AYŞE’YE ZİNA SUÇLAMASI
İslam peygamberinin eşlerinden Ayşe’nin Muhammed’i başka bir erkekle aldattığı iddia edilen olaydır. Zina ile suçlanan Ayşe’nin başından geçen olay ve sonrasındaki gelişmelerin tümü İfk olayı olarak geçer. Bazı tarihçiler ifk olayını kısa, bazıları da geniş bir şekilde ele almışlardır. Vakidi, Hişam, Yakubi, Taberi ve İbni Esir kendi tarihlerinde; ifk olayını nakletmişlerdir.
Kur’an’da Nur suresinin 11. ayetinden başlayıp 26. ayetine kadar anlatılan olay pek anlaşılmaz. Çünkü Muhammed hazretleri olayı bütün ahali bildiği için ne olduğunu, nasıl olduğunu anlatmaya gerek duymamış, gelecekteki insanların yazılanları nasıl anlayacağını düşünememiştir. Sadece iftira konusu üzerinde durmuş ve iftira atanları suçlamıştır. Zorunlu olarak olay hadisçi ve tarihçilerin yazdıklarına başvurarak detaylı olarak anlaşılır şekilde ortaya konabilmiştir.
Tarihçilere göre Muhammed, çıktığı savaş seferlerine eşlerinden birini de yanında götürürdü. 626 yılında Yahudi Beni Müstalik kabilesine karşı çıktığı seferde yanına Ayşe’yi de almıştı. Beni Müstalik kabilesi mensuplarıyla kısa süren bir çatışmanın ardından Yahudiler mallarını ve hanımlarını bırakıp kaçmışlardı.
Fasıl : Gazveler Bölümü
Konu: Gazveler-Beni Müstalik
Ravi: Abdullah İbnu Avn
Hadis no: 4264
Nafi` rahimetullah`a katliam öncesi (İslam’a) davet hakkında sormak üzere yazmıştım. Bana şöyle yazdı:”Bu İslam`dan önce idi. Resulullah Beni Müstalik`e (habersiz) baskın yaptı. Onlar (bu sırada) gafil haldeydi, hayvanlarını su kenarında suluyorlardı. Mukatillerini (Savaşanlarını) öldürdü, çocuklarını ve kadınlarını esir aldı. O gün Cüveyriye`yi de ele geçirmişti.”
5582 –
Hz. Aişe radıyallahu anhâ anlatıyor: “Beni’l-Mustalik’ten Cüveyriye Bintu’l-Hâris, Sâbit İbnu Kays İbni Şemmâs radıyallahu anh’ın hissesine düşmüştü (esaretten kurtulmak için mukâtebe anlaşması yaptı). O, çok güzel bir kadındı, gözde onun için bir hisse vardı (gören göz haz duyardı). Mukâtebe bedelini ödemede yardım talep etmek üzere Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’a geldi.
Hz. Aişe devamla der ki: “Cüveyriye kapıda durduğu vakit onu görünce durumu hoşuma gitmedi (Resûlullah’ın onu beğenip evlenmeye kalkacağından korktum). Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’ın da benim onda gördüğüm (güzelliği) göreceğini derhal anladım.”Ey Allah’ın Resûlü dedi. Ben Hâris’in kızı Cüveyriye’yim. Durumum size meçhul değil. Ben Sâbit İbnu Kays’ın hissesine düştüm. Fakat hürriyetime kavuşmak için onunla mukâtebe yaptım. Size, mukâtebe (bedelini ödemem)de yardım istemek üzere geldim.Resûlullah:
“Sana ondan daha hayırlısını söylesem ne dersin?” buyurdular. Cüveyriye: “O nedir?” dedi.”Senin yerine mukâtebe ücretini ödeyeyim ve seni zevce olarak alayım?” buyurdular. Cüveyriye de: “Kabul ediyorum!” dedi. (Bunun üzerine, Sabit İbnu Kays’a adam göndererek Cüveyriye’yi ondan talep etti. Sabit: “O senindir, Ey Allah’ın Resûlü! Annem babam sana feda olsun!” dedi. Aleyhissalâtu vesselâm mukâtebe ücretini hemen ödedi. Cüveyriye ile evlendiğini işitince ellerindeki esirleri salıp azad ettiler ve: “Bunlar Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’ın artık akrabalarıdır (esir olarak tutulamazlar)!” dediler. Hz. Aişe devamla der ki: “Kavmine ondan daha hayırlı bir kadın görmedik; onun sebebiyle Benî Mustalik’ten yüz aile halkı azad olundu.”Ebu Davud, Itk 2, (3931).
Cüveyriye’nin amcası ve kocası bu baskında ölmüştü. En yakınlarını kaybettiği gün yaşadığı bu pazarlık trajedinin son perdesi.
Cüveyriye’nin asıl adı Berre idi. Yaşının küçüklüğünden dolayı Muhammed ona kızcağız, küçük kadın anlamına gelen Cüveyriye adını verdi. Muhammed o gün onunla evlendi. Evlendikleri sıra Cüveyriye 20, Muhammed 58 yaşındadır.İfk hadisesi işte bu evlilikten sonra ve seferden dönüşte meydana geldi.
İfk hadisesini doğru değerlendirebilmek için; Ayşe’nin Cüveyriye meselesinde duygularını ve psikolojisini dikkate almak gerekirdi. Kendine rakip genç ve güzel bir kadın o gece kocasıyla gerdeğe giriyor. Ayşe’nin ruh halini düşünün. Üstelik Ayşe, lafını sakınmayan, Muhammed’e; “Bakıyorum da senin efendi tanrın senin şeyinin keyfini yerine getirmede hiç gecikmiyor” diyebilmiş bir kadın.
Ve ertesi günü dönüş için kervan yola çıkıyor…
İfk Hadisi:
Aişe (r.a.) buyurmuştur ki:
“Resulullah bir sefere çıkacağı zaman kadınları arasında kur`a çeker, kur`a kime çıkarsa onu beraberinde sefere götürürdü.
Bir sefer sırasında da benim okum çıktı ve yolculuğuna ben refakat ettim. Bu sefer, örtünme emri geldikten sonra idi.
Ben yol sırasında deve sırtında giden bir mahmil içinde taşınıyordum. Konak yerlerinde de onun içinden iniyordum. Resulullah , o gazvesi sona erinceye kadar hep böyle yol aldık. Nihayet geri döndü ve Medine`ye yakın bir yerde konakladık.
Geceleyin bir müddet kaldıktan sonra dönüş emri verildi. Dönüş emri çıktığı sırada ben kalkıp (kazayı hacet için tek başıma) ordudan ayrılıp gittim, ihtiyacımı gördükten sonra bineğime geri geldim. O sırada göğsümü yokladım.
Yemen’in göz boncuğundan yapılmış gerdanlığım kopmuştu. Aramak üzere geri döndüm. Onu aramak beni epeyce oyaladı. Benim bineğimle meşgul olan askerler gelip mahmilimi deveme yüklemişler. Zannetmişler ki ben mahmilin içindeyim.
O zamanlar kadınlar çok hafifti. Az yedikleri için şişman değillerdi. Askerler mahmilimi kaldırırken hafifliğine şaşırmayıp yüklemişler. Ben zaten küçük yaşta bir kadındım:
Hülasa devemi sürüp gitmişler. Ordu gittikten sonra gerdanlığımı buldum. Ordugaha geri döndüğüm zaman kimseyi bulamadım. Herkes gitmişti. Önce bulunduğum yere geldim. Beni bir müddet sonra kaybetmiş olduklarını farkederek aramaya geleceklerini düşündüm.
Bu halde iken uyku bastırmış ve uyuyup kalmışım. Safvan İbnu Muattal (geri gözcülüğü vazifesiyle) ordugahın gerilerinde geceyi geçirmişti. Sabah olunca benim menzilden geçerken uyuyan bir insan karaltısı görerek yanıma geldi. Görür görmez beni tanıdı.
Zira örtünme emri gelmezden önce beni görmüştü. Ben onun istirca sesiyle “İnna lillah ve inna ileyhi raci`un = Biz Allah`ın kullarıyız ve Allah`a dönüp varacağız” uyandım.
Derhal başörtümle yüzümü örttüm. Allah’ıma kasem olsun bana tek kelime konuşmadı, istircaından başka bir tek sözünü de işitmedim, indi ve devesini ıhtırdı. Binmem için devenin ön ayaklarına ayağıyla bastı. Ben de bindim. Devemi önden çekti, böylece yol aldık. Ordu bir yerde konakladığı sırada onlara yetiştik. (Gecikme hadisesini iftira vesilesi yaparak) benim yüzümden helak olanlar oldu. Bu işte en büyük vebal de Abdullah İbnu Ubey İbni Selül`e düşmüştü.
Bu davranışından biraz işkilleniyordum ama yine de (ortalığı saran) fitneden bihaberdim.
Bu halde nekahet devresine girdim.Bir gece, ben ve Ümmü Mistah o zaman için hela olarak kullandığımız menası denen çukurların bulunduğu semte doğru gitmiştik. Biz buraya, geceden geceye çıkardık. Hicab ayetinden sonra evlerde helalar inşa edilince çıkmaz olduk. Bundan önce biz de, eski Arapların def-i hacetteki usulüne uyuyorduk.Dönüş yolunda yürürken Ümmü Mistah, ayağı örtüsüne takılarak düştü. Kadın (böyle can yakıcı durumlarda söylenmesi adet olan “düşmanın helak olsun” demedi): “Mistah helak olsun!” diye (oğluna) beddua etti. Ben kadına: “Nasıl böyle dersin!” Bedir gazvesine katılan bir kimseye beddua ediyorsun ha!” dedim. “Sen onun ne söylediğini işitmedin mi?” dedi. “Ne söylemiş ki?” dedim.Bunun üzerine iftiracıların söylediklerini bir bir anlattı. Hastalığıma yeni hastalık katıldı. Eve dönünce, Resulullah yanıma girdi ve: (İsmimi söylemeden) “Adamınız nasıl.” dedi. Ben: “Ebeveyninim yanına gitmeye izin ver” dedim. Ben, haberin aslını annemle babamdan işitmek istiyordum.Resulullah izin verdi, ben de ebeveyninim yanma geldim. Anneme: “Ey anneciğim, halk arasında söylenen bu sözler nedir?” dedim. “Ey kızım! Sen bu meseleyi büyütme. Allah`a kasem olsun güzel ve kocasının yanında sevgili olan, birçok kumaları (ortak) bulunan bir kadın hakkında her zaman çok dedikodu ederler” dedi. Ben: “Sübhanallah, demek halk böyle söylüyor ha!” dedim. O gece sabaha kadar hiç durmadan ağladım. Ne gözümün yaşı dindi, ne de gözüme uyku girdi. Sabah oldu, ben hala ağlıyordum.Resulullah o gün Ali İbnu Ebi Talib`i ve Üsame İbnu Zeyd radiyallahu anhı çağırmıştı. Benimle ilgili vahyin gecikmesi üzerine ailesiyle ayrılma hususunda onlarla istişare ediyordu. Usame, ehlinin suçsuzluğu hususunda onlara karşı içinde beslediği sevgiye dayanarak, bildiği hususu şöyle dile getirmişti: “Ey Allah`ın Resulü! Onlar zevcelerinizdir. Allah`a kasem olsun, onlar hakkında hayırdan başka bir şey bilmiyoruz.”Ali İbnu Ebi Talib de şöyle demişti: “Ey Allah`ın Resulü, Allah sana darlık vermez. Sana kadın çoktur. Sen cariyene sor, (onun halini o daha iyi bilir), sana gerçeği haber verir.”Resulullah bu tavsiye üzerine cariyemiz Berire`yi çağırdı ve: “Ey Berire, söyle! Aişe`de sana şüphe verici bir husus gördün mü?” diye sordu. Berire: “Hayır! Seni hak üzerine peygamber olarak gönderen Zat-ı Zülcelal`e yemin olsun, ben onda fena bulduğum bir şey görmedim.
Ayıplanabilecek tek gördüğüm şey şudur: “Yaşı genç olduğu için, ailesi için yoğurduğu hamurun üzerine uyur, bu sırada gelen keçi, hamurdan yerdi.”
