PEYGAMBERLERİN GÜNAHLARI

musaPeygamberlerin günahı olmazmış. İsmetli, masum günahsızmışlar. Allah onları günahlardan korurmuş.

Necm 2Arkadaşınız (Muhammed) sapmadı, azmadı:

Şia’ya göre, peygamberlerin  doğumlarından itibaren; Mutezilenin çoğunluğuna göre, bulûğ çağından itibaren; Ehl-i sünnet’in çoğunluğuna göre ise, vahiyden sonra masumiyetleri vacipmiş. Öyle mi acaba?

İslam, tüm peygamberleri günahsız sayarken, bir kesimi günahsızlığı esnetip büyük günahlar işlememiş olarak kabul eder. Kimi kesim ise tüm peygamberlerin seçilmiş olduğunu ve her türlü günahtan arınmış olduklarını öne sürer. Ehli sünnete göre büyük günah işleyen münafıktır. Münafıkın cezası ise en şiddetli ebedi azaptır. Bakalım neymiş büyük günahlar:

 http://www.turk.ch/islam/iman/buyukgunahlar.htm

Demek ki hiçbir peygamber yukarıda sayılan günahları işlememiş, harama yanaşmamış.

Nasıl bir seçimse ve seçkinlikse bu, İbrahim peygamber, oğulları İsmail ve İshak peygamber, torunu Yakup peygamber, Torununun oğlu Yusuf peygamber, torununun torununun torunu peygamber. Hepsi de seçkin, seçilmiş, masum, ismet insanlar. Yoksa masum değiller de Allah’ın lutfuyla günahları silinmiş, affedilmiş torpillilerden mi bunlar? Fetih suresi şöyle başlar:

Fetih-1. Biz sana doğrusu apaçık bir fetih ihsan ettik. Ki böylece Allah, senin geçmiş ve gelecek günahını bağışlasın. Sana olan nimetini tamamlasın ve seni doğru bir yola iletsin.

Şimdi durum değişti. Demek ki İslamcıların dediği gibi değilmiş. Aslında peygamberler, peygamber olmadan ve olduktan sonra günah işleyebiliyormuş. Ama Allah, onları herhangi bir işte başarı ihsan ediyor ve bu başarıdan dolayı geçmiş ve gelecekteki tüm günahlarını affediyormuş. Hey Allahım! sen nelere kaadirsin! Şimdi de şu ayete bakalım:

Duha-7. Seni bir sapık olarak bulup doğruya iletmedik mi?

Ama mealciler bu sapıklığı peygamberlerine yakıştıramaz ve kıvırırlar. Peki bu İslamcıların kraldan çok kralcı olmalarının mantığı nedir? Allah’ın yerine hüküm veriyorlar, ayetleri dahi hadisle neshediyorlar. Hadislerdeki gaybi haberleri toplasanız ayetlerden çok daha fazla. Peygamberlerden daha fazla vahiy almışlar sanki. Kur’an peygamberin günahından söz ederken, bunların “Peygamberler günah işlemez” hükmünü vermeleri ayete karşı gelmek ve Allah’ı yalanlamak değil midir?

Bu yalanlamanın boyutu bununla kalmıyor. Örneğin Davud’un komutanının karısını kapatması ve tecavüzü, komutanını hileli bir savaş ile ölüme göndermesi Tevrat’ta uzun uzun anlatıldığı ve Kur’an’da da kısaca ima edilmesine rağmen İslamcılar tarafından şiddetle reddediliyor ve Tevrat’ın tahrif edildiği çamuru atılıyor. Yani, sadece Kur’an ayeti yalanlanmakla kalmıyor, Allah’ın diğer kitapları da reddediliyor. Peygamberin günahları ile ilgili diğer ayetler:

Mümin 55. (Resulüm!) Şimdi sen sabret. Çünkü Allah’ın vadi gerçektir. Günahının bağışlanmasını dile. Akşam-sabah Rabbini hamd ile tesbih et.

Muhammed 19. Bil ki, Allah’tan başka tanrı yoktur; kendinin, inanmış erkek ve kadınların günahlarının bağışlanmasını dile. Allah, gezip dolaştığınız ve duracağınız yerleri bilir.

İlk günah Adem’den

Hem de günahların en büyüğü sayılır. Çünkü bizzat Tanrıdan emir aldığı halde riayet etmemiş ve yasak ağacın meyvasından yemiş. Günahının cezasını da cennetten sürgün edilerek çekmiş.

İbrahim’in Günahları

İbrahim’in günahları çok. Tevrat’a göre karısı Sara’yı “Kızkardeşim” diye tanıtarak yalan söylüyor. Bu yalanları sayesinde krallardan mal-mülk edinerek zengin oluyor. Yalan söylemediğini açıklarken bir gerçek, bir günah  daha ortaya çıkıyor. “Sara kızkardeşim gerçekten, babamız bir annemiz ayrı.” diyor. Demek ki ensest bir evlilik yapmış. Gördüğü rüya nedeniyle evladını kesip öldürerek kurban etmeye kalkışıyor. Cinayete teşebbüs. Bu yüzden gördükleri rüya nedeniyle oğlunu-kızını kesen meczup örnekleri çok fazla. Karısı Sara’nın kıskançlığından dolayı hizmetkarı-cariyesi Hacer ve ondan olan oğlu İsmail’i çölde ıssız bir yerde terkediyor.

Bu olaylar Tevrat’ta anlatılırken Tanrı’nın bilgisi doğrultusunda olduğu yazılsa da, gördüğü rüyalara göre hareket eden, oğlunu kesmeye kalkan, korumasız bir kadınla küçücük çocuğunu insansız, ıssız bir çöle bırakan adamı peygamber dahi olsa masum görmek mümkün müdür? Sokak köpeklerini, kedileri bırakırlar uzak yerlere ki gelmesin geri diye. Onları dahi ıssız yere değil, yine bir yerleşim bölgesine bırakırlar.

Katil peygamber Musa

Mısırdan Çıkış-2:
10. Çocuk büyüyünce, onu geri getirdi. Firavunun kızı çocuğu evlat edindi. “Onu sudan çıkardım” diyerek adını Musa koydu.

11. Musa büyüdükten sonra bir gün soydaşlarının yanına gitti. Yaptıkları ağır işleri seyrederken bir Mısırlı’nın bir İbrani’yi dövdüğünü gördü.

12. Çevresine göz gezdirdi; kimse olmadığını anlayınca, Mısırlı’yı öldürüp kuma gizledi.
13. Ertesi gün gittiğinde, iki İbrani’nin kavga ettiğini gördü. Haksız olana, Niçin kardeşini dövüyorsun? diye sordu.

14. Adam, “Kim seni başımıza yönetici ve yargıç atadı?” diye yanıtladı, Mısırlı’yı öldürdüğün gibi beni de mi öldürmek istiyorsun? O zaman Musa korkarak, “Bu iş ortaya çıkmış!” diye düşündü.

15. Firavun olayı duyunca Musa’yı öldürtmek istedi. Ancak Musa ondan kaçıp Midyan yöresine gitti.

Ayetlerden anlaşıldığı gibi Musa haksız yere bir adamın canını alıyor. Hem de kaza falan da değil, planlı olarak. (12.Çevresine göz gezdirdi; kimse olmadığını anlayınca,) Öldürmekle kalmamış, kuma gizlemiş, öldürdüğünü saklamış. Bir başka olaya karışacakken cinayetinin görüldüğünü öğrenmiş. “Bu iş ortaya çıkmış!” diyerek kaçmış. Firavun da idam edilmesi için onu aratmaya başlamış. Ve Allah Yahudiler içinden seçkin insan olarak konuşma özürlü olmasına rağmen Musa’yı peygamber olarak seçmiş. Masum ve ismet bir peygamber.

Lut’un kızlarıyla yatması

Yaratılış 19:
30. Lut Soar’da kalmaktan korkuyordu. Bu yüzden iki kızıyla kentten ayrılarak dağa yerleşti, onlarla birlikte bir mağarada yaşamaya başladı.

31. Büyük kızı küçüğüne, “Babamız yaşlı” dedi, “Dünya geleneklerine uygun biçimde burada bizimle yatabilecek bir erkek yok.

32. Gel, babamıza şarap içirelim, soyumuzu yaşatmak için onunla yatalım.”

33. O gece babalarına şarap içirdiler. Büyük kız gidip babasıyla yattı. Ancak Lut yatıp kalktığının farkında değildi.

34. Ertesi gün büyük kız küçüğüne, “Dün gece babamla yattım” dedi, “Bu gece de ona şarap içirelim. Soyumuzu yaşatmak için sen de onunla yat.”

35. O gece de babalarına şarap içirdiler ve küçük kız babasıyla yattı. Ama Lut yatıp kalktığının farkında değildi.

36. Böylece Lut’un iki kızı da öz babalarından hamile kaldılar.

37. Büyük kız bir erkek çocuk doğurdu, ona Moav adını verdi. Moav bugünkü Moavlılar’ın atasıdır.

38. Küçük kızın da bir oğlu oldu, adını Ben-Ammi koydu. O da bugünkü Ammonlular’ın atasıdır.

Lut, Hristiyan ve Museviler’e göre peygamber değildir, azizlerden biridir. Tevrat’ta anlatılan bu ensest ilişki, her ne kadar Lut farkında değilmiş gibi sunuluyorsa da; insan düşünmeden edemiyor: Bu nasıl sarhoşluktur ki; iki gün üst üste seviştiğini bilmiyor.

Davut’un Günahı

Bir akşamüstü Davut yatağından kalktı, sarayın damına çıkıp gezinmeye başladı. Damdan yıkanan bir kadın gördü. Kadın çok güzeldi.

Davut onun kim olduğunu öğrenmek için birini gönderdi. Adam, “Kadın Eliam`ın kızı Hititli* Uriya`nın karısı Bat-Şeva`dır” dedi.

Davut kadını getirmeleri için ulaklar gönderdi. Kadın Davut`un yanına geldi. Davut aybaşı kirliliğinden yeni arınmış olan kadınla yattı. Sonra kadın evine döndü.

Gebe kalan kadın Davut`a, “Gebe kaldım” diye haber gönderdi.

(2. Samuel, Bölüm 11)

Davut, zina yapmakla kalmaz. Kadına sahip olabilmek için ordu komutanı olan kocasını hileli bir savaşa gönderir ve ölmesini sağlar.

Muhammed’in Günahları

1-     Haram aylarda savaşmak Allah tarafından yasaklanmış mıydı?

Muhammed, haram aylarda savaştı mı? Savaştı.

2-      Evli bir kadına şehvet duymak, içinde ona karşı gizli hisler beslemek günah mıdır?

Muhammed, evlatlığı Zeyd ile evliyken Zeynep’e göz koymuş mudur? Koymuştur. (Bkz. Ahzap-37)

3-     Evli olunmayan kadınla cinsel ilişki zina mıdır?

Muhammed, 9-10 karısı varken evli olmadığı halde cariyesi Marya ile ilişkiye girmiş midir? Girmiştir. (Bkz.Tahrim suresi tefsiri, Elmalılı)

4- Esir alınan bir kabilenin suçlu-suçsuz tüyü bitmiş tüm erkeklerini öldürmek günah mıdır?

Günahtır. Muhammed, Beni Kaynuka kabilesinin tüm erkeklerini öldürtmüş, kadınlarını ve çocuklarını köle yaptırmıştır. (Beni Kaynuka Gazvesi)

5.  Kocası ölen ya da boşanan dul bir kadınla evlenirken iddetini beklememek ve ecrini vermemek günah mıdır?

Günahtır. Hayber seferinde kendine cariye olarak aldığı Safiye’nin iddetini beklemeden (4 ay 10 gün) cinsel ilişkiye girmiştir. Ayrıca cariyeyi azad edip eş edindiği için iki misli ecir vermesi gerekirken vermemiştir. (Bakara: 234-235) – (Tarih-i Taberi Tercemesi, Ist. 1982 Cilt II, sh. 451)

6- Sırf kendisi hakkında eleştiride bulundukları,  hicivli şiirler yazdıkları için suikastler düzenletmiş midir? Düzenletmiştir.

Suikastlerden bir örnek:

Usma b. Mervan’ın öldürülmesi (3 Mart 624–Ramazan )

Beş çocuk annesiydi. Beni Hatma kabilesindendi ve bu kabilede de Muhammed’e sadık müminlerin sayısı artmıştı. Usma b. Mervan da Muhammed’i eleştirenler arasındaydı. Kocasının isminin Yesid b. Zeyd olduğu kayıtlarda geçer. Anlaşılan o ki, Muhammed aleyhine söylediği sözleri kendi kabilesinden Muhammed’e iletenler vardı. (ki Muhammed’in ajanının olmadığı bir kabile de yok gibiydi)

Muhammed onun kendisi aleyhine söylediği sözleri duydunca “Kim beni Marvan’ın kızından kurtaracak?” diye sorar. Adiyy b. Hareşe isminde (gözleri görmeyen) bir mümin bu göreve talip olur ve Muhammed’in adamları Bedir’den döndükten sonra, Ramazan’ın yirmibeşinci gecesi o kadının evine giderler.

Çocuklarının arasında uyumakta olduğunu anlarlar hatta bir bebeği de onun üstünde yatmaktadır ve gözleri görmeyen Hareşe eliyle yoklayarak bebeği kenara çeker ve gözleri görmemesine rağmen kılıcını Mervan’ın göğsüne dayayıp yüklenir ve kılıç Mervan’ın arkasından çıkar. Sonra gelip sabah namazını Muhammed ile birlikte kılar.

Muhammed onu görünce “Ya Umeyr Mervan’ın kızını mı öldürdün ?” diye sordu. O da “Evet ya Rasulullah, acaba hata mı ettim?” diye cevap verir buna karşılık Muhammed “Hayır onun için iki keçi bile birbiriyle toslaşmazdı” der.

Başka kaynaklarda Muhammed’in söylediği son söz şöyledir :“Onun kanı heder dir, sorup karşı çıkacak kimse yoktur” .(Mahmud Esad- İslam Tarihi “Tarih-i Din-i İslam” Sayfa – 550-551)

Süleyman Ateş bu konuda şöyle demiş:

Kur’ân’da peygamberler hakkında “hiç günah işlemezler” diye bir nitelik yoktur. Tam tersine Hz. Adem’in yasak meyveden yediği, bu yüzden cennetten çıkarıldığı, Hz. Musa’nın adam öldürdüğü, Hz. Davud’un da açıkça belirtilmemekle beraber büyük bir hata işlediği ve benzeri olaylar anlatılır. Peygamberler de insandır. Onlar da yanılabilir, hata ve hatta günah işleyebilirler. Onların masumluğu insani olaylarla ilgili değil, vahiyle ilgilidir. Peygamberler, kendilerine gelen vahiy mesajını olduğu gibi tebliğ konusunda masumdurlar. Kendilerine gelen vahiylerde en ufak bir değişiklik yapmadan, çıkarlarına yontmadan olduğu gibi insanlara aktarırlar. İşte masumluk bununla ilgilidir.

http://w9.gazetevatan.com/haberdetay…oryid=4&wid=31
Vahye bağlılığın masumiyetle ne ilgisi varsa?

Kime gelse vahiy, sıkı mı bağlı kalmasın?

Serdar Kaangil

About pante

Araştırmacı sosyal medya editörü...
Bu yazı Din içinde yayınlandı ve , , olarak etiketlendi. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

150 Responses to PEYGAMBERLERİN GÜNAHLARI

  1. Maya Tepek dedi ki:

    Delilerden peygamber, peygamberlerden de imam osurursa cemaat n’yapar?

  2. şerafettin dedi ki:

    http://www.agnostik.org daha fazlası için mtlaka uğrayın.

  3. şerafettin dedi ki:

    bu siteyi kuran arkadaşlara teşekkürlerimi iletirim.

  4. MusLumanGenC dedi ki:

    Ve Seni yol bilmez,iken yola koymadık mı? (DUHA-7)
    Ayet’in asil aciklamasi bu sekilde tabir olunur… oradaki yol bilmemezlikten kasIt şudur: Hz.Muhammed (s.a.v) yetim dunya’ya gelmistir.O’na yol gosterecek kimse yoktu ve AmcasI Ebu Tâlip’te Puta tapanlardandi…Puta tapan bir insandan siz neyin hangi yolunu bulabilirsiniz ki ? ki bu yol sIrat-I Mustakiym’dir…
    ve Allah,Efendimiz’i bu yolu bilmez iken o yola iletti … bu ayetteki maksatta budur !
    Bu siteyi acan her kimse ayetleri ve hadiseleri carpıtarak aktarmıştır …
    Akl-i Selim olan insan , bu sitenin dogru bilgiler ulastirmadigini … saf zihinleri bulandirdiginin apacik gostergesidir !

  5. naturelist dedi ki:

    @MusLumanGenC says:
    12/10/2010, 21:57

    Ve Seni yol bilmez,iken yola koymadık mı? (DUHA-7)
    Ayet’in asil aciklamasi bu sekilde tabir olunur… oradaki yol bilmemezlikten kasIt şudur: Hz.Muhammed (s.a.v) yetim dunya’ya gelmistir.O’na yol gosterecek kimse yoktu ve AmcasI Ebu Tâlip’te Puta tapanlardandi…Puta tapan bir insandan siz neyin hangi yolunu bulabilirsiniz ki ? ki bu yol sIrat-I Mustakiym’dir…
    ve Allah,Efendimiz’i bu yolu bilmez iken o yola iletti … bu ayetteki maksatta budur !
    Bu siteyi acan her kimse ayetleri ve hadiseleri carpıtarak aktarmıştır …
    Akl-i Selim olan insan , bu sitenin dogru bilgiler ulastirmadigini … saf zihinleri bulandirdiginin apacik gostergesidir !
    —————————————————————————–

    Hayir asil sizler carpitiyorsunuz!!! bir türlü gercekleri icine sindiremiyorsunuz kabullenemiyorsunuz cünkü at gözlüklerinizi takmis ve sartlanmissiniz, ben beynimi yikadim ve kurtuldum bütün bu insanlik düsmanligi virus,lardan.
    Hala orta cagdan kalma dogmalarla ugrasiyorsunuz insanliga neler kazandirmiski savastan, katliamdan, zulümden, baskidan baska.

  6. gebelik dedi ki:

    gerçekten çok güzel siteniz var

  7. ali dedi ki:

    ulan sanki ordaymış gibi anlatmışın senin yaptığın insanlığa gerçegi göstermek değil insanların kendini kaybetmesini sağlamaktır onu bunu biliyorum diye hava atmışın aslında bi halt bilmiyon bilmem rehberin kim benim rehberim kuran ı kerim herkim olursan ol ALLAH ve nebileri hakkında böyle şeyler söyleyemezsin milyarlarca insan yanlış biliyor senmi doğruyu biliyorsun ukala insan biz belki at gözlüğü taktık hiç değilse önümüzü görüyoruz sende şunu bil apaçık körsün elinde bir değnekle yürüyosun o değneği bi sallamışın ki kimin kafası kırılacak kimin gözü çıkacak hiç umrunda değil ALLAH seni ıslah etsin umarım hakikati görürsün

    • kristal dedi ki:

      çok doğru konuşmuşsun Ali.. kendi içinde çelişiyo naturelist göya kuranı kerim değiştirilmiş ama nedense tevrata incile sadık kalarak yorum yapmış neden diye sormalı ve kuranı kerimi sen anlayamazsın biliyo musun tefsirini kaç kere okudun risalei nurları hangi ayeti anlamaya çalıştında okuyanlar ve mantıklı bulanlara at gözlüğü takmış diyosun.. çok cahilsin..

  8. justice dedi ki:

    Selam hakkıyla inananların üzerine olsun.Lut a.s. ı sanki kendi kızlarıyla yatmış gibi gösteren zihniyeti Allaha(c.c) havale ediyorum.O sapıklar Allahın(c.c.) kelamını değiştirmişler sizlerde bunlara inanıyorsunuz ,hiç böyle birşey olabilir mi? İncilden ve Tevrattan örnekler vermişsiniz… O kitaplar birkere hak değildir.hak olan^^ Kur’an-ı Kerim^^’dir.İncil ve Tevrat yoktur demiyorum ama günümüzde incil ve tevratın hükümlerine inanmak ve o hükümleri doğruymuş gibi göstermek sapkınlıktır.Allah teala c.c. bizi sapkınların şerrinden korusun…Bilmediğiniz konularda çok fazla yorum yapmayın vebal altında kalırsınız…

  9. oğuz dedi ki:

    olaylar çarpıtılmış abartılmış uydurulmuş merak etme bunların peşinden giden de olacaktır Allah ıslah etsin hepimizi şeytanın askeri olsan bu kadar yazabilirdin inş olurda bunların uydurma olduğunu geçte olsa anlarsın…o ki her şeye gücü yeten Allah bunları yazdığın için sana felaket getirecek diye bişey yok her fiilin karşılığını burada alamazsın….

  10. karmakan dedi ki:

    allah sisi tümümüzün cezasını verir inşallah-u teala maşallah.

  11. simge dedi ki:

    gece gece o kadar güldüm ki :)) bu nasıl bir hurafedir o onla yatmış bu bunla.. adamım bahsettigin peygamber o senin küçük aptal beynin algılayamaz bunları sen otur anca götünden bunları uydur. gitmiş bide ayet almışta böyle böyle diyor hadi canım kac asırdır bu yorumlanamamış sen yorumluyosun bak bak bak :))) fıkıh risale denilen bişey war konuşmadan önce biraz sarsın kendinizi önüne aldıgınız varlık yüce Allah !!!!

    • Gencer dedi ki:

      Burada Allah’tan kimse bahsetmiyor Muhammed ve Havarisinden bahsediliyor.Nerenizle okuyorsunuz acaba?

      • Ahmet Balkan dedi ki:

        Muhammed ve havarisi mi? Havari (yandaş,inanan) bir hristiyanlık terimidir.Ateizminizi de artık bozulmuş ve sapıtmış olan hristiyanlığa dayayarak zaten baştan yanlışa düşüyorsunuz.Ayrıca ”inanmıyorum bak ne kadar zekiyim”, ”sen inanıyorsun salağın önde gidenisin” şeklindeki (çok fazla miktarda forumlarda rastlıyorum) zeka göstergesi olarak inanmamayı görmek, zekanın da bilgi seviyesinin de ne derece yüksek olduğunu gösterir bence.Ayrıca ateizmin en büyük dayanağı olan Darwinizm de Batıda artık iyice tartışılır hale gelmiş(doğruluğu ve gerçekliği)bunun ne varoluşu ne de türlerin kökenini tam olarak açıklayamadığı, açıkladıklarının da yeteri derecede kanıtlardan yoksun olduğu defalarca yazılıp çizilmiştir..Bunları gerimden uydurmuyorum nette bile bir sürü makale bulabilirsiniz..
        Ayrıca biz burada Allah(cc) dan değil de peygamberlerden bahsediyoruz diyerek, Hazır sıçmışken bari sıvayalım da boşa gitmesin geyiğini müthiş bir zeka göstergesi olarak görüp sizleri takdis ediyorum.:).
        şu şunu yapmış mıdır (cevabı da kendi yapıştırıyor)yapmıştır.ee napalım gömün a.k…Arkadaşım ne içiyorsunuz bilemiyorum.ben hiç böyle birşey içip kafayı bulamadım o yüzden halet-i ruhiyenizi tam olarak anlamıyor olabilirim.
        Aslında sözün özüne dönüp, Geyiğin tasmasını kısa tutaraktan diyorum ki; Ben şahsen bir insanın inancını ne zekasıyla ölçmeye çalışırım ne sakallının işlediği günahlarla,ne başörtülünün örtüsünün içini merak ederim.İnanmak istemeyen inanmaz neden inanmıyorsun sen salaksın demem,bir çok insanın da dediğini sanmam.şu yukarıda yazılan ve aslında tümden inanca hakaret niteliği taşıyan yazıya rağmen sadece derim ki ;
        SİZİN İNANCINIZ SİZE , BENİMKİ BANA.(Bu peygameberimiz(s.a.v)in sözüdür aslında.biz inananların bir derdi yok inanmayanlarla ama sizin derdiniz ne inananlarla?
        Sizler gibiler hakkında da aslında kuran da söylenenler var. bu kadar derin kuran bilginize rağmen onları okumamış olmanız başka bir tuhaflık :).Araf suresi 179.ayet gibi.

  12. Araştırmacı dedi ki:

    İyiki internet var.Yoksa şeytanın evliyalarını araştırma imkanım olmayacaktı.

  13. emrah dedi ki:

    oha laa bole sitemi olur olum resmen din kalmadı memlekettem elhamdulillah muslumanız tek yol islam bişeysen anlamıyorsunuz acayip acayip konularla takılmışınız kime sorarsa sor butun hocalar hz musanın kavaga esnasındaki iki kişiyi ayrmak için birini hafiçe itmişti oda düşmüş olmuştur bunu ben deil herkes diyorrr ama lakin sen neler demişin yok kızıyla yatmış yok içmiş yok suikastmış ap açık sen allaha şirk koşmaktan başka iş yapmıyorsun muslümanmısın orasını bilemem ama biraz deilsin gibi

  14. Hazal demir dedi ki:

    SAÇMALIK…
    Bi kere tevrat zaten günümüzde geçerliliğini çoktan kaybetti
    “O günlerde dünyada devler yaşıyordu.Daha sonra Tanrı nın oğulları,insanın kızlarına çocuk verdiler.onlar eski ve şanlı insanlardan olma güçlü insanlar oldular”
    tevrat(yaratılış bölümü vi,4)
    kur’an ı kerimde blr yaratan vardır eşi yoktur benzeri de ama Tevrat tanrının oğulları gibi saçma ve akıldışı tabirlerle zaten çoktan gerçekliğini yitirdi
    tanrı nın çocukları olsaydı onların da çocukları….yeryüzü birçok üstün özellikli şahıslarla dolup taşardı günümüzde bu çeşit şeyler göremiyosanız yarı insan yarı tanrı demek ki saçmalık…
    Keza incilinde aşağı kalır yanı yok
    hz. İsa ya tanrının oğlu diyerek tevratın düştüğü hataya düşmüş ve yine gerçekliğini yitirmiştir…
    Şimdi de Kur’an ı Kerim e bakalım
    Yemin olsun ki “meryem in oğlu Mesih Allahın oğludur”diyenler kafir olurlar.De kL:Eğer Allah meryem in oğlu mesih i anasını ve yeryüzünde bulunanların hepsini helak etmek istese O’na kim engel olabilr?’göklerin yerin ve ikisi arasındakilerin mülkü sadece Allah a aittir
    Kur’an ı Kerim(maide/17.ayet)
    yukardaki şahsın örnek verdiği tevrat ve incil zaten hükümsüzdür biçok yanlışı vardır ki yukardaki şahsın biçok örneği kur’an dışında kur’an dan verilen örnekler de çarpıtılmadır…

  15. Hazal demir dedi ki:

    Hz.muhammed(s.a.v) hakkında yazdığın saçmalıklara gelelim…
    1-Cahiliye döneminde islamı yaymak zorunda oldukları için bu haram aylarda savaşmak zorunda kalınmıştır çünkü iç savaşlar çıkmaktaydı ve otorite sağlanması gerekliliği için bu zaruri görülmüştü…savaş açmadılar zaten sadece ortamın güvenliği sağlandı..
    2 Zeynep abdülmuttalip in kızı emine nin kızıdır köle zeyd le evlenmiştir ama daha sonra boşanmışlardır o zaman peygamber efendimizin eşi olmuştur ki! Zeyd le zeynep in evlenmelerinde bi fayda da sağlanmıştır o da şu:islam dini bu evlenme ile hür insanlarla kölelerin eşit olduğunu ilan etti…
    Yani islamdaki eşitlik ilkesi sağlam sağlam ispatlanmış oldu..örnek oldu…
    3 maria peygamber efendimizin cariyesi değıl eşidir…
    Hz.Muhammed(s.a.v) islamiyete davet ederken çevre devletleri mısır hükümdarı mukavkıs a da bi davette bulunmuştur mukavkıs islamiyete geçmeyi kabul etmiş ve bu daveti kabul etmeyi pekiştirmek adına kardeşi maria yı peygamberimize cariye olarak vermiştir(bu da zaten efendimize güveninin temini) Hz. Muhammed onu nikahına almıştır çünkü kızkardeşi de müslümanlığı kabul etmiştir yani adına aldanmayın maria bi müslümandır…
    4 yukarda bi arkadaşımın tepkisi gibi sanki olayı orda görmüş gibi yazmışsın özellikle (4 ay 10 gün)ibaresi aşırı komik….tarih dersine hiç girmediysen bilemem ama o dönemler savaşlar bile gün ay vermeden sadece yıl verilerek yapılırken sen nasıl gün ay verebiliyosu şaştım…
    Özetle yukaridaki yazan şahıs iftiralarını kendine sakla insanlara kafandaki örümcekli bilgileri satmak için bu site yetmez Allah ın Lzniyle…sizin gibilerden korkumuz yok…sen muhtemelen felsefe fılan okuyosun çünkü efsaneyle Allah ın kitabını birbirine karıştırmışsın…başkalarının gözünü açmaya çalışcağına bi kendine gel…sen kimseye değıl de kendine inanan lardan mısın?tövbe peygamberler hatalı sen insanların gözünü açan kahraman pehhh kendine başka uğraş bul….

  16. Hazal demir dedi ki:

    Allah(C.C) kabilelere sürekli peygamberler göndermiştir ve onları peygamberler aracılığıyla kendi doğru yoluna davet etmiştir…bazı kavimler asi gelip helak olmuş bazıları kurtuluşa erenlerden olmuştur…burda sorgulancak olan mesele peygamberliğin hem babaya hem oğluna gelmesi değıldir… Zira bunu sorgulamak sana fayda sağlamaz…bizim sorgulamamız gereken doğru yol bu kadar belirginken biçok doğruya inat bu gibi gereksiz şeyleri sorgulayıp asi gelmektir ki bu bize bişey kazandırmaz…Allah a güven duymalıyız elbet bi bildiği vardır…ki bahsettğımz saltanat gibi ayrıcalık sağlayan bi durum değıl onlar insanlara doğruyu anlatmak içn ömürlerini harcamışlar… zulm edip; sefa düşkünü olmamışlar…Allah ı atalarından öğrenmeyen peygamberler de vardır Hz. İbrahim aleyhisselam…o ailesi put lara taparken Allah ı, kendi bulmuştur…tabi buna gerçekten akıl yorduğu önemsediği için bulabildi ya bazıları? Gerçekler gün gibi ortada ama hala ‘olmıcaz’ diye uğraşıyolar…

  17. Ramazan dedi ki:

    Hazal DEMİR ağzına sağlık kardeşim güzel yazdın. Elbette ki ALLAH’ın (c.c) merhameti sonsuzdur ama bunlarda yaptıklarını bir gün çekecekler..

  18. fatmacuk dedi ki:

    bune ya herkes ateist olmuş bunu yazana yazıklar olsun.Peygamberler hata yapsada insanlar ibret alsınllar diyedir.hz.ibrahim karısıyla çocugnu çöle götürmeseydi zezem nerde bulunurdu.hz.ismail kuban edilmeseydi k.bayramı fakirleri nasıl sevindirirdik.lütfen ya gerçekten kötü oldum..nasıl gençligiz biz bu yazılara bak….

  19. yavuz dedi ki:

    10 numara site olmus,aydinlanmak isteyenler icin cok degerli! sayfa yöneticisine sevgiler saygilar.

  20. Gencer dedi ki:

    Ahzap 37:Hani sen Allah’ın kendisine nimet verdiği, senin de (azat etmek suretiyle) iyilikte bulunduğun kimseye, “Eşini nikahında tut (onu boşama) ve Allah’tan sakın” diyordun. İçinde, Allah’ın ortaya çıkaracağı bir şeyi gizliyor ve insanlardan çekiniyordun. Oysa kendisinden çekinmene Allah daha layıktı. Zeyd eşinden yana isteğini yerine getirince (eşini boşayınca), onu seninle evlendirdik ki, eşlerinden yana isteklerini yerine getirdiklerinde (onları boşadıklarında), evlatlıklarının eşleriyle evlenmeleri konusunda mü’minlere bir zorluk olmasın. Allah’ın emri mutlaka yerine getirilmiştir.

    Şimdi bu ayetten bir insan ne anlamalı.? Zeyd’e boşanma diyor ama içinde sadece Allah’ın bildiği bir his var !!! Sonra Zeyd boşuyor ve Allah nikahını kıyıyor.!!İçindeki his ne olmuş oluyor.?Bu his Zeyd evliyken oluyor değilmi? Bir Peygamber evli bir kadına karşı his taşıyorsa varın sıradan insanı siz düşünün!!!

    Ahzap 50:Ey Peygamber! Biz sana mehirlerini verdiğin eşlerini, Allah’ın sana ganimet olarak verdiklerinden elinin altında bulunan kadınları; seninle beraber hicret eden, amcanın kızlarını, halalarının kızlarını, dayının kızlarını ve teyzelerinin kızlarını sana helal kıldık. Ayrıca, diğer mü’minlere değil de, sana has olmak üzere, mehirsiz olarak kendini Peygamber’e bağışlayan, Peygamber’in de kendisini nikahlamak istediği herhangi bir mü’min kadını da (sana helal kıldık.) Mü’minlere eşleri ve sahip oldukları cariyeleri hakkında farz kıldığımız şeyleri elbette bilmekteyiz. Bütün bunlar, sana herhangi bir zorluk olmaması içindir. Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.

    Bu ayetten ne anlamalıyız ? Nafakalı ,Nafakasız tüm Mümin kadınlar Peygambere Helal değil mi (Yakın Akraba Kızları dahil)? Mutabıkız herhalde !! Diğer Müminlere bir şey var mı? Yok.

    Hud 35:Ey Muhammed!) Yoksa “Onu (Kur’an’ı) kendisi uydurdu” mu diyorlar? De ki: “Eğer onu uydurmuşsam, suçum bana âittir. Ben de sizin işlemekte olduğunuz suçlardan uzağım.”

    Bu ayetten ne anlayalım? Dikkatimi çeken bir şey var bu ayette inkar edilmiyor.Sadece uydurmanın çok fazla abartılacak bir günah olmadığı sonucuna varıyorum.
    Başka bir sonuç çıkarabilen varsa şimdiden tebrik ediyorum.

    Saygılar.

  21. ceyhun dedi ki:

    Gencer, kardesim helal olsun.12-den vurmussun.Ben hep söylüyörum, muhammed su ayetleri hatice döneminde hic yazdiramadi.Yani cesaret edemedi.Zaten onu peygamber yapan o kadin idi.Hatice ölünceye kadarda kimseyle evlenemedi korkusundan.O öldükden sonra cikdi su dünya kadinlarinin hepsi sana helaldir ayetleri.Pante bey,elinize saglik.Sayqilarla……

  22. akin dedi ki:

    bu nasil bir yazi ey bunu okumuslar bunun bir kismi dogru isede bir kismi asiri yanlis icermektedir hala aklinizi calistirmayacakmisiniz

  23. doğru insan dedi ki:

    bence tüm peygamberler; adem dahil suç işlediler. bunları gizlemek insanlığa, dünyaya katkı sağlamaz.

  24. özgür dedi ki:

    fetih suresinde peygamberin gelmiş geçmiş bütün günahlarının affedilmiş olduğunu yada kendi kendine affetmişde olabilir muhammed unutmuş olmalı ki nasr suresi 1. ayetinde(son inen surelerdendir) bol bol tövbe etmesini telkin etmiş.madem affetmiş onu tanrı, niye bağışlanması için istiğfar etmesini istesin.bu apaçık bir çelişki.bence muhammed fetih suresinde kendisini affettiğini unuttu, nasr suresinde bi gaf yaptı.bazıları tövbe istiğfarın ibadet olduğunu vurgulamış bunu bağışlanma istemek için değil ibadet için yapıldını iddia etmekte.fakat tövbe istiğfarın ibadet için yapılmasını tanrı ayetlerinde niye belirtmedi.bence sadece muhammedin gafını bi ham hum şarolopla örtme çabaları.bakın bunu diyanet işleri başkanlığı kuanı kerim portalında mü’min 55’i tefsir ederken nasıl kıvrak danslar sergiliyor: “Âyette Hz. Peygamber’den, günahının bağışlanması için dua etmesi istenmektedir; Fetih sûresinde ise ona gelmiş geçmiş bütün günahlarının bağışlandığı müjdelenmiştir. Müfessirler bu durumu, Mü’min sûresinin Fetih sûresinden önce inmiş olduğuna kanıt göstermişlerdir. Bu sûrenin Fetih’ten önce indiği kesin olmakla birlikte gösterilen bu kanıt isabetli değildir. Nitekim en son inen sûrelerden olan Nasr sûresinde de Resûlullah’a, Allah’ı hamd ile tesbih ederek O’ndan mağfiret dilemesi emredilmektedir. İslâm inancına göre diğer peygamberler gibi Peygamber efendimiz de mâsum (günah işlemekten korunmuş) olduğu için bazı müfessirler, “Günahının bağışlanmasını dile” buyruğunun, peygamberlikten önceki hatalarıyla ilgili olduğunu veya bu buyruğun asıl muhatabının Resûlullah’ın şahsında onun ümmeti olduğunu ileri sürmüşlerdir. “

  25. selim yavuz dedi ki:

    İsrailiyattan duyduğu şeyleri sanki kuran söylüyormuş gibi naketmiş.Hz.Lut kızlarıyla yatmış v.s
    Kuranda varmı böyle bir saçmalık.Hz.Davut adamın karısına baktı hangi kuran ayetınde var.Sapık insanların yurumlarını Allah söylemiş gibi yutturmaya kalkıyorsunuz.Sizde zerre kadar insaf yok.

