MEAL TAHRİFATLARI

Bir ayeti birkaç çeşit mealden kontrol ettiğinizde farklılıklara rastlayabilirsiniz. Bu duruma özellikle tartışmalı ayetlerde yoğun rastlanır.
Bu farklılıkların nedeni mealcinin Arapça düzeyi ile ilişkilendirilse de, tahrifat düzeyindeki farklılıkların nedeni çok çeşitlidir.


Bunlar;
1- Bağlı olduğu mezhep ve tarikat doğrultusunda meal yapmak,
2- Ayetleri günümüze ve bilime uygun hale getirmeye çalışmak,
3- Ayetlerden mucize çıkarmaya çalışmak,
4- Çelişkili, akıl ve bilimdışı görülen ayetleri farklı yansıtmaya çalışmak,
5- Reformist düşünceler nedeniyle ayetleri farklı yansıtmak,
6- Ayetleri şiddet dışı ve hoşgörülü göstermeye çalışmak,
7- Ayetleri şiddete yönelik ve hoşgörüsüz göstermeye çalışmak,

Gelenekçilerden Mehmet şevki eygi yazısında müslümanlara bakın ne tavsiye ediyor:

Müslümanlar Müslümanlar Müslümanlar!… Kur’ân ve meâl ve tefsiri alırken şu hususlara dikkat ediniz:

(1) İcazetli bir din alimi tarafından yazılmış olsun,

(2) Bu âlim, müfessirlik ehliyetine sahip bulunsun,

(3) Ehl-i Sünnet ve Cemaat yolunda ve çizgisinde bulunsun,

(4) Mezhepsiz ve reformcu olmasın,

(5) Diyalogcu ve hoşgörücü olmasın.

(6) Mason Afganîci olmasın.

(7) Tefsire ve meâle kendi kafasından, heva ve re’y mahsulü fikir ve görüşler koymasın.

http://www.zehirli.org/konu/m.-esed-in- … islar.html

Yaşar Nuri öztürk’den tahrifat örnekleri:

Diyanet Vakfı ve Diyanet İşleri dahil olmak üzere birçok mealde, Nebe Suresi 32 ve 33. ayetler şu şekilde geçer ;

31. Şüphesiz takvâ sahipleri için de başarı ödülü vardır.
32. Bahçeler,bağlar,
33. Göğüsleri tomurcuk gibi kabarmış yaşıt kızlar,

Elmalılı Hamdi Yazır gibi, bir çok eski meal yazarı da aynı ayetleri şu şekilde çevirmiştir ;
32. Bahçeler var, bağlar var.
33. Memeleri tomurcuklanmış yaşıt kızlar var.

“Memeleri henüz tomurcuklanmış kızlar” ifadelerinden anlaşılan, günümüzün 12-13 yaşlarında kızlarıdır. O dönem Arabistan’da, kızların erken geliştiği iddiası göz önünde bulundurulursa, bu yaş sınırı daha da aşağılarda düşünülebilir. 9-10 gibi.
Haliyle burada bir çok kişinin aklına gelecek soru, Allah’ın bu kadar ufak kızları cennetinde erkeklere vermesi ile yüceliğinin çelişmesi olacaktır. Bu çelişki ise, İslam inancını yaralayıcı bir olgudur, çünkü kişi sorgulamaya başlarsa, bu sorgulama zincirleme devam edebilir ve çelişkiler artabilir.
Yaşar Nuri Öztürk, bunun farkındadır ve mealinde 33. ayetin gerçek ifadesinden dışarı çıkarak ayeti şu şekilde verip geçiştirir;

31. Takva sahipleri için bir kurtuluş ve bir zafer vardır.
32. Sulak bahçeler, bağlar, üzümler,
33. Göğüsleri turunç gibi yaşıtlar,
34. Dopdolu kadehler vardır.

Ne demektir “göğüsleri turunç gibi yaşıtlar”? Bu yaşıtlar erkek midirler, ne yaparlar ?
Neden göğüsleri turunç gibidir, cennet bahçelerinde çok mu spor yapmışlardır?
Turunç gibi olmasının önemi nedir ki, ayet bunu özellikle belirtmiştir?