Babama: “Resulullah’ın sözlerine sen cevap ver” dedim. Babam: “Vallahi Resulullah’a ne diyeceğimi bilemiyorum” dedi. Anneme yönelerek: “Resulullah’ın söylediklerine sen bari cevap ver” dedim.Annem de: “Vallahi Resulullah ne söyleyeceğimi ben de bilemiyorum” dedi. Aişe devamla der ki: “Ben yaşı henüz küçük bir kadındım. Kur`an`dan da fazla okumuyordum. Dedim ki: “Vallahi ben biliyorum ki halkın söyleştiği şeyleri işittiniz. Onlar içinize yer etti ve hep inandınız. Size: “Günahsızım” dedim, inanmıyorsunuz. Yapmadığım bir şeyi size itiraf etsem, -Allah biliyor ki ben ondan beriyim- beni tasdik edeceksiniz.Allah’a kasem olsun, sizinle benim durumumu anlatacak en iyi örnek Yusuf`un babası ve onun şu sözüdür: “Bana güzelce sabır gerekir. Anlattıklarımıza ancak Allah`tan yardım istenir” (Yusuf, 18). Sonra yüzümü çevirip yatağıma sokuldum. Kasem olsun ben o zaman suçsuz olduğumu biliyordum ve Allah’ın benim suçsuzluğumu te’yid edeceğine inanıyordum. Ancak, kesinlikle, Allah’ın benim hakkımda bir vahiy indireceğini, bunun (kıyamete kadar) okunacağını hiç aklımdan geçirmedim.Ben, kendimi, Allah’ın herhangi bir şekilde tekellüm buyurarak okunacak bir vahiy konusu edilmeye değer bulmuyordum. Ancak, Resulullah göreceği bir rüya yoluyla Allah’ın beni tebrie edeceğini ümid ediyordum. Allah`a kasem olsun, Resulullah daha oturmuş olduğu yerden kalkmamış ve ev halkından kimse dışarı çıkmamıştı ki Allah, Resulüne vahiy indirdi: Resulullah vahiy sırasında her zaman gelen halet istila etti.Sonra da o hal zail oldu. Resulullah tebessüm içindeydiler. Konuştuğu ilk kelime bana şunu söylemek oldu: “Ey Aişe Allah`a hamdet. Zira, seni tebrie buyurduk” Annem de bana: “Kalk Resulullah’a teşekkür et!” dedi. Ben ise: “Vallahi hayır, ona teşekkür etmeyeceğim, sadece Allah’ıma hamdediyorum.Benim suçsuzluğumu Rabbim vahiy buyurdu” dedim. Allah’ın indirdiği vahiy şöyleydi:(Nur/11-14) “Muhammed’in eşine o yalanı uyduranlar içinizden bir güruhtur. Bunu kendiniz için kötü sanmayın, o sizin için hayırlı olmuştur.O kimselerden her birine kazandığı günah karşılığı ceza vardır. İçlerinden elebaşılık yapana ise büyük azab vardır. Onu işittiğiniz zaman, erkek-kadın müminlerin, kendiliklerinden hüsnüzanda bulunup da: “Bu apaçık bir iftiradır” demeleri gerekmez miydi? Dört şahit getirmeleri gerekmez miydi? İşte bunlar şahit getirmedikçe, Allah katında yalancı olanlardır.Allah’ın dünya ve ahirette size lütuf ve merhameti olmasaydı, o kötü sözü yaymanızdan ötürü büyük bir azaba uğrardınız…”
Buhari, Şehâdât, 15, 30, Hibe 15, Cihad 64,
Megâzi 11, 34, Tefsir, Yusuf 3, Nur 6, 11,
Eyman 18, İ’tisan 28, Tevhid 35, 52;
Müslim, Tevbe 56, (2770);
Tirmizi, Tefsir, (3179);
Nesâi, Tahâret 1194, (1, 163-164).
İfk Olayına neden olan gerdanlık daha önce de Muhammed ve Ali ile Ayşe arasında tartışmaya neden olmuştur. Muhammed, İfk muharebesinden getirdiği ganimetleri eşleri arasında taksim ederken, iki gümüş gerdanlıktan birini Ayşe’ye diğerini eşi Ümmü Seleme’ye vereceğini söyledi. Ayşe her ikisinin de kendisine verilmesinde ısrar edince Muhammed ile Ayşe arasında tartışma çıktı. Ali, Ayşe’nin Muhammed’e karşı tepkili sözler sarf ettiğini görünce dayanamadı: “Ciddiyetini takın, itiraz edip durma, hakkına razı ol” şeklinde müdahalesi, Ayşe’yi kızdırdı. Ayşe bu defa Ali’ye ileri geri konuşmaya başladı. Muhammed’in, Ayşe’nin yakışıksız sözleri karşısında Ali’ye şöyle söylediği rivayet edilir:
“Ya Ali, dünya kurulalıberi, hiç görülmemiş bir işi sana havale ediyorum. Ayşe’nin emr-i talakını (boşanmasını) senin yetkine bırakıyorum. Senin onu boşamaklığın, benim boşamaklığım olsun.”
Ardından çıkan İfk hadisesinde Ayşe, kendisine karşı yapılan kampanyanın başını Ali’nin çektiği zannına kapılacak ve Ali’ye olan nefreti artacaktır.
(El-Dorrulmensur C:6, S:146 ve El-Tibyan C:7,S.415)”Annem dedi ki: Resulullah’a karşısında (ihtiram ederek) ayağa kalk. Ayşe: Yalnızca Allah’a teşekkür etmek için ayağa kalkarım; (Peygambere dönerek) sana değil.”
El- Meğazî (Vakidî’nin) C:1, S: 434Taberî Tarihi’nde de şöyle gelmiştir: …Peygamber buyurdu: “Ey Ayşe; sana müjde veriyorum. Allah senin günahsız olduğunu nazil etti.” Ayşe dedi: “Allah’ın hamdı ve sizin kötü zannınızla..”
Taberî Tarihi C: 2, S: 114Ahzap suresi 50 ve 51. ayetleri için Ayşe Muhammed’e şöyle tepki gösterir:
“Bakıyorum da rabbin ancak senin hevanın-şehvetinin peşinde koşuyor.”
50. ayette geçen “kadınların kendisini Muhammed’e mehirsiz armağan etmesi” için de:
“Olacak şey mi? Bir kadın utanmaz mi ki, kendini bir erkeğe armağan etsin” demesi ilginçtir.
Tecrid, hadis no:1721)
Bu noktada kıskançlık konusuna bir değinelim:
İslam’ın Hatice’li döneminde tesettür ayetleri yoktu. Çünkü Muhammed’in kıskançlığı söz konusu değildi. O dönem Hatice’nin 55-65 arası yaşlılık dönemiydi. Ama çok eşliliğe geçtiğinde ve kendinden 30-40 yaş küçük genç kadınlar haremini oluşturunca; ahlak konuları ağırlık kazandı, kadınlar üzerinde baskı arttı ve tesettür şartı getirildi.
Benzer şekilde Ayşe de başlangıçta tepkili değildi. Çünkü ilk dönemlerde diğer eşleri kendinden yaşlıydı. Ama kendisi gibi genç Safiye’nin, Cüveyriye’nin, zeynep’in, Mariya’nın aralarına katılmasıyla Ayşe’nin de kıskançlık tepkileri verdiği anlaşılıyor.
“Bakıyorum da senin Rabbin hep senin zevkini yerine getirmek için koşturuyor!” (Tecrid, hadis no:1721)
İmam Malik’in Muvatta adlı kitabında öyle bir rivayet var ki, kadın erkek tüm inananların tüylerini diken diken eder. Rivayete göre; (Peygamberin ölümünden sonra) Ayşe, erkekleri kız kardeşi Ümmü Kulsum’a ve erkek kardeşinin kızlarına gönderir, onlardan süt emzirir, böylece Ümmül Müminin Ayşe, onlarla hicapsız olarak görüşmeyi kendine helal bilirdi. Çünkü Ayşe’nin içtihadına göre bu erkekler artık ona mahrem oluyorlardı!
12. îbn Şihab’a büyüğün emmesinin hükmü sorulunca, bu hususta, Urve b. Zübeyr bana şunları haber verdi dedi: «Resûlul-lah’ın ashabından Bedir muharebesinde bulunan Ebû Huzeyfe b. Utbe b. Rabia, Resûlullah’ın Zeyd b. Harise’yi oğulluk edindiği gibi, azadhsı Salim’i oğulluk edinip evlendirdi. Onu oğlu gibi görüyordu. Kardeşi Velidin kızı Fatıma ile evlendirdi. Fatıma
Kureyş’in en güzide genç kızlarından olup ilk hicret edenlerdendi. Allah Teâlâ, Zeyd b. Harise hakkında: «Onları (oğulluklarınızı) babalarının adiyle çağırın. Bu, Allah indinde daha doğrudur. Eğer babalarını bilmiyorsanız onlar dinde kardeşleriniz ve do8tlarınızdır.»[14] âyetini indirince bu oğulluklar babalarına verildi. Babaları bilinmiyorsa, velilerine verildi. O sırada Ebû Huzeyfe’nin hanımı Amir b. Lüey kabilesine mensup olan Süheyl’kızı Sehle Resûlullah’a gelerek:
«— Ey Allah’ın Peygamberi, Biz Sâlim’i çocuğumuz gibi görüyorduk. Yanımıza serbestçe girip çıkıyordu. Benim başım açık oluyor. Evimizde yalnız bir oda var. Salim hakkında ne buyurursun? Yanımızda kalabilir mi?» deyince, Resûlullah (s.a.v.):
«— Onu beş defa emzir süt oğlun olur.» (Yanına girip çıkması caiz olur.) buyurdu. Sehle dediği gibi yaptı. Böylece Salimi süt oğul sayardı. Hz. Aişe de yanına girmesini arzu ettiği kimseye bu hükmü uygulardı. Kız kardeşi Ümmü Gülsüm ve erkek kardeşlerinin kızlarına, yanma almasını arzu ettiği erkekleri emzirmelerini emrederdi. Ama Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) diğer hanımları bu emme ile hiç kimseyi yanlarına kabul etmezlerdi ve: «Hayır, Allah’a yemin ederiz ki Resûlullah’ın Sehle’ye emri sadece Sâlim’in emmesine mahsus bir ruhsattır. (Başkalarının bu hükmü uygulamaları doğru olmaz.) Hayır, Allah’a yemin ederiz ki, bu emme ile hiç bir kimse yanımıza giremez.» derlerdi.[15]
Geri bildirim: İfk Olayı-Aişe Muhammet’i Aldattı mı? | Ateist Cevap
Ali bu olayda ayse`den ciddi olarak suphelenir..Alinin bu tavri karsisinda ayse, aliye kin beslemeye baslar..Muhammedin olumunden sonraki kamel savasi bir hesaplasmadir ve siffin savasindan sonra islamin kendi icindeki en kanlisi savaslarindan biridir.
boylece, siyasal islamin temel taslari dosenir..ve islamdaki ayrilik hareketleri ve mezhepler baslar..muslumanlarin pek bir itibar ettikleri non stop cennete gidecek olan sahabe, iktidar hirsi ile yuzbinden fazla muslumanin olmesine neden olur..
islam birlik dini, islam kardeslik dini, islam baris ve sevgi dini soylemlerinin ici bostur. Muslumanlarin pek sevdikleri Hz.Aişe RadiAllahu Anh annelerinin kaybolan kolyesinin uzantisi olarak gunumuzde irakta hala siiler ve sunniler birbirlerini camilerini bombalamakta, bir birlerini kan golunde bogmaktadirlar…Israil, bir musluman oldurdugunde kiyameti koparanlar, islamin kendi icinde akitilan kana sessiz kalmaktadirlar..
hakketten sağlam yorum … Ateş olmayan yerden duman çıkmaz ama bence moku yedi o
bu süt anneliği olayını eksik aktarmışsın. okuyan da koca koca adamların gidip süt emdiğini sanar.
kaynak çalışmıyor. başka yerden buldum.
http://hucurat.net/webtr/kitap_arsiv/hadisi_serif/hadis_kaynaklari/muvatta/sutemme.htm
burada aykırı bir durum yok. 2 yaşına kadarki bebeğin, 10 kere süt emmesi durumunda süt kardeşliğinden bahsediliyor. bunu buraya almanın sebebi ne?
kendi sapık fikirlerinizi biraz zaptedin. biraz edepli olun olmaz mı?
hz aise, iki yasindaki bebegi bes yasina geldiginde hicapsiz görmek icin emzirtmeye vermis olamaz herhalde de mi? Yoksa bes yasindakine demi mahremiyet var. Beyin edava yaziyo bak yukarda!
ayrıca oradaki salim’in emme olayındaki “özel ruhsat” olayı, gerçekten üzerinde durmanız ve islam’ı daha iyi anlamanız için çok elzem bir bilgidir. islam’da bazı olaylar bazı insanlara özeldir.
emme olayını eksik ve yanlı aktramışsınız..küçücük bir çocuğun emzirilmesinden ne sonuç çıkarmaya çalışıyorsunuz?
Mantık ve akademik objektifliği bir kenara bırakırsanız sizin de eleştirdiğiniz insanlardan farkınız kalmaz.
AYŞE
ben islam tarihinde ayse hakkinda cok okudum.Su okuduklarimdan ortaya cikardigim su ki,muhammed ben öldukten sonra karilarim kimse ile evlenmiyicek ,onlar muslumanlarin anneleridir demesine ragmen.Su aise gizlide olsa ask hayati yasamisdir.Mesela, talha ,aisenin teyzesinin ogludur,Muhammedin olumunden sonra beraber olamazmiydi onunla.Bi ara talhada ,muhammed öldukden sonra ,aiseyi kendime alicam demis.Muhammed su olanlari duyunca cok sinirlenmis.Yani kisacasi su ayise ,bence hic keyfinden ,askindan kalmamis.Ayrica muhammedin o gece cevriye ile beraber olmasina inad,aiseninde ,savfanla olmasina inaniyorum.Su olanlar kendi gunumuzde bile var olmakdadir.
ceyhun ! Haddini bil.! Kime iftira ediyorsun.Hani senin kaynağın ? Kafadan mı atıyorsun:?
Bu saçmalıklarına kaynak göster.! yoksa müfterisin.! bence şöyledir,bence böyledir diye
saçmalamışsın !!! Neden bu iftira ??? Bence şöyle,böyle.!!!!!!!!!!!!!!! diye iftirada bulun-
makla,galiba dünya müfterileri rekotmen kitabına girmeyi başarabilirsiniz !!!!!!!!!!!!!!!!!!!