    • ibo dedi ki:

      Bir peygamber allah adina savaşa bilirmi?peygamber insanlari iyi yada kötü kendi fikirleri için ölüme yollaya bilirmi?allahin kendi kudreti (insanlarin fikirlerini savaşsiz degiştirmeye)bunlari yapmaya yetmiyormu?ölen insanlar kimin yanina gidiyor?ve onlara ne oluyor?
      Allah insanlarin gelmişini ve geleceğini bildiğine göre bizimle oyunmu oynuyor?nasil olsa herşeyi bilmiyormu?bizler onun oyuncaklarimiyiz?1500 yillik bir din neden hala dinciler arasinda hep tartişilir?şimdilik bu sorulara küfür etmeden cevap verecek bir adam gibi adam varmi?
      Selamun aleykum

      • gundaysirma3492 dedi ki:

        benim cevabım şu…günümüz siyasetine bakman yeterli..bize dini referans gösterenlerin saltanıta bak…inandıkları peygamberin yolundan gidiyorlar…bakara süresine makara diyorlar..filistine ağlayıp israille ticaret yapıyorlar…zevki sefada cenneti bu dünyada yaşayıp…bizede 850tl neyinize yetmiyor diyorlar…bunların yönettiği halkda kalkmış bize allahsız kitapsız deyip bizi suçluyorlar…oysaki firavunlar tarafından yönetildiklerinin farkında değiller..ne kadarda az düşünüyorsunuz…..

  26. muster dedi ki:

    Bir gecede tüm halkı cahil bırakma amacıyla harf devrimi yapıldığında, insanlar uçsuz, bucaksız bir dinden ve ilimden kopuş yaşadılar. Müslümanım diyen kasden cahil bırakıldı.
    25 yıldır Kur’an tefsiriyle (derinlikli bir Arapça desteğiyle) hemhal olmaya çalışıyorum acizane, gördüğümü kısaca ifade etmem gerekirse, “Şayet şu insanlık Kur’an’ın mana, lafız ve işaretleriyle anlattığı mucizatı azıcık idrak etse… DÜNYA, YER, HERŞEY YERYERİNDEN OYNAR.”

    • 1okuyucu dedi ki:

      muster;

      sana basit bir soru;

      cennette yasaklanan meyvenin ne olduğunu biliyor musun?

      cevaplarsın herhalde.

    • kadir dedi ki:

      sayın muster..

      göğsü iman dolu serhad sahibi anadolu ve rumeli askerinin bu özelliği kullanılarak cephelerde kırdırılmış.. gönül rahatlığıyla ben size savaşmayı değil ölmeyi emrediyorum diye bu mübarek askerleri ölüme gönderenler onların bu değerlerine hakaret ederek emperyalist harfleri bu topluma empoze ederek insanların beyinlerini resetlediler..

      osmanlı zamanında ve kurtuluş mücadelelerinde hiçbir arap savaşlarda osmanlıya yardım etmemiştir. savaşlara katılmamıştır.. onların harflerini kullandığımız halde..

      aydın gözüken latin haflerini kullandığımız halde hiçbir latin ülkesi bize yine yardım etmemiştir.. değişen hiçbirşey olmamıştır.

      olan saf ve içten anadolu insanına olmuştur.. cahilliğe makum edilmişler. şuan 80-90 yaşında olan yaşlıların çoğuna okuma yazma biliyomusun diye sorsan, “ben eski yazı biliyorum. yeni yazı bilmiyorum der”

      amaç kurandan- islamdan uzaklaştırmaktı. radikal değişimlerle bunu başardılar.
      atatürk samsuna çıktığında ingilizler istanbulu işgal etmişlerdi.. hemde çanakkeyi geçerek yapamadıklarını ellerini kollarını sallayarak yaptılar… ne hikmetse atatürkün samsuna çıkmasında sonra ortada hiçbir neden olmadan ellerini kollarını sallayarak istanbuldan çekilip gittiler.. neden gittiler acaba…

      yoksa eski ittihatçı mustafa kemali birilerimi gönderdi anadoluya… peki islamla dünyanın en büyük imparatorluklarını kuran ecdadımızın değerlerine neye göre gericilik sıfatı taktılar.. bunu takan kimlerdi… neye göre değişip modern batının yularını kılık kıyafetini aydınlık görüp, ecdadımızı karanlık gördüler.. yada kimler gördü… 20. yüzyılda birileri batıya özendi, 21. yüzyılda o birilerinin torunları daha şiddetli bir şekilde batıya özeniyor..

      ilim ve irfanın hiçbir şekil şartı yoktur. aydınlık ne yazıda, nede kılık kıyafettedir. aydınlık allah yolunda ilim öğrenmektir..

      “Şayet şu insanlık Kur’an’ın mana, lafız ve işaretleriyle anlattığı mucizatı azıcık idrak etse… DÜNYA, YER, HERŞEY YERYERİNDEN OYNAR.”

      bu sözünüze yürekten katılıyorum..

      saygılarımla..

      • toro dedi ki:

        Sayın Kadir,

        “Şayet şu insanlık Kur’an’ın mana, lafız ve işaretleriyle anlattığı mucizatı azıcık idrak etse… DÜNYA, YER, HERŞEY YERYERİNDEN OYNAR.” sözüne katılıyormuşsunuz!

        Sormak isterim kendine peygamber diyen ve etrafındakiler ”Kur’an’ın mana, lafız ve işaretleriyle anlattığı mucizatı azıcık idrak” etti de ne oldu?

        Hayallerle ve temennilerle fikir beyan etmeyin. Bu beklenti bir realite olsaydı en azından sizin tanrınız bunu düşünmüş olsaydıyani bunu olabilecek bir sonuç olarak temmenni etseydi baştan cehennemi yaratmaması gerekirdi!

        O söze katılarak ”azıcık” ın içine kendine peygamber diyen ve ona inanarak peşinden gidenleride sokmadığınızı umarım farkedersiniz! Ama diyorum ya ezbere inanıp ezbere kabullere gark olanların bunu yapabilmesi pek mümkün görünmüyor!

      • 1okuyucu dedi ki:

        Kadir;

        ——amaç kurandan- islamdan uzaklaştırmaktı. radikal değişimlerle bunu başardılar. (senden alıntı)

        ben boşuna söylemiyorum, Allahın emirleri dururken Müslümanların neyine gerek beşeri sistemler, Müslümanlar Kuranın tanrısının gönüllü abd’leridir, sizin yapmanız gereken tek şey Kuranın tanrısının hükümlerini egemen kılmaktır, bunun için yapılacak tek şey ya Allah yolunda savaşmaktır yada Allah yolunda harcamaktır, yani Allah yolunda savaşanları finanse etmektir,

        —-atatürk samsuna çıktığında ingilizler istanbulu işgal etmişlerdi.. hemde çanakkeyi geçerek yapamadıklarını ellerini kollarını sallayarak yaptılar… ne hikmetse atatürkün samsuna çıkmasında sonra ortada hiçbir neden olmadan ellerini kollarını sallayarak istanbuldan çekilip gittiler.. neden gittiler acaba…
        yoksa eski ittihatçı mustafa kemali birilerimi gönderdi anadoluya… peki islamla dünyanın en büyük imparatorluklarını kuran ecdadımızın değerlerine neye göre gericilik sıfatı taktılar.. bunu takan kimlerdi… neye göre değişip modern batının yularını kılık kıyafetini aydınlık görüp, ecdadımızı karanlık gördüler.. yada kimler gördü… 20. yüzyılda birileri batıya özendi, 21. yüzyılda o birilerinin torunları daha şiddetli bir şekilde batıya özeniyor (senden alıntı)
        Atatürke çamur attığına göre, belli ki ışid, el nursa Müslüman kardeşler, vs. gibi örgütlere destek verenlerin safındasın, eğer bir itirazın varsa hiç boşuna uğraşma, çünki biz Atatürke çamur atanların hangi kafa yapısında oluklarını çok iyi biliyoruz,

        o nedenle sende safını al, Allah yolunda savaşan gruplara bak, hangi grupta yer almak istiyorsan o gruba katılarak savaş yada o grubu finanse et, yani ya Allah yolunda savaş yada Allah yolunda harca, eğer Allah yolunda harcamayı istersen, zekat, fitre, bağış vs. toplayan derneklerin, vakıfların verdikleri hesap numarasına Allah yolunda harcamak istediğin miktarı yatırarak katkıda bulun,

        bence ışid’e katılsan daha doğru yapmış olursun, hani diyorsunuzya, gerçek İslâm yaşanmıyor, İslâmi olduklarını iddia eden Devletlerin İslâmiyetle alâkası yok diye, bak ışid İslâm Devletini yeniden kurduğunu söylüyor, ilk İslâm devleti ticari kervanları ele geçirerek (soyarak, kervan mensuplarını köleleştirerek) işe başlamışlardı, bunlarda petrol kuyularını ele geçirerek, esir aldıkları erkekleri öldürerek, kadınları köleleştirerek işe başladılar, yani zina harici ilişkiye girmek için kadınları Zabdederek zorla cariye yaptılar, haliyle Zabd yaptıkları kadınlarla girdikleri ilişki zinadan sayılmıyor, nereden biliyorlar zinadan sayılmadığını, çünki Muhammede hediye edilen Zabd (Marya) ile Muhammedin girdiği evlilik dışı ilişkisinden doğan ve 18 ay yaşayarak ölen çocuğunu biliyorlar, yani esir aldıkları kadınları cariye (Zabd) yaparken kendilerine Muhammedi örnek alıyorlar,

        eh artık! ilişki sonucu doğan çocuklar erkek olursa evlat (evlatlık) edinirler, kız olursa ya diri diri toprağa gömerler, yada büyütüp köle (Zabd) olarak satarlar,

        haydi Muhammedin gönüllü abd’si, yada Muhammedin uyduruk tanrısının gönüllü abd’si, sende safını belirle gardını al ve işe koyul, burada lak lak yaparak vakit kaybetme,

        çünki İslâmla alakası olmadığını söylediğin İslâm devletlerinin yerine gerçek İslâm Devleti yeniden kuruluyor, sende safını tut, artık fetret devri sona eriyor, orta doğuda yer yerinden oynuyor,

        sizin gerçek İslâm devletinden ne anladığınızı ben size defalarca anlatmıştım ama siz itiraf etmekten kaçınmıştınız, ilk defa sen itiraf etmiş oluyorsun,

        diğerlerininde seninle aynı kafada olduklarını biliyoruz ama onlar henüz senin gibi itiraf edemediler,

        hani bir laf vardır, “ben onun ciğerini bilirim” diye,bilirsin bu laf niyetini gizleyenler için söylenir.

        yasaklanan meyvenin ne olduğuyla ilgili soruma ve bakara-178’le ilgili sorularıma halâ cevap vermedin, işine gelene balıklama atlamakla kurtulacağını sanma, sorularıma cevap vermediğin sürece inandığın dinini savunamadığın anlamına geleceğini söylememe gerk yok herhalde,

  27. hakan adanır dedi ki:

    1okuyucu kuranda sebze varmı? lahana,marul,maydanoz gibi sebzeler geçer mi?

    • 1okuyucu dedi ki:

      Hakan Adanır;

      —-kuranda sebze varmı? lahana,marul,maydanoz gibi sebzeler geçer mi? (senden alıntı)

      Hani siz (verilen nimetlere karşılık): Ey Musa! Bir tek yemekle yetinemeyiz; bizim için Rabbine dua et de yerin bitirdiği şeylerden; sebzesinden, hıyarından, sarımsağından, mercimeğinden, soğanından bize çıkarsın, dediniz. Musa ise: Daha iyiyi daha kötü ile değiştirmek mi istiyorsunuz? O halde şehre inin. Zira istedikleriniz sizin için orada var, dedi. İşte (bu hadiseden sonra) üzerlerine aşağılık ve yoksulluk damgası vuruldu. Allah’ın gazabına uğradılar. Bu musibetler (onların başına), Allah’ın âyetlerini inkâra devam etmeleri, haksız olarak peygamberleri öldürmeleri sebebiyle geldi. Bunların hepsi, sadece isyanları ve taşkınlıkları sebebiyledir. (bakara-61)

      Kuranda geçmez ama hergün kudret helvasıyla bıldırcın yemekten bıkan Yahudiler tanrılarından sebze istemenin çok büyük bir suç olduğunu bilememişler, bilemedikleri için tanrılarından sebze isteme gafletine düşmüşler ve bu yüzden kendierine aşağılık ve yoksulluk damgası vurulmuş ve tanrının gazabına uğramışlar,

      aman ha; sen sen ol, tanrım bana sebze gönder diyerek dua etmeye kalkma, sonra tanrının gazabına uğrayıverirsin?

      (İsrailoğullarına:) Bu kasabaya girin, orada bulunanlardan dilediğiniz şekilde bol bol yeyin, kapısından eğilerek girin, (girerken) “Hıtta!” (Yâ Rabbi bizi affet) deyin ki, sizin hatalarınızı bağışlayalım; zira biz, iyi davrananlara (karşılığını) fazlasıyla vereceğiz, demiştik. (bakara-58)

      “Ey Musa! Onlar orada bulundukları müddetçe biz oraya asla girmeyiz; şu halde, sen ve Rabbin gidin savaşın; biz burada oturacağız” dediler. (maide-24)

      biliyorsun, Yusufun Mısıra getirdiği Yahudileri Musa geri götürdüğünde Yahudiler vaad edilen topraklara götürüldüklerini sanıyorlardı, vaat edilen topraklara geldiklerinde bir de bakıyorlar ki orada insanlar yaşıyor, haliyle “ey Musa! senin tanrınının bize vereceği başka topraklar yokmuydu da, elalemin memleketini bize peşkeş çekmeye kalkıyor, ne yani biz şimdi bu insanları kendi yurtlarından çıkararak mı vaad edilen topraklara sahip olacağız, biz çekirge sürüsümüyüz ki elalemim yurdunu işgal edelim” diyerek haklı olarak tavır koydular,

      empertalist tavır sergilemedikleri için ceza olarak çöle sürüldüler, Mısırdayken sahip oldukları beslenme alışkanlıkları nedeniyle kudret helvası ve bıldırcın yemekten bıktıkları için tanrılarından sebze isteme yanılgısına düşerek tanrının gazabına uğradılar,

      kimi sebze ister tanrının gazabına uğrar, kimi cumartesi balık avlar tanrının gazabına uğrar, kimi yasaklanan meyveyi yer tanrının gazabına uğrar,

      akıl sahibi herkes böyle eylemlerin suç olmadığını bilir ama bazıları cenneti kaybetmemek uğruna aklına mantığına yatmasada suç olarak yutturulmasına ses çıkarmaz kabullenir,

      ben ise halâ, yasaklanan meyvenin ne olduğunu söyleyebilecek bir babayiğit arıyorum.

  28. kadir dedi ki:

    sayın toro…

    “Sormak isterim kendine peygamber diyen ve etrafındakiler ”Kur’an’ın mana, lafız ve işaretleriyle anlattığı mucizatı azıcık idrak” etti de ne oldu?

    Hayallerle ve temennilerle fikir beyan etmeyin. Bu beklenti bir realite olsaydı en azından sizin tanrınız bunu düşünmüş olsaydıyani bunu olabilecek bir sonuç olarak temmenni etseydi baştan cehennemi yaratmaması gerekirdi!”

    sen dünya hayatının bir imtihantan ibaret olduğunu anlamadığın müddetçe, senin tanrın, benim tanrım muhabbetine daha çook girersin.. işte bu yüzden cennet, cehennem, şeytan, melek kavramlarına takılıp kalmışsın..

    • toro dedi ki:

      Bak yasire sordum sana da sorayım,

      Musa tanrısından aldığı icazetle firavuna diyor ki, ”Allah bütün alemlerin rabbidir, EĞER GERÇEKTEN İNANIRSANIZ bu böyledir”

      Ben sana da sorayım eğer GERÇEKTEN inanılırsa Zeus ta alemlerin rabbi olurmu? Ya da ben başka bir şeye GERÇEKTEN inanarak onu alemlerin rabbi yapabilirmiyim?

      Dostum kadir, tek kılavuzum aklımdır. Aklımın almadığı ya da kendini aklıma kabul ettiremeyen bir tanrıyı sadece inanarak var etme oyununda ben yokum! Tanrı o kadar güçlü ise neden kendini bana ve aklıma kabul ettiremiyor! Bu sonuç onun için bahanelerle geçiştirilebilir bir şey midir? En güçlü ama bana karşı en çaresiz!

      Tabi topu şeytana atacak ya da benim için sana zaten onu doğru yoldan çıkartmıştım, o anlayamaz diyecektir. Diyorum ya en güçlü ama aynı zamanda en çok bahanesi olan!Ben bahaneleri olan tanrıları ciddiye almayı bırakalı çok oldu!

      • kadir dedi ki:

        sevgili toro…

        “Dostum kadir, tek kılavuzum aklımdır. Aklımın almadığı ya da kendini aklıma kabul ettiremeyen bir tanrıyı sadece inanarak var etme oyununda ben yokum! Tanrı o kadar güçlü ise neden kendini bana ve aklıma kabul ettiremiyor! Bu sonuç onun için bahanelerle geçiştirilebilir bir şey midir? En güçlü ama bana karşı en çaresiz!”

        soruna bir soru ile cevap vereyim.. kendini senin aklına kabul ettirseydi.. senin benim bir aslandan veya bir zebradan ne farkımız kalırdı? bir etrafına bak bakalım insandan başka özgür iradeye sahip hangi canlı vardır..

      • 1okuyucu dedi ki:

        Kadir;

        —-soruna bir soru ile cevap vereyim.. kendini senin aklına kabul ettirseydi.. senin benim bir aslandan veya bir zebradan ne farkımız kalırdı? bir etrafına bak bakalım insandan başka özgür iradeye sahip hangi canlı vardır.. (senden alıntı)

        eğer tanrı kendini aklımıza kabul ettirmiyorsa neremize kabul ettiriyor,
        sen tanrıyı nerenle kabul ettin?

      • kadir dedi ki:

        sayın toro…

        “Tabi topu şeytana atacak ya da benim için sana zaten onu doğru yoldan çıkartmıştım, o anlayamaz diyecektir. Diyorum ya en güçlü ama aynı zamanda en çok bahanesi olan!Ben bahaneleri olan tanrıları ciddiye almayı bırakalı çok oldu!”

        atladığın çok önemli bir detay var.. onu sürekli kaçırıyosun.. kuran ayetlerinde ahiretle ilgili anlatımlarda şeytan ile ona uyanların atışmalarında şöyle bir konuşma geçer..

        “şeytan; ben sizi yoldan çıkarmadım. siz benim yoluma gelmeye hevesli idiniz. yoksa ben allahın varlığını ve birliğini biliyorum”

        şimdi sana soru.. sen eğer saparsan, allahı inkar edersen.. suçlu sen misin şeytan mı..

      • 1okuyucu dedi ki:

        Kadir;

        —-şimdi sana soru.. sen eğer saparsan, allahı inkar edersen.. suçlu sen misin şeytan mı.. (senden alıntı)

        bende sana bir soru sorayım?

        Kuranın tanrısı gönderdiği kitapların farklı dinlere sebep olacağını ve farklı dinlere inananların birbirlerini boğazlayacağını bilmiyor muydu? Kuranın tanrısı son gönderdiği kitapla tesis ettiği dinin, Ali ve Ayşenin hırlaşmasıyla başlayan ve Müslümanların birbirlerini boğazladıkları iktidar kavgalarına sebep olacağını bilmiyor muydu? anlaşılmaz ayetlerin yorum farklılıklarına sebep olacağını ve müslümanların farklı mezhep tarikat veya ekollere bölünerek birbirlerini boğazlayacaklarını bilmiyor muydu?

        yani günümüzdeki realite tanrınızın istediği bir şey miydi? yoksa işin bu noktaya gelmesinin suçlusu şeytan mı? her şey şeytanın istediği şekilde gerçekleştiğine göre Kuranın inanırları şeytanın peşinemi düşmüş? yani realitenin suçlusu tanrınız mı? yoksa şeytan mı?

        bizi soracak olursan, bize her şeyi yapma hakkı zaten doğumumuzla birlikte verilmiş, biz bir şey yapmak istediğimizde o şeyi yapmaya karar vermemiz yetiyor, bizim için ne kendisine uyupta peşinden gideceğimiz bir şeytan, nede yapmak istediklerimize izin verecek bir tanrı var,

        çünki biz, şahit olarak kendinden başkası olmayan, yani kendisini tasdik edecek şıracısı bile olmayan ve herşeyin ölümle bitmesini kabullenemeyenlere cennet pazarlayan umut tacirlerine itibar edecek zaafiyette değiliz.

        Muhammedin tanrının elçisi olduğunun kanıtı var mı?
        cevap, tanrı Kuranda Muhammedin elçisi olduğunu söylüyor
        Kuranı tanrının gönderdiğinin kanıtı var mı?
        cevap: Muhammed Kuranı tanrının gönderdiğini söylüyor,

      • toro dedi ki:

        Sevgili Kadir,

        Ben bu sitede genel anlamda bir anlaşılma problemi yaşıyorum. Halbuki söylemek istediklerimi açıklıkla ifade edebildiğimi düşünüyorum.

        Bu bağlamda inan ki senin bana geri dönüşlerini anlamakta zorlanıyorum.

        Örneğin;

        ”kendini senin aklına kabul ettirseydi.. senin benim bir aslandan veya bir zebradan ne farkımız kalırdı? bir etrafına bak bakalım insandan başka özgür iradeye sahip hangi canlı vardır..” senden alıntı

        Ben buna cevap verip vermeme konusunda cidden ikilemde kaldım. Ciddiyim, bence sen daha kıvrak cevaplar verebilecek potonsiyele sahipsin!

        Bak dostum, ÖZGÜR irade diye bir kavram tanrının olduğu yerde sadece tanrının bir özelliği olabilir! Çünkü iradenin özgür olması seçeneklerin sınırsız olması ve herhangi bir kurala bağlanmaksızın kullanılabilmeleri anlamına gelir! Bu noktada insan İRADE sahibidir ancak o irade ÖZGÜR değildir! İnsan iradesi sadece, kendine sunulan seçeneklerin arasından herhangi birini seçebilecek kadar yetkindir! Ama bu seçimi yaparken dışarıdan bir etken tarafından yönlendirilir! Dolayısıyla YÖNLENDİRİLEN iradeye sahip bir varlık haline getirilmiştir. Ama bu iradenin tanımına ters bir angajman olduğundan kabulde zorlanmaya yol açar ve bu duruma maruz kalanlar sanrılar üretmeye başlar!

        Dostum, bir insanın kendi öz iradesiyle, yönlendirilmeden seçtiği her yol kendi kararı olduğundan kendisine göre olumlu bir sonuç ortaya çıkarır. Şöyle düşün zaten cennete gitmek istiyordum ve cennete gittim! Ama sen cennete gitmek için cehennemle korkutulduğunda (cehennemin nasıl tasvir edildiğine bakmak yeterli) özgür irade değil yönlendirilen irade sahibi haline getirilmiş olursun!

        Şimdi gelelim aslana ve zebraya. Kusura bakma ama onlar sonucunda cennet ve cehennem arasında bir yere gönderilecekleri bir sınava zorlanmadıkları için ÖZGÜR olmasa bile YÖNLENDİRİLMEMİŞ bir iradeye sahip olarak bizden daha iyi durumdadırlar!

        Anlatamadığım ya da anlamamk için direndiğin şey, iraden hiçe sayılarak cebren bir sınava sokulduğunda ya da o sınava doğduğunda artık iradenin özgürlüğünden bahsedemeyecek duruma gelmişsin demektir!

        Sen iradeyi araba kullanmak,uçağa binmek,beton evlerde oturmak, kitap okumak, zevk için koşup, zevk için yemek ve üremek sanıyorsan büyük bir yanılgı içerisindesin!

        Çünkü insan olayın özüne döndüğümüzde zebra ve aslan gibi, acıkır, avlanır,çiftleşir,korkar,kaçar,yakalar,yaşlanır,aç kalır,savunur,öldürür ve öldürülür!

        İşte senin bu ÖZGÜR dediğin irade yukarıda saydıklarıma muhatap olmamayı becerebildiği anda özgür olur! Bunu ise evrende sadece genel olarak tanımı yapılmış tanrı ya da tanrılar yapabilir!

        Sen özgür iradenle ölmemeye karar verdiğinde ölmemeni sağlayabilirmisin?

        Şimdi soruna gelirsek, ben etrafımda ÖZGÜR İRADEYE sahip (senin inandığın dinin öğretisine göre) bir canlı göremiyorum!

        Bu arada ucundan şu Zeus meselesine de girsen fena olmayacak!

      • toro dedi ki:

        Sevgili Kadir,

        Öncelikle yazının sonundaki soruya yanıt vereyim;

        ”sen eğer saparsan, allahı inkar edersen.. suçlu sen misin şeytan mı..”

        Burada suçlu tanrıdır!

        Şimdi yazının başına benim sürekli atladığımı iddia ettiğin mevzuya dönelim, bakalım şeytan ne diyor!

        “şeytan; ben sizi yoldan çıkarmadım. siz benim yoluma gelmeye hevesli idiniz. yoksa ben allahın varlığını ve birliğini biliyorum” senden alıntı

        Burada benim değil senin kaçırdığın birşey var!

        Nasıl olurda ”allahın varlığını ve birliğini” bilen bir varlık onun aleyhine bir eylemin içine girebilir? Bana söylermisin ”allahın varlığına ve birliğine” tanıklık eden bir varlığın onun iradesine karşı geldiğinde gidecek yeri var mıdır? İşte bu noktada bir varlık ”ben allahın varlığını ve birliğini biliyorum” diyerek bir yol açıyorsa bunu tanrısının isteğiyle yapıyordur ve bu yüzden bu yolu açan tanrının bizzat kendisidir!

        Hatırla bakalım, melekler tanrılarına ne diyorlardı, ”biz sadece senin öğrettiklerini biliriz”! İşte o tanrı Adem’e meleklerine öğretmediklerini öğretti ve onu en korumalı mekanında ağırladı! Bu noktada düşün, Adem evrenin en korunaklı yerinde (cennette) kendisiyle Tanrısından başka bir varlığın konuşup kendisine yanlış bir iş yaptırabileceğini düşünerek tetiktemi yaşamalıydı! Bir varlık cennet gibi bir yerde neden kendini, kendine yanlış bir şey yaptırma ihtimali olan varlıklara karşı korumayı düşünsün? Kendisini yaratıp meleklerine karşı üstün hale getiren tanrısının kendisini yine o meleklerden birinin saldırısına karşı korumasız bırakabileceğini nasıl düşünsün?

        İşte bu noktada ”allahın varlığını ve birliğini” bilen bir varlığın aynı zamanda onun izin vermediği hiç bir eylemi de yapamayacağını bilmesi gerekmezmi? Mümkün değil! İşte bu yüzden o gidilen yol tanrının yoludur şeytan ise o yola açılan kapıda tanrı tarafından görevlendirilen ve yönlendirilen kapıcıdır!

        Şöyle düşün belediye ruhsat vermeden inşaat yapabiliyormusun? Tanrı izin vermese şeytan o yolu dizayn edebilirmi? Şeytan o yolu tanrıya ait bir mekanda ve tanrının yarattığı materyallerle dizayn ediyorsa yani yaratma gücü değilde yaratılanı kullanma yeteneğine sahipse o yol tanrının yoludur!

        Yine söylüyorum suçlu tanrıdır! Şeytan emir kuludur, insan ise mağdurdur!

    • 1okuyucu dedi ki:

      Kadir;

      —-sen dünya hayatının bir imtihantan ibaret olduğunu anlamadığın müddetçe, senin tanrın, benim tanrım muhabbetine daha çook girersin.. işte bu yüzden cennet, cehennem, şeytan, melek kavramlarına takılıp kalmışsın.. (senden alıntı)

      bende yasaklanan meyveye takılıp kaldım, sahi nedir bu yasaklanan meyve, sen ne olduğunu biliyor musun?

      yasaklanan meyvenin varlığına inandığına göre ne olduğunu da biliyorsundur muhakkak, hadi anlatta biz de bilelim.

      • kadir dedi ki:

        okuyucu…

        o yasaklanan meyve ne biliyosumusun? ademin nefsi.. ademin nefsi ile imtihanı..

      • 1okuyucu dedi ki:

        Kadir;

        —o yasaklanan meyve ne biliyosumusun? ademin nefsi (senden alıntı)
        anlayamadım, Adem nefsini mi yemiş?

  29. kadir dedi ki:

    okuyucu
    “—o yasaklanan meyve ne biliyosumusun? ademin nefsi (senden alıntı)
    anlayamadım, Adem nefsini mi yemiş?”

    hiç lafı dallandırıp budaklandırma… ne dediğimi çok iyi anladın..

    • 1okuyucu dedi ki:

      Kadir;

      —-hiç lafı dallandırıp budaklandırma… ne dediğimi çok iyi anladın.. (senden alıntı)

      evet ne dediğini çok iyi anladım, yasaklanan meyveyi yemenin suç olup olmadığına bakmaksızın sırf tanrının yasakladığına inandığın için Ademin suç işlediğini gözü kapalı kabul ediyorsun, çünki inandığın kitap sana cenneti vaad ediyor, senin için öyle bir kitabı mantık süzgecinden geçirmeye kalkmayı bırak düşünmek bile söz konusu olamaz,

      yaratıldıktan sonra özel bölmeye alınmış biri, üstelik yediği önünde yemediği arkasında, hiçbir deneyimi yok, kızmanın, küsmenin, sevmenin, korkmanın, duygunun, vb. ne olduğunu bilmiyor, yer kavgası yapacağı bir durum yok, yani suç işleyeceği ortam yok, her yer ayağının altında sadece yiyip içip yatıyor ama birde yasaklanan meyve var, ne olduğu belli değil, yeryüzüne gönderilmek için yaratılan Adem, yeryüzüne gönderilmesi gerekirken özel bölmeye alınarak yasak meyveyi yemesi sağlanıyor ve suçlu olarak yeryüzüne gönderiliyor, insan neslinin çoğalması için yaratılan bir varlığın neden doğrudan yeryüzüne gönderilmemesi ise hangi akla hizmet ediyor anlayabilen beri gelsin,

      Ademle Havva yasak meyveyi yiyince cinselliklerinin farkına varıyor, yani yasak meyve Ademle Havvanın cinselliklerinin farkına varmasına sebep olmuş, peki bundan doğal ne olabilir, üreme organları onlara ne için verildi, hayvanlar cinselliklerin farkına varmak için yasak meyve mi yemişler?

      haliyle insanlarında cinselliklerinin farkına varması için yasak meyve yemelerine gerek yok, o nedenle insanı suçlu göstermek için uydurulmuş bu hikâyenin hiçbir tutarlı tarafı yok, yeryüzüne gönderilmek üzere yaratılmış insanında özel bölmeye alınmasına gerek yok,

      sen anlatılan martavalı tanrı sözü sandığın için dolmayı yutuyorsun, ben ise hukukta suç tanımı gereği yasak meyveyi yemenin suç olup olmadığını sorguluyorum, çünki “bu ağaçtan yemeyin yoksa zalimlerden olursunuz” ifadesi tamamen muğlak, ben yasak meyvenin ne olduğunu bilmeliyim ki Ademle Havvanın suç işleyip işlemediklerini bileyim,

      gördüğün gibi lafı dallandırıp budaklandırmıyorum, sen anlatılan martavalı tanrı sözü sandığın için dolmayı yutuyorsun, ben ise anlatılan martavalda yasak meyveyle ilgili suç tanımı yapılmadığı için dolmayı yutmuyorum,

      hatta sen, yeryüzüne gönderilmek üzere yaratılmış bir varlığın neden özel bölmeye alındığını bile sorgulama gereği duymuyorsun, hayvanlar bile cinselliğin farkına kendi kendilerine varabildikleri halde, indan oğlunun cinselliğin farkına varması için yasak meyve yemesi gerektiğine inanabiliyorsun, ne uğruna, cennet vaad eden bir kitap uğruna, üstelik tanrının gönderdiğinin kanıtı olmadığı halde?

      Ademle Havva yasak meyveyi yemeseydi cennetten kovulmayacaklardı, peki, Ademle Havva yasak meyveyi yemeseydi ne olurdu? açık ve net olarak cevap ver ama İslâmi sitelerde verilen saçma sapan cevaplara benzemesin.

  30. kadir dedi ki:

    okuyucu…

    “Kuranın tanrısı gönderdiği kitapların farklı dinlere sebep olacağını ve farklı dinlere inananların birbirlerini boğazlayacağını bilmiyor muydu? Kuranın tanrısı son gönderdiği kitapla tesis ettiği dinin, Ali ve Ayşenin hırlaşmasıyla başlayan ve Müslümanların birbirlerini boğazladıkları iktidar kavgalarına sebep olacağını bilmiyor muydu?”

    elbetteki biliyordu… fakat sen bu konuyu bir türlü idrak edemedin.. çünkü allahın sıfatlarını ve kainatın yaradılış kanununu bilmiyorsun..

    allah zaman ve mekandan münezzeh olduğundan.. geçmişi geleceği herşeyi bilir… ama bu bilgisi insanların özgür iradesine müdahale etmiyor. yani insanı bir fıtrat üzerine yaratmış, doğruyu ve yanlışı göstermiş. artık gerisi insanın özgür iradesine kalmıştır.. bundan bin yıl sonra falanca insan ın falanca kişiyi öldüreceğini, katledeceğini, biliyor.. ama bu kötü eylemi ona allah dayatmıyor.. kendi isteğiyle ve kendi nefsinin arzusuyla bunu yapıyor.. işte sınav budur.. bu dünya hayatında
    sınav özgür iradenle iyiyi ve kötüyü seçmektir. kötülük olmadan iyilik olmaz.. fakirlik kavramı olmadan zenginlik olmaz, pis olamadan temiz olmaz, vs. vs.. işte insan bu fıtrat üzerine yaratılmıştır.

    sen diyosun ki.. peki allah neden bu kötülüklere müsaade ediyor.. etmemesi gerekir?

    eğer müsaade etmez ise senin hür iraden diye bişey kalırmı. senin allahın dileğinden başka birşeyin kalırmı.. iradesiz bir hayvandan farkımız kalır mı? sen insan sıfatını o zaman kaybedersin.
    seçme ve seçilme hakların elinden gider..

    • 1okuyucu dedi ki:

      Kadir;

      —-elbetteki biliyordu… fakat sen bu konuyu bir türlü idrak edemedin.. çünkü allahın sıfatlarını ve kainatın yaradılış kanununu bilmiyorsun.. (senden alıntı)

      senin tanrının gönderdiği kitaplar kendi inanırlarının felaketine sebep oluyorsa, bir tanrının inanırları birbirlerini boğazlıyorsa bu durumda ters giden bir şeyler var demektir, hele inanırlarından adına Müslüman denlenler dünyanın kuşkuyla baktıkları kişiler haline gelmişse bu inandığın tanrının istediği bir şey miydi acaba?

      işte benim idrak edemediğim bu, tanrı bir din gönderiyorsa bu dinin inanırlarının diğer insanlara göre bir farkı olmalı, yaptıklarına bakıldığında imrenilmeli, yaptıkları diğer insanlara örnek olmalı ama gelgelelim neredeyse kendilerinden tiksinti duymak için her türlü sebep var, bir tanrının inanırları böyle mi olmalı?

      tanrının isimleri ve sıfatları olmaz, tanrının bir tek özelliği vardır o da yaratmak, tanrı yarattığı evrenin işleyiş şeklini doğa yasalarıyla düzenlemiş ve canlı cansız tüm varlığı doğa yasalarıyla uyumlu olacak şekilde dizayn etmiş, yani her şeyi otomatiğe bağlamış, her varlık kendisine verilen bilgi ve beceri doğrultusunda eylemlerde bulunuyor,

      —–allah zaman ve mekandan münezzeh olduğundan.. (senden alnıntı)

      tanrı mekandan münezzeh değildir, aksine tanrı mekanın ta kendisidir, o mekanda sonsuz boşluktur, tanrının mekandan münezzeh olduğunu söyleyebilmen için sonsuz boşluğun yok edilebileceğini ispatlamak zorundasın.

