MİRAÇ YALANI

alburafhafifa

Hikaye şöyle:

“Arapça’da merdiven, yukarı çıkmak, yükselmek anlamlarını dile getirir. Islam’da Hz. Peygamber (s.a.s)’ in göğe yükselerek Allah’in huzuruna kabul edilmesi olayı. Miraç olayı hicretten bir yıl ya da onyedi ay önce Receb ayının yirmi yedinci gecesi gerçekleşir. Olayın iki aşaması vardır. Birinci aşamada Hz. Peygamber (s.a.s) Mescidül-Haram’dan Beytü’l-Makdis’e (Kudüs) götürülür. Kur’an’in andığı bu aşama, gece yürüyüşü anlamında isra adını alır. Ikinci aşamayı ise Hz. Peygamber (s.a.s)’in Beytü’l-Makdis’ten Allah’a yükselişi oluşturur. Miraç olarak anılan bu yükselme olayı Kur’an’da anlatımaz, ama çok sayıdaki hadis ayrıntılı biçimde anlatır.

Hadislerde verilen bilgiye göre Hz. Peygamber (s.a.s), Kâbe’de Hatim’de ya da amcasının kızı Ümmühani binti Ebi Talib’in evinde yatarken Cebrail gelip göğsünü yardı, kalbini Zemzem ile yıkadıktan sonra içine iman ve hikmet doldurdu. Burak adlı bineğe bindirilerek Beytü’l-Makdis’e getirildi. Burada Hz. İbrahim, Hz. Musa, Hz. İsa ve diğer bazı peygamberler tarafından karşılandı. Hz. Peygamber (s.a.s) imam olarak diğer peygamberlere namaz kıldırdı.

Hz. Peygamber (s.a.s), Beytü’l-Makdis’te kurulan bir Miraç’la ve yanında Cebrail olduğu halde göğe yükselmeye başladı. Göğün birinci katında Hz. Adem, ikinci katında Hz. Isa ve Yahya, üçüncü katında Hz. Yusuf, dördüncü katında Hz. Idris, beşinci katında Hz. Harun, altıncı katında Hz. Musa ve yedinci katında Hz. Ibrahim ile görüştü. Cebrail ile birlikte yükseliş Sidretü’l-Münteha’ya kadar sürdü. Cebrail, “Buradan bir parmak ucu ileri geçecek olursam yanarım” diyerek Sidretü’l Münteha’da kaldı. Hz. Peygamber (s.a.s) buradan itibaren Refref adlı başka bir binekle yükselişini sürdürdü. Bu yükseliş sırasında Cennet ve nimetlerini, Cehennem ve azabını müşahede etti. Sonunda Allah’ın huzuruna kabul edildi. Kendisine ümmetinden Allah’a şirk koşmayanların Cennet’e gireceği müjdelendi, Bakara suresinin son ayetleri verildi ve beş vakit namaz farz kılındı. Yeniden Refref ile Sidretü’l-Münteha’ya, oradan Burak’la Kudüs’e, oradan da Mekke’ye döndürüldü.”

Güya ertesi gün olay anlatıldığında müşrikler Kudüs’ten Mekke’ye gelen bir kervan hakkında sorular sormuşlar da Muhammed hepsini bilmiş. Yalanın kanıtı da yalan..

Miraç yalanına dayanak gösterilen İsra suresi 1. ayetini görelim:

1. Âyetlerimizi göstermek için, kulunu geceleyin Mescid-i Haram’dan, etrafını mübarek kıldığımız Mescid-i Aksa’ya yürüten Allah, Sübhan’dır (bütün noksanlıklardan münezzehtir). Muhakkak ki O, en iyi işiten, en iyi görendir.

Ayette Muhammed’den bahsediliyor mu? Hayır. “kulunu” diyor. Kul, sadece Muhammed değil, diğer peygamberler de kul olduğuna göre; öncelikle ayette kimden bahsedildiği bir soru işaretidir. Bunu anlayabilmek için 2. ayete bakalım:

2. Ve Musa’ya Kitap verdik ve onu İsrail oğullarına bir hidayet rehberi kıldık; Benden başka bir vekil tutmayın diye.

Meallere bakıldığında bu ayetin tahrif edildiği net olarak görülecektir. Ayetin başındaki “ve” yi kaldırırlar. Ve “Musa’ya da” şeklinde yazarlar ki 1. ayette bahsedilen Muhammed’miş gibi görülsün, Musa olarak anlaşılmasın diye. Halbuki 1. ayetten sonra Musa’dan bahsediyorsa en kuvvetli ihtimal Musa’dır. Üstelik 1. ayetle 2. ayeti ve bağlacıyla ilişkilendirmektedir.

Eğer bir olağanüstü yolculuktan sözedilmiş olsaydı; 1. ayetin devamında bundan bahsedilirdi. İsra suresinde Miraç’la ilişkilendirilecek başka bir ayet bulamadıkları için Necm suresinin ilk 17 ayetine sığınırlar. Necm suresi nuzül sırasına göre İsra suresinden daha önce geldiği gibi Miraç için gösterilen zamandan da çok öncedir. Bunun yanında ayetlerin Miraç’la uzaktan yakından ilgisi yoktur ve Cebrail’i inişi sırasında gördüğünü söyler.

Necm 13. Ve andolsun ki, onu başka bir inişinde de gördü.

Diğer ayetlerde Sidretül Münteha ve Meva cenneti olması da bir kanıt olamaz.

14. Sidretül Münteha’nın yanında.

15. Cennetü’l-Me’vâ da onun yanındadır.

Sidretül Münteha’nın yanında Cebrail’i görmesi, Muhammed’in de oraya gittiğini göstermez. Ayetlere inanan için durugörü denilen alternatif durum var. Allah’ın Muhammed’i göğe çıkarttığına inanabilen birisi; Muhammed’e Cebrail’i çok uzaklardayken görebilme gücü verebileceğine de inanabilir.

Bunca aykırı ayete rağmen hadislere inananların hadis dinine sahip olduklarını söyleyenler hiç de haksız değillerdir. O Miraç hadisleri ki içlerinde büyük zırvalar, anormal saçmalıklar barındırmaktadır. Muhammed’in Allah’la tokalaşmasından ve Allah’ın elinin soğukluğunu hissetmesinden tutun da, namaz rekat pazarlığına kadar aklın almayacağı tuhaf uydurmalar vardır. Bazılarını görelim:

“Allah benimle görüştü ve el sıkıştı. Elini iki omuzum arasına koydu; öyle ki parmaklarının soğukluğunu iki göğsüm arasında hissettim.” (Hanbel, 5/243)

—–

Peygamberimiz (asm) Cenab-ı Hakk’a hitaben:

“Bütün tahiyyeler, bütün mübarek şeyler, bütün salâvat ve duâlar ve bütün kelimat-ı tayyibe Allah’a mahsustur.” şeklinde hitab vermiştir. Bunun anlamı“Bütün varklıkların halleriyle ve dilleriyle yapmış oldukları ibadetleri ve tesbihlerini, bütün çekirdekler ve nutfeler gibi mübarek şeylerin fitri mübarekliklerini ve tesbihlerini, bütün insanlar gibi şuurlu varlıkların ibadetlerini ve bütün peygamberler ve kamil insanlar olan evliyaların, asfiyaların ibadetlerini ve tesbihlerini onların namına sana hediye ediyorum; sana mahsustur.” demektir.

Bu selamın üzerine Cenab-ı Hak da Resulüne (asm): “Selâm olsun sana ey Peygamber!”şeklinde mukabele de bulunmuştur. Bunun üzerine Allah Resulü (asm) de: “Bize ve Allah’ın salih kullarına selâm olsun.” şeklinde cevap vermiştir. Bu konuşmaya sidretü’l-müntehada tanık olan Cebrail (as) da Allah’ın şahitlik etmesini emretmesi üzerine “Allah’tan başka hiçbir ilâh olmadığına şehadet ederim. Ve Muhammed’in (asv), Allah’ın elçisi olduğuna da şehadet ederim.” diyerek şehadet etmiştir. (Bediüzzaman Said Nursi, Şualar, Altıncı Şua, s.92; On Beşinci Şua, s.642-646.)

– (İsra gecesi her gökte, Muhammedün Resulullah ve arkasından Ebu Bekri Sıddık yazılı olduğunu gördüm.) [Ebu Nuaym] 

– (Mirac gecesi, uğradığım her melek topluluğu, ümmetime hacamatı tavsiye etti.) [Hakim]

– Resulullah devamla dedi ki: “Sonra bana, her günde elli vakit olmak üzere namaz farz kılındı. Oradan geri döndüm. Hz. Musa aleyhisselam`a uğradım. Bana: “Ne ile emrolundun?” dedi. “Gece ve gündüzde elli vakit namazla!” dedim. “Ümmetin, her gün elli vakit namaza muktedir olamaz. Vallahi ben, senden önce insanları tecrübe ettim. Beni İsrail`e muamelelerin en şiddetlisini uyguladım (muvaffak olamadım). Sen çabuk Rabbine dön, bunda ümmetine hafifletme talep et!” dedi. Ben de hemen döndüm (hafifletme istedim, Rabbim) benden on vakit namaz indirdi. Musa aleyhisselam`a tekrar uğradım. Yine: “Ne ile emrolundum ?” dedi. “Benden on vakit namazı kaldırdı!” dedim. “Rabbine dön! Ümmetin için daha da azaltmasını iste!” dedi. Ben döndüm. Rabbim benden on vakit daha kaldırdı. Dönüşte yine Musa aleyhisselam`a uğradım. Aynı şeyi söyledi. Ben, beş vakitle emrolunmama kadar bu şekilde Hz. Musa ile Rabbim arasında gidip gelmeye devam ettim. Bu sonuncu defa da Hz. Musa`ya uğradım. Yine: “Ne ile emredildin ?” dedi. “Her gün beş vakit namazla!” dedim. “Senin ümmetin her gün beş vakit namaza da takat getiremez. Rabbine dön, hafifletme talep et!” dedi. “Rabbimden çok istedim. Artık utanıyorum, daha da hafifletmesini isteyemem! Ben beş vakte razıyım. Allah`ın emrine teslim oluyorum!” dedim. (Kütübü sitte)

İsra ayetinin Miraç uydurmasıyla çelişen başka bir yanı; Mescid-i Haramdan yürütüldüğü ifadesidir. Hadislere göre Muhammed geri döndüğünde yatağı hala sıcaktır. Demek ki hadislere göre yatağından yola çıkmış, mescidden değil. Ayrıca ayette yürümekten sözediliyor, uçmaktan değil. Adı gece yürüyüşü de olsa uçmakla ilgisi yok.

Yoksa Tahrifat mı var, İsra 1 Kur’an’a sonradan mı ilave edildi?

İslamcıların İsra ayetini Miraçla ilişkilendirmeleri mucizeyi değil tahrifatı ortaya koymaktadır. Ayette bahsedilen Mescid-i Aksa’nın Kudüs’teki Süleyman tapınağı olduğu söylenmektedir ki; Muhammed zamanında ortada bir tapınak mevcut değildi. Süleyman Tapınağı Muhammed’den 650 sene önce yıkılmıştı. Yeri boştu. Halife Ömer zamanında Kudüs’te Süleyman Tapınağının bitişiğinde bir mescid yapıldı. Bu mescide Mescid-i Aksa denildi. Mervan zamanında bu mescid genişletildi ve ayrıca Kubbetüs Sahra yapıldı.

Mescid-i Aksa Muhammed’in ölümünden sonra yapıldığına göre İsra 1 ayetinde Mescid-i Aksa isminin geçmesi akla 2 şıkkı getiriyor. Ya ayetteki isim yapılan mescide verildi. ya da ayet Kur’an’a sonradan ilave edildi. Ayetteki ismin verilmiş olması olanaksız çünkü ayetteki isim Süleyman tapınağını kastediyorsa eğer, başka bir mescide bu ismin verilmesi doğru olmazdı. Bunu Halife Ömer ya da Mervan düşünememiş olamaz.

Tahrifat iddiasını geçersiz kılmak isteyen islamcılarsa mescid-i Aksa’nın Süleyman Tapınağını kastetmediğini, başka bir mescitten söz ettiğini söylerler. Örneğin Süleyman Ateş bu mescitin Arafat’taki mescit olduğunu öne sürer.

About pante

Araştırmacı sosyal medya editörü...
Bu yazı Din, Uncategorized içinde yayınlandı ve , , , , olarak etiketlendi. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

101 Responses to MİRAÇ YALANI

  1. büşra dedi ki:

    bu kadar güzel bir siteyle daha önce karşılaşmadım. bu soruların hepsi aklımdaydı ve cevaplarını bulamıyordum. kur’andaki aşırıya kaçan ataerkil yapı, kadının ,eşcinsellerin ikinci plana atılması hatta daha da aşağılanması, recm edilme hadiseleri, miras paylaşımı, çok eşlilik hadiseleri her zaman kitabın tahrif edildiği düşüncesini uyandırdı bende. gerçekten bunlara böyle hoş ve net karşılıklar vermeniz çok önemli. ihtilafa düşülecek bir şey kalmıyor.insan sevmeyi emreden,öksüz, yetim hakkı yemekten, adaletsiz davranmaktan,hayvanlara ve insanlara zulmetmekten sakınmayı öğütleyen tamamen ahlaki temellere oturtulmuş bir kitabın içinde kendiyle çelişen hümanizmden tamamen uzak ,en basit olarak, zina yapan kadının yarı beline kadar kuma gömülüp taşlanarak öldürülmesi emredilmesi çok sarsıcı. insanların farkına varamamasına inanamıyorum. asıl sapmışlık budur bence. ve şimdi görüyoruz ‘islam dünyasının’ tekbirlerle bebeklere kadınlara günahsızlara nasıl kıyıp, nasıl vahşet yarattığını. iman insanın kalbindedir. böyle olmalıdır.kadını kapatan zihniyete dur denmeli ve diyenlere kendi beynini kapatması söylenmelidir, hatta haykırılmalıdır bu.gerçekten çok özel bir site bu artık benim için. çok teşekkürler…

    • Gencer dedi ki:

      Büşra hanım bizde bu siteden oldukça faydalanıyoruz.
      Çok detaylandırmaya gerek yok.İslam’da Kadının Ademin kaburgasından yaratıldığına inanmak zorundasınız.
      En büyük saçmalık ta bu zaten.Diğerleri zaten binbirgece masalları.
      Miraç olayını ben şu şekilde kafamda kurguluyorum.
      Kuran yazma olayı o kadar ileri sahfalara gittiki durumu dahada cezbettirmek için o devirdeki cahil cühelaya bu şekilde bir masal kurgulandı ve bugünlere kadar geldi.
      Benim anlamadığım konu Türklerin bu tuzaklara nasıl düştüğü.Araplar gibi pislikten geçilmeyen ahlak yoksunu bir topluluğun peşinden şimdi nasıl gidiyoruz.?Kılıçtan geçirmişler. Yüzbinlerce Masum Türkü Semerkand’da Buhari’de Baykent’te hunharca öldürmüşler,24 Km boyunca Türkleri asmış Kuteybe denen şerefsiz Arap ne için zengin Türklerin altınları malları için.Müslümanlık karşılığında ölümleri azaltmışlar ve mecburen Müslümanlık Türklerde yayılmaya başlamış.Tarihi gerçekler ortada iken biz hala bu Arapların peşinden nasıl gideriz.????

      Saygılar.

      • selman çiğdem dedi ki:

        keşke türkler islam dinine girmemiş olsalardı. keşke eski dinlerinde kalsalardı. islam türklere uygun bir din değildir. islam, ortadoğu toplumlarının kabul edebileceği bir dindir. türkler, islama girmekle kendilerine yazık ettiler. islam sayesinde özellikle sünni ve şii türkler neredeyse araplaştı. islam yüzünden türklerin o eski gücü, doğruluğu, ertliği, yiğitliği kalmadı. yalnız alevi türkler, kökenlerine, islam öncesi inanç ve kültürüne çok bağlı olduklarından direniyor. bu yüzden katliamlardan, aşağılanmaktan, iftiradan kurtulamıyor. alevilik, hayatta kalabilmek için bazı islami ritülel ve malzemeleri kullanmak zorunda bırakılmıştır.

      • Mustafa BOSTAN dedi ki:

        Sen ne dediğinin farkında mısın?
        Kur’anı anlamayan bütün toplumlar hezimete uğrayacaktır….
        Türkiye ve Türkler Kur’anı anlamadıkları ve araştırmadıkları için bu durumdadır…

      • fatih dedi ki:

        Gencere bütünüyle katılıyorum.Bir grup hikayecilerin kendi lehine çıkarları için o zamanın zavallı cahillerini kendilerine inandırmışlar.Onlara allah için cıhad edin ölün gerekirse diyerek kendi çıkarları için savaştırdıkları toplum hala neiçin savaştığını bilmeyen bir yığın cahillerin arkasına takılan türkler.anlamışta deyilim.Ama bütün gücümle kendi geleceğim çocuklarıma tamamen anlatılanların savsata olduğana inandırıyorum.Bir Türk olarak bunu yapmamız gerek olduğuna inanıyorum.tşk.

      • Kenan dedi ki:

        Bu sitede ki her şey doğrumu ki faydalanıyorsun hangi mantıkla kurguluyorsunuz 1 diyorsunki anlatılanlar masaldan öte değil ve arkasından da hiç yaşamadığın ve görmediğin ve bir insanoğlunun yazmış olduğu tarihi kabul edip ondan örnekler vermeye kalkıyorsun bu ne lahana…. ayrıca dinde zorlama yok islam dini ile uğraşacağına faydalı bir şeyler yap insana faydan dokunsun.

    • bir kul dedi ki:

      Önce doğruyu bilmek gerekir. Doğru bilinirse yanlış da bilinir, ama önce yanlış bilinirse, doğruya ulaşılamaz. Fârabî

      KADINA İNSANLIK TARİHİ BOYUNCA HİC BİR KİTAP GÖRÜŞ DEGERVERMEMİŞTİR
      ALLAHIN KİTABI HARİÇ

      KUR’AN MEALİ OKUMA KLAVUZU

      Meal Nedir?
      Okumak Nedir?
      İnsan Ne İçin Okur?
      İnsan Neyi Okumalıdır?
      Kur’an-ı Kerim Hakkında
      Kur’an-ı Kerim’i Nasıl Okumalıyız?
      Kur’an-ı Kerim’i Nasıl Anlamalıyız?
      Kur’anda Kur’an
      Kur’anın Elçisinden
      Kur’anı Böyle Anladılar

      MEAL NEDİR?
      Kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerim’in, Arapça orijinalinden
      başka bir dil ve anlayışa çevirisine meal denilir.
      Kabul etmeliyiz ki, herhangi bir edebi metnin bile
      çevirisinin tam anlamıyla yapılması mümkün değildir. O
      halde bir kutsal kitabın çevirisinin de mükemmel anlamda
      yapılabildiği düşünülemez. İşte bu hassasiyet nedeniyle,
      Kur’an çevirisi yerine “Kur’an Meali” tabiri daha uygun
      bulunmuştur. Meal bir anlamda, “Bu ilahi cümleden çıkarabildiğimiz
      en uygun anlam şu an için budur. Bu anlam,
      söz konusu cümlenin taşıdığı tek anlam değildir. Ancak
      geldiğimiz noktada, bu ayetten anlaşılan anlamdır” demektir.
      Unutmamalıyız ki, bir mealde yapılmaya çalışılan
      şey anlam çevirisidir ve ortaya konulan, Kitap’ın kendisi
      değil, mesajının dilimizdeki karşılığına çevrilmiş halidir.
      Daha kısa bir ifadeyle, Kur’an’ın sadece kendisi Kur’an’dır,
      mealler ise Kur’an değildir. Meal bir çevirmenin bilimsel
      donanımına ve anlayış seviyesine dayanarak Kur’an’dan
      anladığıdır.
      –Meallerde ortaya konulan anlamlar nihai manada kesinlik
      taşımaz, ancak doğru olma özelliğini korur. Hakikatin
      tam olarak kendisi değil, onun yakınında bir anlamdır.
      Hakikate aykırı olması ise hiçbir şekilde düşünülemez.
      Meallerdeki bütün bu nüansların yanı sıra Kur’an’ı
      anlamak için onun çevirilerinden ve tefsirlerden başka
      başvuracağımız bir kaynak da yoktur. Orijinal dili olan
      Arapçayı öğrenmiş olsak bile, başka bir tarihin torunu,
      başka bir kültürün çocuğu, başka bir coğrafyanın insanı
      olmamız nedeniyle Kur’an’ı anlamakta zorlanmamız son
      derece doğaldır.
      Her bir çeviri gerçeğe yaklaşmaya, ona dokunmaya
      çalışan bir arayış ifadesidir. Bütün bu uğraşlar, çeviriler,
      mealler, tefsirler “İlahi Hakikat”in etrafında onu anlamak
      isteyen insan aklının tavafıdır, içtenlik terinin aktığı zihinsel
      döngülerdir. Her bir tavafın sonunda farklı bir anlam
      bulgusuyla İlahi Kitap’ı anlayışımız daha da zenginleşir.
      Hayata birçok farklı açıdan bakma olgunluğu kazanırız.
      Hatta biz de bir ayetin, bir ilahi cümlenin başka hangi anlama
      gelebileceği konusunda kendi gücümüz yettiğince
      akıl yürütürüz. İlahi anlama kendimizden parçaları katarak
      bu döngüyü daha evrensel kılarız.
      Öte yandan asıl dili Arapça olan kutsal kitabımızı herhangi
      bir Arap insanı da anlamayabilir. Ana dili Arapça olsun
      ya da olmasın, her birimiz Allah’ın bizim için gönderdiği
      bu kitabın içindeki anlamlara ulaşmak için elimizden
      gelen gayreti göstermeliyiz.
      –Çevirilerin ardında bulunmak için bekleyen asıl şey;
      Allah’ın gerçekte bize neyi söylediğidir. Her cümlede, her
      surede ve bütünüyle Kur’an’da aranacak olan budur. Hepimiz
      onu ararız. Dolayısıyla okurken “Allah gerçekte bu
      cümlesiyle neyi kastediyor?” sorusunu düşünerek okursak
      ve bütüncül bir gözle O’nun hayata ve varlığa bakış
      açısını görmeye, anlamaya çalışırsak daha iyi sonuçlara
      ulaşabiliriz.
      –OKUMAK NEDİR?
      Herhangi bir metni, anlamını düşünce süzgecinden
      geçirmeksizin okumak her ne kadar okumak sayılabilirse
      de, okumanın aslı, bir metni derinliğine düşünerek hissetmek
      ve metnin mesajını anlayarak öğrenmektir. Öğrenmek
      ise bir davranış değişikliğini getirir. O halde okumak
      değişmektir. İlahi amaca uygun olarak Kur’an’ı okumak
      anlamını derinliğine düşünmekle ve kendimizi onun sunduğu
      hayat tarzına doğru değiştirmekle mümkün olabilir.
      Sadi der ki; “Ne kadar çok okursan oku, bilgine yaraşır biçimde
      davranmazsan cahilsin!”
      Ve her konuda sözün özünü söyleyen Yunus şöyle der:
      “İlim ilim bilmektir
      İlim kendin bilmektir
      Sen kendini bilmezsen
      Ya nice okumaktır”
      -İNSAN NE İÇİN OKUR?
      Varlığını sorgulayan insan, bu konuda kendini ikna
      etmeye çalışır. Kendisiyle tanışmak ve gerçeğiyle yüzleşmek
      ister. Bunun için okur. Böylelikle varlığının bilincine
      erecektir. Başlangıcını ve sonunu, varlığının amacını öğrenmek,
      hayatını bu amaçla taçlandırmak ister. Bu uğraş
      içinde eksiklerini fark ettikçe kendisini tamamlamaya
      çalışır. Hiçbir zaman mükemmel olamayacağını bilse
      bile, yine mükemmel olmak ister ve bu yolda okudukça
      tamamlanmanın tadını alır.
      İnsan merak eder. Kendisini ve içinde yaşadığı evreni,
      evrendeki gücünü tanımak ve gücünün nerelere ulaşabileceğini
      görmek ister.
      Kitaplar insanların zihin emeğidir, insan eli değmiş
      varlıklardır. Mutlak doğru olarak algılanamayacakları
      gibi, her an yanılgıya düşürme payları da vardır. İnsan düşüncesinin
      daima gelişmekte olduğunu da hesaba kattığımızda,
      bu kitaplar mutlak doğruyu arayan insana yeterli
      –cevabı veremeyebilirler.
      İnsan ancak mutlak doğruyu aradığı için okur. Aklıyla
      onayladığı, kalbiyle hissettiği doğrularını seçmek için
      okur. Neyi red ve neyi kabul edeceğini bilmek için okur.
      –İNSAN NEYİ OKUMALIDIR?
      Yeryüzünde basılmış kitapların yanı sıra, gökte yazılmış
      kitaplar da vardır. Onlara semavi kitaplar diyoruz.
      İnsan eli değmemiş, ilahi kitaplardır onlar. Bizim gibi birer
      insan olan yazarların kitaplarına gösterilen olağanüstü
      ilgilere baktığımızda, Yaratıcının Kitabı’na bu kadar ilgisiz
      kalınması düşündürücüdür.
      Bildiğimiz gibi bu kitaplara “vahiy” yani “Allah’tan
      peygamberler aracılığı ile gelen ilahi esin” deniliyor. Olur
      olmaz karalamaları bile okuyan insan, Rabbinin aydınlığına
      da bir bakmalıdır. İnsan Yaratan’ı ile konuşmaktan
      kaçmamalıdır. Aklının onaylamadığı, kalbinin hissetmediği
      hiçbir şeye inanmak zorunda da değildir. Yüce Allah
      sadece öğüt verir. Hatırlatır.
      Vahiy akıldan uzak değil, bizzat Tanrı’nın bize sunduğu
      aklıdır. Kur’an’da sık sık sorduğu “Hiç düşünmez
      misiniz?” (10/Yunus 3) sorusu ile bizi sürekli düşünmeye
      ve aklımızı kullanmaya çağırır. Bu nedenle bizler her tür
      –okumaya açık olmalıyız. Üstelik okunması gerekenler sadece
      kitaplar değildir. İnsanın bizzat kendisi okunmaya
      değer bir kitaptır. Hayat, okunması gereken belki de en
      kalın, çok defa yaşayarak yazdığımız ve bizden sonrakilerin
      okuduğu bir kitaptır.
      Evren… Renkli, hareketli ve olağanüstülükleri, kuralları,
      sebepli doğumları, sonuçta ölümleriyle, derinliği ve
      büyüklüğüyle okunması bitmeyecek koca bir kitaptır.
      –KUR’AN-I KERİM HAKKINDA
      “Elif. Lam. Ra. (Bu Kur’an) Rablerinin izniyle insanları karanlıklardan aydınlığa, yani her şeye galip ve övgüye layık olan Allah’ın yoluna çıkarman için sana indirdiğimiz bir kitaptır.” (14/İbrahim 1)
      Kur’an, insanı bilgisizliğin ve bilinçsizliğin karanlığından,
      hakikat bilgisinin apaçık aydınlığına çıkaran bir kitaptır.
      “Elif. Lam. Mim. Ra. Bunlar Kitab’ın ayetleridir. Sana Rabbinden indirilen haktır…” (13/ Ra’d 1)
      Kur’an haklı bir gerekçeyle indirilmiştir ve içinde sadece
      gerçeklerden söz eder. Bu Kitap, gökten yere kadar
      haklı ve evrenin her yerinde sağduyunun onaylayacağı
      gerçekleri dile getiren bir kitap olarak indirilmiştir.
      “Mü’minler! Size iki emânet bırakıyorum. Onlara sımsıkı
      sarıldıkça yolunuzu hiç şaşırmazsınız. Bu emânetler, Allah’ın
      kitabı Kur’ân ve O’nun Peygamberinin sünnetidir. (*)” Ebû
      Dâvûd, Tirmizî (*) Peygamberin kitabı anlama ve yaşama biçimidir.
      Dünya dilediği kadar yanlışa düşsün ve gerçeklerden
      uzaklaşsın, ortada hiç değişmeden duran ve gerçeği
      koruyan bir kitap var! Kur’an! İki kapağından Fatiha ile
      açılan giriş kapısına, doğruyu bulmak amacıyla gelen herkese,
      yanlışlarından arınabilecek ve gerçeği sarınabilecek
      bir ruhsal silkinme gücü, değişim kararlılığı vermek için
      içeride bekler. Nas kapısından dışarıya hayata adım attığımız
      zaman, bütün sorunlarımızdan ve yanlışlıklarımızdan
      kurtulabilecek güce ulaşırız.
      “Bu üstün ilahiliği bir insanken nasıl kuşanabilirim?
      Bana bu konuda örnek olabilecek bir insan yok mu?” diyorsanız,
      bırakılan ikinci gerçeklik değerli Elçi’nin elçilik
      adına sergilediği yaşam uygulamalarıdır.
      Bırakılan birinci şey söz, ikinci şey de özün söze nasıl
      uyum sağlayacağını gösteren insan örnekliğidir.(Kitap ve
      Sünnet)
      Hiçbir boşluk ve anlamsızlık ona ne açıkça yaklaşabilir, ne de gizlice, çünkü o Hikmet Sahibi ve Övgüye Layık Olan tarafından indirilmiştir. Fussilet 42