Tekrar ediyorum ! Hz.Aişe’ye yaptığınız iftiralarla bence,” dünya müfteriler rekortmeni ola-
bilirsiniz.!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!! Bu rekor şimdiden size hayırlı olsun.!!!!!!!!
bilal sinirlenmeye gerek yok .Ya bari hazreti aise deme ya.Tamam sen bana ,muhammedin hakikatan allahin rasulu ,elcisi oldugunu isbatlarmisin? Yada hakikatan aysenin ,muhammed öldukten sonra ,kimseyle ask yasamadiginin qarantisini vere bilirmisin? Kanitin varmi suna dair? allahin , kuranin üzerine yemin ede bilirmisinki,ayse bütün hayati boyunca muhammede sadik oldu? Kizcigaz daha genc yasindaydi muhammet öldüyünde ,bekarmi oturmaliydi? Ben okudugum eserlerden kanitlar vermeye calisicam ,yani bulupda hepsini yolluyucam sana.Simdi sunu oku. Tabiki sunu islamin sia kismi yazmis ,ehli-sunneti fircaliyor,ama dogru-dürüs yazmis .Ayri kaynaklardada raslamisim su olanlara. – Talha b. Ubeydullah
Meşhur sahabelerdendir. Ömer b. Hattab’ın hilafete layık gördüğü altı kişiden biridir. Ömer, onun hakkında, “Mutluyken mümin, öfkeliyken kâfir, bir gün insan, bir gün de şeytandır” demiştir. Ehlisünnet ve’l-Cemaat’e göre de Peygamber’in (s.a.a) cennetle müjdelediği on kişiden biridir.
Bu şahıs hakkında tarih sayfalarını karıştırdığımızda onun dünya malına aşırı derecede düşkün olduğunu ve bu uğurda dinini bile sattığını anlatan birtakım bilgilere rastlarız.
Talha, Resulullah’ın eşlerinden biri hakkında şöyle demişti: “Eğer Resulullah ölürse Ayşe ile evleneceğim; çünkü o, benim amcamın kızıdır.” Bu söz Resulullah’ın kulağına vardığında çok rahatsız olmuştu.
Hicap ayeti nazil olduktan sonra tüm kadınlar hicaba bürününce Talha yine şöyle dedi: “Acaba Muhammed bizim amcakızlarımızı da mı bize karşı giydirecek? O, bizden sonra hanımlarımızla evlenebiliyorken biz neden o öldükten sonra onun hanımlarıyla evlenmeyelim?”[265]
Peygamberimiz bu sözleri duyunca incindi ve akabinde de şu ayet nazil oldu:
“Sizin Allah Resulüne eziyet etmeniz ve ondan sonra eşlerini nikâhlamanız asla (caiz) olmaz. Bu, Allah katında çok büyük bir günahtır.”[266]
Ebubekir vasiyetinde kendisinden sonra Ömer’i halife olarak atadığını belirttiğinde, Talha; “Sert ve kaba birini başımıza geçirip giderken Allah’a ne cevap vereceksin?” diye çıkışmış, Ebubekir de ağır küfürlerle ona karşılık vermiştir.[267]
Ama görüyoruz ki aynı Talha, ikinci halife iktidara geçtikten sonra susuyor, ne yaparsa rıza gösteriyor ve hatta onun sadık dostlarından oluveriyor. Daha sonraki zamanını da kendine mal-mülk biriktirmeye, gulam ve cariye satın almaya adıyor.
Özellikle Ömer onu kendinden sonra hilafet makamına aday gösterdikten sonra Talha hep o anı arzu ededurdu ve halife olacağı günü iple çekmeye başladı.
Talha da diğerleri gibi Hz. Ali’yi yalnız bırakıp Osman b. Affan’ın yandaşları arasına katılanlardandı. Çünkü Ali (a.s) hilafete geçecek olursa, hiçbir ümidi kalmayacağını biliyordu.
Nitekim İmam Ali (a.s) bu konuda şöyle buyurmuştur. “Onlardan biri kininden ötürü yüz çevirdi, diğeri damadına oy verdi, diğerinin rezillikleri de zaten ortadaydı…”
Muhammed Abduh, İmam’a ait bu ibarenin şerhinde şöyle demiştir: “Talha, Osman’a aşırı ilgi duyardı. Çünkü aralarında akrabalık bağı vardı. Nitekim raviler de böyle nakletmişlerdir. Onun Ali’yle olan düşmanlığı Osman’a yönelmesi için yeterliydi. Zira Talha, Benî Temim kabilesindendi. Benî Haşim ile Benî Temim kabileleri birbirlerine pek sıcak bakmıyorlardı. Çünkü Ebubekir, onların (Benî Temim) kabilesi arasından halife olmuştu.”[268]
Hiç şüphesiz Talha, Gadir-i Hum’da biat eden sahabelerden biriydi. Peygamberimizin Ali (a.s) hakkında; “Ben kimin mevlası isem bu Ali’de onun mevlasıdır” ve “Ali hak iledir, hak da Ali iledir” sözünü duymuştu. Hayber savaşında bulunmuş ve Peygamber’in bayrağı Hz. Ali’ye (a.s) vererek şöyle dediğini görmüştü: “O, Allah’ı ve resulünü sever, Allah ve resulü de onu sever.” Ve yine İmam Ali’nin (a.s) Peygamber’e (s.a.a) olan nispetinin Harun’un Musa’ya olan nispeti gibi olduğunu anlamıştı. Ve o, Hz. Ali (a.s) hakkında nice faziletleri daha biliyordu.
Ama onun derin kini ve hasedi kalbini doldurmuştu. Kabilecilik taassubu ile Ebubekir’in, yani amcasının kızı Ayşe’nin taraftarlığını yapmaktan başka bir şey bilmiyordu.
Evet, Talha Osman’ın yanında yer aldı ve ona biat etti. Çünkü Osman ona her zaman bağışta bulunuyordu. Hilafete geçtiğinde Müslümanlara ait Beytü’l-Mal’ın[269] kapılarını Talha’ya öylesine açtı ki, haddi hesabı yoktu.[270]
Talha’nın mal varlığı, hayvanları ve köleleri öylesine artıyordu ki, gün geldi, sadece Irak’taki hububat gelirinden günde bin dinar (altın para) kazanmaya başladı.
İbn-i Sâd, Tabakat adlı eserinde şöyle yazar: Talha dünyadan gittiğinde mal varlığı otuz milyon dirhem (gümüş para) idi. Bunun 2 milyon 200 bini dirhem, 200 bini de dinar idi. Diğer mal varlıkları (gayrimenkul) ise bağ ve arazilerden ibaretti.”[271]
Her şeye rağmen tüm bunlar Talha’nın isyan etme sebeplerindendi. Yakın dostu Osman’ı ortadan kaldırmak için diğerlerini kışkırtıyor, böylece onun yerine hilafet koltuğuna oturmayı hedefliyordu.
Belki de onu hilafet için iştahlandıran ve bu arzuyu gönlüne yerleştiren, Ümmül Müminin Ayşe olmuştu. Çünkü Osman’ın hilafetini sonlandıran en önemli etken oydu. Osman’ı ortadan kaldırmak için elinden geleni yapmıştı. Amcası oğlu Talha’nın hilafete geçeceği konusunda en ufak bir şüphesi dahi yoktu. Osman’ın öldürüldüğünü ve insanların Talha’ya biat ettiklerini duyduğunda çok sevindi ve şöyle dedi: “Şu uzun sakallı ihtiyar def olup gitsin! Ne mutlu reşit çocukların babasına! Ne mutlu amcamın oğluna! Ne mutlu babasına! Allah’a ant olsun ki onlar Talha’nın bu makama layık olduğunu biliyorlardı.”
Evet, onca şeyden sonra Talha da Osman’ı böyle ödüllendirmişti işte. Onun sayesinde zengin oldu, sonra da hilafete gözünü dikte ve bu makam için onu öldürdü. Halkı ona karşı öylesine kışkırtmıştı ki Osman’ın evi kuşatma altına alındığında evine su bile götürmelerine izin vermiyordu.
İbn-i Ebil Hadid der ki: “Osman kuşatıldığı zaman şöyle diyordu: “Yazıklar olsun bana! Ben, Hazremî’nin oğluna (Talha’ya) ne bağışlar yapmıştım, ama o benim kanımı dökmek istiyor ve insanları beni öldürmeye zorluyor. Allah’ım, onu muradına erdirme ve isyankârlığının neticesini ona tattır!”
Evet, başlangıçta Osman’ın taraftarı olan, hilafeti İmam Ali’nin (a.s) elinden alabilmek için Osman’ı öne süren, Osman’ın verdiği altın ve gümüşlerle bu kez de insanları Osman’a karşı ayaklandıran, ölüm fermanını veren ve hatta bir yudum suyu dahi ona çok gören Talha’dan başkası değildi. Hatta Osman’ın cansız bedenini getirdiklerinde onun Müslüman mezarlığına defnedilmesine engel olmuş, bir Yahudi mezarlığı olan Haşş-i Kevkeb Mezarlığı’na defnettirmişti.[272]
Osman’ın öldürülmesi olayından hemen sonra (gelişen olaylar neticesinde) İmam Ali’ye (a.s) ilk biat eden de yine Talha olmuştu. Ne var ki daha sonra biatinden döndü ve Mekke’deki amcasının kızı Ayşe’ye katıldı. Bu kez de Osman’ın intikamını Hz. Ali’den almaya kalkıştı. Fesüphanallah! Bundan daha büyük bir iftira olabilir mi?
Bazı tarihçiler Hz. Ali’ye (a.s) olan biatinden neden döndüğünü şöyle açıklamışlardır: “Hz. Ali Talha’yı Kufe ve etrafındaki illerin valiliğine atamaya yanaşmadı. Bunun üzerine Talha da biatini bozarak dün biat ettiği imama ertesi gün savaş ilan etti.”
Görüldüğü gibi bu tavırlar baştan ayağa dünyaya tapan ve ahiretini dünyasına satan kimselerin psikolojisini sergiliyor. Böyle bir yapıya sahip kimse mal, mülk, makam ve paradan başka bir şey düşünmez.
Tâhâ Hüseyin şöyle der: “Talha düzen karşıtları arasında bir numuneydi. Zenginliği ve gücü varken razı idi, ancak daha fazlasını istediğinde muhalefete kalkıştı, öldürdü ve öldü.”[273]
İşte bu adam, bir önceki gün İmam Ali’ye (a.s) biat edip bir sonraki gün biatinden dönerek Resul-i Ekrem’in (s.a.a) hanımı Ayşe’yi Basra’ya kadar çeken kimsedir. Hz. Ali’nin biatinden insanları döndürmek için onları tehdit eden, masum insanların kanını akıtan, özgürce biat ettiği halde zamanının imamına muhalefet edip onunla savaşan kimse…
Her şeye rağmen İmam Ali (a.s) savaştan önce ona bir elçi göndererek, “Bana biat etmemiş miydin, biatinden dönmene sebep olan şey nedir?” diye sormuş, Talha “Osman’ın kanı” diye cevap verince İmam, “O halde hangimiz Osman’ın kanına daha yakınsa Allah onu öldürsün!” diye buyurmuştu.
İbn-i Asakir’in rivayetinde şöyle geçer: «İmam Ali (a.s) ona şöyle dedi: “Ey Talha! Seni Allah katında şahitliğe çağırıyorum; Allah Resulünün şöyle buyurduğunu duymadın mı: “Ben kimin mevlası isem Ali de onun mevlasıdır. Allah’ım, Ali’nin dostuyla dost, düşmanıyla da düşman ol!” Talha, “Evet, bunları duydum” deyince Hz. Ali, “Öyleyse neden benimle savaşıyorsun?” diye sordu. Talha, “Osman’ın dökülen kanının intikamını almak için” diye cevap verdi. Bunun üzerine Hz. Ali (a.s) şöyle dedi: “O halde hangimiz Osman’ın kanına daha yakınsak Allah onu öldürsün!”»
Allah da İmam Ali’nin (a.s) duasını kabul etti ve Talha aynı gün öldürüldü. Talha’yı, Hz. Ali (a.s) ile savaşmak için getiren Mervan b. Hakem öldürmüştü.
Talha öyle bir kişiliğe sahipti ki, fitne yaratmakta ve hakikatleri örtbas etmekte üstüne yoktu. Hiçbir anlaşmayı kabul etmiyor, kendi anlaşmalarına vefa göstermiyor ve hakkın sesine kulak asmıyordu. İmam Ali (a.s) ona hakkı göstermesine rağmen Talha ondan yüz çevirdi. Beraberindekilerle birlikte azgınlıklarına devam etti ve onun bu fitneleri yüzünden Osman’ın kanıyla alakası bile olmayan birçok insan öldürüldü. Öldürülen masum insanlar hayatı boyunca Basra’dan dışarı çıkmamış, hatta Osman’ı bir kere dahi görmemiş insanlardı.
İbn-i Ebil Hadid şöyle yazmıştır:
«Talha Basra’ya geldiğinde Abdullah b. Hekim et-Temimî yanına gelerek göndermiş olduğu mektuplar hakkında görüşme talebinde bulundu. Abdullah: “Ey Ebu Muhammed (Talha)! Bunlar senin bize göndermiş olduğun mektuplar değil mi?” diye sordu. Talha, “Evet” deyince Abdullah şöyle devam etti: “Dün, ‘Osman’ı öldürün ve onu hilafetten azledin!’ diye mektup gönderiyordun; şimdi de onu öldürüp yanımıza geliyor ve suçu bizim üzerimize mi atıyorsun? Allah’a ant olsun ki kendi söylediklerine kendin de inanmıyorsundur. Sadece dünyalık peşinde olduğunu biliyorum. Aşırı gitme! Eğer Osman’ın katillerini biliyor idiysen neden özgürce Ali’ye biat ettin, sonra da biatinden dönüp bizi de fitnelerine bulaştırmak için buralara geldin?”»[274]
Ehlisünnet ve’l-Cemaat, tarih ve sünen kitaplarında Talha b. Ubeydullah hakkında işte bu gerçekleri yazmıştır. Ama tüm bunlara rağmen Ehlisünnet, bu adamı cennetle müjdelenen on kişiden biri olarak tanımaktan da geri kalmaz.
Ehlisünnet galiba cenneti Hilton Oteli zannediyor! Öyle ya, oraya milyonerler de giriyor fakirler de, katiller de giriyor maktuller de, zalimler de giriyor mazlumlar da, müminler de giriyor münafıklar da, iyiler de giriyor kötüler de… Şimdi bu adamlar Hilton otelinde bir araya gelir gibi cennette de mi bir araya gelecekler?