      —sen diyosun ki.. peki allah neden bu kötülüklere müsaade ediyor.. etmemesi gerekir? (senden alıntı)

      ben öyle bir şey söylemiyorum, tanrı evreni dizayn etmiş, canlı cansız her varlığın yapabileceklerini belirlemiş, gerisine karışmıyor, çünki hiçbir varlık tanrının bilmediği bir şekilde davranmıyor,

      zıt kavramlar insanların eylemlere gösterdikleri tepkilerin ifade edilmesinden başka bir şey değil ve insandan insana toplumdan topluma farklılık gösterir, sana göre çok eşlilik inandığın tanrının bıraktığı bir açık kapı olması nedeniyle ahlâksızlık olarak görülmeyebilir ama bana göre ahlâksızlığın daniskasıdır, hani tanrınız Kuranda adı sayılan tüm peygamberlerle birlikte gelse yinede insanların davranışlarında bir değişiklik olmaz, çünki insanların nasıl davranacağını evrenin tanrısı koyduğu doğa yasalarıyla belirlemiştir, zıt kavramlar ise insan oğlu yok olmadığı sürece insanların eylemlerinin sonucu olarak devam edecektir, yani iyilikte kötülükte insan oğlu yok olmadığı sürece yeryüzünden asla yok edilemeyecektir,

      özetle, senin tanrının insanların işine burnunu sokuyor olması, insanların davranışlarında hiçbir şeyi değiştirmiyor, gönderdiği din ise doğa yasaları gereği insanların birbirlerini boğazlamalarına ekstradan katkı yapıyor, yani güçlünün ayakta kaldığı bir yaşam tarzında, din insanların birbirlerini boğazlaması için kullandıkları gerekçelere ekstradan ilâve edilen bir enstrüman olmaktan öteye bir anlam ifade etmiyor?

      —-eğer müsaade etmez ise senin hür iraden diye bişey kalırmı. senin allahın dileğinden başka birşeyin kalırmı.. iradesiz bir hayvandan farkımız kalır mı? sen insan sıfatını o zaman kaybedersin.
      seçme ve seçilme hakların elinden gider.. (senden alıntı)

      bana her türlü izin doğumumla birlikte evrenin tanrısı tarafından verilmiştir, tamamen vicdanıma göre hareket ediyorum, yani bana her yapacağım eylemde izin vermeye kalkan bir tanrı veya vicdanımı etkileyecek bir şeytan yok, ayrıca sahte tanrıların kendilerine pay çıkarmalarına gerek yok, hadlerini bilip otursunlar otudukları yerde?

      benim hür iradem sosyal bir varlık olarak yapabileceklerimle sınırlı, toplumsal yaşamın gerektirdiği ototkontrol sistemlerine göre hareket etme zorunluluğum var, çünki ben tek başıma bir hiçim, eğer köylü kendi rızkını kazanmak için tarım ve hayvancılık yapmasa ben günde 1000 tane makine tamir etsem yinede açlıktan ölürüm, yani yaşamak için herkes birbirine muhtaç, haliyle toplumun koyacağı kurallar herkesi bağlar, yani hiç kimse istediği gibi davranamaz, toplumun koyduğu kurallara aykırı davrananlar bir şekilde yaptığının bedelini öder,

      ne olduğuma gelince, benim bir sinekten, bir aslandan, bir örümcekten, vb., hiçbir farkım yok, üstelik insanlar her şeyi hayvanlardan öğrenmişlerdir ama hayvanlar aç gözlülüğün kötü bir şey olduğunu ne kadar uğraşsalar da adına insan denen öküz oğlu öküze öğretememişlerdir, ya hayvanlar öğretmede zaaf gösterdiler yada insanlar öküz oğlu öküz oldukları için hayvanların ne demek istediğini anlayamadılar, hatta yaz sıcağında yüzüne bakıp miyavlayan kediye bir çanak su veya bir tabak yemek vereceklerine “pissstt” diyerek kovalama öküzlüğünü göstermişlerdir, dolayısyla ben sadece yaratıcının yarattığı bir varlığım, tıpkı senin gibi, tıpkı diğer canlılar gibi, sadece insan olarak doğmuşum,

      o nedenle benim kaybedeceğim bir sıfatım yok ama sen tanrının seni kutsadığına inandığın için tanrının inanmayanlarla ilgili yaptığı çirkin yakıştırmalarla insanlık sıfatınının kaybedilebileceğini sanıyorsun ama sırf ölümle her şeyin biteceğine inanmadığın için sana öbür dünyada cennet pazarlayan umut tacirlerine, beklentilerine cevap verdiği için inanıyor olman ve akılla mantıkla bağdaşmayan anlatımlara bile gözü kapalı inanıyor olman senin insan olma sıfatını yok etmesede, aklını kullanmayan bir varlık olarak algılanmanı sağlar, çünki sen seçme hakkını beklentilerine göre belirlemişsin, üstelik doğruluğunu sorgulama gereği bile duymuyorsun, sorgularsan kral çıplakmış deme olasılığı seni öcü gibi korkutuyor,

      bana Kurandaki martavalları örnek göstermeye kalkacağına sorduğum sorulara akıl ve mantık çerçevesinde cevap vermeyi denesen, yani şu saklandığın kitabın içinden çıksanda kendi aklınla bir şeyler söylemeyi denesen?

      bakara-178’le ilgi soruya halâ verdiğin bir cevap yok, belliki cesaretin yok,

      • kadir dedi ki:

        “işte benim idrak edemediğim bu, tanrı bir din gönderiyorsa bu dinin inanırlarının diğer insanlara göre bir farkı olmalı, yaptıklarına bakıldığında imrenilmeli, yaptıkları diğer insanlara örnek olmalı ama gelgelelim neredeyse kendilerinden tiksinti duymak için her türlü sebep var, bir tanrının inanırları böyle mi olmalı?”

        “dünyada hiçbir toplum kuranı kerimi anayasa edinmemiştir.. ”

        “bakara-178’le ilgi soruya halâ verdiğin bir cevap yok, belliki cesaretin yok,”

        okuyucu… bununla ilgili daha önce bir çok cevap verdim ama bu cevapları kabul etmiyosun.. duymak istediğin şeyleri bekliyosun..

        hüre hür, köleye köle, kadına kadın… ifadesinde hiçkimse başkasının günahını üstlenemez. anlamındadır.. yani bir hür kişi birini öldürürse onun yerine bir köle infaz edilemez.. yada tam tersi.. her zaman ölen kişinin faili infaz edilir.. bu failin statüsü, sınıfı, konumu ne olursa olsun.. hiç farketmez.. anlaman için örnek vereyim.. bir kadın bir kadını öldürürse öldüren infaz edilir.. bir erkek bir kadını öldürürse, erkek infaz edilir.. veya tam tersi..

        Cana can, göze göz, buruna burun, (maide 45… bak bu ayettede göz, gözü öldürürse göz infaz edilir.. burun burunu öldürürse burun infaz edilir.. yani kasten öldürmenin cezası ona karşılık olan ceza ölümdür.. denk ceza yani… veya ölenin yakını tarafından bir affedilme söz konusu ile diyet karşığında ölüm cezası düşer…

        “ey iman edenler.. kısasta size bir hayat vardır. ” (bakara-179)

        işte insan canının kasten öldürülemeyeceğini, ve son derece değerli olduğunu… bir öldürme sonucu kendisininde öldürüleceğini söylüyor..

        bu iş cesaret işi değil okuyucu.. anlama işidir..

      • 1okuyucu dedi ki:

        Kadir;

        —–bununla ilgili daha önce bir çok cevap verdim ama bu cevapları kabul etmiyosun.. duymak istediğin şeyleri bekliyosun..
        hüre hür, köleye köle, kadına kadın… ifadesinde hiçkimse başkasının günahını üstlenemez. anlamındadır.. yani bir hür kişi birini öldürürse onun yerine bir köle infaz edilemez.. yada tam tersi.. her zaman ölen kişinin faili infaz edilir.. bu failin statüsü, sınıfı, konumu ne olursa olsun.. hiç farketmez.. anlaman için örnek vereyim.. bir kadın bir kadını öldürürse öldüren infaz edilir.. bir erkek bir kadını öldürürse, erkek infaz edilir.. veya tam tersi..
        (senden alıntı)

        bakara-178 inmeden önce, hüküm verenler (ki o devirde muhammed) katilin yerine başkasının infaz edilmesi yönünde hüküm mü veriyorlardı ki Kuranın tanrısı başkasının günahını başkası çekmesin diye mi bakara-178’i indirmiş?

        Muhammedi neyle suçladığının farkında mısın???

        —-failin statüsü, sınıfı, konumu ne olursa olsun.. hiç farketmez.. (senden alıntı)

        failin satüsü ve cinsiyeti ne olursa olsun fail cezalandırılır diyorsun ama Kuranın tanrısında senin aklın kadar akıl yokmuş ki katilin cinsiyetinden ve statüsünden bahsetmiş? aslolan failin bilinmesi ise failin cinsiyet ve statüsünden bahsetmenin ne anlamı var?

        üstelik bunu yaparken hür ve köle denilen kişilerin aynı zamanda erkek veya kadın olduklarını da unutmuş olacak ki kadına kadın deme gafletinde bulunmuş, yani insan oğlu bile hür veya köle kavramlarının aynı zamanda kadın ve erkeği bünyesinde barındıracağını bilirken, Kuranın tanrısının bunu bilememiş olması Kuranın tanrısında insan kadar akıl olmadığının delili değildirde nedir?

        eğer failin kim olduğu biliniyorsa ve hüküm verenlerin failin cezalandırılması şeklinde hüküm verecekleri muhakkaksa, failin cinsiyetinden ve statüsünden bahsetmenin anlamsızlığını nasıl açıklayacağız?

        bu durumda Kuranın tanrısının failin cinsiyet ve statüsünden bahsederek ancak polis kayıtlarını ilgilendiren, insanlar için hiçbir önemi olmayan gereksiz ve boş şeylerden bahseden geri zekâlı bir varlık olduğunu kabul etmek zorunda kalırız,

        ayrıca, failin kim olduğunun bilindiği bir durumda Kuranın tanrısının bakara-178’i göndermeden önce, yüzlerce yıl öncesinden Tevratta hüküm altına aldığı cana can hükmünü göndermeyi düşünmemesi hiç dikkatini çekmiyor mu? üstelik bakara-178’le gönderdiği şartları farz kılarak Tevrattaki cana can hükmünü yürürlükten kaldırması dikkatinizi çekmiyor mu?

        özetle, eğer fail biliniyorsa ve hüküm verenlerin failin cezalandırılması yönünde hüküm verecekleri göz önüne alındığında, Kuranın tanrısının Tevrattaki cana can şartını Kuranda da hüküm altına alması kısas uygulaması için yeterliydi, yeterli değildi diyorsan gerekçeni açıkla?

        peki, Kuranın tanrısı bakara-178’i niye göndermiş, üstelik hüre hür, köleye köle, kadına kadın şartlarını farz kılarak cana can hükmünü de yürürlükten kaldırmış,

        yani kısas hükmü olarak cana can hükmünü getirmesi gerekirken, tam tersini yaparak cana can hükmünü yürürlükten kaldırmış?

        peki neden böyle yapmış?

        nedenini ben söyleyeyim, bakara-178, sizin failin bilindiği iddianızın aksine failin bilinmediği ama failin nerede yaşadığı hangi gruba ait olduğunun bilindiği bir durumda kısasın eşitler arasında uygulanacağını hükme bağlayan bir ayettir, failin bilinmemesi nedeniyle failin yerine yaşadığı gruptan istenecek kişinin öldürülenle ayni statü ve cinsiyete sahip olmasının hüküm altına alındığı bir ayettir,

        yani başkasının günahının başkasına ödettirildiği, suçun kişiselliği ilkesini yerle bir eden bir ayettir,

        peki ne uğruna, katillerin kim olduklarının bilinmemesi nedeniyle cana can hükmünün uygulanamayacağını fırsat bilen ve illada kelle başı ödeşmekte israr ederek it dalaşına tutuşan iki tane şerefsiz adi kabilenin, aralarındaki kan davasını sona erdirmek uğruna, çözüm bulamadık dememek uğruna, üstelik sonunun nereye varacağı düşünülmeden genel hüküm altına alınarak bir hukuk faciası işlenmiş,

        —-bu iş cesaret işi değil okuyucu.. anlama işidir.. (snden alıntı)

        doğru söylüyorsun bu iş anlama işidir ama anladığını itiraf etmek te cesaret işidir,
        bizim ne demek istediğimizi sizin anladığınızdan şüphemiz yok ama cenneti kaybetmeyi göze alamadığınız için anladığınızı açıklama cesaretini göstermek yerine anlamamazlıktan gelmenizi anlayışla karşılıyoruz,

        ben yinede anlayacağını ama anlamazlıktan geleceğini bilerek senin iddianın ne anlama geldiğini sana anlatmaya çalışayım,

        eğer fail biliniyorsa bakara-178’e gerek yoktur, cana can hükmüne göre kısas uygulamak yeterlidir, yeterli değildir diyorsan sebebini açıklamak zorundasın

        eğer fail biliniyorsa, hüküm verenler falin cezalandırılması yönünde karar verirler, veremezler diyorsan sebebini açıklamak zorundasın

        eğer fail biliniyorsa, failin cinsiyetinden ve statüsünden bahsetmeye gerek yoktur, gerek vardır diyorsan sebebini açıklamak zorundasın,

        ayrıca, Adem yasaklanan meyveyi yemeseydi ne olurdu? diye sormuştum, cevaplamamışsın,

        sonsuz boşluk yok edilebilir mi? diye sormuştum, cevaplamamışsın.

        herhalde cevap verecek zamanın yoktu,

  31. kadir dedi ki:

    toro kardeşim..

    öncelikle günaydın…

    “Nasıl olurda ”allahın varlığını ve birliğini” bilen bir varlık onun aleyhine bir eylemin içine girebilir? Bana söylermisin ”allahın varlığına ve birliğine” tanıklık eden bir varlığın onun iradesine karşı geldiğinde gidecek yeri var mıdır? İşte bu noktada bir varlık ”ben allahın varlığını ve birliğini biliyorum” diyerek bir yol açıyorsa bunu tanrısının isteğiyle yapıyordur ve bu yüzden bu yolu açan tanrının bizzat kendisidir!” senden alıntı…

    bu alıntı yaptığım yazında farklı bir tartışma konusu açarak konudan uzaklaşmış bulunuyosun.. şeytanın reddi ayrıca konuşulacak bir konu olduğu halde özgür iradeden şeytana atladık…

    neyse onada cevap verelim…

    araf suresinde sadece iblise özel allah ne diyor;

    “sana secde etmeni emrettiğim halde seni bundan alıkoyan ne oldu..”

    “sen beni ateşten, onda topraktan yarattın. ben daha üstünüm secde edecek değilim.”

    şimdi sayın toro… ne melekler, ne cinler, nede insanlar allahın zatını göremez. onun ancak bir tek ilah olduğunu onun tebliğleri ile bilirler..

    insanları ele alalım.. biz müslümanlarda yeri geliyor allahı birlediğimiz halde yanlışın içine düşebiliyoruz.. kibirlenebiliyoruz. veya başkalarını hor görebiliyoruz.

    nefis sahibi şeytanda işte bu duygular içine girmiş, allahın emrini bir türlü kabul etmemiştir.. bunun sonucu allah şeytanı lanetlemiştir.. çünkü düşüncesinde ısrar etmiştir.. işte ısrarının delilleri

    “senin doğru yolunun üzerine pusu kuracağım. ( o değer verdiğin insanların) birçoğunu saptıracağım. çoğunu şükredenler bulmayacaksın.”

    işte böylelikle kendisinin haklı olduğunu ispat etme çabasındadır..

    “ey adem bu (şeytan) sana düşmandır. sakın ona uymayın, sizi kandırmasın”

    • toro dedi ki:

      Sevgili Kadir,

      Alıntıladığın yorumum senin yaptığın yoruma karşılıktı. O nedenle konudan uzaklaşma olduğunu düşünmüyorum.

      Gelgelelim en önem ve benim bir türlü anlatamadığım ya da senin bir türlü anlamak istemediğin konuya!

      Bak dostum, Tanrı ve Şeytan hakkında yazarken alalade iki insandan bahsediyor gibisin! Birisi inancına göre istediği şeyi OL diyerek oldurabilen ve bu gücüyle içindekilerle beraber bütün alemleri yaratan bir Tanrı! Diğeri de yine onun OL diyerek yarattığı alemlerin içinde var olan şeytan!

      Bu noktada şeytanın söylediği hiçbir şeyin önemi yoktur. Burada sorun şeytan bunları nasıl söyleyebiliyor! Bu kibirle, kıskançlıkla, hırsla ilişkilendirilerek geçiştirilebilecek bir tavır değildir!

      Sorun şu. Anladığımız kadarıyla şeytan dahil melekler insandan çok önce var edilmişler! Peki onları var eden tanrıları içlerine koymadan Şeytan dahil melekler hırs, kıskançlık ya da kibir şeklinde tezahür edecek bir duygu sağanağına kapılabilir mi?

      Yahu yaratılma amacı itaat olan bir varlık NASIL itaatsizlik edebilir?

      Şimdi gelelim örneklediğin diyaloglara;

      “sana secde etmeni emrettiğim halde seni bundan alıkoyan ne oldu..” senden alıntı

      İşte burada karşımızda birden bire, vuku bulan bir olayın içindeki sıradan bir insanın, olayın içindeki sıradan diğer bir insana, vuku bulan olayın nedenini ANLAMAK için soru sorma gereği duyduğu bir sahneyi buluyoruz.
      İşte burada akıl sormaya başlıyor, her şeyin yaratıcısı bir varlık hem de yarattığı bir varlığa NASIL soru sorabilir? Kadir sen bir yaratıcının yarattığı varlığa soru sormasını onun tanrılık vasfıyla birleştirebiliyor musun?

      Yukarıda şeytana sorulan soruyu okuduğumda aklım hemen şu soruyu soruyor;

      ” Tanrı bilmiyor mu?

      Şeytanın bunun üstüne cevap veriyor olması zaten saçma! Hem söylenmesi itibariyle hem de içeriği itibariyle saçma!

      “sen beni ateşten, onda topraktan yarattın. ben daha üstünüm secde edecek değilim.” senden alıntı

      Dostum kadir, aklına şu soru gelmiyor mu? Şeytan ateşin topraktan daha üstün olduğunu nereden BİLİYOR?

      Bunu kendisine tanrısı öğretmediyse kendi kendine ”ateş topraktan üstündür” şeklinde bir çıkış yapabilir mi, hem de tanrısına karşı! İşin komiği kim ateş ile toprağın kesin olarak birbirine üstünlüğünden bahsedebilir?

      Sana sormak istiyorum! Görüyoruz ki şeytan kendinin daha güçlü bir materyalden yaratıldığı düşüncesiyle tanrısına itaatsizlik yapmış. Yani elimizde bir sonuç var! Bu durumda bu sonuca giden bir de başlangıç olmalı! Bu durumda sana sorum şu;

      Tanrı şeytanı yaratırken OLACAKLARI bilmiyor muydu? Bilseydi, olanlar olduğunda şeytana NEDEN sorusunu sorar mıydı? Şeytanın sonradan yapacakları falanı filanı bir tarafa, şeytanın bu verdiği tepki onun hatalı bir dizayn ya da hatalı bir yaratılış olduğunu bize göstermiyor mu? Peki bu hata kimin?

      Gelelim semavilerin tanrısının Adem’e öğüdüne,

      “ey adem bu (şeytan) sana düşmandır. sakın ona uymayın, sizi kandırmasın” senden alıntı,

      Bak yukarıdaki ayeti okuduğumda da aklım hemen şu soruyu soruyor;

      Şeytan Adem’e cennette nasıl ulaşacak? Ama yine olmazlar oluyor ve şeytan yapacağını yapıyor ve önümüze tanrısından doğrudan aldığı emre uymayan 3 varlık çıkıyor;

      Şeytan,
      Havva,
      Adem,

      Sevgili dostum, tanrı bir varlığı salt itaat için yaratıyor dolayısıyla itaat bekliyor, diğerlerini de yapma diyerek uyarıp itaat bekliyor ve sonucunda itaatsizlikle karşılaşıyorsa, bu üçünün üretim evrelerini yeniden gözden geçirmelidir! Çünkü ortada büyük bir üretim hatası vardır!

      Şimdi bu nokta da yine şeytana dönelim ve senin örneğinle yolumuza devam edelim;

      “senin doğru yolunun üzerine pusu kuracağım. ( o değer verdiğin insanların) birçoğunu saptıracağım. çoğunu şükredenler bulmayacaksın.” senden alıntı

      Bunu tanrısına bu şekilde söyleyebilecek bir varlığın, VARLIĞINA inanmak tanrının varlığına inanmaktan daha ZORDUR! Bu nedenle dünyada tebrik edilmesi gereken milyarlarca insan var!

      • kadir dedi ki:

        sayın toro…

        “İşte burada akıl sormaya başlıyor, her şeyin yaratıcısı bir varlık hem de yarattığı bir varlığa NASIL soru sorabilir? Kadir sen bir yaratıcının”

        allahın böyle bir soruyu sormasının nedeni.. şeytanın düşüncelerini açığa vurmasını ve kendi aleyhinde şahitlik etmesini sağlaması içindir.. kuranda bununla ilgili bir çok örnek görebilirsiniz.. allahın hz. isaya sen mi kendini anneni bana ortak koşulmasını söyledin? diye soru sorması geçer.. amaç müşriklerin yalanını açığa çıkarmak ve kendi aleylerinde şahitlik edilmesidir.. yoksa allah şeytanında isanının, veya herhangi bir insanında ne düşündüğünü elbette bilir.. işte soru sormasının nedeni budur.. haşa bilmediğinden değildir..

        “Dostum kadir, aklına şu soru gelmiyor mu? Şeytan ateşin topraktan daha üstün olduğunu nereden BİLİYOR?” senden..

        farketmez ki.. neyin neyden üstün olduğunu en iyi allah bilir.. önemli olan varlığın kendini diğer varlıklardan üstün görme kibiridir. ateş topraktan üstün olabilir veya tam tersi.. hiçbirşey farketmez..

        “Sevgili dostum, tanrı bir varlığı salt itaat için yaratıyor dolayısıyla itaat bekliyor, diğerlerini de yapma diyerek uyarıp itaat bekliyor ve sonucunda itaatsizlikle karşılaşıyorsa, bu üçünün üretim evrelerini yeniden gözden geçirmelidir! Çünkü ortada büyük bir üretim hatası vardır!” senden…

        yüce allah istediği varlığı istediği gibi yaratır.. ortada bir bozukluk yoktur. bozukluk insanın nefsindedir.. insan kötü birşey yapıyosa sorumlusu kendisidir.. allah insanı en mükemmel bir şekilde yaratmıştır…

        “Bunu tanrısına bu şekilde söyleyebilecek bir varlığın, VARLIĞINA inanmak tanrının varlığına inanmaktan daha ZORDUR! Bu nedenle dünyada tebrik edilmesi gereken milyarlarca insan var!”

        şeytan insanların tekrar diriltilecekleri güne kadar izin istemiştir.. yüce allahta buna izin vermiştir.. verilme amacıda allaha karşı itaat etmeyenlere musallat olması içindir..

        “şeytan Adem’e cennette nasıl ulaşacak? Ama yine olmazlar oluyor ve şeytan yapacağını yapıyor ve önümüze tanrısından doğrudan aldığı emre uymayan 3 varlık çıkıyor;” senden

        toro kardeşim.. cennetin dünyada olduğunu ve ademle eşinin dünya cennetinde olduğunu defalarca söyeldiğimiz halde siz hala aynı soruyu mu soruyosunuz.. kafanıza ahiret cennetini orturtmuşsunuz. bir türlü bu saplantıdan çıkamıyosunuz.

      • toro dedi ki:

        Sevgili Kadir,

        ”allahın böyle bir soruyu sormasının nedeni.. şeytanın düşüncelerini açığa vurmasını ve kendi aleyhinde şahitlik etmesini sağlaması içindir..” senden alıntı

        Tanrı doğrudan kendisine karşı yapılan bir itaatsizliğin ayrıca şeytanın kendi kendine (nasıl birşeyse) şahitlik ederek teyit edilmesini niye istesin? Şeytan ne yaptığını nasıl yaptığını zaten biliyor, bildiğini tanrıya ikrar etmesi neyi değiştirir?Hem Tanrı bu şahitliği ne yapacak? Kendisinden daha üstün bir makama ya da varlığa kendisine yapılan itaatsizliğin, bizzat itaatsizin ikrarı olarak mı sunacak?

        ”farketmez ki.. neyin neyden üstün olduğunu en iyi allah bilir.. önemli olan varlığın kendini diğer varlıklardan üstün görme kibiridir. ateş topraktan üstün olabilir veya tam tersi.. hiçbirşey farketmez..” senden alıntı,

        Yukarıdaki yorumu benim aşağıdaki yorumumu görmezden gelerek yapmış olmalısın;

        ”Bunu kendisine tanrısı öğretmediyse kendi kendine ”ateş topraktan üstündür” şeklinde bir çıkış yapabilir mi, hem de tanrısına karşı! İşin komiği kim ateş ile toprağın kesin olarak birbirine üstünlüğünden bahsedebilir?”

        Kadircim, o kibir şeytanda ne arıyor? Kim koydu, tanrısına salt itaat etsin diye yaratılan şeytanın içine kibiri? Eğer o kibir bir itaatkarda var ise demek ki tanrısı onun birgün kendisine itaatsizlik etmesini istemiş!

        ”’yüce allah istediği varlığı istediği gibi yaratır.. ortada bir bozukluk yoktur. bozukluk insanın nefsindedir.. insan kötü birşey yapıyosa sorumlusu kendisidir.. allah insanı en mükemmel bir şekilde yaratmıştır… ” senden alıntı

        Kadircim bana bunu yapma, ben cevap verdiğin yorumumda sadece insandanmı bahsetmişim? Yukarıdaki yorumun içine şeytanı nasıl koyacaksın?

        Bak diyorsun ki,

        ”allah insanı en mükemmel bir şekilde yaratmıştır”

        sonra da,

        ”bozukluk insanın nefsindedir” diyorsun.

        Bozuk bir nefsi ya da bozulabilen ya da tekleyebilen bir nefsi olan bir varlık nasıl MÜKEMMEL olabilir? İnsan mükemmel ise tanrı nedir?

        Sana demişim ki,

        “Bunu tanrısına bu şekilde söyleyebilecek bir varlığın, VARLIĞINA inanmak tanrının varlığına inanmaktan daha ZORDUR! Bu nedenle dünyada tebrik edilmesi gereken milyarlarca insan var!”

        karşılık olarak demişsin ki;

        ”şeytan insanların tekrar diriltilecekleri güne kadar izin istemiştir.. yüce allahta buna izin vermiştir.. verilme amacıda allaha karşı itaat etmeyenlere musallat olması içindir..”

        Sence yukarıdaki yorumun bir cevap mı yoksa kaçışmı? Ben bir alaka kuramadım!

        Sen tanrına,

        “senin doğru yolunun üzerine pusu kuracağım. ( o değer verdiğin insanların) birçoğunu saptıracağım. çoğunu şükredenler bulmayacaksın.”

        şeklinde meydan okuyabilecek bir varlığın olabileceğine inanıyormusun, inanmıyormusun?

        Örneğin sen şu anda kafanı kaldırıp tanrına bu sözleri söylesen, bırak bir vakte kadar izin koparabilmeyi çok sıcak bir yerde tatil yapmayı garantilermisin, garantilemezmisin bilmek isteridim!

        Ne şeytan be, hem meydan oku, pusu kur hemde izini kap! Demek ki şeytan TÜYÜ var!

        ”toro kardeşim.. cennetin dünyada olduğunu ve ademle eşinin dünya cennetinde olduğunu defalarca söyeldiğimiz halde siz hala aynı soruyu mu soruyosunuz.. kafanıza ahiret cennetini orturtmuşsunuz. bir türlü bu saplantıdan çıkamıyosunuz.”

        Kadir söyleyince oluyorsa, bende Zeus tanrıdır diyorum! Öyle olmazsa kuranın tanrısının kendisi için istediği gibi Zeusa gerçekten inanıp onu alemlerin rabbi yapmak istiyorum, mümkünmüdür?

  32. hakan adanır dedi ki:

    Kadir helal olsun kardeşim çok güzel masal anlatıyorsun.Ben sürekli diyorum sana sen bırak buraları git nihat hatipoğlu ile beraber program hazırla nede olsa masalları yiyen cinsten çok var bu memlekette,güzel kardeşim senin anlattıkların senin düşüncen, sen sırf düşüncelerini haklı çıkarmak için desteksiz yazıyorsun.

    e melekler, ne cinler, nede insanlar allahın zatını göremez. onun ancak bir tek ilah olduğunu onun tebliğleri ile bilirler. (senden alıntı)

    kadir bu yazdığında bir sallama olayı yok mu? Hemde desteksiz, çoğu kişi biliyor şeytanın allahı gördüğünü, demekki bir çelişki varki hemen bu şeye sarılmışsın böyle yazıyorsun seni gidi kurnaz seni
    bana kurandan ayet gösterki allahı kimsenin görmediğine dair, senin yazdıklarında samimi olduğuna inanayım.

    • bilal dedi ki:

      Sn.Hakan Adanır.

      ” bana kurandan ayet gösterki allahı kimsenin görmediğine dair, senin yazdıklarında samimi olduğuna inanayım. ” diyorsunuz”

      Al sana ilgili ayet !!!

      EN’AM-103: لاَّ تُدْرِكُهُ الأَبْصَارُ وَهُوَ يُدْرِكُ الأَبْصَارَ وَهُوَ اللَّطِيفُ الْخَبِيرُ

      ”Gözler O’nu göremez, fakat O gözleri görür.O latiftir (gözle görülemez). O, her şeyi pek iyi bilen,her şeyden haberdar olandır.”

      İşte ayete göre hiç bir kimse yüce Allah’ı gözle göremez.Eğer sözünüzde sadik iseniz sayın Kadir beyin yazdıklarına inanmalısınız..!!!

      Not:Meşguliyetimden dolayı bu siteye girmiyor ve şu an yorum yazmayı da düşünmüyorum bu nedenle bugüne mahsus sadece bu sorunuza kısa bir cevap yazmaya çalıştım…
      .
      Saygılarımla.

      • Havacı dedi ki:

        Bilal Bey Merhaba, hoşgeldiniz.

      • hakan adanır dedi ki:

        bilal bey hoş geldiniz verdiğiniz örnek güzel ama benim sorduğum sorunun tam karşılığı değil burada gözlerden bahsediyor.Herhangi bir varlıktan bahsetmiyor hem anladığım kadarıyla mecazi bir anlatım var. Çünkü göze göz anlayışı var kimse allahın gözünü görmez ama o gözleri görür demiş.

      • hakan adanır dedi ki:

        Bu ayette kalp gözünden bahsedilmektedir.Herhangi birinin birbirini görmesinden bahsedilmez

      • bilal dedi ki:

        Sn.Havacı kardeşim,hoş bulduk,Allah razı olsun.

      • bilal dedi ki:

        Sn.Hakan Adanır,teşekkür ederim,sağ olun,var olun.

        Diyorsunuz ki ” Bu ayette kalp gözünden bahsedilmektedir.Herhangi birinin birbirini görmesinden bahsedilmez.”

        Maalesef,EN’AM-103.ayet kalp gözünden değil,fiziki gözlerden bahsetmektedir.!!!

        En’am-102: ” İşte Rabbiniz Allah O’dur.O’ndan başka ilah yoktur. O,her şeyin yaratıcısıdır. Öyle ise O’na kulluk ediniz; güvenilip dayanılacak tek varlık O’dur.”

        En’am-103: ” Gözler O’nu göremez,fakat O gözleri görür.O latiftir (gözle görülemez) ve her şeyden haberdardır.”

        a) 103.ayete geçen ”Gözler O’nu göremez ” ifadesiyle 102.ayetin” İşte Rabbiniz Allah O’dur.”cümlesindeki”Allah”kelimesine vurgu yapılmaktadır.(yani hiç bir göz Allah’ı göremez Allah’ı n gözle görülmesi asla mümkün değildir.) deniliyor.

        b) ”….Fakat O gözleri görür.” ( yani O’nun ilmi bütün gözleri ihata eder,gözlerin gördüğü ve görmediği her şeye nüfuz eder,her şeyi görür.) anlamındadır.

        Söz konusu ayeti özetleyecek olursak deriz ki ” Gözler Allah’ı göremez,ama Allah kendisini göremeyen söz konusu gözleri de idrak edip görür.” şeklindedir.

        Saygılarımla.

      • hakan adanır dedi ki:

        Maalesef,EN’AM-103.ayet kalp gözünden değil,fiziki gözlerden bahsetmektedir.!!!

        En’am-102: ” İşte Rabbiniz Allah O’dur.O’ndan başka ilah yoktur. O,her şeyin yaratıcısıdır. Öyle ise O’na kulluk ediniz; güvenilip dayanılacak tek varlık O’dur.”

        En’am-103: ” Gözler O’nu göremez,fakat O gözleri görür.O latiftir (gözle görülemez) ve her şeyden haberdardır.”

        a) 103.ayete geçen ”Gözler O’nu göremez ” ifadesiyle 102.ayetin” İşte Rabbiniz Allah O’dur.”cümlesindeki”Allah”kelimesine vurgu yapılmaktadır.(yani hiç bir göz Allah’ı göremez Allah’ı n gözle görülmesi asla mümkün değildir.) deniliyor.

        b) ”….Fakat O gözleri görür.” ( yani O’nun ilmi bütün gözleri ihata eder,gözlerin gördüğü ve görmediği her şeye nüfuz eder,her şeyi görür.) anlamındadır.

        Söz konusu ayeti özetleyecek olursak deriz ki ” Gözler Allah’ı göremez,ama Allah kendisini göremeyen söz konusu gözleri de idrak edip görür.” şeklindedir.(bilal beyden alıntı)

        Bilal bey dediğiniz şeyler insanlar için söz konusudur. Meleklerin gözü varmı ki ? sen bize diyebilirmisin meleklerinde insanlar gibi gözü vardır veya meleklerdeki algı insanlar gibidir.Hem bizler hali hazırda şeytanın ne cins bir varlık olduğunu bilmiyoruz.(benim bu yorumlar dinci kişilerin algılarına göredir benim için şeytan allah melek v.b kesinlikle gerçek ile ilgiisi olmayan sadece masal kahramanlarıdır.)
        Ayete sadece insanları söz konusu edebiliriz bu durumdada bazı çelişkiler vardır çünkü bazı kişilere göre allah kendini musaya göstermiştir hatta bazı kişilerce muhammed bile allahı görmüştür.
        Saygılarımla

      • bilal dedi ki:

        Sn.Hakan Adanır.

        Bilal bey dediğiniz şeyler insanlar için söz konusudur.Meleklerin gözü varmı ki ? sen bize diyebilirmisin meleklerinde insanlar gibi gözü vardır ? ‘’sizden alıntı ‘’

        Meleklerin gözleri insanlarınkine benzemeyen onlara has bir görme vasıtasıdır.Onlar için de görme vasıtası olan gözler vardır,ama onların gözleri insanlarınkinden tamamen farklıdır..

        EN’AM-103.ayete vurgu yapılan ‘’ Gözler ‘’ mutlak olup,sadece insan gözü için değildir. ‘’GÖZLER ONU GÖREMEZ ‘’ifadesi hem fiziki,hem de manevi (meleklerin gözleri gibi) bütün gözleri kapsıyor. Çünkü ayet mutlak bir ifade kullanmıştır.