Daha önceki meallerde, memeleri tomurcuklanmış yaşıt kızlar, ifadesi açık bir şekilde, takva sahibi için sexsüel bir sunuş sunmaktayken, Yaşar Nuri Öztürk, bu anlamın anlaşılamaması için, ifadeyi bulandırmaktadır. Çünkü bu ayet tek başına, Kuran’ın Allah kelamı olup olmadığının sorgulanması için yeterli bir etkendir.

Yaşar Nuri Öztürk’ün ayet saptırmalarının bir başka örneği arz’ı “yerküre” diye çevirmesidir.
Arz sözcüğü Arapça’da yer anlamına gelirken, dünyanın yuvarlak olduğunu Kur’an’a sokabilme gayretkeşliği ile yer yerine “yerküre” sözcüğü kullanmaktadır.

Rad-41. Görmüyorlar mı ki biz o yerküreye geliyor, onu uçlarından eksiltiyoruz. Allah hükmeder; O’nun hükmünü denetleyecek de yoktur. Hesabı çok çabuk görür O.

Bu ayette yer’i yerküre yaptığı gibi, ayetten mucize çıkarmayı da ihmal etmiyor. “Yerin etrafından eksiltmekteyiz” ifadesini, “uçlarından eksiltme” diyerek kutupları ima ediyor ve küresel ısınmanın, kutuplardaki buz erimelerinin işaret edildiğini iddia ediyor.

Köktendinci şiddet yanlısı örgüt ve toplulukların, Kur’an’daki şiddet içeren ayetleri evrensel görüp bugün de bu ayetler doğrultusunda hareket etmeleri karşısında elbette ılımlı, barışçı, insancıl yorumlar tercih ve teşvik edilebilir.
Fakat bu tahrifatlar sadece bu amaçla yapılmıyor. Propaganda amaçlı, mucize amaçlı tahrifatlar var.
Edip Yüksel tahrifatları:

Özellikle Edip Yüksel bu yönde en çok çaba içinde olanlardan. Ilımlılığı, modern bakışı, barışçı ve reformist oluşu gerici-yobaz zihniyetler karşısında takdir edilebilir. Ancak bu takdirle kalmıyor, bir bedeli var. Yaşar Nuri takdiri görünce mehdilik iması ile çıplak uyarıcı iddiası ile ortaya çıkıyor. Gazeteciler uyanık olup biraz sabretseler devamı gelecek iddialarının ama üzerine gidilince geri adım atıyor ve susuyor.
Edip Yüksel de Reşat Halife’nin peygamber olduğunu savunuyordu ve O’nun Yahya’sı olma yolunda 19 mucizeciliğine soyunmuştu.
Tahrifatlarla mucize kanıtlama gayretini inatla sürdürüyor.Edip Yüksel’den bir örnek:
Adiyat suresi atlardan bahseder. Normal meali şöyledir:
1. Andolsun soluk soluğa koşanlara
2. Kıvılcım saçanlara
3. Sabah vakti baskın yapanlara
4. Tozu dumana katanlara

Edip Yüksel ise bu ayetlerin jet uçaklarından bahsettiğini iddia eder ve mealine de bu parantezi düşer:

1. Andolsun soluyarak aşanlara. (Geçmiş kuşaklar bu ayetlerden atları anlamışlardır. Oysa ayetteki ifadeler havadaki oksijeni yutarak ve arkasından ateş fışkırtarak giden jet uçaklarının tarifi olarak da anlaşılabilir. Bu ayetleri yüzlerce yıl önce yaşamış insanlar gibi anlamak zorunda değiliz kuşkusuz.)

Edip Yüksel’e göre ayetler, Muhammed dönemindeki anlamlarında kalmamalı, döneme göre anlam kazanmalı. Ne kadar etik değil mi?

Edip yüksel’den bir örnek daha:

Yoğun şekilde eleştirildiğini gördüğü ve kendisinin de kabullenemediği Tebbet suresini bakın nasıl çevirmiş:

1. Ateş kürükleyenin elleri kahrolsun, zaten kendisi kahroldu.
2. Ne parası, ne de bir kazancı ona yaramadı.
3. O, alev sahibi bir ateşe girecektir.
4. Odun taşıyan (zulmun ateşine yakıt hazırlayan) karısı da.

