İSLAM KUTUPLARA GİREMİYOR

kutİSLAM KUTUPLARA GİREMİYOR

Nedeni malum!
Çünkü Kur’an’ın yazarı kutupları bilmiyordu. Sabiler’den, Zerdüştlerden, İslam öncesi putperest Araplardan aldığı güneşe göre ayarlanmış namaz vakitleri kutuplara uymuyor.

O yüzden milyonlarca insanın yaşadığı Kuzey Avrupa ülkelerinde İslam tutmuyor. Bölge halkından kimse müslüman değil. Dışardan gelen ve sayısı 800 civarında olan müslümanlar ise nasıl namaz kılacaklarını bilemiyor.    Ya kılmıyorlar ya da 1 saat içinde 3 vakit namaz birden kılıyorlar. Çünkü güneşin ilk göründüğü 17 Ocak’ta öğle namazı 11.54 iken ikindi namazı 11.58’de. Yani, sünnetleri kılmaya vakit yok, hızlı bir şekilde öğle namazını kılıp hemen ardından yeni bir ezanla ikindiye duruyorlar. Ve sadece 55 dk. sonra akşam namazı başlıyor.
İşin komik tarafı ise bir önceki günün akşam namazı saatinin 16.53’te kılınması. Yani 1 günde 4 saat fark yapıyor ve müslümanlar bu zaman farklarına kesinlikle alışamıyor, ne yapacaklarını şaşırıyorlar.

İslamcılar 1977 yılından beri 35 yıldır bu duruma bir formül bulmaya çalışmışlar, kutuplarda inceleme yapmaya gidip gelmişler ama bir sonuca ulaşamamışlar. Gündüz ve gecenin güneşle bir ilgisi olmadığını iddia etmekle tanınan İlahiyatçı prof. Abdülaziz Bayındır bugünlerde bu konuya el atmış ve Norveç’te çalışıyor. Allah’ın kutupları tanımadığını ve Kur’an’ın evrensel olmadığı tezlerini çürüteceği iddiasıyla kolları sıvamış durumda.
Allah kolaylık versin.
Müslümanlar da bol bol dua etsinler ki Allah insafa gelsin ve Kutuplar için bir çözüm bulunmasına izin versin. Malum Allah istemezse olmaz.

Bu arada Kur’an’ın çok derin araştırılması lazım bence. Bilhassa Ömer Çelakıl bu konuda çalışmalı. Nasıl ki Yahudilere tırnaklı hayvanları yasaklayan Allah, kutuplarda yaşayanlara da namazı yasaklamış olabilir. Ayetlerdeki sözcükler noktalama işaretlerinin yerleri değiştirilerek ayrı ayrı versiyonlarda incelenmeli. Kur’an’da sadece Doğu ve batı geçiyor. Kuzeyden bahis yok ama belki bu yöntemle bulunur. Acaba diyorum Maun suresindeki “Vay o namaz kılanların haline” ayeti Kutuplarda yaşayanlar için olmasın. 🙂

About pante

Araştırmacı sosyal medya editörü...
Bu yazı Din içinde yayınlandı ve , , , , , olarak etiketlendi. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

203 Responses to İSLAM KUTUPLARA GİREMİYOR

  1. Pirate dedi ki:

    Şu olayın bile İslam dininin sonunu getirmesi gerekirdi. Kuranın evrensel olmadığının bundan daha net kanıtı mı olur? Ama körelmiş beyinler, uyuşturulmuş zihinler göremiyor hiçbir şeyi ne yazık ki.

    • bilal dedi ki:

      Hiç sevinme ! İslamın sonu gelmez,islam güçlenerek dünyanın her yerine hızla yayılmak-
      tadır. İslam kutuplara girmiyormuş! Bir önce İslam nedir biliyor musun ? İslamı,namaz ve
      oruçtan ibaret olduğunu sanıyorsan çok yanılıyorsun.! İslam her şeyden önce bir inanç sis-
      temidir.İslama inancın sağlam ise,namaz kılmasan,oruç tutmasan da yine müslümansın.
      ==KUR’AN’ın mesajı evrenseldir,يا ايهالناس ” Ey insanlar ! ” diye her insana mesaj veriyor.
      Namaz ve oruç ibadetinin mutlaka gece ve gündüzün oluştuğu bölgelerde ifa edilmelidir
      diye bir şart var mı ? Gece ve gündüzün normal seyrinde olan yerlerde ibadetler nasıl
      yapılıyorsa ,kutuplar da yaşayanlar da gece ve gündüze bakmaksızın kendilerine yakın
      coğrafı bölgesinin yerel saatlerine göre ibadetlerini yapabilirler.İslamda önemli olan şu
      veya bu vakit değil,
      önemli olan,samimiyetle Allah için ibadetin ifa edilmesidir. Bakınız,yolculukta,acil işlerde
      ve mazeret anında namazlarımızı bile birleştirip kılabiliriz.Kutuplarda yaşayan,samimiyetle
      Allah’a yönelip beş vakit namazını ne şekilde kılarsa kılsın.ibadetini yerine getirmiş olur,
      İslamda şöyle genel bir kural vardır. ” الضرورات تبيح المحظورات ” Zaruratlar,(mazeretler) mah-
      zurları mübah kılar .Bu geniş ve çok kapsamlı bir kuraldır.” Bundan hareket ederek,herkes
      bulunduğu coğrafı yerine göre ibadetlerini ifa eder.Gece ve gündüzlerin normal seyrettiği
      bölgelerdeki insanlar,güneşin doğuş ve batışını baz alarak ibadetlerini yaparlar.Güneşin
      doğuş ve batışının normal olmadığı yerlerde,yeterki beş vakit namazlarını kılsınlar,ne şe-
      kilde olursa olsun islam açısından hiç bir mahsuru yoktur.Önemli olan ibadettir vakit değil.
      Kur’an’ genel kitleyi muhatap alır, ‘ Ey insanlar !” diyerek gerek kutuplarda olsun,gerekse
      diğer normal bölgelerde olsun hepsi onun mesajının muhatabıdır.Çünkü kur’an,coğrafi
      bölgeleri değil,insanları muhatap alıyor.Evreni,güneşi ve dünyayı yaratan Yüce Allah,ku-
      tupların durumunu bilmez midi.? Onun için öenmli olan vakitler değil,ne şekilde olursa
      olsun ona yönelip samimiyetle ibadet etmektir. İbadetlerin özü duadır.. ” الدعاء مخ العبادة ”
      ” Dua ibedetin özüdur.” Allah’a her zaman ve her yerde dua ve ibadet edilir.Önemli olan
      da budur vakit ve zaman değildir.Her vakit ve her zaman Allah’ındır.
      ==================================================================.
      Ateistler sevinmesinler,İslamiyet eskisinden kat kat daha hızla bütün dünyaya yayılıyor.
      Ben buna şahit oluyorum.!

      • Pirate dedi ki:

        Bilal bey. İslam dünyada hızla tükeniyor, bu bir. Siz ancak kendinizi kandırırsınız.

        İkincisi, yaptığınız açıklama geçersizdir. Kuran, namaz ve oruç için vakitler tayin etmiş bir kitaptır. Bunu kutuplarda uygulayamıyorsunuz diye, kafanıza göre çözümler üretemezsiniz. Şu kitabı Muhammed’in yazdığını göremeyecek kadar önyargılı okuyorsunuz malesef. Muhammed kutupları bilmiyordu, ayet yazmadı. Bu kadar basit bu olay.

        Demişsiniz ki Allah kutuplar için ayet yazmamış. Niye yazmamış söyler misiniz? Allah, peygamberinizin özel hayatı için onlarca ayet heba ederken, kutuplar için 1 tanecik ayet ayıramamış mı?

        Kutuplardaki insanlar, Mekke’ye göre ibadet edemezler. O sizin uydurmanız sadece. Ayetler APAÇIK ortada. Güneş ışığına göre ibadetinizi yapacaksınız.

        Muhammed, bütün dünyayı Mekke gibi zannettiği için, böyle bir belirtme yapma gereği duymadı. 1.5 milyar Müslüman da, böyle boş açıklamalarla kendini kandırıyor.

        Bunun ötesinde, İslam’ın ne olduğu beni ilgilendirmiyor. Ayrıca hiç önemli değildir İslam’ın ne olduğu. ‘Bir insan namaz kılmasa da Müslüman olabilir.’ diyebilirsiniz. Ben kimin ne yaptığı ile ilgilenmiyorum. İsterseniz hiç namaz kılmayın, bana ne bundan? Biz bunu tartışmıyoruz ki.

        İslam kutuplara girebiliyor mu? Giremiyor. Bu kadar basit.

        Şimdi sizin açıklamanıza bakalım. Şöyle demişsiniz: ‘Gece ve gündüzün normal seyrinde olan yerlerde ibadetler nasıl yapılıyorsa, kutuplar da yaşayanlar da gece ve gündüze bakmaksızın kendilerine yakın coğrafi bölgesinin yerel saatlerine göre ibadetlerini yapabilirler.’

        İşte bu, sizin kendinizi kandırmanızdan ibaret bir kuruntudur. Ne demek ‘Normal olan yerlerde nasıl yapılıyorsa, kutuplarda da öyle yapılır.’ yahu?

        Kuran’da böyle ayet mi var?

        ‘Ey iman edenler. Kutuplarda ibadet için, Mekke’ye göre davranın.’

        Koskoca Allah, şunun gibi bir tane ayet yazamamış be. Vah vah. Bu da mı imtihan yoksa? Her sıkıştığınızda cevabınız bu ya, belki sizinki de budur.

        Kutuplarda namaz kılacak adam, GÜNEŞİN HAREKETİNE GÖRE davranmak zorunda. Oruç için de bu böyledir.

        Bakara, 187:
        Sabahın beyaz ipliği (aydınlığı), siyah ipliğinden (karanlığından) ayırt edilinceye kadar yeyin, için, sonra akşama kadar orucu tamamlayın.

        Bu ayete göre kutuplarda 6 ay oruç tutmak zorundasınız. Öyle kendi kafanızdan açıklamalar yaparak olmuyor bu iş. Ayette ‘2×2=4’ diyor, siz ‘Bazı durumlarda 5 edebilir.’ diyorsunuz. Yaptığınız şey bundan farksız yani.

        Allah’ın unuttuğu şeyi siz mi tamamlıyorsunuz acaba?

        Siz zaten kendiniz itiraf ediyorsunuz, bu ayetlerin KUTUPLARDA UYGULANMASININ MÜMKÜN OLMADIĞINI. E daha neye itiraz ediyorsunuz acaba? Biz de bunu söylemiyor muyuz? Kuran’ın evrensel olmadığı her şekilde ortada.

        Kuran’ın insan ürünü bir kitap olduğunu görüp de uyanmak yerine, böyle saçma sapan cevaplarla kendinizi avutuyorsunuz. Ama kitleleri kandıramıyorsunuz, kandıramayacaksınız. Devir, internet devri. Herkes herşeyi görüyor. Eskidendi o, insanları kandırmak. Şimdi o devir kapandı.

        Tabi insanlar, Kuran okumak yerine Mesnevi okuyarak Müslüman olduğu için, Müslüman sayısının artması normal. Her Müslüman da 5 çocuk yapınca, artacak tabi doğal olarak.

        İsterse bütün dünya Müslüman olsun. Sonuç? Kuran’ın insan ürünü bir kitap olduğu gerçeği değişiyor mu? Bütün dünya maymuna tapsa, maymuna tapmak doğru bir iş mi olur? 🙂 Sizinki de bu hesap.

        Keşke birileri Muhammed’e kutuplardan bahsetseydi de, böyle zor durumlara düşmeseydiniz. Şans işte.

        Siz Kuran’ı okurken ‘Acaba bu kitap, gerçekten de insan ürünü olabilir mi? Bir sorgulayalım bakalım.’ diye okumuyorsunuz. ‘Acaba ben ne yaparım da bu ayetlerdeki hataları örtebilirim?’ diye okuyorsunuz. Sonuç da böyle oluyor işte. Allah’ın unuttuğunu kul tamamlıyor.

      • sevginin ışığı dedi ki:

        Bilal bey, öncelikle şunu belirteyim. Ey insanlar diye başlayan ayetlerin çoğu, erkeklere hitaben söylenmiştir… İnanmıyorsanız Nisa suresine bakın. Türkçe ismi kadınlar olan 176 ayetlik surenin sadece 1 tanesi kadınlara hitaben yazılmış, o da kadınların kocalarının onlara kötü davranmalarından endişeleri ile ilgili!… Siz şimdi bu duruma erkekler kadınlardan üstün yaratılmıştır, normaldir diye yanıt verebilir, hatta itaatsizliği durumunda karınızı (hafifçe) dövüyor da olabilirsiniz.. Eh bu da zaten Kuran’In evrensel olmadığının bir başka kanıtı… Bana kadın bedeni ile erkek bedeninin fizyolojik, yapısal, aurik vs… yapısı içinde erkeği üstün kılan bir tane yan gösterebilir misiniz? Erkeğin beyni mi daha büyüktür 🙂
        Ayrıca, bence ruhun cinsiyeti mevcut değildir, bu da Kuran’daki öğretileri biraz komik kılıyor
        ***Namazın kesin saatleri olmadığı konusunda size katılıyorum fakat islam’ın hızlı yayılışı hayalinizi maalesef destekleyemeyeceğim… Youtube’da karşılaştırma yapsanız bile bunu görürsünüz… 5 tane hristiyanlıktan müslümanlığa geçenin videosu var ise, karşılığında 25 tane tersi mevcut. Hiçbir diğer dinden kimse Muhammed’i gördüm rüyamda diye çıkmıyorken ortaya, İsa’yı görenlerin anlattığı yüzlerce video var…Hadi hayırlısı 🙂

      • sarp mustafa dedi ki:

        “Namaz ve oruç ibadetinin mutlaka gece ve gündüzün oluştuğu bölgelerde ifa edilmelidir
        diye bir şart var mı ?” bilalcikten alıntı.

        Yok. çünkü gece günüdüzün oluşmadığı dünya üzerinde böyle bir yerin var olduğunu bilmiyordu.

        “Gece ve gündüzün normal seyrinde olan yerlerde ibadetler nasıl
        yapılıyorsa ,kutuplar da yaşayanlar da gece ve gündüze bakmaksızın kendilerine yakın
        coğrafı bölgesinin yerel saatlerine göre ibadetlerini yapabilirler.”

        Vahiylerini bildirdiğin bir peygamberin var mı? Bu yukarıdakini kuranda neye dayanarak söylüyorsun? Kuran dayanağın değilse sen yeni tanrımız mısın? Öyleysen eğer beni peyamberin yapar mısın? Paraya ihtiyacım var.

        “Bakınız,yolculukta,acil işlerde
        ve mazeret anında namazlarımızı bile birleştirip kılabiliriz.Kutuplarda yaşayan,samimiyetle
        Allah’a yönelip beş vakit namazını ne şekilde kılarsa kılsın.”

        Sayın yeni tanrım vahiylerin ardı arkası kesilmiyor. Biraz yavaş indirin download hızımız yüksek değil. Biliyorsunuz ki biz beşeriz zar zor idrak ederiz. Yolculukta ve acil işlerde derken açık açık söylüyor kuran. Burada kutuplardakilerde böyle yapıp namaz kılsınlar yazısı görmüyorum. Herşeyi açık açık anlatan kitap, neden bütün kuranda, kutuplara dair bile en ufak bir bilgi kırıntısı koymamış? Ve sen ne hakla kendi kafana göre yorumluyorsun kuranı?

        “İslamda şöyle genel bir kural vardır. ” الضرورات تبيح المحظورات ” Zaruratlar,(mazeretler) mah-
        zurları mübah kılar .Bu geniş ve çok kapsamlı bir kuraldır.” Bundan hareket ederek,herkes
        bulunduğu coğrafı yerine göre ibadetlerini ifa eder.”

        Senin idrakta zorlandığın şey ki senin idrak yetin olduğunu bile zannetmiyorum. Çünkü Kutuplardaki zaruret, sizin kuranınızdan doğmaktadır. Kendini evrenselim demese bile siz ona evrensel yaftası yapıştırdığınız için namaz oruç vb ibadetlerin orada da yapılması gerekliliğinden doğar. Aptal dinleri uydurmasaydınız kutuplarda hiçbir insan böyle bir zaruretle karşılaşmazdı. Kaldı ki kutuplardan haberi olsaydı muhammedin, ister inanın ister inanmayın ona göre yazılırdı kuran.

        “Önemli olan ibadettir vakit değil.”

        Sayın tanrım, ozaman oruç tutarken de istediğimiz saatte oruca başlayalım ve gereken süre kadar tutup bitirelim, Elimize bir kronometre alırız normal oruç tutulması gereken süre kadar aç kalırız. Orucumuz kabul olmuş olur. Yeni tanrım sayın bilal’e şükürler olsun. Bu vahiyler kuranın eksikliklerini tamamen gideriyor…

        “Evreni,güneşi ve dünyayı yaratan Yüce Allah,kutupların durumunu bilmez midi.?”

        Bildiğine dair kurandan bir ayet gösteriniz. Eğer yoksa sayın tanrım ayeti indirebilir misiniz. Eksik kaldı kuranda.

        “Ateistler sevinmesinler,İslamiyet eskisinden kat kat daha hızla bütün dünyaya yayılıyor.
        Ben buna şahit oluyorum.!”

        Eğer senin peygamberinin sözlerini baz alırsak asıl sen sevinme, çünkü peygamberin ahir zaman dediğinde camiler dolup taşacak ama içinde 1 tek müslüman bile olmayacak demişti. 😀

      • kemolettin dedi ki:

        namazın emir olduğunu bilmiyor musun

    • şeyma dedi ki:

      zavallı körelmiş beyin sen ve senin gibilerdir size bişe anlatmaya hiç gerek yok öldüğünde görürsün… kaç bucak olduğunu …

      • hakan adanır dedi ki:

        Şeyma ne biçim müslümansın senin vazifen değil mi bu dinin güzelliklerini insanlara anlatmak sizin müslümanlığınız bu kadar.Sizin dininizde iki güzel söz yada öğreti yok mu insanlığınızı hatırlatacak ? İşiniz gücünüz tehdit etmek sizi gidi şantajcılar sizi ,

      • toro dedi ki:

        Sayın Şeyma,

        Siz, bize,daha tecrübeli bir ölümlü olarak yani daha önceki ÖLÜMLERİNİZDEN kalan deneyimleriniz ışığında, ölünce ne görüldüğünü ve oranın kaç bucak olduğunu söyleyebilirmisiniz?

        Bunları bizimle paylaşın ki herkes, bazılarımızın beyinleri nasıl körelmiş daha iyi görebilsinler!

      • karaca dedi ki:

        bir hurafeci daha bu seferde ay da namaz nasıl kılınır diye soracak
        yada uzayda,adamın kafa basmıyor ne yapabilirsinki
        bilal hoca aynen sana katılıyorum bu ateist yobazın karşısında durmak gerek
        bunun gibiler geçmişte vardı bugünde var gelecekte de olacak

    • redkit dedi ki:

      bir ot bile bitiremeyen bir hiçken insana hayat veren Allaha karşı hiç hak idda edemeyiz allah dilediğigibi yaratır dilediği gibi uyarır bu körleşmiş esas beyinler bir inşaaıbile kaçkişi yapıyor kendi kendine hiç birşey olmaz Allaha mahsustur ALLAHA ORTAK koşuyorsunuz affı yok ölünce kabre girene kadar allah müddet vermiştir çok şükürki allah islamdiniylen şereflandirmiştir bizleri şurda bu yok burda bu yok kimsenin karnını doyurmaz faydada vermez Allahın emrine teslim olan sonsuz hayatını cennette geçirir allahın vaaadidir Allah vaadinden dönmez din düşmanlarınada cehennem vaad ediyor inanmiyan bu dünyadaki eteşine elini tutsun yakıyormı yakmıyormu islam bittiği an kıyamet kopacak bir allah diyenin hatrına erteliyecek

      • toro dedi ki:

        Sayın Redkit,

        Size Kuran’ın Tanrısı ile Zeus’u söyleyip, bunlardan hangisi gerçekten vardır diye sorsam yanıtınız ne olurdu?

        Ama yanıtınızın içinde gerçek olmadığını düşündüğünüzün, neye göre gerçek olmadığına dair kesin bilgileriniz de olsun!

      • kemolettin dedi ki:

        ama ya imanlı olanlar da cehenneme girerlerse.

    • bahtiyar dedi ki:

      pirate sen ğünde kaç kez yemek yiyorsun kaç saat uyuyorsun bu kuplara ğittiğin zaman altı ayda mi yemek yersin yada altı aymı uyursun

    • Ahmet dedi ki:

      Yazıda, Kur’an’ ın (haşa) Hz. Muhammed (sav) tarafından yazıldığı, O’nun da Kutupların varlığını bilmediği için namaz ve oruç gibi ibadetlerin Kutuplarda nasıl kılınacağı ile ilgili açıklama yapmadığını, böylece de İslamın kutuplarda yaşanamayacağını ileri sürüyorsunuz.
      Öncelikle Kur’an bilimsel (o gün için bilinmese de ama bilinmesi için düşünmeyi-araştırmayı önererek) temel kurallarla açıklıyor ibadetleri ve her şeyi. Zaten her şeyi tüm detayları ile açıklamasını beklemezsiniz her halde. Bu mümkün olmazdı da. Bu olsaydı yüzlerce ciltlik bir metin çıkardı ortaya. Kur’an Allah ile kul ilişkilerini ve kulların kendi aralarındaki ilişkileri, kulların diğer tüm varlıklarla (yaratılmış) ilişkilerini düzenler. Bu konularda her bir detayı an be an düzenlemek demek insanı robotlaştırmak demektir. Düşünmeden araştırmadan sadece yazılı talimatları uygulaması demektir insanın. Bu durumda da Kur’an bir robot kullanma kılavuzu olurdu. Halbuki O kendisinin ne olduğunu tanımlamaktadır.
      Ayrıca Kur’an meseleye Rab-Kul açısından bakar. Kulundan kendisine ibadet etmesini istemeden önce yaratılışı, evreni , çevresindeki düzeni , yaratıcısını ve kendisini tanımasını ister , Sonra da ana esaslarını be bilinmesi zaruri netlikte olması gereken kısımlarının da detayını vererek ibadet etmesini ,yani kulluk, ister.her ibadet. Bu dediğimiz detay günlük namaz vakti sayısı, Ramazan orucunun kaç gün olacağı ve vakti gibi ayrıntıları verir. Çünkü her ibadet zamanla irtibatlı olup vakte bağlıdır. Günlük namazın 5 vakit, Ramazan orucunun en fazla 30 gün olmasını açıklar. Ama mekana göre zamanının değişebileceğini, zamanının nasıl bulunacağını da tarif eder. İşte bu gibi özelliği yönünden insan zihninin kulluk görevini tam ve eksiksiz yapabilmek için , Kur’anın verdiği işaretlerdeb hareketle düşünüp bulmasını ister.Aşağıda bir okuyucunun verdiği linkte .A. Bayındır bu konuyu çok detaylı ve bilimsel olarak açıklamıştır. (http://www.suleymaniyevakfi.org/ramazan/ekvatordan-kutuplara-namaz-ve-oruc-vakitleri.html)
      Kur’anı anlamak ve yorumlamak Türkçesinden anlamak ve alıntı yapmakla olmaz maalesef.
      Kutuplarda ya da dünyanın faklı yerlerinde namaz ve oruç ibadetlerinin nasıl yapılacağının belirlenememiş ya da eksik belirlenmiş olması ayrı bir konudur ve bu Müslümanların tembelliğindendir. Bayındır’ın dediği gibi Müslümanlar kutuplara vaktinde gitmiş olsaydı (özellikle büyük alimler) konu çözülürdü. Allah’ın kutuplarla ilgili hüküm göndermediğini iddia etmek ayrı bir şeydir. Peygamber döneminde İslam Akdeniz’e kadar yayılmıştı. Mekke ile Medine arasında bile namaz vakitlerinde farklılık olduğu biliniyordu.
      Peygamberin Kutupları bilmediği konusu sadece sizin iddianız. Kur’an tarihin belli bir döneminde belli bir coğrafyada yaşayan bilinen dili kullanan bir topluma indirilmiştir. Onlara kutuplardan bahsetse ve oralarda ibadetlerin nasıl yapılacağını açıklasa kim ne anlayacak ve kimin işine yarayacaktı? Bunun yerine zamanın hesaplanma inceliklerini vermiştir ki bu yeterlidir.
      Bu arada takvim ister aytakvimi olsun güneş ; hepsinde de yıl-ay-gün ve saat vardır. Sizin takviminizin 365 günü, 4 mevsimi, haftası, 24 saati… kutuplarda kaybolduğu için yok sayamayız. Sayabilir miyiz?

      • rammsteinn dedi ki:

        ahmet
        ne güzel diyorsun “kuranda öyle şöyle olsa o zamanlar kimin işine yarayacaktı”
        peki bu ayet acaba kimin işine yarıyordu?
        ————-
        ahzab51
        Onlardan dilediğini geriye bırakır, dilediğini de yanına alırsın. Bıraktığın hanımlarından arzu ettiğini tekrar yanına almanda, senin üzerine bir günah yoktur. Böyle yapman onların mutlu olmalarına, üzülmemelerine ve hepsinin, senin verdiklerine razı olmalarına daha uygundur. Allah, kalplerinizde olanı bilir. Allah hakkıyle bilendir, halîmdir.
        —————–
        kimin işine geldiği belli. sayın ulu peygamberinizin karıları o kadar çoktu ki karıları kendi arasında tartışıyordu. kimin geceyi zatı muhteremin yanında geçireceği o kadar çok sorun olmuşa benziyor ki sayın allah işe el atıyor. yukarıda ki ayeti gönderiyor.

        kutuplarda ibadetmiş, kölelikmiş kimin umurunda. en önemlisi ulu peygamberin kiminle evlenebileceği geceyi kiminle geçireceği.

        kuantum mekaniğini tasarlayan tanrı ve seçtiği bedevinin cinsel hayatını düzenleme çabası.
        güldürmeyin insanı.

      • kemolettin dedi ki:

        gardaşım kutuplarda nasıl namaz kılınacağını öğrenmek için kendini alim sananların kıçını koklamaya gerek yok.biraz saksıyı çalıştırırsanız cevabı bulursunuz.

  2. elevation dedi ki:

    Herşeyi geçtim, şu oruç başlama ve bitme saatlerindeki sorunsala ne demeli. 6 ay gece geri kalan 6 ay gündüz yaşanan kutuplarda herhalde açlık grevi ya da ölüm orucu gibi bir şey olsa gerek 🙂
    Kuranın evrensel olmayışına değilde, dünyanın her yerini arabistan gibi sanmasına yorulmalı bu durum. Kuran’ın pek çok ayetinde “ey insanlar” gibi ifadeler var, evrensel ama bilgisiz bir kitap. 🙂

    • Pirate dedi ki:

      Evet Kuran’daki insanlar tabiri Arap kavmi içindir. Dünya halklarıyla bir alakası yoktur.

      • sevginin ışığı dedi ki:

        Aynen…Zaten sırf Mekke ve çevresine yazıldığını söyleyen, daha önce peygamber gelmemiş bir kavme gönderildiğini söyleyen ayetler mevcut…

      • bilal dedi ki:

        1- يا ايهالناس ” Ey insanlar ! ” bunun anlamı,” ياايهالعرب ” Ey araplar mı ? 2-İnsanlar kimlere
        denir.? 3-Sadece araplara mı insan denir ? 4- Ayetler,يا ايهالناس ” Ey insanlar yerine, ”ايها العرب ”
        Ey araplar diyemez midi ? Ey insanlar yerine, ” Ey araplar ! şeklinde olsaydı,bu mesaj onların çok hoşlarına gidecekti.! Onların bir çoğu böyle bir mesajı bekliyorlardı.Ama,kur’an
        evrensel olduğu için,”Ey insanlar ! ” diye mesaj veriyor.
        Şunu diyebiliriz,” Eğer biriliri,benim köküm insan değil,bir maymun (hayvandı) idi,bende
        evrimleşmiş bir maymunum diyorsa,mesele değişir.( Çünkü,kur’an insana hitap ediyor,
        maymuna değil. ) Baştan sonuna kadar insanım diyen herkese kur’an mesaj veriyor.
        Kur’an evrenseldir.

      • bilal dedi ki:

        ” ERKEKLER KADINLARA HAKİM VE ÜSTÜN MÜDÜRLER ” ? DOĞRU MEAL VE YO-
        RUMU VERİYORUM: NİSA -34: الرجال قوامون علي النساء الخ ” Erkekler,kadınların haklarını
        koruyup gözetmekle sorumludurlar.” Kaynak: 1- الجامع لا احكم القران – الطبري ”
        2- لسان العرب – بيروت ”
        3- ابن المنذور ”
        Buradan,erkeklerin üstünlüğünü ve yöneticiliğini çıkarmak yalnıştır.Eğer öyle olsayd ıقوامون
        yerine, حاكمون ” hakim ve yöneticidirler şeklindeki bir ifade kullanılması gerekirdi.” قوامون
        ifadesi ise,” haklarını koruyup sorumluluklarını yerine getirmelidirler.” demektir.Buna dair
        üç yerden kaynak göstrerdim. Bu ayet,erkeklerin kadın haklarına karşı sorumluluklarını ifade eder. BAKARA-228: ولهن مثل الذي عليهن بالمعروف ” Erkeklerin kadınlar üzerindeki hakları
        gibi,kadınların da erkekler üzerin de aynı oranda hakları vardır. وللرجال عليهن درجة ” Ve er-
        keklerin,kadınlara karşı bir derece (sorumlulukları) fazladır. ” Bu sorumluluk ise,Nisa sure-
        sinde geçen ” وبما انفقوا من اموالهم ” erkeklerin,mallarından kadınlara infak etme zorunluluğu-
        dur. ” Yani,evlenen erkek,eşinin bütün maddi ve manevi ihtiyaçlarını karşılamak zorunda-
        dır. Ama kadın erkeğin hiç bir maddi ihtiyacını karşılamk zorunda değildir. İşte,bu nedenle
        erkeklerin kadına karşı bir derece sorumluluğu fazladır.Bu derece sorumluluk derecesidir.
        insanı ve hukuki bir derece değildir.
        ============================================================
        TEVBE 71.ayette olduğu gibi,hakimlik ve yöneticilik,sadece erkeklere değil,her iki cinse de
        aynen verilmektedir.”والمؤمنون والمؤمنات بعضهم اولياء بعض ” Mü’min erkeklerle mü’min kadınlar
        birbirlerinin velileridirler.” Her iki cins de birbirinin velisi ve yöneticisidir.(Birbirlerini yönetir-
        ler) يامرون بالمعروف وينهون عن المنكر ” Birbirlerine ma’rufu,( bütün iyi işleri ) emrederler.
        Münkerden( kötü ve gayrı meşru olan bütün işlerden de ) sakındırırlar. ” Bu da,yasama,
        yürütme ve yargısal faaliyetler demektir. Yani her iki cins te,bu faaliyetlere katılırlar.Bu
        ayetlere göre,her iki cinsin de,birirlerini temsil ve yönetme hakkına sahiptir.Erkeğin hakim,
        yöneticilik ve üstünlüğü kur’an’a değil,mevzu ve uyduruk rivayetlere dayandırılmıştır.
        İslam dinin kurallarını koyan tek kaynak kur’an’ı kerimdir.Bunun dışında kalan rivayet ve
        görüşler dini açıdan geçersizdir. ” فليس في نصوص الاسلام ما يسلب المراة اهليتها للعمل النيا بي كتشريع ومراقبة اذا راعت ما عليها الخ ” İslamın açık naslarında,(hükümlerinde ) kadının temsilciliğini,
        yasama ve yürütme faaliyetlerini kısıtlayan hiç bir hüküm yoktur.Üzerine düşen görevi
        yaptığı takdirde her türlü faaliyete katılarak,temsilcilik görevini yapar. KAYNAK:
        ” المرأة بين الفقه والقنون == دكتور مصطفي السباعي ” Kadın ve erkek eşitliğiyle ilgili Hz.Muhammed
        buyuruyor.! انما النساء شقائق الرجال ” Her konuda kadınlar,erkeklerin dengi ve eşidirler. ”
        Evet,islama göre,kadın ve erkek eşittir,iksi de Allah’ın kuludur,insanı ve hukuki açıdan hiç
        biri diğerinden üstün değildir .Bütün bunlara rağmen cinsiyet ayırımını yapan kim olursa
        olsun kur’an ve sahih sünnete ( islama ) aykırı davranmıştır. Saygıyla.

      • redkom dedi ki:

        sadece kendinizi vede kendin gibileri kandırabilirsin herkes insandır aynıdır bütün insan ve cinlere inmiştir kuran insana çok değer veriyor hele kadınlara ne kadar değer veriyor güzelliğini eşlerinden başkası göremez diyor kuran ne ğüzel bir kitaptır haram yeme diyor kimseyi öldürme diyor bumu kötü olan kötüüü olaaan neeeee bunu ıspat etseler ya

      • bahtiyar dedi ki:

        senle bir ilgisi yoksa neden bu kadar islama saldırıyorsun kendini çok zorluyorsun motoru yakarsın zorlama …sizin dininiz size bizim dinimiz bize … siz rahat olun size zor yok ..

    • redkom dedi ki:

      peygamberimiz 1400 yıl önce kutuplarda nasıl ibadet yapılacağını açıklamış zaman dilimini 5 e böleceksin hakkında hadis varya ayıp bu kadar basıt şeylenmi islamı yada kuranı küçümsenir kuranda herşeye cevap vardır araştırdım ben buldum bütün kitaplar kutsaldır dil uzatmayın firavunun hikayesini filmini izleyin din düşmanın sonu ne oldu

      • toro dedi ki:

        Sayın redkom,

        ”peygamberimiz 1400 yıl önce kutuplarda nasıl ibadet yapılacağını AÇIKLAMIŞ” sizden alıntı

        ”AÇIKLAMIŞ” kime?

        Demek hadis var! Peki Kuran’ın neresinde benim içimde yazmayanı hadislerde arayın diye bir yönlendirme var? Hem kendine peygamber diyen kendi sözlerinin yazılıp saklanmasını yasak etmemiş miydi? Yani siz ona rağmen yapılan bir eylemin (o istemediğine daha da vahimi tanrısı istemediğine göre yapılması dinen yanlış olan) ve en yakını 100 yıl sonra yazılmış sonuçlarına (hadisler) dayanarak mutlaklık mı tesis ediyorsunuz?

        Sayın arkadaşım, tanrınızın hiç açmadığı sözde kendine peygamber diyenin ise İslam tarihine göre kesinlikle girişini yasakladığı bir yolun sonuçları olan hadislere inanarak yani dininizce yapılması hoş karşılanmamış bir eyleme ortak olarak bize Kuran’ı savunuyor olmanız abestir!

        Çok kısa, sizin dininize göre tanrınızın ve peygamberinizin yapma dediğini yapmanın adı nedir?

        Nerede durduğunuzu bilmeden etrafınızdakilere duracak yer tayin etmeye çalışmayın!

        Arabistan’da gece ve gündüz farkının bir yılda en fazla 30 dakika oynadığı bir yerde yaşayan adam ibadet vakitlerini güneşe göre rahatça ayarlayacak ama kutuplar da yaşayan adam oturup birde ekstrem hesaplamalar yoluyla kendine ibadet vakti icat edecek! Sonra birileri de ”tanrı nezdinde bütü kulları eşittir” diyecek!

        Tanrısına ibadet etmesi için ihtiyaç duyacağı vakitler kendisinin değil de dünyada terbiye edilmeye en muhtaç olan bir milletin coğrafi koşullarına göre tayin edilen bir kutup sakininin suçu o coğrafyada yaşayanlar kadar terbiyeye muhtaç olmamak mıdır?

        Yukarıdakilerin hiç biri gerçek bir tanrı tarafından bilinemeyecek durumlar değildir! Ama gerçek bir tanrı! Yarattığı iddia edilen gezegende 6 ay gündüz 6 gece yaşanan bölgeler olduğunu unutan(!) bir tanrı değil!

      • MaMaLi dedi ki:

        redkom!ne oldu firavun’un sonu?)))islamcılara ve yahudiler masal,oldu))yok kardeşim böyle bir son,yok böyle bir olay kadim mısır,kayıtlarında.Eski mısır’da kayıtsız tek bir gün yok!ne musa var ne kızıldeniz’in yarılması var nede firavun un,denizde boğulma,kaydı var))komikleşmeyin!Halife ömer,kahire kütüphanesini,yakıp yok ettirdiğinde şöyle der”Maden kuran-ı kerim’de yazılanlar burda var,bunlara gerek yok”nokta.

    • bahtiyar dedi ki:

      sen peygamber olmaya niyetli isen vazğeçmeni öneririm …. senin ğibi müseyleme çikti peygaberim dedi fil suresi yazmaya kalktı ey fil ne böbürlenirsin hortumun kabak borusu ğibi değilmi ey kurbaga senin belinden altı çamurda değilmi vs ..ğülünç duruma düşme senin ğibi maymun ataları olanlar maymunluk mesleğidir.kutuplara ğiitinse kac saate yemek yer uyursun altı aymı sürüyor …seninğibi bilğili isanlar her halde bir çözüm bulur bu kutuplara

  3. Pirate dedi ki:

    Bilal bey. Diğer Müslümanlar gibi sizin de cıvıttığını görüyorum. Evrim ile konumuzun bir alakası yok. Siz evrimi anlayacak kapasitede değlisiniz, boşuna kasmayın kendinizi. Kuran’da yazsaydı evrim, şu anda en ateşli savunucusu siz olurdunuz.

    Kuran’daki ‘Ey insanlar’ tabiri Araplar içindir. İlla ki ‘Ey Araplar’ demesine gerek yok. Kuran evrensel değildir, olamaz. Ben size özetleyeyim:

    Zuhruf, 3 -> Biz, ANLAYIP DÜŞÜNMENİZ İÇİN onu Arapça bir Kur’an kıldık.
    Yusuf, 2 -> ANLAYASINIZ DİYE biz onu Arapça bir Kur’an olarak indirdik.

    Bu ayet evrensel mi?

    – Biz, Türklerin anlaması için onu Arapça bir Kur’an kıldık.
    – Biz, Çinlilerin anlayıp düşünmesi için onu Arapça bir Kur’an kıldık.
    – Biz, Rusların anlayabilmesi için Arapça bir Kur’an indirdik.
    – Biz, tüm dünyanın anlayabilmesi için Arapça bir Kur’an indirdik.

    Oluyor mu böyle Bilal bey? Zorlamaya gerek yok öyle değil mi? 🙂

    Fussilet, 44 -> Eğer biz onu, yabancı dilden bir Kur’an kılsaydık, diyeceklerdi ki, “Ayetleri tafsilatlı şekilde açıklanmalı değil miydi? Arab’a yabancı dilden (kitap) olur mu?”

    Türklere yabancı dilden kitap olur mu Bilal bey?

    Şura, 7 -> Şehirlerin anası (olan Mekke’de) ve onun çevresinde bulunanları uyarman ve asla şüphe olmayan toplanma günüyle onları korkutman için, sana böyle Arapça bir Kur’an vahyettik.

    – Biz, İstanbul’dakileri uyarman için sana Arapça bir Kuran vahyettik.
    – Biz, Paris’tekileri uyarman için sana Arapça bir Kuran vahyettik.
    – Biz, Barcelona’dakileri uyarman için sana Arapça bir Kuran vahyettik.
    – Biz, tüm dünyayı uyarman için sana Arapça bir Kuran vahyettik.

    Bu oldu mu peki?

    Kuran’da 50 defa ‘anlayan/bilen bir KAVİM için indirdik/açıkladık.’ demiyor mu ayetlerde? KAVİM için diyor, dünya için demiyor. Ayetleri vereyim size, tek tek kontrol edersiniz belki.

    Bakara, 118 – Bakara, 164 – Bakara, 230 – Nisa, 78 – Maide, 50 – Enam, 97 – Enam, 98 – Enam, 99 – Enam, 105 – Enam, 126 – Araf, 32 – Araf, 52 – Araf, 58 – Araf, 203 – Tevbe, 11 – Yunus, 5 – Yunus, 6 – Yunus, 24 – Yunus, 67 – Yunus, 101 – Yusuf, 111 – Rad, 3 – Rad, 4 – Nahl, 11 – Nahl, 13 – Nahl, 65 – Nahl, 67 – Nahl, 79 – Enbiya, 106 – Neml, 52 – Neml, 86 – Kasas, 3 – Kasas, 46 – Ankebut, 24 – Ankebut, 35 – Ankebut, 51 – Rum, 21 – Rum, 23 – Rum, 24 – Rum, 28 – Rum, 37 – Zümer, 42 – Zümer, 52 – Fussilet, 3 – Zuhruf, 44 – Casiye, 4 – Casiye, 5 – Casiye, 13 – Casiye, 20

    Bu ayetlerin hepsinde, ‘anlayan bir KAVİM için’ diyor sürekli. Hangi kavim bu? Türkler mi?

    Bakalım Kuran HANGİ AMAÇLA inmiş:

    Nahl, 64 -> Biz bu Kitab’ı sana SIRF hakkında ihtilafa düştükleri şeyi insanlara açıklayasın ve iman eden bir KAVME de hidayet ve rahmet olsun diye indirdik.

    Meryem, 97 – > (Resûlüm!) Biz Kur’an’ı, SADECE, onunla Allah’tan sakınanları müjdeleyesin ve şiddetle karşı çıkan bir KAVMİ uyarasın diye senin dilinle (indirilip okutarak) kolaylaştırdık.

    Demek ki Kuran, sadece Muhammed’in kavminin sorunlarını çözmek için inmiş. Başka bir amacı yok.

    Furkan, 30 – >Peygamber der ki: Ey Rabbim! KAVMİM bu Kur’an’ı büsbütün terk ettiler.

    Mahşer günü Muhammed, sadece kendi kavmiyle meşgul olacak. 🙂 Size nimet yok.

    İbrahim, 4 – > (Allah’ın emirlerini) onlara iyice açıklasın diye her peygamberi YALNIZ KENDİ KAVMİNİN DİLİYLE gönderdik.

    Her kavme kendi dilinde peygamber gönderilmiş. Bu durumda, Muhammed de sadece Arap kavmine gönderilmiş demektir. Bu kadar basit.

    Hac, 27 – > İnsanlar arasında haccı ilân et ki, gerek YAYA OLARAK, gerekse nice uzak yoldan gelen argın DEVELER ÜZERİNDE sana gelsinler.

    Siz hacca deveyle mi gidiyorsunuz Bilal bey? Yoksa bu ayetin de kelimeleriyle oynar mısınız? 🙂 Diğer ayetlerde yaptığınız gibi. Sizin tek yapabildiğiniz şey, ayetlerin kelimeleriyle oynamaktır. Edip Yüksel ve Yaşar Nuri Öztürk gibi.

    Siz şimdilik bu ayetler üzerinde biraz ÖNYARGISIZ şekilde düşünün bakalım. Gerekirse konuyu detaylandırırız.

    • can dedi ki:

      arkadaşlar merhaba.
      sizin dininiz size bizim dinimiz bize.
      sadece düşünmeniz için bir tek şey soracağım.
      soruyorum;
      inanmadığınız bir konu hakkında bu kadar yazı yazma zahmetine neden giriyorsunuz ?
      rahatsız olduğunuz nedir ? bir insanın gerçek bir müslüman gibi yaşamasının size hiç bir zararı olmayacağını bildiğiniz halde neden bu kadar çekişiyorsunuz ?
      boşverin,rahat olun,nasıl olsa siz öldüğünüzde hesap vereceğiniz bir merci yok,oh ne güzel.
      sizin dininiz size,bizim dinimiz bize.
      değil mi..?

      • sarp mustafa dedi ki:

        Siz müslümanlar bir araya geldiğinizde kuranı konuşursunuz muhammedi allahı konuşursunuz. Biz de oturup dinlerin olmadığını bunların uydurma olduklarını tartışıyoruz. Şu durumda siz ne yapıyorsanız bizde kendi aramızda aynı şeyi yapıyoruz. Siz salça olmasanız bukadar yazı yazılıp çizilmez. Çünkü biz neyin ne olduğunu biliyoruz ve oyüzden çok fazla yorum yapa gereği duymayız. Ama sizler salça olup hayır öyle değil böyleydi derseniz bizde size asıl senin bildiğin yanlış deriz. Ki size anlatmak develerinize hendek atlatmaktan daha zor. Kısaca: Siz saçla oluyorsunuz. Bunu konuşmak bizim hakkımız. Okumak sizi rahatsız ediyorsa defolup gidebilirsiniz. Rahatsız olan sizlersiniz. Kaldı ki sizin kuranınız bizi muhattap alıp bize hakaretler ediyor sonuçta. Konuşma hakkımız var sizinse utanma hakkınız var.

      • Gencer dedi ki:

        Peki Can senin burada ne işin var.Bu site Dinlerin olmadığını hepinizin sazan gibi bu salak arap icadı dinlere inandığınız yazan bir site.Bu site bizim için burada ne kadar doğru yolda olduğumuzu tartışıyoruz.Sorguladık okuduk bilgilendik ve Dinlerin çakma olduğunu bu site gibi sitelerin yardımıyla benliğimize ulaştık.
        >Sizler saçma sapan yasaklarınız ve pagan inanışlarınızla cebelleşip durun.
        Sarp Mustafa’ya selamlar.
        Pirate yorumuna bayıldım.

      • cansinan dedi ki:

        Bu evrenin,içindekilerin,canlının cansızın, varlığın olduğu bu düzen ve ihtişamın tesadüfen olduğunu iddia edecek kadar beyinsiz olabileceğinizi sanmıyorum.o yüzden tesadüfe bırakmayalım ,aklımız ile gerekli hesaplamaları yaparak, küçücük bir maket yapalım dedim.
        Hz.ALLAH sizinle aynı sofrada çay içmeye mi gelsin.
        ne istiyorsunuz ?
        Allahın varlığını tanımayarak inkar ediyorsanız eğer Olmayan birşey inkar edilmez!!!
        Allahın varlığını biliyorsunuz ama işinize gelmediği için isyan mı ediyorsunuz ?
        kategoriniz nedir ?
        Yaradanın varlığını bu içinde bulunduğumuz evren ispatlıyor.
        siz yaradanın olmadığını ispatlayacak bir tane delil getirir misiniz?

        selamlar.

      • cansinan dedi ki:

        SARP MUSTAFA MERHABA,

        NEDEN OTURUP TARTIŞIYORSUNUZ MERAK EDİYORUM ?BİZ RAHATSIZ OLMAYIZ.
        RAHATSIZ OLAN SİZ OLMALISINIZ Kİ KENDİ ARANIZDA DA BU KADAR TARTIŞIYORMUŞSUNUZ.
        KURAN SİZE HAKARET ETMİYOR.

        ALLAHIN VARLIĞINI BİLİP İNKAR EDENLER

        VE ALLAHIN VARLIĞINI BİLİP TE İSYAN EDENLERİ TEHTİD EDİYOR.

        DİKKATİNİZİ ÇEKERİM ALLAHIN VARLIĞINI BİLMEYENLER SADECE AKILSIZ(DELİ)
        OLANLARDIR.ONLARA DA KURANIN LAFI YOK.SORUMLULUKLARI YOK ZATEN.

        SELAMLAR.

      • toro dedi ki:

        Sayın cansinan,

        ”Yaradanın varlığını bu içinde bulunduğumuz evren ispatlıyor.” sizden alıntı,

        Bir yaratıcı gücün varlığına inanan biri olarak sizin yorumunuzun nereye kadar uzandığını söylemek isterim!

        Eğer evren yaratılma eyleminin kanıtı ise yani var olması bir yaratıcının yaratma eylemine bağlı ise aynı durum sizin ”yaradan” dediğiniz için de geçerlidir! O zaman onun var oluşu, onun da yaratıldığının yani bir yaratıcısı olduğunun kanıtı olmalıdır! Yani sizin mantığınızla sonuca ulaşmaya çalıştığımızda elimizde en az 2 tane yaradan olur! Yani evrenin var olması yaratıcısını kanıtlıyorsa yaratıcının var olması da kendi yaratıcısını kanıtlar!

        Yine sizinle devam edelim,
        ,
        ”siz yaradanın olmadığını ispatlayacak bir tane delil getirir misiniz?” sizden alıntı

        Sanırım sizin elinizde bizim elimizde olmayan elle tutulur ve mantıksal boşluk bırakmayacak şekilde iddianızı kanıtlayan deliller var! Var ki bunlara güvenerek bizden de deliller göstermemizi bekliyorsunuz! Merakımı hoş görün, siz tanrıyla konuşan, onun meleklerini algılayan ve onun mekanına giden misiniz? Yani bahsettiğiniz tanrının varlığına bizzat şahitlik eden siz misiniz? Siz bu iddiaları ortaya atana inanan değil de bu iddiaya konu olayları bizzat yaşayan mısınız?

        Bakın bende sizin gibi yapıp size layık bir delil göstereyim! Adı lazım değil ama GÜVENİLİRLİĞİNDEN hiç ŞÜPHE duymadığım bir büyüğüm bana gerçek tanrının XXXXX olduğunu söylüyor! Bana XXXXX ile yaşadığı deneyimleri anlatıyor! Hem sizden daha şanslıyım XXXXX ile bizzat tanışan ile tanışıyorum yani aramızda 1400 yıllık aracılar da yok! Dediğim gibi büyüğüm çok güvenilirdir (herhalde sizin güvenme katsayınızın benim güvenme katsayımdan değerli olduğunu iddia etmezsiniz). Evet benim güvenilir bulduğum büyüğümün yalan söylemeyeceğine olan inancım gereği asıl tanrının XXXXX olduğuna İNANIYORUM! İşte bu da benim delilim! Şimdi benim delillerimi kendi delillerinizle çürütmenizi bekliyorum!

        Merak ediyorum insanlık tarihi boyunca insanların tanrı diyerek isimlendirdiği figürlerden hangisinin gerçek tanrı olduğunu nasıl anladınız?

      • toro dedi ki:

        Sayın cansinan,

        ”Yaradanın varlığını bu içinde bulunduğumuz evren ispatlıyor.” sizden alıntı,

        Bir yaratıcı gücün varlığına inanan biri olarak sizin yorumunuzun nereye kadar uzandığını söylemek isterim!

        Eğer evren yaratılma eyleminin kanıtı ise yani var olması bir yaratıcının yaratma eylemine bağlı ise aynı durum sizin ”yaradan” dediğiniz için de geçerlidir! O zaman onun var oluşu, onun da yaratıldığının yani bir yaratıcısı olduğunun kanıtı olmalıdır! Yani sizin mantığınızla sonuca ulaşmaya çalıştığımızda elimizde en az 2 tane yaradan olur! Yani evrenin var olması yaratıcısını kanıtlıyorsa yaratıcının var olması da kendi yaratıcısını kanıtlar! Yani inandığınız yaratıcının varlığını ispatlamak adına ortaya attığınız önerme bu sefer de onun tekliğini sorgulatır hale getirir!

        Yine sizinle devam edelim,
        ,
        ”siz yaradanın olmadığını ispatlayacak bir tane delil getirir misiniz?” sizden alıntı

        Sanırım sizin elinizde bizim elimizde olmayan elle tutulur ve mantıksal boşluk bırakmayacak şekilde iddianızı kanıtlayan deliller var! Var ki bunlara güvenerek bizden de deliller göstermemizi bekliyorsunuz! Merakımı hoş görün, siz tanrıyla konuşan, onun meleklerini algılayan ve onun mekanına giden misiniz? Yani bahsettiğiniz tanrının varlığına bizzat şahitlik eden siz misiniz? Siz bu iddiaları ortaya atana inanan değil de bu iddiaya konu olayları bizzat yaşayan mısınız?

        Bakın bende sizin gibi yapıp size layık bir delil göstereyim! Adı lazım değil ama GÜVENİLİRLİĞİNDEN hiç ŞÜPHE duymadığım bir büyüğüm bana gerçek tanrının XXXXX olduğunu söylüyor! Bana XXXXX ile yaşadığı deneyimleri anlatıyor! Hem sizden daha şanslıyım XXXXX ile bizzat tanışan ile tanışıyorum yani aramızda 1400 yıllık aracılar da yok! Dediğim gibi büyüğüm çok güvenilirdir (herhalde sizin güvenme katsayınızın benim güvenme katsayımdan değerli olduğunu iddia etmezsiniz). Evet benim güvenilir bulduğum büyüğümün yalan söylemeyeceğine olan inancım gereği asıl tanrının XXXXX olduğuna İNANIYORUM! İşte bu da benim delilim! Şimdi benim delillerimi kendi delillerinizle çürütmenizi bekliyorum!

        Merak ediyorum insanlık tarihi boyunca insanların tanrı diyerek isimlendirdiği figürlerden hangisinin gerçek tanrı olduğunu nasıl anladınız?

    • bilal dedi ki:

      Pirate ! a) Arapçada ”KAVM”nedemektir? b) KUR’AN VE PEYGAMBERİN VRENSELLİ-
      Ğİ: Kavm,القوم= الجماعة من الناس ” İnsan topluluğu, halk. ve kitle. ” KAYNAK:1- معجم الوسيط
      KAYNAK-2: معجم الرائد ” Kur’an da geçen ”Kavm ” kelimesi tamamen bu anlamdadır.Irkla
      hiç bir alakası yoktur.Türkçede ki ”Kavm ile Arapçada ki ” ayrıdır.Türkçe de bir ırkı ifade
      eder.Ama arapça da öyle değildir. Arapça ve kur’an da ”Halk,topluluk ve kitle ” demektir.
      Sadece çağdaş arapça da ırkın anlamını da kavmın anlamına katmışlardır. Kur’n’dan bir
      kaç ayet:1- MAİDE-8:ولا يجرمنكم شنان قوم علي الا تعدلوا الخ ” Bir topluluğa olan kininiz,sizi ada-
      letsizliğe sevk etmesin.” 2-HUCURAT-11: لايسخر قوم من قوم الخ ” Ey iman edenler ! Bir top-
      luluk başka bir toplulukla alay etmesin…” 3- MAİDE- 108:والله لايهدي القوم الفا سقين ” Allah fa-
      sık bir topluluğu doğru yola çıkarmaz.” 4- BAKARA-264: والله لايهدي القم الكافرين ” Allah Kafir-
      ler güruhunu doğra yola çıkarmaz.” 5-MAİDE-51: ان الله لايهدي القوم الظا لمين ” Allah,zalimler
      topluluğunu doğra yola çıkarmaz.” a) Bütün bu ayetlerden anlaşılan odur ki ”KAVMIN” anlamı,topluluk ve halk kitleleridir.Hiç bir surette ırk anlamına gelmez.b) Zalim,zulmüne,
      fasık fıskına ve kafir,küfrüne devam ettiği,ettiği sürece Allah onları doğru yola çıkarmaz.
      Zaten kendileri doğru yolda değiller,Allah onları zorla mı,imana getirecek.? İstese getire-bilir.Ama iman etmek,iyi işler yapmak irade ve gönül işidir.Yüce Allah,özgür bir iradeye
      sahip olarak yarattığı insanın inanç ve eylemine müdahale etmez Evet,asıl konuya gele-
      lim: Herhengi bir peygamberin,ilahi mesajla gittiği halka ” يا قوم ” Ya kavmı ” diye seslen-
      mişse,bununla,”Ey halkım ! demiştir.” Ey ırkım” değil. BAKARA-118: قد بينا الايات لقوم يوقنون
      Gerçekleri iyice anlamak steyenler için delilleri (mesajı) açıkladık.” tebliği yaptırdık,Ama
      dinlemek,anlamak istemeyenlere zorla açıklayacak değiliz.Seni dinlemek,anlamak iste-
      meyenlere kendi mesajını nasıl açıklayacaksın ??? BAKARA-164:….. لايات لقوم يعقلون …
      …” Göklerin,yerin vs.yaratılışında…….aklını çalıştıran kimseler için Allah’ın varlığına ve
      ve birliğine dair nice deliller vardır.” Evet,düşünüp aklını kullanmayanlar,Allah’ın delille-
      rini nasıl anlayacaklar? Zira düşünüp aklını kullanmayanlar delilleri bulamazlar! Bu vb.
      ayetlerin mesajının özti şöyledir.İlahi mesajı dinlemek,anlamak isteyenlere ayetlerimizi
      açıklıyor ve onlar yararlanıyorlar.” denilmektedir.Dinlemek ve anlamak istemeyenler ise
      yararlanmazlar.Düşünüp aklını kullananlar için göklerin,yerin vs.yaratılmasında Allah’ın varlığının delilleri vardır.Bunlar bu delilleri anlıyorlar.Düşünüp aklını kullanmayanlar ise,
      bu delilleri anlamazlar.” İşte bu ayetler bunu söylüyor.Ayetlerin mesajını saptırmayın.!
      KUR’AN’ın mesajı ve hz.Muhammedin peygamberliği evrensel olup bütün dünyaya ve:
      çağlaradır:1-SEBE-28ا وما ارسلناك الا كافة للناس بشيرا ونذير ” Biz,seni ancak bütün insanlara bir
      müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik.”2-ENBİYA-107:وما ارسلناك الا رحمة للعالمين” Biz,seni an-
      cak bütün aleme rahmet olarak gönderdik.” Herhalde araplar bütün insanlar ve alemler değildir.Kur’an ve peygamber evrenseldir,bütün dünyaya ve insanlaradır…
      HACC-27:واذن في الناس بالحج يأتوك رجالا وعلي كل ضامر الخ ” Ey İbrahim ! ” İnsanlar içinde haccı
      ilan et.Sana ister yürüyerek,ister uzak yoldan gelen binek üzrinde gelsinler.”Bu binekler
      develer de olsa,Millatan 5000-6000 sene önce yaşamış olan hz.İbrahim’ın halkına ses- lenirken herhalde onlara otobüslerle veya uçaklarla hacca gelin demezdi ! O zaman
      bugünkü vasitalar mı vardı ? ki onlara uçaklarla gelin desin.? Hz.İbrahim’in mesajını çarpıtarak,hz.Muhammed’e gelen bir mesaj gibi gösteriyorsunuz.Bunu halkına seslenen
      Hz.Muhammed değil,hz.İbrahim’dir.Kur’an’da hz.İbrahim’in bu kıssası anlatılıyor.Diğer
      ayetlerde olduğu gibi burada da ayetlerin mesajını çarpıtıyorsunuz. Yazıklar olsun !
      ÖZETLE;KUR’AN’IN MESAJI VE HZ.MUHAMMED’İN PEYGAMBERLİĞİ EVRENSEL OLUP BÜTÜN DÜNYAYA VE ÇAĞLARADIR……..
      TÜN ÇAĞA VE

      • sarp mustafa dedi ki:

        Kur’an da geçen ”Kavm ” kelimesi tamamen bu anlamdadır.Irkla hiç bir alakası yoktur.