        Ayete sadece insanları söz konusu edebiliriz bu durumdada bazı çelişkiler vardır çünkü bazı kişilere göre allah kendini musaya göstermiştir hatta bazı kişilerce muhammed bile allahı görmüştür. ‘’ sizden alıntı’’

        a) ‘’ Bazı kişilere göre Allah kendini Musa’ya göstermiştir ..’’ diyorsunuz.O kişilerin söyledikleri şey kur’an ayeti midir ? Yani kur’an ayeti mi ‘’ Allah kendini Musa’ya göstermiştir diyor,yoksa bu onların düşünceleri mi ? Biz Allah’ın görülüp görülememesi insanların düşüncelerine göre mi tartışıyoruz,yoksa kur’an’ın ayetlerine göre mi ??? Önce bu tartışmayı neye göre yaptığımızı bilmenizi öneririm.!!!

        b) ‘’ hatta bazı kişilerce muhammed bile allahı görmüştür. ‘’ sizden alıntı’’

        Miraçla ilgili bu tür rivayetlerin tamamı uydurma olup kur’an’a da aykırıdır…!!!

        Özetle,Allah’ın gözle görülebildiğine dair bir deliliniz varsa bunu kur’an’dan göstermelisiniz. insanların bazı saçma sapan söylentilerini bize göstermeyin.Çünkü konuyu kur’an’a göre tartışıyoruz…!!!!!!!!

        Saygılarımla.

      • hakan adanır dedi ki:

        EN’AM-103.ayete vurgu yapılan ‘’ Gözler ‘’ mutlak olup,sadece insan gözü için değildir. ‘’GÖZLER ONU GÖREMEZ ‘’ifadesi hem fiziki,hem de manevi (meleklerin gözleri gibi) bütün gözleri kapsıyor. Çünkü ayet mutlak bir ifade kullanmıştır.(senden alıntı)

        bilal bey başka birisi de ayeti şöyle tefsir etmiş
        EN’AM SURESİ TEFSİRİ 103

        103- Gözler O’nu görmez, fakat O gözleri görür. O lâtıftır (algılanamaz) ve her şeyden haberdardır.

        Tıpkı Allah hakkında yakışıksız bir tutumla maddi bir kanıt isteyenler gibi ahmakça yaklaşımla O’nu görmek isteyenler… Bunlar ve onlar ne dediklerini bilmeyen kimselerdir.

        İnsanların gözleri ve duyu organları, aynı şekilde zihinsel kavrama yetenekleri.. Evet bunların tümü, içinde yaşadıkları evrenle iletişim kurabilmeleri yeryüzünde halifelik işlevini yerine getirebilmeleri için yaratılmıştır. Ayrıca, yaratılmış varlık safhalarında ilâhî varlığın eserlerini algılamaları da istenmektedir. Ancak yüce Allah’ın zatını kavramaya gelince; kendilerine böyle bir yetenek verilmemiştir. Çünkü sonradan yaratılmış bir faninin, öncesiz ve sonrasız bir zatı görmeye gücü yetmez. Üstelik yeryüzündeki halifelik görevini yerine getirmek için O’nu görmenin de değeri yoktur. Bu görevi yerine getirmede gerekli yardımı görürler. Gerekli olan her şey kendilerine bağışlanmıştır.

        İnsan öncekilerin ahmaklığını anlayabiliyor da, sonrakilerin küstahlığını anlamakda güçlük çekiyor. Şu “atom’dan, “elektron”dan, “proton”dan ve “nötron”dan söz edenlerin hiçbiri, hayatında bir kere olsun “atom”, “elektron”, “proton” ve “nötron”u görmemiştir. Bu elementleri kontrol edecek bir teleskop da henüz icad edilmemiştir. Ancak bir farzmış gibi bunları kabul ediyorlar. Bu farzın doğruluğuna da evrende belirgin izlerinin görülmesini kanıt gösteriyorlar. Bir belirti görüldüğü zaman, onu meydana getiren elementin varlığını kesin kanıt kabul ediyorlar. Bununla beraber, bu deneyimlerin ulaşabileceği en yüksek nokta, bu elementlerin var olması ihtimalini varsaydıkları sıfatlara dayandırmaktır. Ancak, eserleriyle kendini akıllara kanıtlayan Allah’ın varlığını varlık alemindeki yaptıklarıyla izah etmek söz konusu edildiği zaman, hiçbir bilgiye, yol göstericiye ve aydınlatıcı kitaba dayanmaksızın Allah’ın varlığı hakkında tartışmaya girişip gözle görülebilen somut kanıtlar isterler. Sanki şu varlık bütünü, sanki tümü olağanüstülükleriyle şu hayat, böyle bir kanıt olmak için yeterli değilmiş gibi…
        Varlık sayfalarında ve nefislerin derinliklerinde gizli kanıtların sunulmasından ve yüce Allah’ın zatına ilişkin; “Gözler O’nu görmez. O bütün gözleri görür. O lâtiftir, haberdardır” gerçeğinin açıklanmasından sonra Kur’an’ın akışı, insanoğlunun kullandığı dilin açıklayamadığı ya da vasfedemediği şu ifadelerle sürüyor

        enam 103 cü ayeti şeytanın ve de başka cismanı varlıkların şekil olarak allahı görmediğine dair kanıt sundunuz, sen hele iyi bir oku ve düşün alakası varmı senin verdiğn ayetin konuyla bir alakası

        şimdi soruyorum sizemi inanalım bunu tefsirliyen adamamı
        hem sen bana kurandan ayet gösterki bilalin doğru dediğine dair senden çok ben allaha ibadet edeyim.

        Meleklerin gözleri insanlarınkine benzemeyen onlara has bir görme vasıtasıdır.Onlar için de görme vasıtası olan gözler vardır,ama onların gözleri insanlarınkinden tamamen farklıdır..(senden alıntı)

        Şİmdi sen böyle dediğin için yazdığın doğrumudur?senin böyle yazman zaten senin niyetini belli ediyor. bak güzel kardeşim bana arapça ile ilgili ihtisasın nedir kuran ile akrabalığın nedir hele sen bir ispatla bana, senin bir pozisyonun bileyim, bana ben böyle dedim dediğim doğrudur.Vay efendim diğerleri yanlış biliyor yok bilmem bana kurandan ayet göster ağızlarıyla gelme,

        Senin söylediğin herşey sadece kendi düşüncelerin düşünce ile gerçeği bir birine karıştırmayın lütfen
        Şimdi ben sana soruyorum kuranda ayet varmı sizin doğruları söylediğinize dair?

    • 1okuyucu dedi ki:

      Hakan Adanır;

      —-çoğu kişi biliyor şeytanın allahı gördüğünü (senden alıntı)

      tanrı cismani varlık değildir, tanrının bir cismi olduğunu düşünmek, tanrıyı bir şekle hapsetmek olurki, o şekli olan varlık tanrı olmaz, o nedenle tanrının görülmesi asla mümkün değildir,

      o nedenle şeytan tanrıyı göremez, şeytan ise semavi kitapların uydurduğu hayali bir varlıktır, tanrının gönderdiği iddia edilen kitaplarda, şeytan için tanrının kontak kurduğu bir varlık olarak söz edilir,

      seni herhalde şu mirac hadisi yanıltıyor, hani şu yedi kat göğün üzerinde Muhammedle perde arkasından konuştuğu anlatılan hadis???

      yoksa sen tanrıyı yedi kat göğün üzerinde 8 meleğin taşıdığı tahtına kurulmuş bir varlık olarak mı sanıyorsun?

      oysa tanrı her yerdedir, hatta biz tanrıyla iç içeyiz, yani tanrı benim midemde, barsaklarımda, başımın üstünde, ayaklarımın altında, kısaca ben her zerremde tanrıyla beraberim, o nedenle tanrıya kavuşmak hayaliyle yanıp tutuşan kendine tasavvuv ehli denen şarlatanları da ciddiye alma?

      o nedenle tanrı görülmez, hatta tanrının kendisi görülmek istese bile görünemez, yani dağa görünüp dağı paramparça ettiği martavalına da inanma, nedir bu tanrı, nükleer silah mı ki göründüğü varlığı paramparça ediyor, mubarek tanrı değil resmen tehlikeli madde,

      kısaca, tanrının bir şekli olmadığı için tanrı hiçbir yerde görülemez,

      bir şeyler söylemek istediğinde biraz araştırma yapmanda fayda var derim,

      • hakan adanır dedi ki:

        Haklısın dayı

      • 1okuyucu dedi ki:

        Hakan Adanır;

        bana hitaben yazmadığın bir mesaj olmasına rağmen, tanrının sonsuzluk kavramında gizli olduğunu ve bu nedenle bir şekli olamayacağını dolayısıyla görülemeyeceğini savunduğum için anlayışla karşılayacağını umarak sana hitaben yazma gereği duydum, benimle ayni düşüncede olmayabilirsin,

        ama aldırma, tanrının cennette görüleceğine inananlar var, tanrıya kavuşma hayaliyle yanıp tutuşanlar var, üstelik bunları din alimi olarak kabul edip yere göğe sığdıramayanlar var, adlarına tarikat kuranlar var, yani tanrının görülebileceğine inanan o kadar çok kişi var ki say say bitmez,

        ya birde benim durumumda olsaydın ne yapardın, bir ayeti açıklamasını istediğim biri, bana Kuranda kölelikle ilgili ayetleri göster sorunu cevaplayayım diyor, ayetleri göstediğim halde kabul etmiyor, kabul etmediği gibi hakaret ediyor, aşağılıyor, Müslüman arkadaşlardan herhangi biri çıkıpta Kuranda kölelerle ilgili ayetler vardır diyerek onu uyarma gereği duymuyor, oysa ben onlardan bu dürüstlüğü göstermelerini beklerdim.

        yani kendilerinden biri yanlış yaptığı zaman sessiz kalmayı tercih ediyorlar, bu bana göre ahlâken hiç şık değil.

  33. kadir dedi ki:

    SAYIN TORO..
    “Bak diyorsun ki,

    ”allah insanı en mükemmel bir şekilde yaratmıştır”

    sonra da,

    ”bozukluk insanın nefsindedir” diyorsun.

    Bozuk bir nefsi ya da bozulabilen ya da tekleyebilen bir nefsi olan bir varlık nasıl MÜKEMMEL olabilir? İnsan mükemmel ise tanrı nedir?”

    biz seninle yaradılış kanunu konusunda ortak bir noktaya varamıyoruz.. işte bu yüzden birbirimizi anlamakta güçlük çekiyoruz… mükemmellik konusunda bile ayrılıyoruz.. benim inancımın gereği olan mükemmellik yaradılış kanunununda yatıyor.. her yaratılan canlı mükemmeldir.. bu mükemmelliği bozan ise insanın kendisidir.. allah değil.. allah insana nefis ve irade verdi diye haşa sen allahımı suçluyosun. bunları verdi diye düzenin bozuk olduğunu düşünüyosun.

    işte biz seninle bu noktada ayrılıyoruz..

    “Kadir söyleyince oluyorsa, bende Zeus tanrıdır diyorum! Öyle olmazsa kuranın tanrısının kendisi için istediği gibi Zeusa gerçekten inanıp onu alemlerin rabbi yapmak istiyorum, mümkünmüdür?”
    senden alıntı…

    mümükündür.. hemde sonuna kadar tapabilirsin.. benim rabbim kimseyi zorla müslüman vey başka birşey yapmıyor.. isteyen istediği yola gider.. herkesin doğrusu kendinedir.. seni birgün zeus hesaba çeker.. benide yüce allah… ama şunu unutma en sonunda kesin olarak hesaba çekileceğiz. bizleri zeusun mu yoksa allahın mı hesaba çektiğini hep beraber göreceğiz..

    bu sitenin yazı başlangıncında bir ifadesi var… “BEYİN BEDAVA” herkes beynini istediğinin önünde secdeye koyabilir..

    • toro dedi ki:

      Sayın Kadir,

      ”her yaratılan canlı mükemmeldir.. bu mükemmelliği bozan ise insanın kendisidir” diyorsun,

      Hala aynı noktadasın! Sana diyorum ki nasıl? İnsanı mükemmel olarak yaratan kendisi midir ki, bozabilen de kendisi olsun? Tanrının MÜKEMMEL yarattığını insan nasıl bozabilir? İnsan mükemmel dizayn edilmiş benliğinin, dizayn kodlarına nasıl ulaşmış da kendini bozabilmiş yani kendini mükemmellikten nasıl çıkarabilmiştir? Bu ”bozma” eylemi tanrıya rağmen olabilir mi?

      Kadir kavram karmaşası yaşıyorsun! Mükemmel demek aynı zamanda varılabilecek en üst noktadan var olmak ve öyle devam etmek demektir! Yani kusursuz bir dizayn olarak başladığında bozulamaz durumdasın demektir! O yüzden mükemmeldir, çünkü bozulmamıştır, bozulamayacaktır!

      Şöyle düşün, Tanrı için yarattığı bir varlık yaratılışı itibariyle nasıl mükemmel olur? Defosuz, hatasız olduğunda! Peki defosuz, hatasız yani mükemmel yaratılan bir varlık olmayan bir falsoyu sonradan nasıl oldurabilir? Anlıyorum ki kibir sana göre bir hata, problem! İyi de daha sonradan negatif anlamda ortaya çıkıp değerlendirilebilecek şekilde bir kibirle var edilen insan nasıl olurda yaradılışı itibariyle MÜKEMMEL olabilir? aratılırken kendinde olmayan bir şeyi, sonradan alıp içine enjekte mi etmektedir insan?

      Kibir kendi kendine mi var olmuştur? Kendi kendine var olup evrende anonim kullanıma amade şekilde başıboş dolaşmakta mıdır?

      Gelelim Zeus’a, ben Zeus’a tapmaktan bahsetmiyorum. Diyorum ki Kuranın tanrısına göre tanrı algısının insanda vücut bulması için insanın bir tanrıya gerçekten inanması yeterli ise bu durumda her insan GERÇEKTEN İNANIYORUM diyerek herhangi bir tanrı figürünü gerçek yapabilir, bunu kimsenin de itirazı olamaz! İşte ayetler aşağıda;

      ”Firavun, “Âlemlerin Rabbi de nedir?” dedi.” Şuara,23-Diyanet

      ”Mûsâ, “O, göklerin ve yerin ve her ikisi arasında bulunan her şeyin Rabbidir. EĞER GERÇEKTEN İNANIRSANIZ bu böyledir.” Şuara,24-Diyanet

      İşte ben bu inanmanın GERÇEKTEN olma kısmının nasıl anlaşılacağını ya da nasıl anlaşıldığını merak ediyorum ve bunun üzerinden sorguluyorum;

      Musa’nın tanrısını tanrı yapan ve var eden şey Musa’nın tanrısına GERÇEKTEN inanması mıdır? Musa gerçekten inanmasa Musa’nın tanrısı var olmayacak mıydı?

      Dikkat et, Musa bilmek, emin olmak, sorgulamak hissetmekten bahsetmiyor! Sadece İNAN diyor!

      Lütfen yorumlarıma onları başkalaştırmadan cevap ver! Ben hiç bir yerde hiç bir tanrıya tapmaktan özelliklede Zeus’a tapmaktan bahsetmedim, bahsetmem!

      • kadir dedi ki:

        SAYIN TORO.

        “İşte ben bu inanmanın GERÇEKTEN olma kısmının nasıl anlaşılacağını ya da nasıl anlaşıldığını merak ediyorum ve bunun üzerinden sorguluyorum;

        Musa’nın tanrısını tanrı yapan ve var eden şey Musa’nın tanrısına GERÇEKTEN inanması mıdır? Musa gerçekten inanmasa Musa’nın tanrısı var olmayacak mıydı?”

        “gerçekten inanmak” sorumlu bir şekilde aklını allahın hizmetine sokmak demektir.. musa ve firavun kıssasında firavun kendini tanrı olarak görüyor.. hani bir ayette diyorya;
        ayeti yanlış hatırlamıyosam şöyle idi; “musa şöyle dedi; ey firavun israoğullarını kendine abd (kul,köle) edinmişsin.. israiloğullarını benimle gönder” diyip elçilik vasıflarını ortaya koyuyor… yani firavunun kendine ne bir kul nede bir köle edinemeyeceğini, kendisinin bir yaratıcı olmadığını, bir insandan ibaret olduğunu. ve bunu anlaması içinde yukarıda bahsettiğin ayette geçen kıssaları söylediğini görüyoruz..

        firavun şöyle dedi; alemlerin rabbi dediğinde nedir?
        ”Mûsâ, “O, göklerin ve yerin ve her ikisi arasında bulunan her şeyin Rabbidir. EĞER GERÇEKTEN İNANIRSANIZ bu böyledir.” Şuara,24-Diyanet

        sevgili toro senin burada atladığın çok önemli bir husus var. hz. musa allahı tanıtırken firavunun sorgulamasını istiyor.. göklere ve yere işaret ediyor.. göklerde ve yerde olan olayları işaret ediyor..

        ayrıca firavuna inanması için baskı yapmıyor.. sadece allahın varlığını ve birliğini tebliğ edip, kendinisin bir tanrı olmadığını, kendiside dahil herşeyin bir yaratıcısının olduğunu söyledikten sonra israiloğullarının serbest kalmasını istiyor.. firavuna inan diye baskı yapmıyor.. hz. musanın mucizeleri olduğu halde… aksine baskıyı yapan firavun oluyor.. kendine herşeyi mübah görüyor..

        son olarak yüce allahın varlığı kimsenin inancıyla doğru orantılı değildir.. allah her zaman vardır. buna inanmak için göklerin ve yerin delillerine bakmak yeterlidir.. bir ağacın kodları gram dahi etmeyen tohumda gizlidir. insanın kodları bir nutfede gizlidir.. kainatın kodları tek bir noktada gizlidir..

        yaratan rabbinin adına ikra et (aklınla düşünerek idrak ederek oku)
        o insanı bir alaktan yarattı..
        ikra et ki rabbin sonsuz kerem sahibidir..
        insana bilmediğini öğretendir..

        allahın varlığının delilleri gökler, yer ve ikisin arasında bulunan varlıklar ile müthiş dizayn sahibi canlılardır.

      • toro dedi ki:

        Sayın Kadir,

        Bana söylermisin, etrafına bak işte bu gördüklerin kuranın tanrısının delili dir demek onların yaratıcısını kuranın tanrısımı yapar?

        Dünyada hali hazırda 4.300 tane din var! Doğup, ölen dinleride koyarsak bütün insanlık tarihinden yaklaşık 1,5 milyon din geçmiş! Hepside gördüklerinin yaratıcısı olarak kendi tanrılarını göstermişler! Şimdi bu 1.499.999 tane dinin iddiası yanlışta kuranın tanrısının yani 1 tanesinin iddiasımı doğru?

        Yani böyle bir iddia olabilirmi? Bu iddianın olması bir tarafa tanrı olacak bir varlığın zekasında böyle bir beklenti yeşerebilirmi? Etrafına bak gördüklerin tanrının delili! İyi de dostum biride çıkıp etrafta gördüklerin kadirin delili derse ve insanlarda buna inanırsa ne olacak! Bu iddiaya gerçekten inanıldığı için yer, gök ve arasındakiler senin delilinmi olmuş olacak?

        Yani bende diyeyim ki bizim orada ölü deniz varya, işte o denizi benim dedem öldürdü! İnandırırsam o denizi benim dedem mi öldürmüş olur?

        Ha birde unutma, bana örnek olarak verdiğin ve tanrının sözleri dediğin ayetlerin kaynağının bir tanrı olduğunu da bilmiyorsun! Çünkü bu iddianın gerçekliğinine şahitlik edenler aynı zamanda bu ayetler vasıtasıyla yüceltilerek normalden yukarı konumlandırılanlar! Yani iddialarının doğruluğuna dair yaptıkları şahitlik aynı zamanda onların geleceğininide pek bir güzel şekillendiriyor!

        Yani adamları diğerlerine üstün eden tanrı sözlerine şahit olanlar sadece o sözlerin diğerlerine karşı üstün hale getirdikleri yani kendine peygamber diyenler!

        Şöyle düşün herhangi bir suçtan tutuklanan bir sanığın mahkemede serbest kalmasını sağlayan şey, onun mahkemede yapmadım demesimidir? Yapmadım demesi onun çıkarına bir durum olacağından bu ikrar itibar görmeyecektir! Bu durumda sana soruyorum, tanrı benimle konuştu ve beni peygamber yaptı diyenlerin bu süreçte dünyevi çıkarları olmayacakmıdır? Yani bu iddialarının onlara getirisi yok mudur?

        İşte bu hayatta kalmanın hatta ötesinde bir varlığa sahip olarak rahat yaşamanın başka bir yolu!

  34. kadir dedi ki:

    sayın toro…

    “Hala aynı noktadasın! Sana diyorum ki nasıl? İnsanı mükemmel olarak yaratan kendisi midir ki, bozabilen de kendisi olsun?”

    ben aynı noktadayım amam sen çakılı kalmışsın.

    sana diyorum ki… insan en güzel ve mükemmel bir dizayn da yaratılmıştır.. insanın iradesi, seçme seçilme hakkıda mükemmeldir.. çünkü kainatta hiçbir varlıkta yoktur.. bu sadece insana özeldir.. bu özelliğini insan bozup, kötü yönde kullanırsa suçlu insandır.. anlamakta güçlük çekmene inanmak istemiyorum sayın toro… parası olan birinin , parasını hayırlı işlerde kullanmak yerine çarçur etmesi gibidir.. burada suçlu insanın kendisidir..

    insanı bir para olarak düşünürsek.. nerede tüketileceğine insanın kendisi karar veriyor.. şimdi bunu karar veriyor diye sen insanın kusurlu olduğunu düşünüyosun… senin iraden olmazssa sen bir hiçsin toro… kendini o kadar kaptırmışsın ki… kendini unutmuşsun…

    • toro dedi ki:

      Sevgili Kadir,

      Cevap vermiyor, içinde kalakaldığın bir çemberin sınırları dahilinde sürekli dönüyorsun! Hala mükemmel diyorsun! Sorunun içindeki hangi kelime senin soruyu anlamanı engelliyor! Söyle, onu çıkarıp başka şekilde sorayım!

      Mükemmel olan bir varlık sonradan nasıl mükemmel olmayan yani hata yapan bir varlık olur? Sonradan hata yapabilen bir varlığın yarattılışta mükemmel olması mümkünmüdür? Eğer insan yaratılışından sonraki bir evrede kibire düşüyorsa bu kibir yaratılırken onun içinde olduğu içindir! Peki yaratılırken içinde kibir gibi defolu bir duyguyu barındıran insanın yaratılış itibariyle mükemmel olduğu nasıl söylenebilir? Eğer insan sonradan hatalı çıkıyorsa başlangıçta mükemmeldi diyemezsin!Çünkü başlangıçta mükemmel olsaydı, sonrasında defosu çıkmazdı?

      Tekrar soruyorum kibir kendi kendine yani yoktan var olan ve canı isteyenin bir şekilde içine enjekte ederek tanrısına rağmen kullandığı bir eğilimmidir? Kibiri yaratan kimdir sayın kadir?

      Düşün ki bir televizyon yaptın ve sence kusursuz ve mükemmel! Bütün testlerden hatasız ve defosuz olarak geçti! Bu noktada ona ne diyorsun MÜKEMMEL bir yaratılış. Sonra tv yi başka birisi satın alıp eve götürdü ve bağlantılarını yapıp kumandadan açma tuşuna bastı. İşte o anda televizyonun ekranındaki piksellerin bir tanesi yandı! Şimdi söyle bakalım o pikselin ölmesini sağlayan hata televizyonun içine sonradan mı girdi yoksa zaten vardıda bir elektirksel arızada ortaya çıkmayı mı bekliyordu? Sen bu anda televizyonu yaratan kişi olarak suç televizyondamı diyeceksin? O televizyon, ekranındaki pikselin açılışta yanmasını sağlayacak elektirksel arızayı içine kendisimi koydu?

      Sonuç olarak gördük ki televizyon içinde kendine zarar verecek bir hatayla yaratılmış! Peki bu hata ilk anda farkedildiğinde o televizyon için başlangıçta kusursuz yani mükemmel deyimi kullanılırmıydı?

      • kadir dedi ki:

        sayın toro..

        “Tekrar soruyorum kibir kendi kendine yani yoktan var olan ve canı isteyenin bir şekilde içine enjekte ederek tanrısına rağmen kullandığı bir eğilimmidir? Kibiri yaratan kimdir sayın kadir?”

        sen hala şunu idrak edemiyosun.. özgür irade tek taraflı veya iyilikten ibaret değildir..
        özgür irade allahın sıfatıdır. yani ondan bir parçadır. bunu yarattıklarından dilediğine verir.. yani özgür iradenin olumsuz tarafındaki bir alt kümesidir..

        sayın toro.. insana kibir duygusu verilmeseydi insanın sınavı diye birşey olmazdı.
        insanın kötülüğü sadece kibir ile sınırlı değildir. istese kötülükre sınır tanımaz.. aynı şekilde iyilikte de sınır tanımaz.. allah kötülük yapma kabiliyetini insana verdi diye insanın kötülük yapması gerekmez.. aklı selim insan kendini bilir… birşeyleri düşünür..

      • toro dedi ki:

        Sevgili Kadir,

        Benim sana dün yazdığım noktaya gelmem sevindirici;

        ”özgür irade allahın sıfatıdır.” senden alıntı

        Ama tanrısal bir sıfat nasıl olurda tanrısal olmayan bir varlığın kullanımına verilir, böylesi büyük bir güç nasıl olurda etrafı kurallarla çevrilmiş bir varlık tarafından kullanılabilir? Sen hala özgür irade ne demektir farkında değilsin! Çünkü kafan karıştı! Dün bütün insanlar için özgür iradeden bahsediyordun bugün ise tanrı;

        ”bunu yarattıklarından DİLEDİĞİNE verir..” diyorsun!

        ”insana kibir duygusu verilmeseydi insanın sınavı diye birşey olmazdı.” senden alıntı

        Eğer tanrı insana kibir veriyorsa zaten insanın sınavı diye birşey yoktur! Tanrı insana kibiri uzatıp ”istersen” al diyormu? Ya da insan tanrısına ”teşekkür ederim” ben onu kullanmak istemiyorum ya da kullanmayacağım diyebiliyormu? Sanırım tanrı buna karşı çıkarak insana, ”al bir yerlerinde dursun ihtiyacın olunca kullanırsın” diye diretiyordur!

        Yani insanlar özgür ya da yönlendirilmiş iradelerinin dışında zorla ve isteyip istemedikleri kendilerine sorulmayan eğilimlerle donatılarak bir sınava girmeye zorlanıyorlar! Bu işi cebren yapanın, adaletinden ya da iyi niyetinden bahsetmek ise sana düşüyor!

  35. kadir dedi ki:

    sayın toro…

    “Kadir kavram karmaşası yaşıyorsun! Mükemmel demek aynı zamanda varılabilecek en üst noktadan var olmak ve öyle devam etmek demektir! Yani kusursuz bir dizayn olarak başladığında bozulamaz durumdasın demektir! O yüzden mükemmeldir, çünkü bozulmamıştır, bozulamayacaktır!”

    incire ve zeytine
    sina dağına
    bu güvenli beldeye yemin olsun ki…
    Lekad halaknel’insane fiy ahseni takviymin. (insanı en güzel bir biçimde yarattık)

    allah insanı mükemmel yaratıp.. ona hertürlü meziyetleri vermiştir.. seçme ve seçilme hakkı olmayan biri mükemmel olamaz.. işte varlıklar içinde en mükemmel canlı insandır…
    sayın toro… muhalefete devam… kuranı kerim doğrunun doğrusunudua söylese sıft kuranda yazıyor diye inanacak değilsin.. bunu kendinde kabul et..

    • toro dedi ki:

      Sayın Kadir,

      ”bu güvenli beldeye yemin olsun ki…
      Lekad halaknel’insane fiy ahseni takviymin. (insanı en güzel bir biçimde yarattık)” senden alıntı

      Sevgili kadir, neye göre ”en güzel bir biçimde” Ne ile kıyaslanıyoruz! En kötü ya da en vasat şekilde yaratılan varlıklar mı vardır ki yaratıcısı, yaratılan bir varlık için güzel olma deyimini kullansın? Sence bu yaratılışın karşıtı nedir? Sen tanrının yaratma eyleminden vucut bulanların en kötü şekilde yaratılma hallerini biliyormusun? Neye göre en güzel! İnsanlar birbirlerini bile güzel ve çirkin, akıllı ve aptal vs. ile ayırırken sen tanrının ”en güzel bir biçimde” yarattık sözünün altını nasıl doldurabiliyosun?

      İnsan en güzel şekilde yaratılmış ama sakat doğumlar olabiliyor, doğuştan konuşamayan,gözleri görmeyen, sağır,dilsiz ve uzuvları eksik olarak doğanlar bu hatalı genleri sence o ”en güzel bir biçimde” yaratılan insandan değilde marketten para vererek mi aldı?

  36. kadir dedi ki:

    SAYIN TORO..

    “İnsan en güzel şekilde yaratılmış ama sakat doğumlar olabiliyor, doğuştan konuşamayan,gözleri görmeyen, sağır,dilsiz ve uzuvları eksik olarak doğanlar bu hatalı genleri sence o ”en güzel bir biçimde” yaratılan insandan değilde marketten para vererek mi aldı?”

    yüce allah insana görmek için göz,duymak için kulak, tutmak için el, vs. vs.. vermiş.. bu organlar beyinle bağlantılıdır.. bu sistem ve hissetme duygusu hiçbir canlıda mevcut değildir..

    sakat veya eksik doğanlara gelince.. onlar bu dünya hayatında sınava tabi değillerdir.. çünkü allah dilediği insanı dilediği şekilde yaratır..

    sayın toro… bu dünya hayatında ne kadar imkanların varsa o kadar sorumlusun.. kendine bir bak güzel güzel kullandığın ellerin, gördüğün gözlerinden, konuştuğun ve tat aldığının dilinden, ayaklarından, bacaklarından hepsinden sorumlusun.. onları nasıl kullandığının hesabını vereceksin..

    • toro dedi ki:

      Sayın Kadir,

      Bu klasik yaklaşımdır! Genel teze uymayan bir problemle karşılaşıldığı zaman, klasik kelimeler, imtihan ve bazılarının sorumsuz olduğu! Ama bu anlarda bile zihin kendini zorlayan anlamsız yönlendirmelerden istemsizce korumaya çalışır yani istemeden kendi doğrusunu söyler;

      ”sakat veya eksik doğanlara gelince.. onlar bu dünya hayatında sınava tabi değillerdir.. çünkü allah dilediği insanı dilediği şekilde yaratır.. ” senden alıntı,

      ”çünkü allah dilediği insanı dilediği şekilde yaratır.”

      İşte bende bunu diyorum, sen özgür irade diyorsun! Bu arada tanrı ”insanı en güzel şekilde yarattım” derken ”sakat doğacaklar hariç” mi diyor, pek anlayamadım.

      ”sakat veya eksik doğanlara gelince.. onlar bu dünya hayatında sınava tabi değillerdir..”

      Onlar bu sınava nasıl dahil değiller, onların ailelerini unutuyormusun? Ya da bir sakat çocukla test edilen ile aynı şekilde test edilmeyen iki çift arasındaki adaletsizliğe de söyleyecek sözün var mı? Diyelim ki böyle bir tanrı var! Bu durumda hatalarının bedelini sürekli insanlara yüklediği ve hiç bir sorumluluğu kabul etmediği açıktır.

      Sana bir tavsiyem var. Öteki dünyada sorguya ilk beni yönlendirecek şekilde örgütlenin ve ben, benden sonra kimsenin sorgulanıp cehenneme gönderilmemesini sağlayayım! Gerekirse bunun için cehennemin tek sakini olurum, varmısınız?

      Son söz görmeni sağlayan gözün değildir! Işığı beyne ileten kanaldır göz! Beyin olmasaydı, gözünün ışığı toplamaktan başka bir işlevi olmazdı! Anlayacağın göz değil beyin görür!

      Bundan pekde uzun olmayan bir zaman sonra göreceksin ki göz ve kulak yerine kullanılacak mekanik yapılar veya alıcılar vasıtasıyla beyin uzayı algılayıp şekle sokmaya yani görmeye devam edecektir.

      Sana birşey soracağım sırf fazla okumaktan gözlerini bozan bir insan tanrı tarafından, yaratılıştaki mükemmelliğini bozduğu için cezalandırılırmı? Yani okumasa kendisi için daha hayırlı olurmuydu merak ediyorum!

      • karaca dedi ki:

        öğrenmek istediğim şudur
        AKIL nedir.
        sıfatları nelerdir.
        nelere ihtiyaç duyar
        görevi nedir.
        tek başına akıl vucud olmadan
        akıl denilen olgu yeterlimidir
        ve bu akıl nasıl oluşmuştur.

      • 1okuyucu dedi ki:

        karaca;

        akıl düşünmemizi ve karar vermemizi sağlayan bir olgudur,
        sıfatları varmıdır bilemiyorum,
        akıl, önce bilincimizi açık tutacak bir beyine ve bu beyine kan pompalayan kalbe ihtiyaç duyar, (bu tarif insan fizyolojisine göre yapılmıştır)

        görevi, düşünce yapımızın ve duygularımızın oluşmasında bize rehberlik eder,

        insanlar akıl için beyine ihtiyaç duyuyorlarsa da, beyini dizayn eden kotların (hücre yapısının) sıralanış şeklinin tesadüfen oluşacağını düşünmek pek akla yatmıyor, hele beyin denen organın hafif hasarlı olması durumunda aklını kullanmayı beceremeyen zekâ özürlü insanların olduğunu hepimiz biliyorsak, böyle bir organı dizayn eden bir varlıktan söz etmemek mümkün değil, (kusurlu doğumlarda akraba evliliklerinin sakıncalarından söz ediliyorsada zararlı bakterilerin bir rölü varmıdır bilemiyorum yada hamile bayanın zararlı maddeler kulanmasıyla ilgisi olabilir)

        böyle bir varlığında cismani bir şeklinin olmadığını biliyorsak, vücut olmadan da kullanılabilen bir akıldan söz etmek mümkün, böyle bir durumda aklın nasıl oluştuğundan değil, ezelden beri var olduğundan söz etmemiz gerekir, (bu tarif tanrının var olduğu varsayılarak yapılmıştır)

      • kadir dedi ki:

        sayın toro…

        “Onlar bu sınava nasıl dahil değiller, onların ailelerini unutuyormusun? Ya da bir sakat çocukla test edilen ile aynı şekilde test edilmeyen iki çift arasındaki adaletsizliğe de söyleyecek sözün var mı? Diyelim ki böyle bir tanrı var! Bu durumda hatalarının bedelini sürekli insanlara yüklediği ve hiç bir sorumluluğu kabul etmediği açıktır.” senden…

        her insan sınava tabidir.. her insanın sınavı farklıdır.. dediğim gibi… sorumlukluluk elinde olan imkanlar kadardır.. sakat bir bireyin sorumluluğuyla, sağlam bir bireyin sorumluluğu farklıdır..

        “Sana bir tavsiyem var. Öteki dünyada sorguya ilk beni yönlendirecek şekilde örgütlenin ve ben, benden sonra kimsenin sorgulanıp cehenneme gönderilmemesini sağlayayım! Gerekirse bunun için cehennemin tek sakini olurum, varmısınız?”

        sayın toro senin gözün kararmış.. kendini kaybetmişsin.. inanmamış olabilirsin.. ama allaha meydan okuyarak kendini yücelteceğini düşünme.. bu kadar kendini kaptırma.. başkalarının allahına meydan okuma… kendi inandığın tanrınla baş başa kal.. istediğini ondan iste.. zaten zamanı gelince o çok istediğin cehennem veya cennet senin karşına gelecek.. o zaman şimdi konuştuğun gibi rahat rahat konuşabilirsin..

        ayrıca allah birdir.. tektir.. o herkesin allahıdır..

        “Son söz görmeni sağlayan gözün değildir! Işığı beyne ileten kanaldır göz! Beyin olmasaydı, gözünün ışığı toplamaktan başka bir işlevi olmazdı! Anlayacağın göz değil beyin görür!”

        sayın toro… bana burada bilim adamı havalarında gibi kibirli kibirli yazma.. hepsinin beyne bağlı olduğunu söyledim zaten.. hissetme beyindedir dedim.. insan uykusundada görebiliyor.. insanlara tepeden bakmayı ne zaman bırakacaksın çok merak ediyorum..

        “Bundan pekde uzun olmayan bir zaman sonra göreceksin ki göz ve kulak yerine kullanılacak mekanik yapılar veya alıcılar vasıtasıyla beyin uzayı algılayıp şekle sokmaya yani görmeye devam edecektir.”

        discovery channel kanalını aşırı izlediğin belli.. ama bilimi takip etmen çok güzel birşey..
        bu konuda seni taktir ediyorum..

