DİNE GÖRE KOZMOLOJİ

7 gök

Tevrat ve Kur’an’daki anlatımlara göre Allah gökleri ve yeri 6 günde yaratmıştır, üstelik bu 6 günlük çalışmanın sonunda bir yorgunluk da hissetmemiştir.

Kaf 38. Andolsun, gökleri, yeri ve ikisi arasında bulunanları altı günde yarattık. Bize bir yorgunluk da dokunmadı.

Başlangıçta yer ve gök bitişiktir. Her yer sularla kaplıdır. Allah’ın arşı yani mekanı ve tahtı da sular üzerindedir. Hiç bir şey yok, evren yok, dünya yok ama sular vardır Kur’an’a göre:

Hud 7. O, hanginizin amelinin daha güzel olacağı konusunda sizi imtihan için, henüz Arş’ı su üstünde iken gökleri ve yeri altı gün içinde yaratandır.

su, 1 oksijen ve 2 hidrojen atomundan oluşan bir molekül olduğuna göre, suyun olması; büyük patlamadan önce oksijenin ve hidrojenin de olduğunu gösteriyor. Hem de sonsuz sayıda. Ve bu suların nasıl oluştuğu da ayrı bir soru işareti, kısacası bilime tamamen ters. Bilime göre oksijenin ve suyun oluşumu büyük patlamadan yüz milyonlarca yıl sonra gerçekleşebilmiştir.

Tevrat’a göre Allah önce ışığı yaratmıştır, sonra da geceyi ve gündüzü. Daha evren, yıldızlar ve güneş hiç ortada yokken. Kur’an’da bunun aksini ifade eden bir ayet yoktur. Sonra suları ortadan ikiye ayırmış ve yerin üzerinde bir gökkubbe oluşturmuştur. Alttaki suları bir yerde toplamış, suların olduğu yere deniz, olmadığı yere kara demiştir. Sonra yeryüzünde bitkileri, meyva ağaçlarını yaratmıştır. Ve ardından da iki büyük ışık dediği ay ve güneşle, yıldızları. Güneş olmadan bitkiler, meyva ağaçları düşünülebilinir mi? Ayrıca anlaşılan odur ki ay ve güneş büyük, yıldızlar küçük zannedilmektedir. Üstelik ayın bir ışık kaynağı olduğu sanılmaktadır. Kur’an’da da böyledir.

Yunus 5. O Allah’dır ki, senelerin sayısını ve hesabını bilesiniz diye güneşi bir ışık, ayı da bir nur yaptı. Ve aya menziller tayin etti.

Fussilet suresinde ise dünya evrenden önce yaratılıp düzenlenmiştir. Evrenin yanında okyanusta bir çakıl tanesi gibi olan dünya 4 günde yaratılırken, sonsuz evren sadece 2 günde yaratılmıştır.

Fussilet 9-12. De ki: Gerçekten siz, yeri iki günde yaratanı inkâr edip O’na ortaklar mı koşuyorsunuz?  O, âlemlerin Rabbidir.                                                                                         O, yeryüzüne sabit dağlar yerleştirdi. Orada bereketler yarattı ve orada tam dört günde isteyenler için fark gözetmeden gıdalar takdir etti.                                                                    Sonra duman halinde olan göğe yöneldi, ona ve yerküreye: İsteyerek veya istemeyerek, gelin! dedi. İkisi de «İsteyerek geldik» dediler.                                                                         Böylece onları, iki günde yedi gök olarak yarattı ve her göğe görevini vahyetti. Ve biz, yakın semâyı kandillerle donattık, bozulmaktan da koruduk. İşte bu, azîz, alîm Allah’ın takdiridir.

Tevrat’a göre Allah 7. gün dinlenmiştir. Kur’an’a göre de arşa istiva etmiş, yani tahtına oturmuştur.

Yunus 3. Rabbiniz o Allah’tır ki, gökleri ve yeri altı günde yarattı, sonra arş üzerine istiva etti.

Kur’an’a göre 7 gök ve 7 yer yaratılmıştır. Yerin üzeri de sağlam  kubbeli bir tavanla kaplanmıştır.

Enbiya 32. Gökyüzünü de korunmuş bir tavan yaptık. Onlar ise oradaki, (Allah’ın varlığını gösteren) delillerden yüz çevirmektedirler.

Talak 12. O Allah ki, yedi kat gökleri ve yerden de onların misli kadarını (yedi kat yerleri) yarattı.

Ne Tevrat’ta ne de Kur’an’da güneşin de bir yıldız olduğuna dair bir ifadeye rastlanmaz. yıldızlar dünyaya da düşebilen küçük cisimler, kandiller olarak görülür. Belli ki meteorlar gerek Tevrat gerekse Kur’an yazarları tarafından yıldız sanılmıştır. Dilimize de yerleşmiş, yıldız kayması, yıldız düşmesi gibi terimler oluşmuştur.

Göklerin ordusuna erişinceye dek büyüdü. Gökteki ordudan ve yıldızlardan bazılarını yeryüzüne düşürdü, ayakları altına alıp çiğnedi. (Daniel, 8:10)

Hac 65. Görmedin mi ki, Allah bütün yerdekileri sizin hizmetinize sundu. Ve emriyle denizde seyredip giden gemileri de. Göğü de izni olmaksızın yere düşmekten o tutuyor. Gerçekten Allah insanlara çok şefkatli, çok merhametlidir.

Göğün yere düşmesi ne demek, varın siz düşünün..

Yıldızların yeri de Kur’an’da yanlıştır. Dünyaya en yakın yıldız 4,5 ışık yılı mesafedeyken, Kur’an’da yıldızlar dünya semasında olduğu belirtilmiştir. Öyle olsa korkunç sıcaklıktan hayat diye bir şey olmaması bir yana,  katrilyonlarca yıldızı dünya semasında düşünmek tam bir cehalet örneğidir. Tabi bir de şeytanları taşlamak için yaratılmış ateş taneleri olduğu iddiası var. Yıldızların şeytanlara atıldığını düşünebiliyor musunuz?!

Mülk 5. Andolsun biz, en yakın göğü (dünya semasını) kandillerle donattık. Onları şeytanlara atılan taşlar yaptık ve onlara alevli ateş azabını hazırladık.

Kur’an’da ne dünyanın yuvarlak olduğuna ne de güneşin etrafında döndüğüne değinilir. Tersine ayetlerde ayla birlikte dönen ve bir yörüngeye sahip olan güneştir.

Yasin 40. Ne güneş aya yetişebilir, ne de gece gündüzü geçebilir. Her biri bir yörüngede yüzmektedir.

İnanışa göre herşeye gücü yeten Allah’ın -aynı bir kralın tahtının taşınması gibi- kıyamet günü tahtının 8 melek tarafından taşınacağı  da yazılıdır Kur’an’da:

Hakka 17. Melekler onun (göğün) kıyılarındadır. O gün Rabbinin Arş’ını, bunların da üstünde sekiz taşıyıcı taşır.

Yer ile Göğün ayrılması pagan inanışlarından gelmedir:

Tevrat ve Kur’an’da “yer-arz” ile kastedilen dünyadır. Sanki gökte başka yerler, başka dünyalar, başka topraklar yokmuş gibi düşünülerek tasvir edildiği açıktır. Bunu big bang ile benzeştirmek mümkün değildir. Yer ile göğün birbirinden ayrılmasının kökeni paganlara dayanır. Enuma Eliş, Gılgamış ve diğer tablet yazılarında “Yer’in Gök’ten ayrılması” ifadeleri yer alır: (Toplum ve Tarih, Safa Kaçmaz’dan)

“Bey, gerekli olanları meydana getirmek için,
Kararları değişmeyen bey,
Yerden “ülke”nin tohumunu çıkaran Enlil,
Yerden göğü ayırmayı planladı,
Gökten yeri ayırmayı planladı”
(“Davar ve Tahıl” başlığı atılan ilahiden…)(S.N.Kramer, TSB s.68)

“Gök, yerden ayrıldıktan sonra
Yer, gökten ayrıldıktan sonra
İnsanın adı konduktan sonra
An, göğü alıp götürdükten sonra
Enlil, yeri alıp götürdükten sonra… ”
(S.N.Kramer, TSB s.68)

O günlerde
o çok uzak günlerde,
o gecelerde,
o çok uzak gecelerde,
o yıllarda,
o çok uzak yılllarda,
şu ırak günler-
tüm gerekli şeylerin ortaya çıkarıldığı zamanlarda
şu ırak günler-
tüm gerekli şeylere değer biçildiği zamanlarda
ülkenin kutsal alanlarında ekmeğin tadıldığı zamanlarda,
ülkenin fırınlarında ekmek pişirildiği zamanlarda,
göğün yerden uzaklaştığı zamanlarda,
yerin gökten ayrıldığı zamanlarda,
insanın adının konduğu zamanlarda,
An’ın göğü ele geçirdiği zamanlarda,
Enlil’in yeri ele geçirdiği zamanlarda…”
(Enki’nin Kur’la Mücadelesi)
(S.N. Kramer, Sümerlerin Kurnaz Tanrısı Enki, s:183-184)

About pante

Araştırmacı sosyal medya editörü...
Bu yazı Din içinde yayınlandı ve , , , , olarak etiketlendi. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

223 Responses to DİNE GÖRE KOZMOLOJİ

  1. yasir dedi ki:

    Bu yazını işlerin yoğunluğundan sakin bir şşekilde okuyup uzun yorum yapmadan önce kısaca şunları geçmeliyim ki yukardaki verdiğin görsel şema mizah açısından koyduysan bir şey diyemem lakin ciddi ciddi koyduysan büyük bir tezat ve yanılğı olduğunu belirteyim…

    Tevratta il ışık yaratıldı diyorsun ki evet Tevratta öyle diyor,,, Kurandada İbrahim peygamber halkına seslenirken ALLAH her şeyi karanlıları yırtarak yarattı diye sesleniyor ki bunda bir çelişki yok Işık arapça NUR ve NAR olarak köken olarak aynıdır kaynağı hidrajendir…

    Oksijen ve hidrajen ayrı elementler olup ateşin yanmasıyla oksijenin hidrojenle teması sonucu dumandan sıvı hale geliyor ki bunların hepsi ayrı bir aşama…Bunlarda bir dezat değil aksina bir sanat vardır…

  2. geldeinan dedi ki:

    “En yakın göğü kandillerle donattık.”

    “semâe-ddunyâ” kelimesi var. En yakın sema anlamına da geliyor, dünya seması anlamına da geliyor. En yakın sema anlamını alırsak bu cümle şöyle de yorumlanabilir gibi duruyor.
    “(bize) en yakın göğü kandillerle donattık.”
    Bu durumda yıldızlar ilk tabakadan son tabakaya çıkar. Çünkü tanrının tahtı 7 katmanın dışında yer alıyor. Ufak bir bakış açısı ile en yakın sema bir 1. değil 7. sema olur.
    Bu durumda da Batlamyus’un haritası ile birebir örtüşür.

    • yasir dedi ki:

      Dünyayı saran 7 kat katmandan sonra burçlar yani gezegenler başlamış oluyor…En yakın sema 7 kat katmanda dünyanında içinde olduğu 9 gezeğen ve bilhassa güneş ve ay kast edilmekte çünkü güneş ve ay hem insanlar hem doğa için çok önemli unsurlar…

      • geldeinan dedi ki:

        Arkadaşım gezegen sayısı 9 değil 8. Gezegen sayısını dahi bilmiyorsan bu konuda doğru yorum yapamazsın.

      • murat dedi ki:

        bilim adamları yeni bir gezegen daha bulmuşlar gecenlerde açıkladılar adam doğru diyor 9 gezegen daha burnunuzun ucundakini göremiyorsunuz şeytanın gazıyla 7 kat semayı çözümlediniz ya helal olsun gerçeği görmek istiyorsanız 7 yıl aç kalın yani oruç tutun insanlardan teknolojiden ibadetle geçirin tabi nefsinizle şeytan izin verirse madem şeytan yok hadi yapında görelim ozaman evrenin sırrını görürsünüz kalp gözünüz açılır

      • @asdas dedi ki:

        7 katmanı 8. sınıf fen bilgisi dersindenmi biliyorsun o kat bu kat değil eınsteın ahaha 😀

    • pante dedi ki:

      “En yakın sema” anlamı diye birşey yok. Gerçek anlam Arapçasının aynı: Dünya seması. Mealciler daha kolay anlaşılsın diye “en yakın sema” şeklinde çevirmişler. Ama bir çelişkiyi, bir bilimdışılığı nasıl kamufle ederim sıkıntısında olanlar dünya semasını alıp 7. gök de yaparlar, parantez içine de “bize” koyarlar ki kolay aladatabilsinler, senin yaptığın gibi..

      • geldeinan dedi ki:

        Bu tepki niye anlamadım da neyse…

      • Agnostik dedi ki:

        Sayın geldeinan pantenin tepkisi sana değil yukarıda ki cahil cühela takımına (:

        Ayrıca pante ben bu 7 gök olayının dünyadan görünen 7 gök cismi güneş Jüpiter vs olduğunu okumuştum ve çok mantıklı gelmişti sen ne diyosun bu konu hakkında ?

      • pante dedi ki:

        Evet Agnostik, 7 gök İslam’dan çok önce varolan bir düşünceydi. Batlamyus’un yaydığı bu görüş belli ki Arabistan ve çevresine de ulaşmış ve Kur’an’da yer almış. O dönemlerdeki kozmoloji dünya merkezliydi. Onlara göre gök cisimleri dünya çevresinde dönüyorlardı. Çıplak gözle bu yanılgıya düşmeleri gayet normal tabi.Gönül Tekin’in İsa’nın 4. kata yerleşmesi ile ilgili söyledikleri ilginçti. TD’dan vereyim linki, bu konuyla birlikte, izlemeyenler de izleyebilir hem de konu hakkında daha geniş bilgi edinilebilir.

        http://www.turandursun.com/forumlar/showthread.php?t=31885

      • yasir dedi ki:

        şeytanları takip eden veya edecek olan alev topları bunlar olabili mi? acaba…



      • yasir dedi ki:

        şeytanları takip eden veya edecek olan alev topları bunlar olabili mi? acaba…

  3. yasir dedi ki:

    Benim yanlışım gerçekleri değiştirmez nasılki bu yazıdaki yanlışlar gibi…
    Ben ostroloğ veya uzay bilimcid değilim detaylı deslerinide almadım Plütonu yazmış olmam konuya yapılacak yarumlarla alakalı değil…
    Konumuz Kuran ve din kitaplarda yazılan oluşum…

    • geldeinan dedi ki:

      Astrologar bu işlere bakmaz zaten.
      Bu dersin detaylarını almadığım dediğin şey ortaokul fen bilgisi. Kozmolojiden anlamadan kuranda kozmolojiden nasıl bahsettiğini nasıl anlayacaksın. Nasıl alakasız oluyor konuyla. 🙂

      • yasir dedi ki:

        (((((((((((((((((—–ALINTI————-Bu 8 gezegenin dışında daha önce gezegen olarak tanımlanan Plüton IAU’nun yeni tanımlamasına göre Cüce Gezegen olarak kabul edilmektedir.

        1992 yılında, o ana dek Kuiper kuşağının bilinen tek üyesi Plüton gezegeni iken, (15760) 1992 QB1 geçici adıyla tanınan ‘ilk Kuiper kuşağı cismi’nin bulunması ve bunu kısa sürede çok sayıda yenilerinin izlemesi ile bu yeni gök cisimi sınıfı bir kavram olarak netleşmeye başladı. Plüton’un bilimsel anlamda buir bildiri yayınlamak zorunda kaldı. 2003 yılında Plüton’un yarısı çapındaki 50000 Quaoar’ın, 2004’te ise neredeyse Plüton büyüklüğünde 90377 Sedna’nın keşfi, Plüton’un diğer Kuiper kuşağı cisimlerinden (Kuiper Belt Objects-KBO) fazla ayrıcalıklı olmadığını göstermesi bakımından önemli görüldü. 29 Temmuz 2005’deu açıklandı. Bunlardan 2003 UB313 adlı olanı, Plüton’dan daha büyük olması nedeni ile bazılarınca 10.cu gezegen ilan edilirken bir yandan da Plüton’un gezegen sıfatının gözden geçirilmesi tartışmaları yeniden alevlendi.————ALINTI————)))))))))))))

        ====================================================================
        Arkadaşım benim gezegenlerle ilğili bilğim senin dediğin gibi ortaokul fenden ibarettir derslerden kasıt yüksek öğretim uzmanlık manasında demiştim….Zaten bilimde böyle değilmi doğru bilinen yanlış, yanlış bilinenler doğru çıkıyor ve bilim adamları bunları medeni çesaretleriyle doğrulama yoluna gidiyorlar,,, yok kuru inat yapıp biz bunu böyle kabul ettik değiştirmemiz itibarımızı zedeler deyip kuru inat yapsalar bilimin hali nice olur…
        Unutmayalım ki sizin doğru bildiklerinizde yanlış yanlış bildiklerinizde doğru çıkabilir bu olasılığı her zaman göz önünde bulundurun….

        Çünkü sizin ALLAH ve din hakkında bildikleriniz ve aklınızın size emrettikleride yanlış çıkabilir…

      • geldeinan dedi ki:

        Doğru söylüyorsun, kuru inat yapıp biz bunu böyle kabul ettik değiştirmemiz itibarımızı zedeler deyip kuru inat yapsalar bilimin hali dinin haline benzer… 2013 te çamurlar canlandı diyebilir.

        Din bilime bu konuda akıl verecek durumda değil. Tanrı iki tanedir mi diyeceksiniz,Namaz farz değil mi diyeceksiniz. 4 kadınla evlenmemek gerekiyor mu diyeceksiniz. Zamanla dinin neyi yanlış çıkacak.

      • sevgi dedi ki:

        9 gezegen var 1merkur 2 venus 3 dunya 4 mars 5 jupiter 6 saturn 7 uranus 8 neptun 9 pluton . Hayatimda ilk kez 8 gezegen var diyen birine sahit oluyorum ))))

      • pante dedi ki:

        Plüton gezegen sayılmaktan çıkarılmıştı:

        http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=196768

  4. yasir dedi ki:

    ((((((Başlangıçta yer ve gök bitişiktir. Her yer sularla kaplıdır. Allah’ın arşı yani mekanı ve tahtı da sular üzerindedir. Hiç bir şey yok, evren yok, dünya yok ama sular vardır Kur’an’a göreDİYORSUN))))))))))

    Bu yazıda bütün kavramlar bir birine girmiş…Kuranda anlatılan olay dünyanın düzenlenmesi ve gökyüzünün tabaka tabaka ayrılması yani su canlıları ve kara canlılarının yaşayabileceği bir ortam…Hiçbir şey yok, evren yok, diye bir şey yok, kuranda öyle bir durum söz konusu değil evren yani uzay var ama oluşumu bilinmiyor onun oluşumundan neden söz edilsin ki bizim ağlımızın kaldıramıyacağı bir şeyden neden söz edilsin kaldıki günümüzde bize en yakın marsta dahi tam enlamıyla ne var ne yok bilinmiyor bilmem kaç milyon veya milyar ışık yılı öte ne var bunlar hepsi tahmini söylemler aynen bilmem kaç milyon yıl önceki fosil kalıntıların insanlara sunulması gibi…
    Var olan evrende sonsuzlukta oksijen ile yaşayabilen canlıların dünyası hazırlanıyor dünya hazırlanmadan önce suyun ve su çanlılarının yaşayabilmeside çok dağal karanın ve ardındada kara canlılarının yaratışlması sıralı bir sistem değimi…
    Kuranda dünyayı döşeyip yaydık diyor insanın ağlısı buna müsayit biz dünyayı yuvarlak değil düz görüyoruz ama dünyadan uzaklaştıkça yuvarlak olduğu anlaşılıyor…Biz evrenin yani uzayın sonsuz bir boşluk olduğunu tahmin ediyoruz ama nerede olduğunu sonunda ne var bilmiyoruz çünkü ağlımız buna kapalı kaldıramaz lakin bin yıl on bin yıl sonra ne olur bilinmez,,,Kuranda uzayın şekli şemalide geçmez kaldıki neden geçsin…Eskiden insan beyni dünyanın şekli ve şemali hakkında bilği sahibi olamadığından çeşitli tahminler yürütülmüştür…Bu durum dünyanın yuvarlak olduğunu ve uzay boşluğunun neresinin tavan neresinin taban olduğunun bilinmediği gerçeğini değiştirmez…

  5. yasir dedi ki:

    67 / MULK – 3
    Ellezî halaka seb’a semâvâtin tibâkâ(tibâkan), mâ terâ fî halkır rahmâni min tefâvut(tefâvutin), ferciıl basara hel terâ min futûr(futûrin).
    Gökleri yedi tabaka (7 kat) olarak yaratan O’dur. Rahmân’ın yaratmasında bir uyumsuzluk göremezsin. Haydi bakışını çevir (tekrar bak), bir yarık (çatlak) görüyor musun?
    67 / MULK – 4
    Summerciıl basara kerreteyni yenkalib lieykel basaru hâsien ve huve hasîr(hasîrun).
    Sonra iki defa daha bakışını çevir (bak). Bakışın aciz ve yorgun olarak sana (geri) döner.
    67 / MULK – 5
    Ve lekad zeyyennes semâed dunyâ bi mesâbîha ve cealnâhâ rucûmen liş şeyâtîni ve a’tednâ lehum azâbes saîr(saîri).
    Ve andolsun ki, dünyanın semasını kandillerle süsledik. Ve onları, şeytanlar için (atılacak) taşlar kıldık. Ve onlar için alevli ateşin azabını hazırladık.

    Mülk süresinde arapcasını okursan ‘’bi mesâbîha’’ bu kelimenin Türkçe karşılığını biliyormusun acaba Türkçeye kandil veya lamba olarak çeviryorlarki buda çok mantıklı burada gök taşları kast ediliyorda olabilir göktaşlarının gök tabakaya girdiğinde sürtünmeden dolayı çıkardıkları ateş insan gözüylede görülmekte…

    Aşşağıda zariyat süresinde ALLAH şeytanlaşan lut kavmini gök taşları ile taşladığı geçmektedir günümüzde bu bölğe İsrail Ürdün arasında bir bölğedir lut gölü de ordadır ve bilimsel olarakta meteor taşlarının yağdığı kesindir…
    51 / ZARİYAT – 33
    Li nursile aleyhim hıcâreten min tînin.
    Onların üzerlerine balçıktan taşlar yollamak için.
    51 / ZARİYAT – 34
    Musevvemeten inde rabbike lil musrifîn(musrifîne).
    Onlar, Rabbinin katında haddi aşanlar için işaretlenmiş olan (taşlardır).

    Buruc Süresinin 1.ayetinde Furkan 61.ayette Burçlardan bahsedilmektedir bunlar acaba Arap dilinde hanğileri Senin bildiğin yıldız ve meteorlar anlamına gelmekte…
    85 / BURUC – 1
    Ves semâi zâtil burûc(burûci).
    Burçlara sahip semaya andolsun.

    25 / FURKAN – 61
    Tebârekellezî ceale fîs semâi burûcen ve ceale fîhâ sirâcen ve kameren munîrâ(munîren).
    Gökte burçlar kılan O (Allah), mübarek’tir (şanı yüce). Ve orada Ay’ı, aydınlatıcı bir kandil kıldı.

    ALLAH ali İmran 66’da ise Bilği sahibiolmadığınız konular hakkında sizin tartışmalarınızada açıklık getiriyor..

    3 / AL-İ İMRAN – 66
    Hâ entum hâulâi hâcectum fî mâ lekum bihî ilmun fe lime tuhâccûne fî mâ leyse lekum bihî ilm(ilmun), vallâhu ya’lemu ve entum lâ ta’lemûn(ta’lemûne).
    İşte siz busunuz. Kendisine dair ilminiz olmayan bir şey hakkında tartıştınız. Artık bilginiz olmayan bir şey hakkında siz niçin tartışıyorsunuz? Ve Allah bilir ve siz bilmezsiniz.

  6. Hakan dedi ki:

    Bunu hazirlayan kardesim youtube’da bununla ilgili bir video koymustum zamaninda. Onu izleyebilir misin? Sonrada kanala bak. Anlattiklarini tastikleyecek cok fazla referans(Prof. Dr. Gonul Tekin ve Tyson DeGrasse’den alintilar) var. Kolay gelsin. youtube.com/watch?v=wzLJIBc6f2E

  7. nizami dedi ki:

    seninle qururrr duyuyorum ne zamandirr boyle bir site ariyordum tum sorularima vere bilen cevaplarin hepsi burada sonunda buldum ne kadar sevindiyimi bilemezsin cokkkk tewekkur ederimmm senin dusuncelerinle benimkilerrr ayniiiiiii

  8. yasir dedi ki:

    yine belirtiyorum Kuran’da 6 gün den kasıt 6 devredir ve yerlerden kasıt dünya, göklerden kasıt dünyayı saran gök tabakaları, bu gök tabakaları insanların yaşayabilmesi gerekli oksijen ve belli belirsiz uzay cisimlerinden koruyan bir tavandır…Evren ve boşluk yok diyer bir şey söz konusu değil bunun yokluğunu kanıtlamak söz konusu değil… Büyük patlama denilen şey nerde oldu(ki oldumu olmadımı bilemeyiz) olmayan bir yerde patlama olurmu yokluk diye bir şey yoktur varlık vardır…

    Yukardaki yazıda böyle bir söylem geçiyorr….
    ((((((((((_____DİYOR Kİ!!!!———Başlangıçta yer ve gök bitişiktir. Her yer sularla kaplıdır. Allah’ın arşı yani mekanı ve tahtı da sular üzerindedir. Hiç bir şey yok, evren yok, dünya yok ama sular vardır Kur’an’a göre:————-ALINTI))))))
    Bu alıntı tamamen saçma yanlış anlamalarla dolu….Evren’de-Uzay’da sularla kaplı ve gök katmanlarının oluşmadığı bir yer olması münkün ve bu durumda gök katmanlarının oluşmadığı bir kürede yerle gök bitişik olmuş oluyor tamamı sularla kaplı bir yerde su canlılarının yaşamasıda çok doğol ve sonra yerle gök ayrılıyor kara canlılarının yaşayabileceği bir ortam oluşturuluyor…
    Zaten ilk ışık yani hidrojen yani güneş oluşturulmuş idi sonuçta bunlar hepsi birbirine takip eden bilimsel evreler…Suyun başlanğıcıda hidrojen değilmi?…

  9. yasir dedi ki:

    ((((((—-GELDEİNAN——DİYOR Kİ——Din bilime bu konuda akıl verecek durumda değil. Tanrı iki tanedir mi diyeceksiniz,Namaz farz değil mi diyeceksiniz. 4 kadınla evlenmemek gerekiyor mu diyeceksiniz. Zamanla dinin neyi yanlış çıkacak.——–ALINTI——–))))))))))))))))))))))

    Zaten din önce ilim et sonra inan diyor…öğrenmediğin bilmediğin bir şeye inanamassın veya inanma diyor…
    Din çok kolay ve basit herkesin anlayacağı emir ve yasaklardan oluşuyor,,, tabiki bunları anlayamayanlar olacak veya yanlış anlayanlar olacaktır…
    Din değişmez kural ve konunları doğa kanunlarının-fizik kanunlarının veya matametik kuralları gibi düşünmelisin,,, 2 ila 2 nasıl yaparsan yap 4 olur gibi… Ateşe benzin dökünce harlaması gibi…
    Zaten bu doğa kanunlarının hepside dindir bunları ayrı görmek zaten yanlışlık olur…

    ALİ İMRAN— 50. Benden önce gelen Tevrat’ı doğrulayıcı olarak ve size haram kılınan bazı şeyleri de helâl kılmam için gönderildim. Size Rabbinizden bir mucize getirdim. O halde Allah’tan korkun, bana da itaat edin.

    Ali imran 50’de İsa peygamber İsrail oğlularına ve akabinde bütün insanlığa bazı haramları helal kılmak için geldim demek ALLAH bazı şeyleri değiştiriyor lakin bunu herkes değil Peygamberlerle yapıyor,,, her peygamberde bazı helaller haram bazı haramlarda helal olmuştur…
    Tevratta İsrail oğlularının azğınlıkları yüzünden ALLAH onlara bazı şeyleri haram kılmıştır bunlardan bazılarıda yenilebilen hayvanlardır ve ayrıntılı olarak tevratta yazılmış…. lakin Kuranda ALLAH bunları dinin tamamlandığını ve temiz olan her şeyin helal, pis olan her şeyin haram olduğu yazmakta…Burada temiz ila pisi insan kendisi ayıracak…

    MAİDE 5/4. Sana, kendilerine neyin helal kılındığını soruyorlar, de ki: Size temiz olanlar helal kılındı; Allah’ın size öğrettiği üzere alıştırıp yetiştirerek öğrettiğiniz avcı hayvanların sizin için tuttuklarını yiyin ve üzerine Allah’ın adını anın. Allah’tan sakının, doğrusu Allah hesabı çabuk görür.

    Yukardaki ayette çok net ve açık, temiz olan şeyler helaldir…Bu temizlik insanın ruh ve beden salığı içindir…ALLAH kuranda 4 çift hayvanın en temiz olduğunu belirtmiş Deve-inek-kuzu-keçi
    Bunların dışındada en pis olan Domuz-Leş ve kan’dır(bazı bitki ve meyvelerde geçmekte)…Bunların dışındaki hayvanları otları insanlar kendileri ilim edecek bulacak günümüzde bu ilime insanlar ulaştı..Hiç bilinmeyen bir cins ot veya hayvan bunun yenmeye musayitmi değilmi labaratuvarlarda araştırılması gerekmektedir ondan sonra yenmesi veya yenmemesi gerektiği açıklanmalı değilmi…
    Kadın olayı çok ayrı bir mevzu insanın zaafını bilen ALLAH bunu böyle yapması çok doğal…Günümüzde inanmayanların 4 değil belki daha fazla karıları var değilmi…Gizli ilişkiler metresler…Din kadın hakları için bunu düzenliyor kadının hakkını yemeyin diyor…Lakin günümüzde bu imam nikahı olayını kötü kullanalar yok değil mi? tabiki çok var…
    İkinci bir eşi alacaksan bunu diğer eşin ve eşrafın bilmelidir,,, zaten dinde nikah karı ile kocanın evlendiğini eşrafın halkın bilinmesi ve ilan edilmesidir,,,Adam kendine metres tutmuş bunu eşrafı bilmiyor halk bilmiyor gizli yapıyor sonrada ben imam nikahı kıldım diyor bakalım bu imam nikahını ALLAH kabul ediyor mu,,, alınan 2. 3. veya 4,cü eşleri bütün eşler bilecek eşraf bilecek gizlice imam nikahı bilmem ne olmazzz…
    Zaten günümüzde erkekler bir kadının dırdırını çekemezken 2. 3. veya 4.cü eşi düşünmek düşünebilmekte ayrı bir muamma…..

    • geldeinan dedi ki:

      Konuları uydurup rasyonelize edeceğinize bir açıp inceleyin. Bugün hayanlardan bulaşan hastalıklar yüzünden ölme konusunda en düşük oranlar domuz yenen ülkelerde. Sağlık konusunda da hristiyanlar çok iyi, müslümanlar berbat durumda. Temizlik imandan geliyorsa da sizin imandan değil anlaşılan. Tüm müslüman ülkelerin ortak yaptığı bir şeyler yanlış demek ki. Ne olabilir, namaz kılmak, oruç tutmak, domuz eti yememek…. Bunlardan birisidir herhade sebebi.

      Ayrıca çok evlililer konusunda senin Allahın, insanın zaaflarını bilip çözüm getirmiyor, sadece erkeklerin zaafını meşrulaştırıyor. Erkeğiz zaafımız var diye tecavüzüde meşrulaştırsaymış o zaman. Metres tutmak ta ahlaksızlıktır, 4 kadınla evlenmekte ayrıca ahlaksızlıktır. Erkekler tek kişi ile evlenmeli, ahlaki olanı budur. Metres de tutmamalıdır, çok evlilik de yapmamalıdır.

      Ayrıca 4 kez evlenmek bugün mümkün değil derken Aişenin, Zeynebin dırdırını da hesaba kat. Bak kadınlar peygamber bile dinlemiyor dır dır yaparken. Kuranın ayetlerine bile bulaşmış. Tahrim-1. Ve Mayra olayı. O gün nasılsa durum bugünde öyle. Ve bugünde uygulanabilecek değil, bizzat uygulanan hükümdür. Zaten ilk eşin bu konuda söz hakkı da yoktur. Gidip ikinci kez evleneyim mi diye ilk eşe sormazsın, evleniyorum diye haber verirsin. (kaynak ebu hanefi) Hanefi isen vaziyet böyle. Zaten ilgisini kaybettiği için ikinci kadınla evlenen adam, ilk kadının nazını dırdırırnı çeker mi. Mantık biraz.
      Hatta sayayım istersen 4 kadınla evliliğin bugün yasal olduğu devletleri : Suudi arabistan, Pakistan, Cezayir, Mısır, ırak…
      devam edeyim mi. Bugün istisnasız tüm islam devletlerinde uygulanıyor kuranın bu hükmü.

      yukarıda sevgi demiş 9 gezegen var diye. Açıp bakın sonra yazın bir zahmet.

      • sevgi dedi ki:

        Chok haklisin. Aynen sana katiliyorum. Ben kadinlarin duygularini onemsemeyen bir tanrinin var olushuna asla inanmam. Eger tanri erkeklerin 1-den fazla evlilik yapmalarina izin verseydi kadinlardan kiskanchlik duygusunu sile bilirdi. Madem ki, tanrinin her ssheyi yapa bildigini dushunuyorsaniz sizce tanri bunu neden yapmadi? Kadinlarin duygulari bu kadar onemsiz mi? peki ya erkeklerin duygulari? eger erkek 1 kadini severse, onun yerine bashka birini nasil koya bilir ki? burada sevgi de inkar ediliyor ki , o duygu gerchekden vardir . yashayanlar bilir…
        Gezegene gelince pluton diye bir gezegen de vardir. Eger isterseniz arashdira bilirsiniz.

      • yasir dedi ki:

        Senin anlattığın kişisel temizlik bu toplumları bağlar…Kuranda ALLAH o hayvanların yaratılıştan gelen temizliğini yenmeye en müsayit olduğunu belirtiyor…O hayvanalar sadece otcul ve yediklerini geviş getirerek en temiz hale getiren hayvanlardır…
        Domuz ise en pis kendi bokunuu dahi yiyen canlıdır ve kanının temizlenmesi en geç tamamlanan canlıdır…

      • geldeinan dedi ki:

        İşte ilim ile dinin söyledikleri çeliştiğinde dinin söylediklerini kabul ediyorsun.
        Hastalık oranları yaptığın birşeyin açıkça yanlış olduğunu gösteriyor.

        ve hayır iyi pişirildiği sürece tüm etler sağlıklıdır. İyi pişirmediğin sürece hepsi parazit-hastalık taşıyabilir. Hayvanların yedikleri kanlarına karışmaz. Kanı en geç temizlenen hayvandır gibi söylemlerin tamamı uydurma.
        zaten domuz yemiyorsun, hala dünyanın en sağlıksız toplumusun. Ne işe yarıyor allahın sana en temiz şeyleri göstermesinin.
        Demek ki göteremiyor ki hastalanıyorsun.

      • yasir dedi ki:

        sizde doğa kanunları diyorsunuzya işte dağada hayvanlar aleminde dahi bir dişi’yi 3 veya 4 erkek paylaşamaz ama bir erkek hayvan bu ne olusa olsun bir sürü halindeki dişiye dahi zabdedebiliyor yani hayvanlada dahi durum böyle farklı bir canlı türü varsa anlat ben bilmiyorum…
        Doğadahi Bir hayvan dahi dişisini paylaşmaz paylaşamaz kıskanır ama bir dişi yaratılış gereği buna musayitmiş demk ki hayvanlar aleminde dahi bir çok dişi bir erkek’i paylaşabiliyor…
        Yaratılış ve doğa konunları ile çelişiyorsun…

      • geldeinan dedi ki:

        Hayır doğa kanunlarına birebir uymalı, hayvanlar gibi yaşamalı gibi birrşey söylemedim..
        Demiş olsam bile bonobolar 3-4 erkek bir dişiyi paylaşır. verdiğin örnek yanlış. O yaratılışı tüm dişilere genelleyemezsin.

      • yasir dedi ki:

        İyi pişirir top taçta… Yaratılış ve yaşam evrelerini göz önüne olma yok, yaşam biçimi yok, ilim yok…Çelişki diz boyu…
        Ona bakarsan eskiden her şeyi küllüyorlarmış neden külde mikrop sıfırda ondan, ateş her şeyi yakar besin değeride sıfıra indi ne anlamı kaldı et yemenin…
        Bence sen eti fala yiyip protein içerikli beslenmen lazım fazla pişirme proteinleri öldürürsün…Şaka bir yana tabiki…
        Olmadı ben sana bir örnek vereyim eti tuzla o zaman,,, tuzda mikrobu sıfıra indirir..
        Ama sen bakıyorumda tuzu bile kokutçak söylemler yapmaya başladın…

        Hastalık diyorsun ama hanği verilerden besleniyorsun bilmiyorum gdo’lu besinlerden etlerden Amerikadaki obezite ve buna bağlı hastalıklar en çok orda…
        Bu verilerle ilğili ekstra durumlar sözkonsu olabilir…
        Ayrıca sadece bedensel değil ruhi hastalıklarlada alakalıdır bu besin konusu ne yersen osundur…

      • geldeinan dedi ki:

        “İyi pişir” cümlesini yak ve kül et sonra ye şeklinde yorumladığın zaman mı diz boyu çelişkili buluyosun yazdıklarımı. 😀

        Al sana dünyada hipertansiyon ve kalp rahatsızlıkları görülme sıklığı:
        http://commons.wikimedia.org/wiki/File:Hypertensive_heart_disease_world_map_-_DALY_-_WHO2004.svg

        Oruç kalbi rahatlatıp, tansiyonu düşürüyordu galiba. Oruç tutulan yerlerde kalp rahatsızlıklarının daha az olmasını beklememiz gerekiyor herhalde bu durumda. Üstelik senden daha yaşlı olan avrupa ve amerika bunlar.

        Obeziteye bağlı diabet. Buyur görülme sıklığı. Bak bakalım muzdarip olanlar sadece amerikadakiler mi.

        🙂
        Ortalama yaşam beklentisi ile ilgili birşeyler eklememi istermisin. Sana göre daha yaşlı olan ve sendne kat kat iyi kayıt tutan ülkelerle kıyas yapıyoruz dikkat et. Bu yüzden herhalde ruhi hastalıklara çark ettin. Normal sağlık durumunu ölçebiliyoruz. Ölçülemeyen birşey gerekiyor sana.

      • yasir dedi ki:

        (((((———–GELDEİNAN DİYOR Kİ———Demiş olsam bile bonobolar 3-4 erkek bir dişiyi paylaşır. verdiğin örnek yanlış. O yaratılışı tüm dişilere genelleyemezsin.————-ALINTI)))))))))))))
        Verdiğin bu bilği için teşekkürler…Bilmiyorum ve biliyorsan anlat demiştim yine teşekkürler…Ama istisnalar kaydeyi bozmaz sende bunu genelleyemez ve örnekleyemessin bu durumda benim savım örneklerim daha fazla olduğundan sen çelişkiye düşmüş oluyorsun…Zaten insanlar içindede bu durum istisnai olarak görülebilir buda azğınlığa ve sapkınlığa delalettir…yani 3-4 erkek bir bayanı paylaşada bilir…
        Bunlara örnek tecavüzler,,,birden çok fazla erkek 1 bayana tecavüz edebiliyorlar,,,Hindistan bunun en belirğin örneğidir araştırabilirsin…

      • geldeinan dedi ki:

        Öyle bir kaide yok ortada ki istisna kaideyi bozsun. Kaide diye sayıya bakacak olursan, canlıların büyük büyük kısmı homoseksüeldir, istisnalar kaideyi bozmaz de istersen.. 🙂

        İnsan türüne en yakın hayvanlardan, gayet güzel bir örnek verdim. Çelişki yada istisnai durum yok ortada. Genellemeye çalışarak 4 kadınla evlenmeyi ahlaki kabul edemezsin. Düpedüz ahlaksızlıktır. 🙂

      • yasir dedi ki:

        ((((((((((((——-GELDEİNAN DİYOR Kİ———-Hayvanların yedikleri kanlarına karışmaz. Kanı en geç temizlenen hayvandır gibi söylemlerin tamamı uydurma.————–ALINTI————))))))))))))))))))))

        Hayvanların yedikleri kanlarına karışmaz diyorun bunu biraz acarmısın??????

        Biz ufaktan beri dağda otlayan hayvanın etinden kekik kokusunu alırdık,,,şimdi ise etler saman gibi acaba neden??????

      • geldeinan dedi ki:

        Neyini açıyoruz. Otla beslenen hayvanların kanında ot dolaşıyor, bok yiyenlerin bok dolaşıyor zannediyorsan, konuyu senin açman gerekiyor. 🙂

  10. sevgi dedi ki:

    Sanirim sen de hakli ola bilirsin.ben kendim arashdirdim.Bazi ulkelerde 2006-dan sonra pluton gezegenler sinifindan chikartilarak bashka sinifa aktarilmish. Demek ki, turkiyede de. ama bizim ulkemizde hatta ilkokulda bile hala 9 gezegen Vardir diye OGretiliyor yani gurcistanda.

  11. nizami dedi ki:

    seninle qurur duyuyorum sevgi cok haklisin ve senin gibi ayni fikirde olan herkesle qurur duyuyorum bir cok kes Tanriyi iyi biri olarak diyilde kotu biri olarak taniyorlar ama kendileride bunun farkinda diyil … Bir Tanriki insanlari yaksin insanlara nifret etme duyqusuna sahib olsun kotu insan olsa bile , lanet okusun , bende iyi insanlari seviyorum bazen kotulere nefret ediyorum ama tanrida benim gibi kotulere nefret ediyorsa onun farki ne??? bence Tanrida nefret hic yoktur olmamalida eyer siz onu oyle taniyorsaniz o sizin kendi fikriniz. Bir Tanriki cehennem ateshinde kendi yarattiklarini yaksinnn ne kadar mantiksiz ya sen bile kendi cocuqun ne kadar kotu olsa da onu yakmaya yureyin gelmez peki o kadar merhametli bir Tanri bunu nasil yapa bilir .. Bence Tantiya hakaret edenler boyle soyler . Bir dushunun obur dunyaya inaniyorsaniz eyer bence Tanri size boyle sorar : SENCE BEN O KADAR KADDAR BIRIMIYIMM KI SIZI YAKAYIM CEHENNEM ATESHINDE SONSUZ OLARAKK …bir insan diyerini oldurduyunu duyduqumuzda ve ya evladini yakdiqini duyduqumuzda tuklerimiz urpeshiyorki bu insanlik dishi bir sheyy peki siz bu insanlik dishi bir sheyleri Tanriyami yakishtiriyorsunuz ?… Benim inandiqim Tanri bu kadar kaddar olamaz… Oylede diyil…

  12. nizami dedi ki:

    yasir sen(((( bir dişi’yi 3 veya 4 erkek paylaşamaz ama bir erkek hayvan bu ne olusa olsun bir sürü halindeki dişiye dahi zabdedebiliyor))) diyorsun .. oncelikle kadinlari dushuk bir seviyedemi saniyorsun ???? hem biz bir hayvan deyiliz ki hayvan gibi davranalim insanlarin hayvanlardan en buyuk farki akillaridir biliyorsun. bir insan akildan uzaklashdiqi zaman hayvan ortaya cikar. insanlarinda hayvanlar gibimi davranmalarini istoyorsun… bir kac kishinin bir kadina tecavuzu nasil azqinlik ve sapkinliksa bir kishinin bir kac kadina tecavuzude oyledirr birini ahlakli birini ahlaksiz bulamazsin… erkekler kiskanir diyorsun kadinlarini bashka bir erkekden hayvanlarda oyle yapar diyorsun sen kadinlarin kiskanmadiqini nederen biliyorsun ??? kadinlar duyqusuz bir hayvanmidir??? insan olmayan insanin deyerini anlamaz .. kadinlarda bir insann yani onlari hayvan gozunde gormek zorunda diyilsin senide bir kadin doqurdu kadinla erkek arasinda bir fark yoktur bunu anla… eyer sen kiskanclik duyuyorsan bir kandinda duyuyor kadinin yureyi yokmudur kadin kiskanamazmi yani??? hem kuranda bir kishi 4 kadin alirsa onlarin 4nude ayni sevmeli diyor bir kishi nasil 4 kadin sevebilir??? o zaman 1 kadinda 4 kishi sevebilir dimi … bu sevgiye sayqisizlikdir bir kishinin 4 kadini var 4 kadininida seviyor boyle bir sevgi dushun ne kadarda sacma . senin hangisi hoshuna giderdi bir dushun bir kishi yaninda 4 tane kadin yokda bir kishi bir kadin hangisi daha adaletli ???senin karinin senden bashka yine 3 tane kocasi olsaydi deli olurdun dimi kadinini gozunun onunda diger kishilerle gordukce … ishte kadinlarda sevdikleri kishinin kocalarini boyle gozleri onunda diger karilariyla gorurse oyle olurr .. bunun ne kadar buyuk bir haksizlik olduqunun farkindamisin?. mademki 1 kishi 4 kadinla evlenebilir 4 kadini sevebilir … o zaman neden ademe yalniz bir kadin olarak havva yaratildi???? iki insan olduqu icin daha cabuk artim olsun diye 10 20 kadinda yarata bilirdi dimi Tanri ama bir kadin yaratmish??? yalniz bir kishi ve bir kadin ?????? neden ??? Ben Gurcistandan katildiqim icin turkceyi sizin gibi iyi konushamiyorum cunki cok kullanmamishim kelimeleri karishdira bilirim bunun iicin anlayishla kabul etmenizi rica ediyorum ….iyi konushamadiqim icin fikrimi tam olarak anlatamaya bilirim …

    • yasir dedi ki:

      Sen tükçeyi çok iyi bilmediğinden yanlış anlamışın…Burada kadına bir aşşalama söz konusu değil hatta çok iyi okunursa kadına kuranda pozitif ayrımcılık vardır…
      Kuranda illaki 4 kadınla evleneceksin demiyor bunu dörtle sınırlamış sen istersen 1 kadın ila evlen…
      Bizim doğodan verdiğimiz örnek canlıların genelemeleri ile ilğili…sonuçta insanların hayvanlardan evrimleştiğine inananlarda çok…
      İnsanları hayvanlardan ayıran en önemli özelliğin akıl olduğunu zaten hep vurğuladık…
      İnsan yaptıkları ile sınıf olarak bir meleğin dahi üstüne çıkabilir, yine aynı insan yaptıkları ile en aşşalık hayvanların dahi altına inebilir…
      Hayvanlardan teslimiyet göstermesi istenmiyor çünkü onlar hür değiller,,,ama insandan telimiyet göstermesi isteniyor çünkü insana hür irade verilmiş…
      Bu iradeyi akılı kim veriyor???

    • yasir dedi ki:

      Doğada insanların yapmış olduğu katliamları yağmaları acımasızlıkları hanği hayvan türü yapıyor…Hayvanlar yiyebileceği kadar karnını doyurabileceği kadar avlanır insan gibi aç gözlü değildir mal depolamaz…

  13. yasir dedi ki:

    GELDEİNAN…inanamıyorum artık,,,İnsan türüne en yakın hayvan diye bir şey diyorsun , hala kendinle çelişmeye devam ediyorsun, insan akıl sahibi olduğundan dolayı senin bahsettiğin şey söz konusu değil olamaz…

    Hayvanın yedikleri kanına karışmaz diyorsun hayvanın yedikleri kanına karışmadan bağırsaklardan çıkıyor galiba hayvanların hayatlarını devam ettirme sistemleri farklı herhalde…
    Hayvanların metabolizmasını anlat bize, bilğilendir bizi,,,yedikleri kana karışmadan bu hayvanlar nasıl ayakta duruyor…
    Hayvanlarda kanda yoktur şimdi…
    Avrupa ve amerika eti en az pişirip yiyen toplumlardır, sen pişirmeye takılmışsın kalmışsın,,,
    Eti en fazla pişirip yiyen toplum belkide bizlerizdir,,, olay senin dediğin gibi pişirmeyle alakalı olsaydı o zaman bir çok hayvanı yiyiyor olabilirdik şimdi,,,kedi köpek fare vsvs…

    • geldeinan dedi ki:

      Benim DNa yapısındaki benzerliklerden bahsettiğim gayet açıkken “insanlar akıl sahibi olduğuna göre akraba olamazlar” diyorsan… Eti pişirmeli dediğimde “yakarsak içinde besin de kalmaz” diyorsan. Ciddi şekilde akıl sağlığın ile ilgili problemlerin olduğunu düşünüyorum ben. 🙂

      Arkadaşım gezegen sayısından, DNAya bakarak canlılarda nasıl akrabalık bağı kurduğumuza, neden sindirdikten sonra domuzun aminoasitleri ile köpeğin, koyunun yada birbaşka hayvanın aminoasitleri arasında bir fark olamayacağına kadar pek çok konuda daha kırk fırın ekmek yemen gerekiyor kesinlikle… Birşey anlayacak yada tartışacak durumda değilsin. Sürekli ” kendinle çelişiyorsun” dediğin de kibirden öte birşey değil malesef.

      Sağlık konusunda durum ortadadır. Müslüman olmak demek sağlıksız olmak demek. Tüm müslüman ülkelerde durum böyle olduğuna göre sebep islamiyetle ilgili birşeylerdir. İslamiyetin kurallarına uymanın dünya hayatını da daha rahat/sağlıklı hale getireceğini söyleyen sizlersiniz, oysa durum tam tersi. En kısa hayat beklentisi sizde. Tersine hristiyanlar bu konuda müslümanlardan çok daha iyi durumda. Rahatlıkla hristiyanlık daha doğru diyebiliriz. 🙂 4 kadınla evlilik konusunda da durum ortadadır. Ahlaki olanı tek eşliliktir. 4 kez evlenmeye izin vermek ahlaksızlıktır. Yazılan başka birşeye cevap vereceğimi sanmıyorum.

      • yasir dedi ki:

        sen topu taça atmaktan öte sahayı terkettin…Önce hayvanların yedikleri kanına karışmaz diyorsun sonra açıklama getirmen istemince getiremediğin açıklama için sahadan terk…
        Hayvanların yedikleri kanına karışmaz ne demek,,,hayvanların yedikleri kanına karışmıyorsa nereye karışıyor…
        Ondan sonra yok kibir, yok ekmek yemek lazım…Beliki sen hep ekmekle beslenmişsin ve hertarafın karbonhidratlar sardığından söylediğin sözün arkasında durup açıklamada yapamıyorsun…

    • yasir dedi ki:

  14. nizami dedi ki:

    Yasir turkceyi cokda iyi bilmiyorum bilgilendirdiyin icin tewekkur ederim ama qaliba sende benim anladiqim gibi soyluyorsun . yani bir erkek 4 kadin ala bilir ama kendi iradesi ile isterse 1 kadinda ala bilir isterse 2 kadinda ala bilir en fazla 4 kadin ala bilir . iwte bende bunu diyorum neden erkeklere boyle izin verilmishki sadece 1 kadin alin soylense daha adaletli olmazdimi mesela 1 kadin 2 erkekle evlenemez nasil bu yasaksa 1 kisi 2 kadin alamaz buda oyle yasak olsaydi iwte kadin ve kiwi hukuklari ayni olsaydi bunu demek istoyorum… bir weyide soylemek istiyorum bunuda bilmek istiyorum neden allahin kanunlari her zaman ayni diyildir mesela kurandan once peyqamberler duymushum ki 300 kadini bile olmush neden o zaman ona neden izin verilmish bunu bana aciklarmisin lutfen yani neden onda oyleydi sonra 4 kadin olmush birde bazi dinler vardir Yehovanin shahitleri hakda duymushsunuzmu ?? onlar tevrat incil zebur bu 3ne inaniyor ve onlarda 1 ewlilik yani 2ci eew kadinada kiwiyede yasak ?? birde cariye diye bir sheyde var onuda aciklamani istoyorum zahmet diyilse

  15. abdullahabdal dedi ki:

    İslamda Kadınla sex konusunda sınırlama yoktur..İkişer üçer dörder ifadesi rakamda kısıtlama olmadığını gösterir ki..Bu muhammed le sünnetleşmiştir.. edit
    Ayrıca Tüm kadınlar hibe etse kendini onundur ayetiyle, bu müslümanlara sünnet mirasının sonsuz olduğu anlaşılır..

  16. abdullahabdal dedi ki:

    ikişer üçer dörder = toplasan dokuz çıkar ama zaten bu anlatım..gücünün yettiğince kadın denen aşağılık yaratığı fikrini bile alır ve “anana git ” diyerek basitçe başından atıp boşarsın demektir..

  17. Egemen dedi ki:

    Merhaba,
    konuya yeni dahil oldu.
    Yasir’in analtacagi cok sey var ama hep ayni noktada takilip kaliyor. o da diger arakslari, inanmadiklari seylerle ikna etmeye calisiyor.
    Yani Yasin’in de ortaya somut seyler koymasi gerek..
    Insan’dan ornek verirken “Insanlar melek seviyesine cikabilir” diyor, oysa Tum meleklere “Ademe secde edin” denmedi mi ? Yani seytan haric hepsi zaten Insan’a secde etmedi mi ?
    En asagilik insan dahi olsa yine melekten ustun degilmdiir… (asagilik hayvan demissin, hayvanlar asagilik neden olsun, akil olmayan hayvani asagilikla suclayamazsini)

    fikri olan var mi? Adem’e secde edildi mi ?
    Kimlere secde edilir ?

    • yasir dedi ki:

      Egemen, insanlar hür iradeye sahip oldukları için yaptıkları işler-faliyetler-eylemlerden dolayı, ALLAH’ın nazarında meleklerin üstünde bir konumu dahi gelebilirler veya hayvanların altı bir seviyeyede inabilirler…
      Hani bir insan kötü bir iş yaptığında, bunun yaptığını hayvanlar gibi yapmaz deriz…
      Veya iyi bir insandır, çok güzel işler yapmıştır, insanlığa yararlıdır, melek gibi insan deriz…

      Zaten meleklerin Adem’e sayğıdan secde etmelerini anlatan ayetler bununla ilğili ve alakalıdır…

      Kuranda Meleklerin secde etmesi, tüm doğa melekutu’nun Güneşin-ayın-rüzgarların-toprağın-ateşin-suyun İnsanların ve diğer canlıların yaşayabileceği bir ortam oluşturacak bir düzene hizmet etmesini tasvir etmektedir, bütün bunları insanlar hür akıl ve iradeleri ile kendi kontrollerinde yarar veya zararlı hallerde kullanabilir belirli seviyelerde hüküm edebilir, lakin insanların dışındaki hiçbir canlı bunu yapamaz…
      Bütün canlı-cansız her şeyi insan belirli çerçeveler dahilinde kontrolü altında tutmuyormu veya her geçen zaman ilerleyen ilim ile bunu artırmıyormu? Bu durumda insan halife yani halif, ALLAH’ın gönderdiği halifi oluyor, şeytani duyğuları olan kibrine-hırsına-sabırsızlığına yani nefsani duyğularına hakim olamayıp ALLAH’a meydan okuyanlar ister istemez Şeytanın Halifi olup ALLAH’ın Muhalif’i olur, işte bu durumda o insan aşşaların aşası yani esfeli safilin olmuştur…

      İnsanların dışındaki canlılar doğar içgüdüsel olarak veya sürü psikolejisi ile bazı deneyimler kazanıp yaşamını belirli en dar cercevede tamamlayıp ölürler, insanlar gibi bilği aktarımı yapamazlar…Hayvanlar hür iradeye sahip olmadığı için bir çok ahlak veya gayri ahlaki kurallardanda sorumlu değillerdir…İnsan ise ağzından çıkan ve attığı her adımdan sorumludur ve hesaba çekilecektir…

      TÎN – 4 –Lekad halaknel insâne fî ahseni takvîm(takvîmin).
      TÎN – 4 –Biz, gerçekten insanı en güzel bir biçimde yarattık.

      TÎN – 5 –Summe redednâhu esfele sâfilîn(sâfilîne).
      TÎN – 5 –Sonra onu, aşağıların aşağısına indirdik.

      TÎN – 6 –İllellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti fe lehum TÎN – ecrun gayru memnûn(memnûnin).
      TÎN – 6 –Ancak, iman edip salih ameller işleyenler başka. Onlar için devamlı bir mükâfat vardır.

  18. maturity44 dedi ki:

    Merhabalar…
    Yorumları uzun zamandır takip ediyorum.Kutsal kitapların Allah tarafından gönderildiğini savunan arkadaşlar,
    kusura bakmayın ama 2*2=4 eder dense bir yolunu bulup hayır,o öyle değil şöyle böyle deyip kabul etmeyeceksiniz.
    Kuran’ın çelişkilerine bir örnek de ben vermek istiyorum,bakalım bunun açıklamasını nasıl yapacaksınız.
    Kutsal kitapların hepsinin Allah tarafından gönderildiğine inanıyorsunuz.İtirazım yok.Malumunuz, Kuran’dan önceki kitaplar
    İncil,Tevrat ve Zebur değişmiştir/değiştirilmiştir/bir şekilde tahrifata uğramıştır.Doğru mu?Müslümanlarca doğru olduğu kabul ediliyor.Buraya kadar bir itiraz olacağını sanmıyorum.
    Şimdi soruma geliyorum.Neden önceki kutsal kitaplar tahrifata uğramıştır da Kuran için bu söz konusu değildir?
    Diyeceksiniz ki Kuran’ı gönderen Allah’dır ve koruyucusu da O’dur.Çünkü bu yönde şöyle bir ayet vardır. ” Şüphesiz o Zikr’i (Kur’an’ı) biz indirdik biz! Onun koruyucusu da elbette biziz.”
    Bu durumda diğer kutsal kitapları Allah göndermiş olamaz.Çünkü tahrifata uğramışlar . Allah’ın kendi gönderdiği diğer kitapları korumaması/koruyamaması söz konusu olabilir mi???
    Saygı ve sevgiler…

    • kuantum-agnostik dedi ki:

      incil ve tevrattada bu kitabı allah gönderdi ve korunmaktadır yazıyo 🙂 onlarda öyle inanıyor işte 🙂 bizim Müslümanlarda hindistanda doğsalardı ineğe tapacaklardı 😀 araştırma yok cahillik diz boyu….

  19. Yılmaz dedi ki:

    SEN ÇOK UZUN YAZMIŞSIN, BEN KISA KISA CEVAPLAR VERECEĞİM;
    Öncelikle Kuran meali olarak Yaşar Nuri Öztürk’ün mealini esas almanı tavsiye ederim.(Parantezsiz bir mealdir, kelime kelime tercüme edilmiştir ve yorum katılmamıştır). İlkönce Müzzemmil suresi 4. ayeti oku.(Kuran’ı nasıl okuman gerektiğini anlayacaksın)
    Bu kadar materyalist düşünme, ayetlerdeki mecazı yakalamaya çalış. Gelelim cevaplara;

    1-SEN:”Başlangıçta yer ve gök bitişiktir. Her yer sularla kaplıdır. Allah’ın arşı yani mekanı ve tahtı da sular üzerindedir. Hiç bir şey yok, evren yok, dünya yok ama sular vardır Kur’an’a göre:

    Hud 7. O, hanginizin amelinin daha güzel olacağı konusunda sizi imtihan için, henüz Arş’ı su üstünde iken gökleri ve yeri altı gün içinde yaratandır.”

    CEVAP:Kuran mecazi anlatımlarla doludur, bu ayetde mecazi anlatımlar içermektedir.Allah’ın arşının ne olduğunu bilen yoktur, kimse görmemiştir. Ama anlatılanın senin hayalinde canlandırdığın gibi su üzerinde duran 4 ayaklı bir taht olmadığı kesindir, Allah insan değildir ki kendine that yapıp üstüne otursun. Su kelimesiyle ne anlatıldığını da bilemiyoruz şu anda. Altı gün senin bildiğin gibi bir altı gün değildir.,Allah katında zaman yoktur ki, Sonsuzun olduğu yerde zaman olamaz, zaman sonlu oluşlar için söz konusudur, Allah tarafından yaratılmıştır senin anlayacağın.

    2*SEN:”… ayın bir ışık kaynağı olduğu sanılmaktadır. Kur’an’da da böyledir.”

    CEVAP:Yanlış bilgi veriyorsun. Kuranda pekçok yerde güneş ışık kaynağı olarak tanımlanır ama ay hiçbiryerde ışık kaynağı olarak tanımlanmaz. Güneş için kandil, ay için ışık(nur) ifadesi vardır. Kandilin içinde bulunan madde(yağ) yanarken ısı ve ışık açığa çıkar(aynı güneşte olduğu gibi) Ayda ise böyle bir durum yoktur, o sadece ışığı yansıtır.Örneğin;
    ”…Gökte burçlar(takımyıldızlar) yarattı, orada bir kandil ve ışık yansıtıcı bir ay oluşturdu.”(Furkan 61)
    ”O güneşi bir ışık kaynağı, ayı ise bir nur(ışık) yaptı. Yılların sayısını ve hesabı bilmeniz için ona evreler takdir etti” (yunus 5)

    3-SEN:Fussilet suresinde ise dünya evrenden önce yaratılıp düzenlenmiştir. Evrenin yanında okyanusta bir çakıl tanesi gibi olan dünya 4 günde yaratılırken, sonsuz evren sadece 2 günde yaratılmıştır.

    Fussilet 9-12. De ki: Gerçekten siz, yeri iki günde yaratanı inkâr edip O’na ortaklar mı koşuyorsunuz? O, âlemlerin Rabbidir. O, yeryüzüne sabit dağlar yerleştirdi. Orada bereketler yarattı ve orada tam dört günde isteyenler için fark gözetmeden gıdalar takdir etti. Sonra duman halinde olan göğe yöneldi, ona ve yerküreye: İsteyerek veya istemeyerek, gelin! dedi. İkisi de «İsteyerek geldik» dediler. Böylece onları, iki günde yedi gök olarak yarattı ve her göğe görevini vahyetti. Ve biz, yakın semâyı kandillerle donattık, bozulmaktan da koruduk. İşte bu, azîz, alîm Allah’ın takdiridir.

    CEVAP:Yine yanlış bilgi ve yorumlar. Doğrusu şu;

    ”Siz yerküreyi 2 günde yaratana gerçekten nankörlük edip O’na ortaklar mı koşuyorsunuz? Alemlerin Rabbi’dir O. O yeryüzüne denge ve dayanıklılık sağlayan dağları üstünden yerleştirdi. Onda bereketler vücut verdi. Ve onda, azıklarını dört günde takdir edip düzenledi. İsteyip duranlar için eşirt miktarda olmak üzere. Sonra buhar/duman halindeki göğe yöneldi de ona ve yerküreye şöyle seslendi:”İsteyerek veya istemeyerek gelin.” Onlar şöyle dediler; isteyenler olarak geldik. Böylece onları 2 günde 7 gök olarak takdir edip her göğe kendi iş ve oluşunu vahyetti. Ve biz arza en yakın göğü kandillerle ve bir korumayla donattık.”(Fussilet 9-12)

    Tekrar hatırlatmak isterim ki zaman izafidir, sonlu oluşlar için geçerlidir, Kuranda zamanın izafi olduğuna işaret eden bir yığın ayet vardır. Allah katında herşey ”an” içinde olmaktadır. Sonlu varlıklar yaratıldıkça o sonlu varlıkların doğası gereği zaman oluşur. Görüldüğü gibi dünya toplamda 4 günde değil 6 günde(2 gün yaratma+4 gün düzenleme)yaratılmıştır. Aynı zaman zarfında gökler de yaratılmıştır. Gökler 2 gün içinde 7 gök şeklinde tanzim edilmiştir. Sözkonusu 7 gök muhtemelen içiçe geçmiş 7 ayrı evrene tekabül etmektedir.

    4-SEN:”Ne Tevrat’ta ne de Kur’an’da güneşin de bir yıldız olduğuna dair bir ifadeye rastlanmaz. yıldızlar dünyaya da düşebilen küçük cisimler, kandiller olarak görülür. Belli ki meteorlar gerek Tevrat gerekse Kur’an yazarları tarafından yıldız sanılmıştır.”

    CEVAP:Tamamen yanlış. Pekçok ayette güneş kandile benzetilerek yıldız olduğu(yanma sonucu ısı ve ışık yaymakta olduğu) anlatılmıştır. Yine pekçok ayette göğün kandillerle(yani yıldızlarla) donatıldığı anlatılır;
    ”…Ve biz arza en yakın göğü kandillerle ve bir korumayla donattık…”(Fussilet 12)

    5-SEN:Hac 65. Görmedin mi ki, Allah bütün yerdekileri sizin hizmetinize sundu. Ve emriyle denizde seyredip giden gemileri de. Göğü de izni olmaksızın yere düşmekten o tutuyor. Gerçekten Allah insanlara çok şefkatli, çok merhametlidir.

    Göğün yere düşmesi ne demek, varın siz düşünün..

    CEVAP:Evrenin genişlemekte olduğunu ve bir gün gelecek kapanmaya başlayacağını bilmiyor musun? İşte anlatılan bu.

    6-SEN:Yıldızların yeri de Kur’an’da yanlıştır. Dünyaya en yakın yıldız 4,5 ışık yılı mesafedeyken, Kur’an’da yıldızlar dünya semasında olduğu belirtilmiştir. Öyle olsa korkunç sıcaklıktan hayat diye bir şey olmaması bir yana, katrilyonlarca yıldızı dünya semasında düşünmek tam bir cehalet örneğidir.

    CEVAP:Kuranda yazan yıldızların arza en yakın göğe yerleştirildiğidir, yani dünyamızın yeraldığı evrendir kastedilen. Biraz anlamaya çalış bence.

    7-SEN:Tabi bir de şeytanları taşlamak için yaratılmış ateş taneleri olduğu iddiası var. Yıldızların şeytanlara atıldığını düşünebiliyor musunuz?!

    Mülk 5. Andolsun biz, en yakın göğü (dünya semasını) kandillerle donattık. Onları şeytanlara atılan taşlar yaptık ve onlara alevli ateş azabını hazırladık.