      KUR’AN-I KERİM’İ NASIL OKUMALIYIZ?
      1. Allah kelamı (İlahi Kitap) olduğu inancı ile
      Kerim, Kelamullah’tır. Allah’ın sözleri, bizi muhatap
      alması, bizimle konuşmasıdır. Kuluna sunduğu bir hayat
      önerisi, kendi aklına davetidir.
      Farklı değer yargılarını düşünen, sorgulayan, araştıran
      ve yüzleşen insan, Yaratıcı’sının değer yargılarını da merak
      etmelidir. Sevdiklerinin düşüncelerine değer veren insan,
      Rabbinin hayat önerilerine de kulak vermelidir. İnsan,
      Yüce Aklın ışığında aydınlanmak için Rabbinin kelamını
      (konuşmalarını) duymalıdır. Bu Kitap, Yaratan tarafından
      gönderilmiştir. Onu okuyan, Allah ile konuşmuş gibi olur.
      Kur’an Yaratanı ile konuşma imkanını bize veren ve içinde
      sadece Allah’a ait cümlelerin yer aldığı bir kitaptır.
      Kuran okuyacağın zaman, hemen o kovulmuş şeytana karşı Allah’a sığın.
      Nahl 98
      2. Allah’a sığınarak
      İstiaze “euzu” kelimesiyle başlayan ve her zaman besmeleden
      önce söylediğimiz cümledir. (Eûzu billâhi mine’ş
      şeytan i’rracîm – Kovulmuş şeytandan Allah’a sığınırım)
      İstiaze, Allah’ın -insan aklı değmemiş- sözlerinin konacağı
      zihni, şeytani gürültülerden ve yanlış fısıltılardan
      arındırarak sükûnetle okumaya hazırlayan, düşünsel bir
      sığınmadır.
      Oku yaratan Rabbin adına… Alak1
      Rahman, Rahim Allah adına… Fatiha 1
      3. Allah’ın adı ile
      Her işe başlarken “Bismillahirrahmanirrahim – Rahman
      ve Rahim olan Allah’ın adıyla” ile başlamak, İslam
      kültürünün bir parçası olmuştur. Besmele Allah’ın beğenisine
      uygun olarak yaşamanın ilanıdır.
      Yazarının kim olduğu, herhangi bir kitabı okurken ve
      anlamaya çalışırken göz önüne aldığımız bir kriterdir. O
      halde Kur’an-ı Kerim’i okurken Allah’ın adı ile başlamak
      “kimin” kitabını okuduğumuz bilincinin telkinidir.
      Ey Muhammed! Sana indirdiğimiz bu kutsal İlahi Kelam’da her şeyi açıkladık ki;
      insanlar onun mesajı üzerinde iyice düşünsünler ve akıl iz’an sahipleri ondan ders alsınlar. Sad 29
      4. Anlama niyeti ile
      Her kitap anlamak için okunmalıdır. Anlaşılmadan
      okunan bir kitap işlevi olmayan bir metindir. Hayata herhangi
      bir katkısı olamaz. Hiçbir şeyi boş ve anlamsız yere
      yaratmayan Allah’ın bize sunduğu bu Kitap, bir anlam arayışı
      içinde okunmalıdır.

      Onu, insanlara yavaş yavaş okuyasın diye bir Kuran, temel bir okuma metni olarak bölüm bölüm açıkladık, ayet ayet indirdik. İsra 106
      Ağır ağır, duyarak Kur’an oku. Müzemmil 4
      5. Tertil (akıl-dil-kalp iş birliği) ile
      Tertil; düşüne düşüne, sindirerek, acele etmeden, usulüne
      uygun, anlayarak, akıl ve kalp süzgecinden geçirerek
      içselleştirmek ve zihinsel özümseme ile Kitap’ın özünü
      benliğe katma eylemidir. Tıpkı bir besinin insan vücuduna,
      hücrelere, ardından yaşamın canlılığına katılması
      gibi…
      Allah, var olan her şeyin ötesindeki yüceler yücesidir; mutlak ve nihai egemenlik sahibi, mutlak ve nihai Gerçek’tir; dolayısıyla, Kuran’ın vahyi sana bütünüyle ulaştırılmadan önce onun hakkında görüş bildirmekte tezlik gösterme; fakat daima Ey Rabbim, benim ilmimi artır! de. Taha 114
      6. Aceleci yaklaşımlardan uzak durarak
      Söz konusu ayetlerde geçen Hz. Peygamber (s.a.v)’e
      hitaben “Kur’an’ı okurken acele etme!” uyarısını, muhatap
      biz olduğumuzda, “Kur’an’ı anlamaya çalışırken
      aceleci yaklaşımlarda bulunma!” şeklinde anlayabiliriz.
      Kur’an’ın tek tek ayetlerinden veya ifadelerinden aceleyle
      sonuçlar çıkarmaya çalışmak kişiyi hatalı yaklaşımlara
      götürebilir.
      Kur’an ayrıntılara takılmaksızın, bütüncül bir bakış ile
      okunması halinde daha doğru anlaşılabilir. Kur’an’ın bütününü
      içine alan kapsamlı bir öz vardır. O özü kavramadan
      ayrıntılara takılmak, ayrıntıların anlamsızca büyümesine
      ve asıl gerçeği göremememize yol açabilir.

      Güneşin doğmasından ve batmasından önce Rabbinin sınırsız kudret ve yüceliğini övgüyle an; ve gecenin bazı saatlerinde ve gündüzün belli vakitlerinde
      yine Rabbinin kudret ve yüceliğini an ki hoşnutluğa, esenliğe erişesin.” Taha 130
      7. Devamlılık içinde
      Hayat ve onun getirdikleri, ihtiyaçlar, hak ve ödevler,
      acılar ve sevinçler ve bütün bunların sürekliliği, hayat kitabı
      olan Kur’an’ın mümkün olduğunca devamlılık gözetilerek
      okunmasını gerekli kılar. İnsan, yaşamın hızından
      veya sıradanlığından dolayı öğütleri unutabilir. Hatta bu
      unutkanlık onu duyarsızlaştırıp doğrulardan uzaklaştırabilir.
      İşte bu noktada bir hatırlatıcıya ihtiyaç vardır.
      Kur’an, başka hatırlatıcının varlığına ihtiyaç duyurmayan
      bir zikir (öğüt) kitabıdır.
      Sen, üstün bir hayat tarzına sahipsin; Kalem 4
      Siz kendinizi unutarak diğer insanlara erdemli olmayı mı öğütlüyorsunuz. Hem de İlahi Kelam’ı okuyup durduğunuz halde? Siz hiç aklınızı kullanmaz mısınız?
      Bakara 44
      8. Hayata yansıtmaya çalışarak
      Kur’an “yap” ya da “yapma”ları ile hayatı şekillendiren
      bir kitaptır. Gönüllü olarak Allah’ın hayatlarına karışmasını
      isteyenler için bir hayat programıdır. Kitap’ı ilk
      olarak kendine hayat programı kabul eden Hz. Resul’ün
      nasıl yaşadığı sorulduğunda Hz. Ayşe’nin verdiği cevap,
      “Siz Kur’an okumuyor musunuz? O’nun ahlakı Kur’an’dı”
      (Müslim) olmuştur. Hz. Peygamber (s.a.v.)’in arkadaşları
      da öğrendiklerini en kısa sürede hayata dönüştürür ve
      böylece öğrenmeye devam ederlerdi.

      Düşün zamanın akıp gidişini! Gerçek şu ki, insan ziyandadır; Meğer ki,
      iman edip doğru ve yararlı işler yapanlardan olsun ve birbirine hakkı tavsiye edenlerden, birbirine sabrı tavsiye edenlerden… Asr
      Belki içinizden iyi ve yararlı olana davet eden, doğru olanı emreden, eğri ve yanlıştan alıkoyan bir topluluk çıkar: Nihai kurtuluşa erişecek kimseler, işte bunlar olacaktır. Ali İmran 104
      9- Paylaşarak
      Hayat tarzı edinmiş olduğu Kitap’ın kendi hayatı üzerindeki
      olumlu etkilerini gören kişinin bu güzelliği yaygınlaştırmak
      istemesi, insanların hayatlarına müdahale etmek
      şeklinde değil, salt bir paylaşma arzusuyla olmalıdır.
      De ki: Hiç bilenler ile bilmeyenler bir olur mu? Yalnızca akıl iz’an sahipleri
      bunun farkındadır! Zümer 9
      10. Bilgilenerek
      Her ilim dalının kendine ait bir terminolojisi, daha iyi
      anlaşılmasını sağlayacak anahtar kelimeleri, şifresi sayılabilecek
      terimleri vardır. Kitap’ın indiği çağın koşulları, surelerin
      iniş nedenleri gibi Kitap’ın daha iyi anlaşılmasını
      sağlayacak konularda bilgilenmek, kişiye anlam kapılarını
      daha fazla aralayacaktır.
      Ey Peygamber! Rabbin, senin ve beraberindekilerin gecenin üçte ikisini, yahut yarısını, yahut üçte birini namaz için uyanık geçirdiğini bilir. Gecenin ve
      gündüzün ölçüsünü koyan Allah, sizin onu küçümsemeyeceğinizi bilir ve bu sebeple O rahmetiyle size yaklaşır. O halde Kur’an’ın kolayca okuyabileceğiniz kadarını okuyun. Allah, zaman zaman içinizde hastalar, Allah’ın lütfunu aramak için yola koyulanlar ve Allah yolunda savaşa çıkanlar olacağını bilir. Öyleyse ondan yalnızca kolayca okuyabileceğiniz kadarını okuyun, namazınızda devamlı ve dikkatli olun ve karşılıksız harcamada bulunun ve böylece Allah’a güzel bir borç verin çünkü kendi adınıza güzel ne iş yaparsanız karşılığını aynen Allah katında görürsünüz; evet, daha iyi ve daha zengin bir ödül olarak. Ve daima Allah’ın bağışlayıcılığını arayın. Kuşkusuz Allah çok bağışlayıcıdır, rahmet kaynağıdır. Müzemmil 20
      11- Kendi şartlarına uygun okuma yöntemi geliştirerek
      Her insanın farklı okuma şekilleri, kendine özgü olarak
      geliştirdiği okuma yöntemleri vardır. Önemli olan kişinin
      okuma eylemini ciddiye almasıdır.
      İnsanların hayat şartlarının farklılığı, Kitap’ı okumaya
      ayıracağı zamanları da farklı kılar. İnsan Kur’an’ı kendi
      okuyabildiği kadarıyla ve uygun olan zamanlarında okumayı
      prensip haline getirebilir.
      Bakın, Bize düşen doğru yolu göstermektir; ve hem öteki dünya, hem de hayatınızın bu ilk bölümü üzerindeki hakimiyet Bize aittir Leyl 12-13
      KUR’AN-I KERİM’İ NASIL ANLAMALIYIZ?
      Bir hayat önerisidir
      İnsan bir dünya görüşüne sahip olmak istediğinde hayat
      onu birçok seçenekle karşılar. Bilgi kaynağı ilahi olan
      Kitap, doğru bir dünya görüşü ve iyi bir hayat tarzı sunmak
      için insanı ilk sırada beklemektedir.
      İnsan doğruyu eğriden ayırt etmek için bir yol göstericiye
      ihtiyaç duyar. Allah insanın aklının ve yüreğinin
      elinden tutarak ona yol göstermiştir. Bu ilahi metin bütün
      cümleleriyle merhametin, sevgi ve şefkatinin yansımasıdır.
      Nasıl bir yol izlerse onun için iyi olacağı konusunda
      kararsız bir bekleyişe düşen insana, el değmemiş bir gök
      müjdesidir.
      O, her hangi bir kitap değildir. İnsana yaraşan bir dünya
      görüşü sunan ve Elçisinin örnekliğiyle, farklı yerlerde
      ve farklı zamanlarda yaşayan bütün insanlara yol gösteren
      bir kitaptır.
      O, canlı söylemleri olan bir kitaptır. Satırlarında yürüyen
      insanın göğsüne, kendi ilahi soluğundan verir.
      Gökyüzünün henüz alınmamış nefesler dolusu maviyi
      barındırması gibi, bu Kitap da anlaşıldığı her zaman hayatı
      kuşatacak çözüm önerilerini barındırır. Hem hayatın
      bütününü kuşatan kurallarıyla hayatı ibadete dönüştürür,
      hem de özel ibadetler içinde okunarak ibadetleri hayat kılar.
      Hayatı olduğu gibi kabullenen fakat onun sıradanlığını
      ibadet neşesiyle yükselten bir kitaptır Kur’an.
      Gerçek şu ki, Biz Ademoğullarını üstün ve onurlu kıldık; karada ve denizde onların ulaşımını sağladık; temiz besinlerle onları rızıklandırdık veonları yarattıklarımızın pek çoğundan üstün tuttuk. İsra 70
      Sizleri yeryüzüne varis kılan O’dur. Fatır 39

      Bir hayat önerisidir
      İnsan bir dünya görüşüne sahip olmak istediğinde hayat
      onu birçok seçenekle karşılar. Bilgi kaynağı ilahi olan
      Kitap, doğru bir dünya görüşü ve iyi bir hayat tarzı sunmak
      için insanı ilk sırada beklemektedir.
      İnsan doğruyu eğriden ayırt etmek için bir yol göstericiye
      ihtiyaç duyar. Allah insanın aklının ve yüreğinin
      elinden tutarak ona yol göstermiştir. Bu ilahi metin bütün
      cümleleriyle merhametin, sevgi ve şefkatinin yansımasıdır.
      Nasıl bir yol izlerse onun için iyi olacağı konusunda
      kararsız bir bekleyişe düşen insana, el değmemiş bir gök
      müjdesidir.
      O, her hangi bir kitap değildir. İnsana yaraşan bir dünya
      görüşü sunan ve Elçisinin örnekliğiyle, farklı yerlerde
      ve farklı zamanlarda yaşayan bütün insanlara yol gösteren
      bir kitaptır.

      Önce doğruyu bilmek gerekir. Doğru bilinirse yanlış da bilinir, ama önce yanlış bilinirse, doğruya ulaşılamaz. Fârabî

      Allah pisliği akıllarını kullanmayanların üzerine yağdırır. Yunus Suresi 10/100

      Etrafımızda islam adına sergilenen tüm ilkelliklerden, çirkinliklerden ve çelişkilerden görülenler, kitlelere acilen gerçek dinin anlatılmasının ne kadar önemli olduğunu göstermektedir. Bu manzaradan rahatsız olan Muhammed ikbal 1920’lerde şövle diyordu:
      “Eğer biz islam’ın bir üstün değerler sistemi olduğunu Müslüman olmayanlara anlatmak istiyorsak, onlara her şeyden önce bizim islam’ı temsil etmediğimizi söylemek borcundayız.”
      ikbal’den daha önceki yıllarda yaşayan Muhammed Abduh aynı gerçeği kendi kelimeleriyle şöyle anlatıyordu:
      “islam denince akla problemler, çıkmazlar ve çelişmeler geliyorsa, bunun sebebi islam değil Müslümanlardır. Müslümanların bu asırda Kuran’dan başka imamları yoktur.
      Ezher’de okutulan ve benzeri kitaplar varolduğu müddetçe, bu ümmet ayağa kalkamaz.
      Ümmeti kaldıracak ruh, ilk dönemde hakim olan Kuran ruhudur. Kuran dışında her şey; Kurani bilmek ve yaşamak arasına konmuş engellerdir.”
      Mehmet Akif Ersoy ise Kuran’a rağmen dini yozlaştıranların oluşturduğu manzarayı bakın nasıl tarif ediyor:
      “Eğer islam’dan maksat Kuran’sa, ortada islam diye bir şey olmadığını söylemek durumundayız.
      Çünkü Kuran bugün göklere çekilmiş ve yeryüzündeki islam’ın onunla ilgisi kalmamıştır.” Arap asıllı Amerikalı Profesör ismail Faruki de aynı manaya gelen kendi tespitlerini şöyle aktarmaktadır:
      “islam, ne bugünkü Müslümanların tavır ve yaşayışları, ne İslam tarihinin şu veya bu dönemi, ne de islam adına kaleme alınan şu veya bu kitabın anlattıklarıdır. İslam Kuran’dır.”

      http://www.kurandakidin.net bu siteden okuya bilirsin
      NOT TAVSİYEDİR
      UYDURULAN DİN VE KURAN’DAKİ DİN –> BUKİTABI OKURSAN AKLINDAKİ SORU İŞARETLERİNE BELKİ BİR CEVAP BULURSUN

      KURAN’IN DİNİNDE KADIN – UYDURULAN DİNDE KADIN……………………………218. SAYFASINDA ANLATILMIŞTIR

      • bir kul dedi ki:

        KURANDA RECM DİYE BİR AYET YOKTUR UYDURMADIR ALLAHA İFTİRADIR
        24:4 – Namuslu kadınlara zina isnadında bulunup, sonra (bunu ispat için) dört şahit getiremeyenlere seksener sopa vurun ve artık onların şahitliğini hiçbir zaman kabul etmeyin. Onlar tamamen günahkardırlar.

        24:5 – Ancak bundan sonra tevbe edip ıslah olanlar müstesnadır. Çünkü Allah çok bağışlayıcı ve merhametlidir.

        24:6 – Eşlerine zina isnadında bulunup da kendilerinden başka şahitleri olmayanlara gelince, onların her birinin şahitliği kendisinin doğru söyleyenlerden olduğuna dair dört defa Allah adına yemin ederek şahitlik etmesidir.

        24:7 – Beşinci defa da, eğer yalan söyleyenlerden ise, Allah’ın lanetinin kendi üzerine olmasını dilemesidir.

        24:8 – Kadının, kocasının yalan söyleyenlerden olduğuna dair dört defa Allah adına yemin ve şahitlik etmesi,

        24:9 – Beşinci defa da, eğer (kocası) doğru söyleyenlerden ise, Allah’ın gazabının kendi üzerine olmasını dilemesi kendisinden cezayı kaldırır.

        29:68 – Allah’a karşı yalan uyduran, yahut kendisine hak gelmişken onu yalan sayandan daha zalim kimdir? Cehennemde kâfirlere yer mi yok?

  2. Yavuz dedi ki:

    @Büşra

    Sizi fena kafalamışlar sanıırım. Ben bir Müslüman’ım ve şunları bilmeniz gerekir;

    Kendi kitabından haberi olmayan ve Müslüman olduğunu iddaa eden saçma sapan adamların, Kuran dışı kaynaklardan derlediği bilgileri size İslam diye anlatmış olmaları, İslam’ın değil, kendi Kitabından haberi olmayan insanların sorunudur?

    1. Kuran’da Recm etme yoktur:(Kuranda kuma gömme v.s de yoktur.)
    2. Kuran kadını arka plana atmaz
    3. Kuran’da Miraç v.s gibi apuk sapık şeyler bulunmaz

    Bu makaleyi yazan arkadaşın eleştirdiği şeylerin hiçbirisi İslm’ın Kitabı Kuran’da bulunmayan, ama cahil Müslümanların ve sizin dinde var zannettiği şeylerdir. Eğer inkar edecekseniz önce Kitab’ı okuyun.. ondan sonra inkar edin, fasığın birisi birşey dedi diye Kuran’da bunlar yazıyor sanmayın…

    Selametle…!

    • pante dedi ki:

      Makalede yazdıklarım içinde tek bir yanlış gösterebilir misin Yavuz?
      Sanki ben Kur’an’da olmayanları varmış gibi yutturuyormuşum imasıyla yazmışsın.
      Evet, müslümanların Kur’an bilgisi yok. Ama senin de eleştirme konusunda onlardan
      bir farkın yok. Fasıklık varsa sizin karakterinizde var. Dürüst olun!
      – Kur’an’da recm olduğunu iddia eden olmadı.
      – Evet, Kur’an kadınları arka plana atmıştır. İtirazı olan ortaya koyduğumuz kanıtların doğru
      olmadığını ayetlerle gösterir.
      – Kur’an’da miraç yoktur ama abuk sapıklar çoktur. Din için savaş, huriler, cinler, Süt kardeş konusu,
      evlatlık konusu, cariyeler-köleler konusu, çok evlilik, ganimet, haraç, el kesme, 100 ve 80 sopa,
      yaratılış, evren, yıldızlar hakkındaki bilim dışı laflar ve daha bir yığın saçmalıklar.

      • bilal dedi ki:

        1- Kur’an,kadını arka plana atmamıştır,bilakis onu da erkek gibi,Allah’ın bir kulu ve insan
        olarak değerledirmiştir.Kadını arka plana atan kur’an değildir.kur’an’ı bilmeyen veya onu
        kendi çukarları için yorumlatan ve islamla alakası olmayan egemen güçler olmuştur.
        Kur’an hiç bir kunuda cinsiyet ayırımı yapmaz,her ikisini de Allah’ın bir kulu olarak kabul
        eder. 2- Din için savaş yapılmaz,Hz.peygamber zamanında yapılan savaşlar savunma
        savaşları olmuştur.Konuyla ilgili teşvik edici ayetlerin tümü,savunma savaşlarına yönelik-
        tir.!!! 3- Ganimet,cariyelik,kölelik vs.hepsinin doğru ve mantıkı cevapları yazılmıştır.Bir
        daha yazılmaya gerek yoktur.!!! Saygılarımla.

      • ismail dedi ki:

        Siz kim oluyorsunuz da peygamberimiz ve kur-an hakkında böyle konuşuyorsunuz lütfen siz şimdi okuduğunuz ayetlerin tefsirine bakın ve şunu iyi bilin ki kur-an ı kerim bir bütün olarak indirilmedi olaylara göre indirildi yani süreler tüm haliyle inmedi insanların inançlarını bozmayın Allah zaten sizin gibi sapık düşüncesi olanlara fırsat vermez

      • bir kul dedi ki:

        pante dedi ki:
        16/03/2013, 10:51 BU TARİHLİ YAZNA İSTİNADEN

        – Evet, Kur’an kadınları arka plana atmıştır. İtirazı olan ortaya koyduğumuz kanıtların doğru
        olmadığını ayetlerle gösterir.DEMŞSİN

        Mücadile suresi ve kadın tasavvurumuz
        Kur’an’da “kadınlar” (en-nisâ’) adında bir sure var, bunu çoğu kimse biliyor. Fakat Kur’an’da, “Hakkını Arayan Kadın” veya “Hakkını almak için mücadele eden kadın” adında bir sure olduğunu kaç kişi biliyor?

        Evet, Mücadile suresinden söz ediyorum. Sure Türkiye’de daha çok Mücadele (tartışma) adıyla şöhret bulmuş olsa da, surenin iç bağlamının desteklediği adı Mücadile.

        Sureye adını veren olayın konusu, İslam öncesi dönemde kadına yönelik haksız uygulamalardan biri olan “zıhar”. “Sırt” anlamına gelen zahr’dan türetilmiş olan zıhar, bir erkeğin eşine “Artık senin sırtın bana annemin sırtı gibidir” diyerek onu kendisine haram kılması. Bunun bizdeki karşılığı “Anam avradım olsun” çirkin ve cahilce lafıdır.

        Zıhar ilk bakışta bir “boşama” türü gibi görünüyor. Fakat olayın başkahramanı Sare’nin de isabetle teşhis ettiği bir bu bir boşama değil, cahiliyye erkeğinin artık işe yaramaz olduğu zalimce düşüncesinden yola çıkarak ondan kurtulmak için icat edilmiş hileli bir yöntem. Bu yolla eşinden kurtulan adam, ona karşı kocalık sorumluluklarının tamamından sıyrılıyordu. Kadın başkasıyla da evlenemiyordu. Zira çevre onu, hala filancanın karısı sayıyordu.

        Yani zıhar, kadını erkeğin “kölesi” etme aracı olarak kullanılıyordu. Zaten kefaret için şart koşulan üç unsurdan ilkinin “köle azadı” olmasının altında yatan derin sebep de bizce buydu. Tahminimiz o ki zıhar, fuhuş sektörünün kaynaklarından birini teşkil ediyordu. Bu şekilde sokağa atılan bir kadın hayatını nasıl idame ettirecekti? Belki hürlerin köleleştirilme sebepleri içine, zıhar yoluyla sokağa terk edilen kadınları da eklemek gerek.

        Hicretin 4. yılının sonunda veya 5. yılının başında Medine’de bir “zıhar” olayı yaşandı. Zıhar yapan kişi Evs b. Samit idi. Hayatının büyük bir kısmını birlikte geçirdiği hayat arkadaşı Havle bt. Sa’lebe’ye zıhar yapmış ve “Sen bana anam gibisin” demişti. Bunu demiş demesine, fakat daha sonra dönüp onunla beraber olmak istemişti.

        Hukuksuzluk döneminde (Cahiliyye) olsa, kadının gideceği bir merci yoktu. Dolayısıyla kocası ne derse boyun eğecekti. Fakat artık orası eski “Yesrib” değil, ed-Din’in hukukunu hakim kılan bir “deyyan”ın olduğu Medine idi. Havle “hadi, gel” diyen kocasına “hayır” dedi; “Sen bana zıhar yaptın; git Rasulullah’a danış öyle gel” dedi. Evs “Ben bu konuyu Nebi’ye iletmekten utanırım” dedi. Havle, “Sen iletemezsen ben iletirim” dedi.

        Buraya noktalı virgül koyalım: Allah Rasulü’nün yetiştirdiği neslin özgüvenine bakar mısınız? Mağdur olduğunu düşünen bir kadın, kendisine haksızlık yaptığına inandığı eşine karşı hakkını savunuyor. Bunun için aynı zamanda devlet başkanı olan Rasulullah’a gidiyor. Rasulullah’la aralarında şu diyalog geçiyor:

        —Ya Rasulallah! Gençtim, güzeldim, alımlıydım. Saçımı süpürge ettim, ona çocuklar doğurdum. Şimdi karnım sarktı, yaşım ilerledi, sağlığım bozuldu. Genç ve güzelken sevgilisiydim, şimdi “anası” oldum.

        —Sen ona haram olmuşsun!

        —Vallahi beni boşamadı ya Rasulallah!

        —Haram olmuşsun. Bu konuda (farklı) bir şey inmedi!

        —Bir daha bak kurban olayım ya Rasulallah.