“Onlardan her biri nimet cennetine sokulacağını mı umuyor?”[275]
“Yoksa biz iman edip de iyi işler yapanları yeryüzünde bozguncuk yapanlar gibi mi tutacağız veya Allah’tan korkanları yoldan çıkanlar gibi mi sayacağız?”[276]
“İnanan kimseyle fasık bir olur mu hiç? Bunlar asla bir tutulmaz.”[277]
“İman edip de iyi işler yapanlara gelince; onlar için yaptıklarına karşılık varıp kalacakları cennet konakları vardır. Yoldan çıkanların varacakları yer ise ateştir. Oradan her çıkmak istediklerinde geri çevrilirler. Onlara, ‘Yalanlayıp durduğunuz cehennem ateşini tadın artık!’ denir.”[278]
ceyhun bey ! 1- Gösterdiğiniz rivayetlerdeki çelişkilere bakarmısınız ?????
a) ” Ömer bin Hattap Talha bin Ubeydullah hakkında mutluyken mü’min,öfkeli iken kafir,
bir gün insan,bir günde şeytandır.” dediğini yazıyorsunuz.! b) Talha bin Ubeydullah hz.
Ömer’in halifeliğine de sert ve karşı çıktığını da ” yazıyorsunuz.!!! Peki Bunu hz.Ömer
nasıl halifeliğe layık görüyor ve ismini de halife olabilecek şahıslar arasına alıyor.????
Biraz mantıklı düşünürseniz bu rivayetlerin ne kadar saçma ve uyduruk rivayetler olduğu-
nu anlamalısınız.!!! Eğer hz.Ömer,onun hakkında bunları söylemişse,onu nasıl halife
adayları arasına koyuyor.? Biraz mantıklı düşünürseniz,bunların saçma sapan rivayetler
olduğunu anlamanız gerekir.! c) Aşeri mübeşşere (cennetle) müjdelenen on kişi hakkındaki
rivayet mütevatir ve kesin değildir. Bu nedenle inanç konusunda böyle bir rivayet kabul
edilemez.! Bu bir rivayettir.Böyle kesin bir şey yoktur.! Gerek ehli sünnet olsun,gerekse
Şia müslümanları olsun kaynaklarında nice uyduruk,iftira ve yalan rivayetler mevcüttür.
Hadisler, hz.Peygamber zamanında yazılıp kayıt edilmediği için arasına nice uyduruk,
yalan ve iftira dolu rivayeler girmiştir.Mütevatir olmayan hadisler korunamadı.Hadisler
kulaktan dolma bilgilerle hz.peygamberin vefatından yaklaşık 200-250 sene sonra ted-
vin edimleye başaladı.Peki,söylenen bir söz zamanında yazılmamış ve kayıt altına alın-
mamışse,bunca zaman ( 250 sene) bu nasıl korunabilir??? Demekki,gerek ehli sünnetin,
gerekse Şia müslümanlarının kaynakları olsun,bunlara nice uyduruk rivayetler girmiştir.!
Kesin ve tek güvenilir kaynak Kur’an’ı Kerimdir.Dinin tek kaynağı da yine kur’an’ı Kerim-
dir. sünnet ise dinin kaynağı değil,açıklama ve uygulama şeklidir.Tabiiki,bunun da sahih
ve mütevatir olması lazım.!!! Evet, Kütübü sittelerin içinde nice uyduruk ve yalan rivayeler
vardır.!!! Ebu Hnife hz.sadece 17.Sikka (güvenilr) hadisten söz ediyorsa,Ebu Hanife ve
İmam malik,Kütübü sitte de geçen bir çok rivayetle amel etmemişse,bu kitaplarda nice
uyduruk rivayetlerin olduğunu anlamaktan güçlük çekmeyiz.! Aşeri mübeşşere hakkındaki
rivayet,mütevatir ve kesin değildir.Bu konudaki inancın hiç bir önemi yoktur. Çünkü bu, ne
kur’an’a ,ne de mütavatir bir sünnete dayalıdır.! Bu nedenle bana Talha’yı anlatmanıza
gerek yoktur.Ben bunu savunmadım ki kalkıp onun hakkında ileri geri rivaytleri getiriyorsu-
nuz.! d) Benim karşı çıktığım şey hz.Aişe hakkındaki iftiralarınızdır.hz.Aişe’de bir beşer-
dir,hata ve yalnışlıkları da olabilir.Ama onun hakkında söylediğin şeyin en büyük iftitira ol-
duğunu bildiğim için size söz konusu ifadeleri kullandım.Onun böyle bir durumdan beri
olduğunu kur’an anlattığı halde,siz kakıp kafanızı uyduruk ve iftira dolu rivaytlere takmış-
sınız.! Bunun için ben itiraz ettim.İstediğiniz kadar Talha hakkında konuşun,ama hz.Aişe’
ye iftirada bulunmayın.!!! Tek güvenilir kaynak Kur’an’ı Kerimdir.Uyduruk rivaytelri bana
göstemeyin,İster Ehli sünnetin,ister Şia müslümanlarının kaynaklarında olsun böyle saç-
ma sapan ve uyduruk rivayetlere ihtiyacımız yoktur.!!! Saygıyla.
Bak bilal aslina bakarsan su talhayi cok beyeniyorum .Adam cok net konusuyor ,kimsedende cekinmiyor.Hakikatan öyle diyilmi sen bizim karilarimizla evlene bilirsin ama bize sen öldükten sonra bu yasak.Adalet sunun neresinde yani ? BILAL sana acik konusucam su muhammet simdi bizim zamanimizda yasasaydi , karilarimiz hosuna gitseydi ,sanada ,banada karinizdan vaz gecin ,onlar bana helal diyicekti.Üzerine bi ayetde indirdimi is tamam .Bilal bu kadar saf olmaya gerek yok bence.Tamam seni güzel anliyorum ,öldükten sonra cehennem azabindan korkuyorsun .Ama bi düsü ben kafayimi yedim sence ,durduk yere dinden -imandan vaz gectim.Ya o cennet varsa eyer ben oraya gitmek istemezmiyim sence? Neden vaz gectim neden? Yillar oldu artik ,hep okudukca yalanlar uzerine insa olmus bir din cikti karsima.Yani bi tek islam diyil tüm dinlerin zeki insan beyninin ürünü oldugunu anladim.Tamam bilal soyle yapalim ,senin dinin sana ,benim özgürlüyüm bana.Benim bildiyim bi sey var . Biz TÜRK oglu TÜRKÜZ.
ceyhun ! Bak yine saçmalamışsın,Hz.Muhammed hakkında ne biçim düşünmüşsün,sen
bir hayal perest misin.? .”……..Haşa kimin eşine göz dikmiştir ki,bugün burada olsa karı-
larımıza göz dikecekti.? Biliyorum,yine bana uyduruk ve iftira dolu bir rivayeti gösterecek-
siniz değil mi ??? Geç bunları geç.!!! Bu sayfalarda konuyla ilgili nice yazılar yazılmıştır,
bunları bulup okumanızı tavsiye ederim.!!!
Hz.Muhammed’in peygamberliğine ister inan,ister inanma.Ama sakın ha hakeret etme,!!!Hz.Peygamber ve eşi hz.Aişe’ye de iftirada bulunma.!!! Sen iftira dolu bir iddia da bulunu-
yorsun.! İddia sahibi,iddiasını sağlam belgelerle kanıtlamazsa müfteri olur.!!!!!!!!!!!!!!!!!!!
Senin dinden vaz geçmenin nedeni işte bu tür uyduruk ve yalan rivayetlerdir.dinini bu tür
uyduruk rivayetlerden değil,benim gibi,Kur’an’ın orjinal mesajından öğrenmiş olsaydınız,
belki böyle olmazdınız.!!! Tekrar ediyorum,dinin tek kaynağı kur’an’ı Kerimdir.Başka bir
kaynak yoktur.Hadisler mütevatir ve sahih ise,kabul ederiz,yoksa söz konusu rivayetler
uyduruktur,kabul edilemez.!!!!!!!!!!
=========================================================
Allah’a olan inancımız,cehennem korkusundan değildir.Akıl ve mantık mühakemesi sonu-
cunda bir gecekondunun ustasız,mimarsız oluşamayacağının hükmüne vardığımız gibi,
şu koca evrenin de,kendiliğinden,veya rsatlantı sonucu olarak,mücitsiz ve yaratıcısız ola-
rak oluşamayacağının hükmüne vardığımız içindir.!!! Yani akıl ve mantık yürütme sonucu olarak inançlı olmuşuz.! Bu inanç olmasaydı,cennet ve cehenneme inanmazdık ve dolayı-
sıyla varlığına inamadığımız bir cehennemden korkmamız da söz konusu olmazdı.Şu can-
sız,şuursuz evren,ancak üstün bir akıl,zeka,bilinç,irade ve YARATICI bir kudretin eseri ola-
bilir.! Hiç bir yapı,hiç bir eser kendiliğinden oluşamıyor.! Bir binanın banisi varsa,bir resmin
ressamı varsa,bir heykelin heykeltraşı varsa,şu cansız,şuursuz büyük evrenin de bir mü-
cidi, mimari ve yaratıcısı da vardır. Akıl,mantık ve bilim bunu gerektirir.!!! Evet,cansız ve
bilinçsiz madde,bilinçli bir akıl,zeka,irade ve YARATICI bir kudretin eseridir.!!! Yüce
Yaratıcı tarafından üstün meziyetlerle yaratılmış olan insanlar da başı boş ve sorumsuz bırakılacak değildir. Yüce Yaratıcıyı tanıyıp ona inanan ve yeryüzünde iyilik yapan ile
kötülük yapanlar aynı katagoriye alınmayacaktır.Yaratıcının emrine uygun davranıp her-
kese iyilik yapanlar mutluluk yurdunda,inanmayıp kötülük yapanlar ise,ıstırap yurdunda
yaşaycaktır.!!!!! saygıyla.
Evlatlığının karısına çökmüştür mesela, allahıda bu a aracı etmiştir
Buhari,müslim ve diğer kütübü sitteler haşa Allah mı göndermiş ??? Bunları hz.peygam-
ber mi yazdırmış ?Bunlar Hz.peygamberin vfatından 250 sene sonra kulaktan dolma riva-
yetlerle yazılmışsa,bunlar doğru mu olacak.? .Zamanında yazılmayan ve kayıt altına alın-
mayan rivayetler 250 sene sağlıklı mı kalır:? Mantıklı düşünsene !!! Uyduruk rivayetleri mi gösteriyorsunuz bana !!! Geç bunları geç !!! Nerede bir iftira ve uyduruk rivayet varsa gös-
termişsiniz.!!! Ebu hanife ve İmam Malik gibi büyük alimler bu kütübü sittelere ittibar etme-
miş ve bir çok rivayetleriyle amael etmemişlerse,ben bu uyduruk rivayetlerine mi inanaca-
ğım !!! Böyle uzun uzun yazmanızın hiç bir anlamı yoktur,boşuna uğraşıyorsunuz,! Getirdi-
ğiniz bu uyduruklara hiç ihtiyacımız yoktur.Bütün bunlara cevap da yazılmıştır.!!! Tekrar
yazmaya gerek duymuyorum.Sen önce uydurduğun iftiralardan vaz geç.!!! Bana tutarsız
ve çelişkilerle dolu rivayetleri gösterme.! Mantıklı düşünmüş olsaydınız,başta hz.Ömer
ve Talha hakkındaki çelişkili ve tutarsız rivayetleri göstermezdiniz.!!! Demekki,mantıksız
da olsa her gördüğüne inanıyorsunuz.!!! Mantıklı düşünmüyorsunuz.!!! Diyeceğim tek şey,
allah akil,fikir vermesin.!!!
“Bunları hz.peygam-
ber mi yazdırmış ?”
bunları peygamberin söylemiş 🙂
250 yıllık hadisler,madem gerçeği yansıtmıyor,en eski kuran-ı kerim 8 yz ait, kaybolmuş 200 yz lık bir ara olmuş ama kuran-ı kerim doğruyu yansıtıyor öylemi?yerim senin mantığını ben!
Getirdiğniz rivayetlerin tümü nasıl uyduruk,tutarsız ve çelişkilerle dolu olduğunun farkın-
da bile değilsiniz.!Çünkü mantığınızla değil,kin ve nefret dolu egonuzla hareket ediyor- .
sunuz.Bu nedenle mantıksız,tutarsız,uyduruk, saçma sapan rivayetlere inanıyorsunuz.
1- Aynı kitapta ve aynı olay için nasıl tutarsız ve çelişklili rivayetler bulunuyor.? Hangisi
doğru,hangisi yalnış? Demekki bu kaynaklarda bulunan rivayetler doğru değildir.! Yok-
sa bütün rivayetelerin aynı şeyi söylemesi gerekirdi.! 2- Gösterdiğiniz tutarsız bir kaç ri-
vayete bakalım,! Sağduyulu hareket eden bir insanın,bu rivayetlerin doğru olmadığını,
bilakis,uyduruk ve iftiralarla dolu olduğunu anlayacaktır.a) Buhar’ide hz.Aişe’den nakle-
diliyor.”Muhammed ölüm döşeyinde iken dedi ki,Hayberde yediğim o zehirli yemekten
takatım kalmadı,beni şah damarımdan vurdu. b) Öbür yandan,hz.Aişe ve hz.Hafsa ona
zehir içirmişlerdir ” demektesiniz.! c) Aynı Buhar’i, İbn Mesut’tan şöyle rivayet eder.” O
zehirli etin mücize yoluyla konuştuğunu ve hz.Muhammed’in o etten yemediğini yazıy-
yor ” demektesiniz. d) Ebu Ya’li’nin nin Ayşe’den aktardığı bir hadiste var.” Aişe, Muhammed’in Zatul cenb denilen normal bir hastalıktan vefat etti diyor” !!!