    CEVAP:Yine mecazi düşünmen gereken bir yerdesin ama illa maddi düşüneceksen de doğru düşünmeye çalış. işte burda kastedilen meteor olabilir ancak.

    8-SEN:Kur’an’da ne dünyanın yuvarlak olduğuna ne de güneşin etrafında döndüğüne değinilir. Tersine ayetlerde ayla birlikte dönen ve bir yörüngeye sahip olan güneştir.

    Yasin 40. Ne güneş aya yetişebilir, ne de gece gündüzü geçebilir. Her biri bir yörüngede yüzmektedir.

    CEVAP:”Bundan sonra da yeri yayıp devekuşu yumurtası biçiminde yuvarlattı.”(Naziat 30)
    ”Sen dağlara bakar da onları donuk-durgun görürsün. Oysaki onlar bulutların dolaştığı gibi dolaşmaktadır.”(Neml 88) Dağlar yeryüzünde dolaşmadıklarına göre dünyayla birlikte evrende dolaşmaktadır, yani dünya dönmektedir.
    Bilimin gösterdiği gibi ay ve güneş de kendi yörüngelerinde hareket etmektedirler ve sözünü ettiğin ayette bu anlatılmaktadır.

    9- SEN:İnanışa göre herşeye gücü yeten Allah’ın -aynı bir kralın tahtının taşınması gibi- kıyamet günü tahtının 8 melek tarafından taşınacağı da yazılıdır Kur’an’da:

    Hakka 17. Melekler onun (göğün) kıyılarındadır. O gün Rabbinin Arş’ını, bunların da üstünde sekiz taşıyıcı taşır.

    CEVAP:Biraz mecaz düşün sevgili kardeşim, meleklerin ne olduklarını bile bilmiyoruz daha, muhtemelen birtakım tabiat kuvvetleri kastediliyor.

    10-SEN:Yer ile Göğün ayrılması pagan inanışlarından gelmedir:

    CEVAP:”Biz hiçbir yurt ve medeniyeti, o yurt ve medeniyete özgü bir kitap/belirlenen bir süre olmaksızın ortadan kaldırmadık.”(hicr 4) Senin sözünü ettiğin o pagan kültürler ve örnek verdiğin
    o yazılarda Allah’ın o toplumlara indirdiği kitaplardan alınmış olsa gerek, yoksa adamlar yerin gökten ayrıldığını(big bang) nereden bilecek :))

    selamlar

  20. HASAN dedi ki:

    Sn YILMAZ.
    BENDE BİR KAÇ YAZINIZA CEVAP VERECEĞİM.
    1) ARŞIN SU ÜZERİNDE OLMASI TEVRATTA YARATILIŞ 1. BAB’A BENZEMEKTE. TEVRATTA TANRININ RUHUNUN SU ÜZERİNDE DALGALANMASI GEÇMEKTE.
    KURTUBİ TEFSİRİNDE HUD SÜRESİ 7. AYETLE İLGİLİ İBNİ ABBASTAN GELEN BİR RİVAYETTE ARŞ SU ÜZERİNDE SUDA RÜZGARIN ÜZERİNDE DİYE AÇIKLAR. İLK DÖNEM İNANANLAR BİLDİĞİMİZ SU OLDUĞUNA İNANIYORMUŞ..
    KURANDA YAHUDİLERİN TANRI İLE İLGİLİ GÖRÜŞLERİ PEK SEVİLMEDİĞİNDEN BİRAZ İĞDİŞ EDİLMİŞ. 6 GÜNDE YARATILMADA TEVRATTA GEÇMEKTE. TEMELİN ÇOĞU TEVRATTAN ALINMA..
    BEN PAGAN KÖKENLİ OLANLARI VARSADA BİLMEDİĞİM İÇİN YAZMIYORUM.
    2) AYLA İLGİLİ OLARAK FURKAN 61 AYETTE GEÇEN “munîren” KELİMESİNİ “http://www.almaany.com/” SİTESİNDE ANLAMINA BAKTIM ( ARAPÇA-TÜRKÇE SÖZLÜK SİTESİ ) YANSITICI ANLAMI YOK. GENELDE AYDINLATAN, IŞIK VEREN PARLAK ANLAMINA GELİYOR. ZATEN BUNU ANLAMAK İÇİN KAHİN OLMAYA GEREK YOK. GÜNEŞİ IŞIĞINI YANSITTIĞINA NASIL HÜKÜM VERİYORSUN.
    3) GÖK ÖNCE, YER SONRA MI YARATILDI KONUSU GERÇEKTEN KURANDA KAFA KARIŞTIRICI. DÜNYA YARATILMADAN ÖNCE SOLAR SİSTEMDE METEOR YIĞINIYKEN, YILDIZLAR VARDI, GALAKSİLER VAR HATTA GÜNEŞTE VARDI. EVREN ÇAPI ŞİMDİKİNDEN KÜÇÜKTE OLSA VARDI. DÜNYA, BU DAĞINIK TAŞLARIN ÇARPIŞMASINDAN YAVAŞÇA OLUŞTU, SONRA ATMOSFER OLUŞTU, BİTKİLER SONRA HAYVANLAR VS VS.. DÜNYA KABA HALİNDE YARATILIRKEN ATMOSFERİN DUMAN ( GAZ VE TOZ BULUTU HALİNDE OLAN ) OLARAK AÇIKLASAK SONRA BUNUNDA YEDİ KAT ATMOSFER HALİNDE DÜZENLENEREK ŞİMDİKİ MODERN HALİNİ ALDIĞINI SÖYLESEK AYETTE GEÇEN EN YAKIN SEMAYI KANDİLLERLE DONATTIĞINI NASIL AÇIKLAYACAĞIZ. ELİMİZİ UZATIPTA ALACAĞIM BİR KANDİL YOK ATMOSFERDE. YADA DUMANLI OLAN GÖGÜ EVREN OLARAK AÇIKLASAK YUKARDA YAZDIM DÜNYA OLMADAN ÖNCE YILDIZLAR, NEBULALAR VE GÜNEŞ VARDI. O ZAMAN BUNLAR DUMANIN İÇERİSİNDEMİYDİDE SONRA DUMAN GİTTİ UZAY PİRÜ PAKMI OLDU.
    SON OLARAK YILDIZLARIN ŞEYTANLARA ATIŞ TANELERİ YAPILMASI BUDA ZERDÜŞTLÜKTEN GELME BİR İNANIŞ. SAYGILARIMLA..

    • yılmaz dedi ki:

      Sevgili Hasan,
      Ben burdaki bazı ateist-agnostik-deist arkadaşlarla bir süre yazıştım, sonunda anladım ki benim düşünme tarzım ile bu arkadaşların düşünme tarzı arasında uçurum var. Bu sitede boşuna vakit harcadığımı düşünerek yazışmaktan vazgeçtim. Bana göre bu anlayış farkı ateist-deist-agnostik arkadaşların matertalist bir kafa yapısına sahip olmaları yüzünden ortaya çıkıyor. Onlar Kuran’daki mecazi ve temsili anlatımları(ki Kuran müteşabih ayet kavramını ortaya atarak pekçok mecazlar, teşbihler ve ilk bakışta anlaşılamayacak manalar içerdiğini kendisi bildiriyor) kabul etmek istemiyorlar, böyle olunca körlerle sağırlar birbirini ağırlar misali boş yere tartışıp duruyoruz. Ben seninle de aynı duruma düşeceğimize inanıyorum. Baksana ”AYETTE GEÇEN EN YAKIN SEMAYI KANDİLLERLE DONATTIĞINI NASIL AÇIKLAYACAĞIZ. ELİMİZİ UZATIPTA ALACAĞIM BİR KANDİL YOK ATMOSFERDE.” demişsin. Eğer sen Kuran’da ki bu anlatımdan bizim evlerimizde kullandığımız kandillerin benzerlerinin gökyüzünde bulunması gerektiğini sonucunu çıkarıyorsan tartışabileceğimiz ortak bir zemin yok demektir.

      Kandil; içerisinde bulunan yakıtı yakarak ısı ve ışık açığa çıkaran, dolayısıyla ısı ve ışık kaynağı olarak işlev gören bir araçtır. Kuran’da Yunus suresinde güneş için ışık kaynağı tabiri kullanılırken anlatılan budur işte, yani içerdiği yakıtı yakarak etrafına ışık yaydığı. Ay için ise ışık kaynağı tabiri kullanılmamıştır, sadece ”ışık” denerek yaydığı ışığı kendisinin üretmediği vurgulanmıştır.Ayet aşağıda;

      ””O güneşi bir ışık kaynağı, ayı ise bir nur(ışık) yaptı. Yılların sayısını ve hesabı bilmeniz için ona evreler takdir etti” (yunus 5)
      Gelelim diğer ayete;

      ”Ve biz arza en yakın göğü kandillerle ve bir korumayla donattık.”(Fussilet 12)

      En yakın semayı kandillerle donatıldığı söylenirken neyin ifade edildiği bana göre çok açıktır;
      En yakın semadan kastedilen atmosfer değil içinde bulunduğumuz evrendir( 7 kat gökten kastedilen içiçe geçmiş 7 evrendir bana göre), kandillerle donattık tabiri de evrende yeralan trilyonlarca yıldızdır. Aslında bu ayet Kuran’ın başka bir mucizesine işaret etmektedir. Çünkü Kuran yıldızların kandil olduklarını söyleyerek onların birer güneş-ısı ve ışık kaynağı olduklarını(çünkü güneş için de kandil kelimesi kullanılmıştır) ifade etmektedir.Halbuki yıldızlar görünüş olarak güneşe değil aya benzer, aynı ay gibi gece ortaya çıkarlar ve beyaz ışık yayarlar.Sadece uzak olduklarından daha küçük görünürler. Ben 1400 yıl önce yaşamış ve gökyüzünü çıplak gözle incelemiş bir insan olsaydım yıldızlar için güneşi tanımlamak için kullandığım ”kandil” kelimesini değil ay için kullandığım ”ışık” kelimesini kullanırdım. Halbuki Kuran’ın gönderen kudret yıldızların güneşle aynı yapıya sahip olduğunu, yani yıldızların birer güneş güneşin de bir yıldız olduğunu çok iyi bilmektedir, çünkü onları oraya O koymuştur.

      Kuran’ın insan sözü değil de Allah kelamı olduğu benim açımdan çok açık. Eğer yukarda yazdıklarım senin için anlam ifade etmiyorsa lütfen zahmet edip bana yazma, çünkü tartışabileceğimiz ortak bir zemin yok demektir.

      kendine iyi bak

      • HASAN dedi ki:

        Sn yılmaz
        Allah nurun ne olduğunu aşağıdaki ayette açıklıyor.
        24:35 – Allah, göklerin ve yerin nurudur (aydınlatıcısıdır). O’nun nurunun temsili, içinde lamba bulunan bir kandil gibidir. O lamba bir billur içindedir; o billur da sanki inciye benzer bir yıldız gibidir ki, doğuya da batıya da nisbet edilemeyen mübarek bir ağaçtan çıkan yağdan tutuşturulur. (Bu öyle bir ağaç ki) yağı, nerdeyse, kendisine ateş değmese bile ışık verir. (Bu ışık) nur üstüne nurdur. Allah dilediği kimseyi nuruyla hidayete iletir. Allah insanlara (işte böyle) misal verir; Allah her şeyi bilir.
        Bu ayet el-ilah aslında ay tanrısıdır argumanınıda günceldirmektedir…

        yukardaki ayet göre yunus süresinde ayı da bir aydınlık ( nuren ) kıldı dediğinde aslında bir nevi kandile benzetiyor, ışık verici, yansıtıcı demiyorum çünkü öyle bir şey yok.

        yunus süresi 5. ayet:
        Diyanet İşleri : O, güneşi bir ışık (kaynağı), ayı da (geceleyin) bir aydınlık ( nuren ) (kaynağı) kılan, yılların sayısını ve hesabı bilmeniz için ona menziller takdir edendir. Allah, bunları (boş yere değil) ancak gerçek ile (hikmeti gereğince) yaratmıştır. O, âyetlerini, bilen bir topluma ayrı ayrı açıklamaktadır.
        kurana göre ayın nuru aslında allahın nurunu temsil eden bir kandildir. buda ayı güneş gibi ısık kaynağı yapar. Tüm bu bilgileri toplarsak kuran göre bütün parlayan gök cisimleri birer kandildir. Ama büyük ama küçük, ama ısı verir ama sadece ısık verir.
        O zamanda araplar güneşin yıldız olacağını nerden bileceklerdi, yok yıldızların ısık yanında ısı saçtığını bilip güneş gibi kandil benzetmeyi ilahi bir mucize sanmak çok gereksiz bir görüş olmaktadır.
        Saygılarımla..

      • rammsteinn dedi ki:

        hasana hitaben yazmışsınız ama yazamadan duramadım.
        ”Ve biz arza en yakın göğü kandillerle ve bir korumayla donattık.”(Fussilet 12)
        bu ayetten bile mucize çıkarabiliyorsunuz.
        peki muhammmedden binlerce sene önce mısırın,mayaların vs astroloji bilgisini biliyormusunuz? eğer siz bu ayete mucize derseniz mısırlılıların mayaların dedikleri mucize ötesi olur. üstelik ondan binlerce sene önce.
        ikinci konu;
        tanrı kıyamete kadar insanların okuyacağı bir kitap gönderiyor. kitabın içeriği mecazi anlamlarla dolu. peki mecazi anlam olursa ne olur,olmazsa ne olur?
        mecazi anlam olursa insanlar bunu farklı yorumlayabilirler. yanlış anlam çıkarma olasılıkları çoğalır. kaldıki bunun gibi onlarca ayet için ömrünü kurana adamış din adamları değişik anlamlar çıkarıyor. diğer sorun; mecazi anlamları kötü niyetli bir takım insanlar kendi çıkarları doğrultusunda istedikleri yöne çekebilirler. bunun en güzel örneği dünyayı kasıp kavuran islami terör örgütleridir.
        mecazi anlam kullanılmadan yazılmış yalın sade anlaşılır bir kitap olsaydı bu yukarıdaki olanlar olmayacaktı.
        sınırlı zeka verdiği kulu bu olasılıkları düşünebiliyorda bu sizin tanrınız bunu hesaba niye katmadı?
        bu yazdıklarıma cevap olarak klasik cevap yazılır. aynen şöyle.
        kuran gayet anlaşılırdır. terör örgütleri müslüman olamazlar vs vs.
        her ne derseniz deyin benim dediklerim gerçek olanlar.gidin terör örgütü yuvası olan koyu dindar islam ülkelerine.. anlatın ayetlerin gerçek anlamlarını. bakalım ne diyecekler.kafanızı keserler köpeklerin önüne atarlar.
        peki böyle olmasının nedeni ne? mecazi anlamlar içeren ayetler.
        şiddet ayetleri yüzünden ölen insanların sorumlusu onu yazan tanrımıdır? yoksa yanlış anlayan insanlarmıdır.?
        eğeitimciler için söylenen güzel bir söz vardır.
        ANLAMAYAN ÖĞRENCİ YOKTUR, ANLATAMAYAN ÖĞRETMEN VARDIR

        sadece kısa cevap.
        yalın sade anlaşılır bir kuran olsa daha iyi olmazmıydı?

      • yılmaz dedi ki:

        RAMMSTEİN,
        Boş yere bir sürü şey yazdıracaksın bana, havanda su döveceğiz yine. Seyahatteyim ve yanımda Kuran yok, ilgili ayetleri veremiyeceğim sana.
        1-Suçu öğretmene atıp kendini aklamaya çalışmak anlamayan öğrencinin doğasında olan birşeydir, halbuki aynı öğretmenin derslerine girip gayet iyi anlayan öğrenciler de her zaman olur.
        2-Törer ve terörist her yerde var, PKKnın ürettiği törerden İslam mı sorumlu ya da komünizm az mı terör üretti hüküm sürdüğü dönemde? Kamboçya’daki ölüm tarlalarını da İslam mı üretti? Ben inancın değil, inançsızlığın ve bilgisizliğin terör ürettiğine inanıyorum. Yaptıklarının hesabını vereceğine samimi olarak inanan bir insan bin defa düşünmeden adım atmaz.
        3-”….mecazi anlam kullanılmadan yazılmış yalın sade anlaşılır bir kitap olsaydı bu yukarıdaki olanlar olmayacaktı.”

        Hiç katılmıyorum. Yine inanan, az inanan, yarım yamalak inanan ve hiç inanmayanlar olacaktı ve sözünü ettiğin acılar gene yaşanacaktı, çünkü yaşanması gerekiyor. Çünkü Tanrısal plan bu şekilde öngörüyor. Tanrı dileseydi acısız bir plan da hazırlayabilirdi ama böyle takdir etmiş ve acının olmadığı bir geleceğin müjdesini de veriyor inananlara aslında. Acıyı azaltmak ya da ortadan kaldırmak insanın elinde, bununla yükümlü tutulmuş insan. Ne istiyorsak kendimiz başarmak zorundayız.
        Öldüren de dirilten de Allah’tır. Hepimiz ölümü tadacağız, çünkü Allah böyle takdir etmiş, ama ölecek olan bedenlerdir, benlikler sonsuza kadar yaşayacak, bizim ölüm dediğimiz şey bir nevi kış uykusu olarak tanımlanır Kuran’da. Bu hayatta yaşanan acıların sonsuz yaşam karşısında ne kadar önemi olabilir, 100 yıl/sonsuz yıl sıfıra eşittir. Kuran’da bir günün birkaç saati kadar kaldığımız belirtilir pek çok yerde.

        4-Kuran’ın anlaşılabilmesi insanın samimiyetine bağlıdır (internetten ilişkili ayetleri buldum, aşağıda veriyorum), Allah’ın takdiri bu, böyle olması gerekiyor, Tanrısal plan böyle kurgulanmış. Kuran’dan ışık almak istiyorsak samimi olalım yeter.
        ”Ne zaman bir sure indirilse içlerinden biri, “Bu hanginizin imanını artırdı?” diye konuşur. İmanı olanların imanını artırmıştır. İşte sevinip duruyorlar! Kalplerinde maraz olanlara gelince, inen sure onların pisliğine pislik ekler. Kâfir olarak ölüp gittiler onlar.”(Tevbe124-125)

        5-Mısırlılar, mayalar ve diğer uygarlıkların astronomi bilgilerine gelince;
        1-binlerce yıl sürmüş uygarlıkların, milyonlarca insanın bilgi birikimini, Mekke’de yaşamış 40 yaşındaki tek bir insanın ortaya çıkardığı bilgiyle kıyaslamaya kalkıp, bak bu medeniyetler de benzer şeyler söylemiş demek saçmadır.
        2-Kuran’da açıklanan yüzlerce kozmolojik, embriolojik vs. bilgilerin tamamı doğruyken, sözünü ettiğin uygarlıkların ortaya koyduğu bilgilerin büyük çoğunluğu yanlış hatta saçmadır.
        3-Kuran’da bütün medeniyetler peygamber gönderildiği defalarca ifade edilmiştir. Örneğin Mısır toplumuna Musa peygamberin, Yusuf peygamberin(hatta bakanlık yapmıştır) gönderildiğini biliyoruz, dolayısıyla bu uygarlıklar belki de sahip oldukları astronomik bilgilerin tamamını ya da bir kısmını ilahi kaynaktan almışlardır.

        Sonuç olarak; Kuran’da güneş ve yıldızlar için kandil, ay içinse ışık tabirlerinin kullanılması tesadüf değildir ve bilinçli bir seçimdir, Muhammed peygamber bunları(ve buna benzer yüzlercesini) Sina dağında gökyüzünü gözleyerek bilemezdi, dolayısıyla sen inansan da inanmasan da bu ayetler diğer pekçok ayet gibi birer mucizedirler.

      • yılmaz dedi ki:

        Hasan,
        Bu sitede kördüğüşü yapmaktan inan çok sıkıldım, seninle de aynı moda girmek istemiyorum. Ben güvenilir olduğuna inandığım için Yaşar Nuri Öztürk’ün mealini kaynak olarak kullanıyorum. Çünkü Yaşar Nuri Hoca’nın arapça bilgisine çok güveniyorum, ayrıca bu mealde parantez kullanılmamış, yorum katılmamış, bir sözcük birden fazla mana içeriyorsa bütün manalar aralarında ”/” işareti kullanılarak yanyana verilmiştir.
        1-Yaşar Nuri Öztürk Furkan 61 şöyle meallendirmiş;
        ”Şanı yücedir o kudretin ki; gökte burçlar yarattı, orada bir kandil ve ışık yansıtıcı bir ay oluşturdu.”(FURKAN61)
        2-Kuran’da hiçbir yerde ay için kandil tabiri kullanılmamıştır, halbuki hem güneş hem de yıldızlar için kandil tabiri kullanılmıştır. Yani Kuran güneş ve yıldızları bir kefeye, ayı ise başka bir kefeye koymaktadır, bu çok açıktır, ne kadar uğraşsan da ay ile güneş-yıldızı aynı kefeye koydurtamazsın Kuran’a. Bunu yapabilmek için çok çabalamışsın ama olmamış.
        Senin mantığına göre Allah ”ay” ile ”ışık-nur-aydınlık” gibi kavramları asla yanyana getirmemelidir, aksi takdirde aya kandil demiş olur.
        3-Şöyle demişsin; ”…O zamanda araplar güneşin yıldız olacağını nerden bileceklerdi,”

        İşte bu konuda haklısın, zaten bu yüzden sözkonusu ayetler ve benzeri pek çok ayet mucize niteliği taşır ve Kuran’ın Allah katından geldiğine delil oluşturur.

      • bilal dedi ki:

        Sn.HASAN,

        1-Nur-35.ayete geçen ‘’Allah göklerin ve yerin nurudur..’’ nedemektir.? Buradaki nur mecazidir..Anlamı ise, الله مدبر الامور في السموات والارض الخ’’ Allah göklerin ve yerin (evrenin) işlerini sevk ve idare edendir vs…’’ Diğer bir ifadeyle tekvinî/ ontolojik vahiyle göklere ve yere talimat vererek,onları zerre kadar şaşırmayacak şekilde kendi görevlerinde başarılı kıldığı,onları- cehalet ve rehbersizlik karanlığı içerisinde bırakmayarak-yanlış yollara sapıp yörüngelerinden ayrılmalarına izin vermediği gibi,teşriî vahiy denilen semavî kitaplar, meleklere yapılan vahiy ve ilhamlarla da göklerde ve yerde bulunan şuurlu varlıklara dosdoğru yolu gösterendir..!!!

        2-Müteaddit ayetlerde Kur’an’a da NUR denilmiştir,peki kur’an’da ay gibi parlayan veya kandil gibi ışık saçan bir kaynak mıdır? Sizin mantıkınızla hareket edersek kur’an’ında ay gibi parlayan ve ışık saçan bir kayanktır dememiz lazım.! Çünkü ay’a nur denildiği gibi kur’an’a da NUR denilmiştir..!!!

        MESELA: NİSA-174:’’ وانزلنا اليكم نورا مبينا …‘’ ve enzelna ileyküm NUREN mübinen‘’ Ey insanlar,İşte size Rabbinizden kesin bir delil geldi.Size açık bir NUR (kur’an) indirdik…’’

        MAİDE-15: ‘’قد جاءكم من الله نور وكباب مبين ……..’’ Kad caeküm minellahi NURUN ve kitabun mübinun ‘’ İşte size Allah tarafından bir NUR ve hakikatleri açıklayan bir kitap (kur’an) geldi..’’ deniliyor..Bu nedenle sizin mantıkınıza göre kur’an’ın da ay veya kandil gibi olması lazım.!!! Peki bu her iki ayete olduğu gibi NUR-35.ayete de geçen NUR ifadesi mecazi değil midir.??? Mecazi ifadeler her dilde yok mudur? Yani Allah için,kur’an için kullanılan bu NUR ifadesi tamamen mecazidir.Peki siz bunu ayın nuruyla nasıl kıyaslayabiliyorsunuz

        3-‘’ kurana göre ayın nuru aslında allahın nurunu temsil eden bir kandildir. buda ayı güneş gibi ısık kaynağı yapar. Tüm bu bilgileri toplarsak kuran göre bütün parlayan gök cisimleri birer kandildir. ‘’ sizden alıntı ‘’

        Yüce Allah Kur’an’ı kerimde güneş için ayrı,ay için ayrı ifadeler kullanmıştır.Eğer ay’ı güneş gibi ışık kaynağı yapsaydı,her ikisi için de aynı ifadeyi kullanacaktı.! Neden her ikisi için aynı ifadeyi kullanmamıştır.???

        MESELA: a) YUNUS-5:’’هوالذي جعل الشمس ضياء والقمر نورا الخ ‘’Huvellezi cealeş şemse DIYAEN vel kamere NUREN…’’ O Allah’tır ki,senelerin sayısını ve hesabını bilesiniz diye Güneş’i bir ziya (ışık ve enerji ) , Ay’ı da bir nur (ışık yansıtıcı ) yaptı.Ve ayrıca aya menziller tayin etti.Allah bunları boş yere değil,ancak hikmet uyarınca sabit bir gerçek olarak yaratmıştır.’’deniliyor..Ayrıca Yunus-5.ayetin doğru meali de bu şekildedir.‘’الله اعلم ‘’

        b) NEBE-13:’’وجعلنا سراجا وهاجا ‘’ …Orada pırıl pırıl yanan bir sirac (ışık yayan bir lamba) koyduk..’’ deniliyor…. Burada da bütün müfessirlere göre ‘’SİRAC’’ yani yanan ve ışık saçan güneştir……!!!

        c) Eğer,kur’an ayı da güneş gibi yapsaydı,güneş için kullandığı ifadeleri ay için de kullanacaktı. Peki neden güneş için ‘’ZİYA VE SİRAC’’ ifadelerini kullanıyor,ay için ise anlamı farklı olan nur ifadesini kullanıyor? Demek ki,ay güneş gibi değildir,ay’ı güneş gibi yapmamıştır.Yoksa her ikisine de aynı ifadeleri kullanacaktı..!!! Bu nedenle konuyla igili yorumlarınızı mesnetsiz ve anlamsız buluyorum…!!!

        Ayrıca,sayın Yılmaz beyin değerli açıklamaları için çok teşekkür ederim,Allah razı olsun.!

        Saygılarımla…

      • Hz. Hasan kardeş.
        Kuran ile ilgili bütün bütün söylediklerinin bir anlamı yok biliyormusun.
        Sen, Kuran’ın söylediği gibi değil, caninin istediği gibi olması istediğin için anlam veremediğin ayetlere MECAZİ diyorsun.
        Kafana göre yorumladığın, MECAZİ diye, kusura bakma ama kıçından uydurduklarınla anlamlarını değistirdiğin bir sürü ayet var.
        Bak ben sana Kuran’dan bir kaç ayet vereceğim, seni MECAZ diye anlamlarını değiştirdiğin Ayet’lerle döveceğim yani.
        Ama sen yaptığın tahrifat ve kırdığın potlardan kıçını kurtarmak için bunlar MECAZİ şeyler, Allah şaka yapmış diyebilirsin.
        Hz Hasan, samimi bir müslümansan imanı’nın gereğini yap ve iman ettiğin Kuran’ın anlamlarını kafana göre MECAZİ diye değiştirmekten vaz geç.

        Biz bu kitabı sana, her şeyin ayrıntılı açıklayıcısı, bir doğruya iletici, bir rahmet, Müslümanlara bir müjde olarak indirdik.
        16-Nahl Suresi 89
        Allah her şeyi ayrıntılarıyla açıklayıcısıyız diyor. Hz Hasan sen MECAZ diyorsun!!!

        27- Rabbinin kitabından sana vahyedileni oku. O’nun kelimelerini değiştirecek hiçbir kudret yoktur.
        18-Kehf Suresi 26,27
        Kelimelerinin degiştirelemeyeğini söylüyor, sen bazılarını MECAZİ diye değiştirip farklı anlamlar veriyorsun.
        Sen bu Kudreti nerden buluyon ?

        Rabbinin sözü hem doğruluk, hem adalet bakımından tamamlanmıştır. O’nun sözlerini değiştirecek hiçbir kuvvet yoktur.
        6-Enam Suresi 115
        Kendi hükmünde hiç kimseyi ortak kılmaz.
        18-Kehf Suresi 26
        Sen Kuran ayetlerini MECAZİ diye değiştiriyor, kendi hükmünü koyuyorsun.
        Allah, kendi hükmünden kimseyi ortak kılmaz demesine rağmen sen Kuran’daki emir, yasak, her tür anlatımı bunlar MECAZ’İ diye değiştiriyorsun.
        O’nun sözlerini değiştirme kudreti nerden geliyor Hasan kardeş ?

        Bak işte!!!
        Kuran’ı can siparene savunuyor olan sen.
        Kuran’la dövense senin cehennemlik, kalpleri mühürlenmişler dediğin bizler.
        Hz Hasan, kendini kaptırıp çok uçma, çok yükselenin düşüşüde şiddetli olur.
        Kıçına dikkat et…
        Dokundurma gibi yazdıklarımdan sakın alınma.
        (Kıç) MECAZİ…….

    • bilal dedi ki:

      Sn.HASAN,

      1-ARŞIN SU ÜZERİNDE OLMASI TEVRATTA YARATILIŞ 1. BAB’A BENZEMEKTE. TEVRATTA TANRININ RUHUNUN SU ÜZERİNDE DALGALANMASI GEÇMEKTE.
      ‘’sizden alıntı ‘’

      Tevrat’ı da kur’an’ı da gönderen yüce Allah değil midir.? Tevratın tümü tahrif edilmiş olduğunu söylüyor muyuz? Böyle bir iddiamız var mı ? Öyleyse kur’an’ın bazı ayetleri Tevrat’ın verdiği bilgiye benziyorsa bu gayet mantıklı ve doğaldır,çünkü ikisi de Allah’tan gelmiş,bu nedenle Tevrat’ın bazı yerleri tahrif edilmemiş olup aslı korunsaydı,zaten onunla kur’an arasında tam bir uyumluk ve benzerlik söz konusu olurdu,çünkü ikisini de gönderen yüce Allah’tır.Tevrat’a veya diğer semavi kitaplarda yüce Allah tarafından anlatılanın aynısı kur’an’da da anlatılabilir.Bu nedenle bazı yerlerde birbirlerine benziyorsa bundan daha doğal bir şey olamaz…!!!

      2- HUD-7.AYETİN MEAL VE AÇIKLAMASI !

      ‘’ ”O, hanginizin amelinin daha güzel olacağı hususunda sizi imtihan etmek için, Arş’ı su üzerinde iken, gökleri ve yeri altı yevmde ( evrede ) yaratandır.”
      Arş,Allah’ın kudret ve hakimiyetini ifade eder.Su (mai) ise ‘’الله اعلم ‘’ Evrenin saydamlaşması’’ olayı ile ilgili olabilir..!!!

      3-….. DÜNYA KABA HALİNDE YARATILIRKEN ATMOSFERİN DUMAN ( GAZ VE TOZ BULUTU HALİNDE OLAN ) OLARAK AÇIKLASAK SONRA BUNUNDA YEDİ KAT ATMOSFER HALİNDE DÜZENLENEREK ŞİMDİKİ MODERN HALİNİ ALDIĞINI SÖYLESEK AYETTE GEÇEN EN YAKIN SEMAYI KANDİLLERLE DONATTIĞINI NASIL AÇIKLAYACAĞIZ. ELİMİZİ UZATIPTA ALACAĞIM BİR KANDİL YOK ATMOSFERDE.
      ‘’ sizden alıntı’’

      ‘’ Dünya seması (birinci sema) atmosfer mi ???

      Atmosfer bir sema değildir,sadece bir bölümüdür.Dünya seması, güneş sistemi ile birlikte temsil ettiğimiz uzay mekanıdır. (yani Birici sema,) Yaklaşık olarak 6.5 trilyon km’dir.İşte bu birinci semada (dünya semasında ) kandillere benzetilen nice gök cisimleri vardır.Bu dünya seması (birinci sema) ile ilgili daha önceki yazımı aşağıya alıyorum.Yani söz konusu kandillere benzetilen gök cisimleri atmosferde değildirler..Atmosferi dünya seması ( birinci sema) olarak değerlendirmek doğru değildir…’’الله اعلم ‘’

      KUR’AN’IN VURGU YAPTIĞI YEDİ SEMA NEDİR ??? ‘’الله اعلم ‘’

      1-MÜLK-3: ‘’الذي خلق سبع سموات طباقا الخ
      ‘’O Allah ki yedi semayı birbiriyle tıbakan( mutabık uyumlu,ahenkli) yaratandı.’’şeklindedir. –
      2-NUH-15: ‘’الم تروا كيف خلق الله سبع سموات طباقا الخ
      ‘’Görmez misiniz ! Allah,yedi semayı nasıl birbiriyle tıbakan (mutabık,uyumlu,ahenkli ) yaratmış..!
      Ayrıca İsra – 44,Nebe -12, Mü’münün-17 ve Fussilet-12.ayetlerde 7 ‘’SEMA’’ dan söz edildiği halde, buralarda kat veya katmanlardan söz edilmiyor… Bu ayeterlde sedece 7 SEMA ifadesi geçiyor..yani bu ayetlerin meallerinde geçen ‘’ kat ‘’ ifadesi kur’an’ın arapça metninde yoktur…

      MÜLK-3 ile NUH-15.ayete ise yine ‘’طابق – طوابق ‘’tabık (tekil),tevabık (çoğul),yani KAT olarak değil de, ‘’طباقا ‘’ tıbakan ‘’ yani birbiriyle uyumlu ‘’KATMAN ‘’ olarak geçiyor….
      Arapçada ‘’ KAT ’’ kelimesinin karşılığı tekil olarak ‘’طابق ‘’ tabık, çoğulu ise ‘’طوابق ‘’ tavabık ‘’ geçiyor. Bu nedenle yukarıda gösterdiğim ayetlerin hiç birinde ‘’KAT ‘’anlamına gelebilecek bir ifade yoktur.. MÜLK-3 ile NUH-15.ayete ise, ‘’طباقا ‘’ tıbakan ‘’ yani yüce Allah birbiriyle uyumlu,ahenkli yedi sema yaratmıştır…’’ ifadesi geçiyor…!!!

      İşte görüldüğü gibi,yukarıdaki ayetlerde yedi kattan değil, birbiriyle uyumlu,ahenkli yedi SEMADAN (7 gök,yani 7 manyetik farklı makandan ) söz ediliyor….!!!!
      ———————————————————————————-

      ‘’ الله اعلم ‘’ KUR’AN DA GEÇEN YEDİ SEMANIN ANLAMI ŞÖYLEDİR !!!

      EVREN : İçten dışa doğru yedi farklı manyetik mekan kuşaklarını temsil eder…!!!
      Buna göre dünya gezegeninden,ya da herhangi bir gezegenden semaya (göğe,uzaya ) baktığınız zaman uzay sonsuzluğuna doğru sizi YEDİ MANYETİK MEKAN sarmakta, çevirmektedir…..!!! Bunlar,dünyadan evrene bakıldığından,

      1-Güneş sistemi ile birlikte temsil ettiğimiz uzay mekanı (yani Birici sema,gök). Yaklaşık olarak 6.5 trilyon km’dir.

      2-Galaksimizin temsil ettiği uzay mekanı ( İkinci sema,gök) .Bunun kutru ise,30-100 bin ışık yılıdır.

      3-Galaksi gurubumuzun temsil ettiği uzay mekanı (Üçüncü sema,gök). Bu üçüncü sema galeksi gurubumuzun seması 2 milyon ışık yılı…

      4-Galaksi guruplarının ortaklaşa temsil ettiği evrenin merkez radio manyetik mekanı. (Dördüncü sema,gök) . Evrenin iç çekirdeği sayılan galaksiler guruplarının toplu mekanı dördüncü sema 100 milyon ışık yılı çapındadır…

      5-Kuasarların temsil ettiği evren mekanı (Beşinci sema,gök). 1 milyon ışık yılı mesafede.

      6-Kaçan yıldızların temsil ettiği genleşen evren mekanı ( Altıncı sema,gök). 20-100 milyar ışık yılı mesafededir..

      7-Bunun dışındaki evrenin sınırsız sonsuzluklarını temsil eden evren mekanı (Yedinci sema,gök).

      Bu semalardan birinden diğerine intikal,hem hız yetersizliği yüzünden hem de manyetik gerilimleri aşaması yönünden imkansızdır.Bu semalara intikal için ışık hızını aşmak,maddi hüviyeti terk etmek gerekir….İşte kandillere benzetilen bir çok gök ciismleri atmosferde değil, güneş sistemi ile birlikte temsil ettiğimiz uzay mekanındadırlar …!!!

      ÖZETLE,‘’الله اعلم ‘’ İŞTE KUR’AN’IN 1400 SENE EVVEL BEYAN ETTİĞİ YEDİ GÖK…!!!!
      Yararlandığım kaynak ‘’ Kur’an’ı Kerimden Ayetler ve İlmi Gerçekler.’’ Dr.Haluk NURBAKI..
      KUR’AN,EVRENİ YARATAN YÜCE ALLAH’IN KELAMIDIR …….!!!!
      _____________________________

      ŞEYTANLARA YILDIZLAR ATILMAZ !!!

      MÜLK-5.AYETİN DEVAI :وجعلنا ها = اي سماء الدنيا = رجوما للشياطين = اي مراجم ‘’ Ve biz orayı (dünya semasını )
      şeytanların kovulma yeri kıldık ..’’ şeklindeidr. Yani dünya semasından şeytanlar melekler tarafından kovulmaktadırlar,yıldızlar,ne de gezegenler şeytanlara atılmaz !!!.

      Hani, اعوذ بالله من الشيطان الرجيم ” Kovulmuş şeytanın şerrinden Allah’a sığınırım ! ”diyoruz ya !
      Arapçada ” الرجيم ” er-Reciym ” ismi mef’ul, (yani kovulmuş,) ” رجوم ” masdarın çoğulu olup,
      ismi mekani ise,tefsirde geçtiği gibi,” مراجم ” yani kovulma mekanı” demektir…!!!
      Ayetin mealini özetlersek şöyle olur. ” ……Biz dünya semasını şeytanların kovulma yeri
      kıldık. ! Onlar, metafizik varlıklar oldukları için,kovulma şekli de tamamen metafiziktir.
      Onları menevi şihaplarla kovan meleklerdir..Yıldızlar veya gezegenler şeytanların atış taneleri değildir..” Maalesef bu konuda meallerde hata var..!!! ”الله اعلم ”

      Saygılarımla…

      • HASAN dedi ki:

        Bilal bey,
        O zaman sizin görüşünüze göre en yakın sema solar sistemmi anlamına geliyor. Güneş sisteminde fusilet süresinde geçen ” Böylece onları, iki günde yedi gök olarak yarattı ve her göğe görevini vahyetti. Ve biz, yakın semayı kandillerle donattık, bozulmaktan da koruduk. İşte bu, Aziz, Âlim olan Allah’ın takdiridir. ” ayetinde kandiller solar sistemdeki yapılarmı. Peki bu yapılar ne olabilir, gezegenler, gezegenlerın uyduları, meteor kuşakları vs.
        Peki bana söylermisiniz bunların hangisi güneş ve yıldız gibi kandildir. Saydığım bu gök cisimleri ay gibi güneşin ışığını yansıtmıyormu? Bu ayette kandil yerine muniren (sizin kabul ettiğiniz ısığı yansıtıcı ) yazılması gerekmiyormu. Ya sizin en yakın semayı güneşin solar sistemi ile açıklamanız yanlış, yada gerçekten kurana göre yıldızlar bizim en yakın semamızda, artık o yakın sema neyse… Nerden bakarsan elinde kalıyor tüm açıklamalar..
        Aşağıdaki yazıyıda okuyabilirsiniz.
        “GÜNEŞ IŞIĞINI YANSITARAK GÖRÜNEN GEZEGENLER
        Gezegenlerin kendileri ısı ve ışın yayınlamazlar, ancak Güneş’ten aldıkları ışınların bir kısmını yansıtırlar. Bu yansıtma sonucu gökyüzünde parlak bir yıldız gibi gözükürler. Bütün gezegenler, Güneş çevresinde elips bir yörünge çizerek hareket ederler.”
        Araplarda o zaman gezegenleri yıldız kabul ediyorlar. Örnek venüs gezegenine zühre yıldızı diyorlar..
        Saygılarımla..

      • Gencer dedi ki:

        1-ARŞIN SU ÜZERİNDE OLMASI TEVRATTA YARATILIŞ 1. BAB’A BENZEMEKTE. TEVRATTA TANRININ RUHUNUN SU ÜZERİNDE DALGALANMASI GEÇMEKTE.
        ‘’sizden alıntı ‘’

        Tevrat’ı da kur’an’ı da gönderen yüce Allah değil midir.? Tevratın tümü tahrif edilmiş olduğunu söylüyor muyuz? Böyle bir iddiamız var mı ? Öyleyse kur’an’ın bazı ayetleri Tevrat’ın verdiği bilgiye benziyorsa bu gayet mantıklı ve doğaldır,çünkü ikisi de Allah’tan gelmiş.
        ”sizden alıntı”

        Bu kadar emin olmanızı gerektiren şey nedir Bilal bey.O tarihte yaşamıyordunuz ve yaşayan herhangi bir akrabanız olamaz.Sizce Tevrat’ın ve Kuran’ın Allah tarafından gönderilmesi mi daha mantıklıdır.? Yoksa bu kitapların çok tutmasından dolayı birbirlerinden kopya edilmesi mi daha mantıklıdır.?
        Sizler körü körüne efsanelerle ve duymadığınız görmediğiniz şeylere inanmışsınız ve bu konudada herhangi bir taviziniz yok.Görmüş gibi yaşamış gibi hiç şüphe duymadan inanıyorsunuz.Buna diyeceğim hiçbirşey olamaz.
        Benim size bir sorum olacak.

        Tevrat’ıda Kuran’ıda Allah gönderdi ve birbirlerine benzemesi doğaldır diyorsunuz.

        Peki Tevrat’ta ve dolayısı ile Kuran’da bulunan birçok hikayenin Sümer inanışlarında ve Tabletlerinde geçmesi Sümer tabletlerinide Allah’ın gönderdiğinimi ortaya koymaktadır.?

        Teşekkürler.

      • Kusuruma bakmayın.
        HASAN kardeşten binlerce defa özür dilerim
        Yazım YILMAZ Kardeşe olacaktı.
        Yılmaz’ın Hasan kardeşe yazmış olduğu yazının başında Hasan yazdığı için YILMAZ yazacağım yere HASAN yazmışım.
        Aklımda Hasan kalmış.
        Yazım HZ YILMAZ kardeşedir.

  21. HASAN dedi ki:

    Sn yılmaz arkadaşım..
    Furkan süresi 61 ayet “تَبَارَكَ الَّذِي جَعَلَ فِي السَّمَاء بُرُوجًا وَجَعَلَ فِيهَا سِرَاجًا وَقَمَرًا مُّنِيرًا” arapça metnindeki muniren kelimesini kopyala ve “http://www.almaany.com/” şu sitede anlamına bir bak ne çıkıyor diye. Hatta çıkan sonuçlardan bir kısmını yazıyorum..
    genel anlamları: aydınlatan , ışık veren , açık , aydın , parlak , ziyadar , vazıh , Kuran

    Ben yansıtıcı diye bir şey göremedim. Gördüğün bir yer varsa bizimle paylaş. ( yaşar hoca hariç olsun, adamın bir konuşmasını dinlediğimde kurana göre yaşadığımız bu zamanda deist olmak gerekiyor diyordu, onuda kaybediyoruz.)
    Önceden yazdığım Nur süresi (24:35) ayette allah kendi nurunun ne olduğunu, neye benzediğini açıklıyor ve bir kandile benzetiyor. Yunus süresini öyle açıkla, o zaman ayın bir kandil olduğunu, bir ışık veren olduğunu anlarsın. Kurana göre yıldız, gezegen, ay ve güneş hepsi kandildir. Böylece bu genellemeyi yaparak güneşin yıldızmıydı, değilmiydi problematiğide sona erer.
    Ayrıca bu sitede ” http://www.kuranmeali.org/” furkan süresi 61 ayete ay için yansıtıcı diyen tek babayiğit yaşar hoca çıkmış diğerleri nurlu, aydınlatıcı demiş.

    • HASAN dedi ki:

      Sn yılmaz kardeş
      munirun kelimesinin ingilizce anlamına “AWordForWordMeaningOtTheQuran-2 muhammad monar ali medine üniversitesi” yayını olan ingilizce arapça kuran sözlüğüne bakabiliriniz. bir kaç tanesini yazayım. Radiant, illuminating, brilliant..

      İyi geceler…

    • yılmaz dedi ki:

      Sayın Hasan,
      verdiğin sitede ”muniren” kelimesini yazdığım zaman hiçbir türkçe karşılık alamadım maalesef, sen arap harfleriyle mi yazıyorsun muniren kelimesini?

      Ayrıca senin yazdığın, aydın, vazıh,aydınlık gibi karşılıklar zaten ışık alan ve bu sayede aydınlanmış anlamlarına gelir, Ay ışık alıyorsa ve aldığı ışığı dünyamıza gönderiyorsa(ki gönderiyor ve biz bu sayede onu görebiliyoruz) ay bir ışık yansıtıcısıdır, bu kadar basit.
      Kuran ayın ışık kaynağı olduğunu söylemek isteseydi, aynı güneş ve yıldızlarda kullandığı gibi ay için de kandil kelimesini kullanırdı.

      Allah’ın kendi nurunu tarif ederken(Nur24:35) kandil benzetmesini kullanması çok doğaldır, Allah var olan her türlü ışığın ana kaynağıdır çünkü. Yani Kuran sözkonusu ayette kandil kelimesini kullanmıştır, böylece bize Allah’ın ışık kaynağı olduğunu anlatmıştır.

      Nur kelimesi ise kendi başına hiç bir zaman için kandil manasına gelmez, sadece ışık manasına gelir. Bu yüzden Kuran’ın ay için nur demesini kandil şeklinde yorumlayamazsın,

      Arapça karmaşık bir dil, öyle alelade sözlüklere bakmakla çözümleyemezsin, Yaşar Nuri Hoca’nın bilgisini de küçümseme bence. Son olarak Bilal arkadaşımızın değerli cevabını da okumanı tavsiye ederim. Ondan sonra da ister inan ister inkar et. Ben bu konuda daha fazla yazmıyacağım, benim açımdan herşey çok açık.

      • rammsteinn dedi ki:

        bu sitede her daim doğru ayet mealleri yazan arkadaşlar.
        o kadar yazdım. tanrının gönderdiği kutsal kitap bu kadar anlaşılmaz olmamalı diye
        her zaman en iyisini siz biliyorsunuz. mademki bu kadar iddialısın buyrun gidin sudana
        http://www.radikal.com.tr/dunya/idam_mahkumu_musluman_kadinin_esinden_cagri-1194770
        müslüman kadın hristiyan adamla evlendi diye idam ediliyor. tabii ki her şey islam için.
        nede olsa kapı gibi kuran ayetleri var

        Mâide / 51
        Diyanet İşleri Meali
        Ey inananlar! Yahudi ve hıristiyanları dost edinmeyin. Onlar birbirlerinin dostlarıdırlar. Sizden kim onları dost edinirse, kuşkusuz o da onlardandır. Şüphesiz Allah, zalimler topluluğunu doğruya iletmez.

        defalarca bu ayeti konuştuk. ne diyordunuz?
        her zaman biz ayetleri yanlış yorumluyorduk.
        ama bakın sudan da aynı bizim gibi anlıyor. ve islamın koyu olarak yaşandığı tüm ülkeler.
        siz hala yanlış çevirilerden,mecazi anlamlarda bahsedin.
        herşey gayet açık ve net.
        siz islamı sizin sitediğiniz yöne çekmeye çalışıyorsunuz. asıl islam nijerde sudanda arabistanda vs vs ülkelerde yaşanıyor.
        bu ülkelere gidinde burda yazdıklarınızı orda söyleyin bakalım. deyin ki
        “kuranı yanlış anlıyorsunuz”
        merak ediyorum kaç parçaya ayırırlar sizi.
        pardon “islam saygı-sevgi dini” mi dediniz?

        nur mu dediniz.
        paganların aya taptığını biliyorsunuz. ne de olsa tanrılarının ışığı kutsal olur. gecelerini aydınlatır. geceleri onlara yön gösterir. bazı inanışlar asla değişmez. paganlık gitti. islam geldi.
        ay ışığı oldumu size nur ışığı.

      • HASAN dedi ki:

        Sn yılmaz , Sn Bilal
        Dediğim sitede muniren kelimesinin arapçasını yazarsanız ne anlama geldiğini görebilirsiniz. , Ayrıca yukarda adını verdiğim kurandaki kelimelerin arapça-ingilizce sözlükte vardır. Dediğim gibi hiç birinde yansıtıcı yazmamaktadır.
        Ayrıca nur süresinde allah, nurunun temsili açıklarken bir nevi nasıl oluştuğunu, neye benzediğini anlatmıyormu ?
        Aya nur denmesinden nasıl güneş ısığını yansıtıyor anlamını çıkarıyorsun, yaşar hoca olmasaydı eğer kimden dayanak alacaktınız, yoksa kendinizmi böyle bir anlam verip burda bir mucize var diyecektiniz.
        Sn bilal sizden alıntıdır. “1-Nur-35.ayete geçen ‘’Allah göklerin ve yerin nurudur..’’ nedemektir.? Buradaki nur mecazidir..Anlamı ise, الله مدبر الامور في السموات والارض الخ’’ Allah göklerin ve yerin (evrenin) işlerini sevk ve idare edendir vs…’’ Diğer bir ifadeyle tekvinî/ ontolojik vahiyle göklere ve yere talimat vererek,onları zerre kadar şaşırmayacak şekilde kendi görevlerinde başarılı kıldığı,onları- cehalet ve rehbersizlik karanlığı içerisinde bırakmayarak-yanlış yollara sapıp yörüngelerinden ayrılmalarına izin vermediği gibi,teşriî vahiy denilen semavî kitaplar, meleklere yapılan vahiy ve ilhamlarla da göklerde ve yerde bulunan şuurlu varlıklara dosdoğru yolu gösterendir..!!!”

        Allah göklerin ve yerin nurudur nedemek olduğunu ontolojik olarak bence tevile giderek açıklamıssınız. Ama devamı olan kısımları tevile gitmeden bana açıklarmısın. Bu ayetin devamı nurun bir nevi temsili olarak kandil olduğunu söylemiyormu,aklıma zerdüştlerin ateş ınancı geliyor, onlar ateşe tapmazlar esasında ateşi ahura mazdanın bir nevi temsili kabul ederler.
        Ayın nur olarak açıklaması bence ışıgının beyaz olması, karanlığı aydınlatıcı bir özelliğinin olmasıdır, Bizde nurlu, ( namazında niyazında olan parlak beyaz tenli kişi ) insanlara “ayın ondörtü gibi mubarek” derler.
        Hadiste veriyorum ayrıca ” Resûlullah (s.a.v.) buyurdu ki: “Bu kimse, kıyâmet günü, yüzü, ayın ondördü gibi parlak olarak mahşer yerine gelecektir. Bunun bir hasleti vardır. Eğer o hasleti de olmasa, kuşluk güneşi gibi yüzü parlak olduğu halde mahşer yerine gelirdi.” buyurdu. “Bu haslet nedir?” diye soruldu. Buyurdular ki “Bu kimse devamlı olarak gece namaz kılar, gündüz oruç tutar ve Allahü teâlâyı çok zikrederdi. Ancak kış geldiği vakit yaz elbisesini, yaz geldiği vakit de kış elbisesini saklardı. Size enaz verilen, yafan ve sabır azimetidir” buyurdular.

      • yılmaz dedi ki:

        Sn Hasan,
        Kusura bakma ama anlamak bu kadar mı zor?Tekrar anlatayım.
        1-Müniren kelimesine nasıl sözlükten baktıysan nur kelimesine de bak o sözlükten, bak bakalım nur kelimesi için ışık kaynağı diye bir ifade var mı? nur kelimesi için sözlükte şunlar yazıyor;;
        -Aydınlık, ışık, parıltı, ziya.
        -İlahi bir güç tarafından gönderildiğine inanılan parlaklık
        -1. aydınlık, parıltı, parlaklık, niran. 2. ışığın bir şeye yansımasından meydana gelen parlaklık.

        Ben ışık kaynağı diye bir şey göremiyorum, sen görebiliyor musun, görebiliyorsan bana da göster, göremiyorsan kelimeye kafandan anlam icat etme lütfen.

        2-Müniren kelimesinin anlamları olarak bak kendin hangi anlamları vermişsin; aydınlatan , ışık veren , açık , aydın , parlak , ziyadar , vazıh.
        Ben ışık kaynağı diye birşey göremiyorum, sen görüyor musun? görebiliyorsan bana da göster lütfen.
        ”aydın, aydınlık, ziyadar, vazih gibi kelimeler, başka bir kaynaktan ışık alan ve aldığı o ışıkla aydınlanmış olan manasına gelir. Yani IŞIĞI BAŞKA KAYNAKTAN ALIYOR VE AYDINLANIYOR,, KENDİ ÜRETMİYOR.
        Bir cisim aldığı ışığı ya tamamen soğurur (yani hiç yansıtmaz-ki bu durumda aydınlık ortamda siyah görünür,, karanlık ortamda ise hiç görünmez), ya da yansıtır(ki bu durumda aydınlanır, parlar ve gözle görünür hale gelir). Ayı gözle gördüğümüze göre ay aldığı ışığı soğurmayıp yansıtmaktadır., yansıtıyor olmasaydı gece karanlığında göremezdik.
        Yine müniren kelimesi için bizzat senin verdiğin anlamlar arasında ”ışık veren” var. Bir cisim ışık veriyorsa ya ışığı kendi üretip etrafına veriyordur(ışık kaynağı-kandil vs.) ya da ışık kaynağından aldığı ve sayesinde aydınlandığı ışığı etrafına veriyor yani yansıtıyordur. Ay için ışık kaynağı anlamına gelen kandil kelimesi kullanılmayıp ışık alan(aydınlık,vazih vs.) ve ışık veren anlamlarını bir arada barındıran müniren kelimesi kullanıldığına göre aldığı ışığı soğurmayıp etrafına veren (yani ışığı yansıtan) manasına geldiği açıktır. Dolayısıyla müniren kelimesi, ışık alan, o ışıkla aydınlanan,aydınlandığı ışığı etrafına veren, ışığı yansıtan anlamlarına gelir, tam ayı tarif ediyor yani bu kelime.

        Gördüğün gibi, Yaşar Nuri Hoca’ya dayanmadan da, arapça bilmeden de Kuran ayetlerinin anlamını çarpıtanlarla başedebiliyorum. Çünkü ben sadece Allah’a dayanıyorum, Allah kendisine güvenip dayananlara fazlasıyla yeter, başkasına muhtaç etmez. Sen Charles Darwin’e dayanmasan ne yaparsın acaba?

      • toro dedi ki:

        Sayın Hasan,

        Aman dikkatli olun tartıştığınız arkadaşlar her şeyin en iyisini bilirler! Siz leb demeden leblebi diyeceğinizi hissederler! Bakın siz henüz ağzınıza Darwin’in adını almadığınız halde sizin fikirlerinizin Darwin’e dayandığını bile anlayabiliyorlar! Çünkü fikirlerinin doğruluğunu karşıdaki münazara arkadaşını karalayarak ispat etmeye çalışmak şeklinde bir refleks geliştirmişlerdir! Onları rahatsız ettiğiniz anda hemen sizi yaftalamaya başlarlar! O zaman hemen anlayınız ki size karşı asla samimi olmayacaklardır! Ha benden duymuş olmayın ama tartıştığınız arkadaşlardan biri, hani Allaha dayandığını söyleyen, ona sadece sekiz aydır dayanıyor! Ondan önce zamanını hangi dinin tanrısına dayanacağını düşünerek geçiriyordu! Yani anlayacağın 8 ay önce kime inanacağına karar vermiş ve bunun gazıyla her şeyi bilen mümin havasına bürünerek en ateşli din tartışmalarının içine dalıvermiştir! Anlayacağınız tanrısına arayı ne kadar hızlı kapatabileceğini göstermeye çalışıyor olabilir! Bu uğurda sizi ilk adımda Darwinist ilan etti! Hazırlıklı olun yakında başka figürlere ya da akımlara da ilintileneceksiniz! Bunu niye mi yapıyor? Çünkü onun gibi düşünmediğinizi, onun gibi görmediğinizi, onun gibi anlamadığınızı bilmek onu hırçınlaştırıyor! Tabi 8 ay öncesine kadar tanrıya dayanmaksızın geçen zamanının telafisi için, ne kadar kişiye sataşırsam o kadar bonus toplarım ve bu sayede kendimi inananlar liginde en tepelere taşırım düşüncesine gark olmuş olması da muhtemeldir!

        Bence siz bu arkadaşa önce inancınızı söylemelisiniz!

    • MaMaLi dedi ki:

      Hasan kardeş!Boşa,klavye yorgunluğuna girme))burda arapça bilen yok)sadece maydonoz taklidi yapıyorlar))bunlar öyle,şartlanmışki!muhammed,hayat da olsa emin ol,bunlar varken,bana iş düşmüyor diye sevincinden,amuda kalkardı))

  22. yılmaz dedi ki:

    Rammsteinn,

    ŞÖYLE DEMİŞSİN:…o kadar yazdım. tanrının gönderdiği kutsal kitap bu kadar anlaşılmaz olmamalı diye

    CEVAP:Sen kutsal kitap göndereceğin zaman öyle yaparsın artık.

    • rammsteinn dedi ki:

      kesinlikle yılmaz.
      benim yazacağım kitap bundan daha anlaşılır olacağı kesin.
      sizin tanrınızın gönderdiği kitabı herkez kendine sündürüyor. bakın sudanda müslüman kadın hristiyan adamla evlendi diye idam ediyorlar. niye? sizin tanrınızın yüzünden. size göre,onlar kuranı yanlış anlıyor. onlara göre siz yanlış anlıyorsunuz. sizde hala burda kuranın apaçık olduğunu yazın durun.
      levhi-mahfuz da bu olacaklar yazmıyor mu?
      allah evreni dizayn edecek kadar kudretli,ama anlaşılır bir kitap yazamıyor.
      ya da yazmak istemiyor. gönderdiği kitapla insanların kafasını karıştırıp,doğruyu bulanları cennete,yanlışı bulanları cehenneme atacak. bir nevi tuzak

      ENFÂL – 30
      Hani kâfirler seni tutuklamak veya öldürmek, ya da (Mekke’den) çıkarmak için tuzak kuruyorlardı. Onlar tuzak kuruyorlar. Allah da tuzak kuruyordu. Allah, tuzak kuranların en hayırlısıdır.

      alın buyrun. kuranda tam tuzak. anlaşılmaz. anlayabilen cennete,anlayamayan cehenneme.
      tuzak kuran nasıl hayır oluyorsa artık…

      • bilal dedi ki:

        Sn.rammsteinn,

        1- bakın sudanda müslüman kadın hristiyan adamla evlendi diye idam ediyorlar. niye? sizin tanrınızın yüzünden. ‘’ diyorsunuz ‘’

        Bizim tanrımız bir müslüman kadın gayri müslimle evlenirse öldürün diyor mu ? Kur’an’da buna dair en ufak bir işaret var mı??? Kur’an’ımızın emretmediği bu tür menfi olayları yüce Allahı’mızın yüzünden mi oluyor.? Eğer yüce Allah’ın gönderdiği kur’an egemen olsaydı,bu kadını idam eden yetkiliye de idam cezası (kısas) uygulanacaktı.Bir müslüman kadının gayri müslim biriyle evlenmesi her ne kadar uygun değilse de,onun idamına veya ölümüne asla sebep olamaz.! Bu kadını idam eden her kim ise,kendisi de katil oluyor ve kur’an’a göre buna kısas cezası uygulanmalıdır…. İşte görüldüğü gibi bu tür menfi olaylar haşa tanrımız yüzünden değildir.Bunun tanrı yüzünden olduğunu iddia etmek ancak yüce Allah’a ve kur’an’ı kerime bir iftira olabilir..!!!

        2-allah evreni dizayn edecek kadar kudretli,ama anlaşılır bir kitap yazamıyor.’ diyorsunuz’’

        Çok yanılıyorsunuz,kur’an anlaşılır bir kitaptır,eğer öyle olmasaydı,hiç kimse anlayamazdı. Demek sorun kur’an’dan değil,bazı insanlardan kaynaklanıyor,ayrıca yukarıda gösterilen kadının idam olayı asla kur’an’dan kaynaklanmıyor…..Zira kur’an’da buna dair en ufak bir işareti bulamazsınız ! Bu nedenle,lütfen,insanların hatalarını kur’an’a mal etmeyin.!!!!

        3-ENFÂL – 30
        Hani kâfirler seni tutuklamak veya öldürmek, ya da (Mekke’den) çıkarmak için tuzak kuruyorlardı. Onlar tuzak kuruyorlar. Allah da tuzak kuruyordu. Allah, tuzak kuranların en hayırlısıdır. ‘’Bu gösterdiğiniz meal hatalıdır.!!!

        DOĞRU MEALİ AŞAĞIYA ALIYORUM !!!

        ‘‘İnkar edenler,seni bağlayıp bir yere kapamak veya öldürmek,ya da sürmek için düzen kuruyorlardı.Onlar bu düzeni kurarken,Allah da düzenlerini bozuyordu.Allah düzenleri boşa çıkaranların en iyisidir..‘‘ deniliyor.

        Yüce Allah,onlara düzen kurmamış,onlar peygemberi yok etmek için düzen kuruyorlardı, Bunun için Allah’da onların bu kötü düzenini boşa çıkarıyordu…İşte ayet bunu anlatıyor.!

        Saygılarımla…

      • 1okuyucu dedi ki:

        rammsteinn ;

        Ey iman edenler! Sizden önce kendilerine kitap verilenlerden dininizi alaya alıp oyuncak edinenleri ve öteki kâfirleri dost edinmeyin. Eğer mü’minler iseniz Allah’a karşı gelmekten sakının. (mâide-57)

        bu ayet indiğinde, Muhammed kızı Zeynebi kocasından ayırmıştır, kocasıyla birbirlerini çok sevdikleri halde Zeynep babasının emrine uyarak kocasından boşanıp babasının yanına gelmiştir ama birbirlerini çok sevdikleri için kocası Zeynebin peşini bırakmamış, Zeynebe kavuşabilmek için Müslüman olmuştur, (hatta çok acıklı ve duygusal bir hikâyeleri vardır)

        Zeynep kocasından boşanmasaydı nasıl bir işlem uygulanırdı??? bilmiyorum

        ama ataerkil toplumlarda evin mutlak hakimi erkek olduğundan yabancı kadının Müslüman erkekle evlenmesi, taraftar toplama açısından artı değer, Müslüman kadının yabacı erkekle evlenmesi taraftar toplama açısından eksi değer arz edeceğinden,

        Müslüman erkeklerin yabancı kadınlarla evlenmesine izin verilir ama Müslüman kadınların yabancı erkeklerle evlenmesine izin verilmez,

        verilen ceza yukarıdaki ayete istinaden verilmiştir ama cezanın şiddetinin ağır olmasında, ridde olayları göz önüne alındığında, dinden dönenlere uygulanan işlem göz önüne alınmış olabilir,

        eğer doğruysa kadın hamileymiş, insan denen varlık bu kadar canavarlaşabilir mi?

      • yılmaz dedi ki:

        Rammsteinn,
        Tuzak konusunda daha önce defalarca açıklama yapmıştım, tekrarlamıyacağım, anlamak istemezsen anlamazsın.
        Kuran’ı anlayıp anlıyamama meselesinde de defalarca ”samimiyetten” bahsettim ama sen bunu görmezlikten gelip aynı lafları tekrarlıyorsun, keyfin bilir.
        Sudan’daki kadına yapılan zulüm meselesine gelince;
        Bazı ruh hastasıları içlerindeki kin, öfke, nefret gibi duyguları kusmak için İslamı bahane ediyorlar ve zulümlerini bu şekilde açığa çıkarıyorlarsa Allah belalarını versin ama İslam olmasa da onlar zalimliklerini yine de yaparlar, sadece bahaneleri değişir, o kadar. Dünyada tek zulüm Sudan, ya da başka bir yerde sadece müslümanlar tarafından yapılıyor mu sanıyorsun?
        Stalin, Mao, Pol pot gibi ruh hastaları yaklaşık 100 milyon insanı acımasızca katlederken cinayetlerini İslam’a fatura edemediler, çünkü hepsi inançsızdı, ama Sudan’dakiler edebiliyor.
        Darwinizmden esinlenip ari ırk-üstün insan yaratmaya kalkan naziler, aralarında sakatlar, hastalar, çingeneler, yahudiler vs. bulunan milyonlarca insanı katlederken cinayetlerini İslam’a fatura edemediler.

        Hepsini boşver, Eğer gerçekten zulme ve zalimliğe bu kadar karşıysan Sudan’daki zavallı kadın kadar, dünyanın heryanında hergün onbinlercesi parçalana parçalana katledilen henüz doğmamış savunmasız bebekler için de iki kelime et şurda. O bebek cinayetlerinin sebebi de Kuran’ın anlaşılmasındaki zorluk mu sence?

  23. sercan dedi ki:

    KURAN BİZE NE KAZANDIRDI NE KAYBETTİRDİ
    şu bir gercekki islam ülkelerinde şeriatla yonetilen veya yönetilmeye çalışılan tüm ülkeler
    dünya liginde her konuda en sondan birinci olarak
    gelişmiş ülkelerin arkasında toz yutarak sürünerek yolluna devam edmeye çalışırlar
    ama ne hikmetse bunların aklına kuranın emirleriğle yönetilmemizdenmi??
    acaba biz bu kalitesiz ve kötü yaşami yaşamaya mahkumuz diye kimsenin aklına gelmez
    el oğlu cıkar aya şeriatcının aklına sade ce şu gelir adam tuvaletini yapınca ya kafamıza düşerse ???
    bunların aklı sadece buraya kadar ,,,,bir zamanlar hırıstıyan ülkelerde melekler erkekmi kadınmı diye tartışmalar yapılırken
    osmanlı analarını ağlatmış onların
    şimdi tam tersi müslümanlar dine kafayı verdikçe onlarda
    dini 2, plana bırakınca onlar ilerlemiş bizimkiler sondan birinci
    demekki bir ülke yönetilecekse bu din kitaplarığla değil
    insanların yazdığı kitaplarla yönetilmesi o ülkenin gelişmesi için uygun olanıdır
    ÜLKEMİZDE BAZI ENTEL DİN ADAMLARI İSLAMI ÖVE ÖVE BİTİREMEZLER
    ama gel görki şeriatla yönetilen bir ülkede yaşamadığı halde….
    sen birde git şeriatle yaşanan ülkelerde yaşasana bir görelim
    kuranın emirlerini uygulandığı ülkelerde bak bakalım insan hakları
    denen birşey özgürlük varmı
    zaten tam olarak şeriatci bir ülkeye raratcada gitme şansın yok
    neden orda mutlaka savaş var demektir …..