1. ayette Ebu Leheb’i “ateşi körükleyen” e çevirmiş ama son ayette “karısı” na bir çare bulamamış.

Edip Yüksel, meşhur Zülkarneyn ayetlerinde güneşin kara balçık bir gözeye batmasını ise şöyle tahrif etmiş:
Kehf/ 86. Uzak batıya varınca güneşi büyük bir okyanusta batar buldu ve orada bir topluluk ile karşılaştı. “Ey İki Nesil Sahibi, dilersen onları cezalandır, dilersen onlara iyi davran,” dedik.
Halbuki ayette okyanus geçmiyor. Ayetin doğrusu şöyle:

Kehf-86. Nihayet güneşin battığı yere vardığı zaman, güneşi, kara bir balçıkta batıyor buldu. (…)

Bu tahrifatları yaparken bu kadar rahat olan biri 19 mucizesini kanıtlamaya çalışırken rahat olmaz mı?
Üstelik de sırf 19’u tutturabilmek için Tevbe suresinin son 2 ayetinin Kur’an’a sonradan eklendiğini öne sürebilecek kadar rahattır. Ama diğer yandan ısrarla “Kur’an tahrif edilmemiştir” diyecek kadar da perhizcidir.

Tüm eleştirilerimize rağmen onu gerici-yobazlardan ayrı tutup “İslam’da reform” yazısından bir alıntı verelim:

Gunumuz “Muslumanlarinin” bildigi ve uygulamaya calistigi Islam, yuzyillar boyu, din adamlarinin uydurduklari kurallarla oylesine bozulmustur ki Muhammed’in bildirdigi islam diniyle ilgisi kalmamistir. “Ulema” gecinen din adamlari, o kadar cok seriatlar, haramlar, carsaflar, peceler, gidasal yasaklar, sakallar, sariklar, istincalar, istibralar, misvaklar, sag ayaklar, sol ayaklar, hadisler, sunnetler, sefaatler, hazretler, efendiler, kerametler, melanetler, evliyalar, serifler, seyyitler, hirka-i serifler, kil-i serifler, takiyyeler, takkeler, tespihler, tekkeler, mezhepler, tarikatlar, satahatlar, muskalar, istihareler, hulleler, hileler, turbeler, nafileler, mekruhlar, menduplar, sevaplar, mustehaplar, fetvalar ve palavralar uydurmuslardir ki Islam dinini Allah’in dogadaki ayetleriyle celisen, karmasik ve yasanmaz bir dine cevirmislerdir. Musluman halklarin dunyanin bu kadar gerisinde kalmalarinin en onemli sorumlulari bu musrik dinadamlari ve onlari kullanan politikacilardir. Tanri bu durumu duzeltmek ve mesajini hurafe ve bidatlerden arindirmak icin “buyuklerden biri” diye niteledigi mesaji gonderdi bize (74:30-35).

http://www.yuksel.org/t/

Muhammed Esed tahrifatları:

Kur’an’ı çarpıtıp, kelimelerle oynayarak tahrif edenlerin başında Esed gelir.
Tek bir örnek yeter tahrifatçılığını göstermeye;
Aşağıdaki ayet Elmalılı’nın çevirisi:
Maide/33-34. Allah ve Resulüne karşı savaşan ve yeryüzünde fesat çıkarmaya çalışanların cezası, ancak öldürülmeleri veya asılmaları yahut ayak ve ellerinin çaprazlama kesilmesi, ya da yeryüzünde başka bir yere sürgün edilmeleridir. Bu, dünyada onlar için bir zillettir. Ahirette ise onlar için büyük bir azab vardır. Ancak kendilerini yakalamanızdan önce tevbe edenler başka. Bilin ki Allah, çok bağışlayan ve çok merhamet edendir.

Bakalım Esed nasıl çevirmiş:

Allah’a ve Elçisine karşı savaş açanların ve yeryüzünde fesadı yaymaya çalışanların büyük kısmının öldürülmeleri veya asılmaları veya döneklikleri yüzünden büyük kısmının ellerinin ve ayaklarının kesilmesi yahut yeryüzünden [tamamıyla] sürülmeleri, yalnızca bir karşılıktan ibarettir. İşte bu, onların bu dünyada uğradıkları zillettir. Öteki dünyada ise [daha] korkunç bir azap bekler onları, ancak [ey müminler] siz onlardan daha güçlü hale gelmeden önce tövbe edenler hariç: çünkü bilmelisiniz ki Allah çok bağışlayıcıdır, rahmet kaynağıdır.