        Yani allah nuh kavmini yokederken bütün dünya halkarını yoketti, lut kavmini de aynı şekilde. Senin yazdığın her yazı en başından saçmalıkla başlayıp öyle devam ediyor. Sen insanların vakitlerini boşa harcatmaktan başka birşey beeceremiyorsun. Bilmiyorsan sus. Zekaya sahip değilsen böyle tartışmalara girme.

      • karaca dedi ki:

        bilal bey benim sormak istediğim konu şudur
        islam dininin tebliğinden haberi olmayan kendilerine tebliğ edilmemiş bir çok kavim var
        afrikalı kabileler amazonlarda yaşayan yerliler,dünyanın pek çok noktasında yaşayan insanlar gibi buna geçmişte yaşayanları da katabiliriz bizlerden sonra da yaşayanları da katabiliriz eğer islam dini bu insanlara tebliğ edilmemişse ve bu dinden bihaber yaşayıp ölmüşlerse bunların durumları ne olabilir,
        belki akıl insana verilmiş en büyük tebliğdir diyebilirsiniz bu mümkün akla ve mantığa yakın ve uygun
        ama göz ardı edilmemesi gereken Hz Allahın peygamberleri vasıtasıyla tebliğ ettiği kavimlerdir.
        diğer tarafta kendilerine hiç bir şekilde tebliğ ulaşmamış kavimlerin durumları ne olabilir bunlar sadece akıllarından mı sorumlu tutulacaklar.
        diğer taraftan şu konu için ne dersiniz bilindiği gibi inanışımıza göre insan hayatının başlangıcı adem peygamber ile başlar yaklaşık başlangıç süresi 40 bin yıl olsun veya daha az veya daha fazla
        esas sormak istediğim konu ademden önce yeryüzünde insan yaşamına şartlar uygundu
        kuran bu konu hakkında bilgi vermemiş adem den önce insan veya insana benzer canlılar
        var olmuş olabilirmi bu sadece dünya üzerinde hayat başlamış şeklinde olmamalı kainattaki bir çok sistemde dünya ve benzeri yerler olabilir eğer bu yerlerde hayat başlamışsa ve bu konu hakkında yeryüzünde yaşayan insanlara bu bilgilerin verilmemesi
        ile bu gezegenlerde yaşayanlar varmıdır
        bunu nereden çıkartıyorsunuz derseniz kuranın bir çok yerinde göktekiler semada olanlar kainatta olanlar gibi bilgiler insan olarak burada olanlar hakkında bilgi verilmesede buralarda da yaşam olduğunu kuran aslında bizlere anımsatıyor sadece biz bunların niteliklerini bilmiyoruz bu konu hakkında ne dersiniz

      • bilal dedi ki:

        Sn.Karaca kardeşim,
        Zamanım pek müsait olmadığımdan dolayı tebliğ almayanlarla ilgili daha önce yazmış olduğum kısa bir yazımı buraya yapıştırıyorum.
        ’ İSRA-15: وما كنا معذبين حتي نبث رسولا الخ ‘’ …Biz,mesajımızın tebliğ ve duyurusunu (hakkıyla) yapan bir elçi (bir mübelliğ) göndermedikçe hiç bir halka azap verecek değiliz…’’ deniliyor. İşte bu ayetten hareket ederek kıyamet günü sorumluluktan kurtulup cennetlik olacak kimsler şunlardır.. . من لم يبلغه تبليغ الاسلام ‘’ a) İslam tebliğini almayan herkes.(bütün gayri müslimler.

        b) من بلغه اسم الاسلام وا لقران ورسالة محمد ولكن ما تمكن من تغليم اوصاف الاسلام وحقائقه بل شوه له الاسلام فهذان غير مسؤلان يوم القيامة بل هما في رحمة الله ‘’ İslam,kur’an ve hz.Muhammed’in risaletini duyduğu halde,islamın özellik ve hakikatlarını öğrenme imkanı bulamamış veya ona tebliğ edilmemiş,bilakis islam ona yanlış veya kötü olarak anlatılmışsa…

        İşte bu iki gurupta olan gayri müslimler kıyamet günü mesul olmayacakları gibi,yüce Allah’ın merhametine de nail olacaklardır…( yani islam,kur’an ve hz. Muhammed’in risaletini duymakla tebliğı almış sayılmazlar..Bir düşünelim,insanların yüzde kaçı gerçekten tebliğ alabilmektedir..Kur’an ve islamın isimlerini duymak tebliğ değildir.Bütün hakkaniyet ve özellikleriyle tebliği almış olmaları gerekir,yoksa kıyamete sorumlu olmayacaklar ve yüce Allah’ın engin merhametiyle karşılacaklardır.İnançları ne olursa olsun hiç fark etmez..Bütün bunlar kurtulacaklardır…..

        c) Mesul olacak olanlar kimlerdir.? ومن بلغه الاسلام مع حقائقه ولم يسلم فهذ هوالمسؤل عند الله .İslamın tebliğini bütün özellik ve hakikatlarıyla hakkıyla aldığı halde inanmayanlar mesul olacaklardır. ”الله اعلم ” Kaynak :فيصل التفريقة بين الاسلام والزندقة = امام الغزالي ‘’

        ÖZETLE, 1- İslam tebliğini hakkıyla almamış olan bütün gayri müslimler,2- Kendisine islam yanlış tanıtılmış,öğretilmiş veya gösterilmiş olan bütün gayri müslimler,,, 3- Annesinin,babasının dini,inancı ne olursa olsun ergenlik çağından önce ölmüş olanlar, 4- Akli dengesi yerinde olmayan veya bu konuda sorunlu olan bütün insanlar kıyamet gününde yüce Allah katında mesul tutulmayacak ve yüce Allah’ın engin merhametine nail olacaklardır..Bu nedenle,tebliğ almayan gayri müslimler dahil insanların çoğu yüce Allah’ın merhametiyle kurtulacaklardır…”’الله اعلم ”

        Selam ve saygılarımla..

      • toro dedi ki:

        Sayın Karaca,

        Sayın Bilal’in mesajında da gördüğünüz gibi herhangi bir peygamberin tebliğini bizzat onun kendisinden almayan kimseler için sorumluluk yoktur! Yani kendisine peygamber diyenden bizzat tebliğ almayanlar ve onun ölümünden sonra doğanlar için cehennem yolu kapalıdır! Ellerini kollarını sallayarak cennete girecekler!

        Şaşırmayın, kuranın tanrısının tebliğini herkes yapabilseydi peygamberlik denen bir kurum olmazdı! Peygamberlik diye bir kurum olduğuna göre tebliğ görevi sadece onlarındır! Dolayısıyla kuranın tanrısı, sadece onların (peygamberlerin) bizzat çağırdıkları yani tebliğ yaptıkları kimseleri sorumlu tutabilir, günahkar ya da inkarcı sayabilir!

        Bilal bey’e katkılarından dolayı teşekkür ederim.

      • Conciousness dedi ki:

        Sayın Bilal anlatıyorsun ve anlatıyorsun , ÖZETLE, 1- İslam tebliğini hakkıyla almamış olan bütün gayri müslimler,2- Kendisine islam yanlış tanıtılmış,öğretilmiş veya gösterilmiş olan bütün gayri müslimler,,, 3- Annesinin,babasının dini,inancı ne olursa olsun ergenlik çağından önce ölmüş olanlar, 4- Akli dengesi yerinde olmayan veya bu konuda sorunlu olan bütün insanlar kıyamet gününde yüce Allah katında mesul tutulmayacak ve yüce Allah’ın engin merhametine nail olacaklardır..Bu nedenle,tebliğ almayan gayri müslimler dahil insanların çoğu yüce Allah’ın merhametiyle kurtulacaklardır…”’الله اعلم ” SENDEN ALINTI

        FAKAT ASIL MESELEYE HİÇ DEYİNMİYORSUN asıl sen bu ayetlerin ne anlatmak istediği gerçek meseleye yoğunlaş

        “Biz bir peygamber göndermedikçe kimseye azâb edici değiliz” (İsrâ: 17/15

        “Evet, Biz seni gerçeğin ta kendisine malik olarak, rahmetle müjdeleyen ve kâfirleri azapla uyaran bir Peygamber olarak gönderdik. “Zaten uyaran bir peygamber gelmiş olmayan hiç bir ümmet yoktur.” (Fâtır, 35/24)

        Allah her kavme sadece o kavmin kendi diliyle seslenir,o kavmin kendi içinden olan bir peygamberle yapar bunu.Mesajını onlara anlatabilmesini bu şekilde sağlar.(İBRAHİM 4 KURAN)

        ŞİMDİ BURADA KOSKOCAMAN BİR SORU ÇIKIYOR KARŞIMIZA “ HANİ NERDE BİZE GELEN DAHA DOĞRUSU AYETLERE GÖRE GELMESİ GEREKEN TÜRK PEYGAMBER??? SEN BU SORUN OLAN SORUNUN CEVABINI VER BİZ TURKÇE KONUŞAN TURK İNSANLARINA ??

        Eğer onu Arapça bir Kuran kılmasaydık,neden dilimizde inmedi,Arap olana Arapça olmayan kitap yollanırmı hiç derlerdi(FUSSİLET 44 KURAN)

        Kitap, yalnız bizden önceki iki topluluğa indirildi, biz ise onların okunmasına yabancıydık” demeyesiniz diye;(ENAM 156-kuran)

        BAK AYETLER NE GÜZEL AÇIKLAMIŞ, BİZ OKUMASINA YABANCIYDIK,ARAP OLANA ARAPÇA OLMAYAN BİR KİTAP OLUMU HİÇ DEMESİNLER DİYE ARAPÇA KİTAP İNMİŞ

        YANİ SENİN DEDİĞİN KURAN ETİMOLOJİSİNDEKİ KAVM KAVRAMI TÜM İNSANLIK İÇİN DEĞİLMİŞ , KALDIKİ BÜTÜN İNSANLIK DEMEK OLSA BİLE GENE YUKARDAKİ AYETLER İLE BU DURUM ÇELİŞİR .

        HEM ALLAH AYETLERİNDE BİZ BU KURANI SİZ İNANMAMAK , ANLAYAMAMAK İÇİN MAZERET OLMASIN DİYE ARAPÇA İNDİRDİK DESİN , SONRA SEN ÇIKIP HAYIR EFENDİM O ARAPÇA OLARAK TÜM İNSANLIĞA İNMİŞTİR DE. BU ŞEKİLDE SÖYLEMLER AYETLER İLE ÇELİŞKİLİ BİR DURUMDUR

        Fakat bu ayetlerden ortaya çıkan sonuç bana göre ,ya Kuran sadece Araplara inmiştir çünkü Arapçadır. yada Haşa Allah Araplar ,israil oğulları (semitikler) hariçi başka milletler için düşünmemişti veyahut ortada tahminleri aşan saptam dışı sureç aşımı var
        yani Kuran Arapça indi fakat diğer ayrı Arapçaya yabancı ırkların (Ki bu yabancı ırklar bile mezopotamya çevresinde olup dilleri arapçaya pekte çok yabancı değil Ör: Süryanca,ibranice,asuri,persian,aramca vs…) bu Arap diline kolay adapte olunacağı varsayıldı

        ve işin bence en önemli yanı kıyametinde Hz Peygamberin ölümünden pekte uzak olmayan bir gelecekte kopucağı hesaplanmıştı.

        bu böyle düşünüldü ki Arapçanın Arapçaya yabancı başka milletlere pek fazla sorun oluşturamayacağı hesap edildi

        çünki o zaman ayrıca insan populasyonun az olması ve bu nufusun bu kadar çok artıp ayrı ayrı, Arapçaya Dağlar kadar yabancı milletlerin,ırkların oluşacağı hesap edilmedi dolayısı ile kıyamette şimdiye kadar çoktan kopmuş olmalıydı.

        yani senin açıklamaların yetersiz benim açımdan . zaten anlamaya çalıştığım İslamiyet hakkında tek Büyük Soru budur . islami soru cevap,fetva siteleri bile bana cevap yazmıyorlar . yani senin anlıyacağın bu mesele kolay kolay anlıyamacağımız bir mesele .

      • Conciousness dedi ki:

        yanlış yere cevap yazdım galiba ,buraya Sayın Bilale Cevap olarak Birdaha yazayım

        Sayın Bilal anlatıyorsun ve anlatıyorsun , ÖZETLE, 1- İslam tebliğini hakkıyla almamış olan bütün gayri müslimler,2- Kendisine islam yanlış tanıtılmış,öğretilmiş veya gösterilmiş olan bütün gayri müslimler,,, 3- Annesinin,babasının dini,inancı ne olursa olsun ergenlik çağından önce ölmüş olanlar, 4- Akli dengesi yerinde olmayan veya bu konuda sorunlu olan bütün insanlar kıyamet gününde yüce Allah katında mesul tutulmayacak ve yüce Allah’ın engin merhametine nail olacaklardır..Bu nedenle,tebliğ almayan gayri müslimler dahil insanların çoğu yüce Allah’ın merhametiyle kurtulacaklardır…”’الله اعلم ” SENDEN ALINTI

        FAKAT ASIL MESELEYE HİÇ DEYİNMİYORSUN asıl sen bu ayetlerin ne anlatmak istediği gerçek meseleye yoğunlaş

        “Biz bir peygamber göndermedikçe kimseye azâb edici değiliz” (İsrâ: 17/15

        “Evet, Biz seni gerçeğin ta kendisine malik olarak, rahmetle müjdeleyen ve kâfirleri azapla uyaran bir Peygamber olarak gönderdik. “Zaten uyaran bir peygamber gelmiş olmayan hiç bir ümmet yoktur.” (Fâtır, 35/24)

        Allah her kavme sadece o kavmin kendi diliyle seslenir,o kavmin kendi içinden olan bir peygamberle yapar bunu.Mesajını onlara anlatabilmesini bu şekilde sağlar.(İBRAHİM 4 KURAN)

        ŞİMDİ BURADA KOSKOCAMAN BİR SORU ÇIKIYOR KARŞIMIZA “ HANİ NERDE BİZE GELEN DAHA DOĞRUSU AYETLERE GÖRE GELMESİ GEREKEN TÜRK PEYGAMBER??? SEN BU SORUN OLAN SORUNUN CEVABINI VER BİZ TURKÇE KONUŞAN TURK İNSANLARINA ??

        Eğer onu Arapça bir Kuran kılmasaydık,neden dilimizde inmedi,Arap olana Arapça olmayan kitap yollanırmı hiç derlerdi(FUSSİLET 44 KURAN)

        Kitap, yalnız bizden önceki iki topluluğa indirildi, biz ise onların okunmasına yabancıydık” demeyesiniz diye;(ENAM 156-kuran)

        BAK AYETLER NE GÜZEL AÇIKLAMIŞ, BİZ OKUMASINA YABANCIYDIK,ARAP OLANA ARAPÇA OLMAYAN BİR KİTAP OLUMU HİÇ DEMESİNLER DİYE ARAPÇA KİTAP İNMİŞ

        YANİ SENİN DEDİĞİN KURAN ETİMOLOJİSİNDEKİ KAVM KAVRAMI TÜM İNSANLIK İÇİN DEĞİLMİŞ , KALDIKİ BÜTÜN İNSANLIK DEMEK OLSA BİLE GENE YUKARDAKİ AYETLER İLE BU DURUM ÇELİŞİR .

        HEM ALLAH AYETLERİNDE BİZ BU KURANI SİZ İNANMAMAK , ANLAYAMAMAK İÇİN MAZERET OLMASIN DİYE ARAPÇA İNDİRDİK DESİN , SONRA SEN ÇIKIP HAYIR EFENDİM O ARAPÇA OLARAK TÜM İNSANLIĞA İNMİŞTİR DE. BU ŞEKİLDE SÖYLEMLER AYETLER İLE ÇELİŞKİLİ BİR DURUMDUR

        Fakat bu ayetlerden ortaya çıkan sonuç bana göre ,ya Kuran sadece Araplara inmiştir çünkü Arapçadır. yada Haşa Allah Araplar ,israil oğulları (semitikler) hariçi başka milletler için düşünmemişti veyahut ortada tahminleri aşan saptam dışı sureç aşımı var
        yani Kuran Arapça indi fakat diğer ayrı Arapçaya yabancı ırkların (Ki bu yabancı ırklar bile mezopotamya çevresinde olup dilleri arapçaya pekte çok yabancı değil Ör: Süryanca,ibranice,asuri,persian,aramca vs…) bu Arap diline kolay adapte olunacağı varsayıldı

        ve işin bence en önemli yanı kıyametinde Hz Peygamberin ölümünden pekte uzak olmayan bir gelecekte kopucağı hesaplanmıştı.

        bu böyle düşünüldü ki Arapçanın Arapçaya yabancı başka milletlere pek fazla sorun oluşturamayacağı hesap edildi

        çünki o zaman ayrıca insan populasyonun az olması ve bu nufusun bu kadar çok artıp ayrı ayrı, Arapçaya Dağlar kadar yabancı milletlerin,ırkların oluşacağı hesap edilmedi dolayısı ile kıyamette şimdiye kadar çoktan kopmuş olmalıydı.

        yani senin açıklamaların yetersiz benim açımdan . zaten anlamaya çalıştığım İslamiyet hakkında tek Büyük Soru budur . islami soru cevap,fetva siteleri bile bana cevap yazmıyorlar . yani senin anlıyacağın bu mesele kolay kolay anlıyamacağımız bir mesele .

  4. Göksel dedi ki:

    Kur’an’da oruç, namaz, zekat vs. gibi salih amellerden bahsedilir ve fakat uygulanış şekli için bir öneri getirilmez çünkü bulunulan coğrafi ve sosyo-ekonomik koşullara göre şekillendirilmesi gereken amellerdir hepsi. Amaç, salih amel yani ibadettir. İbadetin şekli değil. Gerçi günümüzde müslümanlar ibadetlerini ısrarla şeklen mükemmelleştirmeye çalıştıkları için aslolanın ancak gözlemlenerek ölçülebilecek bu tarz şekli özellikler olduğunu sanmak dışarıdan bakan biri için şaşırtızı olmasa gerek. Saygılar.

  5. T.TAŞPINAR dedi ki:

    Kutuplarda namaz ile ilgili olarak şu nokta gözden kaçırılıyor:
    Kuran’da namaz vakitleriyle ilgili olarak güneşin konumlarıyla bağlantılı olan ayetlerde,güneşin gökyüzündeki konumları bu konumların yani gökteki bu görünümlerinin bir kutsallığı olduğuna dayanan bir durum yoktur. Örneğin; “Güneşin batıya kaymasından gecenin kararmasına kadar; bir de fecrin (tan ışıklarının) yoğunlaşması sırasında namazı tam kıl. Fecirdeki yoğunlaşma gözle görülür.” (İsrâ 17/78) Güneşin konumları namazların vakit aralıkları için ancak bir zaman ölçüsü olarak kullanılması açısından önemlidir.Eğer bu vakit aralıkları başka şeylerle de belirlenebiliyorsa kutuplarda namaz konusunda hiçbir engel yoktur..Bu sadece kutuplar için değil örneğin dünya yörüngesindeki ULUSLARARASI UZAY İSTASYONU için de geçerlidir..buradaki astronotlar-eğer müslümanlarsa- güneşin konumlarını burada göremiyoruz diyerek namazın orada farz olmadığını düşünemezler..büyük ihtimalle Mekke-Kabe saatine göre vakitleri belirlerler..Diyelim ki çok ilkel şartlarda kaldınız bir saat vs.bile yok,o zaman tahmini bir aralıkla namazlarımızı kılabiliriz,bu da kabul görecektir..
    Sonuçta, güneşin dünya göğündeki konumlarının ve görünümlerinin bir kutsiyeti yoktur,sadece zaman ölçüsü olarak kullanılır..

    • ahmet asul dedi ki:

      Fena kıvırmışsınız. Güneş sistemi ötesinde başka bir gezegene gitseler ne olacak Sayın Taşpınar. Lütfen kıvırmayın. Kutuplarda namaz falan kılınmaz, kılan da perişan olur, oruç da tutulmaz, tutan da perişan olur. Dininizi kıvıra kıvıra dansöz ettiniz iyice.

      • karaca dedi ki:

        ahmet asul

        kardeş din niye dansöz olsunki insanlar dansöz olmuşsa bunu dinle ilişkilendirmen senin düşünce yapını ortaya koyuyor Allahın namazımıza ihtiyacı varda insanlar namaz kılıyor çok şükür o bahsetiğın dinin mensublarıyız bundan gurur duyarız hem bize ne oluyorki bizleri yaratana şükretmiyeceğiz bizleri namaz kılmak gibi bir şerefle şereflendirmiş bundan niye imtina edelim
        hangi ibadetimiz onun bize karşılıksız olarak verdiği nimetleri karşılayabilir Allah bize bu nimetlerini vermekte cömert davranacak bizler ona bir namaz kılmayı oruç tutmayı çok göreceğiz,onu anmayı unutacağız insanlar acaba kendilerine verilen bir gözün hakkını ödeyebilirmi bir kulağın bir sacın bir yüzün bir ayağın bir elin bir tırnağın bir kaşının karşılığını ödeyebilirmi,ömrü boyunca sürekli ibadet etse yine ödeyemez insanlar allahı anmak için ona yakın olmak için namaz kılar rahmetini umarak ibadet ederler hiç bir şey garanti değildir.onun rahmeti olmazsa taş üstünde taş kalmaz
        kainat diye bir şey kalmaz yapmak istese kim engelleyecek,bunu engellemeye kimin gücü yeter
        demekki rahmetinden uzaklaşmamak gerekiyor. onun rahmeti olmazsa rahimler doğuramaz
        yaprak dahi kımıldayamaz insan onun yarattıkları üzerine oturmuş onun verdikleri ile rızıklanır
        onun verdiği havayı solur ve döner allaha nankör olur,nankör kullarına karşı allah ne yapsın illaki gereğini yapacaktır.yaptığı işte acele etmez kuluna fırsat verir kulu bu fırsatları değerlendiremezse sorumlu olan allahmıdır. kulun ta kendisidir. nefse uymak kolay olandır insan hep bunu yapmak ister
        her işinde bir karşılığı olmalı,ve karşılığı da vardır. allah kullarına karşı karşılıksız cömertce vermiştir.
        hele iste bakalım birinden karşılıksız bir mal bir para bir menfaat iste bakalım veriyormu vermiyorsa
        niye düşünmüyorsun sana bütün nimetlerini karşılıksız cömertce veren allahın yüceliğini kavrayamıyormusun karşılıksız cömertce vermeye kimin gücü yeter varmı böyle bir bildiğiniz
        kuluna cömertce verecek kuluda nankörlük yapacak ve allah bunu kabul edecek olur başka bir isteğiniz varmı herkesin hesabı tek tek yazılıyor yarın tapu gibi karşımıza çıkacak ve yaptıklarından mesul olacaktır yok ben yapmadım etmedim şöyleydi böyleydi. böyle bir şansımız yok ne ise o
        kimseye haksızlık edilmez bu durumda
        bu ateistleri anlamıyorum doğrusu allahın kendisine verdiği nimetleri bile inkar ediyorlar
        gözlerini kulaklarını ağızlarını kimin verdiğini bile bilmiyorlar ilginç bir şey böyle nankörlük yeryüzünde nerede olabilir hiç düşünmezlermi kendilerini insan kılığına sokan insan yapan kim
        kendilerine belirli bir ömür biçen kim bunları anlamakta çok zorlanıyorlar
        düşünmüyorlar erkeği için dişisini yaratan dişisi için erkeğini yaratanı hiç göremiyorlarmı bunu hangi kuvvet yapabilir. varmı böyle akılsızca davranmak onlara evlatlarını ana babalarını veren kim
        sen bunların hiç birini görmeyeceksin bu aklıma yatıyor bu aklıma yatmıyor diye bas bas bağıracaksın ondan sonra hesap vermeyeceksin
        bakkala gittiğinde bir ekmeğin parasını ödemeden bakkal ekmek vermezken
        sana karşılıksız olarak cömertce karşılıksız olarak rahmetini rızkını esirgemeyen allahı tanımayacaksın bunun vebali büyüktür altından kalkılmaz
        onun için vakit varken nerede hata yaptığınızı tekrar düşünün kendinizi hesaba çekin olumsuz gördüğünüz şeylerden uzak durun allahın rahmetini kazanmayı deneyin
        onun rahmeti sonsuzdur onun rahmetine sığının yoksa namaz kıldım oruç tuttum demekle onun bizim üzerimizdeki hakkını asla ödeyemeyiz.
        peygamberler bile kendileri için ahirette başlarına ne geleceğini bilmezken
        sizlere ne oluyor neye güveniyorsunuz kim sizlere yardım edecek yardıma muhtaç bir hale dönüştüğünüzde sizleri kim anacak kim yardım edecek
        bu işler öyle basit işler değil inanç meselesidir. vakit varken insan kendini kurtarmalıdır. benden bu yazıyı okuyanlara bir nasihat ister tutun ister tutmayın
        yiyecek ekmeğiniz olsa da olmasa da variyetiniz yere göğe sığmasada sığsada ona şükredin
        ondan başka bizlere yardım edecek kimse yoktur.
        insan öldükten sonra gerçeği tam manasıyla anlar ama geri dönüş yoktur vakit varken gerçeği anlamaya çalışın hata yapmayın yaptıklarından insan tövbe etmeli bir daha aynı hataya düşmemeli
        doğru olan budur yoksa allah yok demekle allah yok olmaz var demekle de kendini kurtaramaz yaptığınız bütün işlerde onun rızasını arayın sevmediği işlerden uzak durun bu ancak kendinizin kaybi kendinizin kazancı olacaktır.

    • sarp mustafa dedi ki:

      ahmet asul arkadaşmıızın da tam üstüne basarak söylediği gibi;
      Yakın zamanda marsta koloni kurulması planlanmakta. Hatta gidecekler seçildi yanılmıyorsam. Ki çok uzak bir zaman da değil şuan üstün bilim otoriteleri tarafından tahmin olarak önümüzdeki birkaç yy. içinde başka gezegenlerde kolonileşme olacağı tahmin ediliyor.
      1. ahmet beyin de dediği gibi güneş sistemi dışına çıkıldığında namaz nasıl kılınacak? Kurandan ayetler ve örneklerle açıklarmısınız.
      2. Marsta kurulacak olan koloniler kıbleyi nasıl tayin etmeli?
      3. 1 yıl 320 gün olduğu marsta kurban ve ramazan bayramlarını nasıl bileceğiz?
      4. Eğer kıyamet birkaç bin yıl daha kopmazsa galaksiler arası yolculuklar yapılmaya başlanmış olacak, peki bu durumda tanrınız bunları nasıl açıkladı kitabında?
      Eğer açıklamadıysa burdan sizin çıkaracağınız sonuç biz daha dünyadan dışarıya adım atamadan kıyamet kopacak mıdır? Yerle gök bir olacaksa ve kurandaki gök 7 kat olan atmosfer ise ki heryerde öyle anlatılır, ISS’tekiler ya da o sırada ayda olanlar kıyametten yırtacaklar mı?

  6. Süleyman ÖZEN dedi ki:

    Saygı değer İnsanlar ; Sizlere,Allah tarafından ,Hz. Musa’ya indirilmiş olduğu söylenen Tevrat’a , Hz. İsa’ya indirilmiş olduğu söylenen İncil’e veya Hz. Muhammed’e indirildiği söylenen Kur’ana inanıp inanmama noktasında bir şey söylemeden önce;
    Allah’a inanıyormusunuz ? diye soruyorum.
    Eğer ; Allah’ın varlığına inanıyor iseniz,ona kulluk yapmakta sorumlu olduğunuza inanıyorsanız ibadetinizi istediğiniz yer ve zamanda istediğiniz gibi yaparsınız.Çünkü ; en büyük ibadet Yüce Allah’ı zikretmektir.Yani DUA’dır.Bunun içinde yer ve zamana gerek yoktur.
    Ateist iseniz ise ; Siz ve sizin gibi düşünenlere önerim, Aynaya bakınız.Eğer ; Engin bilgileriniz ışığında — Ben aynaya bakarken ne görüyorum ? , Ne hissediyorum ?,ben bir ben oluşturabilirmiyim (yatara bilirmiyim),ben aynada , ben denen varlığı görünce,veya gördüğümü hissedince , ben’in bir kısmı olan gözümün neden ve nasıl beni bana gösterdiğini,anlamaya çalışırsanız,
    inanıyorum ki yukarıdaki kavganızı insan olma olgunluğunda bitireceksiniz.Hepinizi önce kendinizi tanımaya çağırıyorum.

    • ahmet asul dedi ki:

      Sen hiç hayatında allah gördün mü? Deli misin sen?

      • cansinancan dedi ki:

        ahmet usul ;
        merhaba,

        güneş sistemi …vs bir örneğini ,sistemin içindekiler ile birlikte (maketi de olabilir)
        sen oluştur , tüm hesaplamalarını yaparak ortaya çıkar.sonra gel Allah ın varlığını yokluğunu ozaman tartışalım.

        ayrıca bir konu daha var.

        Olmadığını iddia ettiğiniz bir varlığın var olduğu iddiası neden sizleri bu denli rahatsız ediyor ? hala yok olan birşeyin olmadığını ispatlamaya çalışıyorsunuz ?

        selamlar.

      • sarp mustafa dedi ki:

        @cansinancan

        şu güneş sisteminden senin allahında yaratıp bizlere bir maketini sunarsa çok minnettar kalırız. “Bak zaten kocaman bir evren yaratmış daha ne maketi istiyorsun” dersen o evreni yaratırken allahla satranç mı oynuyordun derim sana. Eğer hayır ben görmedim yaratırken” dersen ne biliyorsun kuranın tanrısının bu evreni yarattığını derim. Yani sende Allah yarattı diyip kestirip atamazsın, eğer insandan bu evreni yaratmasını istiyorsan kendi tanrından da iste ki bizde görelim. Tek taraflı olmaz bu iş. Tanrın yaratacak biz görecez sonrası düşünülür.

    • MaMaLi dedi ki:

      Süleyman özen!Bilim,insanın,nasıl,nerden,niçin,neden,geldiğini henüz kanıtlayamadı;lakin sevgili mevlana mesnevisinde şöyle der”Cansız’dın bitki oldun,cansızlığını unuttun,hayvan oldun bitki olduğunu unuttun,insan oldun hayvan olduğunu unuttun”biraz,araştırma,öğrenme,hasleti,ile.

    • rashid dedi ki:

      Tugay bunların hepsi insan yorumu ve tonlarca zorlama ifadelerden ibarettir.
      Tanrı kolayca her bölgeye göre namaz ve oruç vakitlerini açıklardı ama arabın çölüne göre her şey anlatılıyor malesef! Bak aziz bayındıra muhtaç kaldın hepsi o adamın kendi yorum ve icatları.

    • toro dedi ki:

      Sayın Tugay,

      Dediğiniz kişi bu konuyu ne zaman ve size göre ”gayet net” olarak açıkladı,1400 yıl önce mi? Yani bahsettiğiniz kişi sayesinde kutuplarda yaşayan eskimolar ya da kutuplarda yaşamaya heves edenler 1400 yıldır nasıl namaz kılacaklarını biliyorlardı öyle mi?

      Hayır daha da vahimi, kutuplarda nasıl ibadet edileceğini bilmek isteyenlerin aradıkları cevabı, bizzat kuranın tanrısının(!) ”AÇIK” olduğunu iddia ettiği kitaptan değilde kendileri gibi kanlı canlı başka bir insandan alıyor olmalarıdır! O zaman bu kitap ya AÇIK değil ya da sadece bahsettiğiniz kişiye açık!

      İkinci şıkkı tercih ettiğinizde (öyle görünüyor) olası tanrınıza göre siz ne durumuna düşüyorsunuz! Yani yanınızdaki diğer kişinin anladığını anlamayan kişi olma durumunuzu nasıl anlatırsınız merak ediyorum!

  7. rashid dedi ki:

    Yazılan yorumlarda kuran dışı sistemler getirdiğiniz görülüyor.
    Bunun sebebi İnancınızın Kuran dışındaki kaynaklardan daha çok beslenmesi ve geleneksel din hurafeleridir. Geleneksel islam kurandaki tüm namaz vakti ayetlerini hadisleri doğru çıkarmak üzere anlam olarak tahrif etmektedir. Unutmayın ki kuranda namaz ve oruç tamamen güneş hareket ve gözlemlerine bağlıdır.

    Nisa 103 @”Muhakkak ki namaz, mü’minlerin üzerine, “vakitleri belirlenmiş bir farz “ olmuştur.”
    (Yani vakitleri belli imiş)

    Bir gün içerisinde kılacağınız Namazın vaktini belirten ayet açıktır.
    @”Ve gündüzün iki tarafında ve gecenin yakınlarında namazı yerine getirin”
    Gündüzün 2 tarafı sabah ve akşamdır. bu iki anda gecenin yani havanın karanlığının yakınlarındadır.

    Başka bir ayette de akşam namazı net olarak ifade edilmiştir.
    @”Güneşin sarkmasından gece oluncaya (hava kararıncaya) kadar namazı yerine getirin.”
    Güneş artık batışa geçmiş ve kayıyor veya sarkıyorsa işte vakit başladı ta ki tam batıpta hava kararana kadar.

    Oruç içinde sabah namazı vakti olan fecir vaktini anlatan net ayetler var oda ta ki güneş batana kadardır. (BAKARA-187)

    Bu gibi ayetlerin dışına çıkmak kendince hüküm uydurmaktır.
    Bu şartlar kutuplarda hiç yoksa namazın ilk şartı yerine gelmediğinden orada namazda olamaz.
    Gerisi zorlama ve yorumdur.

  8. ashab dedi ki:

    KUTUPLAR KONUSUNA TAM CEVAP;

    Bazı kişiler tarafından samimi olarak sorulsa da, genelde İslam’da açık arama maksadıyla sorulan bu soru aslında birkaç teknik bilgi eksikliğinden kaynaklanır. Allah, ayetlerinde namaz ve oruçla ilgili vakitlerin anlaşılması için Güneş hareketlerinden zaman tarifi yapmıştır. Kutuplarla ilgili “6 ay gündüz 6 ay gece” tabiri aslında yanlıştır. Doğrusu “6 ay aydınlık 6 ay karanlık günler”dir. Hatta bu yanlış tabir nedeniyle bazı kişiler kutuplarda 6 ay boyunca Güneş’in aynı yerde duruyor, diğer 6 ay da başka bir yerde sabit duruyor ve kutuplarda herhangi bir Güneş hareketi gözlemlenmiyor zannetmektedir. Bu tamamen yanlış bir iddiadır. Üstteki fotoğraflarda günün farklı zamanlarında çekilmiş kutuplardaki Güneş hareketleri vardır. Ortam aydınlık olmasına rağmen Güneş sürekli hareket halindedir ve zamanlar anlaşılabilmektedir. Güneşin en alta indiği yer gece olarak, en tepede olduğu yerde gündüzün ortası olarak kabul edilir. 6 ay karanlık olan dönemde de Güneş ufuk çizgisinin altında olmasına rağmen yine 24 saat içerisindeki hareketleri çok rahat bir şekilde tespit edilebilmektedir. Buna göre de hem namaz vakitleri hem de oruç vakitleri çok rahat saptanabilir. Ve hatta orada yaşayan binlerce Müslüman zaten bu hareketlere göre namazlarını kılmakta ve oruçlarını tutmaktadırlar.
    Ancak asıl atlanan konu, Kuran’da Allah’ın bizden istediği şeyin takva olmasıdır. Mesela Kuran’da kurban ibadeti ile ilgili Allah şu şekilde buyurur;
    Onların etleri ve kanları kesin olarak Allah’a ulaşmaz, ancak O’na sizden takva ulaşır. [Hac Suresi (22/37]
    Yani Allah ibadetlerin maddi kısmıyla değil takva kısmıyla ilgilenir.
    Onlar namazlarında hûşû içinde olanlardır; [Müminûn Suresi (23 /2]
    Bu nedenle Kuran’da eksik arama çalışmaları boşunadır. Ateist arkadaşların yaptığı taktik çok amatörcedir. Çünkü bir konuda Kuran’da geçen ibareyi alıp mantıklar üretip, aynı konuya diğer ayetlerin cevap vermesini engellemeye çalışmaktadırlar. Kuran kendi içinde her şeyi cevaplar. Domuz eti bile haram olmasına rağmen ayetlere göre zorunlu durumlarda yenebilir. [Bakara Suresi (2/173]. Böyle bir durum bile Kuran’da serbest bırakılıyorsa namaz ve oruç saatleri tespit edilemeseydi bile yaklaşık olarak bu ibadetlerin yapılması Kuran mantığına göre doğru olacaktı. Dolayısıyla Kuran’da her hangi bir eksik yoktur.

    • ashab dedi ki:

      MAKALEMİZDE BAHSEDİLEN RESİM İÇİN TIKLAYIN;
      http://akingozukan.com/kutuplarda-oruc-ve-namaz-nasil-olur/

      • rashid dedi ki:

        ashab;
        kutupların her yerinde böyle bir güneş hareketi gözlemlendiğini sanmıyorum.
        Gidip orada da yaşamadık bilemiyoruz. İzlediğim belgesellerde adamlar bildiğin gece hayatı yaşıyorlar paso yatsı kılacak adamlar o zaman 🙂 sen benim yazdıklarımı bir daha oku hatta şu ayette gözlem var sizce seçilinceye kadar diyor (BAKARA-187)
        Kutuplarda bu iş olmaz bir sürü kuran dışı method geliştirmen lazım örneğin kabeye göre kılmak gibi…

      • cansinan dedi ki:

        Bu evrenin,içindekilerin,canlının cansızın, varlığın olduğu bu düzen ve ihtişamın tesadüfen olduğunu iddia edecek kadar beyinsiz olabileceğinizi sanmıyorum.o yüzden tesadüfe bırakmayalım ,aklımız ile gerekli hesaplamaları yaparak, küçücük bir maket yapalım dedim.
        Hz.ALLAH sizinle aynı sofrada çay içmeye mi gelsin.
        ne istiyorsunuz ?
        Allahın varlığını tanımayarak inkar ediyorsanız eğer Olmayan birşey inkar edilmez!!!
        Allahın varlığını biliyorsunuz ama işinize gelmediği için isyan mı ediyorsunuz ?
        kategoriniz nedir ?
        Yaradanın varlığını bu içinde bulunduğumuz evren ispatlıyor.
        siz yaradanın olmadığını ispatlayacak bir tane delil getirir misiniz?

        ayrıca bu iş senin (kutupların her yerinde böyle bir güneş hareketi gözlemlendiğini sanmıyorum.) sanmaman ile olmaz. ashap arkadaşımız ne güzel dile getiriyor.
        aksini iddia ediyor isen bilimsel olarak ispatlayacaksın.
        selamlar.

    • rammsteinn dedi ki:

      kabenin üstünden uçak uçurulmayan, camilere paratoner takılan, kuşlar pislemesin diye caminin üstünde şahin uçurulan dünyada siz kutuplarda namazı açıklamaya çalışıyorsunuz.

  9. karaca dedi ki:

    Kutuplarda namaz kılmak istiyorsa inanan bir insan bunu kendi ayarlayabilir ister bir vakit ister 5 vakit isterse iki günde bir namaz kılabilir bunu anlayamayacak kadar insan akılsız olabilirmi namazda kasıt nedir allahı anmaktır. sen onu hatırlarsan o da seni hatırlar sen onu hatırlamazsan oda seni hatırlamaz toprağa gark olmuş nice nesiller vardır ne hatırlayanları ne bilenleri vardır.
    kimlikleri zenginlikleri,evlatları,ataları,medeniyetleri unutulmuştur. kimse bilmez hatırlamaz bile
    kim olduklarını da bilmez toprağa gark olmuş gitmişlerdir ne adları ne şanları kalmıştır.
    kutup bölgesi olayına değinmek istiyorum eğer insan yaşarken allahı hatırlarsa onu anarsa ona dua ederse ona kulluk etmeye çalışırsa toprağa gark olduğu zaman onu hatırlayacak olan bilecek olan bir tek allahtır. sen allahı hatırlamazsan anmazsan o da seni anmayacaktır.

    • rashid dedi ki:

      sizi anlıyorum.
      elinizde geçerli argümanlar olmayınca savunduğunuz konuyu hafifletmek şartları gevşetmek çare oluyor. yani şu şart aslında olmasa da olur…

      • karaca dedi ki:

        rashid

        sizi anlıyorum.
        elinizde geçerli argümanlar olmayınca savunduğunuz konuyu hafifletmek şartları gevşetmek çare oluyor. yani şu şart aslında olmasa da olur…
        sizden alıntı
        şartlar uygun değilse namazda kılamazsın,esir kalmışsan buna benzer hallerde
        daha buna benzer pek çok haller vardır,
        islam asla zorluk dini değildir,kolaylığı emreder,zorunlu haller hariç tutulabilir
        siz görmediniz herhalde eğer bir insanın elleri kolları tutmuyorsa felç gibi bir durumla karşılaşmışsa isterse namaz kılmaz eğer kılmak istiyorsa bulunduğu yerde gözlerini açıp kapatmak başını eğmekle de imanını tazeler ben bunlara şahit oldum,hiç aklınıza gelirmi yatalak bir insanın namaz kılacağı ama kıldığını ben gözlerimle gördüm yapabildiği kadar secde ettiniği gördüm bu inanç meselesidir.onun namazı niyazı diğer sağlam olan insanlardan allah katında daha değerlidir.siz ama gözleri görmeyenin secdeye durduğunu gördünüzmü hiç ben gördüm gözleri görmediği halde yaratıcısına secde ediyordu isyan içerisinde değildi.nice hasta insanlar gördüm namaz kılmaya halleri yok
        ama inandıkları allaha secde etmek için sabırsızlanıyorlardı
        yaradana şükrediyorlardı.hamd ediyorlardı,buna ne dersiniz siz bu gücü parayla pulla satın alamazsınız mümkün değil aç kalsada öleceğini bilsede secde etmeye çalışıyorlardı siz bunları muhtemelen görmediniz
        kendilerini hiç bir kuvvet zorlamıyordu sadece ve sadece Allaha olan inançları gereği
        secdeye varıyorlardı.onların imanlarından zerre kadar şüphe etmem mükafatların görecekler.
        nice turp gibi insanlar gördüm hayatını vur patlasın çal oynasın o alemden bu aleme bu alemden o aleme koşturan maddiyatları uğruna yapmadıkları pislik kalmayan nice insanlar gördüm yürekleri beş para etmeyen vicdanları olmayan,
        kutuplar mevzusuna tekrar dönecek olursak şartları gereği uygulamayı kendileri yapabilirler bu itikat meselesidir.illaki düzenli vakit namazını kılmaları mümkün değilse
        ve yaradanına secde etmek istiyorsa tasarruf etme hakkı vardır. kolayına nasıl geliyorsa öyle yapabilir bunda ne sakınca varki
        Allah bizlere her türlü konuda yardımcı oluyor hiç bir şeyde aşırıya kaçmak yoktur bu ibadette de aynıdır dünya nimetlerini kazanmakta da aynıdır. bizlere insan olmanın şan ve şerefini taşımamızı emretmiş taşıyamayana da mal gibi yaşaması için serbest bırakmış işte özgürlük bu insan olma şerefini dileyen taşır dileyen taşımaz kendi bileceği iştir.

      • karaca dedi ki:

        savunduğum konuyu hafiletmek istediğimi de nereden çıkarttınız
        ana temasının inanç meselesi olduğunu göremediniz herhalde

  10. cansinan dedi ki:

    Bu evrenin,içindekilerin,canlının cansızın, varlığın olduğu bu düzen ve ihtişamın tesadüfen olduğunu iddia edecek kadar beyinsiz olabileceğinizi sanmıyorum.o yüzden tesadüfe bırakmayalım ,aklımız ile gerekli hesaplamaları yaparak, küçücük bir maket yapalım dedim.
    Hz.ALLAH sizinle aynı sofrada çay içmeye mi gelsin.
    ne istiyorsunuz ?
    Allahın varlığını tanımayarak inkar ediyorsanız eğer Olmayan birşey inkar edilmez!!!
    Allahın varlığını biliyorsunuz ama işinize gelmediği için isyan mı ediyorsunuz ?
    kategoriniz nedir ?
    Yaradanın varlığını bu içinde bulunduğumuz evren ispatlıyor.
    siz yaradanın olmadığını ispatlayacak bir tane delil getirir misiniz?

    selamlar.

    • rashid dedi ki:

      cansinan;
      Önce aşağıdaki sorulara aklınla cevap ver.

      Bir insan 950 sene yaşar mı?
      300 sene bir grup adam mağarada uykuya dalar mı?
      bir balinanın karnında kaç gün yaşayabilirsin?
      insanlar maymuna dönebilir mi?

      Diyeceksin ki bunları tanrı böyle istedi böyle oldu.
      Peki bunu neye dayandıracaksın?
      Bizde diyoruz ki bu akıl dışı olayları Allah değil insanlar yazmıştır.
      Binlerce din var ve çoğunda böyle veya daha tutarlı masallar bile var.
      Sen bana bu kitabı tanrının yazdığını nasıl ispat edeceksin onu söyle?
      Bunu bir insanın yazmadığını nasıl biliyorsun?

      • karaca dedi ki:

        rashid

        Bir insan 950 sene yaşar mı?
        bunun ispatı varmı kaynağı nedir uydurma din tüccarlarının uydurduğu bir yalan
        300 sene bir grup adam mağarada uykuya dalar mı?
        derin dondurucuda donmuş vaziyette yıllarca bozulmayan yiyecekler var onun bu benzetme tam olmazsada buna benzer bir sistemle olmuştur.
        bir balinanın karnında kaç gün yaşayabilirsin?
        tamamen uydurma insan balığın midesinde karnında yaşayamaz
        bu yalanı uyduruanın vebali büyüktür.
        insanlar maymuna dönebilir mi?
        mümkün değil allah böyle bir şeyi yapmaktan uzaktır yapmaz
        insanı insan olarak maymunu maymun olarak yaratmıştır
        akla ve mantığa aykırıdır islam kabul etmez bunu mutlaka uydurmuşlardır
        kaynağını Hz muhammede bağlamak kuran ve Hz muhammede dayandırmak
        doğru değildir fitnecilerin işi

      • toro dedi ki:

        Sayın Karaca,

        Kusura bakmayın ama,dininizle alakalı hiç birşeyi bilmiyor gibi görünüp ama sanki her şeyi biliyormuş gibi yorumlar yapmayı bırakın artık!

        Bir insanın 950 yıl yaşayabiliyor olmasının sorgulanmasına karşılık diyorsunuz ki;

        ”bunun ispatı varmı kaynağı nedir uydurma din tüccarlarının uydurduğu bir yalan” sizden alıntı

        ”Andolsun, biz Nûh’u kendi kavmine peygamber olarak gönderdik. O da DOKUZ YÜZ ELLİ yıl onların arasında kaldı. Neticede onlar zulümlerini sürdürürlerken tûfan kendilerini yakalayıverdi.” Ankebut,14-Diyanet

        ”din tüccarlarının uydurduğu bir yalan”

        Bakın olduğunu bilmediğiniz (dininizde) bir şeye bilmiyor halinizle verdiğiniz tepki bu!

        ”300 sene bir grup adam mağarada uykuya dalar mı?
        derin dondurucuda donmuş vaziyette yıllarca bozulmayan yiyecekler var onun bu benzetme tam olmazsada buna benzer bir sistemle olmuştur.” sizden alıntı

        Demek derin dondurucuda yıllarca bozulmayan YİYECEKLER var! İnsan nasıl bir YİYECEKTİR sizce?

        ”tamamen uydurma insan balığın midesinde karnında yaşayamaz
        bu yalanı uyduruanın vebali büyüktür.” sizden alıntı

        ”Böylece, Yûnus kendini kınayıp dururken BALIK onu yuttu.” Saffat,142-Diyanet

        ”Yasaklandıkları şeylerden vazgeçmeye yanaşmayınca da onlara “aşağılık maymunlar olun” dedik.”Araf,166-Diyanet

        Sırayla,

        ”din tüccarlarının uydurduğu bir yalan”
        ”bu yalanı uyduruanın vebali büyüktür.”

        deyip sonrada noktayı,

        ”kaynağını Hz muhammede bağlamak kuran ve Hz muhammede dayandırmak
        doğru değildir fitnecilerin işi” sizden alıntı

        diyerek koymuşsunuz!

        Buradan bakılınca gerçekten ibretliksiniz!

        Ve bu durumunuz mantığımı ne kadar acıtıyor bilemezsiniz!

      • cansinan dedi ki:

        Sayın rashid.

        Kurbağalar kupkuru toprağın içinde çok uzun süreler ölü gibi kaldıktan sonra bölgeye tekrar yağmur yağdırıldığında diriliyorlar.biliyorsun değil mi ?

        Dünyanın güneşin etrafında belli bir yörüngede dönüşünü..vs buna benzer birçok olaya aklın erdi ,onlar senin aklının dahiline gridi de bunlara akıl dışı olduğu görüşün ile inanmıyorsun öyle mi ?

        Selamlar saygılar.

    • rammsteinn dedi ki:

      cansinan
      siz yaradanın olmadığını ispatlayacak bir tane delil getirir misiniz?
      diye soruyorsun. çok güzel. peki senin elinde ki delil ne? evrenmi? kuranmı? başka elinde ne var? yüzlerce din mensubuna göre herkesin tanrısı gerçek. herkesin kendi inandığı tanrısı var. sizinkinin farkı ne?
      ispat konusuna gelirsek. bende sana derim ki, “kafamın üstünde görünmeyen bir tanrı var”
      hadi buyur sen ispat et olmadığını. ispat edebilir misin?
      kimsenin kimseye ispat edemeyeceği mantıksız sorular sizi dindar ediyor. evren var hayat var bu kadar şey kendin kendine oluşamaz o zaman allah var. olur zeus da var, hades var,uzza var menat var vs vs.

      musa kavmini mısırdan almış denizi yara yara gitmiş. size kutsal kitap yazıp geleceğim demiş. çıkmış dağa. bu kadar mucizeyi gören insanlar 40 gün sonra musayı bırakmış sığıra tapmaya başlamış. musa geri dönmüş “sizi affediyorum” demiş.
      bir insan evladının gözünün önünde biri denizi yarıp onu kurtaracaki 40 gün sonra onu bırakacak sığıra tapacak.
      bırakın saçma sapan akla mantığa ters hikayeleri. bu hikayeye inanan birisi herşeye inanır.

      • cansinan dedi ki:

        sn rammsteinn;

        bizim birşey ispatlamamıza gerek yoktur.

        Allah tüm ihtişamı ile kendi varlığını ispatlamaktadır.

        Allah bir tanedir,doğurmamış doğrulmamıştır.ezelidir,ebedidir.

        Akılın ermediği birçok nokta vardır.Aklın ermediği nokta da durmak gerekir.

        bu nokta teslimiyet noktasıdır.

        diğer tüm dinlerde de ;şayet saçmasapan birşeye tanrı diye tapınmıyor ise

        sığır,put..vs gibi. tanrı dediği şey yine Allahtır.

        selamlar saygılar.

      • Gencer dedi ki:

        Allah diye bir Tanrı varsa Zeus ,Anu,Enlil ,Enki,Nimmah,Nanna diyede Tanrılar vardır.Zeus,Anu,ENlil,Enki,Nimmah ve Nanna diyeTanrılar olmadığına göre Allah diyede bir Tanrı yoktur.Varsa çıksın ortaya.

      • cansinan dedi ki:

        Sn Gencer;

        Ben senin var olduğuna inanmıyorum.

        Bence yoksun.

        Hatta sen de kendine ‘ben neredeyim’diye sorsan cevabını bulamayacaksın emin ol,çünkü yoksun.

        Selamlar .

      • toro dedi ki:

        Sayın Cansinan,

        Bakın olayı ne kadar güzel kavramışsınız;

        ”Ben senin var olduğuna inanmıyorum.

        Bence yoksun. ” sizden alıntı,(gencere hitaben)

        Siz İNANIRSANIZ vardır, siz İNANMAZSANIZ yoktur!

        Son söz, sayın gencerin yok olduğuna inanıp inandığınızı söylemeye hakkınız var ama sayın gencerin kendi inandığını söylemesine tahammülünüz yok!

        Bu nasıl bir espri anlayışıdır bilemedim!

      • cansinan dedi ki:

        Sn toro;

        Kendinizin varlığını ne gerekçe ile inanıyor iseniz Allahın varlığına da o gerekçe ile inanmalısınız.

        Kendinizi yok sayıyorsanız Allahın varlığını yok saymanız normal.

        Selamlar.

      • toro dedi ki:

        Sayın cansinan,

        Hala tehlikeli sularda yüzmeye devam ediyorsunuz!

        ”Kendinizin varlığını ne gerekçe ile inanıyor iseniz Allahın varlığına da o gerekçe ile inanmalısınız.” demişsiniz

        Bu felsefi açıdan sizi doyuran bir önerme olabilir ama gittiği yerin sizi rahatsız etmesi daha muhtemeldir!

        İzin verirseniz aynı soruyu size ben sorayım ve önce sizin cevabınızı göreyim!

        Siz dininize göre kendinizin varlığına ”ne gerekçe ile inanıyor iseniz” ”Allahın varlığına da o gerekçe ile” ile inanmayı denermisiniz? Bakalım sizin var olma gerekçenizle tanrınızın gerekçesi aynı olduğunda ortaya nasıl bir durum çıkıyor!

        Durumu anladığınızda, sorunuza neden önce sizin cevap vermenizi istediğimi de anlayacaksınız, umarım!

      • cansinan dedi ki:

        Sn toro;

        Ben(insan) basit te olsa birşeyler üretebiliyorum,yazı yazıyorum,heykel yapıyorum ,kusurları olsa da birşeyler ortaya koyuyorum demekki varım.

        Bu şahane evren sizce kendi kendine mi oluştu ?

        Peki siz akıl dahilinde bu soruya nasıl cevap veriyorsunuz?

        Selamlar saygılar.

      • toro dedi ki:

        Sayın cansinan,

        Lafı değiştirmeyin,

        Konumuz insanın varlığının gerekçesiyle tanrının varlığının gerekçesinin aynı olduğunun sizin tarafınızdan dile getirilmesiyle ortaya çıkan paradoks!

        Siz insanın varlığının gerkçesinin aynı zamanda tanrınında varlığının gerekçesi olduğunu söylediniz mi, söylemediniz mi?

        O halde önce princin taşını ayıklayın sonra başka konuya geçeriz!

        Sırayla lütfen,

        İnsanın varlığına ne gerkçe ile inanıyoruz, dolayısıyla tanrınınkine de?

      • cansinan dedi ki:

        Sn toro;

        Cevap veriyorum ya.

        İnsanın varlığı ürettikleri ile…vs anlaşılıyor.

        Allahınki de aynı şekilde.adına allah deyin,tanrı deyin önemli değil şu anda.

        Selamlar saygılar.

      • toro dedi ki:

        Sayın cansinan,

        Cevap vermiyorsunuz, sadece iyi bir yere gitmek üzere açtığınızı düşündüğünüzün kapının aslında nereye çıktığını gördünüz ve artık o kapıdan girmek istemediğiniz için başka kapılara yönelmek istiyorsunuz!

        Ama ben o kapıdan beraber girelim ve ardındakileri beraber görelim diye ısrar ediyorum!

        Tekrar soruyorum,

        İnsanın varlığına ne gerkçe ile inanıyoruz, dolayısıyla tanrınınkine de?

        Ya da sözde cevabınızın üzerinden sorayım,

        ”İnsanın varlığı ürettikleri ile…vs anlaşılıyor.” diyorsunuz! Çünkü bizzat bunun içinde yaşıyor ve üretilenlerin insan tarafından üretildiğine şahit oluyorsunuz değilmi? Yani bir cep telefonu gördüğünüzde onun gökten düşmediğini bir insan tarafından tasarlandığını ve üretildiğini biliyorsunuz!

        Peki kendinizin varlığınının gerekçelerini gördüklerinizle açıklamaya çabalarken tanrının varlığını nasıl olurda görmediklerinizle açıklarsınız?

        Tekrar soruma dönüyorum,

        İnsanın varlığına ne gerkçe ile inanıyoruz, dolayısıyla tanrınınkine de?

        Size sonuç değil gerekçeleri soruyorum! Madem benden iyi biliyorsunuz söyleyin!

      • cansinan dedi ki:

        Sn toro ;

        Yani bu kadar basit bir cümleyi bile anlayamamanıza çok şaşırdım ama daha açayım ozaman cevabı.

        İnsanın varlığını ürettikleri ile..vs. anladık değil mi.

        Allahın varlığını da insanın ürettikleri ile kıyaslanmayacak kadar mükemmel yaratılan evren ile ve içindekiler ile anlıyoruz.

        Diyeceksiniz ki evren yaratılırken orada mıydın gördün mü?

        Görmeme gerek yok.

        Kör bir insanın sizi görmüyor olması da sizin var olmadığınız anlamına gelmez.

        Atıyorum sümerlerin varlığını (şu anda yok olmalarına rağmen) bıraktıkları yazıtlardan..vs anlayabiliriz değil mi.

        Selamlar saygılar.

      • toro dedi ki:

        Sayın cansinan,

        Bakın hala tehlikeli sulardasınız!

        Arkadaşım varlık varlığın delili ise yokluk neyin delilidir?