        —Benim kendi görüşüm böyle (yapacak bir şey yok).

        —Ama ya Rasulallah! Bana muhtaç küçük bir yavrum var. Ona bıraksam bakamaz, telef olur; ben alsam doyuramam, aç kalır…

        —…

        Rasulullah susmuştur. Havle o noktada ellerini ve yaşlı gözlerini göğe kaldırır: “Halimi sana havale ediyorum allah’ım! Yalnız sana!..”

        Ve göklerin kapısı açılır, Mücadile suresinin ilk ayetleri gelir:

        “Doğrusu Allah, kocası hakkında seninle tartışan ve (nihayet) Allah’a havale eden kadının başvurusunu kabul etmiştir; zira Allah ikiniz arasında geçen konuşmayı işitiyordu: Çünkü Allah her şeyi işitendir, her şeyi görendir. İçinizden “Sen bana annem kadar haramsın” diyerek eşlerinden ayrılanlara gelince; o kadınlar asla anneleri olamaz; onların anneleri yalnızca kendilerini doğuranlardır; ve şüphesiz onlar mantıksız. Dahası düzme koşma bir laf söylüyorlar. Ama şüphesiz Allah çok affeden, çok bağışlayandır.” (58:1-2)

        Ayetin devamında bu cürmün kefaretini beyan eden ayet gelir. Nebi, Sare’nin kocası Evs’i

        ALINTI
        ———————————————————————-

        – Evet, Kur’an kadınları arka plana atmıştır. İtirazı olan ortaya koyduğumuz kanıtların doğru
        olmadığını ayetlerle gösterir.DEMŞSİN

        58:3 – Kadınlardan zıhâr ile ayrılmak isteyip de sonra söylediklerinden dönenlerin, karılarıyla temas etmeden önce bir köleyi hürriyete kavuşturmaları gerekir. Size öğütlenen budur. Allah, yaptıklarınızdan haberi olandır.

        4:32 – Aranızdaki bekarları, kölelerinizden ve cariyelerinizden iyi davranışta olanları evlendirin. Eğer bunlar fakir iseler, Allah kendi lütfu ile onları zenginleştirir. Allah, (lütfu) geniş olan ve (her şeyi) bilendir.

        NUR 24/32 İçinizdeki bekârları, kölelerinizden ve câriyelerinizden evlenmeye elverişli olanları evlendiriniz. Yoksulluk içindeyseler, Allah onları lütfu ile zenginleştirir. Allah lütfu bol olandır; her şeyi bilendir.

        Kadınlarınızdan fuhuş yapanların aleyhinde olmak üzere içinizden dört şahid tutun. Eğer şehadet
        ederlerse onları ölüm alıp götürünceye veya Allah onlara bir yol kılıncaya kadar evlerde alıkoyun. (4/15)

        çinizden özgür mü’min kadınları nikahlamaya güç yetiremeyenler o zaman sağ ellerinizin malik olduğu inanmış cariyelerinizden (alsın.) Allah sizin imanınızı en iyi bilendir. Öyleyse onları fuhuşta bulunmayan iffetli ve gizlice dostlar edinmemişler olarak velilerinin izniyle nikahlayın. Onlara ücretlerini (mehirlerini) maruf (güzel ve örfe uygun) bir şekilde verin. Evlendikten sonra fuhuş yapacak olurlarsa özgür kadınlar üzerindeki cezanın yarısı(nı uygulayın.) Bu sizden günaha sapmaktan endişe edip korkanlar içindir. Sabrederseniz sizin için daha hayırlıdır. Allah bağışlayandır esirgeyendir. (4/25)

        çinizden özgür mü’min kadınları nikahlamaya güç yetiremeyenler o zaman sağ ellerinizin malik olduğu inanmış cariyelerinizden (alsın.) Allah sizin imanınızı en iyi bilendir. Öyleyse onları fuhuşta bulunmayan iffetli ve gizlice dostlar edinmemişler olarak velilerinin izniyle nikahlayın. Onlara ücretlerini (mehirlerini) maruf (güzel ve örfe uygun) bir şekilde verin. Evlendikten sonra fuhuş yapacak olurlarsa özgür kadınlar üzerindeki cezanın yarısı(nı uygulayın.) Bu sizden günaha sapmaktan endişe edip korkanlar içindir. Sabrederseniz sizin için daha hayırlıdır. Allah bağışlayandır esirgeyendir. (4/25)

        PATE

        HEPİNİZE HAYAT YOLCUKUGUNDA OLMAZSA OLMAZ OLAN AKIL VE MANTIGIN ÇOK İYİ BİR ŞEKİLDE DEGERLENDİRME MUHAKEME YAPABİLMESİNDE YARDIMCI OLACAK OLAN KULLANMA KILAVUZUNU DOGRU SEÇMESİ DİLEKLERİMLE BİR TAVSİYE

        FUSSİLET 41/33 Allah’a çağıran, yararlı iş yapan ve “Ben, kesinlikle Müslümanlardanım” diyenden daha güzel sözlü kim vardır?

        SAYGILARIMLA
        ——————————————————————

        allahın merhameti
        (Bakara 213 Dileyen Rabbine bir yol tutup benliğini arındırarak Hakikate ulaşır..

        Bakara 2/213 İnsanlar bir tek ümmetti; Allah onlara müjdeleyici ve uyarıcı olarak peygamberler gönderdi. Peygamberler aracılığı ile insanların anlaşmazlığa düştükleri konular hakkında aralarında hüküm vermek için hak kitap da indirdi. Halbuki, o konularda anlaşmazlığa düşenler, kendilerine apaçık âyetler geldikten sonra, aralarındaki kıskançlık yüzünden ihtilafa düşen kitap ehlinden başkası değildi. Bunun üzerine Allah, kendi iradesiyle, inananları ihtilafa düştükleri hakikate eriştirdi. Çünkü Allah, dileyeni doğru yola ulaştırır.

        ZÜMER 39/ 52 Allah’ın, dilediklerine verdiği rızkı genişletip kıstığını bilmezler mi? Şüphesiz bunda, inanan toplum için dersler vardır.

        ZÜMER 39/ 53 De ki: “Allah şöyle buyurdu: Ey kendi nefisleri aleyhinde haddi aşan kullarım! Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyiniz! Çünkü Allah, bütün günahları bağışlar. Şüphesiz ki O, çok affedicidir; merhamet sahibidir.”

        ZÜMER 39/ 54 “Size azap gelip çatmadan önce Rabbinize dönünüz, O’na teslim olunuz, sonra size yardım edilmez.”

        ZÜMER 39/ (55-56) “Siz farkında olmadan ansızın başınıza azap gelmeden önce, Rabbinizden size indirilen en güzel kitaba uyunuz ki, hiçbir insan, “Allah’a karşı aşırı gittiğim, küçümseyenlerden biri olduğum için yazıklar olsun bana!” demesin.

        ZÜMER 39/ 57 Yahut, “Eğer Allah beni doğru yola iletseydi, elbette O’na karşı saygı duyanlardan olurdum” demesin diye.

        ZÜMER 39/ 58 Ya da azabı gördüğünde, “Keşke dünyaya bir daha gönderilseydim de iyi amel yapanlardan olsaydım” demesin diye.

        ZÜMER 39/ 59 O zaman Allah şu cevabı verecektir: “Elbette sana âyetlerim geldi de sen onları yalanladın, sen kibirlendin ve sen inkâr edenlerden oldun.”

        ZÜMER 39/ 60 Kıyamet günü, Allah adına yalan söyleyenleri yüzleri simsiyah olmuş görürsün. Kibirlenenler için cehennemde yer mi yoktur?

        ZÜMER 39/61 Allah, takvâ sahiplerini kurtuluşa erdirir. Onlara hiçbir fenalık dokunmaz. Onlar, üzülmezler de.

        Andolsun, Biz onlara bir kitap getirdik; iman edecek bir topluluğa bir hidayet ve bir rahmet olmak üzere bir bilgiye dayanarak onu çeşitli biçimlerde açıkladık. (Araf Suresi, 52

        PATE

        HEPİNİZE HAYAT YOLCUKUGUNDA OLMAZSA OLMAZ OLAN AKIL VE MANTIGIN ÇOK İYİ BİR ŞEKİLDE DEGERLENDİRME MUHAKEME YAPABİLMESİNDE YARDIMCI OLACAK OLAN KULLANMA KILAVUZUNU DOGRU SEÇMESİ DİLEKLERİMLE BİR TAVSİYE

        GÜLE GÜLE

        BİR KADIN KRAL KURANA GEÇMİŞ KADINLARINDA YÖNETİCİ OLMALARINDA UFUK AÇMIŞTIR

        BAK ÖN PLANDA HEMDE EN ÖNDE

        Süleyman’ın mektubunu alan
        Sebe’ melikesi,) “Beyler, ulular! Bana çok önemli bir mektup bırakıldı” dedi. (Neml:
        27/29)
        “Mektup Süleyman’dandır, rahman
        ve rahîm olan Allah’ın adıyla (başlamakta) dır.” (Neml: 27/30)

        İYİ DÜŞÜNCELER

    • Gencer dedi ki:

      Kuranda çelişki Varmı?

    • MaMaLi dedi ki:

      Büşra hanım!siz önce isminizi değiştirin)Büşra,incilin,aramicedeki,ismidir,türkçemize müjde diye girmişdir)

    • fatih dedi ki:

      işte bir zavallı cehalet daha büşra.o kitabın nasıl senin olduğunu öğrenmek için lütfen birazz gerçekçi tarihini oku.herşeyi din kitaplarından öğrenme.yoksa o kitabım dediğin ne için ne yaptığını allah için allahın yarattığı insanları acımasızca çorçocuk demeden hem müslim olup sadece mezhep ayrılığı yüzünden asırlardır birbirini yiyen şizofren araplarınmı?iyiki senin deyil.yoksa kendi geleceğin senden utanacaktı!

      • fatih dedi ki:

        büşradan özürdiliyorum.büşra hanımı eleştirenlere zavallı cahiller demek istemiştim..

  3. Yavuz Selim dedi ki:

    Merhaba;

    Sizin iddaa edttiğiniz ve Dinde vardır dediğniz birçok hususun Kuran’da olmayışı gerçektir. Fakat siz Kuran’da olmayan birşeyi Kuran’da vardır dediğiniz için değil, İslamda (Dinde) vardır dediğiniz için tarafımdan itham edildiniz.

    Eğer İslam Dini ni konuşacaksak, sadece ve sadece Kur’an bazlı konuşmalısınız. Hadisler,Rivayetler,Topluma ait delilsiz inançlar,ve tarihin kendisi koca bir yalandır.

    Büşraya sizi kafalamışlar diye kasteettiğim siz değilsiniz, Müslümancıklardır. Kendi inandıkları kiitaptan haberleri olmayan insanlara Müslüman demek ne kadar doğru olur malumunuzdur.

    Kuran’da apuk sapuk birşey olduğunu görsem zaten şu anda sizinle aynı bayrağı sallıyor olurdum. Bakın Kuran gelecekten haberler veren, insanların uçup kaçtığı, yada size Quantum bilgileri verecek bir Bilim kitabı değildir. Kuran’daki eleştiri yapılan şeylerin Yüzde 60’ı çeviri hataları kaynaklıdır. Bilimle ters düştüğü iddaa ettiğiniz hususların nedeni ise, “Bilimi Mutlak Doğru” kabul etme yanılgınızdır. Çünkü Bilim, bugun savunduğunu yarın çürütür ve yeni bir doğru sunar size.

    Son olarak, Benim Kitab’ımın saçma olduğunu iddaa eden insan, bana saçma olmasa nasıl olması gerektiğinide söylemek durumundadır. EE cinler, melekler, v.s saçma, bunlara inanılmaz diyen adamların bana anlattıkları saçma değilmiş gibi.. Neymiş hiçbirşeyin var olmadığı bir ortamda, Zaman ve mekan sıfırlanmış ufak bir noktada bir patlama olmuş ve kainat var olmuş, hemde hiçbir müdahele olmadan?

    Zinaya 100 sopa gayet yerinde bir şeydir, Çünkü o zinayı 4 şahitle ispatlarsan ancak o halde geçerlidir. Bir kişiyi aynı durumda 4 kişinin görmesi demek nedir sizce, Şu demek; artık zina ve fuhuş bireysel ve gizli yapılan değil, topluma açık alanlarda serglenmeye başlamış demektir. Buda toplumu ilgilendiren bir durum olduğu için ve insanların kimisine göre 1000, kimisine ise 50 sopanın normal sayılabilme ihitimali olduğu için belli bir sayıyla tarif edilmiştir.

    Tekrar diyorum, bugun camilere gidip Namaz kılan birçok insan bir ataist kadar dürüst değildir, çünkü iki yüzlüdür ve yalancıdır, Kitabından haberi yoktur ve sizde bu insanlar üzerinden tahlilller yaparak, onların saçma uygulamları ve batıl inançları üzerinden yola çıkarak yada Evinde karısını dövmek isteyen bir şerefsizin kuran ayetlerini tahrif ederek delil getiren insanların görüşlerini Kuranla eşitlemek gafletinde bulunan bir İNKARCISINIZ. Allah’a inanmamak mümkün değildir, Siz ancak hakikati red edebilirsiniz ve onu yapıyorsunuz. Allah yarattığı ve karar mekanizması olan her canlıya kendisini tanıyacak bir beyin vermiştir, sizinki ancak elinde tuttuğu cep telefonuna bakarak, aslında cep telefonu yok diyen bir adamın durumu gibidir.

    İnsan’a inanıpta, onun zıddı olan Cinlere inanmamak, Dünyaya inanıpta, onun diğer yüzü olan ahirete inanmamak saçmalığın ta kendisidir. Çünkü ahirette tıpkı bu dünya gibi bir yere kurulacak ve buradan farklı fizik yasaları ve kanunların işletileceği bir yerdir. Burası şu an varsa, oranın olmama yada saçma olma durumu yoktur.

  4. ademrehimov dedi ki:

    Mirac olmusdu ama siz bir cok konularda haklısınız. Çünki Miraçın kim terefinden oldugu ve nasil oldugu bilinmez. Mirac hadisi sonuna kadar uydurma. Düşünelim Allah kulumu en iyi ben tanirim diyor Və Allah en akilli varliktirsa Musa Allahdan akillimi çikti dedi ki kul 50 rekat namaz kilamaz. tmm da Allah düşünemedimi bunu. Allah musanin sözüylemi oturup kalkiyor. Yazi guzel amam unutdugunuz nokta Miracta namaz amr edildi yalani. Cunki namaz cok eski zamanlardan var. Bu hakda da yazida malumat olsaydi cok guzel olurdu

    • Furkan dedi ki:

      Senin deyindiğin bu konu, namazın önemine binaen yine Allah (c.c.) tarafından kurulmuş olan bir olaydır. Allah (c.c.) başta 50 rekat namaz demesiyle namazın asıl değerini göstermek içindir ve Allah (c.c.)’ın bize olan merhametinden dolayı namazı 50 rekatten 5 vakit namaza kadar indirmesidir.

      • sarp mustafa dedi ki:

        her b.ka bir yorumunuz var arkadaşm. Yorum derken buraya yazılandan değil. Allahla okey oynamış, oturup rakı balık yapmış gibi yok allah onu kastetmedi yok bunu kastetmedi. Hayranım size arkadaşım… Yerinizde olmayı ne kadar çok isterdim anlatamam. Yerinizde olmayı isterken hani oturup allahla okey oynamak batak atmak için değil, yaşadğınız kafayı yaşamaya özeniyorum.

      • Furkan.Miraç öykülerinde anlatılan Peygamberin birde Allah ile pazarlığından bahs etseydin.
        Milyarlarca galaksiyi yaratan, bu evrende bir kum tanesi kadar olan bizim galaksimizdeki düyada evren saat’ine göre sadece bir anlık yaşamı olan kendi yarattığı sıradan kuluyla Allah pazarlık yapıyor !!!
        Allah:Namaz 50 vakit olacak.
        Peygamber: bu çok, biraz in.
        Allah: Haydi 40 olsun.
        Peygamber: Olsa dükkan senin, ümmet ödeyemez biraz daha in.
        Allah: Tamam, 30’a indim.
        Peygamer: bu da çok, ben ümmetimi bilirim kaldıramaz.(Devasal evreni yaratan Allah bilmiyor)
        Allah: Tamam Muhammed senimi kıracam 10 olsun.
        Peygamber: Valla buda çok, işler güçler aksar, gel bunu 5 vakit yapalım.
        Allah: Tamam, benimde aklıma yattı, dediğin gibi olsun, ver elini.

        Kardeşim sen bu saçmalarıklara inanmak için ne içiyon söylermisin ?

  5. ceyhun dedi ki:

    Sayin pante bey makaleniz cok muhtesem .Cok tesekkurler ,elinize saglik.Yazilarinizin devamini bekliyorum.Adem Rehimovunda fikrine katiliyorum ,su allah ,musanin sözüylemi oturup-duruyor.Ayrica evet namaz Turan Dursundan okumusum bi günes kültü olarak ,islamdan cok-cok önce olmus.

    • Yavuz Selim dedi ki:

      Ben bir Müslüman olarak Namaz kılmıyorum, sebebi lafta Müslüman olmam değildir, sebebi; KURAN’DA NAMAZ DİYE BİRŞEYİN OLMAMASIDIR. Salat ve ekimus salat kavramlarını, Namaz olarak çevirmeleri bu gerçeği değiştirmez. Namaz sadece bir kitlesel örften ibarettir.

      Kuran’da geçen ve adına Namaz dedikleri, vakitleri belli olsan Salat, Peygamber ve inanaların günde 2 sefer toplanması ve Peygamberin onlara Kuran’ı öğretmesi/anlatmasıdır. Bugunki Namaz adlı ibadetin Tapınma kültürü olan Putprest toplumlardan İslam’a sızdıgını düşünmekteyim. Miraç denen uydurmada zaten, Kuran’da olmayan bir Namaz’a insanları indandırmak amacı taşır.

      Selam.

      • bilal dedi ki:

        Yavuz Selim bey ! 1- Bir insan namazın farz olduğuna inandıktan sonra hiç namaz kılmaz-
        sa da yine müslümandır.Ama inkar etmemek şartıyla.Kur’an’a inanıyorsanız namazın farzı-
        yetine de inanmalısınız. Kur’an’ın orjinal metnini bilen biri olarak namazla ilgili kesin ve net
        bir kaç ayeti hep birlikte değerlendirelim.! Arapçada ” صلاة ” Salat ” kelimesinin anlamları ?
        a ) Belirli zamanlara mahsus kıyam,kıraat,rükü,secüd,dua vb.zikirlerden oluşan bir ibadet.
        ( yani beden,dil ve kalpla birlikte yapılan bir ibadetin adıdır.) Eğer ” صلاة ” salat ” kelimesi ,
        ” اقم ” veya ” اقيموا ” Ekım veya Ekımu ” gibi emir kiplerinden sonra gelmişse,kesinllikle bu
        kıyam,kıraat,rükü,sücüd,zikir,dua vb.durumlardan oluşan bir ibadet tarzını ifade ediyor.!
        Çünkü,arapçada ” اقيمو الدعاء veya اقيموا الذكر ” Dua veya zikri ikame edin denilemez.Bunlar
        için,ادعوا واذكروا ” Ud’u,vezkürü ” dua ediniz,zikrediniz ! diye ifadeler kullanılabilmektedir.
        Bunlar için ”Ekımu ” diye bir emir kipi kullanılamaz ! Kur’an’ı Kerim’in müteaddit ayetleri
        ” اقيموا الصلاة ” Kıyam,kıraat,rükü ve secdelerden oluşan namzı ikame ediniz.” Bu ayetler-
        de sadece dua veya zikrediniz denilmiyor.Hepsini birlikte ikame ediniz deniliyor.! nice
        ayetlerde de, اقيموا ” واركعوا ” واسجدوا ” Kıyam ediniz,rükü ediniz ve secde ediniz ! ” ifade-
        leriyle namazın sadece bir dua ve zikirden ibaret olmadığını,bunlarla birlikte kıyam,rükü
        ve secdelerden müteşekkil bir ibadet tarzı olduğunu göstermektedir. b) Zikir ve dua için
        abdest alma şartı yoktur.Ama namaz için bu şart vardır.MAİDE-107: يا أيها الذين امنوا اذا قمتم
        الي الصلاة فا عسلوا وجوهكم وايديكم الخ ” Ey iman edenler ! Salata ” namaza” kalkmak istediğiniz-
        de yüzlerinizi ve dirseklere kadar ellerinizi yıkayın.Başlarınızı meshedip topuklarınızla bir-
        likte ayaklarınızı da yıkayın.” Eğer ” صلاة ” Salat ” ifadesini sadece dua veya zikir olarak
        kabul edersek,o zaman dua veya zikir edebilmemiz için de abdest alma zorunluluğu söz
        konusu olur.Yani ancak abdestli iken,dua veya zikir yapabiliriz .! Abdestli değilsek dua da
        yapamayız,zikir de edemeyiz. Halbuki abdestli,abdestsiz her halu karde dua ve zikir ede-
        biliriz.Dmekki ” Salat ” sadece dua ve zikirden ibaret olmayan,kıyam,rükü ve secdelerden
        oluşan bir ibadet tarzıdır.Ve bu ibadet,beden,dil,fikir ve kapla yapılan bütün dua ve zikirle-
        ri de ihtiva etmektedir. c) NİSA-102.AYETTE’DE ”SALAT” IN İÇİNDE KIYAM VE SEC-
        LERİN OLDUĞUNU GÖSTERİYOR: ” واذا كنت فيهم فأقمت لهم الصلاة فلتقم طائفة منهم معك وليأ خذوا أسلحتهم
        فاذا سجدوا فليكونوا من ورائكم ولتأ تي طائفة اخري لم يصلوا فليصللوا معك الخ ” Resulüm ! Sen mü’minlerin
        içinde olup da onlara namaz kıldıracak olursan, ( savaş cephesinde) onlardan bir kısmı
        sana tabi olarak ”salata ” namaza ” dursun ve silahlarını yanlarına alsınlar. فاذا سجدوا ” Bunlar secdeye vardıklarında diğer kısım arakanızda beklesinler.Sonra o namaz kılma-
        mış olan diğer kısım gelsin,sana tabi olarak namaz kılsınlar,hem ihtiyalı bulunsun ve si-
        lahlarını da yanlarına alsınlar…” İşte kur’an’da emredilen ”salat ” kıyamlı,rükülü ve sec-
        deli bir ibadet tarzıdır.Kuru bir dua ve zikir değildir.Bu ibadet hem bedenle,hem dille,
        hem de kalpla yapılan bir ibadettir. Müsülüman olabilmemiz için namazın farzıyetine de
        inanalım,ama isteyen kılmayabilir.Namaz kılmamak kimseyi dinden çıkarmaz. Yeterki
        inançlı olalım.Bir kardeş nasihatı olarak,namazın farzıyetine inanın,ama isterseniz kılma-
        yın.Kul hakkı olmadıktan sonra Allah kendi hakkından vaz geçer ve kulunu affadebilir.
        d) ”Salat, ”Ekımu ” emir kipiyle gelmeyince,dua ve rahmet okuma anlamına da gelir.!
        Ama,bu emir kipi varsa mutlaka ”namaz ”anlamına gelir.!!! Selamlar.

      • Yavuz Selim dedi ki:

        Sayın Bilal Kardeşim;

        Yukarıda yazmış olduklarım bir anlık bir gafletin değil, uzun süren çalışmalarımın ürünüdür. Delil olarak verdiğiniz ayetleri ve daha fazlasını defalarca okudum.

        Salat duadır demedimki ben, siz dua ikame edilmez demişsiniz. İkame fiilinin Kuran’da tüm kullanımarına bakmış olsaydınız “kılmak” gibi bir anlamının olmadığını da bilmeniz gerekirdi. Örneğin Kuran “İncili İkame etselerdi” der, Yani, incili hayatlarına aktarmaları ve yaşamaları kasdeder. Ekimus Salat vakitli değildir, vakitli olan Salattır. Salat ise Peygamberin vahyi öğretme dersidir ve fecr ve işa saatlerinde abdestli olarak katılınır. Tabiki bu uygulamada söylev sonrası duada edilmiş olabilir, buna engel birşey yok.

        Ekimus Salat ise, Salat dersinde öğrenilen vahyin, fiili olarak hayata geçirilmesidir. Yani, Salat eğitim kısmını, Ekimus Salat ise, vahye uygun bir hayat yaşamayı ifade eder. Ekimus Salat’ın zikrin peşinden gitmekle eş anlamlı olarak kullanımını görmek için, Yasin:11 ve Fatır:18 e bakmanız yeterlidir.

        Namaz tamamen batıl bir ritüeldir. Bugun kıldıgınız Namaz ve kılınış şekli Kuran’da yoktur, neye dayanarak Namaz var diyorsunuz? Peygamber Kuran’da kendisine vahyedilmeyen bir uygulamamı yaptı acaba?

        Allahuekber, elleri bağlamak, rekat sayıları, ilk oturuş, son oturuş, selam vermek v.s gibi fiilleri Kuran’da nerede gördünüz acaba? Ki, secde ve rukununda arap dilinde anlamları vardır ve beli bükmek yada başı yere koymak anlamına gelmezler. İtaat etmek ve mütevazi olup boyun eğmek anlamlarına gelirler. Rahman Suresinde, gövdeli ve gövdesiz bitkilerin Secdesi, Meleklerin Ademe secdesi v.s gibi tanımlar secdenin kafayla yada yerle alakasının olmadığını açıkça belirtir, Serbest düşüş manasına gelen “kharra” fiili dahi Secdeyi fiziksel yapmaz çünkü, Harra rakiev şeklinde Ruku içinde aynı fiil kullanılır ve Ruku gelenekte zaten yere yapılmaz.

        Kuran’ın 1 başından bir ortasından ve 1 sonundan toplama bazı ayetlerle, Namaz’a delil getirilmez, ki zaten bu delliller secde ve rukudan başka bir namaz detayı zaten vermez.

        Salat kelimesinin etimolik anlamları arasında, Namaz anlamı yoktur. Kökünde destek anlamı olan salat kelimesi, destek olmak, peşinden gitmek, takip etmek, bağlılık, nutuk/söylev ve hayvanın arka bacağı but kısmı anlamlarına gelir.

        Çocukluktan beri kafamıza kazınan bugunki Namaz Allah’ın emri değildir ve Allah’ın istediği Salat’a benzeyen bir tek nokta vardır oda Kuran okuma kısmıdır ama O kısmınıda Namazla araya veriyoruz. Allah tertil ile oku emrediyor, biz makinalı tüfek gibi okuyoruz Namazda, Üstelik bu daha en iyi hali, ne dediğini anlamadan okuyanları saymıyorum bile.

        Acele bir yazı oldu, gramer ve anlatım bozukluğu hatalarımı affedin. Selamun Aleykum.