    • bilal dedi ki:

      Sercan bey,

      ÜLKEMİZDE BAZI ENTEL DİN ADAMLARI İSLAMI ÖVE ÖVE BİTİREMEZLER
      ama gel görki şeriatla yönetilen bir ülkede yaşamadığı halde….
      sen birde git şeriatle yaşanan ülkelerde yaşasana bir görelim
      kuranın emirlerini uygulandığı ülkelerde bak bakalım insan hakları
      denen birşey özgürlük varmı ‘’ sizden alıntı ‘’

      Soruyorum size ! Halkı müslüman olan hangi ülkede kur’an’ın emirleri uygulanıyor? Hangi ülkede islam şeriati vardır? Tabiki kur’an’ın emirlerini ve islam şeriatini bilmiyorsanız,halkı müslüman olan ülkelerin yönetim biçimlerini islam şeriati olarak değerlendireceksiniz…!!! Halbuki halkı müslüman olan hiç bir ülkede islam şeriati uygulanmıyor…Emevilerden beri bugünümüze kadar halkı müslüman olan ülkeleri geri bırakan da kur’an dışı gayri islami yönetimler olmuştur.Bugün insan haklarını ihlal eden halkı müslüman olan ülkelerdeki gayri islamı yönetimlerdir. O günden beri İslam ülkeleri hep islam dışı rejimlerle yönetilmiştir…Siz islam şeriatinin ne olduğunu bilmediğiniz için size göre halkı müslüman olan ülkelerdeki yöentim biçimleri islam şeriatidir.! Ama çok yanılıyorsunuz !.Zira halkı müslüman olan hiç bir ülkede kur’an hukuku,islam şeriati yoktur.!!! Bi önce islam şeriatinin ne olduğunu öğrenin ! Ayrıca,halkı müslüman olan ülkelerde kur’an’ın emirleri ve islam şeriati uygulanmış olsaydı,kesinlikle bu ülkelerin hali bugünkü gibi olmayacaktı.!!!

      İslam ülkelerini yönetenler ve mevcut rejimleri daima emperyalist güçlere hzimet etmişlerdir..Bunlar müslümanları islam ve kur’an’dan uzaklaştırma çabasında edata yarışmışlardır. Bu nedenle emperyalist güçlere hizmet eden bu islam ve kur’an dışı yönetimler daima emperyalist güçler tarafından ödüllendirilmişlerdir…Emperyalist güçlere hizmet eden bu gayri islamı yönetimler,islamı,hayatın tüm alanından uzaklaştırdıkları gibi,islam ve kur’an’ı da yanlış öğreterek kendi çıkarları doğrultusunda yorumlatma gayertinde bulunmuşlardır…İşte halkı müslüman olan ülkeleri her konuda geri bırakan da emperyalist güçlere hizmet eden bu gayri islami yönetimlerdir.Özetle,İslam ve kur’an hukuku halkı müslüman olan ülkelerde egemen olsaydı,1000 sene önce Avrupalılar müslümanlara muhtaç oldukları gibi,bugün de yine onlar muhtaç kalacaklardı…!.

      Saygılarımla…

      • MaMaLi dedi ki:

        Sayın bilal!muhkem(ne demek)müteşabbih(nedemek)kuran-ı kerim de böyle yazmazmı?nasıl oluyor anlaşılır kitap olduğu?sanırım sizde yine orjinali devreye girecek))

      • bilal dedi ki:

        Sn.MaMali,

        KISACA MUHKEM VE MÜTEŞABİH NEDEMEK ?

        Muhkem: Anlamı her kesçe bilinen,yorum götürmez,anlamı tevil kabul etmez derecede bir tek anlamı olan,kitabın esasını teşkil eden.demektir.

        Müteşabih:
        Anlaşılması için araştırmayı gerektiren,birden fazla anlamı olan,birbirine benzeyen ve
        birden fazla anlamı olan,demektir.

        Sanırım igili ayetin doğru meal ve yorumunu okuduğumuz da bunun ne olduğunu anlarız:

        ‘’ Sana kitabı indiren O’dur. Onun bazı âyetleri muhkem/anlamları her kesçe tam /bilinen olduğundan kitabın esasını teşkil ederler; diğerleri de müteşâbihtir/ araştırılarak manaları bilinecek olan tabiat kanunları,gaybi bilgiler ve teşbihlerdir/Kalplerinde eğrilik olanlar,fitne çıkarmak ve onu açıklamak için ondaki müteşâbih âyetlerin peşine düşerler. Halbuki onun açıklamasını ancak Allah ve “ona inandık, hepsi Rabbimiz tarafındandır” diyen ilimde yüksek payeye erişenler bilir. (Bu inceliği) ancak aklıselim sahipleri düşünüp anlar. ” (Ali İmran-7)

        Kısaca,muhkem ayetler,herkesçe bilinen ve farklı manaları taşımayanlardır.

        Müteşabih ise,bir kaç anlamı olan,birbirine benzeyen ve anlaşılması için araştırmaya ihtiyacı olanlardır.

        Özetle,muhkem ve mütaşabih ayetlerin tümü anlaşılır.Kitabın esasını teşkil eden muhkem ayetler kolaylıkla herkesçe anlaşılır,fakat müteşabih ayetler ise araştırma sonucu anlaşılır.netice de anlaşılmayan bir şey yoktur.

        Saygılar.

      • 1okuyucu dedi ki:

        Bilâl;

        —Muhkem: Anlamı her kesçe bilinen,yorum götürmez,anlamı tevil kabul etmez derecede bir tek anlamı olan,kitabın esasını teşkil eden.demektir. (senden alıntı)

        —-Müteşabih:
        Anlaşılması için araştırmayı gerektiren,birden fazla anlamı olan,birbirine benzeyen ve
        birden fazla anlamı olan,demektir. (senden alıntı)

        müteşabih kelimesinin tarifini eksik yapmışsın, çünki anlamı yeterince açık olmayan bir ifadenin benzer yorumları olabileceği gibi farklı yorumları da olur,

        hangi ayetlerin müteşabih hangi ayetlerin muhkem olduğu kesin olarak bilinemeyeceğinden anlamı yeterince açık olan ayetlerin (muhkem) içerisinde de, akla mantığa uymayan ifadelerin yer aldığı ayetlere, mecaz anlamlar yükleyerek müteşabih ayet olarak gösterme kurnazlığı yapanlar aramadığın kadar?

        ayet tanımları yaptığında birer tane örnekle açıklamaya çalışaydın daha iyi olmaz mıydı?

        müteşabih ayetlere örnek olarak; cennet tasvirlerinde anlatılan tomurcuk sinelilerin, turunç göğüslü kızların veya yaşıt kızların, aynı irilikteki üzüm tanelerinin mecazi anlatımı olduğundan söz edebilirdin???

        muhkem ayetlere örnek olarak; tanrınızın en temel emri olan fitenin ortadan kalkması ve dinin Allahın olması için size savaşmanızı emreden, bunu garantiye almak için savaşı farz kılan ayetleri örnek olarak gösterebilirdin,

        Fitne ortadan kalkıncaya ve din tamamen Allah’ın oluncaya kadar onlarla savaşın! (İnkâra) son verirlerse şüphesiz ki Allah onların yaptıklarını çok iyi görür. (enfal 39)

        Hoşunuza gitmediği halde savaş size farz kılındı. Sizin için daha hayırlı olduğu halde bir şeyi sevmemeniz mümkündür. Sizin için daha kötü olduğu halde bir şeyi sevmeniz de mümkündür. Allah bilir, siz bilmezsiniz. (bakara-216)

        realiteye baktığımızda, herhalde fitnenin baş sebebi siz olmalısınız ki, önce kendi içinizdeki fitneyi yok etmek için birbirinizi boğazlayıp duruyorsunuz, ister içinizde olsun, ister dışınızda olsun fitneyi yer yüzünden yok edemeyeceğinize göre? ne diyelim tanrınız size kolaylık versin,

        eğer Kuranın tanrısı, ayetlerini herkesin anlayacağı şekilde gönderseydi, ne ilimde derinleşmiş din alimlerine gerek kalacaktı, nede adına mezhep veya tarikat denen ayrışmalara sebep olacaktı, demekki Kuranın tanrısı anlamı yeterince açık olmayan ayetler göndererek sizin bölük pörçük olmanızı istemiş?

        —‘’ Sana kitabı indiren O’dur. Onun bazı âyetleri muhkem/anlamları her kesçe tam /bilinen olduğundan kitabın esasını teşkil ederler; diğerleri de müteşâbihtir/ araştırılarak manaları bilinecek olan tabiat kanunları,gaybi bilgiler ve teşbihlerdir/Kalplerinde eğrilik olanlar,fitne çıkarmak ve onu açıklamak için ondaki müteşâbih âyetlerin peşine düşerler. Halbuki onun açıklamasını ancak Allah ve “ona inandık, hepsi Rabbimiz tarafındandır” diyen ilimde yüksek payeye erişenler bilir. (Bu inceliği) ancak aklıselim sahipleri düşünüp anlar. ” (Ali İmran-7) (senden alıntı)

        Sana Kitab’ı indiren O’dur. Onun (Kur’an’ın) bazı âyetleri muhkemdir ki, bunlar Kitab’ın esasıdır. Diğerleri de müteşâbihtir. Kalplerinde eğrilik olanlar, fitne çıkarmak ve onu tevil etmek için ondaki müteşâbih âyetlerin peşine düşerler. Halbuki Onun tevilini ancak Allah bilir. İlimde yüksek pâyeye erişenler ise: Ona inandık; hepsi Rabbimiz tarafındandır, derler. (Bu inceliği) ancak aklıselim sahipleri düşünüp anlar. (ali İmran-7)

        diyanet dahil birkaç kişi hariç tüm tercümeler, kalplerinde eğrilik olanların müteşabih ayetlerin peşinden gittikleri, müteşabih ayetlerin yorumunu (tevilini) sadece Kuranın tanrısının bileceği, ilimde derinleşmiş olanların anlamını bilmeseler de müteşabih ayetlerin Kuranın tanrısından geldiği kavrayacak ince zekâya sahip oldukları şeklinde çevrilmiş?

        diğer birkaç kişi ise işin içine insan faktörünüde katarak, müteşabih ayetlerin anlamını Kuranın tanrısı ve ilimde derinleşmiş ince zekâlı alimlerin de bileceği şeklinde tercüme etmiş?

        aynı Arapça metnin farklı farklı tercüme edilmesinde Arabın bir suçu olmasa da?

        ayetlerin tanımını yapan bir ayetin bile farklı anlamlara gelecek şekilde tercüme edilmesi olsa olsa birilerinin akla mantığa uymayan anlatımlara başka anlamlar yükleme çabası olarak açıklanır?

        bu arada, Kuranın tanrısı Ali İmran-7’de anlamı yeterince açık olmayan ayetler gönderdiğini söyleyerek Kuranın apaçık bir kitap olmadığını itiraf ediyor???

        normal bir akla sahip olan herkes bilir ki, bir tanrı anlamını sadece kendisinin bildiği ayetleri gönderme saçmalığı yapmaz, çünki bir tanrının insanların bilemeyeceği bir bilgiden söz etmesi insanlar için hiçbir anlam ifade etmeyeceği gibi boş yere söylenmiş gereksiz sözler olmaktan öteye bir anlam taşımaz, yani “Halbuki Onun tevilini ancak Allah bilir.” cümlesi boş ve abes bir cümledir, (Kuranın tanrısının bu saçmalığı neden yaptığı daha sonra açıklanacaktır)

        bu durumda ayeti, müteşabih ayetlerin anlamını sadece Kuranın tanrısının bileceği seklinde tercüme edenler, ayeti kurtarmak için “Halbuki Onun tevilini ancak Allah bilir.” ifadesini ayetten çıkrmaları gerekecektir, tabi içerisinde Allah kelimesinin yer aldığı bir ifadeyi ayetten çıkaracak cesaretleri varsa?

        müteşabih ayetleri bilenlerin içerisine insan faktörünüde katacak şekilde ayetin anlamını değiştirmeye kalkanlar ise, bir tanrının anlamını sadece kendisinin bileceği ayetleri gönderme saçmalığını yapmayacağını anlamış olmalılar ki Arabın kuyuya attığı taşı çıkarmak için yaptıkları kelime oyunlarıyla ayete, müteşabih ayetlerin yorumunu Kuranın tanrısı ve ilimde derinleşmiş olanların bileceği şeklinde bir anlam vermişler,

        yani her zaman yaptıkları gibi anlamı yeterince açık olsun veya olmasın, akla mantığa uymayan ifadelerin gerçek anlamlarını çarpıtmak yoluna gitmişler,

        ama unuttukları bir nokta var, normal bir akla sahip olan herkes, ister muhkem olsun ister müteşabih olsun bir tanrının gönderdiği tüm ayetlerin anlamını yüce ilmiyle! bileceğini bilir,

        o nedenle bir tanrı gönderdiği bir ayet vasıtasıyla (ali İmran-7), gönderdiği ayetlerin anlamını bildiğinden söz etmez??? eğer kendi bilgisi dahilinde olan şeyleri bildiğinden söz ederse saçmalamış olur,

        ayeti kurtarmaya çalışanlar bunu anlayabilselerdi, ayette gerçek anlamını değiştirdikleri ifadeye, Kuranın tanrısını da katma saçmalığını göstermeden, müteşabih ayetlerin anlamını ilimde derinleşmiş olanlar bilir demeleri yeterliydi? herhalde ayetten Allah kelimesini çıkarmaya cesaret edemedikleri için Kuranın tanrısını da ister istemez katmak zorunda kalmışlar???

        ayrıca ayeti kurtarmaya çalışanlar, normal akla sahip sade vatandaş bunun neresinde sorusunu sorsalardı, insanlar içerisinde müteşabih ayetleri sadece ilimde derinleşmiş ince zekâlıların bileceği iddiasını öne sürmezlerdi, çünki normal akla sahip sade vatandaşların, kimlerin ilimde derinleştiğini bilebilmeleri için, ayetlerin anlamını da bilmeleri gerekeceğini gözden kaçırmışlardır, öyle ya kişi ayetlerin anlamını bilemezse, ilimde kimlerin derinleştiğini nereden bilecek???

        bu durumda sade vatandaş, müteşabih ayetlerin anlamını bilmediği için ilimde derinleştiğini sandığı kişilerin peşinden gidecektir, haliyle ortaya bir sürü mezhep ve tarikatların çıkması kaçınılmaz olacaktır,

        mezhepler ve tarikatlar ortaya çıktığına göre belli ki ilimde derinleşmiş din alimleri müteşabih ayetlerin peşine düşmüşler, fitne çıkarmak amacıyla olmasa bile İslâm aleminde fitneye sebep olmuşlar,

        o halde, bir tanrı ister muhkem olsun ister müteşabih olsun, ayetlerin anlamını bildiğinden söz edemeyeceğine göre, ali İmran-7’de ayetlerin anlamını bilme konusuna kendisini niye katmıştır????

        çünki Kuranın tanrısı ali İmran-7’de ayetlerle ilgili bilme konusunda sadece kendisinin bildiği özel bir durumdan söz ederek, yani müteşabih ayetlerin anlamını sadece kendisinin bildiğini söyleyerek, kendisine inananların bu ayetlerin peşinden gitmelerinin önünü kesmeyi amaçlamıştır,??? yani gönderdiği kitapta akla mantığa uymayan ayetlerin sorgulanmasını önlemek için müteşabih ayetleri sadece kendisinin bildiğini söyleme gafletine düşmüştür, tanrılık kavramını yerle bir ettiğinin farkına bile varamamıştır?

        ayrıca müteşabih ayetlerin peşine takılanları, kalplerinde eğrilik olan cehennemlikler olarak göstermek gerekiyordu ki inananlardan hiç kimse müteşabih ayetlerin peşinden gidenlere itibar etmesin, cüret edipte akla mantığa uymayan ayetleri sorgulamaya kalkmasın,

        ilimde derinleşmiş olanlarıda ister muhkem olsun, ister müteşabih olsun, anlamını bilselerde bilmeseler de tüm ayetlerin tanrıdan geldiğini anlayacak kavrayacak ince zekâya sahip aklı selim kişiler olarak göstermek gerekiyordu ki??? alimlerin bile sorgulamadığı ayetleri, sade vatandaşın sorgulamasının önü tamamen kesilsin, sade vatandaşta hangi ayetin muhkem, hangi ayetin müteşabih olduğunu bilemeyeceği için hiçbir ayeti sorgulama gereği duymayacağı açık???

        acaba, tüm ayetlerin Kuranın tanrısından geldiğini anlayabilecek ince zekâya sahip aklı selim olan aklı evveller, insanlara bir şeyler söylemek isteyen bir tanrının, bunu hiçbir yanlış anlamaya meydan vermeyecek, din alimlerine gerek duymayacak şekilde (hiçbir mecaz anlam katmadan tamamen düz anlamıyla) açık ve net olarak söylemesi gerektiği konusunda neden kafa yorma gereği duymazlar? söylemek istediğini net olarak ifade etmekten aciz bir tanrının dolambaçlı yollara başvurmasının bir tanrı için doğru bir davranış olmayacağı konusunda niye kafa yormazlar?

        hele gönderdiği ayetlerin evrensel olduğu iddia edilen bir tanrının, gönderdiği zaman dahil tüm zamanlara hitap edecek şekilde şekilde ayet göndermesi gerektiği, yani Muhammed döneminde ayetler hangi anlama geliyorsa, ayetlerin evrenselliği gereği içinde yaşadığımız zamanda da aynı anlama gelmesi gerektiği konusunda neden kafa yorma gereği duymazlar?

        bir tanrı anlamını sadece kendisinin bildiği ayetler gönderir mi?

        bir tanrı anlamı yeterince açık olmayan ayetler gönderir mi?

        müteşabih ayetlerin ne anlama geldiğini bilmeyen sade vatandaş, ilimde kimlerin derinleştiğini bilebilir mi?

        sorular gayet açık ve net.

      • bilal dedi ki:

        1okuyucu,

        1-müteşabih ayetlere örnek olarak; cennet tasvirlerinde anlatılan tomurcuk sinelilerin, turunç göğüslü kızların veya yaşıt kızların, aynı irilikteki üzüm tanelerinin mecazi anlatımı olduğundan söz edebilirdin??? ”sizden alıntı”

        Böyle bir şey kur’an’da olmadığı halde,maalesef hatalı yorumlarla bu tür saçmalılıklar meallere girmiştir.!

        Söz konusu ayete ne ”tomurcuk sinelilerin,ne turunç göğüslü kızların,ne de yaşıt kızların, mecazı anlatımları vardır.!!!

        Ayrıca bu ayete farklı yorumlar yapılmış olsa bile müteşabih bir ayet değidir.Zira burada muttakiler için cennette bulunan bazı nimetler anlatılıyor. Bir ayete yapılan farklı yorumlarla o ayetin müteşabih bir vayet olduğunun anlamı çıkmaz.

        NEBE-33.AYETİN DOĞRU MEALİ!

        Bir çok ayette olduğu gibi NEBE 33.ayette de meal ve yorum hatası vardır. bir önceki ayet olan 32’de bahçeler,üzüm asmaları geçiyor. 33’teki kevâib işte o asmalarla ilgili. Kevâib, çoğuldur; üzüm daneleri demek. Tekil hali olan ka’be ise “dane”dir.
        Ka’betü e’nab: üzüm danesi
        “Ka’be”nin üzüm danesi anlamına geldiğini anadili Arapça olan herkes bilir. Çoğulu “kevâib”dir; üzüm daneleri anlamına gelir. Ka’be kelimesinin başka bir çoğulu olan unkûd ise salkım demek.
        Sonra, şuna dikkat edelim: 33’te kız ya da huri anlamına gelen hiçbir isim yok; yaşıt diye algılanan atraban ise sıfattır; ayette bulunmayan “kız”ı değil ayette bulunan “kevâib”i tanımlar.
        Açıkça görülüyor ki 31, 32 ve 33 ncü ayetler arasında mantıki bir anlatım ve anlam örgüsü var:

        NEBE-31-32-33.AYETLER!

        31-Bahçelerde asmalar var
        32-asmalardan devşirilen dane dane üzümler ki her biri ötekine denktir
        33-ve üzümlerden yapılıp dolu dolu kadehlerde sunulan içecekler ”şeklindedir

        Bu üç ayetin üçü de bahçeleri, meyvaları ve içecekleri anlatıyor. Son derece uyumlu bir bütünlük içinde. Araya sokuşturulan yaşıt (kızlar) ise bahçelerin, asmaların ve içki kadehlerinin uyumunu ve bütünlüğünü bozar.
        Atraban kelimesine gelince, nedense hep yaşıt diye algılanmış bu kelime. Oysa “denk” anlamına gelir. Ki bu ayetlerde meyvaların biribirine denk olduğu vurgulanıyor. Örneğin her bir üzüm danesi ötekilere renk, boyut ve tad bakımından denk olup biri ötekine oranla biraz çelimsiz, tadsız, çürük değildir. ”

        a) NEBE 33.ayette kız veya kadın karşılığı olan tek bir ifade yoktur. b) Tomurcuk ifadesi de asla yoktur.c) Göğüs veya sinenin karşılığı da yoktur. d) Kabarmışın karşılığı da yine yoktur. e) Arapçada Nar’ın Karşlığıd da ‘’ Rümman ‘’ olup böyle bir ifade de asla yoktur. Burada geçen ayet şöyledir. ‘’ Ve kevaibe etraben ‘’ görülüyor ki burada ne kız,ne kadın,ne göğüs,ne tomurcuk, ne nar ve ne de de kabarmış vs. gibi ifadeler geçiyor !!! Bu hatalar edeta birbirinin kopyası olan hatalı meal ve yorumlardan kaynaklanıyor.Kur’an’ın arapça metninde asla bir sorun yoktur.

        2-muhkem ayetlere örnek olarak; tanrınızın en temel emri olan fitenin ortadan kalkması ve dinin Allahın olması için size savaşmanızı emreden, bunu garantiye almak için savaşı farz kılan ayetleri örnek olarak gösterebilirdin, ” sizden alıntı”

        Fitne ortadan kalkıncaya ve din tamamen Allah’ın oluncaya kadar onlarla savaşın! (İnkâra) son verirlerse şüphesiz ki Allah onların yaptıklarını çok iyi görür. (enfal 39)

        Hoşunuza gitmediği halde savaş size farz kılındı. Sizin için daha hayırlı olduğu halde bir şeyi sevmemeniz mümkündür. Sizin için daha kötü olduğu halde bir şeyi sevmeniz de mümkündür. Allah bilir, siz bilmezsiniz. (bakara-216) ”gösterdiğiniz mealler ”

        ENFAL-39-ayette ”…..(İnkâra) son verirlerse,….” şeklindeki yorum tamamen yanlıştır.savaşın nedeni İNKAR değil,fitnedir.(yani müslümanlara uygulanan her türlü baskı,şiddet,dinden döndürme ve müşriklerin saldırılarıdır. ) İşte ayet ” söz konusu fitneden (yani müslümanlara uyguladıkları baskı,şiddet, dinden döndürme ve saldırmak gibi durumlardan) vaz geçerlerse..” şeklindedir.

        ENFAL-39.AYETİN DOĞRU MEALİ !

        ‘’وقاتلوهم حتي لا تكون فتنة الخ ‘’ Fitne (saldırı,şiddet,baskı,işkence ve dinden döndürme vs.) ortadan kalkıp din (hüküm ve itaat ) Allah’ın oluncaya kadar siz de onlarla (saldırganlarla) savaşın, فا ن اتهوا ‘’ fitneden ( müslümanlara uyguladıkları baskı,şiddet, dinden dörme ve saldırmak gibi durumlardan) vaz geçerlerse……..’’ şeklindedir.

        a) Bu hüküm sadece ‘’ fitne’’ yani şiddet,baskı ve işkence ile müslümanları dinden zorla döndürmeye çalışan ve saldırgan kesimlerdir…b) Burada ‘’Din Allah’ın oluncaya kadar.‘’ayetinden de,müslümanların müşriklerin şiddet, baskı ve işkencelerinden kurtulup rahat bir ortamda Allah’ın dinini yaşayabilecekleri duruma gelinceye kadar, anlamındadır..Yani ayetin anlamı ‘’ müslümanlara yapılan saldırı,şiddet,işkence ve dinden dördürme olayı son bulup dinlerini Allah’a has kılıncaya kadar..’’şeklindedir İşte ayetin verdiği hüküm müslümanlara saldırıp öldüren,onlara yaşama hakkı tanımayan ve inançlarından döndürmek için güç kullanan müşriklere yöneliktir.! Ama konu da defalarca anlatıldığı halde bir türlü anlamak istemiyorsunuz.!!!

        c) Ayetin mealinde gösterdiğiniz ( İNKARA ) son verirlerse…’’ ifadesi tamamen yanlıştır..Ayetin konusu fitne ( yani müslümanlara uygulanan baskı,şiddet,dinden dörme ve saldırmak gibi durumlar ) olduğundan ‘’فا ن اتهوا ‘’ fitneden (yani müslümanlara yapılan baskı,şiddet, dinden dörme ve saldırmak gibi durumlardan) vaz geçerlerse……..’’ şeklindedir..Bunun inkarla hiç bir alakası yoktur.. Özetle bazı meallerde geçen ‘’İNKAR’’ ifadesi tamamen yanlış olup bilmeyerek de olsa ayeti amacından saptırmaktır..Zira ayetin başında geç tiği gibi bunlara karşı koymanın sebebi fitnedir. ( müslümanlara yapılan baskı,şiddet, dinden dörme ve saldırmak gibi durumlardır) öyleyse müşrikler bunladana vaz geçerlerse,onlara karşı koymanın hükmü de düşüyor..

        BAKARA-216.AYETTE DE SAVUNMA SAVAŞININ FARZİYETİNE HÜKÜM

        VERİLİYOR.Yani daha önce kendilerini savunamayan müslümanların da saldırganlara karşı düzenli bir birlik ve güç oluşturup kendilerinden savunma savaşı istenmektedir.
        3- eğer Kuranın tanrısı, ayetlerini herkesin anlayacağı şekilde gönderseydi, ne ilimde derinleşmiş din alimlerine gerek kalacaktı,nede adına mezhep veya tarikat denen ayrışmalara sebep olacaktı, demekki Kuranın tanrısı anlamı yeterince açık olmayan ayetler göndererek sizin bölük pörçük olmanızı istemiş? ”sizden alıntı”

        Yüce Allah kur’an’ı anlaşılabilir bir dille göndermiştir,ama her insanın kavrama yeteneği,akıl, zeka ve bilgi düzeyi ayni olmadığından ister istemez bazı ayetlere farklı yorumlar olacaktır.Bu da gayet doğaldir.Bu durumda da yine kur an anlaşılabilir özelliğini asla kaypetmez. Ayrıca mezhep veya tarikat gibi oluşumların nedeni de kur an değildir.Çünkü bunlar kur’an dışı içtihat ve görüşlerdır. Yüce Allah’ın gönderdiği din ise sadece kur’an daki hükümlerdir, mezhep ve tarikatlerin içtihat ve görüşleri değil. Ayrica her ilmin ve her hukukun uzmanlar var ise, ilahi hukuk manzumesi olan kur an’ın da uzmanları veya bilginlerinin olması da gayet doğaldır.Çünkü her insanın kavrama yeteneği,akıl,zeka ve bilgi düzeyi ayni değildir ki her şeyı veya her olayı aynı şekilde değerlendirebilsin.!!!

      • 1okuyucu dedi ki:

        Bilâl;

        —Söz konusu ayete ne ”tomurcuk sinelilerin,ne turunç göğüslü kızların,ne de yaşıt kızların, mecazı anlatımları vardır.!!! (senden alıntı)

        bunu bana değil, 30 küsür Kuran tercümanına anlat, çünki hiç biri tercümelerinde üzüm taneleri dememiş, madem hatalı bir çeviri var bunu bana söyleyerek düzeltme şansın yok, al Kuran tercümanlarının hepsini karşına, ayeti yanlış tercüme ettiklerini söyle, böylece vahim bir hatayı düzelt, düzelt ki Müslümanlar dinini yanlış öğrenmiş olmasın, tabi bu arada Kuran tercümanları seni ciddiye alırlar mı orasını bilemem?

        suçluların cinsiyet ve statülerinin ne olduğunu merak eden tanrınız herhalde sizinde cennetteki meyvelerin Avrupa standartlarına uygun olup olmadığını merak edeceğinizi düşünmüş olmalı ki asma bahçelerindeki üzüm tanelerinin aynı irilikte olduklarını belirtme gereği duymuş?

        elbette ayette mecaz bir anlatım yok, çünki tüm tercümanlar farklı kelimeler kullanmış olsalarda aynı anlama gelen bir olgudan söz diyorlar, yani ayetin ne kastettiği yeterince açık, ayete farklı anlam vererek ayeti müteşabih hale getiren sensin, bende kinaye olsun diye, müteşabih ayete örnek olarak bunu verebilirsin dedim?

        —31-Bahçelerde asmalar var
        32-asmalardan devşirilen dane dane üzümler ki her biri ötekine denktir
        33-ve üzümlerden yapılıp dolu dolu kadehlerde sunulan içecekler ”şeklindedir (senden alıntı)

        Şüphesiz takvâ sahipleri için de başarı ödülü vardır. (nebe-31)

        Bahçeler,bağlar, (nebe-32)

        Göğüsleri tomurcuk gibi kabarmış yaşıt kızlar, (nebe-33) (diyanetten alıntı)

        gördüğün gibi anlatımda hiçbir uyumsuzluk yok, başarı ödüllerinin arasında cinsel egoyu tatmine yönelik ödüllerde var, bana inanmıyorsan git Araplara sor?

        —ENFAL-39-ayette ”…..(İnkâra) son verirlerse,….” şeklindeki yorum tamamen yanlıştır.savaşın nedeni İNKAR değil,fitnedir.(yani müslümanlara uygulanan her türlü baskı,şiddet,dinden döndürme ve müşriklerin saldırılarıdır. ) İşte ayet ” söz konusu fitneden (yani müslümanlara uyguladıkları baskı,şiddet, dinden döndürme ve saldırmak gibi durumlardan) vaz geçerlerse..” şeklindedir. (senden alıntı)

        bunu niye bana söylüyorsun, ayetleri ben tercüme etmiyorum ki, tercüme edilmişleri buraya aynen kopyalıyorum, diyanet cümle düşüklüğünü önlemek için parantezli bir ilâve yapmış,

        fitne veya inkâr ne fark eder, fitnenin esas sebebi olarak gördüğünüz kafirler aynı zamanda inkârcı değil mi? Muhammede inanmadıkları için Muhammdedin peygamberliğini, Kuranı inkâr edenler kim, kafirler mi? yoksa Müslümanlar mı?

        böyle abuk sabuk kelime oyunlarıyla bilgiçlik taslamaya kalkma?

        şu dinden döndürme safsatasını da bir tarafa bırak, çünki kimse kimseyi dininden döndüremez, ancak kişi kanıtsız inanmanın saçmalığını anladığında kendisi dinden çıkar, dinden çıkanda Ebubekir döneminde dinden çıkanların akibetini çok iyi bildiği için bunu içinde yaşadığı İslâm toplumunda açıklayamaz,

        ayrıca şu mağdur edebiyatını bırak, amcasının forsuna güvenip tam 12 yıl Mekkede din pazarlayan, amcasının ölümümden sonra istediği gibi at oynatamayan, suikaste kurban gitme korkusuyla Medineye kaçan bir adam mağdur olamaz, çünki hiçbir toplum kendisine din pazarlamaya kalkan misyonerlere hoş gözle bakmaz ve haklı olarak tepki gösterir,

        denemesi bedava, bir hristiyan misyoner Ülkemizde hristiyanlık propagandası yapmaya kalkışsa göreceği tepkinin en hafifi okkalı bir sopa yemek olur, o nedenle haklı olarak atalarının dinini savunmaya kalkanları suçlu, din pazarlayanları mağdur gibi göstermeye kalkma? çünki insan psikolojisinin ne olduğunu bilenler suçluyla mağdurun kim olduğunu anlayabilecek zekâya sahiptirler,

        —–BAKARA-216.AYETTE DE SAVUNMA SAVAŞININ FARZİYETİNE HÜKÜM
        VERİLİYOR.Yani daha önce kendilerini savunamayan müslümanların da saldırganlara karşı düzenli bir birlik ve güç oluşturup kendilerinden savunma savaşı istenmektedir. (senden alıntı)

        Mekkedeki durum bir savaş değildir, Mekkelilerin din pazarlayanlara karşı gösterdiği bir tepkidir, yeni dini kabul edenlerin ilk önce kendi aileleri içerisinde gördükleri tepkiler veya yeni dini kabul eden kölelerin efendilerinden gördükleri tepkilerle süregelen birbirlerini tanıyan insanların didişmesi şeklinde geçen bir durumdur,

        ayrıca objektifliği tartışmaya açık olan İslâmi kaynaklara göre? Mekke döneminde baskı ve şiddete maruz kaldıkları iddia edilenlerin! henüz ortada bakara 216 yokken, ölümü bile göze alarak baskılara boyun eğmediklerini, baskı ve şiddete maruz kalmalarından anlamak zor değil, boyun eğselerdi baskı ve şiddete maruz kalmazlardı, demek canlı bir varlık, güçsüz olduğu durumda bile inandığı değerleri savunmak için ölümü bile göze alabiliyor, hemde hiçbir izne tabi olmadan?

        buna örnek olarak, yumurtalarına musallat olan tilkiye karşı yumurtalarını savunmak için tilkiyi gagalayan serçeyi vereceğime, Mekkede baskı ve şiddete maruz kaldıkları iddia edilenleri örnek olarak vermek niye aklıma gelmemiş ki?

        Mekkedeyken bir araya gelemeyen Müslümanlar medineye göç ettiklerinde toplu düzene geçmişlerdir, yani Mekkedeyken savaşacak bir orduları olmayan bölük pörçük bir topluluğa savaşın farz kılınacak hali yoktu,

        Hoşunuza gitmediği halde savaş size farz kılındı. Sizin için daha hayırlı olduğu halde bir şeyi sevmemeniz mümkündür. Sizin için daha kötü olduğu halde bir şeyi sevmeniz de mümkündür. Allah bilir, siz bilmezsiniz. (Bakara-216)

        demek tanrınız kendinizi savunmak için size savaşı farz kılmış? peki tanrınız savaşı farz kılmasaydı, size saldıranlara karşı kendinizi savunmayacak mıydınız? saldırgana, bize kendimizi savunma izini çıkmadı deyip, koyunlar gibi kılıcın altına boynunuzu mu uzatacaktınız? yoksa tabanları yağlayıp kaçacak mıydınız?

        buyur, verebiliyorsan cevabını ver?

        hiçbir canlı saldırgana karşı kendini savunmak için bir yerlerden izin alma gereği duymaz diye sana defalarca örneklerle açıkladığım halde halâ ayni iddiada bulunmanın hiçte etik olmadığını anlayamıyor musun?

        kusura bakma ama herhalde sizin tanrınız, saldırıya uğradığınızda .öt korkusuna düşüp yaşadığınız toprakları, ananızı, karınızı, kızınızı saldırganın insafına! bırakıp, canınızı kurtarmak için tabanları yağlama ahlâksızlığını, şerefsizliğini göstermemeniz için size savunma savaşını farz kılmış olmalı? farz kılınan savaşın savunma savaşı olduğu iddiası karşısında bunun başka türlü açıklaması olamaz?

        herhalde hoşunuza gitmeyen, inandığınız değerleri savunmak olmalı ki tanrınız size tabanları yağlayıp kaçmayasınız diye savunma savaşını farz kılmış?

        Fitne ortadan kalkıncaya ve din tamamen Allah’ın oluncaya kadar onlarla savaşın! (İnkâra) son verirlerse şüphesiz ki Allah onların yaptıklarını çok iyi görür. (enfal-39)

        demek sizin tanrınız, gönderdiği dinin yer yüzünde egemen olması için onlarla savaşın derken sizden savunma savaşı yaparak gönderdiği dinin yeryüzünde egemen kılmanızı istemiş??? o halde sizin yapmanız gereken tanrınızın dinini yeryüzünde egemen kımak için düşmandan size saldırmalarını rica etmeniz olmalı, çünki düşman size saldırmazsa tanrınızın dinini yer yüzünde egemen kılmanız mümkün olamayacak?

        o halde, ayetleri senin savunduğun şekilde düzenlemenin bir sakıncası olmaz,

        Fitne ortadan kalkıncaya ve din tamamen Allah’ın oluncaya kadar onlarla savunma savaşı yapın! (İnkâra) son verirlerse şüphesiz ki Allah onların yaptıklarını çok iyi görür. (enfal-39)

        Hoşunuza gitmediği halde savunma savaşı size farz kılındı. Sizin için daha hayırlı olduğu halde bir şeyi sevmemeniz mümkündür. Sizin için daha kötü olduğu halde bir şeyi sevmeniz de mümkündür. Allah bilir, siz bilmezsiniz. (bakara-216)

        enfal-39’a uyduracak bir kulp bulamasamda, bakara-216 için bu mesajı okuyacak olanlara şöyle bir açıklama getirebilirim?

        savunma savaşından hoşlanmayanların saldırı savaşından hoşlanacakları anlamı çıkarmayın, çünki savunma savaşından hoşlanmadıkları için tabanları yağlayıp kaçanların saldırmayı akıllarına bile getirmeyecekleri aşikar?

        farz kılınan savaşın esas sebebine gelirsek;

        Müslümanlara savaş farz kılınmamış olsaydı bile, tıpkı diğer toplumlar gibi Müslümanlarda yurtlarına bir saldırı olduğunda kendilerini savunacaklardı, gerektiğinde ganimet elde etmek için başka toplumlara saldıracaklardı, ganimetlerin nasıl paylaşılacağından söz etmeme gerek yok, bilmiyorsan aç Kurandan oku?

        o nedenle farz kılınan savaş Kuranın tanrısının dinini yeryüzünde egemen kılmak için Müslümanlara yapılması şart koşulmuş bir savaştır,

        sakın bir daha farz kılınan savaşın savunma savaşı olduğunu söyleme, söylediğin taktirde hak ettiğin kategoriyi kesinlikle hak etmiş olacaksın?

        —-Yüce Allah kur’an’ı anlaşılabilir bir dille göndermiştir,ama her insanın kavrama yeteneği,akıl, zeka ve bilgi düzeyi ayni olmadığından ister istemez bazı ayetlere farklı yorumlar olacaktır.Bu da gayet doğaldir (senden alıntı)

        bir tanrı ortalama insan aklının düzeyini bilemez mi ki? yani bir tanrı sade vatandaşın zekâ düzeyini bilmez mi ki, sadece ilimde derinleşen alimlerin anlayacağı bir kitap göndermeye kalkar? demek Kuranın tanrısının Kuranda “anlayasınız diye sizin dilinizle gönderdik” diyerek defalarca kastettiği apaçıklıktan kastı, kitabın ilimde derinleşmiş olanlara apaçık olduğuymuş?

        tabi ilimde derinleşmiş olanların müteşabih ayetleri anlayacağı sizin iddianız, oysa kuranın tanrısı müteşabih ayetlerin anlamını sadece kendisinin bildiğini söylüyor?

        sizin iddianızda müteşabih ayetleri kimin bileceği belirtilirken, tanrınında bileceğini söylemeniz traji komik bir durum,

        kusura bakma ama insanlara bir şeyler söylemek isteyen bir tanrı normal insan zekâsını göz önüne alarak, bunu herkesin anlayacağı bir şekilde söyler,

        eğer Kuranı sadece ilimde derinleşmiş olanların anlayabileceğini iddia ederseniz, sade vatandaşta kendine klavuz olarak Kurana değil, kendini din alimi diye sunanların içerisinden ilimde derinleştiğini sandığı kişilere itibar eder?

        bunun sonucunda da mezhep ve tarikatların ortaya çıkması kaçınılmaz olur,

        —Ayrica her ilmin ve her hukukun uzmanlar var ise, ilahi hukuk manzumesi olan kur an’ın da uzmanları veya bilginlerinin olması da gayet doğaldır (senden alıntı)

        emir ve yasaklarını bildirmek üzere insanlarla kontak kurduğu iddia edilen bir tanrı sadece emir ve yasaklarını bildirir, toplumu yönetenler ise bu emir ve yasakların içerisinde müeyyide gerektiren durumlarda hüküm verme konumunda olurlar, bunun için bilime uzmanlığa gerek olmaz, zaten ibadetler olsun, suç işleyenlere verilecek cezaların türü olsun, haramlar, helâllar olsun, bunlar Kuranda açıkça belirtilmiştir, bunları öğrenmek için klâvuzlara gerek yoktur,

        yani tanrıdan geldiği iddia edilen kitap bir bilim kitabı veya bulmaca kitabı olamaz, çünki tanrının gönderdiği iddia edilen bir kitap herkesin anlayacağı bir kitap olmak zorundadır, o nedenle, tanrıdan geldiği iddia edilen bir kitapta anlamı yeterince açık olmayan (müteşabih) ayetler (bilgiler) olmaz,

        işte Kuranda müteşabih ayetlerin olması hiçte doğal değildir, hele bu ayetleri sadece tanrının bilmesi hiçmi hiç doğal değildir,

        hele kendini ilimde derinleşmiş din alimi olarak yutturmaya kalkanları savunmak ta hiç doğal değildir,

        tanrının gönderdiği iddia edilen bir kitabı anlayabilmek için ilimde derinleşmiş olduğu sanılanların klavuzluğuna ihtiyaç olduğunu savunduğuna göre, herhalde kendini ilimde derinleşmiş olarak sunan bir din alimi pozisyonunda olmalısın, yada kendini din alimi olarak pazarlayan bir yobazın müridi olmalısın?

  24. sercan dedi ki:

    BÖYLE BİR CEZA OLURMU ADAMIN ELLERİNİKESETİKTEN SONRA O KİŞİ ZATEN SÜRÜNEREK ÖLMÜŞ DEMEKTİR
    bu insanları ıslah etmek değil korku imparatorluğu kurmaktan başka birşey değil
    bu ceza uygulansa zaten 100 kişiden 99 nun elleri kesik bir vaziyette bir ülke düşün
    ama bu ceza uygulanacaksa önce ülkeyi yöneten hırsız siyasetçilerden başlamak lazım ..

    Ali Bulaç 38- Hırsız erkek ve hırsız kadının, (çalıp) kazandıklarına bir karşılık, Allah’tan, ‘tekrarı önleyen bir ceza’ olmak üzere ellerini kesin. Allah üstün ve güçlü olandır, hüküm ve hikmet sahibidir.
    Elmalılı Hamdi Yazır 38-Hırsızlık eden erkek ve hırsızlık eden kadın, suçları sabitleşince, yaptıklarının karşılığı ve Allah tarafından kelepçek (caydırıcı bir ceza olmak üzere) ellerini kesin. Allah, güçlüdür, hikmet sahibidir.
    Süleyman Ateş 38. Hırsızlık eden erkek ve kadının, yaptıklarına karşılık Allah’tan bir ceza olarak ellerini kesin! Allah daima üstündür, hüküm ve hikmet sahibidir.

  25. sercan dedi ki:

    YASİR BEYDEN BÜYÜK GAF

    yasir dedi ki:
    16/09/2013, 16:16
    sizde doğa kanunları diyorsunuzya işte dağada hayvanlar aleminde dahi bir dişi’yi 3 veya 4 erkek paylaşamaz ama bir erkek hayvan bu ne olusa olsun bir sürü halindeki dişiye dahi zabdedebiliyor yani hayvanlada dahi durum böyle farklı bir canlı türü varsa anlat ben bilmiyorum…
    Doğadahi Bir hayvan dahi dişisini paylaşmaz paylaşamaz kıskanır ama bir dişi yaratılış gereği buna musayitmiş demk ki hayvanlar aleminde dahi bir çok dişi bir erkek’i paylaşabiliyor…
    Yaratılış ve doğa konunları ile çelişiyorsun…
    YASİR BEY ben keçi çobanlığı yaptım 12 yaşındaiken 250 keçi güdüyordum
    bir defa hayvanlarda insan gibi erkek dişi orantısı olmadığından
    erkek hayvan nüfüsu dişiye göre 3/1 dir hal böleiken bir erkeğin birden fazla dişisi olması normal
    ama insanlarda erkek dişi eşit olmasına ramen nasıl olurda 4 de kadar evliliği normal karşılarsın
    işine geldimi hayvan ları emsal gösterirsin işine gelmedimi
    insan canlıların en şereflisi değip biz hayvan lara benzemeyiz dersin
    sonra sen kadınların aşk sevgi kıskanmak ve diğer eşle anlaşamam gibi duygularını hiçe sayarak
    bunları bir dişi ceylan veya keçi inek yerine koyman akıl karı değil ….
    BİRDE SENİN MANTIĞINLA YAKLAŞALIM OLAYA
    bir adam var parası çok
    kadın delisi ve 4 evli tabi bu son evlendikleri kendinden daha genç
    ve kendiside yaşlanıyor
    cinsel güçü azaldıkça ve karılarını doyuramıyacağında bil bakalım ne olur
    genç karılarının rahat duracağını kimse garanti edemez
    ne oldu birde bakmışsın biriğle zina ederken yakalandı
    4 evlilik zinayı engelleyen değil adeta teşvik eden bir sistem ….
    ERKEK KADIN NÜFÜSU EŞİT OLAN İNSANLARI
    bu sistem parası olan yaşlı adama 4 karı almayı desteklerken
    parası olmayan genç yakışıklı delikanlıyada kendi kendini idare edersin anlamı çıkıyor…..
    BİLMEM DAHA DETAYA GİRMEMEME GEREK VARMI YASİR BEY
    SAYGILAR ……

    • yasir dedi ki:

      Sercan, bence sen keçi çabanlığı yapmamışsın-yapamamışsın belli…Bunu dahi anlayamayan kişinin başka şeyleri anlamasını beklemek abes olur…
      Sen keçileri güttün ve doğanın dışında onlara bir sistem kurdun, 250 keçinin içine maksimum 3-5 erkek teke salarsın bu yüzden düzen bozulmaz hatta gözlemlersen bu 3-5 teke dahi onlarca dişi içinden sadece biri için mücadeleye girebilir…
      Birde şöyle yapalım fazla değil 5 keçi düşün içinde 1 tanesi dişi 4 tanesi erkek, şimdi bu 4 teke bir dişi keçiyi paylaşabilirmi?

      Sercan, sen bu konuyu abilerine danış onlar sana anlatsın…

      Haa, bu arda bende koyun çobanıyım…İki sürü karşılaştığında sadece dişi değil o sürülerin koçları gövde gösterisi yapmak için illaki sürtüsürler ütünlük kurmaya çalışırlar…
      Secan, bir koyun sürüsünü bir koç idare eder ama koçların olduğu bir sürü düşün onların arasına bir koyun sal düzen bozulur…

      Sen ister kabul et, ister etme bu doğanın kanunu…

      • sercan dedi ki:

        yasir sen madde falan kullanmıyon değilmi
        ben sana hayvanlardan bahsettiğimde bir dişiye bir erkekmi olur dedim …………..kalkmışsın bana
        hayvanlarda bir erkeğe 20 dişi olabilir diye
        iddada bulunuyorsun .bunu herkes biliyor zaten …biz aksinimi söyledik
        ama senin şu sorunun var ..hayvanları emsal göstererek .. benim 5 …10 kadınla bir olmam gayet normal gibi üstü kapalı olarak ima etmeye çalışıyorsun ..
        sen kendini ne sanıyorsun …. ben sana bunu diyorum onlar hayvan biz insan aradaki farkı anlamadınmı …yoksa sen kendini faklı bir canlı olarakmı görüyorsun …..
        diğer konulara hiç girmemişsin işine gelmediği için …
        sana tekrar soruyorum 1 erkeğe ama bu teke değil insan .4 karı düşerse diğer erkekler sence ne yapar …abaza kaılnca bil bakalım ..asıl senin mantığınla ..
        düşünürsek ortalık kargaşadan geçilmez
        sen dinci olarak bana haktan ahlaktan bahsedecen sonrada kalkıp ne matamatiğe ne hakka ne ahlaka uyuşan … bir erkek 4 kadınla evlene bilir ve sınırsız cariyeğle istediği gibi istediğini yapar diyerek ahkam kesecen …
        sen bana bir nasihatta bulundun ya al bendende sana bir nasihat
        dikkat et pirince giderken bulgurdan olmayasın….kendini damızlık teke yerine koyman hiç insanca bir fikir değil…….

        SENDEN ALINTI
        Birde şöyle yapalım fazla değil 5 keçi düşün içinde 1 tanesi dişi 4 tanesi erkek,
        NOT KEÇİLERİN HEPSİ DİŞİ OLUR ZATEN …ERKEĞİNE TEKE DENİR …BİRDE ÇOBANLIK YAPTIP DEYİP BENİMİ KANDIRACAN ….

      • rammsteinn dedi ki:

        tanrı bütün dünya için ezeli olarak kitap gönderiyor.
        diyor ki “1 erkek 4 kadın alabilir”
        bu kural eğer tüm dünyada uygulanırsa ,dünyada kaos olur.
        bütün zenginler dörder tane kadın alır. geriye kalan maddi durumu zayıf olanların hiçbiri evlenecek kadın bulamaz. o zaman ne olur? tecavüz,fuhuş,cinsel sapkınlıklar,eşcinsellik vs vs vs.
        kuranı savunmak adına ahlak kurallarını alt-üst ediyorsunuz.
        sonrada ahlaktan bahsediyorsunuz…

        bedevinin teki sıfırdan başlayıp kendi imparatorluğunu,haremini kurmuş. zevki-sefa içinde yaşamak için milyarlarca insanın hayatını dini istismar ederek mahvedmiş. insanların gözünü cehennem ile öyle bir korkutmuş ki , 1500 senedir milyarlarca insan onu aklamış.

        sübyan yaştaki kızlarla evliliğe izin veren,
        1 erkeğe 4 kadın tahsis eden,
        kadına mirastan yarım pay bırakan,
        1 erkeğin şahitliğini 2 kadına eşit kılan
        tanrı benim tanrım olamaz.

      • 1okuyucu dedi ki:

        rammsteinn;

        bu durumu kafanda fazla büyütme, biliyorsun demokrasilerde çare tükenmez, bu durum, evlenecek avrat bulamayıpta açıkta kalanların, zengin evlerinde aşçılık, bahçıvanlık veya şoförlük yapmalarına engel değil! yinede açıkta kalanlar olursa….

        yani idam cezasının kalkmış olması infaza engel değilse, bu durum sorunun çözülmesine engel değil,

      • toro dedi ki:

        Sayın Rammstein,

        Bazen birileri gerçekler görülmesin yani yaptıklarının farkında olunulmasın diye geriye çekilir ve bütün tepkilerin yöneleceği ve bu sayede kendilerinin yaptıklarının konuşulmayacağı bir ortam yaratırlar! Siz tepkinizi bir figüre yönlendiriyorsunuz! Çünkü onun tanrıdan alarak insanlara söylediğini iddia ettiği sözlerin bugünü dizayn eden eylemin başlangıcı olduğuna inandırılıyorsunuz!

        Ama atladığınız bir şey var. Elinizde varolan kuranın tamamının gerçekten onun söyledikleri olduğunun kanıtı varmı? Bakın benim gördüğüm kadarıyla kendine peygamberim diyenin etrafındaki diğer figürlerinde desteğiyle ulaşmayı düşündüğü bir amaç vardı! Öncelikle mekke de ve sonra bütün yarımadada görülen kargaşa ve başı bozukluğun giderilmesi! Aslında bu sadece onun meselesi de değil di, bu durumdan şikayetçi olan bir grup insan İslamdan önce gönüllülerden oluşan Hilf’ul-Fudul (erdemliler cemiyeti) cemiyetini kurmuşlardı! Bu bir çeşit gözetleyici ve müdahele edici sivil toplum örgütüydü! Bu soyluların ezilenler için kurduğu ve bence insani anlamda bir iç sorgulamanın sonucu olarak tezahür eden anlamlı bir çabaydı! Sonrasında peygamberliğe soyunan ve daha önce Hilf’ul-Fudul gönüllüsü olduğu zamanlarda şekillenmiş dünya ya bakışıyla eyleme geçen muhammedin başlangıç anında ve hayatının genelinde kötücül bir figür olduğuna inanmıyorum!

        O birbiriyle ilişkilerinde kirlenmiş bir toplumu etrafındaki fikri destekleyicileriyle şekillendirmeye dayalı bir hayalin peşinden gidiyordu! Bakın söylenen sözlerin ve yapılan eylemlerin sonuçlarını bugünün dünyasına göre değil o günün dünyasına göre değerlendirmek zorundayız! Gözünüzün önüne Türkiye’de cumhuriyetin ilanından sonra yaşanılan sancılı dönemi getiriniz! Bazen yapmak istemediğiniz şeyleri yapmak zorunda kalırsınız!

        Sonuç itibariyle en kötü düzen düzensizlikten iyidir şeklindeki minumum beklentiyle çıkılan yolda arap birliği bir şekilde sağlanmış, kabileler arası savaşlar sonlandırılmış ve yarımada toplayıcı bir gücün etrafında birleştirilmişti! Eğer bu ilahi bir ilerleyiş olsaydı emin olun ki kendine peygamberim diyen insanlara söylediği sözlerin yok olup gitmesi riskini almaz ve ölmeden kitaplaştırılmasını sağlardı!

        Sayın Rammstein sizin bugün eleştirdiğiniz ve kaynağının kendine peygamberim diyenin sözleri olduğunu düşündüğünüz düzenin müsebbibi gerçekte o değil arkasından gelen 4 halife ve sonrasıda kurulan Emevi devletini yönetenlerin yönetsel hırslarıdır! Bunu yaparken sözde tanrının sözlerini değiştirmekten ve başkalaştırmaktan çekinmemişlerdir! Aslında bunu tanrıdan korkmadan yapabilmenin yolu aslında bu sözlerin kaynağının tanrı olmadığını bilmekten geçer!

        Benim görüşüme göre kendine peygamberim diyen eyleme geçmek için her defasında son noktaya kadar beklemiştir! Örneğin büyük bir kuvvetle mekkeye geldiği halde onları bertaraf etmesinin önünde hiç bir engel yokken geri dönmüş ve ömerin kendisini ”sen Allahın peygamberi” değilmisin şeklindeki azarlamasına bile göz yummuştur! Şüphesiz ortaya çıkan ve kendisinde toplanan gücün etkisiyle yaptığı yanlışlarda azımsanmayacak boyuttadır! Ama İslamın bir çeşit emperyal hayal olarak arap yarımadasından taşıp bütün dünyayı değiştirmeyi arzulayan bir olgu haline gelmesi onun hedefi değildir!

        Asıl tartışılması gereken, bırakılsaydı sayıları itibariyle sadece birbirlerini yağmalayarak geçinecek kabilelerin birleştikleri anda ortaya çıkan gücün etkisiyle etraflarında ki diğer toplumları yağmalayarak geçinme arzusu ve bunun bahanesi olarak gösterdikleri sözde dinin yayılması çabasının(!) sonucu olarak ortaya çıkan sorunlu yapıdır!

      • 1okuyucu dedi ki:

        toro;

        “”””Asıl tartışılması gereken, bırakılsaydı sayıları itibariyle sadece birbirlerini yağmalayarak geçinecek kabilelerin birleştikleri anda ortaya çıkan gücün etkisiyle etraflarında ki diğer toplumları yağmalayarak geçinme arzusu ve bunun bahanesi olarak gösterdikleri sözde dinin yayılması çabasının(!) sonucu olarak ortaya çıkan sorunlu yapıdır!””””
        —————————
        herhalde, aynı şeyleri yine yaparlardı ama bunu çıkarları gereği yaparlardı, oysa bugün bunu din adına yapıyorlar, hilafet kavgalarının neden olduğu 1400 yıllık kin ve nefretin ortaya çıkardığı ikiye bölünmüşlük, onların bir araya gelmelerindeki en büyük engel,

        buna her iki grubun kendi içlerindeki din anlayışları nedeniyle meydana gelen farklılıkları da (mezhepler, tarikatler) göz önüne aldığımızda, her halde getirdikleri din en çok zararı kendilerine vermiş, yani sıfıra sıfır elde var eksi bir,

        insanın gölge etmesinler başka ihsan istemeyiz diyesi geliyor ama burnumuzun dibindeki coğrafyada kan ve gözyaşından başka bir şey olmaması ister istemez içimizi burkuyor.

        başka coğrafyalara götürdükleri kan ve gözyaşı da cabası…

        yani gönderildiğini iddia ettikleri kitap, sebep olduğu sonuca bakıldığında, kan ve gözyaşından başka bir şey vadetmiyorsa, bir yerde bir terslik var ama nerede? bunu sorgulasalar bir şeylerin farkına varabilecekler ama farkına varanlarında varamayanlarında kendilerine göre sebepleri olmalı ki iddialarında israr ediyorlar., kimi bu dünyadaki beklentileri, kimide öteki dünyadaki beklentileri nedeniyle iddialarından vaz geçmiyor…

    • yasir dedi ki:

      Anlama ve Alğılama sorunu yaşayan biri veya birileri için bu tarzdan hata ve yanılğılar yaşamaları doğaldır…
      Allah ve Kuran çok eşliliği sadece serbes bırakmıştır, emir etmemiştir bazılarının bunu emir olarak alğılaması sonucu bu tarz hezeyanlara düşmeleri pek doğaldır…
      Doğal yaşam gereği iç güdüsel dürtü ve belirli kapasiteleri ile yaşamları sınırlı olan hayvanlar aleminde bazı gözlemler yapmak pek doğaldır ve sonuç olarak doğanın çoğunluğunda üstün olan bir eylem, beynini kullanan-düşünüp-akledebilen insanlardada olması dağa normaldir, yani birden fazla rekeğin bir dişiyi paylaşması sapkınlık dışında nefrete-saldırıya zemin hazırlamsı çok normaldir…
      Doğal olarak inanan veya inanmayan her erkek birden fazla bayanla olma arzusu içinde olabilir ve bunu yaparken kendi esşi dışındaki bayanları arzularına alet edip onları bir mal gibi kullanıp yasal haklarınıda güvence altına almadan istediği zaman terk edebilir işte Allah hodri meydan diyor ve birden fazla eş arzuluyorsanız serbettir lakin gereğini yerine getirmek, zina yapmamak-başkalarının eşlerine sarkmamak-saldırmamak ve eşlerinizin yasal hak ve güvencelerini akid ile ve Allaha söz vererek güvence altına almaktır bundan sonra birbirinizden cinsel veya dünya işlerinde faydalanabilirsiniz denilmektedir…
      Lakin günümüzde kendini müslüman olarak tanıtan ve dini kendi çıkarlarına giydirmişler ve nonteistlerde dahil evli veya bekar farketmez girdikleri gayri resmi ilişkiler yüzünden çoğunluğu bayanlar olmakla birlikte hem kadinlar hemde toplum zarar görmekte işte Allah insanların bunu arzulayacağını bildiğinden bu çok eliliği yasal-meşru ve herkezin bilmesi şartıyla serbest kılmıştır…
      Kişi evli ve varlıklı ama kendisine bir metres veya sevğili buluyor ve imam nikahlı yaşıyor sonuçta bu yapmış olduğu imam nikahını ne eşi nede eşraf bilmiyor bu imam nikahı tamamen kendini kandırmaktan ve haşa Allahı kandırmaya çalışıp dini kendi kılıfına uydurmaktan başka bir şey değildir, sonuçta bu kişi o kadından bıktığında üzerinde bir sorumluluk olmadığından anında başından atabiliyor, adamda Allah kokusu-adalet*ahlak olsa zaten bunu yapmaz ,yapsa bile yasal-meşru yoldan herkeze-eşrafına duyurarak ve o bayanın bütün yasal-hukuki haklarını teminat altına alarak yapması gerekirdi…

      Şimdi kimin güçü varsa, maddi-manevi-fiziki güçe sahipse o kadınların haklarını güvence altına alacaksa ve o kadınların cinsel isteklerini karşılayacaksa ve o kadınların dertlerini-sıkıntılarını-dırdırlarını çakebilecekse hodri meydan evlenin ne duruyorsunuz…

      Yahu adamda din-iman-sınır yok kalmış neyin hesabını yapıyor, eline geçirse 50 tane hatunla harem kuracak zihniyette Allahın meşru ve yasal yoldan serbes bıraktıüı helal kıldığını eleştiriyor…

      Sercan, sen keçi güdmeye devam et…Hakkaten keçi çobanıymışsın…
      Yahu dişi-erkek ben orada senin daha iyi alğılaman için öyle yazdım yoksa tekke-oğlak birde bizim oralarda burmalar vardır, oğlağı burarlar sen bilirsin keçi çobanısın ya…

      Rams zaten, unu elemiş eleği duvara asmış…Yazıyor ama ne yazdığını kendide bilmiyor.

      • toro dedi ki:

        Yasir,

        ”Yahu adamda din-iman-sınır yok kalmış neyin hesabını yapıyor, eline geçirse 50 tane hatunla harem kuracak zihniyette Allahın meşru ve yasal yoldan serbes bıraktıüı helal kıldığını eleştiriyor…”

        Artık şu huyundan vazgeçsen diyorum! Bir insanı senin yapacağını hayal ettiğin bir eylemi yapmış gibi değerlendirerek, suçlayıp bu sayede kendi düşünceni üste çıkarmaya çalışamazsın!

        Birisi de çıkıp sana ” fırsatını bulduğunda inanmayı bırakacağın bir din için bize laf yetiştirmeye çalışma” derse ne yapacaksın?

      • HASAN dedi ki:

        Kurandaki fıkhı konular olarak isimlendirebileceğimiz hususları daha sıhhatlı anlaşılması için biset dönemi arap toplumunun adetlerinin iyi bilinmesi gerekmektedir bence. Çok evlilik, miras, cariyeler, evlilik ( küçük kızla evlilik’de dahil), kadının iddet ve ihded süresi, süt kardeşle evlenilmemesi bunlar hep o dönem arap toplumunda olan şeyler. Çünkü kurandaki bu hükümler hiç yoktan ortaya çıkmadı, o dönem arap gelenek ve göreneklerinin çoğunun kabul edilip devam edilmesiyle birlikte iyileştirmelerde yapılmıştır.
        Konunun akademik olarak anlaşılması için Doç. Dr. Mustafa ÖZTÜRK’un “Kur’ an’ ın Anlaşılmasına Katkısı Açısından KUR’AN ÖNCESi MEKKE TOPLUMU” 8. tefsir akademisyenleri buluşma toplantısı sunumu tavsiye ederim, bilgiler derli toplu olması açısındanda faydalı olacağına inanıyorum. Yazışmalarda geçen Talak süresi 4. ayette küçük kızların iddet süresiyle ilgili konuyuda daha iyi anlayabiliriz, kuran küçük kızlarla evliliği belki teşvik etmiyor ama olmaz da demiyor, araplarda birlikte o dönem genel toplumlarında yaygın olabilecek o uygulamayı normal karşılıyor. Peygamberin aişe ile evlenmesinin gerek o dönem müslümanlarında gerek müşriklerde anormal karşılanmama nedeni de bu olsa gerek.
        Ve şu soruyu da sormak istiyorum neden arap adet ve göreneklerinde olan bu uygulamalar tüm toplumlarıda kapsayacak şekilde kuranda hüküm haline getirilmiştir.
        Saygılarımla..

      • toro dedi ki:

        Sayın Hasan,

        ”Ve şu soruyu da sormak istiyorum neden arap adet ve göreneklerinde olan bu uygulamalar tüm toplumlarıda kapsayacak şekilde kuranda hüküm haline getirilmiştir.”

        Zaten sorunda tam burada! Ne kuranda böyle bir açık hüküm vardır ne de kendine peygamber diyenin böyle bir rüyası! Sizin söylediğiniz Emevi hanedanında vücut bulmuş arap emparyalizminin diğer toplumlara verdiği zararın bahanesidir! Zaten, sözde yoldan çıkmış bir milletin yoldan çıkmasını sağlayan geleneklerini yeniden düzenleyerek bütün dünyaya dayatan bir tanrıdan ”adaletlidir” diye bahsedemezsiniz!