PEKİ; 1-Bir yerde hz.Aişe’nin zehirlemesi,başka bir yerde,Zatul cenb hastalığı,başka
bir yerde zehirlenme olayı bir yahudi kadın tarafından gerçekleştirildiği,öbür yandan
söz konusu etin mücize yoluyla konuştuğu vs.lere yer veriliyor. !!! Aynı olay hakkın-
bu kadar tutarsızlık ve çelişkiler eğer oluyorsa,kusura bakmayın bunlar uyduruk,yalan
ve iftiradır.Bu tutarsız rivayetlere de inanan mantığıyla değil,kin ve nefret dolu egosuyla
hareket ettiği bir gerçektir.! Bu rivayetlerden hangisi doğru,? Et parçası dirilecek ve ko-
nuşacak hangi aptal buna inanır? Ama siz inanıyorsunuz,çünkü işinize geliyor.? Tevatür
yoluyla bize gelen rivayetlere göre,Kur’an’ın bütün ayetleri hz.Peygamber zamanında ve
gözetiminde yazılıyordu,binlerce sahabe ezbere biliyordu,kur’an’ın bir araya getirilmesi
de devletin resmi komisyonunda Vehiy katiplerince bir araya getiriliyor,bütün sahabele-
rin ve içinde kur’an’ı ezbere bilenlerin huzurunda okunduktan sonra,bir kitap haline
getirilip resmi onaydan geçiyor ve tevatürle bize kadar bu kur’an ulaşıyor.! Zamanında
yazılan,kayıt edilen ve korunma altına alınan kur’an’ın korunmadığını iddia iddia ediyor- sunuz !.Ama,
öbür yandan,hz.peygamber zamanında yazılmasına izin verilmeyen,yazılıp kayıt altına
alınmayan,korunamayan hadislerin,hz.peygamberin vefatından 250 sene sonra sadece
kulaktan dolma rivayetlerle derlendiği halde,korunan kur’an’a inanmıyorsunuz da,ya-
zılmayan,korunmayan rivayetlere inanıyorsunuz.!!! Bu da gösteriyorki,akıl ve mantı-
ğınızla değil,kin ve nefret duygusuyla olaylara yaklaşıyorsunuz.!!! Bu nedenle,Kendi
kendinizle tezat içindesiniz.!!! Çünkü olaylara bakış açınız mantıksal değildir.Evet,Nice
tutarsız rivayetleri içinde barındıran bir kaynak nasıl doğru olabili? Ebu Hanife ve İmam
Malik gibi zatların güvenmediği ve itibar etmediği bu kaynaklara.nasıl güvenilir.??? Bu
kaynaklarda geçen bir çok rivayet uyduruk ve yalandır.!!!!!!!! 3-Hz.Muhammed’in gele-
ceği bilmesi söz konusu bile değildir.Böyle bir iddiada bulunmak kur’an’ı anlamamaktır.
Böyle bir inanç,kur’an’ın ruhuna aykrıdır.Çünkü kur’an bunu şiddetle reddediyor!
4- Neden hz.Muhammed’in cenazesi hakkındaki rivayetlerde görüş birliği yoktur.? Bu da bir çelişki ve tutarsızlık değil midir.? Aynı olay konusunda rivayetlerdeki tutarsızlıklar
bize neyi gösteriyor. ? Neden hepsi aynı şeyi söylemiyor,her biri farklı bir şey söylüyor? Hangisi doğru,hangisi yalnış ??? İşte rivayetler uyduruk ve iftira ise,durum böyle olur.
=================================================================
=== 3 BU RİVEYETLERİN UYDURUK;YALAN VE İFTİRA OLDUĞUNUN EN AÇIK
GÖSTERGESİ DE ŞU RİVAYETTİR: ! a) Hz.Muhammed’e atfen, ” Aişe’nin evini göste-
rerek işte küfür / fitne burada,şeytan boynuzu burada ” diye saçma sapan rivayeti de
gösteriyorsunuz. !!! PEKİ BİRAZ MANTIKLI DÜŞÜNÜRSENİZ,Hz,peygamber,hz,Aişe’
nin böyle bir durumda olduğunu bildiği halde,nasıl olur da,ondan ayrılmıyor ve bilakis,
ölüm döşeğinde bile hz.Aişe’nin yanında ve evinde kalmayı tercih ediyor.??? Var mı
bunun mantığı bir izahı ??? Açaıklayın bakalım,! Bunu biliyorsa hz.Aişe’yanında kalır-
mı dı.??? Ne de saçmalıyorsunuz.??? b) Hz.peygamber ölüm döşeyinde olacak da,
babasını canından daha çok sevdiği kızı olan hz.fatima,hz,Ali ve diğer eşleri yanı ba-
şında olmayacak da,haşa ona hz.Aişe zehir içirecek değil mi ??????? Mantıksızca
saçmalıyorsunuz.!!! Mantığınızla hareket ediniz,kin ve nefret duygularınızla değil,man-
tıklı düşünmediğiniz için,tezatlar içinde bocalanıyorsunuz !!! ÖZETLE,HANGİ KAY-
NAKTAN OLURSA OPLSUN GETİRDİĞİNİZ BÜTÜN RİVAYETLER,UYDURUK VE
İFTİRALARDIR.!!! ===== Bir de ” elevation ” diyorki,bunları peygamberin söylemiş !!!
Peki bu iddiana göre, a) Her halde sen, benim peygamberim zamanında yaşamış ve
bunları kulaklarınla duymuş olmalısın. b) Ya da zamanında yazılmayan,kayıt altına alın-
mayan ve hz.peygamberden yaklaşık 250 sene sonra yaşayan kütübü sitteleri yazanlar
hz.poeygamberi görmüş ve bunları kendi kulaklarıyla duymuş olmalılar !!! c) Ya da ,
kayıt edilmeyen,yazılmayan, korunamayan ve 250 sene sonra kulaktan dolma bilgilerle derlenen bu uyduruk riveytlerin doğruluğuna mı inanılacak,??? Pes diyorum !!!!!!!!!!!!
Bu kadar saçmalık olmaz !!!!!!
“a) Her halde sen, benim peygamberim zamanında yaşamış ve
bunları kulaklarınla duymuş olmalısın. b) Ya da zamanında yazılmayan,kayıt altına alın-
mayan ve hz.peygamberden yaklaşık 250 sene sonra yaşayan kütübü sitteleri yazanlar
hz.poeygamberi görmüş ve bunları kendi kulaklarıyla duymuş olmalılar !!! c) Ya da ,
”
http://tr.wikipedia.org/wiki/Sahih-i_Buhari
İmam Buhari bu kitabı için: “Sahih olandan başkasını yazmadım. Kitâb uzamasın diye terkedip yazmadığım Sahîh’ler de yazdıklarımdan çoktur.” dediği gibi : “Bunların altıyüz bin hadîs içinden tahrîc ve intihâb eyledim. Ve tasnifini on altı senede ikmâl edebildim. Onu kendim ile Allah arasında huccet ittihaz ederim.” demiştir. [1]
Hadisler içinde en sağlam olanları seçmişler. Bir nevi Doğal seleksyon uygulamışlar. Bu yüzden adı Sahih Hadis kaynağı olarak geçiyor.
İkinci olarak bir şeyin doğruluğu için illa ki onu kulaktan duymak ya da bizzat şahit olmak mı lazım. 🙂 Kuran’a da inanma o zaman. Allahın gönderdiğine şahit mi oldun ki inanıyorsun?
1- KUR’AN VE HADİSLERİN KONUMU BİRBİRİNDEN FARKLIDIR: a) Kur’an’dan inen ayetlerin
tümü hemen zamanında yazılıyor,kayıt ediliyor,ezberlenmeye çalışılıyor ve korunma altına alını- yordu. Ve böylece korunarak tevatüren bize ulaştı. b ) Bu durum hadisler için söz konusu değildir.
Hadisler yaklaşık 200-300 yıl sözlü rivayetler halinde anlatılırdı.Bunca zaman sadece sözlü olarak anlatılan rivayetlerin olduğu gibi korunması mümkün değildir.Bunlara ileveler,uydurmalar,hurefe
ve bidat şeyler girmiştir.! c) Bunun için islam alimleri,” Hadis İlmi Kıriterlerini ” oluşturarak bu kriter-
lere uymayan rivayetler kesinlikle kabul edilemez diyorlar. d) İmam Buhari,Müslim ve diğer kütübü-
sitte yazarlarının hiç biri kötü niyetli değil,bilakis samimi zatlardır.Ama, Kulaktan dolma ve sözlü ri-
vayetlerin hangisi kesin doğru veya yalnış nereden bilecekler.??? Ellerinde bir kayıt,bir kanıt,bir
belge yok.!!! Onların da yaşadıkları dönemde hadistir diye şuradan buradan duyduklarını derleyip
almışlardır.Onlar da bizim gibi birer beşerdir.Gaybi bilmezler,hz.peygamberi görmedikleri için,bu rivayetleri kendi kulaklarıyla da duymamışlardır.Eğer İmam Buhari 600.000 hadisi derleyip,kendi
kanaatına göre bunlardan tekrarlarıyla birlikte 7275 rivayeti uygun bulup kitabına yazmışsa,demekki
çok titiz davranmış,ama yazıya ve belgeye dayanmayan bu kanaat yöntemiyle,yine de doğru veya yalnış rivayetleri birbirinden ayırabilmesi mümkün değildir.! Bu zatlar da bizim gibi beşerdirler,ger-
çekten hangisi doğru hangisi uyduruk nereden bilecekler.? Hadisleri derleme yöntemi tamamen ka-
naata dayalıdır.Kannat ise,doğrunun yerine geçmez.Bu nedenle yazdıkları arasında yine bir çok
uyduruk,yalnış ve ” Hadis İlmi Kıriterlerine ” uymayan nice rivayetler vardır.!!! İşte İslama,kur’an’a
ve hz.peygambere saldıranlar bu uyduruk rivayetlerle saldırırlar. EVET,Hadisler sağlıklı korunama-
dı.Korunup korunmaması da dini açıdan bir eksiklik ifade etmez..Çünkü dinin tek kaynağı kur’an’ı
Kerim’dir.Hadisler,dinin kaynağı olsaydı,hz.peygamber vahiy katipleri dışında hadis katiplerini de
oluşturur ve hadisleri hadis katiplerine,kur’an’ı da vahiy katiplerine yazdıracaktı.Neden böyle yap-
mamıştır.??? Demekki,dinin tek kaynağı kur’an’dır. Bunun için her rivayet doğru değildir.Doğru-
olarak kabul edilebilmesi için kıriterler vardır:İslama karşı kullanılan rivayetlerin hiç biri bu kıriter-
lere uymadığı gibi tamamen uyduruk ve yalnış rivayetlerden ibarettir.İslam karşıtı olanların elinde bu uydurk rivayetler de olmayayınca ne ile saldıracaklar.??? Onun İçin doğru rivayetleri kabul etmezler.Akla,mantıka ve bilime ters düşen bu uydurk rivayetlere inanıyorlar.Çünkü onların islama
karşı kullanabildikleri yegana silah bu uyduruk rivayetlerdir.!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!! Saygıyla..
O hadisleri derleyen, düzenleyen ve inanan müslümanlar senin bu söylediklerini düşünemiyorlar mıydı? Bence sen islamı modernize etmeye çalışıyorsun. Tıpkı İhsan Eliaçık ve diğer Reformistler gibi. Sünni mezhebinden bir müslüman Kutub-u Sitte hadis külliyatını (buhari, müslim, tırmizi ) sahih kabul eder. Şiilerde aşağı yukarı öyledir. Şii hadisleri ve Sünni ya da Ehil Sünnet hadisleri biraz farklı olsa da peygamber sözü olduğunu kabul ederler. Hadisleri reddeden ve Kur’an ayetlerini olduğundan farklı göstermeye çalışanlara mezhepsizler deniyor bildiğim kadarıyla.
sacmaliyorsunuz diyorsun ama ,asil sacmalayan bence 1400 sene önce muhammet olmus .Kureys toplumunu kendine tabi etmek icin necm suresi 19-20 ayetleri okuyor ,herkes secde ediyor o an .Ardindan muslumanlar tarafindan firca yedikden sonra ,su olanlari seytan bana söyletdi diyor. 2. Uhud savasinda kureysliler yandan saldirip muhammetle yüz-yüze geliyor,su an ebubekir ,ömer, osman hemen muhammedi orda birakip kaciyor.Neise sonda alinin yardimiyla muhammet kurtulur.Savastan kacanlar az sonra geri doner ,ama muhammet onlara bir sey yapmiyor bikac ayetle tenbihler.Al- Imran 153. Peygamber, arkanızdan sizi çağırırken siz durmadan dağa yukarı kaçıyor, hiç kimseye dönüp bakmıyordunuz. Bundan dolayı Allah, size keder üstüne keder verdi ki, (bu durumlara alışasınız ve daha sonra) elinizden gidene, ve başınıza gelene üzülmeyesiniz. Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.Ardindanda su ayet gelir.Al-i Imran 155. İki topluluğun karşılaştığı gün, içinizden yüz çevirip kaçanları, şeytan ancak yaptıkları bazı hatalardan dolayı yoldan kaydırmak istemişti. Ama yine de Allah onları affetti. Kuşkusuz Allah çok bağışlayandır, halimdir (hemen cezalandırmaz, mühlet verir).Zaten ayri yolu yok bunun ebubekir, ömer ve osman olmadan islamin gunumuze gelmesi mümkün diyildi.Onlardan sonra gelen halifelerde kendi cikarlari dogrultusunda islami gunumuze ulastirdilar. 3. TARIK-4.“Hiç kimse yoktur ki üzerinde bir koruyucu, bir denetleyici (melek) bulunmasın”
RAD-11.İnsanı önünden ve ardından takip eden melekler vardır. Allah’ın emriyle onu korurlar.
