ATATÜRK İLKELERİ EVRENSELDİR

TA Kİ KOMÜNİZM’E KADAR

ataurkilkeleri

Atatürk’ün devrimci, değişimci, yenilikçi olduğu inkar edilmez bir gerçektir ve hemen her kesimce kabul görür. 1930′lu yıllarda tespit edilmiş olan ilkeleri-prensipleri de yerinde çakılı kalmaz ve çağdaş düşünceye uygun olarak yenilik kazanır.

Hiç kimse “Atatürk yaşasaydı aynı prensipleri 30′larda olduğu gibi devam ettirirdi” diye düşünmesin, yanılır. 30′lu yıllara en uygun ve Osmanlı’nın küllerinden doğmuş yeni devletin ve oluşturulmaya çalışılan ulus bilincinin gereksinimiydi o ilkeler.

Bugüne geldiğimizde o ilkelerden hiçbirinin sökülüp atılabileceğini düşünmüyorum.
Çünkü çağa, şartlara uyum sağlayacak nitelikte ilkelerdir.

Sıradan bir özet yapayım. Bu ilkeler bir sistem öngörmez. Ekonomik sistem her ne olursa olsun, ister kapitalist düzende, ister sosyalist düzende, isterse bunlar içindeki karma ekonomi, sosyal demokrasi, sosyal liberalizm vb. ara sistemlerde bu prensiplerin sürdürülmesi esastır.

Yani prensipler, farklı bir ideoloji, farklı bir sistem sunmaz. İdeoloji ya da sistem ne olursa olsun bu prensiplerden vazgeçilmemesi, sapılmaması amaçlanır. Şimdi günümüze uygun şekilde kısaca bu ilkeleri ele alalım ve değişmezliğini görelim:

1. Cumhuriyetçilik:
Totaliter rejimlere yani halkın egemenliğine dayanmayan diktalara yönelmemek, demokrasiden asla vazgeçmemek.

2. Milliyetçilik:
Ülkenin bağımsızlığını, halkının özgürlüğünü savunmaya yönelik yurtseverlik anlayışı. “Yurtta barış dünyada barış” ilkesi doğrultusunda çağdaş uygarlık seviyesine erişme düşüncesi. Geri kalmış ülkeyi kalkınmış, müreffeh ülke yapabilme ülküsü.

3. Devletçilik:
Halkın sosyalleşmesini sağlamak, bireylerin el uzatmadıkları bölgelerde yatırımlar yaparak ülke genelinde sosyal dengeyi sağlamak, yoksulluğu ve geri kalmışlığı ortadan kaldırmak amacıyla devlet olanaklarından yararlanmak. Ekonomik gücü olanlar karşısında halkı ezdirmemek, adaleti ve fırsat eşitliğini sağlamak.

1930′lu yıllarda hür teşebbüs her alanda yatırım yapabilmekten yoksun olduğu için devlet gerek duyulan ihtiyaçlarda yatırım yapmak zorunda kalmıştı. Şeker-çimento fabrikalarından ayakkabı-kumaş fabrikalarına kadar olmadık üretimler devlet eliyle yapılmak durumundaydı. Artık o aşama tamamlanmış olup devletçiliği, bireylerin sağlayabileceği üretim teşebbüslerine dahil düşünmemek gerekir. Devlet, bireylerle rekabet içinde olamaz. Bireyin olmadığı alanlarda ve gereken hizmetlerde yer alır. Ve zaman içinde bireyleri o alanlarda yer almaya teşvik eder, dönüşüm yapar, el değiştirir. Tabi ayrımcılık yaparak, yandaşlara peşkeş çekerek değil.
Sosyalist düzende ise bireylerin yerini kamu alacaktır. Devletleştirilmiş kurumlar, kamusal birliklere, işçi ya da köylü kolektiflerine, kolhozlara ve diğer çeşitli kooperatiflere aktarılacak, devletin kontrol ve denetiminde işletilmeye devam edileceklerdir.