        “Sana birşey soracağım sırf fazla okumaktan gözlerini bozan bir insan tanrı tarafından, yaratılıştaki mükemmelliğini bozduğu için cezalandırılırmı? Yani okumasa kendisi için daha hayırlı olurmuydu merak ediyorum!”

        gözlerini kasten bozmadıysa cezalandırılmaz… sonuçta insan diğer organları gibi.. gözlerininde bozulma ihtimali vardır.. çünkü insan ölümlü bir varlıktır.. göz ölür, kalp ölür, el ölür, ayak ölür.. vs.vs. bu insanın mükemmelliğine ve en güzel biçimine gölge düşürmez..

      • toro dedi ki:

        Sayın Karaca,

        Bakın insanlar beyinleri dış dünyayı algılamaya başladığı andan itibaren duyularının dış dünyadan aldığı bütün sinyalleri depolamaya başlarlar. Özellikle göz görmeye başladığında bu daha da yoğunlaşır. Çünkü beyin bilgileri fotografik olarak depolar!

        İşte akıl dediğimiz şey, insan deneyimlerinin ve algılarının belleğine depoladığı bilgileri kullanarak karşılaştığı her yeni durum için anlık verdiği tepkilerdir! Beyin her yeni durumla karşılaştığında depoladığı bütün verilerle anlık karışımlar hazırlar ve bunların vücutsal yada düşünsel eylemler olarak tezahür etmesini sağlar!

        Yalnız bu sadece insana ait bir hareket tarzı değildir. Doğadaki bitkiler dahil kendilerine özgü bir akıl sahibidirler ve bu akıl her yeni durumda farklı varyasyonlar denenerek geliştirilir!

        Normal şartlarda ortam aynı ise yani dışarıdan gelen etkiler sabit ise verilen tepkilerde sabit olacaktır. Dolayısıyla birey düşünsel varyasyonlar üretmeden sadece kendisinden büyük olanların eylemlerini aynen taklit edecektir! rneğin bir karadenizli çocuk ailesiyle büyürse aynı lehçeyi taklit edecek ve konuşmasından bölgesi anlaşılacaktır ama aynı çocuk doğduğunda bir ingilize evlatlık verildiğinde yeni ailesinin dilini taklit ederek büyüyeceğinden kendisi söylemedikçe normal bir ingiliz sanılacaktır (konuşması esas alındığında)

        Bunu anlamak hiç de zor değil.

        Bakın bir bebeği doğduğu anda duvarları tamamen beyaz olan eşyasız bir odaya koyun ve sadece belirli zamanlarda ona görünmeden yiyecek vererek hayatta kalmasını sağlayın. Dış dünyadan alacağı deneyimler sınırlı olacağından aklıda sınırlı olacaktır. Bakın size dünya medyasına yıllar önce düşen bir örnek,

        Uzak doğuda bir adam çocuğunu küçük yaşta kümese kapatıyor ve yıllarca çıkarmayarak onu tavuklarıyla beraber besliyor. Yıllar sonra çocuk farkedilip kurtarıldığında, görülüyorki çocuk iki kolunu kullanmıyor ve yemeğini tavuklar gibi ağzını yere vurup eşeleyerek yiyor. Tabi tavuk seslerinide aynen takip ediyor.

        İşte sınırlı deneyimler yaşayacağı yerlerde hayatını sürdüren her varlığın sınırlı deneyimleri olacağından sürpriz durumlara karşı üreteceği varyasyonlarda sınırlı olacaktır. Dolayısıyla bu aklın görünüşteki (eylemlere yansıyan) derecesni ortaya koyacaktır!

        Size sadece şunu sorayım, aileleri çocuklara kendi inançlarından hiç bahsetmese ve dini ritüellerine şahit olmalarını engelleseler o çocuklar normalde onlara hiç anlatılmayan din ve onun tanrısını kendi kendilerine ve atalarıyla aynı şekilde bulup aynı ritüellerle ibadetlerini yapabilirlermiydi?

      • toro dedi ki:

        Sayın Kadir,

        ”sayın toro senin gözün kararmış.. kendini kaybetmişsin.. inanmamış olabilirsin.. ama allaha meydan okuyarak kendini yücelteceğini düşünme.. bu kadar kendini kaptırma.. başkalarının allahına meydan okuma” senden alıntı

        Bazen bana yukarıdaki gibi öyle paslar atıyorsun ki! İnan bu tezatlara nasıl düşebiliyorsun anlamış değilim.

        ”ama allaha meydan okuyarak kendini yücelteceğini düşünme.”

        Bana karşı yukarıdaki yorumu yaparken kendi inancının başlangıç noktasında, Tanrıya, tanrısına, Adem’in tanrısına meydan okuyan ve bu sayede insanların düyayaya inerek sınava girmesini sağlayan ve bu sınavdakiler tarafından tanrısına karşı gelebilecek br varlıkmış gibi düşünülerek yüceltilen bir varlığın yani şeytanın durduğunu unutmuş gibisin!

        Şeytanın, hem de kendi tanrısına meydan okuyabileceğine inanıyor ve bunu normal görüyorken benim iddiamı garipsemen ilginç! Üstelik ben tanrına meydan okumuyorum, onu ikna edeceğimi iddia ediyorum.

        Diyorum ya sırf cevap vermek ve sırf üstün gelmek adına çalakalem yani nereden gelip nereye gideceği belli olmayan ve genelinde züccaciye dükkanına giren fil etkisi yaratan yorumlara imza atıyorsunuz!

        Diğer konulara değinmeye gerek bile duymuyorum! Sadece bana yönelttiğin ithamların karşışına, tanrını,dinini ve ritüellerini en iyi ben bilirim edalarında yazdığın ve karşındaki her farklı fikri, doğruları sadece senin bildiğin iddiasıyla yaftalayıp kategorize ettiğin ve küçümsediğin yazılarındaki tavrı koy diyorum! Bu konular tartışıldığında, tartışılan metni en iyi sizin okuduğunuzu, anladığınızı ve olan biteni en iyi sizin bildiğinizi söyleyen yazılarınız, hatırladınız mı?

        Yani kendi kapının önünü temizleyebildiğini göstermeden başkasından aynı şeyi istemeye hakkın yok!

  37. karaca dedi ki:

    inanan inanmayan herkes bu soruların cevabını verebilir
    eğer doğru cevab bulunursa tartışmalar biter.

    • 1okuyucu dedi ki:

      karaca;
      şimdiye kadar cevabı bulunabilseydi tartışmalar biterdi, çünki doğru cevap verilmiş olsa bile her cevap beraberinde bazı hoşnutsuzluklara da sebep olmuştur, çünki akıl bile arz talep denilen dengeden nasibini almaktadır.

  38. karaca dedi ki:

    arkadaşlar sürekli bahsedilen akıl hakkında fikri olan yokmu
    yoksa bizlerde mevcut olan sürekli kullandığımız akılı bilemiyoruz mu,

  39. kadir dedi ki:

    sayın toro..

    “Yani kendi kapının önünü temizleyebildiğini göstermeden başkasından aynı şeyi istemeye hakkın yok!”

    sırf kuru gürültüden ibaretsin.. sana 2 kelime bişe yazıyorum.. bana 1000 lerde kelime yazıp destan yazıyosun.. görüntü var ama ses yok maalesef.. üstelik sürekli konuyu dağıtıp. saçma sapan şeylere değiniyosun.. senin kısa ve öz yazma kabiliyetin yok mu? ve konuyu dağıtmama kabiliyetin?

    “Şeytanın, hem de kendi tanrısına meydan okuyabileceğine inanıyor ve bunu normal görüyorken benim iddiamı garipsemen ilginç! Üstelik ben tanrına meydan okumuyorum, onu ikna edeceğimi iddia ediyorum.”

    ben senin iddanı garipsemiyorum.. sadece şeytan gibi kibirlenme diyorum..

    “yönelttiğin ithamların karşışına, tanrını,dinini ve ritüellerini en iyi ben bilirim edalarında yazdığın ve karşındaki her farklı fikri, doğruları sadece senin bildiğin iddiasıyla yaftalayıp kategorize ettiğin ve küçümsediğin yazılarındaki tavrı koy diyorum! Bu konular tartışıldığında, tartışılan metni en iyi sizin okuduğunuzu, anladığınızı ve olan biteni en iyi sizin bildiğinizi söyleyen yazılarınız, hatırladınız mı?” senden..

    her zaman yanılabileceğimi bir çok yazıda dile getirdiğim halde böyle ithamları ve iftiraları bana maal etmeni yakıştıramadım sayın toro.. ben benim inancımı en doğru yaşamaya çalışan allahın rızasını kazanmak için çaba sarfeden bir insanım.. bu benim inancım gereğidir..

    senin inanmadığın bir din mensuplarını eleştirmeye hakkın yoktur.. senin inancın konusunda bildiklerin veya bilmediklerin hakkında ben nasıl yorum yapmıyosam. herşeyi biliyor havalarındasın demiyosam. seninde bu şekilde konuşmamam gerekir.. konuşursa bu senin acizliğini gösterir..

    • toro dedi ki:

      Sevgili Kadir,

      Biraz büyüyelim olur mu? Eğer bir insanı rahatsız edici şekilde konuşmaya veya yazmaya başlarsan bunun sadece sana hak olmadığını muhatabının da sana aynı şekilde dönebileceğini bilmelisin! Ben burada olduğunu düşündüklerimin değil, olamayacağını düşündüklerim üzerinden fikir beyan ediyorum. Karşılık veremediğiniz anda karşınızdakinin eylemini ”bilgiçlik olarak” yaftalama noktasına geliyorsanaız sizi rahatsız eden herşeyi hakediyorsunuz demektir! Ben bilmek ve bildiklerim üzerine olabildiğince bağımsız kalmasına uğraştığım aklım ile fikirler üretmeye çabalayacağım ve bunları paylaşacağım siz ise yapamadıklaınız üzerinden bana laf yetiştirmeye ya da beni suçlamaya çalışacaksınız!

      Kusura bakmayın ama daha öncede söylediğim gibi, benim yazacaklarım var! Sizin yok ise ya yazın ya da bahane bulmayın!

      Saçma sapan yerlere gelme meselesine gelince! Sayın kadir ben sizin ne zaman ne ye ve nasıl tepki vereceğinizi çok iyi biliyorum! Sorduğum sorunun sizin açınızdan cevap verilemeyecek noktada olması sizi bu cevapsızlığı hırçınlıkla kapatmaya çalışmaya itiyor!
      O nedenle cevap değil tepki veriyorsunuz!

      ”ben senin iddanı garipsemiyorum.. sadece şeytan gibi kibirlenme diyorum..” senden alıntı

      Bak tekrar ediyorum, şeytanın tanrısına kibirlenebileceğine inanıyorsun da, başka bir varlığın bunu yapabileceğine neden inanmıyorsun? Yoksa benim için endişelerin mi var? Bence olmasın, çünkü tanrıyı bildiği halde ona kibirlenerek, ondan süre alabilen bir varlık olduysa ikinciside alabilir! Bu nedenle sana korkma, birincisine nasıl inandıysan ikincisine de öyle inan diyorum! Bana inanman için illa kendime peygamber mi demeliyim!

      Sana iftira atmıyorum kadir. Seninle en samimi arkadaşımla nasıl konuşuyorsam öyle konuşuyorum. Seninle oynamıyorum, arkandan iş çevirmiyorum, iyi gün dostu pozları takınmıyorum! Ama toplumdaki genel beklenti doğruluk ya da dürüstlükten ziyade ikiyüzlük ya da tutarsızlık olduğundan benim sözlerim size iyi gelmiyor!

      Kısacası, anlamıyorsun ama sana sadece ”dost acı söyler” diyorum. Söylediklerini, söylerken rol yapmaz!

      Benden ne beklerdin, sana, beni yendin, ne güzel konuşuyorsun,ne güzel yorum yapmışsın,ne kadar bilgilisin, harikasın, iyi iş çıkarmışsın, çok bilgilisin dememi mi?

  40. kadir dedi ki:

    sayın toro..

    “Benden ne beklerdin, sana, beni yendin, ne güzel konuşuyorsun,ne güzel yorum yapmışsın,ne kadar bilgilisin, harikasın, iyi iş çıkarmışsın, çok bilgilisin dememi mi?”

    senden beklentim.. benimle aynı düşüncede olman değil, veya beni övmen değil.. senden istediğim benim inandığım kitap hakkında veya senin inanmadığın kitap hakkında atıp tutma.. böyle yaparak önce kendine sonrada başklarının değerlerine hakaret ediyosun… bir düşün bakalım sayın toro… bu sitede senin inancın ile ilgili hiç konuşmuş muyuz? ve senin inancına saldırıda bulunmuş muyuz.. senin inancınla ilgili sana hiç kötü bir açıklama yapmışmıyım.. ben daha senin tanrı tasavvurunu bile bilmiyorum.. ilgilenmiyorum da.. fakat bizim inancımız üzerinden hakaret babında samimiyet kurman normal bir davranış değildir.. samimisin evet ama senin samimiyetin ne dediğini bilmeyen bir samimiyet…

    ayrıca ben bu sitede sorulan hiçbir sorudan kaçmadım. allahın izniyle kuran ile ilgili bizim her soruya verilecek cevabımız vardır.. cevap vermediklerim ya görmediklerimdir, yada çok uzun yazıları okumadığım içindir.. bizim inancımız sizi iğnelemesin.. bizim cevaplarımızı kabul etmesenizde islamı ve kuranı kendi kafanızda arşive kaldırın..

    • 1okuyucu dedi ki:

      Kadir;

      —–ayrıca ben bu sitede sorulan hiçbir sorudan kaçmadım. allahın izniyle kuran ile ilgili bizim her soruya verilecek cevabımız vardır.. cevap vermediklerim ya görmediklerimdir, yada çok uzun yazıları okumadığım içindir.. bizim inancımız sizi iğnelemesin.. bizim cevaplarımızı kabul etmesenizde islamı ve kuranı kendi kafanızda arşive kaldırın.. (senden alıntı)

      bende sorduğum sorulara niye cevap vermiyor acaba diye merak edip duruyordum, meğerse mazeretin varmış???

      daha önce sorduğum sorulardan şimdilik bir tanesini sorayım,

      sence tanrı sonsuz boşluğu yok edebilir mi?

      ayrıca, Kuran bendende bahsediyorsa benide ilgilendirir, dolayısıyla ortada arşive kaldırılacak bir durum yok, herhalde bir bedevinin yaptığı çirkin yakıştırmaları cevapsız bırakacağımızı düşünemezsin,

      bu arada toro’nun herhangi bir şeye hakaret ettiği filan yok, sadece sizi sizin silahınızla vuruyor ama farkında değilsiniz?

      belki gerisini okumazsın diye sorumu baş taraflara aldım, yani görmemene imkân yok.

      • kadir dedi ki:

        okuyucu…

        “sence tanrı sonsuz boşluğu yok edebilir mi?”

        cevap: nasıl yarattı ise öyle yok edebilir.. birgün herşey yok olacaktır.. sadece onun zatı baki kalacaktır..

        “bu arada toro’nun herhangi bir şeye hakaret ettiği filan yok, sadece sizi sizin silahınızla vuruyor ama farkında değilsiniz?” senden

        benim herhangi bir silahım yokki beni benim silahımla vursun.. ben sadece kuranı kerime inanırım.. onun doğrultusunda açıklama yaparım.. siz kuranı eğer bir silah olarak görüyosanız, savaşı çoktan başlatmışsınız demektir.. ayrıca toro laf kalabalığından başka birşey yapmıyor..

        okuyucu.. inanmadığın kitap seni neden bu kadar ilgilendiriyor.. mesela ben evrim ile ilgili iddiaları kafama hiç takmam.. çünkü inanmadığım bir düşünce beni ilgilendirmez.. hayatta daha önemli değerlerin vardır mutlaka…
        sen bu soruma cevap ver..

        “bu arada toro’nun herhangi bir şeye hakaret ettiği filan yok, sadece sizi sizin silahınızla vuruyor ama farkında değilsiniz?”

        “belki gerisini okumazsın diye sorumu baş taraflara aldım, yani görmemene imkân yok.”

        böyle kısa ve öz yaz canımı ye..

        .

      • 1okuyucu dedi ki:

        Kadir;

        —-cevap: nasıl yarattı ise öyle yok edebilir.. birgün herşey yok olacaktır.. sadece onun zatı baki kalacaktır.. (senden alıntı)

        çok kestirme bir cevap vermişsin, sonsuz boşluğu tanrının yarattığını nereden biliyorsun?

        boşluğu yok edebilmek için o boşluğu maddeyle doldurmak gerekir, o da yetmez o boşluğun sınırları olması gerekir,

        ben, içerisi sonsuza yakın bir sayıda evrenlerle doldurulsa, bu evrenlerin toplam büyüklüğünün, sonsuz büyüklüğün yanında esamesinin bile okunamayacağı, sınırları çizilemeyen bir boşluktan bahsediyorum,

        sınırları çizilemeyen, yani sınırları çizilemediği için dışı olmayan bir boşluğun yok edilip edilemeyeceğini istersen ömrünün sonuna kadar düşün,

        düşünürken cevabının bulacak olursan, sonsuz boşluğunun nasıl yok edilebileceğini bize bir zahmet anlatıver???

        ha bu arada sonsuz boşluğun bir sınırı olduğunu düşünüyorsan, sonsuz boşluğun dışında ne var, onuda anlatıver bir zahmet,

        eğer sonsuz boşluğun nasıl yok edilebileceği hakkında bir çözüm bulamıyorsan, sana bir ipucu vereyim, madem günün birinde her şey yok olacaktır, evren yok olduğunda geriye ne kalır onu düşün.

      • toro dedi ki:

        Sayın Kadir,

        ”nasıl yarattı ise öyle yok edebilir.. birgün herşey yok olacaktır.. sadece onun zatı baki kalacaktır..” Sizden alıntı.

        Öncelikle, zaten, nasıl yarattığını bilmediğiniz için nasıl yok edeceğinide bilmeniz mümün değildir!

        Bakın kuranın tanrısı onca gücüne rağmen sadece ”OL” diyerek bir insan yaratamıyor! Bunun için önce çamura, sonra o çamura şekil vermeye ihtiyaç duyuyor! Zaten dünyayı da ilk kendinin var ettiğinden değil varolan üzerinden inşa ettiğini söylüyor! Bu nokta da tanrınızın da gösterdiği gibi hiç birşey var olmayan birşey üzerinden oluşturulamıyor! Bu durumda tanrınızın var olmasını sağlayan bir ortam ve o ortamda tanrıya hareket verecek yani onu ortaya çıkaracak materyaller olmalı! Yani tanrının kendisinin ispatıyla her yaratma eyleminin bir YARATICISI olmalı!

        Bu durumda hiç bir tanrı var edilmeden var olamaz! Bu sonu olmayan bir sürgittir. Sadece bu sürgitin parçası olan hiç bir tanrı sürgitin kendisinden önceki figürlerini yok sayamaz!

        Öte yandan herşeyin yok olması, HER şeyin yok olmasıdır! Bu durumda tanrı var olmasına imkan sağlayan yeri ve şeyleri de yok edecek yani yani intihar edecektir!

        Her zaman söylediğim gibi artık kendinizi bırakın tanrınızıda aşıyor ve kendi temennilerinizle örülmüş sonuçları tanrının sonuçları olarak dile getiriyorsunuz!

        Tanrı sizi muhatap ettiği(!) söylemlerinin neresinde ”HER şeyin yok edildiği an sadece kendisinin baki kalabileceğini” söylemektedir?

        Size nerede HER şeyi yok edebileceğini söylemektedir? Siz dünya yı ya da onun içinde bulunduğu küçük güneş sistemini HER şey mi sanıyorsunuz?

      • bilal dedi ki:

        Sn.1okuyucu,

        ‘’ boşluğu yok edebilmek için o boşluğu maddeyle doldurmak gerekir, o da yetmez o boşluğun sınırları olması gerekir,’’ sizden alıntı’’

        Yaratıcı boşluğu yok etmez,boşluğu yok edeceğini de söylemiş değildir,ama kıyametin kopmasıyla boşluğu değil,mevcut maddenin /evrenin/ şekil,boyut ve modelini değiştirecek, Yani şu anki maddeyi /mevcut evreni/ başka ebedi bir evrene dönüştürecektir.Aşağıdaki kur’an’ın ayetinde de bu duruma açıkça vurgu yapılmaktadır. (İbrahim-48)

        ‘’ يَوْمَ تُبَدَّلُ الأَرْضُ غَيْرَ الأَرْضِ وَالسَّمَاوَاتُ وَبَرَزُواْ للّهِ الْوَاحِدِ الْقَهَّارِ

        ‘’ Arzın başka bir arza, göklerin başka göklere dönüştürüleceği ve bütün insanların var olan,tek olan ve herşeyin üzerinde hükümran olan Allah’ın huzuruna çıkacakları gün, Allah’ın önceden verdiği sözü yerine gelecektir. ‘’ deniliyor.

        İşte şu anki maddesel evren yok olmayacak,sadece ebedi ve sonsuz bir evrene dönüştürülecektir.Zaten sn Kadir bey kardeşimin de ifade ettiği şey bugünkü maddesel evrenin şekli,model ve boyutu yok olup,yeni ve ebedi bir evrene (ahirete alemine) dönüştürüleceğidir.

        Bu nedenle sık sık tekrarladığınız ‘’boşluğu yok edebilmek için o boşluğu maddeyle doldurmak gerekir, o da yetmez o boşluğun sınırları olması gerekir’’ şeklindeki ifadenizin hiç bir anlamı yoktur.

        Saygılarımla.

      • 1okuyucu dedi ki:

        Bilâl;

        —-boşluğu yok edebilmek için o boşluğu maddeyle doldurmak gerekir, o da yetmez o boşluğun sınırları olması gerekir (benden alıntı)

        —Yaratıcı boşluğu yok etmez (senden alıntı)

        ben sonsuz boşluğun mahiyetini vurgulamak için o cümleyi kullanmıştım, sonsuz boşluğun bir sınırı olmadığı için dışınında olmadığını, dolayısıyla maddeyle doldurulamayacını belirtmeye çalışmıştım ama Kadir sonsuzluğu bir tohum örneğiyle açıklamaya kalkarak sonsuzluğun ne olduğunu bilmediğini gösterdi,

        sen ise yaratıcı boşluğu yok etmez diyorsun, ben ise senin bu ifadeni düzelterek yaratıcı boşluğu yok edemez diyorum,

        çünki sınırı olmayan,sınırı olmadığı için dışı olmayan dışı olmadığı için her şeyi içerisinde barındıran (tanrı dahil) bir şey asla yok edilemez,

        —-Zaten sn Kadir bey kardeşimin de ifade ettiği şey bugünkü maddesel evrenin şekli,model ve boyutu yok olup,yeni ve ebedi bir evrene (ahirete alemine) dönüştürüleceğidir. (senden alıntı)

        bu ifadenin sonsuz boşluğun yok edilip edilemeyeceği ile hiçbir ilgisi yoktur,

        —Bu nedenle sık sık tekrarladığınız ‘’boşluğu yok edebilmek için o boşluğu maddeyle doldurmak gerekir, o da yetmez o boşluğun sınırları olması gerekir’’ şeklindeki ifadenizin hiç bir anlamı yoktur (senden alıntı)

        evet bu ifademin hiçbir anlamı yoktur, sadece sonsuz boşluğun ne olduğunu kavratabilmek için insanların hayal gücünü zorlamayı sağlayan bir dürtükleme cümlesidir,

        çünki sonsuz boşluğun bir tohum gibi çizilebilen bir şekli olmadığından maddeyle doldurulması asla mümkün değildir,

        bu arada sana musallat olan hastalığın canı cehenneme, bir an önce eski sağlına kavuşman dileğiyle.

        ayrıca, orantı konusunda bir hayli zayıfsın, doğru orantıyla ters orantıyı birbirine karıştırıyorsun, fırsat bulduğunda matematikteki orantı konusunu incele.

    • toro dedi ki:

      Sayın Kadir,

      Öncelikle kimse sizin ”başklarının değerlerine hakaret ediyosun…” sözünüzün muhatabı olamaz. Sürekli sizin üzerine hiç düşünmediğiniz ama ezberlediğiniz kavramlara açıklama getirmek zorunda kalıyorum.

      Öncelikle sizin değerleriniz diye bir şey yok, sizin inanmanız gereken (dininize göre) söylemler var! Benim yaptığım yorumların hepsinin muhatabı eğer var ise Kuranın tanrısıdır, siz değil! Ben senin sözlerini değil, tanrının olduğu varsyılan sözleri yorumluyorum! Dolayısıyla sahibi değil, peşinden gidicisi olduğuuz sözler sizin değerleriniz değil uyulması gerekli kurallarınızdır! O kuraları siz yazmadıysanız onlardan benim değerlerim şeklinde bahsedemezsiniz! Bu eleştiri sadece bu sözlerin sahibine yani var olduğu siziin tarafında düşünülen tanrıya aittir! Koymadığınız bir kuralı koymuşcasına, o kuralın varlığını savunmak gibi bir durumunuz yok!

      Gelelim konunun diğer tarafına! Siz, biz aksini söylediğimiz halde kendi inancınızın bizim de inancımız, tanrınızın bizim de tanrımız olduğunu söyleyerek bizim hayata sizin gibi bakma ma hakkımızı gasp ederken iyi niyetlisiniz ama biz bu değerlendirmenin yanlışlığını sizin iddialarınızın kaynağı olan sözlerden yola çıkarak yorumlamaya çalıştığımızda hakaret edenleriz! İyiymiş, yani siz hem müslüman hemde kendine müslümansınız!

      Sevgili kadir, ilk taşı atıp sonra bu taşın karşılığını aldığınızda, ilk taşı atan olduğunuzu unutup mağduru oynamanız taktire şayan. öyle diyorum çünkü bu karşıdakine yaklaşım tarzınızın vicdanızda kapladığı yeri görmemiz açısından önemli!

      Bana kaç defa bizim tanrımız sizinde tanrınız dediğini hatırlatmama gerek var mı? Bana bu dayatmayla geleceksen karşılığından bana geldiğin argümanlarla sana verdiğim karşılıklara da hazır olacaksın! Daha da önemlisi sindirmemizi istediğin şeyleri önce sen sindireceksin!

      Benim hiç birinizle bir kavgam yok! Birbirimizi tanımayız etmeyiz! Ama benim, beni hiç tanımadığım insanlarla sırf konuşurken bile karşı karşıya getirip daha uç noktada birbirimizin gırtlağına sarılmamızı sağlayan söylemlerin sahibi olduğu iddia edilen tanrılarla sorunum var! Bu noktada sen ne şeklen nede varlığın itibariyle savunmasını yapamayacağın bir tanrının avukatlığına soyunamayacağın için bu konuların muhatabı değilsin! Derdi olan varsa ve derdini söyleyebiliyorsa zaten söyler! Bu konuda senin savunmana da İHTİYACI yoktur! Hele onun yerine senin gocunmana hiç yoktur.

      • kadir dedi ki:

        sayın toro.

        öncelikle günaydın..

        sizin bu tavrınız sadece beni değil bu sitedeki müslüman olan ve olmayan birçok kişiyi rahatsız ediyor.. hiç kimseyi, hiçbir düşünceyi, hiçbir seçeneği aşağılamaya hakkınız yoktur.. siz neye inanıyosanız onunla ilgilenin.. burada uzun uzadıya yazıp edebiyat parçalamanıza gerek yok.. ayrıca kısa ve öz yazma kabiliyetinizi geliştirin biraz.. kimseyi kendinize düşman görmeyin..

        yukarıdaki yazınıza cevap; hakkınızda hayırlısı olsun.. hayırlı dilekler temennilerimle..

      • toro dedi ki:

        Sayın Kadir size de günaydın,

        Sanırım o ”bu sitedeki müslüman olan ve olmayan birçok kişi” ile birebir görüşüp hakkımdaki duygu ve düşüncelerine vakıf oldunuz ki, kendinizi onlar adına da açıklama yapmaya muktedir gördünüz? Umarım bunu gerçekten yaptınız ve sırf laf olsun diye başkaları adına konuşup vebal altına girmediniz! Eğer böyle yapmadınızise yani sırf kendi kanaatiniz hasıl olsun diye başkaları adına da atıp tutuyorsanı bu tavrınızın genel hayat tarzınız olduğuna kanaat getireceğim.

        Bu durumda zaten her cevabı ya da her eğilimi için sadece kendi temennilerine itimat edip ayrıca bu temennileri başkalarının da temennileri olarak gösteren sizin inancınızında bu temele dayandığına inanacağım!

        Yani tanrı veya başkası ne söylediyse söylesin ya da söyledikleri iddia edilsin sizin için önemli değil! Sizin için önemli olan tek şey onları beklentilerinizle beslediğiniz şahsi kanaatlariniz yani inancınız sadece kendinize!

        Son olarak söylemek isterim ki, hakaret benim tarzım değildir! Sizin işinize gelmeyen her söylemi hakaret saymaya çabalayıp, cevapsızlığınızı ve çaresizliğinizi örtmeye çalışmanız benim sözlerimi hakaret olarak göstermeye yetmez!

        Bırakın bu arada yapamadığınız eylemleri yapanları yapabildiklerini kötüleyerek yaftalamayı! Düşündüklerinizi ya da bildiklerinizi anlatma becerisine sahip değilseniz ya da anlatabilecek şeyleriniz yok ise sahip bu sizin sorununuz! Gidin kendinize gocunun!

      • bilal dedi ki:

        Sn.Toro,

        ‘’ Bakın kuranın tanrısı onca gücüne rağmen sadece ”OL” diyerek bir insan yaratamıyor! Bunun için önce çamura, sonra o çamura şekil vermeye ihtiyaç duyuyor! Zaten dünyayı da ilk kendinin var ettiğinden değil varolan üzerinden inşa ettiğini söylüyor! Bu nokta da tanrınızın da gösterdiği gibi hiç birşey var olmayan birşey üzerinden oluşturulamıyor! Bu durumda tanrınızın var olmasını sağlayan bir ortam ve o ortamda tanrıya hareket verecek yani onu ortaya çıkaracak materyaller olmalı! Yani tanrının kendisinin ispatıyla her yaratma eyleminin bir YARATICISI olmalı!

        Bu durumda hiç bir tanrı var edilmeden var olamaz! Bu sonu olmayan bir sürgittir. Sadece bu sürgitin parçası olan hiç bir tanrı sürgitin kendisinden önceki figürlerini yok sayamaz! ‘’ sizden alıntı’’

        a) O çamuru,toprağı ve içindeki elementleri yaratan başkası mıdır ki ‘’ Bakın kuranın tanrısı onca gücüne rağmen sadece ”OL” diyerek bir insan yaratamıyor! Bunun için önce çamura, sonra o çamura şekil vermeye ihtiyaç duyuyor! ‘’ diyorsunuz.?

        b) Yüce Allah bir şey yaratırken sünnetüllaha ( yaratılış için koymuş olduğu yasalara) göre yaratır. Yani yaratılış için bir takım yasalar koymuştur,bu yasalarla her şeyi yaratır.Yaratılış yasalarını koyan da ve bu yasalara göre yaratan da odur.Zira yüce Allah yaratılış için koymuş olduğu yasaları işlevsiz yapmaz. İlk insanı da yaratılış için koyduğu yaslara göre yaratmıştır.Yoksa size göre yüce Allah yaratılış için koymuş olduğu yasaları işlevsiz yapması mı gerekirdi ? Peki yaratıcı niçin evrenin yaratılış yasalarını koymuştur.?Eğer,ilk insanı toprak ve içindeki canlılık unsuru olan elementlerden yaratmamış olsaydı, (yani toprak ve içindeki elementlerden değil,direk yaratsaydı) o zaman yaratılış için koymuş olduğu sünnetullahı /kendi yaratılış yasasını / işlevsiz kılmış olmayacak mıydı ???
        Zaten dünyayı da ilk kendinin var ettiğinden değil varolan üzerinden inşa ettiğini söylüyor! ‘’sizden’’

        c) Nerede ‘’ dünyayı da ilk kendinin var ettiğinden değil var olan üzerinden inşa ettiğini söylüyor.?

        Nice ayetlerde ‘’هو الذى خلق الارض والسموات الخ ‘’huvellezi halakal arda ves semavati ‘’O Allah ki Arzı (dünyayı) ve semaları yaratandır..’’denilmiyor mu? Yoksa bunca ayetleri görmezden mi geliyorsunuz?

        d) Sanırım ENBİYA-30.ayete vurgu yapıyorsunuz,ama maalesef,ayetin mesajını bile anlamış değilsiniz. Zira söz konusu ayet yaratıcı tarafından bugünkü anlamda henüz dizayn edilmemiş olan dünyanın ve bütün gök cisimlerinin başlangıçtaki ilk bitişik (tek madde) haline vurgu yapmaktadır. Ayetin meali şöyledir
        ‘’ İnkârcılar, göklerin ve yerin (başlangıçta bir madde halinde) tek bir bütün olduğunu ve bizim sonradan onu (büyük bir patlama ile) ikiye ayırdığımızı ve yaşayan her şeyi sudan yarattığımızı görmüyorlar mı? Hala inanmayacaklar mı?

        Ayete ‘’göklerin ve yerin (yani evrenin) başlangıçtaki ilk ve tek madde halindeki duruma vurgu yapılmıştır. Göklerin ve arzın (evrenin) ilk maddesini de,söz konusu maddeden bu gükünkü evreni de yaratan tek bir yaratıcıdır.Yoksa tek bir yaratıcıya değil,nice yaratıcılara mı inanıyorsunuz.? Bugünkü gökleri ve arzı (evreni ve her şeyi ) yaratan kim ise,bunun ilk maddesini de yaratan o dur.Başka bir tanrıya gerek yoktur.

        ‘’Bu durumda tanrınızın var olmasını sağlayan bir ortam ve o ortamda tanrıya hareket verecek yani onu ortaya çıkaracak materyaller olmalı! ‘’ sizden ‘’
        Arkadaş ! Tanrıya hareket verecek olan cansız materyaller mi,yoksa tanrı cansız matreyalleri yaratıp harekete geçirir? Galiba olayları tersten yorumluyorsunuz.!!! Zira yaratıcı tanrı cansız materyalleri yaratıp harekete geçirir,bunun tersini söylemek akıl,mantık ve bilimle bağdaşmaz..

        Özetle,evrenin ilk maddesini yaratan ve onu harekete geçirip bugünkü duruma getiren de tek bir YARATCIDIR.

        YARATICININ VARLIĞI – EVRENDEKİ TASARIM VE HASSAS DENGE !

        Evren ve oluşumundaki hassas denge ve tasarımın tesadüf ve rastlantılarla açıklanamaz.!!! Bu evren ancak madde üstü üstün bir akıl,zeka,bilinç,irade sahibi YARATICI BİR KUDRET’in eseri olabilir..!!! Bu evrenin oluşumunu şans ve tesadüflere bağlamak insanın aklini,mantıkını ve pozitif ilmi yok saymak demektir.Evrenin yaratıcısını inkar etmek ancak bir cinnetlik olabilir.Bir gecekondu bile,tesadüflerle, rastlantı sonucuyla kendiliğinden oluşması mümkün değilse,şu koca kainat kendiliğinden nasıl meydana gelebilimiştir.??

        Evren ve Oluşumdaki Bazı Hassas Ayarlar

        İnsancı İlke’nin geçerliliğini gösteren delillerin hepsi kâinatın uzak kısımlarından derlenmiş değildir. Güneş sistemimiz ve yakın çevremizdeki birçok fiziksel, kimyasal ve biyolojik özellikleri de Antropik Kozmolojik Kanunu’nun evrenselliğini ortaya koyar. Örneğin Dünyamız bir yandan kendi ekseni çevresinde saniyede yaklaşık 500 metre hızla dönerken diğer taraftan saniyede 30 km kadar bir hızla Güneş’in etrafında dolaşmaktadır. Bunun sonucunda oluşan merkezkaç kuvvet etkisiyle Dünya, Güneş’ten hayat için en uygun mesafe olan 149.500.000 km uzaklıkta tutulur. Dünya’nın dönüş hızı daha az olsaydı, güneşe yaklaşır ve aşırı derecede ısınırdı. Gündüzler de uzayacağından bu etki daha da artardı. Aksi durumda ise Dünya buz kitleleriyle tamamen kapanacak kadar soğuyabilirdi. Bütün gök cisimleri gibi Dünya ve Güneş de belirli miktarlarda elektrik yüküne sahiptirler. Bu elektrik yükleri, bugünkü değerlerinden sadece trilyonda bir oranında farklı olsaydı, Dünya-Güneş arası mesafe, yerkürenin tamamen ergimesine yol açacak kadar azalabilir veya tamamıyla donmasına sebep olacak kadar artabilirdi.