        Peki ben de size diyorum ki, şuan arkanızda sizin göremediğiniz bir canlı, ensenize bir silah dayadı ve eğer cüzdanınızı yere bırakıp oradan kaçmazsanız sizi vuracak!

        Şimdi bana diyeceksiniz ki benim göremediğimi siz nasıl görebiliyorsunuz?

        Cevabı basit siz nasıl, benim göremediklerimi görüyorsanız bende sizin göremediklerinizi öyle görüyorum!

        Hele birde kendi deneyimlerinizle değilde başkasının yaşadığını sadece iddia edebildiği deneyimlerle bir yere ulaştığınız halde o deneyimleri bizzat yaşamış gibi davranmıyormusunuz, bayılıyorum!

        Son olarak, sümerler bu dünyada yaklaşık 2000 yıl hüküm sürdüler ve anlı şanlı tanrıları Enki ve Enlile taptılar! Peki nerede o tanrılar?

        Sanırım sizin yerinize bir sümerliyle m.ö. 3000 li yıllarda aynı konuyu tartışsaydım, o da sizin gibi beni Enki ve Enlile inamadığım için akıl erdirememekle itham edecekti!

        Sizce ne farkınız var?

      • cansinan dedi ki:

        Sn toro;

        Evet varlık varlığın delilidir.

        Yokluk ta yokluğun delilidir.

        Kendiniz cevaplıyorsunuz.

        Arkamda Kafama silah dayayan biri var da ben onu görmüyor isem yok olduğu anlamına mı geliyor.

        Yani sizin gibi bile bile inkar mı edeyim arkamdakini?

        Ne demek istiyorsunuz ?

        Selamlar saygılar.

      • cansinan dedi ki:

        Sn toro;

        Eminim kör bir insan olsaydınız kendi varlığınızı da inkar edecektiniz.

        Çok tuhaf bir durum ama öyle.

        Selamlar saygılar.

        From: Can SINAN [mailto:can.sinan@cpturkiye.com] Sent: Tuesday, November 11, 2014 2:37 PM To: ‘”BİLİMSEL FELSEFE”‘ Subject: RE: [New comment] İSLAM KUTUPLARA GİREMİYOR

        Sn toro;

        Evet varlık varlığın delilidir.

        Yokluk ta yokluğun delilidir.

        Kendiniz cevaplıyorsunuz.

        Arkamda Kafama silah dayayan biri var da ben onu görmüyor isem yok olduğu anlamına mı geliyor.

        Yani sizin gibi bile bile inkar mı edeyim arkamdakini?

        Ne demek istiyorsunuz ?

        Selamlar saygılar.

      • toro dedi ki:

        Sayın Cansinan,

        O halde söyleyin,

        Dünyada yaşamın olması o yaşamı deneyimleyen biri için bir tanrının varlığına işaretse, Uranüs’te yaşamın olmaması tanrının neyine işarettir!

        Siz herhangi bir sonuca giderken o sonucun kanıtı olarak kendi varlığınızı gösteremezsiniz! Sadece İDDİA edersiniz! Sadece iddianıza inananlar için anlamı olur diğerleri için kocaman bir hiçtir!

        Bakın sanırım, evrenin kavrayamayacağımız büyüklüğünü burada yeniden tarif etmeye çalışmama gerek yok! Peki o tanımlanamayan büyüklük içinde tanımlayabildiğimiz ve tanrının varlığına gerekçe gösterebildiğimiz ve adına yaşam dediğimiz varoluş ne kadar yer tutuyor! Bu durumu sayısal olarak yazabilseydik eşittir işaretinden sonra yazılacak sonuç varlık mı olurdu, yokluk mu?

        Elinizde evrenin tamamıyla alakalı iğne ucuyla bile kıyaslanmayacak boyutta bir bilge var ama o bilgeyle o kainatın tamamına hakim olduğunuzu sanıyorsunuz!

        Sizin iddianızın evren denen şeyin sadece dünyadan ibaret olması halinde tartışılabilecek bir olgu olduğunu bilin, lütfen!

        Bu arada demişsiniz ki;

        ”Arkamda Kafama silah dayayan biri var da ben onu görmüyor isem yok olduğu anlamına mı geliyor.” sizden alıntı

        Sanırım cüzdanınızı orada bırakarak uzaklaştınız ve bana başka bir yerden cevap yazıyorsunuz!

        Bu arada inandırmak bu kadar basitmiymiş? Enlile, Enkiye, Zeusa, İşhtara, Budaya vs…

      • cansinan dedi ki:

        Sn toro;

        Yaşamın olması şart değil.

        Uranüsün kendisi yeter.

        Ben sizi var olan birşeye neden inandırayım.

        Selamlar saygılar.

      • toro dedi ki:

        Sayın cansinan,

        Dünyanın ekseninin 23 derece eğik yapılması suretiyle yaşamın ortaya çıkmasının bir tesadüfü değilde bir yaratıcı gücü kanıtladığını iddia etmenizle başlayan münazara sürecimizde geldiğiniz son nokta gariptir!

        ”Yaşamın olması şart değil.
        Uranüsün kendisi yeter.” sizden alıntı

        Uranüsün kendisinin yeteceğini kim söylüyor, dünyada yaşayan ve yaşamasının bir tesadüf değilde bir yaratıcı güç kudretiyle olduğuna inanan biri! Yani kendi gezegeninden feyz alarak inanmaya başladığı bir iddiayı nasıl olsa şimdilik gidilip, görülemeyecek yerlerin halini, gidip göremeyeceklere mutlak doğru olarak sunan biri!

        ”Ben sizi var olan birşeye neden inandırayım.” diyorsunuz ya

        Madem var, o halde neden BİLİYORUM demiyor da İNANIYORUM diyorsunuz?

      • cansinan dedi ki:

        Sn toro;

        Fark etmez,

        Biliyorum da inanıyorum da.

        Selamlar saygılar.

      • toro dedi ki:

        Sayın cansinan,

        İnanmanız sizin olsun da nasıl bildiğinizi gerçekten anlamak isterdim.

        Gerçekten şimdi bana İNANMAK nedir BİLMEK nedir, tarif edebilseniz nasıl makbule geçerdi, bilemezsiniz!

      • cansinan dedi ki:

        Sn toro;

        İnanmak kalben tastik etmektir.

        Bilmek birşeyin varlığını ya da varlığının yansımasını görebilmektir.

        Selamlar saygılar.

      • toro dedi ki:

        Sayın cansinan,

        Diyorsunuz ki,

        ”Bilmek birşeyin varlığını ya da varlığının yansımasını görebilmektir.”
        sizden alıntı

        O halde seraplar gerçek olmalıdır! Ama şöyle devam edeceğim,

        Siz kuranın tanrısına onun varlığını yada varlığının yansımasını bizzat görerekmi inandınız? Yoksa sizi başkasımı yönlendirdi? Yani yönlendirirmeseydiniz de far edecekmiydiniz daha da önemlisi farkettiğinizin kuranın tanrısı olduğunu anlayabilecekmiydiniz?

        Çünkü dünyada islamın hiç ulaşmadığı ve ulaşsada ciddiye lınmadığı yerler var! Sizce orada yaşayanlar bu yansımalara baktıklarında neden kuranın tanrısını değilde kendi tanrılarını görüyorlar?

        Bu nasıl bir yansımaki birisi başka birşey anlıyor diğeri başka birşey!

        İşin komiği sanki atalarınızın canları sıkıldı atladılar atlarına develerine de gidip arabistanda kuranın tanrısını buldular! Peki tanrıyı öğreteceğim diye atalarınızın yurtlarına gelenlerin bellerindeki kılıçlar ellerindeki yaylar ve mızraklar ne içindi?

        Yansıyor ama yetmiyor birde silah göstermek gerekiyor! Yaratıyor ama varlığını gösteremiyor birde öldürmesi gerekiyor! Aslında çok güçlü yıldırımlar, depremler ve sellerle yok edebiliyor ama yine de eli kılıçlı adamlara ihtiyacı var!

        Hayır dostum,

        Bilmek tanık olmaktır, ama tanrıyı bilmek için hep beraber tanık olmak gerekir! Tanrıya tanık olduğunu iddia edenin iddiasının doğruluğu, ikna kabiliyetinin şiddetine göre hesaplanamaz!

        Tanrı varsa herkes için var olmalıdır!

      • cansinan dedi ki:

        Sn toro;

        Serap ta vardır!!!

        Yanına gittiğinizde göremeseniz de oradadır.

        Peki bu evren nasıl oluştu izah eder misiniz?

        Selamlar saygılar.

      • toro dedi ki:

        Sayın cansinan,

        Serap yoktur, serap beyninizin bedeninizi hayatta tutmak için bizzat beyninizde kurguladığı motivasyondan ibarettir! Yani gidilecek yerde değil bizzat kafanızın içindedir!

      • cansinan dedi ki:

        Sn toro;

        Ama vardır.

      • toro dedi ki:

        Sayın cansinan,

        ”Yanına gittiğinizde göremeseniz de oradadır. ” demiştiniz.

        Bense size dışarıda yani gidilecek bir yerde değildir demiştim!

        Siz bunun üzerine ”vardır ” diyorsunuz!

        Önce var olmak nedir onda mutabık olmalıyız!

        Mesela son gördüğünüz rüyada ki hiç tanımadığınız kadın veya erkek de gerçekten varmıdır?

        Neyse, siz sonuç olarak aklın yarattığı halüsünasyonda olsa vardır diyorsunuz! Peki sormak istiyorum, tanrı kavramıda aklın yarattığı halüsünasyonsa ve siz halüsünasyonunuzu gerçek ve var sanmaya başlamışsanız ne olacak?

        Sonuç itibariyle insanın gözüyle gördüğü şey orada veya oralarda değil beyninin içindedir! Aslında biz değil mekan bizim içimizdedir! Göz dışarıyı görmez, dışarıdan aldığı ışık elektronlarını işlemesi için beyne gönderir ve görerek algıladığımızı düşündüğümüz herşey beynin arkasındaki 1 cm2 lik karanlık noktada inşa edilir! Eğer beyin size elma görüyorsun derse elma görmüş, armut görüyorsun derse armut görmüş olursunuz!

        Serap genelde aşırı susuzluk anında ve vücudun direnci kırılmak üzereyken ortaya çıkar! Burada amaç öldüğünde beynin de ölmesini sağlayacak olan bedenin hayatta kalma direncini arttırmaktır! Yani beyin hayatta kalmak için bedeni motive etmeye çalışır! Bence ölüm anında görüldüğü düşünülen bütün halüsünasyonlarında sebebi budur!

        İnanmak da öyle birşeydir! İnsan kendi tarihinin başından itibaren zayıflığını ve vahşi doğadaki umutsuzluğunu tanrı motivasyonunyla yani kendi kendisini koruyamadığı anlarda görünmez bir gücün kendisni koruyacağı umuduyla yarattı! Bilinç düzeyi birşekilde artmaya başlayan her canlı kendi varlığını daha fazla önemsemeye başlar! Bu nedenle ölüp yok olacağı hissini kabullenmekten ona zor gelmeye başlar! Zaten bu bilinç düzeyiyle bunu kabullenmek herşeyi anlamsız hale getireceğinden hayatını devam ettirmek için gerekli motivasyonu yarattığı tanrıda bulmaya çalışır!

        Dikkat edin tanrı inancı herşey normal iken yani problemsiz iken değil umutsuzluk anlarında ortaya çıkar! İnsanlık tarihinde dinlerin çıkışı sürekli, insanların en umutsuz oldukları anlarda onları ayakta tutacak motivasyona ihtiyaç duyduyulan anlara denk gelir!

        Örneğin mezopotamyada tarım yapan sümerliler bütün ürünleri taşan nehirlerle yok kızıl çamurlar altında kalıp yok olduğunda içine düştükleri umutsuzluğu insanı o kızıl çamurdan yaratan bir tanrı hayal ederek çözmeye çalışmışlardır! Bu sayede onunla iletişim kurup o seli tekrar göndermesini engelleyebileceklerini bu sayede açlık çekmeyeceklerini umut etmişlerdir!

        Bakın ben motivasyon anlamında dinleri ve tanrıyı anlamsız ya da gereksiz bulmam! Zaten sorun bu anlarda da değildir! Sorun umutsuz anlarda insanları yaşamak için motive eden tanrı inancının normal zamanlarda açıkgözler tarafından kendi çıkarları için kullanılmasıyla ortaya çıkar!

      • MaMaLi dedi ki:

        Sayın toro!karaca,rumuz goncagül gibi))ona sizin cevap vermenizde,size olan,saygıyı bende azaltıyor bilgilerinize.saygılarımla.

  11. pamuk1kale dedi ki:

    Sayın cansinan;
    Aklımız ile gerekli hesaplamalar yaparak…(Sizden alıntı)
    Hesapladım sayın sinan,Allahın elçisi olan biri 13 kadın,sayısı belirsiz cariye ve kendini ona mehirsiz sunanlar ile ilişkiye girmemeli,hele 7 yaşındaki bir çocuk ile asla (Hz Aişe)
    Yine kafama takılan bir hesap,allahın elçisi evlatlığının karısı ile evlenmemeli,evlenemez!
    Bu evreni yaratan bir tanrı ”Allah” elçisinin uçkurunu düşünüp,insanlarla iletişime geçtiği bir kitapta;
    Onun nikah şahitliğini yapmaz
    Onun hangi karıları ile hangi sırada ilişkiye gireceğini anlatmaz
    Onun seks ihtiyacını gidermesi için müminlere seslenip rahat bırakın,yanında fazla durmayın demez.
    Neyse uzatmaya gerek yok.
    Bence oradaki cümleden AKILI çıkarın!

    • karaca dedi ki:

      pamuk1kale

      ilişki işi filan hikaye bu 7 yaş işi filan da hikaye kim uydurmuş bunları
      aklın mantığın kabul etmediği şeyler bunlar bunun ardında mutlaka bir
      sebeb olmalı eğer doğru ve gerçekse neyin ne olduğunu bizler o zamanda mı
      yaşadıkta öğrendik bildik anladık
      siz bu günkü şartlar dahilinde düşüncenizi ortaya koyuyorsunuz
      hakiki durumun ne olduğunu nerden biliyorsunuz

      • pamuk1kale dedi ki:

        Karaca
        Peygamber benimle altı (yaşında) bir kızken nişanlandı. Medine’ye gittik ve Beni-el-Haris bin Hazrec’in evinde kaldık. Sonra hastalandım ve saçlarım döküldü. Daha sonra saçlarım büyüdü ve annem, Ümmü Rûmân, salıncakta kız arkadaşlarımla oynarken yanıma geldi. Beni çağırdı, yanına gittim, bana ne yapacağını bilmiyordum. Elimden yakaladı ve beni kapıda bekletti. Soluğum kesilmişti, nefesim yerine geldiğinde biraz su aldı ve yüzümle başımı bu su ile ovdu. Daha sonra beni eve aldı. Evde Ensâr`dan birtakım kadınlar hazır bulunuyordu. Bunlar bana: “Hayır ve bereket üzere geldin, hayırlı kısmet getirdin!” dediler. Annem beni bu kadınlara teslim etti. Bunlar da benim kılığımı, kıyafetimi düzlediler ve Resûlullah’a teslim ettiler. Ensâr kadınları beni Resûlullah`a takdim ettiklerinde ben dokuz yaşında bir kızdım.(kaynak Sahih-i Buhari )

        Kime inanalım karaca;Bunu diyen bizzat Hz.Aişe,naklettiği kişi ise islamın en büyük hadis kaynaklarından Buhari.

      • rammsteinn dedi ki:

        sübyan ile evliliği araplar kabul ediyor ama bizimkiler kabullenmiyor. hiç haberde mi seyretmezsiniz. araplar ne fetvalar veriyor.
        diyorlar ki “kız çocuğunun evlenme yaşı yoktur. erkek ne zaman isterse bir kız ile evlenebilir”

        kırkından sonra on küsur evlilik yapan birisinin 9 yaşındaki kız ile evlenmesine şaşırmam.
        nasıl bir mide varsa,her yaş gurubundan evlilik yapmış. akraba çocuk genç yaşlı ….

        ölümünden sonra bu evlendiklerinin başkalarıyla evlenmesini de yasaklıyor. nasıl bir histeri?

        bunları da sizin el-müntakim istiyor.

    • cansinan dedi ki:

      Sayın pamuk1kale;

      Yazdıklarının tamamı ya senin ya da başkasının sana anlattığı iftiralardır.

      Kuranı kerimi baştan sona oku,öyle konuşalım.

      Selamlar saygılar.

      • pamuk1kale dedi ki:

        Sayın cansinan;
        Hani ben size demiştim ya ”Aklı çıkarın oradan”.
        Siz ”Teslimiyet noktasından” şaşmayın.
        Aman ha teslimiyet noktasından hafif sapma gösterip yerine aklı koyup,başedemeyince de tekrar teslimiyete dönmeyin!
        Sizede selamlar.

      • cansinan dedi ki:

        Sn pamuk1kale ;

        Aklın ermeyeceği noktalar olduğunu kabul etmiyorsunuz demek.

        Kendi varlığınıza aklınız eriyor mu ?

        Selamlar saygılar.

      • toro dedi ki:

        Sayın cansinan,

        Bakın aynı doğrultuda devam eden yorumlarınız dikkatimi çekiyor;

        ”Kendi varlığınıza aklınız eriyor mu ? ” demişsiniz sayın pamuk1kale’ye

        Bu söze göre genel olarak bu tür şeylere aklımızın eremeyeceğini düşündüğünüzü anlıyorum!

        Bu durumda merak ediyorum, kendi varlığına akıl erdiremeyen bir varlık tanrının VARLIĞINA nasıl akıl erdirebillir?

      • cansinan dedi ki:

        Sn toro;

        Ben de onu söylüyorum.

        Kendi varlığınıza akıl erdiremediğiniz için Allahın varlığına akıl erdirememeniz gayet normal diyorum.

        Selamlar,saygılar.

      • toro dedi ki:

        Sayın cansinan,

        Ben kendi varlığıma akıl erdiremiyorsam aslında yokum demektir, yani hükümsüzüm! O halde siz olmayan biriyle nasıl yazışabiliyorsunuz?

        Ya da aslında yazışabildiğiniz yani BİZZAT cevap alabiliğiniz için var olmalıyım! Peki BİZZAT cevap alamadıklarınız ne olacak?

        Sizin gibi düşünen arkadaşlarınşu huyuna dolayısıyla özgüvenine hayranım!

        Sanki biz konuşurken konuştuklarımızı dinleyen ve gerektiği yerde hangimizin akıl erdirebildiğini hangimizin ise akıl erdiremediğini söyleyen ve ikimizinde itiraz edemediği bir gözlemci varda siz arkanıza onun tasdikini alarak kendinizi akıl erdirebilen karşınızdikini ise akıl erdiremeyen olarak niteleyebiliyorsunuz! Ne yani, kendinize ve yorumlarınızın doğruluğuna şahit olarak sadece kendinizi gösterebilmenizin sizin mutlak doğru olduğunuzumu kanıtlıyor!

        Peki size aynı şekilde mukabele ettiğimde benim kendi kendime şahitliğimin sizin kendi kendinize şahitliğinizden daha önemsiz olduğuna ya da anlamsız olduğuna kim karar veriyor?

        İşte bu esprinin kralı!

      • cansinan dedi ki:

        Sn toro;

        Öyle bir durum yok.tabiki siz de varsınız.ben var olduğunuzu anlayabiliyorum.

        Ama aklınız ermiyor varlığınıza.ya da bile bile inkar ediyorsunuz varlığınızı.

        Var olduğunuzun ispatlarını göre göre yok olduğunuzu söylüyorsunuz.

        Öyle olmuyor mu?

        Selamlar saygılar.

      • toro dedi ki:

        Sayın cansinan,

        ”Öyle olmuyor mu? ” diyorsunuz!

        Sanırım siz hala kendinizi benimle karşılıklı münzara yapan değil de, benim başkasıyla yaptığım münazarayı dışarıdan izleyen ve dışarıdan yaptığı yorumlar ben ve diğer münazaradaşım tarafından sorgusuz kabullenilen biri olarak görüyorsunuz!

        Sizin evet dediğinize ben hayır diyorken nasıl oluyorda sizin evetiniz, benim hayırımda, makbul ve doğru kabul ediliyor? Nesinizin siz tanrımı? Ya da size herhangi bir güç tarafından verilen ve her söylediğinizin mutlak doğru olduğunu kanıtlayan bir ehliyet var!

        Rica etsem o ehliyeti gösterirmisiniz?

      • cansinan dedi ki:

        Sn toro;

        Hiç bir soruma cevap vermiyorsunuz.

        Ben açık anlaşılır yazıyorum.siz felsefe yapıyorsunuz.

        Kim benim evetimi sizin hayırınızda doğru kabul etti ?

        Sadece soru soruyorum.

        Kendi varlığınıza ne gerekçe ile inanıyor iseniz Allahın varlığını anlayabilmek te okadar açık ve basit.

        Bu kadar laf kalabalığına anlaşılmaz kelime oyunlarına gerek var mı?

        Selamlar saygılar.

      • toro dedi ki:

        Sayın cansinan,

        Yazdıklarınızın üstüne yeni bir mesaj yazdığında eskiyen mesajınızı unutmayı mı tercih ediyorsunuz?

        Bakın;

        ”Ama aklınız ermiyor varlığınıza.ya da bile bile inkar ediyorsunuz varlığınızı.” sizden alıntı

        Bakın kendinizi doğrunun sizin yorumlarınızda gizlendiğine inandırmışsınız!

        Arkadaşım sizin, insanın varlığına inanmamızı gerektiren gerekçe ile tanrının varlığına inanmamızı gerektiren gerekçenin ne olduğunu bilmek istiyorum! Çünkü söylediğiniz tanrıya inanan sizsiniz! Dolayısıyla bu inanma haliniz bir gerekçeye bağlı ise ne olduğunu bilecek olan da sizsiniz!

        Nasıl olurda sizin inandığınız tanrıya inanmayan birinin, sizin inandığınız tanrıya, inanmanızı sağlayan gerekçeyi bilmesini bekleyebilirsiniz?

        Bakın tekrar soruyorum,

        İnsan niye var, tanrı niye var?

        Gerekçenizi bilmek istiyorum!

      • cansinan dedi ki:

        Sn toro;

        J

        Tekrar yazıyorum;

        1- insanın varlığına inanmamızı gerektiren gerekçe = insanın üretiikleri..vs.

        2- Allahın varlığına inanmamızı gerektiren gerekçe = tüm kainat.

        Selamlar saygılar.

      • toro dedi ki:

        Sayın cansinan,

        Bakın ben bazı şeylere otomatik olarak fokuslanan birisiyim. Özellikle bir insanın söylediği şeylerin gerçekten idrakında olup olmadığı haliyle yakından ilgilenirim!

        O yüzden soruyorum, siz TÜM KAİNATI ne zaman gezip gördünüzde tanrının varlığına inanma gerekçesini sorduğumda bana,

        ”tüm kainat”

        diye cevap verebiliyorsunuz! Siz kainatın neresine, neyine hakimsiniz de ondan bahsederken tüm bilgisine vakıfmışcasına TÜM diyebiliyorsunuz?

        Gördünüz mü evrenin tamamını keşfetmiş olmadığınız ve oluşumuyla ilgili olarak da bir teoriden öte bir kaynak dizay edemediğiniz bir yapıyı kendi inancınıza gerekçe olarak gösteriyorsunuz!

        Benim TÜM mal varlığımı herhangi birşeye delil olarak gösterebilirmisiniz? Beni ne kadar tanıyor biliyorsunuz ki benim TÜM mal varlığımıda bilin ve onun üzerinden bir sonuca ulaşın!

        Farzedin ki ben evrenim, ne olacak şimdi? Benim hiçbirşeyine vakıf olmadığınız mal varlığım üzerinden tanrının varlığını maddi olarak gerekçelendirebilirmisiniz?

        Unutmayın ki evrenin tamamına dair henüz edinemediğiniz bilgi benimle yaptığınız 1 saatlik münazarada benimle alakalı olarak elde ettiğiniz bilginin hayal edilemeyecek kadar ötesindedir!

        Bu noktada benim varlığımın tamamına vakıf olmanızı sağlayamayacak bilgi ile tanrıya gidemiyorsanız TÜM evrenin hiç bir zaman edinemeyeceğiniz bilgilerini dayanak göstererek de ona gidemezsiniz!

      • cansinan dedi ki:

        Sn toro;

        Bu yazılan yazılar kendi kendini yazmadı ise biri yazdı.

        Ozaman bu yazıyı yazan biri var.yazanın adı toro olur,başka bişy olur.

        Toro olsun.

        Kainatı da boşverin , ki benim izahatımdan daha muhteşem ve büyük olduğunu siz söylüyorsunuz.

        Bir karıncayı ele alalım.

        Siz karıncanın kendi kendini mi var ettiğini savunuyorsunuz?

        Selamlar saygılar.

      • toro dedi ki:

        Sayın cansinan,

        Diyelim ki ben karıncanın kendi kendini var ettiğin savunan birisiyim (aslında bir başlangıç yaratıcısına inanırım ama) bu durumda,

        benim karıncanın kendi kendini var ettiğini savunmamın sizin bütün yaşamı kuranın tanrısının yarattığını iddia etmenizden farkı nedir?

        Benim kanıtlayamadığım neyi bana kanıtlayabiliyorsunuz?

        Dünyada yaşamış ve yaşayan (algılarda) binlerce tanrı varken siz arasından hangisinin gerçekte var olan olduğunu nasıl anladınız?

        Hadi diyelim ki var olma, var edilmiş olmanın yani bir yaratıcı tarafından yaratılmanın kanıtı bu durumda tanrının varlığı için ne diyeceğiz?

        Madem bizim varlığımız bir tesadüfü değilde bir yaratıcı gücün varlığını (hemde kuranın tanrısı) kanıtlıyor o halde söyleyin sizin bahsettiğiniz tanrının varlığıda onun başka bir yaratıcı tarafından var edildiğini kanıtlamazmı? Sizde bu döngüyü nereye kadar götürelim?

        Siz var oluşumuzun tesdüf olmayacağı iddiası üzerinden insanları kendine çağıran bir tanrının yani herşeyi sebebe bağlayan ve bunu mutlaklık olarak sunan tanrının iş kendine dayandığında insana dayattıklarından münezzeh olduğunumu düşünüyorsunuz?

        Kusura bakmayın, eğer insanın varlığı yaratıcısını kanıtlıyorsa, yaratıcısının varlığı da, onun başka bir yaratıcı tarafından yaratıldığını kanıtlar! Ve bunun sonu gelmez!

        Tabi işinize geleni mantık gelmeyeni ise mantıksızlık ya da akıl erdirememe olarak görmek de size kalmış!

      • cansinan dedi ki:

        Sn toro;

        Allah demek yaratan demektir.

        Yaratılan demek değildir.

        Orası durma noktası.

        Orada durduktan sonra;

        Siz hiç bir karıncanın ya da bir bitkinin sizin ile aynı tezi paylaştığını gördünüz mü?

        İnsan dışında tüm mahlukat işine gücüne bakıyor,isyan etmiyor,yörüngeden çıkmıyor,

        Haddini biliyor değil mi ?

        Bebek iken insan da aynı.genetiğine ne işlendi ise onu yapıyor farketmeden.emiyor,gülüyor…vs.

        Fakat aklı ermeye başladığı zaman sorgulamaya başlıyor.

        Kendisi Yoktu,sorgulama hakkı bile yoktu.fakat büyüdü ve şikayet etmeye başladı.

        İcad ettiğiniz bir kukla size küfür etseydi ne yapardınız?

        Size deseydi ki sen kim oluyorsun seni de yaratan var. Önce sen git ona secde et, ben bir göreyim.sonra benden senin beni yarattığına inanmamı bekle !

        Ne yapardınız ?

        Selamlar saygılar.

      • toro dedi ki:

        Sayın cansinan,

        Şaka mı bu?

        Bilmenize imkan olmayan, bilmediğiniz içinde ancak inanabildiğiniz bir varlığın, bilmediğiniz ama inandığınız varlığını ispat için hayali kurgularamı ihtiyaç duyuyorsunuz?

        ”İcad ettiğiniz bir kukla size küfür etseydi ne yapardınız?
        Size deseydi ki sen kim oluyorsun seni de yaratan var. Önce sen git ona secde et, ben bir göreyim.sonra benden senin beni yarattığına inanmamı bekle !
        Ne yapardınız ?” sizden alıntı

        Eğer ben bir kukla yaratsaydım o kukla konuşabilen dolayısıyla küfür edebilen bir varlık olmazdı! Çünkü onun benimle konuşabilmesi hatta küfür edebilmesi için benim onu konuşabilen ve küfür edebilen bir varlık olarak yaratmam gerekirdi!

        Yani yaratacağım kukla bana küfür ediyorsa, onu öyle yarattığım yani öyle yapabilmesini sağladığım son tahlilde öyle yapmasını istediğim içindir!

        Şimdi gelelim asıl meseleye,

        Konuyu saptırmayın! Ben bütün kurgumu bizzat sizin kurgunuz üzerine inşa ettim!

        Neydi o;

        Eğer var isek yaratılmışız demektir ve eğer yaratılmış isek tanrı var demektir!

        Siz kendi İNANCINIZI ispatlayabilmek için sözde mantıksal önermeler yapıyorsunuzda o önerme sarpa sardığında neden kendinize ve bize duracak yer tayin ediyorsunuz?

        Evet bir yaratılmış için kendi yaratıcısı gidilecek son nokta olabilir ama eğer bu yaratıcı yarattığına kendinii onun yaratılmışlığı üzerinden kanıtlıyor yani ona inanmanın mantıklı halinin tesadüfen yaratılamayacağı gerçeği(!) olduğunu söylüyor ama aynı mantıksal önermeyi kendisi söz konusu olduğunda yıkıyorsa kusura bakmayın orada problem vardır!

        Çünkü bir tanrının eylemini tanımlayan açıklaması ile varlığını tanımlayan açıklaması yarattıklarına aynı anda sunulamaz! Bir tanrı bunun çelişkili olduğunu bilir ve yapmaz!

        Bakın yaratıcı için (sizin tanımladığınız şekilde) evrende oluşabilecek hiç bir sürpriz yoktur! Örneğin usta satranç oyuncuları ustalıklarına göre tahta üzerinde yaptıkları bir hamleye karşılık kaç çeşit hamle ile karşılaşabileceklerini hesaplarlar! Bir tanrı ise yaptığı eylemin bütün sonuçlarını hesaplar ve bu sayede bilir! Bu noktada karşılaştığı hiç bir şey onun için sürpriz ya da problemli bir durum değildir!

        Çünkü ortaya çıkacak sonuçları yazan ve dizayn eden zaten kendisidir! Bu noktada eğer bir tanrı yarattığı bir varlıktan hoş olmayan bir geri dönüş alıyorsa bu onun için sürpriz değildir dolayısıyla problem de değildir!

        O yüzden kukla benzetmesi anlamsızdır! Tanrının istemediği hiç birşey olmaz, istediği herşey ise olur!

        Şimdi gelelim yörüngeden çıkmayanlara,

        Sevgili dostum topu topu 10 000 yıldır bilinçli bir varlık olarak dünya üzerinde yaşayan insanoğlunun bir temsilcisi olarak, dünyanın ve evrenin geçirdiği milyarlarca yıllık süreci görmezden gelerek sırf anlık algınıza dayanan önermelerle,

        ”İnsan dışında tüm mahlukat işine gücüne bakıyor,isyan etmiyor,yörüngeden çıkmıyor,”

        diyemezsiniz!

        Evrenin ne kadarını ne zaman algılayabildiniz ve onların işine baktığına ve yörüngeden çıkmadığına şahit oldunuzda yukarıdaki yorumu yapabiliyorsunuz?

        Bırakın kendini evrenin en kutsalı sanma sanrılarını, algılayamadığınız evrenin yaratıcısının, algılanamaz bir yapıda, algılanamaz bir halde olduğuna bir türlü inanamayan bir varlığa özel ilgi göstereceği umudunu?

        Bakın cam faunuslar vardır, hani elinize alıp, çevirdiğinizde içinde kar yağmaya başlar! İşte o faunus evrendir, onu elinde tutan ise tanrı(!). Faunusun içinde aşağıya doğru yağan minik tanelerde gezegenler!

        Şimdi faunusu elinde tutan tanrının siz olduğunu düşünün bakın bakalım o faunusun içinde aşağı doğru yağan minik tanelerin (gezegenler) içinde yaşayanları görebiliyormusunuz?

        Daha evren nedir ne kadar büyüktür buna göre tanrı nedir ne kadar büyük olmalıdır anlayamadan evrenin en zayıf varlığı gibi davranıp kendisini koruyup kollayacak ve ödüllendirecek bir varlığa sırtını dayama kolaycılığından vazgeçemeyen insan, kendi sanrıları içinde çırpınmaya mahkumdur!

      • cansinan dedi ki:

        Sn toro;

        Yaratıcı tabiki herşeyden haberdar ve onun için problem değil.

        Problem yaratılan için problem.

        Mutabık olduğumuz bir nokta var.

        O da aklın bir yere kadar gidebildiğidir.

        Selamlar saygılar.

      • toro dedi ki:

        Sayın cansinan,

        Ben sizinle mutabık değilim, maalesef! Çünkü benim tanrı algımla sizin ki arasında bir benzerlik yok!

        Bu arada herşeyi bildiğini söylediğiniz tanrı hala problemlerden şikayet ediyorsa problem yaratılan için değil yaratıcı için vardır! Kısaca istediği gibi yaratamamış ya da olmamış demektir!

      • cansinan dedi ki:

        Sn toro;

        Allah dilese idi tüm insanları iman üzerine yaratırdı.

        O zaman,tıpkı hayvan ve bitkiler gibi kodumuza ne işlendi ise onu yapardık.

        Doğruyu yanlışı ayırd edecek kadar bir akıl verilmiş.o akılı iyi değerlendirelim lütfen.

        Verilen akıl isyan edelim ve ya inkar edelim diye verilmedi.

        Hata yapıldığında pişman olarak pişmanlığını dile getirmek için verildi.

        Selamlar saygılar.

      • toro dedi ki:

        Sayın cansinan,

        Benim söylemek istediklerimin yansıması zaten siin bilincinizde var ve siz farklı düşünüyorum zannaderken aslında aynı şekilde düşündüğünüzü dışarı yansıtırsınız! Size yazdığım başka bir yazıda tanrı inancının insanı umutsuz anlarda hayatta tutmaya yaraya motivasyon olrak üretildiğini yazdım! Yani inanma eylemi ve onun hedefi olan tanrı da insanın kendi eseridir. (bu sözler tanrısının insanlarla iletişime geçtiği varsayılan bütün dinler içindir)

        Bakın sizde bunu açıkça görebiliyoruz;

        ”Allah dilese idi tüm insanları iman üzerine yaratırdı.” sizden alıntı

        Siz hem kulsunuz yani yaratılansınız ama aynı zamanda yaratanın ne yaptığını, yapmak istediğini ve düşündüğünüde bilensiniz!

        Siz farkında olmadan yaratılmışlıktan sıyrılıyor ve kendinizi yaratıcıymış gibi konumlandırıp yaratıcıymış gibi düşünmeye çabalıyorsunuz!

        Yaratılan ”Allah dilese idi” şeklinde kurgulanacak bir yorum yapamaz! Çünkü dilek tanrınındır ve tanrının ne dileyip dilemediği ya da neyi düşünüp neyi yapmaya çalıştığı ancak tanrı tarafından bilinir! Hem yaratılan olduğunuzu düşünecek, yaratana tapacak onun sınavında olduğunu düşünecek hemde sınav yapanın aklından ne geçtiğini bilecek düzeyde olduğunuzu sanacaksanız! Bu böyle olmaz!

        Bakın bir tanrı için kurduğunuz cümlenin içinde eğer varsa siz aslında kendi hayal ettiğiniz tanrıya kendi hayal ettiğiniz konuşmaları yaptırıyorsunuz demektir! Aksi halde tanrı gibi düşünüp tanrının ne yapmaya ya da ne yaptığını açıklamaya çalışabilirmiydiniz! Bunu yapabiliyorsanız örneğin tuttuğu takımın adınıda söyleyin! Dileseydi başka bir takımıda tutabilirmiydi?

        Bu arada hayvan ve bitkilerden farklı ne yaptığımızı da merak ediyorum! Onlar gibi doğuyor, beslenmeye ihtiyaç duyuyor,çiftleşiyor ve ürüyor, hayatta kalmak için öldürüyor ve ölüyorken bu sürecin içine bir tane tanrı hayali sokuyoruz diye farklı mı oluyoruz? İnsanoğlunun tanrı hayali dışında kalan eylemlerinin tamamı hayatta kalmak ve neslini sürdürmek üzerine bina edilmiş olgular değilmidir! Bunları aletle yapınca aletsiz yapan diğerlerine karşı mantalite olarak üstünmü oluyoruz?

        Bu durumda dinozorlar çağında yani dünyanın hakimi dinozorlar iken onlarda aynı aşağılamayı insan dahil diğer kalan canlılara yapma hakkına sahip olmalıydılar! Yani bir şekilde güçlüysen ve besin zincirinin tepesine ulaşmayı başarmışsan geride kalanların hepsi aşağılık olmalıdır!

        Size önerdiğim fanus deneyini unutmayın! Bakıldığında görülemeyen canlılar önemsenmezler! Bu sizin görece olarak ele gelen evcil hayvanınızı gözünüzle göremediğiniz ya da gördüğünüz (mesela böcek) diğer hayvanlardan daha fazla önemsemenize benzer! Bir böcek ve evcil bir köpek arasında tercihiniz hangisi olurdu? Halbuki iki hayvanda sadece hayatta kalmaya çabalayan ve bunu farklı boyut ve görüntüde yapan canlılardır! Biz hayvanları bile kendi zevklerimize göre iyi,kötü, güzel,çirkin,yararlı,zararlı diye ayırmışken ve bu ayrımları nesillere aktarılan kesinleşmiş olgular haline getirmişken kafamızdaki diğer herşeyin başkasının ürünü olduğunu düşünmek anlamsızdır!

        Zaten olmayan birşeyin pişmanlığı olmaz dostum! O olmayan birşey olduktuktan sonra ya da oldurulduktan sonra pişmanlık duyuyorsa duyulan pişmanlık olanın değil olduranındır!

        Var olanın sadece tanrı olduğunu yani yaşam dediğimiz var olma sürecinde sadece onun olduğunu düşünün! Onun yarattığı diğer bütün canlar ondan beslenir! Çünkü o ilk var olandır! Dolayısıyla ondan beslenen canlar onun iradesi dışında eylemlerde bulunmazlar! Tek tanrıdan beslenen yapılardaki her elemanın yaptıkları aslında o tek tanrının yaptıklarıdır! Yani insanın yaptığı herşey aslında tanrının yaptıklarıdır!

      • cansinan dedi ki:

        Sn toro;

        ”Allah dilese idi tüm insanları iman üzerine yaratırdı.” Benim sözüm değildir , ayettir.

        Selamlar saygılar.

      • toro dedi ki:

        Sayın cansinan,

        Evet ayettir! Ama DİLEME eyleminin kendisinden daha muktedir bir varlıktan beklenilen eylem olduğu düşünüldüğünde tek olduğunu iddia eden bir tanrının dileme eyleminin icracısı olamayacağı bilineceğinden (zaten gücü temsil ediyorken bir eylemin oluşması için kime dilekte bulunabilir?) bana göre insan sözüdür!

        Siz dileyen tanrılara mı inanıyorsunuz? Kimden dilediğini yani kimden gelecek eylemin beklentisi içine girdiğini de bilirsek sorunu aşarız! Siz biyormusunuz, kimden diliyor?

        Sanırım dileme ya da isteme eyleminin herşeyin sahibi olan bir varlığa ait olamayacak kadar insansı bir eylem olduğunun farkında değilsiniz! Bu eylemin icracıları (bekleyenler) eylemi yapabilecek gücün yanında çaresiz olanları anlatır! Yani bir yapabilenler vardır birde yapamayanlar! Tanrının istekleri olmaz, tanrının yaptıkları olur ve tanrının yaptıkları için ”isteseydi” şeklinde kurgulanan bir beklentiden bahsedilemez!

        Yani tanrı ”tüm insanları iman üzerine” olmayacak şekilde yaratmıştır. Bu durumda tanrının imansız yarattıklarının imansızlıklarına kızması ya da bundan şikayet etmesi abesle iştigaldir!

        Birilerine peynire gidecek yolu öğretip diğerlerine öğretmeyen ve sonunda peyniri bulamayanları cezalandıran zaten yolu baştan gösterdiklerinin ise peynire ulaşmasından mutluluk duyan bir tanrı hayali manasızdır!

      • cansinan dedi ki:

        Sn toro;

        Bu tartışma uzayıp gidecek.

        Kelimelere takılmayın.

        Yaratıcının varlığına inanıyor iseniz gereğini yaparsınız.

        İnkar ediyor iseniz onun gereğini yapınız.

        Ben sizi ikna edici değilim.sadece düşünmeye sevk etmek istedim.

        Ama şunu unutmayın ki dünyada yapılan haksızlıkların hesabını soracak bir Rabbim var.

        Sizin düşüncenizin sonucuna göre ise Haksızlık yapanların hep yanına kar kalacak.

        Selamlar saygılar.

      • toro dedi ki:

        Sayın cansinan,

        Aksine özellikle takılıyorum! Çünkü herşey ayrıntılarda gizlidir!

        Hangi yaratıcının varlığına inanacağız! Dünyada kaç milletin kaç tane tanrısı var biliyormusunuz? Ya da kolay olanını seçeyim, hangi inancın içine doğmuşsam o inancın tanrısını GERÇEK kabul edeyim!
        Sonra kendi kendime sevineyim, içine doğduğum inancın tanrısı beni doğru yerde yarattı diye, mesela,budist olmadım diye!

        ”Ama şunu unutmayın ki dünyada yapılan haksızlıkların hesabını soracak bir Rabbim var. ” siden alıntı

        Hayır, var olduğuna inanıyorsunuz! Varlığına bizzat siz tanıklık etmediniz! Hatta tanıklık ettiğine iddia edenide hiç tanımadınız! Aileniz doğru söylediğine inanmıştı, sizide inandırdılar!

        Haksızlık yapanların yanına kar kalması meselesine gelince,

        Sizi müslüman yaratırken başka birini putperest olrak yaratan,

        Kullanın diye kötülüğü yaratan ( kötülük siz yaptığınız için değil tanrı kullanın diye yarattığı için var)

        İnsanları etkilemede sürekli başarısız olan ve her başarısızlığı geride kutuplaşmış ve birbirini öldürmeye şartlanmış insanlar bırakan,

        Kendisini gördüğü halde isyan edebilen (!) Şeytanına gösterdiği sabrı
        kendisini göremeden inanmak zorunda bırakılan insana göstermeyen,

        Tebliğle başarısız olduğu dini (mekkede geçen 13 yılda ne kadar kişi müslüman yapılabilmiş bir bakın) kılıçla yayma emri veren,

        bir tanrınn bu yaptıkları yanına kalıyorda,

        kendinin yarattığı ve kendi ruhundan üfleyerek hayat verdiği canlıların onun yarattığı gibi davranmaları sonunda ortaya çıkan sonuçlarmı haksızlık oluyor?

        Ne diyor, istersem yolundan sapıtır, istersem dosdoğru yola koyarım!

        Haksızlık yapanın haksızlıktan şikayet etmesi anlamsızdır!

        Benim düşüncem haksızlık, yapanın yanına kar kalsın değildir! Benim düşüncem haksızlığın öteki tarafta cezalandırılacağına inanarak haksızlığa zemin hazırlandığıdır!

        Sus, konuşma,isyan etme nasıl olsa öteki dünyada hakettiklerini bulacaklar! Bu işten kim zarar ediyor, haksızlık edenler mi, haksızlığa isyan etmek için ölümden sonraki belirsizliği beklemek istemeyenler mi?

      • cansinan dedi ki:

        Sn toro ;

        O söylediklerinizi dini kullanarak menfaat elde etmeye çalışanlar yapmaktadır.

        Peygamber efendimizin de kılıç ile dini yayın diye bir emri asla yoktur.iftiradır.

        Siz yaratıcının varlığını tastik ediyorsunuz fakat isyan ediyorsunuz.

        Selamlar saygılar.

      • toro dedi ki:

        Sayın cansinan,

        Öncelikle hala anlayamadınız ben yarattıklarından birşeyler isteyen, alamadığında kızan ya da en kısası bizim farkımızda olan bir tanrıya inanmıyorum!

        Ha diyelim ki sizin tanrınız gerçek olsun yani benide o yaratmış olsun! Benim içime isyan efekti koymasa ben isyan edebilirmiydim? Beni bizzat kendisi yoldan saptırmışsa, tanrı tarafından saptırılan biri olarak başka bir şekilde yani tanrının isteği dışında hareket edebilirmiydim? Ben tanrı tarafından saptırılmış biri olarak tanrının beni saptırma eylemin,i tersine çevirip onun eylemini bertaraf ederek tekrar doğru yola sadece kendi inisiyatifimle dönebilir miydim?

        Bakın yine gerçeği örtemiyorsunuz! Bilinçaltınız hemen sizi yanıltıyor!

        Ben size

        ”Peygamber efendimizin de kılıç ile dini yayın diye bir emri asla yoktur.iftiradır”

        demedim ki! Hem kuran kendisine peygamber diyenin kendi sözlerimiydi ki?

        Hicret emrini veren yani mekkeyi terkeden, kurana göre, kuranın tanrısıdır! Siz mekke de geçen sürede müslümanların kendilerini savunmak ya da inançlarını yaymak için kılıçlı ellerine başvurduklarını hatırlıyormusunuz? Zaten 20 000 nüfuslu bir kentte anca 200 civarı üyesi bulunan bir grubun bunu yapması mantıklı değildir, mucizelerle bile mümkün değildir (olsaydı,olurudu)!

        Peki medineye gidildiğinde ne oluyor! İlk temas bedir kuyularında (aslında daha önce ama uzatmak istemiyorum)! Müslümanlar Bedir kuyularında ellerinde kılıç,yay ve mızrak olduğu halde kimi bekliyorlardı? O ellerindeki kullanmak içinmiydi yoksa kılıç kalkan gösterisi yapmak içinmi?

        Son olarak, din kullanıldıysa dinin kullanılır bir meta olarak var olmasını sağlayandır sorumlusu! Bugün dünyada bütün dinlerde işi sadece o dinin sırtından para kazanarak ya da menfaat sağlayarak geçinmek olan milyonlarca insan vardır! Ve bunlar genellikle açlıktan ölmezler, çünkü açlıktan ölenlerin, açlıktan ölürken bile yapmaya tennnüzül etmedikleri bir şeyi yaparlar karınlarını doyurmak için tanrıyı kullanırlar!

        Herhalde bunun sorumlusu da dünyayı süresi geçmiş deposuna çeviren ben değilim!

        En son olarak, benim sizden daha iyi yada daha kötü bir insan olmamı sağlayan şey inancım değildir! Çünkü benim iyi ya da kötünün ne olduğunu algılayıp ona göre hareket etmem için birilerinin beni yönlendirmesine ihtiyacım yok!

        Kusura bakmayın ama tanrının yap dediğini yaptığınızda doğru olan siz olmazsınız! Çünkü o doğruyu yapmanıza karar veren siz değildiniz, siz sadece yap denileni yapan olursunuz! Eğer bunun özgür irade olduğuna inanmak sizi rahatlatıyorsa, yapacak birşey yok!

      • cansinan dedi ki:

        Sn toro;

        Allah insanı yoldan saptırmaz.

        İnsan kendisi sapar.

        Sizi de ölümle tehtid ederek kapınıza dayansalar siz de bulunduğunuz memleketi terkederdiniz.

        Ve orayı geri alabilmek için savaşırdınız hele hele memleketinizde bıraktığınız bazı kutsallarınız (karınız,çocuğunuz,kıbleniz…vs)

        O savaşlar islamiyeti yayma amaçlı yapılmadı.hakka yapılan tecavüze karşı yapıldı.

        İslamı yaymak için sadece tebliğ yapıldı.

        İslamı yaymaya çalışan muhteremler hiçbir menfaat gözetmeksizin yaptılar bu fiilleri. bir hırka bir hasır ile göçüp gittiler.

        Ayrıca tabiki sizin kötü ya da iyi bir insan olup olmamanızı buna bağlamıyoruz.böyle birşey yok.

        Bir kural koyucunun varlığına ihtiyaç olmasa idi kanunlar yönetmelikler konulmazdı.

        Şu anda rahat ve güvenilir bir hayat sürüyor olmanız kanunlar sayesindedir.

        Aksi halde kimsesiz,sahipsiz kalırdınız.

        Kurallara uymamak özgürlük değil,başkasının özgürlüğüne tecavüz etmektir.

        O yüzden allahın koyduğu kurallara uymanın (kötü bir emir vermiyor ise) hiç bir sakıncası olamaz.

        Selamlar saygılar.

      • cansinan dedi ki:

        Sn toro;

        Allah Teâlâ şöyle buyurur: “Biz, her elçiyi kendi toplumunun dili ile gönderdik ki, onlara iyice açıklasın. Bundan sonra Allah dileyeni sapıklıkta bırakır, dileyeni de yola getirir. Güçlü olan o, doğru karar veren odur.” (İbrahim 14/4)

        Allah dilediğini yola getirecek ve dilediğini saptıracaksa neden elçi göndersin? Bu durumda elçinin, o toplumun dili ile açıklama yapmasının ne anlamı olur? Böyle anlamsız bir iş “doğru karar veren” Allah’a yakıştırılabilir mi? İçinde ciddi çelişkiler olan ifadeler, Allah’ın sözü olabilir mi?

        Çelişkiler “يَشَاء = ister” fiilinin faili olan “o” zamirinin, Arap dili kurallarına aykırı olarak, Allah lafzını gösterir sayılmasından kaynaklanmıştır. Halbuki zamir, yanı başında bulunan “مَن = men, kim’i gösterir. Uzağı göstermesi için karine yani geçerli bir sebep gerekir. Burada böyle bir karine yoktur. Âyetin doğru anlamı şöyledir: “… Bundan sonra Allah dileyeni sapıklıkta bırakır, dileyeni de yola getirir…” Bu anlam ile her şey yerine oturmaktadır. Yoksa yanlış, yanlışı doğurmakta ve bir yanlışlar zinciri oluşmaktadır. Bunlar tefsir ve meallerde çoktur.

        Selamlar saygılar.

        From: Can SINAN [mailto:can.sinan@cpturkiye.com] Sent: Wednesday, November 12, 2014 3:08 PM To: ‘”BİLİMSEL FELSEFE”‘ Subject: RE: [New comment] İSLAM KUTUPLARA GİREMİYOR

        Sn toro;

        Allah insanı yoldan saptırmaz.

        İnsan kendisi sapar.

        Sizi de ölümle tehtid ederek kapınıza dayansalar siz de bulunduğunuz memleketi terkederdiniz.

        Ve orayı geri alabilmek için savaşırdınız hele hele memleketinizde bıraktığınız bazı kutsallarınız (karınız,çocuğunuz,kıbleniz…vs)

        O savaşlar islamiyeti yayma amaçlı yapılmadı.hakka yapılan tecavüze karşı yapıldı.

        İslamı yaymak için sadece tebliğ yapıldı.

        İslamı yaymaya çalışan muhteremler hiçbir menfaat gözetmeksizin yaptılar bu fiilleri. bir hırka bir hasır ile göçüp gittiler.

        Ayrıca tabiki sizin kötü ya da iyi bir insan olup olmamanızı buna bağlamıyoruz.böyle birşey yok.

        Bir kural koyucunun varlığına ihtiyaç olmasa idi kanunlar yönetmelikler konulmazdı.

        Şu anda rahat ve güvenilir bir hayat sürüyor olmanız kanunlar sayesindedir.

        Aksi halde kimsesiz,sahipsiz kalırdınız.

        Kurallara uymamak özgürlük değil,başkasının özgürlüğüne tecavüz etmektir.

        O yüzden allahın koyduğu kurallara uymanın (kötü bir emir vermiyor ise) hiç bir sakıncası olamaz.

        Selamlar saygılar.

      • toro dedi ki:

        -DÜZELTME-

        Herhalde bunun sorumlusu da dünyayı süresi geçmiş ”DİNLER”deposuna çeviren ben değilim!

        Olacaktı.

      • toro dedi ki:

        Sayın cansinan,

        ”Allah insanı yoldan saptırmaz. İnsan kendisi sapar.” demişsiniz

        o halde aşağıda okuyacağınız ve benim kurandan alıntıladığım ayetler de insan ürünüdür!

        ”Biz her peygamberi, ancak kendi kavminin diliyle gönderdik ki, onlara (Allah’ın emirlerini) iyice açıklasın. Allah dilediğini SAPTIRIR, dilediğini de doğru yola iletir. O mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.” İbrahim,4-Diyanet

        ”Allah dileseydi, sizi tek bir ümmet yapardı. Fakat O, dilediğini SAPTIRIR, dilediğini de doğru yola iletir. Yapmakta olduğunuz şeylerden mutlaka sorguya çekileceksiniz.” Nahl,93-Diyanet

        Herhalde mesela yani, demiyor buralarda. Çünkü aşağıdaki ayette de göreceğiniz gibi bunu yapıyor!

        ”Kur’an’ı ANLAMAMALARI İÇİN kalpleri üzerine perdeler, kulaklarına da ağırlık koyarız. Kur’an’da (ibadete layık ilah olarak) sadece Rabbini andığın zaman arkalarına dönüp kaçarlar.”İsra,46-Diyanet

        Bu arada cebren alınan, cebren geri alınacaksa ne farkı kalır müslümanların diğerlerinden!

        Sonra;

        ”O savaşlar islamiyeti yayma amaçlı yapılmadı.hakka yapılan tecavüze karşı yapıldı.” sizden alıntı

        Peki taa Doğu Türkistanda yaşayan türklerin arabistanda yaşayan müslümanların neyine tecavüzü söz konusudur ki bu arkadaşlar elde kılıç oraları müslümanlaştırmak için uzun yolculuklar yapmış sayısız canlar almışlardır!Aldıkları canlı, cansız ganimetleri söylemiyorum bile!

        Diyorum ya, boşlukta doğan, çevresi tarafından kendisine hiç bir inanç dayatılmayan aksine o boşluğu doldurmak için arayışa düşen ve yolu kabeye düşüp islamı keşfeden bir bireymiş gibi yorumlar yapmanız normaldir! Bu ingilizce konuşması öğretilen birinden türkçe düşünmesini istemek gibidir!

        Yani islam doğru olandır yönlendirmesiyle yetiştirilen bir bireyin ağzından budizm (mesela) doğru olandır şeklinde bir sözün kendiliğinden çıkma olasılığı sıfırın altındadır!

      • cansinan dedi ki:

        Sn toro;

        Abbasiler döneminden sonra emevilerden başlamak üzere islam çizgisi bozulmuştur.

        Elde kılıç ile islamı yaymak adına uzak yerleri kılıçtan geçirenler var ise yanlış yapmışlar.

        İslamiyette böyle bir emir yoktur.

        Ancak;

        Karşı taraf haneye tecavüz etmiş ise onun ile savaşmak gereklidir.

        İslama karşı haçlı birliği kurup gelenlere karşı elpençe durmak doğru değildir.

        Selamlar saygılar.

      • toro dedi ki:

        Sayın cansinan,

        Bana delil olarak alıntıladığınız ayet bir kere sizi sabote ediyor! Ayet açıkça sizin kuranı iyi anlayamayacağınızı söylüyor ve bahsettiğimiz din için biraidiyet yani bir hedef gösteriyor;

        ”Biz, her elçiyi kendi toplumunun dili ile gönderdik ki, onlara iyice açıklasın.”

        Bu durumda kendine peygamber diyenin muhatabı siz değilsiniz! Çünkü açıkça bir dilden ve o dili konuşan toplumdan söz ediyor! Yani indirildiği söylenen zamanda indirildiği söylene dili hangi toplum konuşuyorsa muhatap odur! Hatta bu ibare bir sınırdır! Açıkça size benim ayetlerimi anlayabilmek için o ayetleri indirdiğim toplumdan olmalı ve onların dilini kullanmalısınız diyor! Ayrıca bu deyiş çağlar ötesine seslenen bir deyiş değildir, kendine peygamber diyene o an kuranın dili konusunda gelen tepkilere verilen cevaptır! Haklı olarak sormuşlardır, tanrının Musa ve İsa ile anlaştığı dil ibranice değilmiydi şimdi nasıl arapça olabilir?

        Ayetteki cevap gayet mantıklıdır! Türkçe bilip ingilizce anlayamazsınız! Hele bunu ilk anda yapmanız mümkün değildir!

        ”Bundan sonra Allah dileyeni sapıklıkta bırakır, dileyeni de yola getirir”

        doğru anlamdır demişsiniz!

        Bana söylermisiniz kim başını kaldırıp tanrısından kendisini ”sapıklıkta bırak” masını diler?

        Yani kelimelerin anlamlarıyla oynayarak tanrının izin vermediği bir şey için irade kullanılamayacağınıi yani tanrı istemeden sapıkta, sapık olmayanda olunamayacağı gerçeğini perdeleyemezsiniz! Yani bir insan ikna edilemiyorsa yani doğru yola yönlendirilemiyorsa bu durumda ikna edemeyenin ikna edemeyişini sorgulamak yerine ikna olmayanı sapık sayarak işin içinden sıyrılacağız öylemi?

        Tanrı çok güçlüdür, herşeyi yapmaya muktedirdir ama birilerini ikna edemiyor doğru yola yönlendiremiyor, o zaman o yönlendirilemeyenleri yaratan başkası olmalıdır! Çünkü bir yaratıcı nasıl olurda kendi yarattıklarının isyanına muhatap olabilir! Eğer bu bir üretim hatası değilse başka bir varlık tarafından yaratılmanın sonucudur!

      • cansinan dedi ki:

        Sn toro;

        İnsanları Allah saptırmaz.

        İnsan kendi o yolu seçer.

