur’an’dan anladıklarını, Kur’an’ın yerine geçirmektedirler. Böylece, alimlerin kimi yanılgıları Kur’an’a mal edilmekte, inancımızda ve hayatımızda belirleyici bir fonksiyona dönüşerek, Kur’an adına, o yanılgıları yaşamamıza neden olmaktadır,

      Alimlerin görüşünü ölçü almak ve Kur’an’ı onlar nasıl anlamışsa (onların her dediğini doğru varsayarak) öyle anlamaya çalışmak, Kur’an’ı onların anlayışlarında dondurmak ve sınırlamaktır. Oysa ki? onların görüş ve düşüncelerini, görüş ve düşüncemize katkı sağlaması bakımından değerlendirmek büyük bir yarar sağlayacaktır.

      Kaldı ki alimlerin görüş ve düşünceleri de bağlılarınca zaman içinde öylesine bir deformasyona uğramıştır ki başlangıçta çoğunlukla Kur’an merkezli olan bu görüş ve düşünceler, giderek büyük bir oranda îslamî olma özelliğim yitirmiştir, îslamla sapıklık yer değiştirmiş, bidat ve hurafeler islamın yerini almıştır.

      Buna paralel olarak, hidayetle sapıklık yer değiştirmiş; sapıklığa düşenler, hidayet üzerinde olanları sapıklıkla suçlar hale gelmişlerdir. Ve bu konuda yapılan uyanlara da ‘siz alimlerden daha iyi mi biliyorsunuz?’ anlayışı ile kulaklarım gerçeğe karşı tıkamışlardır.

      Kendilerini izledikleri kişilere endekslediklerinden, onların kafaları ile düşünmekte ve böylece akıllarını devre dışı bırakarak, vahy gerçeğine kapalı hale gelmektedirler.

      Doğru yolu, Kitap’ta değil, bir takım kimselerin izinde arayanlar; onların açıklamalarım Allah’ın hükümleri gibi görerek din adına her dediklerine uymayı, Allah’a uyma saymaktadırlar:

      “İnsanlara, Allah’a giden yolda Kur’an’a uyun, doğru yol ancak O’na uymaktır” diyeceklerine,

      “doğru ancak bizim düşündüğümüz ve bildiğimiz gibidir; bizim dediklerimize uyarsanız doğru yolda olursunuz”

      demektedirler.

      Allahü taala şöyle buyurur:

      وَإِنَّ مِنْهُمْ لَفَرِيقًا يَلْوُونَ أَلْسِنَتَهُمْ بِالْكِتَابِ لِتَحْسَبُوهُ مِنْ الْكِتَابِ وَمَا هُوَ مِنْ الْكِتَابِ وَيَقُولُونَ هُوَ مِنْ عِنْدِ اللَّهِ وَمَا هُوَ مِنْ عِنْدِ اللَّهِ وَيَقُولُونَ عَلَى اللَّهِ الْكَذِبَ وَهُمْ يَعْلَمُونَ (78)

      “Orılar’dan bir takımı, Kitap’ta olmadığı halde, Kitap ‘tan zannedesîniz diye dillerini eğip bükerler. O, Allah katından olmadığı halde: ‘Allah katındandır’ derler, bile bile Allah’a karşı yalan söylerler” (3 Ali-îmran 78).

      Kendi anlayışını din haline getirip, insanları aldatmak için, ‘bu da İslamdandır’ diyerek, Allah’a karşı yalan uyduranlar, Allah’ın lanetine uğrayacak olanlardır:

      اِنَّ الَّذِينَ يَكْتُمُونَ مَاۤ اَنْزَلْنَا مِنَ الْبَيِّنَاتِ وَالْهُدَى مِنْ بَعْدِ مَا بَيَّنَّاهُ لِلنَّاسِ فِي الْكِتَابِ اُولَۤئِكَ يَلْعَنُهُمُ اللَّهُ وَيَلْعَنُهُمُ اللاَّعِنُونَ (159)

      ”Gerçekten indirdiğimiz belgeleri ve doğru yolu Kitap’ta insanlara açıkladıktan sonra gizleyen kimseler var ya, onlara hem Allah lanet eder, hum lanetliler lanet eder”

      (2 Bakara -159).

      Gerekçesi ne olursa olsun, ister iyi niyetle, ister insanları doğru yola iletmek, ve insanları uyarmak düşüncesiyle, ister islam’a hizmet amacıyla olsun hiç kimsenin kendi yanından dine bir şey ilave etmeye hakkı yoktur.

      Doğru olan, din ne diyorsa, dediği kadarı ile kabul etmektir:

      فَوَيْلٌ لِلَّذِينَ يَكْتُبُونَ الْكِتَابَ بِاَيْدِيهِمْ ثُمَّ يَقُولُونَ هَذٰا مِنْ عِنْدِ اللَّهِ لِيَشْتَرُوا بِهِ ثَمَنًا قَلِيلاً فَوَيْلٌ لَهُمْ مِمَّا كَتَبَتْ اَيْدِيهِمْ وَوَيْلٌ لَهُمْ مِمَّا يَكْسِبُونَ (79)

      “Vay, Kitab’ı elleriyle yazıp, sonra da onu az bir değere satmak için, -Bu Allah katındandır- diyenlere! Vay ellerinin yazdıklarına! Vay kazandıklarına!” (2 Bakara – 79)

      Alim olarak nitelendirilenler, bu özelliklerinden dolayı etraflarında yığınla insan toplananlar, insanların kendilerine değil de Kur’an’a gitmelerini şart koşsalardı, kurtuluşun kendilerinde değil, Kur an’da olduğunu söyleselerdi, vahdet bozulmaz ve alimlerin görüşleri dinin yerini almazdı.

      —————————————————–

  29. bir kul dedi ki:

    ALASA GİBİ DÜŞÜNEN HERKESE
    alasa dedi ki:
    31/12/2014, 09:52
    Zina yapan taşlanarak öldürülüyorsa hırsızlık yapanın eli kesiliyorsa bu benim dinim değil o zaman hani nerde sevgi barış dolu dinimiz hani öldürmeyecektin ne oldu DEMİŞSİN

    NOT KİTABINI KENDİN OKUYACAKSIN VE SONRA KENDİ AKLIN İLE KARARVERECEKSİN VE ÖZGÜR İRADENLE KENDİN DOGRUYU BULACAKSIN

    42:40 BİR KÖTÜLÜĞÜN CEZASI, ONA DENK BİR KÖTÜLÜKTÜR. Kim bağışlar ve barışı sağlarsa, onun mükâfatı Allah’a aittir. Doğrusu O, zalimleri sevmez.

    Nahl/126
    Eğer ceza verecekseniz, size yapılanın misliyle cezalandırın. Eğer sabrederseniz, elbette bu, sabredenler için daha hayırlıdır.

    Maide/45
    Onda (Tevrat’ta) üzerlerine şunu da yazdık: Cana can, göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe diş kısas edilir. Yaralar da kısasa tabidir. Kim de bu hakkını bağışlar, sadakasına sayarsa o, kendisi için keffaret olur. Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenler, zalimlerin ta kendileridir.