        Dünya’nın Güneş’ten belirli bir uzaklıkta tutulmasına vasıta olan merkezkaç kuvvetin etkisiyle, Dünya’nın kendi ekseniyle dönüş ekseni arasında 0 veya 90 derecelik bir açı oluşması beklenirdi. Oysa, bu açının 23 derece olması sağlanmıştır. Bunun sağlanması sonucunda kutupların sürekli karanlıkta kalması sonucu okyanuslardan yükselecek buharların buralarda dev buz tabakaları oluşturması önlenerek, dünyanın kuzey ve güney yarıkürelerinde buzdan kıtalar, Ekvator bölgesinde aşırı sıcak bir kuşak ve aralarında sürekli yağışlar ve sellerin tesiriyle oluşmuş derin vadilerden ve kayalıklardan müteşekkil, hayata elverişsiz üç bölgeden ibaret korkunç bir gezegene dönüşmesi engellenmiştir.
        “Ay da Dünya’dan en uygun mesafede bir yörüngeye oturulmuştur. Dünya-Ay arası mesafe 380.000 km. den az olsaydı, gelgit olayları şiddetlenir ve kıtalarla üzerindeki dağların silinmesiyle bütün yeryüzü ortalama 25 km yüksekliğinde sularla kaplanabilirdi. Jeolojik veriler, geçmişte yerkürenin tamamen ergimiş cevherden ibaret bir küre olduğunu göstermektedir. O dönemde, şimdi okyanusları teşkil eden sular, atmosfer içinde buhar halinde bulunmaktaydı. Zamanla yerkürenin soğumasıyla yerkabuğu ve içindeki çukurlarda okyanuslar oluştu. Eğer yerkabuğu ortalama birkaç metre daha kalın teşekkül etmiş olsaydı, atmosferin bitki ve hayvan hayatı için son derece önemli unsurlarının tamamına yakını, oksitler, karbonatlar ve nitratlar halinde absorbe edilirdi. İlk atmosferdeki su buharı miktarı da tam okyanus çukurlarını doldurarak ‘buharlaşma, bulut teşkili, yağış, akarsu’ devr-i dâimi için yeterli miktarda suyun sirkülasyonunu sağlayacak, ayrıca yeryüzü sıcaklığını belirli sınırlar içinde tutacak seviyede ayarlanmıştır. Su buharının tamamına yakınının yoğunlaşarak okyanusları teşkil etmesinden sonra atmosfere bırakılan gazların miktarı daha az olsaydı, kozmik ışınlar ve şimdi her gün atmosfere girdiğinde yanıp, eriyen irili-ufaklı milyonlarca meteorun çarpmasıyla yeryüzündeki ve denizlerdeki fotosenteze yetecek miktarda Güneş ışını bize ulaşamazdı. Uzayın vakumuna, en dış iyosfer tabakasındaki atomların elektriksel olarak birbirlerini itmelerine, milyarlarca yıldır yerkabuğu kırıklarından, volkanik faaliyetlere yüz milyarlarca ton zehirli gaz çıkmış olmasına ve hayvanların solunum faaliyetleriyle oluşmuş milyarlarca tonluk karbondioksitine rağmen, atmosferin kalınlığı ve bileşimi, hayata en uygun sınırlar içinde sabit tutulmaktadır. Oksijenin hayati olaylarda özel bir yeri ve önemi vardır. Bu gazın atmosferde yaklaşık % 21 oranında bulunması sağlanmıştır. Şayet bu oran daha yüksek olsaydı, yıldırım veya şimşek gibi âmillerle oksijen yanar ve her şey tutuşur, kül olurdu. Daha az olması halinde ise, oksidasyona bağlı solunum fonksiyonları, patlamalı motorların çalışması, maden cevherlerinin saflaştırılması,kaynama,pişirme ve ısınma gibi faaliyetler kısmen veya tamamen aksardı.”

        Evrende bu kadar fazla boşluk olması ve evrenin büyüklüğü karşısında dünyanın bir toz zerresi kadar olması bazı kesimler tarafından dünyanın evren karşısındaki önemsizliğinin delili olmuştur. Ancak son yıllarda yapılan gözlem ve deneylerin sonucunda dünyada yaşamın oluşabilmesi için evrenin bu büyüklüğüne ve bu kadar fazla boşluğa sahip olmasının gerekliliği anlaşılmıştır. Şayet evren bu kadar boşluğa ve büyüklüğe sahip olmasaydı daha sıcak olurdu ve ısı yeterince yayılamadığından dünyada yaşam oluşamazdı. Dünyanın güneş sistemindeki konumu da yaşamın oluşabilmesi için son derece hassas ayarlanmıştır. Şayet dünyamız güneş sisteminde üçüncü değil de ikinci yada dördüncü sırada olmuş olsaydı içinde yaşamı ve canlılığı barındıracak özelliğe sahip olamazdı. Dünyanın etrafındaki gezegenlerin varlığı da yaşam için son derece gereklidir. Örneğin Jüpiter gezegeninin varlığı dünyanın yörüngesinin istikrarını sağlamakta, dünyanın dengesini ve güneşe olan mesafesini korumakta ve ayrıca dünyayı meteor ve kuyruklu yıldız çarpmalarına karşı en az bin defa fazla hedef olmaktan koruyarak bir kalkan vazifesi görmektedir. Dünya, atmosferiyle, ısısıyla, konumuyla, kütlesi ve manyetik alanıyla ve daha pek çok özelliği ile adeta yaşam için donatılmıştır.

        Bu şekilde hayata en uygun fizikî şartlarla donatılan yeryüzü daha sonra, iç içe geçmeli milyarlarca canlı üniteden oluşan bir ekolojik kanaviçe ile bezenmiştir. Bu dinamik ekolojik yapı bünyesine bitkiler, diğer bütün canlıların beslenmesi ve solunumu için gerekli gıdayı ve oksijeni imal eden üreticiler; otçullar, protein fabrikaları; etçiller, sistemin zoolojik ünitelerini keyfiyet ve kemiyetçe belirli sınırlar içinde tutmakla mükellef kontrolörler olarak yerleştirilmiştir. Bu ekopiramidal tahtın üzerinde ‘insan’ bulunur. İnsanın bütün eko sistemler üzerinde tasarruf kabiliyeti mevcuttur; oysa diğer canlıların türlerine has davranışları genellikle yaşamakta oldukları lokal ekosistem içinde belirli kalıplar ve sınırlar dışına çıkamaz. İnsanoğlunun biyolojik âlemde böyle müstesna bir yere sahip oluş keyfiyeti ‘Antropik Ekolojik Prensip’ in esasını teşkil eder. Bu prensip, “bütün canlılar bir yana, insan bir yana” veya “bitki olsun hayvan olsun, her canlı türü neticede, yeryüzünde insanın yaşamasına en uygun biyolojik şartları sağlayacak tarzda fonksiyon gören eko-üniteler olarak yaratılmıştır” şeklinde ifade edilebilir.[160]

        A. GALAKSİ-GÜNEŞ-DÜNYA-AY SİSTEMİNDEKİ YAŞAMI DESTEKLEYEN BAZI HASSAS AYARLARIN LİSTESİ

        1. galaksi büyüklüğü
        eğer daha büyük olsaydı: gaz akması ve yıldızlar, güneşin yörüngesini bozardı ve çok fazla galaktik püskürmeyi ateşlerdi.
        eğer daha küçük olsaydı: yeterli bir zaman diliminde, yıldız oluşumunu sağlamaya yeterli olmayacak miktarda gaz galaksimize akardı.

        2. galaksi tipi
        eğer daha eliptik olsaydı: yaşam kimyası için yeterli ağır elementlerin oluşmasından önce, yıldız oluşumları dururdu.
        eğer daha düzensiz olsaydı: ışınıma maruz kalma çok şiddetli olacak ve yaşam kimyası için gerekli ağır elementler bulunmayacaktı.

        3. galaksinin yeri
        eğer zengin bir galaksi kümesine daha yakın olsaydı: galaksinin çekim gücü bozulacaktı.
        eğer büyük bir galaksiye/galaksilere daha yakın olsaydı: galaksinin çekim gücü bozulacaktı.

        4. süpernova püskürmeleri
        eğer daha yakın olsaydı: ışınım gezegendeki yaşamı yok ederdi.
        eğer daha uzak olsaydı: kayalık gezegenlerin oluşması için yeterince ağır element külü olmazdı.Eğer daha sık olsaydı: ışınım gezegendeki yaşamı yok ederdi.
        eğer daha seyrek olsaydı: kayalık gezegenlerin oluşması için yeterince ağır element külü olmazdı.Eğer daha geç olsaydı: ışınım gezegendeki yaşamı yok ederdi.
        eğer daha erken olsaydı: kayalık gezegenlerin oluşması için yeterince ağır element külü olmazdı.

        5. beyaz cüce ikilileri
        eğer daha az olsaydı: yaşam kimyasının işlemesi için yeterince flor üretilemezdi.
        eğer daha çok olsaydı: yıldız yoğunluğundan gezegen yörüngeleri bozulurdu; gezegendeki yaşam yok olurdu.
        eğer daha erken olsaydı: etkin flor üretimi için yeterince ağır element yapılmazdı.
        eğer daha geç olsaydı: proto-gezegendeki birleşimde flor daha geç yapılırdı.

        6. galaksi merkezinden ana yıldız uzaklığı
        eğer daha uzak olsaydı: kayalık gezegenlerin oluşması için yeterli miktarda ağır element olmazdı.
        eğer daha yakın olsaydı: galaktik ışınım çok büyük olurdu; yıldız yoğunluğu, gezegenlerin yörüngesini bozardı.

        7. ana yıldızın doğum tarihi
        eğer daha yakın bir zamanda olsaydı: yıldız hala kararlı yanma fazına geçememiş olurdu; yıldız sistemi çok fazla ağır element içerirdi.
        eğer daha eski bir zamanda olsaydı: yıldız sistemi yeterince ağır element içermezdi.

        8. ana yıldızın kütlesi
        eğer daha büyük olsaydı: yıldızın parlaklığı çok çabuk değişirdi; yıldız çok çabuk yanardı.
        eğer daha küçük olsaydı: yaşam için gezegen uzaklıkları kapsamı çok dar olurdu; gel git kuvvetleri, gezegenin dönme süresini bozardı; morötesi ışınımı, bitkilerin oksijen ve şeker yapması için yetersiz kalırdı.

        9. H+ üretimi
        eğer daha küçük olsaydı: gezegenin oluşması için gerekli basit moleküller ve yaşam kimyası oluşamazdı.
        eğer daha büyük olsaydı: gezegenler yaşam için yanlış zaman ve yerde oluşurdu.

        10. yüzey çekimi
        eğer daha güçlü olsaydı: gezegenin atmosferi çok fazla amonyak ve metan tutardı.
        eğer daha zayıf olsaydı: gezegenin atmosferi çok fazla su kaybederdi.

        11. ana yıldıza uzaklık
        eğer daha uzak olsaydı: kararlı bir su döngüsü için gezegen çok soğuk olurdu.
        eğer daha yakın olsaydı: kararlı bir su döngüsü için gezegen çok sıcak olurdu.

        12. yörüngenin eğimliliği
        eğer daha büyük olsaydı: gezegendeki sıcaklık farkları çok büyük olurdu.

        13. yörüngenin dışmerkezliliği
        eğer daha büyük olsaydı: mevsimsel sıcaklık farkları çok büyük olurdu.

        14. dönme süreci
        eğer daha uzun olsaydı: günlük sıcaklık değişimleri çok büyük olurdu.
        eğer daha kısa olsaydı: yaşam için gerekli yüzey sıcaklığı kapsamı sağlanamazdı.

        15. gezegenin yaşı
        eğer daha genç olsaydı: gezegen çok çabuk dönerdi.
        eğer daha yaşlı olsaydı: gezegen çok yavaş dönerdi.

        16. manyetik alan
        eğer daha güçlü olsaydı: elektromanyetik fırtınalar çok şiddetli olurdu.
        eğer daha zayıf olsaydı: ozon tabakası, yıldız ve güneş ışınımından yeterince korunamazdı.

        17. yerkabuğu kalınlığı
        eğer daha kalın olsaydı: atmosferden yerkabuğuna çok fazla oksijen transfer edilirdi.
        eğer daha ince olsaydı: volkanik ve tektonik aktivite çok büyük olurdu.

        18. yansıtılan ışığın yüzeye çarpan toplam ışığa oranı
        eğer daha büyük olsaydı: buzullaşma etkisi artardı.
        eğer daha küçük olsaydı: sera etkisi artardı.

        19. göktaşı ve kuyrukluyıldız çarpışma oranı
        eğer daha büyük olsaydı: birçok tür var olmazdı.
        eğer daha küçük olsaydı: yerkabuğu yaşam için gerekli olan maddelerden yoksun kalırdı.

        20. dünyanın ilk haliyle çarpışan kitlenin zamanlaması
        eğer daha erken olsaydı: dünyanın atmosferi çok kalın olurdu; ay çok küçük olurdu.
        eğer daha geç olsaydı: gelişmiş yaşam çağı için güneş çok parlak olurdu.

        21. atmosferdeki nitrojen oksijen oranı
        eğer daha büyük olsaydı: gelişmiş yaşam fonksiyonları çok çabuk ilerlerdi.
        eğer daha küçük olsaydı: gelişmiş yaşam fonksiyonları çok yavaş ilerlerdi.

        22. atmosferdeki karbondioksit düzeyi
        eğer daha büyük olsaydı: sera etkisi artardı.
        eğer daha küçük olsaydı: bitkiler etkili şekilde fotosentez yapamazdı.

        23. atmosferdeki su buharı düzeyi
        eğer daha büyük olsaydı: sera etkisi artardı.
        eğer daha küçük olsaydı: karadaki yaşam için yeterli miktarda yağmur yağmazdı.

        24. atmosferdeki ozon düzeyi
        eğer daha büyük olsaydı: yüzey sıcaklıkları çok düşük olurdu.
        eğer daha küçük olsaydı: yüzey sıcaklıkları çok yüksek olurdu; yüzeyde çok fazla morötesi ışınım olurdu.

        25. atmosferdeki oksijen miktarı
        eğer daha büyük olsaydı: bitkiler ve hidrokarbonlar kolayca yanardı.
        eğer daha küçük olsaydı: gelişmiş hayvanlar, çok az soluyabilirdi.

        26. sismik aktivite
        eğer daha büyük olsaydı: bir çok yaşam biçimi yok olurdu.
        eğer daha küçük olsaydı: nehirlerin sürüklediği, okyanus tabanındaki zengin besinler, tektonik hareketlerle tekrar karalara geri dönüştürülemezdi; karbonatlardan yeterince karbondioksit bırakılamazdı.

        27. volkanik aktivite
        eğer daha düşük olsaydı: atmosfere dönen su buharı ve karbondioksit miktarı yetersiz kalırdı; yaşam için gerekli toprak mineralizasyonu çok düşük kalırdı.
        eğer daha yüksek olsaydı: en azından gelişmiş yaşam tahrip olurdu.

        28. buzul çağlarının sıklığı ve kapsamı
        eğer daha küçük olsaydı: çeşitli ve gelişmiş yaşam formları için yeterli verimlilikte, genişlikte ve iyi sulanan vadiler oluşamazdı; çeşitli ve gelişmiş yaşam formları için yeterli mineral konsantrasyon olmazdı.
        eğer daha büyük olsaydı: gezegen kaçınılmaz olarak tamamen donardı.

        29. toprak mineralizasyonu
        eğer besin açısından daha fakir olsaydı: yaşam biçimlerinin çeşitliliği ve karmaşıklığı sınırlanırdı.
        eğer besin açısından daha zengin olsaydı: yaşam biçimlerinin çeşitliliği ve karmaşıklığı sınırlanırdı.

        30. Jüpiter’in uzaklığı
        eğer daha büyük olsaydı: dünyaya çok sayıda göktaşı ve kuyrukluyıldız çarpardı.
        eğer daha küçük olsaydı: dünyanın yörüngesi kararsız hale gelirdi.

        31. Jüpiter’in kütlesi
        eğer daha büyük olsaydı: dünyanın yörüngesi kararsız hale gelirdi.
        eğer daha küçük olsaydı: dünyaya çok sayıda göktaşı ve kuyrukluyıldız çarpardı.

        32. atmosfer basıncı
        eğer daha küçük olsaydı: sıvı haldeki su çok çabuk buharlaşır, nadiren yoğunlaşırdı.
        eğer daha büyük olsaydı: sıvı haldeki su, karadaki yaşam için gerekli olduğu gibi kolayca buharlaşmaz; yeryüzüne yeterince güneş ışığı gelemez; yeryüzüne yetersiz miktarda morötesi ışınım gelirdi.

        33. atmosfer şeffaflığı
        eğer daha küçük olsaydı: güneş ışınımının yetersiz kapsamdaki dalga boyları gezegen yüzeyine ulaşırdı.
        eğer daha büyük olsaydı: güneş ışınımının çok geniş kapsamdaki dalga boyları gezegen yüzeyine ulaşırdı.
        34. atmosferdeki klor miktarı
        eğer daha küçük olsaydı: erozyon oranları, nehirlerin, göllerin, toprağın asitlilik oranları ve bazı metabolik oranlar, çoğu yaşam formu için yetersiz kalırdı.
        eğer daha büyük olsaydı: erozyon oranları, nehirlerin, göllerin, toprağın asitlilik oranları ve bazı metabolik oranlar, çoğu yaşam formu için yükselirdi.

        35. okyanuslardaki ve topraktaki demir miktarı
        eğer daha küçük olsaydı: gelişmiş yaşamı destekleyecek, yaşam çeşitliliği ve miktarı çok sınırlanır; eğer çok küçükse hiçbir yaşam mümkün olamazdı.
        eğer daha büyük olsaydı: en azından gelişmiş yaşamda demir zehirlenmesi kaçınılmaz olurdu.

        36. troposfer ozon miktarı
        eğer daha küçük olsaydı: biyokimyasal dumanlar yeterince temizlenemezdi.
        eğer daha büyük olsaydı: gelişmiş hayvanlarda soluma zorluğu görülür, ürün hasatları düşer ve ozona duyarlı türlerin yok olmasıyla sonuçlanırdı.

        37. stratosfer ozon miktarı
        eğer daha küçük olsaydı: gezegenin yüzeyine, cilt kanserlerine ve bitki yetişme miktarında azalmaya yol açacak çok miktarda morötesi ışınım gelirdi.
        eğer daha büyük olsaydı: gezegenin yüzeyine çok az morötesi ışınım ulaşabilir, bitki yetişme miktarında azalmaya yol açar ve hayvanlar için yetersiz vitamin üretimi görülürdü.

        38. mezosfer ozon miktarı
        eğer daha küçük olsaydı: mezosfer gazlarının sirkülasyonu ve kimyası bozulur, atmosferin alt tabakalarındaki yaşam için gerekli gazların izafi bolluğu da tahrip olurdu.
        eğer daha büyük olsaydı: mezosfer gazlarının sirkülasyonu ve kimyası bozulur, atmosferin alt tabakalarındaki yaşam için gerekli gazların izafi bolluğu da tahrip olurdu.

        39. orman ve çalı yangınlarının miktarı ve kapsamı
        eğer daha küçük olsaydı: toprakta yetişmeyi engelleyici maddeler birikir; toprağın nitratlaşması yetersiz olur; toprağın yeterli miktarda su geçirmesi ve bazı zararlıların absorbe edilmesi için gerekli odunkömürü üretimi yetersiz olurdu.
        eğer daha büyük olsaydı: çok fazla bitki ve yaşam biçimi yok olurdu.

        40. toprak kükürtünün miktarı
        eğer daha küçük olsaydı: bitkiler bazı proteinlerden yoksun kalır ve ölürlerdi.
        eğer daha büyük olsaydı: bitkiler kükürt toksinlerinden zehirlenip ölürler; suyun ve toprağın asitliliği yaşam için çok fazla olurdu; nitrojen döngüleri bozulurdu.

        B. EVRENDEKİ DİĞER HASSAS AYARLARIN LİSTESİ

        1. güçlü nükleer kuvvet sabiti
        eğer daha büyük olsaydı: hidrojen olmazdı; yaşam için önemli olan çekirdek istikrarsız olurdu.
        eğer daha küçük olsaydı: hidrojenden başka element olmazdı.
        2. zayıf nükleer kuvvet sabiti
        eğer daha büyük olsaydı: Big Bang’de çok fazla hidrojen helyuma çevrilirdi, bundan dolayı yıldızların yanmasıyla, çok fazla ağır element malzemesi ortaya çıkardı; yıldızlardan ağır elementler yayılmazdı.
        eğer daha küçük olsaydı: Big Bang’de çok az hidrojen helyuma çevrilirdi, bundan dolayı yıldızların yanmasıyla, çok az ağır element malzemesi ortaya çıkardı; yıldızlardan ağır elementler yayılmazdı.
        3. çekim kuvveti sabiti
        eğer daha büyük olsaydı: yıldızlar çok sıcak olur, yıldızlar çok çabuk ve düzensizce yanarlardı.
        eğer daha küçük olsaydı: yıldızlar nükleer füzyon ateşleyemeyecek kadar soğuk kalırlardı, bundan dolayı ağır element üretimi olmazdı.
        4. elektromanyetik kuvvet sabiti
        eğer daha büyük olsaydı: yetersiz kimyasal bağlar olurdu; boron elementinden daha büyük olan elementler bölünme için çok istikrarsız olurlardı.
        eğer daha küçük olsaydı: yetersiz kimyasal bağlar olurdu; karbon veya oksijen yetersiz miktarlarda olurdu.
        5. elektromanyetik kuvvet sabitinin çekim kuvveti sabitine oranı
        eğer daha büyük olsaydı: 1,4 güneş kütlesinden daha küçük yıldızlar olmazdı, bundan dolayı yıldızların ömrü kısa olur ve parlaklıkları düzensiz olurdu.
        eğer daha küçük olsaydı: 0,8 güneş kütlesinden daha büyük yıldızlar olmazdı, bundan dolayı ağır element üretimi olmazdı.
        6. elektron kütlesinin proton kütlesine oranı
        eğer daha büyük olsaydı: yetersiz kimyasal bağlar olurdu.
        eğer daha küçük olsaydı: yetersiz kimyasal bağlar olurdu.
        7. proton sayısının elektron sayısına oranı
        eğer daha büyük olsaydı: elektromanyetizma, çekim gücüne hakim olur, galaksi yıldız ve gezegen oluşumlarını engellerdi.
        eğer daha küçük olsaydı: elektromanyetizma, çekim gücüne hakim olur, galaksi yıldız ve gezegen oluşumlarını engellerdi.
        8. evrenin genleşme oranı
        eğer daha büyük olsaydı: galaksi oluşumu olmazdı.
        eğer daha küçük olsaydı: yıldız oluşumlarından önce evren çökerdi.
        9. evrenin dağınım-entropi seviyesi
        eğer daha küçük olsaydı: galaksi oluşumları olmazdı.
        eğer daha büyük olsaydı: galaksiler içerisinde yıldız yoğunlaşmaları olmazdı.
        10. evrenin ağır tanecik – baryon ve nükleon yoğunluğu
        eğer daha büyük olsaydı: Big Bang’de çok fazla döteryum açığa çıkar, bundan dolayı yıldızlar çok çabuk yanardı.
        eğer daha küçük olsaydı: Big Bang’de ortaya çıkan helyum yetersiz kalır, bundan dolayı çok az ağır element oluşurdu.
        11. ışık hızı
        eğer daha hızlı olsaydı: yıldızlar çok parlak olurdu.
        eğer daha yavaş olsaydı: yıldızlar yeterince parlak olmazdı.
        12. evrenin yaşı
        eğer daha yaşlı olsaydı: kararlı bir yanma halinde güneş tipli yıldızlar, galaksilerin doğru yerlerinde olmazdı.
        eğer daha genç olsaydı: kararlı bir yanma halinde güneş tipli yıldızlar oluşmazdı.
        13. galaksiler arasındaki ortalama uzaklık
        eğer daha büyük olsaydı: yeterli bir zaman diliminde, yıldız oluşumunu sağlamaya yeterli olmayacak miktarda gaz galaksimize akardı.
        eğer daha küçük olsaydı: güneşin yörüngesi kökten alt üst olurdu.
        14. protonun azalma oranı
        eğer daha büyük olsaydı: ışınımın serbest kalmasından yaşam yok olurdu.
        eğer daha küçük olsaydı: evrende yaşam için gerekli maddeler yetersiz kalırdı.
        15. 12 karbon (12C)’ dan 16 oksijen (16O)’ e enerji düzeyi oranı
        eğer daha büyük olsaydı: yetersiz oksijen olurdu.
        eğer daha küçük olsaydı: yetersiz karbon olurdu.
        16. 4 helyum (4He) enerji düzeyi
        eğer daha büyük olsaydı: yetersiz karbon ve oksijen olurdu.
        eğer daha küçük olsaydı: yetersiz karbon ve oksijen olurdu.
        17. nötronun protona göre kütle fazlası
        eğer daha büyük olsaydı: nötron azalımı, yaşam için gerekli olan ağır elementlerin oluşması için çok az nötron bırakacaktı.
        eğer daha küçük olsaydı: nötron azalımı, yaşam için gerekli olan ağır elementlerin oluşması için çok az nötron bırakacaktı.
        18. nükleonların anti-nükleonlara göre fazlası
        eğer daha büyük olsaydı: gezegenlerin oluşumu için çok fazla ışınım olurdu.
        eğer daha küçük olsaydı: galaksilerin ve yıldızların oluşması için gerekli yeterince madde olmazdı.
        19. su molekülünün polaritesi
        eğer daha büyük olsaydı: füzyon ısısı ve buharlaşma, yaşamın varlığı için çok büyük olurdu.
        eğer daha küçük olsaydı: füzyon ısısı ve buharlaşma, yaşamın varlığı için çok küçük olurdu; yaşam kimyasının işlemesi için gerekli olan su kalitesiz olurdu; buz yüzmezdi, kaçarak donardı.
        20. süpernova püskürmeleri
        eğer daha yakın olsaydı: ışınım gezegendeki yaşamı yok ederdi.
        eğer daha uzak olsaydı: kayalık gezegenlerin oluşması için yeterince ağır element külü olmazdı.
        eğer daha sık olsaydı: ışınım gezegendeki yaşamı yok ederdi.
        eğer daha seyrek olsaydı: kayalık gezegenlerin oluşması için yeterince ağır element külü olmazdı.
        eğer daha geç olsaydı: ışınım gezegendeki yaşamı yok ederdi.
        eğer daha erken olsaydı: kayalık gezegenlerin oluşması için yeterince ağır element külü olmazdı.
        21. egzotik maddenin sıradan maddeye oranı
        eğer daha küçük olsaydı: galaksiler oluşmazdı.
        eğer daha büyük olsaydı: güneş tipi yıldızlar oluşmadan evren çökerdi.
        22. galaksi kümeleri
        eğer daha yoğun olsaydı: galaksi çarpışmaları ve birleşmeleri, yıldız ve gezegen yörüngelerini bozardı; çok fazla ışınım olurdu.
        eğer daha gevşek olsaydı: yeterli bir zaman diliminde, yıldız oluşumunu sağlamaya yeterli olmayacak miktarda gaz galaksilere akardı.
        23. erken evrende etkili olan ölçüler
        eğer daha küçük olsaydı: kuantum mekaniği, çekim gücü ve izafiyet birlikte var olmazdı ve yaşam mümkün olmazdı.
        eğer daha büyük olsaydı: kuantum mekaniği, çekim gücü ve izafiyet birlikte var olmazdı ve yaşam mümkün olmazdı.
        24. şimdiki uzayda etkili olan ölçüler
        eğer daha küçük olsaydı: elektron, gezegen ve yıldız yörüngeleri kararsız olurdu.
        eğer daha büyük olsaydı: elektron, gezegen ve yıldız yörüngeleri kararsız olurdu.
        25. neutrino kütlesi
        eğer daha küçük olsaydı: galaksi kümeleri, galaksiler ve yıldızlar oluşmazdı.
        eğer daha büyük olsaydı: galaksi kümeleri ve galaksiler çok yoğun olurdu.
        26. Big Bang dalgacıkları
        eğer daha küçük olsaydı: galaksiler oluşmazdı; evren çok çabuk genişlerdi.
        eğer daha büyük olsaydı: galaksi kümeleri ve galaksiler çok yoğun olurdu; kara delikler hüküm sürer; evren çok çabuk çökerdi.
        27. toplam kütle yoğunluğu
        eğer daha küçük olsaydı: güneş tipi yıldızlar oluşmadan evren çok çabuk genişlerdi.
        eğer daha büyük olsaydı: kararsız yörüngelere ve çok fazla ışınıma yol açacak şekilde evren çok yavaş genişlerdi.
        28. uzay enerji yoğunluğu
        eğer daha küçük olsaydı: kararsız yörüngelere ve çok fazla ışınıma yol açacak şekilde evren çok yavaş genişlerdi.
        eğer daha büyük olsaydı: güneş tipi yıldızlar oluşmadan evren çok çabuk genişlerdi.
        29. izafi genişleme faktörünün boyu
        eğer daha küçük olsaydı: yaşam için önemli kimyasal fonksiyonlar tam anlamıyla gerçekleşemezdi.
        eğer daha büyük olsaydı: yaşam için önemli kimyasal fonksiyonlar tam anlamıyla gerçekleşemezdi.
        30. Heisenberg Belirsizlik Prensibi’ndeki belirsizliğin büyüklüğü
        eğer daha küçük olsaydı: vücut hücrelerine oksijen taşınması çok yavaş olurdu; yaşam için önemli elementler kararsızlaşırdı; yaşam için önemli kimyasal fonksiyonlar tam anlamıyla gerçekleşemezdi.
        eğer daha büyük olsaydı: yaşam için önemli elementler kararsızlaşırdı; yaşam için önemli kimyasal fonksiyonlar tam anlamıyla gerçekleşemezdi.

        İşte bütün bunlar üstün bir akıl,zeka,kudret ve irade sahibi madde üstü yüce bir YARATICININ varlığını zorunlu kılmaktadır…!!!!

        Özetle,ateistlerin durumu şu örnekteki adamın durumuna benziyor… Bir adam dev bir tesisi,fabrikayı geziyor.İşleyen bu fabrikanın çarklarını görünce bakınız bu çarklar nasıl kendi kendine çalışıyor.? diyor.Halbuki bu adam söz konusu bu mükemmel farikayı bu sistemde kuran teknik mühendisleri ile fabrikanin düğmesini basıp çalıştıran elemanı görmezden geliyor,yani her şeyi fabrikanın işleyen çarkına bağlıyor,böylece söz konusu fabrikanın çarklarını işleyecek durumda kuran ve dizayn eden teknik elemanları yok sayıyor.!!!

        Ateistler de bunun gibi çarkları işleyen kainat gibi dev bir tesisin (tabir caiz ise ) teknik mühendisi olan madde üstü,üstün bir akıl,zeka,bilinç ve irade sahibi olan YARATICIYI (ALLAH’I) GÖRMEZDEN GELİYORLAR.!!!!!!!!!

        Not:Zamanım müsait olmadığından hergün internete giremiyorum…

        Saygılarımla

      • toro dedi ki:

        Sayın Bilal,

        Doğrusu sizinle münazara yapmayı özlemiştim. Ha birde size teşekkür etmem gerekiyor. Sayenizde kimse bana uzun yazıyorsunuz diye sitem edemeyecek! Sitem edenlere de sizin bu yazınızı örnek göstereceğim.

        Öncelikle sondan başlayalım ve şu hassas denge olayına değinelim.

        ”Bunun sonucunda oluşan merkezkaç kuvvet etkisiyle Dünya, Güneş’ten hayat için en uygun mesafe olan 149.500.000 km uzaklıkta TUTULUR.” sizden alıntı

        Sayın bilal, ”güneşin dünyaya uzaklığıyla alakalı mesafe tahminini ilk defa yapan Samos’lu Aristarchus (M.Ö. 312-230), Ay’ın uzaklığıyla karşılaştırıldığında Güneş’in Dünya’dan 20 kez daha uzak
        olduğu tahmininde bulunmuştu.”

        2000 li yılların başında ise astronomlar gelişmiş sistemleri sayesinde güneşin dünyaya uzaklığı 149.597.870,696 km olarak hesaplamışlardır, hata payı ise sadece 0,1 metredir. Yalnız 2004 yılında başka bir durum daha keşfedilmiştir. Dünya her yıl güneşten 15 cm yani mesafe ölçümündeki hata payının 100 katı kadar uzaklaşmaktadır. Yani sizin iddianıza göre dünya güneşten 149.500.000 km uzaklıkta TUTULMAMAKTADIR!

        Bakın şimdi başka bir hesap yapalım;
        Bu keşif 2004 yılında yapılmış. Peki dünaynın tahmini yaşı nedir? Yaklaşık 4,54 milyar yıl. (http://tr.wikipedia.org/wiki/D%C3%BCnya%27n%C4%B1n_ya%C5%9F%C4%B1)

        Biz buçuğu atalım ve 4 milyar yıl diyelim! O halde dünya ilk ortaya çıktığında güneşe mesafesi ne kadardı?

        4 milyar x 15 Cm= 60 milyar cm
        60 milyar cm/100cm=600 milyon metre
        600 milyon metre/1000 m =600.000 km
        149.597.870,696 km-600.000km= 148.997.870,70 km

        Siz buna hayat için en uygun mesafe olan 149.500.000 km de tutulmak mı diyorsun?

        Buradan, dünyanın ilk zamanlarda güneşe mesafesinden dolayı yaşama elvermeyecek kadar sıcak olduğu ve zamanla güneşten uzaklaşarak soğuduğu ve yaşamın ortaya çıkmasına elverecek noktaya geldiği ama bu uzaklaşmanın hala devam ettiği sonucunu çıkarabilirmiyiz? Bu durumda hala ”Dünya, Güneş’ten hayat için en uygun mesafe olan 149.500.000 km uzaklıkta TUTULUR.” diyebilirmisiniz? Keşke şu yazıları yazmadan kullanacağınız bilgileri bir teyit etseniz!

        Ayrıca ayında dünyadan her yıl 3,8 cm uzaklaştığı hesaplanmış. Biliyorsunuz ayın dünyadaki yaşama ve yaşamın ortaya çıkışına etkisi büyük! Örneğin şuanda ayın başına birşey gelse mesela başka bir gökcisminin çekimine girse ya da yok olsa dünya ve üzerinde yaşayanlar için tam bir felaket olur! Dolayısıyla ayın ve güneşin dünyadan her yıl ne kadar uzaklaştığını bilir bunuda gezegenin ısısına uyarlarsanız dünyanın ne zaman yaşama elverişli olmaktan çıkacağınıda hesaplayabilirsiniz! Yani dünyanın kıyametini! Bu durumda kıyametin kopacağı zamanı bilmek için bir tanrıya da ihtiyaç kalmaz! Ya da artık kıyametin zamanını sadece tanrı biliyor olmaz!

        Sanırım bu sizin için yeterli olacaktır.

        Şimdi yazınızın başına dönelim, madem siz haftalık yazıyorsunuz bende size bütün hafta okuyabileceğiniz uzunlukta bir yazı yazayım!

        ”O çamuru,toprağı ve içindeki elementleri yaratan başkası mıdır ki ‘’ Bakın kuranın tanrısı onca gücüne rağmen sadece ”OL” diyerek bir insan yaratamıyor! Bunun için önce çamura, sonra o çamura şekil vermeye ihtiyaç duyuyor! ‘’ diyorsunuz.?” sizden alıntı

        Peki sayın bilal o tanrının arşının üzerine konulduğu SUYU kim yarattı?
        Bakınız kuranın tanrısı yeri ve gökleri yarattığını söylüyor ama ilk başta olan SUYU da ben yarattım demiyor! Aksine suyu kendi yaratma eylemimde kullandım diyor!

        ”İnkar edenler, göklerle yer bitişikken, bizim onları ayırdığımızı ve diri olan her şeyi SUDAN meydana getirdiğimizi görmediler mi? Hâlâ inanmayacaklar mı?” Enbiya,30-Diyanet

        Aşağıdaki ayetten anlıyoruz ki hiçbirşey yoktu ama su vardı;

        ”O, hanginizin amelinin daha güzel olacağı konusunda sizi imtihan için, HENÜZ Arş’ı SU ÜSTÜNDE İKEN gökleri ve yeri altı gün içinde (altı evrede) yaratandır. Böyle iken “Ölümden sonra şüphesiz diriltileceksiniz” desen, inkarcılar “Mutlaka bu apaçık bir büyüdür” derler.” Hud,7-Diyanet

        Peki kuranın tanrısı hiç birşey varedilmemişken neredeydi ki arşı su üzerindeydi? Bakın buradan çok ekmek çıkar! insan gibi bir vücuda sahip olmayan bir tanrının su gibi görülebilen ve kütlesi olan bir materyalin üzerinde ne işi var? Neden arşı bir yerlerde durmak ya da suyun üzerinde durmak zorunda?