      • yasir dedi ki:

        Yavuz Kardeş, Salat kelimesinin içini genişçe doldurabiliriz…Sizinde dediğiniz gibi Salatı sadece Kıyam-rüku-secde ve Kırata indirgediğimizde sadece Ritüel olarak hareketler yapmış oluruz…Ama salatın içinde hem Rüku, hem secde hemde Kırat aynı zaamnda abdest’te varıdır…Bir Müslüman Allah yolunda salat etmeli dünyevi ve ahirevi her alanında iş hayatında ve ev hayatında sosyal cevresinde’de Allaha secde halinde olmalı nasıl mı? Alış verişi helal, yalansız, zinasız, zulumsüz, fitnesiz, adaletli, ruhen bedenen temiz, her türlü haramdan ve kötülüklerden uzak durarak ve ALLAHIN helal kıldığı ve temiz olan şeylerde yarışarak ve iyiliği emrederek…
        Ayrıca Salat ve Cihat kavramları birbirlerine yakın olsalarda bunları karıştırıp kavram karğaşası yaşanmaktadır…
        Bu gün kılınan namaz her meshepte farklılıklar içersede doğrudur lakin SALAT sanıldığı gibi sadece ritüel olarak sananlar tabiî ki yanılğı içerisindedirler salat etmek Allah yolunda mücadele vermek veya Allahı övmek, Allaha sığınmak, Allahtan istemek, Allahın yap dediklerini hayatın her alanında yapmak veya Allahın yapma dediklerini hayatın her alanındançıkarıp yapmamak, işte ancak o zaman tam salat yapmış oluruz işte o zaman kıyam etmiş dirilmiş oluruz, işte o zaman rükuya varmış Allah için eğilmiş oluruz, işte o zaman Allah için secde etmiş Allahın yap dediklerini yaparak yapma dediklerini yaparak secdemizi geröekleştirmiş olruz…

        “Muhammed Allah’ın elçisidir. Onun yanında bulunanlar da kâfirlere karşı çetin, kendi aralarında merhametlidirler. Onları rükûa varırken secde ederken görürsün. Allah’tan lütuf ve rıza isterler. Yüzlerinde secdelerin izinden nişanları vardır. Bu, onların Tevrat’taki vasıflarıdır. İncil’deki vasıfları da şöyledir: Onlar filizini yarıp çıkarmış, gittikçe onu kuvvetlendirerek kalınlaşmış, gövdesi üzerine dikilmiş bir ekine benzerler ki bu, ziraatçıların da hoşuna gider. Allah böylece onları çoğaltıp kuvvetlendirmekle kâfirleri öfkelendirir. Allah inanıp iyi işler yapanlara mağfiret ve büyük bir mükâfat vaad etmiştir.” (Feth Suresi, 29)

        Fetih süresi Salatı güzel açıklamakta…

        Huvellezî yusallî aleykum ve melâiketuhu li yuhricekum minez zulumâti ilen nûr, ve kâne bil mu’minîne rahîmâ(rahîmen). 33 / AHZÂB – 43
        Misal Ahzap 43’te ‘’Huvellezî yusallî’’ Allahın ve meleklerinde Salih kullara salat ettiğini yani selamete çıkardığından, yardım edeceğinden bahseder…

        İnnallâhe ve melâiketehu yusallûne alen nebiyyi, yâ eyyuhâllezîne âmenû sallû aleyhi ve sellimû teslîmâ(teslîmen). 33 / AHZÂB – 56

        Aynı şekilde ahzap 56’da Allahın ve meleklerin Nebiye salat ettiklerini ve müminlerinde etmesini ister…Buradaki salatı secde ve rükü olarak anlamak tabiî ki yanlış olacağından yardım ve destek olarak anlaşılmaktadır, yani insanlar yattığı yerden bir şey yok Allah sana nasıl yardım ediyorsa sende Allah yolunun yolcusu olavilmen için Allah yolunda bir şeyler yapman gerek…Allahın bizlere destek ve yardım etmesini istiyorsan bizde Allaha ve Allah yolana destek yardım etmeliyiz…
        Ayrıca Allaha yapılan salat ile Allahın kullara salatı farklıdır…Allah dilediği kuluna yardım eder veya yüceltir ama insanlar biz kullar sadece Allahı yüceltir ve onun yolana destek oluruz…Bu bağlamda Allah peygambere sizde salat edin derken peygambere yardım edin Allah yolunda destekçileri olun demiştir…
        En iyisini ALLAH bilir…

      • fatih dedi ki:

        yahu yavuz yrumların çoğunun somut olduğunu okudukca neyi nereye kılıf uyduracağını şaşırmışsın.yani biz okumadıkmı kuranı zannediyorsun.herşeyden önemli tutuyor namazı beyaa.barı çok konuşup daha daha battmaa.

  6. Yavuz Selim dedi ki:

    Çok kısa birşey daha, Nisa:102. ayette, Peygambere ithafen, “Onlar secde ettiğinde” şeklinde geçen kısımda, neden “siz secde ettiğinizde” demiyor ve Peygamber değilde, Salata katılanlar secde ediyor” bunu bir kendinize sorunuz lütfen. Çünkü oradaki secde, anlatılan vahyi kavrayıp, vahye boyun eğmeleri, yani bir nevi dersi anlamalarıdır. Eğer beraber Namaz kılıyor olsalardı Allah “siz secde ettiğinizde ” derdi.

    • spiderh dedi ki:

      Kuran araştırmalarında yapılan en büyük yanlışlardan biri de kelime kelime metnin irdelenmesidir. Hiçbir kitap kelime kelime incelenerek anlaşılamaz. Kitap bir bütündür ve ancak bütüne bakılarak bir anlam çıkarılabilir.

      Kuran’ın geneline bakıldığında belirli bir anlatım tarzı benimsenmiştir. Tıpkı kitaplarda her yazarın anlatım tarzı farklı olduğu gibi burada da Allah’ın kullandığı bir anlatım tarzı vardır, ki zaten Arapça’daki ya da başka herhangi bir dildeki edebi anlatım tarzlarını birebir olarak Türkçe’ye çevirmek imkansızdır.

      Ve diğer bir yanlış Kuran’ın kitap haline dönüştürülmesi sırasında surelerin iniş sırasına göre değil de konuların yakınlığına göre tasnif edilmesidir. Bu durum Kuran’ı ilk defa okuyacak olan insanlarda kafa karışıklığına neden olmaktadır, çünkü kitap daldan dala atlar bir hal almaktadır. Anlam bütünlüğünü, okuma kolaylığını ve akışkanlığını kaybetmektedir. Bu yapılan bir hatadıri ama bundan daha büyük bir hata vardır ki 21. yüzyılda dahi hala akıllanmayıp bu hatadan dönülmemesidir.

      Kuran’da çoğu yerde kendinden bahsederken “Biz” der, bir topluluktan bahsettiğinde ise genellikle “Onlar” der, o topluluğun içinde Hz. Muhammed olsa dahi. Yani müslümanlardan bahsederken genellikle “Onlar” diye hitap eder, ki buna Hz. Muhammed de dahildir.

      Arapça’dan değil ama İngilizce’den çeviri çalışmalarım oldu. Ama tercüme işinin temeli tüm diller için aynıdır. İlk olarak, her dilin edebi tarzı ve kuralları farklıdır. İkinci olarak bir dildeki edebi anlatım birebir diğer bir dile çevrilemez. Yapılabilecek olan tek şey o edebi tarzı alıp çevrilen dile olabildiğince uygun ve okumayı keyifli kılacak şekilde adapte etmektir. O yüzdendir ki çeviri işinde kelime kelime çevrim yapılamaz. Kalıplaşmış kelimeler, kelime öbekleri, deyimler, cümle kuruluş biçimleri, bunların her biri her dilde farklıdır. Bir metinde cümle A şeklinde kurulmuşsa, bu cümle çevrilen dilde de illa A şeklinde kurulacak diyemeyiz. O dilde A şekli kendi edebi kurallarına uygunken ve doğru bir anlam ifade ediyorken, diğer bir dilde A şekli tamamen yanlış ve anlamını saptırıcı ve edebi kurallarına aykırı bir hal alabilir. Kelime bilmek ile çeviri yapmak bambaşka şeylerdir. Lütfen bu konularda duyarlı olalım. Her dil bilen çeviri yapamaz. Çeviri bambaşka bir alandır. Hem her iki dile hakim olmayı, hem de her iki dilin edebi kurallarına, özellikle de çevrilen dilin edebi kurallarına iyi bir şekilde hakim olmayı gerektirir. Çevirmenlerin kalitesini de bu bilgi seviyeleri ve bunları uygulayabilme dereceleri belirler. Ve her çeviride hata payının olacağı da göz ardı edilmemelidir. Zaten bir çeviride hata varsa, diğer bir çevirmen bu hatayı mutlak görecektir. Ben de Kuran okurken pek çok defa çeviri hatalarına denk geldim. Çok iyi Arapça bildiğimden değil, çeviri işine aşina olduğumdan bunun kolaylıkla farkına vardım.

      Son olarak, Kuran’da namaz kılmak anlatılmaz. Bunu peygamber öğretti demek de son derece düşüncesizce bir yorum olacaktır. Namaz binlerce yıldır, Kuran’dan çok önceleri dahi yerine getirilen bir ibadettir. Bunu Kuran’da pek çok yerde görmekteyiz.

      Sabır göstererek, namazı vesile ederek Allah’tan yardım dileyin! Gerçi bu çok
      zor bir iştir, fakat içi saygı ile ürperenlere değil.

      (Bakara 45)

      Salatın neresi zordur? Dua etmek en kolay şeydir. Ya da dinini öğrenmek istyeyen haliyle Hz. Muhammed’in toplantılarına katılacaktır. Bunun neresi zordur? Bir şeyi öğrenmek isteyen okuluna gider, yani bu isteyerek yapılan bir eylemdir ve bunun zor gelmesi de akla yatkın bir durum değildir. Eğer namaz yerine bu anlamlar kastedilmiş olsa idi, bunun zorluğundan bahsedilmez idi.

      Namazlara, özellikle orta namaza devam edin ve kalın Allah için divan kurun!

      Eğer bir korku halinde iseniz, yaya veya binek üstünde giderken kılın.
      Güvenlik ortamını bulduğunuz vakit de böyle bilmediğiniz şeyleri size
      öğrettiği gibi hemen Allah’ı zikredin.

      (Bakara, 238-239)

      Binek üstündeyken Peygamber’in divanına mı katılıyorsun? Yok diğer bahsettiğin okumak anlamından alalım, eğer amaç Kuran okumaksa ezberden de okuyabilirsin ve bunu binek üzerinde çok rahat yapabilirsin. Neden böyle bir şeyden bahsediyor o zaman?

      Ey Meryem, Rabbine divan dur, secdeye kapan ve rüku edenlerle birlikte
      rüku et!”

      (Al-i İmran, 43)

      Bir zamanlar Kabe’nin yerini İbrahim’e şu şekilde hazırlamıştık: “Sakın bana
      hiçbir şeyi ortak koşma; tavaf edenler, duranlar, rüku ve secdeye
      varanlar için Evim’i tertemiz et!

      (Hac, 26)

      O tevbe edenler, o ibadet edenler, o hamdedenler, o oruç tutanlar, o rukua
      varanlar, o secdeye kapananlar, o iyiliği emredip kötülükten alıkoyanlar ve
      Allah’ın koyduğu sınırı koruyanlar… Müjdele o mü’minleri!

      (Tevbe, 112)

      Yolculuk ettiğinizde o küfredenlerin size bir fenalık yapmalarından
      korkuyorsanız, namazı kısaltmanızda size bir günah olmaz. Gerçekten kafirler
      sizin açık düşmanlarınızdır.

      Sen içlerinde olup da onlara namaz kıldırdığında içlerinden bir kısmı seninle
      beraber namaza dursun, silahlarını da yanlarına alsınlar, bunlar secdeye
      vardıklarında diğer kısım arkanızda beklesinler, sonra henüz namaz kılmamış
      olan diğer kısım gelsin seninle beraber kılsınlar ve ihtiyatlı bulunup
      silahlarını da yanlarına alsınlar. Kafirler silahlarınızdan ve eşyanızdan
      gafil bulunsanız da size ani bir baskında bulunsunlar diye arzu ederler. Eğer
      yağan yağmurdan bir güçlüğe uğrarsanız veya hasta olursanız, silahları
      bırakmanızda bir mahzur yoktur. Bununla beraber ihtiyatı elden bırakmayın.
      Çünkü Allah kafirler için alçaltıcı bir azap hazırlamıştır.

      O korkulu zamanda namazı kıldınız mı gerek ayakta, gerek otururken ve gerek
      yan yatarken hep Allah’ı anın. Korkudan kurtulduğunuz da namazı tam erkanı ile
      eda edin. Çünkü namaz müminlere belirli vakitlerde yazılı bir farzdır.

      (Nisa, 101-103)

      Daha pek çok kısım var ama buraya hepsini almak gereksiz olacaktır. Görüldüğü üzere namaz olayı çok uzun süredir süregelen ve nasıl yapılacağı belli olan bir durumdur. Bu yüzden de Kuran’da şeklinden bahsedilmez. Daha açık bir ifadeyle, namazın kesin bir şeklinden söz edilemez. Sadece secde, rüku ve namaz kılarken bir yöne (kıbleye) dönme gibi bazı kavramlar Kuran’da geçtiği için bu kısımların namazda bulunması gereken kısımlar olduğunu anlıyoruz. Ama hiçbir zaman için de Kuran’da namaz rüku ve secde ile kılınır denmemektedir. Bunu da göz ardı etmemek gerekir. Yani kısaca, bugün Sünni’nin de Alevi’nin de, Şafii’nin de, Hambeli’nin de kıldığı namaz doğru namazdır. Çünkü hepsi tek bir amaç üzere yerine getirilir. Allah belli bir şekil kesin olarak belirtmediğine göre kendimize uygun ve sapkınlığa sapmadan yapılan her namaz eylemi, doğru bir namaz olacaktır.

      Yine son bir ek olarak, beraber namaz kılarken, herkesin kafasına göre bir namaz şekli belirlemesi abesle iştigal olacağından, tüm ümmetin görüşü alınarak (pekala her toplumda bir referandum gerçekleştirilebilir) o toplumda nasıl namaz kılınacağına karar verilebilir. Zamanımızda yapılan en büyük yanlış, namaz kesin kez böyle kılınır dayatmasıdır. Allah nasıl kılınacağını anlatmayıp kesin bir emir vermezken biz kim oluyoruz da din hakkında emirler verebiliyoruz? Örneğin ben Türkiye’de namazın Türkçe kılınmasından yana oldum hep. Çünkü Arapça kılınan bir namaz, ne kadar iyi Arapça bilseniz dahi insanların konsantre olmasına engeldir. Hiçbir dil anadilin yerini tutamaz. Bu yüzden de insanlar genellikle namazda konsantre olamamaktan yakınmaktadırlar. Nasıl olmalarını bekliyorsunuz ki, bilmediği bir dilde okunan dua ona ninni gibi gelmektedir. Hele ki günümüzde türkü ya da uzun hava tadında okunduğunu göz önüne aldığımızda.

  7. bildirici dedi ki:

    Şöyle ezan okumak istiyorum, nağmesiz, ezgisiz, düz ve tok bir sesle (aynen Çağrı filmindeki Bilal Habeşi gibi doğal):

    Allah büyüktür,
    Allah büyüktür,
    şahitlik ederim ki Allah’tan başka ilah yoktur.
    şahitlik ederim ki Allah’tan başka ilah yoktur.
    şahitlik ederim ki Muhammed Allah’ın elçisidir,
    şahitlik ederim ki Muhammed Allah’ın elçisidir,
    Haydi Namaza..!,
    Haydi Kurtuluşa..!,
    Namaz uykudan hayırlıdır,
    Allah büyüktür,
    Allah’tan başka ilah yoktur

  8. nihat dedi ki:

    kimki miracı yalanlıyorsa o kafirdir

    • toro dedi ki:

      Yok bence Budisttir. Onlar Buda ya ve nirvanaya inanıyorlar! Sayıları 500 milyon olan bu topluluk o yüzden miraca inanmıyor! Ayrıca 2,5 milyar Hristiyanda inanmıyor miraca! Ayrıca 900 milyon hinduist var!Hadi bizi de koy 100 milyon, hesap düz olsun!

      Ne yaptı 4 milyar! Siz ne kadarsınız 1,5 milyarmı?
      He he biz kafiriz! Çünkü miraca çıkan peygamber bizim 4. milyarımızı yanında götürmediği için şahit olamadık. Kendisini hiç göremediğimizden ondan da dinleyemedik! O nedenle inanamadık! Biz zaten Olimpos ta ki tanrılara da inanmamıştık! Arapların Ba’al ine, hübeline de! Yoksa onlara da mı inanmalıydık!

      • Furkan dedi ki:

        Kardeşim, sen havanın varlığınada inanmassın o zaman, öyle değilmi… Göremiyorsun sonuçta…

  9. yasir dedi ki:

    İyilik ederseniz faydası kendinize kötülükte bulunursanız zararı gene size. İkinci vaadimizin mukadder zamânı gelince gene yüzünüzü karartacaklar, ilk defa girdikleri gibi gene mescide girecekler, üst geldiklerini büsbütün mahiv ve helâk edeceklerdir.17 / İSRÂ – 7

    isra 7’de bahsedilen Mescid neresi acaba?

    Yeryüzünde ALLAH’ın kutsal kıldığı iki mescid(secde edilen yer) var yani, ilk temelleri ezelden var olan ve İbrahime gösterilip inşa edilen İlk ibadet evi ”BEYTİ HARAM” yani ‘KABE”, ikincisi ise israil oğlularına verilen Davut ve süleyman döneminde yapılmış ”BEYTİ MAKTİS” zaten ilk kıble olmasından kutsallığı anlaşılmalıdır…İsra 7’de girildiği söylenen mescid ise işte bu ”BEYTİ MAKDİS”tir, yani uzaktaki secde edilen yer anlamında ”MESCİDİ AKSA” denilmektedir…
    İsra 1’de cevresini mübarek kıldığımız derken beyti maktisin cevresi Musa zamanındada Turu sina dağı ve tuva vadilerinin mübarek kılındığını kurandan biliyoruz ve Allah musaya vadeddiği cennet vatan yani kutsal vatanın ibrabice ”jaruselam” Kuranda geçen ”Daru selam” cennet selamet güvenli yer anlamından buranın orası olduğunuda almaktayız…Mescidi Haramın ise zaten Kuranda ve yeryüzünde tek haram yer ve mescidin Mekke-kabe olduğu zaten biliniyor…

    En iyisini Allah bilir…

    Nezzele aleykel kitâbe bil hakkı musaddikan limâ beyne yedeyhi ve enzelet tevrâte vel incîl(incîle). 3 / ÂLİ İMRÂN – 3
    Ali İmran 3’te indirilen kitaptan sonra ‘’VE’’bağlacı kullanılarak Tevrat ve incilinde indirildiğini söylüyor…Şimdi burada bahsedilen kitap Kuran değil ya Tevrat yada İncil…Çünkü ‘’ve’’ bağlaçı ile ayetin sonundaki Tevrat ve İncil kastedilmekte…Ayrıca Kuranda ve bağlacı kullanılıp farklı şeyler anlatan bir çok ayet mevcut…

    İsra süresi il 3 ayetinin her biri ayrı şeylerden bahsederken 4’ten sonra İsrailoğlularına bir şerzeniş ve uyarı vardır, isra 7’de ise daha önce girildiği söylenen mescid ise kudüsteki ‘’BEYTİ MAKDİS’’ olduğu büyük ihtimaldir…
    İsra 1 Gece yolculuğunu anlatmakta Kul^dan kasıt kim olursa olsun hepsine iman ettik…
    İsra 2’de Musa’ya kitap verildiği ve önder yapılışı…
    İsra 3’te ise Nuh üzerinden bütün insanlığa bir sesleniş ve Nuh’un çok şükreden olduğu bildirilmektedir…
    En iyisini Allah bilir…

  10. Hasan SARI dedi ki:

    Çok yazacak durumda değilim ancak Yavuz SELİM gibi düşünen ve yaşamaya çalışan biriyim.Her konuda gerçek KURAN ne diyor diye araştıran ve bu konuda bilgisi olan insandan ve kurumlardan bilgilenmenin en doğrusu olduğuna inanıyorum,Sorgulamayan insanın doğruya ulaşmasının mümkün olmadığını düşünenlerdenim,Allaha emanet olun.

    • Furkan dedi ki:

      Haklısın kardeşim, ”sorgulamak” gerekir. Çoğu müslüman, müslüman olarak doğar ve bunu bir kültür gibi yaşar, buna ‘taklidi iman’ denir. Fakat bu iman insanı kurtuluşa eriştirmez. Bu yüzden insan ‘tahkiki imana’ yani hakiki iman ulaşabilmek için Kur’an’da çokca gecen ‘tefekkürü’ yani düşünmeyi yapmalıdır. Ama düşünürkende sapmayıp doğru yolu bulabilmek önemli olan bunun içinde Tasavvufun çok büyük önemi vardır.

  11. Cansu dedi ki:

    Miraç elbetteki uydurmadır. çünkü bizzat Hz Aişe tarafından yalanlanmıştır. İsra 1. ayetinin miraçla ilgisi yoktur.

  12. Cansu dedi ki:

    Ve de namaz ilk defa bu olayla başlamamıştır. Namaz aslında çok eskilerden beri var olan bir şeydir.

  13. Kürşat dedi ki:

    Hiç şüphe yok ki, Kur’ân’ı biz indirdik, elbette onu yine biz koruyacağız. Kuran’a âyet eklendiğini ima ediyorsun ancak bu ayet gerekli cevabı veriyor. Saçmalık diye bahsettiğin Miraç ile ilgili sayısız hadis var ve bu İsra ve Mirac olayı ehli sünnet uleması tarafından kabul ve tasdik ediliyor.

    CabirTanım:Resulullah (sav) buyurdular ki: “Kureyş beni tekzib ettiği vakit, Hıcr’da doğruldum. Allah Teala hazretleri Beytu’l-Makdis’i bana tecelli ettirdi. Ben onlara onun alametlerini birer birer haber vermeye başladım. Ben Beytu’l-Makdis’e bakıyor hem de haber veriyordum.”
    Kaynak: Buhari, Menakıbu’l-Ensar 41, Tefsir, İsra 3; Müslim, İman 276, (170); Tirmizi, Tefsir, Beni İsrail,

    • Tamer dedi ki:

      Değerli Kürşat; benim de en çok takıldığım “Hiç şüphe yok ki, Kur’ân’ı biz indirdik, elbette onu yine biz koruyacağız” ayetidir. Peki daha önce inenler neden korunmadı?

      • omer dedi ki:

        ……Miraç Konusunda bir iki laf edeyim tekrar………
        Kuranda birşey açık/net bir şekilde söylenmiyorsa o konu imanın konusu değildir.
        Bir konuda 100 tane hadis olsun Kuranda açık/net 1 ayet olmasın o hadisler benim için hiçbirşey ifade etmez.
        Yahudilerden,Zerdüşlükten,Hristiyanlıktan vs. dinlerden bir sürü uydurma hikayeler zamanla İSLAMA geçmiştir.

        Sözde YÜZBİNlerin katıldığı veda hutbesinin bile 3 farklı versiyonu vardır.
        Yüzbinlerce kişinin katıldığı bir hutbeden 3 farklı veda hutbesi çıkması Hadislerin ne kadar güvensiz olduğunun APAÇIK kanıtıdır !!!

        Bizim “ehli sünnet müslüman kardeşlerim” saçma-sapan hadislerle peygamberimizi Allahın YANINA çıkarıyorlar. Birde HzMusa peygamberimize akıl hocalığı yapıp Allah ile namaz konusunda PAZARLIK yaptırıyor. HzMusa olmsaydı 50 vakit namaz için 30dakikada bir işimizi gücümüzü bırakacaktır. Allah razı olsun!!!!

        Allah sanki gökteymiş gibi Allaha zaman ve mekan izafe etmek bu ilim/bilim çağında saçmalıktır,hurafedir.
        Tanrı yahudilik ve hristiyanlıkta yere iner,gökte tahtında oturur.[Hatta çocuğu olur! Hatta Yakup peygamber ile Güreşir! ]
        [Tevratı okuyan bilir.Tanrı kainatı altı günde yaratır yedinci gün dinlenir.Çok çalıştı 😀 ]
        Bigbang(büyük patlama) ile anlaşıldıki Allah/Tanrı zamanı ve mekanı yarattığı için bunlardan münezzeh olması lazım.

        Bunlara göre Allah göklerdedir ve çok YÜCELTMEK zorunda sandıkları Peygamberimizi de göklere ayağına çağırmakta lakin iş Hz.Musaya gelince Allah göklerden inip TUVA vadisinde Hz.Musanın AYAĞINA gelebilmektedir. Bir iş için bile ayağına çağırılanmı değerlidir yoksa ayağına gidilenmi ? Siz yahudi UYDURMALARINA inanın ne diyeyimki. ALLAH her an her yerdedir. bir yere çağırma yada gelme söz konusu değildir. hala düşünmüyormusunuz ?

        ……..Neden Kuran Korundu diğerleri korunmadı?…………
        Daha önceki peygamberler, belli kavimlere ve belli bir süre için gönderilmişlerdir. Onların kitapları da sadece o kavimler ve belli bir süre için geçerlidir.
        Kuran, belli bir çevreye değil kıyamete kadar tüm İNSANLIĞA gönderilmiş olup Allahın insanoğlu için son konuşmasıdır.

        Ayrıca Tüm peygamberler Allahın tek dini olan İslamı(teslim olmayı) anlattılar.Hz.Musa yahudiliği,Hz.İsa Hristiyanlığı anlatmadı; Tek Tanrı inancına sahip İslamı anlattı. Tüm kutsal kitaplar temel sütünlar/emirler itibariyle aynı emirleri içerir.

        Detaylı bilgi için:

        Esselamü aleyküm!

  14. gerçekçi dedi ki:

    Aslında uzatmaya gerek yok. Bizim için önemli olan kaynağın gerçek olup olmadığı. Yani Kur’an. Kur’an bilimsel olarak incelenmeli ve tarafsız ve edebi kişiler tarafından gerçekliği tespit edilmelidir. Dünya dini olarak belirtilen islam, sadece arap yarımadasından bahsetmekte ve dünya’nın diğer bölgelerinden habersizdir. İslam’ı yükseltmek için her türlü yola vuran dinciler aslında dini de bilmiyorlar. Dini biliyorlarda çıkarlarına böyle geliyorlar. 250 kişi ile anket yaptım. İki kişi hariç mealini okuyan çıkmadı. Dinciler Kur’an’ın öğrenilmesini kesinlikle istemiyorlar. Çünkü sorgular ve şüpheler başlayıp, gerçekler ortaya çıkacak, menfaatleri kesilecektir. Allah’ın böyle bir kitabı olmadığı olamayacağı kesinleşecektir. Kainatı yaratan Allah’ın kitabı böyle bir kitap olamaz. Dinden bir çok kişi menfaatlenmekte ve bedavadan geçimini sağlamaktadırlar. Onların kavgası bundandır. Onların korkusu budur. Hristiyanlıkta da aynı oyunları oynadılar ve sonunda din kiliseye mahkum oldu. Fakat binlerce kişinin hayatına mal oldu. Allah’ın ilmine, teknolojiye, sanata, bilime, tüm Allah’ın güzelliklerine karşı olan bir din Allah’ın dini olamaz. Asıl dinciler bu din sayesinde cehenneme gideceklerdir. Depremde minareler yıkıldı, peygamberler öldürüldü, Allah kendi minaresini ve peygamberini bile koruyamadı. İşte bunların Allah’ın minaresi ve peygamberi olmadığı bir gerçektir. Allah’ın hiçbir şeye ihtiyacı yoktur diyen dinciler, Allah kendi yarattıklarını istemekte, savaştırmakta, işkence ve eziyet etmekte ve oradan da seyretmektedir. Böyle mi sizin anlayışınız. Beyinleriniz yıkanmış veya menfaatiniz nedeniyle rol etmektesiniz. Allah’tan hiç mi korkmuyorsunuz. Bunca insana zulüm etmek, onların ellerindekini almak, elindeki ekmeği almak, onların canlarına mallarına saldırmak niye, değer mi hiç bu dünya için. Hiç mi ölmeyeceksiniz. Gerçekleri neden saklıyorsunuz, vicdanınız rahat mı? Çalmak çarpmak hoşunuza mı gidiyor. Tek dileğim din kitaplarını inceleyin ve görün. Mutlu olmak, huzuru bulmak için bunu yapmalısınız. Tüm insanlar güzeldir ve temizdir. Her insan Allah’ın en sevdiği kuludur ve günahı yoktur. Sadece bazılarının suçu vardır ve o da ya kanunen ya da vicdanen bu dünya da çekilecektir.