      • 1okuyucu dedi ki:

        Yasir;

        İnsanlık tarihi boyunca erkekler fiziksel üstünlüğünü kullanarak kadınları ezmişler, hor görmüşler, kendilerinin tekelindeki bir mal olarak görmüşler, kadınında bir gururu, bir kişiliği olabileceğini göz ardı ederek, tamamen kendi egolarının sesine kulak vermişlerdir,

        işte Kuranın tanrısı, bu durumu meşrulaştırarak, zengin erkeklere çok eşliliği serbest bırakmıştır, çok eşliliği serbest bırakacağına yasaklasaydı da, kadına kişiliğini iade etseydi daha doğru olmaz mıydı? bir tanrıya da böyle davranmak yakışırdı, cinsiyet ayırımı yapmak değil,

        madem paralı zenginlere çok eşliliği serbest bıraktı, bu hakkı sadece zengin erkeklere değil, zengin kadınlara da tanısaydı, daha adil davranmış olmaz mıydı?
        doğacak çocukları zengin kadın bakacağına göre, çocuğun hangi erkekten olduğunun bir önemi olur muydu?

        zaten Kuranın tanrısı, insanlar bilse de bilmese de çocuğun kimden olduğunu bilmiyor mu? yani kuranın tanrısı için babası bilindiğinden hiçbir çocuk piç değildir,

        bir tanrı için zürriyet diye bir sorunda olamaz, sonuçta aslolan insanlığın devamıdır,

        zürriyet denilen kavram erkeklerin itibar ettiği bir kavramdır, bir tanrı için Ahmedin veya Mehmedin zürriyetinin hiçbir önemi yoktur ki Ayşenin veya Fatmanın zürriyetinin önemi olsun,

        sen yukarıda erkeklerle ilgili olanları saymışsın, oysa zengin dulların peşinden koştuğu jigoloları gazete sayfalarının magazin bölümlerinde okuruz, genellikle bir veya birkaç kocadan miras kalmış mal varlıklarına güvenerek kendi egolarının peşinde koşarlar ve genellikle genç erkekleri tercih ederler, örneğin, 40 yaşındaki zengin dulun 25 yaşındaki delikanlının peşinden koşması gibi?

        halâ çok eşliliği savunacak mısın yasir?

        birde Suudi krallarının kaç eşli olduklarını bir araştırıver, herhalde Kuran ikişer üçer dörder alın derken, bir batında ikişer üçer dörder olmak üzere istediğiniz kadar alın demiş olmalı ki, onlarda dörder dörder birkaç defa almış olmalılar,

      • rammsteinn dedi ki:

        yasir
        sen ne yazdığının farkındamısın?
        ———-
        Şimdi kimin güçü varsa, maddi-manevi-fiziki güçe sahipse o kadınların haklarını güvence altına alacaksa ve o kadınların cinsel isteklerini karşılayacaksa ve o kadınların dertlerini-sıkıntılarını-dırdırlarını çakebilecekse hodri meydan evlenin ne duruyorsunuz…
        ————-
        zengin bir erkeğin 4 kadınla evliliğini düşün.
        cinsel isteklerini karşılamak ne demek? kuranda “şu kadar zamanda şu kadar cinsel birliktelik kuracaksın” diye bir ayet varmı? yok. tanrınız “kadın tarlanızdır,istediğiniz gibi sürün” demiyor mu? bana göre ayda 1 bile yeter. “şüphelendiğiniz zaman dövün” demiyormu? zengin adam sadistse vay o kadınların haline.
        bütün ipler erkeğin elinde. kadının biri bıdı-bıdı mı ediyor? ver eline üç beş kuruş. “boş ol,boş ol,boş ol” bitti. başka kadın gelsin.
        ahlak dışı bir uygulamayı savunurken birazda vicdan sahibi olun.

        bekar bir kadının evlilik dışı birlikteliği size göre ahlaksızlıktır.
        ama 1 erkeğin 4 kadını cinsel ihtiyaç kölesi gibi kullanması gayet ahlaklı bir durumdur.
        sizin için bu kızların 13-14 yaşında olmalarıda gayet normaldir.

        “anasına bak kızını al” derler,
        bende ; “peygamberine bak,dinini al” diyorum

        bedevinin biri 10 kusur evlilik yapmış (kaç cariye aldığı belli değil)
        tanrı ona istediği kadını helal etmiş.
        yasir de
        “konu ne olursa olsun dinimi savunayım da bi kaç huri de ben alırım” düşüncesiyle;
        burada yorum yazmış.

      • sercann dedi ki:

        yasir ben sana 30 yıl önce yaptığım iş olan çobanlığı anlattım ama sende
        anlama sorunu olduğu için benim hala keçi çobanlığı yaptığımı sanıyorsun dimi
        sen nerden bilecenki benim şu andaki konumumu ,,,
        ama senin koyun çobanlığını halen yaptın belli,,,,,
        4 gün önce verdiğim nasihatı umarım unutupta madur olmazsın ……

      • sercan dedi ki:

        yasir sen ramsten hakkında nasıl bu kadar bilgiye sahıpsinde adama eleği asmış diyorsun nerden biliyorsun onun yaşını ve cinsel hayatını ….
        bunu bana söyleseydin altından kalkamayacağın bir cevap alırdın ve bir daha bu sitede yazmaya yüzün olmazdı ,,,,
        ramsten beyin yaşını 60 veya 65 olarak kabul etsek
        unu elemek eleği asmak yaşı olduğunun yaş sınırı olduğunu kabul etsek …
        peki senin peygamberin 63 yaşında 15 yaşındaki ayşeyi sayısını bilmediğim karılarını ve cariyelerini nasıl mutlu ediyordu
        yoksa,, yoksa yok ama ya o peygamber o yanlış yapmaz değilmi aklıma gelen şeyi yapmamıştır olamaz olamaz ….
        BEN42 YAŞINDAYIM AMA SEN KALKIP YAŞÇA KENDİNDEN BÜYÜK OLAN İNSANLA RAMSTEN ARKADAŞLA ALAY EDEMİZSİN EDERSEN MİSLİĞLE KARŞILIĞINI ALIRSIN ……….

    • bilal dedi ki:

      Sn.rammsteinn,

      ” tanrı bütün dünya için ezeli olarak kitap gönderiyor.
      diyor ki “1 erkek 4 kadın alabilir”
      bu kural eğer tüm dünyada uygulanırsa ,dünyada kaos olur‘’ sizden alıntı ‘’

      Sadece bir kadınla evlenmek esastır,birden fazlasıyla evlenmek ise,bir zarurat halinde olup bazı şartlara bağlanmıştır.Bunlar gerçekleşmezse birden fazlasıyla evlilik haramdır.
      Ama mesnetsizce öyle bir yorum yapmışsınız ki sanki bir erkek koşulsuz ve mazeretsiz dört kadını alabilir.!!!
      Konuyla ilgili daha önceki yazımı aşağıya alıyorum:Ama defalarca anlatıldığı halde yine de anlamamaya çalışıyorsunuz…!!!

      1-İSLAMA GÖRE İKİNCİ EVLİLİK !

      İslamda tek evlilik esastır.İslamdan önce evlilikte sınırlama diye hiç bir kural yoktu.Ama islam o günkü şartlarda bile sınırlamayı getirip tek evliliği esas yapıyor.Yalnız bazı şartlar ve mazeret bulunursa ikinci evlilğe ruhsat verilir..Söz konusu mazeret ve şartları aşağıda yazıyoruz.Bu şartlar ve mazeretler gerçekleşmemişse,ikinci evlilik kur’an’a ve islama aykırı olur.Bugün bu ikinci evlilk yapılıyorsa,ne kur’an,ne de islam bundan sorumlu değildir Çünkü bu,kur’an’a ve islama uygun yapılmamaktadır..İslam ve kur’an hukuku egemen olsaydı,bu tür suistimallara asla izin verilmeyecekti..Resmen belgelerle mazeretini göstermeyen ve söz konusu şartlara haiz olmyanaın hiç biri ikinci evliliği yapamayacaktı.

      İSLAMDA TEK EVLİLİK ESASTIR,AMA HANGİ ŞARTLARDA İKİNCİ EVLİLĞE RUHSAT VERİLEBİLİR.?

      1-NİSA-3:….فان خفتم الا تعدلوا فواحدة الخ ‘’ .Eğer aralarında adalet ve eşitliği gerçekleştirmekten endişe ederseniz bir kadınla veya himayenizin altında bulunanlardan biriyle evlenin…’’ deniliyor.. Bu adalet şartına dikkat etmek gerekir…….

      a) Bir erkek mevcut eşinin izin ve rızasını almadan ikinci evlilik yaparsa,bırakın endişeyi zaten başta adaletsizlik yapmış oluyor.Mevcut eşin izin ve rızası alınmadan ikinci evlilik yapılırsa,mevcut eş direnecek ve aile içinde sürekli huzursuzluk olacaktır,bu durumda ise erkeğin adil ve eşit davranması söz konusu bile olamayacaktır……..Yani adil ve eşit davranmamak kesin değilse de,bir endişe veya bir ihtimal bile bu ikinci evlilik yolunu kapatıyor…فان خفتم الا تعدلوا فواحدة الخ ‘’.Bu şart mutlaka gerçekleşmelidir.Yoksa ikinci evliliğe onay yoktur.Şöyle diyebilirsiniz,peki,bugün ikinci evlilik yapanlar bu şartı yerine getiriyorlar mı ? Hayır, bunların çoğu bu şartı yerine getirmiyor… Öyleyse,kur’an böyle bir evliliğe onay vermediği halde yapılan bu tür evlilik kur’an’a aykırı olup büyük bir vebaldır.Şunu da bilmemiz gerekir ki,bugün hiç bir ülkede kur’an hukuku yürürlükte değildir…Kur’an hukuku gerçek anlamda yürürlükte olduğu bir yerde bu şartlar gerçekleşmeden ikinci evliliğe ve bu tür suistimallara asla geçit verilmeycektir….!!!

      2.şart ise resmen mazeretin bulunması gerekir,yoksa ikinci evlilğe onay verilmez.Mazeret şöyledir:Mevcut eş hasta,sakat,özürlü veya benzeri.durumlardan dolayı,kadınlık görevini yapamayacak durumda olması halinde ikinci evlilik gerçekleşebilir. Ama yine de adil ve eşit davranılması gerekmektedir..!!! Bu saydığımız şartlar veya mazeret yerinde değilse ikinci evliliğe Kur’an hukukunda Onay yoktur…Bugün yapılan bir çok ikinci evlilik kur’an’a uygun değildir.İşte görüldüğü gibi ikinci evlilik bazı şartlara ve mazerete bağlanmıştır….. Bu durum keyfi bir olay değildir.Kur’an hukuku yürürlükte olsaydı,bu suistimallara asla fırsat verilmyecekti. ..
      Zaten ayetin sonunda da ‘’ tek eşli yaşamanız sizin ve aileniz için daha uygun olduğuna dair hüküm de veriliyor…Ayetin son cümlesi şöyledir.. ‘’ذلك ادني الا تعولوا ‘’ Bu tek evlilik sizin için en yugun ve doğru olanıdır….’’ deniliyor..

      2-Niçin Erkeğe İki, Kadına Bir Hisse?

      1. İslâm’da miras, şahısların ihtiyaç ve mesuliyetine göre taksime tabi tutulmuştur. Anne, eş, kız çocuk veya kız kardeşin geçimi, kendisine ait olmayıp; oğul, koca, baba veya erkek kardeşin sorumluluğundadır. Kadın çoğunlukla kendisi dışında başkalarının geçimini sağlamakla da mükellef değildir.
      Erkek ise bütün durumlarda eşinin, kızının, annesinin veya kız kardeşinin geçimini sağlamakla mükelleftir.
      Erkek,resmen bütün maiyetinden sorumludur. Bu sebepledir ki, “Nimet, mesuliyete göredir.” kaidesine uygun olarak, eşinin, kızlarının, annesinin ve gerektiğinde kız kardeşinin nafakasını sağlamakla mesul olan erkeğe, böyle bir sorumluluğu olmayan kadının payının iki misli pay verilmiştir.

      2. Kadın kendi mal varlığında istediği gibi tasarruf hakkına sahiptir. Kadın zengin olsa bile, ailenin harcamalarına katılma mecburiyeti yoktur. Bu açıdan değerlendirdiğimizde de, kadın ile erkeğe eşit pay verildiğinde, hisseleri aynı olduğu hâlde, erkek ailenin geçimini sağladığı, kadının ise böyle bir mesuliyeti olmadığı için denge erkek aleyhinde bozulmuş olacaktır ki, bu erkeğe haksızlık edilmesi demektir.
      Kız,evlendiği zaman kendisinin ve çocuklarının nafakasını temin tamamen kocasının vazifesidir. Eşinin hiçbir nafaka sorumluluğu yoktur.
      Üstelik kadın bir de kocasından mehir alacak ve örfe göre, altın, ev eşyası, para vs.birçok hediyeye de sahip alacaktır. Kadın sahip olduğu malı, nafaka kocaya ait olduğu için harcamayabilir.
      İsterse onu işleterek artırabilir. Erkek kardeş ise babadan aldığı mirası, evlilik masraflarına, mehre ve ailesinin nafakasına harcamakla bitirecektir. Kaldı ki bekâr kız kardeş, babasından aldığı mirasla geçinemiyorsa, erkek ona yardım etme mecburiyetindedir. Dolayısıyla bu açıdan da meseleyi ele alıp değerlendirdiğimizde erkek çocuğa bir, kıza yarım hisse gerçek adalettir.
      İşte saymaya çalıştığımız sebeplerden dolayıdır ki, erkeğe malî mesuliyetlerinin ağırlığına uygun olarak mirastan pay verilmiş, zengin ve fakir olma durumlarında bile, hiçbir malî yükümlülüğü bulunmayan, bununla birlikte kız, eş, ana ve dul kalma durumlarında bile sosyal güvenliği daima güvence altına alınmış kadına da ona göre pay verilmiştir. Eğer hükümlerinde sonsuz hikmet sahibi Allah’ın bu hükmü âdil değilse, yeryüzünde adâlet yok demektir. Özetle, ikiye bir hisse sadece ölenin çocukları arasında gerçekleşir…

      3-Gerek islamda,gerekse mevcut hukuk sisteminde bütün mali yükümlülük ve masraflar tamamen erkeğe yüklenmiştir. Ama böyle bir yükümlülük kadına yüklenmemiştir.Kadın kendisine ait maldan tek bir kuruş haracamak zorunda değildir. Görüldüğü gibi erkeğin parası,maddi varlığı sürekli bölünür.İşte bu nedenlerle sadece erkek ve kız çocuklar arasında mirasta doğal olarak bir farklılık olmuştur.Bu durumda erkeğe daha fazla verilmezse ona haksızlık olur,Çünkü ailesinin ve bütün çocukların masrafı ona yüklenmiştir,bunu göz önüne almak adaletin gereğidir…!!!

      Şunu da bilmek lazım,kur’an gelmeden önce kıza ve kadına miras hakkı tanınmıyor ve terikeden tek bir kuruş onlara verilmiyordu.İşte 1400 sene önce kur’an bu konuda büyük bir devrim yaparak kız ve kadınları da mirasta ortak yaptı. Aytrıca şunu da bilmekte fayda var. İslamdaki miras hukuku ancak,islam hukukunun yürürlükte olduğu yerlerde uygulanır. Şayet mevcut hukuk sistemi aile masrafını her iki tarafa da yüklüyorsa burada durum değişir.Yani mevcut sisteme göre miras paylaşımı olabilir..!!!

      4- İKİ KADININ ŞAHİTLİĞİ GEREKLİ Mİ ? –
      Kur’an’ın indiği dönemden bugünümüze kadar genellikle kadın ev işleriyle,çocukların
      bakım ve terbiyesiyle meşgul olmuş,taicaret,alış veriş hayatıyla pek az ilgilenmiştirTicari
      faaliyetle pek az ilgilenen kadınlarıın şahitlik yapabilmeleri de çok nadir olabiliyordu.İşte
      hakların korunması için sadece borçlanma hukukunda,bir kadının şahitliği geçerli olmakla birlikte bir yedek şahidin bulunması tavsiye mahiyetinde daha uygun görülmüştür.Bu bir şart değildir..BAKARA SURESİ 282.ayetin tümünü birlikte değerlendirdiğimiz de bunun
      böyle olduğunu görürüz. ” يا أيها الذين امنوا اذا تداينتم الي اجل مسمي فاكتبوه الخ ” Ey iman edenler !
      Belirlenmiş bir süre için birbirinize borçlandığınız vakit onu yazın.Bir katip onu aranızda
      adaletle yazsın.Hiç bir katip Allah’ın kendisine öğrettiği gibi yazmaktan geri durmasın.
      ( her şey olduğu gibi) yazsın..üzerinde hak olan kimse (borçlu) da yazdırsın,Allah’tan
      korksun ve borcunu asla eksik yazdırmasın.Şayet borçlu sefih,aklı zayıf veya kendisi
      söyleyip yazdıramayacak durumda ise,velisi adaletle yazdırsın.Erkeklerinizden iki de
      şahit bulundurun.Eğer iki erkek bulunmazsa doğruluklarından emin olduğunuz bir erkek ile ”ان تضل احديهما فتذكر احديهما الاخري ” biri yanılırsa (veya unutursa) diğerinin ona hatırlatması için iki kadının şahitliğini alın…” Buraya dikkat edildiği zaman
      ”ان تضل ”şayet yanılırsa ki,bu durumda şahitlik yapamaz ”فتذكر احديهم الاخري
      diğer yedek şahit ona hatırlatır.Neticede doğal olarak şahitlik yapan yine de bir kadındır,
      iki kadın değil.Yani bir kadının da şhitliği geçerlidir.Bu uzun ayetin tümünü birlikte ele aldığımız da durumun böyle olduğunu görürüz ”.ذلكم اقسط عندالله واقوم للشهادة وادني الا اترتابوا
      ” Böyle yapmanız Allah nezdinde daha adaletli,şehadet için daha sağlam,şüpheye
      düşmemeniz için daha uygundur.Buraya da dikkat ettiğimizde” daha uygun,daha sağ-
      lam ” deniliyorsa,iki kadının şahitliği zorunlu değil,tevsiye mahiyetinde olduğu anlaşılır.
      Çünkü daha sağlamın karşıtı sağlamdır.bir kadın dahi şahitlik yaparsa yine geçerli olur.
      Yani bir kadının şahitliği de yeterlidir.Sadece saydığımız nedenlerden dolayı,yedek
      bir şahidinin de bulundurulması daha uygun görülmüştür…….Eğer iki kadınının şahitliği zorunlu olsaydı,NİSA SURESİ 15 ve NUR SURESİ 4 ve 8.ayetlerde de böyle bir durum
      söz konusu olacaktı.Halbuki bu ayetlerde cinsiyet ayırımı yapılmadan 4 şahit istenmektedir
      Her dördü kadın da olabilir,erkek te olabilir,bir kısmı kadın öbür kısmı erkek te olabilir…
      Hiç bir ayırım söz konusu olmamıştır.Bu nedenle Kur’an,bire iki oranını şahitlikte nisap olarak belirlemez…!!!!!!!!!!!!!!
      Ayrıca bu konuda iki kadının şahit olmasına sebep birinin unutması halinde ikincisinin ona hatırlatmasına imkan vermek içindir. Aslında şahitlik yapacak olan yine bir kadındır.Öbür kadın ise yedek şahit gibidir,şayet şahitlik edecek kadın unutur veya yanılırsa,diğeri ona hatırlatır,Özetle ‘’الله اعلم ‘’ ikincinin görevi diğeri unuttuğu veya yanıldığı zaman sadece ona hatırlatmaktır.Böyle bir durum olursa ikinci yedek şahit devreye girer.Yani şahitlik edecek yine tek kadındır..’’الله اعلم ‘

      Saygılarımla…

      • 1okuyucu dedi ki:

        Bilâl;

        Eğer aralarında adalet ve eşitliği gerçekleştirmekten endişe ederseniz bir kadınla veya himayenizin altında bulunanlardan biriyle evlenin…’’ deniliyor.. Bu adalet şartına dikkat etmek gerekir……. (nisa-3)

        yukarıdaki ayet, erkeklere hitap ediyor, kadının fikrini falan sorduğu yok,

        unuttuğun bir şey var, hiçbir ekonomik özgürlüğü olmayan, üstelik erkek için karı boşamanın son derece kolay olduğu bir düzende, eline 3-5 kuruş sıkıştırıp sokak ortasına bırakılacağı gerçeği ortadayken, ki başka bir kadınla evlenmeye karar vermiş bir erkek, mehir vermemek için boşanma davasını karısının açmasını bekleme kurnazlığını göstereceği belliyken, hangi kadın üzerine kuma getirilmesine itiraz edecek, hangi kadın başına ne geleceğini bilmiyorken sokak ortasına bırakılmak ister? buna verecek cevabın vardır herhalde

        zaten Müslümanlığı kabul etmiş olan bir kadın aynı zamanda üzerine kuma gelmesini veya başka bir eve kuma gitmeyi kabul etmiş demektir, o nedenle kadının itiraz etme gibi bir durumu söz konusu olamaz,

        diyorsunki, suistimal edenler, (yani adaletli davranmayanlar) Kurana uygun davranmıyorlar, peki, Kuranda çok eşliliğe açık kapı bırakılmasaydı, bu tür suistimaller olacak mıydı? elbette olmayacaktı,

        kaldı ki Muhammed bile adaletli davranamamışken, hangi babayiğit adaletli davranacak,
        olsa olsa yiğitliğe .ok sürmemek için birden fazla kadını bakabileceğini! İddia ederek çok eşliliğe meyil gösterir,

        o nedenle senin suistimal olarak nitelendirdiğin durumların sorumlusu çok eşliliğe açık kapı bırakan Kurandır, çünki tek eşliliği şart koşsaydı, böyle suistimaller olmayacaktı,

        olaya birde bu açıdan baktığında, çok eşliliğe cevaz verilmesinin nelere sebep olduğunu anlayacağını umarım,

        kadının, kadınlık görevini yapamayacak şekilde hasta olması durumunda 2. eş alınmasını savunuyorsun, peki evlilik karşılıklı sadakat değil midir? eşlerden biri rahatsız olduğunda diğeri cinsel dürtülerini bastırmak zorunda değil midir? evlilik karşılıklı özveride bulunmak değil midir?
        illada bilmen neyin keyfi mi önemlidir?

        eğer kadın ev işlerini de yapamayacak durumdaysa, bu erkek için 2. eş peşinde koşmanın bir mazereti olamaz, çünki erkek ev işleri için hizmetçi tutmak zorundadır, günümüzde kocası hasta (felç) olduğu için çalışarak ev geçindiren kadınlar var,

        ayeti savunmak uğruna, cinselliği kılıf olarak kullanma ilkelliğinden vazgeçseniz artık diyorum,
        çünki neresinden tutarsan tut elinde kaldığı açıkça belli değil mi?

        temenni etmem ama eşin kadınlık görevini yapamadığında 2. eş almayı düşünür müsün?
        vereceğin cevap senin kafa yapını ortaya koyacağı için cevap vermeyebilirsin.

        miras konusunda, diyorsun ki kadının ev geçindirme yükümlüğü yoktur, kadının çalıştırılmadığı dört duvar arasına hapsedildiği bir düzende zaten kadından böyle bir şey istenemez, ihtiyaçları erkek tarafından temin edilen bir kadının paraya da ihtiyacı yoktur, kadına mirastan verilen pay, olsa olsa, sokağa atılma riskine karşı kadının güvencesi olmasıdır,

        öyle ya erkeğin kolayca karı boşadığı bir düzende, boşanmayı zorlaştırmayı düşünmek akıllarına gelmediği için kadına yarım pay da olsa miras verilmesi çok büyük bir devrim olmalı?

        “”””Aytrıca şunu da bilmekte fayda var. İslamdaki miras hukuku ancak,islam hukukunun yürürlükte olduğu yerlerde uygulanır. Şayet mevcut hukuk sistemi aile masrafını her iki tarafa da yüklüyorsa burada durum değişir.Yani mevcut sisteme göre miras paylaşımı olabilir..!!!”””””

        bu konuda haklısın, çünki Kurandaki miras hukuku kadının çalışmayacağı varsayılarak düzenlenmiştir, nereden bilecekler ki günün birinde kadının iş hayatına atılacağını, herhalde İslâm ülkelerinde kadınlar halâ dört duvar arasında yaşamını sürdürüyor olmalılar?

        zina ile ilgili şahitlik konusunda görerek şahit olma durumu söz konusu olduğundan görme konusunda kadın erkek ayırımı yapılmamış,

        kocayla kadın arasındaki restleşmede de haliyle ayırım yapma gibi bir yanılgıya düşülemeyeceği açık!

        ama ticari konularda şahitlik etmek ticari örfü bilmekle ilgilidir, bilmenin ise kadın veya erkekle hiç bir ilgisi yoktur, zaten ticari örfi bilmeyen birisi ister erkek olsun, ister kadın olsun şahitlikte YAPAMAZ,

        bakara 282’de kadını küçümseme söz konusudur, dikkatle bakıldığında bunun böyle olduğu açıkça görülmektedir,

        eğer yedek lâzımsa erkeklere birer yedek tahsis etmek lâzım, çünki unuttuğunu hatırlama konusunda erkekler kadınların eline su dökemez, o nedenle unutursa bahanesinin kadını yarım akıllı görmekten başka bir açıklaması olamaz, bahaneye kılıfta olamaz,

      • MaMaLi dedi ki:

        Sayın bilal!Hz ali,amcaoğlu ve aynı zamanda kayın pederi,muhammede giderek”Fatma,ev çocuk işlerinde yoruluyor 2 nci bir eş almak istiyorum”dediğinde neden muhammed,”fatma incinir”diyerek ali’yi red etti?

      • 1okuyucu dedi ki:

        MaMali;

        ,—Fatma,ev çocuk işlerinde yoruluyor 2 nci bir eş almak istiyorum”dediğinde neden muhammed,”fatma incinir”diyerek ali’yi red etti? (senden alıntı)

        anlatılan hikâye ne derece doğrudur bilemem ama İslâmiyeti seçen kadınların çok eşliliği onur meselesi, bir aşağılanma meselesi yapıp incinmeleri söz konusu değildir,

        hikâyeye dönersek ve İslâmiyeti seçmiş kadınların çok eşlilikten incinebileceklerini varsayarsak?

        herhalde Muhammed Ali’yi ” kendi yutar salkımı, elaleme verir talkımı” düsturu gereği reddetmiştir, yani kendi yaptığının ahlâksızlık olduğunu bildiği halde yapmaktan sakınmayıp kendi eşlerininin incinebileceğini aklına bile getirmezken, aynı şey kendi kızı için söz konusu olunca kızının incineceğini düşünerek kocasının ahlâksızlık yapmasına müsaade etmemiştir,

        gerçi öbür dünyada bazı ayrıcalıklardan yararlanabilmek için peygamber eşi olmaya can atacak kadınların, peygamber eşi olduklarında da sevinçlerinden göbek atacak kadınların azımsanmayacak sayıda olacaklarını söylemeye gerek yok,

        bilirsin mafya babaları acımadan insan öldürürler ama kendi akrabalarından biri öldürüldüğünde üzüntülerinden bitap düşerler, oysa kendi öldürdüklerininde sevenleri olabileceğini akıllarına bile getirmezler,

        yani buda aynı hesap,

        bu arada İslâmiyeti kabul eden kadınların çok eşlilikte incinmeleri söz konusu değildir, çünki İslâmiyeti kabul eden her kadın üzerine kuma gelmesini veya başka bir eve kuma gitmeyi kabul etmiş demektir, yani islâmiyeti kabul eden bir kadın, bir erkeğin bilmem kaçıncı eşi olmayı peşinen kabul etmiş demektir. o nedenle İslâmiyeti kabul eden kadınların çok eşliliği onur meselesi yapacağı, kadını aşağılayan böyle bir uygulamanın onları inciteceği düşünülemez,

        zaten Ali’de Fatmanın rıza göstereceğini varsayarak (belki fikrini sormuştur) böyle bir şeye niyetlenmiş ama mehir ödeyecek parası olmadığı için, yani elde ettiği gelir (dağlardan odun toplayarak çarşıda sattığı söyleniyor) 2. eş almaya olanak vermediği için Muhammedden yardım istemiş olabilir,

        Muhammedde içinden, züğürt damadı için, “sen daha elindekini doyuramazken neyine güvenip 2.yi istemeye kalkışıyorsun” demiştir, dışından söylediği ise bahanesine aradığı kılıf olmuştur ama İslâmiyeti kabul eden kadınların üzerine kuma gelmesinden incinemeyeceğini hesaba katmamış, yani bahanesi bile saçma, tabi Ali’de içinden “sana her şey serbest, iş bize gelince sende bahane çok” demiştir.

  26. HASAN dedi ki:

    Sn yılmaz
    “نور” nur kelimesini http://www.almaany.com/ sitesinde bak bakalım ne anlamlara geliyor. Bu site
    yazılan arapça kelime anlamları ibn manzur’un meşhur lisanu’l arab kulliyatınıda kaynak almıştır, 800-900 yıl önceki arapça…Ben hiç biryerinde yansıtıcı anlamı görmedim. “نور او ضؤ الكواكب” bu kelimede nur geçiyor, anlamı yıldızların ışığı ( aynı siteden alıntıdır )…
    Öyle tevile giderek kelimelere anlam yüklemeyin. Sonra kuran’da farklı mezheplerin çıkmasına neden olur dediğimde karşı çıkıyorsunuz.
    Saygılarımla…

    • yılmaz dedi ki:

      Sn Hasan,
      Bilal arkadaşımız sana hitaben ”..bu konuyu daha da sulandırmaya gerek yok.!!!” yazmış, Çok haklı, bence de bu konuyu daha fazla sulandırma. Ne ”müniren”, ne de ”nur” kelimeleri ışık kaynağı anlamına gelmez. Senin hatırın için farzedelim ki ”ışığı yansıtan” anlamına da gelmiyor(bence gelir, neden geldiğini önceki mesajda açıkladım), değişen bir şey yok. ”Aydın, aydınlık, vazıh” anlamlarına gelir(ki bu anlamlara geldiğini bizzat sen yazmıştın) bu kelimeler ışık alan ve aldığı ışıkla aydınlanan demektir. Yani Kuran’daki söyleme göre ay müniren(aydın,aydınlık,vazıh) bir varlıktır, yani ”ışık alan” bir varlıktır.Sonuç olarak Kuran’ı indiren kudret yıldızların ve güneşin ışık kaynağı olduğunu(dolaylı olarak güneşin de bir yıldız olduğunu), ayın ise ışık kaynağı olmayıp aldığı ışıkla aydınlandığını bilmiş oluyor.

      Adamın birisi benim hakkımda atıp tutmuş sana, ben o adama cevap vermiyorum. Çünkü kendisi acılı bir arkadaş, zamanında çok acılar çekmiş(çektiği acıları bu sitede bana bizzat kendisi yazmıştı ), dolayısıyla ”acıların çocuğu” sayılır. Şimdi cevap verip bir de ben canını acıtmıyayım, geçmişte baya acıtmışım ki kendisiyle yazışmadığım halde hala bana saldırıp duruyor:))

      Allah inancı olmayanların darwinizmden başka ne bir dayanakları vardır, ne de tutunabilecekleri bir dal, hemen darwinizme sarılıverirler. Bu yüzden sana da darwin olmasa kime dayanacaktın diye sordum, varsa başka bir dayanağın söyle lütfen.

      • toro dedi ki:

        Yılmaz,

        Bana cevap vermiyor değil, veremiyorsun! Ben ise bu sitede artık yazmayacağını söyleyen bir adama bir sözü hatırlatmaya çalışıyorum;

        ”Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz”

        Ayrıca ben diğerlerinin aksine sana,

        ”Allah inancı olmayanların darwinizmden başka ne bir dayanakları vardır, ne de tutunabilecekleri bir dal, hemen darwinizme sarılıverirler.”

        şeklinde yapacağın bir yorumun üzerine,

        Tecrübemi konuşuyor, sen 8 ay önce hani kuranın Allahına henüz inanmaya başlamamışken Darwinizme mi sarılıyordun, diye sorabiliyorum!

        Bu arada acıların çocuğu olmak beni, sözünü tutmamaktan daha daha kötü bir duruma mı sokar?

        Senin hakkındaki düşüncelerimde yanılmadığımı, başka bir insanı sırf düşüncelerini beğenmediğin için aynı şekilde yaftalayarak kanıtladın!

        Bu arada ben bunları bana cevap ver diye yazmıyorum, yazdıklarımı okuduğunu bilmek yetiyor!

    • MaMaLi dedi ki:

      Sayın Hasan!nur kelimesi,aynen sizin dediğiniz gibi”yıldızların ışığı”demekdir lakin orjinal kuran elinde bulunan bilal’e bunu anlatamassın)))onlar nuru!sadece peygamberde ve yaratıcıda bulunan,özel bir ışık zannederler)))

  27. bilal dedi ki:

    Sn.HASAN,

    Özellikle kur’an,güneş için ‘’سراج – ضياء ‘’ SİRAC VEYA DIYA ,‘’
    Ay için için ise, ‘’نور – منير ‘‘ NUR veya ismi fail olan MUNİR ‘’ ifadesini kullanmıştır..’’

    Peki neden her ikisi için aynı ifadeler kullanılmamıştır.? Bunun bir nedeni vardır ki, güneş için ayrı,ay için ayrı ifadeler kullanılıyor.Mesela: Güneşe nur,aya da sirac diyemezsin.Çünkü,NUR ile ifade edilen IŞIK başka bir kaynaktan ynsıyan ışığın ismidir. DIYA veya ,SİRAC ise,kendi içinde yanıp tutuşan ve ışık üreten kaynak demektir… Bu nedenle,AY’A NUR,GÜNEŞE İSE SİRAC VEYA DIYA denilmiştir…!!!

    Aşağıdaki tefsir metninde de’’ NUR İLE DIYA ‘’ arasındaki fark şöyle anlatılıyor..

    الضوء لما كان من ذاته كالشمس والنار، والنور لما كان مكتسبا من غيره، ويدل على ذلك قوله: « وَجَعَلَ الْقَمَرَ فِيهِنَّ نُورًا وَجَعَلَ الشَّمْسَ سِراجًا » والسراج: نوره من ذاته، والضياء والضوء ما أضاء لك، وشعاع الشمس مركب من ألوان النور السبعة التي ترى في قوس السحاب فهو سبعة أضواء، a) ‘‘ DIYA‘‘nın masdar kökü olan ‘‘ الضوء‘‘ güneş ve ateş gibi kendi içinde tutuşup yanmakta olan kaynağın ürettiği ve yaydığı ışık demektir….

    b) ‘‘النور ‘’ NUR ‘’ ise,başka bir kaynaktan yansıtılan ışık demektir……..!!!

    Yani Nur,başka kaynaktan yansıtılan ışık,DIYA ise,kendi içinde tutuşup yanmakta olan kaynağın ürettiği ışık demektir…!!!

    Arapça bilmediğiniz halde,hala karıştırmaya devam ediyorsunuz.! NUR ile ‘’DIYA ‘’ arasındaki farkı anlatan aşağıdaki metni birilerine tercüme ettirin,bakalım size ne diyecekler..???

    قال تعالى: “وجعلنا الشمس ضياءا و القمر نورا”
    فالضوء هو الاشعة التي تصدر من ذات الجسم المضئ اي انه مصدر الضوء كالشمس و المصباح.
    بينما النور هو الاشعة المنعكسة عن الشئ او الجسم وليس هو مصدر الضوء كالقمر و المرآة.

    Özetle,Nur kelimesi,ışığı dışarıdan olan cisimler için kullanılır. Ziya kelimesi ise,ışığı kendisinden olan cisimler için kullanılır. Kur’an’da güneş için ziya,Ay için ise nur kelimesi kullanılmıştır.Bununla, güneşin ışığın kaynağı olduğuna,Ay’ın ise ışığını güneşten aldığına işaret edilmiştir…

    Bi de gösterdiğiniz sitedeki “نور او ضؤ الكواكب ‘’ NURUN EV DAV’UL KEVAKEBİ’’ ifadesi de yıldızların değil,gezegenlerin yansıttıkları nur (ışık) demektir……..Ama bunun böyle olduğunu anlamadan buraya kopyalamışsınız..!!! Ayrıca bu konuyu daha da sulandırmaya gerek yok.!!!

    Saygılarımla…

    • HASAN dedi ki:

      Sn bilal bey,
      Kusura bakmayın biraz ara vermek zorunda kaldım..
      1) Kuranda güneşin ısı ve ışık yaydığından dolayı “SİRAC VEYA DIYA” ifadesinin kullanıldığını, ay içinse güneşin ışığını yansıttığından dolayı “NUR VE MUNIREN” ifadesinin kullanıldığını belirtmişsiniz. Neden olarak ‘‘النور ‘’ NUR ‘’ ise,başka bir kaynaktan yansıtılan ışık demektir olduğundan dolayı kuran ay için bu ifadeyi kullanarak bunun bir mucize ayet olduğu vs.. Güneş için de ( ısı ve ışığını kendi ürettiği için sirac gibi olduğu nuh süresi 16. ayet belirtilmiştir.) nuren kelimesi kullanılmaz demiştiniz.
      Ahzab süresi 46. ayet ” Yaşar Nuri Öztürk: Ve Allah’ın izniyle bir davetçi, ışık saçan bir kandil olarak gönderdik” ayetinde ışık saçan kandil için “وَسِرَاجًا مُّنِيرًا” siracen muniren ifadesi kullanılmaktadır, kandil şimdi ısık yansıtanmı demek oluyor burda, sicaren yerine güneş koyamazmıyız? Aslında bu ayeti baz alırsan peygamberde karanlığı aydınlatan bir kandilin nuru olduğu gibi , aya da karanlığı aydınlatığından dolayı nur denilmiştir. İki ayetin mantığı buna daha uygun değilmidir…
      Nur kelimesi’de aramice, süryanicede ateş anlamına gelmektedir ( nar kelimesi ateş demektedir.) kelimenin dayanma yeri zaten ısı ve ışık veren ateş. Nur için İSAM’in “http://www.islamansiklopedisi.info/dia/pdf/c33/c330173.pdf” adresine bakılabilir.

      2) “نور او ضؤ الكواكب ‘’ NURUN EV DAV’UL KEVAKEBİ’’ kelimeside yıldız anlamına gelir, Yıldız karşılığında Arapça’da necm (çoğulu
      nücûm) ve kevkeb (çoğulu kevâkib),
      Farsça’da ahter ve sitâre (Ing. star) kelimeleri
      kullanılır. Kök bakımından necm
      “doğmak, ortaya çıkmak”, kevkeb “parlamak,
      aydınlık olmak” anlamına gelir (Lisânü’l-£
      Arab, “ncm”, “kkb” md.leri).

      Mülk süresi 5. /fussilet süresi 12 .ayetlerde bi mesâbîha kelimesini mealciler lamba kandil olarak çevirmiştir. “مَصَابِيحُ السَّمَاءِ : نُجُومٌ” arapça yazan ifade de yıldız anlamı verilmiştir. Saffat süresi 6. ayettinde geçen “Biz, en yakın göğü zinetlerle, yıldızlarla donattık.” el kevâkibi ifadesi mülk 5. ayet ve fussilet 12. ayette bi mesabiha ifadesini baz alırsak yıldız olduğu anlaşılmaktadır. Eski tefsircilerde hep yıldız olarak kullanmışlardır. “نور او ضؤ الكواكب ‘’ NURUN EV DAV’UL KEVAKEBİ’’ ifadesi de yazdığım yıldızın ışığı anlamı yanlış olmamaktadır.
      Saygılarımla..

      • 1okuyucu dedi ki:

        HASAN;

        Bilâl bey, Arap dili konusunda Araplara bile ders verecek şekilde uzmanlaşmıştır, geçmişte ve içerisinde bulunduğumuz zamanda hiç kimse Arapçayı Bilâl beyden daha iyi bilememektedir,

        hatta Kuranın tanrısı bile yeterince Arapça bilemediği için meramını tam anlatamadığı durumlarda Bilâl bey Kuranın tanrısının ne demek istediğini anlayabilmekte ve ayetler içerisine gerekli kelimeleri monte edebilmektedir?

        gerçi bu durum ebced hesabı yapanlar tarafından hoş karşılanmasa da Bilâl bey bu konuda hiç kimseye ödün vermez, bu konuda hiç kimseyi dinlemem, yırtık gördüm mü hemen yamarım der;

        yani, Kuranın tanrısına ayetlerdeki anlatımlar konusunda bile hiçbir yardımdan kaçınmamaktadır,

        Arap dili konusunda bilmediğin bir şey varsa Bilâl beye sorabilirsin ama şunun anlamı şudur, bunun anlamı budur gibisinden yorumda bulunursan Bilâl beye saygısızlık etmiş olursun,

        o nedenle fikir beyan etmekten vazgeç, sadece sus ve Bilâl beye kulak ver,

      • rammsteinn dedi ki:

        sevgili hasan
        1okuyucu gayet iyi açıklama yapmıştır.
        bilal bey bu dünyadaki en iyi arapça uzmanıdır
        kuranda bazı yerlerde nur yansıtıcıdır,bazı yerlerde yansıtıcı değildir.
        bunun kararını da bilal bey verir. hangi ayetin hangi anlama geldiğinin kararını en iyi o verir.
        tanrı “benim kitabım apaçıktır” demiştir. ama bir çok ayetin ne anlama geldiğinin açıklamasını bilal beye bırakmıştır.
        kuranda sanki “bu kitabı okuyupta anlamayanlar,anlayanlara sorsun” diye bir ayet var.
        herkes kendince ayetleri kendi ne tarafa isterse o tarafa çekiyor.
        bu ne demek oluyor?
        “bakın tanrı meramını anlatamamış,ben size onun anlatamadığını anlatıyorum”

  28. rammsteinn dedi ki:

    bilal bey diyorsunuzki
    “nur kelimesi,ışığı dışarıdan olan cisimler için kullanılır”

    SAFF – 8
    Onlar ağızlarıyla Allah’ın nurunu söndürmek istiyorlar. Hâlbuki kâfirler istemeseler de Allah nurunu tamamlayacaktır.

    ZUMER – 69
    Yeryüzü, Rabbinin nuruyla aydınlanır. Kitap (amel defterleri) ortaya konur. Peygamberler ve şahitler getirilir ve haksızlığa uğratılmaksızın aralarında adaletle hüküm verilir.

    bu ayetlerde allahın nurundan bahsediliyor.
    peki nur ışığı dışardan alan cisimler için kullanılıyorsa,allah ışığını nerden alıyor?

    • bilal dedi ki:

      Sn.rammsteinn,

      Nûr,bazan sadece fizikî anlamda,bazan da esrarlı bir remz, bir sembol olarak kalp ile algılanan mecazî anlamda kullanılır. Mecazî olarak kullanıldığında; nitelediği kişiyi, nesneyi yüceltir. Ona bir kutsiyet kazandırır.!

      Nûr kavramı Kur’an-ı Kerîm’de bazan salt fizikî anlamda; çoğu zaman da Kalbî-ruhî gerçekleri ifade etmede mecâzî anlamlarda kullanılmaktadır. Kur’an-ı Kerîm, vahyin dışında ve onunla zıtlaşacak bir biçimde şekillenen bütün düşünce ve sistemleri “zulumât” (karanlıklar) olarak nitelendirmektedir. Bunun karşısında ise ilahî vahyin manevi nuruyla aydınlanmış tevhid çizgisi üzerinde uzanan yol bulunmaktadır.Ayetlerde bu yol “nûr” olarak nitelenmektedir..Ayetlerdeki kullanımı dikkate alındığında,hidayeti içeren ve kurtuluşa götüren her şeyin mecazen nûr olarak adlandırıldığı görülmektedir.Allah Teâlâ her şeyi aydınlatan ve varlığı,rahmet nûruyla kuşatan bir nûrdur… Kur’an-ı Kerim ve onu getiren peygamber; insanları şirkin, putperestliğin cahilî hayatın karanlığından kurtarıp hidayet aydınlığına ulaştıran bir nûrdur.

      İşte gösterdiğiniz ayetlerde de nür kelimesi fiziki olarak değil,mecazi olarak kullanılmıştır. Çünkü nür hem mecazı hem de fizki anlamda kullanılabilmektedir…….Ay ve gezegenlerin nüru ise fiziki anlamda olup başka kaynaktan yansıtılan ışık demektir..
      Fiziki anlamda Nur kelimesi,ışığı dışarıdan olan cisimler için kullanılır. Ziya kelimesi ise, ışığı kendisinden olan cisimler için kullanılır.Bu nedenle Kur’an’da güneş için ziya, Ay için ise nur kelimesi kullanılmıştır.Bununla,güneşin ışığın kaynağı olduğuna,Ay’ın ise ışığını güneşten aldığına işaret edilmiştir…!!!

      Saygılarımla…

      • yasir dedi ki:

        Bilal, çok güzel açıklamışsın eline-diline sağlık…
        Nur-u ziya diye bir kavramda vardır…İstanbul moson locasının bulunduğu sokağın adıdır ve çok manıdardır…İnsan güneşe yani ışığın kaynağına bakamaz gözleri kamasır ama ışığını andan alan ay’a çok net bakıp görebilir…
        Nar yakıcı ateş-bilği-eylem, nur aydınlatıdıcı ışık-bilği-eylem.

        kullarımızdan dilediğimizi doğru yola sevk eden bir nur olarak yarattık–Şûrâ / 52

        Ey insanlar! Rabbinizden size bir burhan gelmiştir. Ve size, apaçık bir nur indirdik.–4 / NİSA – 174

      • toro dedi ki:

        Sayın Bilal,

        Siz Hasan Bey’e hitaben yazdığınız yazıda açıkça,

        ‘’ NUR ‘’ ise,başka bir kaynaktan yansıtılan ışık demektir……..!!!”

        demişsiniz! Sayın Rammstein de çelişkiyi yakalayıp,

        ”peki nur ışığı dışardan alan cisimler için kullanılıyorsa,allah ışığını nerden alıyor?”

        diye sormuş!

        Bunun üzerine ilk yazınızda sadece güneş ay ve gezegenleri düşünerek açıklamaya çalıştığınız belli olan Nur kelimesinin anlamını düzeltmek için kelimenin mecazi anlamlarına vurgu yapıyorsunuz!

        Şimdi bir kutsal kelime mecazende olsa bir kişi için kullanıldığında, mesela birisi için ”Nur yüzlü” dendiğinde nurun kaynağı o kişimidir yoksa o kişi yaratıcısı tarafından nurlandırılan yani yaratıcısının nurunu yansıtanmıdır? İnsanlar yaratıcılarından bağımsız olarak nurlu ya da nur yansıtıcı olabilirlermi?

        Tanrı ise tekliğine inanılan bir fügürdür! Dolayısıyla başlı başına herşeyin kaynağının o olduğu düşünülür! Bu durumda tanrı zaten kendinde olan bir enerjiyi (nur) yansıtan değil, yayandır! Dolayısıyla mecazen veya fiziki olarak değişmeyecek kural tanrının nur dahil herşeyin kaynağı olduğudur!

        Örneğin Rammstein in verdiği ayetlerde yorum şöyle yapılabilir mi?

        SAFF – 8
        Onlar ağızlarıyla Allah’ın (-başka birşeyden yansıttığı-) nurunu söndürmek istiyorlar. Hâlbuki kâfirler istemeseler de Allah nurunu tamamlayacaktır.

        ZUMER – 69
        Yeryüzü, Rabbinin (-başka birşeyden yansıttığı-) nuruyla aydınlanır. Kitap (amel defterleri) ortaya konur. Peygamberler ve şahitler getirilir ve haksızlığa uğratılmaksızın aralarında adaletle hüküm verilir.

        Bu noktada Bilal bey, ya ikinci yazınız hatalıdır ya da bence tanrıyı hesaba katmadan yaptığınız;

        ‘’ NUR ‘’ ise,başka bir kaynaktan yansıtılan ışık demektir……..!!!”

        şeklindeki açıklama!

        Çünkü tanrıyı 1.yazınıza dayanarak tasvir edeceksek ona diya ya da sirac demeliyiz! Yani kendi içinden kaynak yaratan başkasından yararlanmayan! Son tahlilde Nur, nurun sahibi için daima fiziki bir durumu nurun sahibi olmayan içinse daima mecazi bir durumu ifade eder! Yani tanrı ile nuru yanyana kullanıp tanrı için anlamının mecazi olabileceğini söyleyemezsiniz!

        Dikkat edin ayetlerde anlama mecazilik katan Kuranın tanrısının nuru değil, onun nuruna muhatap olanların eylemleri ya da durumlarıdır!

        ”nurunu söndürmek istiyorlar.” –Kim istiyor?
        —onlar söndürmek istiyor.

        ”Yeryüzü, Rabbinin nuruyla aydınlanır.” –Kim aydınlanır?
        —yeryüzünde var olanlar!

        Dolayısıyla Sayın Rammstein in yakaladığı çelişkinin Tanrı hesap edilmeden yapılmış bir yorumun sonucuda ortaya çıkmış olduğu açıktır.

      • yasir dedi ki:

        Toro, bunu anlamak ve anlatmak için onca yazı yazmaya gerek olmadığını düşünüyorum…
        Rams her zamnki aceleciliği ve bir açık yakaladım heyecenıyla yapmış olduğu heyecenlardır…

        Allahın nuru, kuandır ve bunu söndürmeye calışıyorlar…Kuranın kaynağı Allah olduğundan, kuran ve peygamber Allahtan aldığı ışığı-nuru-bilğiyi-saf,doğru bilğiyi insanlara yayanlardır…Nur kelimesi tevrat içinde kullanılır…

        Aynı şekilde, boşlukta bizim yer küremizin bulunduğu sistemin ısı ve ışık kaynağı güneştir, ayın güneşten topladığı ısı ve ışığı beyaz olarak yansıtmasından nur olarak tanımlanması çok mantıklı…

        Ayın ısı-ışığı güneşten alması güneşin kaynağının Allahtan olmıycağı anlamına gelmez…Burada her şeyin kaynağı ALLAH olmuş oluyor…
        Yani nurunda, narında kaynağı Allahtır…Nar yakıcıdır, nur aydınlatıcıdır…
        Şimdi Allah nurunu nerden alıyor gibi mantıksız bir soru sormak ançak olayı manipüle etmektir…Hepsinin kaynağı Allah olduğundan bu kelimeleri mecazen ele aldığımızda her bilğiyi nar-yakıcı olarakta kullanabiliriz, aynı şekilde bilğiyi nur aydınlatmak içinde kullanabiliriz…
        Kuran insanları sadece iyiliğe ve doğruya sevkettiğinden ve bunların kaynağı Allah olduğundan Allahtan süzülerek gelen saf-temiz-doğru bilği Allahın nurudur…Narın kaynağı yani ham bilğinin kaynağıda Allah olduğundan, nurun süzülmüş bilğinin kaynağıda Allah oluyor…

      • toro dedi ki:

        Yasir,

        Yazıyı oldukça açık yazdığımı ve neyi ifade etmeye çalıştığım konusunda bir sıkıntı yaşamadığımı düşünüyorum! Dolayısyla fazladan söyleyeceğim bir şey yok!

        Tek sıkıntı senin ayeti 2014 yılında inmiş gibi yorumlamaya çalışman! Önemli olan senin şimdi ayetten ne anladığın değil 1400 yıl önce ayeti okuyan ve 1400 yıl öncesine ait bilgilerle donanmış birinin ne anladığıdır! Güneşin ve ayın yapısınının artık bilindiği bugünün dünyasında bu yorumu yapman kendi çapında ayeti güncellemeye çalışmaktan öte bir anlam ifade etmez! Sonuç olarak kurana ilk kez muhatap olanın ne anladığı ve neye inandığı önemlidir! Düşünmemiz ve yorumlamamız gereken bu ilk temastır!

      • yasir dedi ki:

        Toro,yine bir çok yerde olduğu gibi kendinle çelişiyorsun…
        Yeri geldiğinde kuranda geçen kozmolojik bilğilerin zaten 1400 yıl önceden kuran inmeden önce bir çok ileri medeniyet tarafından bilindiğini söylüyorsun, şimdi ise tam aksini söylüyorsun…
        Her neyse, zaten o dönemdede bu dönemdede halkın veya çoğunluğun uyması gerekenlerin kuranda açıklandığını söylemiştik, salih insanlar olmaları istenmektedir…Aslında kuran senin dediğin gibi olup sadece indiği döneme hitap eden bir uslup kullansaydı işte o zamanda bu ne biçim kitap sadece zamanına hitap ediyor diyecektin ve senin dediğin gibi ay’ın o zaman halk arasında alğılandığı gibi kurana inmiş olsaydı bilimin geldiği noktada gerçek ortaya çıkaçak bu zamanda Allah bunu bilmiyormu diyecektiniz…Her halukarda bir şeyleri mana edecektin.

        Yani bu durumda sen bir seçenek yapan lazım…gerçeğe mi? yoksa kendi inanmak istediğine mi? inanmak istiyor veya inanacaksın…

        Senin için kuranda çelişki olanlar bir gün zihninde çözülüp mantıklı hale geldiğinde, kurana karşı durduğun gibi onu savunurmusun bu erğinliğe-erdeme sahip hissediyormusun kendini…

      • toro dedi ki:

        Yasir,

        Benim yazılarımı okuyup değerlendirme ve yazdıklarımı anlama konusunda ciddi problemler yaşadığını görüyorum!

        Öncelikle ben zaten üzerinde münazara yaptığımız kitap için ”sadece zamanına hitap ediyor” diyorum! Hiç bir zaman bugüne hitap ettiğini söylemedim!

        Eski uygarlıkların kozmolojik bilgi birikimlerinin çoğu ise kuranda yer almaz! Var olanlar içinde itirazım, ilk defa kurandan öğreniyoruz söyleminize karşılık daha önceden zaten söylenmiş olanların nasıl ilk defa kuranda söylendiğini iddia edersiniz şeklindedir!

        Bu arada yasir, sen birşey söylüyorsun bende başka birşey! Ama sen söylediğinin doğru olduğuna inanmanın ötesinde birde doğruluğunu biliyormuşcasına beni yanlış yolda olamkala ya da yanlış yapmakla itham edip duruyorsun! Sen doğru olda olduğuna inanabilirsin ama benim yanlış yolda olduğumu bilemezsin!

        O anca şöyle olur! İlahi bir varlık ikimizi karşısına alır ve sana yasir doğru anlayan, doğru söyleyen sensin der ve o zaman sen beni yanlış yapmakla ya da düşünmekle itham edebilirsin! Bunu yapamayacağına yani doğru yolda olduğunu ispatlayamayacağına göre benimle ilgili anlamsız temennilerde bulunmayı bırak!

        Sanki dünyada yaşayan herkes müslüman bir tek ben inanmıyormuşum gibi bana mutlak doğruyu temsil eden mağrur müslüman edasıyla ”yanlış yapıyorsun” diyemezsin! Ne kadar yüzleşmekten kaçmaya çalışsanızda dünyada insanların geliştirdikleri binlerce seçenekten sadece birine mensup olduğunuz gerçeğini değiştiremezsiniz! Ben sana, evet sen haklısın diyeceğim zamana (boşuna bekleme) kadar sen haklı değilsin! Kendi kendine gelin-güvey olmaktan vazgeç artık!

      • rammsteinn dedi ki:

        sayın bilal bey,
        işinize gelirse nur yansıtıcı,gelmezse yansıtıcı olmaz.
        kuranda onlarca ayet var içinde nur kelimesi olan. tanrı insanoğluna bu kitabı gönderirken,ayrıca “bu kitap apaçıktır” derken siz neye dayanarak “mecazidir” veya “mecazi değildir” diyebiliyorsunuz?

        NÛR – 35
        Allah, göklerin ve yerin nurudur. O’nun nurunun temsili şudur: Duvarda bir hücre; içinde bir kandil, kandil de bir cam fânûs içinde. Fânûs sanki inci gibi parlayan bir yıldız. Mübarek bir ağaçtan, ne doğuya, ne de batıya ait olan zeytin ağacından tutuşturulur. Bu ağacın yağı, ateş dokunmasa bile neredeyse aydınlatacak (kadar berrak)tır. Nur üstüne nur. Allah, dilediği kimseyi nuruna iletir. Allah, insanlar için misaller verir. Allah, her şeyi hakkıyla bilendir.

        nur gökteki ay için kullanılırsa yansıtıcı anlamındadır.
        yok eğer allah için kullanılırsa mecazdır.

        peki ben size dersemki “bu aslında tam tersidir”
        kimin dediği doğru olacak? kimsenin dediği doğru olmaz. çünkü kuranın “mecaz anlamlı kelimeler fihristi” diye bir şey yok.

      • bilal dedi ki:

        Sn.rammstein,

        1-sayın bilal bey,
        işinize gelirse nur yansıtıcı,gelmezse yansıtıcı olmaz.
        kuranda onlarca ayet var içinde nur kelimesi olan. tanrı insanoğluna bu kitabı gönderirken,ayrıca “bu kitap apaçıktır” derken siz neye dayanarak “mecazidir” veya “mecazi değildir” diyebiliyorsunuz? ‘’ sizden alıntı ‘’

        Nur kelimesinin anlamı geniştir.Ama Güneş için kullanılan’’ ZİYA’’ kelimesi ise sadece içinde yanıp tutuşan ve ışık saçan aygıtlar için kullanılır.İşte hiç bir ayete AY için bu ” ZİYA’’ifadesi kullanılmamıştır,bu nedenle ay için kullanılan NUR ifadesi ZİYA olmadığını biliyoruz.Yoksa güneş için sarf edilen ZİYA kelimesi ay için de kullanılacaktı.!!! Neden ay için ayrı,güneş için ayrı ifadeler kullanılmıştır.???

        Mesela:‘قران منير ‘’Kur’an’un munirun‘’yani mesajıyla insanları aydınlatan kur’an‘’diyebilirsin. Ama ‘’قران مضئ ‘’ Kur’an’un mudıun ‘’ diyemezsin.Böyle dediğin zaman kur’an’ın kendi içinde yanıp tutuşabilen ve çevresine ışık yansıtan bir aygıt anlamına gelmiş olur..!!! Bu nedenle nur ifedesi kullanılan nesne için anlamı farklı oluyor.Eğer nur ifadesiyle nitelenen nesnenin insanlara manevi bir kılavuzluğu ve yol gösterici niteliği yoksa,(ay ve gezegenler gibi) buradaki NUR başka bir kaynaktan yansıtılan ışık anlamına gelir…!!!
        Eğer NUR ifadesiyle nitelenen nesne veya zatın insanlara mesajıyla kılavuzluğu oluyorsa, bu nesne için ifade edilen NUR,mecazi anlamda olup,manevi ışık demek oluyor….!!!
        Ayrıca,bu durumunuz İngilizceyi hiç bilmeyen birilerinin İngilizce dili üzerinde yaptığı yorum ve değerlendirmesine benziyor.Siz Arapça bilmediğiniz halde bu dil hakkında nasıl yorum yaparak değerlendirmede bulunabiliyorsunuz.??? Bi önce bu dili öğrenin,ondan sonra bu dil hakkında konuşabilirsiniz.!!!

        2- ayrıca “bu kitap apaçıktır” derken siz neye dayanarak “mecazidir” veya “mecazi değildir” diyebiliyorsunuz? ‘’ sizden alıntı’’

        Evet,bunun anlamı ‘’ insan için gerekli olan kur’an’daki bütün dini hükümler apaçaktır..!!! Ayrıca kur’an’ın diline tam vakıf olunması halinde ayetlerin siyak ve sibakına bakılarak bazı ayetlerdeki kelimenin mecazi olup olmadığı anlaşılabiliyor.Bu durum zaten ayetin verdiği mesajından da anlaşılabilmektedir.Zira kur’an açıktır,ama her insanın akıl ve mantık yeteneği ile kültür ve bilgi düzeyi aynı olmadığından bazı yerlerde farklı yorumlar da yapılabilir.Bu da doğaldır,bununla kur’an’ın açık olmasına da gölge düşmez.. Zira her insanın akıl ve mantık melekesi ile kültür ve bilgi düzeyi aynı olsaydı,zaten bütün insanlar her şeye aynı anlam verirdi,bütün insanların dünyaya,hayata ve her şeye bakış açısı aynı olurdu…!!!! Bu nedenle,bazı ayetlere verilen farklı anlamların ve hatta dünyaya ve hayata insanların bakış açılarının farklı olması da gayet doğaldır… !!!

        Ben,kur’an’a inandığım için onu yanlış değerlendirdiğim de ahirete büyük bir vebal altında kalacağımın bilinciyle hareket ediyorum..Ayrıca yorum yapan tüm müslüman kardeşlerim de aynı bilinçle hareket ediyorlar.. Biz bilerek bir yanlışlık yaparsak yüce Allah katında bunun hesabını vereceğimize inanıyoruz,bu nedenle biz ayetleri açıklarken hassas ve bilinçli davranıyoruz,ama sizin için böyle bir durum söz konusu değil,bu nedenle işinize geldiği gibi ayetleri değerlendirmekten de imtina etmezsiniz.Yani ifade ettiğiniz bu durum sizin için geçerlidir,biz müslümanlar için değil…!!!

        Saygılarımla…

      • 1okuyucu dedi ki:

        Bilâl;

        “””””Zira her insanın akıl ve mantık melekesi ile kültür ve bilgi düzeyi aynı olsaydı,zaten bütün insanlar her şeye aynı anlam verirdi,bütün insanların dünyaya,hayata ve her şeye bakış açısı aynı olurdu…!!!! Bu nedenle,bazı ayetlere verilen farklı anlamların ve hatta dünyaya ve hayata insanların bakış açılarının farklı olması da gayet doğaldır… !!!””””

        “”””Biz bilerek bir yanlışlık yaparsak yüce Allah katında bunun hesabını vereceğimize inanıyoruz”””
        ——————–

        insanların dünyaya bakış açılarıyla Kurana bakış açıları bir olabilir mi?
        bunun bilimle akılla ne ilgisi var, herhangi bir dili bilen herkes, okur yazar olmasa da,
        bildiği dilin dil yapısını bilir, konuşulanı anlamakta acze düşmez,

        Kuran ayetleri herkesçe aynı anlaşılmak zorundadır, öyle olmasa verdiği mesajın ne önemi kalır? herkes kendi anladığı şekilde uygulamaya kalsa, ortaya kaos ortamı çıkar, kimse kimsenin arkasında namaz kılmaz,

        o nedenle tanrıdan geldiği iddia edilen bir kitap herkesin aynı şeyi anlayacağı şekilde apaçık olmalıdır, olmazsa, işte böyle ortaya bir sürü tarikat çıkar, bir sürü tarikatın ortaya çıkmasına sebep olan bir kitapta tanrısal bir kitap olmaz,

        ne dediğini anlatamayan bir tanrı, tanrı olabilir mi?

        madem, herkesin Kuranı anlaması, akılla bilgi düzeyiyle ilgili, peki sen, doğru bildiğin şeyin doğru olduğunu nereden biliyorsun? ya yanlış yorumda bulunuyorsan? biz inanmadığımız için yanlış yorumlasak ta pek göze batmayız, çünki size göre cehenneme gideceğiz, ama sen yanlış yorumladığında peşine düşenleri sürükleyeceğin yer, sen de dahil herhalde cehennemin en dibi olur,

    • MaMaLi dedi ki:

      rammsteinn!!Türkiye gibi bulgaristan’dan ithal ediyordur))))

  29. Gencer dedi ki:

    Benim Müslümanlıktan vazgeçmeme neden olan iki şey var birincisi Kuran’ı alıp elime bir güzel okumam ikincisi ise bu yalanı gören Mustafa Kemal Atatürk’ümün yolundan gitmeyi seçmemdir.
    Benim dini terketmem de Darwin veya Dawkins gibi kişilerin hiçbir etkisi olmamıştır.

    Mustafa Kemal Atatürk’ten din üzerine bir kaç söylem;

    *Türk milleti bir kelimesinin manasını bilmediği halde Kuran’ı okumaktan beyni sulanmış hafızlara döndüler.
    *Türkler Arapların Dinini Kabul ettikten sonra Milli bağları Gevşedi,milli duyguları ve Milli heyecanları UYUŞTU.
    *Benim hayatta yegane fahrim ve servetim TÜRKLÜK’ten başka bir şey değildir.
    *Cumhuriyet düşünce özgürlüğünden yanadır,gelişigüzel politikacılıkla ulusu parçalamak hainliktir.Türk ulusu temelinde demokrattır,Cumhuriyet ahlaki erdemlere dayanan bir yönetimdir.KORKU ÜZERİNDEN EGEMENLİK KURULMAZ.

    *Din dediği şey, bilinmeyen inanç dizgelerine ve gizle karışık emellere kör bağlılıktan başka bir şey değildir. Tarih bize öğretir ki, bütün dinler, milletlerin cehaletlerinin yardımıyla, utanmaksızın Tanrı tarafından gönderildiğini söyleyen adamlar tarafından tesis olunmuştur. Tüm dönemlerde toplumun kutsallaştırdığı boş düşüncelerden tehlikesizce sıyrılmak imkansızdır.?

    *Biz ilhamlarımızı gökten ve GAİPTEN değil doğrudan doğruya hayattan almış bulunuyoruz.
    Bakın bu sözü çok ilginç.
    *Arabistan yarımadasının kumsal çöllerinden; ?Ikre, Bismi, Rabbi **safsatasını**?””(????)”””” esas tutmuş olan Araplar, uygar dünyada, bilhassa Türk zengin uygar bölgelerinde bu ilkel ve cahiliyet devrinin simgesi olan ilkeye dayanarak yapmadıkları tahrifat kalmamıştır. Bu zihniyetle hareket edenler Islam?dan önce evrensel Türk uygarlığının bütün belgelerini imha etmekte engel görmediler.
    *Muhammed’in halifesi unvanını taşımak maskaralığında bulunanlar (…) Bir hırka ve bir hurma hikâyesi artık bir insanlık erdemi olarak gösterilmek felsefesi esas tutularak tarih yazılmamalıdır.
    * Evet Karabekir, Arapoğlu?nun yavelerini (uydurmalarını) Türk oğullarına öğretmek için Kuran?ı Türkçe’ye tercüme ettireceğim ve böylece de okutturacağım, ta ki budalalık edip de aldanmakta devam etmesinler.?
    *Tüm dönemlerde Toplumun KUTSALLAŞTIRDIĞI BOŞ DÜŞÜNCELERDEN tehlikesizce sıyrılmak mümkün değildir.
    *Muhammedin peygamberliğinin başladığına dair birçok rivayetler vardır,bunlara birçok efsaneler karışmıştır.Hakikatte Peygamber’in ilk söylediği Kuran ayetlerinin ne olduğu kati surette malum değildir.
    *Kaza ve Kader,talih ve tesadüf tabirleri ARAPÇADIR ,TÜRKLERİ Bağlamaz.

    *Not:Atatürk dinler için düşündüğü gerçek düşüncelerini açıklasaydı arkasında Millet gücünü bulamazdı.Yinede arada bir konuşma yaparak gerçek düşüncesini açığa çıkarmak istemiştir.Milletimiz maalesef yaklaşık 1300 yıldır Arap Dini esareti altında sürünmektedir.

    Saygılar.

    • bilal dedi ki:

      Gencer bey,
      Aşağıdaki LİNKİ de tıklayarak buradaki sözlerini de okuyun.Acaba buna ne diyeceksiniz?.

      http://www.forumdas.net/…/ataturkun-din-ile-ilgil

      Saygılar…

      • MaMaLi dedi ki:

        Sayın bilal!İdünyada yabancı dille,ibadet eden Türkiye’den başka bir ülke biliyormusunuz?)))