    Hırsızın Eli Kesilir mi?
    Kuranda Çelişki Yoktur / 4 Aralık 2014

    EL KESME

    el kesme
    http://www.bilimfelsefedin.org/?p=1778

    http://kurandaceliskiolmaz.com/hirsizin-eli-kesilir-mi/

    Maide suresi 38. ayetin hırsızın elinin kesilmesini emrettiği söylenir. Bu ayete bakalım. Acaba öyle mi? Ayeti incelemeye sondan başlayacağız.
    وَالسَّارِقُ وَالسَّارِقَةُ فَاقْطَعُواْ أَيْدِيَهُمَا جَزَاء بِمَا كَسَبَا نَكَالاً مِّنَ اللّهِ وَاللّهُ عَزِيزٌ حَكِيمٌ
    جَزَاء
    cezaen; karşılık demektir.
    بِمَا كَسَبَا
    Bima keseba; yaptıklarından dolayı.
    نَكَالاً
    Nekalen; caydırma olarak.
    مِّنَ اللّهِ
    Min Allahi; Allah’tan demektir.
    O halde ayetin bu kısmına şöyle bir meal verebiliriz:
    ”(Bu,) yaptıklarına karşılık Allah’ın öngördüğü bir caydırma yöntemidir.” Peki bu ceza nedir ve kim içindir?
    Ayetin başına bakalım;
    وَالسَّارِقُ
    Ve es sariku; erkek hırsız.
    وَالسَّارِقَةُ
    Ve es sarikatu; kadın hırsız.
    فَاقْطَعُواْ
    Fe ikteu; kesin.
    Aslında bu kelime üzerinde konuşmamız lazım ama bunu daha sonra yapacağız.
    أَيْدِيَهُمَا
    Eydiye Huma, işte can alacı nokta. Ayette geçen Huma ‘o ikisinin’ demektir ve erkek hırsız ile kadın hırsızın o ikisinin eydini kesin demektir. Peki eyd nedir?
    Eyd arapçada eşsesli bir kelimedir. Bir anlamı ”güç, kuvvet” diğer anlamı ise ”ellerdir”. O halde her iki ihtimali de düşünüp ayeti anlamaya çalışalım. Bu sözcük eyidi fiilinden tekil mastar bir isim olabilir. Tekil olduğu ve eyidi fiilinden geldiği kabul edilirse kuvvet güç anlamına gelir.
    Kuran’da bu şekilde kullanımına dair şu örnekler vardır.
    ” Sen onların söylediklerine karşı sabret ve Bizim EYD sahibi kulumuz Davud’u hatırla.” (Sad Suresi, 17)
    Burada EYD kelimesi güç, kuvvet anlamında kullanılmıştır.
    “EYD ve basiret sahibi olan kullarımız İbrahim’i, İshak’ı ve Yakup’u da hatırla.” ( Sad Suresi, 45)
    Burada da EYD güç, kuvvet anlamında kullanılmıştır.
    “Şüphesiz Biz göğü EYD ile bina ettik ve Biz onu genişleticiyiz.” (Zariyat Suresi, 47)
    Bu üç ayette de EYD güç anlamında kullanılmıştır. O halde ayete erkek hırsızın ve kadın hırsızın gücünü, yaptıklarına karşılık kesin şeklinde anlam vermemiz mümkündür.
    Fakat biz EYD üzerinde hemen karar vermeyelim, bu kelimenin ikinci anlamı yani ELLER anlamına da bakalım. Önce şu bilgiyi verelim. Arapçada tekillik ve çoğulluğa ek olarak iki şey için ayrı bir kip daha vardır. Buna tesniye denir.
    YED; Bir el.
    YEDA; İki el.
    EYD; Eller, üç ve daha çok el demektir.
    Bir insanda üç tane el olmadığına göre kelimenin eller anlamında kullanıldığını kabul etsek bile bunu mecaz olarak almamız lazım. Gramer olarak detayına bakacağız ama önce şunu netleştirelim.
    EYD eller demek ise mecaz olarak almamız gerekir dedik. Peki Kuran’da el hiç mecaz anlamında kullanılmış mıdır?
    Kuran’da el tekil, ikili ve çoğul formuyla 110 ayette 120 defa geçer. Ve bunların da sadece 30 tanesi gerçek, fiziksel el anlamındadır. Diğerleri mecazdır. Hemen el kesme ayetinin geçtiği surelerde ki iki örneğe bakalım.
    ”Ey iman edenler! Allah’ın size nimetini hatırlayın: Hani bir topluluk size ellerini uzatmağa yeltenmişti de onların ellerini sizden çekmişti. Allah’ı dinleyin. İnananlar Allah’a güvensin. (Maide Suresi, 11)
    Bu ayette eyd, eller kelimesinin mecaz olarak kullanıldığı açıktır.
    ”Yahudiler ”Allah’ın eli bağlı” dediler. Aslında elleri bağlı olanlar kendileri. Halbuki O’nun iki eli de açık olup dilediği gibi harcamaktadır. (Maide Suresi, 64)
    Burada da yed; el, ve yeda; iki el kelimesi mecaz anlamında kullanılmıştır.
    Tekrar edelim. Eyd güç ya da eller demektir. Ayette eyd ile söylenen güç değil eller ise bu kelime en az üç eli ifade ettiği için, bir insanın da üç eli olamayacağından, kastedilen mecazdır. Burada hırsızın gücünün kesilmesi istenmektedir. Burada şu itiraz yapılabilir:
    ‘İyi ama ayette bir hırsızdan bahsedilmiyor şayet hırsızın ellerini kesin deseydi olabilirdi. Ama o ikisinin ellerini kesin deniliyor. İki kişinin de dört eli olduğuna göre gerçek el kesme anlatılıyor olabilir.’
    Bu iddia yanlıştır. Şöyle ki ‘Huma’ zamirdir. İki kişiye işaret eder. Bu iki kişi ayetin başında geçen erkek hırsız ve kadın hırsızdır. Her ikisinin de ellerini kesin demektir. Huma kelimeye bu anlamı verir. Eller arapça da üçten başladığı için bu ellerin biyolojik el olarak anlaşılması mümkün değildir. Kesinlikle mecaz anlaşılır. Buraya kadar eyd kelimesi üzerinde yeterince durduk. Şimdide en az bu kavram kadar önemli olan diğer kelimeye ‘kesme’ fiiline bakalım:
    Ayette geçen ve türkçeye ‘kesmek’ olarak çevrilen kelime ‘KataA ( قطع )’ dır. Bu kelime kesmek anlamına gelse de Kuran’da çoğu zaman fiziksel kesme anlamında kullanılmaz. KataA Kuran’da bu ayet haricinde 18 yerde daha geçmektedir. Ve 16 yerde kesinlikle fiziksel kesme anlamında kullanılmadığı bellidir. Diğer iki yerde ki kullanımı ise yoruma açıktır. Mecazi kesmede kullanılmış olabilir fiziksel kesme de. Şimdi bu ayetlere bakalım.
    1- وَيَقْطَعُونَ مَا أَمَرَ اللَّهُ بِهِ أَن يُوصَلَ
    Allah’ın birleştirilmesini emrettiğini keserler. ( Bakara suresi, 27)
    2-لِيَقْطَعَ طَرَفًا مِّنَ الَّذِينَ كَفَرُواْ
    İnkar edenlerin bir kısmını keser. ( Ali imran suresi, 37)
    3- فَقُطِعَ دَابِرُ الْقَوْمِ الَّذِينَ ظَلَمُواْ
    Zulmeden topluluğun ardı böyle kesilir. ( Enam suresi, 45)
    4- وَقَطَعْنَا دَابِرَ الَّذِينَ
    O kimselerin ardını kestik. ( Araf suresi, 72)
    5- وَيَقْطَعَ دَابِرَ الْكَافِرِينَ
    Ve kafirlerin arkasını kesiyor. ( Enfal suresi, 72)
    6-وَلاَ يَقْطَعُونَ وَادِيًا
    Kestikleri (aştıkları) her vadi ( Tevbe suresi, 121)
    7-وُجُوهُهُمْ قِطَعًا مِّنَ اللَّيْلِ مُظْلِمًا
    Yüzleri geceden bir kesim (gibi) karanlık.. (Yunus suresi, 27)
    8-بِقِطْعٍ مِّنَ اللَّيْلِ
    Gecenin bir kesiminde. ( Hud suresi, 81)
    9-وَفِي الأَرْضِ قِطَعٌ
    Toprak kesimleri ( parçaları) (Rad suresi, 4)
    10-وَيَقْطَعُونَ مَآ أَمَرَ اللّهُ بِهِ أَن يُوصَلَ
    Allah’ın birleşmesini emrettiğini keserler. ( Rad Suresi, 25)
    11-بِقِطْعٍ مِّنَ اللَّيْلِ
    Gecenin bir kesiminde. ( Hicr suresi, 65)
    12-مَقْطُوعٌ مُّصْبِحِينَ
    Sabaha çıkanların (nesli) kesilecek. (Hicr suresi, 66)
    13- بِسَبَبٍ إِلَى السَّمَاء ثُمَّ لِيَقْطَعْ
    Göğe uzattığı vesileyi kessin. ( Hacc suresi, 15)
    14- قَاطِعَةً أَمْرًا
    Emri kesmek. ( Neml suresi, 32)
    15- وَتَقْطَعُونَ السَّبِيلَ
    Yolları kesiyor. ( Ankebut suresi, 29)
    16-لَّا مَقْطُوعَةٍ
    (Cennet nimetleri) kesilmezler. ( Vakıa suresi, 33)
    İşte bu 16 ayette kataAnın fiziksel kesme anlamında kullanılmadığı açıktır.
    17-ثُمَّ لَقَطَعْنَا مِنْهُ الْوَتِينَ
    Sonra O’ndan vahyi keserdik. ( Hakka suresi, 46)
    18-مَا قَطَعْتُم مِّن لِّينَةٍ
    Hurma ağacından kestiniz. ( Haşr suresi, 5)
    Ancak ‘Sonra O’ndan vahyi keserdik ve ‘hurma ağacından kestiniz ayetlerinde kataA fiziksel kesme olarak anlaşılabilir.
    Kuran’da kataA daha çok fiziksel olmayan kesmeyi anlattığına göre sırf bu kelimenin kullanılması bile ayeti el kesmek değil gücü kesmek olarak anlamamızın daha doğru olduğunu göstermektedir. Zira kuran’da fiziksel kesme olarak kelimenin şeddeli formu olan QaTTaA kullanılmıştır. Özellikle el kesmeden bahseden ayetler QaTTaA kelimesi ile gelmiştir. Bunlara bakalım.
    (Kadın) Onların düzenlerini işitince, onlara (bir davetçi) yolladı, oturup dayanacakları yerler hazırladı ve her birinin eline (önlerindeki meyveleri soymaları için) bıçak verdi. (Yusuf’a da:) “Çık, onlara (görün)” dedi. Böylece onlar onu (olağanüstü güzellikte) görünce (insanüstü bir varlıkmış gibi gözlerinde) büyüttüler, (şaşkınlıklarından) ellerini kestiler ve: “Allah’ı tenzih ederiz; bu bir beşer değildir. Bu, ancak üstün bir melektir” dediler. (Yusuf suresi, 31)
    Yusuf suresi 31. ayette Yusuf peygamberin yakışıklılığına hayran kalıp heyecanlanan kadınların meyve bıçağı ile ellerini kestiği anlatılır. Burada ellerini kesmek için kullanılan fiil QaTTaAdır. Ayrıca kadınların ellerini kesip koparmadıkları da bellidir.
    لأُقَطِّعَنَّ أَيْدِيَكُمْ وَأَرْجُلَكُم مِّنْ خِلاَفٍ ثُمَّ لأُصَلِّبَنَّكُمْ أَجْمَعِينَ
    (Firavun) “Ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama keseceğim, sonra da hepinizi asacağım.” (Araf suresi, 124)
    Bu ayette ise Firavunun kendinden izinsiz iman eden sihirbazlara yaptığı tehdit vardır. Burada ellerin kesilip koparılmasından bahsedilir ve kullanılan kelime QaTTaAdır. O halde ayette geçen kelimenin mecazi mefhumları kesmek için kullanılan kataA olması eli çizmek ve kesip koparmak anlamından kullanılan QaTTaA olmaması kesilmesi gerekeninin fiziksel el değil güç olması gerektiğini bir kez daha kanıtlar.
    Ayetin mealini verip bu kadar net bir anlamın şimdiye kadar nasıl görünmediğine ve ayetin nasıl ve neden gerçek anlamda el kesme olarak anlaşıldığına bakalım.
    Aslında bu ayetin nasıl hırsızın elini gerçek anlamda kesmek şeklinde anlaşıldığını uzun uzun anlatmaya gerek yok. Yanlış anlaşılmanın tek sebebi, peygamberimiz adına uydurulmuş rivayetler. (Allah en doğrusunu bilir)
    1111111111111111111111111111111111111111111111111111111111111111111111111111111