        Bukadar basit bir şeyi yokuşa sürmeye gerek yok.

        ” İyice anlayasınız diye biz, onu Arapça bir Kur’an yaptık.” (Zuhruf, 3)

        Bu ayetlerden anlaşıldığı gibi Kur’an’ın Arapça olarak indirilmesi, anlaşılmasını temin içindir.Allah (c.c ), vahyin muhatapları olan insanlara kendi bildikleri, anladıkları bir dille, Arap diliyle hitap etmiştir.Bunun sebebini de Allah(c.c) vahyi ilahiden muradın ne olduğunu anlamaları için bunun, kendilerine bir lütuf olduğunu belirtmiştir.Aksi takdirde Kur’an’ın ilk muhatapları olan Araplar, onu anlamayacaklardı.Kur’an’da buna işaretle şöyle buyrulmaktadır: ” Eğer biz onu başka dilde bir Kur’an yapsaydık onlar mutlaka, onun ayetleri genişçe açıklanmalı değilmiydi? Başka dilde bir kitao ve Arap bir peygamber öyle mi? derlerdi.De ki o, inananlar için bir hidayet ve şifadır.” (Fussilet, 44)

        Selamlar saygılar.

      • toro dedi ki:

        Sayın cansinan,

        ”Abbasiler döneminden sonra emevilerden başlamak üzere islam çizgisi bozulmuştur.”
        diyorsunuz da, yani bu konuda abbasileri ve emevileri kuran dışına çıkmakla itham ediyorsunuz ama irşey unutmuyormusunuz?

        Bu emeviler aynı zamanda kurana hareke, nokta ve sesli harf sokanlarda değilmi? Elinizde tuttuğunuz kuran onların elinden geçerek size ulaşan kuran değilmi? Sizce islam çizgisinden çıkanlar bu yeni çizgiyi ellerinde mevcut kuranla oynayarak ve o oynamaları destekleyecek hadisler üreterek resmileştirmiş olamazlar mı?

      • cansinan dedi ki:

        Sn toro;

        Kurana hareke ilave edilmesinde yanlış bir şey yoktur.

        Topkapı sarayında hz Osmanın suikaste uğradığında okuduğu harekesiz kuran mevcuttur ve elimizdeki kuran ile birebir aynıdır.

        Sıkıntı kuranın meailini ve tefsirini doğru yapmayan kimselerdedir.

        Meallerde ve tefsirlerde bir ton saçmalık ve çelişkiler sözkonusudur.

        Selamlar saygılar.

      • toro dedi ki:

        Sayın cansinan,

        ”İnsanları Allah saptırmaz.
        İnsan kendi o yolu seçer.
        Bukadar basit bir şeyi yokuşa sürmeye gerek yok.” sizden alıntı

        Yokuşa süren ben değilim zaten istediği insanları saptıracağını söyleyen de ben değilim! Sizce kuranın tanrısı ”dilediğimi saptırırım” derken laf olsun minvalinden mi konuşuyor? Yani yapmayacağı şeyi mi söylüyor?

        ”Bu ayetlerden anlaşıldığı gibi Kur’an’ın Arapça olarak indirilmesi, anlaşılmasını temin içindir.Allah (c.c ), vahyin muhatapları olan insanlara kendi bildikleri, anladıkları bir dille, Arap diliyle hitap etmiştir.Bunun sebebini de Allah(c.c) vahyi ilahiden muradın ne olduğunu anlamaları için bunun, kendilerine bir lütuf olduğunu belirtmiştir.” sizden alıntı

        Yukarıdaki yorumlarınızdan anladığıma göre kuran indiğinde dünyadaki bütün toplumlar ARAPÇA konuşuyordu!

        Yoksa arapça bilmeyen bir Türk, çinli, fransız, alman, ingiliz, ispanyol,vs. ”ilahiden muradın ne olduğunu” nasıl anlayacaktı?

        Açık vurgulara rağmen nasıl olurda araplardan ilk muhatap olarak bahsedip sanki sonrasında başka muhatapları olacakmış algısı yaratabilirsiniz?

      • cansinan dedi ki:

        Sn toro;

        Allah Teâlâ şöyle buyurur: “Biz, her elçiyi kendi toplumunun dili ile gönderdik ki, onlara iyice açıklasın. Bundan sonra Allah dileyeni sapıklıkta bırakır, dileyeni de yola getirir. Güçlü olan o, doğru karar veren odur.” (İbrahim 14/4)

        Allah dilediğini yola getirecek ve dilediğini saptıracaksa neden elçi göndersin? Bu durumda elçinin, o toplumun dili ile açıklama yapmasının ne anlamı olur? Böyle anlamsız bir iş “doğru karar veren” Allah’a yakıştırılabilir mi? İçinde ciddi çelişkiler olan ifadeler, Allah’ın sözü olabilir mi?

        Çelişkiler “يَشَاء = ister” fiilinin faili olan “o” zamirinin, Arap dili kurallarına aykırı olarak, Allah lafzını gösterir sayılmasından kaynaklanmıştır. Halbuki zamir, yanı başında bulunan “مَن = men, kim’i gösterir. Uzağı göstermesi için karine yani geçerli bir sebep gerekir. Burada böyle bir karine yoktur. Âyetin doğru anlamı şöyledir: “… Bundan sonra Allah dileyeni sapıklıkta bırakır, dileyeni de yola getirir…” Bu anlam ile her şey yerine oturmaktadır. Yoksa yanlış, yanlışı doğurmakta ve bir yanlışlar zinciri oluşmaktadır. Bunlar tefsir ve meallerde çoktur.

        Arapça indirilmesinde birçok sebep vardır.arapçanın edebi özelliği çok yüksektir.etkileme kabiliyeti de çok fazladır.

        Kuranı kerimin okunuluşu sırasında sadece kırratından etkilenerek müslüman olan bir çok insan vardır.

        Kuranı kerimi anlamak okadar zor değildir.bir öğüt kitabıdır.

        Kuranı kerimin kısaca özü şudur;

        Allah insan ve cinleri bana ibadet etsinler diye yarattım demektedir.

        Bunun gereği olarak bazı güzel kurallar koymaktadır.haddinizi bilerek bunlara uyar allaha şükür ederseniz mükafatlandırılırsınız,uymazsanız cezalandırılırsınız.

        Kurandan anlayacak başka birşey yoktur.

        Gerisi aynı tavsiyelerin yapılıp ta bu tavsiyelere uymayan kavimlerin nasıl helak olduklarının kıssalarıdır.

        Selamlar saygılar.

      • toro dedi ki:

        Sayın cansinan,

        Diyorsunuz ki;

        ”Kurana hareke ilave edilmesinde yanlış bir şey yoktur.” sizden alıntı

        Bana kuran’ın herhangi bir yerinde kurana hareke, nokta ve sesli harf sokulmasının istendiğine ya da buna izin verildiğine dair tek bir ayet gösterebilir misiniz? Siz kuranı gönderen misiniz ki ona hareke eklenmesinde yanlış bir şey yoktur diyebilesiniz? Demek ki tanrı gibi düşünebilme ve karar verebilme yetisine sahipsiniz! Yoksa olmayan bir emre ya da cevaza rağmen yapılmış bir eylemin doğruluğundan ya da yanlışlığından bahsedemeyecek durumda olduğunuzu bilirdiniz!

        Topkapı sarayındaki nüshaya gelince! Bakın bu konuyu iyi araştırın!

        Kuran ilk defa kendisine peygamber diyenin ölümünden sonra ve onu hafızasında tutanlar azalıyor (savaşta ölüyor) bahanesiyle halife ebubekire baskı yapan ömerin uğraşısıyla kitap haline getirilmiştir! Üstelik bu kendine peygamber diyenin hayattayken aldığını iddia edip anında yazdırdığı ve sakladığı materyaller üzerinden değil, çağrı yoluyla ve çağrı yoluyla getirilen ayetlere 2 şahit istenmesi usulüyle toplanmıştır!

        Öncelikle bu kitaplaştırma süreci ile ilgili ne bir vasiyet nede kuranda bir yönlendirme yoktur! Ne toplama şekli belirtilmiştir nede toplayın emri vardır! Sanırım kuran, kaderi ömerin diretmesiyle toplanması üzerine kurgulanmış bir kitap değildir!

        Sonrasında osman ikinci kere yazdırmış ve ilk nüsha ise yakılmıştır! Öncelikle ilk nüsha niye yakılır? Yanlış mı toplanmıştı, eksik mi vardı? Eğer böyle durumlar varsa demek ki korunamıyor yani hataya açık! Aksi halde zaten yazılmışken tekrar neden yazılmaya çalışılsın! Üstelik ortaya çıkan metnin doğruluğuna vurgu yapacak kişi yani kendine peygamberim diyende yok! Peki kim bilebilir elinizdeki kitabın gerçekten onun ilettiği ayetlerden oluştuğunu?

        Kuranın tefsiri ve meali yanlış yapılıyorsa bunun derdi bunlara muhatap olanlar değildir! Kitabın yaratıcısı kitabın DİĞER insanlara sağlıklı şekilde ulaşmasını sağlayamıyor yani dil değiştikçe anlamda bozuluyorsa problemi kendinde aramalıdır!

        Öte yandan tefsircilerin ya da meallerin doğru yapılamamısından ortaya çıkan diğer sonuç bu kitabın muhatabının sadece onu anlayabilecekler yani o indiği anda konuşulan dile tabi olanlar olduğunu ortaya koymuyor mu?

      • cansinan dedi ki:

        Sn toro;

        Bn br msl anlt (bunun bana bir masal anlat) olduğunu türkçe bildiğiniz için bilirsiniz.

        Fakat bir başkası bunu okurken (ben bir misal anlat) diye okuyabilir,anlamı bozulur.

        Harekeler arapçada sesli harf yerine kullanılır. Harfin üzerine gelince (e) altına gelince(i) ..vs diye okutur.

        Bu nedenle gerek duyulmuştur.

        Kuranın yazılması insan eli ile diyor iseniz bir kuranı kerim de siz yazar mısınız. (ki günlerdir bu siteye yazdığınız tonlarca yazıyı düşünür isek ,yazabilirdiniz)

        Selamlar saygılar.

      • toro dedi ki:

        Sayın cansinan,

        Tamam kuranın tanrısı her topluma kendi dilini konuşan bir elçi göndermiş ki iyice anlayabilsinler diye.

        Bende size soruyorum, Türk, çinli, fransız, alman, ingiliz, ispanyol,vs. diye bahsettiğimiz ve kendine öz dilleri olan bu toplumların peygamberi başka bir dil koşan biri olabilirmi?

        Madem her topluma kendi dilinde peygamber gidiyor o halde yukarıda saydığm toplumları uyaracak olanda kendi dilini konuşacak bir peygamberdir!

        Açık hüküm varken nasıl olurda arapça konuşan dolayısıyla arapça tebliğ yapan bir peygamberin muhatabı türkçe, çince, fransızca, almanca,ingilizce ispanyolca vs.. konuşan ve dolayısıyla anlayan toplumlar olabilir!

        Kendi yazdığınızla kendiniz çelişiyorsunuz!

      • cansinan dedi ki:

        Sn toro o söylediğiniz toplumların hepsine muhakkak kendi dilleri ile peygamber gelmiştir.

        Kendileri o geleni inkar etmiş ve anlatmamışlardır.

        Kuranı kerim türkçe inse idi mutlaka başka bir bahane bulunacaktı.

        Selamlar saygılar.

      • toro dedi ki:

        Sayın cansinan,

        Diyorsunuz ki;

        ”Kuranın yazılması insan eli ile diyor iseniz bir kuranı kerim de siz yazar mısınız. (ki günlerdir bu siteye yazdığınız tonlarca yazıyı düşünür isek ,yazabilirdiniz)” sizden alıntı

        Böyle bir şey yazabilmem yani bir kutsal kitap ortaya çıkarabilmem için benliğimi yani kişiliğimi insanların umutları üzerinden nemalanmaya ve bu sayede kendime güç ve gelecek tahsis etmeye tenezzül edecek şekilde değiştirmem gerekir! Ama benim insanların umutlarına, hayallerine saygım vardır! Bu nedenle bana yapılmasını istemediğim hiçbir şeyi başkasına yapmam elimden geldiğince de yapılmasına izin vermem!

        Ayrıca ortaya çıkan bir eserin aynısı olacak şekilde başka bir tane yazabilir misiniz demek kadar saçma bir talep yoktur! Önemli olan yazılanların birbirine benzerliği değil okuyanların ona olan ilgisidir! Dolayısıyla dünyada yüzlerce din kitabı vardır ve insanlar bunlara inandıkları anda bu kitaplar onlar için ilahi kitaptır! Yani zaten kuran benzeri yüzlerce dini kitap varken aynısını yaz demek abestir!

        Diyelim ki yazdım! Yazdığımın kurana benzediğini iddia edemem ki, bunu iddia edecek olanlar kuranın inanırlarıdır! Hiç bir zaman böyle bir şey yapılmayacağına yani aaa gerçekten kurana benzer bir kitap yazmışsınız denmeyeceğine göre yazılan hiç bir metin için kurana benziyor denemeyecektir! Zaten kuran benzeri kitap yazdım diye ortaya çıkanlarda saçmalamışlardır!

        Ben daha öncede başka bir arkadaşa sormuştum, sizde o zaman Tolstoy’un sanatının pik noktası olan Diriliş adlı eserinin aynısını yazın, olabiliyor mu? Bir eserin aynısı ancak kendi kopyasıdır!

        Evet bana masal anlatıyorsunuz!

        ”Harekeler arapçada sesli harf yerine kullanılır. Harfin üzerine gelince (e) altına gelince(i) ..vs diye okutur. ” sizden alıntı

        Yani bunu kuranın tanrısı ya da onun peygamberi olduğunu iddia eden bilmiyordu da siz biliyorsunuz! Çok açık bir soru soruyorum size, siz inanan ve inandığı anda inandığınız tanrının size bildirdiği kuralları ve sınırlarıyla bağlanmış biri olarak nasıl olurda onun ne indirirken ne de indirdiği anda yazdırırken kullanmadığı ayrıca indirdiği anda yazdırdığı metinlerin hiç birinde de yapılmasını istemediği, istemediği içinde yöntemini önceden söylemediği bir işlemin yani harekelemenin doğruluğunu iddia edersiniz! Bu dünya sizin doğrularınız üzerine kurulacaksa neden kuranın tanrısına inanıyorum diyorsunuz? Kuranın tanrısının size bildirdiği doğruların içinde harekelemeden, noktalamadan bahsediliyor mu?

        Üstelik bu işlemler kuran diline yabancı olan yani dili arapça olmayanların kuranı anlayabilmeleri ve hata yapmamaları için yapılıyor! Bu ne demektir biliyor musunuz, kuranın tanrısının kuranı indirirken hesap edemediği ve bu yüzden eksikleri olan bir kitabın eksiklerini anlı şanlı emeviler farketti ve düzeltti demektir! Hani size göre kuranın yolundan çıkmış olanlar! Bakın ki bu emeviler tanrıdan bile muktedirlermiş! Farketmişler ki tanrı kuranın sesli harfler, noktalar ve harekeler olmadan okunamayacağını hesap edememiş! E tabi insanoğlu ve emevi hanedanı da bu yüzden var, tanrının eksik bıraktıklarını düzeltmek, tamamlamak yada hesap edemediklerini hesap edip gereğini yapmak!

        Sözün bittiği yerde mantıklı olan mantıksızlıktan medet ummak değil, susmasını bilmektir!

      • cansinan dedi ki:

        Sn toro;

        Bu tartışmanın sonu gelmez.

        Kuranı kerim bir öğüt kitabıdır.

        Çok anlaşılmaz bir durum yoktur.

        Allaha inanıyor iseniz.Allah özetle diyor ki bana kulluk edeceksiniz.

        İnanmıyorsanız ben sizi ikna edebilecek değilim.

        İnanmadığınız Allahı sorguluyorsunuz.çok ilginç bir durum.

        Ortada bir sanat var ise bir santkar da vardır.bu bukadar basit.

        Kuranda hata varmış,eksikmiş,fazla imiş.bunların önemi bir yere kadar.insanın eli değip te bozulmayan birşey var mı.

        Allahın tek istediği ; yoktan var edildiniz haddinizi aşmayın,doğru olun,dürüst olun,yalan söylemeyin…vs ve yaratıcınızı bilin.

        Birşeylerin eksik fazla olması Allahın varlığını yok edemez.

        Selamlar saygılar.

      • toro dedi ki:

        Sayın cansinan,

        Hani masal anlatmakla alakalı bir cümlenz var diğer yazınızda, işte cevap vermek zorunda kalacağım aşağıdaki yazınız buna örnektir!

        ”Sn toro o söylediğiniz toplumların hepsine muhakkak kendi dilleri ile peygamber gelmiştir.
        Kendileri o geleni inkar etmiş ve anlatmamışlardır.
        Kuranı kerim türkçe inse idi mutlaka başka bir bahane bulunacaktı.” sizden alıntı

        Bilmediğiniz, size özellikle inandığınız ve yolundan gitmeyi kendisine tahhüt ettiğiniz tanrınızın bile söylemedi şeyleri nasıl olurda olmuş yaşanmış gerçeklikler olarak anlatır ve bu hayali anlatılarıda delil olarak sunabilirsiniz!

        Sizin kaynağınız beraber yürümeye,onun içindekilerle yürümeye,onun içindekileri doğru saymaya mecbur olduğnuz kuran değilmidir! Kuranın neresinde tanrınız benim anlatmadığım hikayeleri kendi yaratıcılığınız kullanarak siz anlatın diyor?

        Kuranda yok ama siz, benim saydığım toplumlara kendi dillerinde konuşan peygamber gittiğini üstelik o toplumların o peygamberlerin söylediklerini inkar ettiklerinide biliyorsunuz! Ben onca yıldır okuyorum ama kuranda Türklerin yada kendine ait dilleri olan diğer toplumların kendilerine gelen peygamberlerin sözlerini inkar ettiklerine ait bir bilgiye rastlayamadım! Üstelik inkar birşeyi söyleyen ve ya görenin sonradan gördüğünün yada söylediğinin tersine hareket etme eylemidir!

        Birileri kendilerinn bilmediği sadece peygamberin bildiği şeyleri nasıl inkar edebilir! Ancak itiraz edebilir! Bu da makul bir durumdur!
        Siz bilmezsiniz belki ama muktedir bir tanrı bilir ki kendisini doğrudan göstermek yerine başkası aracılığıyla gösterme eylemi, sonrasında bu eylemi kopyalayarak kendini ilahi bir figür gibi göstermek bu sayedede çıkar sağlamak isteyeceklerinin önünü açacaktır! Nitekim aynen böyle olmuştur! Kendine peygamberim diyenin ortaya çıktığı anda o coğrafyada kendine peygamber diyen en az 5 figür daha vardır! Hatta birinin aynı şekilde aldığını iddia edip yazdırdığı ayetleride vardır!
        Sonradan kendine peygamberim diyenin peygamberliğine inananlar ile onun peygamberliğine inananlar savaşmış ve o ancak 3. savaştan sonra mağlup edilebilmiştir!(açın tarihnize bakın müşrikler bile sadece uhudda savaş kazanabilmişken) Yani herşey savaşta galip gelmeye bağlıdır! Savaşı kazanırsan kesinlikle paygambersin demektir!

        İşte buna ilahi komedya denir!

        Bu arada emevilerin elinde kılıç uzak diyarlarda ne iş vardı şeklinde ki soruma, emeviler ve abbasiler kuran dışı yollara sapmışlardı diyerek cevap vermiştiniz! O an atlamışım ama atlanmayacak kadar önemli bir konu,
        emevilerin ve abbasilerin kuran dışı eylemlere yönelmesi suretiyle atalarınızın yurtlarına gelmesi ve onları kılıçla müslüman yapması sayesinde başlayan süreçle müslüman bir ailede doğmuş olan siz emeviler ve abbasiler kurandışı yollara sapmıştır derken şakamı yapıyordunuz?

        Şunu hatırlatırım, çağdaş hukukta kanun dışı yollarla yapılmış eylemler ve ifadeler geçersiz sayılır! Çünkü özünde bir irade gaspı yani zorlama vardır! Zorla ve kanundışı (kurandışı yol dediğinize göre) olarak müslüman yapılıp sonra o kanundışı eylemleri yapanlara sempati duymaya başlamakta ilginçtir!

      • toro dedi ki:

        Sayın cansinan,

        ”Bu tartışmanın sonu gelmez.
        Kuranı kerim bir öğüt kitabıdır.
        Çok anlaşılmaz bir durum yoktur.
        Allaha inanıyor iseniz.Allah özetle diyor ki bana kulluk edeceksiniz.
        İnanmıyorsanız ben sizi ikna edebilecek değilim.
        İnanmadığınız Allahı sorguluyorsunuz.çok ilginç bir durum.
        Ortada bir sanat var ise bir santkar da vardır.bu bukadar basit.
        Kuranda hata varmış,eksikmiş,fazla imiş.bunların önemi bir yere kadar.insanın eli değip te bozulmayan birşey var mı.
        Allahın tek istediği ; yoktan var edildiniz haddinizi aşmayın,doğru olun,dürüst olun,yalan söylemeyin…vs ve yaratıcınızı bilin.
        Birşeylerin eksik fazla olması Allahın varlığını yok edemez.” sizden alıntı

        Yukarıdaki yazınız bir ibre vesikası olduğu için aynen alıntıladım!

        Bana ”İnanmadığınız Allahı sorguluyorsunuz.çok ilginç bir durum.” diyorsunuz! Ama bu şekilde asıl problemi gözden kaçıracağınızı sanmayın!

        Asıl ilginç olan sizin ”inandığınızı” söylediğiniz tanrınızı sorgulamanızdır! Yukarıdaki yazınızı bir kaç defa tekrar okuyun ne demek istediğimi anlayacaksınız!

      • cansinan dedi ki:

        Sn toro;

        Nerede Allahı sorguluyorum anlamadım?

        Selamlar saygılar.

      • toro dedi ki:

        Sayın cansinan,

        ”Allaha inanıyor iseniz.Allah özetle diyor ki bana kulluk edeceksiniz.” sizden alıntı

        dedikten sonra;

        ”Kuranda hata varmış,eksikmiş,fazla imiş.bunların önemi bir yere kadar.İNSANIN ELİ DEĞİP TE BOZULMAYAN BİRŞEY VAR MI”.sizden alıntı

        Hem kuranın tanrısına inanacaksınız hemde her fırsatta o koruyor dediğiniz kuranı, insan eli değdiyse bozulabilir diye tarif edeceksiniz!

        Sizin yorumunuzmudur itibar edilmesi gereken yoksa onun mu?

        Ayrıca tanrı inancınızın temelindeki tanrıyı nasıl düşlediğiniz de ortada;

        ”Birşeylerin eksik fazla olması Allahın varlığını yok edemez.” sizden alıntı

        Ben size eksiklik var diyorum ve siz eksikliği veya hatayı örtülü olarak kabul edip bu problemi ”eksik fazla olması” birşey değiştirmez diyerek bertaraf etmeye çalışıyorsunuz! Oysa ki bunu söylediğiniz anda eksikliğin kaynağı olarak da tanrınızı göstermiş olduğunuzun farkında değilsiniz!

        Kuranda olmayan birşeyi kendinizi kuranın göndericisi yani tanrısı olarak görüp var sayıyor üstüne birde tanrıyı eleştiren ya da sorgulayan olarak beni gösteriyorsunuz! Ama sonra yazdığınız yazının tamamında zaafiyetlerin sebebinin tanrı olduğunu söylediğiniz farkında değilsiniz! Bende size soruyorum, zaafiyet göstermek ya da eksik bırakmak bir tanrıya yakıştırılabilecek eylemlermidir?

        Bana tanrı adına ya da tanrı gibi konuşmanıza cevaz veren ayetleri göstermek yerine hikaye anlatıyorsunuz! Çünkü çok iyi biliyoruz ki kuranın kitaplaştırılmasıyla alakalı yaşanılan süreçte yapılanların ya da olanların hiçbiri daha önceden kuranda öngörülmemiş ya da bizzat kuranın tanrısı tarafından peygamberine iletmek vasıtasıyla vasiyet edilmemiştir. Yapılan herşey kurana rağmendir yani hükümsüzdür! Zaten kuran nerediyse tamamında kurana konu olan herşeyin bizzat peygamberi tarafında TEBLİĞ edilmesini ön görür! Peygamberin ulaşamadıklarına kitabı ulaştırın tebliği öyle alsınlar mincalinde bir yönlendirme yoktur! O nedenle kendine peygamberim diyen ölmeden önce ne veda hutbesinde ne de vasiyetinde böyle bir hedef (kuranı kitap haline getirin) göstermemiştir! Varsa gösterin! Kurandan gösterin! Kendine peygamberim diyenin evine nasıl girileceği, nasıl oturulacağı, nasıl kalkılacağı bile detaylı olarak anlatılmışken kuranın nasıl toplanacağı, yabancılar okuyamıyorsa ne yapılması gerektiği söylenmemişse, kusura bakmayın ,bu problemi siz temennilerinizle yada kendinize özgü vurdumduymazlığınızla ürettiğiniz yorumlarla çözemezsiniz!

        Daha elinizde tutttuğunuz kitabı elinizde tutmanızı sağlamış olan tanrı hükümlerini gösteremiyorken üstüne, çıkıp bu kaçak (kuranda olmadığı halde yapıldığı için) kitaptan örneklemelerle bize doğru yol tayin etmeye ya da bizi yanlış yolda olanlar olarak tarif etmeye kalkamazsınız!

        Size açık olduğu iddia edilen kurandan daha açık şeyler yazıyorum, farkedin artık!

      • cansinan dedi ki:

        Sn toro;

        Hayırlısı olsun hakkınızda.

        Selamlar saygılar.

      • toro dedi ki:

        Sayın cansinan,

        Sizin de.

    • bilal dedi ki:

      Sn.Pamukıkale,

      1-Hz.peygamberin 9 evliliği,bazı nedenlerden dolayı henüz evliliği sınırlandıran ayet inmeden önce idi. Ayrıca cahiliye döneminde uygulanmakta olan sınırsız evliliği sınırlandıran ayet gelmeden önce hz. peygamberin bu evliliklerin bazı nedenleri de aşağıdadır.

      HZ.PEYGAMBERİN EVLİLİK NEDENLERİ…???

      ——Hz.peygamber 25

      yaşında iken 40 yaşında ve dul olan hz.Hatice ile evleniyor.50 yaşında iken 65 yaşına gelen hz.Hatice, Ey Muhammed ! ben yaşlandım,artık başka hanımla evlen ‘ deyince hz.peygamber şu cevabı verir;’ Böyle söyleme Hatice, Ben üzülürüm..! Hz.Hatice 65 yaşında vefat eder.Hz.peygamber 3 sene daha kimse ile evlenmez,53 yaşına gelir .Hz.Ebu Bekir’in kızı hz.Aişe daha önce bir müşrikle nişanlı idi.Hz.Ebu Bekir ve ailesi müslüman olunca müşrik olan hz.Aişe’nin nişanlısı,nişanını geri çeviriyor. Bundan sonra hz.Ebu Bekir’in ısrarı üzerine 18-19 yaşlarında bulunan hz.Aişe ile peygamberimiz evleniyor.Hz.Aişe dışında eşlerin tümü neredeyse çucuk doğuramayacak kadar yaşlı,dul ve kimsesiz ve bakıma muhtaç kimselerdi.Bunlarla evlilik,ne şehvet,ne de dünya içindi. Hz. peygamber hangisinin kızını isteseydi ona seve seve verirlerdi.Ama o böyle bir şey yapmadı,yaşlı,dul ve kimsesizlere sahip çıkmak istedi,hz.peygamber çucuk sahibi olmayı çok istiyordu,ama hz.Aişe dışında neredeyse diğerleri cocuk doğuramayacak kadar büyük yaşta idiler.Ayrıca bazı müşrikler,hz.Muhammed’e ” الابتر ” Soyu kesik diye alay ederlerdi.Bunlar neden bir düzine çucuk doğurmadılar? Çünkü neredeyse bunlar çocuk doğuracak yaşta değildiler.Neden hep bakire ve genç yaştakilerle evlenmedi de,bu dul,kimsesiz ve yaşlılarla evlendi.??? Evet,hz.peygamberin bu evlilikleri de sınırlama getiren ayet inmeden önceydi .Ve o zaman bu tür evlilikler de gayet normal karşılanırdı.! Peki,evlenmeden bunlara yardım yapılamaz mıydı.?
      Cevap:Ne kadar iyi bilinirse bilinsin bir erkek dul bir kadının evine arada bir bile olsa ve kadınlar da çok yaşlı bile olsa uğrarsa dedikodu kaçınılmaz olur.!!!
      Özellikle bütün projektörler üzerine çevirili ve müşrikler tarafınadan devamlı hatası aranan hz.peygamber gibi biri ise.Yine bakıyoruz ki,düşmanları ona (haşa) deli,cinlenmiş,yalancı dediler.Ama hiç biri şehvet düşkünü,diyememiştir. Bu konuda düşmandan daha iyi şahit mi olur.??? Montesouieu.” Kanunların Ruhu ” adlı eserinde şöyle diyor.İklimi sıcak ülke kadınlarının ihtiyarlıklları 20 yaşından sonra başlar.” hz.Aişe dışında bütün eşleri dul,kimsesiz,bakıma muhtaç ve yaşlı kimsesizler idi.!!! İşte hz.peygamberin evlilik nedenlerinin bir kısmı bunlardır.!!! Ne şehvet,ne de dünya için idi.!!! Ne mutlu O’na ve onun izinde gidenlere !!!!!!!!!!!!

      1-Hz.Muhammed’in bu evlililklerinin tamamı da evliliği sınırlandıran ayet gelmeden öce idi.O zaman çok evlilik normal karşılanıyordu.Çok evlilik islam öncesi toplumlarda ve diğer dinlerde yaygın olan ve sayısal sınırı hiç olmayan bir uygulama iken kur’an tek evliliği esas yaparak sınırlama getirmiştir. Ancak bir mazeret,zarurat veya mevcut eşin rızasıyla başka biriyle evlenmeğe sadece ruhsat verebilmiştir… !!!
      2-Ayrıca hz.peygamber vahyin gereği bütün eşlerine boşanma teklifini götürüyor,ama eşleri buna razı olmuyorlar.Razı olmadan onları boşasaydı onlara büyük bir haksızlık oluyordu.Onun için boşanmaları ancak rızalarıyla gerçekleşebiliyordu. AHZAB-28.ayete;يا ايها النبي قل لازواجك ان كنبن الخ ‘’ Ey peygamber,eşlerine de ki; ‘’ dünya hayatı ve süsü istiyorsanız gelin size boşanma bedelinizi (tazminatınızı ) vereyim ve sizi gözelce boşayayım…’’ deniliyor.İşte gelen bu ayetle eşler boşanmaya davet ediliyor,ama razı olmuyorlar.Peki bunların rızaları alınmadan zorla boşanmaları bir zulüm ve haksızlık değil midir.? Gerekçe ne olursa olsun boşanma teklifi onlara götürülüyor..
      4-Bu mevcut eşler dışında başka biriyle evlilik yapmak hz.peygambere de yasaklanıyor.AHZAB-52:.لايحل لك النساء من بعد الخ ‘’ Bundan böyle artık başka kadınlarla nikahlanman (evlenmen )…….sana helal dehildir.’’ diye söz konusu ayet hz peygambere bütün evlilik yolunu kapatıyor…

      HZ:AİŞE’NİN EVLİLİK YAŞI ?

      Hz. Ebû Bekir’in kızı Aişe ile Hz. Muhammed’in bu nikâhı, Bazı Hadisçiler ve sapık düşünceler ile farklı yönlere çekilmiştir. Cübeyr ile Aişe arasındaki sözün “Sahih” kaynaklardan nakledilmesi, bize bazı gerçekleri de göz önüne getirirken, Başta “Hadis Âlimi” olarak görülen İmam BUHÂRÎ’ nin (H.194-256/M.S.810-869) Peygamberimizin vefatından 200 sene sonra kaleme aldığı hadislerinin ve Tırmızî’nin hadislerinin ne kadar yanlışlıklarla dolu olduğunu ve “Sahih” olmadığını ortaya çıkarıyor.

      Şöyle ki; Hz. Ebû Bekir’in kızı Aişe’yi Mut’ım’in oğlu Cübeyr ile söz kesmesi, Müslümanlığı seçmeden önce olduysa, Bu Hz. Aişe’nin Hz. Muhammed’in Peygamberliğinin “Vahy” edildiği (M.S.610) yılından önce olması gerekir. Diyelim ki Hadisçilerin Hz. Aişe den rivayetleri; “Ben altı yaşında iken sözlendim…” demesi, doğru olsun. O zaman bahsedilen söz kesilmesi Hz. Muhammed ile değil, Mut’ım’in oğlu Cübeyr iledir. Onlarda yaşının küçük olmasından dolayı belirli bir olgunluğa erişmesini beklemişler ve bu sırada da tabiî ki Hz. Ebû Bekir Müslümanlığı seçerek, Mut’ım’in Ailesinin amaçlarına ulaşamamasına neden olmuştur. En düşük ihtimal ile Hz. Aişe’nin 6 yaşındaki bu söz kesilme olayı, (M.S.610) yılına tekâmül eder. Buna göre Hz. Muhammed ile Hz. Aişe’nin sözlenmesi, M.S.621-622 yıllarında olması gerekir. Tabii ki Kıyılan nikâhta M.S.624 yılında olunca, Hz. Aişe’nin Nikâh akdinin yapıldığı yaş; 20 dir.

      Bu konuda başta araştırmacı yazarlardan Ömer Rıza DOĞRUL (Asrısaadet’in Büyük Kadınları; ‘Hz. Âişe’ bahsi sayfa: 29-65) somut deliller ileri sürerken, Prof. Dr. Rıza SAVAŞ, Prof. Dr. Yaşar Nuri ÖZTÜRK, Prof. Dr. Bayraktar BAYRAKLI ve Prof. Dr. Abdulaziz BAYINDIR ile birçok günümüz İlahiyatçıların yanı sıra, Mısır-Kahire de bulunan Araştırmaları ile ünlü Tarih Prof. Muhammed Ebu Zehra da, aynı görüş ve Hz. Aişe’nin yaşının büyük olduğuna dair benzer tezleri savunmaktadır

      a) Hz.Aişe’nin yaşı 9 değil,18-20 arasında idi….! b) Zeyd, hz.Peygamberin üvey evledı değil di,bu olay gerçeği yansıtmayan bir iddiadan ibarettir.Ayrıca hz.Aişe’ye isnat edilen rivayetin de Emeviler döneminde küçük yaştaki kızlarla evliliği meşrulaştırılmak amacıyla hz.Aişe’ye uydurulmuştur.

      3- Yine kafama takılan bir hesap,allahın elçisi evlatlığının karısı ile evlenmemeli, evlenemez! ” sizden alıntı”

      XXXXXXXXXXXXX

      ZEYD,HZ.PEYGAMBERİN EVLATLIĞI MIDI ???

      Zeyd bin Harisenin hz.peygamberle evlatlık iddiası sadece bir kuruntudur,bunun hz.peygamberle bir evlatliği söz konusu değildir.İşte aşağıdak gerekçelerle bunun ispatı.!
      Konuyu yanlış yorum ve uyduruk rivayetlerden okuyorsunuız.!!! 1-Zeyd’in hz.peygambere olan evlatlık iddiası sadece bir kuruntu idi.Ne hukuki,ne dini,ne de örfi bir evlatlığı söz konusdur.
      Böyle bir evlatlık için hiç bir koşul ortada yoktur.Bu iddia sadece bir kuruntudan ibarettir. a) Zeyd,gerçekten hz.peygamberin evlatlığı mıdı ? b ) Evlatlık olabilmenin koşulları yerinde midi ? c) Hz.peygamber ile Zeyd arasındaki yaş buna müsait midi.??????

      d) Zeyd,hz peygamberin kucağında mı büyüdü.? Bu sorulara doğru yanıt verildiği za-
      man görülecektir ki,Zeyd’in hz.peygambere olan evlatlık iddiasi sadece bir kuruntuydu.

      Bu Konunun izahını yapalım: 1 – Hz.Zeyd,islamiyeten önce köle olarak hz.Hatice’nin
      eline geçiyor.Dul ve kırk yaşında olan hz.Hatice 25 yaşında olan hz.Muhammed’le
      evleniyor.O zaman köle olan Zeyd’in yaşı da 21.idi.Yani hz.Muhammed Zeyd’le tanış-
      tığı zaman Zeyd’in yaşı 21,hz.Muhammed’in yaşı da 25 idi.Buna göre Zeyd çocukluk
      dönemini hz.peygamberle hiç geçirmemiş ve onun evinde de büyümemiştir. Peki,25
      yaşındaki bir adam,21 yaşındaki bir adamı nasıl evlatlık edinir.? İkisi de neredeyse
      yaşıt sayılırlar.Böyle evlatlığın hukuki,ahlaki ve dini bir izahı var mı ? Evlatlık edinmek
      küçük yaştan başlıyor.21.yaşından sonra nasıl evlatlık olur.??? Bir çocuğun birine
      evlatlık olabilmesi için küçük yaştan beri onun himayesinde yetişip büyümesi gerekir. Zeyd için böyle bir durum söz konusu değildir.2-Hz.Muhammed’in doğum tarihi 571,
      Zeyd’in d.t.ise,575 miladı.Peki bu yaştan sonra nasıl bir evlatlık olur.? 21 yaşında olan
      Zeyd bir bebek veya çucuk muydu.? Hz.peygamber ona süt mü emzirtmiş.? Onu kendi
      evinde mi büyütmüş ki evlatlığı olsun.? Bunların hiç biri gerçekleşmiş değildir.Kur’an da
      da ifade edildiği gibi bu iddia sadece bir kuruntu idi. Bu nedenle kur’an buna ”ادعياء ”
      ed’iya ” evlatlığı iddia edilen ”diye şeklinde bir ifade kullanmıştır. ”تبني ” Tebenni, ” yani
      gerçek anlamdaki bir evlatlıktan ” kur’an söz etmemiştir.

      AHZAB-37 : في ازواج ادعيائهم الخ ” Zeyd o kadınla ilişiğini kestiğinde (boşandığında ) Biz onu seninle evlendirdik ki,evlatlığı iddia edilenlerin boşanmış ve dul kalmış eşleriyle (evlenmede ) mü’minlere bir darlık olmasın… ” Evet bu evlatlık kuru bir iddiaden ibarettir.Bu evlatlık için hiç bir koşul gerçekleşmiş değildir.!!!

      AHZAB-4.ayetin doğru meali, وما جعل ادعيائكم ابنا ئكم الخ ” Evlatlıklarını iddia ettiklerini, oğullarınız kılmamıştır.’’ şeklindedir.
      .Öysa, ayetlerin meal ve yorumlarında geçen ” ادعياء ” ed’iya ” evlatlığı iddia edilen’ ‘şeklindeki doğru meal ve yorum verilmemiştir.Demek ki,bu iddia sadece bir kuruntu idi.
      Bu nedenle hz.peygamberin dul kalan halasının kızı Zeynep’le evlenmesinde hiç bir örf ve geleneğe aykırılığı söz konusu değildir.!!! Çünkü,Zeyd’in evlatlığı sadece kuru bir iddiadan ibaretti .Gerçek bir evlatlık söz konusu olmamıştır.
      Öyleyse bunun yadırganacak hiç bir yönü yoktur. Medeni saydığınız ABD ve Avrupa
      ülkelerinde evlatlıklarla evlilik hem hukuki,hem de gayet normal karşılanmaktadır.Fakat
      hz.peygambere gelince Zeyd’in ona evlatlığı söz konusu olmadığı halde (tamamen bir iddia kuruntsu yüzünden) onun bu evliliğini yadırgıyorsunuz.!!!

      AHZAB-40: ما كان محمد ابا احد من رجالكم ولكن رسول ا لله

      وخاتم النبين ” Muhammed,sizin erkeklerinizin ( Zeyd vs.) hiç birinizin babası değildir.
      (dinen,hukuken ve örfen hiç birinizin babası değildir) O,ancak Allah’ın elçisi ve peygam-
      berlerin sonuncusudur. ” ifadesiyle onun hiç bir kimsenin babası olmadığının vurgusu yapılmıştır.Zeyd,hz.peygamberin yanında kaldığı için,böyle bir iddia yapılıyordu. İşte
      kur’an,buna ”تبني ” Tebenni ” yani oğul edinme,evlatlık edinme ” değil.de ” ادعياء ” ed’iya ”
      yani evlatlığı iddia edilen ” şeklindeki ifadeyi kullanmıştır. Bu da söz konusu iddianin
      bir kuruntu olduğunu,gerçek anlamda bir evlatlığın söz konusu olmadığını göstermekte-
      dir.Bu nedenle bu evliliğin yadırganacak hiç bir yönü yoktur.!!! Gayet doğal bir olaydır.

      ’ ALLAH’IN AÇIĞA ÇIKARACAĞI VE HZ .PEYGAMBERİN KİMSENİN DUYMASINI İSTEMEDİĞİ ŞEY NE İDİ ? ‘’

      ‘’ الله اعلم ‘’ Şöyledir… Hz.peygamber Zeyd ve Zeynep arasındaki geçimsizliğin ve Zeyd’in boşama isteğini hiç kimsenin duymasını istemiyordu.Bu durumu içinde gizliyordu.Onun tek arzusu,Zeyd ile Zeyneb’in boşanmamalarıdı.Eğer olay yayılıp duyulsaydı,bunu hızlandırmak ve gerçekleştirmek için münafıklar devreye gireceklerdi.Yani hz.peygemberin kendi eliyle kur- muş olduğu bu aile yuvasını yıkmaya çalışacaklardı.Bu yuva yıkıldığı zaman münafıklar ve müşrikler bunu hz.peygamberin aleyhine bir propaganda malzemesini yapıp şöyle diyeceklerdi,bakınız,Muhammed kendi eliyle kurduğu aile mutlu olamadı ve neticede onun kurduğu yuva dağıldı vs..) İşte Zeyd,eşi ile kendi arasındaki bu geçimsizliği ve boşanma isteğini sadece hz. peygambere açıyordu.Hz.peygamber de bu durumu kimsenin duymasını istemiyor ve içinde saklıyordu.. ‘ ‘ الله اعلم ‘’ ayet buna işaret ediyor… AHZAB-37 : …. Sen kendi içinde,Allah’ın ortaya çıkaracağı şeyi ( Zeyd ile zeynep arasındaki geçimsizliği ve Zeyd’in boşanma isteğini ) insanlardan gizliyordun,İnsanları sayıyordun. Oysa (her konuda) Allah,kendisini saymana daha lıyıktır….’’ Yani hz.peygamberin içinde gizlediği ve duyulmasını istemediği şey,bu geçimsizlik ve Zeyd’in bşanma isteği idi.Bu geçimsizliği münafıklar daha da alevlendirmesinler diye,bu olayı hz.peygamber gizli tutuyordu… Onun içinde gizli tutuğu şey kesinlikle Zeyneb’in boşanıp kendisiyle evleneceği değildi.. ÇÜNKÜ,AHZAB-37:واذ تقول للذي انعم الله عليه الخ ‘’ Kendisine hem Allah’ın ikramda bulunduğu,hem de senin ikramda bulunduğun kimsye şöyle dediğini hatırla…………….’’
      a) Bu ayet geçmişi anlatıyor..’’…. O zaman ve olayını hatırla ‘’ diyor..Yani bu ayet indiği zaman boşanma çoktan gerçekleşmişti.Çünkü ayet geleceği değil,geçmişi anlatıyor.. b) Hiç bir ayette de Zeyd onu boşuyacak ve Zeyneb’i seninle evlendireceğiz,,’’ diye geleceğe yönelik hiç bir bilgi hz.peygambere verilmemiştir…Peki yüce Allah ona vahiyle bildirmemişse,bunu nasıl bilecek. ? Zaten فلما قضي زيد منها وطرا الخ ‘’ Zeyd onunla ilişiğini kesince,(ve iddeti bitikten sonra) onu seninle evlendirdik ki,evlatlıklerı iddia edilenler eşleriyle ilişkiyi kestiklerinde ( boşadıklarında ) onların dul eşleriyle (evlenmede) mü’minlere bir darlık olma-sın…’’ şeklindeki bu ayet tamamen boşanma olayından sonra inmiştir…Yani boşanma olayı olmadan hz peygamber bu duru- mu hiç bilmezdi.. Boşanıp iddeti bittikten sonra Zeyneb’in ailesinin israrı üzerine ve evlatlıkları iddia edilenlerin boşanmış eşleriyle evlilikte mü’minlere bir darlık çıkmasın diye yüce Allah bunu gerçekleştiriyor…
      Öztele,1- Zeyd,hz.peygamberin evlatlığı değildi.Bu evlatlık iddiası sadece bir kuruntu idi.Ne hukuki,ne dini,ne de örfi bir evletlığı söz konusu idi.bunun bütün gerekçeleri yukarıda gösterilmiştir..!!! 2- Hz.peygamberin içinde gizlediği şey ‘‘الله اعلم ‘’ Bu, geçimsizlik olayının duyulma-ması idi.Çünkü duyulup yayılsaydı münafıkllar,müşrikler bunu daha da alevlendirip,boşanmalarını hızlandıracaklardı… Sonra da bakınız,Muhammed kendi eliyle evlendirdiği eşler mutlu olamadılar,aile yuvası yıklıdı,diyerek hz.peygamberin Saygılarımla….. aleyhine bunu propaganda malzemesini yaparlardı..İşte böyle bir durumun olmaması için hz.peygamber bu geçimsizlik olayını içinde gizliyordu… Yani hz.peygamberin,bu evliliği,ne dine,ne hukuka,ne de bir örfe aykırılığı vardır…! Çünkü,Zeyd onun evlatlığı değildi. Yukarıda gösterilen gerekçelerle Zeyd’in hz.peygambere evlatlığı söz konusu bile olamazdıi.Bu iddia tamamen bir kuruntudan ibarettir…..

      XXXXXXXXXX

      ‘’ Onun nikah şahitliğini yapmaz ‘’ sizden alıntı ‘’
      Hangi ayete yüce Allah ‘’ ona nikah şahitliğini de yapmıştır ‘’ deniliyor ???

      XXXXXXXXXX

      ‘’ Onun seks ihtiyacını gidermesi için müminlere seslenip rahat bırakın,yanında fazla durmayın demez.
      ‘’ sizden alıntı’’

      Maalesef,ilgili ayetin mesajı hep çarptılmaktadır.Bu ayete vurgulanan mesaj ise aşağıda açıklandığı gibidir.

      4- AHZAB-53:

      Siz ey imana ermiş olanlar! İzin verilmedikçe Peygamber’in evlerine girmeyin ve yemek için (davet edildiğiniz zaman erkenden) gidip hazırlanmasını beklemeye kalkışmayın, çağrıldığınızda (en uygun zamanda) girin, yemeği yiyince ayrılın, lafa dalmayın. Bu durum Peygambere eziyet verebilir,ama sizden (gitmenizi istemeye de) çekinebilir,fakat Allah gerçeği açıklamaktan çekinmez. (Peygamber’in eşlerine gelince,) onlardan bir şey isteyeceğiniz vakit perde arkasından isteyin! Bu Sizin kalbiniz için de, onların kalpleri için de böylesi daha nezih bir davranış olur..Ayrıca sizin peygambere eziyet vermeniz ve onun vefatından sonra eşlerini nikahlamanız da caiz değildir, doğrusu bu,Allah nazarında büyük bir günahtır…’’ deniliyor.

      Bu ayet evlere girip çıkmaya ilişkin bazı edep kurallarını içeriyor. Cahiliye dönemi araplarının bu kurallardan haberleri yoktu. Peygamberimizin evine girerken bile bu tür kurallar gözetmiyorlardı. Halk, birbirlerinin evlerine,sahiplerinden izin almadan giriyordu. Nur suresinin izin alarak evlere girilmesi gerektiği yolundaki ayetlerinde de bu edep kurallarına vurgu yapılmıştır..!!!

      Ayrıca bu pervasızlık Peygamberimizin evlerine girerken daha çok kendini gösteriyordu.Çünkü bu evler halk için Allah tarafından inen bilgi ve hikmetin merkezleri haline gelmişlerdi. Bu yüzden bazı araplar hz.peygamberin evlerine ulu-orta giriyorlar, ocakta yemek olduğunu gördüklerin de davet edilmeyi beklemeden yemeğe kalıyorlardı. Bazıları yemekten sonra da oturmaya devam ederek aralarında konuşmaya dalıyorlardı. Bunu davet edilerek gelenler gibi çağrısız olarak eve dalanlar da yapıyorlardı. Böyle yaparken bir beşer olarak hz.peygamberi ve ailesini de rahatsız ettiklerini hiç düşünmüyorlardı…Sağduyulu olan her insan bu ayete vurgusu yapılan edep kurallarına uyulmasının gayet doğal olduğunu anlar…!!!

      İşte söz konusu ayet hz.peygamberin şahsında insanları edep kurallarına uymaya çağırıyor…!!! Peki bundan daha doğal bir şey var mıdır.???

      Özetle,yukarıdaki iddialarınızın ne bir anlamı,ne de bir mesnedi vardır,bunlar sadece ayetlerin mesajlarını çarpıtmaktan ibarettir. !!!!

      Saygılarımla.

    • bilal dedi ki:

      = DÜZELTME =
      ”………..bakınız,Muhammed kendi eliyle evlendirdiği eşler mutlu olamadılar,aile yuvası yıklıdı,diyerek hz.peygamberin Saygılarımla….aleyhine bunu propaganda malzemesini yaparlardı.”şeklindeki paragrafın içindeki ”..Saygılarımla..” ifadesi sehven yazılmıştır.

      • pamuk1kale dedi ki:

        Sayın cansinan;
        Aklımızın ermediği!
        Ben bu sözcüğü dini ortamlarda,dini sohbetlerde o kadar çok duydum ki!!
        Doğrudur bazı zamanlar anlamlandıramadığım davranışlar olmuştur.
        Mesela; 5 vakit namaz kılan,ağzından çıkan her cümleyi islama göre şekillendirmiş,söze Allah,din,islam,ile başlayıp kuran,peygamber diye bitiren birisi nasıl olurda haram yer? Nasıl olurda kul hakkı yer? Nasıl olurda yalan söyler? Nasıl olurda yanlış olduğuna adı gibi emin olduğu bir hususta bu ”doğrudur” diyebilir veya yanlışı eveleyip geveler?
        Evet ben bu sorunun cevabını çok düşündüm bir ara,anlamlandıramadım! Anlamlandıramadım çünkü kendime dönüp baktım; haftada bir kez alnı secdeye değen ben; Kul hakkı yiyemem,yalan söyleyemem,bu yaşıma kadar doğruysa doğru yanlışsa yanlış demişim,yeri gelmiş doğruya doğru yanlışa yanlış dediğim için en yakınlarım,arkadaşlarım,iş arkadaşlarım vb tarafından eleştirilmiş ama bir kez olsun doğru bildiğinden dönmemiş…uzatmayayım sayın cansinan,KULUNA bunu yapan ben nasıl olurda beni yaratan ALLAH’ a yalan söyler,onun açık emirlerine uymaz,onu kandırmaya çalışabilirim?
        Günde 5 vakit Allah ın huzurunda olan,onu dilinden düşürmeyen,karşısındaki kişileri Allahı ile döven veya seven insanlar gözünü kırpmadan nasıl bunları yapar?
        Zor oldu,kabul etmek istemedim ama anlamlandırdım sayın cansinan?
        İnanıyormuş gibi görün,gemini yürüt,bu dünyada rahat et öbür dünya zaten yalan,öbür dünya için riske girmeye gerek yok!!!

        Bir sorunuz vardı; ”Daha sen kendi varlığını anlamlandıramıyorken nasıl olurda tanrıyı anlamlandırabilirsin?”
        Ters çevirin cansinan;Tanrıyı anlamlandırmak bana göre (İnandığı en büyük değer olan Allahı kandırmaktan,kandırmaya teşebbüs etmekten) müslüman birini anlamlandırmaktan çok daha kolay!!

      • cansinan dedi ki:

        Sn pamuk1kale;

        Müslüm’ün yaptığı hata müslümanlığı bağlamaz.

        Allah Müslüm Beye yalan söyleme,hırsızlık yapma,zina etme dediği halde Müslüm Bey bunları din çarşafı altına sığınarak yapıyor ise

        Bu Allahın suçu değğildir,cezasını da görecektir.

        5 vakit alnı secdeden kalkmayan birisi tabiki bu hataları yapmamalıdır.

        Maalesef ben de çok hacı hoca tanıdım çoğusu üç kağıtçıdır.dini kullanmaktadır.

        Kuranı Kerimi araştırdığınızda insanların yapması önerilen bir tane kötü davranış örneği gösteremezsiniz.

        Selamlar saygılar.

  12. Conciousness dedi ki:

    Herkese selamlar Saygılar . bu siteyi çok zamandır takip ediyorum bazı konular zihin açıcı ve sorgulayıcı . fakat benim anlayamadığım islamiyet hakkında bir mesele var ki çeşitli islami fetva soru cevap sitelerine sorduğum halde cevap veremediler. bu sitede bu sorunun Akli ve Mantıki dolayısı ile İslami cevabını bulmak ve tartışmak istedim . Mesele şudur.

    madem Allah diyor : “Biz bir peygamber göndermedikçe kimseye azâb edici değiliz” (İsrâ: 17/15

    fakat biz Tüklere peygamber gelmemiştir : ,hernekadar kuran evrensel,bütün insanlara geldiğini ayetlerde söyliyor olsada fakat bizim dilimiz arapça değil alttaki ayetler beni haklı çıkarır gibi?

    Allah her kavme sadece o kavmin kendi diliyle seslenir,o kavmin kendi içinden olan bir peygamberle yapar bunu.Mesajını onlara anlatabilmesini bu şekilde sağlar.(İBRAHİM 4 KURAN)

    Eğer onu Arapça bir Kuran kılmasaydık,neden dilimizde inmedi,Arap olana Arapça olmayan kitap yollanırmı hiç derlerdi(FUSSİLET 44 KURAN)

    “Evet, Biz seni gerçeğin ta kendisine malik olarak, rahmetle müjdeleyen ve kâfirleri azapla uyaran bir Peygamber olarak gönderdik. “Zaten uyaran bir peygamber gelmiş olmayan hiç bir ümmet yoktur.” (Fâtır, 35/24)

    Kitap, yalnız bizden önceki iki topluluğa indirildi, biz ise onların okunmasına yabancıydık” demeyesiniz diye;(ENAM 156-kuran)

    Dolayısı ile ,Allahın Sunneti gereği biz Turklere´de bizim dilimizde konuşan bir peygamber ,resul gelmesi gerekmiyormuydu? diline yabancı olan bir topluluğu uyarmak,resul göndermek ne kadar açıklayıcı ,muhkem dir?

    tüm bu deliller bende uyandırdığı kanaat kuranı kerim yanlızca arapları uyarmak için gönderildilmiş olduğudur,aksi takdirde Allahın sunnetine aykırı bir durum ortaya çıkıyor ,yani şu ayetlere ters bir durum :

    “Biz bir peygamber göndermedikçe kimseye azâb edici değiliz” (İsrâ: 17/15

    Allah her kavme sadece o kavmin kendi diliyle seslenir,o kavmin kendi içinden olan bir peygamberle yapar bunu.Mesajını onlara anlatabilmesini bu şekilde sağlar.(İBRAHİM 4 KURAN)

    Eğer onu Arapça bir Kuran kılmasaydık,neden dilimizde inmedi,Arap olana Arapça olmayan kitap yollanırmı hiç derlerdi(FUSSİLET 44 KURAN)

    Kitap, yalnız bizden önceki iki topluluğa indirildi, biz ise onların okunmasına yabancıydık” demeyesiniz diye;(ENAM 156-kuran)

    ayetler ortada, ayette biz Araplara yabancı dilmi olur diyeceklerini bildiğimiz için Arapça kuran indirdik diyor, bu da Araplara indiğinin en büyük kanıtıdır.Arab`a yabancı olunca itiraz edebiliyorsa,Türk `e yabancı olunca Türk de itiraz etme hakkına sahip değilmidir??

    sonuç olarak arapça bilmiyoruz ve alimler ne derse onların söylediğine mahkumuz.

    • yasir dedi ki:

      Allah her topluma elçi göndermiştir….Misal İbrahim kendi kavmine ve kendi dilinle hitap ederken, kuzeni lut aynı dönemde başka kavime gitti kavimin dilinde hitap etmiştir ve İbrahim oğlu İsmailede Arapların içene Arapça hitap etsin diye bırakmıytır…Asyayada ve bütün toplumlara , topluların bilği-medeniyet seviyesinde Elçiler gitmiştir…Lakin İlk elçi Adem ve ondan sonraki mialatlar olan nuh-İbrahim vs bunlar Allahın ahidini-sözünü gereği gibi taşıdıklarından bunlar ve bunlarla ilintili olan peygamberlerden söz edilmektedir….İbahim Allahın dinini insanlara endi dillerinde yaymıştır İbrahimden öncede böyledir ibrahimden sonrada…Görev verilmez görev alınır, bunlar bu görevi almışlar ve üslenmişlerdir, dosdoğru oldukları için hak etmişlerdir….Ayni şekilde Musa zamanında Şuayb’ta başka bir topluma elçiliğini yapmaktaydı, aynı anda birden fazla elçilerde vardılar ama toplum olarak Allahın elçiliğini bir çoğu yapamdılar, zaten yahudiler Allahın sözünü ahidini saklayıp kendilerinin üstün millet, Allahın şeçtiği millet olduğunu söyleyip Elçiliği yapmıyor ve diğer toplumlara açıklamıyorlardı, isa bunu açıklayınça her pisliği yaptılar akabinde Kuran ve resulalah ile söz-ahid-emir-ruh görevine devam etmektedir, dleyen ondan alır dileyen almaz…Yok arapçaydı yok bilmem neydi diye kimsenin bahanesi olamaz…Resul geldi Kuran ile geldiği yeri ve çevresini uyardı ama Kuranın elçiliği devam etmekte ve edecek bütün toplumların mezkezini ve çevresini uyaraçaktır ve bu elçilik ise Allahın vahyi-sözü-nuru-ruhu yani kuran ile bütün müslümanlara ayittir, yani bütün müslümanlarda Kuranla birlikte Allahın elçileridirler ama gerçekten Allahın vahyi-sözü-ahidi-nuru ve ruhu olan Kurandan çıkmayanlar için geçerlidir….Allahtan br vahiy Allamayı beklemeyin Allah vahyini zaten bizlere indirmiş işte ortada duruyor ve buda kurandır, bütün müslümanlar Allahın vahyi-sözü-ahidi-nuru ve ruhu olan kuran ile en yakınınızdan olmakla birlikte uyarın….