    • kadir dedi ki:

      sayın gerçekçi

      .” Allah’ın böyle bir kitabı olmadığı olamayacağı kesinleşecektir. Kainatı yaratan Allah’ın kitabı böyle bir kitap olamaz. ”

      insanlar kuranı öğrendikçe gerçek islamı öğrenecekler.. geleneksel islam sorgulamaya başlayacaklar.. buda hiçbir zümrenin işine gelmez.. en baştada sizin işinize gelmez.. allaha hamd olsun ki kuranı okuduğumda gerçek islamla karşılaştım.. kuranı kerim kusursuzdur.. kusur sizlerin beyinlerindedir.. bunu ergeç anlayacaksınız. ya şimdi, yada öldükten sonra.. herkes başkalarına zarar vermediği sürece dilediği gibi yaşayabilir..
      ister atest ol, ister panteist, yada budist vs.vs. ne olursan ol sonunda her insan gibi aynı toprağa karışacaksın.. hüküm yanlızca allahındır..

    • Furkan dedi ki:

      gerçekci,

      Allah (c.c.) insanlara ve cinlere has olan cüssi iradeyi vermiştir. cüssi irade, insanın kendi seçeneklerini yaparak hayatını kendi yönetmesi anlamına gelir. Yaptığı seçeneklere göre insan ya ‘eşrefi mahlukat olur’ yani mahlukatın en şereflisi veya ‘esfelissafilin’den olur, buda hayvandan dahi aşağı bir makamdır.

      • sercan dedi ki:

        furkan doğru söylüyon senin allahın daha insanları ve cinleri yarattığında kafaya koymuş
        biz insanları ve cinlerin çoğunu çehennem için yaratıkdiye ayet indiriyor
        mühürü basan kendi cehenneme giden insan ….acaba allah insanları çehenneme göndermekte zevkmi alıyor ne dersin …
        hal böyle iken mühürlü insanın suçu ne
        perdeyi mühürü kaldırsında herkes allahın kulu olsun …..

  15. ismail dedi ki:

    yorumlarda kimisi haşa namaz yok diyor.kimisi miraç olayına hikaye diyor.kimisi türkler keşke müslüman olmasaydı diyor.ben bişey demiyorum…çünkü kusurlu dedikleri,hakikatta kusursuz olan kuran da ALLAH CC. diyeceğini diyor…Bizim kalplerini mühürlediklerimizi kimse açamaz…

  16. gerçekçi dedi ki:

    Şunu iyi biliniz ki; hazmedemeyenler, beyni yıkanmışlar, menfaati olanlar asla gerçekleri kabul etmeyecekler ve karşıdakinin düşüncesine tahammül edemeyecek, saygı göstermeyeceklerdir. Benim herkesin düşüncesine saygım vardır. Farklılık Allah’ın güzelliklerindendir. Fakat şunu biliniz ki, Allah kendine ait olmayan bir kitaba ve dine inananları asla affetmeyecektir. Sizler Allah’a ait olmayan kitabına, peygamberlerine inananlar, işte bu dinler sayesinde cehenneme gideceksiniz. Çünkü dini, din kitabını hiç okumadan, hiç araştırmadan körü körüne inanıyor, kendinizi bu dinler sayesinde teselli ve tatmin etmeye çalışıyorsunuz. İçinizdeki boşluğu bu din ile doldurmaya çalışıyorsunuz. Allah’ın peygamberlerini kitapta öldürdüler demiyor mu? Allah kendi peygamberini koruyamıyor mu? Allah bu dine göre çok aciz bir varlık. Bu sizce mantıklı mı? Kur’an’ın ilk ayeti, suresi nedir biliyor musunuz? Ben size söyleyeyim, sondan dördüncü. Araf suresi ve oku ile başlaması gereken Kur’an Fatiha ile başlıyor. Kur’an 23 yılda tamamlandı ve kronoloji denen bir tarih sırası vardır. Sureler yer değiştirince tarih sırası değişir ve yasaklar serbest, serbestler haram, yani yasak olur. Hani Kur’an hiç değişmemişti. Fakat her soruna, soruya destekli atarak, kitabına uydurarak cevap veriyorlar. Aslında bedavadan geçinenler rahatları bozulmasını istemiyorlar. Benim görüşüme, düşünceme karşı olanlara kızmıyorum ve asla kızmam. Hakaret de etmem ve edenlerin de seviyesine inmem. Bir din düşünün acı, ıstırap, gözyaşı, cehennem, karamsarlık, fenden, teknikten uzak, bütün güzelliklere yeniliklere kapalı bir din. İşte sizin din dediğiniz bu, bu din sayesinde ağlayanlar acı çekenler canlarını mallarını kaybedenler. Dini TV kanallarını bir izleyin işte hep bunları görürsünüz. Oysa yüce Allah bizler için nice bitkiler, hayvanlar, maddeler, yiyecekler, içecekler vs nimetler vermiş. Allah neşeyi, gülmeyi, sevmeyi, sevilmeyi, eğlenmeyi, insanları, canlıları sevmeyi, onları korumayı istemiştir. Eğer Allah’ın sevgisini istersen insanları neşelendir, onlara yardım et, onları teselli et, onların dar zamanlarında yanlarında ol yeter. Bir terazi düşünün bir kefesinde bilim, bir kefesinde din. Biri yükseldi mi diğeri aşağı iner. İşte bilimde ilerleyenler asla sizlerin dininizi kabul etmez. Çünkü bilimde saçmalıklar yoktur, gerçekler vardır. İslam liderlerinin ölümleri nasıl olmuştur bir okuyun, Allah’ın en sevdiği dediğiniz bu kişilerin Allah feci şekilde canlarını almıştır. Demek ki bu kişilerin Allah ile bir ilgisi ve ilişkisi yoktur. İşin aslı hep menfaat, hep çıkar. İnsanlar hep dini eleştirmekten korkuyor ve hemen karşılarına tehdit ve saldırı çıkıyor. Zorla dini kabul etmeleri bekleniyor. Dini öğrenmelerinin bile önü kesiliyor. Hemen bu Allah kelamıdır, anlamını Allah’tan başka kimse bilmez diyorlar. Bir trafik sınavına girenlere trafik kitabı verilir ve bu kitaptan sorumlusunuz derler. Sizlerde bu kitaba göre değerlendirilirsiniz. Oysa din kitabına geldi mi hem öğrenmeyeceksin ve hem de sorumlu olacak ve cehenneme gideceksin. Bu kitabı (Kur’an) öğrenmeden nasıl ahrette sınava gireceğiz bir düşünün. Çünkü öğrenirsek çelişkilerle karşılaşacağız ve dinin gerçekle bir ilgisi olmadığı, olamayacağı ortaya çıkacak ve dinden menfaatlenenlerin çıkarları kesilecektir. O nedenle insanların dini öğrenmeleri kesinlikle istenmiyor ve cahil kalmasını ve sağılmasını istiyorlar. İşte bu nedenle Allah kendine ait olmayan din kitaplarına ve peygamberine inananları cehenneme atacaktır. Allah’ın kitaba ve peygambere ihtiyacı yoktur ve olamaz. Hiç bir zamanda olmadı. Allah’ın her şeye gücü yeter ve kimsenin yardımına ihtiyacı yoktur. Herkesin içi rahat olsun kimsenin günahı yoktur ve de kimse de cehenneme gitmeyecektir. Allah her kulunu sever ve herkesi de sevdiği için yaratmıştır. Günah yoktur, suç vardır. O da bu Dünya’da ya kanunlarla ya da vicdanen karşılık bulacaktır. Tüm insanları ve canlıları seviyorum. Herkese saygılarımla hoççakalın diyorum.

    • kafkasyali dedi ki:

      agzina yüregine saglik katiliyorum sana bütün insanlar kardestir,bu din tüccarlari bir rahat birsksalar.ben bu yil icinde bir inceleme yapiyim dedim,ahzab suresini okudum hadislerle karsilastirdim sok oldum inanamadim.böyle sözler tanriya ait olamaz imkansiz.daha ne sacmaliklar var sümer tabletlerini okudum.din diye insanalri sömürmelerini gördüm.ama bu din ile yatip din ile kalkanar a bunu anlatamazsin cünkü sorgulamiyor arastirmiyor

  17. sercan dedi ki:

    sayın gerçekçi arkadaş
    SENİN YAZINI ÖZETİNDEN ŞU ANLAŞILIYORKİ
    bir yaratan var ama bu din kitaplarındaki yaratan değil
    işte bu bende defalarca bunu anlatmaya çalışıyorum bir yaratan var ama bu
    bir cismi varlık değil enerji boyutunda bir yaratan ve dediğin gibi
    kendini ifade etmek için bir elçiye ihtiyacı yok ….
    yaratan her tarafta
    toprakta. böcekte .kuşta ..viçdanımızda.. havada ..güneşte..
    ama bu insan ilişkilerine işlerine karışmayan bir yaratan …..
    velevki kuranın allahı yarattı peki nesli tükenmiş binlerce canlı var
    tabi bunların hepsini insanlar yok etmemiş
    paki yaratan bunların nesline neden son vermiş
    gücü yetmemişmi ?????????
    1400 yıl önce birtane peygamber vardı
    şimdi açıklamaya çekinselerde yüzlerce sahte gizli peygamber var
    bu işte sermaye fabrika gerekmez büyük paralar var çünki
    adam neden yanlışı gördüğüne yanlış desinki
    din günümüzde tamamen menfaat çıkar ilişkisi ve ekonomik pazar haline gelmiş………

  18. gerçekçi dedi ki:

    Sayın Sercan, ilginizden dolayı size teşekkür ederim. Ben din meallerini 18 defa, Hamzi Yazır’ın tefsirini (10 cilt) tamamını, kesir tefsirini ve birçok dini kitapları okudum. O kadar çok çelişkiler var ki anlatmayla bitmez. Amacım insanları mutlu etmek. Fakat dinler tam tersine insanları mutsuz etmek için yazılmışlar sanki. Bir düşünün dinden geçimini sağlayanlar milyonlarca insan, bunlar hiçbir üretimde bulunmadan bedavadan geçimini din sayesinde sağlıyorlar. Oysa bu millet onların ekmeğini, suyunu, giyeceğini, yiyeceğini, yolunu, elektriğini her şeyini sağlıyorlar, dinciler ise hiçbir katkı sağlamadan hazırdan geçinip gidiyorlar. İşte Allah’tan korkması gerekenler bunlar olmalı. Siz dinciler sizler bu insanlara ne verdiniz ne ürettiniz. Hiç hak etmediğiniz menfaatleri,
    Yerken, kullanırken, sarf ederken Allah’tan hiç mi korkmuyorsunuz. İnsanları cehennem korkusu ile elindekilerini alıp yemek günah değil mi? Oysa sizler de bu dinlerin çelişkilerini biliyorsunuz fakat menfaatleriniz daha ağır basıyor. Çünkü hazıra, tembelliğe alışmışsınız, bedavadan geçinmek varken ne diye zorluğa katlanacaksınız. Allah’tan korkması gereken asıl kişiler sizlersiniz. Asıl cehenneme gidecek kişiler sizlersiniz. Körü körüne inananlar da bu dini öğrenmeliler ve araştırmalılar. Yarın Allah’ın karşılarına çıktıklarında ne cevap verecekler. Bütün çelişkileri kitabına uydurarak anlatıyor, hatta kitaptaki dinden farklı bir din yaratıyorsunuz ve de yarattınız. İdrak edilen din ile kitaptaki din, bir değil. İdrak edilen, yani tasavvur edilen, bize yansıyan, yani bu dincilerin oluşturduğu din ile kitaptaki din aynı değil. Dinciler mevcut olmayan hadislerle bir din yarattılar ve bunu beyinlere işlediler. Çünkü kitaptaki dinin yetersiz ve çelişkili olduğunu bildiklerinden, dini kitaptan değil de hadislerden mükemmelleştirmeye çalıştılar ve çalışıyorlar. Hutbeleri dinlerseniz tamamıyla hadislerden ve sahabelerin varsayılan örnek hayatlarından kıssalarla anlatırlar (Sanki yanlarındaymışlar gibi anlatıyorlar, anı anına). Aslında en önemlisi kaynaktır. Kaynak öğretilmeden ayrıntılara girilerek gerçekler hep gizlenmeye çalışıldı. Örnek vermek gerekse, okumayı bilmeyene kimya, fizik, cebir öğretmek gibi bir şey. Dini savunanlar, bu yazılara karşı olanlar aslında dinin meallerini tamamen okumadan, dini bilgisi olmadan savunmaya geçiyorlar. 23 yılda yazılan bir kitabın edebi değeri böyle mi olmalı? Bir yazarın romanını alıp okuyun ve bakın tekniğe. Edebi güzelliği görün. Kelime yapısı, anlam bütünlüğü, konuların takibi, olayların akışı ve bir sonuca bağlanması. İşte bir yazarın bir iki ayda veya bir kaç ayda yazdığı kitap. Bir karşılaştırın. Avrupalılar bizdeki bu din sorununu 1700-1800’lü yıllarda çözüme kavuşturdu ve dini Vatikan’a hapsetti. Cennetin anahtarını vermeler, günah çıkartmalar, dinden aforoz etmeler vb. birçok faaliyetlerle dini kendi menfaatlerine kullandılar, birçok kişinin hayatına, malına neden oldular. Din savaşlarında milyonlarca insanlar öldüler. İnsanlık çok darbe yedi, çok insanlar hayatlarını kaybettiler. İnsanlığa verilen zararlar saymakla bitmez. Eğer bu insanlar zararlıysa Allah yaratmazdı, sonradan zararlı hale geldiyseler, yine Allah canlarını bir anda alıverir, biterdi. Yoksa Allah’ın gücü bunlara yetmiyor mu? Dinciler hem Allah’ın her şeye gücü yeter diyorlar hem de Allah kendi dinini yayamıyor da ben onun dinini yayacağım. Kendi niye yaymıyor, bunca insan ölüyor, sakat kalıyor. Demek ki her şey çok mantıksız ve saçma. Daha neyi savunuyorsunuz? Ortadoğu’da milyonlarca Müslüman öldü. Allah ne yaptı, yalnızca sevdiklerinin ölmesini, acı çekmesin, sakat kalmasını, yetim kalmasını, tecavüzlere uğramasını, bebeklerin katledilmesini yukarıdan seyretti, öyle mi? Hayır böyle saçmalık olmaz. Allah kainatı yarattı. Sistemini kurdu ve mükemmel sistem içinde hayatımızı sürdüreceğiz. Adil olursak sorunlar azalır ve çözülür. Yoksa kaybedenler bizler olacağız. Çalışanlar ve adil olanlar kazanacaklardır. Benim gibi düşünenlerle ve beni destekleyenlerle birlik içinde olabiliriz. Amacım tüm insanların mutluluğudur.
    Saygılarımla.

  19. sercan dedi ki:

    sayın gerçekçi arkadaşım yazdıklarına yüzde yüz katılıyorum ben bu sitede 3 aydır yazıyorum ve senin yazdıklarınla bire bir örtüşüyor
    türkiyede 100000 bin cami ve 200000 bin din adamı resmi olarak var resmi olmayanlarıda sayarsak milyonu buluyor
    bunlar hiç birşey üretmeden bir iğne dahi ,,,,,ama gel görki krallar gibi yaşantıları var ,,bizim vergilerimizden aldıkları maaşlarığla
    yani üretmeden tükeden dev bir sektör
    devletimize büyük bir maddi sıkıntı
    hadi size sesleniyorum dinden ekmeğini kazananlar madem allahın dinini yayacaksanız öyleyse
    maaş almadan bedava yapın şu işi bir görelim ne kadar dininize bağlısınız …..
    1400 yıl önce maaşlı hoca mı vardı hee

    senden alıntı ,,,, Hutbeleri dinlerseniz tamamıyla hadislerden ve sahabelerin varsayılan örnek hayatlarından kıssalarla anlatırlar (Sanki yanlarındaymışlar gibi anlatıyorlar,

    KURANDAN anlatsalar insanlar bir daha camiye korkularından adımını atmaz bunu biliyorlar
    onlarda ne yapıyor pembe dizi gibi sahabelerin hayatını anlatıyorlar
    BUNA ÇOK SİNİR OLUYORUM ZATEN …SEN DAHA KURANIN ORJİNALİNE SAHİP DEĞİLSİN
    KALKMIŞ BASİT SIRADAN ÇÖL ADAMININ BANA YAŞADIKLARINI VE HAYATINI BANA ÖRNEK OLARAK SUNMAYA ÇALIŞIYORSUN
    onun yaşadıklarını kim kayıt altına almış öyle bir ortamda ???
    bunlar akşam yatıp sabah kalkıp hadis,, yok ,,işte sahabenin hayatı masalı uydurmakta sonrada
    bunlar gerçekten olmuş gibi milletin beynini uyuşturarak onları nizama sokmaya çalışırlar …..
    DAHA ÖNCEDE YAZDIM bu yüce allah nerdeydi amarika ırakta 1500000 insanı öldürürken
    fransızlar cezayirde soykırım yaparken hee
    herşeye gücü yeten allah yıdırımlarığla kafiri yakan nerde müslümanların ölümüne ARŞA KURULUP SEYİRMİ EDİYORDU YOKSA GÜCÜMÜ YETMİYORDU ???
    siz dinci arkadaşlar sizin allaha korkudan soramadığınız soruyu bak ben sizin yerinize soruyorum …. bana destek olun ….yoksa o müslüman katlıyamlarında bir hayırmı vardır diyeceksiniz
    hani bir lafınız varya her şerde bir hayır vardır diye …..bu yazıları okuyupta ya ben görmezlikten geleğim diye düşünmeniz sizin bunları kabul ettiğiniz anlamına gelir
    şimdiden kulayıma geldi ya sercan senin yazılarına cevap vermeye gerek duymuyorum sesleri geldi tabi gercekler acıdır
    biz burada pembe dizi yazmıyoruz ….

  20. Gencer dedi ki:

    Bir arkadaştan alıntı.

    Niçin peygamberlerin getirdiği hükümler hep farklı. Birisine göre domuz, şarap haram. Diğerinde helal. Kimisinde sünnet var. Kimisinde yok. Kimisi Kudüs’ü kıble ediniyor. Kimisi Kabe’yi. Kimisinde zina eden taşlanıyor. Kimisinde kırbaçlanıyor. Birisi cumartesi kutsal gün diyor. Diğeri cuma. Öbürü pazar. Birinde ezan okunur, diğerinde çanlar çalar. Tapınakların niçin farklı her yerde? Kiminde secde edilir, kiminde oturarak dinlenir. Kiminde ise dönülür, oynanır. Birisi “Üzeyr Tanrı’nın oğlu” diyor. Diğeri İsa. Öbürü de “Yaratmasaydım Muhammed’i yaratmazdım alemi” dediğini yazıyor. Bunların hangisi doğru?
    Neden kimi peygamber dünya nimetlerinden uzak durmuş, hiç evlenmemiş de, kimisi ise harem kurmuş, saltanat oluşturmuş? Hem neden babadan oğula peygamberlik verdin? Kendisi peygamber oğlu, torunu, torununun torunu da peygamber. Yok muydu başka düzgün insan? Yoksa neden yaratmadın da kafamızı böyle karıştırdın?
    Madem bunları gönderen sensin, bunlara ayrı dinler niye kurduttun? Neden hepsi birbirine düşman? Neden sonradan gelenler öncekileri kabul ediyor da, öncekiler sonradan gelenleri kabul etmiyor? Niçin yüzyıllardır aralarında savaşıyorlar? Hangisi kutsal toprak? Kudüs mü? Yoksa Mekke mi?

  21. gerçekçi dedi ki:

    Sayın Sercan ve Gencer sizlere teşekkür ediyorum. Çok güzel şeyler yazmışsınız. İlk yazımdan da anlatmak istediğim şey şudur; kaynağa yönelmek ve onu ele almaktır. Asıl yapılması gereken budur ve bu olmalıdır. Yani din kitapları teknik olarak ve tarafsız bir heyet tarafından incelenmelidir. Aslında inandırıcılık açısından bu gereklidir. Yoksa din kitaplarının mealini okusalar bizim ne kadar haklı olduğumuzu anlayacaklar. Din kitaplarının asılsız olduğu gerçeği ortaya çıkarılıp, inandırılırsa tüm doğmalar, mitler, yasaklar, haramlar, cennet, cehennem, günahlar iptal olur ve insanlık kurtulur. Tanrının varlığı, özellikleri, sıfatları tamamen yorumlara dayanmıştır ve kişiden kişiye değişmiştir ve de değişir. Algılarla bir yaratıcı olduğu ve yaratılanlarla da tanrının büyüklüğü, kudreti ve sıfatları bir model olarak beyinlerde yer almıştır. Bu tamamen varsayılmış ve tariflerle insanların merakları giderilmeye çalışılmış ya da bastırılmıştır. Gerçekten de kainatın mükemmelliği ve sistematik işleyişi ve döngüsü bir yaratıcının var olduğu gerçeğini ortaya çıkarmıştır. Bunun adı da kavimlerden kavimlere ve zaman içerisinde farklı olmuş ve farklı yorumlara neden olmuştur. Bize dinlerin varlığı kaynaklarla işlenmiştir. Kaynakların asılsız olduğu ortaya çıkarılırsa dinlerde tarihe gömülür ve insanlar gerçeklerle yaşamaya başlar ve hayatını yeni baştan tertemiz, günahsız olarak devam eder. Kendini günahkar olarak suçlayan insanların hiçbir günahının olmadığını bilecek, büyük bir baskıdan yükten kurtulacaktır. İşte mutluluk o zaman başlayacaktır. Bir bebek kadar günahsız olduklarını öğrenekler, hayata sıfırdan başlayacaklardır. Her insanın Allah’ın sevdiği kuludur ve hiç bir günahı yoktur. Kimse de cehenneme gitmeyecektir. Çünkü bunlar dini kavramlardır. Din olmayınca kavramlarda yok olur. Tanrının varlığı ile dinlerin varlığı aynı şey değildir. Tanrıya herkes inanıyor fakat dinlere değil. Aslında dinlere inanış, dinlere değil de tanrıya inanıştır. Yani insanlar dine değil de tanrıya inanıyorlar, neden mi? çünkü dinde bulunan emir ve yasaklara uyan yok. Yalnızca inanmış görünme var. Hatta koyu dinciler daha çok din kurallarını çiğniyorlar. Asıl dinsiz onlardır. Çünkü dinde söylenenleri kendileri yapmıyorlar ve karşıdakinden yapılmasını bekliyorlar. Tamamen menfaat meselesi. Dinin temeli bir kültürden ibarettir. Yani bir yaşayış tarzıdır. Bir akımdır, bir siyasal partidir. Farklılığı ise tanrıyı alet etmek, devlet sınırlarının olmamasıdır. Çıkar gruplarının bir araya gelerek din kitapları, dini kıyafetler, bağışlar, ziyaretler, vakıflar, dini binalar, belirli kurallar, yasaklar sayesinde büyük gelir kaynakları var ve gelir elde ederek yönetim takımın bu dünyada çalışmadan bedavadan geçinmesidir. Futbol oyunlarının da bundan pek farkı yoktur. Bir top peşinde trilyonlar dönmektedir. Yok o, bunu yenmiş, yok bu yenilmiş, yok transferler, gazeteleri, dergileri, statları, binaları, vb. Tutturmuşlar bir tezgah insanları istedikleri gibi kullanmaktalar. Yazık bu insanlara ne kadar saf yerine konularak ceplerindeki paraları alınıyor. Aslında saf değil çok iyi insanlar, fakat şeytan değiller. Karşısındakilerin şeytan oldularını göremiyorlar. Herkesi kendileri gibi görüyorlar. İşte asıl amaç insanları bu şeytanlardan kurtarmaktır. Hiç kimseyi inanışından dolayı dışlamıyor ve inancına saygı gösteriyorum. Sadece gerçeklerle yaşaması ve kandırılmamasını istiyorum. Hoşçakalın.

  22. sercan dedi ki:

    gercekçi arkadaşım senin yazdıklarına yine tamamen katılıyorum
    benim önceki yazılarımıda okursan senle birebir örtüşüyor
    ama sen gelde bu dincilere anlat çehennem korkusundan
    cennetteki hurilere kavuşamamaktan asla inanmazlar
    adamlardaki mantık şu yazı tura hesabı
    sen inanmadığın için çehenneme gitmen garanti
    ama ben inannırsam ya varsa allah o zaman cennete giderim
    zataen yoksada sen le eşitiz kaybım olmaz
    yani adam eşşeyını sağlam kazığa bağlıyor
    işi şansa bırakmıyor ..
    aslında inananlarda emin değil allahın
    olup olmamasından ….

  23. yasir dedi ki:

    YAZAR DEMİŞ Kİ————–
    Yoksa Tahrifat mı var, İsra 1 Kur’an’a sonradan mı ilave edildi?
    İslamcıların İsra ayetini Miraçla ilişkilendirmeleri mucizeyi değil tahrifatı ortaya koymaktadır. Ayette bahsedilen Mescid-i Aksa’nın Kudüs’teki Süleyman tapınağı olduğu söylenmektedir ki; Muhammed zamanında ortada bir tapınak mevcut değildi. Süleyman Tapınağı Muhammed’den 650 sene önce yıkılmıştı. Yeri boştu. Halife Ömer zamanında Kudüs’te Süleyman Tapınağının bitişiğinde bir mescid yapıldı. Bu mescide Mescid-i Aksa denildi. Mervan zamanında bu mescid genişletildi ve ayrıca Kubbetüs Sahra yapıldı.

    Mescid-i Aksa Muhammed’in ölümünden sonra yapıldığına göre İsra 1 ayetinde Mescid-i Aksa isminin geçmesi akla 2 şıkkı getiriyor. Ya ayetteki isim yapılan mescide verildi. ya da ayet Kur’an’a sonradan ilave edildi. Ayetteki ismin verilmiş olması olanaksız çünkü ayetteki isim Süleyman tapınağını kastediyorsa eğer, başka bir mescide bu ismin verilmesi doğru olmazdı. Bunu Halife Ömer ya da Mervan düşünememiş olamaz.