    Kuran’da el kesmeden ne anlamalıyız?

    Erkek hırsızın ve kadın hırsızın; o ikisinin ellerini, yaptıklarına karşılık kesin. Bu Allah’ın öngördüğü bir caydırma yöntemidir. Allah Güçlüdür, Bilgedir (Maide 5:38)

    Maide 5:38’de geçen; “erkek ve kadın hırsızın, o ikisinin ellerini kesin” emrinde, el olarak çevirilen kelime (أيد) eyd’dir. Eyd sözcüğü ile ilgili iki ihtimal vardır:

    1) Bu sözcük (أيَدَ) eyede filinden tekil mastar ve isim olabilir. Tekil olduğu ve eyede fiilinden geldiği kabul edilirse, kuvvet, güç anlamına gelir. Kuran’da bu şekilde kullanımına dair şu örnekler vardır:

    Sen onların söylediklerine karşı sabret ve Bizim güç (eyd) sahibi kulumuz Davud’u hatırla; çünkü o yönelen biriydi. (Sad 38:17)

    Güç ve basiret sahibi olan kullarımız İbrahim’i, İshak’ı ve Yakub’u da hatırla. (Sad 38:45)
    Biz göğü ‘büyük bir kudretle’ bina ettik ve şüphesiz Biz genişleticiyiz. (Zariyat51:47)

    2) Bu sözcük yed (el) sözcüğünün çoğulu olabilir. Bu durumda sözcük, “eller” anlamını ifade eder. Ancak burada Arapça’daki çoğul kuralını bilmemiz gerekir. Arapçada tekillik, ikilik ve çoğulluk vardır. Eller Türkçede iki ve daha fazla el olarak anlaşılsa bile, Arapça’da üç ve daha fazla el anlaşılır.yed : bir elyedeyn : iki eleydi : eller / üç ve daha fazla elBir insanın ikiden fazla eli olmadığına göre, burada geçen elin mecaz anlamında kullanıldığı ve bunun da “güç / kuvvet” anlamına geldiği kesindir. Burada iki itiraz yapılabilir.

    I) Kuran’da “yed / el” kelimesi kuvvet/güç anlamında mecaz olarak kullanılmış mıdır?Evet, Kuran’da pek çok yerde “el”, güç/kuvvet anlamında kullanılmıştır. Hatta, kullanılan pek çok yerde mecaz kastedilmiş, çok az yerde gerçek anlamda “el” kullanılmıştır. Yine Maide suresinden iki örnek verelim:

    Ey iman edenler! Allah’ın size olan nimetini hatırlayın: Hani bir topluluk size ellerini uzatmağa yeltenmişti de onların ellerini sizden çekmişti. Allah’ı dinleyin. İnananlar Allah’a güvensin. (Maide 5:11)

    Yahudiler “Allah’ın eli bağlı” dediler. Aslında elleri bağlı olanlar kendileri. Halbuki O’nun iki eli de açık olup dilediği gibi harcamakta… (Maide 5:64)

    Olaya bir de kesmek açısından yaklaşalım: Ayette geçen ve Türkçeye “kesmek” olarak çevrilen kelime, (قطع) -KaTaA’dır. Bu kelime “kesmek” anlamına gelse de, Kuran’da çoğu zaman fiziksel kesmek anlamında kullanılmaz. KaTaA, Kuran’da 18 yerde daha geçmektedir ve 17 yerde mecaz olarak kullanılmıştır. Sadece bir yerde gerçek kesme anlamında kullanılmış olabilir.

    Allah’ın birleştirilmesini emrettiğini keserler (Bakara 2:27)inkar edenlerin bir kısmını keser (Al-i İmran 3:137)zulmeden topluluğun ardı böyle kesilir (Enam 6:45)o kimselerin ardını kestik (Araf 7:72)ve kafirlerin arkasını kesiyor (Enfal 8:7)kestikleri (aştıkları) her vadi (Tevbe 9:121)yüzleri geceden bir kesim (gibi) karanlık (Yunus 10:27)gecenin bir kesiminde (Hud 11:81)toprak kesimleri (parçaları) (Rad 13:4)Allah’ın birleştirilmesini emrettiğini keserler (Rad 13:25)gecenin bir kesiminde (Hicr 15:65)sabaha çıkanların (nesli) kesilecek (Hicr 15:66)göğe uzattığı vesileyi kessin (Hacc 22:15)emri kesmek (Neml 27:32)yolları kesiyor (Ankebut 29:29)(cennet nimetleri) kesilmezler (Vakıa 56:33)Sonra O’ndan vahyi keserdik (Hakka 69:46)

    Hurma ağacından kestiniz (Haşr59:5) – Sadece bu ayette KaTaA gerçek kesme anlamında kullanılmış olabilir. Veya ağaçları geçmek, aşmak anlamında da kullanılmış olabilir.