      Ve enzir aşîretekel akrebîn–26/ŞUARÂ-214
      “Kabilenin-kavminin en yakınlarını uyar” .–26/ŞUARÂ-214

      • Conciousness dedi ki:

        Sayın yasir Kardeşim. meseleyi izahın beni açıkçası tatmin etmedi zaten bu sorun olan sorunun cevabı kolay olsaydı bir düzine islamiyet soru cevap, fetva siteleri bana cevabı hemen yazarlardı fakat bırakın cevabı mesaj dahi atmıyorlar . neden acaba ? cevabı zor olmasından olsa gerek. fakat bütün bunlara rağmen ben inançlı bir müsliman olduğum için Elhamdulililah ,bu meselenin akli, açıklayıcı cevabı olmadığı için dinden dönecek değilim . hernekadar Kuran ayetlerinde her millet,kavm,ırka ancak onların dilinde resul ,nebi geleceği sunnetullah gereği belirtilsede.

        Biz bir peygamber göndermedikçe kimseye azâb edici değiliz” (İsrâ: 17/15

        “Evet, Biz seni gerçeğin ta kendisine malik olarak, rahmetle müjdeleyen ve kâfirleri azapla uyaran bir Peygamber olarak gönderdik. “Zaten uyaran bir peygamber gelmiş olmayan hiç bir ümmet yoktur.” (Fâtır, 35/24)

        Allah her kavme sadece o kavmin kendi diliyle seslenir,o kavmin kendi içinden olan bir peygamberle yapar bunu.Mesajını onlara anlatabilmesini bu şekilde sağlar.(İBRAHİM 4 KURAN)

        işte benim anlamaya çalıştığım ,hal böyle iken biz Türklerede bir peygamber gelmedi ,geçmişte gelmiş olabilir fakat o unutuldu gitti de neden Allah o biz Türklere gelen İslam dinini bir başka peygamberler ile güçlendirmedi ,tıpkı yahudilere yaptığı gibi??

        o zaman ortaya şöyle bir sonuç çıkıyor Allah İbrahim milleti İslam Dini versiyonunu destekler kıldı ,diğer semitik olmayan örneğin ,Çinliler,Japonlar,Hindular,Ruslar,Slavlar,İskandinavlar ve Biz Turklere gelen Peygamberler unutup gitti.

        çünki inkar edilemeyecek açıklıkta Allah : ben ancak Peygamberlerimi Konuştuğu Dilin Halkına gönderirim

        Eğer onu Arapça bir Kuran kılmasaydık,neden dilimizde inmedi,Arap olana Arapça olmayan kitap yollanırmı hiç derlerdi(FUSSİLET 44 KURAN)

        Kitap, yalnız bizden önceki iki topluluğa indirildi, biz ise onların okunmasına yabancıydık” demeyesiniz diye;(ENAM 156-kuran)

        Mesele Gayet Sarih ve açık . ozaman Aklınızı kullanmıyormusunuz Sözüne muhatap olan Bir İnsan olarak bende soruyorum . Hani bize Biz Türklere Bizim Dilimizi konuşan Bir Peygamber ve Bir Kitap?????????

        Aşağıdaki yazımı birdaha yazıyorum birdaha orayıda okuyun

        ————————————————————————————————————

        Biz bir peygamber göndermedikçe kimseye azâb edici değiliz” (İsrâ: 17/15

        “Evet, Biz seni gerçeğin ta kendisine malik olarak, rahmetle müjdeleyen ve kâfirleri azapla uyaran bir Peygamber olarak gönderdik. “Zaten uyaran bir peygamber gelmiş olmayan hiç bir ümmet yoktur.” (Fâtır, 35/24)

        Allah her kavme sadece o kavmin kendi diliyle seslenir,o kavmin kendi içinden olan bir peygamberle yapar bunu.Mesajını onlara anlatabilmesini bu şekilde sağlar.(İBRAHİM 4 KURAN)

        ŞİMDİ BURADA KOSKOCAMAN BİR SORU ÇIKIYOR KARŞIMIZA “ HANİ NERDE BİZE GELEN DAHA DOĞRUSU AYETLERE GÖRE GELMESİ GEREKEN TÜRK PEYGAMBER??? BU SORUN OLAN SORUNUN CEVABINI VERİLMESİ LAZIM BİZ TURKÇE KONUŞAN TURK İNSANLARINA ??

        Eğer onu Arapça bir Kuran kılmasaydık,neden dilimizde inmedi,Arap olana Arapça olmayan kitap yollanırmı hiç derlerdi(FUSSİLET 44 KURAN)

        Kitap, yalnız bizden önceki iki topluluğa indirildi, biz ise onların okunmasına yabancıydık” demeyesiniz diye;(ENAM 156-kuran)

        BAK AYETLER NE GÜZEL AÇIKLAMIŞ, BİZ OKUMASINA YABANCIYDIK,ARAP OLANA ARAPÇA OLMAYAN BİR KİTAP OLUMU HİÇ DEMESİNLER DİYE ARAPÇA KİTAP İNMİŞ

        YANİ SENİN DEDİĞİN KURAN ETİMOLOJİSİNDEKİ KAVM KAVRAMI TÜM İNSANLIK İÇİN DEĞİLMİŞ , KALDIKİ BÜTÜN İNSANLIK DEMEK OLSA BİLE GENE YUKARDAKİ AYETLER İLE BU DURUM ÇELİŞİR .

        HEM ALLAH AYETLERİNDE BİZ BU KURANI SİZ İNANMAMAK , ANLAYAMAMAK İÇİN MAZERET OLMASIN DİYE ARAPÇA İNDİRDİK DESİN , SONRA SEN ÇIKIP HAYIR EFENDİM O ARAPÇA OLARAK TÜM İNSANLIĞA İNMİŞTİR DE. BU ŞEKİLDE SÖYLEMLER AYETLER İLE ÇELİŞKİLİ BİR DURUMDUR

        Fakat bu ayetlerden ortaya çıkan sonuç bana göre ,ya Kuran sadece Araplara inmiştir çünkü Arapçadır. yada Haşa Allah Araplar ,israil oğulları (semitikler) hariçi başka milletler için düşünmemişti veyahut ortada tahminleri aşan saptam dışı sureç aşımı var
        yani Kuran Arapça indi fakat diğer ayrı Arapçaya yabancı ırkların (Ki bu yabancı ırklar bile mezopotamya çevresinde olup dilleri arapçaya pekte çok yabancı değil Ör: Süryanca,ibranice,asuri,persian,aramca vs…) bu Arap diline kolay adapte olunacağı varsayıldı

        ve işin bence en önemli yanı kıyametinde Hz Peygamberin ölümünden pekte uzak olmayan bir gelecekte kopucağı hesaplanmıştı.

        bu böyle düşünüldü ki Arapçanın Arapçaya yabancı başka milletlere pek fazla sorun oluşturamayacağı hesap edildi

        çünki o zaman ayrıca insan populasyonun az olması ve bu nufusun bu kadar çok artıp ayrı ayrı, Arapçaya Dağlar kadar yabancı milletlerin,ırkların oluşacağı hesap edilmedi dolayısı ile kıyamette şimdiye kadar çoktan kopmuş olmalıydı.

      • cansinan dedi ki:

        Sn Conciousness ;

        İndirilen kitaplar peygamberlerin ümmetine müjdeleyici,kafirlere tehtid olarak indirilmiştir.

        Hz muhammedin ümmeti iseniz bu kitap size de hitap ediyor araplara da.

        Kitap size ulaştı ise sorumlusunuz,ulaşmadı ise sorumlu değilsiniz.

        Sizin atalarınız peygamberimiz döneminde yaşadı ve o kavime dahil oldu.atalarınızın birçoğu arapça biliyordu.

        Zaten bu yüzden kuranıkerimi okuyup anladıktan sonra onu yaymaya çalıştılar.

        Kuranıkerim arabistana indiği tarihte sizin türk kavmi dünya üzerinde olmamış olsaydı veya araplar komple yok olmuş olsalardı

        Türklere de bir kitap ve peygamber gelmesi istenebilirdi.

        Almanyada üretilen son model bir arabayı satın alarak kendinize mal ederek imkanlarından faydalanıyorsunuz.

        Ve sorgulamıyorsunuz.bu araba sadece almanlara yapılmıiş biz kullanmayalım diyor musunuz.

        Allah kitapevi kurup herkese mahalle mahalle basım yapmayacak.biraz da sen çaba göstereceksin.

        Oturup okuyacaksın kardeşim.tabi ümmet isen.

        Selamlar saygılar.

      • yasir dedi ki:

        İn huve illâ zikrun lil âlemîn–38/SÂD-87
        O, ancak âlemlere bir öğüt.–38/SÂD-87

        Yâ eyyuhen nâsu’budû rabbekumullezî halakakum vellezîne min kablikum leallekum tettekûn– 2/BAKARA-21
        Ey insanlar, sizi de, sizden öncekileri de yaratan Rabbinize ibadet edin de takvâ sahiplerinden olun.–2/BAKARA-21

        Değerli Conciousness, Kuranda sadece araplara bir hitap tarzı bulamassın, bulsan bile bunlar global değil lokal duruma açıklık getirip onlar üzerinden bir anlatım tarzıdır…Kuranda ey insanlar”ya eyuhen nas” veya iman edenler ”Yâ eyyuhâllezîne âmenû” denilmektedir…Zaten Kuranda bir çok yerde ” o ançak bir zikirdir” yani kuran için bir zikir-hatırlama- yani içindekileri yapma veya yapmama konusunda devamlılık sağlanması için bir kütup-mekütup’tur, tevrat-incil ve daha önceki resullere verilen ahd-ahilerde anı isimi taşırlar yani zikir-furkandırlar…

        İnnâ nahnu nezzelnez zikre ve innâ lehu le hâfizûn– 15/HİCR-9
        Hiç şüphe yok ki o zikri, Kur’ân’ı Biz indirdik, onu koruyacak olan da Biz’iz.–15/HİCR-9

        Hicr 9 ayetinde bir çok ceviride Korunanın kuran olduğu yazar halbuki ayeti iyi okursan korunan Kuran değil Zikirdir, aynı zamanda içine Kuranıda alan hem tevrat, hem zebur, hem incil yani ilk elçiden beri verilmiş olan zikirden bahsedilir, insanlar bozdukça Allah koruduğunu ahidi-sözü-emri tazeliyerek korumuştur…Yani Kuranda Zikir olan ayetler vardır bunlar ”ummüll kitaptır” yani ana kitap, yani muhkemler, birde müteşabihler vardır bunlar ise seninde dalığın konuarı kapsar, lakin seninde dediğin gibi bunlara takılıp imandan olmak insanı hüsrana sürüker, kuran bunları kimsenin bilemiyeceğini yani birden fazla anlamlara geleçeğini belirtmiştir….

        İk resul ve ahiden beri rkçilik-kavimçilik-ashabçıık-ehilçilik yoktur buna kanıt yine Kurandır…

        Kâle yâ nûhu innehu leyse min ehlike,, innehu amelun gayru salih(salihin), fe lâ tes’elni mâ leyse leke bihî ilm(ilmun), innî eızuke en tekûne minel câhilîn(câhilîne).11/HÛD-46

        Allah buyurdu ki: Ey Nuh! O asla senin ailenden değildir. Çünkü onun yaptığı kötü bir iştir. O halde hakkında bilgin olmayan bir şeyi benden isteme! Ben sana cahillerden olmamanı tavsiye ederim.11/HÛD-46

        Yukarıdaki ayette çok açık belirtilmiştirki Nuh peygamberin oğlu olmasına rağmen kesinlikle senin ehlinden değildir yani ahalinden-ailenden değildir denilmektedir, kimler kimlerin ailesi-kardeşi-ehli-kavmi-milletidir tabiki iman edip salih amel işleyener-adaletli olanlar-sayğılı olanlar-çalışkan olanlar-çalmayanlar-yaan söyemeyenler-zina etmeyenler-yalan söylemeyenler-faiz yemeyenler-haksız kazanç sağlamayanlar-zorba zalim olmayanlar vsvsvsv ani Alllaha ibadet-hizmet edenler aynı milletten-kavimden-topluluktandır, bunu artık bütün müslümanlar anlasın, hesap gününde kimsenin kimseye faydası olmayaçak…

        Ve izibtelâ ibrâhîme rabbuhu bi kelimâtin fe etemmehun(etemmehunne), kâle innî câiluke lin nâsi imâmâ(imâmen), kâle ve min zurriyyetî kâle lâ yenâlu ahdiz zâlimîn(zâlimîne).2/BAKARA-124

        O zamanlar Rabbi, İbrahîm’i bâzı sözlerle sınadı. O, bunları yerine getirip tamamlayınca dedi ki: Ben seni insanlara imam edeceğim. İbrahîm, soyumu da imam et dedi. Allah, benim ahdime dedi, zâlimler nail olamazlar.–2/BAKARA-124

        Aynı şekilde İbrahim peygamber züriyetimden diye dua etmesine karşılık, Allahın ona cevabı zalim-zorba-haram zade kötü bir insan olduğu takdirde senin soyun-züriyetinde olsa binim ahidime-sözüme-nuruma-ruhuma yani tevrata-incile-kurana (zikre) ulaşamaz denilmektedir, yani bunları okuyamaz çünkü okadar meşkudürkü bunları okuyup düşünmeye fırsatı yoktur veya fırsat bulup okusada anlayamaz fitne çıkarır denilmekte…

        Yani peygamber soyundan-ailesinden-kavminden olmak bir ayrıcalık değildir…Önemi olan Allaha iman ederek Adaletli olmak, Allahın ilke ve inkilaplarona sımsıkı sarılmak, emir ve yasaklara uymak, uyumasına yayğınlaştırmak, Allahın belirlemiş olduğu kalite standartlarına ulaşmak ve gelecek nesillerimizi bu standartlarda yetişirmek….

        Ayrıca sununda altını çizmeliyiz hiçbir elçi sadece kendi kavmine gelmemiştir, bütün elçiler uaşabidiği kadarınca uyrırlar ve elçiliklerini yaparlar ve dünya tarihinde hep en üst medeniyetlere elçiler gitmiştir sonuçta en üst medeniyetlerde kendinden altındakileri ıslah etmekle görevlidirler…

        Kavme fir’avn(fir’avne), e lâ yettekûn(yettekûne).– 26/ŞUARÂ-11
        Firavun’un kavmine, hâlâ mı çekinmeyecekler?–26/ŞUARÂ-11

        İzhebâ ilâ fir’avne innehu tagâ.20/TÂHÂ-43
        Firavuna ikiniz gidin. Muhakkak ki o, azdı.

        İnnâ erselnâ ileykum resûlen şâhiden aleykum kemâ erselnâ ilâ fir’avne resûlâ(resûlen).73/MUZZEMMİL-15
        Muhakkak ki Biz, size, üzerinize şahit olacak bir resûl gönderdik. Firavuna resûl gönderdiğimiz gibi.

        Kuran bunlara benzer bir çok ayetler vardır, zulkarneyn kıssası vs bir çoklarını yazmakla buraya aldıramayız, zulkarneynde kendinden hariç 3 kavme gitmiştir…

        Şimdi Kuran indiği zaman Allahın elçisi kendi kavmini ve kendi kavminin çevresini kendi dilleriyle çağırmıştır, İrana farsça- bizansa rumça veya o zman hanği dili kullanıyorlarsa, türkleri türkçe ve hanği kavme elçiler gönderimişse o kavmin dilinde onlara hitap edimiştir…Yani alahın resulü Muhammed o tarihte diğer kavimlere yazıı ve sözlü olarakta elçiler göndermiştir ve o gidenlerde Allahın sözlerini emirlerini götürdüğünden onlarda elçilerdir, kurandan öncede Her peygamber bunu yapmıştır, İbrahimde kendi kavmine gelmiştir lakin onlar ıslah olmayınça radan göç etmiştir ve beraberindekilere birlikte bir çok kavmi uyarmıar ve dine çağırmışlardır…

        Ey zid aleyhi ve rettilil kur’âne tertîlâ(tertilen).–73/MUZZEMMİL-4
        Veya onu daha arttır. Ve Kur’ân’ı tane tane güzel bir şekilde oku.

        Bence kuranı yavaş yavaş-tane tane okumalısın kardeşim…

        Ayrıca Milliyetçilik-kavmiyetçilik yapma çünkü Allahın ahidinde-sözünde-Ruhunda bu yoktur tek, Allahın tek milleti vardır oda Milleti ibrahim-Milleti müslümindir….

        Belâ men evfâ bi ahdihî vettekâ fe innallâhe yuhibbul muttekîn(muttekîne).3/ÂLİ İMRÂN-76
        Yok, öyle değil iş. Kim ahdine vefa eder ve ondan sakınırsa bilsin ki gerçekten de Allah sakınanları sever.

        Yâ eyyuhen nâsu innâ halaknâkum min zekerin ve unsâ ve cealnâkum şuûben ve kabâile li teârefû, inne ekremekum indallâhi etkâkum, innallâhe alîmun habîr(habîrun). 49/HUCURÂT-13
        Ey insanlar! Bakın biz sizi, bir erkekten ve bir kadından yarattık. Sizi birbirinizi tanıyasınız diye, milletlere ve kabilelere ayırdık. Şüphesiz Allah katında şerefli ve itibarlı olanınız, yaşantısını, yolunu, yordamını Allah’ın kitabıyla bulmaya çalışanlarınızdır. Çünkü Allah, herşeyi bilendir, herşeyden haberdar olandır.

        Kuranda o kavme veya şu kavme özel bir durum veya elçi gibi bir şey söz konusu değildir…İbrahim 4’te gelen eçide doğal olarak kendi dilinde konuştuğundan kendi diliyle konuşaçağı söyenmekte yani tevrat ibranice, incil aramice, kuran arapça vsvs İbrahim-nuh ve öcekiler hanği diller konuşuyorlarsa o dille konuşmuş ve yazmışlardır, bu demek değildirki başka kavme-topluluğa seslenmiycekler ve başka toplumlarında eöileri değillerdir….

        Ayrıca Bizler ve bütün müslümanlar Kuran mantığını iyi anladığında Bizim peygamberimiz diye bir şey yoktur, bütün peygamberer bizimdir, Ayrıca Allah ırçılık-kavimçiliği yasakladığından bütün müslümanları tek millet- tak kavim- tek aile olarak gördüğünden böyle hitap eder müslümanar bunu anadığında Türk-kürt-arap-acem-inğiliz-alman-fransız diye olan şeylerin çekişmesine girmiyecekler çünkü mileti ibrahim olacaklar-milleti müslümin olaçaklar yani tek Ümmet olunduğunda bizim kavmimize neden peygamber gelmedi sorunun hem cevabını bulacaklara hemde bu sorunun ne kadar anlamsız olduğunu anlayacaklar…

        Şimdi dostum, senin eine Allahın ahidi-sözü-zikri ulaştımı, ulaştı vs hem türkçesi hemde arapçası varmı, var…Bu saatten sonra hiç bir mazeretin olmamalı bence ve yazılarındanda anlaşıldı gibi müslimsin…Allah yolunu bozmasın imşşallah aradığı cevabı buluersun, çünkü benimde kafama takılan bir çok konuyu kuranı okuyarak, tekrar tekrar okuyarak arapçalarınla karşılaştırarak ve düşünerek çöme imkanı verdi Allahım bana, inşallah sana ve senin gibi olan herkeze verir…

        Se yekûlullezîne eşrakû lev şâallâhu mâ eşraknâ ve lâ âbâunâ ve lâ harramnâ min şey’in, kezâlike kezzebellezîne min kablihim hattâ zâkû be’senâ, kul hel indekum min ilmin fe tuhricûhu lenâ, in tettebiûne illâz zanne ve in entum illâ tahrusûn(tahrusûne). 6/EN’ÂM-148

        Şirk koşanlar diyecekler ki: Allah dileseydi ne biz şirk koşardık, ne atalarımız; hiçbir şeyi de harâm saymazdık. İşte onlardan önce gelenler de peygamberleri böyle yalanladılar da sonucu azâbımızı tattılar. De ki: Bu hususta bir bilginiz varsa hemen bildirin bize. Fakat siz, ancak zannınıza uyuyorsunuz ve ancak yalan söylüyorsunuz. 6/EN’ÂM-148

        Ayrıca nonteistler tafanındanda çok istismaz edilen ne nakl dincileri tarafındanda yanlış yorumlanan, kişinin ve Allahın dilemesi ayeti ile kapamak istiyorum…Çünkü insan ne dilerse Allah o yönde yol açar insana..Allah insanın dilemesini dilemiştir yani insanar dilemekte serbesttir, Allah insanın ne dileyeceğini bilir lakin insanın dileyeceği noktada kararına karışmaz…Yukardaki ayette çok açık ve net

        ”’Fakat siz, ancak zannınıza uyuyorsunuz ve ancak yalan söylüyorsunuz.”’

        Şimdi çoğunuğun yaptığı gibi her şeyin suçunu Allahın üzerine atmak ve kendilerini Haklamak…Yok böye bir adalet….İnsan iyilik diler ve bu yolda çalışırsa karşılığını alır, insan kötülük diler ve kötü yolda çalışırsa kötülük bulur ve karşılığını alır…

        Ve mâ erselnâ min resûlin illâ bi lisâni kavmihî li yubeyyine lehum, fe yudillullâhu men yeşâu ve yehdî men yeşâu, ve huvel azîzul hakîm(hakîmu).14/İBRÂHÎM-4

        Onlara iyice anlatabilmesi için kendi kavminin dilinden başka bir dille hiçbir peygamber göndermedik. Gerçekten de Allah, dilediğini saptırır, dilediğini doğru yola sevk eder ve odur üstün ve hüküm ve hikmet sâhibi.14/İBRÂHÎM-4

        İbrahim 4’tede aynıdır , ”””Gerçekten de Allah, dilediğini saptırır, dilediğini doğru yola sevk eder ve””” En iyisini allah bilir lakin bazı meallerde doğru olmakla beraber bir çok mealer bunu böyle çevirere yanlış anlaşılmasına zemin hazirlamışlardır, Allah dilediğini değil dileyeni yani kişi sapmayı dilerse saptırır, Allah dilediğini değil kişiyi doğru yola erdiri değil, kişi doğru yola dirmeyi dilerse Allah kişiyi doğru yola iletir….Çok açıık ve net enam 148’de müşrikerde aynı şeyi söyeyip bahane ileeri sürdüklerinde ve Allah dileseydi biz ortak koşmayız dediklerinde bu söylediklerinin tamamen zan ve yalan olduğunu söyemektedir….

        Allah insanın dilemesini dilmiştir ve kişi kendi kitabını kendi yazaçaktır ve kıyamete o kitaptan sorğulanacak ve yarğılanaçaktır….

        Ve mâ teşâûne illâ en yeşâallâh(yeşâallâhu), innallâhe kâne alîmen hakîmâ(hakîmen). 76/İNSÂN (DEHR)-30
        Ve Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz. Muhakkak ki Allah; Alîm’dir, Hakîm’dir (hüküm ve hikmet sahibidir). 76/İNSÂN (DEHR)-30

        Yukardaki ayette denilmek istenen, Allah dilemeden yani insanların dilemesini yani akıl etmesini istemeseydi sizde bilinçsiz-düşüncesiz dabbeler-yaratıklar gibi olurdunuz Allah dilemenizi istedi ve insanların bilinç-akıl- yetileri melekeleri gelişti ve dilemektedirler denilmektedir…Allah hiç kimsenin seöimine karışmaz dilemekten kasıt- istemekarzu etmek-çalışmaktır…İnsan iyi yoldada, kötü yoldada çaışmaktadır…

        “Sizin hanginizin en güzel ameli yapacağını” imtihan etmek için ölümü ve hayatı yaratan O’dur. Ve O; Aziz’dir, Gafûr’dur.–67/MULK-2
        Ellezî halakal mevte vel hayâte li yebluvekum eyyukum ahsenu amelâ(amelen), ve huvel azî zul gafûr(gafûru).–67/MULK-2

        Ve en leyse lil insâni illâ mâ seâ.–53/NECM-39
        Ve insan için, çalışmasından başka bir şey yoktur.–53/NECM-39

        Mülk 2, necm 39 ve yukardaki ayetler ve Kuran bunlar düşünerek okunduğunda anlaşılağaçı üzere İnsan yanlızdır tek dostuda Allahtır ve iman eden müninlerdir….

    • kadir dedi ki:

      sayın Conciousness kardeşim…

      yasir kardeşimin izni ile bende birkaç şeyler yazmak istiyorum..

      yüce allah geçmişte aynı anda birden çok milletlere peygamber göndermiştir.. bazende bu sayı azalmış, bazende bire düşmüş, fakat her gelen peygamber kendi milletine kendi dilleriyle tebliğ etmişlerdir.. ad kavmine, kardeşleri hud u, semuda kardeşleri salihi, vs.vs.. araplara ise arkadaşları muhammedi.. bu ifadeler bu peygamberlerin bu milletlerin kendi içlerinden biri olduğunu vurgulamaktır.. eğer kendi dillerini konuşmayan bir peygamber gelmiş olsaydı, bu sefer allaha karşı bahaneleri otaya çıkacaktı..

      düşünün ki kendi dillerinde bir elçi gelmesine rağmen yinede bir çok kavim inanmadı.. başka dilde gelmiş olsaydı hiç anlamayacak… “kendi dilimizde gelmiş olsaydı anlardık” diyeceklerdi.. işte tebliğe ilk muhattap olanlar peygamberlerin kendi kavimleridir.. çünkü ilk olarak onlar tebliğ onlara yapılır.. onlar inanmazsa tebliğ dünyaya yayılamaz.. yayılamadığı zamanda ya o kavim helak edilir, yada allah başka bir nebi göndirir..

      kuranla sabit ki yeryüzünde bütün kavimlere peygamber gelmiştir.. amaç sözü gizlmemek olduğu halde allahın sözleri gizlenmiş, zamanla bu kavimlerde sadece kendilerine ait sandıkları dini ya değiştirmişler, yada hatrif etmişlerdir. ve bu durum muhammet peygambere kadar devam edegelmiştir..

      hz. muhammete kureyş dilinde tebliğ yapması, kendisinin bir arap olmasıyla sabittir.. hz. peygamber peygamberlerin zirvesi yada sonuncusudur… ve bütün alemleri-insanları uyarmak için gönderilmiştir… burada dil önemli değildir.. önemli olan risaleti yerine getirmektir.. nitekim kuranın birçok ayetinde bütün insanlığa vurgu yapılmıştır.. hiçbir ayette “ey araplar” ifadesini göremezsiniz..

      hz. peygamberin görevi önce en yakınlarını uyarmak, sonra mekkelli müşrikleri, sonrada mekke çevresini uyarmaktır.. bunlar olmadan söz yayılamaz.. tebliğ yapılamaz.. işte o yüzden kendi dilinde gönderilmiştir.. ilk muhattaplardan çok şükür ki inanan sahabeler çıkmış, söz korunmuş ve günümüze kadar gelmiştir.. ve kıyamete kadar var olacaktır..

      peygamberden sonra sözü (kuranı koruyan) sahabeler ve onun peşinden gelenler (müslim araplar, türkler vs.) dünyada nice dev imparatorluklar kurarak, dünyanın bir ucuna seferler düzenleyerek kuranın emrini, (bütün insanlığı uyarmak) yerine getirmişlerdir. bu selçuklular, osmanlılarla devam edegelmiştir.. günümüzde de seferler artık çok yoğun ve kolay bir şekilde düzenleniyor.. bu bilgi ve teknolojidir. (internet)
      bu sayede kutuplar bile herşeyden haberdardır.. her dile rahatlıkla çevrilebilen kuranı bütün insanlık çok rahat bir şekilde anlayabilir.. ancak düşünmek, kavramak, ve anlamak istemek şartıyla..

      yani demem o ki milletin hangi dilde konuştuğu önemli değildir.. peygamberinde kime geldiği önemli değildir.. önemli olan sözü anlamak, hayata empoze etmektir..

      • rammsteinn dedi ki:

        “her kavme elçi gönderildi”

        günümüze kadar kaç kavim yaşadı? binlerce mi onbinlerce mi? elimizde kaç semavi din kaldı? 3. sizin bu tanrınız evreni yaratıyor dizayn ediyor ama insanları yola getiremiyor. gönderdiği binlerce elçiden sadece üçü başarılı oluyor. tanrı bu kadar beceriksiz olabilirmi? hemde geleceği bilen tanrı. üstelik elinde levhi mahfuz denen herşeyin içinde yazılı olduğu kitap varken.
        adeta karşınızdakinin aklıyla mantığıyla dalga geçiyorsunuz. binlerce sene hüküm süren milletler çok tanrılıkla binlerce sene geçirmiş. semavi tanrılardan en ufak bir iz bile yok.

        sümerliler ile ilgili ne varsa okuyorum. her okuduğumda şunu görüyorum.
        bütün semavi dinlerde sümerlilerin izleri var. dininizin temel taşlarını öğrenmek için ilkönce sümerlilerin nasıl yaşadıklarını öğrenin. yaratılış hikayelerini öğrenin sonra kendinize sorun
        “nasıl olurda çok tanrılı insanların uygulamaları benim dinimle benzer yapıda?”
        geçimini dinden kazanan insanların ağzından dini öğrenirseniz, söylecekleriniz sadece onların düşünceleri olur.
        tıpkı
        “her kavme peygamber gönderilmiştir” gibi

        kadir
        hala aynı şeyleri söyleyip duruyorsun
        “her dile rahatlıkla çevrilebilen kuranı bütün insanlık çok rahat bir şekilde anlayabilir”

        senin kitabında ki “şefaat var mı yokmu” konusunu, ömrünü din ile geçirmiş profösorler bile açıklığa kavuşturamadı. biri var diyor biri yok diyor. sen de çıkmış “insanlık çok rahat bir şekilde anlayabilir” diyorsun.
        bu kadar rahat anlaşılabiliyorsa niye herekeler kondu? niye parantezler kondu?
        bu lafların sadece kuranı hiç okumamış birine söylersen inandırıcı olabilir.

      • Conciousness dedi ki:

        Kafama takılıp yanıtını bulmakta zorlandığım meselenin cevabını Allahın inayeti Furkaniyeti , ve üstteki bana cevap yazan Değerli Kardeşlerimin katkısı ile çözmüş bulundum Elhamdulilah .

        işte asıl olan bizim yaptığımız gibi kafamıza takılan islami meseleleri yapıcı anlamda Eleştirisel bakış açısı ile dışardan bakıp çözebilmektir.

        evet bu konu tartışmasız bir şekilde kat-i bir şekilde çözülmüştür

        ve ayrıca musteşrikler, vede non teistler tarafından sık sık islam karşıtı argüman olarak
        öne sürülen ana mevzulardan biridir ve bu sitede bu konu açık ve sarih olarak ifade edilecek bir şekilde çözülmüştür.

        yani argümanımız neydi? Kuranı keriimin ayetleri işığında sadece arap kavmine gelmesi olarak görünmesi meselesi.

        Biz bir peygamber göndermedikçe kimseye azâb edici değiliz” (İsrâ: 17/15

        “Evet, Biz seni gerçeğin ta kendisine malik olarak, rahmetle müjdeleyen ve kâfirleri azapla uyaran bir Peygamber olarak gönderdik. “Zaten uyaran bir peygamber gelmiş olmayan hiç bir ümmet yoktur.” (Fâtır, 35/24)

        Allah her kavme sadece o kavmin kendi diliyle seslenir,o kavmin kendi içinden olan bir peygamberle yapar bunu.Mesajını onlara anlatabilmesini bu şekilde sağlar.(İBRAHİM 4 KURAN

        burada sadece araplara peygamber geldiği gibi anlaşılıyor . fakat kuranı kerimin bütünün verdiği manaya baktığımızda Kuran etimolojisindeki Millet,kavm kavramı tek bir ümmet olarak mulahaza ediliyor oda MİLLETİ İBRAHİM . işte ozaman mesele aydınlığa kavuşup kuranı kerimin arap kavmi dışında tüm öteki ırklarada gönderilmiş olduğu anlaşılıyor.

        yani ben Turk olduğum için hani bizlere trukçe konuşan peygamber demeye hakkım yok .

        çünkü bütün peygamberler büütün insanlığa MİLLETİ İBRAHİM kavramı adı altında gönderilmiştir.

        En doğrusunu Allah bilir .

        Selamlar Saygılar ayrıca çok çok teşekkurler . bana bu bakış açısı ile kafamdaki meseleyi çözmemde yardımcı olduğunuz için .

  13. pamuk1kale dedi ki:

    Karaca;
    bizlere insan olmanın şan ve şerefini taşımamızı emretmiş taşıyamayana da mal gibi yaşaması için serbest bırakmış işte özgürlük bu insan olma şerefini dileyen taşır dileyen taşımaz kendi bileceği iştir. (Senden Alıntı)
    Mal gibi yaşamak derken,Aynen tarif ettiğin gibi namaz niyaz bilmeyen,allaha,peygambere inanmayan mal!! gibi yaşayan bir arkadaşım var.Bunun yanında inanan,5 vakit namazda niyazda olan insan!! gibi arkadaşlarımda.
    Senin tabirinle mal gibi yaşayan arkadaşımı,bulunduğun ilin mal müdürlüğüne koy,devletin bir lirasını demiyorum bak bir kuruşunu yemez,yedirtmez.
    İnsan gibi olanı koy aynı mal müdürlüğüne,önce kendi sonra sülalesine nasıl peşkeş çekeceğinin nasıl sömüreceğinin hesabını yapar.
    Senin insan dediklerinin düzeninde ”mal” gibi yaşayanlar yer bulamaz.Bulamaz çünkü yemesi gerek!!
    Mal gibi yaşayanın düzeninde insan gibi tiplere yer yoktur:yedirmemesi gerek!!
    Kısaca karaca öyle dediğin gibi namazla,niyazla,bol bol allah demeyle mal! değilde insan olunmuyor!
    Kutuplara islam neden giremiyora gelince;İslam kolaylaştırıyor sıkmayın canınızı nasıl kılıyorlarsa kılsınlar vb cümlelerle geçiştiremezsin.Ramazanda bir ilde ezan 1 dk önce okunmuşsa o ildeki herkes 1 gün daha oruç tutmak zorunda.Bakıyon IŞİD namaz kılmayanın,şahadet getirmeyenin veya oku dediği duayı okuyamayanın kellesini uçuruyor,seninki ehveni şer ”mal gibi yaşamak” ile itham ediyon.Dahada kolaylaştır bakim şu islamı ne çıkacak?