    Tahrifat iddiasını geçersiz kılmak isteyen islamcılarsa mescid-i Aksa’nın Süleyman Tapınağını kastetmediğini, başka bir mescitten söz ettiğini söylerler. Örneğin Süleyman Ateş bu mescitin Arafat’taki mescit olduğunu öne sürer.————-ALINTI———————

    Mantık olarak baştan yanlış gidildiğinde sonucun doğru olmasını bekleyemeyiz…
    Gömleğin ilk düğmesini yanlış iliklemeye başlarsan sonuncusunun yanlış olma ihtimali doğru olma ihtimaliden çok düşüktür…

    Kuran inerken veya isra suresinin ayetleri inerken Kudüsteki beyti maktis ve cevresi yani mescidi aksa(en uzaktaki mescid) orada bir bina olarak mescid olmaması sizi yanıltmsın, çünkü mescid’ten kasıt bir bina değil o bölğedir…Bir çok müslümanın dahi karıştırdığını nonteistlerin karıştırması gayet doğaldır, mescidi haram ile kabeyi hep karıştırırlar aslında kabeninde içinde olduğu belirli bir bölğe vardır ve burası mescidi haramdır, yani orada bina şeklinde mescid olduğundan değil orası özel toplanılan secde edilen yer olduğundan o bölğeye mescidi haram denilir…Mekkede kare şeklinde olan kabe beyti haramdır, bu binayı cevreleyen bölğe mescidi haramdır, yani mescidi haram bir bölğenin ismidir…

    Tabiki insanların bilinç altına mescid denildiğinde bir bina şekli geldiğinden mescidi aksa-(uzaktaki mescit) orada(kudüste), kuran inerken bir yapı-bina halinde mescid olmayışı bazılarını yanıltmış…

    İn ahsentum ahsentum li enfusikum ve in ese’tum fe lehâ, fe izâ câe va’dul âhıreti li yesûu vucûhekum ve li yedhulûl mescide kemâ dehalûhu evvele merretin ve li yutebbirû mâ alev tetbîrâ(tetbîren).17 / İSRÂ – 7
    İyilik ederseniz kendinize iyilik etmiş olursunuz, kötülük yaparsanız yine kendinize yapmış olursunuz. İkinci bozgunculuğun zamanı gelince, yüzünüzü kara etsinler, daha önce girdikleri gibi yine mescide girsinler ve ellerine geçirdikleri her şeyi yerle bir etsinler diye .17 / İSRÂ – 7

    İsra 7’de anlatılan mscid Kudüsteki Davut ve süleymanın yapmış olduğu yani (uzaktaki mescid)mescidi aksa denilen ve içinde beyti maktisin olduğu yer ve cevresidir…Dünyada iki özel mescid yani insanların özel olarak hac etmek için kurban kesmek için toplandıkları 2 bölğe vardır bunlar mekkede mescidi haram bölğesi ve kudüste mescidi aksa bölğesidir…

    Mescidi haram bölğesi Kuran ile sabittir lakin mescidi aksa uzaktaki mescid belki kafaları karıştırmış olabilir lakin mescidi aksa(uzaktaki mescid) bu günkü filistin-israil veya sina bölğelerindedir çünkü Tur dağı ve tuva vadiside buralardadır…

    İnne hâzel kur’âne yehdî lilletî hiye akvemu ve yubeşşirul mu’minînellezîne ya’melûnes sâlihâti enne lehum ecren kebîrâ(kebîren).17 / İSRÂ – 9
    Şüphe yok ki bu Kur’ân, insanları en doğru bir yola sevk eder ve iyi işlerde bulunan inanmış kimselere, gerçekten de büyük bir mükâfâta nâil olacaklarını müjdeler.17 / İSRÂ – 9

    Ayetlerin devamında isra 9’da ise zaten Kuran ile bağlamaya ve anlatımı toparlamaya başlamıştır…
    Kuranda bu tarz anlatımlar çoktur ve bunların hepsinin örnekleride verilebilir…

    Ayrıca isra 1 kimden bahsederse bahsetsin bir Allahın resulleri araasında ayrım yapmayız, ister muhammet, ister musa, ister isa olsun hiç farketmez biz Allaha teslim olanlarız…
    Önemli olan bizim bu anlatımlardan çıkarımlar yapmamız ve Allah yolunda yürümemiz, Allah kesin olarak bilmemizi isteseydi isra 1’de geçen kulun ismini açıklardı bu sebebten en iyisini Allah bilir biz her durumda iman edenleriz.

    • yasir dedi ki:

      ”Gömleğin ilk düğmesini yanlış iliklemeye başlarsan sonuncusunun yanlış olma ihtimali doğru olma ihtimaliden çok yüksektir…”

      • 1okuyucu dedi ki:

        yasir;

        mescidi aksa mescid midir? bölge midir? bilemem ama iyisini ben bilsem de en iyisini tanrı bilir tarzındaki bir söylemi, doğrusunu ben bilirim ama en doğrusunu tanrı bilir şeklinde ifade edersek, yani sen en iyisini tanrı bilir demekle iyisini ben bilirim, doğrusunu ben bilirim demektesin, bu senin düğmeyi doğru iliğe geçirdiğini iddia etmen gibi bir durum arz eder,

        hadi diyelim sen düğmeyi doğru iliğe geçirdin, tv ekranlarının gözdelerinden! Biri, mirac hadisini kendinden de bir şeyler katarak ballandıra ballandıra anlatırken, üstelik farz kılınan namazın 50 vakit olduğunu, pazarlık sonucu 5 vakte indiğini söyleyerek Kuranın tanrısının zekâsıyla alay ettiğinin farkında değilse, sence ilk düğmeyi son iliğe geçirmiş olabilir mi? üstelik bu hadisi İslâm alemi reddetmediğine göre….

    • Emek verip çok güzel yazmışsında lakin Kudüsdeki ağlama duvarının olduğu yerin Peygamber Süleyman’dan kalmadığını Arkeologlar meydana çıkardı .Bütün imkanlarını kullanıyorlar ama bilimsel verileri kullanarak israil devleti ve fanatik yahudi arkeologlar bile itiraz edemiyor.
      Arkeoloji tarihi verilerdinde ne Süleyman’dan, nede kudüsteki muhteşem olduğu iddia edilen Krallığından iz bulunamamıştır.
      Süleyman peygamberin soyunu devam ettiren kral Davud’un o muhteşem sarayı ise dağda bulunan bir köyden ibaret olduğu meydana çıktı.
      Davud, muhteşem sarayı bırakıp dağda bir köy evinemi yerleşti dersin ?
      Yani kardeş, senin anlayacağın Kudüsteki Süleyman tapınağı babillilerden, veya başka bir uygarlık inancından kalma bir tapınak.
      Arkeologlar ellerindeki verilerle Marduk’un olabilecegini iddia ediyorlar
      Yahudi arkeologlar tersini ispat edemiyorlar, ellerinde hiç bir veri yok ama diğerlerinde bir sürü !!!
      Neden itiraz edemiyorlar yahudiler biliyormusun?
      Kazılarda meydana çıkarılan mezarlar ve tarihçesi burdaki insanların ibrani yahudi olmadıklarını gösteriyor.
      Ha, Süleyman peygamber Tanrı Marduk’un temsilcisi olarak ibrani olmayanlara peygamberlik yapmıştır gibi saçma bir iddia da bulunabilirsin ama bunu kimse yemez.
      Kardeş, düğmelerini sök, tekrar ilikle şimdi.

  24. Caglar dedi ki:

    Bütün yorumları yazılanları tek tek okudum ve herkesin kendine göre nedenleri oldugu çok açık kimisi inanmakta kimisi inanmamakta araştırıp inan yada araştırmadan inan ama herne olursa olsun İnkar edilen şeylerin Varlığı birgün karşımıza çıktıgında iş işten geçmiş olacaktır Ama imanla sarılıp inanmakla beraber kaybetceğimiz birşey yok İnanmayanlara söyLüyorum Sizlein dediği gibi oldugunu düşünelim aslında yok ama biz varlıgına inanıyruz bu tür olayların diyelim ne kaybederiz bence kaybedilecek tek şey sadece zaman ama ya varsa siz ne kaybedersiniz birde öyle düşünün.

  25. islam dedi ki:

    yazılan makaleye ve yorumlara baktığımda şayet Allah’a inananlar için söylüyorum: Kudreti ve azameti sonsuz olan Allah’ın fiillerini kendi küçük dar akıl süzgecinden geçirmek çok saçma… Allah koskoca evreni yaratmış, muhteşem bir dizayna sahip insanı yaratmış, yanına bile gidemediğimiz güneşi kendi ekseninde ve dünyayı da onun etrafında pervane etmiş, ay’ı da hem dünya hem güneş etrafında pervane etmiş,her yıl nebatati öldürüp öldürüp diriltiyor, onun için baharı halk ediyor da amiyane kendi oyuncağı hükmünde olan bir kulunu ve de resulunu kendi katına çıkaramayacak. Saçmalamayın arkadaşlar ya. Peygamberler kitapların uygulayıcısıdırlar. Ve Allah’ın doğa üstü özellikler verdiği kullaridir. Ama bunu materyalistler anlayamaz çünkü aklı gözlerine inmiştir.daha da yazardım da musait değilim Allah ıslah etsin.

    • 1okuyucu dedi ki:

      islam;

      —-daha da yazardım da musait değilim (senden alıntı)

      ben müsaitim, kaldığın yerden ben devam edeyim,
      miraç hadisine inanıyor musun?

    • candost neşeci dedi ki:

      Senin allahında sana olsun peygamberinde sana olsun Kudreti ve azameti sonsuz alllah güldürmeyin milleti küçük çocuklara tecavuz ederler,organları için çocuklar öldürür,güçlü güçsüzü ezer,daha neler var neler insan olan herkesin kabullenmiyeceği şeyler sen bunları kabul etmiyorsan allah nasıl kabul eder.Yani ben allah olsam küçük bir çocuğa tecavuz edilecek ben seyirci kalacam varmı öyle birşey ve ben diyeceğim ki ben kullarımı sınava koymuşum olur böyle şeyler diyecem.Bunlara seyirci kalan allah hernedense peygamberi zora girdiği zaman bilmem kaç melek göndermesinide biliyor.Yani illa bu dini savunacaksınız diye elle tutulur bilgiler edinin öyle gelin ey mümin kardeşlerim

      • Gencer dedi ki:

        Çok güzel yorumlamışsın Candost ; dün bir arkadaşım Facebook’ta bir video paylaşmış , videoda filistinde yaşayan bir genç nasıl olduysa suratının burnundan alt kısmını kaybetmiş ve paramparça acılar içinde kıvranıyor.Çok üzücü ve insanlık dışı olan bu durum karşısında tüylerim ürperdi ve videonun geri kalanını seyredemedim.
        Benim ilgimi çeken ifade ise videonun altında yazan Allah bunların hesabını görecek tarzı bir yazı idi.
        * Bu dehşet görüntüyü acaba Allah gördümü?
        * Gördü ise kendi yarattığı bu zavallı günahsız gencin bu hale gelmesini sadece seyretti mi?
        *Eğer seyredipte herhangi bir şey yapmıyorsa Allah’ı mazoşist bir varlık olarak niteleyebilirmiyiz?
        *Bu zavallı günahsız gence ve ailesine böyle bir acıyı layık gördüyse Allah sadisttir diyebilirmiyiz?
        *Sonucu bildiği bir sınav uğruna yeryüzünde bu kadar acıların yaşanmasına göz yuman Allah vurdumduymaz ve taş kalpli bir varlıktır diyebilirmiyiz?

        işte bu soruları kendinize sormadıkça karanlığı aydınlığa çeviremeyeceksiniz.
        Açıkça bellidir ki Kuran veya diğer kitaplar bu acıların yaşanmasının tek sebebidir.
        Birileri koca bir yalanın (Fırat ile Nil’in arası sizin kutsal topraklarınızdır) peşinde insanlığa yakışmayacak her türlü hareketi yaparken ,diğer sazanlar ise cennette hurilerle sonsuz ve sınırsız cinsel ilişki hayali ile insanlığın canına ot tıkamaktadırlar.

        Saygılar.

    • isimsiz dedi ki:

      sana helal olsun her daim allaha inanarak yasayn bir kul olmani temenni ederim

  26. candost neşeci dedi ki:

    Teşekür ederim sayın gencer yorumlarınızdan dolayı buradaki dindar arkadaşlarımızın anlamadığı bir konu var buradaki dindarlar sanıyorlarki biz keyfi dinsiz yada allahsız olmuşuz ben buradaki dindar arkadaşlara sormak istiyorum gerçekten dürüstseler bana bu soruları yanıtlasınlar en çok hırsızlığı hangi din mensupları yapar,en çok hangi dine mensup kişiler yalan konuşur,en çok tecavüzü hangi dine mensup kişiler yapar,dilencisi,çakalı,çukalı,şerefsizi bol olan din hangisidir,en çok cahil kesime sahip din hangisidir, v.s v.s bana bunların bir cevabını versin kendilerinin bir öz eleştirisini yapsınlar sonra gelip bize çamur atmaya çalışsınlar.Ben açık ve net konuşayım ben bunlarla cennete gideceğime cehenneme gitmeyi tercih ederim. Ben onların dindarlıklarınıda allah sevgilerinide samimi bulmuyorum ÇÜNKÜ tükürükle boğacakları bir ırk tarafından bilmem kaç yıl zulum şiddet görüyorlar bunların dindarlığı nerede samimiyetlikleri nerede

    • isimsiz dedi ki:

      sen önce sordugun soruyu analiz et hangi din mensuplari diye birsey yok var olan hakve tek olan islamiyettir sen önce bunu bi ögren sorunu hangi din mensuplari diye kabul etmiyorum hadi diyelimki söle kabul ettit hangi millet mensuplari cevaplar basliyor en büyük hirsizlik irakta yapildi kimin sömürgesi altinda olduklari belliydi yapilan petrol hirsizligiydi en cok yalani allaha inanmayanlar söyler allaha inanmayanlar belli hakeza en cok tecavüz irak ve 74 te kibrista yapildi yapanlar belliydi günümüz sartlarin da dünyaya bakarsak en cok dilenci dünyada ileri seviyeye ulastigini zanneden bati ülkelerinde mevcuttur günümüzde filistine yapilan saldirilarda onlarca kisi haksiz yere hayati kayip ediyor kana doymaz cakallarin kim oldugu belli su yalan kismina gelelim bunca pisligi yapipta biz yapmadik diyenler bellidir ve bunca yapilan pislige serefsizlige cakalliga yalaciliga dur diyelerde bellidir dur diyenlerin haesi allaha iman etmis kimselerdir

    • omer dedi ki:

      Bugün Türkiyedeki 5vakit namaz kılan çoğu insana hergün en az 40 kere okuduğu fatiha’nın türkçe mealini biliyormusun demeyi bırak hiç okudunuz mu diye sorsan herhalde bilmeyecektir.
      Bırakın fatiha suresini cuma namazına gelen insanlara “BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM” ne demek diye sorsanız herhalde türkçesini bilemeyecektir.

      Kuranın AKLA,ZİHNE,BİLİME ne kadar atıf yaptığı yüzlerce ayetle ortadadır. Sözde Müslüman olduğunu söyleyen insanlara “hangi delile dayanarak müslüman olduğunuzu bize açılarmısınız?” deseydik herhalde “Babalarımız,atalarımız müslüman olduğu için müslümanız” diyeceklerdir. Kuran bir çok ayette “ATALARINI körü körüne takip edenleri” eleştirir.

      Ayrıca ateistler DİNDARLARDAN daha fazla ahlaka sahip olabilirler. Çünkü din FITRATTIR. Ahlak(iyi-kötü) denen kavram herkeste doğuştan vardır. İnananlar iyi-kötü kavramını Allah’a dayandırırlar.[RUM 30.ayete bak!]
      Ateistler için Allah olmadan iyi-kötü kavramı diye bir şey yoktur.(Herşey serbest!)
      Taciz,hırsızlık,adam öldürme için bir ateist bunlar “KÖTÜ”dür diyemez.Çünkü kuralları koyan birisi yoktur ve hesap vereceği bir kişi yoktur! Ateist için devletin koyduğu İNSAN yapımı kanunların,kuralların da bir önemi yoktur.
      “Allah yoksa herşey mübahtır” sözü ateist felsefecilerin katıldığı bir sözdür.

      Birçok kişinin matematik,fizik derslerinden düşük not almasına dayandırarak matematik,fizik derslerinin saçma/gereksiz olduğu sonucunu ortaya atmak bir CEHALETTİR!
      Bilimden yoksul bir GENELLEMEdir.Birçok kişinin düşük not alması matematik ve fizik derslerinin kalitesinden birşey eksiltmez! Düşük not alan öğrenciler için “neden düşük not alıyorlar?” diye bir araştırma yapılmalıdır. Temel bilgileri nasıldır? Günde ne kadar saat derslere çalışıyorlar?Öğretmenleri güzel anlatıyor mu? gibi sorulara odaklanarak bir sonuca varılmalıdır. Yoksa üstün körü suçu matematik ve fiziğe atmak tam bir cahilliktir.
      Bugün türkiyedeki miskinliğe,tembelliğe odaklanmış zihinlere fizik öğretmek için Einstein,Newton gelip ders anlatsa ve öğrenciler düşük not alsa bu kişilerden bir derece/kalite azalması olmaz.

      Birçok insanın KURAN’ı bilmemesi yada Kuranı nefsine uydurması İSLAMIN Hak olmadığı veya Allah’ın olmadığı anlamında bir delil teşkil etmez. Akademik/Bilimsel anlamda böyle bir genelleme hiç bir yerde,mekanda,zeminde kabul görmez.

      Bugün sırf inkar etmek için körü körüne ideolojik olarak ateizmi savunan bilim adamları dışındaki hakperest bilim adamları Tanrı’nın varlığına dair bir sürü argüman ortaya koymuştur. Tanrının varlığını kabul eden birisi gidip KUTSAL KİTAPLARA bakar. İnsanlara bakarak elbette bir sonuca varılabilir ama bu sonuç akademik/bilimsel bir sonuç asla olmayacaktır. Kutsal kitapları inceleyen bir insanın Kuran’ın hak kitap olmadığını anlayamaması imkansızdır.

      Ayrıca “Kendilerini müslüman olarak tanımlayanlar ne kadar KURANda anlatılan müslaman tasviri ile uyumludur?” sorusu üzerine bir MASTER TEZİ yazılsa herhalde müslümanları çoğunun -sözde- müslüman oldukları anlaşılacaktır.

      Sonuç olarak müslümanların hatalarını genelleyerek bir sonuca varmak doğru bir mantık değildir.
      Müslümanlar artık KURANI boğçalardan,kaplardan,evin en üst köşesinden çıkarıp arapça seslendirmek yerine Allah bize ne diyor,Kuran neyden bahsediyor diyerek MEAL okumaları gerekmektedir.

      “…. Akıllarını güzelce kullanmayanları Allah PİSLİK içinde bırakır!” (YUNUS 100.AYET)

      http://www.youtube.com/watch?v=twKrKpmV6KI

  27. Cengiz dedi ki:

    Ben Yavuz Selim adli vatasdasin “Kur’anda dinde Zina yapan muminlere recm taslama cezasi” ve Zina yapan muminlere 100 kerre/ adet sopa(degnek) vurmalidir, hatta 1000 sopa vurmalidir (yani Zina yapanlar bu cezalara mustehaktirlar) ifadesi ve dusuncesinden hoslanmadim.. Bu benzer kisiler Islam dinini OCU-canavar gibi gosteriyorlar.., iyi ki bu doktrinini ingilzce, fransizca tercume ettirmemis, gayr-i muslimler zatem islam’dan korkuyorlar Islam dusmanlari da Kur’an ve Islam aleyhinde propaganda icin bahane ariyorlar, bu tarz dusunce-ifadeler Islam’a zarar veriyor.. Ben ingilizce God(Tanri) is a Loving God mesajini iletmeye calisiyorum, sorarim dinden nefret ettirenlere Allah Z.C. nicin Tevbe kapisini yaratti? Peygamber sav. 3 defa Zina yaptigini soyleyen bir sahabeye onda delilik var mi diye soru sordu, onu cezalandirmadi kimse de recm mecim yapmadi, sopa mopa ile cezalandirmadi…1400 sene once……Mirac mevzuati hakkindaki uydurma anlatimlar dogrudur, Sina-Misir Memleketinde guya Peygamber sav. bir “saray” gormus , guya Isa AsM. o sarayda dogmus (Mirac-i Nebi kitabi, Mehmet Oksuz) bu tamamen ISRAILIYATTIR! Bu hikayeleri (muhtemelen uydurma rivayetleri) yazip yayinlatarak bunun sorumlulugunu yuklenmistir, yayin-basinevi ltd. bastiklari kalitesiz elimde parcalanip dagilmis olan Mirac-i nebi kitabiyla hepsi para kazandilar, ben hakkimi helal edemiyorum bunlara…. Mirac-i Nebi kitabinda sonraki sayfalarda guya Peygamber sav.’e ortadoguda bir yerde ates azabiyla meleklerce cezalandirilan SARKICILAR_MUZISYENLER, Zina yapanlar Icki icen muslumanlar gosterilmismis……bu israiliyati M. oksuz adli hoca-yazar bu sozkonusu kitabinda yazip, Tevbe kapisindan hic bahsetmedi! Hatasiz kul olmaz, yanlis bilgiler yazan kisi tevbe etmelidir.Ajan hocalar ise cezalandirilmalidir! Vesselam. Cengiz.

  28. MaMaLi dedi ki:

    Ensest,ve pedofoli,hastası,bir zatın”ben peygamberim”söylemine,inananların cennetinde ben olmak istemem;o cennet,sizin olsun,bana,yalnızlığım,düşsün,onur,düşsün,haysiyet,düşsün,edep,düşsün,alın sizin olsun hasta adam ve cenneti.

  29. Mehmet Ali BAYKAN dedi ki:

    Yavuz Selim tebrık ederim .tam olarak düşüncelerimi yansıttı.

  30. Mehmet Ali BAYKAN dedi ki:

    NUHUN GEMİSİNİN OLUŞUMU VE SÜRECİNİ AÇIKLARSANIX MEMNUN OLURUM.

    • 1okuyucu dedi ki:

      Mehmet Ali BAYKAN;

      —NUHUN GEMİSİNİN OLUŞUMU VE SÜRECİNİ AÇIKLARSANIX MEMNUN OLURUM. (senden alıntı)

      mitolojik masallara meraklısın galiba, neyse seni ilgili konuya yönlendirmişler,

      ben sana başka bir şey anlatayım,

      insanlar sel felaketlerinin sebebini bilemedikleri, bunun bir doğa olayı olduğunu anlayamadıkları için tanrının insanları cezalandırdığını sanmışlar, her şeye ağıt düzmekte mahir olan insan oğluda işin içerisine tanrıyı da dahil ederek, bu sıra dışı doğa olaylarıyla ilgili mitolojik masallar uydurmuşlar,

      bu mitolojik masallara el koyan semavi dinlerde tanrının gönderdiği peygamberlere inanmayanları cezalandırdığı martavalını uydurmuşlar,

      oysa akıl yürüterek belirlenmiş olan mantık kuralları, peygamber ve kitap gönderdiğini kanıtlayamamış bir tanrının, ben tanrının elçisiyim diyenlere inanılmasını isteme hakkı, inanmayanları cezalandırma hakkı olamayacağını söyler,

      tanrının böyle bir hakkı olabileceğini iddia etmek, hakkı olmadığı şeyleri kendine hak gören zalim bir tanrı tarifi olur ki, tarif edilen tanrının firavunlardan hiçbir farkı kalmaz, bu tanrının zekâsıyla alay etmektir,

      eğer tanrının haksız yere cezalandırdığı kavimlerin tamamını öğrenmek istiyorsan, tanrının gönerdiği iddia edilen peygamberlere inanmadıkları için top yekün yok edilen toplumların kıssalarının hepsini Kurandan okuyabilirsin, hatta peygamberlerle ilgili kıssaların hepsini okuyabilirsin.

    • Dünyada çeşitli dönemlerde olusmuş kavim ve uluslarda tufan ile ilgili anlatımların geneli Sümer anlatımlarındaki yaşanmış olanlarla ilgilidir.
      Sanskrit yazıtlarında devasal bir tufandan sonra sadece aziz Manu’nun Hinduizmin telsis inancındaki ikinci tanrı Vishnu tarafından kurtarıldığı anlatılır. Çin efsanelerinde ise Nuwa’nın insanı çamurdan yarattığı söylenir. Bu efsanede Nuwa su tanrısı Gonggong’un gökyüzü deliklerinden akıttığı suların deliklerini renkli taşlarla kapatarak tufanı
      sonlandırdığı anlatılır.
      Eski Ahit Tevrat, yaratılış 6, 7, 8 bölümlerinde 40 gün sürdüğü anlaşılan tufan ile ilgili şunlar anlatılmaktadır; <>
      Bu anlatımların bilim ve akıl dışı mantıksızlığını o dönem yapılan bir gemiye milyonlarca tür kara hayvanının alınamayacağı gerçeğinde görmekteyiz.
      Tevrata göre Amerika kıtasıda dahil Avusturalya, Afrika, uzak Asya, Avrupa ve kutuplarda yaşayan hayvanların hepsinden birer çift alan Nuh peygamber, 137 metre uzunluğunda, 26 metre genisliğinde, 16 metre yüksekliğindeki gemisine hepsini sığdırmış oluyordu !!!
      Kuran’da Nuh tufanı ile ilgili bilgi verilirken Allah’ın Nuh’a bir gemi yapması ve kendisine inananlarla beraber her hayvandan birer çift gemiye almasını söyler.
      Kuran’dan anladığımıza göre Allah’ın yok etmek istediği insanlığın ve dünya yaşamı tamamı olduğunu bilemiyoruz. Kuran’da Allah sadece Nuh peygamberin kavminin Hak ve adelet göz etmeksizin sapkınlığa düşmelerinden sonra cezalandırılmasından söz eder.
      1929 yılında Sümer Ur kentinde yapılan arkeolojik araştırmalardaki kazılarda arkeologlar selin getirmiş olduğu, iki metre yüksekliği olan çamurdan oluşmuş katmana ulaşmışlardı.
      ilginç olan ise bu çamurların içinde uygarlık eşyalarının bulunması gerçektende bu bölgede bir tufanın gerçekleşmiş olduğunu göstermekteydi.
      Diğer Sümer kentlerinde de aynı çamur katmanın olması bize bu bölgede anormal boyutta ani bir sel veya tufanla yaşamın sekteye ugradığını gösteriyordu.
      Sümer ve Akad yazıtlarındaki tufan ile ilgili bilgileri toplayan bilim insanları, bu yazıt ve çamur katmanlarından edindikleri bilgilerle tufanın m.ö 3500 – m.ö 3300 yılları arasında gerçekleştiğine dair kesin ortak kanıyada varmışlardı.
      Gılgamış destanının anlatıldığı Sümer, Akad ve Hitit yazıtlarında Nuh Tufanı ilgili öykü anlatılmıştı.
      Bu yazıtlarda gerçektende Gılgamışın ölümsüzlük iksirini/ağacını bulabilmek için danıştığı ve büyük bir tufan olacağını göksel varlık Anki/Enki’nin haberdar ettiği Shuruppak kentinde yaşayan Ziusudra isimli bilge kişilikten söz edilmekte.
      Ziusudran’ın yaşadığı kent isminin sonudanki Pak sözcüğü günümüz Türkçesinden lekesiz anlamında kullandığımız “Pak” ve “Ap ak” sözcükleriyle aynı kökten gelmedir. Kanımca önündeki Shuru sözcüğü günümüz Türkçesinde beraber yol alanlar, beraber devam edenler anlamına gelen “Sürü” “Sürmek” tanımlamasından gelmedir, çünkü Anu, karakumda Sümerlerden önce oluşan, sümerlerinde göç ettikleri uygarlıkta isimleri Gök Suriler/Sürüler bazende Süyrüler olarak yazılan bir uygarlık tanımlaması söz konusudur.

      Devamını oku: http://kokler-ve-kanatlar.webnode.fr/products/nuh-peygamber-kimdir-hangi-%c3%a7a%c4%9fda%2c-hangi-uygarl%c4%b1kta-ya%c5%9fam%c4%b1%c5%9ft%c4%b1r-/

  31. Yukarda anlatılan hadisler bire bir Tengri insancı öykülerinden araklanmıştır.
    Peygamber Burak isimli bir binek ile yolculuk yapar:
    Tengri inancında din adamları olan kaam’lar Barak isimli köpek üzerinde Tengri’nin aydınlık dünyasına giriş kapısı olduğuna inanılan kutup yıldızına doğru yolculuk yaparlar.
    Kutup yıldızı eski Türklerde kıble görevi gördüğü için ölen kişilerin kafaları kurganlarda kutup yıldızna doğru çevrilirdi.
    Cebrail’in bir parmak ilerlerse yanma olayı:
    Kaam’ların yolculukları kutup yıldızına kadardır, bu kapıyı geçerlerseler yanıp yok olunacağına inanılırdı.
    Miraç öyküsüne benzer anlatımlar Karakum Anu, Sümer,Elam ve Akad/Babil uygarlıklarında anlatılmış, diğer uygarlıklara buralardan girmişti.