    Yüz tane yüzücü yüzme yarışı için hazırlanırken, yarış açılışı için düzenlenen törende kurban kesildi. Kesilen kurbanın derisi yüzülürken yüzücülerin yüzleri asıldı.

    Bakın burada “yüz” kelimesi kaç farklı anlamda kullanıldı, anlamada sorun yaşadınız mı?

    Bunun gibi “eyd” eşanamlı bir kelimedir.

    1. anlamı: “Güç” demektir. Ayette “eyd” geçen yere “güç” ibaresini koyun, anlaşılmayan bir nokta yok.

    2. anlamı: Eller demektir, ayete “eyd” yerine “eller” kelimesini koyun, Arapça’da çoğul 3’ten başladığı için (2 el farklı ifade edilir) bu kelimeyi güç değil de, “eller” olarak anladığınız durumda bile; mecburen mecaz anlarsınız. Çünkü bir insanın 3 tane eli olmaz. Yine anlaşılmayan bir nokta yok.

    O halde Allah “eşanlamlı” olan bu kelimeyi öyle bir şekilde kullanmıştır ki, hangi anlamı seçerseniz seçin, sonuç değişmemektedir.

    Bu durumda benim yaptığım yorumlara göre, Kuran’ın “mübin” oluşuna herhangi bir “halel” gelmemektedir.

    ——

    Gelelim “kesme” olan KaTaA fiiline.

    Bu fiil kuranda iki şekilde geçer, KaTTaA şeklinde geçince (şeddeli) gerçek kesme anlamında, KaTaA şeklinde geçince fiziksel olmayan kesme şekilde kullanılmıştır (geçtiği 17 yeri de verdik, bakabilirsiniz)

    Burada da problem yok. KaTaA toplam 19 yerde geçiyor, bunlardan biri bu ayet, diğer 17’sinde fiziksel kesme olmadığı açık, birinde bir ihtimal gerçek kesme olabilir (ki bizce değil) o zaman neden burada “gerçek kesme” olsun ki?

    O halde Allah, fiziksel kesme ile fiziksel olmayan kesmeyi iki farklı kelime ile ifade etmişken, mecaz kullanan ben mi oluyorum yoksa KaTaA’ya diğer ayetlerde geçmeyen “fiziksel kesme” anlamı yükleyen kişiler mi?

    Kuran’ı “tedebbür” eden, yani üzerinde kafa yoran herkes yaptığım yorumun (kabul etmese bile) sağlam delilleri olduğunu ve böyle anlaşılmasının çok daha mümkün olduğunu görebilir.

    Kuran “mübin”dir, ve iddiam şu: Şayet elimizde Rasulullah’ın hırsızlık yapanların elini kestiğine dair rivayetler olmasaydı, bu ayeti okuyan hiç bir (Arapça bilen) insan, bu ayetten gerçek anlamda “el kesme”yi anlamazdı.

    Son delil ile de konu daha da netlik kazanacaktır. Allah zina edenlerin cezasını sırtlarına hafif bir vuruşla yapılacak 100 vuruş olarak belirlemiştir. İşin ilginci bu cezayı uygularken bizi acıma duygumuzun engellememesini istiyor ve bizi uyarıyor.

    Nûr2 :Zina eden kadın ve erkeğin her birine yüz celde vurunuz. ALLAH’a ve ahiret gününe inanıyorsanız, onlara olan acıma duygunuz ALLAH’ın yasasını uygulamakta size engel olmamalı. İnananlardan bir grup onların cezalandırılma işlemine tanık olsun.

    Hırsızların ellerini koparıp atın derken bize bir acıma duygusu gelmeyecek sanırım, bir uyarı yok. Bu ayrıntı hırsızın elini koparıp atmak olarak anlaşılamasının da önünü kesmektedir. Artık bu cezayı bu kadar delile rağmen bir Müslümana yakıştırabilirsek Allah’tan korkmalıyız.
    11111111111111111111111111111111111111111111111111111111111111111

    EL KESME CEZASI
    eger ceza ayeti İse mecaz olamaz fakat ben bu ayet dışında hangi ceza ayetini okumuşsam mutlaka ama mutlaka bir ölçü bir sınır bir hafifletme görmüşümdür bu yüzden benim anldıgım bu ayetten güçlerinizi kesiniz dir fakat bu kesinlikle bu dur demek kesin doğrudur demek değildir ben bir kulum kesinlikle yanılırsam ben yanılırım allahın ayetleri değil yanlışsa yanlış olan benimdir doğru isede zaten en doğru yu söylen tek dogruyu söyleyen yanılmayan tek olan yüce allah tır
    BANA AİT OLAN KISIM

    ENBİYA 10 Yemin olsun, size bir Kitap gönderdik ki, öğüt ve uyarınız/zikriniz/şerefiniz yalnız ondadır.
    Hâlâ aklınızı çalıştırmayacak mısınız?

    ZÜMER 39/27 Biz bu Kur’ân’da insanlara, öğüt alsınlar diye her türlü örneği verdik.

    AL-İ İMRAN 161. Bir peygambere, emanete hıyanet yaraşmaz. Kim emanete (devlet malına) hıyanet ederse, kıyamet günü, hainlik ettiği şeyin günahı boynuna asılı olarak gelir. Sonra herkese -asla haksızlığa uğratılmaksızın-kazandığı tastamam verilir.

    162. Allah’ın hoşnutluğunu gözetenle Allah’ın hışmına uğrayan bir olur mu hiç? Berikisinin yeri cehennemdir. Cehennem ise ne kötü bir varış noktasıdır.

    60:12 – Ey Peygamber! İnanmış kadınlar sana gelip Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmamaları, hırsızlık etmemeleri, zina etmemeleri, çocuklarını öldürmemeleri, elleri ile ayakları arasında bir iftira uydurup getirmemeleri, iyi bir işte sana karşı gelmemeleri hususunda sana bey’at ederlerse onların bey’atlarını al ve onlar için Allah’tan mağfiret dile. Şüphesiz Allah, çok bağışlayan, çok merhamet edendir.
    MAİDE 5/11 Ey iman edenler! Allah’ın size olan nimetini hatırlayınız; hani bir topluluk size el uzatmaya teşebbüs etmişti de, Allah onların ellerini sizden çekmişti. Allah’tan sakınınız. Müminler sadece Allah’a güvensinler.
    —————————————————————————
    MAİDE 5/38 Hırsızlık eden erkek ve kadının, yaptıklarına karşılık bir ceza ve Allah’tan bir ders olmak üzere güçlerini kesiniz. Allah, izzet ve hikmet sahibidir.
    39 Bu suçu işledikten sonra tövbe edip kendisini ıslâh edene gelince, şüphesiz Allah onun tövbesini kabul eder. Allah, çok bağışlayıcıdır; merhamet sahibidir.
    40 Bilmez misin ki göklerin ve yerin hükümrânlığı Allah’ındır? O, dilediğini cezalandırır, dilediğini bağışlar. Allah, her şeye gücü yetendir.
    ————————————————————————–