      • 1okuyucu dedi ki:

        MaMaLi;

        —-dünyada yabancı dille,ibadet eden Türkiye’den başka bir ülke biliyormusunuz? (senden alıntı)

        adına din uleması denilen zevat? Arapça ibadetin Türkçe ibadetten daha çok sevap kazandırdığını öne sürerek, hatta kimileri Türkçe ibadetin geçersiz olduğunu söyleyerek, kişisel konumları vasıtasıyla oluşturdukları algı nedeniyle bizim halkımız anlamadığı dilde ibadet yapmaktadır,

        kendileri Arapçasını anlamasada? Arapçasını söylediklerinde Kuranın tanrısının ne dediklerini anlayacağını, o nedenle Arapça ibadet yapmanın daha çok sevap kazandıracağını düşünüyorlar, öyle ya niyet okumaktan aciz olan Kuranın tanrısı, Türkçe ibadette ne demek istediklerini anlamayabilir, yani bir kişi “rahman ve rahim olan Allahın adıyla” veya “esirgeyip bağışlayan Allahın adıyla” dediğinde, Kuranın tanrısı o kişinin “bismillahirrahmanirrahim” demek istediğini anlayamayabilir?

        hatta halkımız Kuranın Arapçasıyla ibadet yapmayı yeterli gördükleri için Kuranın Türkçesini bilmeninde gereksizliğine inandırılmışlardır, nasılsa ulema kendilerine dini gereği gibi anlatmaktadır?

        o nedenle halkımız inandığı dini, dini kendi çıkarlarına alet eden dinci yobazların anlattıkları şekilde bilmiş, Kuranın içeriğini öğrenmeye gerek duymamışlardır,

        Atatürk, Kuranı Türkçeye tercüme ettirerek halkı dinci yobazların elinden kurtarmaya çalışmışsa da halkımız tercihini dinci yobazlardan yana kullanmıştır,

        ezan, gazel formatında bestelenmiş bir müzik parçasıdır, günümüzde her ne kadar orijinal müzikler başka dillerde de seslendiriliyorsa da orijinalinin yerini tutmaz, örneğin, bir Fransız şarkıcının da söylemiş olduğu Berkant’a ait “Samanyolu” şarkısı, bize ancak Berkanttan dinlendiğimizde büyük haz verir, Fransızlara ise yeterince haz vermese de Davit Alexandre Winter’den dinlemeyi tercih ederler,

        eğer ezan namaza davet değilde, gazel formatında okunması gereken bir ucubeyse, anlamı bilinmesede Arapça okunsun gitsin ama ezanın amacı namaza davetse bunun anladığımız dilde yapılması daha doğru olur, varsın ezan okuyanların ezan sevabı (ölçüsü birimi her neyse) Arapçasına göre az oluversin, herhalde başta Araplar olmak üzere Ülkemize gelen turistler, Türkçe bilmeselerde okunan şeyin makamını göz önüne aldıklarında ezan okunduğunu anlayabilirler,

        ama alt tarafı namaza davet olan ezanın, cami hoparlöründen (3 defa tekrarlanabilir) “ey cemaat, namaz vakti geldi, haydin namaza” diyerek bildirilmesi mümkünken, gazel tarzında söylenmesi, üstelik içerisine namaza davetle hiçbir ilgisi olmayan cümleler eklenmesi saçmalıktan ibaret.

      • bilal dedi ki:

        Sn.MaMali,

        1-Ezan ve namazın içindeki kıraat sadece Türkiye‘de değil,halkı müslüman olan bütün ülkelerde arapça olarak okunmaktadır.Ama diğer bütün dualar her kes bildiği dille yapar.Bunu bilmiyorsanız araştırabilirsiniz.!!!

        2-Namazdaki kıraati arapça olarak okumak namazın olmazsa olmaz şartı değildir. Namazda okunan kıraatIn düzgün mealini okuyup namazın erkanlarını yerine getirenin namazı Allah katında elbette geçerlidir.Yüce Allah hiç kimseye neden arapça diliyle ibadet etmedin demeyecektir,bütün dil ve lehçeler yüce yaratıcının birer belgeleridir.Yani diller arasında Allah katında hiçbir ayırım yoktur.

        Kur’an’da yüce Allah şöyle buyurur:

        ” وَمِنْ آيَاتِهِ خَلْقُ السَّمَوَاتِ وَالأَرْضِ وَاخْتِلافُ أَلْسِنَتِكُمْ وَأَلْوَانِكُمْ إِنَّ فِي ذَلِكَ لآيَاتٍ لِّلْعَالِمِينَ ” (الروم:22)

        ‘’ O’nun âyetlerinden biri de göklerin ve yerin yaratılması (evrenin yaratılması), dillerinizin ve renklerinizin farklı ve değişik olmasıdır. Şüphesiz bunda, bilenler için ibretler vardır…’’ (RUM-22)

        Bu nedenle hangi dille ibedet ve dua edilirse edilsin,Allah katında makbuldur.Zaten bizden istenen de dua ve ibadetlerimizi samimiyetle anlayarak ve düşünerek ifa etmemizdir.

        3-Müslümanların tek bir dille ezan okuyup namaz kılmalarından amaç bütün müslümanların birlik ve beraberliğini pekiştirmek ve dünyanın neresinde olursa olsun aynı dille ezan okunduğun da arapça bilmediği halde orada bulunan farklı milletlere mensup bütün Müslümanların bunun ezan olduğunu anlamalarını sağlamaktır.Mesela: Hangi millette mensup olursa olsun Türkçe bilmeyen yabancı uyruklu bir müslüman türist Türkiye de ezanın arapça okunduğun da bunun ezan olduğunu anlayacaktır,ama Türkçe olarak ezan okunduğun da bunun ezan olduğunu anlayamaz,bu durum her millet ve her ülke için de aynen geçerlidir. İşte bu nedenlerle ezan da arapça olarak okunmaktadır.

        Özetle,inanarak samimiyetle ibadetlerinizi yapmak istiyorsanız,anadilinizle de bunu rahatlıkla yapabilirsiniz,zira dini açıdan bunun hiçbir sakıncası yoktur.Çünkü ne kur’an’da, ne de sünnete arapça dışında başka dil ve lehçelerle ibadetler yapılamaz diye en ufak bir işaret yoktur.Fakat,neden her kes anadiliyle ibadet yapmıyor diyenlerin pek samimi olmadıklarını,niyet ve maksatlarının da başka olduğunu da biliyoruz.!!!

        Eğer inanıyor ve samimi iseniz haydi ibadetlerinizi Türkçe yapın,yüce Allah bunu kabul eder.!!!

        Saygılar.

    • MaMaLi dedi ki:

      Kaza ve Kader,Talih ve Tesadüf,bunlar arapça terimlerdir TÜRK’leri ilgilendirmez(GAZİ MUSTAFA KEMAL)daha ne desin?yahu biz arapmıyız?bu din mekke ve civarındakilere indirildi diyen ayet,bu kitap size arapça indirildi anlayasınız,diyen ayet,bizimle ne alakası var,bu ilkel dinin,biz, TÜRK’üz,illa bir inancımız olacaksa,atalarımızın,inançlarına,(kÖK TENGRİ)yani mavi gök,istek ve dileklerimizi,buradan edelim,bırakın arabı,kendi,ilkel,sapık,ensest,pedofil,hastası adamın,inancına,ne halleri varsa görsünler,yemin eden,allah,küfür eden allah,beddua eden allah,bırakın arabın olsun.

  30. 1okuyucu dedi ki:

    Yılmaz;

    CEVAP:Kuran mecazi anlatımlarla doludur, bu ayetde mecazi anlatımlar içermektedir.Allah’ın arşının ne olduğunu bilen yoktur, kimse görmemiştir. Ama anlatılanın senin hayalinde canlandırdığın gibi su üzerinde duran 4 ayaklı bir taht olmadığı kesindir, Allah insan değildir ki kendine that yapıp üstüne otursun. Su kelimesiyle ne anlatıldığını da bilemiyoruz şu anda. Altı gün senin bildiğin gibi bir altı gün değildir.,Allah katında zaman yoktur ki, Sonsuzun olduğu yerde zaman olamaz, zaman sonlu oluşlar için söz konusudur, Allah tarafından yaratılmıştır senin anlayacağın.

    Bu hayatta yaşanan acıların sonsuz yaşam karşısında ne kadar önemi olabilir, 100 yıl/sonsuz yıl sıfıra eşittir. Kuran’da bir günün birkaç saati kadar kaldığımız belirtilir pek çok yerde.
    ———– (senden alıntılar)

    mecazi anlatımların ne anlama geldiğini dil bilgisi kurallarını bilen herkes bilir, çünki farklı anlamlara gelen kelimelerin kullanıldığı cümle içerisinde hangi anlama geldiği herkesçe bilinir, hatta ilk okul çocukları tarafından bile…

    o nedenle, tanrının suyun üzerindeki arşının en azında suyun üzerinde olduğunu söylemek zorundayız, çünki suyun üzerinde tabirinden hiç kimse mecazi anlam çıkaramaz, kastedilen suyun su olduğunu bilemeyiz demek, akla mantığa göre savunulacak bir durum değildir, kaldı ki arş kelimesi saba melikesi için kullanıldığında taht anlamına geleceği anlaşılıyor,

    o nedenle ayetleri, ne olduğunu anlayamayız diye kestirip atma kolaycılığına kaçma,

    ayrıca, apaçık geldiği iddia edilen kitapta mecazi anlatımların bile anlaşılamayacağını iddia etmek, kusura bakma ama hayvan terli…

    İkinci alıntıda 100 değilde 1000 diyecektin herhalde,

    belki sayıların tanrının yanında bir anlamı olmayabilir ama insan için çok büyük önemi var, sonra ortaya mirası bölüştürememek (miras ayetleri) gibi ucube bir durum ortaya çıkarda, Ömeri bu işin içinden nasıl çıkacağım diye kaşıntı tutar,

    o nedenle sayıları sıfıra eşitlemek için sonsuz denen kavramı kullanma, biride kalkıp sonsuz bölü sonsuz neye eşittir diye sorarsa o zaman gel çık işin içinden,

    ayrıca illa bir şeyleri yok etmek istiyorsan tek tek yok etmekle uğraşma, toptan yok et, aşağıda formülü de hazır, fazla uğraşmazsın,

    evren/sonsuz boşluk=0
    gördüğün gibi katrilyonlarca gök cisminden oluşan evren bir anda yok oldu gitti,

    sonsuz boşluk, hani sınırları çizilemediği için dışı olmayan bir boşluk…

    dediğin kişi diyaneti suçlayarak kitaplarını satmaya uğraşan biri, bir işin ticaretini yapmak, yani nemalanmak için kendilerini her şeyi ben bilirim taktiği güden….

    hakikaten bende merak ediyorum, Müslüman olmadan önce sen ne idin?

    • yasir dedi ki:

      OKUYUCU DEMİŞ Kİ————-kaldı ki arş kelimesi saba melikesi için kullanıldığında taht anlamına geleceği anlaşılıyor,———————-

      Okuyucu, arş-taht kelimesi sebe melikesi içinde saltanat-hükümdarlık siğesi olarak kullanımıştır…Çünkü arş-taht güçün-saltanatın-hükümetin simğesidir…

      İnnî vecedtumreeten temlikuhum ve ûtiyet min kulli şey’in ve lehâ arşun azîm–27 / NEML – 23
      Orada, onlara bir kadının hükümdâr olduğunu gördüm ve kendisine her şey verilmiş ve bir de çok büyük tahtı var.–27 / NEML – 23

      Neml süre belkide tamamı teşbihli anlatımdır…”arşun azîm”–”büyük arş” orada kendisine herşey verilmiş ve büyük bir hükümeti olan kadın denilmektedir…

      arşuhu alel mâi—–11 / HÛD – 7
      onun arşı su üzerinde –11 / HÛD – 7

      Allahın arşının su üzerinde olmasınden kasıt yerler ile göklerin ayrılmadığı yani otmosferin oluşmadan önceki ve dünyayı kaplayan su ve buzların olduğu bir döneme atıf olduğunu düşünüyorum, aynı zamanda yaratılışın su ile başladığını düşünmeliyiz…

      İnkâr edenler, göklerle yer bitişikken, bizim onları ayırdığımızı ve diri olan her şeyi sudan meydana getirdiğimizi görmediler mi? Hâlâ inanmayacaklar mı?–21 / ENBİYÂ – 30

      Bunu anlamak için enbiya 30’a bakmak lazım…Enbiya 30’da yerler ve göklerin bitişik olmasından kasıt yer küreyi kaplayan ve mıhafaza eden bir tabakanın olmadığı ve zamanla oluşup ayrıştığına bir vurğu var diye düşünmekteyim…

      vesia kursiyyuhus semâvâti vel ard–2 / BAKARA – 255
      O’nun kürsüsü, bütün gökleri ve yeri kaplayıp kuşatmıştır–2 / BAKARA – 255

      Bakara 255’te çok net anlaşıldığı gibi Allahın hükmü-ilmi-kudreti-saltanatı gökleri yani bütün sonsuz boşluğu ve bu boluktaki bütün yerleri yani küreleri kapsadığını anlamaktayız…Bir devletin kara parçası içinde olupta o devletin hükmünün dışında bir şehir-kasaba-köy olabilme imkanı varmıdır, varsada karğaşa vardır ve parçalanma vardır..
      Şimdi Allahın göklerdemi yerlerdemi olduğunu tartışmak bile çak saçmadır çünkü gölerde denilmekle her yerde olduğu vurğulanmaktadır…aslında yer diye bir şey yoktur insan yaşadığı yer kürenin bir boşlukta olduğunu düşündüğünde havayada baksa yerede baksa, sağa-solada bakşa her yer göklere çıkıyor yani sonusuz başluğa çıkmaktadır bu drumda gökler her yer olmuş oluyor…Sonsuz boşluğun Allahın saltanatında olduğunu düşündüğümüzde yerküremiz ve diğer tüm cisilerinde bun içinde olduğunda bütün hüküm-saltanat-ilim Allahtan olduğunu anlamaktayız…

      Bu durumda Allahtan kaçılmaz ancak Allaha kaçılır.

      Bunlar benim zanlarımdır, zanlar hakikatten bir şey ifade etmez, her şeyin en iyisini ALLAH bilir.

  31. yılmaz dedi ki:

    1okuyucu,
    1-Bak Hasan arkadaşımızın sorusuna bu sohbete başlarken nasıl karşılık vermişim, aşağıya kopyaladım;
    ”Sevgili Hasan,
    Ben burdaki bazı ateist-agnostik-deist arkadaşlarla bir süre yazıştım, sonunda anladım ki benim düşünme tarzım ile bu arkadaşların düşünme tarzı arasında uçurum var. Bu sitede boşuna vakit harcadığımı düşünerek yazışmaktan vazgeçtim. Bana göre bu anlayış farkı ateist-deist-agnostik arkadaşların matertalist bir kafa yapısına sahip olmaları yüzünden ortaya çıkıyor. Onlar Kuran’daki mecazi ve temsili anlatımları(ki Kuran müteşabih ayet kavramını ortaya atarak pekçok mecazlar, teşbihler ve ilk bakışta anlaşılamayacak manalar içerdiğini kendisi bildiriyor) kabul etmek istemiyorlar, böyle olunca körlerle sağırlar birbirini ağırlar misali boş yere tartışıp duruyoruz. Ben seninle de aynı duruma düşeceğimize inanıyorum. Baksana ”AYETTE GEÇEN EN YAKIN SEMAYI KANDİLLERLE DONATTIĞINI NASIL AÇIKLAYACAĞIZ. ELİMİZİ UZATIPTA ALACAĞIM BİR KANDİL YOK ATMOSFERDE.” demişsin. Eğer sen Kuran’da ki bu anlatımdan bizim evlerimizde kullandığımız kandillerin benzerlerinin gökyüzünde bulunması gerektiğini sonucunu çıkarıyorsan tartışabileceğimiz ortak bir zemin yok demektir.”

    İşte yukarda sözünü ettiğim arkadaşlardan biri sensin, senin de söylediğin gibi sözkonusu ayette bahsedilen ”Allah’ın arşının su üstünde olması” tabirinin mecazi olduğunu ilkokul çocukları bile anlar, Eğer sen o ayetten Allah’ın su üzerine büyük bir koltuk koyup, sonra da üzerine oturup bacak bacak üstüne attığı gibi bir anlam çıkarıyorsan sana sadece gülerim.

    2-ŞÖYLE DEMİŞSİN:ayrıca, apaçık geldiği iddia edilen kitapta mecazi anlatımların bile anlaşılamayacağını iddia etmek, kusura bakma ama hayvan terli…

    CEVAP:Yüz kere cevapladım bunu ama anlayan yok, Kuran apaçıktır, samimi olan samimiyeti ölçüsünde anlamayı hakettiği kadarını anlar, kalbi maraz dolu olup tek derdi fitne aramak olan da yine hakettiğini anlar, yani Allah’ın koltuğa oturup bacak bacak üstüne attığını filan anlar. Ne anlarsa anlasın, umurumda değil, o kadar anlamayı hakediyor demek ki. Bazen ağzından doğru bir laf da çıkıyor dostum, hayvan hakikaten terli, hem de epey terli…

    3-ŞÖYLE DEMİŞSİN: ”İkinci alıntıda 100 değilde 1000 diyecektin herhalde,
    belki sayıların tanrının yanında bir anlamı olmayabilir ama insan için çok büyük önemi var, sonra ortaya mirası bölüştürememek (miras ayetleri) gibi ucube bir durum ortaya çıkarda, Ömeri bu işin içinden nasıl çıkacağım diye kaşıntı tutar,
    o nedenle sayıları sıfıra eşitlemek için sonsuz denen kavramı kullanma, biride kalkıp sonsuz bölü sonsuz neye eşittir diye sorarsa o zaman gel çık işin içinden,”

    CEVAP:Matematik bilgin zayıfsa neden giriyorsun bu konulara??? İster 100 olsun ister 1000, istersen de 100.000 ne farkeder ki, hepsinin sonsuza bölümü sıfırdır.
    Ayrıca sonsuz tektir, 2 olsaydı sonsuz olamazdı, ya bu konulara hiç girme ya da git matematik çalış.

    4-ŞÖYLE DEMİŞSİN:evren/sonsuz boşluk=0
    gördüğün gibi katrilyonlarca gök cisminden oluşan evren bir anda yok oldu gitti,

    CEVAP:Düzeltiyorum; evren/sonsuz=0, zaten ben de bunu söylüyorum.

    5-ŞÖYLE DEMİŞSİN:hakikaten bende merak ediyorum, Müslüman olmadan önce sen ne idin?

    CEVAP:Ben bunları yazmıştım, hafızanız bu kadar mı zayıf? İftiracı arkadaşının(önce Allah’a ve peygamberine iftira ediyordu, şimdi beni de iftira ettiklerinin arasına ekledi, benim için ne büyük bir onur) iftira ettiği gibi hayatımın hiçbir döneminde inançsız olmadım. Herzaman için Allah(yaratıcı tanrı) inancım vardı, sadece Kuran’daki varoluş ve oluş felsefesinin farkında değildim, kuralları vs. önemsemiyordum.

    6-Sudan’daki ruh hastaları yüzünden Kuran’a ve Allah’a demediğiniz lafı bırakmıyorsunuz, elinize bir malzeme geçer geçmez hemen başlıyorsunuz saymaya. Peki tekrar tekrar ifade ettiğim halde neden Stalin, Mao, Pol pot gibi caniler hakkında tek kelime etmiyorsunuz? Darwinizmden aldığı ilhamla, ari ırk yaratma gayretine giren ve milyonlarca insanı gaz odalarına gönderen naziler, insanları kobay faresi yerine koyup üzerlerinde deneyler yapan Dr. Mengele gibi ruh hastaları hakkında neden tek kelime edemiyorsunuz?
    Onları geçtim, hergün onbinlercesi parça parça edilerek katledilen doğmamış bebekler hakkında neden tek kelime edemiyorsunuz? Susarak bu canavarlığı onaylamış olduğunuzun, suçortağı konumuna düştüğünüzün farkında değil misiniz, yoksa banane mi diyorsunuz? Neden bu ikiyüzlülük? O yere göğe sığdıramadığınız insanlığınız bu kadar mı sizin?

    • 1okuyucu dedi ki:

      Yılmaz;

      sanırım kendine biçtiğin misyonerlik veya uyarıcılık görevin gereği bir süre buralarda dolaştıktan sonra kendi düşüncelerini kabul ettiremediğin için burasını kendine uygun bir yer görmeyerek çekip gittin, hemde bir daha geri dönmemek üzere…

      ama birden bire tekrar ortaya çıkıp, üstelik geçmişin muhabbetini yaparak, bir takım suçlamalarda bulunarak bize cevap hakkı doğurdun,

      tanrın için bir önemi olmadığını söylediğin sayılar, niye tanrın için kullanılma malzemesi olmuş?, üstelik tanrın tam sayıları kullanmakla kalmamış, 0’la 1 arasındaki rasyonel sayıları bile kullanmaya kalkışmış,

      üstelik öyle bir kullanmış ki tanrının matematik bilgisindeki zaafını düzeltmek, Ömer zamanında bulunan yöntemlere kalmış, (miras paylaştırmadan bahsediyorum)

      hatta tanrınız için 1 sayısı o kadar önemli bir sayıdır ki 2 diyenleri (şirk koşmak) topluca imha etmekten bile geri kalmamıştır,

      sonradan bakmıştır ki topluca imha etmek bir işe yaramıyor, bebeler, aklı baliğ olmayan sübyanlarda arada güme gidiyor, iyisimi ben bu işi keskin nişancılara yaptırayım demiş, topluca imha etmekten vaz geçip bu imha işini inanırlarına devretmiştir,

      matematik bilgime bilmeden laf sarkıttığın için beni açıklama yapmak zorunda bıraktın, o nedenle söylüyorum,

      uzun yıllar (yaklaşık 15 yıl) açık öğretimde okuyan lise mezunu memur arkadaşlarıma matematik (açık öğretim matematiği) dersi verdim, ücret teklif edenlere, o zaman benle ne işin var, git kursa yazıl, orada da aynısını öğretiyorlar diyordum, (öğrettiklerimin içerisine memur arkadaşlarımın teklifiyle, gittikleri caminin hocası da dahil), matematik konusunda daha başka neler yaptığım ise bende kalsın.

      sonsuzlukla ilgili olaraki
      sana öyle bir havuz problemi veririm ki, o havuzu sonsuza kadar dolduramazsın,

      sonsuz tektir ama sonsuz boşlukta tektir, bunu bir tarafa yaz,

      sen buraya ilk geldiğinde taze Müslüman olduğunu söylemiştin, keşke söylemeseydin,

      başka bir atın üzerine binmek üzere, üzerine bindiğin attan indikten sonra üzerinden indiğin ata tekme attığını öğrenmemiş olurduk,

      hani Atalarımız iki yüzlü tipler için, kimin atına binerse onun türküsünü derler ya, sende iki yüzlü olduğunu itiraf etmiş oldun,

      farklı anlamlara gelen kelimelerin, kullanıldığı cümleler içerisinde ister düz anlamda olsun, ister mecazi anlamda olsun, ne anlama geldiği bilinir ve cümlenin ne anlatmak istediği bilinir,

      yani farklı anlamlara gelen tüm kelimeler kendi anlamında kullanılsa da kullanılmasa cümlede anlatılmak istenen herkesçe bilinir, dahada yani ne anlama geldiği bilinemeyecek kelime yoktur, zaten hiçbir anlama gelmeyen bir kelimenin var olması söz konusu olamaz,

      ama siz, söz konusu Kuran olunca, düz mü? mecazi mi? olduğuna bakılmaksızın bazı kelimelerin ne anlama geldiğinin bilinemeyeceğini söyleyerek dil bilgisi kurallarına aykırı savunmalarda bulunuyorsunuz, üstelik bunu apaçık indirildiği iddia edilen bir kitaba rağmen yapıyorsunuz,

      eğer ister düz olsun, ister mecazi olsun bilinemeyeceğini iddia ediyorsunuz, bırakında anlamaya çalışanların önüne takoz olmaya çalışmayın, çünki biz yeterli Türkçe bilgimizle hangi kelimenin düz anlamda, hangi kelimenin mecazi anlamda söylendiğini çok iyi biliyoruz, işte sizi korkutan gerçek bu, kralın çıplak olduğu gerçeği…

      zalimlere gelince, biz zalimlerin de kimler olduğunu çok iyi biliyoruz ama zalimleri 2 gruba ayırıyoruz, yani zalimliği kimin adına yaptıklarını sorguluyoruz, kendi adına mı? yoksa tanrı adına mı?

      sen ise icazeti tanrıdan almayan zalimleri örnek olarak göstererek, , bak onlarda yapıyor diyerek icazetini tanrıdan alan zalimleri savunmaya kalkma kalkmanı doğrusu hiç anlayamıyoruz, bugünkü hırsızları savunanların, öncekilerde yapıyordu diyerek savunması gibi…

      zulüm zulümdür, kim yapıyorsa, yapanlara binlerce lânet olsun, hatta topunun canı senin cehennemine?

      senin tanrının savaşçı melekleri bugün kimlerin safında yer alıyor acaba?
      sakın, şu her yerde şube açmaya çalışan o malum terör örgütünün safında olmasınlar?

      eğer birgün, şu sınırları olmadığı için dışı olmayan sonsuz boşluğun tanrı tarafından bile yok edilemeyeceğini öğrendiğinde, yeni atına binmek için üzerinden ineceğin ata da tekme atar mısın? çok merak ediyorum.

      şunuda söyleyeyim, ben, beni toplumun bindirmeye çalıştığı ata hiçbir zaman binmedim, karşımda gördüğüm at ise kendisini zalimlikle suçladığım, kendisiyle devamlı kavga ettiğim için beni üzerine bindirmek istemiyor, zaten benim de binmek istemeye niyetim yok,
      nedenine gelince, benim türkü söyleme kabiliyetim yok ve hiçbir zaman da olmayacak…

      eğer cevap yazmak istersen dedim dedi tarzında olmasın, harmanlama yaparak yazmaya çalış, yada boş ver yazma, alacağın cevap belli olduktan sonra yazmanın ne anlamı olurki…

      • yılmaz dedi ki:

        1 okuyucu,
        ya balık hafızalısın ya da iftiracı,

        1-Ben sizin ikiyüzlülüğünüzden, iftiralarınızdan, habire kıvırtıp durmanızdan sıkılıp sitede yazmayı bıraktım(bana kopyala yapıştır yaptırma istersen, 8-10 gün boyunca Kuran’da ki cennet tasvirlerini sapıklık-sübyancılık vb. diye tanımlayıp sonra öyle olmadığı kafana ”DANK” ettirilince en ufak bir özür bile dilemeden konuyu kapatmaya çalışman, doğmamış bebeklerin katledilmesine ayrıntı deyip sonra yaptığın gaf kafana ”DANK” ettirilince en ufak bir özür bile dilemeden konuyu görmezden gelmen vs.). Yazmayı bırakırken de ÇOK GEREKLİ GÖRMEDİKÇE cevap yazmıyacağımı söyledim, bir daha geri dönmemek üzere gittiğimi söylemedim. Sen düştüğün zavallı durumlar nedeniyle kalbinden bir daha geri dönmememi dilemiş olmalısın ki aklında öyle kalmış.

        Hasan Bey bir soru yöneltti, ben de cevap vermeyi gerekli gördüm, senden izin mi almam gerekiyordu?

        2-Tanrım rasyonel sayıları kullanmak için senden izin mi almalıydı? Açık öğretimde okuyan 3-4 kişiye matematik dersi verdin diye Tanrı’ya matematik dersi verme hakkını da mı görüyorsun kendinde?

        3-Hiç utanmadan Tanrı’yı, O’nun verdiği yüzü, eli ve parmakları kullanarak toplu imhacılıkla suçlama yüzsüzlüğünü gösterebiliyorsun ama hergün doğmamış bebekleri imha etme caniliğini gösterenlerle aynı safta yeralma ikiyüzlülüğünü de gösterebiliyorsun aynı zamanda. Şimdi cevap ver bana sen yüzsüz müsün, yoksa ikiyüzlü mü? Yoksa hem yüzsüz, hem ikiyüzlü mü?

        4-Ama hakkını teslim etmeliyim, gerçekten takdir ettiğim bir tarafın var. Allah’ı suyun üzerinde yerleştirdiği koltuğa oturan bir varlık olarak algılama zekasızlığına sahipsin, ama böyle bir Allah’ı reddetme cesaretini gösterebiliyorsun en azından. İşte bunu takdir ediyorum, Kuran’ın anlatımlarından öyle bir Tanrı’yı anlayabiliyorsan eğer, o anladığın Tanrı’ya inanma daha iyi, senin yerinde olsam ben de inanmazdım.

        5-Bak ben siteye ilk geldiğimde ne demişim, kopyala yapıştır yaptım;
        ”Kuran’la 6 ay önce tanıştım, o dönemdeki inançların deizme çok yakındı. Samimi bir şekilde Kuran’ı okumaya başladım, ilk başlarda Muhammed peygamber bunları uydurmuş olabilir mi düşüncesiyle okuyordum(ama önyargılı değil samimiydim), okudukça Kuran’ın mucizelerle dolu olduğuna ve insan sözü olamıyacağına kanaat getirdim. Bu arada gerçek dini de öğrenmeye başladım.”

        Kuran’la yeni tanıştım demişim, Allah’a inanmıyordum dememişim bu bir.
        İnancım deizme yakındı demişim, yani tek Tanrı inancına sahip olduğum anlamına geliyor bu, bu da iki.
        Kuran’ı Muhammed Peygamber bunları uydurmuş olabilir mi düşüncesiyle sorgulayarak okuduğumu ve iman ettiğimi ifade etmişim, yani ezbere inanmadığımı. Bu da üç.

        Şimdi söyle bakalım kimmiş ikiyüzlü ben mi, sen ve diğer iftiracı arkadaşların mı?

        6- İcazeti Tanrı’dan alan zalimleri savunduğumu iddia ederek bir iftira daha atmışsın, hangi zalimi nerde savunmuşum göster bakalım. Kopyala yapıştır yapmanı bekliyorum.
        Hiçbir zalim uyguladığı zulme Tanrı’dan icazet alamaz, öyle iddia edip bazı zekasızları da buna inandırabilir ama, hepsi bu.

        7-Sen hala doğmamış bebek katillerin safında yeralarak onları neden savunduğuna dair bir açıklama yapmayı düşünüyor musun? Bu sana 6-7. çağrım oldu bu konuda, ”bebek katillerine lanet olsun” diyerek filan durumu kurtarmaya kalkma ama, çünkü bir zamanlar ”ayrıntı” diyerek geçtiğin bir hususa çok sıkıştığın için lanet okursan yukarda anlattığın atını değiştirince önceki atını tekmeleyen ikiyüzlü ve sahtekar türkücünün durumuna düşersin.(gerçi daha önce çok düştün bu duruma, alışmışsındır artık)

        8-Şu diline dolayıp durduğun ”sonsuz boşluğu” git de bir kere daha ölç bakalım gerçekten de sonsuzmuymuş, belki önceki ölçtüğünde hatalı ölçmüşsündür.

        9-Sonsuzun ”tek” olduğunu sonunda idrak etmene sevindim, var olan tek sonsuzu varolmayan 2. sonsuza bölmeye kalkışmazsın sanırım bundan sonra.

        10-Bence sen bundan sonra ata filan binmeye kalkma, bu beceriksizlikle düşer bir yerini sakatlarsın. Suyun üstüne bir koltuk koyup üzerine otur, bacak bacak üstüne at, keyfine bak.

        Tavsiye ettiğin gibi harmanlama yaparak yazdım, yine de kolaylık olsun diye tane tane yazdım, bakalım anlayabilecek misin, önceki cevaplarımı (kolay anlayabilmeniz için alıntılı yapıyordum, yine de anlayamıyordunuz çoğunu.)

      • 1okuyucu dedi ki:

        Yılmaz;

        başlangıçtaki hitabet cümlene bilmukabele diyorum,
        bilmukabele; güzel veya çirkin olarak nitelenen temennilere veya düşüncelere aynen karşılık vermektir,

        1- senden dileyeceğim bir özür yok benim, çünki senin bana kabul ettirdiğin bir şey yok, daha doğrusu kafama dank ettirdiğin bir şey yok,

        o çok methettiğin hocana, göğüsleri turunç gibi yaşıt kızların ne olduğunu sor bakalım, hatta tüm tercümanlara sor bakalım,

        geri dönmüş olman senin bileceğin bir şey, beni ilgilendirmez ama gelir gelmez, yine o çirkin yakıştırmalarına başlaman senin halâ tartışma adabını öğrenemediğini gösteriyor, yani sen halâ o sensin, sende hiç bir değişiklik olmamış,

        ayrıca, inanç konularının tartışıldığı bir ortamda yaptığınız hakaretlerin ucunun nereye dokunacağını da hesap ediyorsundur umarım,

        2- senin tanrının benden izin almasına gerek yok ama madem bu işe burnunu soktu, bari Ömere danışsaydı da bir çuval inciri berbat etmeseydi,

        söylemeyi unutmuşum, sayıları önemsemediğini söylediğin tanrının kelle sayısına da ihtiyacı var, biliyorsun, 1 sabırlı Müslüman 2 kafire bedeldir, eğer kafirler Müslümanların 2 katından fazlaysa bu senin tanrın için çok büyük sorun arz ediyor,

        3-Onların Allah dışında dua ettiklerine/çağrıda bulunduklarına sövmeyin. Yoksa onlar da düşmanlıkla ve bilgisizce Allah’a söverler. Biz her ümmete yaptığı işi bu şekilde süslü gösterdik. Sonra hepsinin dönüşü Rablerinedir. O, onlara, yapmakta olduklarını haber verecektir. (enam-108) (Y.N.Ö)

        ben tanrınızı toplu imhacılıkla suçlamıyorum, sizin tanrınız yok etiğini söylediği kavimlerden bahsediyor, bana inanmıyorsan, aç Kurana bak,

        ayrıca yaptığın her hakaret için içimden bilmukebele dediğimi bilmeni isterim, hele inanç konularının konuşulduğu bir ortamda tanrının da bilmukabele deyiminden nasibini aldığını unutma, hatta gerekiyorsa hiç aklından çıkarma,

        benim sırtına bindiğim bir at yok, yani çünki benim savunacağım ne bir hırsızım, nede bir firavunum var, hepsinin canı senin cehennemine,

        ayrıca, beni ele, yüze, parmaklara muhtaç bir varlık olarak yaratıpta, bana o uzuvları vermeyecek bir tanrının canına ot tıkarım ben,

        4- Allahı suyun üzerindeki koltuğuna oturtan ben değilim, Kuranda öyle yazıyor, ben ise bunun bir çelişki olduğunu söylüyorum ama madem Kuran öyle söylüyor diyorum, ben niye itiraz edeyim ki,

        ben Kurandaki çelişkileri düzeltmek için burada değilim ki, çelişki görülen şeyleri düzeltmek sizin işiniz ama maalesef daha inandığınız dini savunmaktan acizsiniz, çoğu zaman kaş yapayım derken göz çıkarıyorsunuz,

        o zaman ne olduğunu sen söyle, ne olduğunu bilemeyiz veya doğrusunu Allah bilir diyorsan, o zaman sesini çıkarma otur bir kenara, yorumlamaya kalkanlarada saldırma, yorumlayanları bilmedikleri şeyin peşinden gidenler olarak düşün,

        eğer varsa verecek cevabın açıkla da bilelim, yoksa cevabın sus sesini çıkarma,

        yahudiye göre tanrı dünyayı ve içindekileri 6 günde (haftanın günleri) yaratmış, 7.gün olan cumartesi günü yorulduğu için suyun üzerindeki tahtında dinlenmiş, Müslümana göre tanrı yorulmamış, yani bir Yahudiyle bir Müslümanın aralarındaki tartışma tanrının yorulup yorulmadığından ibaret,

        1400 sene önce dünyanın hakimi, hükmedenlerin en büyüğünün bir tahtının olacağını düşünmek, evreni dünyadan ibaret sananların yapacağı bir şey olması muhtemel,

        zaten Kuranın tanrısına hiçbir zaman inanmadım, inanmamda mümkün değil,

        5-Kuranla yeni tanışmış olman onu daha önce tanıyacak bir yerde yaşamadığın anlamına geliyor, ben Kuranla içinde bulunduğum toplumun dayatmasıyla tanıştım, yani Müslüman bir Ülkede doğmuş olmam nedeniyle hiçbir zaman kabullenmediğim Kuranla zorunlu olarak tanıştım, senin yeni tanışmış olman bir Müslüman Ülkede yaşamıyor olmandan da kaynaklanabilir, bunu bir ihtimal olarak söyledim, doğrusunu sen bilirsin,

        Ayrıca, daha önceki inançlarının deizme yakın olması senin daha önce dinlere şnanmadığın anlamına gelmez, dünümüzde, Hristiyan, Müslüman, putperest (pagan, Budizm, vs.) olupta deizme yakın olanlar var, sen ait olduğu toplumun dinine mensup olarak varsaydığın kişilerin deist veya ateist olduğunu bilebilir misin? mahal baskısı nedeniyle kendini açığa vurmayan nice deistler veya ateistler var,

        demek istediğim, bir Müslüman da, bir Hristiyan da, bir Budist te deizme yakın olabilir ama kendini ifşa etmez, o nedenle senin daha önce deizme yatkın olman senin daha önceden Hristiyan, Budist veya pagan olmadığın anlamına gelmez, tabi doğrusunu sen bilirsin,

        Yahudiler içerisinde deist veya ateist var mıdır? bilmiyorum ama Yahudi bilim adamlarının deist veya ateist olması kuvvetle muhtemel,

        6-zalimleri sayarken tek taraflı olarak sadece icazetini tanrıdan almayanları örnek göstermen karşısında icazetini tanrıdan alan zalimleri kayırdığın gibi bir algılamaya neden olduğun için öyle bir ifade kullandım, ayırım gözetmeden hepsini saysaydın yanlış anlaşılmamış olurdun, hakaret edeceğine öyle olmadığını söylemen yeterliydi,

        evet hiçbir zalim tanrıdan icazet alamaz, icazetini tanrıdan aldığını söyler, o nedenle icazetini tanrıdan alanlar sözünün yadırganacak bir tarafı yok, inandırdıklarına gelince, her şey arz talep meselesi,

        7- benim bebek katillerini savunduğumu nereden çıkardın, galiba hakaret dağarcığında başka malzeme kalmadı, hayali suçlamalara başladın, gittikçe iğrençleştiğinin farkında mısın?

        eğer söyleyeceğin bir lafın varsa, gitte bebek katilleriyle masaya oturanlara söyle,
        hani şu senin beğensen de beğenmesen de adına İslâm alemi denen dahil olduğun alemdekilere…

        8-sınırları çizilemeyen bir şeyin ölçülemeyeceğini de öğrendiğin gün, sınırları çizilemeyen bir şeyin ölçülemeyeceğini öğrenmiş olacaksın? o zaman sonsuz tanımına giren tek şeyin sonsuz boşluk olduğunu da kavrayabilir misin? orasını bilemem,

        9- bakınız; 8 nolu şık!

        10- biz seni çok iyi anlıyoruz da, soru cevap şeklinde yazdığında, bizim mesajımızı alıntı yapmış oluyorsun, mesaj boyu uzayınca beni sıkıntı basıyor, bu mesajına bile nasıl katlandığımı bir bilsen,

        zaten bundan sonra seninle yazışmayı pek düşünmüyorum, çünki yaptığın tek şey hakaret etmek,

        son olarak bilmukabele demekle yetiniyorum.

        not; sanırım bundan sonra hakaret ederken ucunun nereye gideceğini anlamışsındır?
        kendine bir çeki düzen verir misin? orası senin bileceğin bir şey,

      • yılmaz dedi ki:

        1 okuyucu,
        Sana olan değil ama Allah’a olan saygımdan ötürü hakettiğin cevabı vermiyeceğim, hiç haketmediğin kadar kibar bir cevap olacak yani.

        1-Ben başka biriyle yazışırken konuya balıklama dalıp yorumlar yapıp sorular soran sensin, Bu siteye ilk gelişimde de, bu seferki 2. gelişimde de aynısını yaptın. Dolayısıyla okurken sıkılıyorum tarzı saçmalıkları kendine sakla, Ben de seni okurken sıkılıyorum, Madem gerçekleri duymayı kaldıramıyorsun bir daha benim sohbetlerime dalma.

        2-ŞÖYLE DEMİŞSİN:.”benim bebek katillerini savunduğumu nereden çıkardın,galiba hakaret dağarcığında başka malzeme kalmadı,hayali suçlamalara başladın,gittikçe iğrençleştiğinin farkında mısın?”

        Bu söylediklerinin yalan ve iftira olduğunu ve gittikçe iğrençleşmeye başlayanın kim olduğunu göstermek için Muhammedin Hocaları başlığı altındaki bölümde yaptığımız münazaradan küçük bir bölümü kopyala-yapıştır yapıyorum.Dileyen herkes MUHAMMED’İN HOCALARI başlıklı bölüme bakıp doğruluğunu kontrol edebilir. Seninle İslamda 4 evlilik hususunda tartışmışız ve karşılıklı olarak aynen şunları yazmışız birbirimize;

        BEN:4 eş almak isteyen ve almaya gücü yeten alır, adaletsiz davranırsa da hesabını verir. En çok şaşırdığım da şu: Bir sürü ateist arkadaşım oldu, her karşılarına çıkan kadını yatağa atabilmek için atmadıkları takla, söylemedikleri yalan kalmayan, sapık dürtülerini doyurduktan sonra da sorumsuzlukları yüzünden kadın hamile kalmışsa, sorumluluk almak yerine anne karnındaki bebeği vicdanları hiç sızlamadan katleden sapıklar peygamberimize ve Allah’a ahlak dersi vermeye kalkışırlar. Ne yüzsüzlük ama. Yoksa ”ne ikiyüzlülük ama” mı demeliyim?

        SEN:ben sonuca bakıyorum, ayrıntılara takılmıyorum, sonuçta 4 kadınla evlenmeye cevaz verilmiş, ben bunu kadını satılık mal olarak gören, kadını insan yerine koymayan bir zihniyetin ürünü olarak görüyorum,……

        BEN:Ne ayrıntı ama? Canı çektiği sürece bir kadını yatağa atmak, sıkılınca da hiçbir hak iddia etmesine fırsat tanımadan fırlatıp atmak ayrıntı mı sence? Ya da anne karnında doğuma hazırlanan minicik bir yavruyu katletmek ayrıntı mı? Bunu ayrıntı olarak nitelendirmek yukarda övünerek sözünü ettiğin ve kendi çevrene yüklemeye çalıştığın ”ödül beklemeden erdemli olmak” kavramı ile ne kadar da uyumlu doğrusu. Aferim sana, ne erdemli biriymişsin sen ve senin gibiler. Ayrıntı deyip geçerek doğmamış çocukları katletmeyi savunuyorsun farkında mısın?…

        GÖRÜLDÜĞÜ GİBİ SAPIK RUHLU HERİFLERİN KARŞILARINA ÇIKAN KADINLARI YATAĞA ATABİLMEK İÇİN 40 TAKLA ATTIKLARI, SIKILINCA BU KADINLARI BAŞLARINDAN ATTIKLARI, KADIN HAMİLE KALDIYSA DOĞMAMIŞ BEBEKLERİ KÜRETE ETTİREREK KATLETTİKLERİ BİR SiSTEMİ AYRINTI OLARAK TANIMLAMIŞSIN.
        Sen Allah’ı zalimlikle suçladıkça ben sana bu söylediklerini tekrar tekrar hatırlattım ama sen 1 kere bile olsun bu duruşundan geri adım atmadın. Neden? Ben cevap vereyim, o kadar kibirlisin ki hata yaptığını kabul edemezsin, Geçelim…

        3- Gelelim cennetteki göğsü turunç gibi yaşıt kızlar, iri gözlü huriler meselesine.Ben bazı şeyleri farkedip kafana dank ettiği için konuyu kapattığını düşünmüştüm ama yanılmışım. Cennet tasvirlerini sapıklık olarak niteledin defalarca, sübyancılığı ima eden laflar ettin bol miktarda. Mesela şu sözler sana ait;
        SEN:…ben göğüsleri turunç yaşıt kızların sübyan olduklarını daha önce açıklamıştım
        SEN:cennetteki sunularla ilgili sapık kelimesini kullanmama rağmen halâ neyi ima ettiğimi anlayamadın mı?
        SEN: her şeyi bildiğini iddia ettiğiniz tanrınız, yaratığı insanın fıtratının sapıklığa meylettiğini bilmiş olmalı ki, sapıkları cennette vaat ettiği sapıkça ödüllerle Muhammedin tarafına çekmenin daha kolay olacağını da bilmiştir, herhalde içinizden, cennette vaat edilenlerin sapıklara yönelik olduğunu fark edenleriniz, bu durumdan rahatsız oluyor olabilir ama İslâm aleminin büyük çoğunluğu cennetteki ödüllere kavuşmayı dört gözle bekliyor, tasvirlerde ne olduğunu anladın mı şimdi?

        CEVAP:
        1-Sözkonusu ayetlerde YAŞIT kızlar diyor. Yaşıtlığın olduğu yerde hangi akıl ve mantıkla sübyancılık iddiasında bulunabilirsin, Bu iftiracılık değil midir? İftiracılıktır.
        2-Söz konusu ayetlerde ”İRİ GÖZLÜ” ifadesi var, yani gözler ön plana çıkartılmış. Gözler sevginin en saf(platonik), kirletilmemiş halini sevgiliye aktaran organlardır. Yani cennette sevgi olacağı ama bu sevginin saf ve platonik bir mana içereceği anlatılıyor.
        3-Ayetlerde geçen GÖĞÜSLERİ TURUNÇ GİBİ, ya da GÖĞÜSLERİ YENİ ÇIKMAYA BAŞLAMIŞ ifadelerinde göğüslerin küçüklüğü önplana çıkartılarak cinsel ilişkiye uygun olmadığı vurgulanmakta.
        Gözünün önündeki YAŞIT kelimesini bir türlü göremeyip peygamberi ve bütün inananları sübyancılıkla suçlayanların, aklı cinsellikten öteye gidemeyenlerin bunları anlamasını beklemiyorum.

        SONUÇ:Hakaret eden ben değilim, sensin. Ben sadece durum tespiti yapıyorum ama sen buna bile katlanamıyorsun. Diğer söylediklerine cevap vermeye tenezzül etmiyorum.

      • 1okuyucu dedi ki:

        Yılmaz;

        Allaha olan saygını hatırlamak sende iyi bir gelişme olmuş,

        öyle ya bir Müslüman işin içine tanrısının da katılmasını ister mi hiç, sonra tanrısı, “niye bana bir mukabele denmesine vesile oldun, sende hiç utanma yok mu? senin tanrına saygın yok mu?” diye sorarsa ne cevap verirsin?

        1- biriyle özel yazışmak istiyorsan, bunu Messenger vasıtasıyla yapabilirsin, o zaman yazdıklarını ne başkası okuyabilir, nede bir başkası cevap verebilir,

        ama tüm üyelerin okumasına ve yazmasına olanak veren bir sitede 2 kişi arasında geçen bir konuşma diye bir şey olamaz, herkes istediği konuya müdahil olur, istediği şekilde görüş bildirebilir,

        mesaj başına kişi ismi yazılması, kime bir şeyler söylediğimizi anlatmak içindir, isim yazılmasa da olur ama bu sefer de mesaj ortaya yazılmış gibi olur, sanki birilerine gönderme yapılıyormuş gibi bir durum ortaya çıkabilir, bu durum bazı alınganlıklara neden olabilir,

        benim şu anda öne sürdüğüm gerekçelere tüm forum üyeleri, olumlu veya olumsuz cevap verebilir, benim buna hiçbir itiraz hakkım olamaz, çünki forumun formatı böyle, dileyen herkes her konuya isterse müdahil olur, istemezse okur geçer,

        o nedenle forumdan uzaklaştırılmadığım sürece, sataşma gördüğümde veya kendi düşüncelerimi söylemek istediğimde her konuya dalarım, gerekirse herkese hitaben bir şeyler yazabilirim, bana hitaben yazamasın desen bile yine yazarım, çünki buradaki mesaj trafiğini yöneten sen değilsin,

        2- halâ anlayamıyorsun değil mi? ben, çok eşliliği kadına yapılan bir saygısızlık, hakaret olarak nitelendirirken, çok eşliliğin meşruiyetini nereden aldığına bakıyorum, yani kişisel mi? dinsel mi? ve diğer meşruiyetlerinde…

        insanlık tarihi boyunca, erkekler fiziksel üstünlüklerini kullanarak kadına kaba kuvvetle hükmetmeye çalışmışlardır, dinler ise bu eyleme meşruiyet kazandırmıştır, yani icazet vermiştir,

        sen ise, icazetini kendinden alan ahlaksızları bana örnek göstererek, sanki “bak onlarda yapıyor” yaklaşımında bulunarak, neredeyse dinin meşruiyet kazandırdığı ahlaksızlıkları savunma yoluna gidiyorsun, (ben kendi ahlak anlayışıma göre ahlaksızlık diyorum, sana göre ahlaksızlık olmayabilir)

        bir defa, icazetini kendinden alan kişisel örnekleri göstererek dinini savunamazsın, dinini savunmak istiyorsan, dininin kazandırdığı meşruiyetlerin sebep olduğu sonuçları göstererek bunların doğruluğunu anlatmaya çalışırsın, yoksa Ahmet şunu yapmış, Mehmet bilmem ne yapmış diyerek dinini savunamazsın, bir defa bunu kafana sok!

        örneğin; eğer adam, öldürdüğü adamın ciğerini yiyorsa, vahşi teröristten başka ne beklenir der geçeriz, ama bu eylemi yaparken “Allahu ekber” diyorsa, işte orada dur derim,

        eğer o bebek katili dediğin ahlaksız adam, aynı zamanda metresini veya kapatmasını, imam nikahlı eşim diye tanıtıyorsa orada dur derim,

        yani yaptığı eylemin gerekçesini dine dayandırıp yaptığını meşru kılmaya çalışıyorsa, bu durumda icazetini dinden aldığını söyleyen ahlaksızların, bu icazeti hangi ayetten aldığını sorgularız,

        bilmem anlatabildim mi?

        3- evet, iddiamın arkasında duruyorum turunç göğüslü (tomurcuk sineli) yaşıt kızların cennette ne işi var?

        turunç göğüslü yaşıt kızlarının, KÜÇÜK yaşta kızlar olacağını bilmek için kahin olmaya gerek yok, yaşları 11 midir? 12 midir? 13 müdür? kim bilir belkide 9’dur,

        herhalde 9 olmalı ki, 9 yaşındaki kızlarla evlenilebileceği konusunda fetva verenler bile var,

        hatta memleketin birinde bir süreliğine iktidara bile gelmişlerdi, hatta ölü kadınla 6 saat boyunca ilişki kurulabileceğini söyleme ahlaksızlığından de çekinmemişlerdi, o fetvaları verenin arkalarında milyonlarca destekleyeni bile var, icazetini nereden alıyor acaba?

        ayrıca, cinsiyetine bakılmaksızın küçük yaştaki çocuklara sübyan dendiğini herkes bilir, küçük çocuklara sübyan denmesinin yadırganacak bir tarafı yoktur,

        sanırım yaşıtlığın ne olduğunu anlamışsındır,

        sen o iri gözlerin göz göze bakışmak olduğunu, göz göze bakışmanın göz zinası olduğunu söyleyenlere sor bakalım, iri gözlü hurilerin ne olduğunu sana daha iyi anlatırlar,

        tenezzül edip 5. ve 8. şıklara da cevap verseydin, bilhassa 5. şıkka cevap verseydin iyi olurdu, neyse, keyfiyet senin.

        ağzı bozuk olan sen misin, yoksa ben miyim? unutma burada baş başa değiliz, herkes her şeyi gayet iyi görüyor.

      • toro dedi ki:

        Yılmaz,

        Sen komedyenmisin?

        ”-Bak ben siteye ilk geldiğimde ne demişim, kopyala yapıştır yaptım;
        ”Kuran’la 6 ay önce tanıştım, o dönemdeki inançların deizme çok yakındı. Samimi bir şekilde Kuran’ı okumaya başladım, ilk başlarda Muhammed peygamber bunları uydurmuş olabilir mi düşüncesiyle okuyordum(ama önyargılı değil samimiydim), okudukça Kuran’ın mucizelerle dolu olduğuna ve insan sözü olamıyacağına kanaat getirdim. Bu arada gerçek dini de öğrenmeye başladım.”

        Kuran’la yeni tanıştım demişim, Allah’a inanmıyordum dememişim bu bir.
        İnancım deizme yakındı demişim, yani tek Tanrı inancına sahip olduğum anlamına geliyor bu, bu da iki.
        Kuran’ı Muhammed Peygamber bunları uydurmuş olabilir mi düşüncesiyle sorgulayarak okuduğumu ve iman ettiğimi ifade etmişim, yani ezbere inanmadığımı. Bu da üç.

        Şimdi söyle bakalım kimmiş ikiyüzlü ben mi, sen ve diğer iftiracı arkadaşların mı?”

        Yukarıdaki sözler sana ait! Kısaca deistken teistliğe geçiş yaptım diyorsun, okudukça görmüş, kanaat getirmişsin! Şimdi senin gibi kanaat getirmeyenlere kızıyor hatta yaftalıyorsun!

        Söylermisin sen deistken teist olmayı düşünenlerin kendileri adına kuranı okuyup, anlayıp kanaat getirmen için görevlendirdikleri bir temsilcimisin? Sana sen oku,anla, kanaat getirirsen bizde peşinden geleceğiz diyenlermi oldu? Senin bakışına, görüşüne,kanaatine güvendiğini söyleyip sonra senin kararının peşinden gelmeyenler mi var seni öfkelendiren?

        Arkadaşım sen hangi kafayı yaşıyorsun? Sen, senin kararının doğru karar olduğunu senin kararına inanmayanlara hemde öfkelenerek nasıl dikte edebiliyorsun?

        Yıllarca taa 8 ay öncesine kadar deist dolaşan bir insan şimdi doğru yolu buldum diye düşünerek diğer deistleri doğru yolu bulamamak, görememekle nasıl suçlayabilir? Belki aramızdan bazıları senin bulduğun yolu 1 sene sonra bulacak! Ne zaman kanaat getireceklerini sanamı soracaklar! Nesin sen teizm gurusu mu?

        Şuan cansiperane savunduğun inanç madem bu kadar kutsiydi, madem şimdi ona senin gibi inanmayanlara karşı saygı duyamayacak kadar bağlandın ve sana göre ona saldırmalarına(!) tahammül edemiyorsun söyle bize neden onu 8 ay öncesine kadar bulamadın, anlayamadın?

        Sen anladığın anda herkes de anlamalımıydı, görmelimiydi senin anladığın, gördüğün gibi?

        Sana biz senin gibi görmüyoruz diyoruz! Bizi sana göre yanlış yapan nedir? Senin yanlış yaptığımızı söylemen mi? Dünyadaki her insan bir inanca yönelmek için senin düşüncelerinimi referans almalı? Bu işin kılavuzu senmisin?

        Bak senin ne güzel incilerin vardı!

        ”Ben hasbel kader bu siteyle tanıştım, Şu anda da görevim olduğuna inandığım tebliği yapıyorum, Bunu yaptıktan sonra sorumluluk benden gitmiş ve gerisi Allah’a kalmıştır. Yani İNKARA devam etmenizin benim açımdan herhangi bir sakıncası yok.”

        Senin 8 ay öncesine kadar kuranı ve onun tanrısını inkar (!) ve red edebilmişsen 8 ay öncesine kadar bu senin hakkınsa başkalarınında canı isteyene kadar istediği gibi inanmaya, düşünmeye, inkara(!) hakkı var!

        Senin haddine mi düşmüş senin doğrunun peşinden gitmeyenleri yanlış yolda olanlar, inkar edenler olarak sınıflandırmak!

        Bu arada 8 ay öncesine kadar deist olup sonra teist olan bir insan hala kendisinin 8 ay önceki durumunda yani deist olarak yaşayan insanlara bu denli ağır yakıştırmalarda bulunamaz! Bu senin açından mantıklı bir sonuç olabilir ama sağlıklı bir sonuç olduğu anlamına gelmez! Çünkü sen deistlere ettiğin her lafın senin bilmem kaç yaşına kadar deist yaşamış bedenine ve zihnine de gittiğinin farkında değilsin!

      • yılmaz dedi ki:

        1OKUYUCU,
        Sana yukarda verdiğim cevapta yeralan ilk 9 maddenin tamamen arkasındayım. 10. maddede ise hem maksadımı hem de haddimi aştığımı düşünüyor ve senden özür diliyorum. 10 maddeyi şu şekilde ifade edersem düşüncelerimi daha doğru yansıtmış olurum;
        10-Karşında gördüğün ve kendisini zalimlikle suçladığın için seni üzerine bindirmek istemediğine inandığın o at var ya, eğer öyle bir at gerçekten varsa, eğer öyle bir atı gerçekten görüyorsan bence asla vazgeçme, asla ümitsizliğe düşme. Eğer üstüne binemiyorsan bil ki yeterince istemediğin içindir. Kendisine samimiyetle gelmek isteyeni O’nun reddedeceğine inanmıyorum ben. O kendisine gelmek isteyen iki gözü kör bir kuluna arkasını döndüğü için peygamberini azarlayandır.(Abese1-10)

    • Gencer dedi ki:

      Yılmaz yalancının tekidir.Aklınca buraya daha önce deist olduğunu sonradan Kuran’ı okuyup Müslüman olduğunu yazarak Deist’leri caydırabileceğini düşünmüş.
      Bunları geçeceksin Yılmaz arkadaş.
      Biz balık olsaydık Müslümanlık oltasına yakalanırdık.

  32. sercan dedi ki:

    BİLAL BEYDEN ALINTI
    Soruyorum size ! Halkı müslüman olan hangi ülkede kur’an’ın emirleri uygulanıyor? Hangi ülkede islam şeriati vardır? Tabiki kur’an’ın emirlerini ve islam şeriatini bilmiyorsanız,halkı müslüman olan ülkelerin yönetim biçimlerini islam şeriati olarak değerlendireceksiniz…!!! Halbuki halkı müslüman olan hiç bir ülkede islam şeriati uygulanmıyor…Emevilerden beri bugünümüze kadar halkı müslüman olan ülkeleri geri bırakan da kur’an dışı gayri islami yönetimler olmuştur.Bugün insan haklarını ihlal eden halkı müslüman olan ülkelerdeki gayri islamı yönetimlerdir. O günden beri İslam ülkeleri hep islam dışı rejimlerle yönetilmiştir…Siz islam şeriatinin ne olduğunu bilmediğiniz için size göre halkı müslüman olan ülkelerdeki yöentim biçimleri islam şeriatidir.! Ama çok yanılıyorsunuz !.Zira halkı müslüman olan hiç bir ülkede kur’an hukuku,islam şeriati yoktur.!!! Bi önce islam şeriatinin ne olduğunu öğrenin ! Ayrıca,halkı müslüman olan ülkelerde kur’an’ın emirleri ve islam şeriati uygulanmış olsaydı,kesinlikle bu ülkelerin hali bugünkü gibi olmayacaktı.!!!

    CEVAP kurandaki emirler madem hiç bir ülkede uygulanması mümkün değil
    öyleyse allah bu ayatleri neden indirdi
    veya uygulanması mümkünde insanların işine gelmiyor
    o zaman allah neden bu ülkeleri cezalandırmıyor
    bana soracak olursanız talibanlar uygulamaya calıştı ve olmadığı gibi de
    tüm dünyanın nefretini kazandı
    ayrıca şu başarısızlıklarda başka güçleri bahane etmenizde
    çok mantıksız
    ama tabi insanın fıtratında vardır başarılı olunca kendinden
    olmayınca başaksını bahane etmek her insanın baş vurduyu yoldur ……
    BİLAL BEY biraz gerçekçi olalım bakınız islam değil hangi din olursa olsun
    o toplum din kurallarığla değil insan yazması olan
    kanun kitaplarığla yönetilmeye başladığında o ülkeler her zaman
    ilerlemiş diğerleride onların tozuna yetişmeye çalışmışlardır …..
    KULLANDIĞINIZ BİLGİSAYAR bile 5 yıl sonra cıkan proglaramlara uymayacağı için calışamaz duruma gelecekken
    siz 1400 yıl önce muhammedin hayat akışına göre güncel konulara değinerek
    yazdığı kanunlarla dünyayı nasıl yönetmeye çalışırsınız bu mümkün olmadığından islam ülkelerinde iç savaşlar asla durmayacaktır müslümanlar birbirini bu din olduğu sürece boğazlamaya devam edeceklerdir …..
    BENCE SİZ İNDİRİLMİŞ KURANA DEĞİL,,, İÇİNİZDE OLMASINI İYİ NİYETLE İSTEDİĞİNİZ VİÇDANLI KURANA GÖRE KONUŞUYORSUNUZ ….
    SAYGILAR ……
    .

    • bilal dedi ki:

      Sercan bey,

      1-‘’ CEVAP kurandaki emirler madem hiç bir ülkede uygulanması mümkün değil
      öyleyse allah bu ayatleri neden indirdi.’’ diyorsunuz ‘’

      Cevap:Kur’an’daki emirler rahatlıkla uygulanabilir.Ama zalim,diktatör ve despot yöneticilerin işine gelmez.Çünkü,bunlar kur’an emirlerini,kur’an hukukunu uygulayacak olurlarsa,her iki dudukları arasından çıkan söz toplum için kanun sayılmayacak ve diledikleri gibi halkı ezip yönetemeyeceklerdir. İşte bunu için bu yöneticiler kur’an hukukunu uygulamak istemezler.Mesela: Ebu Lehep vb.bakıyoruz,neden islamiyeti kabul etmediler.???

      Riveyt şöyledir ‘’ان ابا لهب اتي النبي فقال. ما ذا اعطي ان امنت بك يا محمد ؟ فقال.{ كما يعطي المسلمون} قال. ما لي عليهم من فضل ؟ ! قال.{ واي شئ تبغي} ؟ قال تبا لهذا من دين , أن اكون انا وهؤلاء سواء الخ

      ‘’Rivayete göre bir gün Ebu Leheb hz.peygambere gelerek ona şöyle diyor:Ya Muhammed! Eğer sana ve gitirdiğin dine inanırsam benim için ne vardır,bana ne verilecektir? soruyor .Hz.peygamber de ona,’’sen de diğer müslümanlar gibi olacaksın, onlara ne verilrse sana da o verilecektir’’diyor.! Tekrar Ebu Leheb,’’Benim onların üzerinde bir üstünlüğüm ve meziyetim olmayacak mı? hz.peygamber de ‘’Sen nedemek istiyorsun, böyle bir şey olur mu ? ‘’ diye cevap verir.! İşte bunun üzerine Ebu Leheb, ‘’ Beni diğer insanlarla bir yapan,beni onlardan üstün saymayan böyle din ve inanç yok olsun’’ diyerek müslüman olmayı red ediyor….’’

      İşte zalim,diktatör ve despot yöneticilerin kur’an hukukunu neden uygulamdıklarını anlamış oluyoruz..Kur’an’ın emirlerini uyguladıklarında istedikleri gibi halkı ezip yönetemezler..!!!!!!

      2- o zaman allah neden bu ülkeleri cezalandırmıyor.’’ diyorsunuz ‘’ !

      Cevap:Kur’an hukukunu uygulamayan islam ülkelerinin iç savaşlarla,sosyal,siyasal ve ekonomik sorunlarla boğuşmalarından daha büyük bir ceza mı görecekeler ? zaten onlar kur’an hukukunu uygulamdıkları için bugün en büyük cezayı çekmektedirler. Özetle,bunlar islam hukukunu,kur’an’ın emirlerini uygulamadıkları sürece bu cezayı çekeceklerdir….!!!

      3- Talibanlardan söz ediyorsunuz.Peki,Taliban ve El kaide gibi örgütler kimin oluşumudur? Bunlar kime hizmet ediyorlar? Sinsice islamı yok etmek için bunları kullanan emperyalist güçler değil midir? Bunların islamla ne alakaları vardır ? ABD.deki İkiz Kuleyı havaya uçurup, binlerce masum insanı öldürenler kime hizmet ediyorlar? Bunları kullanan ancak emperyalist güçler olabilir……Çünkü bunların eliyle emperyalist güçler islama en büyük darbayı vurmaya çalışıyorlar.Emperyalist güçler ancak bunlarla emellerine ulaşabilirler.. Taliban ve El kaide gibi oluşumlar yoksa,bunlar islamı yok etmek için sinsi emelerine ulaşamazlar..!!!

      4- Gerçek anlamda Kur’an ve islam hukuku gemen olsaydı, bugün halkı müslüman olan ülkelerdeki iç savaşlar,siyasal,sosyal ve ekonomik sorunların hiç biri yaşanmayacaktı…!!!