Bu ayetin esbab-ı nuzulü ise şöyle anlatılır.

Peygamberin yaptırdığı işkence:

Olayın özeti:

Ukl ve Ureyne kabilelerinden birkaç kişi(kimilerinin yazdığına göre 7-8 kişi) Peygambere gelirler. Müslüman olduklarını bildirirler. Renkleri sararmıştır, hasta oldukları anlaşılmaktadır. Peygamber deve sütü ve deve sidiği içirerek bunları tedavi etme yoluna gider. Bir süre sonra iyileşmişlerdir. Medine’nin havasınuın kendilerine iyi gelmediğini ve havası uygun bir kesime çıkmak istediklerini Peygambere söylerler. Peygamber de gereksinimlerini karşılasın diye bir deve sürüsünü, başlarındaki çobanıyla birlikte bunların buyruğuna verir. Ve develerin bulundukları yere giderler. Bir süre, develerin sütüyle beslendikten sonra çobanı öldürürler, develeri de alıp götürürler. Olay öğrenilir. Medine’ye peygamber’e iletilir. Peygamber öfkelenmiştir. Adamların yakalanması için buyruğunu verir. Tümünü yakalattırır. Suçlular, Peygamberin huzuruna getirilirler. Ve peygamberin kararı:

“Elleri ayakları çapraz olarak kesilsin, gözleri oyulup çıkarılsın!..”

Peygamberin buyruğu uygulanır. Peygamberin buyruğu ile, suçluların elleri ayakları çapraz olarak kesilir, gözleri oyulur, Medine dışında güneşin altında ateş gibi yandığı için harre adı verilen yere götürülüp konurlar. Suçlular su ister, su verilmez. Zavallılar, taşları kemirirler, ağızlarıyla, dişleriyle torağı kazarlar. Ölünceye dek orada bırakılırlar.

Buhari, bu hadisi, yedi yerde ve dokuz yolla; Müslim bir yerde ve yedi yolla, Ebu Davud bir yerde beş yolla, Nesei bir yerde dört yolla aktarıp yazmıştır. Bunu göz önünde tutan Ahmed Naim, hadisin sağlamlığı konusunda şöyle diyor:

“Altı kitaptan sağlamlık derecelerine göre en sağlamları sayılan dördünde böyle yirmibeş yolla belirlenen, ayrıca Ebu Âvâne, İnb Sa’d, Taheri, Taberanî, Abdurrezzak, Ibnü’t-Talla, Ibn Ishak ve Vâkidî gibi birçokları tarafından başka birçok yoldan aktarıla gelen bu hadis hakkında (gerçek midir, değil midir diyerek) kuşkuya kapılmak hiçbir müslüman için düşünülemez”. (Bkz. Sahih-i Buhari Muhtasarı Tecrid-i Sarih tercemesi, c.1, hadis no:172, not:2).

Hadisi kaynaklarının bir kısmında görmek için bkz. Buhari, Zekât/68, Cihad/152, Tecrîd/Vudû hadis no:172; Müslim, Kesâme/9-14, hadis no: 1671; Ebû Davûd, Hudûd/3, hadis no:72-73; Neseî, Tahrimü’d-Dem/7; İbn Mace, Hudûd/20, hadis no: 2578-2579.

Serdar Kaangil

About pante

Araştırmacı sosyal medya editörü...
Bu yazı Din içinde yayınlandı ve , , , olarak etiketlendi. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

9 Responses to MEAL TAHRİFATLARI

  1. Edip Yuksel dedi ki:

    Güzel bir eleştiri… Tebrik ederim. Ancak, benim çevirime yönelttiğin eleştirilere kısaca cevaplarım olacak.