    ÖRNEK CEZA AYETi

    “Allah ve Rasûlüne karşı savaşan ve yeryüzünde fesat çıkarmaya çalışanların cezası, ancak öldürülmeleri veya asılmaları, yahut ayak ve ellerinin çaprazlama kesilmesi ya da yeryüzünde başka bir yere sürgün edilmeleridir. Bu dünyada onlar için bir zillettir. Âhirette ise, onlar için büyük bir azap vardır. Ancak kendilerini yakalamanızdan önce tövbe edenler olursa, bilin ki, Allah, Gafûr’dur, Rahîmdir, çok bağışlayan ve çok merhamet edendir.” (Mâide, 5/33, 34)
    ————————————————————–
    Yol kesmek; yoldan geçenlerin önünü kesmek, kuvvet kullanarak geçişi engellemek ve yolcuları soymak. Yol kesme suç, tek kişi veya topluluk, silah veya silahsız, meskun alanda veya kırda yahut şehir içinde ya da şehir dışında işlenmiş olabilir. Bütün bu durumlarda suç işlenmiş sayılır ve şu âyette belirlenen ceza uygulanabilir: alıntı BAŞKASINDAN ALINTI
    ————————————————————–
    BAKALIM KAÇTANE SIRALAMIŞ
    Mâide, 5/33, 34 “Allah ve Rasûlüne karşı savaşan ve yeryüzünde fesat çıkarmaya çalışanların cezası,

    1öldürülmeleri
    2 asılmaları
    3 yahut ayak ve ellerinin çaprazlama kesilmesi
    4 ya da yeryüzünde başka bir yere sürgün edilmeleridir.
    5 Ancak kendilerini yakalamanızdan önce tövbe edenler olursa, bilin ki, Allah, Gafûr’dur, Rahîmdir, çok bağışlayan ve çok merhamet edendir.”

    ————————————–
    Maide 38: Hırsızlık eden erkek ve kadının, yaptıklarına karşılık bir ceza ve Allah`tan bir ibret olmak üzere ellerini kesin. Allah izzet ve hikmet sahibidir.

    Gerçekten Allah bu ayette hırsızlık yapan kadın, erkek bizzat ellerini kesin diyor olabilir mi? Yoksa ellerini kesmek bir deyim olmasın sakın. Örneğin kur’an da geçen bazı deyimler vardır, ayaklarını kaydırdı, ayaklarımızı yere sağlam bastır, adaleti dimdik ayakta tutmak, kökünü kesmek, sağır kesilmek, kulak kesilmek, ardını arkasını kesmek, kökleri kesilmek, simsiyah kesilmek, ümidi kesmek. Kur’an bu yöntemi çok kullanır ve üzerinde düşünerek, Kur’an bütünlüğünde verdiği örnekler yoluyla, ayetleri anlamamızı sağlar. İşte imtihanımızın en zor kısmı da bu olsa gerek.

    Gelelim ayete. Bu ayette yazıldığı gibi, hırsızlık yapanların, kadın erkek ayrımı yapmadan ellerini kesin diyor olabilir mi Allah?
    Hiç uyarı yapılmadan, tövbe etmesine zaman tanımadan, pişman olmasına zemin hazırlamadan, hırsızlıkta yakaladığınız kişilerin ellerini hemen kesin diyor olabilir mi?

    Ayete dikkat edin çoğul anlamda, yani her iki elden bahsediyor. Eğer Allah hırsızlık yapanın gerçek anlamda elinin kesilmesini isteseydi, detay vererek şu şartlar oluştuğunda bir elini, bu şartlar olduğunda iki elini kesin diye, açıklama yapmaz mıydı
    rehberinde? Bu Kur’an adaleti ile kur’anın anlatım, açıklama, hüküm verme şekline uyuyor mu? Düşünmeye başlamadan öncede, bu ayetin devamına bakalım, acaba Allah hırsızlıktan vazgeçip, tövbe edenler için nasıl bir açıklama getirmiş?
    Maide 39: Kim (bu) haksız davranışından sonra tövbe eder ve durumunu düzeltirse, şüphesiz Allah onun tövbesini kabul eder. Allah çok bağışlayıcı ve esirgeyicidir.
    ———————————–
    Nur suresi 2: Zina eden kadın ve zina eden erkekten her birine yüz sopa vurun; Allah`a ve ahi ret gününe inanıyorsanız, Allah`ın dininde (hükümlerini uygularken) onlara acıyacağınız tutmasın. Müminlerden bir gurup da onlara uygulanan cezaya şahit olsun.
    Dikkat ediniz tıpkı, Maide suresi 38. ayette olduğu gibi, hem kadından hem de erkekten bahsediyor. Yani hırsızlık yapan ya da zina yapan erkek ve kadın diye başlıyor her iki ayet.
    Sizce hırsızlık yapan için ellerini kesin, zina yapanlar için ise, yüz kırbaç vurun hükmü arasında büyük bir fark görülmüyor mu? İki suç içinde Allah eğer vazgeçerler ve bağışlanma dilerlerse onları affedeceğini söyler bizlere.
    Bu durumda zina yapan, yanlışını anlayıp, bir daha bu suçu işlemediğinde kaybı belki vücudunda biraz acı, geçecek olan yara izleri, nefsinin ızdırabı, üzüntüsü olacaktır, ya hırsızlık yapanın tövbe edip bu yanlıştan vazgeçmesi halindeki durumu ne olacak dersiniz?
    Eller gitti, geride gelmesi mümkün değil. Dikkat ediniz Nur suresi 2. ayetinde kırbaçlanma konusunda sakın onlara acımanız tutmasın diyordu. Ayrıca ibret olsun diye bir toplumun huzurunda yapılmasını istiyordu. Eğer hırsızlık yapanın ellerini kesin sözünden, bizzat kesmeyi kast etseydi, aynı ikazı da özellikle yapmaz mıydı

    BEN KURAN GENELİNE BAKTIGIMDA MUTLA AMA MUTLAKA ÖZELLİKLE CEZA AYETİ İSE BİR ACIKLAMA GETİRİR HEMDE KESİN CİZGİLELE TEREDDÜTE YER BIRAKMADAN

    Şimdide aşağıdaki ayeti anlamaya çalışalım.
    Mümtehine 12: Ey Peygamber! İnanmış kadınlar, Allah`a hiçbir şeyi ortak koşmamak, hırsızlık yapmamak, zina etmemek, çocuklarını öldürmemek, elleriyle ayakları arasında bir iftira uydurup getirmemek, iyi işi işlemekte sana karşı gelmemek hususunda sana biat etmeye geldikleri zaman, biatlarını kabul et ve onlar için Allah`tan mağfiret dile. Şüphesiz Allah, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir.
    Yukarıdaki ayete bakalım. İman eden kadınların peygamberimize gelerek bir söz vermelerini, bir anlaşma yapmalarından bahsediyor. Ayete dikkat ediniz lütfen. Bu kadınların hırsızlık ve fuhuş yapmaktan uzak kalmaları konusunda sözleşmelerini, kabul et ve onlar için Allahtan bağışlanma dile diyor. Şimdide bu ayette geçen, şu cümle üzerinde lütfen sizleri düşünmeye davet etmek istiyorum.
    (elleriyle ayakları arasında bir iftira uydurup getirmemek.. )
    Bakın, başka bir deyim, benzetme. Elleri ve ayakları arasında bir iftira atmak. İşte kur’anın anlatım şekli. Olmamış bir konuda kendi kafalarından uydurup, iftira atmak. Anlamaya çalıştığımız ayette geçen, hırsızlık yapanın ellerini kesin sözleri de böyle bir deyim olmasın sakın.
    Eğer gerçekten ellerinin kesilmesi emredilmiş olsaydı, bu konuda çok açık bir izah yapılmış olmalı değil miydi sizce?
    Örneğin el kesilme cezası nelerin çalındığında uygulanmalıdır. Hiçbir ayrım yapmadan mı kesilecektir.
    Tek elimi, çift elimi. Çünkü Allah ayetleri konusunda nasıl bir açıklama yapıyordu Kur’an da?
    Biz Kur’an da her şeyden nice örnekleri değişik ifadelerle verdik ki, anlayasınız diyordu. Detaylı açıklamalar yaptığını söylüyordu.
    Bu durumda eğer Allah hırsızlık yapanın ellerinin kesilmesini isteseydi, bu konuda detaylı bilgi vermez miydi bizlere? Çünkü sizleri Kur’an dan sorumlu tutuyorum, her konuda örnekler verdim, Kur’an ın ipine sarılın diyordu bizlere.