  14. Turan Sır dedi ki:
    HAYATIN MERKEZİ Bilgi bir nokta idi, cahiller onu çoğalttı. Düşünen herkese… Turan Sır bilgedenetim@msn.com VAROLUŞ Ezeli ve ebedi (başlangıcı ve sonu olmayan), varlığı kendinden olan Allah, bilinmeyi dilemiş; zamanı, evreni, melek, cin ve insanı yaratmıştır. Allah’ın yaratması; varlığı, yoklukta bırakmamak içindir ve tercihini yaratmaktan yana kullanmasının bir sonucudur. Bu ise Rahman ve Rahim isminin bir tecellisi olsa gerek. Allah; evreni, melek, cin ve insanı kendi ihtiyacı olduğu için, yani yaratmadığı takdirde kendi varlığını devam ettiremeyeceği için yaratmış değildir. Bu ihsanlar, her daim yaratmalar ve lütuflar olmasaydı, Allah’ın bu sıfatları belkide tecelli etmemiş olacaktı. Ama varlığı her daim hiç bir şeye ihtiyaç duymadan devam edecekti. Allah’ın varlığını kavrayabilecek potansiyelle yaratılan bilinçli varlıkların yaratılış sırası; önce melek, sonra cin, sonra insan şeklinde olmuştur. İnsanlar bir tür olarak yeryüzünün çeşitli bölgelerinde eşzamanlı olarak çok sayıda yaratılmışlardır. Bu üç varlığın dışında varolan, evrendeki canlı ve cansız diğer bütün varlıklar, Allah’ın evrende varettiği eşyanın tabiatına (doğadaki yasalarına-kurallarına) uygun olarak hareket ederler, ancak bilinçli ve sorumlu varlıklar değillerdir. Yani bilinçli ve sorumlu olarak üç tür mevcuttur. Melek, cin, insan… Yaratılışta, insan türüne saygı göstermeyi reddeten, cin türünün kafir olanı yani şeytandır. İnsanın yaratılışından sonra şeytanlaşma temayülü insan türünde de oluşmuştur. Şeytan; kafir cin ve insandır. (114:6) Şeytan ayrı bir tür değil, (kafir) gerçeği örten özellikler gösteren cin ve insanın bu durumunu devam ettirdiği süre içindeki halidir. Şeytan diye ayrı ontolojik bir varlık türü yoktur. Şeytanlık bir sıfattır. Kötülüğü temsil eder. Vesvese ve kötü düşüncedir. İnsan ve cin özgür iradesiyle yaşar ve ölür. Yaşam boyu tercihleriyle ilgili cennet ya da cehenneme muhataptır. Evrende bulunan; insan, cin, hayvanlar ve bitkiler dahil bütün canlılar ölümlüdür. Ahirette bütün canlılar tekrar, dünyadaki bedenleri ile diriltilecek ve hesaplaşma olacaktır. Adaletli olan Allah; insan, cin, hayvanlar ve bitkilerden, canlı ve cansız bütün varlıklardan; yaşamları boyunca birbirlerine hakkı geçenlerin haklarını Ahirette teslim edecektir. Melekler ve kafir olarak ölen insan ve cin dışındaki bütün canlılar, bir daha ölmemek üzere cennette, dünyadaki bedenleri ile sonsuz yaşayacaktır. Ancak kafir (gerçeği örten) insanlar ve cinler ise, hayatları boyunca yapmadıkları iyiliklerin ve yaptıkları kötülüklerin bir sonucu olarak Allah’ın takdir ettiği uzun bir süre cehennemde azap gördükten sonra yokolmayı istemedikleri halde Allah onları ikinci bir ölümle/yokoluşla cezalandıracaktır. Kötülük (cehennem) biter, sonludur. Güzellik (cennet) süreklidir, sonsuzdur. Hayatı kurgulayan Allah, tabiki Mutlak Tercih hakkına sahiptir. Neden? Niçin? soruları O’nu bulmaya yönelik olmalı, benlikleri, nefisleri tatmin etmeye yönelik değil. Çünkü cin ve insanın, Allah’a ulaşmadan varlığını anlamlandırması mümkün değildir. Varoluşu Yaratıcıya bağlı. Sonuç olarak diyebiliriz ki; Yaratılış, Allah’ın bir ihtiyacından kaynaklanmıyor, belki Allah’ın sıfatlarının tecelli etmesinden kaynaklanıyor. Mutlak hikmeti ve herşeyin en doğrusunu şüphesiz Allah bilir. İlk ve son, iç ve dış Allah’tır ve Allah her şeyi bilir. (Allah alimdir)’’ (Hadid-3). “Allah gökleri ve yeri altı günde (altı zamanda-aşamada-evrede) yarattı. Sonra Allah, arşa istiva etti (arşı istila etti-kapsadı)” (Araf-54). Şu ayetle her şeyi kapladığını teyit etti. “Allah her şeyi muhittir (ihate etmiştir, kaplamıştır)” (Fussilet-54) . “(Sonra her şeyi yok edecek, Zatı baki kalacaktır) “(Kasas-88). Allahın zatı, alemlerden (Her şeyden, evrenden yaratıklardan ganidir, müstağnidir). Allah evren olmadan da vardır ve alidir-aşkındır. Allah sameddir. Varolmada ve varlığını devam ettirmede hiçbir şeye muhtaç değildir. Fakat yarattıkları evren ve içindekiler, var olmada ve varlığını devam ettirmede Allah’ın zatına muhtaçtırlar. Allah, ilk varın kendisi, son varın kendisi, dış varın kendisi ve iç varın kendisi olduğunu buyurmakta. (Zahir-batın Allah’tır) Sonra kendisinin, evreni yaratıp, kapsadığını ve evreni aşkın olup, sonsuz olduğunu vurgulamakta. Evvel- ahir ilk ve son Allah’tır. Her şeyi bilen Rab olduğunu ve her şeyi donattığını, eğittiğini, yönettiğini buyurmaktadır. Allah’ın dışındaki bütün varlıklar evrende zamana bağımlıdır. Zaman ise canlılığı tüketir. Ahirette ise cehennem yine zamana bağımlıdır ve sonludur. Ancak, zamana değil, Allah’ın varlığına bağımlı olan cennet sürekli ve sonsuzdur… Allah; kendi kudretinde, gizli iken bilinmeyi dileyip, zamanı, evreni, alemleri ve içindeki her şeyi yarattığını, daha dünyanın ötesinde gökleri olduğunu orada da soyut-gaybi nesneler olduğunu (melek-cin) gayb-gizli alemlerin de bulunduğunu, canlılığı/ruhu gayb aleminden insana, cine, kendi ruhundan vererek, onu bilmekli, düşünen, akleden, anlayışlı kıldığını bu suretle cinle ve insanla diyaloğu, zati ve sıfati ilişkisi bulunduğunu beyan etmektedir. Allah kendi kudretinde gizli iken, kendinden başka hiç kimse yok iken ve kendini kendinden başka bilen de yok iken, zatından zatına tecelli edip, önce arşı, arşın nurundan melek ve cin türünü yarattığını sonra, sırası ile örnekler alemini, güneşi, gezegenleri, yıldızları, sonra cisimler alemi olan yerküreyi güneşin hararetinin yoğunlaşması sonucu yarattığını, sonrada insan türünü yaratıp, Zati Nuru olan ruhunu/nefsini/canını verdiğini açıklamıştır. İnsan ve cinin ruhu/nefsi/canı/kişiliği; kendi bedeninden ayrı bir varlık değildir ve bedeniyle birlikte gelişir, olgunlaşır, tekamül eder. İnsan ve cin bedeniyle birlikte vardır. Uyanıkken ve uyurken hayal aleminde dolaşan ise insan ve cin beyninin ürünü olan düşüncedir. İnsan ve cin kainattaki/evrendeki/dünyadaki bedeniyle ahirette tekrar diriltilecektir. Allah; herşeyi kapladığını, aştığını, melekle-cinle-insanla konuştuğunu, kelam ettiğini, okumayı, yazmayı, dilleri öğrettiğini açıklamıştır… En büyük öğretici Allah’tır. Allah’ın kainatı ve içindekileri yaratma amacı ise kendisini göstermektir. “Yaratan rabbinin adıyla oku! O, insanı alaktan yaratmıştır. Oku! Yazmayı öğreten rabbin sonsuz kerem sahibidir. O, insana bilmediklerini öğretendir.” (Alak, 96/1-5) İnsan ve cin, doğrudan bir etkileşim içerisinde kalmadan, O’nun yaratmasındaki kemâli, sıfatlarındaki nihayetsizliği ve nihayetsiz güzelliği, Zât’ındaki tarifi mümkün olmayan coşkuları kavrayabilmek için; bu kavrayışındaki anlamları ‘özgürce tasdik’, ‘coşkularıyla ifade’, ‘gıyabında, sözlü olarak ilan’ ve ‘görmedikleri Rablerinin huzuruna, görürcesine bir yakınlık içerisinde sunmak’; nihayet, ‘O’nun kavranmaktan da yüce olduğunu kavramak’ üzere yaratılmıştır. Yani, varoluşunun gayesi, yarattığı varlıkları seven, bu sevgisini ikramlarla ortaya koyan, bu sevgisini ve özenini, bin bir ihsan ve rahmet yansımalarıyla ispat eden Allah’a karşı; ibadetleriyle bu sevgiye layık olduğunu ispat etmesi, ubudiyetiyle bu sevgiyi geliştirmesi ve O’na yakınlaşmaya çalışmasıdır. Bu çabanın son basamağındaki engel, Yaratıcısına ulaşan yolda yıkması gereken son duvar, kendi benliğidir. İnsan ve cin, ilahî bir ikramla bu engeli de aştıktan sonra, meleklerin ulaşmasının mümkün olmadığı noktaya varmış, onların aşmaları mümkün olmayan bir engeli de aşıp, melekleri insanın üstün özelliklerini kabul eder hale getirten o hakikate râm olacaktır ve Allah’a ulaşacaktır… Yani insan ve cin, böylece melek gibi ölümsüz hale gelebilecektir… DİN = KURAN = HAYAT Allah inanç sahiplerini inananlar olarak isimlendirmiştir. İnananlara birden fazla din değil, tek bir din göndermiştir. Bütün Peygamberler hep aynı dini tebliğ etmiştir. İnsanlar ve cinler, inananlar ve inanmayanlar olarak sadece iki sınıfa ayrılır. Allah’ın gönderdiği dini hükümler hep aynıdır. İnananlar kendilerine gönderilen dine ve kitaplara gönderildikleri dönemlerde çeşitli isimler vermişlerdir. Bu isimlerin bir bağlayıcılığı yoktur. Hepsi aynı şeyi ifade eder. Allah’ın dini ve Allah’ın kitabı tektir. Din Kuran demektir, Kuran din demektir. Kutsal kitapların kelime kelime aynı olması değil, aynı emir ve yasakların bulunması esastır. Bugün Kuran’da bulunmayıp Tevrat, İncil vb. kitaplarda yer alan emir ve yasakların bir bağlayıcılığı yoktur. Bu kitaplara bu emir ve yasaklar sonradan inanırları tarafından eklenmiş ya da daha önce bu kitaplarda bulunan hükümler sonradan çıkarılmıştır. Tahrif edilmiştir. Zaten Kuran son olarak bu tahribatı düzeltmek için yeniden gönderilmiştir. İlk gönderilen Tevrat ve İncil gibi kitaplar da ilk hali itibariyle Kuran’dır. Peygamberlerin ilk gönderildikleri dönemlerde insanlar Haniflik, Hıristiyanlık, İsevilik, Musevilik, Muhammedilik, İslamiyet, Müslümanlık gibi sıfatlar kullanmışlar ve kullanmaya devam etmektedirler. Allah’ın, insanların ve cinlerin içlerinden kendisine inananları tanımlaması “inananlar” ve emir ve yasakları tanımlaması da “Kuran” (okunan, okunacak ayet) şeklindedir. Zaten bütün dinlerin emir ve yasakları Kuran’da mevcuttur. Kuran, bütün emir ve yasakların bir arada bulunduğu (toplanmış, kitaplaşmış) şeklidir. Kuran’da bulunmayan emir ve yasaklar diğer kutsal kitaplara sonradan tahrif edilerek girmiştir. İslam (müslümanlık) yeni bir din değildir. Allah’ın inananlara gönderdiği tek bir din vardır. Bu dinin adını, inanırlarının çeşitli isimlerle adlandırmış olmalarının bir önemi yoktur. İyi bir Hıristiyan, ya da iyi bir Musevi olmak isteyenler, erdemli olmak, Allaha ulaşmak isteyenler Kuran’a uymak suretiyle inananlardan olurlar. Emirler (ibadetler) vardır. Yasaklar (kötülükler) vardır. Allah koruyan (rahman) ve bağışlayan (rahim) olandır. Emirlerle sevap, yasaklarla günah yüklenir cin ve insan… Muhammed Peygamberin vefatından kısa süre sonra cahiliyye devrinin kabileciliğini ve putperestliğini hortlatan münafıklar, birçok Müslümanı öldürmüşler ve Emevilerin başlattığı sapkınca halifelikle birlikte İslam’ın mesajını tahrif etmek ve onu ortaçağ Arap kültürüne dönüştürmek için maaşlı din adamlarını seferber etmişlerdir. İslam dininin tek ve biricik kaynağı olan Kuran’ın anlaşılmaz, detaysız ve yetersiz olduğunu ileri süren müşrik din adamları, yalnız Allah’a özgülenmesi gereken dini; Allah + Peygamber + sahabe + tabiin + mezhep imamları + mezhepte müçtehitler + eski alimler ve şeyhler + daha sonra gelen alimcikler ve şeyhciklerden oluşan bir anonim şirketin ortaya koyduğu bir beşerî din çorbası haline dönüştürdüler. (Lütfen şu sure ve ayetlere bakınız: 7:29; 9:31; 16:52;39:2,11,14; 40:14,65; 42:21; 98:5). Zamanımıza kadar etkileri süren bu felaketli dönemde Kuran’ın yeterli olmadığı inancı yaygınlaşmış ve ciltlerle hadis ve fıkıh kitapları uydurulmuştur. Bu “mişna”ları kabul etmeyenler sapık ve mürted (dinden dönenler) olarak damgalanmışlar ve hatta işkenceler altında katledilmişlerdir. Ebu Hanife, hadis uydurukçularının gazabına uğrayan ve Emevi ve Abbasi zalimlerinin işkencehanelerinde çile çeken mazlumlardan sadece birisidir. Oldukça şiddetli bir devlet terörünün estiği o günlerde Kuran’a rağmen bambaşka dinler oluşturulmuştur. Kuran’daki kavramların anlamını kaydırmak için seferber olunmuştur. Peygamberin okuma yazma bilmediği yalanından, onun insanların gözlerini kızgın çivilerle oyup çölde ölüme terkettiği iftirasına kadar… Taşla öldürme iftiralarından, Kuran’da nasih-mensuh ayetler bulunduğu şeklindeki melanete kadar… Aç bir keçinin yiyerek Kuran’dan çıkardığı taşlama ayetinden, halktan korktuğu için onu Kuran’a sokamayan hazrete kadar… Mezhepçiliğin kutsanmasından, şefaat mitolojilerine kadar… Hacerül esved denilen işaret taşının putlaştırılmasından, peygamber mezarının ziyaretinin faziletlerine kadar… Peygamberin sünnetli doğduğu yada sonradan sünnet olduğu yalanlarından, Peygamberin 30 erkeğin cinsel gücüne sahip oluşu hikayesine ve sahabenin savaş dönüşü kadınlarına koşarken orgazm oldukları uydurmalarına kadar… Aişe annemizin 53 yaşındaki Peygamberle evlenirken 19 yaşında bir ergen olduğu halde, 9 yaşında olduğu yalanından, Peygamberin bir gecede 9 kadınla cinsel ilişkide bulunduğu uydurmasına kadar… Peygamberin Medine’de bir Yahudi tarafından büyülendikten sonra haftalarca şaşkın şaşkın dolaşmasından, açlıktan ötürü zırhını bir Yahudi’nin yanına bir kaç kilo arpa karşılığında rehin bırakmış olarak ölmesine kadar… Alimlerin icmasının dini kaynak oluşundan, sevadül azam yani büyük karaltı masallarına kadar… Miracta Allah ile namaz pazarlığı uydurmasından, ayın mucizevi bir biçimde yarılıp bir parçasının Ali’nin bahçesine düşmesine kadar… Dinden dönenin öldürülmesinden, namaz kılmayanın dövülmesi veya öldürülmesi gerektiğine kadar… Erkeklerin kadınlardan üstün olduğu yanlış çıkarsamasından, hayızlı kadınların camiye girmemeleri ve Kuran’a el sürmemelerine kadar… Kadınları eşekler ve köpeklerle aynı kategoride değerlendirmekten, cehennemi kadınlarla doldurmaya kadar… Haremlik ve selamlık yoluyla kadınları hayattan soyutlamaktan, kadınları başörtüsü, peçe ve çarşafla örtüp kimliklerinden soymalarına kadar… Kuran’daki, kadınların göğüslerini örtmelerini emreden ayeti saptırarak, saçlarını örtmeleri emredildiği yalanına kadar. Erkeklere altın yüzük ve ipek elbisenin yasak/haram olduğu uydurmasından, kadınla erkeğin tokalaşmasının kötü görülmesine; erkekler için gümüş yüzük ve sakal bırakmanın dinin bir alameti gibi görülmesinden, müziğin, resmin ve satrancın haram edilişi yalanına kadar… Boşama haklarını gasbederek kadınları köleleştirmekten, erkeğin ağzından kazara çıkan bir kaç sözle aileleri dağıtmaya kadar… Zekatı senede bir kereye indirmekten, Haccı birkaç güne sıkıştırmaya kadar… Namazı üç vakitten beşe çıkarmaktan; sünnet, teravih ve bayram namazları uydurmaya kadar… Bedel, hediye, ikram anlamındaki kurban kelimesini çarpıtarak kurban kesmek yalanından ve hayvanlarla ilgili birçok haramlar uydurmaktan, Kureyş’in yemek tercihlerinin dini ölçü kabul edilmesine kadar… Hilafetin Kureyş’in hakkı oluşundan, La ilahe illallah demedikçe insanları öldürmenin gerekliliğine kadar… Sakal bırakmanın ve sarık sarmanın faziletinden, kabak sevmemenin peygambere hakaret sayılmasına kadar… Peygambere uymanın hadis kitaplarına uymakla eş anlamlı oluşundan, hadislerin ayetleri iptal edebileceği küstahlığına kadar… İnsan ve cinin varlık iddiasında bulunması ve hurafelere sapması geçici ve mecazidir. İnsan ve cin ancak, acziyetinin farkına varıp yaratanına yöneldiğinde bilme duygusunu kavrayabilecek ve gerçeğe ulaşacaktır… Dini meslek edinen profesyonel din adamları, insanları Kuran’dan uzaklaştırmak için Kuran’ın zor, anlaşılmaz ve mücmel olduğu yalanını yüzyıllarca empoze ettiler. Kuran’ın anlaşılması için yüzlerce ciltlik rivayet kitaplarının didik didik edilmesi gerektiği yalanına kananlar, Kuran‘ı öğrenmeye vakit bulamadılar. Vakit bulanlar ise kafalarını binlerce hurafeyle doldurduklarından ve üstelik Kuran’ı bunlara muhtaç kabul ettiğinden onu anlama şansını baştan kaybettiler. Nitekim, Allah’ın korunmuş Kelamını korunmamış kul sözlerine muhtaç görenler, Kuran’ın anlaşılmasının zor olduğunu iddia edip durdular. Muhammed Peygamberin biricik şikayetinin halkının Kuran’dan uzaklaşması hakkında olması çok ilginç (25:30). Buna rağmen, son Peygamberin halkı, daha hicri birinci yüzyılda hadis üretim okulları kurmaya başladı. Bu felaketli davranışın sonucunda Kuran’ı anlamaya verilen mesai alabildiğine azaldı, bunun yerine binlerce çelişkiyi içeren ilkel rivayetler üzerinde ihtisaslaşma baş gösterdi. Rivayet kitaplarını değerlendirmede ortaya çıkan ihtilafları kurumlaştırıcı usul ve mezhep çalışmalarıyla bu sapkınca tuzak güçlendirilerek orijinal evrensel mesaj Arap, Yahudi ve Hıristiyan kültürlerinin karması bir din haline dönüştürüldü. Peygambere yakıştırılan yalanların Hadis ve Sünnet adıyla anılacağını önceden bilen Tanrı, Hadis (söz) kelimesini ayetlerden başka bir söz için kullandığında genellikle kötü bir anlamda kullanır (12:111; 31:6; 33:53;45:6; 52:34; 66:3). Sünnet (yasa) kelimesi de sürekli “Allah’ın sünneti (sünnetullah)” olarak tanımlanır (33:38,62; 35:43; 40:85; 48:23). Dahası, Hadis ve Sünnet’in yanında uydurulan üçüncü öğreti olan İcma (toplu karar) kelimesi de Allah hariç kimin için kullanılmışsa olumsuz bir anlamla mahkum edilir (20:60; 70:18; 104:2; 3:173; 3:157;10:58; 43:32; 26:38; 12:15;10:71; 20:64; 17:88; 22:73; 54:45; 28:78; 7:48; 26:39; 26:56; 54:44…). Kuran’ı yeterli görmeyen inkarcılar, Tanrı tarafından Kuran’ı anlamaktan engellenmişlerdir (17:45; 18:57). Çok ilginçtir ki, Kuran’ı kaynak olarak yeterli görmeyenler Kuran’ın anlaşılması ile ilgili ayetlerin bizzat kendilerini anlamamışlardır. Nitekim, 7:3; 17:46; 41:44; 56:79 ayetleri, hem-tez-hem-kanıt olan özgün bir dille kanıtı tezin içine gömen birer sanat eseridir. Hemen hemen tüm Kuran ciltlerinin arka kapağında Arapça üç ayet yer alır. Elinizdeki Kuran’a bakarsanız büyük olasılıkla 56:77-79 ayetlerinin yazıldığını göreceksiniz. Bütün Kuran’ın içinden neden bu ayetler icma ile seçiliyor merak ettiniz mi? Neden, ellinin üzerindeki isim-sıfatı arasından sadece bir kez burada geçen Kerim (Şerefli/Yüce) seçiliyor? Neden Kuran için sıkça kullanılan Zikr (Mesaj), Hakim (Hikmetli), Mübin (Apaçık), Nur (Işık) gibi kelimeler değil de bu ayette geçen Kerim? Neden bu ayet? Neden örneğin, Kuran’ın anlaşılır bir kitap olduğunu üst üste dört kez vurgulayan ayet değil (54:17,22,32, 40)? Veya neden 12:111; 15:1; 17:9; 17:88; 17:89; 30:58; 41:3; 55:2… ayetlerinden biri değil? Mesajın “dirileri” uyarmak için gönderildiğini bildiren biricik ayeti içeren Yasin suresini, inadına ölülere hasredenlerin niyetlerinden kuşkulanmaya hakkımız var (36:70). Kuran’ın bilgisine sahip olanlarınız bu sorunun cevabını iyi bilirler: Müşrik din adamları, bu üç ayeti (56:77-79) icma ile anlamamışlar ve anlamadıkları biçimiyle onların halkın büyük çoğunluğunu Kuran’dan uzaklaştırabileceğini düşünmüşlerdir. Nitekim onlar bu ayetlerin anlamını, abdestsiz olanların Kuran’a dokunmamaları olarak çarpıtırlar. Hayızlı kadınları pis olarak değerlendirdiklerini de düşünürsek, anlamı icma ile çarpıtılmış bir ayeti en popüler ayet ve o ayette geçen Kerim kelimesini en popüler sıfat haline getirmelerinin şeytanca bir melanetin ürünü olduğu anlaşılır. Kuran’ın bir cep kitabı, bir başucu kitabı olmasını engellemek, Kuran’ı rafa kaldırmak ve duvara çivilemek amacını güden plan ne yazık ki büyük oranda başarıya ulaşmıştır. Kuran, bir tren gibi, yüksek voltajlı bir trafo veya cin gibi çarpacak tehlikeli bir nesneye çevrilmiştir. Kuran, anlaşılması çok zor, dokunulması tehlikeli, ve ulaşılması imkansız yüce bir kitap olunca, hoşgelsin hadisler, sünnetler, mezhepler ve din ticareti yapan parazitler… Peygamberlerle ilgili gerekli ve yeterli bilgi zaten Kuran’da verilmiştir. Kuranın dışındaki din adına ortada duran bütün kaynaklardaki bilgiler Kuranın aydınlığına muhtaç bilgilerdir. Hadis, sünnet adıyla Peygamber sözü ya da uygulaması olduğu iddia edilen sözler ve uygulamalar da olsa bu böyledir. Ki hiç bir sözün veya uygulamanın peygamber sözü veya peygamber uygulaması olduğu ispatlanamaz. Tarihsel olarak bu mümkün değildir. İletişimin ve kayıt sistemlerinin bu kadar yaygınlaştığı günümüzde bile bir kaç yıl önce bir insanın söylediği sözün gerçekten kendisine ait olup olmadığı bile tartışılabilirken, peygamberin ölümünden bir asır sonra yazılan hadis kitaplarından peygamber sözleri veya uygulamaları hakkında gerçeğe uygun bilgi elde edilemez. Şüphesiz, Allah bize bilginin tek kaynağının Kuran olduğunu bildirerek düşünüp öğüt alanlar için bu durumu açıkça vurgular. Bilgiye sınır konulamaz. Evrende varolan bütün bilgilerin kaynağı ise Kuran’dır… Allah’ın yol gösterdiği akıl sahipleri, kaynak bilginin en güzeli olan Kuran’a uyarlar. (39:18) Din adına uydurulan inanç ve uygulamalardaki çelişkiler; rivayetlerden (hadis, sünnet, içtihat, icma gibi kaynak kabul edilen rivayetlerden) kaynaklanmaktadır. Oysa Allah’ın tek dininin tek kaynağı sadece Kuran’dır. Kuran’ın kendisinde çelişki bulunmaz. Çelişki zannedilen hususlar yanlış anlaşılmalardan ve yanlış Kuran meallerinden, tefsirlerinden kaynaklanmaktadır. Din adına Kuran’a dayanmayan, fakat İslam’ın bir emri ya da tavsiyesi zannedilen konulara örnek olarak, erkek ve kız çocukların sünnet ettirilmesi bidatını (kötü geleneğini) hemde sünnet adı altında dine sonradan sokulmuş, insan fıtratını bozan sağlıksız cahili bir adet olarak görmekteyiz. İnsanın, Allah’ın kendisine verdiği mükemmel vücut bütünlüğüne, rızasını almadan, geri dönüşümsüz bir biçimde zarar veriyorsunuz. Bu işlemi de sünnet olacak kişinin çocuk ya da bebek olmasını kullanarak yapıyorsunuz. Çocukların sünnet ettirilmesi, onlara yapılan en büyük kötülüktür ve fıtratı (yaratılışı) bozmak, değiştirmektir. Allah’ın böyle bir emri yoktur. Cahili bir adettir. Erken boşalmanın, ereksiyon kaybının ve cinsel bozuklukların en önemli sebebi olduğu bilimsel olarak kanıtlanmıştır. Zaten bu geleneğin ortaya çıkması ve yapılış amacına bakılırsa cinsel isteği azaltmayı ve ruhbanlaşmayı artırmayı amaçlayan Yahudi ırkına mensup insanların geleneğinden kaynaklandığı bilinen bir gerçekliktir. Oysa cinsel isteğin azaltılması değil, meşru bir şekilde tatmin edilmesi fıtratın gereğidir. Bu kötü geleneğin, Yahudilik diye de adlandırılan Musevilik inancıyla da bir ilgisi yoktur. Kötü bir gelenek olan bu işlem Musevilik dininin bir gereğiymiş ve Allah’ın bir emriymiş gibi önce uydurma rivayetlerle Tevrata eklenerek Musevilik dinine sokulmuş daha sonra da Müslümanların güçlü olduğu dönemlerde Müslümanmış gibi görünen bazı münafık Yahudiler tarafından deşifre olmamaları için İslam dinine yine uydurma rivayetler yoluyla hem de sünnet adı altında şeytani bir akıl oyunuyla sokulmuştur. Münafık bazı Yahudiler şekil itibariyle Müslümanmış gibi görünebilmekte ancak Musevilik dininin bir emri haline getirdikleri bu gelenekleri gereği sünnetli oldukları için (Müslümanlar da sünnetsiz oldukları için) deşifre oluyorlar ve münafıklıkları kolayca ortaya çıkıyordu. Bu çirkin geleneği Müslümanlar arasında da yaygınlaştırarak böylece münafıklıklarını gizlediler. Çocukları sünnet ettirme geleneğinin Musevilik veya Müslümanlıkla bir ilgisi yoktur. Kuran’da çocukların sünnet edilmesi diye bir emir bulunmamaktadır. Allaha ve Kuran’a inananların; bütün hayatlarını olumsuz etkileyen en büyük kötülük olan bu işlemden kendilerini ve çocuklarını korumaları, Allah’ın verdiği aklın kullanılmasının gereğidir. Allah’a inananlar çocuklarını sünnet ettirmezler. Kendilerinin rızası olmadan sünnet ettirilmiş olanların ve bilmeden çocuklarını sünnet ettirmiş olanların durumu ise Allah’a kalmıştır… “Hiç kimse Allah’ın verdiği bilgiyi ve aklını kullanmadan inanamaz ve Allah akıllarını kullanmayanları rezilliğe mahkum eder.” (Kuran-ı Kerim 10-Yunus Suresi 100. Ayet) Günümüz Müslümanlarının bildiği ve uygulamaya çalıştığı İslam, yüzyıllar boyu, din adamlarının uydurdukları kurallarla öylesine bozulmuştur ki Muhammed Peygamberin bildirdiği İslam diniyle ilgisi kalmamıştır. “Ulema” geçinen din adamları, o kadar çok şeriatlar, haramlar, çarşaflar, peçeler, gıdasal yasaklar, sakallar, sarıklar, istincalar, istibralar, misvaklar, sağ ayaklar, sol ayaklar, hadisler, sünnetler, şefaatler, hazretler, efendiler, kerametler, melanetler, mehdiler, evliyalar, şerifler, seyyitler, hırkai şerifler, sakalı şerifler, takiyyeler, takkeler, tespihler, tekkeler, mezhepler, tarikatlar, şatahatlar, muskalar, istihareler, hülleler, hileler, türbeler, nafileler, mekruhlar, menduplar, sevaplar, müstehaplar, fetvalar ve palavralar uydurmuşlardır ki İslam dinini Allah’ın doğadaki ayetleriyle çelişen, karmaşık ve yaşanmaz bir dine çevirmişlerdir. Müslüman halkların dünyanın bu kadar gerisinde kalmalarının en önemli sorumluları bu müşrik din adamları ve onları kullanan politikacılardır. Maalesef, bugün müslümanlık iddiasında olanların büyük çoğunluğu, Muhammed Peygamberin tebliğ ettiği din yerine onun baş düşmanları olan Ebu Cehil’in ve Ebu Leheb’in savunduğu şirk ve cehalet dinini izlemektedirler. Ne var ki Allah’ın verdiği söz gelmiş ve yüzyıllardır anlaşılmaz ve yetersiz diye damgalanarak köşeye atılan Kuran’ın mesajı karanlıkları dağıtmaya başlatmıştır. Ördükleri örümcek ağlarının ve cehalet duvarlarıyla oluşturdukları karanlıklarının dağılacağını hisseden profesyonel din adamları ve onların kör izleyicileri büyük gürültüler koparsalar da Allah nurunu devam ettirmektedir. Kuran, tüm Kuran, başka şey değil sadece Kuran. “Bu Kuran senden önce gönderdiğimiz elçilerimizin de yasasıdır. Sen bizim yasamızda bir değişiklik bulamazsın.” (Kuran’ı Kerim 17-İsra Suresi 77. Ayet) KURAN SOY BİR KİTAPTIR Kuran 24 ayar altına benzer. Sahtekarlar altına teneke yapıştırsalar da, hatta altın rengine boyasalar da, altının özelliklerini bilen bir sarraf altını tenekeden rahatlıkla ayırabilir. Demek ki soy metal olan altın, kimyasal yapısıyla herhangi bir sahtekarlığa karşı korunmuştur. Aynı şekilde soy ve son kitap olan Kuran, asal bir sayı olan 19 sayısı üzerine kurulu matematiksel bir yapıyla herhangi bir sahtekarlığa karşı korunmuştur (74:30). Mesajını böylesine mükemmel ve otomatik bir iç savunma sistemine sahip kılan Tanrı çok yücedir! Kuran’daki toplam ayet sayısıyla ilgili olarak; Kuran hakkında önemli bir bilgiye sahip olmayan bir Müslüman’a sorarsanız büyük olasılıkla 6.666 sayısını cevap olarak alacaksınız. Ne var ki, bu sayı Zamehşeri adında bir hikayecinin uydurduğu hoş bir sayıdan ibarettir. Altılardan oluşan bu sayı kolayca akılda kaldığı için popüler olmuştur. Fakat elinizdeki Kuran’dan dikkatle sayarsanız, sonucun farklı olduğunu göreceksiniz. Kuran nüshalarında 6.236 ayet bulunduğuna tanık olacaksınız. Bu sayıya Fatiha Suresinin (İlk Sure) başındaki ve Karınca (Neml) Suresinin (27. Sure) içinde geçen Besmeleler dahildir. Bağımsız birer ayet olarak numaralanmadıkları halde Kuran’ın yapısına dahil olan Sure başlarındaki diğer 112 Besmele’yi de eklediğinizde bu sayı 6.348 olur. Ültimatom (Barae, Tevbe) (9. Sure) suresinin sonuna eklenen, ancak Kuran’ın koruma sistemi tarafından dışlanan 2 “ayeti” bu sayıdan çıkardığımız vakit Kuran’da Besmelelerle birlikte tam 6.346 ayet olduğunu görürüz. Bu sayı, Kuran’ın diğer birçok elementi gibi 19 sayısının tam katıdır. Kısacası, 6.234 adet bağımsız ayet içeren Kuran, tekrarlanan Besmelelerle birlikte toplam 6.346 ayete sahiptir. İSLAM MUHAMMED PEYGAMBERLE BAŞLAMADI İslam özel bir isim olmayıp Tanrı’ya teslimiyet anlamına gelir. Tüm elçiler ve inananlar islam ve müslüman kelimelerinin kendi dillerindeki karşılıklarını, kendi inançlarını tanımlamak için kullanmışlardır (2:131; 7:126; 10:72; 22:78; 27:31,42; 28:53; 72:14). Nitekim, Tanrı yanında makbul biricik din İslam’dır, yani Allah’a teslimiyettir (3:19). Bir çok sözde müslüman, “(Allah’ın buyurduğu gibi) Kuran, tam ve detaylı ise namazların rekatlerini Kuran’ın neresinde bulabiliriz?” diye Tanrı’ya meydan okumaktadır. İslam’ın tüm pratiklerinin Kuran’ın vahyinden çok önce ortaya konmuş olduğunu yine Kuran’dan öğrenmekteyiz (8:35; 9:54; 16:123; 21:73; 22:27; 28:27). İbrahim Peygamber ve tüm elçiler namazı gözetiyorlar, zekatı veriyorlar, oruç tutuyorlar ve hac ediyorlardı (2:43; 3:43; 11:87; 19:31,59; 20:14; 28:27; 31:17). Mekke müşrikleri ise rivayetlerin ileri sürdüğü gibi heykellere tapmıyorlardı; Allah’ın kutsal kulları olduklarına inandıkları Lat, Uzza, Menat gibi isimlerden şefaat bekledikleri (53:19-23; 39:3) ve Allah adına haramlar ve farzlar uydurdukları için müşrik olarak tanımlanmışlardır (6:145-150). Mekke putperestleriyle olan benzerliği ortadan kaldırmak için rivayetler uyduranlar, uydurdukları heykel tasvirlerindeki çelişkileri ile aslında yalanlarını ele vermektedirler. Kuran’ın hiçbir yerinde onların heykellere taptıkları, Muhammed Peygamberin heykelleri kırdığı v.s. bildirilmemektedir. Aksine, Mekke müşriklerinin kendilerini İbrahim Peygamberi izleyen ve Tek Tanrı’ya inanan insanlar olarak gördüklerini öğrenmekteyiz (6:23; 39:3). Nitekim onlar, İbrahim Peygamberin hatırası olan Kabe’ye saygı gösteriyorlar (9:19), namaz, oruç ve haccı bazı tahrifatlarla da olsa uyguluyorlar, (2:183,199; 8:35; 9:54; 107:4-6), zekatı bildikleri halde gereği gibi yerine getirmiyorlardı (53:34). Zekat, gelirin ihtiyaçtan fazla olan bölümünü (2:219) geciktirmeden (6:141) ihtiyaç sahiplerine ve Allah yoluna (9:60) gizli veya açık olarak (2:274) verme yükümlülüğüdür (51:19). İslam özel isim değildir; kök olarak teslimiyet/barış anlamına gelir. İbrahim Peygamberle tekrar yenilenen (4:125; 22:78) ve tüm peygamberler ve elçiler tarafından iletilen ilahi sistem Allah tarafından bu kelimeyle tanımlanır (5:111; 10:72; 98:5). Yalnızca Allah’a teslim olmaktır (2:112,131; 4:125; 6:71; 22:34; 40:66). Yaratılışımızdaki sistemdir (30:30). Doğa ile uyumlu evrensel ilkeler sistemidir (3:83; 33:30; 35:43). Yalnızca öznel deneyimler değil nesnel kanıtları da ister (3:86; 2:111; 21:24; 74:30). Bir savın doğruluğunu kabul etmek için kalabalıklara veya duygulara değil aklın ölçüsüne başvurmamızı bekler (17:36; 4:174; 8:42; 10:100; 11:17; 74:30-31). Bilgi, eğitim, ve öğrenime önem verir (35:28; 4:162; 9:122; 22:54; 27:40; 29:44,49). İnsanın yeryüzündeki yaratılışını bilimsel olarak araştırmamızı öğütler (29:20). “KURAN’A GÖRE NASIL NAMAZ KILABİLİRİZ?” Kuran’daki 16:123 ayeti, bütün peygamberlerin ve İbrahim Peygamberin pratiklerinin Muhammed Peygamber tarafından da izlendiğini bildirir. Kuran, ilk insandan bu yana herkes tarafından bilinen bir ibadet olan namazla ilgili olarak yapılan tahrifatları ve eklenilen bidatleri düzeltmiştir. Kuran’da namazla ilgili ayetleri topluca incelendiğinde, Kuran’ın namazı tüm gerekli detaylarıyla bildirdiği görülür. Üstelik, Kuran’daki namaz hakkındaki detaylı bilgi hadis kitaplarında yapılan namaz tarifinden çok daha üstündür. Ne Kuran ne de hadis kitapları peygamberlerin ve eski ümmetlerin nasıl namaz kıldığını gösteren resimler ve video klipleri içermemektedir. Hem Kuran ve hem hadis kitapları namazı kelimelerle tarif eder. Şimdi bu tarifleri üç maddede karşılaştıralım: 1. Kuran’ın dili hadis rivayetlerde kullanılan dilden daha üstündür. Hadis rivayetleri, farklı lehçeler, kronik ve endemik gramer hataları içermektedir. Kuran’ın dili genel olarak sadedir. Kuran’ın bu özelliği ayetlerle vurgulanır ve Kuran’ı inceleyen inananlarca teslim edilir (11:1; 54:17,22,32,40). Hayatın merkezi Kuran’dır. Peygamberler ve inananlar yaşayan Kuran’dır. 2. Hadis kitapları çok daha fazla detay içermektedirler. Ancak bu detaylar Allah’ın gerekli gördüğü ve elçisinin öğrettiği detaylar mı? Bu detaylar Kuran ile uyumlu mu? Bu detaylar arasında çelişkilere ne demeli? Hadis kitaplarında namazın detaylarıyla ilgili düzinelerce çelişkiden hangisini seçeceğiz? Babamızın üzerinde bulunduğu mezhebin imamının seçtiğini mi seçmeli? Örneğin, Sahih-i Müslim’de Peygamberin Fatiha okuduktan sonra rükuya vardığını, yani eğildiğini bildiren birçok hadis rivayeti var. Ancak, bir başka hadis kitabında Muhammed Peygamberin falanca veya filanca sureyi zammettiği rivayet edilir. Abdestin alınması ve bozulması hakkında çelişkili bir sürü hadis, mezhepler arasındaki ihtilaflara katkıda bulunmuştur. Elleri salmalı mı bağlamalı mı? Bağlayınca göbek üzerinde mi yoksa kalp üzerinde mi tutmalı? Tekbir getirirken elleri ne kadar kaldırmalı? Ayak parmaklarını nasıl tutmalı? Şehadeti söylerken işaret parmağını ne yapmalı? Ağzı nasıl misvaklamalı? Cemaatle kılarken omuzları ne kadar sürtüşmeli? Kılarken önündekinin ensesine mi yoksa yere mi bakmalı yoksa gözleri tümüyle mi kapamalı? Akşamdan sonra kaç rekat sünnet kılmalı? Öğle namazından sonraki iki rekat sünnet mi, vacip mi, müstehap mı? Abdesti alırken sağdan başlamak ne kadar önemli? Kafaya sarık sarmak mı yoksa takke takmak mı daha sevap? Tuvalete girerken ne demeli ve hangi ayakla girmeli?… Hadis kitaplarında namaz konusunda rivayet edilen çelişkili “detayları” Allah’ın kelamındaki detaylara eklemek doğruya iletmez; olsa olsa kıldan tüyden, parmaktan tırnaktan bir sürü gereksiz detayla meşgul ederek namazın asıl amacını kaybettirir bize. 3. Hadis kitapları namazın vakitleri konusunda garip bir hikaye anlatırlar. Buhari’deki en uzun hadislerden biri olan “miraç” rivayeti ünlüdür. Beş vakit namazın aslında az bile olduğunu vurgulayan, ama bu arada Allah’a hakaretler yağdıran ve Muhammed Peygamberi düşünemeyen birisi olarak tanıtan bir rivayet! Rivayete göre, acayip bir ata binerek göğe yükselen Muhammed Peygamber, altıncı gökte ikamet eden Musa Peygamberden akıl alarak, altıncı gök ile yedinci gök arasında mekik dokuyarak, Allah ile büyük bir pazarlık sonucunda günde 50 vakit (her 28 dakika için bir vakit) emredilen namazları 5 vakte indirmiş. Hesap-kitap bilmeyen ve kullarına karşı acımasız olan bir tanrı ile cesaretle pazarlık yapan ve ümmetini bu büyük felaketten kurtaran bir kurtarıcı olarak olarak sunulmak istenir Muhammed Peygamber. Tabii, onun bu basit hesabı bilebilmesi için, sürekli olarak Musa Peygamberden akıl alması gerektiği de… 5 vakit namaz uygulamasında bile namazların giriş-çıkış zamanları arasındaki vaktin kısa olması hayatın olağan akışı içinde uygulaması güçlüklere yol açmaktadır. Kuran, kuşkusuz böyle hikayeleri içermez. Bilginin kaynağı Kuran’dır ve Kuran’a yönelen de Allah’a ulaşır. Dini sadece Allah’a özgülemeye çağrıldıkları, Kuran’ın dışında izledikleri öğretilerdeki çelişkiler ve hurafeler sergilendiği vakit, Sünnilerin ve Şiilerin koro halinde: “Hadisleri, sünneti, mezhep imamlarının ictihadlarını Kuran’a eş koşmasak nasıl namaz kılabiliriz?” diye mazeret ve soru yönelttikleri bilinen ve sürekli tekrarlanan bir durum. Bu soruyu samimiyetle soranlar varsa, onlara bir müjdemiz var: Namaz kılabilme uğruna onca çelişkiyi ve hurafeyi din edinmenize ve şirk çamurunda boğulmanıza gerek yok artık; Kuran sorunuzun cevabını vermekte ve namazın nasıl kılınacağını detayıyla bildirmektedir. Gerçeğe ulaşmada ise hiçbir mazeret asla başarının yerini tutamaz. Sadece Kuran’ı izlersek mezhep kitaplarının tarif ettiği namazın gerçeğini bulabiliriz. Namaz uygulamalarında mezhepler tarafından ilave edilen hususları ve eksik bırakılan yönleri tespit edebiliriz. Kuran’dan Allah’ın emrettiği, elçilerinin ve müminlerin kıldığı namazı tüm detaylarıyla öğrenebiliriz. Kuran’a yöneleni Allah mahcup etmez. Mutlak başarıya ulaştırır. Namaz kılmak mutluluktur. Namaz hayatın/dinin direğidir. Hayatımızda namaz yoksa her şey boştur. Hayatın merkezinde namaz vardır. Namaz Allah ile konuşmaktır. Kalp gözü açılanlar, namaz kılmanın ne kadar büyük bir mutluluk olduğunu bilirler. Düşünün ki; karşınızda bir duvar var. Ama Allahû Teâlâ size o duvarı göstermiyor, duvar yok. Önünüzde âlemleri açmış Allahû Teâlâ. Dilediğini kalp gözünüzle gösteriyor. Baş gözleriniz açık olsa da açık olmasa da netice değişmez. Kalp gözünüzle görürsünüz. Bu sebebe dayalı olarak kalp gözü açık olanlar, baş gözleri kapalı namaz kılarlar. Kapalı olarak kılmaları da bazılarını rahatsız eder. Bazıları aralarında kaideler koyarlar. “Namaz kılarken gözler kapanmaz.” diye. Bu kural Allah’ın emrine uygun değildir. Kalp gözü açık olanlar, dış dünya ile ilişkilerini minimuma indirmek amacıyla gözlerini kapatabilirler. Allah’ın size göstereceği şeyi görebilmek için gözlerinizi özellikle kapatın ki; manzarayı bozan bir negatif faktör oluşarak dikkatiniz dağılmasın. Bütün kâinat önünüzde açıktır. Bütün kâinat; yerler, gökler… Allah’ın gösterdiklerini birer birer görürsünüz. Eğer Allahû Teâlâ kalp gözünüzü açmışsa, size bu dünyada görmek mümkün olmayan güzellikleri gösteriyorsa, o zaman namaz kılmak bir mutluluktur. Namaz boyunca Allahû Teâlâ size kalp gözünüzle neyi isterse onu gösterir. Son bilmece, Allah’ı görmektir. Bir gün Allah’a ulaşacaksınız. İradenizi de Allah’a teslim edeceksiniz ve Allah’ın Zat’ını göreceksiniz. Allah’ı dünyada görebilmek inananlar için imkansız değildir… Allah yoktan varedendir. Allah sürekli yaratandır ve yokedendir, herşeye hakimdir ve Allah için imkansız yoktur. Allah her şeye kadirdir ve Allah için herşey mümkündür. Allah dilediğine/dileyene, dilediğini verendir… Eğer siz Allah’ı gereği gibi tanımış olsaydınız, sular üzerinde gezerdiniz ve duanız sayesinde dağlar yerinden oynardı… NAMAZ VE VAKİTLERİ • Sabah Namazı, Öğlen Namazı, Akşam Namazı olmak üzere bir günde üç vakit namaz kılmayı Allah bütün inananlar üzerine farz kılmıştır. • Cuma Namazı olarak bilinen, Cuma günü kılınan Öğlen Namazının cemaatle kılınması gerekir. Diğer zamanlarda namazlar cemaatle veya yalnız kılınabilir. • Farz olan Sabah-Öğlen-Akşam namazlarına bu namazların kendi isimleriyle niyet edilir ve ancak kendi vakitlerinde kılınır. Vakti geçtikten sonra kaza namazı adı altında bu namazların kılınması söz konusu değildir. Allah’ın tanımladığı namaz kendi isimleriyle Kuran’da belirtilen Fecr-Vusta-İşa Namazlarıdır ve birinin vaktinin girmesiyle diğerinin vakti sona erer. Allah’ın iki bağımsız ayette 3 vakit namazı tanımlaması da vakitlerin başlama ve sona erme zamanlarının belirtilmesi amacıyladır. Önce Sabah ve Akşam namazları bir ayette (11:114) tanımlanmış, sonra başka bir ayette (2:238) orta namaz tanımlanmak suretiyle vakitlerin giriş-çıkış zamanları vurgulanmıştır. Yani bir günlük süre 3 ayrı namazın vaktinin bulunduğu zaman dilimine ayrılmıştır. İmsak-Öğlen arasındaki zamana sabah, Öğlen-Akşam arasındaki zamana Öğlen, Akşam-İmsak arasındaki zamana Akşam tanımlaması yapılmış ve namazların bu geniş zaman dilimlerinde kılınması emredilmiştir. Kuran’da namazla ilgili geçen diğer bütün ayetler de hep bu üç vakitle ilgilidir. Kuran’da sabah-öğlen-akşam namazı dışında herhangi bir namazdan bahsedilmez. • Vacip, sünnet, teravih, bayram, kuşluk, istihare, teheccüd adıyla bilinen diğer bütün farz olmayan ve sevap amaçlı kılınan nafile (serbest) namazlar kılınırken “Niyet Ettim Allah’ım Rızan İçin Namaz Kılmaya” diye niyet edilir. Vacip, sünnet, teravih, bayram, kuşluk, istihare, teheccüd namazını kılmaya diye veya başka isimler altında niyet edilmez. • Allah rızası için, farz namazlar öncesi ve sonrasında ya da diğer zamanlarda her zaman namaz kılınabilir. • Farz olan Sabah-Öğlen-Akşam namazları dahil bütün namazlar için rekat sayısında bir sınırlama bulunmamaktadır. Ancak namaz en az 2 rekat olarak ikame edilebilmektedir. Bütün namazlar 2-3-4 rekat olarak kılınabilir. Allah’ın namazla ilgi farz olan emri Sabah 2 rekat, Öğlen 2 rekat, Akşam 2 rekat olmak üzere bir günde üç vakitte 6 rekat namaz kılınmasıdır. İlave kılınan kısımlar/rekatlar ilave sevap amacıyladır. • Namaz Allah tarafından çok sevilen ve değer verilen bir ibadet olduğu için; farz ve diğer namazların 2 rekattan fazla olarak 3 veya 4 rekat kılınması, farz namazlardan önce veya sonra ayrıca nafile (serbest) namaz kılınması ilave sevap kazanılması amacıyladır. Normal zamanlarda 3 veya 4 rekat olarak kılınan farz namazlar ve sevap amaçlı kılınan diğer namazlar, her türlü ihtiyaç halinde, (yolculuklarda, sıkışık zamanlarda vb.) 2 rekat olarak da kılınabilir. Nitekim Cuma günleri öğlen namazı 2 rekat olarak kılınmaktadır. Cuma namazı diye ayrı bir namaz bulunmamaktadır. Cuma günü cuma namazı diye 2 rekat olarak cemaatle kılınan namaz öğlen namazıdır ve öğlen namazı olarak niyet edilerek kılınmalıdır. SABAH (FECR) NAMAZI • İmsak ile Öğlen arasındaki vaktin tamamı Sabah Namazının vaktidir. Bu zaman aralığı içinde kılınır. • Bismillahirrahmanirrahim. “Niyet Ettim Allah’ım Rızan İçin Namaz Kılmaya” “Allah’u Ekber” diye niyet ederek önce 2 rekat namaz kılınır. • Bismillahirrahmanirrahim. “Niyet Ettim Allah’ım Rızan İçin Sabah Namazını Kılmaya” “Allah’u Ekber” diye niyet ederek 2 rekat Sabah (Fecr) Namazı kılınır. ÖĞLEN (VUSTA) NAMAZI • Öğlen ile Akşam arasındaki vaktin tamamı Öğlen Namazının vaktidir. Bu zaman aralığı içinde kılınır. • Bismillahirrahmanirrahim. “Niyet Ettim Allah’ım Rızan İçin Öğlen Namazını Kılmaya” “Allah’u Ekber” diye niyet ederek önce 4 rekat Öğlen (Vusta) Namazı kılınır. • Bismillahirrahmanirrahim. “Niyet Ettim Allah’ım Rızan İçin Namaz Kılmaya” “Allah’u Ekber” diye niyet ederek 2 rekat namaz kılınır. AKŞAM (İŞA) NAMAZI • Akşam ile İmsak arasındaki vaktin tamamı Akşam Namazının vaktidir. Bu zaman aralığı içinde kılınır. • Bismillahirrahmanirrahim. “Niyet Ettim Allah’ım Rızan İçin Akşam Namazını Kılmaya” “Allah’u Ekber” diye niyet ederek önce 3 rekat Akşam (İşa) Namazı kılınır. • Bismillahirrahmanirrahim. “Niyet Ettim Allah’ım Rızan İçin Namaz Kılmaya” “Allah’u Ekber” diye niyet ederek 2 rekat namaz kılınır. NAMAZIN AMACI Namaz kılmak, sıkça zekatla ve muhtaçlara yardım etmekle birlikte anılarak namaz kılan kişinin toplumsal bilinç ve sorumluluğa sahip olması vurgulanır (2:43,83,110; 4:77, 22:78; 107:1-7). Namaz sadece Allah’ı anmak için kılınır (6:162; 20:14). Bu özel anma ve iletişim ibadeti gözetilirken dış dünya ile ilişkiler minimuma indirilmeli (4:101-103). Namaz, müslümanları günahlardan ve başkalarına zarar vermekten alıkor (29:45). Namaz hayat boyu gözetilecek bir görevdir (70:23). VAKİTLER Gecenin gündüzün iki ucuna yakın bölümlerinde gözetilmesi gereken Sabah (Fecr: 24:58; 11:114) ve Akşam namazlarıyla (İşa: 24:58; 17:78; 11:114; 38:32) güneşin göğün ortasından sarkmaya başlamasından akşama kadar kılınması gereken Orta (Vusta: 2:238; 17:78) namazı olmak üzere üç vakit namaz mevcuttur. Kuran’da sadece üç namazın ismi geçer. Bir başka deyişle, “salat” (namaz) kelimesi, zaman bildiren üç tanımlayıcı kelime ile birlikte anılır. İkindiyi anlattığı zannedilen ayetler öğleni, yatsıyı anlattığı zannedilen ayetler akşamı anlatır. Kuran’dan ve bütün peygamberlerin uygulamalarından bu üç vaktin dışında bir namaz vakti çıkmaz. 1. Salat-el Fecr : Sabah Namazı (11:114; 24:58) 2. Salat-el İşa : Akşam Namazı (11:114; 17:78; 24:58; 38:32) 3. Salat-el Vusta : Orta Namaz (2:238; 17:78) Kuran’da Namaz vakitlerini belirleyen ayetlerin hepsinin bu üç vakit hakkında olduğunu görüyoruz. Kuran’da geçen namaz ayetlerinin tamamını topluca değerlendirdiğimizde Orta Namaz olarak adlandırılan namazın sabah ile akşam namazı arasındaki öğle namazı olduğunu rahatlıkla bulabiliriz. Gecenin uyumamız için yaratıldığını (78:10-11) ve gece ortasında kalkıp Allah’ı anmanın üzerimize farz kılınmadığını (73:20) ve Cuma günü kılınan öğlen namazının günün ortasında kılınmasının emredildiğini (62:9-11) düşündüğümüzde “orta” namazın sabah ile akşam namazı arasındaki öğlen namazı olduğunu anlarız. Tevrat da bu anlayışı destekler. İbrahim Peygamberin, İsa Peygamberin, Musa Peygamberin ve bütün peygamberlerin namaz kıldığını hatırlarsak Tevrat’ta namaz vakitleriyle ilgili ifadelerin tarihsel değerini daha iyi idrak ederiz. Tevrat’ın çevirilerine tam olarak güvenilememekle birlikte Tevrat’ın en az üç ayetinde bulunan bu desteğin bir hata veya tahrif sonucu oluştuğu olasılığı zayıftır. Tevrat’taki bu ayetlerin gerek birbirleriyle ve gerekse Kuran ayetleriyle olan tutarlılığı dikkat çekicidir. (Bak: 1 Samuel 20:41; Zebur 55:16-17; Daniel 6:10). Namaz vakitlerinin beşe çıkarılmasının oluşturduğu kara dumanların izini mezhepler tarihinde görebilirsiniz. Şia’nın beş vakit namazı üç vakte sıkıştıran garip pratiği, namazları beşe çıkartan Sünniler’in baskısı neticesi bir uzlaşmadan kaynaklanıyor olmasın? Sünnetlerle, nafilelerle, teravih namazlarıyla namaza sürekli zam yapan hadis ve sünnet izleyicilerinin üç vakit namazı beşe çıkarmaları çok mu uzak bir ihtimal? CUMA GÜNÜ KILINAN ÖĞLEN NAMAZI Kadın-erkek tüm inananlar haftada bir Cuma (toplantı) günü öğlen namazına açık bir duyuru ile çağrılır ve namazı erkek veya kadın bir müslümanın önderliğinde topluca gözettikten sonra herkes tekrar işine döner (62:9-11). Duyuru Allah’ı anmaya bir çağırı olup başka isimler zikredilmez (72:18-20). Hutbe namazın bir parçası olmayıp toplantıdan yararlanılarak yapılan bazı hatırlatmalar ve güzel öğütlerden ibarettir. Mescitler (camiler) sadece Allah’a özgülenmeli. Allah’ın ismi bir levhaya asılmışsa O’nun ismi yanında hiç bir ismi özellikle yerleştirmemeli (72:18-20). Mescitler topluma açık yerler oldukları için mescitlere gidenler temiz ve güzel giyinmeli. (7:31). CENAZE NAMAZI / DUASI Cenaze namazı olarak bilinen dua, bir namaz değil aslında. Dileğe bağlı bir duadır. Allah’a ortak koşmadan ölmüş olanları hayırla anıp geride kalmış yakınlarına destek verme amacını güder (9:84). ABDEST Namaz kılmak için abdestli olmak gerekir (4:43; 5:6). Yüzler, eller yıkanır, başlar meshedilir, ayaklar da topuklara kadar. Ayetlerdeki ifade, ayakların hem yıkanabileceği ve hem meshedilebileceği biçiminde anlaşılır (nitekim bunu bir önceki cümleyle yansıtmaya çalıştık). Böylece, duruma ve iklime göre bize serbesti tanınır. Abdesti sadece cinsel ilişkide bulunmak ve tuvalet ihtiyacını gidermek bozar; Kanamak, kadınlarla tokalaşmak ve kadının adet görmesi abdesti bozmaz ve namaza engel olmaz (5:6; 2:222). Su bulunmazsa, namaza zihinsel olarak hazırlanmak için temiz bir zemine dokunularak eller ve yüz meshedilir (5:6). GİYİM Namaz için örtünme diye bir koşul yoktur. Odasında kendi başına veya eşiyle birlikte namaz kılan biri dilerse şortla çıplak olarak namaz kılabilir. Allah bizi elbiselerimize göre değerlendirmez ve bizim saklamaya çalıştığımız organları yaratan ve çalıştıran da kendisi olduğundan onları görmekten mahcup olmaz. Adem ve Havva’nın cennetteki tavırları (çıplaklıklarını saklamaya çalışmaları), kurallara uymayarak bedenlendikleri için, suçluluk psikolojisiyle gösterdikleri bir refleksti. Aradan milyonlarca yıl geçmiş ve bu suç herkese ayan beyan olmuştur! Ayrıca, örtü olarak kullanılan pamuk, yün, naylon gibi nesnelerin çıplak vücutları meleklerden gizleyeceği biçimindeki yaygın inanış da temelsiz. Bizim çıplak vücudumuz meleklerin umurunda bile olmaz. Kaldı ki, banyolardan veya yatak odalarından melekler kaçmaz. Melekler; insan, cin ve her türlü varlık suretine bürünebilir. Onlar her an bizim hizmetimizdedirler ve yaptıklarımızı her an kaydetmektedirler. Ayrıca, namazda muhatabımız melekler değil, Allah’tır. Örtünme toplumsal bir gereksinme olup kişiyi cinsel ve duygusal ilişkilerde diğerlerinden koruma amacını güder. (7:26,31; 24:31; 33:59). KIBLE Namaz için İbrahim Peygamberin yeniden kurduğu Kutsal Mescide yani Kabeye yönelmeli (2:125, 143-150; 22:26). Yolculuk anında kıbleye dönme koşulu ihmal edilebilir (2:115). REKAT SAYISI Kuran namaz için belli bir rekat sayısı bildirmeyerek serbest bırakıyor. Normal koşullarda Rekatlerin minimum 2 rekat olduğu tartışılabilir (4:101-103). Cuma günü kılınan öğlen namazının sadece iki rekat olması ilginçtir. Bu namaz her hafta topluca tekrarlandığı için rekat sayısına ekleme yapılamamıştır. Cuma günü kılınan öğlen namazı dışında, cemaatle kılınmayan namazların rekat sayıları çeşitli biçimlerde zamma uğramış olabilir. Namazın kaç rekat kılınacağı kişinin durumuna ve koşullara bağlıdır. Toplu namazlarda namazı iki rekatle sınırlandırmak daha uygundur. MEKANİĞİ Namazı ayakta durarak kılmaya başlamalı (2:238; 3:39; 4:102) ve özel durumlar hariç durulan yerden hareket edilmemeli (2:239). Namazda eğilerek yere kapanmalı (ruku ve secde) böylece Allah’a teslimiyet fiziksel olarak da bildirilmeli (4:102; 22:26; 38:24; 48:29). Herhangi bir korku durumunda ayakta durma ve eğilerek yere kapanma koşulu aranmaz (2:239). OKUMA Namazda okuduğumuz sure ve duaların anlamını namaz anında bilmeli ve Allah ile konuştuğumuzun bilincinde olmalıyız (sure ve duaların anlamlarını öğrenmeliyiz) (4:43). Namazları saygı içerisinde kılmalı (23:2). İhtiyacımıza ve içinde bulunduğumuz duruma uygun olarak Allah’ın herhangi bir ismini (sıfatını) zikredebiliriz (17:111). Namazda Allah’tan başkasını anmak namazın amacıyla çelişir (6:162; 20:14; 29:45). Namazda Allah’ı anmalı, düşünmeli, yüceltmeli, tesbih etmeli, tevbe etmeli ve sadece O’ndan yardım istemeli (1:1-7; 20:14; 17:111; 29:45; 2:45). Fatiha suresi baştan sona Allah’ı muhatap alan bir dua niteliğinde olan biricik sure olup değişik dilleri konuşanların topluca namaz kılabilmelerini sağlayabilmesi açısından uygundur (62:9-11; 4:101-103). Fatiha suresinden sonra ilave olarak ayrıca bir sure daha okunabilir. Namazlarda sure ve duaları orta bir sesle okumalı. Sure başlarındaki besmeleler okunmalı, namazlar ne özellikle gizlenmeli ne de gösteriş amacıyla açıkta kılınmalıdır (17:111). Toplu namaz kılınırsa, namaza önderlik eden kişinin orta bir ses tonuyla okuduğu sure ve dua dinlenmeli (7:204; 17:111). Otururken “Tahiyyat-Salli-Barik” denilen duaları okumamalı; zira bu dualar Muhammed Peygamber sanki herşey nazır ve hazır bir tanrıymış gibi bir hitap içermekte ve Allah’tan başkalarını anmaktadır. İlla bir şey okunmak dilenirse, Allah’ın birliğine şehadet getirilebilir veya herhangi bir dua yapılabilir. Namazda otururken Kunut Dualarını ve Rabbena duasını okumak, Tahiyyat-Salli-Barik dualarını okumaktan anlam itibariyle daha uygundur. NAMAZ SONRASI Namazları oruç gibi kazaya bırakmak ve sonradan kaza namazı olarak kılmak diye bir şey olmayıp belli vakitlerde yerine getirilmeli (4:103). Namazdan sonra Allah’ı anmaya ve zikretmeye devam etmeli (4:103). BİDATLER (EKLEMELER-ÇIKARMALAR) Öğlen namazı, ikindi namazı adı altında mükerrer olarak ikinci kez kılınmaktadır. Aynı şekilde akşam namazı da yatsı namazı adı altında mükerrer olarak ikinci kez kılınmaktadır. Kuran’da ikindi ve yatsı vakti geçmez. Günün tam ortasından başlayıp güneş batıncaya kadar devam eden ve ikindi diye bilinen öğlenden sonraki akşamdan önceki zamanı da kapsayan zaman dilimine Öğlen denilmektedir. Aynı şekilde güneş battıktan sonra, yatsı denilen zamanı da kapsayacak şekilde güneşin doğmasına, yani imsak vaktine kadar geçen zaman dilimine akşam denilmektedir. Zaten ikindi denilen zaman dilimi öğlenin son vakitleri, yatsı denilen zaman dilimi de akşamın son vakitleridir. Ayrı bir zaman dilimi değildir. Kuran’dan ikindi diye anlaşılan namaz aslında öğlen namazıdır. Yine aynı şekilde Kuran’dan yatsı diye anlaşılan namaz akşam namazıdır. Kuran dikkatle incelendiğinde bu sonuca varıldığı açıkça görülecektir. Aslında öğlen ve akşam namazı olan ve sevap amaçlı kılınan ikindi ve yatsı namazlarını farklı ve ayrı namazlarmış gibi farzlaştırmak, Öğlen ve ikindi ile akşam ve yatsı namazlarını bazen veya her zaman cem etmek suretiyle birleştirmek (şii dünyasında ve bazı sünni kesimde yapılan bu uygulama ile yapılan, aslında namazları zaten üç vakitte kılmaktır), kaçırılmış namazları kaza etmek, Allah’ın emrettiği ve ilk insandan bu yana kılınagelen, bütün peygamberlerin, İsa Peygamberin, Musa Peygamberin, Muhammed Peygamberin de kılmış oldukları üç vakit olan orijinal namazlara sonradan eklenen fazladan bidatlerdir. Camide, mescitte veya herhangi bir yerde ikindi namazı kılan cemaatle imama uyarak, öğlen namazına niyet edilerek kılınan namaz öğlen namazı olur. Aynı şekilde yatsı namazı kılan cemaatle imama uyarak, akşam namazına niyet edilerek kılınan namaz akşam namazı olur. İkindi ya da yatsı diye ayrı bir vakti olan, ayrı bir namaz yoktur. Güneşin sabah imsak (fecr) vaktinde doğmasıyla başlayan ve öğlene kadar devam eden zamana (Sabah – Fecr), güneşin gökyüzünde tam ortadayken başlayan ve akşama kadar devam eden zamana (Öğlen – Vusta) ve güneşin batmasıyla başlayan, ertesi sabah güneşin tekrar doğmasına kadar devam eden zamana (Akşam – İşa) tanımlaması yaparak; namaz vakitlerini kolaylık için tamamen güneşe duyarlı halde kodlayan, inananları karmaşık hesaplara, takvimlere, saate ve zamana bağlı olmaktan kurtararak, bütün enerjilerin kaynağı olarak yarattığı güneşe uyumlu bir şekilde zamana serbestçe hakim hale getiren, namaz vakitlerini akla ve hayatın olağan akışına uygun ve net bir şekilde tasarlayan ve yaratan Allah’ın şanı yücedir. Sevap amaçlı her zaman kılınabilecek olan nafile (serbest) namazları katagorize etmek suretiyle, vacip, sünnet, teravih, bayram, kuşluk, istihare, teheccüd namazı gibi isimlerle farklı bir namaz çeşidi olarak kılınmasını öngörmek, namaz kıldırma memurluğu (imamlık) diye bir meslek icad etmek, kadınların namazda önderlik etmesini yasaklamak, otururken Et-tahiyatu duasını okumak ve bu duada Peygambere ikinci şahıs olarak seslenmek, eller ve parmakların yeri konusundaki detaylarla meşgul olmak, namazdan önce ağzı misvaklamanın, sarık veya terlik giyilmesinin daha sevap olacağına inanmak gibi nice kurallar ve inançlar, hadis, sünnet ve mezhepler yoluyla Muhammed Peygamberden daha sonra Kuran’ı ve aklı devre dışı bırakarak bilinçsizce dine eklenen bidatlerdir. ORUÇ – HAC – ZEKAT 21 Haziranda “Yaz Gündönümü” ile başlayan Ramazan Orucu 21 Temmuza kadar 30 gün sürer (2:183-187). Yine 21 Haziranda “Yaz Gündönümü” ile başlayan ve 21 Eylülde “Güz Gündönümü”nün başlamasıyla biten ve en az 2 gün olması gereken, Mekke Vadisindeki Kabenin ziyareti ise 3 aylık süre içinde her zaman yapılabilir (2:196-203). Maddi manevi olarak gönülden yardım etmek anlamına gelen zekat; hediye, bağış, vergi olarak verilir (9:60). GUSL ABDESTİ • Bismillahirrahmanirrahim. • “Niyet Ettim Allah’ım Rızan İçin Gusl Abdesti Almaya” diye niyet edilir. • Gusl Abdesti alırken Amentü duası okunur. • Eller yıkanır, ağız, burun ve yüz yıkanır. • Kollar dirseklerle birlikte yıkanır. • Baş, boyun ve kulaklar meshedilir. • Ayaklar yıkanır. (Yıkamak meshide içerir) • Bütün beden hiç kuru yer kalmayacak şekilde yıkanır. NAMAZ ABDESTİ • Bismillahirrahmanirrahim. • “Niyet Ettim Allah’ım Rızan İçin Abdest Almaya” diye niyet edilir. • Namaz Abdesti alırken Amentü duası okunur. • Eller yıkanır, ağız, burun ve yüz yıkanır. • Kollar dirseklerle birlikte yıkanır. • Baş, boyun ve kulaklar meshedilir. • Ayaklar yıkanır. (Yıkamak meshide içerir) AMENTÜ DUASI Allahu Ekber (Allah herşeye hakimdir ve Allah için herşey mümkündür.) Amentü billahi ve melâiketihi,ve kütübihî ve rusülihî ve’l yevmi’l-âhırive bi’l-kaderi, hayrihî ve şerrihi mina’llâhi Teâlâ ve’l-ba’sü ba’de’l mevt. Hakkun, Eşhedü en lâ ilâhe illallâh ve eşhedü enne Muhammeden abdühû ve rasûlühü. Allâh-ü Te’âlâ’ya, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe, kadere ; hayır ve şerrin Allâh-ü Te’âlâ’nın yaratmasıyla olduğuna inandım ve bildim. Öldükten sonra dirilmek de haktır. Ben bilirim ki, Allâh-ü Te’âlâ’dan başka ilâh yoktur. Yine bilirim ki, bütün peygamberler ve Muhammed Peygamber sadece Allah’ın kulu ve elçisidir. (Amentü Duası, Gusül Abdesti ve Namaz Abdesti alırken okunur.) ORUÇ/İFTAR DUASI Allah’ım, sana inandım, sana güvendim, senin rızan için oruç tuttum, senin rızkınla orucumu açıyorum. Şükürler olsun verdiğin nimetlere, sağlık ve afiyete. (Amin) SÜBHANEKE DUASI Allahu Ekber (Allah herşeye hakimdir ve Allah için herşey mümkündür.) Sübhaanekellahümme ve bihamdik ve tebâara kesmük ve teaalâaa ceddük ve celle senâük ve lâailahe gayrük. Allahım! Sen eksik sıfatlardan temiz ve uzaksın. Kusursuz ve hatasız olan ancak sensin. Senin şanın yücedir. Varlığın her şeyden üstündür. Senden başka tanrı yoktur. (Sübheneke Duası namazların ilk rek’atinde ayakta iken iftitah (başlama) tekbirinden sonra okunur.) Sübhanerabbiyelazim : Büyük olan Rabbim her türlü kusurdan uzaktır. (Rükuda okunur) Semi`allahu limen hamideh : Allah kendine hamd edeni / şükredeni işitir. (Rükudan sonra okunur) Rabbena lekelhamd : Rabbim, hamd/şükür sanadır. (Rüku sonrası ayakta iken okunur) Sübhanerabbbiyel a`la : Yüce olan Rabbim her türlü kusurdan uzaktır. (Secdede okunur) KUNUT DUASI – 1 Allahu Ekber (Allah herşeye hakimdir ve Allah için herşey mümkündür.) Allahümme innâ nesteînüke ve nestagfirüke ve nestehdîke ve nü’minü bike ve netûbü ileyk. Ve netevekkelü aleyke ve nüsnî aleykel-hayra küllehü neşkürukeve lâ nekfüruke ve nahleu ve netrukü men yefcüruk. Allahım! Senden yardım isteriz, günahlarımızı bağışlamanı isteriz, razı olduğun şeylere hidayet etmeni isteriz. Sana inanırız, sana tevbe ederiz. Sana güveniriz. Bize verdiğin bütün nimetleri bilerek seni hayır ile anarız. Sana şükrederiz. Hiçbir nimetini inkâr etmez ve onları başkasından bilmeyiz. Nimetlerini inkâr eden ve sana karşı geleni bırakırız. KUNUT DUASI – 2 Allahümme iyyâke na’büdü ve leke nüsallî ve nescüdü ve ileyke nes’â ve nahfidü nercû rahmeteke ve nahşâ azâbeke inne azâbeke bilküffâri mülhık. Allahım! Biz yalnız sana kulluk ederiz. Namazı yalnız senin için kılarız, ancak sana secde ederiz. Yalnız sana koşar ve sana yaklaştıracak şeyleri kazanmaya çalışırız. İbadetleri sevinçle yaparız. Rahmetinin devamını ve çoğalmasını dileriz. Azabından korkarız, şüphesiz senin azabın kâfirlere ve inançsızlara ulaşır. (Kunut Duaları namazların her oturuşunda okunur. Otururken “Tahiyyat-Salli-Barik” denilen duaların yerine kunut dualarının okunması daha uygundur.) RABBEN DUASI Allahu Ekber (Allah herşeye hakimdir ve Allah için herşey mümkündür.) Rabbenâ âtina fid’dünyâ haseneten ve fil’âhireti haseneten ve kınâ azâbennâr. Rabbenâğfirlî ve li-vâlideyye ve lil-Mü’minîne yevme yekumü’l hisâb. Birahmetike yâ Erhamerrahimîn. Allahım! Bize dünyada iyilik ve güzellik, ahirette de iyilik, güzellik ver. Bizi ateş azabından koru. Allah’ım, beni, anamı ve babamı ve bütün mü’minleri hesap gününde (herkesin sorguya çekileceği günde) bağışla. Bizi rahmetinle bağışla. (Rabbena Duası namazlardaki son oturuşlarda kunut dualarından sonra okunur.) Esselamu aleyküm ve rahmetullah : Allah’ın selamı üzerinize olsun. (Namaz bitince sağ ve sol yöne selam verilir. Bu selam kainattaki/evrendeki herkesedir.) SELAMDAN SONRA DUA Allahümme entesselamü ve minkesselam, Tebarekte ya Zel Celali vel-ikram. Ey Allah’ım! Sen selamsın, bütün noksanlardan uzaksın. Dünya ve ahiret selameti de senin yardım ve inayetinledir. Sen mukaddessin ey Celal ve ikram sahibi olan Allah’ım. Yine/yeniden ibadet edebilmek/namaz kılabilmek, sana ulaşmayı başarmak için bana güç ver. Yâ Rabbî! Kıldığım namazı kabûl et. Âhir ve âkıbetimi hayr eyle. Kusursuz ve hatasız olan sadece sensin Allah’ım. Kusurlarımı ve hatalarımı telafi etmeyi nasip et. Allah’ım! Senden bütün hayırlı işlerde sebat etmeyi ve doğruda kararlı olmayı istiyorum. Yaratılışımı güzelleştirdiğin gibi ahlakımı da güzelleştir. Ey kalpleri hâlden hâle çeviren Allah’ım, kalbimi doğruluk ve dürüstlük üzere sabit kıl. Hayatımın her aşamasında hayırlı kararlar vermeyi nasip et. Beni iyilik işledikleri zaman sevinen, kötülük yaptıkları zaman bağışlanma dileyen kullarından eyle. Her türlü kötülükten sana sığınırım Allah’ım. Ya Rabbi, faydasız ilimden, makbul olmayan ibadetten ve kabul edilmeyen duadan, acizlikten, tembellikten, korkaklıktan, cimrilikten ve her çeşit hastalıktan, gece ve gündüz gelecek kötülüklerden, sıkıntılardan kötü arkadaştan ve kötü komşudan sana sığınırım! Bilerek, bilmeyerek; elimle, dilimle, gözümle, gönlümle ve bütün azalarımla işlemiş olduğum tüm günahlarımdan dolayı pişmanım. Tevbe ettim sen beni affet Allah’ım. Yaşama sevinci ver. Hayatımı hayırlı et. Bütün işlerimde çalışmak ve başarmak nasip et. Senin gücün herşeye yeter. Amin… 1- FATİHA / AÇILIŞ SURESİ Eûzü billâhi mineşşeytânir racîym. Bismil-lâ-hir- Rahmân-ir’Rahıym. El-hamdü lillahi Rabbil-âlemiyn. Er’Rahmânir-Rahiym. Mâliki Yevmiddiy. İyyâake-nâbüdü ve iyyâakenesteiyn. İhd
  15. Conciousness dedi ki:

    Ancak kafir (gerçeği örten) insanlar ve cinler ise, hayatları boyunca yapmadıkları iyiliklerin ve yaptıkları kötülüklerin bir sonucu olarak Allah’ın takdir ettiği uzun bir süre cehennemde azap gördükten sonra yokolmayı istemedikleri halde Allah onları ikinci bir ölümle/yokoluşla cezalandıracaktır. Kötülük (cehennem) biter, sonludur. Güzellik (cennet) süreklidir, sonsuzdur. sizden alıntı

    Sayın Turan Sır. Kuranı Kerimin neresinde yazıyor nerden çıkartıyorsunuz Kafirlerin cehenemde sonsuza kadar kalmayıp Allah Rahmeti gereği onları ikinci bir ölümle öldüreceğini??

    Kuran ve İslam kulliyatı açıkca KAfirler için Halidina fi ebedan . o kafirler cehennemde sonsuza kadar kalacak diyor

    إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا مِنْ أَهْلِ الْكِتَابِ وَالْمُشْرِكِينَ فِي نَارِ جَهَنَّمَ خَالِدِينَ فِيهَا أُوْلَئِكَ هُمْ شَرُّ الْبَرِيَّةِ

    İnnellezîne keferû min ehlil kitâbi vel muşrikîne fî nâri cehenneme hâlidîne fîhâ, ulâike hum şerrul beriyyeti. 98/BEYYİNE-6 Edip Yüksel : Kitap halkının inkarcıları ve putperestler, cehennem ateşinin içindedirler ve orada ebedi kalıcıdırlar. Onlar, yaratıkların en kötüsüdür.

    Tevbe Suresi 68.ayet:“Allah, ikiyüzlü (Münafık) erkek ve kadınlara ve inkârcılar (Kafirler)’a, ebedî kalacakları cehennem ateşini hazırlamıştır. O, onlara yeter. Allah lânet etsin! Onlara devamlı azap vardır.”
    daha birçok ayetlerde aynen Ebedi kalaçaklar diyor Kuran . lütfen Kuranı kerimi kendi hayali isteklerimize göre yorumlamayın çünki bu Kuranı kerimin çirkin suç saydığı bir durumdur.

    ayrıca siz bana ilk önce benim bu sitede ve ayrıca birçok islami fetva ,bilgi veren sitelere sormama rağmen bana cevap bile yazamadıkları sorunun cevabını verin .

    aynen sizede aktarıyorum bana makul ,mantıki,islami cevap verirseniz çok mutlu olurum . çünki benim asıl amacım inandığım İslam Dinine şeksiz şüphesiz inanmak ve mutmain olmak . amacım yıkıçı şeytani bir eleştiri değil sadece mutmain olma adına yaptığım İslam hakkında sorgulamalarımdan Akla göre haraket etme isteğimdendir. zaten Allah ta aynen Aklınızı kullanmıyormusunuz demiyormu ,her mesele için İnanmak dahil.

    madem Allah diyor : “Biz bir peygamber göndermedikçe kimseye azâb edici değiliz” (İsrâ: 17/15

    fakat biz Tüklere peygamber gelmemiştir : ,hernekadar kuran evrensel,bütün insanlara geldiğini ayetlerde söyliyor olsada fakat bizim dilimiz arapça değil alttaki ayetler beni haklı çıkarır gibi?