4. Halkçılık:
Kayıtsız şartsız halkın egemenliğinden yana olmak. Halk için, halkın huzuru ve mutluluğu için çalışmak. Halkın her bireyini hiçbir ırk, din, dil, kültür ayrımı gözetmeksizin devlet ve ülke olanaklarından yararlandırmak. Hiçbir sınıfın üstünlüğünü kabul etmemek, halkın her kesimini eşit görmek, sınıflar arasındaki farkı kapatarak, adil bir paylaşım sağlamak.

Halkçılık ilkesi devletçilikle birlikte düşünülmelidir.

Devlet, halk için var olmalı ve halkın yararları doğrultusunda görev yapmalı, sosyal devlet olmalıdır.

Halk içinde ayrımcılık uygulayan, halkın bir kesimini diğer kesim üzerinde üstün tutan ve böylelikle adalet-eşitlik ilkesini çiğneyen bir yönetim halkçı olarak nitelenemez.
Cumhuriyet dönemi boyunca halkçılık ilkesinin soyut kaldığı ve doğru uygulanmadığı bir gerçektir.

Ama önemli olan asıl amaçtır ve doğru uygulamayı hedef edinmektir.

Sosyalizm de birçok ülkede doğru uygulanmamıştır. Ama bu sosyalizmin yanlış olduğu anlamı taşımaz.

Halkçılık doğru bir prensiptir ve ekonomik sistem ne olursa olsun bu prensipten vazgeçilmemesi gerekir.

Hiçbir sosyalist halkçılık prensibine karşı çıkmaz ve bu prensip, sosyalizmin olmazsa olmazlarındandır.

5. Laiklik:
Din ve devlet işlerini birbirinden ayırmak. Devlete, siyasete, kanunlara dini-dinsel öğeleri karıştırmamak, din ve inançlar konusunda tamamen tarafsız olmak.
Diyanet işleri laiklik konusunda bir handikap olmuştur. Aynı sanayinin olmamasından dolayı devletçiliğe ağırlık verilmesi zorunluluğu gibi, sünni mezhebin egemenliği, tarikat ve cemaatlerin etkinliği nedeniyle din işleri serbest bırakılamamış, devlet eliyle yönlendirilmek zorunda kalınmıştır. Gerçek anlamda laik olunabilmesi için bu risk ve manilerin ortadan kaldırılmasını takiben Diyanet işlerinin devletten terki gerekmektedir.

6. Devrimcilik:
Siyasal, sosyal, ekonomik ve kültürel alanlarda çağın gerektirdiği her türlü değişimi gerçekleştirmek, çağdışı niteliklerden ve geri kalmışlıktan kurtulmak için sürekli ileriye ve yeniliğe atılım yapmak, aklı ve bilimi esas alarak toplumun yararları doğrultusunda sürekli bir gelişime ve değişime açık olmaktır. Çağa, uygarlığa, modern yasalara direnip tutucu-gerici-muhafazakar tutumlar içinde olmamak, popülist politikalar yerine akılcı, bilimsel politikalar uygulamak, bilimin ve teknolojinin getirdiği her türlü olanaktan yararlanmaktır.

İlkelere ‘doğru uygulanmıyor’ diye karşı çıkmak yerine, doğru uygulanabilmesi için mücadele vermek gerekir. Örneğin laiklik ilkesi, doğru uygulanmadığı için karşı çıkılacak bir ilke değildir, diğer ilkeler de öyle. Ama ilkeler içinde diyelim ki “Bireycilik” olsaydı, bu tartışılabilir ve doğru olmadığı ortaya konulabilirdi.

Bunun yanında altı ilke değişmez kanun değil ve illa altı olacak diye bir şart da yok, çoğaltılabilir. Atatürkçü düşünce çerçevesinde barışçılık, bağımsızlıkçılık vs. eklenebilir. Bunlar bir eksiklikmiş gibi görülse bile Atatürk’ün en başta gelen prensipleri arasındadır ve diğer ilkelerin içinde yerini bulmuştur. “Bağımsızlık benim karakterimdir” ve “Yurtta Barış Dünyada Barış” sözlerini şiar edinmiş olan Atatürk’ün ilkeleri arasında bunların da yer alması Atatürkçüler açısından memnuniyet verici olur.