    Kamer 17: Andolsun biz, Kuran`ı öğüt almak için kolaylaştırdık. Öğüt alan yok mudur?
    Kamer 22: Yemin olsun ki, biz, Kuran`ı öğüt ve ibret için kolaylaştırdık. Fakat düşünen mi var?
    Acaba Allahın birçok kez yemin ederek, öğüt almak için kolaylaştırdığı kitapta, zina yapana yüz kırbaç vurun derken, hiç ayrım yapmadan, hangi konularda nasıl davranılacağı konusunda açıklama dahi getirmeden, onlara bir şans dahi vermeden, hırsızlık yapanın ellerini kesin der mi?

    Kur’an dan, Hz. Yusuf ve kardeşinin kıssasını hatırlayınız lütfen. Allah Kur’an da verdiği örnekleri, konuyu daha iyi anlamamız için verdiğini söyler. Kardeşinin yükü içine, kralın su tasını koyduğu ve bu kafileyi hırsızlıkla suçlamasından sonra, kardeşine verilen cezayı hatırlayınız. Bakın Allah Bu örnekleri bizlere boşuna vermiyor.
    Eğer hırsızlığın karşılığı ellerin kesilmesi olsaydı, bu örnekten çok açık anlaşılırdı. Burada Hz. Yusuf özellikle kardeşinin çuvalına, kendisinin koyduğu ve bunu neden gösterip, onun özgürlüğüne bedel istemesi, yani onu alıkoyarak göndermemesi, bir başka deyimle hiçbir yere gidemeyerek, ellerinin kollarının bağlanması, hatta Kur’an deyimiyle ellerinin kesilmesi, istediklerini yapamaz hale getirmesi, özgürlüğünün kısıtlanması, sizce çok açık anlatılmıyor mu, hırsızlığın bedelinin ne olduğu?
    Hz. Yusuf kıssasından, sanırım alacağımız büyük ders var bu konuda. Yusuf suresi 74. 75. ayette heybesinde kralın tası çıkıp hırsızlık ile suçlananlar, bakın bu suçun cezası nedir diye soruyor ve ne cevap alıyorlar.
    (Sordular: “Eğer yalan söylüyorsanız, hırsızlığı yapanın cezası nedir? “Cezası şu: Çalınan mal kimin yükünde çıkarsa yükün sahibi çalınan mala karşılık olacaktır. Biz zalimleri böyle cezalandırıyoruz. )

    NAHL 125 Sen, Rabbinin yoluna hikmet ve güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel şekilde mücâdele et! Rabbin, kendi yolundan sapanları en iyi bilendir ve O, hidayete erenleri de çok iyi bilir.

    NAHL 126 Eğer ceza verecekseniz, size yapılan işkencenin dengi ile ceza veriniz. Fakat sabrederseniz, elbette o, sabredenler için daha hayırlıdır.

    Bu yazdıklarım benim Kur’an dan anladıklarımdır, yalnız beni bağlar. Sizlere düşen Kur’anı birçok kez anlayarak okuyup, Rahmanın önerdiği gibi, ayetler arasında bağ kurup, üzerinde düşünüp, akıl yürütüp, Rabbin adaletini de göz ardı etmeden, onu anlamaya çalışmak olmalıdır.
    Saygılarımla
    —————————————————————————————————
    2:242 – İşte akıllarınız ersin diye, Allah size âyetlerini böylece açıklıyor.
    6:32 – Dünya hayatı, eğlence ve oyundan başka bir şey değildir. Ahiret yurdu ise, Allah’tan korkanlar için daha hayırlıdır. Aklınızı kullanmaz mısınız?
    8:22 – Çünkü yeryüzünde dolaşan canlıların Allah katında en kötüsü anlamayan ve düşünmeyen sağırlarla dilsizlerdir.
    10:16 – De ki, “Eğer Allah dileseydi ben onu size okumazdım. O da onu hiçbir şekilde size bildirmezdi. Bilirsiniz ki, ben sizin içinizde bundan önce yıllarca bulundum. Siz hâlâ aklınızı başınıza toplamayacak mısınız?”
    12:111 – Gerçekten de onların kıssalarında üstün akıllılar için bir ibret vardır. Bu Kur’ân uydurulmuş herhangi bir söz değildir. Lâkin kendisinden önce gelen kitapların tasdiki her şeyin ayrıntılarıyla açıklayıcısı ve iman edecek bir kavim için hidayet ve rahmettir.
    ———————————————————————————-

    42:40 BİR KÖTÜLÜĞÜN CEZASI, ONA DENK BİR KÖTÜLÜKTÜR. Kim bağışlar ve barışı sağlarsa, onun mükâfatı Allah’a aittir. Doğrusu O, zalimleri sevmez.

    5.38inci ayette yapılan suça karşılık olarak hırsızın mali gücünü keseceğiz. Hırsızlık el kesiminin cezası olamaz çünkü bunlar birbirine denk değil. El kol kesmek 42:40 ve 10:27 ayetlerini dikkate almamaktır.
    ,
    Aslında Kuran’da örnek bir hırsızlık hadisesi de geçmiş, bakalım cezası neymiş:

    12:74 (Yusuf’un adamları) dediler ki: Peki, siz yalancıysanız bunun (HIRSIZLIĞIN) cezası nedir?

    12:75 “Onun cezası, kayıp eşya, kimin yükünde bulunursa işte o, onun cezasıdır. Biz zalimleri böyle cezalandırırız” dediler.

    Bu kıssalar Kuran’a boş yere konulmamıştır:

    12:07Andolsun ki Yusuf ve kardeşlerinde, (almak) isteyenler için ibretler vardır.

    12:111Andolsun onların kıssalarında akıl sahipleri için pek çok ibretler vardır.

    07:28 Onlar bir kötülük yaptıkları zaman: “Babalarımızı bu yolda bulduk. Allah da bize bunu emretti” derler. De ki: ALLAH KÖTÜLÜĞÜ EMRETMEZ. ALLAH’A KARŞI BİLMEDİĞİNİZ ŞEYLERİ Mİ SÖYLÜYORSUNUZ?

  30. bir kul dedi ki:

    KURANDAN DUYURU/bildiri

    EY İNSANLAR
    Bu bildiri bütün insanlara hitaben kaleme alınmıştır.
    Günümüz insanlarının içine düştüğü sorunlara bir bakış açısı geliştirmek üzere Kur`an-ı Kerim referans alınarak hazırlanmıştır. Bu makale inanmayan insanlara bir bildiri; Kuran-ı Kerim`i rehber edinmeyen, beşerin sözünü Allah`ın sözünden üstün tutan müslümanlara da açık bir uyarıdır.
    Bu din, Arap çöllerinde “kölelere özgürlük” nidasıyla başlamıştır. Her türlü köleliği, kulluğu reddetmiş, insanları sadece Allah ile buluşturup onun egemenliğinde özgür bir şekilde yaşamaya çağırmıştır.
    Bu “İlahi Nida” dini, dili, ırkı ne olursa olsun bütün insanların hidayete ulaşmalarını sağlamak için, Yüce Allah (c. c) tarafından gönderilmiştir. Ama maalesef “ilahi nidayı” duymayan ve o nidayla bir şekilde buluşamamış insanları uyarmak, onları bu nidayla buluşturmak temel amacımızdır.
    Bu din hiç kimsenin tekelinde değildir, kendisini bu dinin asıl sahibi görenler -üzülerek belirtmem lazım ki- bu dine en çok zarar veren insanların başında gelmektedir. Maalesef dini asıl kaynağından öğrenmeyen bu insanlar, atalar dinini benimsemiş ve bu atalar dinini Allah`ın gönderdiği “İlahi sistem” gibi görmüşlerdir.
    Ey insanlar!
    Rabbinize karşı olan sorumluluklarınızı hatırlayın, çünkü huzurunda bizi ilk yarattığı gibi toplanacağımız o şiddetli sarsıntı günü zor bir gündür! Sonsuz uzay altındaki küçücük dünyada geçici ve aciz yaratıklar olduğunuzu unutmayın! Haksız yere büyüklenmeyin, kendinizi bir şey sanmayın! Haddinizi aşarak tuğyanlık yapmayıınız. Onun size gönderdiği kitaba gönlünüzü açın, Yüce Allah’a karşı gelmekten sakınarak okuyun.
    Allah kitabında din adamlığı müessesesini istememişken, (57/27) yüzyıllardır kitabı anlamanıza, kitaba ulaşmanıza engel olan, dini bir geçim kaynağı haline getiren, din adamlarının, cemaatlerin, tarihin raflarında küflenmiş yüzlerce kitabın Yüce Allah’la aranıza girmesine izin vermeyin. Allah kitabında her meseleyi net bir şekilde, tafsilatlı olarak anlatmış olduğu (6/114) ve kitapta belirtmediği meselelerden bizi sorumlu tutmayacağını bildirdiği halde (5/101) size Yüce Allah’ın kitabı dışında (17/73) binlerce uyduruk dini hüküm dayatan, kendilerini din yapıcı olarak gören, ve zalimlerin yanında yer alarak kendi kof gelenek ve düşüncelerini (2/170)Allah’ın diniymiş gibi anlatarak Yüce Allah’la aranıza giren sözde alimlerden din büyüklerinden bilincinizi arındırın. Allah’ın kitabına temiz bir bilinç ve dürüstlükle yaklaşın, onun size doğru yolu göstereceğinden şüpheye düşmeyin (2/2). Doğru yolu göstermeye Yüce Allah’tan daha layık ve daha yetkin kim olabilir!?
    Allah, hiçbir şekilde dinde ayrılıp gruplaşmamızı istememiştir. “Dini dosdoğru tutun ve onda ayrılığa düşmeyin!” diye Nûh’a emrettiğini… (42/13)” Peygamber Efendimize de aynı ilahi emri vermesine rağmen nedense dinimizde birçok mezhep, grup ve cemmat oluşmuştur. “Ayrılıkta rahmet vardır. ” deyip Allah`ın emretmediği bir yolu sanki Allah emretmiş gibi insanlara sunmuşlardır.
    Yüce Allah’ın, elçisi Hz. Muhammed aracılığıyla yeryüzünde yaşayan istisnasız tüm insanlara bir kılavuz ve merhamet bildirisi olarak gönderdiği kitabı neden okumuyorsunuz? Bir düşünün!, aklınızı kullanın! (2/242) Allah birçok ayete akıl sahiplerine seslenerek, Kur`anı öğüt almamız için kolay kıldığını (54/17, 22, 32, 40), bu ilahi mesaja kulaklarımızı tıkamamamızı istemiştir.
    Unutmayın ki her kişi Allah’a kendi hesabını tek başına verecektir. Din adına tabi olduğunuz insanlar veya Yüce Allah’ın referansı sayarak onun kitabından kendinizi uzaklaştırmanıza sebep olan insanlar geleceğinde şüphe olmayan sonsuzluk gününde kendi başlarının derdine düşecekler (2/166). Allah’ın kitabında belirttiğinden başka dini yükümlülük kabul etmeyin. Bizi yaratan O`dur, kıyamette bizi bir araya toplayacak olan da O`dur.
    O gün Yüce Allah’ın dinine kendi görüşlerini karıştırarak ona iftira edenler (16/116) nasıl hesap verecekler? Elçisi Hz. Muhammed’e hadis adı verilen binlerce sözü isnat ederek (10/15) ve bu sözleri dinin hükümleriymiş gibi dayatarak elçisine iftira edenler nasıl hesap verecekler? Yüce Allah’ın kitabı gayet açık ve tafsilatlı iken insanlara “siz kitabı anlayamazsınız, onu okumayı bize bırakın” diyerek dini kendi tekelleri altına almaya kalkışanlar nasıl hesap verecekler? Dinden geçinenler, iktidarlara yalakalık yapmak için Yüce Allah’ın hükümlerini ağızlarıyla eğip bükmeye kalkışanlar(2/41) nasıl hesap verecekler? İnsanları Yüce Allah’ın kitabından soğutanlar, ayetleri gizleyenler nasıl hesap verecekler?
    Yüce Allah tüm insanlara yaşama rehberi olarak yetecek Kur’anı indirmişken onunla beraber dinin kaynağı olarak hadis, icma, kıyas gibi birbiriyle çelişen ve bir çoğu Allah’ın kitabıyla çelişen binlerce hükmü din diye dayatan (53/23)dinazorlar nasıl hesap verecekler?!!
    Din adına çalışan şeyhlere, cemaat büyüklerine, sözde alimlere, veya Kuran düşmanlarına bir kerecik olsun sırtınızı dönün ve gönlünüzde Yüce Allah’ın kitabından başka hiçbir şeye yer bırakmayın ki Allah size dünya ve sonsuzluk hayatının nimetlerini tattırsın.
    Allah’a ait hiçbir özelliği bir başkasına vermeyin! Unutmayın, Allah’tan başka şifa verecek yoktur, Allah’tan başka güç sahibi yoktur, Allah’tan başka rızk veren ve insanların geçimliklerini dilediği gibi takdir eden yoktur, Allah’tan başka korkulmaya değecek hiçbir güç yoktur. Yüce Allah’ın gönderdiği kitaba uyarak ona sevginizi gösterin ki o da sizi sevsin ve üzerimize sevinçler yağdırsın.
    Bilginin, yazının, sesin ve tüm evrenin yaratıcısı ve sahibi olan Yüce Allah’a dua edin, ondan isteyin, o her insana en yakın olandır, şah damarımızdan bile yakındır bize. Böyleyken onunla aranıza sizi ona yaklaştıracağını umarak aracılar koymayın (39/3). Saygı ve umutla yakarın O’na, O duanıza icabet edecektir.
    Sonsuz güç ve bilgi sahibi Yüce Allah’ın kitabını okuyabildiğiniz kadar okuyun, ona karşı dürüst olun, Allah’la aranızda mucizelerle dolu güzel Kur’andan başka hiçbir şey bırakmayın.
    Allah, kuluna kafi değil mi?(39/36)

    ————————————————————————

    HADİD 57/27 Sonra onların ardından da peygamberlerimizi gönderdik. Meryem oğlu İsa’yı da onların ardından gönderdik ve ona İncil’i verdik. Ona uyanların kalplerine şefkat ve merhamet duyguları koyduk. Ruhbanlığı ise kendileri uydurdular. Biz onu kendilerine yazmadık. Ancak onlar Allah’ın rızasını kazanmak arzusu ile bunu yaptılar; ama buna gereği gibi de uymadılar. Onlardan da inananlara ödüllerini verdik. Onların çoğu yoldan çıkmışlardır.

    ENAM 6/114 Allah’tan başka bir hakem mi arayacağım? Halbuki size kitabı açık olarak indiren O’dur. Kendilerine kitap verdiğimiz kimseler, Kur’ân’ın gerçekten Rabbin tarafından indirilmiş olduğunu bilirler. Sakın şüpheye düşenlerden olma!

    MAİDE 5/101 Onlara, “Allah’ın indirdiğine ve peygamberine geliniz” denildiğinde, “Babalarımızı üzerinde bulduğumuz yol bize yeter” derler. Ataları hiçbir şey bilmiyor ve doğru yol üzerinde bulunmuyor iseler de mi?

    İSRA 17/73 Bize karşı başka bir şey uydurman için, az kalsın sana vahyettiğimiz şeyden seni saptıracaklardı. O zaman seni dost edineceklerdi.

    BAKARA 2/170 Onlara, “Allah’ın indirdiğine uyunuz” dendiğinde, “Hayır, biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye uyarız” derler. Ya ataları akıllarını kullanamamış, doğruyu da bulamamış idiyseler de mi?

    BAKARA 2/2 Kendisinde hiç şüphe olmayan bu kitap, sakınanlar[8] için bir rehberdir. *
    ŞURA 42/13 Allah Nûh’a, sana, İbrâhim’e, Mûsâ’ya ve İsâ’ya, “Dine dosdoğru uyunuz, dinde ayrılığa düşmeyiniz” diye vasiyet ettiğimiz dini size yasallaştırdı. Senin kendilerini çağırdığın bu esas, müşriklere ağır geldi. Allah dileyenleri kendine seçer, kendisine yönelenleri de doğru yola iletir.[519] *

    BAKARA 2/242 Aklınızı kullanasınız diye Allah size âyetlerini böyle açıklıyor.
    KAMER 54/17, Andolsun ki Kur’ân’ı, düşünenler için kolaylaştırdık. Düşünen var mı?[596] * 22, Andolsun ki Kur’ân’ı, düşünenler için kolaylaştırdık. Düşünen var mı? 32, Andolsun ki Kur’ân’ı, düşünenler için kolaylaştırdık. Düşünen var mı?
    40 Andolsun biz Kur’an’ı, öğüt almak için kolaylaştırdık. O halde düşünüp ibret alan yok mu?

