27 MAYIS 1915 TEHCİR KARARI

24 NİSAN 1915 GENELGESİ

Dünya Savaşı sırasında Ermenilerin tavrı Osmanlı açısından ciddi bir tehlike, büyük bir tehdit olarak görüldü.  2003 yılında yeni baskısı İngiltere’de yayınlanan, Stephen Pope ve Elizabeth Anne Wheal tarafından yazılmış olan “Birinci Dünya Savaşı Sözlüğü” adlı kitapta geçen şu cümle Ermeni tehdidini şöyle vurgulamaktaydı: “Türkler daha seferberlik hazırlıkları içindeyken, Ermeniler kan dökümüne Doğu Anadolu’da Ermeni olmayan 120,000 kişiyi boğazlamakla başlamışlardı”. Kitapta özellikle boğazlamak (slaughter) tanımının kullanılması, İngiliz yazarların “öldürmek” sözcüğü ile yetinmeyip dökülen kanın ve yaşanan vahşetin boyutlarını ancak”boğazlamak” sözcüğü ile ifade edebildiklerini göstermektedir.

Bir taraftan gönüllü Ermeniler yaklaşık 200,000’i aşan silahlı güçleriyle Kafkas, Doğu Anadolu, Süveyş, Sina, Kudüs, Suriye ve Adana cephelerinde Rus, Britanya ve Fransızlarla birlikte Osmanlı’ya karşı savaşırken, diğer taraftan içerden Osmanlı ordusunu, ordunun lojistik merkezlerini taciz etmekte, isyan ve saldırılarıyla Ermeni olmayan halkı tahrik ve tehdit etmekteydiler.
Arthur Tremaine Chester, “The New York Times, Current History” adlı dergide  yayımlanan bir makalesinde tehcir kanununu Amerikan halkına açıklamak için şu satırları yazmıştır:
“Ordunun gerisindeki vilayetlerde büyük bir Ermeni nüfusu vardı ve Rusların Türkleri yenilgiye uğratmaları için mükemmel bir fırsat olduğunu hisseden bu insanlar ordunun gerisinde ayaklanarak ve orduyu ikmal üssünden ayırarak bu şansı kesinleştirmeye karar verdiler. Buna paralel hayalî bir tablo oluşturmama izin verin. Meksika’nın savaştığımız güçlü bir rakip ülke olduğunu ve işgâlci düşmanı engellemek için Meksika sınırına ordu gönderdiğimizi düşünün. Bir de yalnızca ordumuzdaki zencilerin düşmana teslim olduğunu değil, aynı zamanda yurt içinde kalanların da teşkilâtlanarak ana ikmâl yolumuzu kestiğini düşünün. Bir halk olarak bizim, özellikle de Güneylilerin zencilere ne yapmasını beklerdiniz? Örneğimizdeki zencilerin Ermenilerin Türklere karşı tutumuyla karşılaştırıldığında beyazlardan nefret etmek için on kat daha fazla sebebi bulunmaktadır.”

Van isyanı devam etmekteydi ve diğer şehirlerden de köylere saldırı ve katliam haberleri gelmekteydi. Öte yandan batı şehirleri dahil, Ermenilerin yoğun oldukları beldelerde yapılan aramalarda çok sayıda silah ve gizli yazışmaların ele geçirilmesi, ülke çapında isyana hazırlandıklarını düşündürüyordu.

Osmanlı hükümeti bu tablo karşısında ilk tepkisini 24 Nisan kararıyla gösterdi. Düşman donanmaları Çanakkale’ye dayanmıştı ve İstanbul işgal tehditi altındaydı. Çanakkale’nin geçilmesi halinde İstanbul’un savunulmasında içten vurulmamak için tedbir alınması gerekiyordu. İstanbul’da oldukça aktif faaliyetler içinde olan ve İtilaf devletleriyle yoğun siyasi ilişkilerde bulunan Ermeni örgütlerinin kapatılması kararı alındı ve Dahiliye Nezareti 14 vilayet ile 10 mutasarrıflığa 24 Nisan 1915 tarihli meşhur genelgeyi yayınladı. Bu genelgede; Hınçak, Taşnak ve benzeri Ermeni komitelerinin kapatılması, belgelerine el konulması, liderleri ile zararlı faaliyetleri bilinen Ermenilerin tutuklanması ve bunlardan bulundukları yerlerde kalmaları sakıncalı görülenlerin uygun yerlerde toplanmaları talimatı verildi. Bu genelgede; üzerinde hassasiyetle durulan bir konu da Bitlis, Erzurum, Sivas, Adana ve Maraş gibi vilayetlerde Müslümanlar ile Ermeniler arasında karşılıklı çatışmaya meydan verilmemesi hususunun vurgulanmasıdır.