      Saygılarımla…

      • yasir dedi ki:

        Bilal, çok güzel konulara değiniyorsun dediğin gibi Allahın hükümleri ile hükmedilmedikçe hiç bir zaman adaleti sağlayamazlar…

        Bir fitne kalmayıncaya, din tamamıyla Allah’ın dîni oluncaya dek onlarla çarpışın. Vazgeçtiler mi artık düşmanlık, yalnız zâlimleredir, başkalarına değil.2 / BAKARA – 193

        Daha öncede belirtmiştim, ister inanan ister inanmayan Allahın hükümlerine uymalı ve uyğulamalıdır işte o zaman herkez adalet içinde huzur bulur…Çünkü Allah inanan-inanmayan ayrımı yapmadan adaletlidir…Lakin zalime-zulme-karanlığa karşı mücadeleyi meşru kılar, zalime-zulme isyan Allaha iteattir…Lakin zalim olmayan-zulum yapmayan karanlık işlerle uğraşmayan bir inançsızda olsa ona karşı Adaletli olmayı ve yardım etmeyi yasaklamaz bilakis Allahın adaletini ve sözünü duymaları için onlara karşı adaletli olmayı ve yardım etmeyi teşvikler…

        İyilikle kötülük bir olmaz. Kötülüğü en güzel bir şekilde sav. Bir de bakarsın ki, seninle arasında düşmanlık bulunan kimse sanki sıcak bir dost oluvermiştir.41 / FUSSİLET – 34

        Buna ancak sabredenler kavuşturulur. Buna ancak büyük bir pay sahibi olan kavuşturulur.41 / FUSSİLET – 35

        Olur ki Allah sizinle düşman olduklarınız arasında yakında bir dostluk meydana getirir. Allah gücü yetendir. Allah çok bağışlayan, çok esirgeyendir.60 / MUMTEHİNE – 7

        Allah, sizi, din konusunda sizinle savaşmamış, sizi yurtlarınızdan da çıkarmamış kimselere iyilik etmekten, onlara âdil davranmaktan men etmez. Şüphesiz Allah, âdil davrananları sever.60 / MUMTEHİNE – 8

        Allah, sizi ancak, sizinle din konusunda savaşan, sizi yurtlarınızdan çıkaran ve çıkarılmanız için destek verenleri dost edinmekten men eder. Kim onları dost edinirse, işte onlar zalimlerin ta kendileridir.60 / MUMTEHİNE – 9

        Allahın ayetleri çok açık lakin geçmiştede günümüzdede bunları insanlar saptırmış ve kendi çıkarlarına uyğun hale getirmişlerdir…İşte, Allahın sözü-hizmeti ve hükmü dışına çıkan herkez başkasına veya nefsine uyduğu-dinlediği hizmet ettiği için şirke girmiştir ve girmektedir en büyük şirk Allahın sözünden çıkıp başkalarına hizmet etmektir…Hal böyleyken müslüamnız ama hıristiyan-yahudi-veya budist vs toplumlar bizden daha ferah-huzur ve ilimde öndeler diye yakınmak ve her musibeti Allahtandır demek tam bir haymazlık ve beyinsizliktir, demekki o toplumlar inanmıyor ve yanlış inanıyorda olsa bilerek veya bilmeyerek Allahın hükümlerine yakın yaşıyorlar anlamı çıkmaktadır, Allaha hizmet etmeselerde Allahın kurallarına yakın yaşadıklarından-çalıştıklarından kaderin-kanunun gereği karşılıklarını almaktadırlar…

        Hakikaten insan için kendi çalıştığından başkası yoktur.53 / NECM – 39

        Çünkü hrkese çalışmasının karşılığı vardır…Demek bizler veya kendini müslüman olarak tanımlayanlar Allaha ve kurallarına uyğu yaşamadığımız-çalışmadığımız için bazı şeylere ulaşamıyoruz-yakalayamıyoruz bunun sonucunu-suçunu başkasında bilassa Allahta değil bilakis kendimizde aramalıyız, yani başımıza ne kötülük ve nusubet geliyorsa bu bizim suçumuzdur, akılsızlığımızın-tembelliğimizin sonuçudur…Lakin Allah bütün iyi yoları-hak yoları-doğru ve yanlışı açıkladığı ve gösterdiği için bütük iyilikler-hayırlar Allahtandır ama bütün haksızlıklar-şerlerde bizim kendimizden-nefsimizdendir.

        Aralarında Allah’ın indirdiğiyle hükmet, onların arzularına uyma ve seni Allah’ın indirdiği şeylerin bir kısmından uzaklaştırmalarından sakın. Eğer yüz çevirirlerse bil ki Allah onları bazı günahlarından dolayı bir belaya çarptırmak istemektedir. Gerçekte insanların çoğu fasıktırlar.
        5 / MÂİDE – 49

        Allahın hükümleri ile hükmetmeyi anlamak için maide süresini okumanızı tavsiye ederim…

      • 1okuyucu dedi ki:

        Yasir;

        en ilkel topumlar da bile birlikte yaşamanın gerektirdiği oto kontrol sistemleri vardır, neyin doğru neyin yanlış olduğunu herkes bilir, yeter ki birileri kendi doğrularını dayatmaya kalkışmasın,

        her toplum adaletin ne olduğunu bilir, her toplum kendisine zararı olmayana zarar vermek istemez, üstelik bu zarar vermemeyi bir lütuf gibi sunmaya kalkmaz, hiçbir toplum kendi yaşam biçimini başka toplumlara dayatamaz,

        yani toplumların koyduğu kurallar, o toplumların yaşadığı deneyimler sonucu ortaya çıkar, bunların neler olduğu üç aşağı beş yukarı bellidir, bunların neler olduğundan söz etmek ise afaki konuşmalardan öteye bir anlam ifade etmez,

        yani herkesin bildiği şeylerin öğüt olarak sunulmaya kalkışılmasının hiçbir anlamı yoktur,

        hele, insan eylemlerinin sonuçlarından, olumlu olanları tanrıya, olumsuz olanları insana fatura etmeye kalkmanın adaletle açıklanacak bir tarafı da yoktur,

        “””ben herşeyi Kuran’da arıyorum, 5 şart saçmalığına inanmadığım gibi 20 şart yada 2. şart gibi saçmalıkları da kabul etmiyorum.”””

        ben başka bir noktaya dikkat çekmek istiyorum, burada bir arkadaşa, İslâmın 2. şartı nedir? diye sormuştum, bana yukarıdaki cevabı vermişti,

        sonradan düşündüm, kendisine hak verdim, çünki İslâmda şart yok, Kuranın tanrısının kesin olarak emrettiği farzlar var, çünki şartlar, farzların uygulanabilmesi için sadece bir araçtan ibaret, yani amaca giden yolda bir araç…

        ben yinede, kelimeyi şahadet ifadesinin İslâmı kabul etmek için bir şart olduğunu düşünüyorum, onu ayrı tutarak,

        namaz, oruç, kabeyi tavaf, zekât vermek gibi farzlar, hem fiziksel, hem ekonomik durumlara göre yapılan farzlar, sade Müslümanların alın siz bunlarla avunun diye önlerine konulan farzların İslâmın temeli diye sunulmasını Kuranın tanrısının amacını hafife almak olarak algılıyorum, yada uygun şartların oluşmasını! beklerken yapılması gereken farzlar olarak düşünüyorum,

        o nedenle, İslâmın farzlarını sana soruyorum, tiyo olarak, bakara-193’ün İslâmın 2. farzı olduğunu olduğunu söylüyorum, 1. ve 3. farzı sen söyle diyorum,

        bu arada haliyle, İslâmın 2. şartını, İslâmın 2. farzı olarak değiştirmiş bulunuyorum,

        sorduğum farzlarla ilgili olarakta bir tiyo vereyim, 2. ve 3. farzın hayat bulabilmesi 1. farzın farz olması şartına bağlıdır,

        buyur, ayıkla pirincin taşını.

      • sercan dedi ki:

        BİLAL BEYDEN ALINTI Kur’an’daki emirler rahatlıkla uygulanabilir.Ama zalim,diktatör ve despot yöneticilerin işine gelmez.Çünkü,bunlar kur’an emirlerini,kur’an hukukunu uygulayacak olurlarsa,her iki dudukları arasından çıkan söz toplum için kanun sayılmayacak ve diledikleri gibi halkı ezip yönetemeyeceklerdir. İşte bunu için bu yöneticiler kur’an hukukunu uygulamak istemezler
        CEVAP 1,, bilal bey bu despot dediğiniz diktatörlerde sonuçta ilk önceleri halk desteğini alarak başa geliyorlar …bunlar ağaç kovuğunda yetişmiyorlar
        bir insan bir halk neyi hak ediyorsa ona kayıktır …
        2,,sürekli başvurduğunuz bahanelerden biride emparyalıs güçler ,,,
        hırıstıyan lobisi yahudi lobisi gibi şeyler
        peki size soruyorum müslümanların beyin kapasıtelerimi düşükki ???hep bunların oyununa geliyorlar …
        bu bahaneleriniz tamamen tutarsız
        bir defa müslümanların çatışmaları muhammedin zamanından beri devam ediyor ve edecek …yani dış güçleri suçlamak yersiz …..
        SAYGILAR…

      • yasir dedi ki:

        2 / BAKARA – 190
        Ve kâtilû fî sebîlillâhillezîne yukâtilûnekum ve lâ ta’tedû innallâhe lâ yuhıbbul mu’tedîn(mu’tedîne).

        Ve sizinle savaşanlarla Allah’ın yolunda savaşın ve aşırı gitmeyin. Muhakkak ki Allah, aşırı gidenleri sevmez.

        2 / BAKARA – 191
        Vaktulûhum haysu sekıftumûhum ve ahricûhum min haysu ahracûkum vel fitnetu eşeddu minel katli, ve lâ tukâtilûhum indel mescidil harâmi hattâ yukâtilûkum fîh(fîhî), fe in kâtelûkum faktulûhum kezâlike cezâul kâfirîn(kâfirîne).

        Onları , bulduğunuz yerde öldürün. Sizi çıkardıkları yerden siz de onları çıkarın. Fitne, öldürmekten daha şiddetlidir (kötüdür). Mescid-i Haram yanında, onlar sizinle savaşmadıkça siz de onlarla orada savaşmayın. Fakat eğer sizinle savaşırlarsa , o taktirde (siz de) onlarla savaşın. Kâfirlerin cezası işte böyledir.

        2 / BAKARA – 192
        Fe inintehev fe innallâhe gafûrun rahîm(rahîmun).

        Bundan sonra eğer vazgeçerlerse, o taktirde muhakkak ki Allah, Gafûr’dur, Rahîm’dir.

        2 / BAKARA – 193
        Ve kâtilûhum hattâ lâ tekûne fitnetun ve yekûned dînu lillâh(lillâhi), fe inintehev fe lâ udvâne illâ alez zâlimîn(zâlimîne).

        Ve fitne kalmayıncaya ve dîn, Allah için oluncaya kadar onlarla savaşın . Bundan sonra eğer vazgeçerlerse o zaman zâlimlerden başkasına karşı düşmanlık yoktur.

        2 / BAKARA – 194
        Eş şehrul harâmu biş şehril harâmi vel hurumâtu kısâs(kısâsun), fe meni’tedâ aleykum fa’tedû aleyhi bi misli ma’tedâ aleykum, vettekûllâhe va’lemû ennellâhe meal muttekîn(muttekîne).

        Haram ay, haram aya karşılıktır. Hürmetler karşılıklıdır. O halde kim size saldırırsa o zaman onun size saldırdığı kadar siz de ona saldırın. Allah’a karşı takva sahibi olun ve Allah’ın takva sahipleriyle beraber olduğunu bilin!

        2 / BAKARA – 195
        Ve enfikû fî sebîlillâhi ve lâ tulkû bi eydîkum ilet tehluketi, ve ahsinû, innallâhe yuhıbbul muhsinîn(muhsinîne).

        Ve Allah yolunda infâk edin ! Ve de kendi elinizle (kendinizi) tehlikeye atmayın! Ve ahsen olun! Muhakkak ki Allah, muhsinleri sever.

        Okuyucu, bu pasajı okuduktan sonra burada anlatılmak isteneni anlıycağını tahmin ediyorum…Şahsım adına konuşayınki islamında-dininde-dünyanında tek-1 şartı vardır oda Allaha hizmet yani ibad olmak, şimdi bu şartı bensa açmaya kalkarsam ne sayfalar ne günler anlatmakla bitiremeyiz…Lakin bunların ilk başında adalet diyebiliriz vs arakasına uzat uzatabildiğin kadar bunların hepsi rituel değil bilakis eylem ile mana ve ruh bulan kavramlardır…Muhakkakki Allah kalıpsal bazı ritüellere insanları yönlendirmiş olabilir bu tamamen kültürel bir ortaklık meydana getirmekyi amaçlıyor olabilir…

        Kuranı okuyanlar bunu çok iyi anlıyaçaklardırki kişi adaletli değilse-haksız kazanç-sömürü-zulüm-faiz-zina-alkol-kumar- vsvsvs bilhassa Allahın sözünden çıkıp kendini başkalarının sözlerini Allahın sözleri önene kayuyorsa ve kendinin Allah yolunda ve sözünde olduğunu idda edip bilerek veya bilmeyerek müşriklarden oluyor ve şirk koşuyorsa yapmış olduğu bedensel-sözel ritüellerin hiç biri kabul olmayaçağını bilmelidir…
        Bunların kuranda açık şekilde ayetler ile ispatları vardır…

        Kim izzet istediyse, işte izzet tamamen Allah’a aittir. Güzel kelimeler , O’na erişir. Onu, salih amel yükseltir. Kötülüklerle tuzak kuranlar; onlar için şiddetli azap vardır. Ve onların tuzakları boşa gider.35 / FÂTIR – 10

        Fatır 10’da anlaşılaçağı üzere Allah katına yükselecek olan kelimelerin-dua ve arzuların ulaşmasının tamamen salih amellerin yani Allah yolunda hayırlı hizmetler yapmanın sonucu olduğu ve olacağındandır…
        Yani Kuranda geçen Allahın ilke ve inkilapları-emir ve yasakları-kalite standartları tamamen dünya hayatında kendisine haksız saldırı yapanlar müstesna herkeze karşı adaletli-ahlaklı-dürüst-bilğili-çalışkan-barış yanlısı-etrafına huzur ve güven veren, dünya hayatının her alanında kaliteli olmaya çalışan ve olabilen bir insan profili ve bu insanların oluşturaçağı, vücuda getireceği bir toplum inşaa etmektir…

        2 / BAKARA – 193
        Ve kâtilûhum hattâ lâ tekûne fitnetun ve yekûned dînu lillâh(lillâhi), fe inintehev fe lâ udvâne illâ alez zâlimîn(zâlimîne).

        Ve fitne kalmayıncaya ve dîn, Allah için oluncaya kadar onlarla savaşın . Bundan sonra eğer vazgeçerlerse o zaman zâlimlerden başkasına karşı düşmanlık yoktur.

        Bakara 193’te ve yukarda verdiğim pasajda çok net ve açık haksız saldırı-zulü yapanların-fitne çıkaranların karşısında onlarla Allah yolunda mücadele etmeyi meşru kılmakta ve teşvik etmektedir…Zalime-zulme-fitneye-adaletsizliğin karşısında mücadele vermemim onlara karşı isyan etmemin yanlış bir eylem olduğunu düşünüyor ve söylüyorsan orasını bilemem, o zaman bunları yazmamızın hiç bir anlamı yoktur…Yok diyorsanki bende adaletsizliğin-haksızlığın-haksız sörünün-zulmün-fitne ve haksız saldırının karşısındayım o zaman konuşmaya devam edebiliriz…
        İslamın-dinin bir-tek olan şertının alt kollarından biride Adaletziliğe-zulme-haksız saldırıya karşı cesaretli olup kimseden korkmadan, onlardan değil onlara karşı çıkmassa-onların karşısında durmassan korkulması gerekenin ALLAH olduğunu bilmen çünkü onlara karşı durmasan başına gelecek her türlü pislik-zulüm-fitneyi hak etmiş olduğunu bilmen gerektiğidir…

        Bu haksızlıkları-adaletsizlikleri-fitneleri-zulümleri isterse kendisine müslümanım diyipte dini kendi çıkarlarına giydirmişler olsun, ister hiristiyan-ister-yahudi-ister deist-ister ateist olsun farketmez bunların karşında durulmalı-karşı çıkılmalı, din-dünya adaleti Allahın dediği gibi oluncaya kadar herkes hakkını alıncaya kadar haksızlık-zulüm-fitne ortadan kalkıncaya kadar Allah yolunda onlarla her alanda mücadele edilmelidir….
        Bu arada ”Allah yolunda mücadele”den kasıt mücadele ettiğin kişilerin seviyesine düşmemek ve zafer uğruna adaletsizlik-haksızlık-aşırılık yapmamaktır yani onlarla mücadele ederken Allahın meşru kıldığı yöntemler saldırıya misliyle saldırı haddi aşmamak-adaleti sağlayayım derken adaletsizlik yapmamaktır.

      • 1okuyucu dedi ki:

        Yasir;

        Savaş, hoşunuza gitmediği hâlde, size farz kılındı. Olur ki, bir şey sizin için hayırlı iken, siz onu hoş görmezsiniz. Yine olur ki, bir şey sizin için kötü iken, siz onu seversiniz. Allah bilir, siz bilmezsiniz. (bakara-216)

        Hiçbir zulüm ve baskı kalmayıncaya ve din yalnız Allah’ın oluncaya kadar onlarla savaşın. Onlar savaşmaya son verecek olurlarsa, artık düşmanlık yalnız zalimlere karşıdır. (bakara-193) (fitnetun kelimesi bu ayette de var)

        Kendilerine kitap verilenlerden Allah’a ve ahiret gününe iman etmeyen, Allah’ın ve Resûlünün haram kıldığını haram saymayan ve hak din İslâm’ı din edinmeyen kimselerle, küçülerek (boyun eğerek) kendi elleriyle cizyeyi verinceye kadar savaşın. (tevbe-29)

        Ey iman edenler! Ne oldunuz ki, size “Allah yolunda sefere çıkın” denilince, yere çakılıp kaldınız. Yoksa ahiretten vazgeçip dünya hayatını mı seçtiniz? Oysa ahirete göre dünya hayatının yararı, pek az bir şeydir. (tevbe-38)

        Onlarla savaşın ki, Allah onlara sizin ellerinizle azap etsin, onları rezil etsin, onlara karşı size yardım etsin, mü’min topluluğun gönüllerini ferahlatsın ve onların kalplerindeki öfkeyi gidersin. Allah, dilediğinin tövbesini kabul eder. Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. (tevbe 14-15)

        Eğer Allah, yolunda sefere çıkmazsanız, sizi elem dolu bir azap ile cezalandırır ve yerinize sizden başka bir toplum getirir. Siz ise O’na hiçbir zarar veremezsiniz. Allah, her şeye hakkıyla gücü yetendir. (tevbe-39)

        Sorumluluk ancak, zengin oldukları hâlde senden izin isteyenleredir. Bunlar, geride kalan (kadın ve çocuk)larla birlikte olmaya razı oldular. Allah da kalplerini mühürledi. Artık onlar bilmezler. (tevbe 93)

        Şüphesiz Allah, mü’minlerden canlarını ve mallarını, kendilerine vereceği cennet karşılığında satın almıştır. Artık, onlar Allah yolunda savaşırlar, öldürürler ve ölürler. Allah, bunu Tevrat’ta, İncil’de ve Kur’an’da kesin olarak va’detmiştir. Kimdir sözünü Allah’tan daha iyi yerine getiren? O hâlde, yapmış olduğunuz bu alışverişten dolayı sevinin. İşte asıl bu büyük başarıdır. (tevbe 111)

        Münâfıklar, sen kendilerine emrettiğin takdirde mutlaka savaşa çıkacaklarına dair en ağır bir şekilde Allah’a yemin ettiler. De ki: “Yemin etmeyin. Sizden istenen güzelce itaat etmektir. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.” (nur-53)

        51. Ey iman edenler! Yahudileri ve hıristiyanları dost edinmeyin. Zira onlar birbirinin dostudurlar (birbirinin tarafını tutarlar). İçinizden onları dost tutanlar, onlardandır. Şüphesiz Allah, zalimler topluluğuna yol göstermez. (maide-51)

        Bulabildiklerim bu kadar, gerisini sen tamamla…

        Kuranın tanrısı için savaş öylesine önemlidir ki savaştan kaçmak neredeyse cehenneme gitme sebebidir,

        yaşlı bir kadının açlıktan ağlaşan 2 torununa yedirecek bir şeyi olmadığı için çektiği ızdırabı o kadına ve 2 torununa yapılan bir ZULÜM olarak görmeyenler,

        Ömerin o kadına gıda yardımı yapmasını, Ömerin merhametinin yüceliği olarak sunma dangalaklığını gösterirler, bir evin tek oğlunu, Allah yolunda savaşmaya gönderenler için geride kalanların uğrayacakları sıkıntının hiçbir önemi yoktur, çünkü asıl olan Allah yolunda savaşmaktır, önemli olan Kuranın tanrısının egosunu tatmin etmektir,

        kaldı ki Osmanlı bile gerekmedikçe, bir evin tek oğlunu savaşa göndermemiştir,

        Bilin ki mallarınız ve çoluk çocuğunuz birer deneme aracıdır. Allah katında ise büyük bir mükâfat vardır. (enfal-28)

        fitnetun; fitne
        ayette sınav anlamında kullanılmıştır, gerçek anlamında kullanılsaydı, ayet aşağıdaki şekilde olacaktı,

        Bilin ki mallarınız ve çoluk çocuğunuz birer fitne aracıdır. Allah katında ise büyük bir mükâfat vardır. (enfal-28)

        şeklinde olacaktı, doğrusunu Bilâl bey bilir,

        Ve fitne kalmayıncaya ve dîn, Allah için oluncaya kadar onlarla savaşın . Bundan sonra eğer vazgeçerlerse o zaman zâlimlerden başkasına karşı düşmanlık yoktur (bakara-193)
        (sendekini aynen kopyaladım)

        fitne kavramının içine ise Müslüman olmayanlar, (yani gayri Müslimler), münafıklar, mallar, çocuklar, eşler girmektedir, hadi diğerlerini anlarımda çocukların eşlerin fitne sebebi olduğunu anlayamam, herhalde, çelişkiyi gidermek için enfal-28’ deki fitnetun kelimesini sınav olarak tercüme etmişler, eğer kelime hem sınav hemde fitne anlamına geliyorsa orasını bilemem,

        bakara 193’te, fitneyle savaşmaktan söz ederken aynı zamanda din Allahın oluncaya kadar kafirlerle savaşmak şartını da getirmektedir,

        dinin Allahın olması demek kuran hükümlerinin geçerli olması yani İslâm hukukunun geçerli olması demektir, bunun şartı da Allahın dinini egemen kılmak için yani, Allah yolunda savaşmaktan geçer,

        o nedenle, farz kılınan savaş Allahın dinini yeryüzünde egemen kılmak için girişilecek bir savaş emridir, yani savunma savaşıyla hiçbir alakası yoktur, üstelik dinin egemen kılınması kuranın tanrısı için o kadar önemlidir ki, Müslümanların öldürmeleri veya öldürülmeleri onun umurunda bile değildir,

        yeter ki kendi koyduğu kurallar yer yüzünde egemen kılınsın, zaten Kuranın tanrısı da o kuralları laf olsun diye göndermemiştir, öyle ya, yeryüzündeki yaşama müdahale eden bir tanrı haliyle kendi hükümlerinin geçerli olmasını isteyecektir?

        haliyle bunu sağlamak için, yeryüzünde kendi yolunda savaşacak askerlere ihtiyaç duyacaktır ve onların mallarını canlarını cennet karşılığı satın alacaktır?

        Allahın dinini egemen kılmak için Allah yolunda savaşanlar, önce birlikte yaşadıkları insanlar içerisinden taraftar toplama çabasına girişecekler, Allahın dinini dayattıklarından, İslâmı seçenlere zekât vermeleri şartını, (İslâma giriş ücreti) girmek istemeyenlerden savaşmak istemeyenlere cizye vermeleri şartını öne sürecekler, cizye vermek istemeyenlerle zaten savaşacaklardır,

        Müslümanların kendi dışındaki yerlerde yaşayanlardan köy, mezra gibi hayvancılık veya tarımla geçinen savaşmayı bilmeyen toplumların kendilerini savunamayacakları aşikardır, bunlardan İslâmı kabul etmeyenleri cizyeye bağlamak zor olmayacaktır, (kaynaklarda İslâma girmenin dayatıldığı söylenmektedir)

        ama kendi çaplarında savaşacak gücü olanlar, kendilerine yapılacak saldırılar karşısında, öleceklerini bile bile canlarını mallarını korumak için savaşmaktan çekinmeyeceklerdir, (meşru müdafa refleksi)

        herhalde İslâmı kabul etmeyenleri öldürmek zorunluluğunu ortadan kaldırmak için cizye müessesesini getirmiş olmalılar, öyle olmasaydı, işin sonu yeryüzünü mezarlığa çevirmeye kadar varırdı, hani Karadenizlilerin Çine savaş açmaya karar verdikleri ama öldürecekleri Çinlileri gömecek yer bulamadıkları için savaşmaktan vazgeçtikleri fıkrada olduğu gibi, yani sizle savaşmayanlarla sizde savaşmayın sözü abuk sabuk bir durumu önlemek için getirilmiş bir ifade, Kuranın tanrısının bir lütfu değil,

        eğer bir din vücut bulmak istiyorsa, inanırlarının sergileyecekleri ahlâki tutum ve davranışlar, tüm toplumlara örnek teşkil edecek şekilde olmalı ki, o dinin getirdiği güzelliklere bakanlar, kendiliğinden o dini benimsesinler, gönül rızasıyla güle oynaya o dine girsinler, ne gezer,

        kafirlerle dost olmayın diyen bir tanrı, nasıl bir güzellik sunabilir ki?

        o nedenle bana Allahın adaletinden falan bahsetme, çünki Kuranın tanrısının benim gözümde savaş çığlıkları atan bir savaş tanrısından bir farkı yok,

        İslâm aleminin içerisinde bulunduğu durumda tamamen Kuranın bir sonucu, çünki Kuranda ılımlısı içinde radikali içinde her türlü malzeme var, ılımlılarını parmakla sayabildiğimize göre Kuran daha çok radikallere hitap eden bir kitap, yani bir nevi mikrop yuvası,

        o nedenle, hayal dünyasından uyanda, Kuranın tanrısının sebep olduğu sonuçları gör, bak bakalım içerisinde Allahın adaleti var mı?

        eğer yoksa, bunca kitaba, bunca peygambere rağmen sonuç sıfıra sıfır eksi bir ise, Kuranın tanrısı kendisiyle yüzleşsede (bir öz eleştiri yapsa) acaba nerede hata yaptım? diye kendisine bir sorsa, daha doğrusu ne kadar kaliteli bir tanrı olduğunu bir sorgulasa?

      • MaMaLi dedi ki:

        Sayın bilal!Rivayet(aslı,gerçeklere dayanmayan söylenti)gerçekmiş gibi yazmışsınız))orjinalde yokmuydu)))

  33. yılmaz dedi ki:

    Toro,

    1okuyucuya yazdığım son cevapta kendisine haksızlık yaptığım hissine kapıldım ve düzeltmede bulunmak amacıyla bilgisayar başına gelince yukardaki mesajını gördüm. Uzun süredir sana cevap yazmıyorum, çünkü şahsıma, inançlarıma ve değerlerime yönelttiğin eleştirileri ciddiye almıyorum, açıkcası bu sitede yalnızca karşıdaki insanı alt etmek ve egonu tatmin etmek amaçlarııyla bulunduğun kanaati hakim oldu bende. İşine geldiği gibi kıvırttığın, işine geldiği zaman Kuran dışı kaynaklara başvurarak konuyu çarpıtmaya çalıştığın(örnek verebilirim) ve ortaya çıkan çarpıklıkları Allah’a fatura etmeye çalıştığın kanatine vardığım için yazmadım yani. Üstelik çoğu zaman seninle birbirimizi anlayamadığımızı düşünüyorum.

    Ancak yukardaki son mesajına cevap yazmaya karar verdim. Çünkü;
    1-İşin içine Allah’ı, Kuran’ı karıştırmamış, direk beni hedef almışsın eleştirilerinde. Bu beni hiç rahatsız etmez, aksine rahatlatır. Hakkımda ne düşünüyorsan çekinmeden yaz, canım yanmaz, belki faydalanırım bile düşüncelerinden. Ama Allah ve Kuran hakkında yazacaksan samimi olmanı ve saygılı bir dil kullanmanı beklerim, iddialarında yanıldığın ortaya çıkarsa kıvırtmayıp dürüstlükle kabul etmeni beklerim.
    2-Bu son mesajında samimi olduğun hissine kapıldım onun için cevaplıyorum.

    Önce şunu söylemeliyim. Ben fikirlerim ve inançlarımla buradayım. Benimle fikir alışverişi yapacaksan, tartışacaksan ya da mücadele edeceksen bunu fikirler bazında yapacaksın yada yapmaya çalışacaksın. Fikirleri tartışacaksın yani.
    ”Sen daha 8 ay öncesine kadar inanmıyordun, müslüman değildin, inancını daha 6 ay önce değiştirdin, 6 ay sonra neye inanacaksın bakalım vs” tarzında demagojiler yapmayacaksın, çünkü hiç dürüstçe değil. Bunu yaparsan siyasi rakiplerini altetmek için onların geçmişlerinde açık arayan, bulamazsa da iftira eden yada piyasaya düzmece kasetler süren ahlaksız siyasetçiler ve dinadamlarıyla aynı kategoriye yerleştirirsin kendini.

    Gelelim hakkımdaki eleştirilerine,
    ŞÖYLE DEMİŞSİN:”…Kısaca deistken teistliğe geçiş yaptım diyorsun, okudukça görmüş, kanaat getirmişsin! Şimdi senin gibi kanaat getirmeyenlere kızıyor hatta yaftalıyorsun!” Diğer iddiaların da hemen hemen aynı anlama geliyor, aynı düşüncelerin farklı kelimelerle ifade edilmesi sadece.

    CEVAP:Ben size deist ya da ateist olduğunuz için kızmıyor, yaftalamıyorum, sizin deistliğinizin ya da ateistliğinizin bana ne zararı var ki? Halen çalışmakta olduğum işyerinde de ateist arkadaşlar var, bu konuları oturup konuşuyoruz, aramızda herhangi bir sorun çıkmadı şu ana kadar.
    Size kızma nedenim, inançlara karşı zaman zaman ölçüsüzce saygısızlık gösterirken sık sık da samimiyetten uzak tavırlar içine girmenizdir.
    Örneğin ilgili ayetleri defalarca açıkladığım halde Allah’ı kullarına karşı tuzak kurmakla ve kahpelikle nitelendiren bir arkadaş arkasından bana ”sence Allah uzaydaki sonsuz boşluğu yokedebilir mi, ben düşündüm cevabını bulamadım” şeklinde saçma sapan bir tuzak-soruyu tekrar tekrar yöneltip aklı sıra Allah’ın yokluğunu bana ispatlatabileceğini sanıyor. Halbuki yaptığı kurduğu bu tuzakla kendini kahpe konumuna düşürmekten başka birşey değil. Bu samimiyetsizlik değil de nedir?
    Ya da Allah’ı zalimlikle suçlamak için her fırsatı kullanırken doğmamış bebek katilliğini ayrıntı olarak nitelendirebiliyor. İkiyüzlülük değil de nedir bu?
    Buna benzer başka örnekler de var ama uzatmaya gerek yok.

    ŞÖYLE DEMİŞSİN:”Sana biz senin gibi görmüyoruz diyoruz! Bizi sana göre yanlış yapan nedir? Senin yanlış yaptığımızı söylemen mi? Dünyadaki her insan bir inanca yönelmek için senin düşüncelerinimi referans almalı? Bu işin kılavuzu senmisin?”

    CEVAP:Aynısını ben size soruyorum, bir de bu açıdan bakın;
    Size ben sizin gibi görmüyorum diyorum! Beni size göre yanlış yapan nedir? Sizin yanlış yaptığımı söylemeniz mi? Dünyadaki her insan bir inanca yönelmek için sizin düşüncelerinizi mi referans almalı? Bu işin kılavuzu siz misiniz?

    YA DA ŞÖYLE DEMİŞSİN:”Senin 8 ay öncesine kadar kuranı ve onun tanrısını inkar (!) ve red edebilmişsen 8 ay öncesine kadar bu senin hakkınsa başkalarınında canı isteyene kadar istediği gibi inanmaya, düşünmeye, inkara(!) hakkı var!”

    CEVAP:Aynısını size söylüyorum. Siz bu yaşınıza kadar Kuran’ı ve onun Tanrısını inkar ettiniz ve hala da ediyorsunuz diye, diğer herkes ve bu arada ben de sizin gibi Kuran’ı ve onun Tanrısını siz izin verene kadar inkar etmek zorunda mıyım? Hata yaptığımı anlayıp inanma yolunu seçme hakkım yok mu?(Kaldı ki, ben Kuran’ın Tanrısını hiçbir zaman inkar etmedim, kendimi deist olarak da tanımlamış olsam, Kuran’dan ve içerdiği varoluş-oluş felsefesinden tamamen bi-haber de olsam, emirleri ve yasakları gereksiz de bulmuş olsam her zaman için tek bir Tanrı’nın varlığına inandım. Hiçbir zaman maddeye ve anlamsızlığa tamamıyla teslim olmadım. Adına Allah da deseniz, Brahman da deseniz, Yahova da deseniz o aynı tek Tanrı’dır.)

    • toro dedi ki:

      Yılmaz,

      Öncelikle bazı sözlerini düzeltmeni istiyorum! Ben senin şahsına, inançlarına ve değerlerine eleştiri yöneltmiyorum! Ben senden farklı bir bireyim ve tartışmamıza konu olan dine inanmadığım için değerlerim senin inancının gereği olduğunu söylediğin değerlerle aynı değil! Bu durumda kendi inancımdan feyz alarak dile getirdiğim herşey sana göre eleştiri veya değerlerine hakaret olarak görülecekse, senin bana yönelik söylediğin ve benim zikrettiğim ya da düşündüğümden farklı olan herşey de benim için eleştiri veya inancıma saygısızlık olacaktır!

      Bu tek taraflı bir durum değil! Bende tek bir tanrı var demekle beraber o tanrının insanlarla hiç konuşmadığına ya da iletişime geçmediğine inanıyorum! Dolayısıyla eğer sen kendi düşündüğünü mutlak doğru kabul edip beni de bu mutlaklığa inanmadığım için İNKARCI olarak tanımlarsan hem beni eleştirmiş hemde inancıma saygısızlık etmiş olursun! Benim inancımın doğal sonucu senin bana İNKARCI demen olabilirmi?

      Bu nedenle tek taraflı hayıflanmaktan vazgeç.

      Şu herşeyi tanrıya fatura etme meselesine gelince, beni anlamadığın çok açık! Ben herşeyi insana fatura ediyorum! Yani, insanlarla hiç konuşmadığına inandığım dolayısıyla da hakkında söylediklerimizin tevatürden ileri gidemeyeceğini iddia ettiğim tanrı figürünü sadece hareketi başlatan olarak tanımlayıp olan biten herşeyden münezzeh olarak düşünüyorum! Bu şekilde tanımladığım bir tanrıya nasıl olurda herşeyi fatura ederim! Bu noktada senin inancın benim aksime insanlarla iletişime geçmiş bir tanrıya inanmayı gerektirdiği için benim düşüncelerimle çatışman doğal! Ama doğal olmayan kendinin doğru benim ise yanlış olana inandığımdır! Bu nedenle kendinin de bana veya başkasına İNKARCI diyerek bir inanca ya da insanların kendine özgü tercihlerine hakeret ettiğinide anlamalısın! Sadece iddia edilip karşılıklı olarak elle tutulur ve kesinlikle sorgulanmayacak şekilde kanıtlanamayan hiç bir düşünceyi doğrudur diyerek dayatmaya hakkımız yoktur! İşte bu durumda insanlarla İNKARCI diyerek onları rencide edenin kim olduğunu düşünmek sana düşer!

      Şimdi ben senin 8 ay önceki inancını sürekli dile getirirken birşeyi anlatmaya çalışıyorum! Her insanın kendine özel tercihleri olduğunu ve hiç kimsenin kendi tercihini merkeze koyarak diğerlerini karalayamayacağını anlatmaya çalışıyorum! Bunu yaparken sertleşmemin nedeni senin kendi tercihine inanmanın yanı sıra senin tercihine değilde kendi tercihine inanan diğerlerini küçümsemen ve karalamaya çalışmandır! Sana kısaca geçmişini hatırla diyorum! Sen 2 yıl önce kuranın tanrısı olmayan bir tek tanrıya inanıyordun! O sırada sana kuranın tanrısına inanan biri İNKARCI deseydi ya da kuranın tanrısına değilde başka bir tek tanrıya inandığın için dünyadaki bütün olumsuzlukları ve kötülükleri de sana yığsa idi ne düşünürdün?

      ”Size kızma nedenim, inançlara karşı zaman zaman ölçüsüzce saygısızlık gösterirken sık sık da samimiyetten uzak tavırlar içine girmenizdir.
      Örneğin ilgili ayetleri defalarca açıkladığım halde Allah’ı kullarına karşı tuzak kurmakla ve kahpelikle nitelendiren bir arkadaş arkasından bana ”sence Allah uzaydaki sonsuz boşluğu yokedebilir mi, ben düşündüm cevabını bulamadım” şeklinde saçma sapan bir tuzak-soruyu tekrar tekrar yöneltip aklı sıra Allah’ın yokluğunu bana ispatlatabileceğini sanıyor. Halbuki yaptığı kurduğu bu tuzakla kendini kahpe konumuna düşürmekten başka birşey değil. Bu samimiyetsizlik değil de nedir?”

      Yılmaz, sen yukarıdaki yorumu, kendinin doğru tarafta olduğu iddiasıyla yapıyorsun! Dolayısıyla bizden daha iyi görmelisin, anlamalısın ve açıkladıkların da gerçek tanrının ilettikleri olmalı diye düşünüyorsun! İyide ben açıkladığım halde diyerek başlatılan bir cümlenin sonunda senin açıkladıklarından farklı açıklamalar yapacak şekilde gören ve anlayanlara sitem etmek nasıl bir ruh halidir! O halde sen 2×2 ye 5 dediğinde de senin açıklamalarını doğruyu sadece senin görebileceğin kanaatiyle mutlak doğru olarak kabul edelim! Hayır söylediğin herşeyin merkezinde sen duruyorsun ve sen merkezli gelişmeyen her olayı ya da düşünceyi kendine hakaret kabul ediyorsun! Sen yaptığın açıklamaların doğru olduğuna kendi kendine kanaat getirip farklı düşünenleri sırf faklı düşündükleri için samimiyetsizlikle suçlayabilecek ehliyeti kimden ve nasıl aldın?

      Bak yılmaz,

      Biz yaptığımız her yorumu ”EĞER” diyerek başlatıyoruz, en azından ben olaylara bu şekilde yaklaşıyorum! Yani EĞER bu ayeti okuduğumda anladığım şey bu ise sonuçta budur ya da bu olmalıdır! Yılmaz EĞER aynı ayeti okuyan iki kişi aynı şeyi anlamıyorsa farklı şeyi anlayan bu ikişiden hiçbiri diğerine sen yanlış anlıyorsun diyemez! Ama kusura bakma senin bütün öfken ve karşı tarafa yaklaşımın kendi anladığının doğru olduğuna inanman üzerine kurulu! Bu durumda diğer taraf kesinlikle yanlış olmalıdır ve dolayısyla senin tarafından söylenilecek herşeyi sindirmelidir! Böyle bir dünya yok yılmaz!

      ”CEVAP:Aynısını ben size soruyorum, bir de bu açıdan bakın;
      Size ben sizin gibi görmüyorum diyorum! Beni size göre yanlış yapan nedir? Sizin yanlış yaptığımı söylemeniz mi? Dünyadaki her insan bir inanca yönelmek için sizin düşüncelerinizi mi referans almalı? Bu işin kılavuzu siz misiniz?”

      Tabi ki kılavuzu biz değiliz! Ama ben sana benim inandığım tanrıya inanmadığın için İNKARCI demiyorum!Ya da seninle çatışmam benim doğrularımın mutlaklığı üzerine kurulu değil?

      ”CEVAP:Aynısını size söylüyorum. Siz bu yaşınıza kadar Kuran’ı ve onun Tanrısını inkar ettiniz ve hala da ediyorsunuz diye, diğer herkes ve bu arada ben de sizin gibi Kuran’ı ve onun Tanrısını siz izin verene kadar inkar etmek zorunda mıyım? Hata yaptığımı anlayıp inanma yolunu seçme hakkım yok mu?(Kaldı ki, ben Kuran’ın Tanrısını hiçbir zaman inkar etmedim, kendimi deist olarak da tanımlamış olsam, Kuran’dan ve içerdiği varoluş-oluş felsefesinden tamamen bi-haber de olsam, emirleri ve yasakları gereksiz de bulmuş olsam her zaman için tek bir Tanrı’nın varlığına inandım. Hiçbir zaman maddeye ve anlamsızlığa tamamıyla teslim olmadım. Adına Allah da deseniz, Brahman da deseniz, Yahova da deseniz o aynı tek Tanrı’dır.)”

      Bak yukarıdaki yorumu yaparken kendi içinde çelişmeye devam ediyorsun! Hala doğru olduğundan sadece senin emin olduğun bir yolu seçmeyenleri hata yapanlar olarak nitendirip karşındakini sorgulamaya devam ediyorsun! Sana sorulan soru senin tavrının sonucudur! Yoksa kimse senden tercihin için hesap soramaz, o tercihe yönelmen içinde izin veremez! Kuranın tanrısına inanmak senin kendi akli melekelerine göre doğru bir tavır olabilir ama kuranın tanrısına kendi akli melekelerimle inanmamak da benim için doğru olan tavırdır! Benim aklımın çalışma şeklini ya da aklımın sebep sonuç ilişkileriyle ulaştığı kendine özgü sonucu sorgulayacak kişi senmisin?

      Evet ben tek bir tanrıya inanıyorum, tıpkı 8 ay önceki yılmaz gibi! Ama unutma ne benim hala inandığım tek tanrı ne de senin 8 ay öncesine kadar inandığın tek tanrı kuranın tanrısı değildi! Öyle olsaydı kuranı okumaya ”Muhammed peygamber bunları uydurmuş olabilir mi düşüncesiyle” başlamazdın! Ya da 8 ay öncesine kalmadan yani çok daha önce hissettiğin o tek tanrıyı kuranda bulur ve yıllar boyunca etrafında olan kuran ve şimdi inanmaya başladığını söylediğin tanrısının yerine başka bir tanrıyı hissetmez ve onu hint kültürlerinde arıyor olmazdın!

      Kısacası bütün çatışma senin ben merkezli düşüncelerinin mutlak doğruluğu üzerinden kurguladığın yorumlarından kaynaklanmaktadır!

      İşte bu nedenle hırsın sana düşünmeden 10.maddeyi yazdırabiliyor ve sonrasında durumu toparlamaya çalışmak zorunda bırakıyor! İşte bende bu yüzden tanrıyı insanın bütün hatalarından münezzeh tutuyor ve sadece başlangıçta olması gerektiğine inanıyorum!

      • yılmaz dedi ki:

        Toro,
        Sana daha önce de söyledim, biz seninle birbirimizi anlayamıyoruz. En azından senin beni anlayamadığın benim için çok açık. Sen kendi doğrularını nasıl mutlak doğru sanıp savunuyorsan ben de kendi doğrularım konusunda aynısını yapıyorum, diğer arkadaşlar da öyle yapıyorlar. Bu bakımdan sanki bunu yapan sadece benmişim gibi beni itham etmeye kalkma. Üstelik zaten bunda yanlış birşey de yok, doğal olan bu.
        Sana tavsiyem bana yazdığın yukardaki cevabı sanki ben sana yazmışım gibi okumandır, belki o zaman benmerkezci düşüncelerini mutlak doğru sanan kimmiş anlarsın.

        -Gördüğüm kadarıyla belaltı vuruşlarla puan almaya çalışan ahlaksız siyasetçi tarzını korumakta ısrarlısın. Aksi takdirde şu aşağıdaki lafları etmezdin mesela;
        ”…. 8 ay öncesine kalmadan yani çok daha önce hissettiğin o tek tanrıyı kuranda bulur ve yıllar boyunca etrafında olan kuran ve şimdi inanmaya başladığını söylediğin tanrısının yerine başka bir tanrıyı hissetmez ve onu hint kültürlerinde arıyor olmazdın!”

        Ben Allah’ı ararken, zaman zaman yanlış yollara saptıysam, gözümün önündekini göremediysem, olduğum yerde durup beklediysem, zaman kaybettiysem, geç kaldıysam ya da başka hatalar yaptıysam bunun hesabını yalnız Allah’a veririm, sana değil. ”Olmam” için o yollardan geçmem gerekiyormuş, oralardan geçtim, şimdi buradayım. Eğer becerebilirsem buralarda da durmayıp daha ilerilere gitmeye çalışacağım. Herşey akar dostum; duygular akar, düşünceler akar, madde akar, hayat akar. İşte ”oluş” budur, aynı ırmakta 2 defa yıkanamazsın, ama sen 20 yıldır aynı ırmakta yıkanmaya çalışıyorsun. O ırmağın 20 yıl gerisinde kaldın halbuki. Irmakla aynı hızda hareket edebilirsen aynı suda yıkanırsın, ilerlemek istiyorsan ırmaktan hızlı hareket etmelisin. Yine kendi ırmağında yıkan öyle istiyorsan ama aynı yerde çakılıp kalma, kenardaki çalılara dallara tutunma sıkı sıkı, ırmakla birlikte akışa bırak kendini, ama doğru yönde aktığından da emin ol. Bütün ırmaklar aynı okyanusa ulaşır er ya da geç, sadece tek bir okyanus var çünkü.

        Kafandan neler geçirdiğini tahmin edebiliyorum. ”1400 yıl” öncesinin kitabına dayanarak sana masallar anlattığımı kendimle çeliştiğimi filan düşünüyorsun belki de. Ama öyle değil, iş sizin sandığınız gibi değil. Geçmişi, şimdiyi ve geleceği görebiliyorum ben o sizin burun kıvırdığınız kitapta, akışı ve oluşu görebiliyorum. Ben seçimimi yaptım, benim ırmağım bu ırmak. Onunla beraber akmaya, ondan hızlı akmaya, onu yakalamaya, yitirdiğim zamanı telafi etmeye çalışıyorum.

        -Haksız eleştirilerine aralıksız devam ediyorsun. Bak ne demişsin;
        ”O sırada sana kuranın tanrısına inanan biri İNKARCI deseydi ya da kuranın tanrısına değilde başka bir tek tanrıya inandığın için dünyadaki bütün olumsuzlukları ve kötülükleri de sana yığsa idi ne düşünürdün?”
        Ettiğin lafa bak; ”dünyadaki bütün olumsuzluklar ve kötülükler…” Ben kime, ne zaman dünyadaki bütün olumsuzlukları ve kötülükleri yığmışım. Kopyala-yapıştır yap da göreyim. Benim ne dediğim ortada,”iftiracı” diyorum mesela. Tamamen de haklıyım, yukardaki sözlerin düpedüz iftiradır çünkü. Kopyala-yapıştır yapamıyacaksın iddianı doğrulamak için. Dünyadaki bütün olumsuzlukları ve kötülükleri nasıl yığabilirim ki başka birine, bunu hiçbir insan başaramaz ki. İftiracı demekle bunu yapmış olmazsın ki, üstelik dediklerimde haklıyım, örnekleriyle gösteriyorum.
        Ya da ”ikiyüzlü” diyorum. Bunda da haklıyım. Eğer sen sürekli zulümden dert yanıp, Sudan’daki kadını örnek gösterip bunu Kuran’a fatura ederken, anne karnında katledilen bebekler için ağzını açıp tek kelime edemiyorsan ikiyüzlüsün demektir.
        Olan şudur, siz benim inançlarıma ve değerlerime saldırıyorsunuz(bir yığın örnek gösterebilirim bu konuda), ben savunuyorum, ama sizin alışkın olmadığınız tarzda savunuyorum, yani aktif savunma yapıyorum, savunmamı yaparken sizin samimiyetsizliklerinizi, ilkesizliklerinizi de örnek göstererek ortaya koyuyorum. Bu da size uymuyor tabi ki. Siz Allah’a, Kuran’a, peygambere haksızca saldıracaksınız, ben de mahçup bir şekilde onları savunmaya çalışacağım, buna alışmışsınız siz. Ama kusura bakmayın, bu da bana uymaz, haksızlık yaparsanız yüzünüze vururum, iftira atarsanız yüzünüze vururum. samimiyetsiz davranırsanız yüzünüze vururum.
        Yani sorun hiç de senin iddia ettiğin gibi sizin benden farklı şeylere inanmanız değil, aksine dürüstlükten sapmanızdır.

        -Ben senin Tanrın hakkında şu ana kadar tek bir yorum bile yapmış değilim,çünkü bu konuyu hiç konuşmadık bile(bir keresinde 1okuyucuya içsel Tanrısını bana anlatmasını istemiştim, ancak ne ondan ne de senden bu konuda hiçbir yorum gelmedi). Şimdiye kadar sadece benim inandığım Tanrı hakkında konuştuk, zaman zaman da çok çirkin imalarda bulunuldu inandığım Tanrı hakkında. Sen şu ana kadar kendi inandığın Tanrıyı ve inançlarını hiçbirzaman ortaya sürmedin ki, Dolayısıyla ben onlara saygısızlık yapmış olamam, Siz sürekli benim inançlarıma saldırdınız(yer yer dürüst olmayan yöntemler izleyerek), ben de inançlarımı ve Tanrı’mı savundum. Kendi Tanrı’nızı ortaya koymadan sürekli olarak benim tanrımı(Allah’ı) inkar ettiniz, ben de sizin Allah’ı inkar ettiğinizi dile getirdim, yani durum tespiti yaptım, yanlış olan nedir bunda?
        Bırak senin Tanrı’na ya da inançlarına saygısızlık etmeyi, Darwin kelimesini bile kullansam(üstelik başka birine ve hakaret içermeksizin) hemen başlıyorsun saldırmaya, yok insanları yaftalarmışım da, falan da filan da vs. vs.

        Sözün özü dostum, benimle fikirlerimi ya da kendi fikirlerini dürüstçe tartışabilecek cesaret ve donanıma sahipsen tartış, yok piyasaya kaset sürerek puan toplamaya çalışacaksan ben seninle muhatap olmam.

        -Şimdi gelmişsin ilk defa olarak kendi inançlarından sözediyorsun bana, eğer inançlarına saygı bekliyorsan sen de benimkilere saygı göstereceksin, eleştirilerini de saygı çerçevesinde yapacaksın. Öyle yaptığın takdirde aynısını bende de bulacağını görürsün.

        -Herşeyi Tanrı’ya değil insana fatura ettiğini söylemişsin. Bu doğru değil; herşeyi insanlar üzerinden benim Tanrı’ma yani Allah’a havale ettin şimdiye kadar, Herneyse, geçelim bunu.

        -Ben Tanrı’mı korkusuzca oluş sürecinin içinde tutarken, sen kendi Tanrı’nı sürecin dışına çıkartarak aklamaya çalışıyorsun..Adeta TV izlermiş gibi olanları dışarıdan izleyip, yanlışları düzeltmek ve zulmü ortadan kaldırmak için parmağını bile kımıldatmayan bir Tanrı gerçekleşen zulmün ortağıdır bana göre, bu şekilde onu aklayabileceğine inanmıyorum.

      • toro dedi ki:

        Yılmaz,

        Senin beni anlamaman tamam da benim seni anlamadığımı sen değil ancak ben söyleyebilirim. Yanılıyorsun ben seni gayet iyi anlıyorum!

        Ben kendi doğrularımın mutlak doğru olduğunu hiçbir zaman savunmam! Bunlar sadece benim doğrularımdır ve sadece beni bağlar! Sen benim burada insanları kendi doğrularıma çağırdığıma ya da benim doğrularımı kendi doğrusu olarak kabul etmeyenleri inkarcılıkla suçlayıp bana iftira atmakla itham ettiğime şahit oldun mu? Peki ya tersine?

        Bel altı vuruş meselesine gelirsek;

        Yılmaz eğer bel altı vuruş yapanı arıyorsan benim yazımın tamamını değil de belli bir kısmını kullanarak niyet okuma telaşına düşen kişinin aynadan sana yansıyan aksına bakacaksın!

        ”(1)Evet ben tek bir tanrıya inanıyorum, tıpkı 8 ay önceki yılmaz gibi! Ama unutma ne benim hala inandığım tek tanrı ne de senin 8 ay öncesine kadar inandığın tek tanrı kuranın tanrısı değildi! Öyle olsaydı kuranı okumaya ”Muhammed peygamber bunları uydurmuş olabilir mi düşüncesiyle” başlamazdın! Ya da (2)8 ay öncesine kalmadan yani çok daha önce hissettiğin o tek tanrıyı kuranda bulur ve yıllar boyunca etrafında olan kuran ve şimdi inanmaya başladığını söylediğin tanrısının yerine başka bir tanrıyı hissetmez ve onu hint kültürlerinde arıyor olmazdın!”

        Yorumumda senin alıntıladığın yere kadar olan kısmı 1, senin alıntıladığın kısmı ise 2 olarak numaralandırdım! Şimdi bana söyler misin cümlede sarf edilen şeylerin hangisi yanlış? Ben olmayan neyi söylüyorum da bunun adı bel altı vuruş oluyor?

        ”Muhammed peygamber bunları uydurmuş olabilir mi düşüncesiyle” hareket eden ve bu sayede 8 ay öncesine kadar sana göre uydurulmuş bir kitabın tanrısından (uydurulmuş bir kitabın gerçek tanrısı olur mu) uzak duran sen değil misin? Peki bu rezerv yüzünden başka inanışları inceleyip tabi olacağın bir inanç arayan da sen değil misin? Eğer sözlerim yanlış ise, söylediklerim doğruları yansıtmıyorsa beni bel altı vurmakla itham edebilirsin ama söylediklerim senin bize söylediklerinden ibaret! Yani ben sana göre, senin sözlerini yine sana hatırlatarak bel altı vuruyorum! Verdiğin tepkiyi ilginç bir deneyim olarak dağarcığıma yerleştiriyorum!

        Bu arada bak kendin söz konusu olduğunda ne güzel cümleler kuruyorsun:

        ”Ben Allah’ı ararken, zaman zaman yanlış yollara saptıysam, gözümün önündekini göremediysem, olduğum yerde durup beklediysem, zaman kaybettiysem, geç kaldıysam ya da başka hatalar yaptıysam bunun hesabını yalnız Allah’a veririm, sana değil.”

        Peki beni veya başkasını bulunduğu durumdan ya da seçtiği yoldan dolayı inkarcılıkla suçlarken hesabımı ya da hesaplarımızı sana vereceğimizi mi düşünüyordun? Demek sen nevi şahsına münhasır bir bireysin ki başkalarına hesap sorabildiğin ortamlarda kendini senden sorulan ya da sorulacak hesaplardan münezzeh tutabiliyorsun!

        Şu ilerleme meselesine daha öncede cevap vermiştim! Yine vereyim, ya da sorayım! Sadece tanrıya inanan ve inandığı tanrının insanlarla konuştuğuna dair kendi akli melekelerinden feyz alan hiçbir sonuca ulaşamamış bir birey için sonraki aşama ne olmalıdır? Hayır benim yolumu benden iyi biliyorsan nereye ve nasıl inanmam gerektiğini de bana sen söyle! Sonuç itibariyle anlıyorum ki benim deizim de kendimi geliştirecek atraksiyonlar yapmamı istiyorsun! Peki ama nedir bu atraksiyonlar?

        Ben senin kafandan geçenleri tahmin etmiyorum! Ben seninle beraber okuduğumuz aynı metinden benim anladıklarımı söylüyorum! Sanırım aradaki farkın senin anladıklarını değil de benim anladıklarımı söylüyor olmam olduğunu anlamışsındır! Bunun adı burun kıvırmak değildir! Bunun adı kendi mantığıyla bağdaştıramamaktır! Mantıklı bulmadığım bir şeyi mantıklı bulmuşum gibi yapamayacağıma göre durumum mantıklı bulanın tersine mantıklı bulmayan olmaktan ibarettir! Bu noktada senin onu mantıklı buluyor olmanın sonucu mantıklı bulmayanları inkarcı ya da iftiracı olarak değerlendirmen olamaz! Çünkü senin bütün düşünsel kurgun sadece senin doğru yaptığın üzerine kurulmuş! Yani sadece senin kendi kanaatin, sadece sana ait bana değil! Hayır, doğru olduğunu senin, yanlış olduğunu da benim mutlak olarak iddia edemeyeceğimiz bir şeye inanıyor olmanın seni mutlak haklı kıldığını düşünüyor olmanın mantığını anlamaya çalışıyorum. Arkadaşım sen olduğuna İNANIYORSUN, BİLMİYORSUN, bende olmadığına İNANIYORUM, BİLMİYORUM! Bu durumda senin benden farkını bana anlatabilir misin?

        ”Ettiğin lafa bak; ”dünyadaki bütün olumsuzluklar ve kötülükler…” Ben kime, ne zaman dünyadaki bütün olumsuzlukları ve kötülükleri yığmışım.”

        Şimdi arkadaşım sen, senin inandığın şeyin doğru olduğu dayatmasıyla kendini inandığın şeyin tanrısına dayanan göstererek karşıda olanları yani senin inandığın şeye inanmadıkları için inkarcı ve iftiracı olarak nitelediklerini ise başka figürlere dayananlar olarak tarif etmen başlı başına onları kötücül olarak tanımlamandan başka bir şey değildir! Sana göre Darwin iyi bir adam Darwinizm denen kuram da iyi bir yönelim midir? Tavrından anladığımıza göre ne Darwin iyi bir adamdır nede düşünceleri iyidir! O halde Darwine dayananlar derken ne demek istiyordun? Karşılarına tanrıya dayananları ya da kendini koyduğuna göre sen salt doğruyu-iyiliği ve kendi yarattığın önermede Darwinst olanlarda yanlışı-kötülüğü temsil etmiyor mu? Mesela ben evrim kuramını aşağı yukarı bilirim ama hayatımda Darwinin bir kitabını alıp okumuş değilim! Darwini kutsal bir adam düşüncelerini de kutsal düşünceler olarak görmem! Ama sen senin tanrına inanmayanların tamamını bir figüre yönlendirerek ayrıştırıyor ve iyinin karşısındaki kötüler olarak tarif ediyorsun! Bu nedenle dünyadaki bütün kötülükleri senin karşında olanlara yani senin inandığına inanmayanlara yığdığını söylüyorum! Bunlar için ayrıca kopyala yapıştıra konu olacak başka sözlerini aramama gerek var mı?

        Bizim konumuz ne zaman ölen ya da öldürülen bebekler oldu anlamış değilim! Biz burada, en azından ben insanların bireysel olarak yaptığı öldürüşmeleri mazur gösterecek kelamlarda bulunmam! Zaten konumuz buda değil! Bizim tartıştığımız öldürüşmenin kaynağının ya da öldürüşmenin yapılmasını isteyenin dayandığı ve kutsal olduğu söylenen inanışlardır! Soru gayet açıktır, öldür emrini tanrı verebilir mi, öldür emri veren bir tanrı olabilir mi? Şimdi bunu tartışırken geriye dönüp zaten katil olduklarını bildiklerimize de tekrar katil demenin gereği nedir? Neyi nasıl tartışacağımıza ya da tartışırken hangi argümanları zorunlu olarak kullanacağımıza ya da tartışırken kimi protesto etmemiz gerektiğine de sen mi karar vereceksin?

        Sudan örneği doğru bir örnek değildir! Çünkü bu örneği veren arkadaş sudanın şeriatla yani tanrının kurallarıyla yönetilen bir ülke olduğuna vurgu yaparak kaynağının tanrı olduğuna inanılan bir hükmün uygulamasını eleştirmiştir! Bu hükmün kaynağının tanrı olduğuna inanılan bir toplumda o hükmü eleştirmenin doğal sonucu tabi ki hükmün sahibi olduğu söylenen tanrıyı eleştirmek olacaktır! Bunu söylerken aynı zamanda dünyanın farklı bir yerinde çocuk öldüren ama bunu tanrının hükmüne dayandırmayan bir katilide anmamız mı gerekiyor? Anne karnında katledilen bebekleri katledenler bu katliamlarını herhangi bir tanrının hükmüne dayandırıyorsa hay hay onu da konuşalım!

        Kimsenin senin inançlarına ya da değerlerine saldırdığı yok! En azından benim yaptığım bu değil! Öncelikle siz dediklerin kim?
        Ben senin güvendiğin Y.Nuri Öztürk imzalı bir ayet mealini okuduğumdan ne anlıyorsam onu söylüyorum! Sende kendi anladığını! Kusura bakma ikimizin arasında sadece senin doğru anlayan olduğuna dair bir ayrımı yapmak sana düşmez! Senin söyleyebileceğin, ben böyle anladım dan öte bir şey olamaz! Ama sen bunu daha da ileri götürerek, ben böyle anladım ve sen böyle anlamadığın için inkarcısın, diyebilecek bir kibre ulaşıyorsun? İkimiz aynı ayeti okuduğumuzda ve okuduğumuzdan anladığımızı söylediğimizde ilahi bir varlık ikimizin karşısına geçiyor ve sana evet sen doğru anlamışsın diyorsa başka! O zaman bence de sen doğru anlamışsın!

        Ben kendi tanrımı neden ortaya süreyim ki? Bu dünyada ezici bir çoğunluk eylemlerini ortaya sürdükleri tanrılarına dayandırarak neyi başarmış ki bende onların yolundan gideyim! Hem benim tanrımın ortaya sürülecek bir şeyi yok tanrı olması hasebiyle buna ihtiyacı da yok!

        ”-Ben Tanrı’mı korkusuzca oluş sürecinin içinde tutarken, sen kendi Tanrı’nı sürecin dışına çıkartarak aklamaya çalışıyorsun..Adeta TV izlermiş gibi olanları dışarıdan izleyip, yanlışları düzeltmek ve zulmü ortadan kaldırmak için parmağını bile kımıldatmayan bir Tanrı gerçekleşen zulmün ortağıdır bana göre, bu şekilde onu aklayabileceğine inanmıyorum.”

        Yukarıdaki yorumu tekrar okumanı tavsiye ederim! Çünkü sonu senin inançların açısından hayırlı bir yere gitmiyor!

        Şöyle ki, eğer ben aklamaya çalışıyorsam sen ise aklamaya çalışmıyorsan bahsettiğin tanrının bana göre aklanılması gereken sana göre ise aklanılmasına gerek olmayan hataları olmalı! Sanırım anlamadın ben hata yapan tanrı olmaz, olursa tanrı olmaz diyorum! Bu bir aklama değildir! Sen bunun karşıtını söylediğinde tanrı hata yapar, hata yapan tanrı olur diyorsun demektir! Oysa ki bir tanrı, olan bir hataya ya da senin deyiminle zulüme müdahale ediyorsa bu onun kendi yarattığı hataya ya da zulüme müdahale etmesi demektir! Her şeyi yaratanın yarattıklarının eylemlerinin sonucu olan hatalar ve zulümlerden münezzeh olabileceğini düşünebiliyor musun?

        Dolayısıyla eğer tanrı hata yapıyorsa ve ortada senin bahsettiğin şekilde bir zulüm varsa bu zulümün kaynağı hata yaptığını ima ettiğinin tanrının hataları olmalıdır!

    • kadir dedi ki:

      yolun açık olsun yılmaz kardeşim.. allahın rahmeti daima üzerinde olsun…

      • toro dedi ki:

        Kadir,

        Durumun dramatikliğinden etkilendin değil mi! Neredeyse hinduist olacak bir deistin son anda teist olup yıllarca yollarını paylaştığı bütün deistlere karşı hücuma geçiyor olması dünyanın her yerindeki teistleri derinden etkiler! Sayende durum test edildi ve yine sayende onaylandı!

        Bu arada senin yolundan yani tarzından feyz ile sana şunu söylemek isterim, Yılmaz ile bizim aramızdaki münazara seni aşar, bence sadece okumakla yetin!

      • 1okuyucu dedi ki:

        Kadir;

        onun veda ettiğini nereden çıkarıyorsun, bir süre sonra karabatak gibi bir yerlerden çıkarsa hiç şaşırma, onun atacak kurşunu kalmadı, cephane temin etmeye gitti, en kısa zamanda döner merak etme,

        o şimdi bir yandan cephane temin derken bir yandanda yaptığı hakaretlerin sonuçlarının muhasebesini yapıyordur, diğer yandanda göz göze bakışmak olarak tarif ettiği platonik aşkın İslâm alemi nezdinde bir işe yarayıp yaramayacağını düşünüyordur,

        bu arada sana şunu hatırlatayım, ağzı bozuk kişileri bizdendir diyerek sahiplenmeye kalkman, kendi değerini düşürmekten başka bir işe yaramıyor,

        senin bu tavrını tıpkı, ikiz kulelerin havaya uçurulma eylemini o malum dinci terör örgütünün resmen sahiplendiğinde, İslâm alemindeki sevinç naralarına benzetiyorum,

        nereden biliyorsun dersen, en azından çevremde gözlemlediğim kadarıyla ikiz kulelerin havaya uçurulmasını dinci terör örgütünün sahiplenmesinden son derece memnun olanların sayısı azımsanmayacak kadar çoktu, çevremdeki sevinç naralarını baz alarak, genel eğilimin bu yönde olduğunu söylemek için kâhin olmaya gerek yok.

        tanrınızın rahmeti her ikinizin üzerine olsun.

  34. sercan dedi ki:

    BELET ,, ŞEHİR ,,,SURESİ 1. Yoo, and içerim bu kente,
    2. Ki sen bu şehire girmekte(burada yaşamakta)sın.
    GİRMEKTE OLAN İNSAN ORADA YAŞIYORMUŞ GİBİ NASIL ANLATILIR …
    3. Ve (and içerim) doğurucuya ve doğurduğuna ki,
    ALLAH MUHAMMETLE KONUŞUYORSA DOĞURAN ..VE DOĞURDUĞU..KİM.
    AYRICA ALLAH DOĞURAN BİR CANLI ÜZERİNE YEMİN ETMESİ ÇOK GARİP…
    4. Biz insanı zorluk arasında yarattık.
    5. İnsan, hiç kimsenin kendisine güç yetiremeyeceğini mi sanıyor?
    BURAYA KATILIYORUM İNSAN ET KEMİK VE SUDAN BİR CANLI
    ÖLÜNCE YOK OLUP GİDER …
    6. (Gösteriş ve övünme için) “Ben birçok mal telef ettim” diyor.
    7. Kimsenin kendisini görmediğini mi sanıyor?
    8. Biz ona vermedik mi: İki göz
    9. Bir dil, iki dudak?
    10. Ona iki tepeyi (anasının iki memesini emmenin veya hayır ve şerrin yolunu) gösterdik
    AYRICA BURDADA TEPEDEN VE SARP YOKUŞTAN BAHSEDİLİRKEN ÇEVİREN SÜLEYMAN ATEŞTE SAÇMALAMIŞ ANNE MEMESİYLE KONU AKIŞININ NE ALAKASI VAR
    11Fakat o, sarp yokuşa atılamadı.
    12. Sarp yokuşun ne olduğunu sen nereden bileceksin?
    SARP YOKUŞLADA KÖLENİN NE ALAKASI VAR ONUDA ANLAMIŞ DEĞİLİM
    13. Bir boynu (kölelik zincirinden) çözme
    ŞİMDİ BANA KALKIPDA KURANA NEDEN İNANMIYORSUN KİMSE DEMESİN BU NE ANLAMA GELDİĞİNİ NE DEMEK İSTEDİĞİNİ BİZE BİR TÜRLÜ AÇIKLAMAKTAN AÇİZ BİR KURANA NASIL İNANAYIM …..