İNFİTAR-10,11.Hâlbuki üzerinizde muhakkak bekçiler, değerli yazıcılar vardır.
Bu ayetlerde
Kuran da İnsanların Omuzlarında sorgu melekleri vardır.
İnsanları korurlar yazmaktadır.
ALİ İMRAN-124.Hani “Rabbinizin, indirilmiş üç bin melek ile yardım etmesi size yetmez mi?” diyordun.
ALİ İMRAN-125.Evet, sabrettiğiniz ve Allah’a karşı gelmekten sakındığınız takdirde;
onlar ansızın üzerinize gelseler bile Rabbiniz nişanlı beş bin melekle size yardım eder
ALİ İMRAN-127.Bir de Allah bunu, inkâr edenlerden bir kısmını helâk etsin
veya perişan etsin de umutsuz olarak dönüp gitsinler diye yaptı.
ENFAL-9.Hani Rabbinizden yardım istiyor, yalvarıyordunuz. O da,
“Ben size ard arda bin melekle yardım ediyorum” diye cevap vermişti.
Bu ayetlerde
Meleklerin savaşa asker gibi katıldığını ve İnsanlara yardım ettikleri yazmaktadır.
Yani Dünya işlerine karışmaz gibi aptalca savunmalar baştan çöpe gitsin..
Kuran da Melekler Müslümanlara yardım ederek İnsan bile öldürür.
Bu meleklerden iki tanesinin de insanın yanında insanlara eşlik ettiği yazmaktadır.
Bir sapık bir bebeğe tecavüz ederken o zavallı bebeğin omzundaki bu melekler ne yapmaktadırlar?
Savaşcı melekler açlıktan ölen Afrikadaki bebekleri neden koruyamıyorlar?
Halife Ali ,Halife Osmana suikast yapılırken,
Kerbelada halife Alinin soyundan bebekler bile acımadan yok edilirken
bu koruyucu melekler neden onları koruyamamıştır?
Bebeği koruyamayan Allah gücü kuvveti olmayan bir putmudur?
Kuran koruyucu melek olduğu konusunda yalan mı yazmaktadır?
4. Hz. Muhammed bir gün bir iş icabı Müdlic b. Amr adında bir kişiyi halife Ömer’e gönderir. Meğerki o sırada Ömer elbisesiz bir durumda uzanıyormuş veya belki de uyuyormuş. Adam onun yanına varınca avret yerini görüyor ve tabii ki Ömer bunu fark ediyor. Daha sonra Ömer Muhammed’in yanına gelince durumu anlatıyor ve “İnsanlar başkasının evine gidince, önce izin isteyin/kapı çalın da ondan sonra girin” anlamında bir ayet olsaydı çok iyi olurdu. Çünkü gönderdiğin adam geldi, beni uygun olmayan bir vaziyette gördü” diyor. Bunun üzerine Nur suresinde ayetler iniyor.
Yani Ömer’in teklifi Allah katında makbule geçiyor ve hemen Cebrail’i gönderiyor. Nur suresi 58.ayet Ey âmenû olanlar! Ellerinizin altında sahip olduklarınız (köleleriniz, cariyeleriniz) ve sizden bulûğa ermemiş olanlar, üç vakitte yanınıza girmek için sizden izin istesinler. Fecr (sabah) namazından önce, elbiselerinizi çıkarttığınız öğle vaktinde ve yatsı namazından sonra. Bu üçü, avret vaktidir (sizden sakınmaları gereken zamandır). Bu (zamanların dışında), birbirinizi dolaşmanızda sizin ve onların üzerine bir günah yoktur. İşte böylece Allah, size âyetleri açıklıyor. Ve Allah, Alîm’dir (en iyi bilendir), Hakîm’dir (hikmet sahibidir). Bakin allahin isi-gücu kurtarmis kurana neler idiriyor,izin alin falan gibi seyler.Bumu bizim kitabimiz ? 5. Muhammed’in zamanında eğer bir kişi müslüman olmuşsa, o kişinin sonra İslam’i terketmesi neredeyse imkansızdı. Buna rağmen İslam’i terkeden bazı kişiler olmuştu. Bunlardan birisi ise Ebi Sarh’tir.
Kimdir Ebi Sarh?
Ebi Sarh, Muhammed’in vahiylerini kaleme almış, Ku’ran katipliği yapmış ve daha sonrasında (esrarengiz bir şekilde) İslam’i terketmiştir. Ebi Sarh ayrıca Hz. Osman’in süt kardeşi ve halasının oğludur.
Ebi Sarh İslam’i terkettikten sonra tıpkı diğerleri gibi öldürülmemek için kaçar ve halasının oğlu, süt kardeşi Hz. Osman’a sığınır.
Peki Ebi Sarh’in bir anda kaçmasına neden olan olay neydi?
Koskoca Allah’in sözlerini kaleme alma mevkisine sahip bir adam, peygamberin sözlerini Kuran’a aktarma şerefine ermiş bir insan deli mı bir anda tüm bunları reddedip neden kaçsın?
Nedeni ise şudur;
Ebi Sarh Kuran katipliği yaptığı için muhtemelen zamanın eğitimli kişilerinden biri idi. Ebi Sarh, Muhammed’ın en uzun süreli ve en tecrübeli katiplerinden biri olduğu için vahiy anlarında Muhammed’e indirilen ayetlerin yazılış şekli hakkında Muhammed’e tavsiyelerde bulunuyordu. Muhammed’de çoğu zaman Ebi sarh’in tavsiyelerini onaylıyor ve akabinde Kuran Muhammed’in değil, Ebi sarh’in dile getirdiği şekilde yazılıyordu..
İşte kanıt;
“İbn-u Ebi Sarh diyor ki: “Eğer Muhammed’e vahyolunuyorsa bana da vahyolunuyor. Eğer Allah indiriyorsa ben de onun indirdiğinin mislini indiririm. (İbn Kesir, Tefsir, Sabuni muhtasarı, I/600)
Ebi Sarh, iste bu yüzden Muhammed’in uydurukçu olduğunu anlamış ve derhal İslam’i terkederek Osman’in yanına sığınmıştır.
Olayı duyan Muhammed ateş püskürüyordu..Ardından hemen bu olay hakkında ayetler inmeye başlamıştı;
“Allah’a karşı yalan uydurandan, ya da kendisine karşı bir şey vahy edilmemişken “bana da vahyolundu” diyenden ve “ben de Allah’ın indirdiği gibi indireceğim” diyenden daha zalim kim olabilir?” (El-En’am, 93)
Muhammed bu olaydan sonra yine her zaman olduğu gibi insanları cehennem azabı ile korkutmaya çalışmıştır.
“Gonlu imanla dolu oldugu halde, zor altinda olan kimse mustesna, inandiktan sonra Allah’i inkar edip, gonlunu kafirlige acanlara Allah katindan bir gazap vardir, buyuk azab da onlar icindir” (Nalh, 106)
Yani üstteki ayette Muhammed’in anlatmaya çalıştığı şudur;
Sakın ola ki Ebi sarh hakkında çıkan dedikodulara inanmayın. İnananlar için “Allah katından bir gazap vardır, büyük azab da onlar içindir”.
Bu olay hakkında dedikodular hızla yayılıyor ve Muhammed’in güvenirliliğini sarsılıyordu. Muhammed olayı örtbas edebilmek ve kendisi hakkında çıkan dedikodulara ve kişilerin kafalarındaki soru işaretlerine son verebilmek için şu ayeti indirmiştir;
“Rabbin, turlu eziyete ugratildiktan sonra hicret eden, Allah ugrunda savasan ve sabreden kimselerden yanadir. Rabbin suphesiz bundan sonra da bagislar ve merhamet eder.” (Nahl, 110).
Muhammed böylelikle peygamberliği hakkında şüpheye düşen müslümanlarının gönüllerine su serpiyordu.
Tabi “şeytan ayetleri” olayında da olduğu gibi Muhammed’in her zaman imdadına yetişen şeytan, suçu üstleniyor ve Ebi Sarh’i yoldan çıkarttığını itiraf ediyordu;
Ibnu Abbas (radiyallahu anhuma) anlatiyor: ” Sa’d Ibni Ebi s-Sarh Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)’e katiplik yapiyordu. Seytan ayagini kaydirdi; adam irtidad ederek kafirlere sigindi. Resulullah (aleyhissalatu vesselam) Fetih gunu, onun oldurulmesini emretti. Ancak, Hz. Osman (radiyallahu anh) onu himayesi altina aldi. Resulullah da bu himayeyi tanidi.”
Ebi Sarh Mekke’de Muhammed hakkında beyanatlarda bulunuyor kişilere Kuran ayetlerinin Allah tarafından değil, Muhammed tarafından uydurulduğunu söylüyordu. Artık Ebi Sarh ölmeden Muhammed’e rahat uyku yoktu.
Daha sonra Ebi Sarh, Muhammed’in eline düşmüştür. Muhammed Mekkelilere teslim oldukları halde kimseyi öldürmeyeceğine dair söz vermişti. Buna rağmen Ebi Sarh’in kellesi için buyrukta bulunmuştur.
Bunu duyan Ebi Sarh’in süt kardeşi Hz. Osman;
Ortalık durulunca Nebi’nin huzuruna getirdi, affedilmesini istedi, Biat’ının kabulü için yalvardı. Bu rica üç kez tekrarlandıktan sonra ancak Rasulullah(sav) İbn Ebi’s-Sarh’ın biatını kabul etti.Onlar gittikten sonra Ashabına dönerek:
“Biat etmeden evvel içinizden bu adamı katledecek doğru biri çıkmadı mı? Diye sordu.
Onlar da: “Biz işaretinizi bekliyorduk” cevabını verdiler. Bunun üzerine Rasulullah(sav): “Bir Peygamber ima ile adam öldürtmez, açık konuşur.” ( İbn-i Sa’d, E.Davut, Nesei, Hakim, İbn-i Hişam, İbn-i Hacer)
Muhammed yukarıdaki hadiste “Bir Peygamber ima ile adam öldürtmez, açık konuşur.” diyerek kendisinin ne derece tehlikeli narsisist mafya babası olduğunu gözler önüne sermektedir. Muhammed madem açık konuşmayı sever, o halde neden Osman’in önünde Ebi sarh’in öldürülmesini emretmedi? Neden Osman yanından çıkıp gittikten sonra çapulcularına konuştu?
Osman, süt kardeşi Sarh’in affedilmesi için Muhammed’e yalvarmıştır. Muhammed iki arada bir derede kalmıştır. İstemeyerekte olsa Osman’in sefaatını kabul etmek zorunda kalmıştır. Fakat her ne kadarda zoraki kabul etse de, yüzündeki rahatsızlığını tetikçilerine fark ettirmeye çalışmış ve yanında bulunan müslümanların Ebi sarh’i oracıkta katletmelerini istemiştir. Bunuda başaramayan Muhammed daha sonra müridlerine şu şekilde sert çıkışmıştır;
“Benim o şahsı bağışlamaktan imtina ettiğimi gördüğünüz zaman neden onu öldürmediniz?”
el-İsabe, c. 2, s. 38.
Aynı olay, biraz farklı bir şekilde şu kaynakta da mevcut;
“Icinizde, elimi bey’at icin vermekten imtina ettigimi gorunce kalkip oldurecek akli basinda bir adam yok muydu?”
Ebu Davud, Cihad 127, (2683); Nesai, Tahrimu’d-Dem 14, (7, 105, 106). Simdi kendiniz karar verin su tarihi olaylara. Daha bir misal 6. Sunlari zaten Serdar bey Kaangilden okumusuzdur ama yine suraya aliyorum ki her kes bilsin. TEBENNİ – EVLATLIK OLAYI. Evlât edinme, herhangi bir sebeple çocukları olmayan ailelerin ya da çocukları olup da evlât edinerek çocuk sevgisini daha fazla pekiştirmek isteyen eşlerin aile yuvasından mahrum olan çocukları ailelerine katmak suretiyle korunmasını sağlayan bir müessesedir.
Bu müessese, pek eski zamanlardan beri, çeşitli hukuk sistemlerince kabul olunmuş ve özel düzenlemelere tâbi tutulmuştur. Gerçekten de, bu müessese Eski Çin, Hint, Babil, Asur, Sümer, Mısır, İran, Yunan ve Roma hukuk sistemlerinde bilinmekteydi. Tarihî bilgiler, İslamiyet’ten önceki Türk kavimlerinin, Barbarların ve Cermenlerin evlât edinmeyi tanıdıklarını göstermektedir.
İslam öncesi Arap toplumunda da bu müessese mevcuttu. Evlat edinilen çocuk için Kabe önünde onu özevlat gibi kabullendiğine dair yemin edilir, evlatlık aynı diğer çocuklarla eşit şekilde mirasa dahil edilir ve evlat edinen, evlatlığa soyadı gibi kullanılan baba ismi yerine kendi ismini verirdi.
Nitekim Muhammed de Zeyd’i bu şekilde evlat edinmiş ve “Ey Arap kavmi! Bundan sonra Zeyd’i Muhammed’in oğlu diye çağırın.” diyerek Zeyd Bin Harise’yi Zeyd Bin Muhammed olarak kabullenmişti. Hatice’nin 8 yaşında iken Ukaz Panayırındaki köle pazarından satın aldığı Zeyd, 11 yaşından itibaren artık Muhammed ve Hatice’nin oğlu idi.