        İşte size ”Nerede ‘’ dünyayı da ilk kendinin var ettiğinden değil var olan üzerinden inşa ettiğini söylüyor.?” sorunuzun cevabı yukarıda!

        Suyu ilk kendinin var ettiğini size söylediyse bizimle paylaşın ki bizde bilelim!

        ‘’ İnkârcılar, göklerin ve yerin (başlangıçta bir madde halinde) tek bir bütün olduğunu ve bizim sonradan onu (büyük bir patlama ile) ikiye ayırdığımızı ve yaşayan her şeyi sudan yarattığımızı görmüyorlar mı? Hala inanmayacaklar mı?” sizden alıntı

        İnanın yukarıdaki çevirinizi okurken çok güldüm! Hele o parantezleriniz yok mu beni benden aldı! Demek siz Big-Bang TEORİSİNİ Big-Bang MUTLAĞI yapıverdiniz! Dahası ayette ki tanrı sorusunu hangi mantık kabul edebilir?

        Ayette sorulan sorunun cevabını herhangi bir insan nasıl verebilir? Yani her hangi bir insan ”göklerin ve yerin (başlangıçta bir madde halinde) tek bir bütün olduğunu” sonra onun kuranın tanrısı tarafından ”ikiye ayrıldığını” baktığında nasıl görebilir? Bunlar bakılınca görülebilen şeyler midir? Bu ayet yüzlerine okuduğunda (ayeti ilk duyanlar) boşluğa bakanlar tanrının yaptım dediklerini görerek mi ikna oldular? Mesela siz bu ayeti okuduğunuzda bakıp Big-Bang’i mi görüyorsunuz? Nasıl oluyor görüntü anlıkmı geliyor yoksa nasıl oluyor?

        Demek ki siz ölümsüz bir müslüman olsanız her yeni bilimsel keşif ve teoriyi popüler oldukları zamanlarda kendi tezlerinize dayanak olarak göstereceksiniz! Mesela sizi 1800 lü yıllarda yani big-bang teorisi daha ortaya atılmadan önce tanımak isterdim! Acaba o zaman parantezin içine hangi teoriyi koyardınız!

        ”Arkadaş ! Tanrıya hareket verecek olan cansız materyaller mi,yoksa tanrı cansız matreyalleri yaratıp harekete geçirir? Galiba olayları tersten yorumluyorsunuz.!!! Zira yaratıcı tanrı cansız materyalleri yaratıp harekete geçirir,bunun tersini söylemek akıl,mantık ve bilimle bağdaşmaz..
        Özetle,evrenin ilk maddesini yaratan ve onu harekete geçirip bugünkü duruma getiren de tek bir YARATCIDIR. ” sizden alıntı

        Suyu kim yaratmış suyu! Hatta suyun yer tuttuğu mekanı kim yaratmış? Kuranın tanrısı açıkça konuşlanmak için bir yerlere ihtiyacı olduğunu yani kendisin var olmasının bir mekana bir yere bağlı olduğunu söylemiyormu? Onun bile söyleyemediğini siz söylüyorsunuz! O yer ve arasındaki herşeyi ben yarattım diyor! Peki bırakalım bunları o ilk maddeyi kim yaratmış? O kuranın tanrısının ”patlatarak” ikiye ayırdığı tek bir bütünü oraya koyan kim? Kuranın tanrısı o tek bir bütünü emirle ya da güzellikle değilde ancak patlatarak ayırabildiğine göre bu işte bir bit yeniği var!

        Hayır göğe ve yerküreye ”gelin” diyerek gelmelerini sağlıyorda o tek bir bütüne patlatmadan ”gidin” deyip ayrılmalarını sağlayamıyormu?

        Neyse yazı çok uzadı. Devam edersem sizin için aylık dergi tadında bir yazı olacak. İyisimi burada bitirelim.

        Bu arada umarım sağlınız iyidir. Bir ara rahatsızlığınızdan bahsetmiştiniz. Kendinize iyi bakın, özletmeyin!

      • bilal dedi ki:

        Sn.Toro,

        1-2000 li yılların başında ise astronomlar gelişmiş sistemleri sayesinde güneşin dünyaya uzaklığı 149.597.870,696 km olarak hesaplamışlardır, hata payı ise sadece 0,1 metredir. Yalnız 2004 yılında başka bir durum daha keşfedilmiştir. Dünya her yıl güneşten 15 cm yani mesafe ölçümündeki hata payının 100 katı kadar uzaklaşmaktadır. Yani sizin iddianıza göre dünya güneşten 149.500.000 km uzaklıkta TUTULMAMAKTADIR! Siz buna hayat için en uygun mesafe olan 149.500.000 km.de tutulmak mı diyorsun ? ”sizden’’

        Bu mesefe oranı yaklaşık olarak vermemizle dünyanın sürekli bu mesefade tutulacağının anlamına gelmez,böyle bir iddiamiz de yoktur.Zira bu oranı vermekle dünya gezegenin yaratıldığından beri bu mesefade biraz değişme olsa bile yine hayatı olumsuz yönde etkilemeyecek bir durumda tutulduğunu anlatmak istemişiz.Yani bu tahmini mesefade az bir sapma olsa da yine hayatı olumsuz yönde etkilemeyebilir.Bu nedenle 2004 yılının keşfi doğru olsa bile şu ana kadar gerçekleşmiş olan mesefe yine de hayatı olumsuz etkileyecek bir oranda değildir.
        Yani yaptığınız hesabe göre 4.5.milyar sene önceden başlayarak bugünümüze kadar dünyamız 600.000 km.güneşten uzaklaşmış olsa bile yine bu mesefe dünya üzerindeki hayatı olumsuz yönden etkileyecek bir durum değildir.Ama bu uzaklık mesafesi daha çok yüksek bir düzeye çıkarsa işte o zaman hayat felç olur.Bu keşif doğru ise,zamanın ilerlemesiyle dünyanın her yıl güneşten 15 cm. uzaklaşarak kıyamet miadi gelince hayatı olumsuz etkileyecek bir duruma gelir. İşte o zaman kıyamet süreci başlıyor demektir.

        Ayrıca bu durumu özetleyecek olursak deriz ki,neden güneş ve dünya gezegeni yaratıldığın da aralarındaki uzaklık mesafesi yaşamı olumsuz etkileyecek bir durumda değildir.? Bu bir tesadüf mü,bir şans eserimi,yoksa dünya üzerinde en uygun yaşamın sürmesi için yüce Yaratıcı tarafından bilinçli olarak böyle tasarlanmış ve dizayn edilmiştir? Neden dünyamızın güneşten uzaklığı yaşam için en uygun mesefededir? Neden bunun tam tersi olmamıştır? Demek ki,evrenın yaratılışı öyle bir şans eseri,bir rastlantı sonucu olarak meydana gelmiş olması aklen,mantıken ve ilmen mümkün değildir.Evreni yaratıp böyle tasarlayan ve dizayn eden madde üstü bir zeka,akıl,bilinç ve irade sahibi yüce bir Yaratıcının varlğı söz konusudur.!!!

        2-Ayrıca ayında dünyadan her yıl 3,8 cm uzaklaştığı hesaplanmış. Biliyorsunuz ayın dünyadaki yaşama ve yaşamın ortaya çıkışına etkisi büyük! Örneğin şuanda ayın başına birşey gelse mesela başka bir gökcisminin çekimine girse ya da yok olsa dünya ve üzerinde yaşayanlar için tam bir felaket olur! Dolayısıyla ayın ve güneşin dünyadan her yıl ne kadar uzaklaştığını bilir bunuda gezegenin ısısına uyarlarsanız dünyanın ne zaman yaşama elverişli olmaktan çıkacağınıda hesaplayabilirsiniz! Yani dünyanın kıyametini! Bu durumda kıyametin kopacağı zamanı bilmek için bir tanrıya da ihtiyaç kalmaz! Ya da artık kıyametin zamanını sadece tanrı biliyor olmaz! ‘‘ sizden‘‘

        Bu söylediğiniz yeni keşfe göre,yine de bilim insanları kıyametin saatini,gününü,ayını ve senesini bilemezler.Bunlar bu keşiften haraket ederek ancak kıyametin yaklaştığını tahmin edebilirler,Ama onun gününü,ayını ve senesini bilemezler.Bunu ancak evreni yaratan ve kıyameti gerçekleştircek olan yüce Yaratıcı bilir.!!! Kur’an’da da kıyametin yaklaşacağı zamanı kimse bilemez değil,onun kesin ve tam saatini,gününü,ayını vs.kimse bilemez diye vurgu yapılmaktadır.Yani bilim insanları kıyametin kopması için saat,gün,ay ve hatta sene olarak bir tarih belirleyemezler.!!!

        3- Peki sayın bilal o tanrının arşının üzerine konulduğu SUYU kim yarattı?
        Bakınız kuranın tanrısı yeri ve gökleri yarattığını söylüyor ama ilk başta olan SUYU da ben yarattım demiyor! Aksine suyu kendi yaratma eylemimde kullandım diyor! …..
        Peki kuranın tanrısı hiç birşey varedilmemişken neredeydi ki arşı su üzerindeydi? Bakın buradan çok ekmek çıkar! insan gibi bir vücuda sahip olmayan bir tanrının su gibi görülebilen ve kütlesi olan bir materyalin üzerinde ne işi var? Neden arşı bir yerlerde durmak ya da suyun üzerinde durmak zorunda? ‘‘ sizden alıntı‘‘

        a) Arş,Allah’ın hükümranlığının bir ifadesidir,bunun maddi bir boyutu yoktur.Allah’ın arşı /hükümranlığı/ önce su üzerinde ise,demek ki,o suyu da yaratan kendisidir,çünkü söz konusu su onun hükümranlığında bulunuyordu.Yani bu suyu da o var etmiştir ki,onun hükümranlığı altında idi.
        Allah’ın arşı nedemek olduğunu defalarca anlatıldığı halde işinize gelmediği için bir türlü anlamak istemiyorsunuz.Bu nedenle hala Allah’ın arşını/hükümranlığını/fiziki olarak algılama çabasındasınız !

        Ayrıca Bilim adamları,Evren’in meydana geldiği büyük patlama’dan sadece bir an sonra tüm maddelerin”Kuark-gluon plazması” denilen sıvı bir halde olduğunu belirtiyor. ‘’ alıntı’’
        http:// http://www.maksimum.com/teknoloji/haber/28/29647.php
        Yani Enbiya-30.ayete bukünkü anlamda evren yaratılmadan önceki saydam ve ilk sıvı haline işaret ediliyor.
        Allah’ın arşı,/hükümranlığı / saydam ve sıvı /mai/ halinde bulunan ilk evren üzerindeydi.

        İşte size ”Nerede ‘’ dünyayı da ilk kendinin var ettiğinden değil var olan üzerinden inşa ettiğini söylüyor.?” sorunuzun cevabı yukarıda! ‘‘ sizden‘‘

        İşte bu yorumunuzun bir anlamı da olmadığının cevabı da yukarıda !!!

        4- Ayette sorulan sorunun cevabını herhangi bir insan nasıl verebilir? Yani her hangi bir insan ”göklerin ve yerin (başlangıçta bir madde halinde) tek bir bütün olduğunu” sonra onun kuranın tanrısı tarafından ”ikiye ayrıldığını” baktığında nasıl görebilir? Bunlar bakılınca görülebilen şeyler midir? Bu ayet yüzlerine okuduğunda (ayeti ilk duyanlar) boşluğa bakanlar tanrının yaptım dediklerini görerek mi ikna oldular? ‘‘ sizden alıntı‘‘

        Arapça dilinde ve kur’an’ın nice ayetlerinde geçen ‘‘الم تر ‘‘ ifadesiyle fiziki gözün gördüğüne değil,bilimsel araştırma sonucunda görülebilen olaya vurgu yapılmaktadır.Yani insanı bilimsel araştırmya yönlendiren bir ifadedir..MESELA: Fil suresinin başında ‘‘الم تر ‘‘ ifadesi geçiyor.Peki bu Fil olayı gerçekleştiğin de hz.Muhammed hayata mıdı? Bu olaydan sonra dünya gelmedi mi ? Peki neden bu ifade kullanılıyor ? Müşrikler hz.Muhammed’e ‘‘ Sen dünyaya gelmeden önce vuku bulan bir olay için senin Rabbin böyle bir ifadeyi nasıl kullanıyor diye neden bir itırazları olmuyordu.? Çünkü bu kelimeyle neler anlatıldığını onlar da biliyordu,bu nedenle onların böyle bir itırazları olmuyordu İşte her dilin bir anlatım özelliği vardır,bu konuda arapça çok zengin bir dildir.Ama Bu tür ifadeler Türkçeye çevirilince arapça dilindeki bu özellikler Türkçe de kendini göstermemektedir.

        Saygılarımla.

      • toro dedi ki:

        Sayın Bilal,

        Her zaman ki gibi arkasında duramayacağınız alıntılarla kurguladığınız yorumlarınızı sahipsiz bırakıyorsunuz!

        ”dünya güneşten 149.500.000 km uzaklıkta TUTULUR” derken arada sizden etkienip parantez içinde ”bu uzaklık bazen değişir, ama ortalaması budur” demediklerinin farkında değil misiniz? Sanırım el bebek gül bebek, birbirinizi pohpohladınız sitelerden biririnden tamda benim aradığım diyerek okumadan alıntıladığınız yazının altında kaldınız, her zaman ki gibi!

        “Ay da Dünya’dan en uygun mesafede bir yörüngeye oturulmuştur. Dünya-Ay arası mesafe 380.000 km. den az olsaydı, gelgit olayları şiddetlenir ve kıtalarla üzerindeki dağların silinmesiyle bütün yeryüzü ortalama 25 km yüksekliğinde sularla kaplanabilirdi.” sizden alıntı

        Bu yorumu yazan arkadaşı tanıyorsanız tanışmak isterim çünkü böyle arkadaşların arkasından değil yüzlerine karşı gülmek gerekir!

        Çünkü ay dünyadan her yıl 3,8 Cm (ölçümlere 1969’da başlanmış) uzaklaşıyor!

        Bakın yaşamın (bitkiler) denizlerden karaya çıkmasının yaklaşık 500 milyon yıl önce başladığı hesaplanıyor. Bu işlemin yani denizden karaya geçişin bugünkünden çok daha şiddetli gel-gitlere bağlı olduğuna her halde itiraz etmezsiniz. Yani ayın dünyaya şimdikinden daha da yakın olması gerektiğine. Hadi hesaplayalım;

        500 Milyon yıl x 3,8 cm=1.900.000.000 Cm
        1.900.000.000 Cm / 100 cm=19.000.000 mt
        19.000.000 mt / 1.000 mt = 19.000 Km

        Yani ay yaşamın denizlerden karaya çıktığı hesaplanan tarihte dünyaya bugünkünden 19.000 km daha YAKINMIŞ! Ya dünyanın ortaya çıkmasından bu yana ne olmuştur;

        4 milyar yıl x 3,8 cm=15.200.000.000 Cm
        15.200.000.000 Cm / 100 cm=152.000.000 mt
        152.000.000 mt/1000 mt=152.000 km

        Yani şimdiki mesafesinden %40 daha yakın. O dönemde bu yakınlıktaki ay nasıl görünürdü hayal etmeyi deneyin, spor olur!

        Belli ki bundan 4 milyar yıl önce güneşe ORTALAMA 600.000 Km daha yakın olmanın insan yaşamına bir etkisi olmadığını düşünüyorsunuz! O halde kuzum, bu insanlar neden 4 milyar yıl önce değilde semavi dinler ve onun takipçilerine göre 7000 yıl önce ortaya çıkıyor? Aradaki 3.999.993.000 senede neredeler? Neden dinozor çağında ortaya çıkıp o muhteşem akıl ve tanrılarının verdiği kudretle onları evcilleştirmemişler?

        ”Arş,Allah’ın hükümranlığının bir İFADESİDİR,” sizden alıntı

        Size kendisi mi söyledi? Çünkü ben size göre bütün insanlara yani hepimize bunu söylediğini okumadım! Sadece size mi söyledi?

        Suyun onun hükümranlığı altında olduğuna dair kanıtı ancak kendi beklentilerinizden mi çıkarıp, gösterebiliyorsunuz? Ya da bu da özel bilgi yani aranızda!

        ”Allah’ın arşı nedemek olduğunu defalarca anlatıldığı halde işinize gelmediği için bir türlü anlamak istemiyorsunuz.Bu nedenle hala Allah’ın arşını/hükümranlığını/fiziki olarak algılama çabasındasınız !”

        Niye işimize gelmesin ki yeter ki ”APAÇIK” gönderdiğini iddia ettiği kitapta bize bunları APAÇIK anlatsın ki, bizde, sizin tercüme etmenize yani anlatımı ve anlaması size özel bir kitap gönderdiği algısı yaratmasın! Ben şahsen sizinle tanıştığımızdan beri arıyorum ama hiç bir yerde bu kitap sadece Bilal’e APAÇIKTIR şeklinde kurgulanmış ayete rastlayamadım!

        ”Ayrıca Bilim adamları,Evren’in meydana geldiği büyük patlama’dan sadece bir an sonra tüm maddelerin”Kuark-gluon plazması” denilen sıvı bir halde olduğunu belirtiyor. ‘’ alıntı’’
        http:// http://www.maksimum.com/teknoloji/haber/28/29647.php
        Yani Enbiya-30.ayete bukünkü anlamda evren yaratılmadan önceki saydam ve ilk sıvı haline işaret ediliyor.
        Allah’ın arşı,/hükümranlığı / saydam ve sıvı /mai/ halinde bulunan ilk evren üzerindeydi.” Sizden alıntı

        Kesin bilgimi, teyit etmişler mi? 13,7 milyar yıl olarak hesaplanan başlangıç tarihinin hemen öncesinde ne olduğunu?
        Ayrıca pek dikkat etmiyorsunuz anlaşılan, ayette SU dan bahsediliyor! Yani insanların bildiği sudan yani 2 hidrojen 1 oksijen atomundan oluşan SUDAN! Plazmadan değil! Bu durumda sizi insanın yaratılış ayetlrini yeniden çevirmeye davet ediyorum. Onları, sudan yerine, Kuark-gluon plazması denilen bir sıvıdan yaratıldı diye değiştirin! Tabi sonrasında bu plazmanın izlerini insan vücudunda da bulup göstermelisiniz! Ben azminize bakınca bunu yapabileceğinize inanıyorum!

        ”Ayette sorulan sorunun cevabını herhangi bir insan nasıl verebilir? Yani her hangi bir insan ”göklerin ve yerin (başlangıçta bir madde halinde) tek bir bütün olduğunu” sonra onun kuranın tanrısı tarafından ”ikiye ayrıldığını” baktığında nasıl görebilir? Bunlar bakılınca görülebilen şeyler midir? Bu ayet yüzlerine okuduğunda (ayeti ilk duyanlar) boşluğa bakanlar tanrının yaptım dediklerini görerek mi ikna oldular? ‘‘ sizden alıntı‘‘
        Arapça dilinde ve kur’an’ın nice ayetlerinde geçen ‘‘الم تر ‘‘ ifadesiyle fiziki gözün gördüğüne değil,bilimsel araştırma sonucunda görülebilen olaya vurgu yapılmaktadır.Yani insanı bilimsel araştırmya yönlendiren bir ifadedir..MESELA: Fil suresinin başında ‘‘الم تر ‘‘ ifadesi geçiyor.Peki bu Fil olayı gerçekleştiğin de hz.Muhammed hayata mıdı? Bu olaydan sonra dünya gelmedi mi ? Peki neden bu ifade kullanılıyor ? Müşrikler hz.Muhammed’e ‘‘ Sen dünyaya gelmeden önce vuku bulan bir olay için senin Rabbin böyle bir ifadeyi nasıl kullanıyor diye neden bir itırazları olmuyordu.? Çünkü bu kelimeyle neler anlatıldığını onlar da biliyordu,bu nedenle onların böyle bir itırazları olmuyordu İşte her dilin bir anlatım özelliği vardır,bu konuda arapça çok zengin bir dildir.Ama Bu tür ifadeler Türkçeye çevirilince arapça dilindeki bu özellikler Türkçe de kendini göstermemektedir. ” sizden alıntı

        ”Arapça dilinde ve kur’an’ın nice ayetlerinde geçen ‘‘الم تر ‘‘ ifadesiyle fiziki gözün gördüğüne değil,BİLİMSEL araştırma sonucunda görülebilen olaya vurgu yapılmaktadır.”

        O halde bana 1400 yüzyıl önceki kureyş kabilesinde hangi BİLİM dallarının yaygın olduğunu ve insanların bunları tanımlarken yani BİLİMSEL demek için hangi kelimeyi icat ettiklerinide söyleyin! Ortada bir bilim yok ise onu ya da onları tanımlamak için BİLİMSEL demenin mantığı varmıdır?

        Yani size göre kuranın tanrısı size,

        ‘’ İnkârcılar, göklerin ve yerin (başlangıçta bir madde halinde) tek bir bütün olduğunu ve bizim sonradan onu (büyük bir patlama ile) ikiye ayırdığımızı ve yaşayan her şeyi sudan yarattığımızı görmüyorlar mı? Hala inanmayacaklar mı?” ayetinde,

        Beni bilimsel araştırın ve bulun demektedir! Peki bu ayette kendilerine seslenilenler böyle mi yaptılar? Hangi bilimsel araştırmalardan sonra iman ettiler?

        Çünkü bu durumda ilk defa 1900 lü yılların başında ortaya atılan big-bang teorisinin doğruluğu İSPATLANDIKTAN sonra İNANMALARI gerekiyordu! Sanki 1300 yıl kadar erken davranmışlar ve tanrılarının sözünü görmezden gelmişler ne dersiniz?

        Üstelik kuranın tanrısı size beni bilimsel araştırın diyor ama bu araştırmaları siz değilde başkaları yapıyor!

        Bilal Bey en az, o alıntılarına itibar ettiğin ya da ettiklerin kadar gülüyorum size!

      • karaca dedi ki:

        toro

        toro sen kendi ifadenle evren hakkında bilgi vermişsin
        söylediklerini düşündüm
        ayet yine doğru nasılmı
        yoktan var edildiğini bildiren ayet hangisi olduğunu bilmiyorum
        senin ifadenle bu ayeti açıklamaya çalışırsak işin sonu şuna çıkıyor
        yaratıcı yoktan var etmiştir derken yok olarak boşluğu kast etmiş olmasın boşluk yok olarak da kabul edilebilirse
        yani boşluk denilen şey aslında yoktur var diyorsan niteliklerini izah etmek durumundasın
        dikkat edin ben boşluğun içerisinde bulunan maddeleri kast etmiyorum
        bu boşluğun içerisinde hiç bir şeyin var olmadığını düşünün
        o zaman bu boşluğu nasıl tanımlarsın,yok olarak tanımlayabilirmisin
        bana kalırsa yok burda mana kazanıyor boşluğun diğer ismi yok tur.
        şimdi gelelim yoktan var etmeye
        bu boşluğun içi tamamı olmasa da kısmen maddelerle doldurulmuş olması
        bu ayeti açıklamazmı
        yok olanda var etmek bana kalırsa buraya şak diye uyuyor.
        kaldır boşluktan maddeyi al sana yok
        doldur maddeyi boşluğa al sana yoktan var etmek
        ayet manasını buluyor böyle düşündüğün zaman
        şimdi sıra geldi bu madde yoktan var edilmesine
        yani boşlukta yer bulmasına
        bu nasıl gerçekleşmiş olabilir
        bu boşlukta madde nasıl var oldu.
        mutlaka bunu yapabilecek bir güç olmalı
        bu güç hakkında yorumların ne olabilir
        mademki gözlerinle bu maddeyi görebiliyorsun en azından dünya ve ayı çıplak gözle görüyorsun güneşi diğerlerini aletlerle geceleride çıplak gözle yıldızları güneşi görebiliyoruz
        yani yok kun içinde madde var bunu nasıl izah edersin
        sence madde nasıl var olmuştur.
        yokluğun içinde bunu tetikleyecek olan ne olabilir
        valla ben de merak ettim vereceğin cevabı
        yok olan [BOŞLUK] olduğuna göre
        şu sözünde haklı olabilirsin yok olanın sınırı yoktur bunda haklısın
        sınırı olsaydı zaten var olarak kabul etmek gerekirdi.
        bu olaya ne dersin

  41. Havacı dedi ki:

    Sevgili Hakan ADANIR Merhaba,
    ENFAL 103 Yusuf Ali tarafından “No vision can grasp Him, but His grasp is over all vision: He is above all comprehension, yet is acquainted with all things”, M.Pickthall ise “Vision comprehendeth Him not, but He comprehendeth (all) vision. He is the Subtile, the Aware” şeklinde ingilizceye tercüme edilmiş. Dikkat edilirse görmek anlamına gelebilecek hiç bir fiil (see, behold, observe) kullanılmamış, bunun yerine “vision” kullanılmış. Bence bu çeviri daha doğru. Bazı akımlar Allah’ın eli, gözü ifadelerini aynen el ve göz olarak ele almaktadır.

  42. hakan adanır dedi ki:

    🙂

  43. hakan adanır dedi ki:

    saygılar havacı bey

  44. kadir dedi ki:

    okuyucu…

    “çok kestirme bir cevap vermişsin, sonsuz boşluğu tanrının yarattığını nereden biliyorsun?”

    benim inancımın gereğidir bu.. benim inancıma göre kainatta gözle görülebilen ve görülemeyen herşeyi allah yaratmıştır..

    “sınırları çizilemeyen, yani sınırları çizilemediği için dışı olmayan bir boşluğun yok edilip edilemeyeceğini istersen ömrünün sonuna kadar düşün,”

    sınırlarını sen ben çizemeyiz.. fakat boşluğun sınırlarını allah bilir.. mesela evrenin genişlemesinden geriye doğru gidecek olursak. boşluk dediğin şey bir zamanlar nasıldı bir fikrin var mı?

    “düşünürken cevabının bulacak olursan, sonsuz boşluğunun nasıl yok edilebileceğini bize bir zahmet anlatıver???”

    okuyucu unuttuysan sana hatırlatimm ben bir insanım yaratıcı değilim.. kainatın nasıl yaratıldığını insanoğlu net olarak bilimiyorsa eğer.. boşluğun yok olmasınıda bilemez.. şimdi sen benden cevap mı bekliyosun..

    “ha bu arada sonsuz boşluğun bir sınırı olduğunu düşünüyorsan, sonsuz boşluğun dışında ne var, onuda anlatıver bir zahmet,”

    ben uzay boşluğuda dahil herşeyin allah tarafından yaratıldığına inanırım. bu boşluk dediğinin sınırlarınıda ancak allah bilir..

    son olarak… muhkem olsun, mütaşabih ayetlerin hepsine iman ederim.. allahtan bir hakikat olduğunu bilirim…

    • 1okuyucu dedi ki:

      Kadir;

      —benim inancımın gereğidir bu.. benim inancıma göre kainatta gözle görülebilen ve görülemeyen herşeyi allah yaratmıştır.. (senden alıntı)

      bana Allahla gelme kendi düşüncelerinle gel,

      Allah bilir deme kolaylığına kaçacağına düşünmeyi denesene, ben sana evren yok olursa geriye ne kalır diye soruyorum, düşünerek cevap vermek bu kadar zor mu?

      —-sınırlarını sen ben çizemeyiz.. fakat boşluğun sınırlarını allah bilir.. mesela evrenin genişlemesinden geriye doğru gidecek olursak. boşluk dediğin şey bir zamanlar nasıldı bir fikrin var mı? (senden alıntı)

      sonsuz boşluğun sınırlarının çizilebileceğinden kim söz etti ki? sonsuz boşluk sınırları çizilemeyen sınırları çizilemediği için dışı olmayan dolayısıyla her şeyi içerisinde barındıran bir boşluktur, o nedenle evren yaratılmadan önce sonsuz boşluk vardı,

      —okuyucu unuttuysan sana hatırlatimm ben bir insanım yaratıcı değilim.. kainatın nasıl yaratıldığını insanoğlu net olarak bilimiyorsa eğer.. boşluğun yok olmasınıda bilemez.. şimdi sen benden cevap mı bekliyosun.. (senden alıntı)

      ben sana yaratıcısın demiyorum ki, yaratıcının verdiği akılla düşünmeni istiyorum, ayrıca ben sana kainatın nasıl yaratıldığını sormuyorum, aksine kainat yok olursa geriye ne kalır diye soruyorum, bak ben düşünerek boşluğun yok edilemeyeceği sonucuna varıyorum, çünki yaratmanın gerçekleşmesi için bir mekanın zorunlu olarak var olması gerektiğini düşünüyorum, üstelik boşluğun madde gibi bir sınırı olmadığını olamayacağını, bardağın dışındaki boşluğa bir sınır koyamayarak, yani gözlemleyerek söyleyebiliyorum,

      her şeye kayıtsız şartsız iman ediyor olman, yaratıcının verdiği akılla düşünmene engel değil,
      o nedenle sonsuzluk kavramı üzerine düşünmeyi dene, düşündüğünde sonsuz boşluğun yok edilemeyeceğini anlayacaksın, gerçi anlasanda inandığın tanrının çöpe gitme riski nedeniyle anlamamazlıktan geleceksin,

      cevap verdiğini sanmakla kurtulduğunu sanma, sonsuz boşluk kavramıyla tanışmış olman nedeniyle sonsuzluk kavramında gizli olan tanrının hangi sonsuzda gizli olduğunu düşünür durursun artık?

      • kadir dedi ki:

        okuyucu…

        sonsuz boşluk ve sonsuzluk kavramı insani bir olgumudur..
        insan değerlerinde sonsuzluk diye birşey var mıdır?
        bu kainatta herşey tüketilmiyor mu?
        gezegenler sürekli devir almıyor mu?
        yanan ateş sonunda sönmüyor mu..
        ömür bitiyor
        zaman geçiyor..
        kainat genişliyor..

        kısaca sonsuzluk kavramı senin konun değildir.. bu kainatta insana ait değerler sonsuz değilse eğer sen sonsuzluğun ne olduğunu anlayamazsın..

        sonsuzluk yüce allaha özgü bir kavramdır… o ezeldir, o ebedidir..

        sen şimdi bana sonsuzluğu soruyosun..

        okuyucu sonsuzluğu bir ağacın tohumu olarak düşün… o tohum birgün çatlıyor.. ve bir varlık (ağaç) ortaya çıkıyor. ve bu ağacın kuruması eninde sonunda gerçekleşiyor..

        işte kainatta böyledir.. sonsuz olan allah eğer uzay boşluğunu manyetik alanları yarattıysa, yarattığı gibi yok etmeyede kadirdir..

        mesela kuranın allah ile melekler arasındaki konuşmasında.. bir mekan tasavvuru yapamıyorum.. acaba nerede konuştular diye kafamda bir mekan oturtamıyorum.. çünkü bilirim ki… sonsuz olan allah farklı alemler var etmiştir.. şimdi meleklerin uzayda olduğunu düşünebilirmisin..

        mesela meleklerin yeryüzüne indiğinden bahseder kuran.. meleklerin indiği yeryüzü bize göre uzay, fakat meleklere göre nedir.. bunu idrak edebilirmisin.. sen bir sonsuz olmayan bir varlık olarak hangi sonsuzluğu anlamaya çalışıyosun..

      • 1okuyucu dedi ki:

        Kadir;

        —–kısaca sonsuzluk kavramı senin konun değildir.. bu kainatta insana ait değerler sonsuz değilse eğer sen sonsuzluğun ne olduğunu anlayamazsın.. (senden alıntı)

        aksine sonsuzluk kavramı benim konumdur, eğer tanrının varlığı sonsuzluk kavramında gizliyse elbette sonsuzluğun ne olduğunu anlamaya çalışacağım, elbette sonsuzluk kavramı üzerine düşüneceğim, sonsuzluk, sınırları çizilemeyen sınırları çizilemediği için dışı olmayan bir şey olarak tarif ediliyorsa, dışı olmayan bir şeyin her şeyi içerisinde barındırdığını anlamak zor olmasa gerek,

        —-okuyucu sonsuzluğu bir ağacın tohumu olarak düşün… o tohum birgün çatlıyor.. ve bir varlık (ağaç) ortaya çıkıyor. ve bu ağacın kuruması eninde sonunda gerçekleşiyor.. (senden alıntı)

        sonsuzluğun çizilecek bir sınırı yoktur ki sonsuzluğu tohum olarak düşüneyim, yoksa sen sozsuzluğu sınırları çizilen bir şey mi sanıyorsun?

        senin sonsuzluktan anladığın bu mu? tohum örneğiyle tanrıyı cismani bir varlık yaptığının farkında değil misin? yoksa sen putperest misin?

        —sen bir sonsuz olmayan bir varlık olarak hangi sonsuzluğu anlamaya çalışıyosun.. (senden alıntı)

        ben sonsuzluğu, sınırı olmayan sınırı olmadığı için dışı olmayan dolayısıyla her şeyi bünyesinde barındıran sonsuz boşluk olarak anlıyorum, yani bir tek sonsuz vardır o da sonsuz boşluktur diyorum,

        ayrıca sonsuzluk kavramının ne olduğu konusunda biraz düşünmeye çalış, çünki sonsuzluğun ne olduğunu bilmiyorsun,

  45. kadir dedi ki:

    sayın toro
    “Sanırım o ”bu sitedeki müslüman olan ve olmayan birçok kişi” ile birebir görüşüp hakkımdaki duygu ve düşüncelerine vakıf oldunuz ki, kendinizi onlar adına da açıklama yapmaya muktedir gördünüz? ”

    yazıştığınız kişilerin size verdikleri cevapları lüften kontrol edermisin.. o zaman anlarsın…

    • toro dedi ki:

      Sayın Kadir,

      Neyi anlayacağım, sizin hiç konuşmadığınız (özel) insanların yazdığı yazılardan, kendi çıkarınıza ürettiğiniz soyut sonuçları beni yermek için kullandığınızı mı? Ya da bana başkaları tarafından söylenmeyen sözleri onlardan özel olarak duymuşcasına bana iletmeye çalışmış olma kolaycılığınızı mı? Beni bıraktınız,tanrınızı da bıraktınız, şimdi bütün site sakinlerinin niyetlerini mi okumaya başladınız? Siz ağzı olmayanların ağzı, niyetlerini dile getiremeyenlerin aracısımısınız? Niyetini okuduğunuz kaç kişiden niyetini bana iletmek için izin aldınız? Başkası adına fikir beyan etme hakkını size kim verdi?

      Yaptığınız her eylem onlarca soruyu ya da sorunu da beraberinde getiriyor!

      • kadir dedi ki:

        sayın toro…

        sizin tutumunuzdan, herşeyi ben bilirim havalarına girerek insanları aşağılamanızdan dolayı bu sitede ki çoğu arkadaş sizin bu tutumunuzdan rahatsızdır.. edebiyat yapma kardeş.. yazıştığın insanların yazılarını oku… ne demek istediğimi anlayacaksın..
        bu tutumunuzdan bir an önce kurtulmanız dileklerimle..

      • 1okuyucu dedi ki:

        Kadir;

        bana göre bu forumun en kibar üyesi torodur, şimdiye kadar ağzından küfürlü bir laf çıktığına şahit olmadım, gördüğüm ise kendisinin öne sürdüğü tezlere cevap verememenin ezikliğini yaşayanların acizliklerini ört bas etmek için saldırma yolunu seçmeleridir, tabiri caizse tıpkı gerçek alemdeki gibi kaba kuvvete başvurmalarıdır, bunun nedeni ise hapsedildikleri kalıbın dışına çıkamayanların akıl ve mantık yönünden masaya yatırılan konulara inanca dayalı cevaplarla müdahil olmaya çalışmalarıdır,

        rahatsızlık meselesine gelince, masaya yatırılan konular dinle ilgili olduğu için dinlere inananların hepsi kendi dinleri hakkındaki mantıksızlıkların masaya yatırılmasından rahatsızdır, o nedenle ortada bir tek kişiden rahatsız olma gibi bir durum olamaz,

        ayrıca sizin bu tavrınızdan dolayı ben aşağılık duygusuna kapılıyorum, oysa bakara-178’de katilin ve maktülün kim olduklarının bilindiği söylemenize karşılık, ben sizin tanrınızı boş boş konuşan geri zekâlı bir varlık olduğunu ispatlamaya çalışan kişiler olduğunu söylediğim halde benden rahatsızlık duymamanıza doğrusu bir anlam veremiyorum.

        yoksa sizin tanrınız boş boş konuşan geri zekâlı bir varlık mıdır ki benden rahatsız olmuyorsunuz?

        lütfen benide ciddiye alıp bendende rahatsız olun, yoksa aşağılık kompleksine kapılacağım?