    Allah her kavme sadece o kavmin kendi diliyle seslenir,o kavmin kendi içinden olan bir peygamberle yapar bunu.Mesajını onlara anlatabilmesini bu şekilde sağlar.(İBRAHİM 4 KURAN)

    Eğer onu Arapça bir Kuran kılmasaydık,neden dilimizde inmedi,Arap olana Arapça olmayan kitap yollanırmı hiç derlerdi(FUSSİLET 44 KURAN)

    “Evet, Biz seni gerçeğin ta kendisine malik olarak, rahmetle müjdeleyen ve kâfirleri azapla uyaran bir Peygamber olarak gönderdik. “Zaten uyaran bir peygamber gelmiş olmayan hiç bir ümmet yoktur.” (Fâtır, 35/24)

    Kitap, yalnız bizden önceki iki topluluğa indirildi, biz ise onların okunmasına yabancıydık” demeyesiniz diye;(ENAM 156-kuran)

    Dolayısı ile ,Allahın Sunneti gereği biz Turklere´de bizim dilimizde konuşan bir peygamber ,resul gelmesi gerekmiyormuydu? diline yabancı olan bir topluluğu uyarmak,resul göndermek ne kadar açıklayıcı ,Adil ve muhkem dir?

    tüm bu deliller bende uyandırdığı kanaat kuranı kerim yanlızca arapları uyarmak için gönderildilmiş olduğudur,aksi takdirde Allahın sunnetine aykırı bir durum ortaya çıkıyor ,yani şu ayetlere ters bir durum :

    “Biz bir peygamber göndermedikçe kimseye azâb edici değiliz” (İsrâ: 17/15

    Allah her kavme sadece o kavmin kendi diliyle seslenir,o kavmin kendi içinden olan bir peygamberle yapar bunu.Mesajını onlara anlatabilmesini bu şekilde sağlar.(İBRAHİM 4 KURAN)

    Eğer onu Arapça bir Kuran kılmasaydık,neden dilimizde inmedi,Arap olana Arapça olmayan kitap yollanırmı hiç derlerdi(FUSSİLET 44 KURAN)

    Kitap, yalnız bizden önceki iki topluluğa indirildi, biz ise onların okunmasına yabancıydık” demeyesiniz diye;(ENAM 156-kuran)

    ayetler ortada, ayette biz Araplara yabancı dilmi olur diyeceklerini bildiğimiz için Arapça kuran indirdik diyor, bu da Araplara indiğinin en büyük kanıtıdır.Arab`a yabancı olunca itiraz edebiliyorsa,Türk `e yabancı olunca Türk de itiraz etme hakkına sahip değilmidir??

    devam edeyim.

    Biz bir peygamber göndermedikçe kimseye azâb edici değiliz” (İsrâ: 17/15

    “Evet, Biz seni gerçeğin ta kendisine malik olarak, rahmetle müjdeleyen ve kâfirleri azapla uyaran bir Peygamber olarak gönderdik. “Zaten uyaran bir peygamber gelmiş olmayan hiç bir ümmet yoktur.” (Fâtır, 35/24)

    Allah her kavme sadece o kavmin kendi diliyle seslenir,o kavmin kendi içinden olan bir peygamberle yapar bunu.Mesajını onlara anlatabilmesini bu şekilde sağlar.(İBRAHİM 4 KURAN)

    ŞİMDİ BURADA KOSKOCAMAN BİR SORU ÇIKIYOR KARŞIMIZA “ HANİ NERDE BİZE GELEN DAHA DOĞRUSU AYETLERE GÖRE GELMESİ GEREKEN TÜRK PEYGAMBER??? SEN BU SORUN OLAN SORUNUN CEVABINI VER BİZ TURKÇE KONUŞAN TURK İNSANLARINA ??

    Eğer onu Arapça bir Kuran kılmasaydık,neden dilimizde inmedi,Arap olana Arapça olmayan kitap yollanırmı hiç derlerdi(FUSSİLET 44 KURAN)

    Kitap, yalnız bizden önceki iki topluluğa indirildi, biz ise onların okunmasına yabancıydık” demeyesiniz diye;(ENAM 156-kuran)

    BAK AYETLER NE GÜZEL AÇIKLAMIŞ, BİZ OKUMASINA YABANCIYDIK,ARAP OLANA ARAPÇA OLMAYAN BİR KİTAP OLUMU HİÇ DEMESİNLER DİYE ARAPÇA KİTAP İNMİŞ

    YANİ SENİN DEDİĞİN KURAN ETİMOLOJİSİNDEKİ KAVM KAVRAMI TÜM İNSANLIK İÇİN DEĞİLMİŞ , KALDIKİ BÜTÜN İNSANLIK DEMEK OLSA BİLE GENE YUKARDAKİ AYETLER İLE BU DURUM ÇELİŞİR .

    HEM ALLAH AYETLERİNDE BİZ BU KURANI SİZ İNANMAMAK , ANLAYAMAMAK İÇİN MAZERET OLMASIN DİYE ARAPÇA İNDİRDİK DESİN , SONRA SEN ÇIKIP HAYIR EFENDİM O ARAPÇA OLARAK TÜM İNSANLIĞA İNMİŞTİR DE. BU ŞEKİLDE SÖYLEMLER AYETLER İLE ÇELİŞKİLİ BİR DURUMDUR

    Fakat bu ayetlerden ortaya çıkan sonuç bana göre ,ya Kuran sadece Araplara inmiştir çünkü Arapçadır. yada Haşa Allah Araplar ,israil oğulları (semitikler) hariçi başka milletler için düşünmemişti veyahut ortada tahminleri aşan saptam dışı sureç aşımı var
    yani Kuran Arapça indi fakat diğer ayrı Arapçaya yabancı ırkların (Ki bu yabancı ırklar bile mezopotamya çevresinde olup dilleri arapçaya pekte çok yabancı değil Ör: Süryanca,ibranice,asuri,persian,aramca vs…) bu Arap diline kolay adapte olunacağı varsayıldı

    ve işin bence en önemli yanı kıyametinde Hz Peygamberin ölümünden pekte uzak olmayan bir gelecekte kopucağı hesaplanmıştı.

    bu böyle düşünüldü ki Arapçanın Arapçaya yabancı başka milletlere pek fazla sorun oluşturamayacağı hesap edildi

    çünki o zaman ayrıca insan populasyonun az olması ve bu nufusun bu kadar çok artıp ayrı ayrı, Arapçaya Dağlar kadar yabancı milletlerin,ırkların oluşacağı hesap edilmedi dolayısı ile kıyamette şimdiye kadar çoktan kopmuş olmalıydı.

    • Turan Sır dedi ki:

      Merhaba.
      Buradaki anlam, Kuran’ı kendi dilinizde okuyun, anlayın demektir. Özelden genele anlatım tekniği kullanılmıştır bu ayetlerde. Kuran’ın indiği kavim özelinde tüm insanlığa hitap vardır burada. Kuran’ın her ayeti özelde bir olaya özgüdür ancak mesajı onu o anda okuyanadır. Her okuyana yeniden özel olarak hitap eder. Kuran canlı bir organizma gibi sürekli günceldir… E-mail adresini verirsen yukarıdaki yazımın tamamını kitapçık halinde de sana gönderebilirim istersen.

      Ayrıca yazımdaki belirtilen ifadelerde; kafirlerin ahirette tekrar ölmeleri onlara bir lütuf değil bir cezalandırmadır. Azap çekiyor olsalarda sonsuza kadar yaşamak istekleri devam etmektedir. Bu isteklerine ve tekrar ölmek istememelerine rağmen Allah onları ahirette ikinci bir ölümle/yokoluşla cezalandıracaktır. Kuran’ın insan-hayat-ölüm anlatımlarından çıkan bilgi şekildedir. Saygılarımla.

  16. kadir dedi ki:

    sayın ramsteinn

    “kadir
    hala aynı şeyleri söyleyip duruyorsun
    “her dile rahatlıkla çevrilebilen kuranı bütün insanlık çok rahat bir şekilde anlayabilir”

    senin kitabında ki “şefaat var mı yokmu” konusunu, ömrünü din ile geçirmiş profösorler bile açıklığa kavuşturamadı. biri var diyor biri yok diyor. sen de çıkmış “insanlık çok rahat bir şekilde anlayabilir” diyorsun.
    bu kadar rahat anlaşılabiliyorsa niye herekeler kondu? niye parantezler kondu?
    bu lafların sadece kuranı hiç okumamış birine söylersen inandırıcı olabilir.” SİZDEN ALINTI..

    zümer 44 de şefaat yetkisinin sadece allahın olduğunu bildiriyor.. yani kimsenin şefaat etme yetkisi yoktur.. herkes kendi yaptıklarından sorumludur.. allah dilerse affeder, dilerse affetmez.. buna peygamberlerde dahildir.. islam alimlerinin bu kadar tartışmasının sebebi uyduruk hadisleri kendilerine rehber edinmeleridir.. böyle olunca kuranı kerimle çelişki içine giriyor.. oysa dinin temel kaynağı kurandır.. bizlere düşen sadece dua etmektir.. hem kendi günahlarımız için hemde sevdiklerimiz için af dilemektir.. bu kurandada mevcuttur.. hz. ibrahimin babası için dua etmesi, allahtan bir bela gelirse engel olamayacağını açıkça bildiriyor.. muhammet suresinde hz. muhammedin kendi günahları için ve müminler için dua etmesi gerektiğini bildiriyor..

    harekeler kuranın rahat ve arap dil yapısına uygun okunması açısından konulmuştur.. harekeler kurandaki kelimelerin ve cümlelerin anlamını bozmaz, kuranı değiştirmez.. harekeler olmadanda kuran anlaşılır.. ama bizler yani gayri araplar onu tam ve doğru okuyamayız..

    parantezlere gelince onlar kuranda müvessirlerin kendi anladıklarıdır.. kendi yorumlarıdır.. parantezli bir meali okuduğunda aslında o müvessirin ne anladığını okumuş oluyorsun..

    sayın ramstein size defalarca bu konu hakkında cevap yazıldığı halde sürekli aynı şeyleri yazmak size göre doğrumu? gerçekten çok garip bir durum…

    • rammsteinn dedi ki:

      evet kadir
      çok garip bir durum. herzaman “bu din hakkında herşeyi ben bilirim” edası gerçekten ilginç. herkes kendince dini yorumluyor kuranı yorumluyor her kafadan değişik sesler çıkıyor ama kuranda “bu kitap apaçıktır” diye defalarca yazıyor. sizin el-müntakimin elinde levhi mahfuz da bu bu tartışmaların olacağı yazmıyormu?
      ben şefaat nerde vardır? diye soracağım. sen şefaatın olduğu ayetleri getireceksin.
      ben şefaatın olmadığı ayetleri getireceğim sen kabul etmeyeceksin. sebeblerin belli
      -hatalı çeviri
      -yanlış yorumlama (ayetlerin tamamına bakmak lazım)
      şefaat konusunda sana ters düşen tüm ilahiyatçıları yalanlayacaksın. kendi inandığın düşüncelerini onaylayan hadisleri kabul edeceksin,ters olanlara “uyduruk” diyeceksin.
      Müteşâbih ayetlerin ne olduğunu kimse anlamadı.

      Meryem (19uncu Sûre): 1-Kâf hâ yâ, Ayn, Sâd
      Şuarâ (26ncı Sûre): 1-Tâ, Sîn, Mîm.
      Yûsuf (12nci Sûre): 1-Elif, Lâm, Râ
      Secde (32nci Sûre): 1-Elif, Lâm, Mîm
      Şûrâ (42nci Sûre): 2- Ayn, Sîn, Kaf.

      http://tr.wikipedia.org/wiki/M%C3%BCte%C5%9F%C3%A2bih
      wiki den alıntıladım. bunlar gibi 30 ayet var.
      buyur sana sadece beşini çıkardım. kendine apaçıktır denen kitabı bana açıkla.
      “gayet anlaşılabilir” dediğin kitaptaki bu yazanları açıkla.
      anlamlarının ne olduğu belli olmayan onlarca ayeti parantezler bile kurtarmıyor. bu kadar anlaşılabilir kitap için neden bu kadar tefsir kitapları var?

      ben almanca biliyorum. bana göre almanca çok kolay bir dil. (bildiğim için)
      ama rusçayı çok zor anlaşılmaz öğrenmesi zor bir dil olarak düşünüyorum.
      ama rusça bilen birisi “rusça çok basit bir dil” diyor.
      bu kişinin “basit” demesiyle basit olmuyor. tamamen göreceli bir kavram. kimine göre zor kimine göre kolaydır.
      sizin bu tanrınız geleceği tamamen biliyorsa, elindeki levhi mahfuz isimli defterde bu yaşanacak tartışmalarda olurdu. doğal olarak kuran çok daha anlaşılabilir olurdu.
      mantık şu. kendine “apaçık” diyen bir kitap. bu kitabın içeriğini anlatmak için tefsir kitapları ve içindeki ayetleri hakkında birbirine ters düşen onlarca ilahiyatçı.

      -her kavme bir peygamber gönderildi
      -kuran çok anlaşılır bir kitaptır
      gibi laflar gerçekci değildir. bunlar sadece cennete gitmek için savunulması gereken tezlerdir. savunmanız gayet normal. ama birazda empati kurun. kendinizi karşınızdakinin yerine koyun.
      zamanında bir çok kişi zeusu savunuyordu. onlardan farkınız ne?

      • kadir dedi ki:

        ramsteinn…

        “ben şefaatın olmadığı ayetleri getireceğim sen kabul etmeyeceksin. sebeblerin belli
        -hatalı çeviri
        -yanlış yorumlama (ayetlerin tamamına bakmak lazım)” sizden alıntı…

        zümer 44. ayette ayan beyan şefaatin sadece allahta olduğunu belirtiyor..
        fatihada ise yanlız senden yardım diler,yanlız sana ibadet ederiz. sözünü her namazda okuruz… böyle iken allah dışında kim şefaat edebilir..

        benim önüme koyacağın ayetleri sen koymadan ben koyayım.. ama şunu bilki bu mealler çeviriler tamamen batıl dinin etkisinde kalınarak yapılmış çevirilerdir.. örnek;

        Meryem 87- (O gün) Rahmân (olan Allah)’ın katında bir ahd almış olan kimseden başkaları şefaat etme hakkına sahip olamayacaklardır.( elmalıdan )..

        bu ayette allah şefaate erecek olan kişiden bahsediyor.. şefaat edecek olan kişiden değil.. ama meali okuduğumuzda sanki allahtan başka kişilerde şefaat etme yetkisine sahipmiş gibi anlıyoruz..
        kuranda allah sevdiği mümin kullarının günahlarını öretecek, onları mağfiret edecektir.. işte bu kişiler allahın şefaatine nail olacaklardır.. iyi düşünün anlayacaksınız.. bak budurumda ayetin doğru meali şöyle olur..

        o gün rahmanın katından izin ve söz alandan başkaları şefaata sahip olmayacaktır. (meryem-87)

        yani bu dünyada ona dua eden af dileyen, ona karşı sorumlu ve bilinçli yaşayan kişiler allahın şefaatine nail olacaklardır.. onun dışındakiler şefaata nail olamayacaktır..

        Zuhruf 86- Onların Allah’ı bırakıp da tapdıkları putlar şefaat hakkına sahip değillerdir. Ancak bilerek hakka şahitlik edenler şefâat edebilir. (elmalılı meali)

        doğru meal;

        allahtan başkasından medet umanlar. (allahın) şefaatine sahip olamazlar. ancak bilerek hakka şahit olanlar bunun dışındadır.. (zuhruf-86)

        bakara 255. ayette “onun izni olmadan kim şefaat edebilir” ifadesi putlara yapılan göndermedir.. yani mekkeli müşrikler putlarının onlara şefaat edeceğine inanıyorlardı.. onları allaha yaklaşmak adına aracı olarak kullanıyorlardı.. işte allahta o putların onlara hiçbir fayda sağlamayacağını, onun izni olmadan şefaat edemeyeceklerini bildiriyor.. yani tek ilah tek hükümranın kendisi olduğunu, ondan başka bir veli edinilmemesi gerektiğini ifade ediyor..

        bunun gibi daha nice ayetler vardır.. işte her zaman diyorum. kuranı doğru anlamanın en temel yolu zihni hurafelerden ve dine sonradan eklenenlerden temizlemektir..

        özetle; allahtan başka hiçkimse-hiçbir varlık şefaat yetkisine sahip değildir.. şefaat yetkisi sadece allaha aittir.. şefaate ulaşacak olanlarda mağfirete uğramış, allahın kendisinden razı olduğu kullardır.. ne peygamberler, nede başkaları hişkimseye şefaat edemez. biraz daha derine inersek. o peygamberler kimin ne günah işlediğinide bilemezler. bilseler dahi, onlara şefaat edemezler..

        şefaat yetkisi sadece allahındır (zuhruf-44)

      • rammsteinn dedi ki:

        kadir
        şefaat konusuna takıldın kaldın. bunu ilahiyat profösörleri bile çözemedi sen ben mi çözeceğiz.
        sen şu mutaşabih ayetlere bir el at. bunu yaparkende tefsir sitelerinden kopya çekme. bu kitabın bu kadar anlaşılabilir olduğunu iddia ediyorsan herkesin anlaması lazım.
        buyu tanrının gönderdiği kitaptan çok anlaşılabilir 30 ayetten sadece beşi aşağıda.
        soru net; kendine “apaçık” diyen bir kitabı “herkesin kolaylıkla anlayabileceği” diyerek nitelendiriyorsanız bu ayetleri neden kimse anlamadı?

        Meryem (19uncu Sûre): 1-Kâf hâ yâ, Ayn, Sâd
        Şuarâ (26ncı Sûre): 1-Tâ, Sîn, Mîm.
        Yûsuf (12nci Sûre): 1-Elif, Lâm, Râ
        Secde (32nci Sûre): 1-Elif, Lâm, Mîm
        Şûrâ (42nci Sûre): 2- Ayn, Sîn, Kaf.

        bu arada
        arapça bilmediğin halde arapça bilenlere ders verir şekilde iddialı konuşmanız takdire şayan.
        bir fizik kitabı okusan, sanırım einstein’ın bile yanlışlarını ortaya çıkarırsın.

  17. karaca dedi ki:

    Pek çok ayet insanlığı ilgilendirdiği halde,bizlere allahın niceliklerini bildirdiği halde
    peygamberimiz zamanında yaşayan insanlar Allahın neye benzediğini veya nasıl düşünülmesi gerektiğine dair soruyu peygamberimize sormuşlarmı eğer sormuşlarsa cevap olarak nasıl bir
    bilgi verilmiştir. veya allah kuranda kendisi hakkında nasıl düşünmemiz gerektiği hakkında bir
    bilgi vermişmidir. kuranı bilen kimseler buna cevap verebilirlermi
    kuranda allahın nasıl düşünülmesi gerektiği hakkında bir bilgi varmıdır.
    insanlara dini emreden Yüce allahın bu bilgiyi de kuranda vereceğini zandediyorum
    arkadaşlardan ilgili bir bilgiyi bulabilen varsa yayınlarsa seviniriz

    • cansinan dedi ki:

      Sn karaca;

      Kuranda bu bilginin olduğunu öğrenmek ile ne amaçlıyorsunuz ?

      Selamlar saygılar

      • karaca dedi ki:

        cansinan
        Diyanet Vakfi : Allah, göklerin ve yerin nûrudur. O’nun nûrunun temsili, içinde lamba bulunan bir kandillik gibidir. O lamba kristal bir fanus içindedir; o fanus da sanki inciye benzer bir yıldız gibidir ki, doğuya da, batıya da nisbet edilemeyen mübarek bir ağaçtan, yani zeytinden (çıkan yağdan) tutuşturulur. Onun yağı, neredeyse, kendisine ateş değmese dahi ışık verir. (Bu,) nûr üstüne nûrdur. Allah dilediği kimseyi nûruna eriştirir. Allah insanlara (işte böyle) temsiller getirir. Allah her şeyi bilir.

        bu ayeti tam olarak anlıyamıyorum yüce allah bu ayetle kendisini nasıl düşünmemiz gerektiğı hakkında ip ucu mu veriyor bunu anlıyamıyorum yardımcı olursanız sevinirim

      • cansinan dedi ki:

        Sn karaca;

        Anlaşılmayacak birşey yok.

        Allah gaz lambasına benzer bir tarif ile nurunu anlatıyor.aynı zamanda kişmseye muhtaç olmadan (ateş değmese dahi ışık verir) rızıklandırır,verir,yaratır.

        Selamlar saygılar.

  18. kadir dedi ki:

    ramsteinn…

    “Meryem (19uncu Sûre): 1-Kâf hâ yâ, Ayn, Sâd
    Şuarâ (26ncı Sûre): 1-Tâ, Sîn, Mîm.
    Yûsuf (12nci Sûre): 1-Elif, Lâm, Râ
    Secde (32nci Sûre): 1-Elif, Lâm, Mîm
    Şûrâ (42nci Sûre): 2- Ayn, Sîn, Kaf.

    bu arada
    arapça bilmediğin halde arapça bilenlere ders verir şekilde iddialı konuşmanız takdire şayan.
    bir fizik kitabı okusan, sanırım einstein’ın bile yanlışlarını ortaya çıkarırsın.” senden alıntı..

    ne oldu gerçekleri kurandan sana gösterince zorunamı gitti… şefaat konusunu ortaya atıyosun. son ilim adamları çözemedi diye burada ortaya fitne fesat karıştırıyosun.. yukarıda belirttiğin harfler kuranın bu haflerle örüldüğünün işaretidir.. en azından ben öyle yorumluyorum.. başka anlamıda varsa onuda en iyi allah bilir.. ben bilmesemde sırf o harler kuranın bir parçası diye iman ederim..

    arapça konusuna gelince… ben kuranın genelini referans alarak yorumda bulundum. ayrıca ayetinde arapça metnini araştırırım.. bunlar birbirine uyuyor mu? mealde bir hata varmı diye anladıklarımla karşılaştırırım.. kuranı anlamak için arapça şart değildir.. sadece çaba göstermek şarttır.. cesaretin varsa sende araştırırsınız.. ama sizin taktiğiniz belli.. kuranı karamak adına her türlü fitne fesatı ortaya atıp, kendinizi haklı çıkarmak… arapça bildiğini iddia edenlerin mealleride ortadadır.. sen onlara araştırmadan inanabilirsin..

    • rammsteinn dedi ki:

      kadir
      kuranı herkes anlayabilir diyorsun. mütaşabih ayetler için
      -yukarıda belirttiğin harfler kuranın bu harflerle örüldüğünün işaretidir
      diyorsun. bir de “zoruna mı gitti” diyorsun.
      sihirli kelimen “işaret” ne olduğunu çıkaramıyorsun anlayamıyorsun. şuraya işaret ediyor burayı gösteriyor diyorsun. anlamadığını söyleyemiyorsun. “kimsenin anlamadığı gibi bende anlamıyorum bu ayetleri” diyemiyorsun. diyemezsin çünkü senin kitabın kendisi için “apaçık” diyor.
      “bu kadar namaz kıldık,boşa gitmesin” düşüncesiyle hareket ediyorsun.
      kuranı araştırmak için araştırmak lazım. ne güzel laf. araplar bile kendi dilindeki kitabı çözemedi. onca araştırma yaptılar üzerine. tek yaptıkları hesap makinesi ile mucize çıkarmak. yarın bilim “ışınlanmayı keşfettik” dese ertesi gün ortaya kurandan ayetler dökülür “bakın bizim kitabımız zaten bunu biliyordu” denir

      sümerlilerin bir atasözü var “biliyorsun neden paylaşmıyorsun?”
      benim amacım bu. bilgi paylaşımı. fitne fesat sizin dilinizde hep. kuran kendisine inanmayanlara ne diyor???

      FURKÂN-44
      Yoksa sen, onların çoğunun gerçekten (söz) dinleyeceğini yahut düşüneceğini mi sanıyorsun? Hayır, onlar hayvanlar gibidir, hatta onlar yolca daha da sapıktırlar.

      HİCR-94
      Şimdi sen emrolunduğunu açıkça tebliğ et. Müşriklerden yüz çevir.

      • kadir dedi ki:

        RAMSTeinn

        “kimsenin anlamadığı gibi bende anlamıyorum bu ayetleri” diyemiyorsun. diyemezsin çünkü sizden alıntı…

        “yukarıda belirttiğin harfler kuranın bu haflerle örüldüğünün işaretidir.. en azından ben öyle yorumluyorum.. başka anlamıda varsa onuda en iyi allah bilir..”

        sen okuduğunu anlamıyomusun.. müteşabih ayetler konusunda yapılan yorumları net anlayamayabiliriz.. fakat anlamasak bile onun allahtan geldiğine iman ederiz.. o ayetlerin peşine ancak sizin gibi kalbinde hastalık olanlar düşer.. kuranın temel ayetleri olan muhkemleri bırakıp Tâ, Sîn, Mîm.Elif, Lâm, Râ vs. harflerin peşine düşmüşsün. bu kadarmı düşüp acizleştin..

        biz düşünen, kavrayabilenler için bu kuranı indirdik ifadesini yerine getirenler kurana iman eder. işte sen bu tavırlarınla devam ettiğin sürece müteşabihlerin peşine daha çok düşersin.. kuran düşünüp kavrayabilenler için apaçıktır.. çelişki ve örtü kuranda değil, sizlerin beyinlerindedir..

  19. kadir dedi ki:

    sayın ramsteinnn

    “sümerlilerin bir atasözü var “biliyorsun neden paylaşmıyorsun?”
    benim amacım bu. bilgi paylaşımı. fitne fesat sizin dilinizde hep. kuran kendisine inanmayanlara ne diyor???

    FURKÂN-44
    Yoksa sen, onların çoğunun gerçekten (söz) dinleyeceğini yahut düşüneceğini mi sanıyorsun? Hayır, onlar hayvanlar gibidir, hatta onlar yolca daha da sapıktırlar.

    HİCR-94
    Şimdi sen emrolunduğunu açıkça tebliğ et. Müşriklerden yüz çevir.” sizden alıntı..

    sümerliler şimdi var olsaydı sizinle gurur duyarlardı..

    furkan 42. ayette peygamberle alay etmişler.. tanrılarına bağlı olmasalardı peygamberin onları saptıracağını düşünmüşler.. ve peygamberi hiç dinlemeden, düşünmeden onun tebliğini reddetmişler..

    furkan 43. ayet.. böylece nefsi dugularını kendilerine ilah edinmişler.. ramsteinn dikkatli ol…. aklı devre dışı bırakıp nefsi arzularına yönelmişler..

    furkan 44….. böyle insanlar aynı düşünemeyen varlıklar, yani hayvanlar gibidir.. hatta onlardan daha beterdir.. çünkü hayvanlar allahın belirlemiş olduğu yörüngede görevlerini yerine getirirler.. ne görev verildiyse onu yaparlar.. o insanların nefislerini kendilerine ilah edinmeleri, yani düşünememelerini allah hayvanlara benzetmiş, gittikleri yollarında hayvanlardan daha beter olduğu vurgulamış…

    bir insan bir tebliğ ile geliyorsa hiçkimsenin onu alaya almaya hakkı yoktur.. hiçkimsenin onu küçümsemeye hakkı yoktur.. nasıl ki biz müslümanlar sizleri küçümsemiyorsak, sizi yaratanında bizi yaratanında allah olduğuna iman eder sizlere hakaret ve aşağılama yapmıyorsak. sizlerinde bizim dinimizi ve bizim peygamberlerimizi küçümsemeniz cahilliğin ve düşüncesizliğin son noktasıdır..
    peygamberi aşağılayarak, getirdiği tebliğleri küçümseyerek nefsinizi hoş tutmaya çalışıyosunuz..
    saygı olsaydı zaten böyle hareket etmezdiniz. banane kurandan, kitaptan der, inanlarada böyle yaklaşmazdınız.. elinizden gelse bir kaşık suda boğacaksınız müslümanları.. yazılarınız ve tavırlarınız bu yönde… islama hiç tahammülünüz yok.. peygamber zamanındada sizin gibiler çoktu..

    HİCR-94
    Şimdi sen emrolunduğunu açıkça tebliğ et. Müşriklerden yüz çevir.” sizden alıntı..

    ramsteinn sen müşrik misin? neden zoruna gidiyor bu ayet.. ayrıca allahla beraber başka bir tanrı edindiysen eğer. kuran senin gibi insanları katlet öldür, yok et, dinlerini aşağıla, parçala, zedele, gibi sözler sarfetmiyor.. sadece yüz çevir diyor.. onların heva ve heveslerine uyma, onları kendine veli edinme, onların dinlerine uyma.. diyor… allahı birleyerek yoluna devam ve allah yolunda çaba göster diyor..

    • rammsteinn dedi ki:

      kadir
      senin kitabın kendine inanmayanlara hakaret üstüne hakaret ediyor ama siz bunları es geçip en ufak eleştiriye bile tahammül edemiyorsunuz.
      bu cümle ne demek
      -kuran senin gibi insanları katlet öldür, yok et, dinlerini aşağıla, parçala, zedele, gibi sözler sarfetmiyor.. sadece yüz çevir diyor..
      tevbe 5 i defalarca konuştuk. sizin peygamberin kabeye girip putları yerlere atıp parçalamasını böbürlene böbürlene anlatıyorsunuz. ne kadar çabalarsanız çabalayın sizin kitabınızda şiddet var hakaret var.

      “kuranı herkes anlayabilir” diyorsun. önüne anlamsız ayetler konunca
      “bunları anlamıyoruz” diyorsun. allah işaret etmişmiş “kuran bu harflerle örülüymüşmüş”

      birşey söylüyorsunuz bari arkasında durabileceğiniz şeyler söyleyin.
      bu arada,
      senin dininin kopyaladığı başörtüsü uygulamasını sümerliler başlatmıştır.

  20. kadir dedi ki:

    ramsteinn..

    sana laf anlatmak zor.. anlaşılan sen müşriksin..

    neyse kendin için neyin iyi olduğunu düşünüyosan.. onu yap..

    “senin dininin kopyaladığı başörtüsü uygulamasını sümerliler başlatmıştır.”

    tamam rams.. herşey sümerlilerle başlamıştır.. böyle düşünmeye son hızla devam edebilirsin.. umarım birgün pişman olmazsın…

  21. rashid dedi ki:

    @@ Karaca;
    Yazdıklarımın saçma ve insan uydurması olduğunu doğruladın.
    Şimdi Kuran Yaratıcının sözü ise bu uydurma dediğin masalların bu kitapta ne işi var?

  22. rashid dedi ki:

    Karacaaaaaaaa; ??????????

  23. PABLO dedi ki:

    Efendim, hiç merak etmeyin, kutuplarda ibadetin nasıl yapılacağını bugünkü âlimler değil, tâ Saadet Asrı’nda Efendimiz (s.a.v.) Hazretleri izah buyurmuş, cevabını o zaman vermiştir. Meşhur Deccal hadisesinde geçen (takdir edilerek) ibaresi sualin cevabını teşkil etmektedir.

    Efendimiz, Deccal’ın ilk çıkacağı yerde bir günü bizim bir senemiz gibi uzun olacak, daha sonraları beri geldikçe günleri kısala kısala bizim normal günümüz gibi olacaktır, buyurunca, sormuşlar:

    – Ya Resulallah, onun bir günü bizim bir senemiz kadar uzun olduğu yerde ibadetler nasıl yapılacak?

    Buyurmuş ki:

    – Takdir edilerek!.. Yani normal günün hesabı yapılarak. En yakın yerin normal günü esas alınarak..

    Böylece kutuplarda gecenin, yahut da gündüzün çok uzadığı mevsimlerde, en yakın (kırk beşinci arz) dairesinin normal vakitli takviminden edinilerek namaz ve oruç vakitleri tayin ve tespit edilir. Mesele biter.

  24. cansinan dedi ki:

    mesajlarım engelleniyor HERKESE VE İLGİLİLERE DUYURULUR!!!

  25. cansinan dedi ki:

    Sn rammsteinn;
    1- kadını ikinci plana atan,köleliği meşru kılan,kendisine inanmayanın ölüm fermanını veren,eşşeğin sesinin kötü olduğunu bildiren,bir devenin kutsal olduğunu elleşilmemesi gerektiği söylenen,miras paylaşımı hatalı olduğu için başka bir yöntemle bu sorun çözülen vs vs vs ;demişsin.
    bu iddialara örnek Kuranı Kerimden konular verir misin.ayetleri cımbızlamadan,konusu ile birlikte verirsen sevinirim.
    2- ve hep söylenen laf
    kuran mükemmel bir kitaptır. aksini iddia eden buyursun daha iyisini getirsin.demişsin
    Öyle bir isteğimiz olmadı ;daha iyisini getirin denilmedi.şöyel denildi ; şuraya sayfalarca yazı yazacağına , kuranı kerimin insan eli ile yazılabileceğini kanıtlayan (kurana da benzemeyen ) bir yazı yaz ki ,
    milyonlarca insan ve nesil yazdığın kitap uğruna canlarını versinler gözlerini kırpmadan.

    3-sarı en güzel renktir. aksini iddia eden buyursun daha iyisini getirsin. Demişsin.
    Bu anlamda demediğimi aşağıdaki kanıtlardan herkes görüyor.Şu anlamda dediğimi ; “sarı rengi ali adında bir insanın ürettiğini iddia ediyor iseniz , milyonlarcanız bir araya gelin de (sarıya benzemese de olur)öyle bir renk üretsin ki en az sarı kadar etkili olsun” de herkes görüyor.

    4- bunlar ne kadar saçma ise kuranın daha iyisini istemekte saçmadır demişsin,
    Kuranın insan eli ile yazıldığını iddia etmeniz nekadar akıllıca ise , bu çağın medeni ve daha akıllı insanı olduğunuza göre ,sizden de bikaç cümle yazmanızın istenilmesi okadar akıllıca ve mantıklıcadır.

    okuyucu;
    1-ilk insandan son insana kadar herkes aynı sınava tabi tutulmuştur,bu sınav , Yaratıcıyı bilmek ,Yaratıcıya karşı haddini bilmek ve yalnızca ona ibadet etme sınavıdır.
    Zaten evrensel olan Kuranı Kerimde de eski kavimlerin neler ile imtihan edildiği ve aynı imtihana bizlerin de tabi olduğu defalarca anlatılmaktadır.sınav aynı sınavdır yani.
    2- biz alelade bir kitaptan söz etmiyoruz, biz tanrının gönderdiği iddia edilen bir kitaptan söz ediyoruz, demişsin.
    Öyle değil “biz alelade bir kitaptan söz etmiyoruz, biz tanrının gönderdiği iddia edilen kitabın insan eli ile yazıldığını iddia ediyoruz diyecektin herhalde.
    ozaman , şuraya sayfalarca yazı yazacağına , kuranı kerimin insan eli ile yazılabileceğini kanıtlayan (kurana da benzemeyen ) bir yazı yaz ki ,
    milyonlarca insan ve nesil yazdığın kitap uğruna canlarını versinler gözlerini kırpmadan.
    3- Yahudilerle, Hristiyanlar kendilerine gönderilmiş bir kitapları olması nedeniyle haklı olarak Kuranın reddediyorlarken, tanrının tebliğ yönteminin evrensel olduğundan söz edilebilir mi?demişsin,
    Kuran onlara gönderilen kitapları teyid ediyor iken bunu nasıl söyleyebilirsin.Ayrıca Hıristiyan ve Yahudilerden bir ton insan var müslümanlığa geçen.Allah kendini ispatlamak için göndermedi kitabı,.Kitabın gönderiliş sebebi nasihat ve uyarma amaçlıdır.bir de bize kitap gönderilmedi denilmesin diyedir.Dünyada Kurandan müslümanlardan haberi olmayan hiç kimse yoktur ki kitap gönderilmedi diyebilsin.kitap gönderilmiştir , ta ki merak edip okusun.
    4- bu arada tanrınızın gönderdiği kitaplar insanlığa öylesine yararlı olmuş ki semavi din mensuplarının birbirlerini, ayni din mensuplarının birbirlerini boğazlamalarına sebep olmuş demişsin,
    Aynı din mensuplarının birbirlerini boğazlamaya neden olan 1 ayet örneği verir misin.
    5-Kuranı Kerimde evrensel olmayan , bizim çağımızı sorumlu tutan , eski kavimleri sorumlu tutmayan 1 ayet gösterir misin?

    Bi yabancı,

    1-Benim verdiğim cevaplar , sorduğum sorular , yazımın tamamı aşağıda var.
    2-kimseye hakaret etmedim,isim kullanmadım.söylediğim sözlerden rahatsız olman için bir nedenin varsa ol.benim lafım misyoner ve provakatörleredir.
    3-aynı platformda bizlere İnek yakıştırması yapılırken de bu şekilde ortaya atılmanızı beklerdim. “klasik yobazsın”,” Donkişot” , palyaço musun , Şizofrenik bir ruh sözü de senden alıntı
    4-sizin sorup ta bizim cevabını vermediğimizi iddia ettiğiniz soruları lütfen yazar mısınız.eğer öyle bir soru olsa idi emin olun o da aşağıda yazılı olurdu.
    5- “Yaratıcıya inanıyorum. Fakat inkar ve isyan ettiğimizi nereden çıkardın anlamadım doğrusu “Demişsin
    Yaratıcının kurallarını , yasaklarını mı beğenmiyorsun ? yaratıcı var diyorsun , kuranı mı reddediyorsun ? insan eli ile mi yazıldı diyorsun ?
    Sen de yazsana bir cümle.sen de insan değil misin , o kuranı yazdığını iddia ettiğin 1400 sene evvelki okuma yazma bilmeyen insanın ya da okuma bilerek yazanların
    Akılları 2015 yılında yaşayan senden fazla mı?hem o vakitlerde müslümanlar 5-10 kişi iken sizler milyonlarca değğil misiniz?
    6-islamiyeti savunma nedenimiz müslüman ortamda ,müslüman çevrede…vs yetişmek olup olmaması önem taşımaz.şu anda özgür irademi kullanarak bu yazıları yazıyorum.
    Bunun cevabını çok merak ediyorsanız Müslüman bir aileden gelmemiş,islami çevrede yetişmemiş , sonradan müslüman olmuş binlerce hıristiyan , budist , putpereste de sorun derim.
    7-o karşı tez olarak ileri sürdüğünüz hindular var ya hani ineğe,puta tapınanlar,türkiyeye geldiklerinde özellikle sığır eti yiyorlar,biliyor muydunuz ?bir çok ta müslüman var içlerinde.
    8- Daha önce ki söyleşilerimizde sana sorduğum onlarca soruya cevap vermedin. Bunun yerine : ”””'(kuranın Benzeri olması da şart değil) bir kitap yazmaları ve bu kitap uğruna , gözünü kırpmadan canını ortaya koyabilecek , samimi , milyonlarca ve nesillerce insanın Olması gerekir. (CANSİNANDAN ALINTI) ve şuraya sayfalarca yazı yazacağına , kuranı kerimin insan eli ile yazılabileceğini kanıtlayan (kurana da benzemeyen ) bir yazı yaz ki””””’ şeklinde saçma sapan biri diğerini tutmayan ifadelerle karşılık verdin.Senden Alıntı
    iddia ettiğin biri diğerini tutmuyor dediğin ifadeler neler ? kuranın benzeri olmasını da şart koşmadan yazmanızı söylediğim cümlenin neresi tutarsız ? (kuranın Benzeri olması da şart değil) ile (kurana da benzemeyen )
    Cümleleri arasında tutmayan nedir ?
    9-“1okuyucunun yazısının bi bölümünü alıntılıyorsun benim yazımın bi bölümünü alıntılıyorsun Kadir Beye yazıyorsun bu ne aymazlıktır” yazıların bir bölümünü alan,cımbızlayan sizler değil misiniz ?
    Benim yazışmalarımın tamamı aşağıda.herkes okuyabilir.
    10- Benim bilmediğim ne biliyorsun ve bu benim bilemeyip göremediğim şeyleri sen nasıl bilebiliyor ve görebiliyorsun???senden alıntı.
    Senin internetin diğer ucunda olduğunu , ve bu yazılanların da sana ait olduğunu anlıyor ve bilebiliyorum mesela.seni görmüyorum ama orada olduğunu biliyorum.
    Sen de bilebilir ve görebilirsin aklını arındırarak bakarsan görürsün,bilirisin.tek bir noktaya bakmakla olmaz,islamiyetin önerdiği kurallara bakmalısın , kitabına bakmalısın, nasıl bir yaşam tarzı önerdiğine bakmalısın,
    Zaten yaratıcının varlığına da inanıyorsun,o yüzden putperestlik gibi bir ahmaklığa düşmeyeceğinden de emin oldum.
    11- “sana dayatılandan övgüyle bahsedip kendi tahayyüllerinde düşmanlar yaratıp sağa sola saldırmamanı tavsiye ediyorum”senden alıntı.
    Biz müslümanlara hiçbirşey dayatılmaz,ancak gereken eğitim verilir,eğitimin adı hiçbir zaman dayatma olamaz. Dayatma Ancak müslüman garibanlara sırf müslüman olduğu için Kafirlerin yaptığı
    İşkence ve zulümlere verilen isim olabilir.
    12-bakın her sorunuza cevap verildi.
    -sizinle bizim aramızda Allah yeter.bir de aşağıda yazdıklarımız yazılar yeter.

    okuyucu;
    “ama kitapların tanrısı, sanki toplumlar suçlulara verilecek cezaları kendileri belirleyemezlermiş gibi, suçlulara verilecek cezaları siz değil ben belirlerim diye tutturunca” senden alıntı,
    1-Yukarıdaki cümleyi kurarken Yaratıcının varlığına inanıyorum , ama koyduğu kuralları beğenmiyorum mu diyorsun?
    2-cana can, dişe diş ..vs demiş olması ile “faili öldürmeyin “ diye emir verdiği anlamına geldiğini mi söylemeye çalışıyorsunuz ?
    3-1400 sene evvel Yaratıcının koyduğu kurallar olmasa idi insanlar suçluların cezasını zaten verirdi derken , 2015 yılında mevcut hukuk sistemlerinin eksiksiz olduğunu mu iddia ediyorsunuz ?
    4-bahsettiğin ayetin tevratın neresinde olduğunu göstermemişsin, kurandaki tevratı destekleyen ayeti yazmışsın.

    Sn Toro;
    insanlar köle ve hür olarak yine insanlar tarafından (yoksa tanrı tarafından mı?) ayrılmışken”sizden alıntı,
    bu dediğinizi tastik eden bir tane ayet ya da hadis gösterebilir misiniz.
    Yani insanları sınıflandırılmasının gerektiğini emreden bir ayet,bir hadis, gösterir misiniz.
    Ayrıca orada ;öldürülen kölesine karşı ,karşı taraftan cinayetin asıl failinin değil de bir hürün öldürülmesini talep eden kendileridir.
    Konuyu saptırmayalım derim.

    Sn kadir ;
    Kurt kuzuya “Suyu bulandırıyorsun, seni yiyeceğim” demiş.
    Kuzu da “Sen derenin yukarı tarafındasın, ben ise alt tarafındayım. Su da senin olduğun taraftan bana doğru akıyor. Suyu nasıl bulandırırım?” dediğinde kurt:
    “Ben kararımı verdim. Öyle de böyle de olsa seni yiyeceğim..” demiş.

    Bu arkadaşların durumu aynen böyle;
    Secde etmeyecek ya elli dereden su getiriyor,getirirken de üstlerine başlarına döküveriyorlar.
    Sıkışınca “bir yaratıcının varlığına inanıyoruz “ diyorlar.ama Allahın Kuranı Kerimin sahibi olduğuna inanmıyoruz diyorlar.
    Yaratıcıya inanıyorsanız “ozaman inanıyor da inkar ve isyan mı ediyorsunuz “ dediğimizde apışıp saçmalamaya ,konuyu sapıtmaya çalışıyorlar.
    Yazışmaları üstüste ekleyerek gönderdiğimizde sinirden ne yapacaklarını şaşırarak hakaret etmeye başlıyorlar.
    Yazışmaları üstüste bilerek ekliyorum çünkü o zaman konuyu dağıtamıyorlar.
    Böyle yapmayınca yazdığımız onca yazı , emek gümbürtüye gidiyor.
    Biz onlar ile sidik yarışı yapmak için yazmıyoruz , ama onların amacı felsefik yazışmalar ile laf kalabalıkları ile kafa karıştırmaya ve bizimle eğlenmeye yönelik.
    Yazıp yazıp “of ne laf soktum..vs diyerek “ kıs kıs gülüp dalgalarını geçiyorlar.
    İnşaallah hatalarını anlarlar , biz kimsenin yanmasını istemeyiz.

    Selamlar saygılar.

    Sn bi yabancı,

    Benim Kurana ve İslama yönelik eleştirilerimde izlediğim yol bellidir. İfadelerimde Müslümanların İnandıkları Tanrıya ulaşmak için canlı cansız putlar seçmeleri İslama göre şirktir ve ben İslama göre ne durumda olduklarını belirttim İslam Kurandan beslenmiştir , Müslümanlar da İslamdan beslenmiştir sözlerimin hedefinde Kuranın olduğu gerçeği de yadsınamaz
    Senden alıntı
    Kuranın neresinde islamın neresinde “şirk koşun,hak yiyin,türbeye çaput bağlayın,büyücülük yapın…vs denildiğini gösterir misiniz.
    Kuran ve islam bunları demiyor ise , bu hareketleri yaparak kendine müslüman diyenlerin cezalarını Kuran ve islamiyete , ancak Kafirler ve inkarcılar , ancak ve ancak misyonerler ve provakatörler kesebilirler.
    okuyucu,
    Ayrıca Allah Kuranı kerimi kendi varlığını ispatlamak amacı ile göndermedi.
    Uyarmak nasihat vermek için gönderdi.
    Allahın varlığını anlamak için bir kitabını okumak gerekmiyor.
    Herşey onun varlığını kanıtlıyor zaten.
    Evet kainatta herşey nası mükemmel ise , bu mükemmel hali ancak bir Allah yaratabilir ise;bu da Allahın varlığını ispatlıyor ise;
    Kuranı Kerim de bu evren kadar müthiş ve mükemmeldir ve kuranı kerimin kendisi , ancak ve ancak Allah tarafından gönderildiğini kanıtlamaktadır.

    Sn bi yabancı,
    Kuranı Kerimin insan eli ile yazıldığını iddia etmeniz ne kadar akıllıca ise ,
    Sizden de insan sınıfına girdiğinize göre bir adet kitap yazmanızın istenilmesi çok akıllıcadır.
    Yoksa sizlerin aklı , kitabı yazdığınız 1400 sene öncesinde kalmış insanlar kadar çalışmıyor mu ki yazamayasınız.
    Kitabın aynısını , benzerini yazın da demedim , iddia ettiğiniz gibi.
    şuraya sayfalarca yazı yazacağına , kuranı kerimin insan eli ile yazılabileceğini kanıtlayan (kurana da benzemeyen ) bir yazı yaz ki ,
    milyonlarca insan ve nesil yazdığın kitap uğruna canlarını versinler gözlerini kırpmadan.
    Benden Alıntı,
    Sn bi yabancı;
    1-Sizinle birlikte 6,5 milyar insanı da davet ediyorum.
    Onları da toplayın birlikte yazın.
    2-Bakın bir kitabın kutsaliyet kriterlerinden birini o kitabın aynısının yada bir benzerinin yazılamayacak olması şeklinde belirtmeniz sizi yeterince komik duruma düşürüyor.senden alıntı
    aynını ya da benzerini yazın demedim.ne dediğimi yukarıda tekrar okuyabilirsiniz.
    3-Ben size Kuran peygamber eliyle yazılmadı beşeri şahitlerin toparlamasıyla ve bir zamanların en büyük İslam düşmanlarının çeşitli eklemeleriyle son halini aldığını söyledikçe..senden alıntı
    Siz de sizinle hemfikir olduklarını iddia ettiğiniz 6,5 milyar insanın toparlanması ile yazın.
    Benden Alıntı,
    Sn bi yabancı
    Yapmaya çalıştığınız şeyin ne olduğunu iyi biliyorum (!) Kitaplar dolusu iddiaya karşılık o halde siz de yazın da görelim şeklinde bir önermeyle gelmenin acziyet içinde olan bir insanın son çırpınışlarının tezahürü olduğu açıktır o yüzden benden kutsal kitap yazmamı istemeniz üstelik Kuranın Tanrı sözü olmadığına inanan milyarları da toplayarak bunu yapmamı istemeniz tarafımdan ciddiye alınmayacaktır.Bir kitabın Tanrı sözü olduğunu kanıtlayan şey o kitabın inanırlarının nüfusu ise o nüfustan daha kalabalık bir nüfusa sahip olan inanç sistemlerinin her hangi birini size Tanrıdandır diye paketleyip sunmak boynumun borcudur. Beğenmediyseniz soğutup yeyin (!)Afaki söylemler acemice yapılan demagojiler..! Hayır siz önce bana Kuranın peşinden gidenlerin sayısal çokluğunun Kuranın Tanrı sözü olduğunu kanıtlıyor olmasının mantıksal izahını yapın sonra benden kutsal kitap yazmamı isteyin. 900 milyon Hinduiste ineğin kutsal olmadığını YAZACAĞINIZ BİR KİTAPLA anlatamazsanız inek olup sağılmaya razı mısınız ?
    Senden alıntı,
    1-sizden kutsal kitap yazmanızı istemedim.kaç mail oldu aynı cümleyi dönüp dönüp yazıyorsunuz , ben de dönüp dönüp aynı cevabı veriyorum. sizden kutsal kitap yazmanızı istemedim
    2-1400 sene evvel insanların yazdığını iddia ediyor iseniz , inek kadar beyniniz var ise ciddiye alsanız akıllılık etmiş olursunuz.
    3-siz önce insan eli ile yazıldığını iddia ettiğiniz kitaba karşılık neden bir söz bile yazmaya güç yetiremediğinizin mantıksal izahını yapın.
    4-Yaratıcıya inanmak için kitaba ihtiyaç yoktur.Bu kainatı görüp te Yaratıcıya inanmamak akılsızlıktır.
    5-Kuranı Kerimi okuyup ta Yaratıcının lafzı olmadığını iddia etmek akılsızlıktır,
    6-Kuranı Kerime vakıf olunamayan bir ortamda ya da uzayda yaşadığınızı farzedelim.Yaratıcınızın olduğunu anlayamamanız sizi inekten daha aşağı dereceye indirir.
    7-ve levki akıllısınız , diyelim ki yaratıcınızın olduğunu biliyor ve inanıyorsunuz, kuran,kitap ta ulaşmadı. Yaratıcınıza nasıl teşekkür ediyorsunuz , onun için hangi davranış , iyilik, …vs yaptınız ?
    8-yoksa secde etmek zor mu geliyor tıpkı iblis gibi?
    Benden Alıntı,

    1 okuyucu;
    1- “kitap ve peygamber gönderdiğini kanıtlayamayan bir tanrıya firavunlarda “senden alıntı ,
    Bunun cevabı daha önce verildi.Yukarıda var.
    2- “ama başka bir tanrı, kitapların tanrısının müritlerine, “bre köftehorlar, siz kitap ve peygamber gönderdiğini kanıtlayamamış bir tanrıya nasıl inanırsınız” diye sorarsa” senden alıntı ,
    Yaratıcı 1 tanedir, başka bir yaratıcı daha olsa idi öteki tanrı ile münakaşa ve savaş etmekten bizimle münakaşa etmeye zaman bulamazdı ve bu kainat düzenini tarumar edilmiş bulurdun.
    2- “ama korkmayın, o sadece verdiği çeşitli aktivitelerden aklını aktif etmeyi akledemeyen köftehorlara manalı manalı tebessüm ederek bakıyor” senden alıntı ,
    Önce yaratıcınızın olup olmadığına karar verin , hangi yaratıcının hangi köftehorla tebessümleşeceği ütopya ve masallarını da kuran yerine (kurana benzemesi gerekmediğini ifade ettiğim)
    kitabınızda yazın.
    Benden Alıntı,

    Sn bi yabancı;
    Sayın cansinan ikide bir bana ben sizden kitap yazmanızı mı istedim şeklinde dönüşler yapıyorsunuz ya şimdi sizden alıntılayıp yazacağım cümleleriniz akşam yemeğiniz olsun hazımsızlığı üzerinizden atmışsınızdır herhalde (!)
    Aksini iddia edenlerin (kuranın Benzeri olması da şart değil) bir kitap yazmaları ve bu kitap uğruna , gözünü kırpmadan canını ortaya koyabilecek , samimi , milyonlarca ve nesillerce insanın Olması gerekir.(sizden alıntı) (CANSİNANDAN ALINTI) Demişsin.
    -Siz ile Bizim aramızda şahit olarak Allah yeter.bir de yukarıdaki yazışmalarımız yeter.
    Benden Alıntı

  26. cansinan dedi ki:

    sn toro;
    19/03/2015 tarihinde yazdığınız yoruma da cevap verdim.
    fakat mesajlarım engellenmeye başladı.o yüzden direk site içine girdim oradan yazıyorum şu an.
    tekrar aynı şeyleri yazmayacağım.
    tüm cevaplar tekrar tekrar aşağıda verildi defalarca.
    Sn rammsteinn;
    1- kadını ikinci plana atan,köleliği meşru kılan,kendisine inanmayanın ölüm fermanını veren,eşşeğin sesinin kötü olduğunu bildiren,bir devenin kutsal olduğunu elleşilmemesi gerektiği söylenen,miras paylaşımı hatalı olduğu için başka bir yöntemle bu sorun çözülen vs vs vs ;demişsin.
    bu iddialara örnek Kuranı Kerimden konular verir misin.ayetleri cımbızlamadan,konusu ile birlikte verirsen sevinirim.
    2- ve hep söylenen laf
    kuran mükemmel bir kitaptır. aksini iddia eden buyursun daha iyisini getirsin.demişsin
    Öyle bir isteğimiz olmadı ;daha iyisini getirin denilmedi.şöyel denildi ; şuraya sayfalarca yazı yazacağına , kuranı kerimin insan eli ile yazılabileceğini kanıtlayan (kurana da benzemeyen ) bir yazı yaz ki ,
    milyonlarca insan ve nesil yazdığın kitap uğruna canlarını versinler gözlerini kırpmadan.

    3-sarı en güzel renktir. aksini iddia eden buyursun daha iyisini getirsin. Demişsin.
    Bu anlamda demediğimi aşağıdaki kanıtlardan herkes görüyor.Şu anlamda dediğimi ; “sarı rengi ali adında bir insanın ürettiğini iddia ediyor iseniz , milyonlarcanız bir araya gelin de (sarıya benzemese de olur)öyle bir renk üretsin ki en az sarı kadar etkili olsun” de herkes görüyor.

    4- bunlar ne kadar saçma ise kuranın daha iyisini istemekte saçmadır demişsin,
    Kuranın insan eli ile yazıldığını iddia etmeniz nekadar akıllıca ise , bu çağın medeni ve daha akıllı insanı olduğunuza göre ,sizden de bikaç cümle yazmanızın istenilmesi okadar akıllıca ve mantıklıcadır.

    okuyucu;
    1-ilk insandan son insana kadar herkes aynı sınava tabi tutulmuştur,bu sınav , Yaratıcıyı bilmek ,Yaratıcıya karşı haddini bilmek ve yalnızca ona ibadet etme sınavıdır.
    Zaten evrensel olan Kuranı Kerimde de eski kavimlerin neler ile imtihan edildiği ve aynı imtihana bizlerin de tabi olduğu defalarca anlatılmaktadır.sınav aynı sınavdır yani.
    2- biz alelade bir kitaptan söz etmiyoruz, biz tanrının gönderdiği iddia edilen bir kitaptan söz ediyoruz, demişsin.
    Öyle değil “biz alelade bir kitaptan söz etmiyoruz, biz tanrının gönderdiği iddia edilen kitabın insan eli ile yazıldığını iddia ediyoruz diyecektin herhalde.
    ozaman , şuraya sayfalarca yazı yazacağına , kuranı kerimin insan eli ile yazılabileceğini kanıtlayan (kurana da benzemeyen ) bir yazı yaz ki ,
    milyonlarca insan ve nesil yazdığın kitap uğruna canlarını versinler gözlerini kırpmadan.
    3- Yahudilerle, Hristiyanlar kendilerine gönderilmiş bir kitapları olması nedeniyle haklı olarak Kuranın reddediyorlarken, tanrının tebliğ yönteminin evrensel olduğundan söz edilebilir mi?demişsin,
    Kuran onlara gönderilen kitapları teyid ediyor iken bunu nasıl söyleyebilirsin.Ayrıca Hıristiyan ve Yahudilerden bir ton insan var müslümanlığa geçen.Allah kendini ispatlamak için göndermedi kitabı,.Kitabın gönderiliş sebebi nasihat ve uyarma amaçlıdır.bir de bize kitap gönderilmedi denilmesin diyedir.Dünyada Kurandan müslümanlardan haberi olmayan hiç kimse yoktur ki kitap gönderilmedi diyebilsin.kitap gönderilmiştir , ta ki merak edip okusun.
    4- bu arada tanrınızın gönderdiği kitaplar insanlığa öylesine yararlı olmuş ki semavi din mensuplarının birbirlerini, ayni din mensuplarının birbirlerini boğazlamalarına sebep olmuş demişsin,
    Aynı din mensuplarının birbirlerini boğazlamaya neden olan 1 ayet örneği verir misin.
    5-Kuranı Kerimde evrensel olmayan , bizim çağımızı sorumlu tutan , eski kavimleri sorumlu tutmayan 1 ayet gösterir misin?