    Türkmenistan Karakum Anu uygarliginda Atapa/Adem’in en eski miraç öyküsü.
    Karakum Göksuri uygarlığına ait silindir damga ve amületlerinde anlatılan öykü, her görüntü tarihin bir dönemine şahitlik ediyordu.
    Yeni bir gücün doğumunu parçaları birleştirince anlayabiliyorduk ancak.
    Bu Atana’nın, insanlığın ilk kağanı’nın doğumuydu.
    Damgalarda anlatılan öykü şöyle;
    Atana’ya Tanrı tarafından kağan’lık verilir. Lakin Atana varis bırakamaz, çocuğu yoktur,olmazda.
    Yılana ihanet etiği için cezalandırılan kartalın atıldığı çukura iner ve kartala anlaşma teklif eder. şöyle der; “eğer beni sevgi Tanrıçasına götürürsen seni özgür bırakır, yaralarını iyileştiririm der.
    Kartal teklifi kabul eder ve Tanrı’ya doğru yükselirler.
    Karakum uygarlığında Tengri’nin ancak bir kadın ve ana kadar şefkatli,koruyucu ve güzel olabileceği için kadın olarak betimlenmişti.
    Yolculuğun sonunda Atana bereket Tarıçasıyla buluşur, ve sorununu anlatır. Tanrıça Atana’yı dinledikten sonra neslini devam ettirebilmesi için yaşam suyu dolu bir kadeh verir.
    Devamını oku: http://kokler-ve-kanatlar.webnode.fr/products/insanl%c4%b1%c4%9f%c4%b1n-ilk-ka%c4%9fan%c4%b1-atapa-atana-ve-ilk-yarat%c4%b1l%c4%b1%c5%9f-destan%c4%b1-/

  32. Seyahat dedi ki:

    Miraç ve diğer durumlarla ilgili insanlara verdiğiniz doğru bilgilerden ötürü teşekkür ederim. Devlete ait İnternet bağlantılarında aile filtresine takılan bu site, belli ki zamanın 1500 yıl geresinde kalmış kafaları rahatsız ediyor.

    • isimsiz dedi ki:

      eger burada ypilan aciklamalar dogru olsaydi beni rahatsiz etmezdi önemli olanda zamanin neresinde kaldigim degil gerceklerdir

  33. Huseyin dedi ki:

    Allahin laneti uzeriize olsum islam dusmanlari, o kadar dar bir dunyaniz varki ancak burda tatmin olursunuz bu zavalli iftiralarinizla.. Zalimler icin yasasin cehennem

    • 1okuyucu dedi ki:

      Hüseyin;

      —Allahin laneti uzeriize olsum islam dusmanlari, (senden alıntı)

      İslâm aleminin düşmana ihtiyacı yok ki, İslâm aleminde herkes birbirine düşman zaten, her biriniz Kuranı farklı farklı yorumlayarak, bir sürü mezheplere tarikatlara bölünmüşsünüz,

      sizde, bırak başkalarına karşı hoşgörülü olmayı, birbirinize karşı bile hoşgörünün zerresi yok, o yüzden kendiniz gibi düşünmeyen Müslümanlara tahammülünüz yok, birbirinizi kâfir ilân etmişsiniz, ha bire koyun boğazlar gibi birbirinizi boğazlayıp duruyorsunuz,

      1400 yıllık kemikleşmiş kan davası birbirinize olan kin ve nefretinizi öylesine kemikleştirmiş ki birbirinize karşı son derece acımasızsınız, bu yüzden kan davasına son vermek için uzlaşmayı bile denemiyorsunuz,

      velhasıl uzlaşmayı aklına getirmeyen, hoşgörünün yanından geçmeyen kin ve nefret dolu bir alem olarak, demokrasiden zerre kadar nasiplenmeden bu dünyadan göçüp gideceksiniz,

      yani ilada benim yorumum dediğiniz sürece, herkesin yorumu kendisine demediğiniz sürece birbirinizi boğazlayıp duracaksınız,

      hepiniz cennete gideceğinizi iddia ettiğinize göre, cennette birbirinizin yüzüne nasıl bakacaksınız çok merak ediyorum doğrusu?

      —o kadar dar bir dunyaniz varki ancak burda tatmin olursunuz bu zavalli iftiralarinizla.. (senden alıntı)

      sen iftirayı, hadis ve ayetlerden bahsedenlerde arayacağına, uyduruk hadisleri baş tacı eden İslâm aleminde ara,

      yazanı, (İslâm aleminin bağrına bastığı hadisçileri???) yazılana inananı görmezden geleceksin, yazılandan söz edeni iftira atmakla suçluyacaksın, sen önce kendi evinin önünü süpür, süpürdükten sonra evinin önü pis diyen çıkarsa o zaman onlara iftiracı dersin,

      —Zalimler icin yasasin cehennem (senden alıntı)

      Kuranın tanrısı, esas zalimin kim olduğunu bilmediği için sizi zalimin firavun olduğuna inandırır, oysa zalimin kim olduğunu anlayabilmek için namuslu olmak yeterlidir,

      eğer, firavunu baş tacı eden namussuzlar olmasa, zalimler koskocaman bir hiçtir, öylesine ki, suratına tükürsen sesini bile çıkaramaz,

      yani, kötülüğün esas suçlusu, zalimin zulmüne alkış tutan namussuzlardır ve namuslulara oranla sayıları kat be kat ezici bir çoğunluktadır,

      o nedenle her toplum lâyık olduğu şekilde yönetilir, daha doğrusu her toplum hak ettiği şekilde yönetilir,

      herhalde esas zalimlerin firavunlar değil, firavunu baş tacı eden namussuzlar olduğunu anlamışsındır,

      kendinin zalim olup olmadığını ise güncelde kimleri alkışadığına bakarak anlayabilirsin,

      ayrıca insanları cehenneme gönderme egonu fazlasıyla tatmin edecek bir müjdem var sana?

      Ey iman edenler! Allah’a, Peygamberine, Peygamberine indirdiği Kitab’a ve daha önce indirdiği kitaba iman (da sebat) ediniz. Kim Allah’ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve kıyamet gününü inkâr ederse tam manasıyle sapıtmıştır. (nisa-136)

      Yahudilerle Hristiyanlar, tanrınızın gönderdiği tüm kitaplara ve peygamberlerin hepsine iman etmediği için, yani Yahudilerle Hristiyanlar, Kuranı ve Muhammedi inkâr etmeleri nedeniyle tam manasıyla sapıttıkları için,

      610 yılından sonra doğan ve kıyamete kadar doğacak olan tüm Yahudi ve Hristiyanlar nisa-136’ya göre doğrudan cehenneme gidecekler,

      oysa 610 yılından önce ölenler kendilerine gönderilen kitaplara göre hesaba çekilecekler,

      inandıkları tanrı tarafından kendilerine kitap ve peygamber gönderilen toplumlar, kendilerine gönderilen kitaptan sorumlu olacaklarına, inandıkları tanrı tarafından inandırıldıkları için başka peygamberlere ve kitaplara itibar etmeyecekleri ortadayken,

      tüm kitaplara ve peygamberlere inanmaları asla söz konusu olamaz, dolayısıyla onlar inandıkları tanrıya güvenerek kendilerine gönderilen peygamberlere ve kitaplara iman edeceklerdir, inandıkları tanrıya olan güvenlerinden dolayı Muhammede asla inanmayacaklardır,

      bunu sana anlatmamın nedeni baş zalimin kim olduğunu daha iyi anlayabilmen içindir.

      sence cehennemin baş köşesini en çok kim hak ediyor? ne dersin?

      eğer soruyu cevaplamakta zorlanırsan, işe kendi inanırlarına bile farklı farklı sınav kriterleri uygulayan tanrı hangisidir? sorusunun cevabını aramakla başlayabilirsin

      bu arada, temenni ederim, cennette tüm sevdiklerinle birlikte bir arada olursun.

      • bir kul dedi ki:

        KURAN AYETLERİNE GÖRE DİN

        Kuran’ın dinin tek kaynağı olarak yeterli olup olmadığını yine Kuran’dan hareketle tespit edelim:
        Öncelikle dikkat etmemiz gerekli husus, Kuran’ın, dinin tek kaynağı olduğunu ve din adına her şeyi açıkladığının, Kuran’da ısrarla belirtilmiş olduğudur.
        Biz bu kitabı sana, her şeyin ayrıntılı açıklayıcısı, bir doğruya iletici, bir rahmet, Müslümanlara bir müjde olarak indirdik. 16-Nahl Suresi 89

        Görüldüğü gibi ayette Kuran’ın her şeyi açıkladığı, bizi doğruya ilettiği söylenmektedir.

        HÜKÜM YALNIZ ALLAH’INDIR

        Hüküm yalnız Allah’ındır. O kendisinden başkasına kulluk etmemenizi emretmiştir. Dosdoğru olan din işte budur. Ama insanların çoğu bilmiyorlar. 12- Yusuf Suresi 40
        26- Kendi hükmünde hiç kimseyi ortak kılmaz.
        27- Rabbinin kitabından sana vahyedileni oku. O’nun kelimelerini değiştirecek hiçbir kudret yoktur. 18-Kehf Suresi 26,27

        Hüküm Allah’tan başkasına bırakılırsa, dosdoğru dinden sapılmış olunur Oysa Kuran ayetlerinden açık bir şekilde görüldüğü gibi Allah’ın hüküm konusunda hiçbir ortağı yoktur. Kişilerin şahsi hükümleri din olamaz. Kehf suresi 27. ayetten, Allah’ın hükmüne uymanın ancak Allah’ın vahyine uymakla yerine getirilebileceğini anlarız.Allah’ın hükümleri Allah’ın vahyi olan Kuran’dadır. Zaten Allah’ın sözü olduğu iddia edilebilecek başka bir kaynak yoktur ki bu kaynağın Allah’ın hükmünü kapsadığı iddia edilebilsin. Hükmün yalnız Allah’ın olması (12 Yusuf Suresi 40) ve Allah’ın hükmüne kimsenin ortak kılınmaması (18 Kehf Suresi 26) için Allah’ın hükümlerinin hepsini içeren Kuran’ı, dinin tek kaynağı yapmak zorundayız.

        Allah’a çağıran, yararlı işler yapan ve ben Müslümanlardanım diyen kimseden daha güzel söz söyleyen kim vardır? 41-Fussilet Suresi 33

        Rabbinin sözü hem doğruluk, hem adalet bakımından tamamlanmıştır. O’nun sözlerini değiştirecek hiçbir kuvvet yoktur. 6-Enam Suresi 115

        Allah’ın dini, Kuran’ın indirilmesinin bitişiyle Peygamberimiz hayattayken tamamlanmıştır. Kuran yazdırılmış, ezberlenmiş ve başı sonu belli bir kaynak olarak rehberimiz olmuştur. Peygamber döneminde yazılması yasak olan hadisleri, sonradan toplayan kitaplar; Peygamber’in vefatından yüz-ikiyüz yıl sonra ortaya çıkmaya başlamıştır. Kuran ayetlerine göre Allah’ın sözleri değiştirilemez bir şekilde tamamken, her nedense insanlar bununla yetinmeyip yeni sözler aramışlardır.

        KURAN HER DETAYI İÇERİR

        Allah size kitabı detaylandırılmış bir halde indirmişken Allah’ın dışında bir hakem mi arayayım? 6-Enam Suresi 114

        Kuran, bazılarının zannettiği gibi ana konulara değinerek, yan konular için bizi başka kitaplara, ya da ünlü hadis kitaplarına havale etmiyor. Kendisinin detaylandırılmış olduğunu söylüyor. Eğer bir yasağı, detayı, ibadeti Kuran’da bulamazsak, bu; o yasağın, detayın, ibadetin dinimizin bir parçası olmadığı anlamına gelir. Örneğin ipek giymek veya midye, karides yemek ile ilgili Kuran’da bir ifade olmaması; ipeğin giyilebileceğini, midye ve karidesin yenilebileceğini gösterir. Kuran’da bir fiilin yapılmamasına dair izah aramak gerekir, yapılması gerektiğine dair izaha gerek yoktur. Örneğin ipeğin giyilmesinin yasak olduğuna dair izahın bulunamaması yeterlidir. Ayrıca ipek giyilebilir manasında bir ayete gerek yoktur. Bu basit mantığı şu ayette de gözlemleyebiliriz.

        Ey iman sahipleri, size açıklanınca hoşunuza gitmeyecek şeyleri sormayın. Kuran indirilirken onları sorarsanız size açıklanır. Allah onları affetti. Allah Bağışlayandır, Merhametlidir. 5-Maide Suresi 101

        Allah kullarına güçlük çıkarmak istemediği için birçok konuda açıklama yapmamıştır. Eğer açıklama yapsaydı, o konularda da üzerimizde sorumluluk olacaktı. Allah birçok ayette dinin kolay olduğunu, insanlara güçlük çıkarmak istemediğini söylemektedir. sanki unutulmuş gibi Allah’ın açıklama getirmediği konuları kendilerine göre açıklayarak ve bu açıklamaları da Peygamberimiz üzerinden kutsallaştırmaya çalışarak, din adına zorluklar üretmişlerdir. Dinin yasakladığı her şey kötüdür, ama din her zararlı fiili yasaklamak zorunda değildir, belirli alanlardaki seçimler insanın özgür iradesine bırakılmıştır. Dinin açıkladığı hususları yerine getirmek bir sorumluluktur.

        ALLAH UNUTMAZ
        Rabbin asla unutkan değildir. 19-Meryem Suresi 64

        Rabbimiz Allah, her şeyi bilir ve bu, bizim din adına tüm ihtiyaçlarımızı bildiği anlamına gelmektedir. Allah’ın açıklamadığı konular; haşa unutkanlığından değil, bizi o konularda özgür bırakmak istemesinden kaynaklanır. Allah’ın açıklamadığı konuları açıklayarak dine yeni ilaveler, yeni detaylar getirenler yukarıdaki ayeti görmezlikten gelip, Allah’ın indirdiğinin kendilerince eksiğini mi kapıyorlar?

        Kendilerine okunmakta olan Kitab’ı sana indirmemiz onlara yetmiyor mu? 29-Ankebut 51
        görüşlerini din diye yutturmak isteyenlere, Kuran yetmiyor.
        Kişiler Kuran’ı açıp dini öğreneceklerine; Kuran dışı pek çok kaynak ve söylemin etkisiyle kafalarında bir din oluşturup sonra bu dini Kuran’da arıyorlar; bu dini Kuran’da bulamayınca ise “Bak, Kuran eksikmiş” diyorlar!

        EKSİKSİZ KİTAP
        Kitap’ta hiçbir şeyi eksik bırakmadık. 6-Enam Suresi 38

        Kuran’ı, manayı ve canlıları ön plana almadıkça, apaçık olan bu ayetlerin manalarını da anlamaları pek mümkün gözükmemektedir.

        154- Size ne oluyor, nasıl hüküm veriyorsunuz?
        155- Hiç mi öğüt almıyorsunuz?
        156- Yoksa sizin apaçık olan bir deliliniz mi var?
        157- Şayet doğru söylüyorsanız kitabınızı getirin. 37-Saffat Suresi 154-157

        36- Neyiniz var? Nasıl hüküm veriyorsunuz?
        37- Yoksa okuyup, ders almakta olduğunuz bir kitabınız mı var?
        38- İçinde keyfinize uyanın sizin olduğu. 68-Kalem Suresi 36,37
        Sen de aralarında, Allah’ ın indirdiğiyle hükmet. 5-Maide Suresi 49

        Ayetlerden, dini hükümlerin Allah tarafından indirilmiş olan Kitab’a dayanması gerektiğini görüyoruz. Allah’ın indirdiği Kitab’a dayanmayan hükümler, dinen temelsizdir. Eğer Peygamber’in olduğu iddia edilen bir söz veya davranış, Kuran’a ilave yapılan bir hükme delil gösteriliyorsa; o hadis ya Peygamber’e iftiradır, ya da Peygamber’in şahsi tercihi veya tarihin belli bir dönemiyle sınırlı-tarihsel-olan, dinen hüküm ifade etmeyen bir mesele dinselleştirilmiştir. Maide Suresi 49. ayetten anlaşıldığı üzere Peygamber sadece Kuran’la hüküm vermiştir ve sonuç olarak Kuran’da tüm dini hükümler bulunmaktadır.

        O yalnızca bir öğüt ve Mübin (apaçık) bir Kuran’dır. 36-Yasin Suresi 69

        Ayetten de görüldüğü gibi Kuran’ın sıfatlarından biri olan Mübin, “beyan” kökünden olup; “apaçık, açık açık gösteren” manalarına gelmektedir. Aynı ifadeye 27-Neml 1, 28-Kasas 2, 26-Şuara 2 gibi ayetlerde de rastlarız. Kuran’ın apaçık olduğunu ifade eden bu ayetler, Kuran’ın tek başına anlaşılamaz olduğunu, ancak hadislerle veya mezhep imamlarıyla Kuran’ı anlayabileceğimizi söyleyenlere cevap vermektedir. 27-Neml Suresi 79. ayette ise Peygamberimiz’e “Sen mübin gerçek üzerindesin.” denilmektedir.

        Peygamberimiz’in insanlığa tanıttığı dinin açıklayıcısı Kuran’dır. Bu yüzden
        Peygamberimiz’e izafe edilen dini hüküm ifade eden her şey, ancak Kuran’dan onay aldığı takdirde geçerlidir. Mübin olan Kuran; hem dini, hem Peygamber’i tanımamızda tek başına yeterlidir.

        KURAN’A UYAN PEYGAMBER’E DE UYMUŞ OLUR

        De ki “Ben sizi ancak vahiy ile uyarıyorum.” 21-Enbiya Suresi 45

        Böylece biz seni, kendilerinden önce nice ümmetlerin gelip geçtiği bir ümmete, sana vahyettiklerimizi okuman için gönderdik. 13-Rad Suresi 30

        Bu Kuran, bana, sizi ve ulaştığı kimseleri uyarmam için vahyolundu. 6-Enam Suresi 19

        Onlara ayetlerimiz apaçık belgeler olarak okunduğunda bizimle karşılaşmayı ummayanlar derler ki: “Bundan başka bir Kuran getir veya bunu değiştir.” De ki: “Benim onu ken
        diliğimden değiştirmem asla mümkün değildir. Ben sadece bana vahyedilene uyuyorum. Eğer Rabbime isyan edersem büyük günün azabından korkarım.” 10-Yunus Suresi 15

        Ayetlerden de görüldüğü gibi, Peygamber’in açıkladığı ve uyduğu vahiy Kuran’dır. İnanmayanların reddettiği, değiştirilmesini istedikleri de yine Kuran’dır. Peygamber’in vazifesi kendisine vahiy olarak gelen Kuran’ı insanlara tebliğ etmektir. Peygamber’e uymak; Kuran’a uymak, Kuran’ın sistemine göre inanmak, hareket etmek ve
        yaşamaktır. Peygamber’imiz Kuran’da en çok “resul” kelimesiyle tanıtılır. “Resul” Türkçe’deki “elçi” kelimesinin karşılığıdır ki Allah, bu kelimeyle, Peygamberimiz’in vazifesi olan İlahi mesajın insanlara iletilmesini vurgular. Ayetlerden gördüğümüz gibi bu mesaj Kuran’dır. Başka hiçbir kaynağa, hiçbir kitaba gönderme yapılmamaktadır. Allah, Kuran dışında başka uyulması gereken vahiyler, kaynaklar olsaydı; onları da belirtir, onlara da uymamızı isterdi.

        KURAN KARANLIKLARDAN AYDINLIĞA ÇIKARIR

        4- Dosdoğru bir yol üzerindesin.
        5- Aziz ve Rahim’in indirdiği üzerindesin. 36-Yasin Suresi 4,5

        Bu bir kitaptır ki, Rabbinin izniyle insanları karanlıklardan nura (aydınlığa), O övgüye layık, Aziz olanın yoluna çıkarman için sana indirdik. 14-İbrahim Suresi 1

        Bu kitap (Kuran) insanları karanlıktan aydınlığa çıkarır. Allah’ın indirdiği (Kuran) üzerinde olan, dosdoğru yol üzerinde olur. Kuran’a uyanlar bu ayetler gibi birçok ayetten güç ve destek alırlar. Kuran, Peygamber döneminde yazıldı, ezberlendi. İçinde hiçbir çelişki ve mantığa aykırılık yoktur. Diğer hiçbir kaynak, Peygamber hayattayken yazılmamıştır. Nerede çağın ve aklın çok önünde olan Kuran, nerede akılla çelişen birçok izahı barındıran, İslam’dan insanları kaçıran uydurmalar.

        YAHUDİLERDE VE HIRİSTİYANLARDA DA AYNI TİP DEJENERASYONLAR VAR

        İçinde Allah’ın hükmünün bulunduğu Tevrat yanlarındayken, nasıl oluyor da senin hakemliğine başvuruyorlar. 5-Maide Suresi 43

        İncil bağlıları Allah’ın onda indirdiğiyle hükmetsinler. Allah’ın indirdiğiyle hükmetmeyenler sapkınların ta kendileridir. 5-Maide Suresi 47

        Allah evvelki din sahiplerine de Peygamberleri aracılığıyla kitaplar ve sayfalar indirmiş ve bunlara uymalarını söylemiştir. Yahudiler -Kuran gibi- detaylı ve her şeyi açıklayan Tevrat’ı aldılar. Ancak Allah’ın sözleriyle yetinmediler. Bakara Suresi 67. ile 71. ayetler arasında gördüğümüz Yahudilerin teferruatsever yaklaşımları, Hz. Musa’nın vefatından sonra da devam etti. Bu tavırları sonucu Mişna (Söz, Hadis) ve Gamara (Pratik, Sünnet) denilen dini kaynaklar ürettiler. Görüldüğü gibi “hadis” ve “sünnet” adı altında kutsala atıflarla dini teferruata boğma, bir tek bizim dinimize özgü değildir. Kuran, Hıristiyanların Hz. İsa’yı ve din adamlarını Rabler edindiğini söyler ve dine ilave olarak uydurdukları ruhbanlığa sonradan kendilerinin de uyamadıklarına dikkat çeker. Kuran’da tüm bu kıssalar bize öğüt almamız için açıklanmıştır. Oysa kendini dinde otorite ilan eden bazıları aynı hatalara düşmekten sakınacaklarına “Bu Hıristiyan ve Musevilere olmuş, bize olmaz” diyerek benzer hataları tekrarlamışlardır. Acaba bunların Kuran’dan bir delilleri var mı? Tabi ki yok. Zaten delil yerine sanı ile konuşmaya meraklı bu “otoriteler”in, delile ihtiyacı yoktur Çoğunluğa uymanın saptırmaya yol açabileceğini belirten Kuran ayetleri ve Hıristiyan çoğunluğun çizdiği bu manzara; umarız kelle sayıcıları ve Kurani delil yerine “evliya”ya güvenenler için yeterlidir.

        KURAN’IN AÇIK VE DETAYLI AÇIKLAMALARI

        Andolsun ki size açıklayıcı/açık delil (beyyine) ayetler, sizden önce gelip geçenlerden örnekler ve korunup, sakınanlar için de bir öğüt indirdik. 24-Nur Suresi 34

        … Ta ki ölen açık delil (beyyine) üzerine ölsün, yaşayan da açık delil (beyyine) üzerine yaşasın. 8-Enfal Suresi 42

        Kuran’a göre insan, “beyyine” (açık delil) üzere olmalıdır. Yani geleneklerden hareketle, “Böyle gördük, biz de böyle yapıyoruz” mantığıyla yapılan uygulamalar, kelle sayımı ile gerçeği bulmalar Kuran’ın anlattığı İslam ile bağdaşmaz. Kuran’a göre, Kuran’ın kendisi “beyyine”dir (açık delildir). Bu yüzden ancak Kuran’ı dinin tek kaynağı yapanlar açık delile uymuş olurlar.

        Bunları Kuran’da türlü türlü şekillerde (sarf) açıkladık ki öğüt alıp hatırlasınlar. Fakat bu sadece kaçışlarını artırıyor. 17-İsra Suresi 41

        Andolsun bu Kuran’da her örnekten insanlar için türlü türlü açıklamalarda (sarrafna) bulunduk. İnsanların çoğu ise tanımamakta ayak diretmektedirler. 17-İsra Suresi 89

        Bak iyice kavramaları için ayetleri nasıl türlü şekillerde açıklıyoruz (nusarriful). 6-Enam Suresi 65

        Bilgiyle uzun uzadıya, etraflıca açıkladığımız (fassalna), inanan bir toplum için doğruya iletici ve rahmet olan bir kitabı onlara getirdik. 7-Araf Suresi 52

        Bu bir kitaptır ki, Hakim ve Her şeyden Haberdar olan, ayetlerini hüküm ifade edici (muhkem) kılmış ve sonra detaylandınp (fussilet) açıklamıştır. 11-Hud Suresi 1

        KURAN’IN AÇIKLAMADIKLARI DİN DIŞI ALANDIR

        Yukarıdaki ayetlerden Kuran’ın detaylı, etraflıca, türlü türlü şekillerde dini konularda gerekli olan tüm açıklamaları yaptığını; Kuran’ın kendisinin söylediğini görüyoruz. “Kuran başka kitaplara gönderme yapar, Kuran ana kitaptır, detayları başka kitaplardan öğreniriz” demek; tüm bu ayetlere karşı çıkmak, bu ayetleri yok saymak demektir. Aynı şekilde “Kuran’dan dini anlayamayız” tipi izahlar da Kuran ile çelişir. Kuran’ın izahlarına göre iman edenler, dinlerini Kuran’dan öğrenirler. Kuran’ı incelediğimizde gerekli tüm teferruatların Kuran’da yer aldığını görürüz. Örneğin Kuran, zorda kalıp başka yiyecek bir şey bulamayanların; aşırıya gitmemek kaydıyla, normalde haram olan leş, kan, domuz eti ve Allah’tan başkası adına kesilen hayvanları yiyebileceği gibi detayları bile içermektedir.
        Hacla ilgili anlatılan bir hususta; başında hastalık olduğu için saçını kısaltanların ne yapması gerektiği de Kuran’da geçer. Anne, kız kardeş veya teyze ile evlenmenin haram olduğu da Kuran’da vardır. Sadece Peygamberimiz’e farz olan gece ibadeti de Kuran’da geçer. Ebu Leheb’in Müslüman olmayacağı, Rumların yakın zamanda savaşı kazanacakları tipinde ancak Peygamberimiz döneminde gözlenebilecek olaylara da Kuran değinir. Yukarıdaki örnekler ve daha birçok örnek, Kuran’ın tüm teferruatları verdiğinin delilidir. Kaç kişi Kuran’da haram edilen domuz, leş gibi yiyecekler dışında başka hiçbir helal gıda bulamayacak kadar zor durumda kalıp, bunları yemek zorunda kalacaktır? Hastalığı yüzünden saçını kısaltacak olan kişi sayısı binde bir bile değildir. Yani her bin kişiden birinin hayatta bir kere rastlaması ihtimali bile zor olacak bir detay Kuran’da vardır. Anne, kız kardeş veya teyze ile evlenmeye kalkmanın çirkin olduğu aşağı yukarı herkesin bildiği, on binde bir insanın bile kalkışmayacağı bir iğrençliktir. Kuran’da, “Zaten hiç kimse annesiyle evlenmeye kalkmaz” denmemiş, bu da açıklanmıştır. Yahudilere Cumartesi yasağı gibi yasakların da koyulduğunu belirten Kuran, hiç mümkün müdür ki inananlarına tüm yasakları belirtmesin?