      • Havacı dedi ki:

        Sayın Toro,
        Bakıyorum buradan herkese ayar vermeye çalışıyorsunuz. Peki size bu hakkı kim verdi? Evrenin varoluşuna dair öne sürdüğünüz “Durağan Evren” modeli hakkında bilgi istememi kibir ve saldırma olarak algılıyorsunuz. Sizin durağan evren modeliniz 19 yy. durağan evren modelinden farklı mı farklı ise farkları neler? Şimdi bir siteden alıntı yapıyorum “19. yüzyıldaki durağan evren modeli, başta belirttiğimiz gibi, materyalist felsefeye zemin sağlamıştı. Materyalist felsefeci George Politzer, bu evren modeline dayanarak, “Felsefenin Başlangıç İlkeleri” adlı kitabında; “evrenin yaratılmış birşey” olmadığını öne sürmüştü ve şöyle demişti: “Eğer yaratılmış olsaydı, o takdirde Allah tarafından belli bir anda ve yoktan var edilmiş olması gerekirdi”.
        Politzer evrenin yoktan var edilmediğini iddia ederken 19. yüzyılın durağan evren modeline dayanıyor ve dolayısıyla bilimsel bir iddia ortaya attığını sanıyordu. ” ve yine devamen “Ünlü ateist felsefeci Anthony Flew, bu konuda şunları söyler:”İtiraflarda bulunmanın insan ruhuna iyi geldiğini söylerler. Ben de bir itirafta bulunacağım: Big Bang modeli, bir ateist açısından oldukça sıkıntı vericidir. Çünkü bilim, dini kaynaklar tarafından savunulan bir iddiayı ispat etmiştir: Evrenin bir başlangıcı olduğu iddiasını. Sadece evrenin bir sonunun ve başlangıcının olmadığını kabul ettiğimiz sürece, evrenin şu anki varlığının mutlak bir açıklama olduğunu savunabiliriz. Ben hala bu açıklamaya inanıyorum, ama bunu Big Bang karşısında savunmanın pek kolay ve rahat bir durum olmadığını itiraf etmeliyim.”
        Şimdi kendi “Durağan Evren” modelinizi açıklayacak mısınız yoksa ayar vermeye devam mı edeceksiniz?

      • hakan adanır dedi ki:

        bana göre bu forumun en kibar üyesi torodur, şimdiye kadar ağzından küfürlü bir laf çıktığına şahit olmadım, gördüğüm ise kendisinin öne sürdüğü tezlere cevap verememenin ezikliğini yaşayanların acizliklerini ört bas etmek için saldırma yolunu seçmeleridir, tabiri caizse tıpkı gerçek alemdeki gibi kaba kuvvete başvurmalarıdır, bunun nedeni ise hapsedildikleri kalıbın dışına çıkamayanların akıl ve mantık yönünden masaya yatırılan konulara inanca dayalı cevaplarla müdahil olmaya çalışmalarıdır, (1okuyucu’dan alıntı)
        1okuyucu senin ile hemfikirim bu konuda

      • toro dedi ki:

        Sayın Kadir ve Havacı,

        Öncelikle sizin hangi haleti-i ruhiye içerisinde olduğunuzu bilmek isterdim! Siz kendinizi nerede sanıyorsunuz? Bu forumun islamcılar tarafından bu din içerisindeki problemleri tartışmak ya da karşılıklı fikir teatilerinde bulunmek için oluşturulduğunu ve bizim buraya bu paylaşımları sabote etmek ya da paylaşımcılara müdahale etmek için katıldığımızı mı zannediyorsunuz?

        Hey arkadaşlar bu forum, kendi inancını o inancın içinde olmayanlara fikren ve şeklen dayatanların argümanlarının o dine ya da dinlere inanmayanlar tarafından tartışıldığı ve üzerine fikir alışverişinde bulunulduğu bir mekandır! Ben bu mekanın başlangıcına ve moderatörüne baktığımda bunu anlıyorum da siz neyi anlamıyorsunuz, bilmiyorum.

        Siz sanıyorsunuz ki burası sizin için tasarlandı ve siz hep burada olarak ve din kardeşlerinizle ve dininiz ile ilgili paylaşımlar yapıyorken birden bire toro davetsiz misafir olarak aranıza daldı ve size saldırmaya başladı! Ha durum bu ise ben gerçekten yanlış yapmışımdır ve yapıyorumdur! Sizin kendi aranızda paylaşımlar yapabilesiniz diye oluşturduğunuz bu platforma amacı dışına girmemiş olmalıydım!

        Durum bu mu yoksa siz benimle hala dalga geçmeye çalıştığınızı düşünerek kendinizi düşürdüğünüz mantık dışı durumun farkında değilmisiniz?

        Hakaret ediyormuşum! Arkadaşlar, bu forum sizin gibi inanmadığı için dininiz tarafından sözde lanetlenen ve aşağılanan insanların kendi arasında kendi haklarını size ve sizin dininize karşı korumak amacıyla fikir paylaşmaya çalıştıkları bir platformdur. Buraya girip ortalığa sataşan ve sizin gibi inanmayanları yine sizin inandığınız din ile taciz edenler kimler?

        Siz kendinizi komik mi sanıyorsunuz!

        Neyse ben ne yaptığını bilmeyenlere haddini bildirmem gerektiğinde bunu yapmaktan çekinmem!

        Gelelim size sayın Havacı,

        ”Ünlü ateist felsefeci Anthony Flew” in sadece kendi bağlayacak şahsi görüşlerini bu konudaki tek mutlak dayanak sayıp kendimizi onun yaptıklarını yapacak şekilde ona angajemi etmeliyiz?
        Bu durumda bende sizi uran Dursun’a yönlendiriyim o zaman!

        Bakın sayın havacı, en tahammül edemediğim şey entellektüelliten hiç nasibini almamış olduğunu bildiği hale entellektüel gibi davranmaya çalışanlardır! Çünkü onlarla tartışmaktan çok yaptıkları kendisi değilde başkasıymış rolünün kırdığı potları düzeltmekle uğraşırsınız!

        Arkadaşım benim adım ‘Anthony Flew” midir? Ben ateist bile değilim!
        Bu noktada siz bana düşüncelerini paylaşıp, paylaşmadığımı bile sormadığınız başka bir isim üzerinden mi ayar vereceksiniz?

        Siz benim yazdıklarımı okumuyormusunuz? Ben kendi fikirlerimi ve evren algımı paylaşıyorum! Üstelik bunu kendiliğinden değilde SİZ istediniz diye yapıyorum! Ben sizi kenara çekip bakın bende evren ile ilgili ne fikirler var deyip zorla beni dinlemeye ya da okumaya mı zorladım?

        Siz ne kadar da arsız çıktınız, inanamıyorum! Benden dinlemek istediklerinizi yani benim kendime ait evren algımı size anlatırken bu algımı ya da fikirlerimi bilim çevrelerine onaylatıp tasdik ettirmem mi gerekiyordu? Nesiniz siz, felsefi ya da bilimsel düşüncenin değerlendirilip kategorize edildiği ya da ciddiye alınması için onaylandığı en üst kurum mu?

        Üstüne birde beni kendinize ayar vermekle eleştirip mağduru ya da mağrurları oynamaya beni de bu sayade mağrur pozisyonuna itmeye çabalıyorsunuz! Bari bunu yapabilecek anlatım ve onu destekleyecek bilginiz olsun.Benim, sizin durumunuzdakilerin maskelerine indirmek için bilgiye bile ihtiyacım yok. Sadece sizin tutarsızlıklarını ifade edebilmeye yetecek kadar yazabilmek yeterlidir!

        Bunun sonucunda size, yapamadıklarınızı yapabilenlerin ,yapabildiklerini kötü göstermek yoluyla avunmak kalır! Buyrun avunun!

        Bu noktada özel br sözde sayın kadir’e söyleyelim!

        Bana ”edebiyat yapma kardeş” demişsiniz! Yani işinize gelen edebiyat sizin için makbul (neyden bahsettiğimi sen bilirsin) işinize gelmeyen ise tu kaka! Edebiyat görmek istiyorsan tavsiye ederim,işi gücü bırak ve onu en başından tekrar okumaya başla!

        Ne söylediğini bilmemenin, lafın nereye gideceğini hesap edememenin yani acemeliğin bu kadarına da pes doğrusu!

      • toro dedi ki:

        Sayın Kadir,

        ”toro kardeşim ben bir müslümanım kuranı kerim ile ilgili yorumlarım sadece beni bağlar.. bana katılanlarda olabilir katılmayanlarda.. ben yüzde yüz doğrudur hiçbir zaman demedim. sizde bana katılırsınız katılmazsınız saygı duyarım.. ama lüften beni burada bir tebliğci havalarındaymışım gibi göstermeye çalışma..”

        Yukarıdaki yorumunuzu bana hitaben haziran ayında yazmıştınız! Bakın onu ben yazmış gibi aşağıda güncelliyorum!

        Kadir kardeşim semavi dinlerin kitaplarına inanmayan biri olarak onlarla ilgili yorumlarım sadece beni bağlar.. bana katılanlarda olabilir katılmayanlarda..ben yüzde yüz doğrudur hiçbir zaman demedim.sizde bana katılırsınız katılmazsınız saygı duyarım.. ama lüften beni burada bir EDEBİYATÇI havalarındaymışım gibi göstermeye çalışma..”

        Görüyorsunuz ya, siz sadece müslüman değil aynı zamanda kendine müslümansınız!

  46. kadir dedi ki:

    sayın toro…

    “Son olarak söylemek isterim ki, hakaret benim tarzım değildir! Sizin işinize gelmeyen her söylemi hakaret saymaya çabalayıp, cevapsızlığınızı ve çaresizliğinizi örtmeye çalışmanız benim sözlerimi hakaret olarak göstermeye yetmez!”

    bana kuran dışı birşey sorarsan eğer.. bu kendi yorumum olur.. kendi yorumumda doğrudur veya yanlıştır.. kişiye göre değişir.. siz bana kurandan sordukça cevap alırsınız.. yok kuran önemli değil ben sizin düşüncelerinizi merak ediyorum derseniz bunu açık açık yazın…

    asıl çaresiz sensin toro… kendini bir uçurum kenarında dala tutunmuş gibi düşün… eğer gerçekten çaresiz olmasan kuranı eleştirmeyi bırakıp kendi tanrı tasavvurunla ilgilenirsin… kendi öz değerleriniz varken.. sizin için bundan daha değerli ne olabilir..

    ayırca siz duymak istediğiniz cevabı duyamadıkça size verilen hiçbir cevabı ya kabul etmiyosunuz, ya görmezden geliyosunuz, ya konuyu değiştiriyosunuz, yada laf kalabalığı yaparak konuyu dağıtıyosunuz.

  47. kadir dedi ki:

    sayın toro…

    “Görüyorsunuz ya, siz sadece müslüman değil aynı zamanda kendine müslümansınız!”

    “Kadir kardeşim semavi dinlerin kitaplarına inanmayan biri olarak onlarla ilgili yorumlarım sadece beni bağlar.. bana katılanlarda olabilir katılmayanlarda..ben yüzde yüz doğrudur hiçbir zaman demedim.sizde bana katılırsınız katılmazsınız saygı duyarım.. ama lüften beni burada bir EDEBİYATÇI havalarındaymışım gibi göstermeye çalışma..”

    o çok yakın olmuş.. daha eski yazılarıma gidin..

    seni bağlayamaz.. burada tek taraflı konuşuyoruz. senin değerlerine hiç eleştiri getirmiyorum. neye inanıyosun hiç tartışmıyoruz.. senin inandığın tanrın hakkında hiç sana ithamlarda bulunmuyoruz.. yani sen soyutsun. biz somutuz.. sen inanmadığın bir din ve bir yaratıcı hakkında atıp tutma hakkını kendine görürsen despotluk yapmış olursun..

    ayrıca senin inancın benim zerre kadar umrumda değil..

    • toro dedi ki:

      Sayın Kadir,

      ”ayrıca senin inancın benim zerre kadar umrumda değil” senden alıntı

      Olmasını isteyen mi oldu? Sana dediğim şey, senin inancında benim umurumda değil! Bu durumda benim umrumda yeya umru olmayanların umrunda olması için lakırdı üretmenize ve kendinizi savunma yapıyor gibi gösterip inancınızı dayatmanıza gerek varmı?

      Hayır bu forumda ne adına bulunup ne bulmayı ya da ne almayı bekliyordunuz?

      Ben sizi şakacı olarak görüyorum! Ama şakası tutmadığında, şaka yaptığına kızan türden! Hiç düşündün mü, belki de şaka yapmayı beceremiyorsundur?

      • kadir dedi ki:

        sayın toro….

        bak yine lafı değişirip farklı yerlere çekiyosun.. işine geleni anlıyosun işine gelmeye çinli taklidi yapıyosun.. sana diyorum ki farkındaysan biz senin tanrından veya senin inanç değerlerinden hiç konuşmuyoruz.. tek taraflı olarak kuran şöyle kuran böyle diyip duruyosun.. kuran hakkında atıp tutmayı çok iyi biliyosun ama hiç düşünmüyosun kurana inananlar benim inancım hakkında hiç yorum yapıp hakaret veya eleştiri getirmiyor..
        sivirisineğe anlatsam bunu hemen idrak eder. ama seni davul zurna yerine koyuyorum fayda etmiyor..

        toro şu yazdıklarımı iyi okuyup şunu fark ettin mi?

        kurana iman eden bizler başkalarının inancına son derece saygılıyız ve hoşgörülüyüz.. bu imanımız bize kazandığı terbiyedir.. senin inançların sana ne kazandırdı sayın toro….
        senin inancın ve değerlerinin sana ne kazandırdığının farkına vardın mı?

        şunu hiçbir zaman unutma.. bizim inancımızı zerre kadar zedeleyemezsin.. ne kadar kendi değerlerini bir kenara bırakıp islamın değerleri hakkında atıp tutarsan tut bu sana hiçbir fayda sağlamayacak.. sadece kısa bir süreliğine gönlünü eğlendirip kendini tatmin edersin.. bu tatminlik geçince bir doz daha fazla istersin.. dahada kafan bir güzel olur..
        her geçen gün dozu artırırsın ki artırdında.. ama sonu ölümdür..

        sizin zihninin aynı eroin kullanmak gibi..

      • toro dedi ki:

        Sayın Kadir,

        Tabi ki benim inanç ve değerlerimden konuşamayız! Çünkü size göre öyle bir şeyin olması SİZİN inancınıza göre mümkün değil! Diyelim ki benim inanç ve değerlerimi konuşmaya başladınız,değerlendirmelerinizi kendi inancınızdan faydalanarak yapmayacakmısınız?

        Ee zaten yaptığınız da bu değilmi? Siz bana verdiğiniz her tepkiyi benim inanç ve değerlerimin sizin dininize göre olamayacağı üzerinden kurgulamıyormusunuz? Yani aslında bizim yaptığımız, bizim inanç ve değerlerimizin dayanağı olamayacağını, dayanağı olan inancın sadece kendi inancı olduğunu söyleyen birine kendi dayanakları üzerinden karşılık vermek değil mi?

        Diyorum ya siz şakacısınız!

        Bak diyorsun ki;

        ”kurana iman eden bizler başkalarının inancına son derece saygılıyız ve hoşgörülüyüz.bu imanımız bize kazandığı terbiyedir..” senden alıntı

        Bu ne menem bir hoşgörüdür ki hemen arkasından benim kazançlarımı sorgulamaya başlayabiliyorsunuz?

        ”senin inançların sana ne kazandırdı sayın toro….
        senin inancın ve değerlerinin sana ne kazandırdığının farkına vardın mı” senden alıntı

        Hem bulunduğun yerin sana terbiye bana ise tersini kazandırdığını söyleyecek kadar benim durduğum yeri küçümseyecek ve aşağılayacaksın hemde hoşgörülüyüm diyeceksin! Üstüne devam edip hakkınmış gibi birde neyi kazandığımın hesabını soracaksın!

        Şunu unutma, içinde yer eden ve seni bize karşı artniyetli ve hoşgörüsüz hale getiren ve kendini istemediğin anda bu tip yazılarla ortaya çıkaran ezerlerden sıyrılamazsın!

        Sen durduğun yerden başka yerde duran birine durduğu yerin ona getirdiği kazanç üzerinden sesleniyorsan bunun adı hoşgörü olmaz! Olsa olsa, küçümsemek olur!

        Ayrıca eroin benzetmen hoşuma gitti.

        Keşke bana elimde somut olarak tutup her göz gezdirdiğimde beni uyuşturan şeyin ne olduğunuda söyleseydin! En azından senin elinde tuttuğun şey ne ise ondan feyz alsaydın!

        Benim inançlarımı ve onların bana kazandırdıklarını bilmiyorsun ama onların beni uyuşturduğunu biliyorsun! Beni uyuşturan şeyi somut olarak söylesende bilsem! Ben neyi elime aldım da böyle oldum?

  48. Havacı dedi ki:

    Sayın Toro,
    Sadece soruma cevap verseydiniz yeterdi. Turan Dursun’un da kitabını okudum ona karşı yazılan reddiyeyi de. Ben sakin sakin yazarken siz hırsınızdan öfkeyle cevap veriyorsunuz. Dinlerde yer alan evrenin yaratılış inancına karşılık durağan evren ve onun yerine geçen sizin de dediğiniz gibi popüler olan Big-Bang teorisine karşı sizin önermeniz olan ve anlamaya çalıştığım Durağan Evren
    Ama anladım ki gereksiz bir çabaymış.. Diyorsunuz ki “Benim, sizin durumunuzdakilerin maskelerine indirmek için bilgiye bile ihtiyacım yok.. ” Bilgiyi bu kadar küçümseyen, ve ona ihtiyacı olmadığını ifade eden her şeyi bildiğini sanan sizin gibilere ne denir bilemiyorum. Sonra bizim ne gibi maskemizi indirmişsiniz merak ettim?
    Durağan evreni meydana getiren elektronların neden durağanlaştığını, elektronların enerji seviyelerini korumak yönündeki bilinçlerinin nasıl oluştuğunu, yaratıcının elektronlara hareket verdikten sonra niçin kenara çekildiğini açıklayamadığınız için hırçınlaşıyorsunuz.
    Sizden bu yönde cevap beklerdim, “Bunun sonucunda size, yapamadıklarınızı yapabilenlerin ,yapabildiklerini kötü göstermek yoluyla avunmak kalır! Buyrun avunun!” diyorsunuz. Siz bir şey yaptığınızı düşünüyorsanız buyrun avunun.

    • toro dedi ki:

      Sayın Havacı,

      ” Bilgiyi bu kadar küçümseyen, ve ona ihtiyacı olmadığını ifade eden her şeyi bildiğini sanan sizin gibilere ne denir bilemiyorum. Sonra bizim ne gibi maskemizi indirmişsiniz merak ettim?” sizden alıntı

      ”Bilgiyi bu kadar küçümseyen, ve ona ihtiyacı olmadığını ifade” sizden

      Sanırım okuduğunuz anlamak konusunda problem yaşıyorsunuz Bakın o metni aşağıya tekrar kopyalıyorum.

      Not:Anlayamıyorsanız tane tane okuyun!

      Üstüne birde beni kendinize ayar vermekle eleştirip mağduru ya da mağrurları oynamaya beni de bu sayade mağrur pozisyonuna itmeye çabalıyorsunuz! Bari bunu yapabilecek anlatım ve onu destekleyecek bilginiz olsun.((((Benim, sizin durumunuzdakilerin maskelerine indirmek İÇİN bilgiye bile ihtiyacım yok.)))) Sadece sizin tutarsızlıklarını ifade edebilmeye yetecek kadar yazabilmek yeterlidir!

      Sanırım yine anlamadınız… Canınız sağolsun, anlayan anladı…

      • Havacı dedi ki:

        Bence de anlayan anladı. Yine top taca çıktı, sorulara cevap yok.

  49. Havacı dedi ki:

    Sayın Toro,
    Bakıyorum her konuda herkese yazacak kadar zamanınız var. Merak ettim geçiminizi neyle sağlıyorsunuz? Çalışıyorsanız çalışma saatleri içinde işverenin hakkından alıyorsunuz, çalışmıyorsanız bu daha kötü. Kendi işiniz yapıyorsanız o zaman başka. Beni soracak olursanız havacılık sektöründe yönetici olarak 25 yıl çalıştıktan sonra emekli olmanın rahatlığını yaşıyorum.

    • toro dedi ki:

      Sayın Havacı,

      Her konuda yazacak kadar zamanım yok. Her konuda hızlıca yazmamı sağlayacak kadar birşeylerim var! Ayrıca zamanım olmadığında beni burada yazıyor göremezsiniz!

      Sizinle bu münazarayı sürgit devam ettirmek istemiyorum. Lütfen benim rahatsızlığımın nerede ve nasıl başladığını iyi analiz edin! Bunun sonucunda, benim aslında düşündüklerimi sizinle paylaşmaya ne kadar hevesli olduğumu farketmiş olacaksınız. Siz benim sizinle düşündüklerimi paylaşma hevesimi kırdınız!

      • Havacı dedi ki:

        Sayın Toro,
        Bu münazaradan ayrılmanıza gerçekten üzüldüm. Belki bazı yazılarımda agresif davrandım, ama bunun size karşı art niyetli olduğum şeklinde anlaşılmasına da ayrıca üzüldüm. Fikriniz bana ilginç gelmişti, ayrıca paylaşmamanız doğal olarak kendi inisiyatifinizde.
        Burada şunu görmenizi isterim, siz nasıl evren hakkındaki düşüncenizi tam olarak ortaya koyamıyor ve bazı olguları olduğu gibi kabul ediyorsanız burada yazan inanan arkadaşlarda bazı şeyleri tam olarak açıklayamaz. (Melek, şeytan, cin, cennet, cehennem vb)
        Her ne kadar sert yazışmalarımız olduysa da sizin açıkça hakaret, küfür vb. ifadelere yönelmemeniz belli bir fikir ve terbiye alt yapısına sahip olduğunuzu gösterir.
        Benim düşünceme göre bir yaratıcı var ve kendisini bildirmek için iletişime geçmiş olabilir. Ne yazık ki islam adına yapılan ve beni de bir ölçüde dinden uzaklaştıran uygulamalar her dönemde olmuştur. İslam gerçek anlamına döndürülmedikçe insanların haklı olarak isyanlarına açık olacaktır. İngilizce hazırlanan islami bir siteden alıntı “Today, “fatwas-fetva” (verdicts) exist elaborating on the permissibility of an adult male committing sexual intercourse with a child. ” Sizin muhtemelen bilgisayarla uğraşan (yazılım anlamında) ve ingilizce bildiğinizi düşünerek tercümesini yapmadım. İşte konu bu kadar vahim.
        Not: Söz konusu site bunu ciddi olarak yargılayor, yeriyor ve ayetin gerçekte ne olduğunu bilimsel verilerle açıklıyor. Adnan hocanın sitesi değil 🙂

  50. Havacı dedi ki:

    Sevgili Bilal,
    Güneşin dünyaya uzaklığı izlediği eliptik yörünge nedeniyle her yıl kış mevsiminin başlangıcında 147 milyon kilometre iken, yaz başlarken 152 milyon kilometre uzaklıktadır. Dolayısıyla tek bir uzaklık vermek hatadır. Umarım bir an önce bu sitede yazmaya devam edersin.

  51. kadir dedi ki:

    sayın havacı ve sayın toro…

    dünyanın güneşin etrafında eliptik yörünge nedeniyle farklı uzaklıklarda döner.. şöyle ki;

    kuzey yarım kürede kış mevsiminde yani ocak ayının sonlarına doğru dünyanın güneşe en yakın olduğu zamandır. o zaman şöyle bir soru akla gelebilir. peki neden kuzey yarım küre ocakta sıcak olmuyor? kış çetin yaşanıyor?

    bunun nedeni dünyanın eğik olmasından ve kaynaklanır. yani ocak ayında kuzey yarım küre dünyadan uzaklaşır geceler uzar, gündüzler kısalır. yani güneşe çok az maruz kalır.. güney yarım küre ise ocak ayında dünyaya yaklaşır. hem dünyanın yatıklığından hemde eliptik hareket sonucu mesafe olarak güneşe en yakın olduğu zamandır. bu durumda şöyle bir soru akla gelebilir; o zaman güney yarım kürede neden cehennem sıcakları olmuyor?

    bunun nedenide güney yarım kürenin 4/3 ü denizlerle kaplı olduğundan ve denizlerin daha geç ısınmasından dolayı, yani ısıyı fazla tutamamasından dolayı güney yarım küre aşırı sıcak olmaz.. hatta güneyde kış mevsimi kuzey yarım küreye göre daha soğuk olur.. eğer güney yarım kürenin büyük bölümü karalardan oluşmuş olsaydı karalar daha fazla ısı tutacak, o zaman aşırı derecede sıcak olacaktı..

    işte yüce allahın müthiş dengesi ve yaratmadaki en ince hesapları ve dizaynları.. her yıl bu sürekli olarak tekrarlanır.. hiç aksamadan güneşin etrafında dönerek ve yörüngesini terketmeyerek allahı tesbih eder..

    saygılarımla…

    • toro dedi ki:

      Sayın Kadir,

      Hangi ince hesaplı ilahi güçten bahsediyorsun, Meksika’da Yukatan Yarımadası’nda bulunan ve 180 Km çapında olan kraterin oluşmasını sağlayan ve dünyaya 65 milyon yıl önce (hesaplara göre) düştüğünde dinozorlar dahil canlı nüfüsunun %70’ini yok ettiği öngörülen göktaşını durduramayan güçten mi? Bu çarpışmanın kıtaların şeklini değiştirdiğini, süpersonik depremlerin yaşandığını ve dünyayı buzul çağına soktuğunu, bu yüzden yok olan bitki ve hayvan fosillerinin milyonlarca yıl sonra dünyanın son yüzyılına damga vuran petrol ve kömür olarak geri döneceğini bilemeyen ve bunu kitabında yazamayan ince hesapcıdan mı?

      Sayın kadir, insanlar maddenin yapısını değiştirmeye başladıkları andan itibaren dünyada fark yaratmaya başlamışlardır. Ama bunu yapabilmek için enerjiye ihtiyaç vardı. Bu da petrol ve kömür sayesinde oldu! Ama bu atılımı yapmamızı sağlayan petrol ve kömür yani insanın maddeyi aşkalaştırmasını sağlayan enerji kaynakları o mükkemmel dizaycının öngörüleri arasında yok!

      Sence şaşırmalı mıyım?

      • kadir dedi ki:

        sayın toro…

        bu ince hesaplamaların kendiliğinden ve tesadüfen var olduğunu mu düşünüyosun?

        a) evet b) hayır

      • toro dedi ki:

        Sayın Kadir,

        Eğer insanoğlunun bugün geldiği noktada, geçmiş tarihinde en büyük izi bırakan, sayelerinde maddeyi başkalaştıracak enerjiyi sağladıkları petrol ve kömürden ve ayrıca bunlardan kazanılan dünya ekonomi tarihinin en büyük geliri ve bu gelirin paylaşımından Kuran’da hiç bahsedilmemesinin tesadüf olup olmadığını soruyorsan, cevabım;

        Hayır, tesadüf değil! Çünkü hiç bir varlık BİLMEDİĞİ bir şeyi bildiğini iddia edemez! Yani senin elinde tutup bana salladığın kitabı kim yazdı ya da yazdırdıysa insanlık tarihinin en büyük katma değerini üretecek doğal kaynaklardan ve onlar uğruna yapılacak savaşlarda ölecek mlyonlarca insandan haberi yoktu! E bende tarihimizin en önemli ekonomik ve politik sorunlarından habersiz olan bir dizaycının İNCE HESAP yapabileceğini düşünmüyorum.

        İşte bu yüzden de cevabım evet, çünkü öyle bir hesaplayıcı yok!

        Olsaydı en azından senin onun hiç söylemediği şeyleri söylemiş gibi yazmana ya da o şekilde davranmana izin vermezdi! Çünkü öncelik kendisine inanmayanlar değil, kendisine inanmayanları inandırmak için kullanacağı propagandacıların eğitilmesi olurdu! Çünkü sonuçta onun aynası sizsiniz!

  52. kadir dedi ki:

    sayın toro

    sizden sadece bir kelime istedim.. evet veya hayır.. siz bana demediğinizi bırakmadınız.. bu kininiz bu hırçınlığınız niye..

    • toro dedi ki:

      Sevgili kadir,

      Size daha önce defalarca söyledim! Ben size ne kin ne de öfke duymuyorum! Ben sizinle en iyi arkadaşımla nasıl konuşuyorsam onunla nasıl münazara yapıyorsam sizinlede aynsını yapıyorum.

      Üstelik sizden nefret etmem için bir sebep olmalı, ben böyle bir sebepten haberdar değilim. Ancak siz, benim bilmediğim ama size kin duymamı sağlayacak bir neden biliyorsanız söyleyin!

      Siz beni okumuyorsunuz, ya da anlamaya çalışarak okumuyorsunuz! Ben sizin inandığınız kendine paygamber diyene bile kin ve nefret duymuyorum! Biz burada fikirlerimizi paylaşıyoruz. Ben dünya da hiç kimseye benimle düşüncelerini paylaştığı için kin duymam! Kusura bakmayın ama benim öcüm düşünceler değil!

      Sevgili kadir, ben hırçın değilim! Siz soru sormasını bilmediğinizden, soramadığınız sorunun karşılığı olarak karşınıza çıkanlara katlanamıyorsunuz! Benim size verdiğim her cevabın sizde yarattığı etkiyi sizin sayenizde biliyorum. Çünkü okuduğunuzda ne hissediyorsanız onu bana yamamaya çabalıyorsunuz!

      Ben tarz olarak karşımdakinin ne düşündüğümü anlaması adına, aklımdan geçen her şeyi detaylıca yazar ve muhatabımın aklında en ufak soru işareti kalmamasına çabalarım! Üstelik yazacak şeylerim olduğunuda defaten söyedim!

  53. öksüzzz dedi ki:

    Kutsal kitaplardaki benzerlikler, onların değiştirilmeden önce ilahi kaynaklı olduklarını gösterir. Hindu kutsal metinlerinde bile ashab-ı kehf (mağara arkadaşları) anlatılıyor. Tek Yaratıcı, insanlığa kutsal metinler vahyetmiştir. Biz iyi kullar olmazsak, yerimize başkalarını yaratabilir. Ben bozulmuş bir kutsalla bile dalga geçmem. Hristiyanlıktaki baba, oğul, kutsal ruhla ilgili teslis inancı, çok eski bir kutsal kitabın üzerinde kitaba ait olmayıp sonradan eklenmiş bir yazıdan dolayı oluşmuş.

  54. Ul Khan dedi ki:

    Din iptidailikten halen tam olarak kurtulamamis insanlar icin cok iyi birseydir ..Cünkü iptidai insan ilahi bir otoritenin ve buna bagli bir ahiretin varolmadigin anlarsa iyi egitilmedigi icin hemen sapkinliklara ve buna bagli olarak tehlikeli olmaya baslar. Iste bu yüzden din tüm insanligin cok entellektuel bir bilince sahip olacagi güne kadar ciddi bir kurum olarak günlük hayattaki yerini demokratik sistemin ögelerine tamamen uygun olarak korumalidir…

  55. Brcn dedi ki:

    Ya arkadaslar suna hala açiklama yapiyorsunuz Siz buna A deseniz sirf bu Kuran’dan mı diye sorar. Bısey söyleyince de ki gördüm dünyanın yaratiĺma Arş meselesinde klasiklesmis soruyu soruyor

    “Gittinde mi i biliyorsun?”
    Sen de anne karnında bir meni parcasiydin işte ama o leş parcası bugün konusuyor burada.
    Hani demissin seytan bile Yaratıcıya sunu yapti bunu yapti ben niye yapmayim? Süre verilenlerden 2.ciside niye olmayim?
    Sen isine geldiği gibi algiliyorsun kocum Allah sana niye 2. Süreyi versin Sen ve senin gibileri zaten verdiği sürenin içine dahil etti.:)
    Aslında her kesin icinde bir Tanrı, Ilah inancı var yok sen bile bu kadar uzun tartişmazsin. Kabul etmek istemiyorsun çünkü acizsin ve kara kutuya indikce ofkeleneniyorsun.
    Gaybı kim bilmiş ki sen ögrenmeye calısiyorsun. Allah sana insani niye Ol diye degilde camurdan yarattiginin ve ne gibi islemlerden gecirdiginin hesabini verecek. Bu ne peki? Kibir . Kimde? Sende peki sen nerde ? bu dusuncelerini degistirmedikce Cehennemde

    • toro dedi ki:

      Satın Brcn,

      Anlaşılıyor ki yazdıklarımı okudunuz ve anlaşılıyor ki yazdıklarımı okumak sizi rahatsız etti! Peki ne oldu, inandığınız ya da içine doğduğunuz coğrafya gereği inandırıldığınız şeylerden şüphe etme noktasına mı geldiniz? Anlamama yardımcı olun lütfen, inancı sağlam olan ve inandığından emin olan biri için başkalarının düşündüklerinin ne önemi vardır? Siz benim gibilerle beraber bir sınavda yani eşit bir yarışta olduğunuza ve bu yarışın sonunda ödülün ya da cezanında sadece sınavı düzenleyen tarafından verileceğine iman etmiyor musunuz? O halde o sınavın ortasında sınavın ortasında olduğuna iman ettiğiniz başka birini yaftalama ve ona parmak sallama hakkını kimden alıyorsunuz merak ettim.

      Öncelikle tanrınıza iman ediyormusunuz, etmiyormusunuz ona karar verin! Sonra hem neye inandığınızı dolayısıyla da haddiniz bilin! Ne zaman sınavınızı bitirdiniz ya da o sınavdan kendinizi sıyırıp tanrınızın yanına konumladınızda başkalarını yargılama ve hatta onlara hakaretlerinizi sıralama hakkını kendinizde buldunuz?

      Dostum sizin herhangi bir tanrıya falan inandığınız yok! Üstelik bunu ben değil siz kendiniz söylüyorsunuz! Siz sadece kibrinize inanıyorsunuz! Peki nedir bu kibir;

      ”Eğer BEN inanıyorsam doğrudur ve eğer BENİM inandığıma inanmıyorlarsa suçludurlar”

      Kusura bakmayın ama sırf tezahürat yapmakla gerçek tayin edilseydi her takımın taraftarı takımının yaptığı her maçta sadece tezahürat yaparak takımını dünyanın en iyisi yapardı!

      Ya da tezahürat yapmak yani en doğrusu benim söylediğimdir demek iddiayı doğru yapmaya yetiyorsa dünyada doğru olarak kabul edilecek binlerce inanç var demektir. Yani sizin mantığınızla bir inancın doğru olması için inanırının ona inanması ve ona gerçek demesi yeterlidir.

      Yazık, hepinizde aynı tavır. Sözde evreni yaratan herşeyin sahibi ve emsalsiz güce sahip bir tanrıya inanıyorsunuz! Ama aynı zamanda onu korumak ve onun adına yargılayarak hüküm vermekde size düşüyor!

      Dostum, siz inancınızın en büyük düşmanına ve karısına ölümden bir an önce iman ettiler diye Hz. deyip onları onurlandıranların peşinden gidenler değilmisiniz!Yani ebü süfyanın bile affedilip tanrının lütfuna mazhar olabileceğine inanmıyormusunuz? Bu durumda benim bile affedilme ya da sizin tarafınıza sirayet etme ihtimalim varken yani hala sınavım devam edereken(!) siz hangi hadsizlikle kendi yaratıcınızın beni ana rahmine düşürdüğü ilk halime hakaret edebiliyorsunuz?
      Hani Ona inanıyordunuz? Ne oldu canınız yandığında onun yaratma eylemini ya da yarattıklarının niteliklerinimi sorgulamaya başladınız?

      Sonrada çıkıp benim atıflarıma laf ediyorsunuz! Dönün aynada kendinize bakında benim yaptığımın sizin yaptığınız yanında bir hiç olduğunu görüverin!

      Dostum, benden, en çok inanıyor gibi yapanlar rahatsız olur! Gerçekten inananların benimle işi yoktur onlar sadece kendi işlerine bakarlar.

yavuz için bir cevap yazın Cevabı iptal et