Zeyd, ilk Müslümanlardan biri olmanın yanında Ebu Talib’in ölümünden sonra himayesiz kalan Muhammed’in Hatice’nin akrabalarının çok olduğu Taif’e sığınmasında ona eşlik etmiş, peygamberlik iddiaları karşısında Muhammed’i taşlayan Taiflilere karşı ona siper olmuş, kan revan içinde kalarak ağır yaralanmıştı.
Genç Zeyd’in ilk evliliği Muhammed’e dadılık yapmış olan kendinden yaşlı Ümmü Eymen ile oldu. Ondan Usame doğdu.
Zeynep, Muhammed’in halasının kızıydı. 28 yaşındaydı ama bekardı.
Muhammed, Ümmü Eymen’in yaşlılığından dolayı 2. bir eş almak isteğini kendisine ileten Zeyd’le, önce itiraz edip sonra ikna olan Zeynep’i evlendirdi.
Ama geçinmeleri fazla uzun sürmedi, evlilikleri huzursuzlaştı.
Bu sıralarda Muhammed’in Zeyd evde değilken Zeynep’in evine yaptığı ziyaretle Tebenni Olayı vukubuldu.
Taberi tarihinde bu ziyaret şöyle geçer:”Tanrı elçisi günün birinde Zeyd’i aramak üzere onun evine gelir. Kapıda yünden örülmüş bir perde asılıdır. Peygamber kapının önündeyken rüzgar perdeyi kaldırır. O anda Zeyneb içerde çıplak olarak bulunmaktadır.Tanrı elçisinin gözü ona ilişir, güzelliği hoşuna gider ve kalbinde iz bırakır. Akşam olup da Zeyd eve gelince, Zeyneb ona Peygamberin geldiğini söyler. Zeyd, “ Eve girmesini rica etmeli idin” der. Zeyneb, “ Eve girmesini rica ettiysem de girmedi.” der. Zeyd, “ Peki ayrılırken bir şey soylemedi mi .” der. Zeyneb, “Kalpleri değiştiren Allah kutludur, dedi” der. Bu söz üzerine Zeyd, Muhammed’in Zeyneb’e aşık olduğunu ve onunla evlenmek isteyebileceğini düşünerek, onun yanına gider ve “Ey Tanrı elçisi, evime geldiğini söylediler, babam ve anam sana feda olsun, eve girmeliydin.. Zeyneb hoşuna gitmiş olabilir, eğer hoşuna gittiyse hemen boşarım” der. Muhammed, “Karın hakkında bir şüpheye mi düştün ? ” diye sorar.. Zeyd, “ Ey Tanrı elçisi, hiçbir hususta ondan şüphelenmedim ve ondan hayırdan başka bir şey görmedim” der. Muhammed ona, daha sonra Ahzab Suresi 37. ayette de bahsi geçen “Eşini tut, Allah’dan kork” sözlerini sarfeder. Ancak herşeye rağmen Zeyd, ne düşündüyse Zeyneb’i boşar.”Bu ziyaretten sonra Zeynep şöyle der:“Resul-ü Ekrem hazretlerinin beni görüp beğenmesinden sonra Zeyd benimle evlilik münasebetinde bulunmadı.”Bundan sonra bu konuyla igili Ahzap ayetleri gelmeye başlar.
Ahzap-4. Allah, bir adamın içinde iki kalp yaratmadığı gibi, «zıhâr» yaptığınız eşlerinizi de analarınız yerinde tutmadı ve evlâtlıklarınızı da öz oğullarınız olarak tanımadı. Bunlar sizin ağızlarınıza geliveren sözlerden ibarettir. Allah ise gerçeği söyler ve doğru yola O eriştirir.
Bu ayetle birlikte Arap toplumunun çok önemli bir geleneğinin tanınmadığı, bu hukuki adetin boş söz olduğu ilan ediliyor ve evlatlıkların öz oğul sayılamayacağı bildiriliyordu.
Tanınmayan sadece Arap toplumunun adeti değildi. Kur’an’a göre Mısır toplumunun adeti de tanınmamış oluyordu.
“asâ en yenfeanâ ev nettehızehu veleden” ifadesi hem Yusuf hem de Kasas suresinde geçer. Anlamı “Belki bize faydası olur ya da onu evlat ediniriz” dir. Bu evlatlıkların biri Yusuf, diğeri de Musa peygamberdir.
Yusuf-21. Onu satın alan Mısırlı kişi, hanımına dedi ki: “Ona iyi bak. Belki bize yararı dokunur veya onu evlat ediniriz.” İşte böylece biz Yûsuf’u o yere (Mısır’a) yerleştirdik ve ona (rüyadaki) olayların yorumunu öğretelim diye böyle yaptık. Allah, işinde galiptir, fakat insanların çoğu bunu bilmezler.
Kasas-9. Firavun’un karısı şöyle dedi: “Bana da, sana da göz aydınlığı (bir çocuk)! Sakın onu öldürmeyin. Belki bize faydası dokunur, ya da onu evlat ediniriz.” Oysaki onlar (olacak şeylerin) farkında değillerdi.
Nedense Allah ne Yusuf döneminde evlatlığa karşı çıkmıştı ne de Musa döneminde.
Ahzap-5 ayetiyle ilk adım tamamlandı ve Zeyd bin Muhammed, tekrar Zeyd Bin Harise’ye dönüştü.
Ahzap-5. Onları babaları namına çağırınız, Allah yanında o daha doğrudur, eğer babalarını bilmiyorsanız dinde kardeşleriniz ve dostlarınızdırlar. Yanılarak yaptıklarınızda size vebal yok; fakat kalplerinizin bile bile yöneldiğinde günah vardır. Allah bağışlayandır, esirgeyendir.
Evlatlığın reddi ayetleri, işin içinde Zeynep olmasa belki tartışılabilirdi, doğruluğu yanlışlığı irdelenebilirdi. Yanlış da bulunsa, hiç olmazsa Zeynep’e bağlanmaz, o sebepten reddedildiği düşünülmezdi. Ama bu çok doğru ve topluma yararlı, kimsesiz çocuklar için hayırlı olan kural, Muhammed hazretlerinin Zeynep tutkusu yüzünden bozulmuştu.
MUHAMMED’İN EVLATLIĞININ EŞİ İLE EVLENMESİ:
Bu sıralarda Zeyd, Zeynep’ten boşanır. Muhtemelen “Eşini yanında tut” diyen efendisinden boşanma iznini alabilmiş ve sırtındaki bu ağır yükten, başındaki bu beladan kurtulmuştur. Çünkü müminlerin annesi sayılacak olan biri ile evli olması, annesi yerine karısı olması Zeyd için bir musibettir. Muhammed ayetlerle, Zeynep de boşanma ile özgür olmuş, evlenmeleri önünde bir engel kalmamıştır.
Ve 2. adımda bu evliliği duyuran ayet gelir:
Ahzap-37. Allah’ın nimet verdiği ve senin de nimetlendirdiğin kimseye, eşini bırakma, Allah’tan sakın diyor, Allah’ın açığa vuracağı şeyi içinde saklıyordun. İnsanlardan çekiniyordun; oysa Allah’tan çekinmen daha uygundu. Sonunda Zeyd eşiyle ilgisini kesince onu seninle evlendirdik ki evlatlıkları eşleriyle ilgilerini kestiklerinde onlara evlenmek konusunda mü’minlere bir sorumluluk olmadığı bilinsin. Allah’ın buyruğu yerine gelecektir.
Muhammed, Zeynep’e gider ve nikahlarını Allah’ın kıydığını haber verir.
Ama toplum ilk kez karşılaştığı bu duruma ne tepki verecek, üstelik bir peygambere bunu nasıl yakıştıracaktı?
Muhammed’in evlatlığının boşanan eşiyle yani kendisine baba diyen eski geliniyle evlenmesi toplumda infial uyandırır. Evlatlığın reddi ayetlerinin sebebi belli olmuş, vehbinin kerrakesi anlaşılmıştır . Tepkiler ve dedikodular yayılır. Bunun üzerine tehdit içeren Ahzap ayeti gelir:
Ahzap-60. Andolsun ki, eğer o münafıklar, kalplerinde hastalık bulunanlar ve şehirde yalan haberler yapıp tahrikte bulunanlar vazgeçmezlerse, mutlaka seni kendilerine musallat kılarız sonra orada çevrene pek az yanaşabilirler.
Ahzap-4 ayetiyle bildirilen evlatlıkların öz oğul gibi olamayacağı ifadesi, toplumdaki Zeyd için söylenen “Babası, eşiyle evlendi” sözlerine karşı tekrar Ahzap-40 ile vurgulanır:
Ahzap-40. Muhammed, sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir. Fakat o, Allah’ın Resûlü ve nebîlerin sonuncusudur. Allah, her şeyi hakkıyla bilendir.
Bu ayetle, deyim yerindeyse Muhammed, bir taşla iki kuş vurmuştur. Hem hiçbir erkeğin babası olmadığını söyleyerek, Zeyd’in babası sayılmayacağını bildirmiş, hem de peygamberlerin sonuncusu olduğunu öne sürerek kendinden sonra peygamberliğe kapıları kapatmıştır.
Tebenni olayına tepkiler:
744 – Hz. Aişe (radıyallahu anhâ) demiştir ki:
“Eğer Hz. Peygamber kendisine inen vahiyden bir şey gizleseydi Ahzap-37 ayetini gizlerdi. Nitekim Hz. Peygamber, Zeyneb’le evlenince: “Oğlunun helâllığıyla evlendi” dediler. Bunun üzerine Cenab-ı Hakk Ahzap-40 ayetini gönderdi. Resûlullah, Zeyd’i küçükken evlât edinmişti. Büyüyüp delikanlı oluncaya kadar yanında kaldı. Herkes onu Zeyd İbnu Muhammed diye çağırıyordu. Bu sebeple Cenab-ı Hakk Ahzap-5 ayetini gönderdi.
Tirmizî, Tefsir, Ahzâb (3206);Müslim, İman 287, (177);Buhârî, Tevhid 22.
Tebenni olayıyla birlikte iki ilk’e imza atılmıştır.
1.si, sözde Allah ilk defa birisinin, bir peygamberinin nikahını kendi kıymıştır. Bu nikah için ne şahit gerekmiştir ne de eşlerin rızası, evlilik şartları, mehir vs.
2.si, ilk kez bir toplumda evlatlığının boşanan eşiyle evlenmesi gerçekleşmiştir, hem de bir peygamber eliyle.
Nikahlarını Allah’ın kıydığını övünerek şöyle aktarır Zeynep:
“Şüphesiz Allah Taala beni Peygamber ile göklerde nikah etti. Çünkü, ‘Zevvecnakeha – Biz seni Zeyneb’le evlendirdik’ Buyurdu.”
Sahih-i Buhari/ Kitabu’t-Tevhit/7291-49
Bir hadise göre: Muhammed nerede ilgisini çeken güzel, bir kadın görse, hemen eve gider; Zeyneb’le yatardı. Böylece şehvetini giderirdi.
Câbir lbn Abdullah anlatıyor:
– “Peygamber bir kadın gördü; hemen Zeyneb’e gitti. Ki Zeyneb o sırada bir derisini ovup işliyordu. Peygamber hemen cinsel ihtiyacını gördü. Sonra arkadaşlarının yanına çıktı. Ve şöyle konuştu:
– Kadın, şeytan biçiminde çıkar karşıya. Ve yine şeytan biçiminde dönüp gider. Bu nedenle sizden herhangi biriniz bir kadın gördü mü, hemen karısına gidip onunla yatsın. Çünkü bu (cinsel ilişki), o kişinin içindekini (kabaran şehvetini) söndürür.”
Müslim, e’s- Sahih, Kitabu’n-Nikâh/9-10, hadis no: 1403; Ebu Davud, Sünen, Kitabu’n-Nikâh/44, hadis no: 2151; Tirmizî, Sünen, Kitab’r-Rıdâ’/9, hadis no: 1158.
Tebenni Olayıyla birlikte İslam toplumlarında evlatlık müessesesi büyük zarar görmüştür.
Evlat edinme yasaklanmıştır. Kimsesiz çocuklara bakılabileceği ise şartlara bağlanmıştır. Mirastan pay almaları imkanı ortadan kaldırılmıştır. Örneğin çocuğu olmayan bir ailenin bir bebeği evlatlık edindiğini, büyütüp yetiştirdiğini, öz çocukları gibi onu sevdiklerini düşünelim. Başka çocukları da yoksa ölümlerinden sonra miraslarından o evlat edindikleri çocuk yararlanamıyor ama hiç sevmedikleri uzaktan akrabaları miraslarına konabiliyorlar.
Toplumumuzda ise bu dini gerçek bilinmiyor ve evlat edinme müessesesi yürüyor. Dini programlarda, camilerdeki hutbelerde toplumun dini duyguları sarsılmasın diye evlatlık konusuna pek girilmiyor. Kanitlar cokdur Bilal efendi ,ama sana göre hepsi iftira tabiki.Islam tarihi olaylarina baktigimizda ,hakikaten muhammedin akilli,zeki biri oldugunu görüyoruz sunu kimse inkar edemez.Sahsen ben ona bir tarih kahramani gibi deyer veriyorum.Haticenin ölümünden hemen 9-10 karini bir arada idare etme ,öylece tüm müslümanlari ayetlerle kendi yerine oturtma cok zor bi sey .Ama muhammet onu basarmis. Sonuc olarak bakalim tüm dünyaya savaslar yalnizca musluman ölkelerinde,ölenlerde onlar.Kendi-kendini mahv eden bi din son din olamaz, bu mümkün diyil.Sana gelince bilal kardes bi daha söylüyorum .ben Azerbaycan türküyüm ve senide bir Türk kardesim sanirim.Senin su din azminida beyeniyorum ve sana sonu cennet olan bir hayat diliyorum.Bir yaratan var bence su alemde,ama bu muhammedin bizlere gösterdiyi allah diyil.SAYGILARLA CEYHUN.
ceyhun bey ! Bilki bu kadar uzun uzadıya iftira yazmanızın hiç bir marifeti yoktur. Bu iftira-
lar maalsef sizi kaklı çıkaramaz Uzun uzun yazdıkça iftiralarınız daha fazla ortaya çıkıyor.