İlk gün örgüt liderleri ile önde gelenlerinden 235 kişi tutuklandı.  O tarihte İstanbul’da ikamet eden Ermeni sayısı 77.735 olarak belirtilmektedir. Tutuklanan 235 kişi Çankırı ve Ayaş’a gönderilmiş, Bunların bir kısmı kısa süre sonra serbest bırakılmış, diğerleri ise tehcir kararından sonra tehcir bölgesine sürülmüş veya suçu ağır olanların tutukluluk halleri I. Dünya Savaşı boyunca devam etmiştir. Çarpıcı olan tutuklananların çoğunun Taşnak örgütünden olmasıydı ve bu durum, son aylara kadar işbirliği içinde olan, hatta Bitlis İsyanında birlik olan İttihat-Taşnak ittifakının artık bittiğinin ilanı gibiydi. İstanbul dışında yapılan tutuklamalarla sayının 2345’e çıktığı, tutuklananlar arasında milletvekillerinin, yazar ve sanatçıların da olduğu belirtilir.

24 Nisan tutuklamaları üzerine başpispokos Kevork ABD başkanına şöyle yazar:
“Sayın Başkan, Türk Ermenistan’ından aldığımız son haberlere göre, orada katliam başlamış ve organize bir tedhiş Ermeni halkının mevcudiyetini tehlikeye sokmuştur. Bu nazik anda Ekselanslarının ve büyük Amerikan Milletinin asil hislerine hitap ediyor, insaniyet ve Hıristiyanlık inancı adına, büyük Cumhuriyetinizin diplomatik temsilcilikleri vasıtasıyla derhal müdahale ederek, Türk fanatizminin şiddetine terkedilmiş Türkiye’deki halkımın korunmasını rica ediyorum.
Kevork, Başpiskopos ve bütün Ermenilerin Katogikosu.”

Tehcir Kararının Alınması

Van İsyanı ve Ermeni katliamları hala sürmekteydi.  Ayrıca 15 Nisan 1915’te Van, Çatak ve Bitlis bölgesinde çok sayıda Müslüman katledilmiş, memur ve jandarmaları öldürülerek resmî binalar yakılmıştı.
Enver Paşa, 2 Mayıs 1915 tarihinde Dahiliye Nazırı Talat Paşa’ya şu yazıyı yolladı:

“Van Gölü etrafında ve Van Valiliğince bilinen belirli yerlerdeki Ermeniler, isyanlarını sürdürmek için daima toplu ve hazır bir haldedirler. Toplu halde bulunan Ermenilerin buralardan çıkarılarak isyan yuvalarının dağıtılması düşüncesindeyim. III. Ordu Komutanlığı’nın verdiği bilgiye göre; Ruslar  20 Nisan 1915 tarihinde kendi sınırları içindeki Müslümanları sefil ve perişan bir halde sınırlarımızdan içeriye sokmuşlardır. Hem buna karşılık olmak ve hem yukarıda bahsettiğim amacı sağlamak için ya bu Ermenileri aileleriyle birlikte Rus sınırı içine göndermek veyahut bu Ermeni ve ailelerini Anadolu içinde çeşitli yerlere dağıtmak gereklidir. Bu iki şekilden uygun olanın seçilmesiyle tatbikini rica ederim. Bir mahzuru yoksa isyancıların ailelerini ve isyan bölgesi halkını sınırlarımız dışına göndermeyi ve onların yerine dışarıdan gelen Müslüman halkın yerleştirilmesini tercih ederim”.