    • PassengeR dedi ki:

      Sayin Sercan. Allahin (el ilahin) doguran bir varlik uzerine yemin etmesi cok garip demiwsin. Dikkat edersen eger kuranin zaten basindan sonuna kadar doguran varliklardan bahs ettigini goreceksin. Bence hic sasirma. Ben daha sasirilacak nar memeli doguran varliklari bile okudum.

      • PassengeR dedi ki:

        Doguran varlik neki , deve , kalem , kosan atlar , zeytin , incir , gemi ve b. uzerine de yemin efiyor.Aradiqin hersey burda. Bu dunyada cariyeler yetmedi muhammede obur dunyada hurilerde vaad etdi.

        Kuranin gercek yuzu iste boyle. (Tabi bu yuzu muslimanlar hariz 6 yasindaki cocuk bile anlamakta .) Allah hangi gunahlari aff eder? Zumer 53 : hepsini nisa 116 : biri haric

        Kotuluk kimden gelir? Nisa 78: iyilikte kotulukte allahtan nisa 79 : iyilik allahtan kotulukse kendindendir.

        kiyamette kimler bagislanacak ? Maide 69 : butun iyi insanlar Ali imran 85 : sadece musluman olanlar

        Yaratan mi yaratanlar mi ? Ihlas 1: bir yaratan muminun 14 : yaratanlar

        Dunya oyun ve eylence yerimi ? Enam 32 : evet duhan 38 : hayir

        En komik ayetse ahsab 33 . Tum yetimleri doyuran muhammet evinde yemek bekleyen insanlardan nedense rahatsiz olmus ve allahin diliyle onlari evinden kovuyor. Gercekten tum muslumanlar allahin muhammedin evinde pisen yemekle ugrasddigina inaniyormu??? 🙂

      • bilal dedi ki:

        Sn,PasenggeR,

        Bütün bu sorularınıza daha önce de cevap verildi,ama siz inanmayanlar papağan gibi aynı konuyu sürekli tekrarlıyorsunuz..!!!

        1-Bence hic sasirma. Ben daha sasirilacak nar memeli doguran varliklari bile okudum. ‘’
        ‘’ diyorsunuz’’

        Siz kur’an’ı değil,yanlış mealleri okuyorsunuz.Bu memeli ifadesi asla kur’an da yoktur,bu tamen mealcilerin hatalı yorumlarından kaynaklanıyor..

        Bakınız konuyla ilgili ayetlerin doğru mealini veriyorum :
        Bir çok ayette olduğu gibi NEBE 33.ayette de meal ve yorum hatası vardır. bir önceki ayet olan 32’de bahçeler, üzüm asmaları geçiyor. 33’teki kevâib işte o asmalarla ilgili. Kevâib, çoğuldur; üzüm daneleri demek. Tekil hali olan ka’be ise “dane”dir.
        Ka’betü e’nab: üzüm danesi
        “Ka’be”nin üzüm danesi anlamına geldiğini anadili Arapça olan herkes bilir. Çoğulu “kevâib”dir; üzüm daneleri anlamına gelir. Ka’be kelimesinin başka bir çoğulu olan unkûd ise salkım demek.
        Sonra, şuna dikkat edelim: 33’te kız ya da huri anlamına gelen hiçbir isim yok; yaşıt diye algılanan atraban ise sıfattır; ayette bulunmayan “kız”ı değil ayette bulunan “kevâib”i tanımlar.

        Açıkça görülüyor ki 32, 33 ve 34′ ncü ayetler arasında mantıki bir anlatım ve anlam örgüsü var:

        NEBE-32,33,34 AYETLERİN DOĞRU MEALİ :

        32-Bahçelerde asmalar var,
        33-asmalardan devşirilen dane dane üzümler ki her biri ötekine denktir
        34-ve üzümlerden yapılıp dolu dolu kadehlerde sunulan içecekler ” şeklindedir.

        Bu üç ayetin üçü de bahçeleri, meyvaları ve içecekleri anlatıyor. Son derece uyumlu bir bütünlük içinde. Araya sokuşturulan yaşıt (kızlar) ise bahçelerin, asmaların ve içki kadehlerinin uyumunu ve bütünlüğünü bozar.
        Atraban kelimesine gelince, nedense hep yaşıt diye algılanmış bu kelime. Oysa “denk” anlamına gelir. Ki bu ayetlerde meyvaların biribirine denk olduğu vurgulanıyor. Örneğin her bir üzüm danesi ötekilere renk, boyut ve tad bakımından denk olup biri ötekine oranla biraz çelimsiz, tadsız, çürük değildir…………. ”
        Ayrıca kur’an’ın Arapça dilini bildiğim için,ben de NEBE 33 ve bazı ayetlerin meal ve yorumlarının yanlış olduğunu görüyorum. Arapçada kadın ve kız ifadesinin karşlığı bellidir.Bunlara tekil ve çoğul olarak (bint,ebnat,fetat,mer’et,nisa,seyyidet,seyyidat vs.) denir. a) NEBE 33.ayette kız veya kadın karşılığı olan tek bir ifade yoktur. b) Tomurcuk ifadesi de asla yoktur.c) Göğüs,meme veya sinenin karşılığı da yoktur. d) Kabarmışın karşılığı da yine yoktur. e) Arapçada Nar’ın Karşlığıd da ‘’ Rümman ‘’ olup böyle bir ifade de asla yoktur. Burada geçen ayet şöyledir. ‘’ Ve kevaibe etraben ‘’ görülüyor ki burada ne kız,ne kadın,ne meme,ne tomurcuk, ne nar ve ne de de kabarmış vs. gibi ifadeler geçiyor. Bu hatalar edeta birbirinin kopyası olan hatalı meal ve yorumlardan kaynaklanıyor.. Kur’an’ın arapça metninde asla bir sorun yoktur.Yeter ki Kur’an’ı Kerimi doğru anlayalım. Bu nedenle,meallerden kaynaklanan bu tür sorunlar Kur’an’ı kerime mal edilemez.!!!

        Saygılar.

      • 1okuyucu dedi ki:

        Bilâl;

        32-Bahçelerde asmalar var,
        33-asmalardan devşirilen dane dane üzümler ki her biri ötekine denktir
        34-ve üzümlerden yapılıp dolu dolu kadehlerde sunulan içecekler ” şeklindedir.
        ————————- (senden alıntı)

        şu senden başka hiç kimsenin doğru tercüme edemediğini iddia ettiğin Kuranın orijinalini nereden bulduğunu doğrusu çok merak ediyorum,

        senin elindeki Orijinal kuran, vahiy katiplerinin yazdığı Kuran mıdır? kimin yazdığı Kurandır?

        ayrıca Kuranı tercüme edenler, neden senin kadar Arapçayı bilememektedirler? Madem senin kadar bilememektedirler, onlara Arapçayı öğretmene engel olan nedir? yada diyanete müracaatta bulunup ellerindeki Kuran meallerinin yanlış olduğunu niye söylemiyorsun? (yaklaşık 25-30 arası)

        Müslümanların dinini yanlış bilmeleri karşısında, niye çıkıp doğruları Müslümanlara anlatmak yerine burada Kuran da hiçbir çelişki yoktur iddiasından öteye geçmeyen boş ve gereksiz çabalarda bulunuyorsun,

        aslolan Müslümanların dinini doğru bir şekilde öğrenmeleri değil midir? niye bu işe soyunmuyorsun da burada bize ben bilirim benden başka hiç kimse bilemez gibi kendini avutmaktan öteye gitmeyen hiçbir inandırıcılığı olmayan söylemlerde bulunuyorsun?

        Yani demek istediğim, sen yanlış yerde tezgâh açmışsın, madem doğrusunu sen biliyorsun, senin İslâm alemine doğruları anlatmak gibi bir görevin yok mu?

        Örneğin, birbirine denk olan üzüm tanelerinin, tanrının standart bir üretimi sonucu olduğunu, bu üzüm tanelerinin yetiştiği asmaların boylarının ve üzüm tanelerinin tatlarının da birbirine denk olduğunu, tanrının standardı gereği böyle olması gerektiği konusunda Müslümanları aydınlatabilirsin,

        şunu söyleyeyim, cennette ne vaat edildiği benim umurumda bile değil, ben sadece yazımında benim hiçbir sorumluluğumun olmadığı (vahiy katibi veya tercüman değilim) kuran ayetlerini okuduğumda, ne anladığım hakkında fikir beyan ediyorum,

        ama sen yukarıdaki söz konusu ayetleri üzüm tanesi olarak yorumlarsan, göz ardı edilmeyecek derecede büyük bir çoğunluk, “ne yani, biz bunca sıkıntıya üzüm tanesi yemek için mi? katlanıyoruz” diyerek çok büyük bir hayal kırıklığına uğrayabilirler,

        hatta, başta Araplar olmak üzere bir çok Müslüman toplum tüm şevkini, Allah yolunda cihad etme aşkını kaybedebilir,

        ben önümde bulduğum, tüm İslâm aleminin itiraz etmediği, hatta bazı alim bozuntularının ballandıra ballandıra anlattıkları tasvirleri, anladığım şekilde söylüyorum ve bir çok konuda İslâm alemiyle mutabık kaldığımı görüyorum,

        mutabık kaldığımız konularda bile itiraz ettiğim durumlar oluyor, örneğin; hırsızlıkla ilgili ayette, hırsızın elini kesin veya hırsızın malına el koyun dediklerinde, “yahu elin veya malın ne suçu var, el, hırsızlığı kendi isteğiyle mi yapmıştır? el, hırsızlığı beyin emrettiği için yapmıştır, o halde esas suçlu beyindir, verilecek ceza beynin içinde bulunduğu kafayı kesmektir” diyorum, yani bu işte elin bir suçu olmadığını esas suçlunun azmettiren konumundaki beyin olduğunu, bu nedenle elin değil de başın kesilmesi gerektiğini söylüyorum, sen söyle, böyle düşünmekte haksız mıyım?

        Mü’min kadınlara da söyle: Hain bakışlardan sakınıp, zerâfetlerini koruyarak önlerine baksınlar. Namus ve iffetlerini muhafaza etsinler, bellerine sahip olsunlar. Açık olması zaruri olan yerleri (el ve yüzleri) hariç, cezbedici güzelliklerini göstermesinler. Başörtülerini, gerdanlarını, gerdanlıklarını açıkta bırakmayacak şekilde göğüslerinin üzerine sarkıtarak örtsünler. Zînetlerini, cezbedici güzelliklerini yalnızca kocalarının, babalarının, kocalarının babalarının, oğullarının, kocalarının oğullarının, erkek kardeşlerinin, erkek kardeşlerinin oğullarının, kız kardeşlerinin oğullarının, hemcinsleri olan kadınların, meşrû şekilde sahip oldukları, üzerlerinde meşrû hakları ve otoriteleri, kendileriyle düzgün insanî münasebetleri olan câriyelerin, kadına ihtiyacı kalmamış cinsî güçten düşmüş erkek hizmetkârların, yahut henüz kadınların mahrem yerleriyle ilgilenmeyen, farkında da olmayan çocukların yanında açabilirler. Gizlemekte oldukları güzellikleri, takıları anlaşılsın diye ayaklarını yere vurarak erkekleri tahrik etmesinler. Ey mü’minler, hepiniz birden günah işlemekten vazgeçip Allah’a itaate yönelerek tevbe edin ki, kurtuluşa, ebedî nimetlerle mutluluğa eresiniz. (nur-31) (Ahmet Tekin)

        hatta bazı konularda önerilerim bile oluyor,

        örneğin; yukarıdaki örtünme ayeti, tüm tercümanlarca aşağı yukarı aynı şekilde tercüme edilmiş ama el ve yüz kısmı parantez içerisinde gösterilmiş, yani ayette olmayan bir şey ayetin içerisine yama yapılmış,

        yamalara (parantezlere)itibar etmeyen biri olarak ben bu ayeti yorumlamaya kalktığımda, örtülecek olan yerlerin baş ve göğüs bölgesi olduğunu anlıyorum,

        örtünme tercihlerine gelince;
        kimisi el ve yüz açık olacak şekilde baş örtüsü takmış,

        kimisi ayeti saç örtüsü olarak anlamış, Fransız sosyetesinin sıkma baş tabir edilen eşarp takış şeklini benimseyerek adına türban denilen bir saç örtüsü takmış,

        kimiside ayetin içindeki yamaya itibar etmemiş, (aynı benim gibi) başörtüsü denice, başın tamamı anlaşılır demiş, burka takmış, aslında doğrusunu yapmış,

        işte burada, diğer taraflarını nasıl örtecekleri konusunda değil de, baş ve göğüs bölgesini nasıl örtecekleri konusunda benim ilginç bir önerim var,

        kadınlar, dirsek boyunda un veya şeker çuvalı kullanarak (nefes darlığı çekenler patates çuvalı kullanabilir) hem başlarını, hemde göğüs çevrelerini örtebilirler, israfın haram olduğunu düşündüğümüzde bu yöntem oldukça ucuz olduğundan, gereksiz para israfına neden olmaz.

        İslâm alemine bir katkım olsun temennisiyle böyle bir yöntem önerdim, bence yabana atılacak bir öneri değil, kullanışı son derece kolay, oldukça pratik, takıp çıkarması 3 saniye bile sürmez, ayrıca hem zamandan, hemde paradan tasarruf sağlar,

        Kuranla ilgili yaklaşımıma gelince;
        ben Kuranda çelişkiden ziyade Kuranın amacının ne olduğuyla ilgileniyorum,

        Kuranın mantığına baktığımda, bir tanrı, insanlara uyması gereken bir dizi emirler yolluyor, tabi bunları laf olsun diye yollamıyor, uygulansın diye yolluyor, bu durumda bu emirlerin uygulayıcılığına soyunanların tek yapacakları şey, tanrının emirlerinin uygulanacağı ortamı tesis etmeye çalışmak, yani İslâm dininin temel argümanlarından olan İslâm hukukunu yeryüzünde egemen kılmaktır,

        bu bağlamda, Müslümanların çoğunlukta olduğu fakat beşeri sistemle yönetilen Ülkemizde, İslâm hukukunu (şeriat rejimi) egemen kılmak için vermeniz gereken çok önemli bir mücadeleniz var,

        çünki Ülkemizde din sizin olsa da Allahın kuralları geçerli olmadığı için din Allahın değildir, bu nedenle tanrınızın en önemli emirlerinden biri olan, din Allahın oluncaya kadar onlarla savaşın ayeti gereği Allah yolunda savaşmaktır, yani Ülkemizde yapmanız gereken en önemli göreviniz şeriat rejimini getirmektir,

        buda yetmez, ayrıca fitne sebebi olan her şeyi yeryüzünden yok etmeniz gerekiyor,
        bunun için, size savaş farz kılınarak gereken yetki de verilmiştir, fitne dediğin ha deyince yok edilecek bir şey olmadığına göre, görünen odur ki size kıyamete kadar Allah yolunda savaşmak düşmektedir, ne diyeyim, gazanız mübarek ola.

      • toro dedi ki:

        Sayın Bilal,

        Nebe suresi için yaptığınız yoruma katılıyorum. Bende o ayette kızlardan bahsedildiğini düşünmüyorum! Ama o zaman ortada daha büyük bir sorun var! Bu durumda Taberi dahil mealcilerin neredeyse tamamı ayeti gögüsleri tomurcuklanmış yaşıt kızları olarak nasıl çevirebilmişler? Sayın Bilal, bana söylermisiniz tanrının demediğini demiş gibi gösterenlerin durumu nedir? Onlar bu durumda ne yapmış oluyorlar? Onların bu yaptıklarını makul ve doğru kabul edip ayetleri o şekilde değerledirenler ne duruma düşüyor? Bütün islam aleminde bu şekilde meal devşiren ve bu şekilde devşirilen meallere inananları toplamdan düşersek geriye ne kalır?

        Ama sorun yok değilmi, önemli olan kitabın sayfalarında yazılı olanı korumak, yazılı olanın zihinlerde oluşturacağı anlamı ve algıyı değil!

        Bu arada cidden ayete turunç göğüslü kızlardan bahsedildiğini düşünmüyorum!

      • 1okuyucu dedi ki:

        toro;

        “”””Bu arada cidden ayete turunç göğüslü kızlardan bahsedildiğini düşünmüyorum!”””

        bende öyle olduğunu düşünüyorum, büyük olasılıkla, orada anlatılmak istenen, henüz yeni yeni tatlanmaya başlamış üzüm taneleri olmalı, yani korukluktan ergenliğe geçen üzüm taneleri olmalı! 🙂

      • bilal dedi ki:

        İYİLİK VE KÖTÜLÜK KİMDENDİR ?

        1-Allah’ın yarattığı doğa kanunları gereği, ‘’قل كل من عند الله ‘’ De ki; Her şey Allah katındandır…’’ NİSA-78: // Zira doğa ve onun kanunlarını yaratan Allah olduğu için,dolaylı olarak her şey Allah’tandır.. Bu ayette iyilik ve kötülüğün geliş şekli ile an- latılmıştır..!!! NİSA-79.ayette ise, ‘’فمن نفسك ‘’ Kötülkü ise senin nefsindendir…’’ ifadesiyle kötülük kimin tarafından değil de,nedeni konu edilmiştir..78.ayette ‘’من عند الله ‘’ Min indillahi ‘’ Yaratılış itibariyle her şey Allah tarafındandır…Burada ‘’عند ‘’ indi ‘’ ifadesi geçerken, 79.ayette ise, bu ifade geçmiyor.Burada direk ‘’فمن نفسك ‘’ Kötülük senin nefsinden kaynaklanıyor..’’ denilmektedir…Yani,bunun müsebbibi sensin,sen sebep oluyorsun..Doğa kanunları gereği her şey Allah’tandır,dedik.. MESELA: a) Bir insan elini ateşe soksa,elinin yanması,Allah’ın yarattığı doğa kanunu gereğidir,ama elin yanmasına sebep olan insanın kendisdir..b) Bir firma tarafından üretilmiş olan otomobilin hız limitini aşıp kazaya neden olan üretici firma değil,sürücüsüdür. c) Ateşi yakma aracı olan kibrit,çakmak vb.ni üreten bir firmadır.Birileri bunları eline alıp ormanı yakarsa, sorumlu bunları üreten firma değil,ormanı yakandır…İşte kötülüğün asil sebebi insanın negatif tutum ve davranışrıdır… d) Uçağı,otomobili vs.nice şeyleri üreten insandır.. Ama,bunların hammaddesini ve bunları icat edip üreten insanı da Allah yaratmıştır.. Öyleyse dolaylı olarak olsa da her şeyin yaratıcısı yüce Allah’tır. Bu yaratılış yönüyle 78.ayette her şey Allah’tandır, denilmiştir…79.ayette ise,bu kütülük olayına sebep olan insanın kendisidir.. onun nagatif tutum ve davranışlardır,denilmiştir..Özetle,bu ayetlerin yerine doğru mealleri koyduğumuz zaman var gibi görülen sorunun yok olduğu görülecektir.Bu nedenle ayetler arasında zerre kadar bir çelişki veya tutarsızlık söz konusu değildir,bilakis bu ayetler birbiriyle tamamen uyumludur..

        3-MAİDE-69:İman etmiş olanlar,Yahudi olmuş olanlar,Sabiiler,Hıristiyanlar..Bunlar içinden her kim Allah’a ve ahiret gününe iman etmiş ve salih (iyi ) işler yamışsa,onlar için hiç bir korku yoktur ve onlar asla üzülmeyeceklerdir…’’ deniliyor..

        İşte bu ayete son kitap kur’an gelmeden önce Allah’a ve ahiret gününe inanmış ve salih işler yapmış olan yahudi,Sabii ve Hristiyanlara vurgu yapılmıştır..Kur’an’dan önce Allah’a ve ahiret gününe iman etmek şartıyla iyi işler yamış olan herkes kurtulacaktır.. Çünkü,kur’an’dan önce yaşamış olan yahudi,Hıristiyan ve Sabiilerden Allah’a ve ahirete inanan hekes zaten müslümandır. Hz.Adem’den hz.Muhammed’de kadar yüce Allah’ın göndermiş olduğu ilahi kitap ve peyegamberlere inanan herkes müslümandır……Zaten müslüma, Allah’a inanıp,ona teslim olanın adıdır) Bu nedenle müslüman sadece kur’an ve hz.Muhammed’e inananların adı değil,daha önce gönderilen ilahi kitap ve peygamberlere inananmış olanların da adır.Ayrıca bu ayete sadece iyi işler yapanlara vurgu yapılmamış, bu güzel işlerle birklikte iman etme konusuna da vurgu yapılmıştır.. salih amel ile birlikte iman da söz konusu….’’الله اعلم ‘’

        ALİ İMRAN-85.ayete de son din olan İslam geldikten sonra islamdan başka kim bir din ararsa,islamdan başka bir dine mensup olursa,bu ondan kabul edilmeyecektir. deniliyor. Burada son din olan islamdan önceki ilahi din ve kitaplara iman etmiş olanlar değil,islam geldikten sonra başka dinlere inananların dinleri kabul edilmeyecektir.İşte her iki suredeki ayetlerle adeta aynı şey anlatılıyor,ama siz bunları böyle anlamayorsanız,sorun sizden kaynaklanıyor..Bu nedenle bu ayetlerde de asla hiç bir çelişki yoktur… !!! Ayrıca nasip olursa diğer ayetlere de devam edeceğiz…!

        Saygılarımla…

      • 1okuyucu dedi ki:

        Bilâl;

        Şüphesiz inananlar (müslümanlar) ile Yahudiler, Sabiîler ve Hıristiyanlardan (her bir grubun kendi şeriatında) “Allah’a ve ahiret gününe inanan ve salih ameller işleyenler için hiçbir korku yoktur. Onlar mahzun da olmayacaklardır” (diye hükmedilmiştir.) (maide-69)

        İşte bu ayete son kitap kur’an gelmeden önce Allah’a ve ahiret gününe inanmış ve salih işler yapmış olan yahudi,Sabii ve Hristiyanlara vurgu yapılmıştır..Kur’an’dan önce Allah’a ve ahiret gününe iman etmek şartıyla iyi işler yamış olan herkes kurtulacaktır..

        Kim İslâm’dan başka bir din ararsa, (bilsin ki o din) ondan kabul edilmeyecek ve o ahirette hüsrana uğrayanlardan olacaktır. (âli imrân-85)

        ALİ İMRAN-85.ayete de son din olan İslam geldikten sonra islamdan başka kim bir din ararsa,islamdan başka bir dine mensup olursa,bu ondan kabul edilmeyecektir. deniliyor. Burada son din olan islamdan önceki ilahi din ve kitaplara iman etmiş olanlar değil,islam geldikten sonra başka dinlere inananların dinleri kabul edilmeyecektir.

        ———–(senden alıntı)

        yanlış anlamadıysam, Kuran gelmeden önce Allaha, ahiret gününe inanıpta salih amellerde bulunanlar, Kuran geldikten sonra benim kitabım ve peygamberim var deyip Kurana inanmayanlar, aynı inanç davranışlarını sürdürseler bile, yani inanç ve davranışlarında her hangi bir değişiklik olmasa bile, sırf Kurana inanmadıkları için bu amelleri boşa gidecektir? diyorsun???

        yani maide-69, âli imrân-85 geldikten sonra yok hükmünde midir?

      • bilal dedi ki:

        Sn.PassengeR,

        1-Yaratan mi yaratanlar mi ? Ihlas 1: bir yaratan muminun 14 : yaratanlar ‘’ sizden alıntı ‘’

        İHLAS-1: Burada özel isim olan Allah’ın bir olduğuna vurgu yapılmış olup’’De ki; O Allah birdir ‘’ denilmiştir.Bu surede yüce Allah’ın HALİK (yaratıcı) sıfatına vurgu yapılmamıştır. Tabiki yüce Allah haliktir,yaratandır,ama burada bu ismi sıfata vurgu yapılmamıştır.Burada Allah birdir denilmiş…!

        MÜ’MİNÜN -14.ayete ise,yüce Allah’ın yaratıcı sıfatına vurgu yapılmıştır.Yani ‘’ Ihlas 1: bir yaratan.’’ şeklindeki ifadeniz anlamsızdır.Çünkü İHLAS-1.ayete’’ yaratıcı birdir’’ şekilinde değil,Allah birdir ‘’ şeklindedir..

        2-MÜ’MİNÜN-14.ayete geçen ‘’yaratanlar ‘’ nedemek ? –
        AYETİN MEALİ !

        Bu ayete insanın yaratılış evreleri anlatıldıktan sonra …’’فتبارك الله احسن الخا لقين ‘’ yaratıp şekil ve biçim verenlerin en güzeli olan Allah’ın şanı ne yücedir.’’ deniliyor.
        Yüce Allah insana verdiği kabiliyetle kendisi de bir nevi yaratma,ölçüp biçme,şekil verme, yapma ve inşa etme özelliklere sahiptir..Ama İnsanın bu nevi yaratma yüce Allah’ın kine benzemez.Çünkü yüce Allah yoktan yaratır ve var eder,insan ise, yüce Allah’ın kendisine verdiği bir güç ve kabiliyetle icad eder,yaratır,ama yoktan değil.!!! İşte bu nedenle Mü’minün-14. ayete ‘’ فتبارك الله احسن الخا لقين ‘’ yaratıp şekil ve biçim verenlerin en güzeli olan Allah’ın şanı ne yücedir.’’denilmiştir. Özetle,ayetler arasında bir çelişki asla söz konusu değilidir.

        3- Dunya oyun ve eylence yerimi ? Enam 32 : evet duhan 38 : hayir. ‘’ sizden alıntı ‘’
        EN’AM-32.ayete dünya gezegeninde insanın doğum ile ölüm arasında geçirmekte olduğu hayattan (yaşamdan) söz edilmiştir.yani burada insanın dünyada geçirdiği hayat konu edinilmiştir. Ayetin meali şöyledir:

        ‘’وما ا لحياة الدنيا الا لعب ولهو الخ ‘’ Bu dünya hayatı,bir oyundan, oyalanmadan ve geçici bir zevkten başka bir şey değildir;ama ahiret hayatı Allaha karşı sorumluluklarının bilincinde olanlar için çok daha iyidir.Öyleyse aklınızı kullanmaz mısınız? ‘’deniliyor. Yani burada dünya üzerindeki insanın hayatı konu edinilmiştir…

        DUHAN-38.ayete ise,dünya üzerinde insanın geçirmekte olduğu yaşamından değil,evrenin yaratılışından söz edilmiştir..

        Meali şöyledir:

        ‘’Biz,bir ‘oyun ve oyalanma konusu’ olsun diye gökleri,yeri ve ikisi arasında bulunanları boş ve anlamsız yaratmadık.’’ deniliyor.

        Yani bu ayete dünya üzerinde insanın geçirdiği hayatan değil,evrenin yaratılışından söz edilmiştir…İnsanın hayatı (yaşamı) ayrı,göklerin ve yerin yaratılması ayrıdır…Yani her iki ayete konu değişiktir…Ama siz ya bilerek konuları karıştırıyorsunuz,ya da anlama sorunu yaşıyorsunuz..Peki bu iki ayetin neresinde bir çelişki vardır.???

        4-En komik ayetse ahsab 33 ………………………..’’ diyorsunuz.’’

        Siz önce bu surenin adını ve ayetin numarasını doğru ve düzgün yazmayı öğreninki biz de cevap yazalım…!!!

        Saygılarımla…

  35. sercan dedi ki:

    YUKARDAKİ ANLAMSIZ AYETLERİ AÇIKLAYACAK BİR MÜSLÜMAN YOKMU
    BİLAL BEY YASİR BEY VE DİĞER DİNCİ ARKADAŞLAR NERDESİNİZ
    HADİ ACIKLAYINDA BENDE KURANDA SAÇMALIK OLMADIĞINA İNANAYIM…..

    • bilal dedi ki:

      Sercan bey,

      1-Yukarıda anlamsız bir ayet asla yoktur. İşte siz de bir meal saçmalığını ortaya çıkarmışsınız.Demek ki kur’an’ı kerimi sorunlu yapan hatalı meal ve yorumlardır.Siz burada birinin farkına varmışsınız.Ama nice yerlerde de böyle hatalı durumlar söz konusudur.Ayrıca,bazı ayetleri doğru olarak algılamadığınız için bazı yerler size sorunlu gibi gelebilir,fakat bu da sizden kaynaklanıyor…!!!

      BELED SURESİNDEKİ AYETLERİN DOĞRU MEALLERİNE BAKALIM:
      BELED- 1: Hayır,gerçek,inkarcıların dediği gibi değil ,bu beldeye and olsun ! 2-Ki sen bu beldede oturmaktasın.3-Doğurana da,doğurduğuna da andolsun ki; 4-Doğrusu İnsanoğlunu zorluklara katlanacak şekilde yarattık.5-O insanoğlu kendi üzerinde kimsenin güç sahibi olmadığını mı sanır.? 6-“Ben yığınla servet tükettim.” diye övünüp durur.7-Kimsenin kendisini görmediğini,hesaba çekilemeyeceğini mi sanıyor? (ahireteki hesabı inkar mi ediyor ? ) 8-Biz ona görmesi için iki göz vermedik mi ? 9-Gönlüne tercüman olacak dil ve iki dudak vermedik mi? 10-Ona iki yolu da (hak ve batıl yolunu da) göstermedik mi? 11-Fakat o zor geçidi aşmaya girişmedi.(hayır işleyerek,kötülükleri terk ederek zor şeylere göğüs germedi ) 12-O zor geçidin ne olduğunu bilir misin? 13-O gecit, Esaret bağlarını çözerek köleyi hürriyetine kavuşturmaktır…’’’الله اعلم ‘’ İşte doğru meal bu şekildedir..

      Bunun anlaşılamaycak bir durumu var mı ??? Bunun neresi anlaşılamyor.???

      a) Ki sen bu şehire girmekte(burada yaşamakta)sın.’’ sizden alınıtı’’ şeklindeki bu meal ve yorumda hata vardır ‘’ Ki,sen bu şehre girmektesin ‘’ ifadesi doğru değildir…Doğru meali ‘’ ki sen bu beldede oturmaktasın.’’ şeklindedir.

      b) ALLAH MUHAMMETLE KONUŞUYORSA DOĞURAN ..VE DOĞURDUĞU..KİM.
      AYRICA ALLAH DOĞURAN BİR CANLI ÜZERİNE YEMİN ETMESİ ÇOK GARİP .’’ sizden alıntı’’

      ‘’ Allah yaratıklarına yemin ederek insanın dikkatini yemin ettiği şeylerin önemine çekmektedir…Yüce Allah kendi eseri olan canlı ve cansız her şeye yemin edebilir.Çünkü her şey onun eseridir,bununla insanın dikkatini yemin ettiği eserinin önemine çekiyor.Bu yeminle yüce Allah onları haşa kendisinden kutsal saydığı için değil,yarattığı bu canlı ve cansız eserinin kıymet ve önemine vurgu yamak ve bu konuya insanın dikkatini çekmek içindir..Yüce Allah yarattığı eserlerine yemin etse bile,bu yaratıklar haşa yaratıcısından ne üstün,ne de kutsal olurlar.!!! Çünkü bunlar zaten yüce Allah’ın yaratıklarıdır…!!! Ama,biz bunlarla yemin edemeyiz,çünkü biz de yüce Allah’ın birer mahlukuyuz.Bunlarla yemin edince bunlara bir kutsiyet vermiş oluyoruz.Ama Allah için bu böyle değildir.Çünkü bizzat onların yaratıcısı ve varlık sebebi yüce Allah’tır.Hiç bir zaman yaratılan ve var edilen bir yaratık kendi yaratıcısndan üstün ve kutsal olması tasavvur bile edilemez..İşte bunu için yüce YARATICI insanların dikkatini bu yaratıkların önemine çekmek için bunlara yemin edebilir.Bu nedenle garipsenecek bir durum söz konusu değildir……………Ama siz bunu anlamadığınız için size öyle gelebilir,fakat yanılıyorsunuz..!!!

      ‘’ ŞİMDİ BANA KALKIPDA KURANA NEDEN İNANMIYORSUN KİMSE DEMESİN BU NE ANLAMA GELDİĞİNİ NE DEMEK İSTEDİĞİNİ BİZE BİR TÜRLÜ AÇIKLAMAKTAN AÇİZ BİR KURANA NASIL İNANAYIM …..

      işte kur’an ne güzel anlatmış !!! ama gerek hatalı meallerden ve gerekse sizden kaynaklanan bazı sorunlar yüzünden kur’an’ın bu güzel,fesâhat ve belâğatı,kelime ve cümle yapısındaki ahenk,derin anlam ve özlü ifadelerdeki benzersizliği ve onun söz ve ifadedeki i’câzı anlamaktan güçlük çekebiliyorsunuz ! Demek ki kur’an’ın meal ve tefsiri doğru yapıldığında hiç bir sorun söz konusu bile olmuyor..Özetle,sorun kur’an’dan değil, insanlardan kaynaklanıyor…!!!!!!

      Not:Ayrıca fırsat bulamadığımdan her zaman yorum yazamıyorum…!!!

      Hoşça kalın….

      • bilal dedi ki:

        Sn.PassengeR,

        TAHRİM SURESİNİN İLK AYETLERİNDE VURGU YAPILAN HADİSE NEDİR ???

        1-Mesela : bir zamanlar tahrim suresinin ilk 5 ayetinin kotu kokulu icgiden bahs ettigini soylemisdiniz. ‘’ sizden alıntı ‘’

        a) Evet,Tahrim -1.ayetin ‘’meğafir’’ hakkında olduğunu ,kötü kokusu yüzünden hz.peygamber bunu kendine haram kıldığına dair açıklamalarım olmuştur…

        b) Tahrim 3 ve 4.ayetlerde ise,başka bir konuya temas ediliyor.Sahih rivayete göre olay şöyledir.
        ‘’ …اسر النبي الي حفصة { أن اباك وابا عائشة يكونان خليفتي علي امتي من بعدي }. وقا له ابن عباس. قا ل اسر النبي الحلافة بعده الي حفصة فذكرته لعائشة – قال الراوي . فانطلقت حفصة فاخبرت عائشة فاظهره الله عليه وقد كره رسول الله ان ينشر ذلك في الناس الخ

        Bir gün hz.peygamber hz.Hafsa’aya kendi kanaat ve düşüncesini dile getirerek şöyle diyor.’’ Senin baban ve Aişe’nin babası (hz.Ömer ve hz.Ebu Bekir) benden sonra ümmetime halife olacaklar ‘’diyor. Fakat bunun insanlar arasında yayılmasını da istemiyor.Daha sonra hz.peygamberin eşi hz.Hafsa’nın bunu başkasına anlatma konusunda bir sakınca görmediğinden hz.Aişe’ye müjde mnahiyetinde bunu anlatıyor. Halbuki hz.peygamber bu durumun insanlar arasında yayılmasını istemiyordu…… İşte yine üçüncü ayetle de yüce Allah kendi elçisini bu durumdan haberdar ediyor.üçüncü ayeten sonra dördüncü ayetle de yüce Allah,her iki eşe hitaben ‘’Eğer peygamberin (hz.Ebu Bekir ve hz.Ömer’in halifelikleri hakkındaki ) bu sırrını ıifşa etmenizden dolayı tevbe ederseniz,ki gönlünüzde de tevbe etmek vardır ne ala ! Şayet eşinizin aleyhinde bir sey yapmaga kalkarsaniz,bilin ki Allah onun dostu,bundan başka Cebrail, iyi mü’minler ve melekler de yardimcisidir.’’ deniliyor.

        2-Burada ilk 4 ayetin son 5ci ayetle usuymaqi icin maria ile muhammedin iliskisinden bahs etmesi lazimm. Yoksa allah muhammedin kadinlari kotu kokulu ickinin kokusunu sevmedi diye onlari tehtit edermi? Hemde sizden daha iyi bakire kadinlarla evlendiririm onu diyor.’’ ‘’sizden alıntı ‘’

        1 ve 2.ayetlerin konuları ayrı,3,4 ve 5.ayetlerin konuları ayrıdır..! Birinci ve ikinci ayetler ‘’ meğafirle ‘’ ilgilidir…üçüncü ve dördüncü ayetler ise, hz.peygamberden sonraki halifelik sırrı ile ilgilidr..Ayrıca üçüncü ayete ki şu hitap şekli bile 1-2.ayetler ile 3-4.ayetlerin ayrı konulara vurgu yaptığını göstemektedir..yani ilk iki ayet ile diğer ayetler birbirinden müstakildir..Zira 3.ayetin hitap şekline baktığımız zaman bile bunun böyle olduğunu görüyoruz.! Ayet şöyledir.

        ‘’واذ اسر النبي الي بعض ازواجه حديثا الخ ‘’

        ‘‘ Vaktiyle peygamber, eşlerinden birine sır olarak bir söz söylemişti.Fakat eşi o sözü (başkasına) haber verip Allah da bunu peygambere bildirince,peygamber bunun bir kısmını bildirmiş,bir kısmından da vazgeçmişti.Peygamber,bunu ona (sırrı açıklayan eşine) haber verince o, “Bunu sana kim bildirdi?” dedi. Peygamber, “Bunu bana, hakkıyla bilen ve hakkıyla haberdar olan Allah haber verdi” dedi.‘‘ şeklindedir.

        İşte buradaki sır (halifelikle) ilgli olan sözdür. ’’الله اعلم ‘’ Yani ilk iki ayet ile daha sonraki ayetler birbirinden tamamen müstakildir.
        Bu nedenle‘’ Burada ilk 4 ayetin son 5ci ayetle usuymaqi…..’’ şeklindeki iddianızın tamamı da mesnetsiz ve anlamsızdır…. .

        Ayrıca her konuda diğer mü’min kadınlara örnek olabilecek hz.peygamberin eşlerinden
        en ufak bir hatanın bile uygun görülmediğinden,beşinci ayeteki hüküm söz konusu oluyor. Ama burada bir tehdit de yoktur..Çünkü,söz konusu ayete ‘’ Şayet sizi boşarsa..!!! ’’ deniliyor. ‘’ böyle yaparsanız sizi boşayacak’’ diye bir ifade olmadığından burada eşlere yönelik bir tehdit de söz konusu değildir….’’

        3- Birde bu ayetlerde diger ayetler gibi komik. Allah muhammedin karilarina takiyor kafayi. Bu allahin isi gucu yokmu ? ‘’ sizden alıntı ‘’

        Peki,bütün mü’min kadınlara örnek olması gereken hz.peygamberin eşlerinin bazı hatalarını önemsememek ve bu kunada onlara gerekli ilahi uyarılar yapmamak uygum mudur.??? Onlar hataya devam mı etsinler ? İşte bu nedenle ufak bile olsa,yüce Allah hatalarını dile getirmek suretiyle onları ikaz ediyor…….! Ayrıca bütün mü’min kadınlara örnek olabilecek peygamberin eşlerinin bu hatalarını dile getirip onları uyarmasından daha doğal bir şey olur mu???

        Kuran a baktığımızda yüce Allah’ın görev verdiği elçisi ve onun eşlerine yönelik, çok dikkat çekici ikazlarda bulunduğunu görürüz.Daha açıkçası yüce Allah görev verdiği elçisi ve onun şanını yüceltecek, mü’min kadınlara da örnek olabilecek eşleri ile de ilgili çok özel hükümler getirmiştir.Buradan da anlıyoruz ki,yüce Allah hem elçisini hem de eşlerini kontrol altına almış,en ufak bir hata yapmalarına bile izin vermemiştir.Bu da çok doğaldır. Zira Allahın vahyini tebliğ edecek bir insanın, her yönüyle kusursuz olması kadar normal bir şey olamaz…!!!

        4- Karilari tehdit ediyor hemde bakire kadinlarla ( yani 6 yasli cocuklar) ‘’ sizden alıntı ‘’
        Siz hangi mantıkla bakire kadınları (….. 6 yasli cocuklar) olarak gösteriyorsunuz..??? 6 yaşındaki çocuğa’’ kadın’’ denilebilir mi ? Kadın nedemek,erkek ne demek ? Eğer 6 yaşındaki çocuğa kadın denilebiliyorsa,6 yaşındakida ki çocuğa da ‘’erkek’’ denilebilmeli. Bu nedenle 6 yaşında olan ister erkek,ister dişi olsun,mutlaka ona çocuk ifadesini kullanmak gerekir….. – özetle,yüce Allah’ın kitabı kur’an’ı kerim mükemmel bir kitaptır,kur’an’da asla bir çelişki veya tutarsızlık söz konusu değildir,Ayrıca çelişki gibi görülen yerler hem hatalı meallerden,hem de sizinden kaynaklanıyor…!!!

        5- Kuran acik aydin yaziyor ki daha adet gormemis kadinlarinizinda gozleme muddeti 3 aydirr. Adet gormeyen kadin daha cocuk. Zaten kurana muhammed subyanciliqi da yazmazsa sasardim .. Daha cok sizin neden sasmadiginiza sasiyorum . ‘’ sizden alıntı ‘’
        İşte yine hatalı meallerle karşımıza çıktınız..!!!

        Talak-1.ayetinden de açıkça anlaşıldığı gibi bu iddet durumu tamamen evli iken boşanmış ve dul konumuna düşmüş kadınlar içindir..yani henüz evlenmemiş kızlar için değil.zaten onların iddetine bile gerek yoktur..Ayet şöyle başlıyor !!!

        ‘’يا ايها النبي اذا طلقتم النساء فطلقوهن لعدتهن الخ

        ‘’ Ey peygamber ! Kadınları boşadığınz zaman onların iddetlerini dikkata alarak boşayın……’’ ve ayet devam ediyor,yani buradaki hüküm evli iken boşanmış olup dul konumuna düşen kadınlara yöneliktir..

        TALAK SURESİ 4.AYETİN DOĞRU MEALİNİ YAZIYORUM:

        ‘’Hayızdan kesilmiş olup boşanmış kadınlarınızdan,eğer iddetlerinde şüphelendiseniz, onların iddeti üç aydır.HAYIZ GÖRMEYEN BOŞANMIŞ KADINLAR DA ÖYLE.Hamile olup boşanmış kadınların süreleri de doğum yapmalardır…….’’ şeklindedir..

        Sizin bazı kadınların hiç hayız görmediklerinden veya bazı sorunlar yüzünden adete girmediklerinden hiç mi haberiniz yok ???

        İşte ayet ‘’hayız görmeyen böyle kadınlara vurgu yapıyor.! Ayrıca ‘’Henüz’’ ifadesi asla ve asla kur’an’ın arapça metninde yoktur.Bu ‘’HENÜZ’’ifadesi adata birbirlerinin kopyası olan bazı meallerdeki hatalı yorumlardır.ayete böyle bir ifade hiç yoktur.Böyle bir ifadenin ayete olduğunu iddia eden varsa lütfen bunun ayeteki arapça karşılığını burada göstersinler..!!!
        Ayrıca boşanmış dul kadınları 6 yaşındaki çocuk mu sanıyorsunuz? hangi mantıkla bunu söylüyorsunuz.???

        Saygılarımla…

  36. yılmaz dedi ki:

    NNN

  37. kadir dedi ki:

    sayın toro…

    “Kadir,

    Durumun dramatikliğinden etkilendin değil mi! Neredeyse hinduist olacak bir deistin son anda teist olup yıllarca yollarını paylaştığı bütün deistlere karşı hücuma geçiyor olması dünyanın her yerindeki teistleri derinden etkiler! Sayende durum test edildi ve yine sayende onaylandı!

    Bu arada senin yolundan yani tarzından feyz ile sana şunu söylemek isterim, Yılmaz ile bizim aramızdaki münazara seni aşar, bence sadece okumakla yetin!”

    sen kendini fasulye diye nimetten saymaya çalışıyosun fakat yılmazın karşısında nasıl ezildiğini fark edememişsin.. aslında farkındasında kendine yediremiyorsun. böylelikle sağa sola saldırmaya çalışıyosun. buda senin acizliğinin ispatı… ha bu arada evet çok dramatikleştim. ama senin acınacak halin beni hüzünlendirdi. keşke diyorum keşke toro kardeşimde bişeylerin farkına varsa ama.. görüyorum ki sen kendi halindesin. kendi halinde olmanın nedeni çok büyük bir kibir içinde (herşeyi ben bilirim havaları) olman.. yılmaz kardeşim 1 saattlik müslüman bile olsa onun benim gözümde yasirden, bilalden, serkan dan veya şuan ismi aklıma gelmeyen diğer kardeşlerimden hiçbir farkı yoktur.. önemli olan bişeylerin farkına varmaktır.. ama siz maalef hiçbirşeyin farkındasınız.. yılmazın tercihi sizi içten içe çürütüp beyninizi kemiriyor ve kendinizi yenik durumda gibi hissediyosunuz sanırım.. yılmaz kardeşimin örneği çok güzeldi. ama siz anlamamışsınız belli…
    durgun su zaman geçtikçe kirlenir. fakat hareket eden bir akarsu daima kendini temizler.. işleyen demir paslanmaz. fakat duran bir demirin üzeri kirlenir (paslanır). hareket etmeyen akıl sabit kalır. fakat sürekli düşünen ve pratikler yapan bir akıl kendini geliştirir.. işte siz statik olanlara örneksiniz.

    sayın toro eğer kıskandıysanız sizin içinde iyilik temennilerinde bulunabilirim..

    allah yolunu açık etsin toro kardeşim… allahın rahmeti daima üzerinde olsun…

    umarım gönlün olmuştur..

    ha bu arada bu tür şeyleri kafana takma. sonra hayat sana zindan olur.. hayatta daha önemli şeyler vardır.. mesela senin tanrın gibi.. sen ona odaklan… gerisi boş takma kafana…

    • toro dedi ki:

      Kadir,

      Sana yazdığımda ne tepki alacağımı bilerek yazıyorum! Aklın fikrin yenme ve yenilme üzerine şekillenmiş, ne yazık ki! Senin münazara içinde çıkmaza düştüğünde karşındakilere, bilmiyorsun, anlamıyorsun, sen onu anlayamazsın, anlamını bilemezsin şeklindeki çıkışlarına ve daha öncede işaret ettiğim bozacılık merakına istinaden bir yorum yaptım ama hırsına bakılırsa mesaj yerine ulaşmamış!

      Kadir, madem ben eziliyorum o halde sen neden her defasında beni ezenlerin yardımına koşma gereği duyuyorsun, motive etmeye çalışıyorsun* Bana hitaben yazılmış ve benim cevap veremediğim ya da cevap vermekten imtina ettiğim bir yazıya denk geldinmi? Bir ezik olarak(!) bilmeliyim,eziklikten kurtulmamın yolu ya da ezik görünmememin çaresi senin gibi yapıp cevap veremediğim zamanlarda ortadan kaybolmak, sonra geldiğimde soranlara görmedim, okumadım, farketmedim diyerek üç maymunu oynamakmıdır? Aynalar seni sevmiyor kadir, çünkü aynadan yansıyan aksını inkar ediyorsun!

      Daha öncede söyledim, sıkışınca hakaret eden, yaftalayan,kategorize eden insanlara karşı merakınız var!

      Ha bu arada yılmaz ile benim karşıma geçip yılmazın doğru söylediğini tescil eden ilahi varlık aynı şekilde seninle benim karşıma geçip bu seferde senin doğru yolda olduğunu tescilledi de ben farkedemedim mi? Elinde aileden ve tarafından gelen motivasyondan başka gösterdiğinde benim evet haklısın diyeceğim somut ne kanıt var kadir? Sen inancını seni saran bir kibire evriltip insanlara parmağını sallayarak yanlış yapıyorsun, yanacaksın deme hakkını hangi somut realiteden alıyorsun? Halin ortadayken ve o halinle insanlara sarfettiğin alaycı, aşağılayıcı imalarda kayıtlardayken sen hangi doğruluğun peşindesin?

      Ben sen veya senin bozacısı oldukların gibi burada pohpohlanmak için yazıyor olsaydım bana bunları yazamazdın! Aksine pohpohlanmaya ihtiyacım olmadığını bilmektir seni bana karşı zehirleyen! Sizin gibi adamına göre susup adamına göre konuşmam! O konuda maalesef ne kadar birbirimizle didişsek de yasirin eline su dökemezsiniz!

      Bak kadir sana bir tek soru soracağım, sadece 1 tek soru! Bakalım ne biliyorsun?

      Şimdi ayetler peygamberine geliyor ve peygamberin onları anında vahiy katiplerine yazdırıyordu! Dolayısıyla gelenler geldiği anda yazıldığı için aslında kuranda anlık olarak yazılmış oluyordu! Bu son ayetin gelip yazıldığı ana kadar bu şekilde sürdü, yani kuran ayet ayet indiği anda yazılmış ve sadece kapağı olmayan sayfalar (kemik,papirüs ve deri parçaları dahil) halinde depolanmıştır! Yani yazılı olmayan hiç bir ayet yoktur! Kimlerin yazdıkları bellidir ve bu kadar önemli bir kitabın, kitabın resulü tarafından canını koruduğundan daha sıkı korunacağı beklenmelidir!

      O halde bana söylermisin, nasıl olmuşta, ridde olaylarında kuran hafızları öldü(bu hafızlar neden savaşa gönderilirde,riske girilir sonra soracağım) diye mushaf haline getirilmesine ömerin ısrarı ebubekir ve zeyd bin sabitin peygamber yapmadı biz nasıl yapalım çekincelerine rağmen karar verilen ve korunacağı kitabın tanrısı tarafından sözde taahhüt edilen kuranın ayetlerinin her biri etraftan toplanacak ve toplanırken her biri için peygamberin ağzından çıktığına şahitlik edecek iki şahide ihtiyaç duyacak hale gelmiştir? Hemde peygamberinizin ölümü üzerinden henüz 1 yıl bile geçmemişken!

      Ha bu arada bil diye söylüyorum o ilk mushafın dizilişi islam tarihçilerine göre olması gereken(!) diziliş de değidir! Olması gereken diziliş osmanın mushafında düzenlenmiştir! Ama korkma kafanız karışmasın diye ilk mushaf ve ayetler inerken kendi kayıtlarını tutan hafızların mushaflarıda yakılarak yok edilmiştir!

      Bakalım yıldızların şeytan taşlamakta kullanılan mecazi kandiller olduğu fantazisine 1400 yıl önce İNANABİLECEK seviyede astronomi bilgisine sahip ilk inanırlardan ne farkın varmış,görelim!

      • Passenger dedi ki:

        Sn. Bilal
        Ne zaman bir yorum yazarsan karsima kuranda boyle yazmaz diye sen cikiyorsun.

        Zaten sen kendi kitabini yazsan bence daha iyi olur. Soylediklerin kuranla 99% uyusmamakda.Ben kuran ayetlerine oldugu gibi inananlara sesleniyorum.

        Bu ayetlerin ucude ( nebe 32 33 34 ) birbirleriyle uyusuyor . Yoksa ortadan bir nar meme cikarsa mantiksiz olur diyorsun ?? Ama ben daha kuranda birbiriyle uyusan mantikli iki ayet gormedim.

        Mesela : bir zamanlar tahrim suresinin ilk 5 ayetinin kotu kokulu icgiden bahs ettigini soylemisdiniz.

        Tahrim : 1.Ey peygamber! Eşlerinin rızasını arayarak, Allah’ın sana helâl kıldığı şeyi niçin sen kendine haram ediyorsun? Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.
        2.Allah (gerektiğinde) yeminlerinizi bozmayı (ve kefaret ödemeyi) size meşru kılmıştır. Allah, sizin yardımcınızdır. O, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
        3.Hani peygamber eşlerinden birine, gizli bir söz söylemişti. Fakat eşi o sözü (başkasına) haber verip Allah da bunu peygambere bildirince, peygamber bunun bir kısmını bildirmiş, bir kısmından da vazgeçmişti. Peygamber, bunu ona (sırrı açıklayan eşine) haber verince o, “Bunu sana kim bildirdi?” dedi. Peygamber, “Bunu bana, hakkıyla bilen ve hakkıyla haberdar olan Allah haber verdi” dedi.
        4.(Ey peygamber’in eşleri!) Eğer siz ikiniz Allah’a tövbe ederseniz, ne iyi. Çünkü kalpleriniz kaydı. Eğer Peygamber’e karşı birbirinize arka çıkarsanız bilin ki Allah onun yardımcısıdır, Cebrail de, salih mü’minler de. Bunlardan sonra melekler de ona arka çıkarlar.
        5.Eğer o sizi boşarsa, Rabbi ona, sizden daha hayırlı, müslüman, inanan, sebatla itaat eden, tövbe eden, ibadet eden, oruç tutan, dul ve bakire eşler verebilir.

        Burada ilk 4 ayetin son 5ci ayetle usuymaqi icin maria ile muhammedin iliskisinden bahs etmesi lazimm. Yoksa allah muhammedin kadinlari kotu kokulu ickinin kokusunu sevmedi diye onlari tehtit edermi? Hemde sizden daha iyi bakire kadinlarla evlendiririm onu diyor :)Yani allah evlilige bu kadarmi deger veriyor?Hadi bizlerde esimiz kotu kola icme kokusunu sevmiyorum soyleyince bosayalim ne dersin???
        Haydi bunlarida uydur.. Yoksa bu 5ci ayet kuranda oyle yazmiyormu ? Orada kadin , es , tovbe , ibadet , oruc , dul ve bakire diye kelimeler gecmemekdemi?

        Birde bu ayetlerde diger ayetler gibi komik. Allah muhammedin karilarina takiyor kafayi. Bu allahin isi gucu yokmu ? muhammedin karilarinin sozlerini muhammede iletiyor. Karilari tehdit ediyor hemde bakire kadinlarla ( yani 6 yasli cocuklar ) . Bir soru sorucam . Allah sizin icin bu kadar basitmi????

        Kuran acik aydin yaziyor ki daha adet gormemis kadinlarinizinda gozleme muddeti 3 aydirr. Adet gormeyen kadin daha cocuk. Zaten kurana muhammed subyanciliqi da yazmazsa sasardim .. Daha cok sizin neden sasmadiginiza sasiyorum . 🙂

      • 1okuyucu dedi ki:

        Passenger;

        onun uzmanlık! alanına giren sorular sorduğun için seni çok seviyor, ondan hep senin karşına çıkıyor,

        mirac hadisini yazanların (hadis bilginlerinin), ballandıra ballandıra anlatanların, itiraz etmeyenlerin durumunu sorsan, o zaman senin karşına çıkmaz,

      • Passenger dedi ki:

        Sn. Bilal..
        Ahsab. 33 cu suredir. ve muhammedin hangi ayetde evinde yemek yeyen misafirlerden rahatsiz olduqunu bilmiyorsan soyleyeyim. Ahsap 53 cu ayet.

        Sizden bana tahrim suresinin ilk 4 ayeti ile son 5ci ayetininin mantiksal olarak nasil uyustugunu sormusdum. Cevabinizi beklemekteyim.

      • 1okuyucu dedi ki:

        Passenger;

        niye ilada Bilâle soruyorsun? bize de sorsan bizde söyleriz sana,

        Kuran ayetleri, sure içerisinde daldan dala konar, konudan konuya atlar, bu konuların çoğu zaman birbiriyle hiçbir alâkası da olmaz, o nedenle ayetler arasında bağlantı kurarken mantık arama,

        ben sana megafir konusunu anlatayım,
        Muhammed bir gün megafir! yemiş, kokusu biraz kötü olduğu için kokudan rahatsız olan eşleri ona biraz sitem etmişler, Muhammedde eşlerine bir daha megafir yemeyeceğine dair söz vermiş, Kuranın tanrısıda “benim sana helâl kıldığımı sen eşlerinin lafına bakıp niye kendine yasaklıyorsun, madem senin megafir yemenden rahatsız oluyorlar, o halde boşa onları gitsin, biz sana megafir kokusundan rahatsız olmayacak eşler de bulmasını biliriz” demiş,

        megafir kokusundan şikayet eden eşler, bunu duyunca, cennette peygamber eşi olmaları nedeniyle kavuşacakları imtiyazları kaybetme korkusu bir yana, cehenmeme gitme korkusunun verdiği endişeyle, Muhammede, “bundan sonra biz senin megafir yemene ses çıkarmayacağız, yeterki bizi boşama, bizi cennetteki statümüz gereği sahip olacağımız ayrıcalıklardan mahrum etme” demişler, hatta o günden sonra ara sıra Muhammede, “megafir istiyor musun? megafir getirelim mi?” diye sordukları bile olmuş,

        şimdi diyeceksin, peygamber kendine megafiri yasaklamış, üstelik bundan inanırlarının haberi bile yok, varsın megafir yemesin ne çıkar bundan, niye Kurana konu olmuş bu diyebilirsin ama öyle deme, bu olay sahabe tarafından bir duyulursa, bu sefer hiç kimse megafir yememeye başlarsa, Kuranın tanrısının yasaklamadığı megafir, toplumca yasaklanarak bir gelenek başlatılmış olur ki, bu durumda alimallah peygamber dahil, hepsi cehennemlik olur, işte o nedenle Kuranın tanrısı özel hayat gibi görünen bu duruma müdahale etmek zorunda kalmıştır,

        ahzap-53’te peygamberin evine, özel yaşam denen bir şeyden haberi olmadığı için vakitli vakitsiz gelen dangalaklar, o sırada yaklaşık 57 yaşında olan peygamber öldükten sonra, acaba hangi eşini veya elinin altındakileri kapalım diye, keşfe geliyorlarmış, durumu çakan Kuranın tanrısı, onların bu plânlarını boşa çıkarmak için peygamber eşleriyle evlenmeyi yasaklamış,

        umarım izahatlarım yeterince aydınlatıcı olmuştur.
        cevapları tatmin edici bulmadıysan, Bilâl beyin cevaplamasını bekle,

      • kadir dedi ki:

        sayın toro…

        Kadir, madem ben eziliyorum o halde sen neden her defasında beni ezenlerin yardımına koşma gereği duyuyorsun, motive etmeye çalışıyorsun* sizden alıntı…

        peki sayın toro… benim bir müslüman kardeşime iyilik temmennilerinde bulunmam seni neden bu kadar rahatsız ediyor.. şöyleki yazdığım yazı sizinle uzaktan yakından alakalı değildi.. yılmaz kardeşimin düşünceleri ve korkmadan rabbine yönelmesi beni çok mutlu etmişti.. fakat siz sanırım biraz sinirlenmişsiniz bu duruma herşeyden nem kapar hale gelmişsiniz.. farkındaysan ben sizin aranızdaki konuşmalara hiçbir şekilde dahil olmadım. neye dayanarak yardıma koşuyosun diyebiliyosun.. bu kadar sinirlenmeyin sonra çevrenizdekilerin kalbini kırarsınız.. sizin sinirlenmeniz beni ilgilendirmez. siniriniz sizde birşeylerin eksik olduğunun göstergesidir.. bence bir silkelenin kendinize gelirsiniz belki…

        allaha emanet sayın toro ..

      • toro dedi ki:

        Sayın Kadir,

        Tarafgirliğin kör ettiği gözlerin olanı biteni görebilmesi pek mümkün olamaz! Sizin herhangi birine bir temennide bulunmanız beni rahatsız etmez! Beni rahatsız eden daha kısa bir süre önce sizinle ağzı bozuklara ve insanlara inancından dolayı hakaretlerle yaklaşanlara karşı takındığınız kah sessiz kah destekleyici tavır konusunda tartışmışken aynı tiynetteki başka bir figüre destek vermek için yeniden ortaya çıkmanızdır!

        Sizce henüz sekiz ay önce deist olan ve neredeyse hinduist olacak kadar kendi etrafını saran kuranın dininden ve tanrısından kendini soyutlamış bir kişi sekiz ay sonra doğru yolu buldum diyerek geride bıraktığı inancına ve o inanca tabi olan diğerlerine yazılarında okuduğunuzu farzettiğim tarzda hücum edebilirmi? Siz örneğin A takımından B takımına geçtiğinizde kendinizi kanıtlamak için A takımına hakaret etmeye mi başlarsınız?

        Arkadaşın niyetini ve tavrını doğru analiz etmeden takınacağınız destekleyici bir tavrı kendinize yakıştırabiliyorsanız bence sorun yok!

        Bu arada cevap verdiğiniz yazımın sonunda sorduğum ve gerçekten hakkında ne bildiğinizi merak ettiğim soruyu cevaplama inceliğini göstereceğinizi umuyorum!

      • kadir dedi ki:

        sayın toro.. bu hafta sonu internete giremediğimden. yazınıza cevap vermedim.. umarım kaçtığımı düşünmemişsinizdir. sizin genelde hemen böyle düşünceleriniz oluyor o yüzden açıklıyorum yanlış anlamayın..

        sevgili toro.. siz hasbel kader kendinize bir yön belirlemiş, şuan içinde bulunduğunuz duruma gelmişsiniz.. siz bu duruma gelirken size yüklenip ideolojiniz hakkında sizi eleştiren demediğini bırakmayan insanlar oldu mu? siz yapmak istediğiniz bir şeyin yerine başka birşey yaptığınızda size şöyle, böyle diyen oldumu? eğer olduysa siz bu durumu tasvip ettiniz mi? mesela siz şuan kendinizi deist olarak tanımlıyorsunuz. siz eğer deistlikten ateistliği seçerseniz. eleştirilmek ve hakaret edilmek ister misiniz? yukarıdaki yazımdada belirttiğim gibi akıl sürekli hareket halindedir.. hareket halinde olmalıdır. o aklı bir ağaca bağlayıp sabitlerseniz. o akıl zamanla körelir.. paslanmaya yüz tutar.. yani demek istediğim.. insan kendi için en doğru ne ise onu seçmelidir. kimsenin kimseyi dini tercihlerinden dolayı eleştirmeye hakkı yoktur.. ha onun inandığı dinde size yanlış gelen şeyleri ortaya koyabilirsiniz. ki bu sitede bunu yapıyosunuz zaten.. fakat insanların tercihlerine acımasızca yüklenmek, sonrasında da üste çıkmaya çalışmayı kendinize yakıştırıyosanız bu konuşmayı burada sonlandıralım..

        şimdi sizin sorunuza cevap vermek istiyorum…

        benim için kuranın değişmediğinin ispatı kuranın bütün ayetleri arasında müthiş derecede (siz anlamadığınız için abarttığımı düşünebilirsiniz. fakat bana göre gerçek bu) uyum içinde olmasıdır. ve o kuranda yüce allahı görmemdedir. böylesine kusursuz bir kitabı hiçbir varlığın yazamayacağını görebilmemdedir.. ben osmanın mushafı, veya islam tarihçilerinin mushafı inan beni o kadar ilgilendirmiyor. ben sözün özüne bakarım. kuranı kerimde savaş zamanlarında geride bilgi açısından üst düzey olan insanların kalmasını, bu insanların savaşa katılmamasını yüce allah emrediyor. bana göre kuranı ezbere bilen ve onun hükümlerine kalben iman etmiş olan kişilerden bahsediyor allah.. yanılıyo da olabilirim.. işte sözün korunması, iyiliğin emredilmesi, kötülüğün yasaklanması için verilen bir emir olduğunu düşünüyorum. sizin söylediğiniz gibi kuran hafızlarının hepsi ölmüş değildir.. söz sahabelerin akıllarında korunmuştur. ayrıca vahiy katiplerininde derilere yazdıkları sahabelerin akıllarındakini teyit niteliğindedir. böyle iken sözün kaybolması, değişmesi, mümkün değildir.. bu insanlar peygamberin kokusunu duymuş, nefesini hissetmiş, onun yanında yetişmiş insanlar. allaha derin saygı duyanlardır. sözün değişmesi mümkün değildir. ki buna kuranı kerimin müthiş uyumuda ispattır.

        sayın toro… o devirlerde yaşanan olaylara kesin bir kanıya ne siz varabilrsiniz. nede ben… kuranı kerim ortadadır.. bizler kurana iman ederken o zamandaki yaşanmış olaylara istinaden iman etmiyoruz. onun rabbimizden gelen mükemmelliğini gördüğümüz için iman ediyoruz.. kuranı aklı selim okuyan her insan yüreğinin okşandığını ve daha fazla düşünmesi gerektiğini fark eder.. siz kurana ister inanın. isterseniz inanmayın. fakat inanmanıza kanıt olarak hafızlar ölmüşte, peygamber kitap haline getirmemişte, şöyle olmuşta böyle olmuşta tarzı şeyleri göstermeyin..

      • toro dedi ki:

        Sayın Kadir,

        Öncelikle benim bahsettiğimiz arkadaşa yeni inancından dolayı yüklendiğimi nereden çıkardınız! Olan bitenin başından itibaren farkında olsaydınız bahsettiğiniz arkadaşın münazaranın bir yerinde başladığı karşı tarafı aşağılama eylemi karşısında benim ona kendi geldiğin yeri unutma demeye çalıştığımı da görebilirdiniz! Yaptığım hiç birşey sebepsiz değildir!

        Diğer konuya gelince;

        Sayın kadir, hafızların akıllarındakilerle yazılı olanlar birbirinin aynıysa şu iki şahit neden isteniyor? Eğer sadece uyum bir kitabı ilahi yapacaksa o zaman Peygamber Tolstoy un Diriliş kitabını okumanızı öneririm! Siz cevabını veremeyeceğiniz her soruyu kalbinize havale ederek sıyrılmanın yolunu seçiyorsunuz! Halbuki herşey beyindedir ve beynin tetiklediği duyuların vucutta yarattığı ivmeyi kan pompalayarak desteklemeye çalışmak dışından kalbin hissi bir görevi yoktur! Biliyorsunuz günümüzde kalp nakilleri yapılmaktadır! Günün birinde ihtiyacınız olsa ve size bir hinduistin kalbini nakletseler hinduist mi olacaksınız?