        Eğer yeryüzündeki ağaçlar kalem olsa ve deniz de arkasından yedi deniz daha katılarak kullanılsa; yine de Allah’ın kelimeleri tükenmez. Allah üstündür, bilgedir. 31-Lokman Suresi 27

        KURAN’IN ANLAŞILMASI İÇİN TEFSİR, HADİS, İLMİHAL GİBİ KAYNAKLARA İHTİYAÇ YOKTUR

        32- Kafirler dediler ki “Kuran ona toptan, bir defada indirilseydi ya.” Biz böyle yaptık ki, onunla senin kalbini dayanıklı kılalım. Biz onu parça parça düzenleyip okuduk.

        33- Onların sana getirdikleri hiçbir örnek yoktur ki, biz sana gerçeği ve en güzel yorumu (ahsena tefsir) getirmiş olmayalım. 25-Furkan Suresi 32,33

        Görüldüğü gibi kafirler hep Kuran ile uyarılmışlardır, bu yüzden kafirler itirazlarını da hep Kuran’a karşı yapmışlardır. Yapılması gereken tefsirler/ yorumlar da yine Kuran’ın içindedir. “En güzel yorum” ifadesinin Arapçası “ahsena tefsir”dir ve “tefsir” kelimesinin Kuran’da geçtiği tek yer yukarıda alıntıladığımız ayettir. Böylece Allah, Kuran’ın tefsirinin en güzel şekilde yine Kuran’la yapılacağının dersini vermektedir. Oysa “Kuran tefsiri” diye satılan kitaplarda, Kuran’a eş koşulan birçok hadis geçmekte ve bunlar Kuran’ın ihtiva etmediği anlamları ve hükümleri dine ilave etmekte kullanılmaktadır. Kuran en güzel yorumu içerirken, ayrıca başka yorum kitapları (tefsir kitapları), Kuran-üstü bir konumda dinin kaynağı olamaz. Dinimiz tefsir kitapları olmadan da tastamamdır. Daha evvel belirttiğimiz sarf (türlü şekillerde açıklama), fussilet (detaylandırma) tipi kelimelerin Kuran için kullanılması da; Kuran’ın hiçbir hadis kitabına, mezhep kitabına, tefsir kitabına ihtiyaç duymaksızın her detayı içerdiğini göstermektedir. Kuran üzerine düşünceleri ihtiva eden çeşitli tefsir kitapları elbette olabilir, fakat sorun, “tefsir” adı altında, Kuran’da yer almayan hükümlerin dine ilave edilmesindedir.

        1- Rahman
        2- Kuran’ı öğretti 55-Rahman Suresi 1,2

        17- Şüphesiz onu toplamak ve okutmak bize düşer.
        18- O halde Biz onu okuduğumuzda, sen de onun okunuşunu izle.
        19- Sonra onu açıklamak da bize düşer. 75-Kıyamet Suresi 17-19

        Allah Kuran’ın öğretilmesini de, açıklanmasını da üzerine almıştır. Kuran, kendi kendini açıklar. Birçok konu, Kuran’da birden fazla yerde ele alınmıştır. Kuran’ın bir ayetinde anlaşılması gerekli konu tamamlanmadıysa, başka bir ayetin ilave yapmasıyla, o ayeti açıklamasıyla konu anlaşılır. Hadis, tefsir, ilmihal kitapları olmadan da Kuran yeterli ve eksiksizdir. Bu kitaplardan, bu kaynakların gereğinden Kuran hiç bahsetmez. Ayetler, Kuran’ın kendisini açıkladığını ve kendi içinde en güzel yorumu (ahsena tefsir) ihtiva ettiğini söyler. Kuran’ın, kendini açıklamasına şu şekilde bir örnek verebiliriz: 1-Fatiha Suresi 4. ayet “Din gününün sahibidir O”şeklindedir. “Din günü”nün ne olduğunu anlamayan kişiler, Kuran boyunca ilgili ifadenin yer aldığı tüm ayetleri incelediklerinde bu sorunun cevabını bulacaklardır. Bu terimin 15-Hicr Suresi 35, 26-Şuara Suresi 82, 37-Saffat Suresi 20, 38-Sad Suresi 78 ve 83-Mutaffifin Suresi 11. ayet ve diğer geçişlerini inceleyenler; bu terimin, öldükten sonraki yeniden dirileceğimiz günü ifade ettiğini anlarlar. Bu örnekte olduğu gibi din adına anlamamız gereken tüm bilgi Kuran’ın içindedir. Kuran kendi kendini açıklar. Kuran’da yer alan bir hususun, hemen anlaşılmaması gibi bir durumda, Allah’ın anlayışımızı bu konularda da açmasını beklemek ve cevap bulma aceleciliğiyle, içinde uydurmaların dolu olduğu kaynaklara başvurmamak gerekir. Unutulmamalıdır ki esas olan, doğru cevabı bulmaktır; yanlış cevabı benimsemektense cevabı bilmediğini bilmek daha iyidir.

        PEYGAMBERİMİZİN ŞİKAYETİ
        Kuran’ı dinin merkezine koymalı ve Peygamberimiz’e uymanın, Kuran’a uymakla mümkün olacağını bilmeli; hem Peygamberimiz’i hem de dinimizi iftiralardan kurtarmalıyız. Peygamberimiz, Allah’ın huzurunda toplanıldığında ümmetinin bir bölümünden şöyle şikayetçi olacaktır:

        Ey Rabbim! Benim toplumum bu Kuran’ı devre dışı tuttular. 25- Furkan Suresi 30

        Bu, Kuran’da geçen, ümmetinden Peygamberimiz’in yegâne şikayetidir. Gerçekten de Peygamberimiz’e uyduğunu söyleyen birçok kişinin sergilediği manzara budur: Kuran -sözde- el üstündedir, kutsaldır, fakat aslında Kuran; hayata uygulanmayan, dini tek başına belirlemeyen bir kitap olmuştur ve yüzlerce dini kitaptan birine çevrilmiştir. Kişiler dinlerini ilmihal kitaplarından öğrenmekte, Kuran ise anlaşılmak için değil, sadece seslendirilmek için okunmakta ve böylece devre dışı tutulmaktadır.
        Buraya kadarki tüm bu ayetler ve açıklamalar; Kuran’ın dinin tek kaynağı olduğunu, bizzat Kuran’ın kendisinin açıkladığını göstermiştir.

        İlerideki bölümlerde, Kuran’ın dinin biricik kaynağı olduğuna dair burada belirtmediğimiz delilleri de göstereceğiz. Peygamberimiz’e iftira edilerek uydurulan hadisler başta olmak üzere, mezhepler, tarikatlar ve gelenekleri irdeleyerek; Kuran dışında dini kaynak kabul etmenin sonunun nasıl felaket olduğunu gözler önüne sereceğiz.

      • 1okuyucu dedi ki:

        bir kul;

        bana zırvalarla gelme, iddialarıma verebileceğin bir cevabın varsa onlarla gel,

      • bir kul dedi ki:

        1okuyucu
        bu arada, temenni ederim, cennette tüm sevdiklerinle birlikte bir arada olursun.SENDEN ALINTI—->Hüseyin E TEMENNİDE BULUNMUŞSUN

        BENDE bu arada, temenni ederim, İSTEDİGİNYERDE tüm sevdiklerinle birlikte bir arada olursun SEN VE SEVENLERİNLE BİRLİKTE
        KURAN OKUYACAGIN ZAMAN EÜZÜ  BUNDAN böyle Kur’an okuyacağın zaman, öncelikle kovulmuş şeytandan Allah’a sıgın (Nahl 16/98)

        KURANI ACIKLAMADA USUL ÖYLE bir kitaptır ki (bu), her hükmünde tam isabet sahibi ve her şeyden haberdar olan (Allah) tarafından, âyetleri şüpheden arındırılmış ve hayatta karşılığı olan doğru hükümlerle sabitlenmiş, dahası çok boyutlu ve anlaşılır kılınmıştır ki, Allah’tan başkasına kulluk etmeyesiniz. (Ey Peygam-ber! De ki): “Hiç şüphesiz ben de,
        O’nun katından size gönderilmiş bir uyarıcı ve müjdeciyim! (Hut 11/1-2)

        ALLAH `IN DIŞINDA BİR HÜKÜM KOYUCUMU ARAYAYIM  (De ki|: “Hakikati açık vc net bir biçimde ortaya koyan bu ilâhi kelamı size gönderen O iken, (iyi ve kötüyü belirlemede) O’ndan başka bir hakem mı arayayım?” Dahası kendilerine önceden vahiy emanet ettiklerimiz bilirler ki, bu (Kur’an) Rabbin tarafından indirilmiş olan bir hakikattir: Öyleyse (ey muhatab ,sakın kuşku duyanlardan olma! (Enam 6/114)

        ALLAH PİSLİGİ AKLINI KULLANMAYANLAR ÜZERİNE BIRAKIR  Hem Allah’ın (akıl ve irade vermek suretiyle gerçeklesen) izni olmasaydı, hiçbir insan imana eremezdi! Vc O aklını kullanmayanları pisliğe mahkûm eder!
        (Yunus 10/100)

        ÜZÜLMEYİN GEVŞEMEYİN İNANIYORSANIZ ÜSTÜN OLAN SİZLERSİNİZ öyleyse ne yılgınlığa kapılın ne de üzülün: eğer gerçekten inanıyorsanız, insanların en üstünü mutlaka siz olusunuz (Ali imran 3/139)

        ALLAH İSTEYENİ İSE DOGRU YOLA İLETECEKTİR  BlZ her peygamberi yalnızca kendi kavminin diliyle gönderdik ki, mesajı onlara açık ve net olarak iletsin. Bundan sonradır ki Allah isteyenin sapmasını dileyecek, isteyeni ise doğru yola yöneltecektir: Zira her işinde mükemmel olan, hükmünde tam isabet kaydeden O’dur. (İbrahim 14/4)

        İMAN ETMEMEKTE DİRENEN BİR TOPLUMA De ki: “Göklerde ve yerde nelerin bulunduğuna bir bakınız!” Ne ki, iman etmemekte direnen bir topluma, ne âyetlerin ne de uyarıların hiçbir yararı olmaz. (Yunus 10/101)

        ALLAH İSTEYENİN SAPMASINI DİLEYECEK  BlZ her peygamberi yalnızca kendi kavminin diliyle gönderdik ki, mesajı onlara açık ve net olarak iletsin. Bundan sonradır ki Allah isteyenin sapmasını dileyecek, isteyeni ise doğru yola yöneltecektir: Zira her işinde mükemmel olan, hükmünde tam isabet kaydeden O’dur. (İbrahim 14/4)

        HER KAFİR VE MÜNAFIK DİNE GİRMİŞTİR bazı yüzlerin agarıp bazı yüzlerin karardığı o günde, yüzü kara çıkanlara (denilecek ki): “İmana erdikten sonra inkâra saptınız ha? O hâlde, inkârınızdan dolayı tadın azabı!” (Ali İmran 3/106)

        DİNDEN DÖNÜP TEVBE EDENLERİN DURUMU  İman ettikten, Elçi’nin hak olduğuna şahit olduktan, kendilerine hakikatin apaçık belgeleri geldikten sonra inkâra sapan bir toplumu Allah nasıl muvaffak eder? Çünkü Allah, zulme gömülen bir topluma asla rehberliğini bahşetmez. (Ali İmran 3/86)  Onların karşılığı, Allah’ın, meleklerin ve tüm insanların lanetine uğramak olacaktır (Ali İmran 3/87) Onlar bu hâlde kalacaklar; ne azapları hafifletilecek ne de onlara süre tanınacaktır. (Ali İmran 3/88) Ama tevbe edenler ve durumlarını düzeltenler hariç; çünkü Allah’ın bağışı da, merhameti de tariflere sığmaz. (Ali İmran 3/89)

        DİNDEN DÖNÜP TEVBE ETMEYİP İLERİ GİDENLERİ DURUMU İman etmelerinin ardından inkâra sapıp, sonra da inkârda ileri gidenlere gelince: Onların tevbesi kabul olunmayacaktır; işte asıl sapıklar onlardır. (Ali İmran 3/90) İnkârda direnenler ve inkâra saplanmış hâlde ölen kimselere gelince: Yeryüzünün bütün hazinelerini verseler bile, onlardan kurtuluş akçesi kabul edilmeyecektir işte onlar içindir acıklı azap ve onlara yardım eden de çıkmayacaktır. (Ali İmran 3/91)

        SEN KAFİRLERE İŞİTTİREMEZSİN  Şu bir Rcrçck ki, sen ölülere işutiremczsin. Dahası, bu daveti sırtını dönüp uzaklaşan sağırlara da işittiremezsin. (Neml 27/80) Yine, yoldan çıkan körlen doğru yola getirecek olan da sen değilsin. Sen ancak ayetlerimize inananlara duyurabilirsin; ki zaten onlar gönülden teslim olan kimselerdir. (Neml 27/81)Şu da bir gerçek kı sen asla ölülere duyuramazsın, arkasını dönüp uzaklaşırken her tür davete sağır kesilenlere de duyuramazsın.
        (Rum 30/52)  Yine sen (kalbi) kör olanları sapıklıktan çevirip de doğru yola yoneltemezsin. Sen ancak âyetlerimize iman eden kimselere duyurabilirsin ve onlar da hemen teslim oluverirler. (Rum 30/5

        EY HADLERİNİ AŞIP KENDİLERİNİ İSRAF EDEN KULLARIM  (ALLAH’IN şu müjdesini) ilet: “Ey hadlerini aşıp kendilerini israf eden kullarım’ Allah’ın rahmetinden asla umut kesmeyiniz!1 Allah bütün günahları affedebilir: çünkü O, evet O’dur mutlak bağışlayıcı, sonsuz rahmet kaynağı olan!” (Zümer 39/53)

        HER PEYGEMBERİ KENDİ DİLİYLE GÖNDERDİK BlZ her peygamberi yalnızca kendi kavminin diliyle gönderdik ki, mesajı onlara açık ve net olarak iletsin. Bundan sonradır ki Allah isteyenin sapmasını dileyecek, isteyeni ise doğru yola yöneltecektir: Zira her işinde mükemmel olan, hükmünde tam isabet kaydeden O’dur. (İbrahim 14/4)

        ALLAH İNSANA ZÜLMEDERMİ  Şüphe yok ki Allah, insanlara hiçbir şekilde kötülük etmez,- fakat insanlar kötülüğü kendi kendilerine ederler (Yunus10/44)

        ŞEFAATİN OLMAYACAGI GÜN GELMEZDEN ÖNCE  Siz ey iman edenler! Kendisinde pazarlığın, dostluğun ve şefaatin olmayacağı gün gelmezden önce size nzık olarak Bahşettik lerimizden harcayın!6 Zira nankörler zalimlerin ta kendileridir.  (Bakara 2/254) Hiç kimsenin hiç kimse adına hiçbir şey ödeyemeyeceği, kimseden şefaatin kabul edilmeye- ceği, kurtuluş akçesi alınmayacağı ve hiç kimsenin yardım görmeyeceği günün (dehşetinden) korunun! (Bakara 2/48)
        İKİ MÜSLÜMAN GURUP BİRBİRİYLE CATIŞIRKEN YAPILMASI GEREKEN  Şu halde mü’minlerden iki gurup çarpışırsa, aralarını bulun; fakat bir taraf diğerinin hakkına saldırırsa, siz de o haksız taraf ile Allah’ın emrine donünceye kadar çarpışın; ama eğer (saldırganlıktan) vazgeçerse, tarafların arasını adaletle ayırın ve (bunun için gerekirse) kendi hakkınızdan feragat edin: çünkü Allah (barış için) fedakârlık edenleri sever. (Hucurat 49/9)

         Siz ey iman edenler! İman edin Allah’a, O’nun Elçisi’ne, O’nun Peygamberi’ne peyderpey indirdiği ilâhî kelama ve daha önce indirdiği mesaja! Zira kim Allah’ı, meleklerini, vahiylerini, peygamberlerini ve Ahiret Günü’nü inkâr ederse, işte o derin bir sapıklığı boylamış olur. (Nisa 4/136)  Göklerde ve yerde olanların tümü Allah’a aittir. Siz içinizdekini açıklasanız da gizleseniz de, Allah sizi ondan dolayı hesaba çekecektir;* ve ardından O müstahak olanın bağışlanmasını diler, (cezayı) dileyeni de cezalandırmayı diler. Ve Allah her şeye kadirdir. (Bakara 2/284) Rasul Rabbinden kendine indirilene önce kendisi iman etti, sonra da mü’minler. Hepsi Allah’a, meleklerine,mesajlarına ve elçilerine inandılar:”O’nun elçilerinden hiçbiri arasında ayrım yapmayız, işittik ve itaat ettik; bağışlamanı dileriz ey Rabbimiz: zira varış sanadır!” dediler. (Bakara 2/285) 

  34. omer dedi ki:

    Miraç olayı yahudilikten gelmiş bir uydurmadır.
    Hadislere bakılırsa peygamberimiz Allah ile görüşüyor,namaz vakitlerinde PAZARLIKLAR yapıyor vs. bir sürü saçmalıklar.
    Kuranda miraç yoktur İsra vardır.

    Selamün aleyküm.!

  35. İsim Misim Yok dedi ki:

    “Ayette Muhammed’den bahsediliyor mu? Hayır. “kulunu” diyor. Kul, sadece Muhammed değil, diğer peygamberler de kul olduğuna göre; öncelikle ayette kimden bahsedildiği bir soru işaretidir. Bunu anlayabilmek için 2. ayete bakalım.”
    Ayette Varlıkların efendisi Sevgili peygamberimizden bahsetmediğine göre napolyon veya amerikano vespuçi’den bahsediyordur değilmi? senin ben olmayan kafana ……

  36. Derya Koçak dedi ki:

    Kendilerine Tevrat yükletilen sonra onunla amel etmeyenlerin durumu koca koca kitaplar taşıyan merkeplerin durumu gibidir. ALLAH’ın ayetlerini yalanlamış olan kavmin durumu ne kötüdür. ALLAH zalimler topluluğunu doğru yola iletmez. De ki ‘Ey Yahudiler diğer insanların değilde yalnız kendinizin ALLAH dostları olduğunuzu sanıyorsanız, bu iddianızda samimi iseniz haydi ölümü temenni edin.’ Ama onlar önceden yaptıklarından dolayı ölümü asla temenni etmezler. ALLAH zalimleri çok iyi bilir.(Cuma suresi 5,6,7 ayeter)İslam dinini karalamak insanların kafalarını karıştırmak amacıyla saçma sapan temellendirmelerle bu şekilde yazılan ve yayınlanan şeyler bir karalamadan öteye geçemeyecektir.

  37. isimsiz dedi ki:

    yazalim normelde brisiyle bir diyaloga girerken selam veririm ama bu sefer selam verebilecegim hic kimseyi karsimda göremiyorum nedenini,de söyle acikliya bilirim eger birileri cikip islam peygamberine ve mirac olayina yalan diyorsa ben kisiye selam bildirmem hattini bildiririm nasilmi söyle sen önce bize bu olayi kac kere okudugunu süyle ama herkimsen sen okudugunu degil duydugu söylemektesin eger gercekten okusaydin insanlarin karsinina cikarken biraz daha dikkatli olurdun ama inancsiz biri olmussunki inancsizligini neyle sembolize edecegini sasirtmissin beni asil sasirtan bu yazmis oldugun sacmaliklara kendin inandinda baskalarini inandirabilecegine nerden kanaat getirdin onu anlamadim senin bu yaptigin aciklamalara kargalar bile aslinda sana verilecek cevabi fazla uzatmaya gerek yok ALLAH yanlis ve yalan aktardigin ayetlerin ve yalanladigin peygamber efendimizin hatirina günahlarini affetsin diyelim sini gecelim haaaa sunuda unutma sen ancak senin seviyendekileri kandira bilirsin

  38. İsimsiz dedi ki:

    Kalp gözü denen şey ne kadar doğru…umarım tövbe edersiniz ve hidayete erenlerden olursunuz,gerçekten çok üzüldüm gerçekleri görmek istemeyenlerin durumuna.Kur’an-ı Kerim rehberiniz,Allah yar ve yardımcımız olsun cümlemizin…

  39. omer dedi ki:

    Kuranda Miraç Yoktur ve İslam adına hadisler yoluyla uydurulmuştur.
    İslam zaman içinde yahudilik,hristiyanlık,zedüştlük gibi dinlerdeki hurafelerden etkilenmiştir.
    Miracın Uydurma Hadisler yoluyla Zerdüştülükten geçmesi BÜYÜK İHTİMAL!

    ZERDÜŞTLÜK:

    Zerdüşt’ün anası on beş yaşında bir bakire iken, bir ışık hüzmesinin ziyaretine uğrayarak hâmile kalmıştır.[5] Ayrıca ilk kez müritleri ile su üzerinde yürüyen, miraca çıkan, tanrı ile yüz yüze görüşen, ölmeden Cennet ve Cehennem’i gören Zerdüştün kendisidir. Zerdüştlük inancına göre Cehennem üzerinde kurulu olan Sinvat (Çinvat) köprüsünden geçilerek Cennet’e ulaşılır.[5] Ancak Cehennem’de üç gün kalınarak günahlardan temizlenilmesi gerekecektir.

    http://tr.wikipedia.org/wiki/Zerd%C3%BC%C5%9Ftl%C3%BCk

  40. MUSTAFA dedi ki:

    İNANCI ZAYIF OLANLARIN ZATEN BU KONUYU ANLAMASINI BEKLEMİYORUZ. BİRAZCIK BEYİN SAHİBİ OLSALAR YETER.

  41. Cenk dedi ki:

    islam yada diğer dinler, geneli bir senaryo tiyatrodur. İnsanlar kanun sistemleri oluşturacak seviye olamadığı ve din tabusuna bağımlı kaldığı için sistem din üzerine yoğunlaşmıştır.

    Hızlı akan bir nehir gibi düşen sürüklenmiş ve kurtulamamış.. en eski yazılı kaynaklar, tevrat yada kuran tanrının bir insana benzediğini ifade ediyor.

    buda sümerleri adeta doğruluyor, ama sümer yazıtları bile çok masaldan öte değil çok aşırı manasız.

    sümer yazıları ve devamındaki imparatorlukların yarattığı bilgiler manasız iken bu bilgilerin şimdiki kutsal kitaplardaki yeri bir hiçtir saçmadır.

    düşünsenize artık her şeyi görüyoruz biliyoruz ayetler nereden gelmiş nolmuş…

  42. murat41 dedi ki:

    ALLAH U TEALA akıl fikir versin gerçkten böyle salakça düşünebilenlere .siz ve sizin gibiler olacak ki cehennem dolacak her müslüman cennete girecek.Kimse dört dörtlük müslüman değil ama keşke ola bilsek burda edebiyat parçalamay da gerek yok her kez istediği gibi düşünmekte özgür taki mahşere kadar.

  43. Zafer Niyaz dedi ki:

    Miraç’ın esinlendiği efsaneyi anımsayamadım; bir bilginiz var mı?

  44. Cihat dedi ki:

    Senin kafanmı iyi kuranı mübini ya iyi okuyamamışsın yada onun ruhunu kavrayamamışsın insanların kafasını karıştırmaya uğraşma bilmediğin konu üzerinde yorum yapma başımıza islam alimi kesildiniz zaten senin felsefe dediğin batı aristogratlarının deli saçması ne halt olduğun belli

  45. Bi Yabanci dedi ki:

    Efendimiz başlarda size inanıyordum sonra büyüdüm; büyüdükçe küçüldü korkularım, sanrılarım. Babamla çocukken gittiğim vaazlarda duyduğum “ey cemaati müslimiiiin” sesi azaldı kulaklarımda ama nasıl işlendiysen bu yıllarda içime bir türlü çıkamadım bu çemberden. Birçok şey saçma gelmesine rağmen, içten içe reddetmeme rağmen hep sana ve varlığına iman ettim.
    Sonra olumsuzluklar yakamı bırakmadı çok kırıldım, çok kızdım sana. Beni bu kadar iyi niyetli yaratıp, bu kadar güzel kodlayıp karşıma hep kötüleri çıkardığın için, beni korumadığın için kırıldı içimde bir şeyler. Küçücük çocuklar tecavüze uğrarken, bir anne öldürülürken, bir çocuk savaş meydanlarında adını bile unuturken benim sorunlarım postmodern kalıyordu tabi, belki de arabesk.. Ama inan onlar sana hala nasıl inanıyorlardı şaşıyordum.
    Bazen tam sana yalvaracak, dua edecek oluyordum “allah’ım nolur.. amaan varsan da yoksan da bana ne” derken buluyordum kendimi, sen bunları biliyorsun zaten.
    İnanış şekillerimizin isimleri vardı dünyada ey efendimiz, deist diyorlardı benim gibilere galiba. Ben onlardan olmadım, hiçbir kavramın içini dolduramadım, ruhumu imanla dolduramadığım gibi. Hiç allah aşkı olmadı içimde, var diyene de inanmadım.
    Hep kavga ettim seninle “benim allah’ım değil mi, madem beni o yarattı istediğimi söylerim” dedim. Sanki ben senin bir parçan değil de sen benim bir parçamdın; eksik, aksak bir parça. Vahdetini oluşturan kesretin içinde değildim artık. Ne yapsam günah gelmiyordu. İnsan değil miydim, beni acıktıran, uyutan, ihtiyaca muhtaç yaratan sen değil miydin? Nefsimin ne kadar aciz olduğunu bilip sınayan, cenneti ve cehennemi vaadeden de sen değil miydin ki ben bunlara da inanmaz olmuştum artık.
    Ben insan olarak dünyada kimseye zarar vermemeye çalışırken sen zerre olan benim için ateş mi körükleyecektin ey tanrım. Cehennemi var olmasını da istiyordum aslında, çünkü sen müdahale etmezken biz kötü zamanlar geçirdik, kötü olaylara şahit olduk, ne olacak şimdi bunların failleri, sahi var mı cehennem? var de hadi lütfen.
    Bilemiyorum efendimiz, belki de inanmıyordum sana. İnandırıcı değildi ki hiçbir şey. Üstelik inanmadıkça, dinin buyruklarından sıyrıldıkça güzelleşiyordu hayat, kolaylaşıyordu, artık daha iyi hissediyordum kendimi. İlginç olansa emirlerinden uzaklaştıkça daha ahlaklı, daha senin istediğin gibi bir insan olmamdı.
    Hiçbir mümin kulun gibi ibadetini yapmadığı için birinin öte dünyada cezalandırılmasını istemedim, onlar kötüydüler hep ateşi düşünüyorlardı.
    Son olarak efendimiz, seni ne reddettim ne de istediğin gibi inandım ama ideal insan bizlerdik. Dünyayı güzelleştiriyorduk, kimseyle ve ne yaptığıyla ilgilenmiyorduk. Evlerin içleriyle ve sınırlarla işimiz olmuyordu. Kendi halimizde yaşıyorduk, kimsenin günahı-sevabı bizi ilgilendirmiyordu ki sana inanan bir insanı ilgilendirmezdi bunlar. Çünkü herkesin bir sahibi vardı ve o da varlığından emin olamadığımız sendin.
    Madem varsın ve bunları konuşuyoruz sen söyle efendimiz haklı değil miyim?

  46. Babaka dedi ki:

    Amacin ne dostum. Hadislerin tahribata ugradigi kesindir ama akla mantiga uyan icinde guzel seyler olan ve sapiklik olmayan her mucizeye sonuna kadar inanirim ki inanmayip elime ne gececek

    • Şehmus gök dedi ki:

      Mirac mucizesine inanmayan Allah’a inanmaz peygamber inanmaz dinsizlik tır.benim Miraç mucizesine zerre kadar şüphem yoktur elhamdülillah.

Yavuz için bir cevap yazın Cevabı iptal et