Almanya’nın  İstanbul Büyükelçisi Wangenheim Alman Dışişleri Bakanlığı’na bu olayları şu şekilde bildirme ihtiyacı duymuştur:
“Van vilayetindeki Ermeniler ayaklanmışlar, Müslüman köylere ve kaleye saldırıya geçmişlerdir. Kaledeki Türk garnizonu 300 kayıp vermiş, günlerce devam eden sokak muharebeleri sonunda  şehir âsilerin eline geçmiştir. 17 Mayıs 1915’te Van Ruslar tarafından işgal edilmiş, Ermeniler düşman tarafına geçmiş ve Müslümanları katletmeye başlamıştır. 80.000 Müslüman Bitlis istikâmetinde kaçmaktadır.”

İçişleri Bakanı Talat Paşa, Enver Paşa’nın talimatı üzerine tehcir uygulamasının bütün sorumluluğunu üzerine alarak icraatı başlatmıştır. 9 Mayıs 1915 tarihinde Talat Paşa önce Van, Bitlis ve Erzurum bölgelerinde bulunan isyancı Ermenilerin savaş alanı dışına çıkarılmalarını, söz konusu vilayetlerin valilerinden talep ederek III. ve IV.  Ordu Komutanlarıyla işbirliği içinde konunun çözümlenmesini, Erzurum’un güneyi  ile Van ve Bitlis’te yaşayan Ermenilerin, ikâmet mahallerinden çıkarılıp savaş
bölgesinin dışında bulunan güney bölgelerine sevk edilmelerini istemiştir.

Osmanlı Ordusu Başkomutanlığı durumun daha da önem kazanması üzerine 26 Mayıs 1915’te  İçişleri Bakanlığı’na yeni bir talimat daha göndermiştir. Bu talimatta Ermenilerin Doğu Anadolu  Vilayetleri ile Zeytun gibi yoğun olarak meskun bulunduğu yerlerden  Diyarbakır Vilayeti güneyine, Fırat Nehri vadisine, Urfa, Süleymaniye ve yakınlarına sevk edilmeleri sözlü olarak ifâde edilerek yeni sevkler sonucunda Ermenilerin tekrar bir araya gelip yeni komiteler oluşturmamalarına özellikle dikkat edilmesi istenmiştir. Ayrıca bu talimatta Ermeni nüfusun sevk edildikleri bölgelerdeki Müslüman sayısının % 10’u oranını geçmemeleri gerektiği, sevk edilen Ermenilerin gönderildikleri mahallerde kuracakları köylerin 50 haneden fazla olmamaları, Ermeni muhacirlerin seyahat ve nakliye suretiyle dahi yakın yerlere ev ikame etmemeleri, bunların ev değiştirmelerinin önlenmesi konusunda azami dikkat sarf edilmesi istenmiştir.

27 Mayıs 1915 tarihinde Talat Paşa’nın Sadarete önerisi ile hazırlanan tehcir yasası “Vakt-i seferde icraat-ı hükümete karşı gelenler için cihet-i askerîyece ittihaz olunacak tedâbir hakkında kanun-ı muvakkat” adı altında çıkarılarak yürürlüğe konulmuştur.

Tehcir Yasası dört ana maddeden meydana gelmiştir.
1. Sefer vakti ordu, kolordu, fırka, kumandan veya vekilleri, mevki kumandanları, hükümetin emirlerine, asayiş ve memleket müdafaasına müteallik icraata muhâlefet ve mukâvemet görürlerse, hemen en şiddetli bir şekilde tedîbat yapmaya, tecâvüz ve mukâvemeti esasından imhaya mezun ve mecburdurlar.
2. Aynı makamlar askerlik gereği veya casusluk veya ihanetini hissettikleri kasaba ahalisini tek tek veya toplu olarak diğer mahalleye sevk ve iskân ettirebilirler.
3. Bu kanun yayınlandığında yürürlüğe girer.
4. Bu kanunun uygulanmasından Başkumandanlık Vekili ile Harbiye Nazırı sorumludur.