Ayrıca her insan kendine göre, yapısına-dünya görüşüne göre farklı ilkeler düşünebilir. Yeter ki ana ilkelere ters düşmesin.

Örneğin hümanistlik, enternasyonalistlik gibi ilkeleri katabilir. Atatürk ilkeleri hümanistliğe ve enternasyonalistliğe ters değildir, kaldı ki Atatürk de hümanist ve ezilen uluslara desteğiyle enternasyonalist görüşlere sahipti. Kurtuluş Savaşı’nın emperyalizmin boyunduruğu altındaki ezilen uluslara bir umut, bir cesaret verdiğini söylüyordu. İşçi sınıfının dayanışması olarak bir enternasyonalistliği yoktu ama sömürgeci anlayışta olmayan devletler ve uluslarla dostça ilişki ve dayanışmalardan yana olması, sınırlı da olsa bir enternasyonalist düşünceye sahip olduğunu gösterir. Atatürk’ün hümanistliğine gelince; zaferle neticelenen savaşların akşamında bile savaşta ölenleri, yaralananları düşündüğünü ve üzüldüğünü, savaşın bir cinayet olduğunu söylerdi. Anzaklar için yazdığı şu mektup onun hümanistliğinin en güzel kanıtı değil mi:

“Bu memleketin topraklarında kanlarını döken Ingiliz, Fransız, Avustralyalı, Yeni Zelandalı, Hintli kahramanlar! Burada, dost bir vatanın toprağındasınız. Huzur ve sükun içinde uyuyunuz. Sizler, Mehmetçiklerle yanyana koyun koyunasınız. Uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar! Gözyaşlarınızı dindiriniz. Evlatlarınız bizim bağrımızdadır. Huzur içindedirler ve rahat uyuyacaklardır. Onlar bu topraklarda canlarını verdikten sonra, artık bizim evlatlarımız olmuşlardır.”

Görüldüğü gibi ilkeler içinde demokrasiye, insan haklarına, sosyal devlete ters olan yoktur. Çağın gerisinde kalan, miadı dolmuş bir ilke söz konusu değildir. Ama kalkıp da gericiler-tutucular gibi bu ilkeler 1930′ların anlayışıyla görülür ve bugüne uyumlanmazsa, saplantılı ve sağ sapkın bir Kemalist anlayış içinde olunursa; elbette bunun karşısında ilkelerin artık geçersiz olduğunu, yanlış olduğunu ileri sürenler çoğalacaktır. Doğrusu daima bilimi rehber edinmek, din bağnazlığına ve etnik milliyetçiliğe kapılmadan ilkeleri gerçek anlam ve içerikleriyle savunmak ve çağa uygun şekilde geliştirmektir. Ayrıca Atatürk ilkeleri ne CHP’nin ne de başkalarının tapusunda değildir. Samimi olarak sahiplenen her görüşten, her siyasetten yurttaşlarındır.

Atatürk ilkeleri sadece faşizme ve teokrasiye terstir. Halkçılık, demokrasi içeren cumhuriyetçilik ve devrimcilik ilkesi faşizme uymaz. Teokrasiyle ise hiçbir ilkesi uyuşmaz. Bunlar dışında sosyalizm de dahil diğer bütün rejim şekillerine uygulanabilir niteliktedir ve bu yanıyla ilkelerin evrensel olduğu söylenebilir. Mevcut dünya düzeni devam ettiği müddetçe de geçerliliğini koruyacaktır. Ancak tüm dünyada devletler, sınırlar kalkar, din, devlet, millet ayrımı kalmaz yani insanlık komünist düzene geçer, işte o zaman Atatürk ilkelerine de gerek kalmaz. Ama dünyada emperyalizm varlığını sürdürdüğü müddetçe ilkeler de yaşayacak,yaşatılacaktır.

Serdar Kaan Korkmazgil

About pante

Araştırmacı sosyal medya editörü...
Bu yazı Politika, Uncategorized içinde yayınlandı ve , , , olarak etiketlendi. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

Yorum bırakın