        Olaylara bakmadan sonuçlarını değerlendiremezsiniz! Sizin inanmanız gereken yegane figür yani sizinle tanrınız arasında iletişimi kuran kişi sadece peygamberinizse onu dinlemekle yükümlüsünüz! Ve o size kuranı iki levha arasına yerleştirerek kitaplaştırın şeklinde bir vasiyet bırakmamıştır! 4 halifenin birbiriyle açıktan ya da gizliden sürekli güç savaşığı yaptığı bir ortamda (Ezberdeki kurandan ve onun tanrısından hiç korkmadan) kuranın değiştirilmediğine vurgu yapmak için uyumludur demek yada olayı kalbinize havale etmek gözlerinizi başka şeyler olabileceği ihtimaline kapatmaktır!

        Uyumludur dediğiniz kuran ilk mushafında sizin şuanda gördüğünüz şeklinde yani sırasında da değildir! Osmana kadar sözde bildirilmiş olan sıradan ve dizilişten müstesna olarak yazılmış şekilde muhafaza edilmiştir! Tabi yakılması başlıbaşına bir muammadır ve bu bile ilk kuranın hatalı olduğunun yani yanlış yazıldığının ya da yanlış yazılabileceğinin kanıtıdır!

        Tabi bunlara rağmen sizin ona inanıyor olmanız beni ilgilendirmez! Beni ilgilendiren bunlara rağmen inanabildiğiniz mevcut kurana dayanarak bizleri kategorize edip doğru yolda olmayanlar yani yanlış yapanlar olarak tarif etmenizdir! Her halde benim mantıklı bulmadığım olaylar silsilesinin sonucu olan kuranı dayanak göstererek beni veya başkasını suçlamanıza izin vermemi beklemiyordunuz!

        Son olarak hiç düşündünüz mü, elinizdeki kuran sadece peygamberin ağzından çıktığına 2 kişinin şahitlik edebildiği ayetlerden oluşuyorsa! Ya şahit bulunamayanlar yazılamayıp, yok edildiyse!

  38. sercan dedi ki:

    sayın bir okuyucu sen harikasın gülmekten mideme ağrılar girdi ,,,,,
    kainatı yaratan yüce bir tanrı kalkıpta muhammedin karılarığla özel hayatığla ilgili ayetler hiç yollarmı .????..eğer yolluyorsa bu kainatın tanrısı değil ,,,,,sadece arapların yerel tanrısıdır ……

    • 1okuyucu dedi ki:

      Sercan;

      daha önce müzip (esprili) biri olduğumu söylemiştim, o nedenle olaylara bazen kinayeli, hicvedici yaklaşımlarda bulunurum, bazende Nasreddin hocavari, dobra dobra yaklaşırım, beni aranızda idare ediverin gari, bundan kelli böyle şeyler yapmayacağımda diyemiyorum, ne yaparsın can çıkmayınca huy çıkmıyor,

      anlayacağın kalite standardım düşük, islâm aleminden biraz ödünç kalite isteyeyim diyorum ama, onların kalite standartları dibe vurmuş, kalite konusunda ya Kuranda sorun var, yada İslâm aleminde, aralarındaki sebep sonuç ilişkisine bakılınca, ben tüfek doğru ateş ediyor diyorum, Müslüman arkadaşlar hayır, tüfek geri tepiyor diyorlar, ortaya doğru ateş eden tüfek kimi vurur, geri tepen tüfek kimi vurur sorusunun cevabını aramak kalıyor.

      sence tüfek doğru mu ateş ediyor? yoksa geri mi tepiyor? 🙂

    • bilal dedi ki:

      Sn.PasssengeR,

      Ahzab-53.

      Siz ey imana ermiş olanlar! İzin verilmedikçe Peygamber’in evlerine girmeyin ve yemek için (davet edildiğiniz zaman erkenden) gidip hazırlanmasını beklemeye kalkışmayın, çağrıldığınızda (en uygun zamanda) girin, yemeği yiyince hemen ayrılın, lafa dalmayın. Bu durum Peygambere eziyet verebilir,ama sizden (gitmenizi istemeye de) çekinebilir fakat Allah gerçeği açıklamaktan çekinmez. (Peygamber’in eşlerine gelince,) onlardan bir şey isteyeceğiniz vakit perde arkasından isteyin! Bu Sizin kalbiniz için de,onların kalpleri için de böylesi daha nezih bir davranış olur..Ayrıca sizin peygambere eziyet vermeniz ve onun vefatından sonra eşlerini nikahlamanız da caiz değildir, doğrusu bu,Allah nazarında büyük bir günahtır…’’ deniliyor.

      Bu ayet evlere girip çıkmaya ilişkin bazı edep kurallarını içeriyor. Cahiliye dönemi araplarının bu kurallardan haberleri yoktu. Peygamberimizin evine girerken bile bu tür kurallar gözetmiyorlardı. Halk, birbirlerinin evlerine,sahiplerinden izin almadan giriyordu. Nur suresinin izin alarak evlere girilmesi gerektiği yolundaki ayetlerinde de bu edep kurallarına vurgu yapmıştır..!!!

      Ayrıca bu pervasızlık Peygamberimizin evlerine girerken daha çok kendini gösteriyordu. Çünkü bu evler halk için Allah tarafından inen bilgi ve hikmetin merkezleri haline gelmişlerdi.Bu yüzden bazı araplar hz.peygamberin evlerine ulu-orta giriyorlar,ocakta yemek olduğunu gördüklerin de davet edilmeyi beklemeden yemeğe kalıyorlardı. Bazıları yemekten sonra da oturmaya devam ederek aralarında konuşmaya dalıyorlardı. Bunu davet edilerek gelenler gibi çağrısız olarak eve dalanlar da yapıyorlardı. Böyle yaparken bir beşer olan hz.peygamberi ve ailesini de rahatsız ettiklerini hiç düşünmüyorlardı..

      İşte söz konusu ayet hz.peygamberin şahsında insanları edep kurallarına uymaya çağırıyor…!!! Peki bundan daha doğal bir şey var mıdır.? Lütfen mantıklı düşünün..!!!

      Saygılar…

      • sercan dedi ki:

        bilal bey yine işinize geldiği gibi yorum yapmışsınız
        edep ve kural olarak bir yanlış yok
        yani ayette bir nevi görgü kuralı var buna bende katılıyorum…
        fakat ayette rahatsız olan muhammet olduğu açık
        eğer tüm mümünler için yani diğer insanlar içinde söylenmiş olsaydı
        ayetin şöyle olmazı gerekirdi
        ey muhammet ve müminler birbirinizin evine davetsiz gitmeyın derdi
        bu sadece muhammet için söylendiği için
        diğer müminlerin birbirine davetsiz gitmesine engel değil
        muhammet yine bir uyanıklık yapmış arayada ben öldükten sonra karılarımla
        sakın evlenmeyini sıkıştırmış …
        sanırım muhammet kendine gelen misafirlerden eşlerini kıskanmış olsa gerek …..

      • Passenger dedi ki:

        Sn. 1okuyucu
        Yorumunuz icin tewekkur ederim. Siz kuranin tanrisina tapinmadiginiz icin soruyu size sormuyorum. Ben bilal beyden onun tanrisinin evlilige verdigi degerin neden bu kadar basit oldugunun cevabini duymak istiyorum. Acaba sorun cok esliliktemi>? Nasil olsa biri gider digeri gelir diyor.
        GUYA ahlaktan zinadan bahs edeb bu kitapda evlilik bir hicmidir ? (sevgiyi hic soylemiyorum , cunku kuranin tanrisinin ( muhammedin ) sevginin ne oldugundan haberi olmadiqi ortada)
        Tamam benim karimda bazi yemeklerin ickilerin kokusunu sevmeye bilir. Bana bu yemekden bir daha yeme diyince onu bosayayimmi? Sen kimsinde senin icin allahin bana helal ettiyini kendime haram edeyim. Eger bir daha soylersen seni bosarr senden daha genc bakire kadinlar alirim. Boyle soylersem benim insanligima verdigin degeri tahmin ede biliyorum.

        Sn. Bilal
        Hala tahrim suresinin ilk 4 ayeti ile 5ci ayetinin bana mantiksal olarak nasil uyusdugunu anlatmadiniz. Allahin evlilige verdigi deger bumudur??? Cevabinizi bekliyorum.

      • MaMaLi dedi ki:

        Sayın bilal!yazdıkca,batan,cevap verdikce gömülen,arapçayı,ordan alıp buraya savuranan,birini,ciddiye almam mümkün değil)yahu be arkadaş,diyanet,meali,elmalılı,tefsiri,süleyman ateş,meal ve tefsiri,yaşar nuri,öztürk mealleri,nebe suresi,yanlışda senin nebe suresi doğru,))kurban olduğum şu orjinalinin ismini versende bizde alıp okusak,yeniden arapça öğreniriz sayende)))senin orjinal dediğin risale nur,dediğiniz,kuran-ı kerim’e eş koşduğunuz,ingiliz ajanının kitabında yazıyor))bu zındığın kitabını orjinal diye insanlara kakalama)ne sen ne de o ingiliz ajanı vatan haini,artık,çağ değişdi,bilgi,bir tuşla geliyor,kimseyi kandıramassınız)

  39. HASAN dedi ki:

    Nur süresi 35. “Allah, göklerin ve yerin Nur’udur. Onun nurunun örneği, içinde çerağ bulunan bir kandile benzer. Kandil, bir sırça içerisindedir. Sırça, inciden bir yıldız gibidir ki, doğuya da batıya da nispeti olmayan bereketli bir zeytin ağacından yakılır. Bu ağacın yağı, neredeyse ateş dokunmasa bile ışık saçar. Nur üzerine nurdur o. Allah, dilediğini kendi nuruna kılavuzlar. Allah, insanlara örnekler verir. Allah herşeyi bilmektedir.” ayette geçen ifadeler, allahın nurunun temsilinin kandil olması, içindeki yağın kaynağı olan zeytin ağacı,bu ağaç ne doğuda ne batıya nispeti olmayan bir zeytin ağacıdır.
    Tevrat zekeriya 4. ayette “http://biblewebapp.com/study/content/texts/tur_turk/ZC4.html” yahudilerin 7 kollu şamdamını ( ayette kandillik denmekte) ifade eden ayetlerde de zeytin yağı, sağ ve solda iki zeytin ağacını anlatmaktadır. Bu yedi kollu kandil RABbin bütün yeryüzünde dolaşan gözleridir ifadesi geçmektedir. Manorah, ibranicede nor ‘נור” ifadesi nur anlamına gelmektedir.
    Alıntı “Günümüzde Yedi Kollu Şamdan olarak bilinen ve İbranicede ‘Menora’ olarak adlandırılan şamdanın birçok sembolik anlamı vardır. Menora’nın ilk anlamı ‘Daimi Işık’ı, simgelemesidir. Tanrı yeri ve göğü yarattıktan sonra ilk olarak ‘Yei Or – Işık olsun’ demiştir:
    “Başlangıçta Tanrı göğü ve yeri yarattı. Yer boştu, yeryüzü şekilleri yoktu; engin karanlıklarla kaplıydı. Tanrı’nın Ruhu suların üzerinde hareket ediyordu. Tanrı, ‘Işık olsun’ diye buyurdu ve ışık oldu. Tanrı ışığın iyi olduğunu gördü ve onu karanlıktan ayırdı. Işığa ‘Gündüz’, karanlığa ‘Gece’ adını verdi.”( Eski Ahit/Tevrat/ Tekvin, Bölüm 1:1-5.)
    Nur süresi medinede inmiştir ve medinede hatırı sayılır bir yahudi nüfus vardır. Tanrısal ışığı sembolize etmek için yahudilerde olan kandil benzetmesinin islamda da örnek gösterilmesi ilginçtir.

  40. kadir dedi ki:

    sayın ramsteinn…

    “sayın bilal bey,
    işinize gelirse nur yansıtıcı,gelmezse yansıtıcı olmaz.
    kuranda onlarca ayet var içinde nur kelimesi olan. tanrı insanoğluna bu kitabı gönderirken,ayrıca “bu kitap apaçıktır” derken siz neye dayanarak “mecazidir” veya “mecazi değildir” diyebiliyorsunuz?” ————-sizden alıntı————–

    “allah göklerin ve yerin nurudur” ifadesini siz yanlış anlıyorsunuz. bu konuda algılama sıkıntınız. vardır.. size anlayacğınız bir dilden yazmaya çalışacağım..

    ay ışığını güneşten alır. dünyaya yansıtır. ışık kaynağı güneş, yansıtıcıda aydır.. nur; ışığı, aydınlığı, iyiliği, ve rahmeti yansıtmak anlamında kullanır.

    “göklerde ve yerde olan her iş, yapılan her amel allaha varır.” bu ayettende anlaşılıyor ki allahın eli kainatın üstündedir.

    şöyle ki; yüce allah bir ışık (rahmet,iyilik,merhamet,sevgi,affedici, vs.vs.) kaynağıdır. bu ışığını bizlere direkt olarak yansıtmaz. dolaylı olarak yansıtır.. “hz. musanın allahı görmek istemesi” bu ayetle ilişkildir. yüce allah kendi ışığını bu kainatın üzerine ve insanların üzerine yansıtmıştır. her insanda ona yaklaşabilecek özellik vardır. örnek, her insan merhamet edebilme, affedebilme, hoşgörülü davranabilme, ahlaklı olma, muhtaca yardım edebilme vs.vs. kabiliyetine sahiptir. kainatta onun kudretiyle ayakta durduğuna göre yüce allah kendi nurunu göklere ve yere yansıtmıştır.

    siz gökyüzüne baktığınızda güneşi hiçbir zaman göremeseniz, ve güneşin ışığı ve ısısı belli bellirsiz yerlerden size ulaşsa siz ısının ve ışığın kaynağına ne dersiniz.. nasıl tarif edersiniz. görmediğiniz bir güneşe ışık kaynağı mı dersiniz yoksa size gelen ışığa güneşin nuru mu dersiniz?

    iyi düşünün.. düşünmediiğiniz için size çelişkili geliyor.. sorun ve çelişki kuranda değil, sizlerin beyinlerindedir..

  41. kadir dedi ki:

    sayın. ramsteinn…

    sübyan yaştaki kızlarla evliliğe izin veren,
    1 erkeğe 4 kadın tahsis eden,
    kadına mirastan yarım pay bırakan,
    1 erkeğin şahitliğini 2 kadına eşit kılan
    tanrı benim tanrım olamaz.

    1) kuran adaletin sağlanması adına tek eşliliği ön görmüştür.
    2) kadının evlendiği erkeğinde malından hissesi olduğu için erkekle aynı oranı alması erkeğe çok büyük haksızlık olur.. burada yüce allahın hassas adil tartısı vardır..
    3) ticari hayatta çalışma görevi erkeğin sorumluluğunda olduğu için kadının sorumluluk alanına girmez. bir borç altında iki kadının şahit gösterilmesi bu sorumluluğa sahip olmayan kadınlar için gereklidir.
    4) kuranın hiçbir ayetinde sübyan yaşta olan kızların evliliğine izin vermez. ve buna işaret etmez. bir kız ergenlik dönemi bittiğinde fiziki özellikleri doğurganlığa ve evliliğe müsait hale gelir.. 17-18 yaşlarındaki kızlar sübyan sayılmaz. kuran hiçbir zaman ergenliğe girmemiş kızlarla evlenebilrsiniz demez. kafanızdaki bu düşünceler ya bilgisizliğinizden yada kafanızdaki ejderhadan kaynaklanıyor.

    yüce allahın sizin imanınıza ve inancınıza ihtiyacı yok. ama sizin ona her zaman ihtiyacınız var..bunu kabul etsenizde etmesenizde…. o yüzden kafanıza göre takılın. kafanızdaki görünmeyen ejderha size yeter..

    • rammsteinn dedi ki:

      1- tek eşlilik sadece öngürülmüş. arkasında ne var biliyoruz.(4 kadın)
      2-kadınla erkeğin aynı oranda miras alması haksızlık. tanrınızın adaleti işte. ama insanoğlunun veya devletlerin adalet miras hukuğu öyle demiyor. kendinizi gülünç duruma düşürmeyin. günümüz dünyasında bu sizin dediğinize cinsel faşizm denir.
      3-ticaret ve çalışma hayatına islam ülkeleri kadını sokmadığı için,şu anda sömürülen ülkeler durumunda. kadının iş hayatında olmadığı ülkeler sefalete mahkumdur.
      4-kuranda cenaze namazı da yok. ama uygulamada var. peygamberinizin anavatanındaki ahlakdışı uygulamaları reddederek kendi dininizle çelişiyorsunuz. bakınız; arapların fetvalarına .onlar diyor ki “kızların evlenme yaşı yoktur”
      evet size göre araplar kendi anadillerindeki kitabı yanlış anlıyorlar. doğru anlayan bir tek bilal bey var
      5-Uçan Spagetti Canavarı canavarı veya ejdarha.farketmez. her halükarda sizinkinden daha mantıklı.(kutsalınıza saygı adına sadece mantıklı diyerek geçiştiriyorum)
      özellikle “Yapmazsanız Çok Memnun Olurum”‘un 8 kuralı nı okumanı tavsiye ederim.
      http://tr.wikipedia.org/wiki/U%C3%A7an_Spagetti_Canavar%C4%B1'n%C4%B1n_kutsal_kitab%C4%B1

      • kadir dedi ki:

        sayın ramstein…

        “2-kadınla erkeğin aynı oranda miras alması haksızlık. tanrınızın adaleti işte. ama insanoğlunun veya devletlerin adalet miras hukuğu öyle demiyor. kendinizi gülünç duruma düşürmeyin. günümüz dünyasında bu sizin dediğinize cinsel faşizm denir.”

        siz biraz düşününde vicdanınızla karar verir. kuranın sistemi mi daha adili yoksa devletlerin mi… siz bir bayanla evlendiğinizde eşiniz sizin malınıza ortak olur.. fakat siz onun ailesinden kalan mala ortak olamazsınız. erkek sürekli olarak onu beslemek, yedirmek, içirmek, ihtiyaçlarını karşılamakla görevidir. yandi maddi olarak verici daima erkektir.

        allah gecinden versin sizin aileniz vefat ettiğinde siz ve kız kardeşiniz mirası eşit olarak paylaştığınızda, kızkardeşiniz hem ailesinden kalan mirasa, hemde eşinin malına ortak olmuş olacak.. bu durumda kız kardeşiniz payı 2 sizin payınız 1 olacak.. böyle bir adalet olur mu.. işte erkeğe 2 kadına 1 pay verilmemesinin nedenlerinden biri budur. sizin amacınız bunu doğrulamak değilki zaten. baştan inanmadığınız bir kitab doğrunun da doğrusunu söylese yinede inanmazsınız..

      • 1okuyucu dedi ki:

        Kadir;

        herhalde medeni kanundan haberin yok,

        aralarında herhangi bir sözleşme yoksa, mirasta karı koca birbirlerine mirasçıdırlar,

        üstelik medeni kanunla kadının 4 duvar arasından çıkarılıp çalışma hayatına katılması sağlanmıştır, o nedenle babadan kalan mirasta, cinsiyet ayırımı yoktur, yani ister kadın olsun, ister erkek olsun, çocuklar mirastan eşit pay alır,

        eğer, Kuranın tanrısının emrinin yerine gelmesini istiyorsan, kadına 1 pay, erkeğe 2 pay verilecek olan bir düzenin, kadını yine 4 duvar arasına hapsetmek gibi bir amacın peşinde koşman gerekecek, aslolan senin tanrının emirleriyse, gazan mübarek ola…

      • bilal dedi ki:

        Sn.rammsteinn,

        1-kuranda cenaze namazı da yok. ama uygulamada var. ‘’ sizden alıntı ‘’

        Kur’an’da cenaze namazı yoktur diyorsunuz.Peki TEVBE-84.ayete cenaze namazına vurgu yapılmıyor mu ??? Bu ayetle cenaze namazının meşruiyetine hüküm verilmiyor mu ? Ayrıca cenaze namazı bir dua şeklidir,dua herkese yapılır,ama cenazeye yapılan dua şekli biraz farklıdır..Bu namazın uygulama şekli ise hz.peygamberin mütevatir sünnetine dayalıdır.Çünkü sahih sünnet kur’an’ın uygulaması ve açıklamsıdır.Demek ki araştırmadan yorum yapıyorsunuz.!!!

        İşte cenaze namazı ile ilgili ayet: وَلاَ تُصَلِّ عَلَى أَحَدٍ مِّنْهُم مَّاتَ أَبَدًا وَلاَ تَقُمْ عَلَىَ قَبْرِهِ إِنَّهُمْ كَفَرُواْ بِاللّهِ وَرَسُولِهِ وَمَاتُواْ وَهُمْ فَاسِقُونَ

        ‘‘ Onlardan biri ölünce asla namazı kılma ve sakın mezarı başında dikilme.Çünkü onlar Allah’ı ve Peygamber’i tanımadılar ve yoldân çıkmış olarak öldüler.‘‘ ( Tevbe -84 )

        2-bakınız; arapların fetvalarına .onlar diyor ki “kızların evlenme yaşı yoktur”
        evet size göre araplar kendi anadillerindeki kitabı yanlış anlıyorlar. doğru anlayan bir tek bilal bey var ‘’ sizden alıntı

        Bazı Arapların bu fetvası kur’an’a mı dayalıdır,yoksa onların kültürlerinden mi kaynaklanıyor ? Bu fetvanın kur’an’la bir alakası olmayıp sadece onların kültürlerinden kanyaklandığını bile bilmiyorsunuz.!!! Onların gelenek,görenek ve kültürlerinden kaynaklanan bu fetvayı kur’an’a nasıl mal ediyorsunuz??? Sen bize kur’an’dan ” kızların evlenme yaşı yoktur ‘’ diyen bir ayeti göster bakalım,gösterbilecek misiniz.??? Peki Arapların her söyledikleri şey kur’an’a mı dayalı ? Zaten bugün kur’an hukukuna en çok aykırı olan arap ülkelerindeki rejimlerdir.Bugün araplar ne derece kur’an’a uyuyorlar,hangi rejimleri kur’an’a uygundur? Arapların kültürlerini,gelenek ve göreneklerini,düşünce,tutum ve davranışlarını kur’an’a nasıl mal ediyorsunuz ? Onların yaptıkları her şey kur’an’a uygun mu ? Onlar kur’an’ı mı uyguluyorlar.???

        Saygılarımla…

    • MaMaLi dedi ki:

      Kadir!minik aişe doğumu 606,muhammedin 571,fark 36,bu farkla bir bayanla evleniyorsan bu sapıklıkdır!teknik ismi ise”pedofoli”bunun önü arkası yok arkadaş,araplar,halen,ülkelerinde küçük kızlarla evleniyorlar,ahanda aşşağınızda duruyorlar gidin gözlerinizle görün.

  42. HASAN dedi ki:

    NEBE SÜRESİ 33. AYETLE İLGİLİ OLARAK KURTUBİ TEFSİRİNDE “وَكَوَاعِبَ ” “ve kevâıbe” ifadesinin memeleri tomurcuklanmış anlamıyla ilgili gösterdiği bir şiir vardır. Şiirle istihzal , kuran tefsiri bir metoddur. Kurtubi tefsirinde açıklama ” memeleri tomurçuklanmış yaşıt kızlar” ayetindeki “memeleri tomurcuklanmış” lafzının çoğuludur. Bu da memeleri yükselip, görünmeye başlanmış olan kız demektir. ilgili kelimenin anlamını vermek içinde verilen kays bin asım’ın ” Nice iffetli ve şerefli kadını biz elimizde tuttuk. ve memeleri tomurcuklanmış, ay hali çağına yaklaşmış, nice genç kızlar sefalet nedir bilmezmiş” beytidir.
    .. Bilal beyin üzüm demesine neden olan belkide kuranın yazılmasında ve okunmasında ortaya çıkan kıraat farklılığından dolayıdır ki tefsirciler bu işi cahiliye şiirlerinde, arapların gündelik konuşmalarında kullandıkları deyişlerle çözmeye çalışmışlardır. Adı geçen beyti kullanarak bu ayette ne dediği açıklamışlardır.
    Ayette üzüm taneleri anlamına geleceği yemen’de bulunan San’a kodeksleriyle ilgili bir belgeselde
    bahsedilmişti. Hatta biraz makara geçmek için islamı töreristcileri acaba cennette tomurcuklu memeli kızlar yerine, kristal üzüm salkımlarımı bekliyor demişlerdi.
    Saygılarımla..

    • 1okuyucu dedi ki:

      HASAN;

      “”””Hatta biraz makara geçmek için islamı töreristcileri acaba cennette tomurcuklu memeli kızlar yerine, kristal üzüm salkımlarımı bekliyor demişlerdi.””””

      yukarıdaki cümlenden esinlenerek aşağıdaki senaryoyu yazdım, umarım alınmazsın,

      eğer, insanlık aleminin, radikal İslâmcıların estirdiği dinci terör belâsından kurtulmasında bir işe yarayacaksa, bence o belgeseli teröristlere izlettirmek lâzım diyeceğim ama ya birde ters etki yaparsa, “ya! madem cennette üzüm taneleri varsa, bende cenneti yeryüzünde yaşarım” deyip sapık egolarının peşinde koşmaya başlarlarsa o zaman yer yüzü tam bir kaos ortamına döner,

      üstelik taraftar toplamada hiçte zorlanmazlar, kendilerine katılacak gönüllüler akın akın kendilerine katılmak için sıraya girer, yani cennette vaat edilerek bu dünyada bastırılması sağlanan duygular şaha kalkar,

      bu hikâyede, cenneti istediği için değil, cehennemden korktuğu için Müslüman olanları ayrı tutuyorum.

  43. kadir dedi ki:

    sayın hasan…

    talak süresi 4. ayette küçük kızların iddet süresiyle ilgili konuyuda daha iyi anlayabiliriz, kuran küçük kızlarla evliliği belki teşvik etmiyor ama olmaz da demiyor, araplarda birlikte o dönem genel toplumlarında yaygın olabilecek o uygulamayı normal karşılıyor. —–sizden alıntı—–

    hasan kardeşim.. lütfen kuranı kerimi tam araştırmadan böyle kesin konuşarak yanlış bilgiye sebebiyet vermeyin.. siz böyle yaparak kuran karşıtı arkadaşlarında ekmeğine yağ sürüyosunuz.. bundan dahada önemlisi yazınızı okuyan bir insanın kuran hakkında yanlış düşünceler içinde olmasına sebebiyet verir.. kuran küçük kızlarla kesinlikle ve kesinlikle evlenmeyiniz diyor… işte size mübarek kurandan ispatı….

    “Evlenme çağına gelinceye kadar yetimleri gözetip deneyin. Onların akılca olgunlaştıklarını (RÜŞT) görürseniz, mallarını kendilerine teslim edin. “Büyüyecekler de mallarına sahip olacaklar” endişesiyle onları israf ederek, tez elden yemeyin. Zengin olan, onların malını yemekten çekinsin. Fakir olan ise, meşrû sûrette yesin. Mallarını kendilerine verdiğiniz zaman, bunu şahitler karşısında yapın. Hesap görücü olarak Allah yeter. ” (nisa suresi-6)

    sevgili kardeşim yüce allah bu ayette “rüşt” ten bahseder… ülkemizde borçlar kanununda sözleşmenin geçerli olabilme şartları vardır.. bunlar “ayırt etme gücüne sahip olmak, olgun (reşit) olmak ve kısıtlı olmamaktır.” işte “rüşt” bunu ifade eder. rüşte sahip olan kişiye reşit denir..
    medeni kanunda reşit olmanın şartı 18 yaşını doldurmaktır..

    bir kızın rüştüne erebilmesi için ergen dönemini tamamlaması gerekir. ayırt etme gücüne sahip olması gerekir (olgunlaşma, sağlıklı düşünebilme) işte yüce allah bunlara sahip olmayan kişilerle evlenilemeyeceğini, ancak reşit olduğuna evlenmeleri gerektiğini ifade ediyor.. ergenlik çağına girmeyen bir çocuk evlilik konusunda ne kadar olgunluğa sahip olabilir.. kuranda tek emir rüşttür..
    yaş sınırının olmamasının nedeni ise kimi insanlar yeterli olgunluğa 20 yaşında kimileri 17 yaşında kimleri 18 yaşında erişir.. örneğin kuranda yüce allah evlilik yaşının 20 olduğunu ifade etseydi.. kimse 20 yaşından önce evlenemeyecekti.. gerekli olgunluğa 20 yaşından önce erişenler için haksızlık olurdu.. bunu çarptırıp sübyancılığa işaret etme iftiradan başka birşey değildir..

    bakara suresinde; “kadın ve erkek birbirlerinin velileridirler. birbirlerine iyiliği emreder, kötüğüde yasaklarlar” bu ayette kadının ve erkeğin birbirini yönetebilecek yeterli olgunluğa sahip olmalarını anlayabilirsiniz.

    talak suresinin 4. ayetinde; kadınlarınızdan adetten kesilmiş olanlarla, adet görmeyenlerin iddet süreleri 3 aydır..

    bu ayette de hiç adet görmeyen küçük kızlar değil. adet gördüğü halde bazı sebeplerden dolayı adetinde gecikme veya düzensizlik olanlardan bahsediyor.. bu ayetten bile bir kızın ne zaman evlenmesi gerektiğini anlayabilirsiniz..

    ayrıca kuranı kerim cahiliye uygulamalarını tümden reddediyor.. yüce allah araplara değil tüm insanlığa hitap ediyor.. ben bir türk olarak arapların geleneklerini yaşamak zorunda değilim. ben yüce allahın dinini, kuranda geçen emirleri yaşamak zorundayım. bu emirlerde arapların gelenek ve göreneklerine göre düzenlenmemiştir..

    saygılarımla..

    • toro dedi ki:

      Sayın Kadir,

      İspat diye YETİMLER ile ilgili ayetimi paylaşıyorsunuz? O ayetin sadece kızlar ya da kadınlar ile ilgili olduğunu hangi kelimesinden anladınız? Ayette kız veya erkek ayırt etmeden sadece YETİMLER den bahsediliyorken siz nasıl oldu da böyle bir çıkarımla ayeti ”kuran küçük kızlarla kesinlikle ve kesinlikle evlenmeyiniz diyor” iddianıza dayanak yapabiliyorsunuz?

      ”talak suresinin 4. ayetinde; kadınlarınızdan adetten kesilmiş olanlarla, adet görmeyenlerin iddet süreleri 3 aydır..

      bu ayette de hiç adet görmeyen küçük kızlar değil. adet gördüğü halde bazı sebeplerden dolayı adetinde gecikme veya düzensizlik olanlardan bahsediyor.. bu ayetten bile bir kızın ne zaman evlenmesi gerektiğini anlayabilirsiniz..”

      Ayrıca yukarıdaki durum taberi tefsirinde aşağıdaki şekilde yorumlanır;

      ”Âyet-i kerimede: “Hiç âdet görmeyenler de böyledir.” buyurulmaktadır. Bundan maksat, küçük yaşta evlenen ve zifafa girdikten sonra boşanan kadınlar­dır. Bunlar âdet görmedikleri için iddetleri aylarla ölçülür. Bu da üç aydır. Nite­kim Süddi, Katade ve Dehhak bu kısmı aynı şekilde izah etmişlerdir.” Taberi Tefsirinden

      Bu arada kuranın tanrısının bütün dünyaya seslendiğine dair elinizde beklentileriniz haricinde gösterebileceğiniz kesin kanıtlarınız yoktur! Açıkça bellidir ki kuran arap yarımadasında ki yaşayışa özgü olarak ortaya çıkmış arap geleneklerinin ıslahı ile uğraşmıştır! Aksini iddia ediyorsanız arap yarımadasında görülmeyen ama dünyanın başka bir coğrafyasında yaşandığı kuranda bildirilerek ıslah edilen gelenek ve göreneklerin olduğunuda dayanağınız kuran olmak üzere gösterebilmelisiniz!

      Bu bence yoktur, öyle değildir, öyle düzenlenmemiştir şeklinde ki kişisel geçiştirmelerle kanıtlanabilecek bir olgu değildir!

      • kadir dedi ki:

        sayın toro…

        “İspat diye YETİMLER ile ilgili ayetimi paylaşıyorsunuz? O ayetin sadece kızlar ya da kadınlar ile ilgili olduğunu hangi kelimesinden anladınız? Ayette kız veya erkek ayırt etmeden sadece YETİMLER den bahsediliyorken siz nasıl oldu da böyle bir çıkarımla ayeti ”kuran küçük kızlarla kesinlikle ve kesinlikle evlenmeyiniz diyor” iddianıza dayanak yapabiliyorsunuz?”

        bu ayet evlenme çağına gelenlerden bahsediyor. rüşte ermek gerektiğini ifade ediyor.. siz ayeti farklı bir çerçeveden inceliyorsunuz.. ergenliğe girmemiş rüştüne ermemiş bir çocuk evlilik hakkında ne bilebilir. nasıl sağlıklı karar verebilir. siz kuranda sübyancılığın olduğunu düşünyoumusun bilmiyorum ama eğer böyle düşünüyosanız son derece yanilıyosunuz..

      • kadir dedi ki:

        sayın toro..

        “Bu arada kuranın tanrısının bütün dünyaya seslendiğine dair elinizde beklentileriniz haricinde gösterebileceğiniz kesin kanıtlarınız yoktur!”

        benim kesin kanıtım vardır.. oda kuranı kerimdir.. kurandaki tüm emir ve yasaklar dünyadaki bütün insanlık için aynıdır. siz sanırım dini kültürle kıyaslıyorsunuz..

    • HASAN dedi ki:

      Sn bilal
      Talak süresiyle ilgili yazdıklarımı kendim uydurmuyorum, kuranı yanlış anlaşılmasına neden olanlar varsa onlarda hadisciler buhari, fıkıhcılar ebu hanife, imam şafi tefsirciler taberi, kurtubi, ibni kesir ve onların örnek aldığı eshap ve tabiin alimleri olan ibni abbas, dehhak, katebe ve daha niceleridir. Ben kuran küçük kızlarla kesin evlenilebilir dediğini söylemiyorum, sadece talak ayetine göre o zaman bu olan bir durumu normal karşılamıştır, iddet süresiyle ilgili süreyi söylemiştir. Tıpkı köleliği ve cariyeliği normal karşılaması gibi (sadece islah etmiştir.) Bu ıslahta artık olsun lütfen yoksa manizm bile daha insaflı bir din olurdu islama göre.

      Nisa 6. ayetle ilgili olarakta ayetin yetimlerle ilgili olması bir yana evlilik yaşına kadar deneme yapılacak şey nedir. Bu şeyle ilgili ebu hanife ve imam şafide ihtilaf etmişlerdir (okudum anlamadım, fıkıh dili biraz karışık çünkü bana göre ).
      Ayrıca mal ilgili rüşt sahibi olma yaşıda malın miktarına göre göreceli olmayacakmıdır. Örnek fakir bir yetim kız var diyelim ailesinden 1 tane koyun kaldı, 10 yaşındaki kız o koyunu bakabilir galiba, ilgili kişi o kıza koyunu bakıp bakamayacağını tespit için deneme yaptı ve bakacağına karar verdi. Şimdi rüşte olgunluğa erişmişmidir, ve bu kız on yaşında evlenebilirmi. Tersini düşünelim zengin bir yetim kız çoçuğu var babasından fabrika kalmış, 18 yaşında bile olsa o malı idare edemeyebilir, şimdi bu kız rüşte ermemiş mi demek oluyor. Rüşte erişmediyse bu kız namaz ne zaman farz olur, gühan ne zaman yazılmaya başlar.
      Saygılarımla…

      • kadir dedi ki:

        sayın hasan…

        “Ayrıca mal ilgili rüşt sahibi olma yaşıda malın miktarına göre göreceli olmayacakmıdır. Örnek fakir bir yetim kız var diyelim ailesinden 1 tane koyun kaldı, 10 yaşındaki kız o koyunu bakabilir galiba, ilgili kişi o kıza koyunu bakıp bakamayacağını tespit için deneme yaptı ve bakacağına karar verdi. Şimdi rüşte olgunluğa erişmişmidir,”

        sevgili kardeşim ayeti lütfen dikkatli okur musun? “yetimleri evlilik çağına gelene dek deneyin..” 10 yaşındaki bir çocuk size göre evlilik çağında mıdır. evlilik çağı ergenlikten sonra başlar.. bir kızın ergenlik dönemini tam olarak tamamlaması ortalama 18 dir.. erkeğin 20 dir.. işte yüce allah evlenme çağına gelene dek onların yeterli olgunluğa geldiklerini düşündüğünüzde mallarını onlara verin diyor. çünkü artık bu insan hem evlenebilecek olgunlukta, hemde malına sahip olabilecek olgunluktadır.

        siz 10 yaşında bir çocukla bir sözleşme yapın. sizce sizin yaptığınız bu sözleşme geçerli midir? sözleşme iki tarafın irade açıklamasıyla oluşan bir anlaşmadır. ayırt etme gücüne sahip olmayan, sağlıklı karar verebilecek yaşta olmayan 10 yaşında ki bir çocukla yaptığınız sözleşme kesin hükümsüzdür..

        islamı unutun.. siz evlenmeye karar verdiniz ve küçük yaşta bir çocukla evleneceksiniz. aile kurumunun kurulması için erkek ve kadının karşılıklı rızası olması, iki tarafında akıl sağlığının yerinde olması gerek miyor mu? böyle iken bu evlilik kurulursa küçük yaşta evlenen kız çocuğunun rızası olsa bile onun bu durumunu fırsat bilerek irade sakatlığı yapmış olursunuz..

        bir ayette “eşleriniz sizin için bir elbise, sizde onlar için bir elbisesiniz.” buyuruyor allah..
        kadının erkeğine elbise olabilmesi için onu örtebilecek yeterli olgunlukta olması gerekir.. aynıı şey erkek içinde geçerlidir..

        saygılarımla…

    • toro dedi ki:

      Sayın Kadir,

      Ayette YETİM ”babası olmayan cocukların” vasiliğinden bahsediliyor! Onların mal ve mülklerinin yönetimi ve bunların zamanı geldiğinde onlara tesliminden bahsedildiğini görmüyormusunuz?

      ‘“Büyüyecekler de mallarına sahip olacaklar” endişesiyle onları israf ederek, tez elden yemeyin.”

      Ayrıca bu ayetin neresinde sadece kadınlardan bahsediliyor?

    • rammsteinn dedi ki:

      kadir
      kuran sübyan evliliklere diyelim ki karşı çıkıyor.
      biliyormusun acaba? türkiye sübyan evliliklerde dünyada kaçıncı sırada?
      bilmiyorsan ben söyleyeyim. bikaç sene öncesine kadar dünyada 3. (üçüncü) sıradaydı
      bil bakalım ilk 10 da acaba hangi din mensupları var?
      onu da sen araştır.
      kuranı aklamaya çalışırken islama ters düşüyorsunuz. dünyada herkes kuranı yanlış anlıyor. bunların içinde araplar var. bir tek siz doğru anlıyorsunuz.

      bilal bey diyorki
      —-
      Sen bize kur’an’dan ” kızların evlenme yaşı yoktur ‘’ diyen bir ayeti göster bakalım,gösterbilecek misiniz.???
      —-
      bunun tam tersini siz yapabilirmisiniz?
      bana kızların kaç yaşından sonra evlenebileceğine dair bir ayet gösterebilirmisiniz?
      ama durun tanrınız o kadar meşgulki , bedevinin özel hayatıyla,bazı hayati noktaları atlamış.
      peygambere hangi kadınlar helal? hepsi sıralı
      peygambere ganimetlerin ne kadarı ait? hepsi var.
      peygambere nasıl davranılmalı? hepsi ayrıntılı.
      ama kızların evlenme yaşı var mı?
      1 satırla geçiştirilebilecek nuh efsanesi için onlarca ayet. ama hayati noktalar için hiçbir ayet yok.

      kuranın ne anlattığını siz gidin terör örgütlerine anlatın. bakın bakalım kim doğruyu söylüyor? onların elinde açık net şiddet dolu ayetler var.
      dünyanın islamdan nefret etmesi için ne gerekliyse, fazlasıyla mevcut.
      şiddet,terör,cehalet,cinsel ayrımcılık,şeriat vs vs

      sizin sorununuz burada kelimelerle oynayarak,ateistlere karşı kuranı temizlemeye çalışmak değil. ateistler zaten seçimini yapmış.
      sizin sorununuz kendinizle. sizin sorununuz cehaletiniz.
      eğitim şart….

  44. HASAN dedi ki:

    Düzeltme..
    Sn bilal bey kusura bakmayın, yazıyı kadir bey’e cevap olarak yazdım..

  45. HASAN dedi ki:

    .Sn kadir bey..
    Talak süresinde adet görmemiş kadınlar anlamı olmadığını kabul ediyorsunuz ama olabileceğine dair, hiç olmazsa böyle bir soru sorulduğunu şu ayet ispatlayabilirmi.
    Nisa süresi 127. ayet Diyanet İşleri :Kadınlar hakkında senden fetva istiyorlar. De ki: “Onlar hakkında size fetvayı Allah veriyor.” Kitapta, kendilerine (verilmesi) farz kılınan (miras)ı vermediğiniz ve evlenmek istediğiniz yetim kızlara, zavallı çocuklara ve yetimlere âdil davranmanıza dair, size okunmakta olan âyetler de bunu açıklıyor. Ne hayır yaparsanız, şüphesiz Allah onu bilir.” Burda zavalcı çoçuk ifadesi için “min el vildâni” ifadesi kullanılmaktadır. Vildanda buluğ çağına , rüşt çağına ermeyen çoçuk demektir.
    Şimdi diyebilirsiniz evlenme yaşı ile ilgili olarak nisa 6’da rüşt çağı kızlar için 18’dır ve evlenmek için bu yaşa uyulması gerektiği fetva olarak kuranda verilmiştir. Ama şunu sormak istiyorum adamın biri size gelse zavallı kız bir çoçuğuyla nikah kıymak istiyorum dese. Şimdi bu adamın ağzının ortasınamı çakarsınız yoksa yok kardeşim olmaz bu kızla rüşt çağı olan 18 olmadan evlenemezsin. Nisa 6 ayet böyle diyor mu dersiniz.
    Saygılarımla…

    • yasir dedi ki:

      Ve yetûfu aleyhim gılmânun lehum ke ennehum lû’luun meknûnun.52 / TÛR – 24

      Ve yetûfu aleyhim vildânun muhalledûn, izâ reeytehum hasibtehum lu’luen mensûrâ.76 / İNSÂN (DEHR) – 19

      Yetûfu aleyhim vildânun muhalledûn.56 / VÂKIA – 17

      Her zamnki gibi, tamamen zan ve hezeyanlarla dolu tamamen bilinç altına yerleşmiş-yerleştirilmiş ön yarğılarla temelsiz iddaa ve saldırılar…

      Gılman veya gulaman kelimeleri müzekkerdir…

      Vildan, müzekker mi? müennes mi? bilmiyorum lakin ikisi içinde kullanılıyor olabilir…
      Vildan, V-L-D kökünden gelen yani veled-velid- gibi bunlarla aynı kökten türeyen bir kelimedir…Kuran iyi okunduğunda ”VİLDAN” kullanılırken eril veya dişillik gibi bir şey söz konusu olmadığı her iki gurup için kullanıldığı anlaşılmaktadır…

      Ve izâ belegal etfâlu minkumul hulume felyeste’zinû kemeste’zenellezîne min kablihim, kezâlike yubeyyinullâhu lekum âyâtih(âyâtihî), vallâhu alîmun hakîm(hakîmun).24 / NÛR – 59

      Nur 59 ayetinde çok açık bir şekilde ”belegal etfâlu” çoçuklar erğinleştiğinde yani ”beleğal” ”B-L-G” ”buluğ” çağına geldiğinde yani çoçukluğundan çıktığında kendilerinden izin istenmesi gerektiği vurğulanıyor…Yani erğinlik öncesi dönemde evlilik-nikah yasak olduğundan veya bunun söz konusu bile olmadığından erğin olmayan çoçuklar her vakit yanlarınıza gelebilirler denilmekte…

      Kuran iyi okunup anlaşıldığında vildan kelimesi cennette yetişkin-genç hizmet eden erkek-dişi belirsin bir gurp için kullanılmaktadır…Yani hem erkek hemde dişiler için her iki grubu içine açan bir kelimedir…

      Ayrıca, buluğ cağına girmiş veya tamamlamış her bayan doğum yapabildiğinden tıp bunlarını sınıflandırmaz ve ortalama minumun 14 maksimum 40 yaşları arası bir bayanın en verimli ve doğurgan dönemidir…Kuranda evlilik yaşı yoktur lakin evlilik dönemi vardır buda buluğ-erişkin cağından sonradır yani bir kız buluğ cağına girmiş veya tamamlamış doğuma elverişliyse evlenebilir…Ben bunları söylerken kızların erken evlenmesini tasvip ettiğim manası çıkarılmasın bu yöreye-gleneğe-kültüre-eğitim seviyesine göre değişen bir uyğulamadır…Eğitim seviyesi yükseldikce kızların evlenme yaşları 18 değil nerdeyse 30’lara gelmiş durumdadır…Fakat avrupa ve amerikada veya ülkemizde dahil ahlak çöküntülerinin sonucu 13-14 yaşında kızlar çoçuk aldırmakta-düşük yapmakta hatta çoçuk doğurmaktadır, acaba nonteistler bunlara ne derler…

      Nisa 6’da da zaten bunlara vurğular vardır…

      Ayrıca her şeyi birilerinin açıklaması gerekmiyor, biraz insanlar kendileri anlamalıdır…

      Allahın saptırdığına yanlız Allah hidayet edebilir…Allah saptırdı sonra bizi yarğılayacak demeyin çünkü Allah saptırmaz sapmanıza müsade eder ve gayret etmezseniz o pislikte kişiyi bırakır, hiç bir kulda ona şefaat edemez Allah hariç.

      • 1okuyucu dedi ki:

        Yasir;

        “”””Fakat avrupa ve amerikada veya ülkemizde dahil ahlak çöküntülerinin sonucu 13-14 yaşında kızlar çoçuk aldırmakta-düşük yapmakta hatta çoçuk doğurmaktadır, acaba nonteistler bunlara ne derler…”””

        eğer bu saydıklarını öven birine rast gelirsen, onun ahlâkını istediğin gibi eleştirebilirsin, burada ise icazetini dinden almayanlar değil, dinden alanlar sorgulanıyor,

        çünki icazetini kendilerinden alanların yaptıkları ahlaksızlıklar kendilerini bağlar ama icazetini dinden alanların yaptıkları ahlaksızlıklar dini, dolayısıyla o dinin tanrısını bağlar,

        örneğin; bir erkek bir kadınla metres hayatı yaşıyorsa, bu kadın ve erkeğin kendi ahlâksızlığıdır ama erkek kadını imam nikâhlı eşi olarak tanımlıyorsa bu din adına yapılan bir ahlâksızlıktır,

        eğer birileri din adına ortaya çıkıp 9 yaşındaki kızlarla evlenmeyi yasal hale getirmek için yasa çıkarmaya kalkıyorsa veya fetva merci yetkisini kullanırken ölü bir kadınla 6 saat süreyle ilişkide bulunabileceğine dair fetva veriyorsa, bu din adına yapılan ahlâksızlıktır,

        veya kendisi gibi düşünmeyenler hakkında, Müslüman da olsa kanının canının malının helâl olduğuna dair fetva veriyorsa,(70’li yılarda örnekleri çokça vardı, günümüzde radikal İslâmcıların öncelikli uygulamaları arasında yer alıyor) elbetteki din adına yapılanları konuşacağız,

        kendi namı hesabına ahlâksızlık yapanları konuşmak, olsa olsa onlarda yapıyor bahanesinin arkasına sığınıp kendi dinindeki ahlâksızlıkları mazur gösterme çabasından öteye bir anlam taşımaz,

        sen boşver Ahmedin, Mehmedin kendi adına yaptığına, din adına kimlerin ne yaptığına bak, (peygamber dahil)

        kişilerin yaptıkları gün gelir unutulur gider ama din adına yapılanlar, dini bağladığı için hiçbir zaman unutulmaz, o nedenle sen bırak Ahmedin, Mehmedin evinin önünü, kendi evinin önüne (İslâm alemine) bak, hoşuna gitse de gitmese de evinin önüne bak, bakamıyorsan çevir kafanı dağlara taşlara bak,

        bizim kimlere ne dediğimizi şimdi anladın mı?

        ama sen ilada bireysel örnek istiyorsan, ben sana anlatayım bir tane,

        magazin dünyasında kendi kızının sınıf arkadaşıyla yani, kızı yaşındaki bir bayanla evlenen birine forumlardan birinde söylenmedik laf bırakmayanlara hitaben, sadece yorumsuz bir şekilde “Muhammed ve Ayşe” yazdığımda, o ateşli hakaretleri yapanlar bir anda ortadan kayboluverdiler,
        (sizin iddianıza göre evlendikleri sırada Muhammed 52, Ayşe 18 yaşında idi)

      • rammsteinn dedi ki:

        evet yasir
        kendince çok güzel açıklamışsın.
        arapça bilmediğim için dediklerini kabul edelim. her söylediğini doğru farzedelim.
        bir de araplara bakalaım. neticede kuran onların anadilinde. arapların yayınladığı fetvalar ile senin dediklerini karşılaştırırsak arada tam bir tezat var.araplara göre kızların evlenme yaşı diye bir şey yok. hani dilinize yapışmış ya “kuran yanlış tercüme ediliyor” diye. araplarda mı yanlış anlıyor. hemde kendi dillerinde ki kitabı.
        kendiniz çalıp kendiniz oynuyorsunuz.
        hala avrupadaki genç kızların hamile kalmasından bahsediyorsunuz.
        kendi ayıbınızı başkasının ayıbıyla kapatmaya çalışmayın. ortada iki ayıbı karşılaştırırsak;
        genç bir kızın kendi isteğiyle bir cinsellik yaşaması mı?
        yoksa zorla başkasının cinsel kölesi olması mı ayıp?
        diyeceksiniz ki “o kızlar rızaları alınarak evleniyorlar”
        evet bir çocuğun eline oyuncak tutuşturulunca her şeye evet der. 12-13 yaşında bir çocuğun iradesi mi olur?
        g.doğuda kucağında bebeğiyle çocuk parkına giden çocukların dramınıda mı görmezsiniz?
        neticede tanrınız peygamberinize nerdeyse nefes alan her kadını helal etmiş.
        neticede o peygamber. herşey ona bir zorluk olmaması için.
        40-60 yaş arası 10 kusur evlilik yapan birisine toplumumuzda ne dendiğini iyi bilirsiniz.
        ama bunu peygambere söylerseniz ne olacağı bellidir.

        sizin inandığınız din ile 1500 sene önceki islam ile arada çok fark var.
        siz dini , olmasını istediğiniz bir forma sokmuşsunuz.

    • bilal dedi ki:

      Sn.HASAN,

      NİSA-127.AYETİN MEALİ :

      ‘’ Kadınlar hakkında senden fetva isterler.De ki: Onlar hakkındaki hükmü Allah size açıklıyor.Yazılmış hakları olan mirası kendilerine vermediğiniz ve nikahlamak istediğiniz yetim kadınlar,ZAYIF VE MAĞDUR ÇOCUKLARIN HAKLARINA DAİR HÜKÜMLER size bu kitapta okunup duruyor.Yetimlere haklarını vermekte tam adaleti gözetin.İşte yaptığınız her iyiliği,Allah mutlaka bilir…’’ deniliyor.

      1-Cahiliye devrinde erkekler yetim kızları himaye ediyorum diye yanlarına alır,mallarına da sahip olurlardı.Büyüdüğünde erkek güzelliğini beğenirse yetim kızla evlenir,malını yerdi. Çirkin bulur evlenmezse,malından yararlanmak için evlenmesine mani olurdu… Küçük çocukları ise mirastan mahrum bırakırlar,sadece büyük erkekleri varis yaparlardı…’’ İşte bu ayete ‘’ mirastan mahrum bırakılan mağdur çocukların haklarının korunmasına dair hükümler vardır..Yani burada çocukların mirastan mahrum bırakılmamaları ve bu konuda adil davranılması istenmektedir….

      ‘’ Burada zavalcı çoçuk ifadesi için “min el vildâni” ifadesi kullanılmaktadır. Vildanda buluğ çağına , rüşt çağına ermeyen çoçuk demektir. ‘’ sizden alıntı ‘’

      Bakınız burada ‘’ min el vildani ‘’ ifadesiyle,bunların evlenmesine değil,miras haklarına vurgu yapılmıştır.Bunların haklarının korunması istenmiştir.Bu ayeteki‘’ vildan’’in ifadesi, evlenmeleriyle hiç bir alakası yoktur,burada tamamen haklarının korunmasına hüküm verilmiştir.Siz ayeti çok yanlış yorumluyorsunuz..Hasan arkadaş,önce ayetin mesajını doğru öğrenin,ondan sonra yorum yapın..!!!

      PEKİ,BUNUN KÜÇÜK ÇOCUKLARIN EVLENMELERİYLE NE ALAKASI VAR? BURADA ÇOCUKLARIN MİRASTAN MAHRUM BIRAKILMAMASIYLA İLGİLİ BİR HÜKME YER VERİLMİŞTİR.. Burada bu mağdur çocukların evlenmelerine dair hiç bir hüküm yoktur. Özetle, ‘’ vel mustad’afine min el vildani.’’İfadesiyle onların evlenmelerine değil,mirastaki haklarının korunmasına dair hüküm verilmiştir…..Bu nedenle konuyla ilgili yaptığınız yorumun bir anlamı yoktur…!!!

      Saygılarımla..

  46. kadir dedi ki:

    sayın ramsteinn…

    “bunun tam tersini siz yapabilirmisiniz?
    bana kızların kaç yaşından sonra evlenebileceğine dair bir ayet gösterebilirmisiniz?”

    kuranda yüce allah özellikle yaş belirtmemiştir. rüştüne eren, ayırt etme gücüne sahip olmak. bu evlilik için yeterlidir.. her insanın rüştüne ermesi yaş olarak farklılık gösterir.. daha öncede yazdım ama bana yine bu soruyu soruyosun.. belliki yazılanları okumuyosun..

    • Passenger dedi ki:

      Peygamber 9 yasli cocukla gerdege giriyor. Talak suresinde adet gormemis karilardan bahs ediyor. Evet kuranda kizlarin kac yasindan sonra evlene bilecegine dair bir ayet yok. Cunku kuranda yas siniri YOK.

  47. AVNİ dedi ki:

    Sn bilal
    (Nuh)/16,(Furkan)/61 ve (Yunus)/5 geçen ayın nurlu olması inancı kökeni araplarda da sümer inancı etkileri olan ay ve güneşe tapınma inancından gelebilir.
    Sümer ay tanrısı nannar diğer adları namaru, nanmar olarakda geçmektedir. Sümercede nanna parlayan ışık anlamına gelmektedir. Sümercede ‘uri-ki – ay ışıgı anlamına gelmektedir ve nanna yı tanımlamak içinde kullanılmaktadır. “uri-ki” kelimesi ses olarakda nur kelimesine benzemektedir. İnternette sümerce ışık kelimesinin karşılığında “Light – NURU or IMMARU” yazmaktadır.
    Ya sümerlerde ayın nur olduğunu biliyorlardı ki bu imkansız diyelim, o zaman kuran bu terim arapların sümer dini inanışlarının etkisinden geçmiştir.
    Kaynak: BABYLONIAN LITURGIES,STEPHEN LANGDON,PARIS LIBRAIRIE PAUL GEUTHNER

    • rammsteinn dedi ki:

      kesinlikle avni;
      benim de dediğim buydu. ay kültü ilkel bir çok dinde var. ayı kendine tanrı olarak kabul eden bir kişi,doğal olarak onun yaydığı ışığıda kutsal sayar. çünkü ay ışığı demek gecelerin aydınlanması demek. karanlık demek tehlike demek. ayın ortalığı bir nebze aydınlatmasıyla insanların bir nebze olsada kendilerini güvende hissetmelerine sebeb olmuştur. bunun karşılığında insanlarda aya karşı kurban keserek,taparak aya hürmetlerini sunmuştur.
      arap paganlarından islama yansıması da “kutsal nur ışığı” olarak olmuştur..
      din adamları nuru anlata anlata bitiremez. ama ne olduğunu tam olarak belirtemez.
      ay ışığı nur dur. bu kadar basit…
      nazarın ilkel dinlerden islama girmesi gibi nur da islama girmiştir.
      insanlar alışkanlıklarından çok zor vazgeçer.
      can çıkar huy çıkmaz…

  48. sercan dedi ki:

    burada 11,, 12 yaşındaki kızlarla yaşlı erkeklerin evliliğini normal karşılıyan bir zihniyet var
    bu evlilik değil küçük kızın satılarak menfaat sağlanması var,,,,, zaten kuran dada
    mehirlerinizi verip evlenin diye ayet var
    yani parayı bastıran yaşlı ama zengin adam 12 yaşındaki bir kızı satın alıp seks fantesilerini uygulayabilir
    bana kimse bunun bir evlilik olduğunu söylemesin eğer bu evlilikse bunu savunanlar
    kendi kızlarınıda küçük yaşta yaşlı adama vermeyi kabul etmiş olurlar
    evlilik karşı cinsle kendi rızasıyla ve kimsenin baskısı olmadan yapılan sözleşmedir …
    ama kurana baktığımızda haktan bahsederken küçüçük kızı yaşlı adamın kucağına atılması gayet normal ,bu nasıl bir zihniyet ….

  49. sercan dedi ki:

    dincilerin beyenmediği avrupada bırakın 9 yaşındaki bir kızı 17 yaşındaki bir kızla bile ilişkiye girmek ..hele bu yaşlı bir adamsa
    sapık ve tecavüzcü muamelesi görüp yıllarca hapis yatıyor
    yani arap ülkelerindeki çoğu evliler avrupada sapıklıktan hapse girer ,,,
    birileri kalkıp ya işte 13.. 14 yaşında olan avrupalı kızlar kürtaj oluyor diye tüm halkı aynı görüyor
    türkiyede sanki olmuyor pis bir sapık daha 4 yaşındaki çocuğa tecavüz etti
    şimdi herkes tecavüzcümü oldu
    ama arap kanunlarında evliliğin yaşı olmadığı için onlar toplum olarak hepten tecavüzcüdür
    nedenmi 9 ..10 yaşındaki çocuğun ne kadar karar verme hakkı varki…

  50. M.S. 600’lü yıllarda yazılmış Kuran’da evrensel oluşumun anlatıldığı ayetlere mucize diyen arkadaşlar.
    Bakın Maya inancı nasılmış, bu insanlar Kuran inmeden önce kosmoloji konusunda neler yazmışlar.
    çoktanrılı, doğacı (atmosferdeki olayları ilahlaştırma) ve ikilem (düalist). Düalistliğinde iyi ile kötü ikilemi yapılmakla birlikte, “hayır ve şerr İlah’tandır” ilkesine sahiptir.
    Yazıtlar, yüz milyonlu sayılarla hesaplar yaptıklarını ve belirttikleri tarihlerin çok eski zamanlara uzandığını ortaya koymaktadır. Son derece kesin astronomik gözlemlerde bulunmuşlar, Ay ve gezegenlerin hareketlerinin diyagramlarını yapmışlar, Güneş tutulmalarını önceden tahmin edebilmişlerdir.Diğer Orta Amerika uygarlıkları gibi, Avrupa’da kullanılan Jülyen takvimininkine kıyasla çok daha kesin bir “güneş yılı”na dayalı bir takvime sahiptiler.

    Kuran’da kozmolojinin anlatıldıgı mucize olduğu iddia edilen ayetlerin aynı konu üzerine yazılmış Maya yazıtlarıyla karşılaştırması;.

    Kuran.
    “Ay için birtakım yörüngeler tâyîn ettik. Nihâyet o, eğri hurma dalı gibi olur da geri döner. Ne güneş aya yetişebilir, ne de gece gündüzü geçebilir. Her biri bir yörüngede yüzerler.” (Yâsîn/39-40)

    Mayalar
    iki yeniay arasında geçen süreyi (kavuşum ayını) 29,53020 olarak hesaplamışlardır ki, bu süre günümüzde 29,53059 olarak saptanır.
    ———————————————-
    Kuran.
    “Görmekte olduğunuz gökleri direksiz olarak yükselten, sonra Arş’a istivâ eden, güneşi ve ay’ı emrine boyun eğdiren Allah’tır. Her biri muayyen bir vakte kadar akıp gitmektedir. (Ra’d/2)
    “Güneş ve ay bir hasâba göre dir.” (Rahmân: 5)

    Mayalar.
    Güneş yılını Mayalar 365,2420 olarak belirlemişlerdi; modern astronomiye göreyse güneş yılı tam olarak 365,2422 gündür. Yani dakika ve saniye gibi zaman ölçülerinden yoksun olduğu varsayılan Mayalar’ın hesabı ile modern astronominin hesabı arasındaki yıllık fark yalnızca 17 saniye idi. Dinsel takvim 260 (20×13), güneş takvimi ise 365 günden oluşuyordu.
    ————————————————-

    Kuran
    “Sonra duman hâlinde olan göğe yöneldi, ona ve yerküreye; ‘İsteyerek veya istemeyerek gelin!’ dedi. İkisi de ‘İsteyerek geldik!’ dediler.” (Fussılet/11) (9)

    Mayalar.
    Maya astronomisi, ilginç biçimde, ancak bugünkü modern astronomi hesaplamalarıyla bilinen “Venüs yılı”nı (synodic period)da daha o zamanda hassas bir biçimde saptayabilmişti. Mayalar’ın 584 gün olarak hesapladıkları Venüs yılı günümüzde 583.92 gün olarak saptanmıştır.
    ————————————————–

    Kuran’da kosmoloji ile bilgiler veren mucize olduğu söyleyen ayetler bunlarsa, Mayalarınki ne pekiyi ?
    Kuran’dan yüzlerce yıl önce oluşmuş Maya uygarlığında kosmoloji ile ilgili somut bilgiler veriliyorken Allah neden Kuran’a bunları yazdırmamış?
    Hz Muhammedin söylemleri o dönem herhangi sıradan bir insanın çıplak gözle gördüğü anlatımlardır.
    Güneş ve ay’ın yuvarlak, bir yörüngede döndüklerini bilmek için özel bir bilgiye gerek yok zaten.
    Bu aynı bakın, sonbaharda yapraklar sararıp düşüyor baharın tekrar yeşeriyor demek gibi bir sey.
    Bu gözlemleri anlatmak mucize ise bilimsel hesaplarla peygamberden yüzlerce yıl önce anlatılmış Mayaların kosmoloji ile ilgili anlattımları ne pekiyi ?

    Sümerlerde Nibiru gezegeni ve göksel varlık Annunaki’ler.
    http://kokler-ve-kanatlar.webnode.fr/products/nibiru-gezegeni-ve-goksel-varl%C4%B1k-annunaki%27ler-/

  51. Moriarty dedi ki:

    en çok domuz eti tükeken isveç norveç gibi ülkelerde yaş ortalaması 78. afganistanda 45 türkiyede 55-60. oysa dini kitaplara bakarsak isvet norveç gibi ülkelerde insan kalmaması lazım.

  52. Moriarty dedi ki:

    Aşağıdaki metin, 300 milyon tanrılı Hindu dininin kutsal metinleri Veda’lardandır ve Kurandan 3000 yıl daha eskidir. Brahmana (3.44): “Güneş asla batmaz veya doğmaz. İnsanlar, güneşin battığını düşündüğünde, böyle olmuyor. Gün bitimine varıldığında, kendiliğinden iki zıt etki meydana gelir. Aşağıda gece ve diğer tarafta gecenin bitimine erişilir. Dolayısıyla, güneş asla batmaz.” Mucize değilmi?! Demek mecazi anlam kullanmadan da oluyormuş. Kuran güneşin battığı yeri tarif ederken, Brahmana güneş batmaz diyor! Hem de Kuran’dan 3000 yıl önce! (Burda “O” diye vahsettiği Brahma’dır.) “O bu dünyayı mandal formunda dağlar, tepeler gibi farklı farklı unsurlarla yarattı ama yine de dünya döner. Güneş asla batmaz ve dünyanın tüm bölümleri karanlıkta kalmaz.” [RIG VEDA] “Güneşin kuzeyde olduğu zaman diliminde, güneş kuzey kutubunda 6 ay boyunca görülür ve güney kutubunda görülmez. Tersi de olur.” (Ibid Sutara) Oysa ki Kuran namaz saatlerini güneşin doğuşu ve batışına göre kılınmasını söyleyen bir hidayet rehberidir. Çünkü kutuplar diye bir yer olduğundan haberi yok. “Dünya, Brahma’nın arzusu doğrultusunda, iki şekilde döner. Birincisi kendi ekseni etrafında döner. İkincisi, güneşin etrafında döner. Mevsim değişikliği, güneşin etrafında dönmesindendir.” (Vishnu Puran) Shape of Earth is like an Oblate Spheroid. (Rig VedaXXX. IV.V) Dünyanın şekli bir küremsi (neredeyse küre ) gibidir ‘Earth is flattened at the poles’ (Markandeya Purana 54.12) Dünya kutuplarda düzleşmiştir “There are suns in all directions, the night sky being full of them.” (Rig Veda) Her yönde güneşler vardır,karanlık gök onlarla doludur There are planets in all directions, but only visible in night sky (Rig Veda) Her yönde gezegenler vardır,ama sadece karanlık gökte görülebilir. Blue Sky is Nothing but scattered sunlight (Markandeya Purana 78.) Mavi gök dagınık güneş ışığıdan başka birşey değildir. Keşke Allah kuranı göndermeden önce Brahmadan hem astronomi hem de diksiyon dersi alsaymış. o zaman güneşi siyah çamurlu bir suya gömmezdi.

  53. bir kul dedi ki:

    Şu çok acıklı: Biz bilİm adamları olarak Şu ana kadar hiç bir bilim adamının
    kanıtlayamadıgı evrimi kanıtlamaya çaılşıyoruz.
    Nobel Ödüllü Robert Millikan

    iyi düşünceler

  54. Hüseyin dedi ki:

    Allah size Hidayet versin. İnkar etmek için verdiğiniz çabanın çeyreğini insafı gözeterek inanma yönünde sarfetseniz daha ikna edici ve daha vicdanlı davranmış olursunuz

HASAN için bir cevap yazın Cevabı iptal et