    BAKARA 2/166 İşte o zaman kendilerine uyulan ve arkalarından gidilenler, uyanlardan hızla uzaklaşır ve azabı görürler. Neticede aralarındaki bağlar kopup parçalanmıştır.

    NAHL 16/116 Dillerinizin uydurduğu yalana dayanarak, “Bu helâldir, şu da haramdır” demeyin! Çünkü Allah’a karşı yalan uydurmuş olursunuz. Şüphesiz Allah’a karşı yalan uyduranlar kurtuluşa eremezler.[278] *

    YUNUS 10/15 Âyetlerimiz onlara açık açık okunduğu zaman bize kavuşmayı ummayanlar, “Bundan başka bir Kur’ân getir veya bunu değiştir” dediler. De ki: “Onu kendiliğimden değiştiremem. Ben ancak bana vahyolunana uyarım. Doğrusu, Rabbime karşı gelirsem, büyük günün azabından korkarım.”

    BAKARA 2/41 Beraberinizde olan Tevrat’ı doğrulayıcı olarak indirdiğim Kur’ân’a iman ediniz. Sakın onu inkâr edenlerin ilki olmayınız. Âyetlerimi de küçük bir değerle değiştirmeyiniz ve yalnız benden sakınınız.

    NECM 53/ 23,24. Bunlar sizin babalarınızın verdiği isimlerden başka bir şey değildir. Allah bu konuda bir delil indirmemiştir. Onlar sadece zanna ve nefislerinin arzularına uymaktadırlar. Halbuki, onlara Rablerinden doğru yolu gösteren bir rehber gelmiştir. Yoksa insan, her aklına eseni yapamaz.

    ZÜMER 39/3 Dikkat ediniz, saf din Allah’a aittir. O’ndan başkasını tanrı edinenler; “Bizi sadece Allah’a yaklaştırsınlar diye onlara kulluk ediyoruz” derler. Şüphesiz ki Allah, ayrılığa düştükleri şeylerde aralarında hüküm verecektir. Elbette Allah yalancı ve inkârcı kimseyi doğru yola iletmez.[487] *
    ZÜME 39/36 Allah, kuluna yetmez mi? Onlar seni, O’ndan başkaları ile korkutuyorlar. Allah, kimi saptırırsa artık ona doğru yolu gösterecek hiçbir kimse yoktur.

    http://vekuran.blogspot.com.tr/2012/02/kurandan-duyurubildiri.html

    Gerçek cahillik hiçbir şey bilmemek değildir. Cahillik gerçeği bilmemek, yanlışın yanında yer almak ve fıtratına ısrarla yabancılaşmaktır.
    ALINTIDIR

    • rammsteinn dedi ki:

      kul
      Bakara/178
      Hüre karşı hür, köleye karşı köle, kadına karşı kadın kısas edilir

      diyor.
      peki sen ne diyorsun?
      “hürse hür, köleyse köle, kadınsa kadın; kim öldürmüşse o öldürülür”

      buraya kopyalayıp yapıştırdığın yazıyı acaba nerden kopyaladın?
      bu çeviriyi acaba kim yaptı?
      kuranmeali.org da böyle bir çeviri yok. eğer sen bu bütün çevirmenlerden daha doğru bir çeviri yapabiliyorsan buyur yaptığın çevirileri değerlendirelim. sayın bilal den çok bekledik ama hala bir çeviri göremedik. ilk önce bu kopyaladığın çevirinin doğruluğunu görelim sonra değerlendirelim.
      kölelik ile ilgili tonlarca gerçek hikaye vardır. ama hiçbirinde kölesini öldüren bir sahibe verilen bir ceza görmedim. cevap olarak “hiç bir sahip kölesini öldürmemiştir” diyemezsin.
      unutma;
      köleliği serbest bırakan bir tanrıyı savunuyorsun.

      acaba diğer gönderdiği kitaplarda köleliğe ne diyor?
      incil
      Luka 12:47 Efendisinin isteğini bilip de hazırlık yapmayan, onun isteğini yerine getirmeyen köle çok dayak yiyecek

      Tevrat, Mısır’dan Çıkış, 21/1-11
      “İbrani bir köle satın alırsan, altı yıl kölelik edecek, ama yedinci yıl karşılık ödemeden özgür olacak. Bekâr geldiyse, yalnız kendisi özgür olacak; evli geldiyse, karısı da özgür olacak. Efendisi kendisine bir kadın verir ve o kadından çocukları olursa, kadın ve çocuklar efendisinde kalacak, yalnız kendisi gidecek.

      zeburu hiç kaale almaya bile gerek yok.
      ama sizin tanrının gönderdiği incil ve tevrat değiştirildi. değişmedi denilen kuranda da hep mecaz anlamlar var.

      hırsızın elinin kesilmesi konusu;
      tanrı demiş ki
      “hırsızın elini kesin”
      sen ne diyorsun
      “hırsızın hırsızlık yapmaması için olanaklarını kesin”
      bunu bütün müslimler diyor. peki sizin bu tanrı neden direk konuşmuyor? hep ayetler mecaz. sizin bu tanrı bu kitap için 16 kez apaçıktır diyor. ama bakıyoruz ki sağ demek isterken sol demek istiyor,düz derken yuvarlak demek istiyor.

      şöyle düşünelim
      ılımlı müslümanlar hırsızın elini kesmiyorlar. engelliyorlar
      diğer müslimler elini kesiyor.

      her iki tarafa göre kendi yaptıkları doğru. eğer tanrı gerçekten elin kesilmesini istiyorsa siz büyük günaha giriyorsunuz.çünkü bu bir emir ve siz çarpıtıyorsunuz.
      yok eğer sizin dediğiniz doğruysa eli kesilen hırsızlar ne olacak? eli kesenler tanrının huzuruna çıktığında demeyecek mi? “tanrım bak senin gönderdiğin kitapta kesin yazıyor” diye? tanrı ne diyecek ” evet eli kesin dedim ama mecaz anlam kullandım anlaman gerekirdi. anlamadığın için bu suçun cezası olarak yanacaksın” ne güzel adalet sistemi. destansı,şahaser.

      üstelik bu tanrı tüm geleceği de biliyor. bu ayeti insanların nasıl anlayacağını kaç kişinin elinin kesileceğini de biliyor. ama ona rağmen bu şekilde mecaz anlam yükleyerek bile bile bir çok insanın elinin kesilmesine müsaade ediyor.
      tanrı bile bile hırsızların elinin kesilmesine göz yumuyor. çünkü ayeti tam olarak anlatmadı. mecaz anlam y
      kledi ve insanların tıpkı senin anladığın gibi anlamasını istedi.
      gerçekten enteresan bir tanrı.

  31. Reisin Askeri dedi ki:

    Ey Muhammedciler,
    Siz Allaha değil O’nun yarattığı birine inanıyorsunuz.
    O isterse yeni bir peygamber tayin edebilir mi? İsterse (inanmıyorsan eğer müşrik ve münkir kafirsin). O’nun meleğe, cine, huriye, rıdvana, mucizeye ihtiyacı yok.

    Ama illa ki inat ediyorsun şöyle diyelim. Galaksileri ve kapkara delikleri yaratan yüce Allah, isterse, şöyle herşeyi uzun (boyu,posu,eli ve şeyi ) bir peygamber gönderemez mi? Cevabınız hayır ise siz Allah’a ve O’nun Kadirliğine, Kerimliğine, Azimliğine inanmıyorsunuz demektir..

    Ne diyeyim
    İnanmayanlar için “yaşasın dünya”.

Yorum bırakın