    Bi yabancı,

    1-Benim verdiğim cevaplar , sorduğum sorular , yazımın tamamı aşağıda var.
    2-kimseye hakaret etmedim,isim kullanmadım.söylediğim sözlerden rahatsız olman için bir nedenin varsa ol.benim lafım misyoner ve provakatörleredir.
    3-aynı platformda bizlere İnek yakıştırması yapılırken de bu şekilde ortaya atılmanızı beklerdim. “klasik yobazsın”,” Donkişot” , palyaço musun , Şizofrenik bir ruh sözü de senden alıntı
    4-sizin sorup ta bizim cevabını vermediğimizi iddia ettiğiniz soruları lütfen yazar mısınız.eğer öyle bir soru olsa idi emin olun o da aşağıda yazılı olurdu.
    5- “Yaratıcıya inanıyorum. Fakat inkar ve isyan ettiğimizi nereden çıkardın anlamadım doğrusu “Demişsin
    Yaratıcının kurallarını , yasaklarını mı beğenmiyorsun ? yaratıcı var diyorsun , kuranı mı reddediyorsun ? insan eli ile mi yazıldı diyorsun ?
    Sen de yazsana bir cümle.sen de insan değil misin , o kuranı yazdığını iddia ettiğin 1400 sene evvelki okuma yazma bilmeyen insanın ya da okuma bilerek yazanların
    Akılları 2015 yılında yaşayan senden fazla mı?hem o vakitlerde müslümanlar 5-10 kişi iken sizler milyonlarca değğil misiniz?
    6-islamiyeti savunma nedenimiz müslüman ortamda ,müslüman çevrede…vs yetişmek olup olmaması önem taşımaz.şu anda özgür irademi kullanarak bu yazıları yazıyorum.
    Bunun cevabını çok merak ediyorsanız Müslüman bir aileden gelmemiş,islami çevrede yetişmemiş , sonradan müslüman olmuş binlerce hıristiyan , budist , putpereste de sorun derim.
    7-o karşı tez olarak ileri sürdüğünüz hindular var ya hani ineğe,puta tapınanlar,türkiyeye geldiklerinde özellikle sığır eti yiyorlar,biliyor muydunuz ?bir çok ta müslüman var içlerinde.
    8- Daha önce ki söyleşilerimizde sana sorduğum onlarca soruya cevap vermedin. Bunun yerine : ”””'(kuranın Benzeri olması da şart değil) bir kitap yazmaları ve bu kitap uğruna , gözünü kırpmadan canını ortaya koyabilecek , samimi , milyonlarca ve nesillerce insanın Olması gerekir. (CANSİNANDAN ALINTI) ve şuraya sayfalarca yazı yazacağına , kuranı kerimin insan eli ile yazılabileceğini kanıtlayan (kurana da benzemeyen ) bir yazı yaz ki””””’ şeklinde saçma sapan biri diğerini tutmayan ifadelerle karşılık verdin.Senden Alıntı
    iddia ettiğin biri diğerini tutmuyor dediğin ifadeler neler ? kuranın benzeri olmasını da şart koşmadan yazmanızı söylediğim cümlenin neresi tutarsız ? (kuranın Benzeri olması da şart değil) ile (kurana da benzemeyen )
    Cümleleri arasında tutmayan nedir ?
    9-“1okuyucunun yazısının bi bölümünü alıntılıyorsun benim yazımın bi bölümünü alıntılıyorsun Kadir Beye yazıyorsun bu ne aymazlıktır” yazıların bir bölümünü alan,cımbızlayan sizler değil misiniz ?
    Benim yazışmalarımın tamamı aşağıda.herkes okuyabilir.
    10- Benim bilmediğim ne biliyorsun ve bu benim bilemeyip göremediğim şeyleri sen nasıl bilebiliyor ve görebiliyorsun???senden alıntı.
    Senin internetin diğer ucunda olduğunu , ve bu yazılanların da sana ait olduğunu anlıyor ve bilebiliyorum mesela.seni görmüyorum ama orada olduğunu biliyorum.
    Sen de bilebilir ve görebilirsin aklını arındırarak bakarsan görürsün,bilirisin.tek bir noktaya bakmakla olmaz,islamiyetin önerdiği kurallara bakmalısın , kitabına bakmalısın, nasıl bir yaşam tarzı önerdiğine bakmalısın,
    Zaten yaratıcının varlığına da inanıyorsun,o yüzden putperestlik gibi bir ahmaklığa düşmeyeceğinden de emin oldum.
    11- “sana dayatılandan övgüyle bahsedip kendi tahayyüllerinde düşmanlar yaratıp sağa sola saldırmamanı tavsiye ediyorum”senden alıntı.
    Biz müslümanlara hiçbirşey dayatılmaz,ancak gereken eğitim verilir,eğitimin adı hiçbir zaman dayatma olamaz. Dayatma Ancak müslüman garibanlara sırf müslüman olduğu için Kafirlerin yaptığı
    İşkence ve zulümlere verilen isim olabilir.
    12-bakın her sorunuza cevap verildi.
    -sizinle bizim aramızda Allah yeter.bir de aşağıda yazdıklarımız yazılar yeter.

    okuyucu;
    “ama kitapların tanrısı, sanki toplumlar suçlulara verilecek cezaları kendileri belirleyemezlermiş gibi, suçlulara verilecek cezaları siz değil ben belirlerim diye tutturunca” senden alıntı,
    1-Yukarıdaki cümleyi kurarken Yaratıcının varlığına inanıyorum , ama koyduğu kuralları beğenmiyorum mu diyorsun?
    2-cana can, dişe diş ..vs demiş olması ile “faili öldürmeyin “ diye emir verdiği anlamına geldiğini mi söylemeye çalışıyorsunuz ?
    3-1400 sene evvel Yaratıcının koyduğu kurallar olmasa idi insanlar suçluların cezasını zaten verirdi derken , 2015 yılında mevcut hukuk sistemlerinin eksiksiz olduğunu mu iddia ediyorsunuz ?
    4-bahsettiğin ayetin tevratın neresinde olduğunu göstermemişsin, kurandaki tevratı destekleyen ayeti yazmışsın.

    Sn Toro;
    insanlar köle ve hür olarak yine insanlar tarafından (yoksa tanrı tarafından mı?) ayrılmışken”sizden alıntı,
    bu dediğinizi tastik eden bir tane ayet ya da hadis gösterebilir misiniz.
    Yani insanları sınıflandırılmasının gerektiğini emreden bir ayet,bir hadis, gösterir misiniz.
    Ayrıca orada ;öldürülen kölesine karşı ,karşı taraftan cinayetin asıl failinin değil de bir hürün öldürülmesini talep eden kendileridir.
    Konuyu saptırmayalım derim.

    Sn kadir ;
    Kurt kuzuya “Suyu bulandırıyorsun, seni yiyeceğim” demiş.
    Kuzu da “Sen derenin yukarı tarafındasın, ben ise alt tarafındayım. Su da senin olduğun taraftan bana doğru akıyor. Suyu nasıl bulandırırım?” dediğinde kurt:
    “Ben kararımı verdim. Öyle de böyle de olsa seni yiyeceğim..” demiş.

    Bu arkadaşların durumu aynen böyle;
    Secde etmeyecek ya elli dereden su getiriyor,getirirken de üstlerine başlarına döküveriyorlar.
    Sıkışınca “bir yaratıcının varlığına inanıyoruz “ diyorlar.ama Allahın Kuranı Kerimin sahibi olduğuna inanmıyoruz diyorlar.
    Yaratıcıya inanıyorsanız “ozaman inanıyor da inkar ve isyan mı ediyorsunuz “ dediğimizde apışıp saçmalamaya ,konuyu sapıtmaya çalışıyorlar.
    Yazışmaları üstüste ekleyerek gönderdiğimizde sinirden ne yapacaklarını şaşırarak hakaret etmeye başlıyorlar.
    Yazışmaları üstüste bilerek ekliyorum çünkü o zaman konuyu dağıtamıyorlar.
    Böyle yapmayınca yazdığımız onca yazı , emek gümbürtüye gidiyor.
    Biz onlar ile sidik yarışı yapmak için yazmıyoruz , ama onların amacı felsefik yazışmalar ile laf kalabalıkları ile kafa karıştırmaya ve bizimle eğlenmeye yönelik.
    Yazıp yazıp “of ne laf soktum..vs diyerek “ kıs kıs gülüp dalgalarını geçiyorlar.
    İnşaallah hatalarını anlarlar , biz kimsenin yanmasını istemeyiz.

    Selamlar saygılar.

    Sn bi yabancı,

    Benim Kurana ve İslama yönelik eleştirilerimde izlediğim yol bellidir. İfadelerimde Müslümanların İnandıkları Tanrıya ulaşmak için canlı cansız putlar seçmeleri İslama göre şirktir ve ben İslama göre ne durumda olduklarını belirttim İslam Kurandan beslenmiştir , Müslümanlar da İslamdan beslenmiştir sözlerimin hedefinde Kuranın olduğu gerçeği de yadsınamaz
    Senden alıntı
    Kuranın neresinde islamın neresinde “şirk koşun,hak yiyin,türbeye çaput bağlayın,büyücülük yapın…vs denildiğini gösterir misiniz.
    Kuran ve islam bunları demiyor ise , bu hareketleri yaparak kendine müslüman diyenlerin cezalarını Kuran ve islamiyete , ancak Kafirler ve inkarcılar , ancak ve ancak misyonerler ve provakatörler kesebilirler.
    okuyucu,
    Ayrıca Allah Kuranı kerimi kendi varlığını ispatlamak amacı ile göndermedi.
    Uyarmak nasihat vermek için gönderdi.
    Allahın varlığını anlamak için bir kitabını okumak gerekmiyor.
    Herşey onun varlığını kanıtlıyor zaten.
    Evet kainatta herşey nası mükemmel ise , bu mükemmel hali ancak bir Allah yaratabilir ise;bu da Allahın varlığını ispatlıyor ise;
    Kuranı Kerim de bu evren kadar müthiş ve mükemmeldir ve kuranı kerimin kendisi , ancak ve ancak Allah tarafından gönderildiğini kanıtlamaktadır.

    Sn bi yabancı,
    Kuranı Kerimin insan eli ile yazıldığını iddia etmeniz ne kadar akıllıca ise ,
    Sizden de insan sınıfına girdiğinize göre bir adet kitap yazmanızın istenilmesi çok akıllıcadır.
    Yoksa sizlerin aklı , kitabı yazdığınız 1400 sene öncesinde kalmış insanlar kadar çalışmıyor mu ki yazamayasınız.
    Kitabın aynısını , benzerini yazın da demedim , iddia ettiğiniz gibi.
    şuraya sayfalarca yazı yazacağına , kuranı kerimin insan eli ile yazılabileceğini kanıtlayan (kurana da benzemeyen ) bir yazı yaz ki ,
    milyonlarca insan ve nesil yazdığın kitap uğruna canlarını versinler gözlerini kırpmadan.
    Benden Alıntı,
    Sn bi yabancı;
    1-Sizinle birlikte 6,5 milyar insanı da davet ediyorum.
    Onları da toplayın birlikte yazın.
    2-Bakın bir kitabın kutsaliyet kriterlerinden birini o kitabın aynısının yada bir benzerinin yazılamayacak olması şeklinde belirtmeniz sizi yeterince komik duruma düşürüyor.senden alıntı
    aynını ya da benzerini yazın demedim.ne dediğimi yukarıda tekrar okuyabilirsiniz.
    3-Ben size Kuran peygamber eliyle yazılmadı beşeri şahitlerin toparlamasıyla ve bir zamanların en büyük İslam düşmanlarının çeşitli eklemeleriyle son halini aldığını söyledikçe..senden alıntı
    Siz de sizinle hemfikir olduklarını iddia ettiğiniz 6,5 milyar insanın toparlanması ile yazın.
    Benden Alıntı,
    Sn bi yabancı
    Yapmaya çalıştığınız şeyin ne olduğunu iyi biliyorum (!) Kitaplar dolusu iddiaya karşılık o halde siz de yazın da görelim şeklinde bir önermeyle gelmenin acziyet içinde olan bir insanın son çırpınışlarının tezahürü olduğu açıktır o yüzden benden kutsal kitap yazmamı istemeniz üstelik Kuranın Tanrı sözü olmadığına inanan milyarları da toplayarak bunu yapmamı istemeniz tarafımdan ciddiye alınmayacaktır.Bir kitabın Tanrı sözü olduğunu kanıtlayan şey o kitabın inanırlarının nüfusu ise o nüfustan daha kalabalık bir nüfusa sahip olan inanç sistemlerinin her hangi birini size Tanrıdandır diye paketleyip sunmak boynumun borcudur. Beğenmediyseniz soğutup yeyin (!)Afaki söylemler acemice yapılan demagojiler..! Hayır siz önce bana Kuranın peşinden gidenlerin sayısal çokluğunun Kuranın Tanrı sözü olduğunu kanıtlıyor olmasının mantıksal izahını yapın sonra benden kutsal kitap yazmamı isteyin. 900 milyon Hinduiste ineğin kutsal olmadığını YAZACAĞINIZ BİR KİTAPLA anlatamazsanız inek olup sağılmaya razı mısınız ?
    Senden alıntı,
    1-sizden kutsal kitap yazmanızı istemedim.kaç mail oldu aynı cümleyi dönüp dönüp yazıyorsunuz , ben de dönüp dönüp aynı cevabı veriyorum. sizden kutsal kitap yazmanızı istemedim
    2-1400 sene evvel insanların yazdığını iddia ediyor iseniz , inek kadar beyniniz var ise ciddiye alsanız akıllılık etmiş olursunuz.
    3-siz önce insan eli ile yazıldığını iddia ettiğiniz kitaba karşılık neden bir söz bile yazmaya güç yetiremediğinizin mantıksal izahını yapın.
    4-Yaratıcıya inanmak için kitaba ihtiyaç yoktur.Bu kainatı görüp te Yaratıcıya inanmamak akılsızlıktır.
    5-Kuranı Kerimi okuyup ta Yaratıcının lafzı olmadığını iddia etmek akılsızlıktır,
    6-Kuranı Kerime vakıf olunamayan bir ortamda ya da uzayda yaşadığınızı farzedelim.Yaratıcınızın olduğunu anlayamamanız sizi inekten daha aşağı dereceye indirir.
    7-ve levki akıllısınız , diyelim ki yaratıcınızın olduğunu biliyor ve inanıyorsunuz, kuran,kitap ta ulaşmadı. Yaratıcınıza nasıl teşekkür ediyorsunuz , onun için hangi davranış , iyilik, …vs yaptınız ?
    8-yoksa secde etmek zor mu geliyor tıpkı iblis gibi?
    Benden Alıntı,

    1 okuyucu;
    1- “kitap ve peygamber gönderdiğini kanıtlayamayan bir tanrıya firavunlarda “senden alıntı ,
    Bunun cevabı daha önce verildi.Yukarıda var.
    2- “ama başka bir tanrı, kitapların tanrısının müritlerine, “bre köftehorlar, siz kitap ve peygamber gönderdiğini kanıtlayamamış bir tanrıya nasıl inanırsınız” diye sorarsa” senden alıntı ,
    Yaratıcı 1 tanedir, başka bir yaratıcı daha olsa idi öteki tanrı ile münakaşa ve savaş etmekten bizimle münakaşa etmeye zaman bulamazdı ve bu kainat düzenini tarumar edilmiş bulurdun.
    2- “ama korkmayın, o sadece verdiği çeşitli aktivitelerden aklını aktif etmeyi akledemeyen köftehorlara manalı manalı tebessüm ederek bakıyor” senden alıntı ,
    Önce yaratıcınızın olup olmadığına karar verin , hangi yaratıcının hangi köftehorla tebessümleşeceği ütopya ve masallarını da kuran yerine (kurana benzemesi gerekmediğini ifade ettiğim)
    kitabınızda yazın.
    Benden Alıntı,

    Sn bi yabancı;
    Sayın cansinan ikide bir bana ben sizden kitap yazmanızı mı istedim şeklinde dönüşler yapıyorsunuz ya şimdi sizden alıntılayıp yazacağım cümleleriniz akşam yemeğiniz olsun hazımsızlığı üzerinizden atmışsınızdır herhalde (!)
    Aksini iddia edenlerin (kuranın Benzeri olması da şart değil) bir kitap yazmaları ve bu kitap uğruna , gözünü kırpmadan canını ortaya koyabilecek , samimi , milyonlarca ve nesillerce insanın Olması gerekir.(sizden alıntı) (CANSİNANDAN ALINTI) Demişsin.
    -Siz ile Bizim aramızda şahit olarak Allah yeter.bir de yukarıdaki yazışmalarımız yeter.
    Benden Alıntı

  27. toro dedi ki:

    Sayın cansinan,

    Kusura bakmayın ama daha normal bir kelime bulamadığım için söylemek zorundayım. Bu yaptığınız tam anlamıyla saçmalık! Bütün yazıları alt alta kopyalayarak yaptığınız şey okuyanı sıkmaktan ve sizi ciddiye almamasını sağlamaktan öteye birşey sağlamaz size!

    Eğer bana hitab ediyorsanız sadece bana yazarsınız benim yazılırımı muhatap alırsınız! Ayrıca yazımda bir bölüme özel cevap vermek istiyorsanız sadece o bölümü alıntılarsanız ben ne demeye çalıştığınızı anlarım! Aksi durumda sadece sayfayı şişiriyorsunuz ve sanırım sistem bazen yinelemelere izin vermiyor!

    Son olarak ben henüz bana cevap vediğinizi görmüş değilim! Yazım orada duruyor, bölüm bölüm alınız ve altına kendi cevaplarınızı yazınız! Anlamsız uyanıklıklarla karambole getirebileceğiniz biri yok karşınızda!

  28. noname dedi ki:

    Arkadaşlar, bu kutupta namaz mevzusu gereğinden fazla uzamış zannımca. Kuran’daki eşsizliği fark edemeyecek kadar kör olmanız beni şaşırttı doğrusu. Kuran-ı Kerim’de televizyon izlemekle ya da uzaya giden astronotlarla ilgili ayet olmadığı da ortada. uzayda yaşam başlasa oksijen tüpüyle namaz kılınır mı? Allah bununla ilgili neden ayet indirmemiş. Bu soru sizin inanmamanıza neden olan kutup sorusu ile eşdeğer nitelikte.O zamanlar inmiş bi kitapta kutuplarla ilgili bir ayet inseydi o zamanın halkı ‘kutup da neyin nesi?” Diye düşünmezler miydi? Kuran, insan aklının yetebileceğı bu kadar basit durumların her biri hakkında ayet barındıracak kadar basit bir kitap değildir. insan, inanması gereken yığınla neden varken neden bu tarz basit şeylere takılır ki? her neyse, bence kutuplarda yaşayan müslümanlar bu namaz konusunu sizin kadar düşünmemişlerdir. Onlar imanlarıyla cennetlerine giderken siz de onlar yüzünden cennetten olmayın inşallah. allaha emanet olun.

    • rammsteinn dedi ki:

      “Orada apaçık alâmetler, İbrâhîm’in makamı vardır. Oraya giren ise emniyette olur (ona dokunulmaz). Hem ona, (oraya gitmek için) bir yola gücü yeten bir kimsenin o evi (Kâ‘be’yi) haccetmesi, insanlar üzerinde Allah’ın bir hakkıdır. Kim de inkâr ederse, artık şübhe yok ki Allah, âlemlerden müstağnîdir (hiçbir şeye muhtaç değildir)!” (Ali İmran, 97)

      http://www.haberturk.com/dunya/haber/1127394-kabede-vinc-kazasi

      kabede devrilen vinç ile birlikte bir ayet daha devrildi.

      • bir kul dedi ki:

        BAKARA 154. AYET Sabredenler, kendilerine bir musibet geldiğinde, “Biz Allah’ın kuluyuz ve biz O’na döneceğiz” derler.

        BAKARA 155. AYET Elbette sizi korku, açlık; mallar, canlar ve ürünlerden eksiltmekle deneriz. Sabredenleri müjdele!

        ENAM 162. AYET De ki: “Şüphesiz benim namazım, kurbanım, hayatım ve ölümüm, hepsi âlemlerin Rabbi Allah içindir.

        Andolsun, size öyle bir kitap indirdik ki sizin bütün şeref ve şanınız ondadır. Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız? 21/ 10
        İYİ DÜŞÜNCELER

  29. bir kul dedi ki:

    rammsteinn

    BAKARA 153. AYET Ey iman edenler! Sabır ve dua ile yardım elde etmeye çalışınız. Çünkü Allah, sabredenlerle beraberdir.

    BAKARA 154. AYET Allah yolunda öldürülenlere “ölüler” demeyiniz; aksine onlar diridirler, fakat siz anlayamazsınız.

    BAKARA 155. AYET Elbette sizi korku, açlık; mallar, canlar ve ürünlerden eksiltmekle deneriz. Sabredenleri müjdele!

    BAKARA 156. AYET Sabredenler, kendilerine bir musibet geldiğinde, “Biz Allah’ın kuluyuz ve biz O’na döneceğiz” derler.

    BAKARA 157. AYET İşte Rablerinden af ve rahmet onlaradır ve doğru yola girenler de onlardır.

    ENBİYA 10. AYET Andolsun size, içinde şerefiniz bulunan bir kitap indirdik. Aklınızı kullanmıyor musunuz?

    İYİ DÜŞÜNCELER

  30. bir kul dedi ki:

    rammsteinn

    ENBİYA SÜRESİ
    16.AYET Biz yeri, göğü ve arasındakileri oyun olsun diye yaratmadık.
    17.AYET Eğer bir eğlence edinmek isteseydik onu kendi katımızdan edinirdik. Yapacak olsaydık böyle yapardık.
    18.AYET Hayır, biz hakkı batılın üzerine atarız da beynini parçalar. Bir de bakarsın yok olup gitmiş. Allah’a karşı yakıştırdığınız nitelemelerden ötürü yazıklar olsun size!
    19.AYET Göklerde ve yerde kim varsa hep onundur. O’nun katındakiler ne ona ibadetten çekinir (ve büyüklenir) ne de yorgunluk (ve bıkkınlık) duyarlar.
    20.AYET Hiç ara vermeksizin gece gündüz tespih ederler.
    21.AYET Yoksa yerden, ölüleri diriltebilecek bir takım ilahlar mı edindiler?
    22.AYET Eğer yerde ve gökte Allah’tan başka ilahlar olsaydı kesinlikle ikisinin de düzeni bozulurdu. Demek ki, Arş’ın Rabbi Allah onların nitelemelerinden uzaktır, yücedir.
    23.AYET O, yaptığından dolayı sorgulanamaz fakat onlar sorgulanırlar.
    İYİ DÜŞÜNCELER

    • rammsteinn dedi ki:

      müslümanlar lafa gelince ahlaksız dedikleri ülkelere girmek için hayatlarını tehlikeye atar. çünkü medeniyet refah insan hakkı oradadır.
      allah nedense kendine inanları sefalet içinde bırakarak test ediyor.

      ANKEBUT Suresi 62. ayet
      Allah, kullarından dilediğine rızkı bol verir ve (dilediğine) kısar. Şüphesiz Allah, her şeyi hakkıyla bilendir.

      ————–

      allah o kadar aciz ki;
      şimşekleriyle insanları kendince yola getiriyor.

      RA’D Suresi 13. ayet
      Gök gürültüsü Allah’ı hamd ile tesbih eder. Melekler de O’nun heybetinden dolayı tesbih ederler. Onlar, Allah hakkında mücâdele edip dururken O, yıldırımlar gönderip onlarla dilediğini çarpar. Ve O, azabı pek şiddetli olandır.

      bu ayeti görünce başka tanrılar aklıma geliyor,
      https://tr.wikipedia.org/wiki/Zeus
      https://tr.wikipedia.org/wiki/Thor

      bu ayette inanmayanlar için

      Hicr Suresi 92. Ayet
      Rabbine yemin olsun ki onların hepsine mutlaka soracağız.

      inanmakta kararsız kalanlar için allah kendi üstüne yemin eder………

      • bir kul dedi ki:

        İSRA 1. AYET Bir gece, kendisine âyetlerimizden/kâinatın işleyiş kanunlarından bir kısmını gösterelim diye kulunu Mescid-i Harâm’dan, çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ’ya yürüten Allah, noksan sıfatlardan uzaktır. O, işitendir; görendir.

        İSRA 2. AYET Mûsâ’ya kitâbı verdik ve onu İsrâiloğulları’na, “Benden başka bir vekil edinmeyin” diye rehber yaptık.

        İSRA 3. AYET Ey Nûh ile beraber gemide taşıyarak kurtardıklarımızın soyundan olanlar! Doğrusu Nûh, çok şükreden biri idi.

        İSRA 4. AYET Kitapta İsrâiloğulları’na, “Andolsun, yeryüzünde iki defa bozgunculuk yaptınız ve büyüklendikçe büyüklendiniz” diye bildirmiştik.

        İSRA 5. AYET Birincisinin vakti geldiği zaman, pek güçlü olan kullarımızı üzerinize saldık ve evlerin arasında dolaştılar. Bu yerine gelmiş bir vaad idi.

        İSRA 6. AYET Sonra sizi onlara yeniden üstün getirdik. Servet ve çocuklarla gücünüzü arttırdık, sayınızı daha da çoğalttık.

        İSRA 7. AYET “Eğer iyilik ederseniz yalnızca kendisinize iyilik yapmış olursunuz, yok eğer kötülük ederseniz bunun da sonucuna katlanırsınız.” Derken, sonuncu uyarının da vakti gelip çattığında (yeni düşmanlar gönderdik / göndereceğiz); kiz sizler için yüzkarası olan öncekilerin girişi gibi, Mabed’e (destursuz) girip ele geçirecekleri her şeyi paramparça edip mahvetsinler.

        İSRA 8. AYET Rabbinizin size merhamet etmesi ihtimal dahilindedir; fakat siz yine bozgunculuğa dönerseniz, biz de sizi yine cezalandırırız. Biz cehennemi kâfirler için bir hapishane yaptık.

        İSRA (9-10) AYETLER Şüphesiz bu Kur’ân, dosdoğru olanı gösterir ve iyi işler yapan müminlere büyük ödül olduğunu ve âhirete inanmayanlara da acı bir azap hazırladığımızı bildirir.

        İSRA 11. AYET İnsan, iyiliği istediğini zannederek kötülüğü ister. Çünkü insan çok acelecidir.

        İSRA 12. AYET Biz, geceyi ve gündüzü iki delil yaptık; sonra gecenin karanlığını silip gündüzün aydınlığını gösterici yaptık ki, Rabbinizden bir lütuf isteyesiniz, yılların sayısını ve hesabını bilesiniz. Biz her şeyi açık açık anlattık.

        İSRA 13. AYET Her insanın amelini boynuna doladık yani mahşere amelleri boynuna takılı olarak gelecektir. İnsan için kıyamet gününde, açılmış olarak önüne konacak bir kitap çıkarırız.

        İSRA 14. AYET “Kitabını oku! Bugün sana hesap sorucu olarak kendi öz benliğin yeter!”

        İSRA 15. AYET Her kim doğru yolu izlemeyi seçerse, bunu kendi iyiliği için yapmış olacaktır. Her kim de yoldan saparsa, bu kendi kötülüğüne olacaktır; kimse kimsenin suçunu taşıyacak değildir. Ayrıca, biz bir peygamber göndermedikçe azap etmeyiz.

        İSRA 16. AYET Bir toplumu yok etmek istediğimizde, onların refaha gömülmüş seçkinlerine son uyarılarımızı iletiriz ve onlar eğer günahkârca yaşamaya devam ederlerse cezalandırıcı yargı artık o toplum için kaçınılmaz olur ve biz de onu darmadağın ederiz.

        NOT 16. AYET İSRAİL VE ONA BENZER DURUMDAKİ LER İÇİN GECERLİ BEKYEYİP GÖRECEGİZ BEDEVİLERİ VE EŞKİYALARI İNSANLIKTAN DERS ALMAYANLARI

        iyi düşünceler

  31. bir kul dedi ki:

    ENAM SÜRESİ 1 VE 55. AYETLER

    1. Hamd, gökleri ve yeri yaratan, karanlıkları ve aydınlığı var eden Allah’a mahsustur. Böyle iken inkar edenler başka şeyleri Rablerine denk tutuyorlar.
    2. O öyle bir Rab’dır ki, sizi çamurdan yaratmış, sonra (her birinize) bir ecel tayin etmiştir. (Kıyametin kopması için) belirlenmiş bir ecel de onun katındadır. Siz ise hâlâ şüphe ediyorsunuz.
    3. Halbuki O, göklerde de Allah’tır, yerde de. Sizin gizlinizi de bilir, açığa vurduğunuzu da. Sizin daha ne kazanacağınızı da bilir.
    4. Onlara Rablerinin âyetlerinden hiçbir âyet gelmez ki ondan yüz çevirmesinler.
    5. Nitekim hak (Kur’an) kendilerine gelince onu yalanladılar. Fakat alay ettikleri şeyin haberleri kendilerine ilerde gelecektir.
    6. Onlardan önce nice nesilleri helak ettiğimizi görmediler mi? Yeryüzünde size vermediğimiz imkan ve iktidarı onlara vermiştik. Onlara bol bol yağmur yağdırmıştık. Topraklarından nehirler akıttık. Sonra da günahları sebebiyle onları helak ettik ve arkalarından başka bir nesil var ettik.
    7. (Ey Muhammed!) Eğer sana kağıda yazılı bir kitap indirseydik, onlar da elleriyle ona dokunsalardı, yine o inkar edenler, “Bu apaçık büyüden başka bir şey değildir” diyeceklerdi.
    8. Bir de dediler ki: “Ona (açıktan göreceğimiz) bir melek indirilse ya!” Eğer (öyle) bir melek indirseydik artık iş bitirilmiş olurdu, sonra da kendilerine göz açtırılmazdı. (Hemen helak edilirlerdi)
    9. Eğer onu (Peygamberi) bir melek kılsaydık yine onu bir adam (suretinde) yapardık ve onları yine içinde bulundukları karmaşaya düşürmüş olurduk.
    10. (Ey Muhammed!) Andolsun, senden önce de birçok peygamber alaya alınmıştı da onlarla alay edenleri, alay ettikleri şey kuşatıp mahvetmişti.
    11. De ki: “Yeryüzünde gezin dolaşın da (Peygamberleri) yalanlayanların sonu nasıl olmuş bir görün.”
    12. De ki: “Şu göklerdekiler ve yerdekiler kimindir?” “Allah’ındır” de. O merhamet etmeyi kendine gerekli kıldı. Andolsun sizi mutlaka kıyamet gününe toplayacak. Bunda hiç şüphe yok. Kendilerini ziyana uğratanlar var ya, işte onlar inanmazlar.
    13. Gece ve gündüzde barınan her şey onundur. O, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.
    14. De ki: “Göklerin ve yerin yaratıcısı olan, beslediği halde beslenmeye ihtiyacı olmayan Allah’tan başkasını mı dost edineceğim.” De ki: “Bana, (Allah’a) teslim olanların ilki olmam emredildi ve sakın Allah’a ortak koşanlardan olma (denildi).”
    15. De ki: “Ben Rabbime isyan edersem gerçekten, büyük bir günün (kıyamet gününün) azabından korkarım.”
    16. (O günün azabı) kimden savuşturulursa gerçekten (Allah) ona acımıştır. İşte bu apaçık kurtuluştur.
    17. Şayet Allah sana bir zarar dokundursa bunu O’ndan başka giderecek yoktur. Fakat sana bir hayır dokunduracak olsa onu da kimse gideremez. Bil ki O her şeye hakkıyla gücü yetendir.
    18. O, kullarının üstünde mutlak hakimiyet sahibidir. O, hüküm ve hikmet sahibidir, (her şeyden) hakkıyla haberdardır.
    19. De ki: “Şahitlik bakımından hangi şey daha büyüktür?” De ki: “Allah benimle sizin aranızda şahittir. İşte bu Kur’an bana, onunla sizi ve eriştiği herkesi uyarayım diye vahyolundu. Gerçekten siz mi Allah ile beraber başka ilahlar olduğuna şahitlik ediyorsunuz?” De ki: “Ben şahitlik etmem. O, ancak tek bir ilahtır ve şüphesiz ben sizin Allah’a ortak koştuğunuz şeylerden uzağım.”
    20. Kendilerine kitap verdiklerimiz onu (Peygamberi) kendi öz oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar. Kendilerini ziyana sokanlar var ya, işte onlar inanmazlar.
    21. Kim Allah’a karşı yalan uydurandan, ya da onun âyetlerini yalanlayandan daha zalimdir? Şüphesiz ki, zalimler kurtuluşa eremez.
    22. Onları tümüyle (mahşere) toplayıp da Allah’a ortak koşanlara, “Nerede, ilah olduklarını iddia ettiğiniz ortaklarınız?” diyeceğimiz günü hatırla.
    23. Sonunda onların manevraları, “Rabbimiz Allah’a andolsun ki biz (ona) ortak koşanlar değildik” demelerinden başka bir şey olmayacaktır.
    24. Bak kendilerine karşı nasıl yalan söylediler ve iftira edip durdukları şeyler (uydurma ilahları) onları nasıl yüzüstü bırakıp kayboluverdi?
    25. İçlerinden, (Kur’an okurken) seni dinleyenler de var. Onu anlamamaları için kalpleri üzerine perdeler (gereriz), kulaklarına ağırlık koyarız. Her türlü mucizeyi görseler de onlara inanmazlar. Hatta tartışmak üzere sana geldiklerinde inkâr edenler, “Bu (Kur’an) evvelkilerin masallarından başka bir şey değil” derler.
    26. Onlar başkalarını ondan (Kur’an’dan) alıkoyarlar, hem de kendileri ondan uzak kalırlar. Onlar farkına varmaksızın, ancak kendilerini helak ediyorlar.
    27. Ateşin karşısında durdurulup da, “Ah, keşke dünyaya geri döndürülsek de Rabbimizin âyetlerini yalanlamasak ve mü’minlerden olsak” dedikleri vakit (hallerini) bir görsen!
    28. Hayır, (bu yakınmaları) daha önce gizlemekte oldukları şeyler onlara göründü (de ondan). Eğer çevrilselerdi elbette kendilerine yasaklanan şeylere yine döneceklerdi. Şüphesiz onlar yalancıdırlar.
    29. Derler ki: “Hayat ancak dünya hayatımızdır. Artık biz bir daha diriltilecek de değiliz.”
    30. Rab’lerinin huzurunda durduruldukları vakit (hallerini) bir görsen! (Allah) diyecek ki: “Nasıl, şu (dirilmek) gerçek değil miymiş?” Onlar, “Evet, Rabbimiz’e andolsun ki, gerçekmiş” diyecekler. (Allah), “Öyleyse inkar etmekte olduğunuzdan dolayı tadın azabı!” diyecek.
    31. Allah’ın huzuruna çıkmayı yalanlayanlar gerçekten ziyana uğramıştır. Nihayet onlara ansızın o saat (kıyamet) gelip çatınca bütün günahlarını sırtlarına yüklenerek, “Hayatta yaptığımız kusurlardan ötürü vay halimize!” diyecekler. Dikkat edin, yüklendikleri günah yükü ne kötüdür!
    32. Dünya hayatı ancak bir oyun ve bir eğlencedir. Elbette ki ahiret yurdu Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için daha hayırlıdır. Hâlâ akıllanmayacak mısınız?
    33. Ey Muhammed! Biz çok iyi biliyoruz ki söyledikleri elbette seni incitiyor. Onlar gerçekte seni yalanlamıyorlar; fakat o zalimler Allah’ın âyetlerini inadına inkâr ediyorlar.
    34. Andolsun ki, senden önce de bir çok Peygamberler yalanlanmıştı da onlar yalanlanmalarına ve eziyet edilmelerine karşı sabretmişler ve nihayet kendilerine yardımımız yetişmişti. Allah’ın kelimelerini değiştirebilecek bir güç de yoktur. Andolsun peygamberler ile ilgili haberlerin bir kısmı sana gelmiş bulunuyor.
    35. Eğer onların yüz çevirmeleri sana ağır geldiyse; bir delik açıp yerin dibine inerek, yahut bir merdiven kurup göğe çıkarak onlara bir mucize getirmeye gücün yetiyorsa durma, yap! Eğer Allah dileseydi elbette onları hidayet üzere toplardı. O halde sakın cahillerden olma.
    36. (Davete), ancak (bütün kalpleriyle) kulak verenler uyar. (Kalben) ölüleri ise (yalnızca) Allah diriltir. Sonra da hepsi ona döndürülürler.
    37. Dediler ki: “Ona Rabbinden bir mucize indirilse ya!” (Ey Muhammed!) De ki: “Şüphesiz Allah’ın, bir mucize indirmeğe gücü yeter. Fakat onların çoğu bilmiyor.”
    38. Yeryüzünde gezen her türlü canlı ve (gökte) iki kanadıyla uçan her tür kuş, sizin gibi birer topluluktan başka bir şey değildir. Biz Kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmadık. Sonunda hepsi Rablerinin huzuruna toplanıp getirilecekler.
    39. Âyetlerimizi yalanlayanlar karanlıklar içerisindeki bir takım sağırlar ve dilsizlerdir. Allah kimi dilerse onu şaşırtır.8 Kimi de dilerse onu dosdoğru yol üzere kılar.
    40. (Ey Muhammed!) De ki: “Söyleyin bakalım. Acaba size Allah’ın azabı gelse veya size kıyamet saati gelip çatsa (böyle bir durumda) siz Allah’tan başkasını mı çağırırsınız? Eğer (putların size yararı dokunduğu iddianızda) doğru söyleyenlerseniz (haydi onları yardıma çağırın).
    41. Hayır! (Bu durumda) yalnız ona dua edersiniz, o da dilerse (kurtulmak için) dua ettiğiniz sıkıntıyı giderir ve siz o an Allah’a ortak koştuklarınızı unutursunuz.”
    42. Andolsun, senden önce bir takım ümmetlere de peygamberler gönderdik. (Peygamberlerini dinlemediler.) Sonunda, yalvarsınlar da tövbe etsinler diye onları şiddetli yoksulluk ve darlıklarla yakaladık.
    43. Hiç olmazsa onlara azabımız geldiği zaman yakarıp tövbe etselerdi ya… Fakat (onu yapmadılar) kalpleri katılaştı. Şeytan da yapmakta olduklarını zaten onlara süslü göstermişti.
    44. Derken onlar kendilerine hatırlatılanı unuttuklarında, (önce) üzerlerine her şeyin kapılarını açtık. Sonra kendilerine verilenle sevinip şımardıkları sırada onları ansızın yakaladık da bir anda tüm ümitlerini kaybedip yıkıldılar.
    45. Böylece zulmeden o toplumun kökü kesildi. Hamd, âlemlerin Rabbi Allah’a mahsustur.
    46. De ki: “Ne dersiniz, eğer Allah sizin kulağınızı ve gözlerinizi alır, kalplerinizi de mühürlerse, Allah’tan başka onu size (geri) getirecek ilah kimmiş?” Bak, biz âyetleri değişik biçimlerde nasıl açıklıyoruz, sonra onlar nasıl yüz çeviriyorlar?
    47. De ki: “Ne dersiniz, Allah’ın azabı size beklenmedik bir anda veya açıktan açığa gelse, zalimler toplumundan başkası mı helak edilecek?”
    48. Biz peygamberleri ancak müjdeleyiciler ve uyarıcılar olarak göndeririz. Kim iman eder ve kendini düzeltirse onlara korku yoktur. Onlar mahzun da olacak değillerdir.
    49. Âyetlerimizi yalanlayanlara ise, yapmakta oldukları fasıklık sebebiyle azap dokunacaktır.
    50. De ki: “Ben size, ‘Allah’ın hazineleri benim yanımdadır’ demiyorum. Ben gaybı da bilmem. Size ‘Ben bir meleğim’ de demiyorum. Ben sadece, bana gönderilen vahye uyuyorum.” De ki: “Görmeyenle gören bir olur mu? Siz hiç düşünmez misiniz?”
    51. Kendileri için Allah’tan başka ne bir dost, ne de bir şefaatçi bulunmaksızın, Rab’lerinin huzurunda toplanmaktan korkanları, Allah’a karşı gelmekten sakınsınlar diye, onunla (Kur’an ile) uyar.
    52. Rab’lerinin rızasını isteyerek sabah akşam ona dua edenleri yanından kovma. Onların hesabından sana bir şey yok, senin hesabından da onlara bir şey yok ki onları kovasın. Eğer kovarsan zalimlerden olursun.
    53. Böylece insanların bazısını bazısı ile denedik ki, “Allah aramızdan şu adamları mı iman nimetine layık gördü?” desinler. Allah şükreden kullarını daha iyi bilen değil mi?
    54. Âyetlerimize iman edenler sana geldikleri zaman de ki: “Selam olsun size! Rabbiniz kendi üzerine rahmeti (merhameti) yazdı. Şöyle ki: Sizden kim cahillikle bir kabahat işler de sonra peşinden tövbe eder, kendini düzeltirse (bilmiş olun ki) O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.”
    55. Suçluların yolu da açığa çıksın diye âyetleri işte böyle ayrı ayrı açıklarız.

    • rammsteinn dedi ki:

      Ya RAB, düşmanlarım ne kadar çoğaldı,

      Hele bana karşı ayaklananlar!

      2 Birçoğu benim için:

      “Tanrı katında ona kurtuluş yok!” diyor. Sela

      3 Ama sen, ya RAB, çevremde kalkansın,

      Onurum, başımı yukarı kaldıran sensin.

      4 RAB’be seslenirim,

      Yanıt verir bana kutsal dağından. Sela

      5 Yatar uyurum,

      Uyanır kalkarım, RAB destektir bana.

      6 Korkum yok

      Çevremi saran binlerce düşmandan.

      7 Ya RAB, kalk, ey Tanrım, kurtar beni!

      Vur bütün düşmanlarımın çenesine,

      Kır kötülerin dişlerini.

      8 Kurtuluş RAB’dedir,

      • bir kul dedi ki:

        NOT VİDEO YU SONUNA KADAR DİKKATLİCE OKUYUNUZ TÜM DİKKATİNİZİ VEREREK
        OKUYUNUZ
        İYİ DÜŞÜNCELER

  32. bir kul dedi ki:

    ENAM SÜRESİ 56. VE

    56. De ki: “Allah’tan başka (bağlanıp) taptığınız/tapındığınız şeylere kulluk etmem bana yasak kılındı.” (Yine) de ki: “Sizin ‘hevâ ve hevesinize’ uymayacağım. Aksi halde gerçekten ben de sapmış ve doğru yolu bulanlardan olmamış olurum.”

    (Hevâ ve hevesine göre hareket edenler, Allah’ın gönderdiği din yerine kendi düşünce ve sistemlerini koyanlar ve onu esas alanlar, sahte ilâhlık yapmış ve şirk içinde olmuş olurlar.) [bk. 25/43; 45/23]

    57. De ki: “Şüphesiz ben Rabbimden (gelen) açık bir delil üzerindeyim (Kur’an’a dayanmaktayım), siz de onu yalanladınız. Sizin acele gelmesini istediğiniz (ilâhî azap),[6] benim yanımda (elimde) değildir. Hüküm vermek ancak Allah’a aittir. (Bu hususta) gerçeği O anlatır. O, (doğruyu eğriden) ayırt edenlerin en hayırlısıdır.”

    58. (Onlara) de ki: “Acele gelmesini istediğiniz şey benim yanımda (elimde) olsaydı, benimle sizin aranızda iş, elbette (çoktan) bitirilmişti.” (Fakat) Allah, zalimleri daha iyi bilir.

    59. Gaybın anahtarları da O’nun katındadır, onları O’ndan başkası bilmez.[7] Karada ve denizde olan (her) şeyi O bilir. Bir yaprak düşmez ki (Allah) onu bilmesin. Ne yerin karanlıkları içindeki bir tane, ne yaş, ne kuru hiçbir şey yoktur ki apaçık bir Kitab’da (Levh-i mahfûz veya ilm-i İlâhî’de) olmasın.

    60. Geceleyin sizi öldür(ür gibi uyut)an, gündüzün ne kazandığınızı bilen, sonra belli bir ecel tamamlansın diye gündüzde sizi dirilt(ircesine uyandır)an O’dur. Sonra, dönüşünüz ancak O’nadır. Sonra (O, dünyada) yaptıklarınızı size haber verecektir (sizi hesaba çekecektir). [krş. 39/42 ve açıklaması]

    61. O, kulları üzerine mutlak galiptir. Size (bütün amellerinizi yazıp gözetmeye) bekçi (melek)ler gönderir. Nihayet birinize ölüm gelince, elçilerimiz eksik ve fazla yapmaksızın onun canını alırlar.

    62. Sonra onlar, gerçek Mevlâları olan Allah’a döndürü(lüp götürülür)ler. Haberiniz olsun ki hüküm ancak O’nundur ve O, hesap görenlerin en çabuğudur.

    63. (Resûlüm!) De ki: “‘Bizi bundan kurtarırsa, ancak şükredenlerden olacağız’ diye, gizli ve (açık) sızlanarak dua ederken, karanın ve denizin karanlıklarından (tehlikelerinden) sizi kurtaran kimdir?”

    64. De ki: “Ondan ve her türlü sıkıntıdan sizi Allah kurtarır. Sonra siz yine de (Allah’tan başkalarını önde tutarak) müşriklik edersiniz.”

    65. De ki: “O (Allah) size üstünüzden veya ayaklarınızın altından (çeşitli afetlerle) bir azap göndermeye veya (karşı) gruplar halinde sizi birbirinize katıp kiminize kiminizin hıncını tattırmaya gücü yetendir.” Bak, âyetleri iyice anlasınlar diye nasıl türlü türlü açıklıyoruz.

    (Önceki kavimlerden niceleri gönderilen peygamberlere karşı isyan ve taşkınlık yaptılar. Bu halleri devamlılık kazandığında Allahu Teâlâ, onlara gökten ve yerden felaketler verdi. Bazılarının üzerine taş yağdırarak, bazılarını suda boğarak, bazılarını şiddetli zelzeleyle yere batırarak, bazılarını da şiddetli kasırga göndererek helak etti. Yine yüce Allah’ı ve peygamberini dinlemeyen bir kısmını da karşıt gruplara ayırıp kiminin hıncını kimine tattırdı. İşte bu âyet-i kerîme, burada üç türlü cezaya işaret ederek Son Peygamber’in ümmetine, Allah’ı, Peygamber’i ve emirlerini bırakıp sapıklık ve taşkınlığa düşmemeleri için yapılan bir uyarıdır.)[8]

    66. O (Kur’an), gerçek olduğu halde, kavmin onu yalanladı. De ki: “Ben, sizin üzerinize (bir uyarıcıyım, azaptan kurtaracak) vekil değilim.”

    67. (Kur’an’daki) her haberin, kararlaşmış/gerçekleşecek bir zamanı (ve mekânı) vardır. Siz de onu artık yakında öğreneceksiniz. [bk. 38/88]

    68. Âyetlerimiz hakkında (biçimsiz ve alaylı sözlerle) münasebetsizliğe dalanları gördüğün zaman, onlar başka bir konuya geçinceye kadar onlardan yüz çevir (tavır göster, karşı savunmanı yap veya müslüman olmanın gereği olarak orada durma). Eğer şeytan, sana (bunu) unutturursa, hatırladıktan sonra (hemen kalk) artık o zalimler topluluğu ile oturma! [krş. 4/140]

    69. Takvâlı olan (Allah’ın emirlerine uygun yaşayan/günahlardan korunan)lara, o (inanmaya)nların hesabından dolayı hiçbir sorumluluk yoktur. Fakat belki onlar da (inanıp) ‘günahlardan korunurlar’ diye (yapmaları gerekenleri) bir hatırlatmak (ve nasihat etmek) gerekir.

    70. Dinlerini bir oyuncak, bir eğlence edinen, dünya hayatı kendilerini aldatan kimseleri (kendi hallerine) bırak. O (Kur’an) ile şunu hatırlat ki bir kimse kazandığı (günah)tan dolayı felâkete/helake düşmeye görsün; artık onun için Allah’tan başka ne bir dost ne de bir şefaatçi vardır. (Kurtulmak için) her türlü fidyeyi verse de, yine ondan alın(ıp kabul olun)maz. İşte onlar, kazandıkları (günahları) yüzünden helake atılan kimselerdir. Nankörlük etmelerinden/küfre sapmalarından dolayı onlara kaynar bir içecek ve acıklı bir azap vardır. [krş. 7/51]

    71. De ki: “Allah’ı bırakıp da, bize fayda ve de zarar vermeyen şeylere mi yalvaralım? Allah bizi doğru yola kavuşturduktan sonra, (bir yandan) arkadaşları kendisini: ‘Bize gel’ diye doğru yola çağırdıkları halde, (diğer yandan) şeytanların kendilerini ayartıp yeryüzünde şaşkın bir halde bıraktığı kimse gibi, ökçelerimiz üzerinde gerisin geriye (şirke) mi dönelim?” De ki: “Şüphesiz Allah’ın yolu (İslâm) tek doğru yoldur. Biz, âlemlerin Rabbine teslim olmakla emredildik.”

    (Bu âyet-i kerîme; doğru yol olan tevhîdi, Allah’ın hâkimiyeti ve O’nun kulluğunu kabul ettikten sonra O’nun hâkimiyetini bırakıp hakimiyeti kendinde gören çeşitli ilâh ve ilâh taslaklarına sevgi göstermenin ve onlara bağlanmanın/kulluk etmenin, şirke dönmek olduğunu belirtmekte ve insanları uyarmaktadır.)

    72. Bir de (emredildi ki): “Namazı dosdoğru kılın ve O’nun emirlerine uygun yaşayın. Huzuruna varıp toplanacağınız ancak O’dur.”

    73. Gökleri ve yeri hak (ve hikmet) ile yaratan O’dur. “Ol” dediği gün (her şey o anda) oluverir… O’nun sözü haktır. Sûra üfürüldüğü gün (bütün) mülk (ve hükümranlık) O’nundur. Görülmeyeni ve görüleni bilendir. O, mutlak hüküm (ve hikmet) sahibidir, her şeyden hakkıyla haberi olandır.

    74. Bir zaman İbrahim, atası Âzer’e:[9] “Sen putları ilâh mı ediniyorsun? Doğrusu ben, seni ve halkını apaçık bir sapıklık içinde görüyorum.” demişti. [bk. 9/114]

    75. Böylece ‘kesin bilgi ve imana’ erenlerden olması için İbrahim’e göklerin ve yerin melekûtunu (muhteşem varlıklarını ve sırlarını akıl ve kalp gözüyle) gösteriyorduk. [krş. 21/51]

    76. (İbrahim) gecenin karanlığı üzerine çökünce bir yıldız gördü. (Babasının ve kavminin putlara, yıldızlara, aya ve güneşe tapmaları sebebiyle: “İddianıza göre, demek ki) Rabbim bu ha!” dedi. Yıldız batınca: “Ben, batıp kaybolanları (ilâh olarak) sevmem.” dedi.

    77. Doğmakta olan ayı görünce: “(Öyleyse) Rabbim bu ha!” dedi. O da batınca: “(Bunu da beğenmeyip kendisinin tasarladığı ve ulaşmak istediği yüce varlığı kastederek) Rabbim beni doğru yola eriştirmeseydi, andolsun ki (şimdi) ben de doğru yoldan sapan topluluklardan biri olurdum.” dedi.

    78. Nihayet güneşi doğarken görünce: “(Demek) Rabbim bu ha! Bu daha büyüktür.” dedi. (Çünkü o Rabbın büyük olduğunu düşünüyordu.) (O da) batınca dedi ki: “Ey kavmim! (Bu varlıklar fânîdir,) muhakkak ki ben (Allah’a) eş tanıdığınız şeylerden uzağım.”[10]

    79. “Doğrusu ben, yüzümü Hanîf (Allah’ı birleyici) olarak, tamamen gökleri ve yeri yaratan (Allah’)a çevirdim. Ben (dinde Allah’tan başka otoriteler tanıyan) müşriklerden değilim.”

    80. Halkı onunla (delil getirerek) tartışmaya kalkıştı. (İbrahim) dedi ki: “Beni doğru yola iletmişken Allah hakkında siz benimle hâlâ tartışıyor musunuz? Rabbimin (hakkımda) bir şey (bir felaket) dilemesi dışında ben, O’na eş tanıdığınız şeylerden korkmam. Rabbimin ilmi her şeyi kuşatmıştır. Hâlâ düşünüp öğüt almıyor musunuz?”

    81. Siz, (hakkında) hiçbir delil indirmediği (put ve diğer) şeyleri, Allah’a eş tanımaktan korkmazken, ben nasıl sizin (O’na) eş tanıdığınız/O’nunla denk hâle getirdiğiniz şeylerden korkarım! Şimdi biliyorsanız (söyleyin: Allah’ı birleyenlerle, O’na eş tanıyan) iki gruptan hangisi (korkudan) emin olmaya daha lâyıktır?

    (Bu son üç âyet, aynı zamanda her mü’min için İslâm karşıtlarına yapacağı savunma mahiyetindedir.)

    82. İman edip de imanlarını zulümle (şirkle)[11] karıştırmayanlar (var ya), işte (korkudan) emin olmak onların (hakkı)dır. Onlar doğru yolu bulmuşlardır.

    83. İşte bu (şekilde Allah’ı arayıp bulması), kavmine karşı (örnek olması için) İbrahim’e verdiğimiz kesin delilimizdir. Biz dilediğimiz kimseyi (kat kat) derecelerle yükseltiriz. Şüphesiz Rabbin tam hikmet sahibidir, hakkıyla bilendir.

    84. Biz ona İshak’ı ve (onun oğlu) Yakub’u bağışladık. Her birine hidayet ettik (verdik). Daha evvel Nuh’a ve onun neslinden Davud’a, Süleyman’a, Eyyüb’e, Yusuf’a, Musa’ya ve Harun’a da hidayet ettik (peygamberlik verdik). Biz, iyi davrananlara işte böyle mükâfat veririz.

    85. Zekeriya’ya, Yahya’ya, İsa ve İlyas’a da (peygamberlik verdik), hepsi de iyilerdendi.

    86. İsmail, Elyesa‘, Yunus ve Lût’a da (aynı şekilde hidayet ettik). Her birine âlemlerin üstünde (farklı) yüksek meziyetler verdik.

    87. Onların babalarından, nesillerinden ve kardeşlerinden bazılarına da (üstünlük verdik). Onları seçtik ve onları doğru yola eriştirdik.

    88. İşte bu, Allah’ın hidayetidir ki O kullarından dilediğini ona eriştirir. Eğer onlar da (Allah’ın ulûhiyetinde, hüküm ve mutlak hâkimiyetinde başkalarını öne çıkararak) şirke gitmiş olsalardı, yaptıkları her şey boşa giderdi. [bk. 39/65]

    89. İşte onlar, kendilerine kitap, hüküm (hikmet) ve peygamberlik verdiğimiz kimselerdir. Eğer bu (Kur’an’a muhatap ola)nlar da nankörlük yapar/inkâr ederlerse, (bilsinler ki biz) inkâr etmeyecek bir kavmi onların yerlerine getiririz. [bk. 5/54; 14/19-20]

    90. Onlar (o peygamberler), Allah’ın doğru yola eriştirdiği kimselerdir. O halde (Resûlüm! Sen de) onların (o tevhid esasına dayalı) yoluna uy ve de ki: “Ben (peygamberlik vazifeme karşılık) sizden hiçbir mükâfat istemiyorum. O (Kur’an) bütün âlemlere (uyulması gereken) bir ‘irşad ve uyarı’dır.”

    91. (Yahudiler de:) “Allah hiçbir insana bir şey indirmedi.” demekle, Allah’ın kadrini gereği gibi takdir etme(miş ol)dular. (Resûlüm! Onlara:) “Öyleyse Musa’nın, insanlara nur[12] ve doğru yol gösterici olarak getirdiği Kitab’ı kim indirdi? Halbuki siz onu birtakım kağıtlara (yazıp) koyuyor, onu(n işinize gelen kısmını) açığa çıkarıyor, bir çoğunu da gizliyorsunuz. Sizin de, atalarınızın da bilmediği şeyler (Kur’an’da) size öğretilmiştir. (İşte o Kitab’ı indiren de) Allah’tır.” de. Sonra bırak onları, daldıkları (bataklıklar)ında oynayadursunlar.

    92. Bu (Kur’an), kendinden önceki (ilâhî kitap)ları doğrulayan ve (dünyada) şehirlerin anası (olan Mekke) ve çevresindeki (yeryüzündeki insan)ları uyarman için indirdiğimiz mübarek bir kitaptır. Âhirete inananlar, ona (Kur’an’a) da inanırlar ve onlar namazlarına devam ederler.

    93. Allah’a karşı yalan uydurandan veya kendisine hiçbir şey vahyedilmediği halde, “Bana da vahyedildi.” diyenden ve “Allah’ın indirdiği (âyetler/hükümler) gibi ben de indirir (söyler)im!”[13] diyenden daha zalim (ve ahmak) kim olabilir? (Ey Resûlüm!) Ölüm sıkıntıları içinde (kıvranır) iken, meleklerin de ellerini uzatarak: “Haydi bakalım çıkarın (kurtarın elimizden) canlarınızı! Allah’a karşı doğru olmayanı söylemeniz ve O’nun âyetlerin(i kabullenmey)e karşı büyüklük taslamanız sebebiyle bugün, hor ve hakîr edici bir azap ile cezalandırılacaksınız!” (derler. O vaziyette) zalimleri bir görsen!

    94. (Onlara şöyle denilecek:) “Andolsun ki (hayatta) size bahşettiğimiz şeyleri artık arkanızda bırakarak, ilk defa sizi yarattığımız gibi (hiçbir şeysiz) tek tek huzurumuza geldiniz. Artık kendilerinin hakikaten ortakları(mız) olduğunu sanıp iddia ettiğiniz şefaatçilerinizi de yanınızda görmüyoruz. Doğrusu, (Allah yerine kendisine bağlandıklarınızla) aranızdaki (bağ)lar kesildi. (Dünyada) bir şey san(ıp da rağbet et)tikleriniz,[14] sizden uzaklaşıp gitmişlerdir.”

    95. Şüphesiz ki taneyi ve çekirdeği yar(ıp çıkar)an Allah’tır. Ölüden diriyi çıkaran, diriden de ölüyü çıkaran O’dur. İşte Allah (bir ve gerçek olan İlâh) budur. O halde nasıl (olup da O’na iman etmekten) çevriliyorsunuz?

    96. Sabahı (gecenin karanlığından) yarıp ağartan O’dur. O, geceyi dinlenme (zamanı), güneşi ve ayı da (vakitleri) hesaplama (ölçüsü olmaları) için yaratmıştır. Bu, mutlak galip (her şeyi) hakkıyla bilen (Allah’)ın takdiridir. [bk. 7/54; 36/37-40; 91/3-4; 92/1-2; 93/1-2]

    97. Kara ve deniz(de gecen)in karanlıklarında, kendileriyle yolu bulmanız için size yıldızları yaratan O’dur. Bilen bir toplum için âyetleri geniş geniş açıkladık.

    98. Sizi tek nefis (Âdem’)den yaratan ancak O’dur. Sonra (sizin için dünyada) bir süreli, bir de (âhirette diriliş ve) süresiz kalış yeri vardır. Gerçekten biz, derin anlayış sahibi bir kavim için âyetleri geniş geniş açıkladık. [krş. 2/28; 11/7; 40/11]

    İYİ DÜŞÜNCELER

toro için bir cevap yazın Cevabı iptal et