    1. Adiyat suresinde At veya eşek geçmiyor. Böyle olunca benim savunduğum anlam hala geçerli.

    2. Ebu Leheb diye birisi yok. Ateş babası, provakatörler için kullanılan bir değim.

    3. Zulkarneyn ile ilgili 18:86 ayeti herşeyden önce astronomik bir gerçeği ifade bağlamında geçmiyor. Aksine, okyanusta güneşin batımı Zulkarneynin perspektifinden sunuluyor.

    Selam,
    Edip

    • sevginin ışığı dedi ki:

      İzninizle, bay Pante yanıt vermemiş, ben sorayım…

      2. Ebu Leheb, Hz. Muhammed’in öz amcası ve dünürünün ismi değil midir? Eğer dediğiniz gibi, ayette ateş babası olarak kullanılıyor ise, o zaman bu karısı ifadesi ne demektir? Ateş babasının kızı deseydi ya? Ya da ona da neden ateş ana demiyor?

      Sevgiler

  2. Araştırmacı dedi ki:

    İftiranın bu kadarıda olmaz.İsra-33(Haklı bir sebep olmadıkça ALLAH’ın haram kıldığı bir canı öldürmeyin.Kim zulmedilerek öldürülürse onun velisine yetki vermişizdir.Artık oda öldürmede aşırı gitmesin.Çünkü yasalar kendisine arka çıkmıştır.)Böyle bir ayet varken Peygamber Efendimizmi işkece yaptı?

  3. guguk dedi ki:

    kısasa kısas, o insanlar hem çobanların gözlerini oyuyor hem güneşin altında ölüme terk ediyorlar aynısı kendilerine yapılınca zavallı oluyorlar öylemi

  4. sevginin ışığı dedi ki:

    Kuran’daki meal tahrifatları say say bitmez… Bu yazın çok eksik bile olmuş 🙂

  5. nesrin dedi ki:

    Kuranda tahrifatlar yapılmıştır ,doğrudur lakin en çok tahrif edenlerden diye Yaşar Hocayı saymanız neye dayanarak. Sizin turunç kelimesinden çıkardığınız anlamı ben ,daha doğru bir şekilde çıkarttığımı düşünebilirim. Cennette vaadedilen göğüsleri yeni tomurcuklanmış yaşıt kızlar yerine ,göğüsleri turunç gibi yaşıtlar demesinin sebebi, 1-yaşı çok küçük kızların erkeklere peşkeş çekilmediğini anlatmak…2-yobazların cennetteki bu güzellikleri hayal ederek yaşarkende azmalarını önlemek olmasın…. burda turunç ne demek demişsiniz. spor mu yapmışda kaslanmış , anlam veremedim doğrusu….göğsü portakal büyüklüğünde izah etmiş sadece.:)

    • nesrin dedi ki:

      Dünyanın yuvarlak olduğunu kurana sokabilme gayretkeşliği !! Kuranda dünyanın yuvarlak olduğu yazmıyor mu….

  6. bu kadar kuşbeyinlilik ve kötü niyetlilik olur.kuranı tutarlı ve güzel çeviren herkes tahrifat yapıyor! ama siz straw man’inizi bulmuşsunuz, dövün bakalım.

  7. toro dedi ki:

    Arkadaş demiş ki ”kuranı tutarlı ve güzel çeviren”!

    Sanırsınız ki çevrilen kitabın yayıncısı ya da yazarı kendisi! Amacıyla (yazarın-göndericinin )ortaya çıkarılanı karşılaştırıp hangisinin tutarlı ya da güzel veya hangisinin tersi olduğuna karar verebiliyor.

    Özgüven o kadar had safhada ki, kendisinin tutarlı ve güzel bulduğunu başkasınında güzel ve tutarlı bulmasının zorunlu olduğuna inanıyor!

    Hepsi bir kenara, alıp okuyanlara kendi içinde ” anlayabilesiniz diye arapça ” diyen bir kitabın çevrilebilmesinin (başka dillere) üstelik de bu çevrilme halinin birileri tarafından güzel ve tutarlı bulunabilmesinin mümkün olamayacağından da haberi yok! O yüzden insan beynini (neye göre değerlediyse) kendine alıp kuş beyinlerini de başkalarına dağıtıyor!

    Bayılıyorum bu cehaletini bilgi sananlara!

nesrin için bir cevap yazın Cevabı iptal et