ÖRNEĞİN :ALİ İMRAN-153.ayete dayanarak iftiralarla Uhud savaşında,hz.Ebu Bekir,Hz.
Ömer’in kaçıp Hz.Peygamberi yalnız bıraktıklarını iddia ediyorsun.” Al senin iddianı yalan-
layan sağlam kaynaklar !!! 1- TEFSİRİ İBN KESİR ARAPÇA: قال ابو سفيان افي القوم محمد ثلاث مرات فنهاهم رسول الله ان يجيبوه ثم قال افي القوم ابن ابي قحافة افي القوم ابن الخطاب ثم اقبل علي اصحابه فقال اما هؤلاء فقد قتلوا وقد كفيتموهم فما ملك عمر ان قال كذبت والله يا عدوالله ان الذين اعددت لحياء كلهم هناك لقد ابقي الله لك ما يسوئك الخ ” Ebu Sufyan ! Muhammed nerede,yaşıyor mu ? (3 defa ), Hz.Peygamber kimse ona cevap vermesin talimatını veriyor.! Devam ediyor. İbni Ebi Kuhafe ( Ebu bekir)
nerde ? Devam ediyor,İbni Hattap (Ömer ) nerede ? Cevap almayınca işte bütün bunlar
öldürüldü,yok oldular,hepsinin üstesinden geldiniz diye müşriklere müjde ve moral veriyor.
Bunun üzerine hz.Ömer talimata rağmen dayanamayarak,ey Allah’ın düşmanı !
sen yalan söylüyorsun saydıkların tümü burada ve hepsi de yaşıyorlar diye sesleniyor…”
Hani bunlar kaçmıştı diyordun.!!! 2- Google de ” UHUD SAVAŞINDA HZ:EBU BEKİR VE
HZ ÖMER’İN HZ.MUHAMMED’İ VE…” şeklinde girermisiniz.??? Buralara girinizk iiftirala-
rınız ortaya çıksın.!!!
=================================================================
2-TARIK-4 VE İNFİTAR-10.ayetlere dayanarak koruyucu meleklerden söz ediyorsunuz,
Bir önce bu ayetlerde ne anlatıldığını anlamış bile değilsiniz.!!! İNFİTAR-10-11: وان عليكم لحافظين كراما كاتبين ” Amellerinizi gözetleyip üzerinizden ayrılmayan değerli yazıcılar vardır.”
TARIK-4: ان كل نفس لما عليها حافظ ” Hiçbir kimse yoktur ki yanında (amllerini) gözetleyen bir
melek bulunmasın ” İşte görülüyorki,bu meleklerin görevi,insanı muhafaza etmek değil,in-
sanın yaptığı iyilik ve kötülüklerini yazıp kayıt etmektir.Bunlar insanların pozitif ve negatif
eylemlerini yazan meleklerdir.İnsanı koruma görevi gendilerine verilmemiştir.Ama siz ayet-
leri bilmeden habire çarpıtıyorsunuz.!!!
==============================================================
3-BEDİR DE YARDIMCI MELEKLER MÜŞRİKLERİ DE ÖLDÜRMÜŞ DEĞİLDİR! Müslümanlar güçsüz ve sayıları çok az olduğu için,yüce Allah melekleri gönderiyor.
Bunların yardımları da şu şekilde oluyur.Bu melekler,müslüman askerlerin kılığına girerek sadece müşriklere görünmek suretiyle müslüman askerlerin sayısını fazla göstererek,
müşriklerin kalplerine korku ve moral bozukluğunun salmasına vesile olurlar.!!! İşte melek- lerin yardımları manevi boyutludur..Fizki yardım değildir. Bu şekilde müşrikler müslüman-
ların sayısını fazla gördükleri için kalplerine koruku girer ve hezimete uğrarlar. İşte bu ne-
denle ayet meleklein sayısını bile veriyor.Maksat,Müslümanların sayısını fazla göstermek-
le müşriklerin kalbine korku salmak ve morallarını bozmaktır.!!! Afrikadaki insanları da,aç
ve yoksul bırakan,onların yer üstü ve yer altı kaynaklarını sömüren sizinle hemfikir olan
Avrupalı gayri müslim emperyalist güçler değil Mi ? Bunları sömüren müslümanlar mı,
yoksa sizin gibi gayri müslim Avrupalılarr mı ??? Bilmiyorsanız araştırın.!!! saygıyla.
1- Hz.Ömer ve Müdlic olayı üzerine NUR suresinin sebebi nüzulunu çarpıtarak nasıl
iftira ettiğinize dair konuyla ilgili tam metni buraya yazıyorum.KURTUBİ TEFSİRİNDE
OLAY ŞÖYLE GEÇİYOR: يروي ان رسول الله بعث غلاما من الانصار يقال له مدلج الي عمر بن الخطاب ظهيرة ليدعوه فوجده نائما قد اغلق عليه الباب فدق عليه الغلام الباب فناداه ودخل فاستيقظ عمر فجلس فا نكشف منه شئ فقال عمر وددت ان الله نهي ابنائنا ونسائنا وخدمنا عن الدخول علينا في هذه الساعات الا باذن ثم انطلق الي رسول الله فوجد هذه الاية قد انزلت فخر ساجدا شكرا لله = اسباب النزول للواحدي ص 248 == والبحر المحيط / C/ 6 / 481-482 // Bu üç kaynakta geçen son ifadeyi çarpıtarak göstermişsiniz. Senin iddiana göre,
hz.Ömer,durumu hz.peygambere anlattıktan sonra ilgili ayet iniyormuş,sanki hz.pey-
gamberber onun isteği üzerine haşa böyle bir ayeti (Nur suresini) uydurmuştur,diye bir
ima da bulunuyorsunuz.Kurtubi tefsiri C / 6 / S / 582, Vahidi’nin esbabi Nüzul /s / 248 /
ve Bahrul Muhit c/ 6/ s/ 471-472 kaynaklarda aynen şöyle geçiyor ”…. Hz.ömer evinde
iken,içinden böyle bir istek oluşuyor. Daha sonra hz.peygambere giderken,durumu hiç
anlatmadan Nur suresinin indiğini peygamberimizden öğreniyor.Bunun üzerine şükür
amacıyla Allah için secdeye kapanıyor.” Yani hz.Ömer,hz.peygambere gitmeden ve
ve ona durumu bildirmeden önce söz konusu sure inmiştir.! Ama siz bu olayın son cüm-
lesini çarpıtarak sanki hz.Ömer,hz.peygamberin yanına gidiyor,durumu anlatıyor ve he-
men sonra da Nur suresi iniyor.!!! Bununla sanki,haşa hz.Ömer’in isteği üzerine hz.pey-
gamber de bu sureyi uyduruyor.!!!. Neden böyle olayları çarpıtıyorsunuz.??? İşte kay- naklar,sizin iftira ve yaptığınız çarpıtmaları böylece ortaya çıkarıyor.!!! Gösterdiğiniz bütün rivayetler rafizilerin uydurduklarıdır !!!======= 2- Hz.Peygamber ve zeynep’le
ilgili gösterdiğiniz rivayet’te külliyen iftira,yalan ve uydurmadır.!!! a) Zeynep,hz.peygam-
berin öz halasının kızıdır.İsteksiz olduğu halde hz.peygamber onu Zeyd bin Harise’yle
evlendirmeye ikna ediyor.Zeynep kız iken hz.peygamber isteseydi onunla evlenebilirdi.
İsrarla onu Zeyd’le evlendiriyor.!!! Neden böyle yapıyor.??? hz.peygamber onun evine
giderken sanki,ilk defa Zeyneb’i görüyor ve haşa ( ileri sürdüğünüz iftara dolu olay da )
gerçekleşiyor.! Zaten hz.peygamber ve Zeynep bir aile çocukları gibi beraber yaşamış
ve büyümüşlerdir.Bu konudaki iddianızda külliyen iftira ve uydurmadır. b) Zeyd’in hz.
peygambere olan evlatlığı da kuru bir iddiadan ibarettir.AHZAB-37iaye^’tede bunu ifade ediyor. TEBENNİ YERİNE ;ادعياء ” Ed’iya ”ifadesinin
da bunun kuru bir iddia olduğunu göstermektedir.Yoksa konuyla ilgili kur’an,
ادعياء ” ifadesi yerine ” تبني ” kelimesini kullanacaktı.!!! Neden bu kuru bir iddiadır.?
Çünkü,evlatlık koşullarının hiç biri gerçekleştirilmiş değildir.MESELA: hz.peygamberin
D:T: 571 Miladi,Zeyd’in D.T:575’tir .Aralarındaki yaş farkları sadece 4.tür.Hz.peygamber
25 yaşında hz.Hatice’yle evlenirken,hz.Hatice’nin kölesi olan Zeyd’e 21 yaşlarındaydı.
Bu evlilikle Zeyd’in köleliği,henüz peygamber olmamiş olan hz.Muhammed’in eline geçi-
yor,ilk yaptığı işi de Zeyd’i hürriyetine kavuşturup ailesine göndermek oluyor.Ama özgür
hz.Muhammed’i anne baba ve akrabasına tercih ediyor.Hz.peygamber de onun bu iste- ğini geri çevirmeyip ona kucak açıyor. Ve sonunda öz haleasının kızı olan Zeyneb’i de
onunla evlendiriyor! Peki,neredeyse hz.Muhammed’in yaşıtı olan Zeyd nasıl onun evla-
dı oluyor.??? Böyle bir evlatlığın mantığı ve hukuki bir izahı var mı ??? Demekki,bu
bu evlatlık kuru bir iddiadır.! Ne dini,ne hukuki,ne de mantıkı bir izahı vardır.== İddia edilen durum şayet söz konusu olsaydı. Zeyd,Zeynep’ten boşanmak istediği zaman,
hz.peygamber onun bu isteğini şiddetle reddederek,” امسك عليك زوجك واتق الله الخ
” Eşini yanında tut.(sakın boşama) Allah’tan kork.! ” diye defalarca isteğini redetmezdi.!
Halbuki sürekli onu uyararak bu istekten vaz geçirmeye çalışıyordu !!! Demekki iftira ,
dolu iddianız doğru olsaydı,hz.peygamber Zeyd’e böyle sert çıkışlarda bulunmayacak
ve ona karşı yumuşak bir tavır sergileyecekti.! Açıklamasa da yine onun boşanmasını isteyecekti.Ama her defasında şiddetle onun bu arzusunu reddediyor.Taki sonunda yine
bu boşanma gerçekleşiyor.!!! Özetle Zeyd’in hz.peygamberle dini,hukuki ve mantıkı bir
evlatlığı söz konusu olmadığı gibi,Zeyneb’in de hz.peygamberle gelinliği söz konusu
değildir.!!!! NOT:BU KADAR SAÇMA SAPAN İFTİRA DOLU UZUN YAZILARININ BU-
RAYA YAPIŞTIRILMASININ NE BİR ANLAMI,NE DE MARİFETİ VARDIR ? SEN KİTAP
MI GÖNDERİYORSUN ? BİR DAHA BÖYLE UZUN OLURSA,BİLKİ NE BEN,NE DE
BAŞKA BİRİ GÖNDERDİKLERİNİ KAALA ALMAYACAKTIR.! BU İFTİRA DOLU UZUN
YAZILARI KENDİN OKU YETER.!!! UZUN YAZDIKÇA İFTİRALARIN DA ONA GÖRE
ÇOĞALIYOR:!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!
bilal çok safsın kardeş sen geç hikaye anlatmayı zeyd niçin boşanmak istiyor sonuçta peygamber karısı ile evlenecek sen hele bize bir anlat zeyd niçin boşanmak istiyor ?
Mİllet onu bunu bilmemde bir adamın çıkıp, üstelik çölün ortasında hem din oluşturup, hem değişik kabilelerden insanları bu dine inandırıp birde üzerine devlet kurması gerçekten baba iş. Okuduğum kadarıyla tarihte bir eşi yok daha bunun. Bu dinki zerdüştlük gibi bir dini tarihten kaldırmış koskoca bir coğrafyada yayılmış, medeniyetler ortaya çıkarmış. Gerçekten akıl sır almıyor.
Üzerinden baya uzun zaa geçmiş ama ben şidi okudum tüm yorumları. Takdir edersiniz ki baya da zamanımı aldı ancak gerçekten deydi. Uzun süredir okuduğum en seviyeli ve kaliteli tartışma olmuş. Taraflar belgelerle, tezlerle ve anti tezlerle çok sağlam savunmalar yapmışlar. Birçok konu çok netleşti kafamda. Ceyhuna ve Bilal’e teşekkür ederim. Bunu muhtemelen okumayacaklardır ama hiç ağızlarını bozmadan bu kadar güçlü ve seviyeli devam ettirdikleri için. Genelde bir yerde kopup küfürler sarfediliyor ve okumayı kesiyorum ama bu yazılar, yorumlar sağduyunun kaybedilmeden, ne kadar zıt olursa olsun görüşlerin tartışılabileceğinin kanıtı olmuş.
Takipçi kardesim , ben Ceyhunum.Gecenin bu saatinde, senin yazdigini okuyup cok sevindim.Zamanini harcayarak yaziyi sonadek , sabirla okumana bravo , helal olsun sana diyorum.Eyer din tarafdarisansa , tanri yardimcin olsun diyorum.
https://drive.google.com/file/d/0B9NiyGBBO1NFLU1JMUU3WVM1VkU/view?pli=1