Tehcir talimatlarıyla ilgili resmi tez ve detaylar şu şekilde sunulur:

Bakanlar Kurulu, 30 Mayıs 1915 tarihli kararı ile  İçişleri Bakanlığı’nın teklifi ile uygulamaya konulan bu kanunu onaylayarak kanunun öngördüğü alanlardaki işlemlerin daha iyi ve ölçülü yapılmasını istemiştir. Konunun hızlandırılıp kolaylaştırılmasını sağlamak için 10 Haziran 1915 tarihinde yeni bir talimat daha yayınlanmış, Tehcir konusundaki var olan eksiklikler giderilmeye çalışılmıştır. Bu yönetmelikle de , tehcire tabi tutulan Ermenilerin mallarının değerlerinin tespit edilip muhafaza altına alınması, boşaltılan köylerin isimleri, buralardaki Ermenilere ait malların kayıt altına alınması hedeflenmiştir. Bu malların defter halinde kayıtlarının tutulması, kayıt yapılan defterlerin bir nüshasının mahalli kiliselerde, birisinin mahalli idarecilerde, diğerinin de yeni kurulan Emvâl-i Metrûke Komisyonu’nda muhafaza altına alınması öngörülmüştür. Mevcut taşınır malların arasında bozulabilir olanlarının bir heyet tarafından açık artırma ile satılarak gelirlerinin sahibi adına, sahibi belirlenemez ise eşyanın bulunduğu köy ve kasaba adına emanet olarak mal sandıklarına teslim edilmesi uygun görülmüştür. Kiliselerde mevcut eşya vb. unsurların bir tutanakla kayıt altına alınması istenmiştir. Tahliyesi gerçekleştirilen  köylere göçmenler yerleştirilebilecek ve mevcut evler ve arazi, her ailenin ihtiyaç ve tarım imkanı dikkate alınarak geçici belgelerle muhacirlere dağıtılacaktır. Muhacirlerin iskânından sonra arta kalan köylere o yöredeki göçer aşiretlerin iskân edilmesi ve bunların muhacirlerle aynı işlemlere tabi olmaları öngörülmüştür.  Şehir ve kasabalarda boşaltılan evlere tercihen şehirli ve kasabalı göçmenlerin yerleştirilmeleri, önceki mali durumlarının bu yerleştirmelerde dikkate alınması istenmiştir. Emval-i Metruke Komisyonu bulunmayan mahallerde ise bu işlemlerin yerel yöneticiler tarafından yapılması, yukarıda söz konusu edilen işlerin yapılmasından ve Ermenilerin geri dönecekleri tarihe kadar olan geçen sürede yapılan işlemlerden, mal tespitlerinden, Emval-i Metruke Komisyonu’nun işlem ve kararlarından, açık artırmalardan vb. konulardan yerel yöneticilerin birinci derecede sorumlu oldukları da ayrıca yönetmelikte bildirilmiştir.

Ne var ki tehcir düşünüldüğü gibi yolunda gitmemiş ve daha ilk sevklerde trajedilerin yaşanacağının işaretleri belirmesine rağmen savaşın psikolojisi ve imkansızlıkları içinde uygulama ısrarla sürdürülmüştür. Devletin varlığı; gerektiğinde kurunun yanında yaşın da yanabileceği anlayışına dayanılarak korunmaya çalışılmıştır. Ne kadar haklı gerekçelere dayanırsa dayansın, ortada Diaspora milliyetçilerinin iddia ettiği gibi bir soykırım olmasa bile; masum Ermenilerin de zorunlu tehcire tabi tutulması ve birçoğunun yollarda telef olmasının izah edilebilir durumu yoktur. Ulusal bağımsızlık talebi ile başlayan Ermeni hareketi, ne yazık ki Ermeni örgütlerinin yanlış politika ve eylemleri nedeniyle ve Dünya Savaşı’nın fırsatçılığıyla ve ittihatçıların insafsızlığıyla büyük bir insanlık faciasıyla sonuçlanmıştır.

Serdar Kaangil

About pante

Araştırmacı sosyal medya editörü...
Bu yazı Tarih içinde yayınlandı ve , , olarak etiketlendi. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

4 Responses to 27 MAYIS 1915 TEHCİR KARARI

  1. semih birkandan dedi ki:

    Ermeni milletinin anadoludan surulmesi ve bu islem esnasinda öldurulen mali mulku yagma edilen sucsuz gunahsiz ermeni milletinin acisini aradan yuze yakin sene gecmesine ragmen dilimiz varipda söyleyemesek dahi icimizde hissediyoruz ve uzuluyoruz.madalyonun sadece iki yuzu var bu olayi sadece ermenilerde isyan etti ruslarla bizi vurdu o yuzden bizde böyle bir is yaptik diye degerlendirirsek yaniliriz..talat pasa balkanlarda dogmus buyumus bir turk olarak osmanlinin yenilgisi ile yerinden yurdundan edilen musluman ve turk halkinin cektigi acilara bizzat sahit olmustur.anadolu topraginin ne olursa olsun elde tutulacak son kale oldugunun farkindadir bu bilincle anadoluda kalan gayrimuslim rum ve ermenilerin bu topraklardan cikartilmasi gerektigine daha gencken inanmis ve devlet adami olduktan ve eline yetki gectikten sonra bizzat emrederek uygulatmistir.anadolu bugun turk milletinin vatani ise bunda bizzat cumhuriyeti kuran kurtulus savasini zaferle nihayetlendiren mustafa kemal pasa ve silah arkadaslarinin basarisinin yani sira talat pasanin bu gelecegi o gunden görerek uyguladigi ermenilerin anadoludan cikartilmasi uygulamasida hatirlanmalidir.aksi taktirde sivasin dogusunda bugun ermenistan olacakti .kurt milletide orada ayni filistinlilerin bugun karsilastigi asagilanmayla ermenistan sinirlari icinde yasayacakti.ermenilerin öldurulmesi sebebine gelirsek.yaziyi yazan sebinkarahisar lidir yaslilardan nakledilen su sekildedir devir tam bir fukaralik devridir halk ac ve hastaliklarla bogusmaktadir.cok sayida eskiya cetesi turemis köyler ve insanlar her gun soyulmaktadir yani hem soyan hem soyulanlar turk halkindandir ne zaman ki bu insanlar yerlerinden edilmeye baslanmis bu ceteler bu insanlari, saklanip köyunde kalanlari yolda yorgun bitap dusenleri acimasizca katletmis mallarini yagmalamistir örnegin mindeval denilen alucura ilcesi kirsalinda her yer kana bulanmis köy halki bu cetelerden kurtardiklari kucuk cocuklari saklamak suretiyle kurtarabilmistir hos bunlar buyuduklerinde ermeni soyundan olduklarini unutagelmislerdir.yani uygulama ermeni cetelerinin yapmis oldugu katliamlar olmasa dahi uygulanacakti.yani ermeniler anadoludan cikartilacakti bu turk eskiya ceteleri olmasa idi söz konusu katliam soykirim turlu haberler bugun bizleri rahatsiz etmeyecekti sadece suriye denen ulkede bugun oldugundan cok daha fazla ermeni olacakti o kadar.bizim köylerimizde ermenilerin terk ettikleri evler artik virane haldedir en fazla bir temelleri kalmistir ancak meshur ermeni tas isciliginin ve mimarisinin eseri kiliseler 1950 li yillarda patlayici kullanilarak bilincli olarak devlet emriyle imha edilmistir van vilayetimizde bu kiliselerin yikinti halindeki duvar nakislarini görunce gözlerim yasardi dogrusu.

    • Greg dedi ki:

      Yazdiklariniz için tessekurler Semih bey.
      Bilimsel felsefenin masallarina inanmamaniz da çok guzel.

  2. canakkalehotel dedi ki:

    teşekkürler

  3. Dost Meclisi dedi ki:

    Benim büyüdüğüm yerlerde ise büyüklerimiz anlatırken bile dehşet ile anlatırlardı ermenilerin insanları nasıl katlettiklerini. Buna karşın ruslar gördükleri bu vahşetin karşısında kendilerini savunmaları için silah verdiklerini de anlatırlardı. Ne kadar ilginç değilmi. Bu olaylarda iki tarafta büyük acılar çekmiştir. Ama hiç bir zaman ermenilerin mağduriyeti oynamalarını kabul edemeyiz. Çünkü ne olmuştu da bir anda savaşı fırsat bilen ermeni komşu sırf türk, kürt veya başka bir millettten komşusunu boğazlayacak duruma gelmiştir. Savaş ortamında kendi ordusuna sırt dönen bir vatandaşı hiç ama hiç bir dünya milleti hoş göremez. Eleştiri yaparken nesnel olmakta yarar var. Ben ınsanı insan olduğu için başımın üstünde taşırım. Dini dili ırkı mezhebi soyu sopu ne olursa olsun. Paylaşım için tesekkürler…

Dost Meclisi için bir cevap yazın Cevabı iptal et